…..sonra ayetleri anlamaya çalıştığı zaman şaşırır kalır. Allah Allah şurada Rasul helal haram kılıyor. Burada böyle bir şey. Ondan sonra şunu yapar, Rasulun helal haram kılma yetkisi var mı yok mu? Bunu tartışmaz bile. Var! Der. Delil olarak da Araf 157’yi alır. Çünkü Rasul/Nebi farkı maalesef bilinmez. Bilinmez. Şimdi, bu noktaya nereden geldik. İlah kelimesinden geldik. İlah kayıtsız şartsız kendisine itaat edilendir. Yani kendisi otoritenin kaynağı kabul edilendir. O zaman herhangi bir varlık… bu varlığa siz o olduğu için itaat ediyorsanız kayıtsız şartsız olarak, onu siz ilah edinmiş olursunuz. O dediği için itaat ediyorsanız ilah edinmiş olursunuz. Bak Rasulallah’a, adam sorguluyor. Bu sizin görüşünüz mü? Allah’ın emri mi? İşte ondan dolayı Allah-u Teala ne diyor?
“Allah-u la ilahe illa hu”
“Allah ondan başka ilah yoktur”
Cenab-ı Hakk’ın emri dışında her şey tartışılabilir. Tabi doğruları arayıp bulmak için. Onun için Nisa suresinin 58. (inşallah rakamı doğru söylemişimdir bu defa) 59. (Gene yanlış söylemişim.) 59. Evet. Diyor ki Allah-u Teala burada
(4/ Nisa 59.Ayet)
“Yâ eyyuhellezîne âmenû etîullâhe ve etîur rasûl”
“Müminler Allah’a ve bu rasule itaat edin”
“Ve ulil emri minkum,”
“Ve sizden olan yetkililere de”
Peki yetkiliye itaat, Allah’a itaat midir? Bizim gelenekte maalesef öyledir. Maalesef öyledir. Şimdi, İstanbul Müftülüğünde benim oturduğum oda Şeriye Sicilleri Arşivi idi. Arşivin odasıydı. Yani Şeriye Sicilleri Arşivi demek Osmanlı Mahkeme Arşivi demektir. İstanbul’un fethinden 1924’e kadar mevcut mahkeme, İstanbul Mahkemelerinin arşivi oradaydı. Tabi eski mahkemelerden epeyce kayıplar vardı ama sonlara doğru kayıp olmayan, yani dünyanın o açıdan en önemli arşivlerinden bir tanesi. Hala orada duruyor. Benim sandalyemin tam arkasında bir hadis olarak asılı, büyükçe bir çerçeve. Diyor ki, “Kim rasule itaat ederse bana itaat eder.” Tamam, bu ayeti kerimenin hükmü.
“Kim emirime itaat ederse, rasule itaat eder. Kim Emire isyan ederse- emir- rasule isyan etmiş olur. Rasule isyan eden de cehenemliktir.”
Bakın şimdi, devlet başkanına isyan, Allah’a isyan gibi değerlendiriliyor. Ondan dolayı biliyorsunuz… Osmanlı Padişahlarına ne denirdi biliyor musunuz vasıf olarak? “Zıllullahi Fi’lard”. Allah’ın yerdeki gölgesi. Onun için tutarlardı, herhangi bir konuda herhangi bir mezhep imamı bir konuda bir fetva vermişse onu kanun haline getirirlerdi, ona itaat farz olurdu.
Katılımcı:… tam anlaşılmıyor 4:20 Dk. Ama anladigim (” sağlamlaştırma deyilmi?”) emin deyilim. Kontrol edin lütfen !
Prof. Dr. Abdulaziz Bayındır: Şimdi bu ayetten okuyacağız Ahmet Bey hiç acele etme, ne olduğunu Kur’an … ayetten göreceğiz. Diyor ki Allah-u Teala burada
(4/ Nisa 59.Ayet)
“Yâ eyyuhellezîne âmenû etîullâhe ve etîur rasûle ve ulil emri minkum,”
“Sizden olan ulül emre de itaat edin.”
