Elhamdü lillahi rabbil alemin. Vessalatu vesselamu ala rasulina Muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ecmain.
Her zaman anlatmaya çalıştığımız gibi bu okuduğum Arapça dua, şu anlama geliyor.
Her şeyi güzel yapmak Allah’a mahsustur. Yani Allah’tan başka hiç kimse her şeyi güzel yapamaz. O ne yaparsa güzelini yapar. Arkasından gidilip destek verilecek olan ve kendisine esenlikler ve saadetler dilenecek olan Allah’ın elçisi ve onu takip edenlerdir.
Böylece bir dua yaptıktan sonra, yani asıl hedefimizi belirledikten sonra başlıyoruz ayetleri anlamaya.
Bugün biliyorsunuz Ali İmran suresinin aslında daha önce 27. Ayetini okumuştuk ama bu ayeti kerimeyi tekrar okuyacağız inşallah. Sıra 28. Ayetteydi fakat 27. Ayet oldukça önemli, bir de bugünlerde sık sık şu soruluyor. Dünyanın yuvarlak olduğuna dair ayet var mı? Aslında ben bu power point işini bir türlü öğrenemedim, öğrenebilseydim ya da bir de vaktim de olması lazım tabi, vakit yok. Dünyanın yuvarlaklığı Kur’an’ı Kerim’de anlatılan şeylerde çok basit kalıyor. Yuvarlaklığını da bırakın bulunduğunuz noktanın diğer noktalara uzaklığını nasıl ölçeceğinizin kriterleri de var Kur’an’ı Kerim’de, o ölçüler de verilmiş. Yani o kadar ayrıntılı bilgi var ki bu konularda. Ama biliyorsunuz bizde Kur’an’ı Kerim’i anlama usulü kaybedilmiş, şimdi anladığım kadarıyla Hicri 2. Asırda bu iş kaybolmaya başlamış üçüncü asırda artık iyice belirginleşmiş, 4. Ve 5. Asırdan sonra da kemikleşmiş. Ondan sonra da İslam alemi bir batağın içerisinde yuvarlanıp duruyor. O batağa ilim diyoruz, kendi kendimize gelin güvey oluyoruz falan. Hareket ettikçe batıyoruz, hareket ettikçe batıyoruz, hiçbir konuda problem çözemiyoruz. Ondan sonra da kendi yapmış olduğumuz yanlışların cezasını hem kendimiz çekiyoruz, hem bütün insanlığa çektiriyoruz. Bütün insanlığa çektirmemizin sebebi şu, Allah-u Teala’nın yarattığı bütün insanlara Allah’ın kitabını götürme görevi olan bizler o kitabın kapağını kapatmışız. Kendimiz de okumuyoruz, kimsenin de okumasına müsaade etmiyoruz. İşte o yüzden bakıyorsunuz ki, haklı sorular var.
Harun Ünal hoca bir hatırasını anlatıyor, bir hocayla ilgili olarak. Millet şimdi soru sormaya gelmiş, cevabı veriyor, sus kafir!, sus dinsiz! Bakmış ki kafir ve dinsizlerin sayısı durmadan artıyor. Ya şuna bir de biz bakalım hakikaten bunda bir şey var mı diye. Şimdi de işte inşallah sizin gayretinizle, çalışmalarınızla hocalar da Kur’an’ı Kerim’i okuma mecburiyetinde kalacaklardır. Yani şu anda hocaların Kur’an’a yaklaşımı gerçekten çok üzücüdür. Gerçi Allah’a şükür yavaş yavaş artık Kur’an’ı Kerim’e yönelenler ortaya çıkmaya başladı. Şimdi burada geçen hafta okuduğumuz ayette Allah-u Teala şöyle buyuruyor.
(3/ Ali İmran 27)
“Tûlicun leyle fin nehâri ve tûlicun nehâra fil leyli”
“Geceyi gündüzün içerisine, gündüzü de gecenin içerisine sokarsın” Evet.
“Geceyi gündüzün içerisine, gündüzü de gecenin içerisine sokarsın”
Şimdi biliyorsunuz Allah-u Teala gündüzü ve geceyi ayrı varlıklar olarak yaratmıştır.
Enbiya suresinin, yani 21. Surenin 33. Ayetini açarsanız, orada bunu çok net olarak görürsünüz. Orada diyor ki Allah-u Teala,
(21 / Enbiya 33)
“Ve huvellezî halegal leyle ven nehâr veş şemse vel gamer”
“Ve huvellezî halegal leyle ven nehâr”
“Geceyi ve gündüzü yaratmış olan O’dur”
“veş şemse vel gamer”
“Güneşi ve ayı”
Şimdi güneş ve ayın birer ayrı varlık olduğunda kimsenin şüphesi yok değil mi? Ama gece ve gündüzün ayrı varlık olduğunu Müslümanlar bilmiyor, halbuki Allah-u Teala burada bunu söylüyor. Bak, geceyi, gündüzü, güneşi ve ayı yaratan O’dur. Demek bunlar birer ayrı varlıklar. Ondan sonra da şöyle diyor,
“kullun fî felekin yesbehûn.”
