A.BAYINDIR: Geçen hafta Âli İmran suresinin 64.ayetinde kalmıştık. Bugün kaldığımız yerden devam ediyoruz. 64.ayetini tam bitirememiştik. Burada Allah şöyle diyor:
ALİ İMRAN, 64.. Ayet: “Kul ya ehlel kitabi tealev ila kelimetin sevaim beynena ve beyneküm: sizinle bizim aramızda ortak olan kelimeye gelin”,”ella na’büde ilellahe ve la nüşrike bihı şey’ev ve la yettehıze ba’duna ba’dan erbabem min dunillah”. Diyor ki burada Alla;”ehli kitaba de ki; aramızda ortak olan bir kelimeye gelin. O ortak olan kelime de la ilahe illallahtır. “ella na’büde ilellahe: Allah’tan başkasına kulluk etmeyelim. “Ve la nüşrike bihı şey’en: Ona hiç bir şeyi ortak koşmayalım”, “ve la yettehıze ba’duna ba’dan erbabem min dunillah: Allah’tan önce birimiz diğerlerini rabler olarak tanımasın”, “fe in tevellev fe kulüşhedu bi enna müslimun: eğer yüz çevirirlerse onlara şöyle söyleyin; şahid olun biz müslümanız”. Şimdi onlardaki Allah inancını bir kere daha okuyalım.
Y. ŞENOL: Katoliklerde Allah inancı. Katolik Kilisesi Din Ve Ahlak ilkeleri adlı kitaptan.
“Katoliklere göre Allah birdir. Ondan başka tanrı yoktur. O gerçeğin kendisidir. Yeri ve göğü tek başına yaratmıştır. Yaratılış düzenini ayarlayan ve dünyayı yöneten Odur. O, insanlara yakındır ve her şeyi bilir. O her zaman vardır, varlığının başı ve sonu yoktur. Her şey varlığını Ona borçludur. Sahip olduğumuz her şey O’ndan gelmektedir. O kendiliğinden var olandır”.
A. BAYINDIR: Orada kal. Ortak olan kısımları şey yapalım. Buraya kadar dikkat ederseniz bizim inancımıza ters düşen herhangi bir şey yok. Yani biz Allah’ı nasıl tarif ediyorsak onlar da aynen o şekilde tarif ediyorlar. Onun için “ila kelimetin sevain beynena ve beynekum: bizimle sizin aranızda ortak olan o kelimeye gelin”. Bak siz de böyle diyorsunuz. Bizim size bunu anlatmamıza gerek yok ki. Siz zaten bunu biliyorsunuz. Peki İsa(as)’a ne diyorlar. Ortak kısmını oku.
Y. ŞENOL: “İsa, Baba’nın elçisidir. Allah’ın baba olarak adlandırılması, her şeyin başlangıcı ve aşkın otorite sahibi olmasından ve tüm çocuklarının üstüne titreyen sevgi dolu iyiliğinden dolayıdır. Yoksa Allah ne erkektir ne kadın. Allah Allah’tır”.
A. BAYINDIR: Allah ne erkektir ne kadın dendiği zaman “lem yelid ve lem yuled”e tamı tamına denk geliyor değil mi? Yani çocuğu yoktur. Baba değildir. Oğul da değildir. Peki niye baba diyoruz? Çok saygımız var, Onda kullarına titreyen bir şevkati var ondan dolayı diyoruz. E peki. Babanın elçisi derken kimin elçisi demiş oluyorlar kendilerine göre? Allah’ın elçisi. Yani İsa nedir? Resulullahdır. Biz ne diyoruz? Aynı şeyi biz de söylüyoruz değil mi? İsa Allah’ın resulüdür diyoruz.
