ABDULAZİZ BAYINDIR: Hayırlı sabahlar değerli izleyiciler. Yepyeni bir konuyla karşınızdayız. Cin konusunu inşallah anlatmaya çalışacağız. Cinlerle ilgili çeşitli yeni görüşler çıktı. Bunu Kur’an açısından burada incelemeye çalışacağız. Bir de herkesin zihnini karıştıran onlardan bir tanesi, kuranda bir çok yerde Allah kuranda “Ve iz kulnâ lil melâiketiscudû li âdeme fe secedû illâ iblîs” diye söylüyor. Yani biz meleklere Adem’e secde edin dedik, hepsi secdeye kapandı, sadece İblis kapanmadı. İblis”in cinlerden olduğunu bilmeyen yok. Peki meleklere verilen emir İblis’i de içerisine alıyorsa İblis’in meleklerden olması gerekiyor. Bu konuda cin ve melek ayrımı da insanların zihnini oldukça karıştırıyor. İnsan ve cin iki ayrı varlık. Fakat Allah’ın sorumlu tuttuğu iki ayrı varlık. Dolayısıyla bir çok konuds ortak özelliklere sahip olan varlıklar. Bir tek vücut yapıları itibarıyla farklı. Bunları bugün işlemeye çalışacağız. Ve cinler ile meleklerin aslında aynı olduğunu, ikisinin de C. Hakk tarafından sorumlu tutulan varlıklar olduğunu, imtihana tâbi tutulan varlıklar olduğunu, meleklerin Allah tarafından bir takım görevlerle görevlendirilen cinler olduğunu anlatmaya çalışacağız ilgili ayetlerle. İnsanlarla cinler arasındaki ilişkileri görmeye çalışacağız ama konu çok geniş olduğu için bugün tamamını bitirmemiz mümkün değil. Bize verilen süre bunların tamamını bitirmeye yeterli değil. Çünkü kuranda bu konuda çok geniş bilgiler var. Öncelikle bu cinlerin yapısı ile alakalı ayetleri inşallah okuyacağız. Ama Allah kuranda Zariyat suresinin 56.ayetinde diyor ki; ZARİYAT 56.. Ayet: Ve ma halaktul cinne vel inse illa li ya’budun; insanları ve cinleri sadece ibadet etsinler diye/bana kulluk etsinler diye yarattım” diyor. Dolayısıyla üçüncü bir varlık yok. Allah’a ibadet etmekle sorumlu olan üçüncü bir varlık yok. Cennete de cin ve insan gidecek, cehenneme de cin ve insan gidecek. Allah’ın indirmiş olduğu kitapların hükümlerinden cinler de insanlar da sorumlu olacaklar. Peki burada bir melek kelimesi geçmiyor? Melek ne? Biliyorsunuz gelenekte cin ateşten yaratılmıştır. Tamam, kuranın hükmü. Melekler de nurdan yaratılmıştır diye bir hadise dayanılarak söylenir. Önemli olan bir varlığın neden yaratıldığını Allah neden kuranda söylemez? Burada göreceğiz ki cinler neden yaratılmış. Melekler de cindir. Cinin yaratıldığı madde farklı değildir. Yani diyelim Allah’ın elçi olarak gönderdiği zevatı kiramın mesela işte MuhammedAs’ın, İsaAs’ın, AdemAs’ın yaratıldığı madde ne ise Firavun’un, Ebu Cehil’in yaratıldığı şey de aynıdır. Yaratılışta bir fark yok. İblis neden yaratılmışsa melekler de ondan yaratılmıştır. Bunlar imtihana tabi varlıklar oldukları için imtihanı kaybettiğin zaman C.Hakk tarafından kovulacak duruma düşersin. Aradaki tek fark budur. Önce Dr.Abdurahmam Yazıcı da bu cinlerin yapısı ile alakalı ayetleri okuması için şey yapalım.
