Bu akşam ramazan öncesi son Salı, önümüzdeki perşembe günü Allah nasip ederse oruca başlıyoruz. Dolayısıyla her sene yaptığımız gibi ramazanda ramazanla ilgili ayetleri okuyoruz. Allahu Teâlâ burada şöyle buyuruyor.
“Ya eyyühellezine amenu kuteybe aleyku musiyemu kema kütibe alellezi min kabli kum la elle kum tet te kun ” “ müminler oruç size farz kılınmıştır, sizden öncekilere farz kılındığı gibi ” (2-Bakara/ 183)
Çünkü bir ayette sık sık tekrarlıyoruz Allahu Teâlâ buyuruyor ki
“Şerea lekum mined dîni mâ vassâ bihî nûhan ” “Allah bu dinden Nuh’a neyi tavsiye etmişse onu sizin için şeriat kılmıştır ” (26-Şura/13)
Yani bu dinin şeriatı Nuh aleyhisselama vahiy edilen dinin şeriat idir, ondan sonra gelen peygamberlerin şeriat idir. Kuran-ı Kerim’e göre kendisine ilk kitap indirilen peygamberler Nuh aleyhisselâmdır. Bu ayeti kerimede de sizden öncekilere farz kılındığı gibi oruç size de farz kılınmıştır. Buyrulması sebebi ile Allahu Teâlâ’nın gönderdiği bütün peygamberlerin oruç tutmayı emrettikleri ortaya çıkıyor. Zaten Hıristiyanlarda oruç var, esasen bir ay’ken oruçları onu senin her gününde dolaşıyor belirli bir zamana has etmiş Kırk gün olarak oruç tutuyorlar. Bir gurup 40 gün oruç tutuyor bizim gibi yemeden içmeden karı koca ilişkisi ne girmeden ama onlar da sahur yemeği yok güneşin batmasından havanın kararmasına kadar ne yerlerse yiyorlar ondan sonra orucun tekrar güneş batıncaya kadar tamamlıyorlar. ( cümlede düşüklükler var düzenlense daha güzel olur) Birçokları söyle söylüyor bazı yerlerde gece çok kısa oluyor bazı yerlerde uzun oluyor, daha önceki ümmetlerde de bu oluyormuş demek ki. Biraz sonra okuyacağınız ayeti kerimede buna işaret var. Başlangıçta Müslümanlar da böyle oruç tutarken, sonra tan yeri ağarıncaya kadar yeme içme karı koca ilişkisine fırsat vermiştir.
“Eyyâmen ma’dûdât ” “orucu sayılı günler de tutun” (2-Bakara/184)
“ ve men kâne marîdan ev âlâ seferin fe iddetun min eyyâmin uhar ”
“ sizden kim hasta ya da yolculuk halinde olursa tutamadığı günler sayısınca başka günlerde oruç tutar ” (2-Bakara/185)
Namazla ilgili hiç bir ayette Namazı kılamaz sanız falan zamanda kılın diye bir ifade yok namaz vakitleri ile sınırlı olan bir ibadettir. Oruçta öyle ancak Allahu Teâlâ orucu tamamlama fırsatı veriyor hasta veya yolculara oruç bozma imkânı tanıyor diğer taraftan da bu eksiği kapatma fırsatı veriyor. Ancak namazda böyle bir imkân yok bir Müslüman’ın namazını kaza ya bırakması diye bir şey olamaz. Allahu Teâlâ korku halinde iseniz yürüyerek ya da binek üzerinde dahi olsanız namazınızı kılın diyor. Yani bir yere gitmeniz gerekiyor ancak namazını da kalacaksınız, hiç de vaktiniz yok, hatta koşa koşa gitmeniz gerekiyor, bir taraftan koşarsınız bir taraftan namazını kılarsınız. Bakara suresinin 239. Ayetinde, ancak koşarken kıbleye doğru koşacak değilsiniz değil mi, geriye doğru da konuşamazsınız yana doğru da konuşamazsınız, gittiğiniz yöne doğru koşarsınız Allahu Teâlâ ne diyor
“Fe in hıftum fe ricâlen ev rukbânâ ”
“ korkarsan namazınızı yürüyerek yani ayaklarımızın üzerinde ya da binili olarak kılarsınız ” ( 2-Bakara/239 )
Arabada direksiyonda iken de namazınızı kılarsınız, ama namazınızı asla kazaya bırakamazsınız çünkü bana ruhsat yok. Savaş esnasında bir rekâta bile düşürebilirsiniz ama yine kılacaksınız. Oruç böyle değil, Allahu Teâlâ bir fırsat veriyor bunu da açıkça ifade ediyor kime oruç tutmama ruhsatı veriyor, sizden kim hasta ya da yolculuk halinde olursa tutamadığı günler sayısınca başka günlerde tutsun diyor. Bu ne demektir, hasta ya da yolculukta iseniz oruç tutmayabilir siniz demektir.