Y. ŞENOL:”İsa, Baba’nın elçisidir. Baba Onu kutsal ruh ile mesh etmiş, rahib, peygamber ve kral yapmıştır”.
A. BAYINDIR: Onu da biz ayetlerde okuyoruz. İsa(as)’ın mesih olduğunu.
Y. ŞENOL: “O, kendiliğinden bir şey yapamaz. Herşeyi kendisini gönderen Baba’dan alır”.
A. BAYINDIR: Kendiliğinden bir şey yapamaz. Kendi sözünü söyleyen kişiye elçi denir mi? Allah’ın elçisi olduğu için söylediklerinin ne olması lazım? Allah’ın sözleri olması lazım değil mi? İşte aynı şeyi söylüyorlar. Kendiliğinden bir şey yapamaz, yaptıkları tamamen Allah’tan aldığıdır. Ortak noktalar bunlar. Biz de la ilahe illallah İsa resulullah diyormuyuz? Demek zorundayız. İsa, Allah’ın elçisidir demezsek ne olur? O zaman kuranı inkar etmiş oluruz. İşte burada diyor ki Allah; aramızda ortak olan kelimeye gelin. Müslümanlar olarak da bu ortak noktaları tespit de görevimizdir. Onlara aramızda ortak ola kelimeye gelin diyorsa ayet, birisi kalkar kardeşim bizim sizinle ortak tarafımız yoktur derse o zaman bunları göstermemiz lazım peki bu nedir. Ondan sonra diyor ki ; “lâ yettehize ba’dunâ ba’den erbâben min dûnillâh”. Mindunillah; Allah’tan önce diyebiliriz. Birimiz diğerini Allah’tan önce rabler edinmesin. Yani Allah’ın önüne geçen efendileriniz olmasın. Allah’ı ikinci sıraya koymayın demiş oluyor değil mi Allah burada. Şimdi bugünkü mesele, katolikler Papa’ya nasıl bir rol biçiyorlar onu bi oku. Birimiz diğerini derken mesela Papa, İsa(as) zamanında yoktu. Sonradan papalık diye bir kurum oluşturuldu. Kilise bir kurum haline getirildi. Kilise bir şahsı manevi haline getirildi. Bu sıra bunlar çok konuşuluyor. Şahsı manevi yani tüzel kişilik yapıldı. Bugün, şunu da zaman zaman söylüyoruz Fransızlar katolik kilisesine karşı 4 asırı aşan bir mücadele verdiler. Sonunda başarılı oldular. Ellerinde bilgileri olmadığı için bu defa katolik kilisesinin yapısını tüm hayata yansıttılar. Tüzel kişilik diye bir şey icad ettiler o kiliseden istifade ederek. Ve tekrar teokrasiyi bütün dünyaya yaymış oldular. Bugün parlementolar Allah’ın yerine geçer. Devleti yönetenler Allah’ın yerine geçer. Alacakları her karar Allah’ın emrine uygunmudur değilmidir tartışılmadan kabul edilir. Tüzel kişilikleri vardır. Ondan sonra o tüzel kişiliğin işlemiş olduğu suçlardan tüzel kişilik sorumludur. Onu temsil eden kişiler değil. Ondan dolayı da aklanma eylemi yapılır. Tüzel kişilik aklandı mı orada bulunanlar da aklanmış sayılır. Bu da şahsı manevi denen şeydir. Şahsı manevi bizde yoktur. İslamda böyle bir şey yoktur. Bu hıristiyanlıkta vardır. İslamda bir dini kurum yoktur. Çünkü her insan C. Hakka karşı sorumludur. Resulullah da sorumludur, onun ashabı da sorumludur, biz de sorumluyuz, bütün müslümanlar sorumludur. Dolayısıyla hiç kimse kendi yükünü bir başkasının üzerine yıkamaz. “Ve teziru vaziratun vizra uhra”(FATIR 18). Kimse bir başkasının yükünü taşımaz. Yani böyle kilise gibi bizde bir şahsı manevi yoktur. Şahsı manevi, suçu işleyip başkasının sırtına yükleyerek kaçmak için gereken bir şeydir. İstersen önce kiliseyi bi oku. Bakın kiliseyi ne yapmışlar bunlar. Müslümanlar zannediyor ki kilise cami gibi bir kuruluştur zannediyor. Kilisenin camiyle bir ilgisi yoktur. Binası olması bakımından diyorsanız öyle. İçinde ibadet yapılması açısından diyorsanız öyle ama gördüğü iş açısından cami ile uzaktan yakından alakası yoktur. Şimdi oku bakalım kiliseye ne anlam vermişler.
Y. ŞENOL: “Katoliklere göre kilise, hiyerarşik organlardan ve Mesih’in mistik bedeninden oluşan bir topluluktur. Göksel armağanlarla donatılmıştır. Kilisenin biri insani diğeri ilahi olan iki farklı yapısı vardır. Kilise, insanlık ile Allah arasında birleşmenin işareti ve aracıdır.
A. BAYINDIR: İnsani ve ilahi. Cami, içinde içinde namaz kıldığımız binadır.
Y. ŞENOL: “Kilise, insanlık ile Allah arasındaki birleşmenin işareti ve aracıdır”.
A. BAYINDIR: Kilise, insanlık ile Allah arasındaki birleşmenin aracıdır. Yani asıl tanrı kilisedir. Kiliseyi tanrı yapacaklar ki kilisede görevli olanları da tanrı yapsınlar. Şahsı manevi ondan kaynaklanıyor. Kilise tanrı, kilisede görevli olanlar tanrı,baş papaz olan papa tanrı, orada papazlar tanrı. Papayı tanrı yapıp da hıristiyanları tanrı yapmamak olmaz tabi onları da tanrı yaparlar, herkes tanrı olur. Zaten onun için onları çağırırlar kiliseye. Dolayısıyla alan razı satan razı. Bir tek C. Hakk razı değil tabi buna. İşte onun için böyle bir şahsi manevi oluşturuyorlar. Kilisenin hakimiyeti altına giren kişi kurtulmuş oluyor. Papayı anlat şimdi.
Y. ŞENOL: “Papa, havari Petrus’un halefi, piskoposlar kurulunun lideridir. Bu kurulun bütün kilise üzerinde tam ve yüce bir yetkisi vardır. Bu yetki yanlızca papanın rızasıyla ortaya konulabilir.