ABDURRAHMAN YAZICI: Kuranda birçok şeyden bahsediliyor doğal olarak cinlerin neden yaratıldığına ilişkin de birçok ayet var. Bunlardan birisi Rahman suresinin 14 ve 15.ayetleri. Allah şöyle buyurıyor burada.RAHMAN, 14.. Ayet: Halekal’insane min salsalin kelfahhari: Allah insanı pişmiş çamura benzeyen bir balçıktan yarattı” devamında hemen cinlerle ilgili olarak RAHMAN, 15.. Ayet: Ve hale kalcanne min maricin min narin: o cinleri de bir öz ateşten yarattı”. Öz ateş olarak tercüme edebileceğimiz bir ateşten yarattı.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Öz değil de “maric” kelimesi öz diye tercüme ediyorlar da “karışık”. “marace: karıştırmak” demektir. Karışık bir ateşten yaratılıyor. Bu karışım nedir? Acaba duman mıdır? Sonra ateşin kimyasal yapısı nedir? Nelerden oluşuyor? Bu tani üzerinde uzun uzun uzmanların durması gereken şeylerdendir. Bu maric kelimesi, bak hemen aynı surede RAHMAN, 19.. Ayet: Mereclbahreyni yeltekıyani” iki deniz birbiriyle yüzyüze gelir, RAHMAN, 20.. Ayet: Beynehuma berzahun la yebğıyani” aralarında engel olduğu için birbirine karışmazlar. Dolayısıyla bir araya gelmek anlamındadır. “min maricin min narin” dendiği zaman ateşten bir takım karışımlardan oluşmuştur. Ama o karışımlar nelerdir? Dediğim gibi uzmanların üzerinde çalışması gereken şeylerdir. Çünkü bir başka ayrım daha var.
ABDURRAHMAN YAZICI: Bir başla ayette 15. surenin 27.ayetinde de yine cinlerin neden yaratıldığından bahsediyor Allah. HİCR, 27.. Ayet: Vel canne halaknahü min kablü min naris semum” yani o cinleri daha önce zehirli bir ateşten yada zehirli bir ateşten. Semum zehir anlamına geliyor.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Sem, iğne deliğine verilen bir isimdir. Semum, insanın içine işleyen anlamına gelir deliklerden. Ama semum daha çok zehirli anlamına geliyor. Nasıl meal vermişler?
ABDURRAHMAN YAZICI: Zehirli bir ateşten yaratılmıştır.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Bu, “en narus semum” değil. Sıfat tamlaması değil. Enteresan hep sıfat tamlaması anlamı verirler. Sıfat tamlaması anlamı veriliyor. Bugün dikkatimi çekti. Ben de hiç düşünmeden öyle zannediyordum. Semumdan bir ateş. Yani semum denen zehirin içerisinde bulunan bir ateş. Yine bu da uzmanların üzerinde çalışması gereken bir konu. Bu konular üzerinde ciddiyetle çalışılması lazım. Tabi ondan sonra da yeni ufuklar açılacak. Şu anda dersimizin konusu değil.