“Bunların her birisi bir yörüngede yüzer”
Ne demek? Şimdi güneşin yörüngesi dediğimiz zaman birçok problemler çıkıyor. Çünkü o konuda güneşin değil de dünyanın döndüğüne inanılır biliyorsunuz. Biz Kur’an’ı Kerim’deki bu ayetleri okuyunca milletin zihinleri altüst oluyor. Ama Allah’ın izniyle vaktim olsa bir de ekip bulabilsem bu meseleyi çok güzel çözeceğimden eminim de, ekipsiz olmaz bu tür şeyler. Şimdi güneşin demiyelim ama, ayın bir yörüngesi olduğunu herkes biliyor. Efendim güneş de işte dönüyor, kendine ait olan bir yerde akıp gidiyor şeklinde görüşler var. Bizim bazı hocalar da o görüşlere hemen bir destek vermeye çalışıyorlar.
(36/ Yasin 38 -40)
“Veş şemsu tecrî limustegarril lehâ” diye,
işte güneş kendisi için müstakar olan yerde akar, o müstakar olan yer işte sürekli dolandığı yörüngesidir. Yani öbürü vardır ama o başka bir şey. Yani güneşin ayın birer yörüngesinden bahseder Kur’an’ı Kerim, ama dünyanın yörüngesinden bahsetmez. Dünyanın herhangi bir yörüngede yürüdüğünden bahsetmez Kur’an’ı Kerim.
Ama tabi bunları ortaya koymak kolay değil, ciddi ve uzun soluklu bir ekip çalışması yapmak lazım. Onu ortaya koyduğumuz gün dünyada çok ciddi bir değişim olur.
“Ve huvellezî halegal leyle ven nehâr”
“geceyi ve gündüzü yaratan”
“veş şemse vel gamer”
“güneşi ve ayı yaratan O’dur”
“kullun fî felekin yesbehûn.”
“Her biri bir yörüngede yüzer”
Her biri bir yörüngede yüzerse demek ki, gecenin bir yörüngesi var, gündüzün bir yörüngesi var. Şimdi gece ve gündüz dünyanın çevresinde sürekli dolaşıyor. Bazen… Mesela bir ayeti kerimede diyor ki Allah-u Teala, Nur suresinin 44. Ayetinde
(24/ Nur 44)
“Yugallibullâhul leyle ven nehâr, inne fî zâlike leıbratel liulil ebsâr”
“Allah gece ve gündüzü alt üst eder” Yani geceyi….
“Yugallibullâhul leyle ven nehâr”
“Allah-u Teala geceyi ve gündüzü altüst eder”
Yani bazen gündüz öne çıkar gece arkada kalır, bazen gece öne çıkar gündüz arkada kalır. Demek ki bu dolaşımda gecenin öne çıktığı zaman gece oluyor, gündüzün öne çıktığı zaman gündüz oluyor. Ama yirmi dört saat gece ve gündüz var. Yani gece gündüzün önüne çıktığı zaman biz ona gece diyoruz, gündüz gecenin önüne çıktığı zaman da gündüz diyoruz.
“inne fî zâlike leıbratel liulil ebsâr”
“Basiret sahipleri için bir meseleyi böyle tüm ayrıntılarıyla görmeye çalışan kişiler için gerçekten bir ayet, bir belge vardır bunda.”
Şimdi ondan önce şunu şey yapayım da, gece ve gündüz var diyor Allah-u Teala, gece gündüz birer ayrı varlık, gece olduğu zaman işte şu anda olduğu gibi her tarafı bir sükunet alır, insanlar rahatlar, vücut ısısı değişir, insanlarda ve bütün canlılarda dinlenme ihtiyacı hasıl olur, sabaha kadar dinlenir. Ama bizim gece dediğimiz zaman aklımıza ilk gelen şey bulunduğumuz bölgelerdeki alışkanlığımızdan dolayı karanlıktır. Halbuki Allah-u Teala, İsra suresinin 12. Ayetinde gecenin işaretini kaldırdığını ifade ediyor. İsra 17. Sure biliyorsunuz, orada diyor ki Cenab-ı Hakk,
(17/ İsra 12)
“Ve cealnel leyle ven nehâra âyeteyni”
“Geceyi ve gündüzü iki ayet, iki gösterge yaptık”
“femehavnâ âyeten leyli”
“gecenin göstergesini kaldırdık” diyor.
Gösterge silindiği zaman gece ne olur? Göstergesiz olur değil mi? Yani gecenin karanlık olmasını beklemeyin demiş oluyor. Gece bazı yerlerde karanlık olur, bazı yerlerde de aydınlık olur. Onun için gecenin karanlık olması aslında bir gölge işidir, yani dünyanın gölgeli olan tarafında karanlık olur. Eğer gölge oluşmuyorsa gece oluşur ama karanlık olmaz. Gölge dediğiniz yani o güneşin almadığı taraftır. Onu da açıkça ifade eden ayetler var. Şimdi gecenin işaretini kaldırdık diyor Allah-u Teala. Yani gecede bir işaret yok.