Sizden olan dediği kim? Mümin değil mi? Peki ulül emr, yetkiliye de itaat edin diyor. Peki, yetkiliye itaat etmek farz mı? Devamında diyor ki, Cenab-ı Hak,
“Fein tenâzağtum fî şey’in feruddûhu ilallâhi ver rasûl”
“Herhangibir konuda nizaya düşerseniz”
O bir şey söylüyor, siz bir şey söylüyorsunuz. Bir insan Allah’la nizaya girebilir mi? İşte şeytan girdi, gördük. Ne oldu? İblis girdi, şeytan oldu. Kovuldu. Peki, rasul Allah’ın emrini bildirdiğine göre, onunla nizaya girilir mi? Girilmez. Peki kiminle nizaya girilir? Yetkiliyle. Yetkiliye itaat edin diyor ama nizaya girme yetkisini de hemen veriyor. Yani senin bu dediğin yanlıştır. Şimdi Bedir Savaşı’ndaki duruma bakın. Muhammed SAV’in orada iki tane görevi var. Bir Allahın rasulü olarak görevi. Değil mi? Bir de ordu komutanı olarak görevi. Bak Allah’ın rasulü olarak itiraz etti mi Hubab bin el Münzir. Eğer Allah’ın bu konuda emir varsa baş üstüne dedi. Bir Müslüman öyle yapar zaten. Ama komutan olarak onunla nizaya girdi mi? Ben komutan olarak bunu söyledim dediğine göre ulül emr olmuş oluyor. Onun için Muhammed SAV her zaman rasul değildir. Her zaman nebidir ama her zaman rasul değildir. Ne zaman rasuldür? Allah’ın emrini tebliğ ettiği sırada rasuldür. Ama onun dışında nebidir.
Mesela ben şimdi İstanbul Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesiyim. Bu vasfı yirmi dört saat taşıyorum değil mi? Yirmi dört saat. Peki ders veriyor muyum? İşte o ders vermek rasullüğe benzer, bu vasfı taşımak da nebiliğe benzer. Ve şey de… orada bakın… Ve şuna da dikkat edin lütfen. Kur’an’ı Kerim rasule itaati emrettiği halde, nebiye itaati emreden tek bir ayet yoktur. (Yrd. Doç. Dr Fatih Orum’a hitaben) Siz hatırlıyor musunuz? Sen hatırlıyor musun? Öyle bir ayet yok. Nebiye itaati. Öyle olsaydı orada itiraz edemezdi Hubab bin el Münzir. Değil mi? Bak eğer diyor nizaya girerseniz herhangi bir konuda… herhangi bir konuda nizaya girerseniz
(4/ Nisa 59.Ayet)
“Feruddûhu ilallâhi ver rasûl”
“Onu Allah ve rasulüne götürün,”
yani rasulun de anlattığı Kur’an’ın kendisi olduğuna göre onu Kur’an’a götürün deniyor. O zaman demek ki bir İslam devletinde, yönetimin Kur’an’a göre olma zorunluluğu vardır. Yönetilenlerin, yöneticilere itiraz hakkı vardır. Osmanlı’da bu vardı. Bu vardı. Mesela öyle şey yoktur… bugünkü gibi dokunulmazlık falan yoktur. Bu dokunulmazlık Fransız İhtilali’nin affedersiniz dünyaya attığı kazıktır. Yani Fransız İhtilalinin çok iyi tarafları da vardır ama tüzel kişilik diye bir şey icad edildi. Dört asır mücadele ettikleri Katolik Kilisesini bir şekilde hayata geçirerek yaşatmaya başladılar. Bugün Fransız İhtilaline göre kurulmuş devletlerin tamamı teokratiktir. Yani din devletidir. Yani kendisini Allah’ın yerine koyan devletlerdir, onun için parlamentoda çok rahat istedikleri kanunu çıkarırlar. Deseler ki, bundan sonra iki kere iki beş edecek, o konuda da kanun çıkarabilirler. Evet.
Şimdi, bakın ne diyor, bir İslam devletinde her ferdin her yöneticiye, her seviyedeki yöneticiye itiraz hakkı var. Onunla nizaya girme hakkı var. Evet, mahkemeye verebiliyordu Osmanlı zamanında herkesi. Bütün herkes mahkemeye verilebiliyordu. O açıdan bugünkü yönetimlerle asla mukayese edilemez. Bugün biz işte üniversitede öğretim üyesiyiz, bizi mahkemeye vermek kolay değil ki, önce şeyler alınacak, üniversiteden bu konuda izin alınacak da ondan sonra mahkemeye verilecek. Yani bir dokunulmazlık zırhı bütün devlet görevlilerine giydirilmiştir. O zaman vatandaşın herhangi bir şeyisi yok. Vatandaş… evet kul, öbürleri de Tanrıyı temsil ediyor haşa. Bir de derler ki biz köleliği kaldırdık. Lafta kalktı da fiilen devam ediyor. Şimdi her vatandaşın her görevliyle nizaya girme, onu mahkemeye verme yetkisi vardır. Peki, mahkemeye verildikten sonra yargılama neye göre olacak? Ebu Hanife’ye göre mi? Ebu Hanife bir insan. Onun görüşüyle olmaz ki. Bak