“ve alellezîne yutîkûnehu fidyetun taâmu miskîn ” “ ona güç dayanıp kalacaklar üzerine de fidye bir yoksul doyumudur ” ( 2-Bakara/184 )
Bir aylık orucu tutabilenler bir fakir doyuracak kadar da fidye verirler, işte bu sadakayı fıtır dır. Ramazan bayramında vermiş olduğumuz sadaka. Bu ayeti kerimeye şöyle mana verirler bakalım önümüzdeki meral nasıl, “ ona güç dayanıp kalacaklar üzerine de fidye bir yoksul doyumudur ” şimdi “ ve alellezîne yutîkûnehu ” “ ona takat gösterenler ” takat demek gücün yetmemesi demektir. Amener resulü de var bu surenin sonunda. “ ve lâ tahmil aleynâ ısran kemâ hameltehu alellezîne min kablinâ, rabbenâ ve lâ tuhammilnâ mâ lâ tâkate lenâ bih ” ( 2- Bakara/286) diyor, “ kendisine karşı bir takatimiz olmayan yükü bize yükleme ” Allahu Teâlâ bize dedirtiyor öyle dua yaptırıyor, takatimizin olması günümüzün olması Türkçede de bunu kullanırız takatim yok deriz yani gücüm kalmadı. Allah’a şükür benim takatim var bu işte deriz ne demek, gücüm var demektir. Dolayısı ile burada bu ayeti kerimeye ne hikmetse çok yanlış anlamlar verilmiştir “ve alellezîne yutîkûnehu ” (2-Bakara/184) “ oruca dayanamayanlar burada güç dayananlar ” demiş, meallerinizin çoğu dayanamayanlar diye meali verirler oysa tam tersi. Ayette oruç tutabilenler tam tersi meal vererek tutamayanlar bir fidye verir diyorlar. Buradan da şuraya varıyorlar, hasta olan kişi orucunu tutamazsa tutamadığı günlerde daha sonra kaza eder, kazada edemezse fidye verir. Tamam, ancak bu hükme nereden çıkarıyorsunuz, İşte bu ayete yanlış mana vererek çıkarıyorlar. İşte Ramazan geldi mutlaka herkes bunu sorar, hastayım orucumu tutamıyorum ne kadar fidye vermem gerekiyor hiçbir şey vermeyeceksin iyileştiğin zaman tutarsın, hiç iyileşemiyorsan tutmazsın. Allah gücünün yetmediği şeyden seni sorumlu tutmuyor. Birçok insan şöyle söylüyor, hocam böyle söylersen birçok insan orucunu tutmaz, tutmasın kardeşim benim için tutmuyor ki onun tuttuğu oruçtan ne ben nede sen yararlanıyoruz. Allah’a karşı ilişkisi adam isterse de inanmaya bilir bu ibadetin sevabını günahını yazan ben değilim ki. Yarın cennete ya da cehenneme koyacakta ben değilim, bu bir ibadettir yaparsa yapar, yapmazsa yapmaz ama sonucuna katlanır. Öyleyse ben orucumu tutamıyorum ne kadar fidye vereceğim bunlar yanlış inanışlar bunların bir dayanağı yok bu ayeti kerimeye yanlış mana vermekten kaynaklanıyor. Allah Teâlâ diyor ki orucu tutabilenler fidye verecekler. Ki bizler de onu her Ramazanda veriyoruz bir fakiri doyuracak kadar, sadakayı fıtır. Birçokları da, o kadar küçük rakamlar tespit ediyorsunuz ki diyerek eleştiriyor, ben İstanbul müftülüğünde iken hep onu yapardım, soruyor kardeşim onunla kim doyanabilir? Bununla çaresiz kalmış olan birisi doyar Allah öyle buyuruyor. En alt rakama emrediyor çünkü herkes bunu verecek, çaresiz kalmış bir kişinin doyumu.