“femehavnâ âyeten leyli”
“Gecenin işaretini kaldırdık” Peki gündüz?
“ve cealnâ âyeten nehâri mubsıraten”
“gündüzün işaretini de mubsira kıldık”
Yani aydınlatıcı, başka şeyleri gösteren ya da kendini gösteren bir varlık haline getirdik diyor. Mubsiranın iki anlamı da var, yani bir çevresini gösteren, bir de kendisini gösteren manası var. Burada şuna dikkat edin. Ayetlerden hiçbirisinde güneşin gündüzün ya da gecenin işareti olduğu söylenmez. Güneş yok. Evet gündüzün işareti güneşin kendisi olsa, mesela işte önümüzdeki birkaç gün sonra hatta şimdi ta Svalbard’larda başlamıştır, artık oralarda gündüz olmaması lazım. Güneşin doğmadığı yerlerde gündüz olmaması gerekir. Halbuki Allah-u Teala gecenin işaretini kaldırdığı için, gündüzün işaretini de mubsira kıldığı için hem yazın kutup bölgesinde gece var, hem kışın kutup bölgesinde gündüz var. Yani o gündüz, hani internet sitelerinde bizimle dalga geçiyorlar, işte Abdulaziz hoca söyledi ki, güneş dünyayı aydınlatmıyor. Şimdi Power Point’i arkadaşlar ayarlamadı, ayarlasalardı ben size gösterirdim resimlerini.
Katılımcı: Hocam aşağıda sordumda bu cihazdan anlayan yok.
Hoca: Yansıtamıyorsunuz, neyse. Aslında suç bende yani, erkenden verseydim arkadaşlar yapardı da. Şimdi artık anlatabildiğim kadar anlatayım. Buraya bir tane dünyanın küresi oluyor ya ondan ama dedim ki buradan gösteririz onu da beceremedik. Anlatabildiğim kadar anlatmaya çalışayım. Şimdi şöyle uzayda güneşin resimlerini bulabilirseniz internetten görürsünüz ki, karanlık içerisinde bir ateş parçası, hiçbir şekilde çevresini aydınlatmıyor. Mesela uzay istasyonlarının resimlerini bulun, arka taraf zifiri karanlıktır, ön taraf aydınlıktır. E güneşe arka taraf daha yakın, değil mi? Oranın daha aydınlık olması lazım. Neden uzay güneş tarafından aydınlatılmıyor? Çünkü aydınlatan güneş değil. Aydınlatan, Nehar, Allah’ın gündüz diye yarattığı o varlık. Şu anda fizikçiler bunu bilmiyorlar, ama eminim ki bizim yaptığımız gibi kutup bölgesine bir seyahat yapsalar, orada gerekli incelemeleri yapsalar, gündüzün ayrı bir varlık olduğunu çok net bir şekilde tesbit edeceklerdir.
Tromso’ya yaptığımız ilk seyahatte güneş hiçbir zaman ufkun üzerine çıkmıyordu ama gündüzün bütün ayrıntılarını orada görüyorduk. Bütün ayrıntılarını görüyorduk. Buradan size gösterme imkanı olmadı. Yani fecr-i kazip, fecr-i sadık, güneşin doğuşu… Güneş yok ama Rasulullah güneşin doğuşu ile ilgili öyle bir güzel tarif vermiş ki, siz onu orada uyguluyorsunuz, işte diyorsunuz ki Allah’ın rasulü bu. Bir söz söylüyor, o söz hayatta hiç gidemeyeceği bir bölgede bizim güneşin doğuşunu tesbit etmemize sebep oluyor. Bir söz söylüyor orada güneşin batışını tesbit etmemize sebep oluyor. Akşam namazı sonu, yatsı sonu bütün beş vakit gözüküyor.
Beraber gittiğimiz, bizim uzay ilimlerdeki hoca arkadaşımız Adnan Ökten beye orada sordum. Dedim ki, hani siz buna gece diyordunuz? Neresi gece bunun? Vallahi dedi ne bileyim, biz güneş olmadığı zaman gece deriz. Bak işte gündüz, bizim buralarda bulutlu hava gibi, o kadar. Yani hiç kimse ona gece demez. Geçen sene de Svalbard’a gittik ki, gündüz öğlen vaktinde güneş ufkun on bir derece altında. Öğlen vaktinde on bir derece altında, orada da namaz vakitleri, yani gündüzü orada da gördük.
Genel bilgiler için resimlerini de çektik. Ama henüz yayınlamak nasip olmadı, çünkü bilmiyorum, yanlış yaptığımı da aslında düşünüyorum gerçekten, insanlarla biraz fazla haşır neşir oluyoruz, bu yazıları yazma fırsatımız olmuyor. Yoksa çoktan bunları yazmış olmamız lazım. Yani vakit bulamıyoruz yazmak için.
