Dersimizin bir bölümünde yine adil yargıya da temas edeceğiz Allah nasip ederse. Ali İmran suresinin 45. Ayetinden başlıyoruz. Allah-u Teala burada şöyle buyuruyor. “İz gâletil melâiketu yâ meryemu innallâhe yubeşşiruki bikelimetin minhu” “Birgün melekler Meryem validemize dedi ki, Meryem, Allah sana kendisinden bir kelimeyi müjdeliyor” “ismuhul mesîhu ısebnu Meryem” “Adı Mesih Meryem oğlu İsa’dır” “vecîhen fid dunyâ vel âhırah” “Dünyada da ahirette de itibarlı olmak üzere” (01.23’ten itibaren 01.33’e kadar toplam 10 saniye ses kesiliyor) “Ve yukellimun nâse fil mehdi ve kehlen ve mines sâlihîn” “Hem beşikte, hem de yetişkinlik yaşında iken insanlara konuşacaktır ve o Salihlerdendir” “Gâlet rabbi ennâ yekûnu lî veled” “Meryem dedi ki, ya Rabbi, bana evlat nereden, bana oğul nereden?” “ve lem yemsesnî beşer” “Hiçbir erkek eli bana dokunmadı” “gâle kezâlikillâhu yahlugu mâ yeşâé’ ” “…. Bu böyle, karar verildi Allah tercih ettiğini yaratır, böyle olmasını Allah tercih etti, tercih ettiyse yaratır” “izâ gadâ emran feinnemâ yegûlu lehû kun” “Bir işe karar verdimi onun için ol der” “feyekûnü” “o da oluşur” Şimdi burada tabi çok önemli bir husus var, İsa As Allah’tan bir kelime. Ne demek o? Anladınız mı ne demek olduğunu? Ayeti tekrar okuyayım, cevabını sizden bekliyorum. “izâ gadâ emran feinnemâ yegûlu lehû kun” ” Bir işe karar verdiği zaman onun için ol der” Allah’ın kelimesi ne oluyor burada? Ol! Emri oluyor. Peki, ol emri, mesela “iza gadâ emran” “bir işe karar verdiği zaman” Bizden her birimizin yaratılışına karar verdiği zaman da aynı emir gerekiyor mu?
Katılımcı: Gerekiyor.
Hoca: O olmadan hiç kimse olmaz. O zaman hepimiz de Allah’ın kelimesi değil miyiz?
Katılımcı: Kelimesiyiz.
Hoca: Değişen bir şey yok, tamam mı. Yani şimdi Allah’ın kelimesi demek farklı bir şey demek değil yani. İsa As’ın farkı falan değil. Peki “ve rûhun minhu” ifadesi de var. “İsa Allah’tan bir ruh” Peki biz neyiz? Aynı ruh bizde yok mu? “Summe sevvâhu ve nefeha fîhi min rûhıhî” “Sonra onu ana rahminde diğer insanlara eşit hale getirdik ve içersine kendi ruhumdan üfledik” “min rûhıhî -rûhun minhu” Kelime, Arapça bilmeyen de duyduğu zaman sesten aynı şey olduğunu anlar. “rûhun minh – min rûhıhî” Sadece minh başa sona geliyor anlamda değişen bir şey yoktur. O zaman bizden her birimizin anamızın rahminde oluşması için Allah’ın ol emri gerekiyor, ol emri olmadan hiçbir şey olmaz. Peki insanı diğer canlılardan ayıran temel özellik neydi? Ruh. O ruh üflendiği zaman insanda neler oluşuyordu? İnsanı insan yapan üç özellik oluşuyordu. Sem, basar ve …. Sem, dinleme özelliği. Dinleme. Bu hayvanlarda yok. Araplar sem kelimesini hayvanlar için kullanmıyorlar. Dinleme. Dinleme ne demek? Şimdi şu anda siz beni dinliyorsunuz, sözlerimi zihninize yerleştiriyorsunuz, orada bir bilgi oluşuyor değil mi? Duyma değil yani. Dinleme. ….. Sesleri duyabilirsiniz, ama dinlemezsiniz değil mi? onun için duymakla dinlemek arasında bir fark vardır.