“ fe men tatavvaa hayran fe huve hayrun leh ” “ kimde hayrına daha da artırır sa onun hayrına olur. ” (2-Bakara/184) Allahu Teâlâ tabanı tespit etmiş yukarıya ne kadar çıkarsan çık üstü açık. Ancak dünyanın en zengin adamı o tabanı verirse emri gerçekleştirmiş olur çünkü emir o. Emir neyse odur, biz müftülükten ayrıldık diyanet öyle uçuk rakamlar koyuyor ki sürekli zenginlere göre hesap ediyorlar yahu kardeşim bu olay öyle değil Allah öyle söylemiyor. İşsiz güçsüz çaresiz kalmış bir kişinin doyacağı kadar diyor. O kişi bir kuru ekmek bulduğu zaman bayram eder o gün. Aslında Bir buçuk kilo un parası ya da ekmek parası verildiği zaman tamamdır. Daha fazlası, yukarıya doğru ne kadar çıkar san çık, onda bir mani yok ancak tespitte alt sınırda Allahın dediği ile başlamak gerekir. İçimize doğduğu gibi gönlümüze estiği gibi değil. Birçokları da diyor ki size ailenizle ne kadarlık yemek yiyorsanız onu verin bu insanın kulağına çok hoş geliyor ancak Allah’ın söylediği o değil. Evet, Allah Teâlâ onu da söylüyor nerede söylüyor, yemin keffaretinde söylüyor.
“ min evsatı mâ tut’ımûne ehlîkum ” buyuruyor. “ Ailenizi doyurduğunuzun ortalamasından verin ” (5 Mâide 89) diyor, yemin keffaretinde. O başka bir şey bu başka ve orada alternatiflerde koyuyor Ailenizi doyurduğunuzun ortalaması deyince herkes onu bulamayabilir Ailemi ancak doyurabiliyorum, fazlasını nereden bulayım? Diyebilir ancak alternatifi de var “ fe men lem yecid fe sıyâmu selâseti eyyâm ” “ onu bulamayan 3 gün oruç tutar ” diyor ayetin devamında. Burada ise alternatifi yok, çünkü en alt rakamı çaresiz kalmış bir kişinin duyurulmasını emrediyor Allah.
“ ve en tesûmû hayrun lekum in kuntum ta’lemûn ” “oruç tutmanız sizin hayrınızadır eğer bunu bir bilseniz. ” (2 Bakara 184 ) Bazı dindar doktorlarımız haklı olarak bunu söylerler bizler zaten hastalara perhiz öneriyoruz, perhiz tedavide çok önemli bir yer tutar, oruçta bir perhizdir şu hastalığı faydalı bu hastalığı faydalı, doğru zaten Allah da öyle söylüyor orucu tutarsanız sizin için hayırlı olur diyor. Ancak şunu da ekliyor tutmak zorunda değilsiniz buyuruyor. Çünkü vücut hasta olduğu zaman hastalığın bir gün uzamasını bir düşünün insanın ne kadar işlerini aksatır değil mi? bir an önce tedavisini olup iyileşip işine gücüne baksın. İnsan bir bardak su içecek ya da bir yerde çalışacaksa Allah ona fırsatı veriyor, Allah Teâlâ vermiş olduğu fırsatlara bizim cimrilik yapma hakkımız olmaz. Her defasında bu örneği veriyorum. İstanbul kartalda bir fırıncı vardı biz orada öğrenciydik son sınıf öğrencisi adam kalp hastası imiş, dilaltı hapı kullanıyor muş, bizi de hoca bilerek gelip fetva sordu.( orucunu bozmuş olsa gerek) olmaz dedik hatta keffaret gerekir dedik. Tutmak zorundasın dediğimizde bu adamı göz göre göre ölüme göndermiş oluyoruz bu adam ölecek mi şimdi kardeşim, ne kadar yanlış yetiştirildiğimizi göstermek için anlatıyorum oysa kuranı kerimde Allahu Teâlâ nın söylediğini değil de kitapların gösterdiğini okuyor ve onun üzerinden fikir yürütüyoruz. Oysa Allah Teâlâ nın söylediği olursa Cenab-ı Hakk’ın bütün merhameti ve ikramı ortaya çıkar. “ ve en tesûmû hayrun lekum in kuntum ta’lemûn ” “oruç tutmanız sizin hayrınızadır eğer bunu bir bilseniz. ” (2 Bakara 184 ) Ramazan orucunu sadece hastalar ve yolcular tutmayabilir bunun dışında oruç tutmamak diye bir şey olmaz. Ben oruç tutmuyorum tamam tutmaya bilirsin burası imtihan dünyası ama ben Allah’ın emrine uyacağım ben Müslüman’ım diyorsan yapmak zorundasın, yapmazsan seni kimse zorlayamaz ki. Allaha bunun hesabını verirsin, sen bunun hesabını verebilirim diyorsan tutma bu hesabı biz verecek değiliz!