Şimdi… Ve kutup noktasına kadar 21 Aralıkta bile gündüz oluyor, onun dakikası, saniyesi bile tesbit edilebiliyor, Kur’an’ı Kerim’in verdiği hesaplara göre. Başka bir hesapla onu tesbit etmek mümkün değil.
İşte burada bugün ben bu vesileyle, yani az önce de söylediğim gibi, işte son zamanlarda sık sık zorluyorlar. Dünya yuvarlak mı? Yuvarlak olduğuna dair ayet var mı? Bazıları Şems suresindeki
(91/ Şems 6)
“Vel ardı ve mâ tahâhâ” da;
işte yeri ondan sonra deve yumurtasına benzetti, deve yumurtası gibi yaptı diye bir anlam veriyorlarmış dünyanın yuvarlaklığını göstermek için. Değil! Dünyanın yuvarlaklığını gerçekten ayetler arası ilişkiyle ortaya koyduğunuz zaman dediğim gibi… biz işte oradan hareketle, ilgili ayetlerden hareketle o kutup bölgesindeki namaz vakitlerini ancak tesbit edebildik. Çünkü Allah-u Teala hesapların bütün kriterlerini vermiş, işte bakayım anlatabilecek miyim bunu?
Şimdi güneş ışınları meselesi var, mesela Allah-u Teala güneş ışınları konusunda…. Ha az önceki ayeti eksik bıraktık arkadaşlar onu tamamlayalım da. Diyor ki Allah-u Teala burada,
(17/ İsra 12)
“Ve cealnel leyle ven nehâra âyeteyni”
“Gece ile gündüzü iki gösterge yaptık”
“femehavnâ âyeten leyli”
“gecenin göstergesini sildik”
“ve cealnâ âyeten nehâri mubsıraten”
“gündüzün göstergesini de mubsira kıldık”
Yani gösteren, kendini ya da çevresini gösteren bir varlık yaptık. Ondan sonra,
“litebteğû fadlen mir rabbikum”
“Rabbinizin ikramını arayasınız diye”
“ve litağlemû adedes sinîne vel hısâb”
“Bir de yılların sayısını ve hesabı bilesiniz diye”
Şimdi demek ki gecenin gündüzün bu şekilde olması gecenin işaretinin kaldırılmış olması yılların sayısını ve hesabını bilmemiz için. Bu hesap ne hesabı? Bu vakit hesabı. Bu bulunduğunuz noktanın hesabı. Bulunduğunuz noktanın diğer noktalara uzaklığının hesabı. Peki şimdi size bir ayeti kerime daha, az önce okuyacaktım, başka yere geçtim, şimdi Furkan suresi 25. Surenin 45-47. Ayetleri.
(25/ Furkan 45- 47)
“Elem tera ilâ rabbike keyfe meddez zıll”
“Rabbini düşünmez misin gölgeyi nasıl uzatıyor?”
Yani şimdi mesela bakarsınız ki, şu anda gölgelerin uzun olduğu vakitteyiz. Ama yaza doğru gittikçe gölgeler kısalıyor. 21 Haziranda gölgenin en kısa zamanına yetişiyoruz. Ondan sonra tekrar uzamaya başlıyor. Uzuyor, kısalıyor, uzuyor, kısalıyor. Evet.
“ve lev şâe lecealehû sâkinâ”
“eğer Cenab-ı Hakk farklı bir tercihte bulunsaydı onu elbetteki gölgeleri hiç değişmez yapardı”
Bak sakin, aynı, hep aynı boyda yapardı.
“summe cealneş şemse aleyhi delîlâ”
“güneşi de gölgeye bir delil yaptık”
Yani siz güneşle o gölge uzunluğu arasındaki ilişkiyi tesbit edebilirsiniz diyor.
“Summe gabadnâhu ileynâ”
“Sonra bize doğru çektik”
Yani gölgeyi yukarıya doğru çektik. Uzattık, yukarıya doğru çektiğin zaman kısalıyor yani.
“gabden yesîrâ”
“Yavaş yavaş” Birdenbire değil.
“Ve huvellezî ceale lekumul leyle libâsen”
“geceyi sizin için bir elbise yapan O’dur”
“ven nevme subâten”
“uykuyu da etrafla ilişkiyi kesen bir şey haline”
Yani tamamen dünyayla ilişkinizi kesersiniz, uykuda ayrı bir dünyaya geçersiniz
“ve cealen nehâra nuşûrâ’
‘gündüzü de dışarıya çıkıp dağılma vakti yaptı” diyor.