A. BAYINDIR: Bak kilisenin üzerinde tam ve yüce yetkisi var papanın. Bir de bu papa kelimesi üzerinde de duralım. Mesela bugünlerde kainat imamı kelimesi kullanılıyor. Bunu Fetullah Gülen olarak düşünüyorsunuz doğru. Fetullah Gülen onu kendisine söylüyor. Bu kelimeyi kullanmasına gerek yok. Gavsıazam dediniz mi o demektir. Peki kendisine gavsıazam demiyen bir tarikat şeyhi var mı? Çünkü bizdeki, kiliseye tümüyle benzeyen tarikatlar ve cemaatlar. Bazı cemaatler. Bütün cemaatler değil. Tamamen benzeyen onlardır. İşte başta gavsıazam derler. Onu da isterseniz okuyalım Yahya. Papayı oku sonra onları okuruz. Papa kelimesi baba demektir. Hıristiyanlar kime baba derler? Allah’a. Allah gökteki baba, papa da yerdeki baba. Dolayısıyla onu ona göre dinleyin. Allah’a ait bütün yetkiler onun elindedir. Bu kelimeyi unutmayın, biraz sonra gavsıazam ile ilgili aynı şeyin söylendiğini göreceksiniz. Yada kutbuazam diyelim. Gavsıazam değil kutbuazam dedikleri şey. Gavs da zaten o demek.
Y. ŞENOL: “Papa ve episkoposlar kurulu yanılmazdır”.
A. BAYINDIR: Bak “yanılmazdır”. Bizde bunu tutturabilmek için önce Resulullah ismet sıfatıyla sıfatlandırılmış ki öbür tarafa fırsat olsun.
Y. ŞENOL: Katoliklere göre Rab İsa havari Petrus’u kilisenin gözle görülür temeli yaptı. Ona cennetin anahtarlarını verdi.
A. BAYINDIR: Cennetin anahtarları da onlarda. Geçen hafta Temel’in ne yaptığını anlatmıştım size.
Y. ŞENOL:” Havari Petrus’un halefi Roma kilisedi episkoposu olan Papa, Mesih İsa’nın vekili ve yeryüzündeki bütün kilisenin çobanıdır.
A. BAYINDIR: Mesih İsa’nın vekili. İsa’yı tanrılaştırmışlardır. Hatta istersen İsa ile ilgili ikinci bölümü oku da vekilin ne demek olduğunu.
Y. ŞENOL: Son satır kaldı onu da bitireyim. “Papa, canların üzerinde tanrısal atama sayesinde yüce, tam, dolaysız ve evrensel yetkiye sahiptir.
A. BAYINDIR: Canların üzerinde Allah tarafından verilen yetki sebebiyle yüce, tam, evrensel ve dolaysız bir yetkisi var. Bu yetki kimdedir? Sadece Allah’tadır. Allah’ın yetkisini kullanır. Onun için bunları çok iyi kavramak lazım. Batıda insanlar niye ateist oluyor bunu ancak bunları öğrendiğiniz zaman anlarsınız. Çünkü onlarda tanrı dediğiniz zaman biz türkler tanrı deyince Allah’tan başkasını hatırlamayız. Ama hıristiyan aleminde tanrı dediğiniz zaman kilise akla gelir, İsa akla gelir, İsa’yı temsil eden Papa akla gelir ve papazlar akla gelir. Onun için bu insanlar onu reddeder. İstersen papaya karşılık bizim kutbuazamı bi oku. Bizim demiyelim de mecburen. Çünkü kendilerine müslüman diyor onlar da. Okuyalım bakalım ki nedir şey. Kutbu azamın bir altı kutbu irşad. Biliyorsunuz tarikatlar İmam Rabbani’ye ne yapar? Çok büyük bir yetki veriyorlar. Ne derler İmam Rabbani’ye? Yüce didi elfi sani: ikinci binin yenileyicisi. Bunlar neyi yenilemişler görün. Bakun yeniledikleri şey ne? İmam Rabbani’nin sözünü okuyacağız şimdi.
Y. ŞENOL: İmam Rabbani’ye göre kutbul irşad son derece az bulunur. Uzun zamanlar ve asırlar geçtikten sonra ortaya çıkar. Hidayet ve zuhurunun nuruyla karanlık cihanı aydınlatır. Onun irşadı bütün cihana yaygındır.
A. BAYINDIR: Papa ne dedi az önce? Dünyada Allah’ın verdiği yetkiyi kullanıyor.
Y. ŞENOL: Arştan yeryüzünün merkezine kadar her kime rüşt, hidayet, iman ve marifet ulaşırsa onun yolundan ulaşır ve ondan alınır.
A. BAYINDIR: Bak arştan. Bir daha oku o kısmı.
Y. ŞENOL: Arştan yeryüzünün merkezine kadar her kime rüşt, hidayet, iman ve marifet ulaşırsa onun yolundan ulaşır ve ondan alınır.
A. BAYINDIR: Tabi C. Hakk’ın haşa bunlardan haberi yok. Allah resulüne ne diyor? KASAS, 56.. Ayet: İnneke la tehdı men ahbebte ve lakinnellahe yehdı men yeşa: sen istediğini yola getiremezsin ama Allah hidayeti tavsiye edeni yola getirir”. Niye? “ve hüve a’lemü bil mühtedın: kimin yola geldiğini en iyi o bilir”. Sen ancak tahmin edersin. Ama bunlar öyle değil. Gökten yere kadar kime hidayet, rüşt, olgunluk ancak onun vasıtasıyla oluyor, ancak ondan alınıyor Allah’tan alınarak değil ondan alınıyor. Bu papa ile yarışacak noktada değil mi? Bu, İmam Rabbani’nin Mektubat’ından.