…. Vücuda üflendiği zaman insanın vücudu diğer insanlarla eşit hale gelmiş oluyor. Yani ana rahminde çocuk, oluşumunu tamamladıktan sonra ruh üfleniyor. Oluşumu tamamlanmış olan çocukta kalp olmaz mı? Kulak olmaz mı? Göz olmaz mı? Kulak var tabi. Ama kulak duyan bir varlıkken ruhun üflenmesiyle dinleyen varlığa dönüşüyor. Ya da dinleyen varlık olma özelliğini de kazanıyor, yani duyan varlık olmakla beraber. Göz, bakan varlık olmakla birlikte gören varlık olmaya da başlıyor. Yani farkı görebiliyorsunuz, işin arka planını görebiliyorsunuz, onun için görebildiğiniz için plan yapabiliyorsunuz, geleceğe doğru birtakım bakışlar yapabiliyorsunuz, plan yapıyorsunuz. Kalp de, vücuda kan pompalayan varlık olmakla birlikte, karar verebilen varlık haline de dönüşüyor. Onun için bazı şeyler vardır ki doğru olduğunu çok iyi bilirsiniz ama kabul edemezsiniz değil mi? İşte orada kararı kalp veriyor. Onun için bütün kafirler doğruları bilir, ama kabul etmek hesaplarına gelmez, onun için kafir olurlar, ondan dolayı cezayı hak ederler. Ondan dolayı mesela hayvanlarda kalp olmadığı için onların kafirliğinden Müslümanlığından bahis edilmiyor yani, onlar tekdüze. İki ayrı karar organları yok, karar esasen kalpten çıkıyor. Onun için akılla kalp bir noktada birleşirse yanlış karar ihtimali çok çok azalır. Ne olur? Akıl bir şeyi yanlış düşünmüş olabilir, eğer siz doğrulardan yanaysanız, vallahi böyle düşünüyorum ama içime hiç yatmıyor dersiniz. Çünkü Allah’ın yarattığı o vücut size o düşüncenin yanlış olduğunu da haber verir. Bir şey oluşturamazsınız… Hatta bir müddet sonra doğrusunu öğrendiğiniz zaman bu benim içime hiç yatmamıştı dersiniz. Hah şimdi oturdu dersiniz değil mi?
Dolayısıyla İsa As’ın Allah’tan bir kelime ve bir ruh olmasının onu diğer insanlardan farklı olmasını gerektiren hiçbir tarafı yok. Peki, bir de İsa As’ın babasız dünyaya gelmesi olayı var. Tamam, peki o da onu farklılaştırıyor mu? Ortada anasız babasız dünyaya gelmiş Adem As var değil mi? Ve onun eşi Havva validemiz var. Onun için de Cenab-ı Hakk ne diyor? “İnne mesele îsâ ındallâhi kemeseli âdem, halegahû min turâbin summe gâle lehû kun feyekûn” Aynı ifade bak dikkat edin, tekrar edeyim Arapça bilmeyen de oradan anlar. Ali İmran 59. Ayet, bir sayfa sonrası. “İsa Allah katında Adem gibidir, onu topraktan yarattı” Peki İsa’nın Meryem’in rahminde oluşması için gereken maddeler nereden geldi? Topraktan gelmedi mi? İşte… O maddeler hep topraktan geliyor. Ondan sonra ne diyor? “summe gâle lehû” “Adem için dedi” Ne dedi? “Kün” Kün dedi. Bak burada da İsa için diyor, “yegûlu lehû kun” Kün, aynı görüyor musunuz? “kun feyekûn” Orada da “kun feyekûn” Şimdi bu tür şeyler istismar ediliyor bu tür şeyler. Şeylerde de iki türlü dindar vardır biliyorsunuz, bugün de dün de her zaman bu olacak.