Şimdi burada, güneşi nasıl uzatıyor? Bir de şu var. Allah-u Teala dünyayı beşik gibi yaptığını bildiriyor ayeti kerimesinde. Yani birçok ayette var, dört kadar ayette var. Dünyayı Allah-u Teala beşik gibi yapmıştır. Mesela Taha suresi 53. Ayetinde
(20/ Taha 53)
“Ellezî ceale lekumul arda mehden”
“yeryüzünü size beşik yapan O’dur” Ondan sonra Zuhruf suresi, 43. Sure 10. Ayette diyor ki,
(43/ Zuhruf 10)
“Ellezî ceale lekumul arda mehden”
“Yeryüzünü sizin için beşik yapan”
“ve ceale lekum fîhâ subulen leallekum tehtedûn”
“Hedefinize gidesiniz diye yollar oluşturan O’dur” Ondan sonra
(78/ Nebe 6-7)
“Elem nec’alil arda mihâdâ. Vel cibâle evtâdâ.”
“Yeryüzünü bir beşik, dağları da birer kazık haline getirmedik mi?”
Şimdi yerin beşik olması son derece önemli. Niye? Beşik ne yapar? Beşik sallanır değil mi sağa sola? Şimdi beşik bir böyle sallandı, bak beşik böyleydi dik değil mi? Bir böyle sallandı, geldi gene dik oldu, bir de böyle sallandı. İki tarafa gittiği zaman iki kere dik olur değil mi? Dik olduğu zaman, burayı dünya kabul edin, bunu da güneş, güneş ışınları vuruyor. Dik olduğu zaman, dünyanın her yerinde gece gündüz on iki saattir. Yani güneş ışınları her yere eşit vurur, on iki saat gece, on iki saat gündüz olur. Dik olduğu zaman. Senede iki kere diktir. Bunlar hangi tarihlerde? 21 Mart, 23 Eylül, gece ve gündüz on ikişer saat olur. Ne diyor Allah-u Teala? Eğer tercihi farklı yapsaydım gölge sabitlenirdi, yani eğer yeryüzünü bir beşik gibi yapmasaydım her yerde gece gündüz on iki saat olurdu. Ama o zaman da nimet elde edemezdiniz diyor bu ayeti kerimesinde. Yani mevsimler oluşmazdı. Her zaman bahar olurdu.
Şimdi arkadaşlar bir de gölgeyi nasıl uzatıyor diyor ya ayeti kerimede. Şimdi bu şeyde dünyanın böyle dik olduğu zaman yani beşik olarak düşünün iki kere dik, bir sağa bir sola. Güneş ışınları tam dik olduğu zaman ekvatora 90 derecelik bir açı yapar. Tam 90 derecelik açı yapar. Senede iki kere 90 derece yapar, ondan sonra 90 derece yapmaz. Ekvatora da yapmaz 90 derece yani. İki kere 90 derece yapar, birisi 21 Mart, birisi 23 Eylül.
Ekvatora tam 90 derecelik açı yaptığı zaman… aslında güneşin bulunduğu şeyle… -içinizden matematikçiler hemen anlayacaktır- mesela güneşin bulunduğu şöyle bir düzlem düşünün, ekvatorun bulunduğu düzlem düşünün, aradaki açı sıfır derecedir. Ama burada bir şey dikildiği zaman, yere bir şey diktiğiniz zaman 90 derece olur. Aslında şeye olan açısı sıfır derecedir. İşte dünyanın ortasına sıfır derece diyebileceğiniz gibi 90 derece de diyebilirsiniz. Hangi açıdan baktığınıza bağlı. Eğer güneşi paralel düşünürseniz sıfır derece dersiniz, o 21 Martta buraya sıfır derece geldiği zaman işte sıfır derece enlem hangisi oluyor? Ekvator. Gölge diyor ya Allah-u Teala. Şimdi buraya sıfır derece geldiği gün güneşin boyutuna bakarsanız, yani şey yaptığınız zaman, yani güneşi bir düzlem olarak düşünürseniz tam kutup noktasına 90 derecelik açı yapar. Yani güneş ışınlarının yaptığı açı. Peki 90’la sıfır derece arasında kaç derece fark var? 90 derece. Öyle olması için, dünyanın yuvarlak olması, olmazsa olmaz şarttır. Eğer dünya yuvarlak olmazsa, bu gölge uzunlukları asla meydana gelmez. Tamam mı? Aksi takdirde dünya öyle düz olsaydı, ekvatorda kaç derece açı yapıyorsa güneş, kutup noktasında da o kadar yapardı. Ama Allah-u Teala, “düşünün bakalım gölgeyi” diyor, güneşi ona ben işaret yaptım diyor. O zaman güneşle gölge arasındaki ilişkiyi iyi düşünmeniz lazım. Kutup noktasına 90 derecelik açı yaptığı için, oraya 90 derece enlem deniyor ekvatora sıfır derecelik açı yaptığı için sıfır derece enlem deniyor. Bu arada her bir enlemde bir derece düşer açısı. 89, 88, buradan aşağı yukarı.