ABDURRAHMAN YAZICI: Başka ayetlerde de İblis ile ilgili İblis’e neden secde etmediği Allah sorduğunda Onun kendisi ile insanları kıyasladığını görüyoruz. Kendisini hangi varlıktan yaratıldığını, kendisinin hangi varlıktan yaratıldığını. Örneğin ARAF, 12.. Ayet: Kale ma meneake ella tescüde: senin secde etmeni ne engelledi?”, “iz emartük: emrettiğim zaman”, “kale ene hayrum minh: ben ondan daha hayırlıyım”, bunun sebebini de söylüyor devamında “halaktenı min nari: beni ateşten yarattın”, “ve halaktehu min tıyn: onu ise balçıktan yarattın” şeklinde burada İblis kendisinin ateşten yaratıldığını demek ki biliyordu. Başka ayette yine İblis’in ifadesi olarak SAD, 76.. Ayet: Kale ene hayrum minh halaktenı min nariv ve halaktehu min tıyn: ben ondan üstünüm, sen beni ateşten yarattın onu balçıktan yarattın” diyerek neden secde etmediğine yönelik argüman da getirmiş oluyor. Tabi biraz önce bahsettiğiniz ifade vardı Hocam neden yaratıldığına ilişkin. Genelde biz küçüklükten itibaren öyle biliyoruz melekler nurdan yaratıldı vs.diye. Bu da Müslim’deki bir rivayete dayanıyor. Temel şeyi de o. “Hulikatil melaiketun min nurin ve hulukal canin min maricinmin nar” şeklinde. “Hulikal ademi mim ma” şekilnde yani insanın da topraktan yaratıldığı, Adem’in. Meleklerin nurdan, cinlerin kızıl ateşten yaratıldığı. Böyle bir ayrım buradan geliyor doğrusu.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Cân ile ilgili bir şey var ona baktın mı? Okuduk ya Rahman suresinde. RAHMAN, 15.. Ayet: Ve halekal canne min maricin min narin” şeklinde. Bazıları bu “el cann”a bazı tefsirlerde gördüm de İblis diyorlar. İblis cinlerin babasıydı falan diye bir takım şeyler söylüyorlar. Bunların kabul edilebilir bir tarafı yok. Çünkü mesela aynı surede RAHMAN, 39.. Ayet: Feyevmeizin la yus’elu ‘an zenbihi insun vela cannun” diyor. İns: insanlar demek. Can da cinler demektir. Cins ismidir. Burada tutup da İblis.. Az önce Abdurahman söyledi çocukluktan beri şartlandırıyorlar. Çok dikkat etmezseniz hataları farkedemiyorsunuz.
ABDURRAHMAN YAZICI: İslam Ansiklopedisi’nde de böyle bir bilgi yer almış Hocam. “Cinlerin atalarına cân adı verilir. İfrit gibi çeşitli türlerden oluştuğu kabul edilen cinler, eski araplarda bazen hin kelimesiyle ifade edilmiştir”.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Olmaz ki. Kuran hakikaten bizim için temel kaynaktır. Hem Hud suresinde hem Fussilet suresinde kuranı Allah kendisi açıkladığını söylüyor. Ondan sonra da bir kelime kullanıyor. “Beşiran ve nezira” diyor. Yani Allah kuranı açıkladığı zaman ki Fussilet 41.sure biliyorsunuz. Burada diyor ki AllahFUSSİLET, 3.. Ayet: Kitabün fussılet ayatühu kur’anen arabiyyen: bu bir kitaptır ki ayetleri açıklanmıştır arapça kuran olarak”. Kuran, bir küme anlamına geliyor. Kelime manası zaten o. Bütün ayetleri topladığı için büyük küme kuranı kerim. İçerisinde çok sayıda küme var. Onlar da kuranı açıklayan şeyler. Diyor ki; ayetleri açıklanmıştır arapça kuran olarak. Açıklayandan bahsetmiyor burada. Açıklanmıştır diyor. “li kavmiy ya’lemun: bilen bir topluluk için”. Peki kim açıkladı? Bilen bir topluluk için açıklanmıştır diyor. Bilen