(4/ Nisa 59.Ayet)
“fe ruddûhu ilâllâhi ver resûli ”
“Allah ve rasulüne götür,”
Yani Kur’an’a göre. Çözüm mercii o. O zaman aşılamayan tek şey Kur’an’dır. Kur’an da fıtrattır biliyorsunuz. Yani evrensel nitelikteki, doğruluğu bütün dünya tarafından kabul edilen kanunlardır, tabiat kanunlarıdır. Çünkü Allah-u Teala dinini öyle tanımlıyor. Dolayısıyla siz Kur’an’ı Kerim … bu ayeti kerimenin emrettiği şekilde bir devlet kurarsanız, o devlette huzur içerisinde olmayan hiç kimse olmaz. Müslümanı da kafiri de. Yani şimdi mesela güneş doğduğu zaman o kafirin bahçesini aydınlatmam diyor mu? Ya da şurası çöplüktür, orası pis kokuyor, oraya gitmem diyor mu? Yağmur yağdığı zaman, falan yere yağmam diyor mu? Böyle bir şey olur. Ondan sonra herkes hürriyet içerisinde, inanan inanır, inanmayan inanmaz. Bakın bir tek ayet… görüyor musunuz, neleri anlatıyor? İşte kişi hak ve hürriyetleri, evet siz orada yetkili mevkidesiniz. Elbette ki sizin emrinizi dinlemek lazım ama öyle istediğiniz emri yapamaz… yok, efendim parmaklar kalktı kanun çıktı. Yok, öyle şey değil. Her ferdin, her yöneticiyi mahkemeye verme hakkı var işte burada Allah-u Teala onu söylüyor. Nizaya girmek… yani uyuşmazlık olabilir diyor, bu hakkı veriyor Cenab-ı Hak her insana.
“İn kuntum tué’minûne billâhi vel yevmil âhır,”
“Allah ve ahiret gününe inanıyorsanız böyle yaparsınız.” Diyor.
“Zâlike hayrun”
“İşte hayırlısı budur.”
“Ve ahsenu teé’vîlâ.”
“En güzel sonucu doğuracak olan da budur.”
Birisi der ki ya öyle olursa karmaşa olur falan filan. Ne karmaşası kardeşim, defalarca ben size anlatmaya çalıştım. Yani şimdi tenkit etmeye sıra gelirse çok şey söylenir ki, söylüyoruz zaten, her defasında söylüyoruz. Bu söylediklerimiz aynı zamanda Osmanlı için de bir tenkittir. Ama bugünkü yönetimlerle bugünkü mahkemelerle kıyasladığınız zaman, şimdi Osmanlıyı iyi bildiğim için onu rahatlıkla söyleyebiliyorum. Kıyas edemezsiniz. O kadar mükemmeldir. Bir büyük Rab var. Onu zaten herkes biliyor. Onda kimsenin şüphesi yok. Bana doğruyu göstermezse ben de bu sapıklardan olacağım diyor. Şimdi burada zannedersiniz ki, tamam Allah’tan başka Rab olmadığını kavradı. Yok, henüz araştırması bitmedi. Bakın bunlar çok önemli, araştırırken korkmayın. Meselede tam kanaat sahibi olmak için sorgulayacaksınız sonuna kadar. İşte İbrahim As sorguluyor. Ama gerçi daha çocuk yaşta bu.
(6/ En’am 78.Ayet)
“Felemmâ raeş şemse bâziğaten”
“Güneşin doğduğunu görünce”
“Gâle hâzâ rabbî hâzâ ekber,”
“Hah işte bu benim Rabbim daha büyük diyor.”
Onun da battığını görünce bana yirmi dört saat lazım bu da çekti gitti ne yapacağım. O zaman hemen anlıyor diyor ki, hemen kavmine dönüyor diyor ki,
“Ya kavmi”
“İnnî berîun mimma tuşrikûn.”
“Sizin Allah’a ortak koştuğunuz her şeyden”
yani bir kere putlar olmazdı onu attık. Yıldızın olmadığını gördük. Ayın olmadığını gördük. Güneş… zaten bir şey kalmadı. Ben diyor sizin ortak koştuklarınızdan uzağım. Ondan sonra,
(6/ En’am 79.Ayet)
“İnnî veccehtu vechiye lillezî fetaras semâvâti vel arda hanîfa”
“Ben yüzümü dosdoğru gökleri ve yeri yaratana”
çünkü onu yaratan el hayyul kayyumdur. Devamlı diri, devamlı görev başında. Şu saatte var bu saatte yok diye bir şey yok, her yerde var, her zaman var. İşte sizin ondan başka ilahınız yoktur. Diyor. Böylece dersimizin birinci bölümünü bitirmiş olalım. Aklımda başka şeyler vardı ama hiç sıra gelmedi. Olsun. Evet ikinci bölümde inşallah devam ederiz.