“ Şehru ramadânellezî unzile fîhil kur’ânu ” “ Ramazan ayı, Kur-an o ayda indirilmiştir. ”( 2 Bakara 185 ) Bizim bahsettiğimiz aylar kameri aylardır, dünyanın yaratılış zamanından bugüne değin on iki ayı belirlenmiş, şuan için miladi takvimi kullanıyoruz gregoryen takvimi denir ona güneş sistemine göre düzenlenmiş takvim ancak Allah Teâlâ’nın kullanmanızı istediği takvim Ay takvimidir. Bizim alışkanlıklarımız güneş takvimine göre olduğu için bize biraz ters gelebilir. Ay takvimine göre olan senin her gününü dolaşıyor, bizler bundan 30 sene kadar önce bu aylarda oruç tutuyorduk, en uzun aylarda da oruç tuttuk en kısa günlerde de tuttuk yine en uzun günlere doğru yaklaşıyoruz bu böylece dolaşıyor. Burada Allahın müthiş bir merhameti var. Düşünelim orucu ocak ayında ya da aralık ayında tuttuğumuzu kabul edelim, kuzey kutbunda yaşayan insanlar için aralık en uygun oruç ayıdır peki ama güney kutbunda yaşayan Müslümanlar ne olacak? Onlar da en uzun gün tutmuş olacaklar değil mi? Hem sıcak, hem uzun öyle olmuş olsaydı müthiş bir oruç turizmi olurdu. İnsanlar oruç tutmak için kısa olan bölgeleri seyahat ederler öyleyse Allah Teâlâ öyle bir dizayn etmiş ki 30 sene oruç tutan iki kişi dünyanın neresinde olursa olsun yaşarsa yaşasın aynı ölçüde aç kalmış oluyor. Herhalde bu da bir insan için standart ömür kabul edilebilir.
“ Şehru ramadânellezî unzile fîhil kur’ânu huden lin nâsi ve beyyinâtin minel hudâ vel furkân” “ Kur an insanlara doğruyu gösterir hidayeti gösteren belgeler içerir ve furkan dır ” (2 Bakara 185 ) yani, hakla–batılı birbirinden ayırır. Hakla-batılı birbirinden ayıran, doğruyu gösteren belgelere sahip olan bir kitaptır kuranı kerim.
“ fe men şehide minkumuş şehra fel yesumh ” “ Sizden hanginiz bu aya şahit olursanız onu oruçla geçirin. ” (2 Bakara 185 ) Burada Ay’a şahit olmak ne demek? Ramazanın geldiğini gözümle görebiliyorsun peki nasıl görürüz ramazanın geldiğini gözümüzle? Hilali görürsünüz değilmi, burada kameri ayların takvimi rasathanelerde yapılmaz. Bizler şu anda Eylül ayının içinde bulunuyoruz sizlerden hiç Eylül ayının geldiğini gören varmı? Havalar ısındı ya da soğudu rüzgârlar esmeye başladı dersiniz ancak bunlar değişebilir. Çok önceleri on iki Nisanda Erzurum’a bir kar yağdı bir hafta kalkmadı. Ne diyecektik aralık mı geldi diyecektik? Böyle belirleyemeyiz her an her şey değişebilir. Kamerî aylar öyle değil kamerî ayların takvimi gökyüzünde sürekli vardır baktığınız zaman görürsünüz. Bugün ayın üçü ya dördü belki bir gün yanılırsınız ilk günün Hilalini belki herkes göremeyebilir ama ikinci üçüncü günün hilalini herkes görür, pencereden dahi baksanız görebilirsiniz. Ayın başında mı ortasında mı sonundayız bilirsin, bu yüzden bu aya sebep olan işaretleri herkes görebilecektir her insan o aya şahit olabilir. Bir ayının başlangıcı güneşin batmasından sonra, bir örnekle açıklayalım Şu taraf batı olsun, diğer tarafta doğu olsun. Güneş buradan doğdu buradan da battı değilmi güneşin batmasından sonra hilal batar, hilal güneşle birlikte batarsa hilalin ışığı zayıf olduğu için göremezsiniz. Ay henüz başlamamış demektir, hilal güneşten 15-20 dakika sonra batacak ki güneşin ışığı zayıflasın da sizde ardındaki hilali görebilesiniz. Bu bölgede göremeye bilirsiniz bir başka bölgede görebilir insanlar, çünkü güneşin batışı her bölgede aynı olamaz. O yüzden bir yerde gözükür bir başka bölgede gözükmedi olur, bundan dolayıdır ki itilafı metali varmıdır yokmudur diye bir tartışma var, ya yani bir yerde eğer gözükmüş ise diğer yerdeki insanlar oruca başlamalımı başlamamalı mı? Başlamalı diyenler herkeste çıkıp hileli gözetleyecek değil, Müslümanlardan birine vacipse diğerleri de vacip olur demiş ve böyle bir yol izlemişler. Diğer görüşe sahip olanlar da diyor ki Allah Teâlâ buyuruyor ki