Şimdi ben biraz bir iki gündür azıcık aklımı başıma getirmeye çalışıyorum. Kendi kendime baktım, ben insanların yoldan çıkmasını hazmedemiyormuşum da onun için öyle biraz sert çıkıyormuşum. Sonra vazgeçtim aman bana ne, cehenneme gidiyorlarsa gitsinler, ben mi engel olacağım? Değil mi? Aman giden gitsin, biz anlatırız dururuz, boşver. Şimdi cehenneme gidenler içerisinde en tehlikeli olanlar, hoca kılığında olanlardır. Bakın Musa As Tur-i Sina’ya çıktığı zaman Allah-u Teala orada Musa As’a dedi ki, Taha suresi 83. Ayet, burada diyor ki, “Ve mâ ağceleke an gavmike yâ mûsâ” Musa As… Bak ne olmuş? Şimdi olaya bakın, İsrailoğulları uzun bir sefalet dönemi geçirmişler, erkekleri öldürülüyor, kadınları ilerisinde kendi kötü arzularına alet ederler diye sağ bırakılıyor. Nasıl olsa kadınların soyu onların kocalarının soyu oluyor, İsrailoğullarının kökünü kurutmak niyetleri. Onların kökü kuruyor biliyorsunuz, o Nil nehrinden geçerken boğuluyor Firavun ve beraberinde olanlar. Sonra Firavun ve hanedanın bütün mal ve mülkü İsrailoğullarına kalıyor. Kur’an’ı Kerim’de iki yerde bu anlatılır. Bütün mal ve mülk İsrailoğullarına kalıyor, o güzel makamlar, paralar, hazineler, her şey.
Şimdi, Musa As büyük bir zafer kazanmış, ümmetini Firavun’un baskısından kurtarmış, maddi sıkıntıların tamamı gitmiş, o muhteşem yerler İsrailoğullarına kalmış, Allah-u Teala da 40 günlüğüne Tur-i Sina’ya davet edince koşa koşa gidiyor. Allah’u Teala diyor ki, “Ve mâ ağceleke an gavmike yâ mûsâ” “Kavminden böyle çarçabuk seni buraya getiren ne oldu?” Gel dedim ama, niye öyle koşa koşa geldin, sebep ne? Diyor ki, “Gâle hum ulâi alâ eserî” “ya Rabbi, onlar benim yolumdalar, hepsi mümin” Tam bir zafer, dünyalık tamam, ahiret tamam, her şey tamam yani. Düşman da bitmiş, muhteşem bir şey. “ve aciltu ileyke rabbi literdâ.” “Sana çabucak geldim ki sen razı olasın” Bunların içerisinde de en bilgilisi Samiri, en dindarı Samiri. Bu da ayette var, ayette geçen şey o, en bilgilisi ve en dindarı. Tabi başlarında Harun As da var. “Gâle feinnâ gad fetennâ gavmeke mim bağdik” “sen onlardan ayrıldıktan sonra senin kavmini zor bir imtihandan geçirdik” diyor. İmtihan bitmiyor ölene kadar imtihan devam. Onun için hiçbir zaman tamam iş bitti, şöyle azıcık bir uzanayım, yo öyle şey yok, uzanırken imtihana tabi olursun. Hiç şey yok, Cenab-ı Hakk nefes aldırmaz, onun için sürekli uyanık olmamız lazım. Sürekli uyanık olmamız lazım, hayat bitene kadar imtihan devam eder. “ve edallehumus sâmiriyy” “O Samiri var ya bunları o saptırdı” Allah Allah, hepsine inanırım ama Samiri’ye inanmam. Hepsini anladım ama Samiri nasıl yapar bu işi? Zaten Samiri’den başkası yapamaz onu. Bak şimdi en iyi bilenlerden oydu dedim ya, bu ayete geldi, gerçi bizim tefsir ve meallerde bu ayeti o hale getirmişlerdir ki tam hurafelere delil olacak şekle getirmişlerdir ama o ayrıntıya girmeden size ayeti okuyacağım.
Musa As geldiği zaman Samiri’yi hesaba çekiyor, diyor ki, “femâ hatbuke yâ sâmiriyy” (Taha suresi 95. Ayet 20/95) “Samiri senin derdin ne? Hepsini anladık ama senin derdin ne?” Sen burada neyi amaçlıyordun, neydi hevesin? “Gâle besurtu bimâ lem yebsurû bih” “Dedi ki, bak Musa, bu dinde onların göremediklerini ben gördüm, yani basiret sahibi olarak, bu dinin her şeyini kavradım” Basiret, yani diğer müminlerin göremediğini ben gördüm, kavradım bu dini, iyi bir şekilde. “fegabedtu gabdaten min eserir rasûl” “Rasulün izine de sıkı sıkıya sarıldım” Yani senin yoluna da sıkı sıkıya sarıldım, sen bunu zaten biliyorsun. İyi bir mümindim. “fenebeztuhâ” “Sonra attım” Canım böyle çekti. “ve kezâlike sevvelet lî nefsî” “Canım böyle istedi, var mı diyeceğin?”