İşte ayeti kerime, gölge boylarıyla, dünyanın yuvarlaklığını söylüyor. Bakın gölgeye! E peki Müslümanlar bakmamışsa suç Kur’an’ı Kerim’de mi? Ondan sonra diyor ki, eğer dileseydi gölgeyi sakin, yani hiç uzamaz her gün aynı boyda yapardı. Peki gölgeyi nasıl uzatıyor? Şimdi dünyanın kuzeyi güneşe doğru eğildikçe güneş ışınları bunun kuzey kutbunu da aydınlatmaya başlar. Veya kuzey taraf ısınır, yani yaz olur. Günler uzun olur, geceler kısa olur. Kutup bölgesinde de gece vardır. Çok enteresan bir yapı oluşturmuştur Cenab-ı Hakk. 45 derece enleme kadar, gece- gündüz uzunlukları neyse, 45 dereceden doksana kadar da aynıdır. Karanlığı gecenin işareti saymayacaksınız. Çünkü Allah gecenin işaretini kaldırmıştır. İşte o bölgeye gittiğiniz zaman o sükunetten, o rahatlıktan, tekrar elbise gibi olmasından gecenin başladığını rahatlıkla anlıyorsunuz.
Zaten o bölgelerde yaşayanlar bizim buradakiler gibi söylemiyorlar. Beyaz geceler diyorlar. Gece diyorlar onlar. Onlar hiçbir zaman gündüz demiyor. Niye? Onlar gece hissettikleri her şeyi orada hissettikleri için gece diyorlar. Tamam mı? Uyumaları şunları bunları…. Güneş tepede dolaşsın, hiç önemli değil. Ne zaman uyuyacağınız ne zaman kalkacağınız ortaya çıkıyor. Ben şimdi oradayken hiç fark etmemiştim de, geldikten sonra düşündüm. Gece biz hiç perdeleri kapatmadık yattığımız yerde, en azından ben kapatmadım. O gece bakıyordun ki, odanın içerisine güneş dolmuş, yani odanın içerisi güneş. Gündüz öğlen vakti gibi, fakat o güneş hiç ısıtmıyor. Çünkü gece güneşin önüne geçmiş, bir süzgeç vazifesi yapıyor ve rahatlatıyor insanı. Yani hiç uykunuza engel olmuyor.
Sonra ben fotoğraflara baktım oradayken hiç düşünmemiştim, gündüzün kısa kolla dolaşıyormuşuz, gece de çok sıkı giyiniyormuşuz. Halbuki güneş var. İşte bakın Kur’an’ı Kerim bütün bu ayrıntıları veriyor. Yani şimdi siz bulunduğunuz mevsimde güneşin tam tepe noktasından geçerken bulunduğunuz yerde öğlen vaktinde yani saat 12’de güneşin yere bıraktığı gölgeyi hesap ederseniz, kutuplara uzaklığınızı, ekvatora uzaklığınızı ya da size yakın bölgelere uzaklığınızı rahatlıkla hesap edebilirsiniz. Zaten astrofizikçiler böyle hesap ediyorlar. Yani Cenab-ı Hakk Kur’an’ı Kerim’de bunların bize ölçülerini veriyor. Onlara göre hareket etmemiz lazım. İşte bu gölgeyi diyor ki, dileseydik sabit yapardık. Onun için dünyayı bir beşik gibi. Efendim işte, güneşi ona delil yaptık. Güneşin eğimleri ortada değil mi?
Mesela bazı ayetlerde meşrik ve mağrip kelimesi geçer, doğu ve batı. Bazı ayetlerde iki doğu, iki batı, bazı ayetlerde doğular ve batılar ifadesi geçer. Bunların her birisi çok önemlidir. Doğu ve batı tek değildir. Tam doğudan ve tam batıdan güneş yılda iki kere geçer. Ve eğildiği zaman… Yani ne olur? Şöyle ufku takip edin güneş 23 derece 27 dakika soldan, 23 derece 27 dakika sağdan 47 derece nokta dört dakikalık bir yol kateder bir yıl içerisinde. Siz onun derecesini ölçtüğünüz zaman, o derece dünyanın üzerinde güneşin eğimini gösterir. Yani onu hesap etmek için başka yere gitmenize lüzum yok. Matematik coğrafyayı ortaya koymak için Cenab-ı Hakk’ın Kur’an’ı Kerim’de gösterdiği ölçüleri kullanın yeter sizin için. Başka şeye gerek yok.