Y. ŞENOL: “Onun aracılığı olmadan bu devlet kimseye nasib olmaz.
A. BAYINDIR: O olmadan kimse hidayete eremiyor. Ama bundan sonrasını dinleyin esas. Buraya kadar hafif. Giderek dozu arttırıyor.
Y. ŞENOL: “Ona yönelen ve samimiyetle inanan yahut”..
A. BAYINDIR: Kime inanılacak görüyormusunuz? Ona inanmak, ona yönelmek.
Y. ŞENOL: “Ona yönelen ve samimiyetle inanan yahut onun yöneldiği talibin yönelme sırasında sanki kalbinden bir pencere açılır ve bu yoldan yöneliş ve samimiyeti nispetinde nasip alır ve doyar. İnkar ettiği için değil de onu tanımadığı, bilmediği için doğrudan Allah’ın zikriyke meşgul olan ve gönlünü Allah’a yönelten kimse de ondan istifade ederler ancak birinci durumdaki istifade daha ziyadedir”.
A. BAYINDIR: Kim daha üstte? Allah mı o mu? Kesin bu üstte. Çünkü diyor ki inkar ettiği için değil de onu tanımadığı için Allah’a yönelirse istifade eder ama istifadesi azdır diyor. Bir de inkar ederse? şimdibakalım.
Y. ŞENOL: “Kutbu inkar eden yahut ondan rahatsız olan kimselere gelince. Allah’ı zikirle meşgul olsalar bile gerçek züht ve hidayetten mahrum olurlar.
A. BAYINDIR: Bak müslüman olmak mümkün değil. Görüyormusunuz? Hani siz Fetullah Gülen’i tek sanıyorsunuz. Ne alakası var kardeşim. İşte bakın İmam Rabbani dedin mi bütün tarikatlar ayağa kalkar değil mi? Buyrun işte bu İmam Rabbani. Peki bu yapının gidip de hıristiyanlarla işbirliği yapmasından daha tabii ne olabilir? Son derece olağan bir şeydir yani.
Y. ŞENOL: “Kutub en büyük veli olarak bilinir. Tarikatçılara göre erenlerin başı ve Allah’ın izniyle kainatta tasarruf sahibidir. Yani evreni yönetmede yetki sahibidir”.
A. BAYINDIR: Kainatı yönetmede yetki sahibi! Baş imam bundan dolayı deniyor tamam mı. Sağında solunda da imamlar var onun için baş imam. İkinci üçüncü imam var.
Y.ŞENOL: “Gavs, tarikatçıların darda kalınca sığındıkları ve yardım istedikleri kutubdur. Darda kalan sufiler “yetiş ya gavs” diye gavsa sığınırlar. Gavs olarak bilinenler esma ve sıfatı ilahi nazarı sayılırlar.
A. BAYINDIR: Bütün isim ve sıfatlar onların üzerinde oluşuyor.
Y. ŞENOL: Yani Allah’ın isim ve sıfatlarının onların şahsında ortaya çıktığına inanırlar. Abdulkadir Geylani gavsı azam yani en büyük gavs olarak bilinir.
A. BAYINDIR: İki imam var onu atladın galiba. Dağunda solunda imamı yemin ve imamı yesar.
Y. ŞENOL: Revasi de o.
A. BAYINDIR: Baş imam orada kalmıyor ki. Aşağısında üçler, yediler, kırklar, üçyüzler, dört binler..geliyor. Yani müthiş bir kadro var. Acayip kadrolaşmışlar.
Y. ŞENOL: “Revasi dağlar, evtad da direkler anlamına gelir. Onlara göre felaket zamanında kullar evtada, evtad da revasiye yönelir. Revasiyi de kutub idare eder. Kutubtan sonra gelen iki kişi de imaman derler. Bunlardan birine imamı yemin diğerine imamı yesar adı verilir.
A. BAYINDIR: Sağdaki imam soldaki imam.
Y. ŞENOL: “İmamı yemin yani sağdaki imam kutbun hükümlerine, imamı yesar yani soldaki imam da hakikate mazhar sayılır. Yani bir kutbun kararlarını diğeri de gerçek yönünü bilir derler. Kutub ölünce yerine imamı yesar geçer. Kutub ile iki imam üçleri oluşturur. Bunlardan başka sayıları 8 veya 40 olan nücevar ile sayıları 10 ila 300 olan nukeba bulunduğu ve onların insanların iç dünyalarından haberdar olduğu kabul edilir”.
A. BAYINDIR: Şimdi siz Fetullah Gülen’in kalbin zümrüt tepeleri kitabını okusanız bunlar ne ki. Gerçekten öyle. Bunlar çok hafif kalıyor. Batıl inançlar bulaşıcı hastalık gibi herkese yayılıyor. Siz bu yapının islamı anlatmasını nasıl beklersiniz. Yani bunlardan birisine karşı çıkarken öbürüne sahip çıkarsanız burada kabul edilebilecek bir şey yok. Bir de bunlarda bir de şu da vardır: mesela hakikati muhammediye diye bir kavramları vardır. Aslında en baştaki imam hakikati muhammediyeyi temsil eder. Hakikati Muhammediye, İsa anlayışının uyarlamasından ibarettir.