İtiraf ediyor bakın, tıpkı İblis’in yoldan çıkması gibi. Onun için sırat-i mustakim‘e hocalardan başkası oturamaz yani. İblisliği hocalardan başkası beceremez. Bunu çok iyi aklınıza koyun. Öyle İblis olmak kolay bir iş değildir. Dini çok iyi bileceksin, işte bu Samiri olmasaydı İsrailoğulları sapıtmazdı ki. Bunun en dindarı öyle bir şey yapıyor ki, öyle bir kandırıyor ki, Harun As bile etkili olamıyor.
Onun için dini kendi arzularına uydurmak isteyenler, yani insanları sömürmek isteyenlerin kullanabilecekleri en güçlü araç dindir. Hani seks sömürüsü vardır değil mi? Efendim maddi sömürü vardır, ondan sonra, eğitim sömürüsü vardır. Din sömürüsü bunların hepsini avucunun içine alır, avucunda onu bulamazsın bile o kadar küçük kalır. Çünkü her şeyiyle alır seni, senin dinini sömüren adam. Peki doğru dinle insan sömürülebilir mi? Yok. Ancak dini bozacaksın ki sömüresin. Dini bozarken de tutup da bir ayetin kelimelerini değiştiremezsin, bu ayet böyle değil de şöyle diyemezsin. Ne yapacaksın? Anlamını değiştireceksin. İşte, İsa Allah’tan bir kelime, Allah’ın sözü. Öyle bir şey söyleyeceksin ki, karşı tarafın kafası karışacak. Diyeceksin ki, Allah’ın sözü. Eee? Allah ezelidir. Tamam, kimsenin itiraz etmeyeceği bir cümle değil mi? Yani Allah’ın (haşa) doğduğu bir tarih mi var? Yok. Bu söz de ezelidir. Hiçbir şey yokken söz vardı. O zaman Allah’la ne oldu? Eşitlendi. Ondan sonra da bunun üzerinde şey yapacak, Allah’tan bir ruh. Ya Allah’ın oğlu diyeceksin, ama bu oğul sizin bildiğiniz oğullardan değil. Allah’la beraber o. Öyle sizin bildiğiniz baba-oğul değil.
İşte ne yapıyorlar? Bakın dikkat ediyor musunuz? Ayetleri doğru anladığınız zaman İsa As’ın bir farkı var mı insan olarak? Olmaması gerekiyor zaten. Ama ayetleri istismar ettiğiniz zaman da, başka şey oluyor. Hep istismar ederler böyle, ayetlere yanlış anlamlar vererek, Allah’ın dinini kullanıp insanları kendine köle yaparlar. Niye böyle yaparlar? Bütün meseleleri sömürüdür. Onun için ben size son zamanlarda İbrahim 3. Ayeti sık sık okuyorum. 2. Ayetin sonunda “ve veylun lilkâfirîne min azâbin şedîd” “Kafirlerin, o kafirlerin şiddetli azaptan çekecekleri var” Onlar kim? İşte onlar, Samiri gibi olanlar. “Ellezîne yestehıbbûnel hayâted dunyâ alel âhırah” “Bunlar dünya hayatını ahrete göre daha çok seviyorlar” Ahireti inkar etmiyor, inkar etse zaten kimse arkasından gitmez ki. “ve yesuddûne an sebîlillâh” “Allah’ın yolundan çıkıyorlar” Çekiliyorlar ama, nasıl? “ve yebğûnehâ ıvecâ” “Orada ivec peşinde koşarak çekiliyorlar” Yani o yolu öyle bir hale getiriyor ki, işte ayetse ayet. Allah’ın kelimesi kardeşim, baksana biz ayete aykırı bir şey mi söyledik! Ya kelimenin anlamını öyle bir hale getirdin ki…Tanrılaştırdın. Ya o kelime Adem’de var, o kelime bende de var. “izâ gadâ emran feinnemâ yegûlu lehû kun feyekûn” (Bakara suresi 117. Ayet 2/117) Öyle diyor zaten burada, İsa’ya özel bir şey demiyor ki bakın burada, 47. Ayete bakın. Bakayım meale ne demişler? Bir işe hükmedince ona sadece ol der. Tamam, hangi iş olursa olsun, değil mi? Yani İsa’ya özel bir şey mi? Değil. Ama siz bunu İsa’ya özel hale getirmek için ayetlerle oynamanız lazım, kelimelerle oynamanız lazım. Ruh da aynı şekilde.