bir topluluk meselesi: demek ki ne kadar ayrıntıya gitmek isterseniz o kadar uzmanlara ihtiyaç hasıl oluyor. İşte az önce narus semum ne demektir, nar ne demektir, ateşte hangi karışımlar var, uzmanlarının çalışması gereken konudur. Burada ‘fussilet’ diyor. Hud suresinin ilk ayeti de HUD, 1.. Ayet: Elif lam ra kitabün uhkimet ayatühu: bu bir kitaptır ki ayetleri muhkem kılınmış” yani kümenin bir ana öğesi var. “sümme füssılet: sonra açıklanmıştır”. Açıklayan kim? “mil ledün hakımin habır: hakim ve habir tarafından” yani Allah tarafından. Dolayısıyla kuran Resulullah tarafından açıklanmış bir kitap değildir. Çünkü o tarafa şey yaptığınız zaman yani yoldan bir çıktığınız zaman teker azıcık dışarı çıktığı zaman ondan sonra arabanın nerede duracağını kestiremezsiniz. Ta nerelere gider. Ama geleneksel yapı malesef bizi bu hale getirmiştir. Farkına varmadan bir çok hataları yapıyoruz. Çünkü çocukluktan şartlanarak yetiştirilmişiz. Düşünemiyorsunuz. Bazı şeyleri hiç tartışmasız kabul ediyorsunuz. Ondan sonra Hud suresinde diyor ki; “hakim ve habir tarafından açıklanmıştır”. Niye? HUD 2.. Ayet: Ella ta’büdu illellah: Allah’tan başkasına kulluk etmeyesiniz diye”. Çünkü başkası açıklarsa o zaman yanlış yollara saparsınız. Peki Allah’ın resulünün görevi ne? “innenı leküm minhü nezıruv ve beşır: ben de sizin için o kitapta olandan uyarıcı ve müjdeciyim”. Peki sadece o mu acaba uyarıcı ve müjdeci olan. Kitaptan alıp da uyarma ve müjde işini sadece O mu yapıyor? Şimdi burada bakıyorsunuz ki ayetleri birlikte okuduğunuz zaman sağa sola gitmenize hiç ihtimal kalmıyor. Yani o da olur, o da olur diyemiyorsunuz. Tek bir doğru ortaya çıkıyor. Mesela bize çocuklukta öğrettiler. Efendim mesela Erzurum’da sorarlardı çocuklara “dört tane mezhebi say bakalım”. Dört mezhebi sayar teker teker. Peki bu mezhepler nedir? Dört mezhebin dördü de haktır ama bizimkisi sevalıdır. Yani doğrusu bizimkisi. Peki öbürleri yanlış mı? Haktır dedi ya niye yanlış olsun? Ama işin içine girdiğiniz zaman 4 değil. Sayılamayacak kadar çok mezhep olduğu ortaya çıkıyor. Birisinin helal dediğine diğeri haram diyor. Şimdi bakın kuranı açıklamada da birisi diyor ki; “cân, İblis’tir. Cinlerin atasıdır”. O zaman kardeşim kusura bakmayın da müfessirler, Allah size böyle bir yetki vermedi. Bunu nerden aldınız? Kuran tefsiri siz yapamazsınız. Sizin yapacağınız, Allah’ın yaptığı tefsirleri ortaya çıkarmak olacak. İlgili ayetleri birleştireceksiniz. Tek başınıza yapamayacaksınız. Ekip halinde. Uzmanlardan oluşan bir ekip oluşturacaksınız. “İnneni lekum nezirun ve beşir” dedi Hud suresinde. Burada da aynı şeyi söylüyor: “beşiran ve nezira”. Beşiran ve nezira, kitabın özelliğini söylüyor. Halini, durumunu söylüyor. O zaman demek ki uyarma ve müjdeleme kitabın görevidir. Peki MuhammedSav’in özel bir şeyi yok mu? Hemen ondan sonraki 6.ayetin başında diyor ki; “kul: ya Muhammed onlara şöyle de”, “innema ene beşerun mislikum: ben de sizin gibi bir insanım” bana öyle bir takım şeyler yüklemeyin. Olağan üstü vasıflar yüklemeyin. Sizin gibi bir beşerim. “Yuha ileyye: ama bana vahyediliyor”, “ennema ilahukum ilahun vahid: ilahınız bir tek