Y. ŞENOL: “Hakikati Muhammediye, var oluşun başlangıcıdır. Onunla Allah, aynı gerçeğin ön ve arka yüzleridir. Allah’tan başka hiç bir şey yokken ilk defa hakikati Muhammediye var olmuş, bütün yaratıklar ondan ve onun için yaratılmış.
A. BAYINDIR:Bak bütün yaratıklar ondan ve onun için.
Y. ŞENOL: O, bütün peygamberlerin ve velilerin ledünni be batıni bilgileri aldıkları kaynaktır”.
A. BAYINDIR: Niye bu kadar dolduruluyor? Çünkü biraz sonra kutub bunu temsil edecek de onun için bütün doldurmayı Resulullah’ın üzerinden yapıyorlar ki haşa sonra onlara kimse ses çıkarmasın. Geçen hafta anlatmıştım ya. Ben diyelim ki burada Yahya’yı övüyorum: “Yahya şöyle iyidir böyledir”. Fayih’i övüyorum, ondan sonra diyorum ki ikisi de benim talebemdir. Onları ne kadar çok översem beni övmeye gerek kalmaz. Öyle değil mi? İşte bu yapı bu.
Y. ŞENOL: Ondan sonra insanı kamil geliyor.
A. BAYINDIR: Zaten insanı kamil bambaşka bir şeydir. İnsanlar zanneder ki olgun insan. Ne alakası var.
Y. ŞENOL: Bir çok kimse insanı kamil terimini olgun insan ve örnek insan diye algılar. Ama tarikatlar bu terimle katolilerdekine benzer bir inanç oluşturmuşlardır. Kilise nasıl yaşayan İsa ise onlara göre insani kamil de yaşayan hakikati Muhammediyye’dir.
A. BAYINDIR: İnsani Kamil yaşayan hakikati Muhammediyye’dir.
Y. ŞENOL: Her tarikat kendi şeyhini insani kamil bilir. Derler ki insani kamil alemde daima vardır, birden fazla olmaz. İnsani kamil için mülkde melekûtda ve ceberrutda hiç bir şey gizli değildir.
A. BAYINDIR: Bak mülkde, melekûtda, ceberrutta. Mülk C. Hakkın yeryüzündeki hakimiyeti. Melekut göklerdeki hakimiyeti. Ceberrut, C. Hakkın yetkisi.
Y. ŞENOL: “Orada hiç bir şey gizli değildir”.
A. BAYINDIR: Mesela Abdulkadir Geylani’ye nisbet edilen bir kitap vardır. Eskiden biliyorsunuz dünyanın balığın sırtında olduğuna inanılırdı. O der ki; “benim bir elim balığın karnında öbür elim 7 göğün üstünde. Bu ikisi arasında benden habersiz hiç bir şey olmaz” diyor.
Y. ŞENOL: O, eşyayı ve eşyanın hikmetini olduğu gibi bilir. Bu hakikat her devirde değişen isim ve suretlerde peygamber veya veli olarak ortaya çıkar.
A. BAYINDIR: Peygamber bitti şimdi veli. Her devirde ortaya çıkıyor ama aynı şey ortaya çıkıyor değişik bedenlerle çıkıyor. Ama ortaya çıkan aynısı. Buna ne derler? Reenkarnasyon derler. İşte Said Nursi diyor ki; “şu anda ben 80. bedenimdeyim diyor. Kendisinin hakikati Muhammediye’yi temsil ettiğini, insanı kamil olduğunu söylüyor. Ben diyor ferdiyet makamındayım. Feryet teklik demektir. Birlik. Birlik kimindir? Allah’a aittir. Ben şu anda 80.bedenimdeyim diyor, öbür bedenlerim bir araya gelse birbirini tanımazlar diyor. Her defasında farklı beden olduğu için. Ama bundan sonra da gelmeye devam edeceğim diyor. Bu yapıyı temizlemedikten sonra müslümanların içerisinin her tarafını kanserden çok daha kötü bir şekilde bu hurafeler sarmış. Müslümanlar sömürülmekten kurtulamazlar. Çünkü C. Hakka karşı çok büyük suç içerisindedirler. Allah’ın kelamı ellerinde olduğu halde inadına işlenen cinayetleri görüyorsunuz.