Bugün Müslümanları, bu dini tanınmaz hale getirenler de dinin hocalarıdır. Bunu her derste anlatıyoruz. Tekrar tekrar anlatıyoruz, tekrar tekrar, anlaşılsın diye gayret ediyoruz. Onun için dikkat ederseniz doğruları anlatırsanız dokuz köyden kovuyorlar. Musa As’ın başına gelenler gibi kovacaklar ama en sonunda Allah da onları kovacak. Fakat biz imtihan bitti dersek bu defa İsrailoğulları gibi oluruz. En karlı yatırım doğruluktur, dürüstlüktür.
Şimdi mesela, hile yaparsın bir kere kazanırsın, dürüst olursun her zaman kazanırsın, kaybetmiş göründüğün zaman da sen kazançlısın. Ayetleri dikkat ederseniz biz bir ayeti okuyup geçmiyoruz değil mi yani, ayeti hangi ayetler açıklıyorsa onlarla beraber okuyoruz ki, Allah’ın açıklamalarını görelim. Ayetin metnini okusak da kendimiz açıklasak buna Allah ne diyordu? Kendini Allah yerine koymak diyor değil mi? Biz kendimiz açıklayamayız ayetleri, Allah bu yetkiyi hiç kimseye vermemiş. Ama bizim tefsir alimlerine bakın tamamı kendisi açıklıyor, onun için acaip şeyler ortaya çıkıyor.
Onun için mesela az önce okuduğum o Samiriyle ilgili “fegabedtu gabdaten min eserir rasûl” diyor, efendim diyor o elçinin atının ayak izinden bir avuç toprak aldım diyor. Elçi kimmiş? Musa As’a vahiy getiren Cebrail’miş. Cebrail ne zaman ata binmeye başladı? Cebrail’in atı yere basıyor mu? Ne demek yani, ya ne biçim bir mantıktır? Ama ayeti sen açıklamaya kalkarsan ayetleri birleştirmezsen anlayamazsın, bu defa at atabildiğin kadar, atış serbest!
Onun için siz kendi arzunuza uydurmak isterseniz, alırsınız bir ayeti bir başka yere monte edersiniz. Tamam mı? Yani şimdi düşünün ki şu ceketin kolunu aldı, ceketin arkasına monte etti bir adam. Ceketin kolunu benim ceketin arkasına dikse birisi, ben gittiğim zaman herkes gülmez mi bana? Onun için sen Allah nereye konmasını istiyorsa öyle yapacaksın. Evet. Şimdi bu ayetti bir de bir şey var, “kün fe yekun” Bak mesela verilen anlama bakın, ol der o da oluverir. Bu yanlış, oluverir değil. Yekunü, fiili muzari‘dir. Gelecek zamanla ilgili olarak va’zedilmiştir ama, karinelerle şimdiki zaman için de olabilir. Oluşur…. Önü açık, kanun neyse o zaman oluşur. Yani ana rahminde kün dediği an hemen İsa oldu mu? E oluverir ne demek? Oluşur. Oluşur diyeceksin.
“Ve yuallimuhul kitâbe vel hıkmete vet tevrâte vel incîl” “Ona kitabı ve hikmeti Tevratı ve İncili öğretecek” “Ve rasûlen ilâ benî isrâîle” “İsrail israiloğullarına elçi olarak gönderecek” Biz ve rasulen de kalalım bundan sonra devam edersek eksik konuşmuş oluruz yeteri kadar konuşmuş olmayız, Yahya’nın da hazırlığı vardı ama onu da haftaya dinleriz.