“ fe men şehide minkumuş şehra fel yesumh” “ kim o ayı görürse tutsun. ” Şimdi İstanbul’dakiler görmüş ancak İzmit’teki ler görmemiş onlar da yarın akşam tutsunlar. Bundan dolayı baştan beri peygamberimiz zamanında beri sonrasında sahabe döneminde, birinin bir gün önce diğerlerinin bir gün sonra başladı hep olmuştur, aynı şekilde bir gün önce veya sonra Bayram etmeleri yine hep olmuştur. Ne zamana kadar, 1977 idi galiba İslâm ülkeleri takvim komisyonu toplandı Hilal konusunda çok ciddi çalışmalar yapıldı. Sonra buradan bir karar alındı söylendi ki madem itilafı metali caizdir itibar edilmeyebilir bir yerde görüldüğü zaman bütün Müslümanlar onunla oruç tutabilir diye bir fetva mız var, ayrıca bir de Peygamber efendimizin bir hadis var. “ gördüğünüz vakitte oruca başlayın, gördüğünüz vakitte orucu bitirin.” (Hadis) öyleyse dünyanın neresinde ilk defa Hilal görünürse İslam âleminde Ramazanı ve Bayramı ilan edelim. Böyle bir karar alınmış bu kararla hareket ediliyor ancak bu karara uymayan Ülkeler var uyumaya bilirler bunda hiçbir problem yok yalnız şöyle bir yanlışlık yapıyor, öyle bir noktada oruca başlayıp bitiriyorlar ki o zamanda Hilalin görülmesi mümkün değil. Hani görüpte bir gün sonra başlamış olsa onda problem yok. Örneğin Türkiye’de oruca başlanıyor, bu karara uyan ülkeler bundan daha önce Hilal’in gözükmesi mümkün değil dolayısıyla bir gün önce oruca başlanamaz, yani Türkiye’nin başladığı günden önce oruca başlanamaz. Ancak bir gün sonra başlanabilir nasıl başlanır yeni Zelanda’da gözükmüş ama eski Zelanda da gözükmemiş o zaman biz de gözükmediği için ben de başlamıyorum diyebilirsiniz sizde yarın başlarsınız ama öyle yapılmıyor bir gün öncesinden başlıyorlar, bu mümkün değil. Türkiye’de bayram ediyoruz bakıyorsunuz bir gün öncesinden Bayram etmişler.
Daha önce anlatmıştım ama tekrarında fayda var çünkü her gün yeni arkadaşlar katılıyor aramıza. Arap ülkelerinde çok meşhur bir hocamız var Yusuf el Kardâvî, birde Abdullah Elmeni Suudi Arabistan da temyiz mahkemesi reisi idi, Bayramları o ilan ediyordu. Hilalin göründüğünü ilan etme yetkisi onda idi, birde Abdüssettar Ebu Gudde vardı o da çok meşhurdur, dördümüz bir lokantada yemek yiyoruz” Yusuf el Kardâvî, Abdullah elmeni ye dedi ki sen Ramazanı ve Bayramı ilan ediyorsun, Suudi Arabistan’da ben Katar da ikinci gün bile Hilali göremiyorum? dedi nasıl olur dedi. Çünkü ikinci gün Hilali için uğraşmaya gerek yok hemen görünür, yatsıya kadar devam eder batmaz. Abdullah Elmeni dedi ki, ben ne yapayım kardeşim iki kişi geliyor, Hilali gördüm diyor bende ilan ediyorum. Abdüssettar Ebu Gudde de dedi ki, sende çok iyi biliyorsun ki vaka muhalif şahadet kabul edilemez yani bir insan gerçek dışı şahitlik ederse onun şahitliği kabul edilemez. Sende biliyorsun ki bugün Hilalin gözükmesi mümkün değil neden şahit dinliyorsun ki o gün. Ne biliyim ya