Burada Allah diyor ki; ALİ İMRAN, 64.. Ayet: “Kul ya ehlel kitabi tealev ila kelimetin sevaim beynena ve beyneküm ella na’büde ilellahe: de ki ey ehli kitab, bizimle sizin aranızda eşit olan o kelimeye gelin: Allah’tan başkasına kulluk etmeyelim”. Bunu bu tarikatler, cemaatler söyleyebilir mi? Önce kendilerini düzeltecekler ki onlara söylesinler. Bunu ancak Allah’a ortak koşmayan, kurana inanan ve güvenen kimseler söyleyebilir. Vatikan’a gittiğimizde geçende baktım da 2009’da gitmişiz oraya. Vatikan başbakanı J.Pier Turan dedi ki; “sen bize müşrik diyorsun biz müşrik değiliz”. Ben diyorum ki Allah’a da papa diyorsunuz papaya da papa diyorsunuz. O gökteki babanız bu yerdeki babanız bu şirk değil de nedir deyince susuyorlar. Sonra anlatmaya başladı biraz güldüm utandı devam ettiremedi. Çünkü herkes biliyor ne mal olduğunu. Diyor ki ALİ İMRAN, 64.. Ayet: “Kul ya ehlel kitabi tealev ila kelimetin sevaim beynena ve beyneküm: de ki ey ehli kitab, ikimizin arasındaki ortak olan kelimeye gelin”, “ella na’büde ilellahe: Allah’tan başkasına kulluk etmeyelim”. Müslümanlar adına oluşan o yapı tamamen paralel din değil mi? Paralel din. Çünkü Allah’ın yerine geçen bir insani kamilleri de var C. Hakkın bütün meleklerini şunu bunu emirlerinin altına alan yapılar var. “Ve la nüşrike bihı şey’ev ve la yettehıze ba’duna ba’dan erbabem min dunillah: Allah’tan önce birimiz diğerini rabler edinmeyelim”. İşte o yapıyı gördünüz. Orada bir de papaz vardır. Papaz da Allah’tan aldığı yetki ile insanları dine sokup dinden çıkarabiliyor. Çünkü tamamen yetki onlarda. Eğer dine sokarlarsa adam hıristiyan olur sokmazlarsa olmaz. Bir papaz gelmişti doktora yapmak istiyordu. O zaman benim yanıma gelmişti. Ben Dünya Dilleri Ve Kültürü Bölümü başkanıydım. Onunla yaptığımız sohbette dedim ki bir adam kiliseye devam etse de vaftiz olmasa ama sizin bütün inancınızı kabul etse, imkanı ölçüsünde de size yardımcı olsa bu kişi öldüğü zaman nereye gider? Dedi cehenneme. Niye dedim? Çünkü biz dedi onu vaftiz etmedik, hıristiyan yapmadık ki. Niye dedi? Çocuklar dedim doğuyor siz vaftiz ediyorsunuz ondan sonra da kiliseye düşman oluyorlar. Bunlar ölseler nereye gider? Cennete dedi. Niye? Vaftiz ettik. Vaftiz ne oluyor? İlk günah ortadan kalkıyor. Kim işlemiş dedim o ilk günahı? Adem. Adem’in günahından bunlara ne dedim? Ne bilelim belki şey yapıyor. Peki dedim o adam hıristiyan olmak, vaftiz edilmek için papaza baş vursa. Papaz da kabul etmese. O arada aralarında bir anlaşmazlık olsa da ben seni vaftiz etmiyorum dese ne yapacak? Gitsin başka kilisede vaftiz olsun. Öbür kiliseye giderken yolda trafik kazası oldu öldü ne olacak dedim. Dedi cehenneme gider. Peki dedim hıristiyanlar müslüman oluyorlar. Bunlar size göre müslümanmıdır? Hayır değildir dedi? Biz onları kiliseden çıkarmadık ki dedi. Adamın müslüman olma hakkı da yok yani. Kiliseden çıkarmadık ki dedi. Bu kimin dini? Bakın kendilerini nasıl Allah’ın yerine koymuşlar görüyormusunuz. Adım adım. Bizde de biliyorsunuz el alma denen bir şeyle bunun benzeri yapılır. “Fe in tevellev fe kulüşhedu bi enna müslimun: eğer yüz çevirirlerse deyin ki şahid olun biz müslümanlarız”. Dolayısıyla biz bu sözü tarikatlara da cemaatlere de söylemek zorundayız. Farkları yok bakın. Ama bunların hangisine sorsan la ilahe illallah derler. Muhammedun resulullah da derler. Katolik kilisesi de diyor la ilahe illallah İsa resulullah diyor. Bunun içini doldurmak lazım boşu boşuna olmaz. Önünüze boş tabağı koydular bir de kaşık verdiler ye yemeği. Kardeşim tabağı mı yiyeceğim ben yani. İçerisini doldurmak gerekir. Yada yemek koymuşlar bir de zehir katmışlar. Nasıl yiyeceğim ben onu. Onun için aramızda ortak olan o kelimeye gelin sözünü bizim hıristiyanlarla birlikte tarikat ve cemaatlere de söylemek mecburiyetimiz var. Eğer gelmezlerse gördünüz yani yapının nasıl aynı olduğunu gördünüz. “Fe in tevellev: yüz çevirirlerse”, “fe kulüşhedu bi enna müslimun:deyin ki şahid olun biz müslümanlarız”. Ne demek? Biz Allah’a teslim olmuş kişileriz. Allah ne diyorsa onu yapıyoruz. Şimdi bunlara bunu nereden çıkardınız, nasıl oluyor dediğiniz zaman diyor ki; Allah yapamaz mı edemez mi? Allah’ın gücüyle delil getiriyor. Tarikatçılığa Bakış kitabını yazarken görüştüğüm şeyhlerden birisine ben sordum; “deliliniz ne?”. Allah’ın kudreti dedi. “Gücü yetmez mi böyle yapmaya?”. Peki dedim Allah’ın seni fare yapmaya gücü yeter mi dedim. Yeter dedi. O zaman bundan sonra ben de sana fare derim dedim. Allah’ın gücüyle delil getirilir mi? Allah’ın gönderdiği kitap var biz ona uymak zorundayız. Kendi kafamıza göre olmaz bu iş. Mesela dikkat ederseniz bunlar din büyüklerini kimseye vermezler. Yani lafta hiç biriniz onlara yaklaşamazsınız. En dindarlar bunlardır. Herşey onlardan sorulur. Çünkü Allah’ın yerine geçiyorlar ya. Doğru yolun üstünde oturan kişinin doğru yola mensup gözükmesi lazım başka çaresi yok.