İşte bakın iki doğu, iki batı diyor. Nedir? Çünkü Haziran ayında doğduğu yerle Aralık ayında doğduğu yerin arasında, yani 21 Aralıkta doğduğu yerle 21 Haziranda doğduğu yerin arasında uzunca bir mesafe vardır. Onu çok rahatlıkla ölçebilirsiniz. Ve o ikisinin ortasına 21 Mart ve 23 Eylül’de gelir. Onunla dünyanın ne kadar sağa sola eğildiğini de hesap edersiniz Kur’an’ı Kerim’deki belirtilen hesaplara göre. Yani ona astronomlar güneşin deklinasyonu derler, eğimi derler. Tabi güneşle birlikte gölgenin eğimi, uzanması, kısalması söz konusu. Dolayısıyla şeyde… yani tekrar edeyim, senede iki kere güneş, yani orada bulunan kişiye göre bakarsanız, yani bir şey dikerseniz gölge sıfıra düşer. Sıfıra düşer. Sıfıra düştüğü için oraya sıfır derece enlem dersiniz, demişler yani zaten. İsterseniz doksan da diyebilirsiniz. Nereden başladığınıza bağlı. Sıfırı kutup bölgesinden de alabilirsiniz. Yani güneş ışınlarının dik gelmesine bakarsanız doksan derece dersiniz, hiç gölge yapmamasına bakarsanız sıfır derece dersiniz. 21 Mart ve 23 Eylülde sıfır derece olduğu tek yer ekvatordur. 23 Mart 23 Eylülde 90 derecelik bir açıyla geldiği tek nokta kutup bölgesidir, güneşin. O ikisinin arasında her bir noktaya farklı bir açıyla gelir. Dünyanın her bir noktasına farklı bir açı. İşte o farklı açılar dünyanın enlemlerini oluşturur. O enlemlerle siz hangi kuşakta bulunduğunuzu rahatlıkla tesbit edebilirsiniz ve diğer taraflara uzunluğunuzu kısalığınızı tesbit edebilirsiniz. Mevsimlere göre güneşin eğimlerini tesbit edebilirsiniz. O eğimleri tesbit etmenin de kriterleri çok kolaydır. Siz doğu ve batı noktalarını tesbit ettiyseniz, o ana doğu, yani 23 Martta nerede doğuyor? Falan yerde. Oradan ne kadar sağa-sola kaydığını tesbit ederseniz güneşin deklinasyonunu da her gün bulunduğunuz yerden ufka bakarak da ayarlayabilirsiniz. Yani eğimini. Yani dünya ne kadar eğilmiş. Dolayısıyla şimdi buradan… anlaşıldı mı anlaşılmadı mı bilmiyorum ama…
Katılımcı: Hocam dünya zaten eğik değil mi?
Prof. Dr. Abdulaziz Bayındır: Dünya zaten Kur’an’ı Kerim’e göre eğik değil. Beşik gibi sağa sola kayıyor. Onu inşallah ben bir ekip çalışması…. Büyük bir ekip çalışması yapmak lazım bunu ortaya koymak için. O benim içinden çıkabileceğim bir iş değil, yani konunun uzmanlarıyla birlikte uzun bir çalışma yaptıktan sonra, cevaplanamayan bazı soruları çözebileceğimize ben şahsen inanıyorum. Çünkü ben bazı sorular sordum, cevaplar beni tatmin etmedi. Şimdi ayeti kerimemizi okuyalım. Ali İmran suresindeki. Burada Allah-u Teala diyor ki, biz Cenab-ı Hakk’a hitaben söylüyoruz.
( 3/ Ali İmran 27)
“Tûlicul leyle fin nehâr”
“Geceyi gündüzün içerisine sokarsın ya Rabbi”
Ha az önce vennehara mubsira meselesini anlatmadık. Nehar mubsirdir, yani güneş ışınlarını aydınlığa çeviren Nehar denen varlıktır, yani gündüz denen varlıktır. O güneş ışınları gündüz denen varlığa çarpınca onu aydınlığa çeviriyor. O gündüz denen varlık yirmi dört saat mevcut olduğu için, gecenin de özel bir şeyi olmadığı için kutup bölgesinde de onu aydınlığa çeviren o gündüz denen varlıktır.
İşte bugünkü fizikçilere düşen bir görev bunu keşfetmeleridir. Bunu keşfettikleri zaman güneş enerjisi açısından kutup bölgelerinde güneş… Mesela Kur’an’ı Kerim, gündüzün, duha diye bir güneş ışınının geldiğini ifade ediyor. O duha çok farklılaştırıyor, bitkilerin bitmesine sebep oluyor, hayvanlarda, bitkilerde çok farklılık… Güneş enerjisiyle ilgili çalışmalar yapanların bunlara çok dikkat etmesi lazım. Gece o duha yok. O duha olmadığı için gece insanlar rahat ediyor, gündüzün o duha olduğu için rahat edilmiyor. İşte geceyle gündüzü birbirinden ayıran kutup bölgesinde o duhadır. Ve duha adında bir sure var Kur’an’ı Kerim’de, vedduha diye. Bu son derece önemli şeylerdir. İşte bunlar üzerinde çok çalışılması lazım. Biliyorsunuz Allah-u Teala Kur’an’ı Kerim’de dini fıtrat olarak tanımlıyor. Fıtratı da varlıkların oluşum, gelişim, değişim kanun ve kuralları olarak tarif