yapıyorum dedi. Sonra nasip oldu ben o sene Ramazan Bayramını Mekke’de geçirdim, beraberimizde de Türkiye’nin kalburüstü adamları vardı, Bayram akşamı bana sordular dediler ki hocam yarın ne yapıyoruz? Türkiye’ye göre bayram değil Suudi Arabistan erken yapıyor ya bir gün önce başlamışlardı ben yarın oruç tutacağım çünkü yarın bayram olması mümkün değil, sizler de ne yaparsanız yapın. Sonra iftarımızı yaptı yemeğimizi yedik ben odaya çıktım televizyon seyrediyorum, televizyonda bir alt yazı geçiyor diyor ki Hilal gözükemediğinden yarın oruç tutulmayacak anlaşılan Abdullah Elmeni elini çabuk tutmuş, şahitler gelmeden açıklama yapmış. Hilal gözükemediğinden, hâlbuki öyle bir şey olamaz diyelim ki çölün ortasında Hilali gördü şehre gelecek hâkimi bulacak onun huzurunda şahitlik yapacak falan akşamı bulur hemen arkasından böyle bir açıklama olurmu. Daha sonra baktım işler düzgün gitmeye başlıyor, Ramazanın başlangıcı veya Bayramın başlangıcında hiçbir problem yok. Daha sonra bir gün Mekke’ye bir toplantıya çağrılmıştık, otelde bir toplantıydı otelin salonunda girdik Abdullah Elmini orda geldi sarıldı tokalaştık, ne yapıyorsun diye hatrını sordum dedi emekli oldum dedim belli oluyor emekli olduğun işler düzelmiş. Ne olduysa geçen sene yine işler değişti. Televizyonda dinlemiştim genç astronomi uzmanı âlimleri var meseleyi gayet iyi bilenler var dinleyince çok mutlu olmuştum ancak uygulamada öyle olmadı. Yıllardır çırpınıyoruz yazıyoruz hemen, hemen herkese söylüyoruz hala bu sene de gece yarısı milleti oruca başlatacaklar. Sen ne yaparsan yap yetkililer uygulamadıktan sonra sonuç olarak şunu söylemek gerekiyor Ramazan ve Bayramların başlangıcı konusunda Türkiye’deki uygulama en doğru uygulamadır ancak namaz vakitleri konusu öyle değil, ilgili ayeti geldiğinizde onu izah edeceğiz.
“ fe men şehide minkumuş şehra fel yesumh ” “ Sizden kim o aya yetişirse o ayı oruçlu geçirsin. ” (2 Bakara 185) Yani ramazan ayın en baştan sona kadar oruçlu geçirsin Demek ki ayın tamamının oruçlu olarak geçirilmesi Allahın emri imiş
“ ve men kâne marîdan ev alâ seferin ” “ ama kim hasta olur ya da yolculuk halinde olursa ” (2 Bakara 185)
“ fe iddetun min eyyâmin uhar ” “ başka günlerde o orucunu kaza eder ” Allah hasta ve yolculara oruç tutmama ruhsatı vermiştir ancak hiç kimseye namaz kılmama ruhsatı vermemiştir. Hastada olabilir, o zaman işaretle kılar, abdest alamıyorsa temin eder, ellerini toprağa süremiyorsa birisi onun ellerine toprağa sürer, böylece namazını kılarsın. Namaz için hiçbir özür yok Allah insana namaz kılsın diye bütün kolaylıkları göstermiştir. Namazda sadece şu var, unutabilirsin insan olmanın gereğidir unutmak, uyuya kalabilirsin bunlar sorumlu olduğum zamanlar değil. Her sabah uyuya kalıyorsak orda bir problem vardır onun tedbirini almak lazım, almazsak onun sorumluluğu olur. Uyuya kalmışsan kaza değil uyandığın zaman ya da aklına geldiği zaman kılarsın artık onun vakti orasıdır, ne zaman aklına gelirse onun vakti o zamandır.
Yani bizim geleneksel kazanın herhangi bir delili yok, bu namazların kazası edilebileceğini söyleyenler, uyuyan ve unutkanlığı ile ilgili uygulamalara kıyaslamışlardır. Önce böyle kıyaslarlar sonra da derler ki, ibadette kıyas olmaz! Öyleyse kıyası neden yapıyorsun? İbadetlerde madem kıyas olmuyor bunu neden ona kıyaslıyorsun?