ALİ İMRAN, 65.. Ayet: “Ya ehlel kitabi lime tühaccune fı ibrahıme: niye siz İbrahim konusunda tartışıyorsunuz?”, “ve ma ünziletit tevratü vel incılü illa mim ba’dih: tevrat ve incil ondan sonra indirildi”. Tevrat da İbrahim(as) zamanında yoktu incil de. “E fela ta’kılun: aklınızı kullanmıyormusunuz?”. Böyle bir şey yoktu. Ondan sonra bakın şu ayeti okuyacağım biz bunu bir yerden biliyoruz diyeceksiniz. Okuyacağım ayetten sonrasıymış.
ALİ İMRAN, 66.. Ayet: “Ha entüm haülai hacectüm fima leküm bihı ılmün” şimdi siz tamam bildiğiniz konularda tartışıyorsunuz, tartışın problem değil ama “fe lime tühaccune fıma leyse leküm bihı ılm: bilmediğiniz konularda niye karşılıklı tartışmalar yapıyorsunuz?”. İşte mesela bu mevkiler makamlar birvtakım şeyler tamamı kurana aykırı tamamı şirk tamamı insanları yoldan çıkaran şeyler. Ama biliyorsunuz toplumda kendilerini en dindar olarak anlatan onlardır. O yapılardır değil mi? “Vallahü ya’lemü ve entüm la ta’lemun: Allah bilir siz bilemezsiniz”. Onun için Allah ne diyorsa onu yapun, Ona teslim olun.
ALİ İMRAN, 67.. Ayet: Ma kane ibrahımü yehuddiyyen ve la nasraniyyen: İbrahim ne yahudiydi ne hıristiyandı”. Peki bu diyalogcular ne diyorlar kendilerine? İbrahimi dinler diyorlar. Bak Allah bilmiyor onlar biliyorlar görüyormusunuz haşa. Allah’ın açık ayetine aykırı bir kavram oluşturuyorlar. İbrahimi din. Allah ne diyor? “İbrahim ne yahudiydi ne de hıristiyandı” diyor. “Ve lakin kane hanıfem müslima: o dosdoğru yolda olmuş olan bir kişiydi”. Öyle sizin gibi kendi kafasından hükümler uydurmazdı. “Ve ma kane minel müşrikın: O, bu müşriklerden değildi”.
ALİ İMRAN, 68.. Ayet: “İnne evlen nasi bi ibrahıme: İbrahim’e en yakın olanlar insanlar içerisinde”,”lellezınettebeuhü: elbetteki Ona uyanlardır”. Ona uyan Onun ümmeti. Bir de “ve hazen nebiyyü: bir de bu nebi(Muhammed(sav)”, “vellezıne amenu: bir de müminler”. Demek ki Allah’ın emrettiği gibi inanırsak İbrahim(as)’a en yakın olan kişiler oluruz. “Vallahü veliyyül mü’minın: Allah müminlerin dostudur”. O zaman öyleyse kendinize dost, yardımcı aramanıza gerek yok. C. Hakka dost olursanız Allah ile ilişkilerinizi iyi yürütürseniz Allah size yardım eder. İbrahim(as) tek kişiydi ama tek kişilik bir orduydu. Biz hala İbrahim(as)’dan konuşuyoruz. Kuran Onu anlatıyor. Çünkü dimdik durdu, asla taviz vermedi Allah’ın yolunda yürüdü ve büyük bir çığır açtı.