ilahtır”. Dolayısıyla o ayeti şu açıklayacak bu açıklayacak, birisi helal diyecek birisi haram diyecek: bu olmaz. Başka ilahlar devreye girer. “Festekimu ileyhi vestağfiruhu: ve Ona yönelin ve ondan bağışlanma dileyin”. Benim yaptığım: ben sadece beşerim, bana vahiy geliyor. İşte o gelen vahyin kendisi beşir ve nezir olduğu için/müjdeleyen ve uyaran olduğu için ben de bunu yapıyorum. O zaman Muhammed Sav vefat edince kitap gökyüzüne çıktı mı? Kitabın beşir ve nezir olma özelliği kayboldu mu? Uyarıcı ve müjdeci olmaya devam ediyor bugün de. Öyleyse bizim her konuda bütün açıklamaları kuranın içinde bulma zorunluluğumuz vardır. Mesela birisi şöyle diyebilir Rahman suresinin 14 ve 15. ayetlerinde RAHMAN, 14.. Ayet: Halekal’insane min salsalin kelfahhari”. El insan yani Adem diyebilir. Bu ahd için diyebilir. Hiç bir mani yok. Değil mi? Mümkündür. Arapça bakımından bir yanlışlık yok. RAHMAN, 15.. Ayet: Ve hale kalcanne min maricin min narin”. Adem’in yanında da işte İblis. Cân, cinlerden olan manasına dersiniz. Onu da karışımlı bir ateşten yarattık. Fakat Allah diyor ya evet bir yerde özet hüküm veriyor ya diğer yerlerde açıklıyor. Aynı surede şöyle bir ayet daha indirmiş C.Hakk. Ahiretteki günden bahsediyor. “Fe yevme izin la yus’elu an zembihi insun: hiç bir insan günahından sorgulanmaz” ne yaptın, hangi günah işledin denmez çünkü zaten yazılı. Ortada bütün evraklar varken, bütün belgeler varken sorulur mu şunu yaptın mı diye? “İnsun” insanlar için kullanılan bir şey. “Ve la cânun” aynı kelime “ve cân”. O zaman herhangi bir kişi diyebilir mi ki bu cân İblistir? Böyle bir ihtimal var mı? Öyle bir açıklıyor ki C.Hakk, hiç bir insanın başkasını söylemesi mümkün değil. Ama hakikaten hayret ediliyor ve ben şahsen şaşırıyorum bunu nasıl yapıyor tefsirler. Siz bu ayetleri hiç mi okumuyorsunuz? Diyorsunuz ki işte cân İblis’tir. Sonra böyle bir ayette vardır. Senin açıklama yetkin var mı bu konuda? İşte Allah açıklamış. Dolayısıyla İblis’i cinlerin babası dediğiniz zaman tabi meleklerden ayrılmış olacak. Cinler de hep sapık varlık olacak. Halbuki inanan da var kafir olan da var.
ABDURRAHMAN YAZICI: Cinlerin de aynı şekilde insanlar gibi kuranda bir ruhları olduğunu, duyma, akıl, görme gibi şeyleri olduğunu anlıyoruz. Nitekim bu ayet Araf suresinin 179. ayeti.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Şöyle ifade edelim; insan ile cinin tek farkı vücut yapısı. Onun dışında bir fark yok.
ABDURRAHMAN YAZICI; Bazı kabiliyet özellikleri bilemiyoruz.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Tabi vücutlardan dolayı özellikler olur elbette.
ABDURRAHMAN YAZICI: ARAF, 179. Ayet: Ve le kad zera’na li cehenneme kesıram minel cinni vel insi: biz cinlerden ve insanlardan bir çoğunu gerçekten cehennem için yarattık”.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Yarattık değil de yetiştirdik. Bunlara da yardım ediyoruz ama işte umduğumuz gibi çıkmadılar. Onun gibi yani. Yoksa Allah yaratırken cehennem için yaratmıyor.
ABDURRAHMAN YAZICI; Sonuçta imtihan sonucu. “Lehüm kulubüm: onların kalpleri vardır”. Cin ve insanın.
ABDULAZİZ BAYINDIR: İnsanda ne varsa cinde de aynısı var.