ediyor. Şimdi, böyle olunca ayeti de ikiye ayırıyor. Allah’ın indirdiği ayet ve yarattığı ayet. İndirdiği ayetle yarattığı ayetlerin birlikte okunması gerekiyor. Yani din adamıyla bilim adamları ayrımı olmaz. Yani din adamı Allah’ın ayetini okuyor da, bilim adamı başka şey mi okuyor? O da Allah’ın ayetini okuyor. Onun okuduğu da Allah’ın yarattığı ayettir, birisi indirdiği. Aslında din adamları Allah’ın ayetini hiç okumazlar, çok nadirdir, istisnai bazıları okur. Çok nadirdir. Öyle değil mi yani? Çok nadirdir. Ama bilim adamları okumak zorundadırlar. Yoksa onlar o sahadan atılırlar yani. Evet her iki tarafta da hurafeler vardır. Ama bilim adamı Allah’ın yarattığı ayetleri okumak zorunda olduğu için orada hurafe beri taraftan biraz daha azdır. Peki bilimde ilerleme nasıl olur? Ne zamanki Allah’ın indirdiği ayetlerle yarattığı ayetler birlikte okunur, o zaman olur. Şimdi, mesela iki tane ilim adamımız var, Amerika’da. Birisi uzay araştırmalarında önemli, tepe noktada olan bir dostumuz, Kadir Köken bey, hem Nasa’nın, hem IBM’nin uzay araştırmalarının başında olan bir dostumuzdur. Bir de yine Amerika’da sahasında en iyilerden biri olan Erşed Akçasu var. O da güneş enerjisi konusunda dünyada en önemli uzmanlardan birtanesi. Amerika’da en önemli uzmanlardan birisi. Bir gün Erşed Bey Teknik Üniversitede bir konferans vermek için gelmiş, bana bir e mail çekti gelir misiniz diye, gittim oraya. Orada konuşma yaptı, konuşmasının içerisinde dedi ki, ben geceyle gündüzün tanımını Abdulaziz Bayındır’dan öğrendim. Ben niye çağırdığını bilemiyordum tabi. Halbuki ben bir şey bildiğim yok, ben sadece ayetleri okudum. Yani Allah-u Teala böyle söylüyor diye. Ama tabi o ayetleri anlayabilmek için de kutup bölgesine gitmek gerekiyor. Oraya gitmeseydik o ayetleri kesinlikle anlayamazdık. Ve bir ekiple gitmek gerekiyordu, ekiple gitmeseydik anlayamazdık. Sonra ben bir gün yani şimdi dalga geçiyorlar ya, sağda solda, Erşed beye bir e mail gönderdim. Dedim ki, dünya nasıl aydınlanıyor, onu nasıl izah ediyorsunuz? Yani güneş uzayı aydınlatmıyor da dünyayı niye aydınlatıyor? Dedi ki millete bir şeyler söylüyoruz ama kendimiz inanmıyoruz. Yani tatmin olmuyoruz dedi. Şimdi, işte Kur’an’ı Kerim dünyayı aydınlatan şeyin gündüz olduğunu söylüyor. Siz dünyayı aydınlatan şeyin gündüz olduğunu söyleyemezseniz gündüzün güneşle irtibatını Allah kesmiş, siz onu kesmezseniz, gecenin güneşle irtibatını Cenab-ı Hakk kesmiş, siz onu kesmezseniz, güneşli geceler ve güneşsiz gündüzlerin olabileceğini düşünemezsiniz. Bu konuda bilim geliştiremezsiniz. Bu konuda kutup bölgesine giderken gözü kapalı gidersiniz. Ve işte biz bunları inşallah yaptığımız takdirde… mesela Kadir beye de söyledim dedim ki, Türkiye’de benimle dalga geçiyorlar dedim. Böyle söylüyorum diye. Nasıl? Dedi. Dünyayı gündüz aydınlatıyor, güneş ışınları gündüze çarpınca aydınlık oluyor dediğim için dalga geçiyorlar dedim. Kadir Bey öyle bir şaşırdı ki, Allah Allah dedi ya! Nasıl oluyor? dedi. Yani Türkiye’de bunu bilen uzmanlar yok mu? Madem güneş aydınlatıyordu uzayı aydınlatsın. Bilmiyorlar mı dünyada, dünyayı aydınlatan bir şey var. Ama ne? Ne olduğunu Allah-u Teala gösteriyor. Gündüz. Bakın yirmi dört saat. Ben mesela şuna inanıyorum, şu anda bulunduğumuz yerde gündüz olmasa şu ışınlar burayı aydınlatmaz. Şu ışıklar burayı aydınlatmaz. Çünkü o güneş (hoca aslında gündüzü kastetti bence )denen varlık yirmi dört saat bizim dünyamızda var. Ama gece önüne geçiyor, gündüz arkada kalıyor. Gündüzün de gündüz öne geçiyor, gece arkada kalıyor. İşte bu ayet onu söylüyor.
(3/ Ali İmran 27)
“Tûlicul leyle fin nehâr”
“Geceyi gündüzün içerisine ya Rabbi sokarsın “
“ve tûlicun nehâra fil leyl”
“ve gündüzü gecenin içerisine sokarsın”
“ve tuhricul hayye minel meyyiti”
“ölüden diriyi çıkarırsın”
“ve tuhricul meyyite minel hayy”
“diriden de ölüyü çıkarırsın”
“ve terzugu men teşâu”
“tercih ettiğin kişiyi de”
“biğayri hısâb”
“hesapsız rızıklandırırsın.”