ALİ İMRAN, 69.. Ayet: “Veddet taifetüm min ehlil kitabi: ehli kitaptan bir gurup şunu çok isterler”. Ehli kitap ne demek? Yanında kitap olan. Müslümanlar da ehli kitaptır. Şu anlattığımız guruplsr da öyledir. Yani hangisine sorsan kuranı reddetmez. Ama gelin kurana dediğiniz zaman biz anlamayız derler. Anlamayacağın şeyden C. Hakk seni nasıl sorumlu tutuyor? Peki şu şu ayetler ne olacak? Hiç dinlemeye tahammülleri yoktur. Onlar hemen oradan kendi şeyhlerinin konuşmalarına geçerler. Bunlar çok isterler ki “lev yüdılluneküm: keşke sizi de saptırabilseler”,”ve ma yüdıllune illa enfüsehüm: kendilerinden başkasını bunlar saptıramazlar”,”ve ma yeş’urun: ama bunun da şuurunda değillerdir”. Bunu da kavrayamazlar. Anlayamazlar bunu da. Çünkü o kendi yalanları kendilerini de etkilemiştir. Çarşının başında bir yalan söylersen çarşının aşağısına ininceye kadar sen de inanmaya başlarsın. İnsanların çoğu kendi yalanlarına kendilerini de inandırıyorlar. Bir yalan dünya oluşturuyorlar ve o dünyanın mensubu olarak yürüyüp gidiyorlar. İzteriz ki bunlar bu dünyadayken uyansınlar. Az önce bu hakikati Muhammediye’de geçti. Şeyhlerden bir tanesi-şu anda yaşıyor-kitabın dip notunda vardır. Abdulaziz Hoca’nın söylediğine aykırı bizim bir davranışımız yoktur diye müridlerine söylüyormuş. Dolayısıyla dergilerini bana gönderiyordu eskiden her ay. Ben de hiç okuyamıyordu. Ama bir gün okuyayım dedim. Kutlu Doğum Haftası oluşturuldu ya, o da zaten büyük bir hurafe haftasına dönüştü malesef. Orada Resulullah anlatıyor diyor ki; “ahed Ahmed’dir ki mim eder fark, o mim içre olur bütün cihan gark, ahed Allah’tır” diyor. Şimdi bakın “ehad Ahmed’dir, ehad Allah’tır. Ahmed kim: Resulullah. Ahed Allah’tır. Ahed Ahmed’dir dediğiniz zaman üçüncü de ne olur? Ahmed Allah’tır olur değil mi? Onun bir müridi var bir iş adamı ben de tanıyorum kendisini. Ona telefon açtım, kendisi yoktu özel kalem müdürü vardı. Ona dedim ki hoca efendi orada mı dedim. İsmini söylemeye lüzum yok. Evet dedi bu akşam Beyazıt’ın arka tarafında bir yerde bir müridinin evinde sohbet var dedi. Peki dedim ben onunla görüşmek istiyorum irtibatı sağlarmısın? Tamam dedi sağladı. Sonra yatsı namazına Süleymaniye Camiisine onun bir müridi geldi kalktık gittik oraya. Etrafı ıssız. Gündüzün o kadar hareketli olan bölgede gece hiç kimse yok. Neyse içeri girdik içerisi tıklım tıklım dolu. Tabi kendi kurmaylarını da çağırmış benim gideceğimi duyduğu için. Derginin müdürü de orada. Dedim ya bana derginiz geldi bu ne biçim bir şey. Ahed Ahmed’tir mim farkeder, o mim de bütün cihan var bu ne ya, böyle bir inanç olur mu dedim ya. “Hocam sevgidendir” dedi. Kendisi ilahiyat fakültesi mezunu. “Hocam, sevgidendir” dedi. Böyle sevgi olur mu dedim ya. Sen Resulullah’ı Allah haline getirmişsin. Halbuki biz inancımızda Onun Allah’ın kulu ve kölesi olduğuna inanmak zorundayız. “Çok rica ederim O yüce resule nasıl kul dersiniz?”. Ya siz arapça bilmeyen insanlar değilsiniz söyleyin bakayım arapçada “abd” kelimesinin anlamı nedir dedim. “Öyle olsa da öyle dememek lazım” dedi. Epeyce konuştukta sonra dedim ki bak şimdi dedim bir doktor olsa baksa sende bir hastalık görse. Seni üzmemek için Hoca Efendi maşallah çok iyisin dese mi senin dostundur sen de önemli bir rahatsızlık görüyorum bir seni muayene edeyim, istersen muayenehaneye gidelim bir takım cihazlara falan koyayım sende ciddi bir rahatsızlık var galiba dese mi dostundur? Dedi ki ikincisi benim dostumdur. Hah işte ben o ikincisiyim dedim. Senin bu inançla kafir olduğunu, cehennemlik olduğunu bildiğim için kurtarmaya geldim seni dedim bütün müridlerinin yanında. Onun için bu dünyada benden daha iyi dostun yoktur dedim. Allah’a ısmarladık dedim çıktım geldim. Ama sağolsunlar arabayla eve getirmeyi ihmal etmediler. O insanlıklarını da unutmamak lazım. Ama bugün olmuş vazgeçmediler. Belki bunu yapalı 15 seneden fazla olmuştur. O zaman üniversiteye geçmemiştim müftülükteydim. 1997’de üniversiteye geçtim. 17 sene ediyor değil mi? Deniyor ki efendim Gülen cemaati nasıl olur da onlarla işbirliği yapar? Öyle demeyin nasıl olur da yapmaz deyin. Aynı inancı paylaşıyorlar kardeşim başka ne bekliyorsunuz siz? “Peki efendim o kötü de bu iyi”. Kusura bakmayın. Bu,C. Hakkın gazabını celbeder. Abbasiler’den beri oluşmuş olan paralel din temizlenmedikçe müslümanların bir problem çözmeleri veya herhangi bir konuda başarılı olmaları mümkün değildir. Onlar çözümlerini kendilerini sömürenlerde ararlar bugün olduğu gibi. C. Hakkın sizin baş düşmanınız dediği kişilerden ararlar. Allah ne diyor ALİ İMRAN, 100.. Ayet: “Ya eyyühellezıne amenu in tütıy’u ferıkam minellezıne utül kitabe yerudduküm ba’de ımaniküm kafirın” 😮 ehli kitaptan herhangi bir guruba boyun eğerseniz imanınızdan sonra sizi kafirler yaparlar”.