ABDURRAHMAN YAZICI: “la yefkahune biha ve lehüm a’yünül la yübsırune biha ve lehüm azanül la yesmeune biha ülaike kel en’ami bel hüm edall ülaike hümül ğafilun: kalpleri vardır kavramazlar, gözleri vardır görmezler, kulakları vardır dinlemezler/işitmezler. Onlar enam (yani koyun,sığır, deve gibi hayvan) gibidirler. Hayır daha da düşüktürler. Gafiller işte onlardır”. Yani onların da kalpleri vardır insan gibi cinlerin. Ama onların inananı da var inanmayanı da var.
ABDULAZİZ BAYINDIR: bu kalp ruhun kalbi. Vücudun kalbi değil. Yani kan pompalayan değil. Onu da çok iyi kavramamız lazım. Niye? Çünkü onu da kurandan geçen haftaki dersimizde bunu anlatmıştık. O derste olmayan izleyicilerimiz vardır. 32.sureyi hemen kısaca görelim. Secde suresinin baş taraflarında 7.ayette diyor ki Allah. SECDE, 7.. Ayet: Ellezı ahsene külle şey’in halekahu: yarattığı her şeyi güzel yapan Odur”. “ve bedee halkal insani min tıyn” işte az önce Abdurahman okudu. İnsan çamurdan, cinler ateşten. İnsanı yaratmaya tıynden başladı yani çamurdan. Her şey oradan başlıyor. Bizim bütün gıdalarımızın kaynağı çamurdur. Su ile toprak birleşmezse yaşamamız mümkün değil. SECDE, 8.. Ayet: “Sümme ceal neslehu min sülaletim min maim mehiyn: sonra onun soyunu” tabi birincisi Adem olduğu belli. Çünkü Onun soyu dediği için Adem’i çamurdan bizzat gelen şeyde fakat bizi de çamurdan süzülüp anne-babamızın vücudunda oluşan tohumlardan yaratmış. SECDE, 8.. Ayet: Sümme ceal neslehu min sülaletim min maim mehiyn” dayanıksız bir sudan soyunu yarattı. SECDE, 9.. Ayet: Sümme sevvahü: sonra onun bütün organlarını tamamladı”. Bütün organlar tamamlandığı zaman kan pompalayan kalp var değil mi? Ondan sonra diyor ki bütün organları tamamladıktan sonra “ve nefeha fiyhi mir ruhıhı: içine ruhundan üfledi” yani ordaki, aynen bu bilgisayarın bilgi işletme sistemi gibi yapısı tamamlandıktan sonra o nasıl yükleniyorsa onu yükledi. Ruhun üflenmesi aynen öyle. “ve ceale lekümüs sem’a vel ebsara vel efideh” işte burada Abdurahman’ın az önce okuduğu Araf suresi 179.ayette olduğu gibi “işte sizin için sem’a” işitme değil dinleme. Ben şimdi burada anlatıyorum, sizler ekranların başında beni dinliyorsunuz. Ama evinizde en iyi hayvan da olsa otur sen de dinle deseniz dinletemezsiniz. Dinlemez yani. Ama işitir. Oradaki sesi işitir ama otur dinle diyemezsiniz. İşte cinlerde de bu özellik var. Sem’a, basar. Bakma bütün hayvanlarda da var ama arka planını görme meselesi farklı. İşte cinlerde de var. Ve ef’ide, fuad. Burada fuad kelimesi kullanılmış, orada kalb kelimesi kullanılmış. Yani ruhun üflenmesi ile oluşan kalp. Dolayısıyla cinlerde bulunan kalb, kan pompalıyan kalp değil. Ruhun üflenmesi ile bizde oluşan yami sevginin, nefretin, imanın, küfrün kaynağı olan kalb. Aynı şey onlarda da var. Aradaki tek fark dediğim gibi ayetlerden anladığımız gibi birimiz ateşten yaratılmışız ilk maddesi itibarı ile birimiz de topraktan yaratılmışız o kadar. Onun dışındaki özellikler aynı.