Hasta ve yolcuların oruç tutmaması ile ilgili gerekçeyi de söylüyor Allah Teâlâ
“ yurîdullâhu bikumul yusra ve lâ yurîdu bikumul usra ” “ Allah sizin için kolaylık ister ama zorluk istemez. ” ( 2 Bakara 185 ) Ancak kaza ruhsat veriyor neden? Sayı tamamlarsınız diye. Herkes otuz gün oruç tutmuş, siz yirmi gün oruç tutmuşsunuz Allahın huzuruna yirmi gün oruç tutarak gideceksiniz. Hastaydım tutamadım, öyleyse on gün daha sonra tutun tamamlansın işte böyle bir fırsat veriliyor
“ ve li tukebbirûllâhe alâ mâ hedâkum ” “ size yol göstermesi sebebiyle de Allah’ı tekbir edesiniz ” ( 2 Bakara 185 ) bakın Allah her şeyin bir kolayını gösteriyor, ne güzel yarabbi sana şükür sen ne büyüksün diye siniz diye
“ ve leallekum teşkurûn ” “ belki de teşekkür edersiniz Allaha ” ( 2 Bakara 185 ) Allahın verdiği nimetlerin kıymetini kavrarsınız.
“ Ve izâ seeleke ıbâdî annî fe innî karîb ” “ kullarım sana beni soracak olurlarsa ben onlara yakınım ” ( 2 Bakara 186 )
“ ucîbu da’veted dâi izâ deâni ” “bana dua ettiği zaman dua edenin duasına karşılık veririm, duasını karşılıksız bırakmam ” ( 2 Bakara 186 )
Diyorsunuz dur o kadar dua ediyorum dualarım karşılıksız kalıyor, hayır karşılıksız kalmaz. Allahtan istenmesi gereken şeyler isteyeceksin öyle lüzumsuz şeyler istersen elbette olmaz. Benim gibi dua edersen elbette olmaz, birçok kez sabahları hafız olarak uyanayım diye dua ediyordum ama olmuyor. Yani mantıklı bir şekilde istemek gerekiyor. Allahtan. Dua toprağı atılmış bir tohum gibidir, o çiftçinin duasıdır. Ne demek dua istek toprağa niçin tohum atıyor buğday almak istiyor da ondan. Buğdayı olsun istiyor değil mi o yüzden toprağa tohum ekiyor. Tohumu attı ertesi gün hadi bakalım hasata derse çifçi ne yaparsınız? Gülersiniz değil mi, ertesi gün degilde birkaç gün sonra gidersiniz etrafı kolaçan edersiniz, daha sonra gidip ayrık otları varsa onları biçersiniz, sulanması gerekiyorsa sularsınız gereğini yaparsınız zamanı geldiğinde hasadını alırsınız. Almak yetmez onu da güzel kurmanız lazım, pazarlayacaksınız, yenecekse yıkayacaksın, öğüteceksin ekmek pişireceksin, pişirirken de yakmayacaksın. Her defasında görevini tam yapacaksın işte dua bu. Ben Allah Teâlâ’dan istedim vermedi, dur bakalım sabırlı ol! Allah seni imtihan etmiyor muydu bu dünyada? Ediyor ancak senin dediğin gibi olsa imtihan yeri olmaz ki. Allahım bana sınıfımı geçir evet geçtim o zaman talebeliğin manası ne Allahım bizi bu dünyada hem imtihan eder sonra isteklerinizi kabul eder. Manası ne Allah bizi bu dünyada hem imtihan eder imtihan biter biz istiyoruz ki imtihan olmadan doğrudan doğruya diploma sahibi olalım Allahın koyduğu böyle bir kanun yok. Onun için diyor ki “ Vesteînû bis sabri ves salât ” “Allah’tan yardım isteyin ama sabır göstererek namaz kılarak ” (2 Bakara 45 ) Namazlarda duayı böyle yaparsınız en çok kabul edilen dua da secde de yapılan dua dır. Sabır göstereceksiniz çünkü istediğiniz akşamdan sabaha olmaz o sadece Cennette olur, çalışın Cennete gidin istediğinizi anında verir bu dünyada böyle bir şey yok Allah verecek ama imtihanda yapacak. Onun için sabredeceksiniz, çiftçiyi düşünün her şey yerinde ve zamanında yapacaksınız Allah istediği nimetleri verdi kıymetini bilmediği için elinden gider. İyi buğday elde ettin ama iyi ambara koymazsan küflenir gider, sıkıntında senin yanında kalır. “ fel yestecîbû lî ” “ onlar da benim isteklerime karşılık versinler ” ben onların isteklerine karşılık veriyorum ama benim isteklerim var bu insanlardan benim isteklerime karşılık versinler “ vel yu’minû bî ” “ bana güvensinler ” duada insanlar Allah’a güvenmediği için Allah’ı şikâyete çıkarlar (hâşâ). Hemen giderler İstanbulda’ki Eyüp Sultan’a, ya bak Allah var ya, o kadar istedim kabul etmedi senin aran iyidir bize bir kıyak yap. Manası o değil mi? sen sağlıklı bir adama, zengin bir adamın yanına gitsen seni dinlemez ölü adam seni nasıl dinleyecek. Hem Allah’ı şikâyete çıkıyorsun, Allaha baskı yapta benim isteğimi kabul etsin, tövbe estağfurullah. Eyüp Sultan tamam halid bin zeyd bu zat hangi dili konuşuyordu? Şimdi sen hangi dille hitab ediyorsun? Türkçeyle zaten ölmüş seni duyamaz diyor Allahu Teâlâ. Farz etki duymuş Türkçe konuşuyorsun adam ne bilsin Allah ona öğretmiştir. Aynı anda binlerce kişiyi konuşuyor, binlerce elemanı olması lazım her birinizin isteklerini tasnif etsin onu iyice kavrasın. Bunu nereden çıkarıyorsunuz. Farz et ki Ebyub Ensari oturdu seninle konuşuyor, dedin ki
Dua eden– ya Eyüp Enseri!
Eyüp Ensari -ne var?
Dua eden ya işte bizim işler kötü gidiyor yardım et, Allaha dua ettim kabul etmedi.
Eyüp Ensari Allah kabul etmediyse ben ne yapayım elimden ne gelir!?
Dua eden- senin onunla aran iyidir sen git söyle,
Eyüp Ensari – ben senin için aramı mı bozucum demez mi? Sen de onun kulusun bende, git sen söyle. diyecek
Sen günde Beş vakit namazında diyeceksin ki Allaha “ iyyâke na’budu ve iyyâke nestaîn ” “ Yarabbi yalnız sana kul olup yalnız senden yardım isterim ” (1 Fatiha 5) diyeceksin sonra başkasını katacaksın sonra Eyüp Ensari farz etki söyledi Allahu Teâlâ’ya ne söyleyecek?
Eyüp Ensari- Yarabbi senin falanca kulun varya bana geldi şöyle şöyle isteklerde bulundu! Cenâb-ı hak derse ki sen onu tanıyor musun?
Eyüp Ensari – yok tanımıyorum!
Cenab-ı Hak dese ki iyi de ben onu yarattım kalbinden geçenleri bilmiyorum ben ona şah damarından daha yakınım sen onu bana nesini tanıtıyorsun? Nesine aracı oluyorsun? dese ne cevap verecek.
Akıl ve mantık dışı insanlar gerçekten akıl alır gibi değil dün söz konusu olunca herkes Affedersiniz yani koyun kesiliyor, en akıllı adamın en zeki adam, en düşünceli adamın din konusundaki tavrı Affedersiniz koyun gibi. Orada aklını kullanmıyor Allah Allah asıl aklını burada kullanacaksın kardeşim, çünkü burada yanıldın mı hem dünyan gider hem ahiretin gider. Ama öbür tarafta yanılırsan üç beş kuruş zarar edersin oda bu dünyada kalır. Dünyası için aklını sonuna kadar kullanır sıra Dine geldi mi kendi aklını götürür cahil bir adamın cebine koyar. Onun için Allahu Teâlâ diyor ki bana güvensinler. Bu Allaha güvensizlik bu kesin. Yine bir örnek, adam diyor falan zat Allahın dostu, gidelim de rica etsin Allaha, Allah’ta yapsın işimizi. Allah onu çok seviyor, sen de çalış seni de sevsin. Olur mu öyle şey, Allahu Teâlâ ne diyor ben sana şah damarından daha yakınım her şeye gücü yeten, seni yaratan, senin her şeyini bilen, bütün sıkıntılarını giderecek olan sadece Allahu Teâlâ o zaman sen ona yönel yaptığın yanlışlıklar varsa tövbe et tövbe ile günahını affettir ondan sonra ondan iste, verse de hoş vermesede çünkü bazen bir şeyin kendimiz için doğru olduğunu düşünürüz sonra onun zararlı olduğu ortaya çıkar onun için Cenâb ı Hakk’a güvenmemiz gerekir. “ leallehum yerşudûn ” “ belki böylece olgunlaşırlar.” ( 2 Bakara 186 )
Dersin Birinci bölüm Sonu…