ABDURRAHMAN YAZICI: Cinlerin de insanlar gibi mükellef varlıklar sorunlu varlıklar olduğunu görüyoruz ayetlerde. Örneğin Zariyat suresinin 56.ayetinde “ve ma halaktum cinne vel inse illa li ya’budun: ben cinleri de insanları da sadece bana ibadet etsinler diye yarattım”. Demek ki cinler de ibadet etmek maksadıyla kulluk için veya sorumluluk maksadıyla yaratılmışlardır. Yine bir benzer ayet Nisa suresinin 172. ayetinde meleklerin de aynı şekilde ibadet için yaratıldığı, onların.. Önce ayeti okuyalım. NİSA, 172.. Ayet: Ley yestenkifel mesıhu ey yekune abdel lillahi ve lel melaiketül mükarrabun: Mesih (İsa) da Allah’a kul olmaktan geri durmaz, mukarreb melekler de öyle” yani bunlar ibadet ederler ve onun için zaten yaratılmışlar. Onu zaten gördük. Devam edecek olursak “ve mey yestenkif an ıbadetihı ve yestekbir fe seyahşüruhüm ileyhi cemıa: kim Ona kulluktan geri dururda büyüklük taslarsa taslasın Allah onların hepsini huzuruna toplayacaktır”. Demek ki onların burada geri durma kulluk etmeme gibi bir seçenekleri var. Doğal olarak burada Allah onların bu şekilde sorumlu olarak yaratılmış olmalarına rağmen bu görevi yerine getirmezlerse aynı şekilde 173. ayette de (biraz rahatsızım mealini okuyayım) “inanan iyi işler yapanlara hem ücretlerini tastamam verecel hem de ikaramda bulunacaktır”. Yani bu meleklerden ve insanlardan kim inanan ve iyi işler yapanların karşılığını hem tastamam verecek hem de ikramda bulunacaktır. Kul olmayı kendine yakıştıramayıp büyüklük taslayanları da elem verici bir azaba çarptıracaktır. Onlar kendileri için Allah ile aralarına girecek ne bir dost ne de bir yardımcı bulacaktır. Dolayısıyla ayetleri birleştirdiğimiz zaman cinlerin/meleklerin de sorumlu varlıklar olduğu ve insanlar gibi Allah’a kulluk maksadıyla yaratıldıkları ve aynı şekilde bu kulluğu yerine getirmeyenlerin de cezaya uğratılacakları anlaşılıyor.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Tabi şimdi o ayet üstünde biraz daha duralım. Dikkat ederseniz hemen orada İblis’i farkedersiniz az önce Abdurahman’ın okuduğu Nisa suresi 172-173.ayetlerde. Diyor ki Allah NİSA, 172.. Ayet: “Ley yestenkifel mesıhu” yani Mesih geri çekilmez. Mesih kim? İsaAs değil mi? “ey yekune abdel lillahi” Allah’a kul olma konusunda bir çekimserlik gösternez. “ve lel melaiketül mükarrabun: mukarreb melekler de öyle”. Mukarrab yani Allah’ın özel görevler verdiği ve değerinş yükselttiği melekler. Tamam. Buraya kadar okursanız sanki bunlar yapamaz gibi anlayabilirsiniz. Ama arkasından diyor ki; “ve mey yestenkif an ıbadetihı: Allah’a kulluktan kim geri kalırsa”. Kulluk ne demek? Verilen emri yerine getirmek demektir. “ve yestekbir: ve kendini büyük görürse”. “fe seyahşüruhüm ileyhi cemıa: onların hepsini Allah kendi huzurunda toplayacaktır”. Hesabını soracaktır bunun. Ondan sonra şunu söylüyor: NİSA, 173.. Ayet: “Fe emmellezıne amenu ve amilus salihat”. İnsanlardan ve meleklerden ki insanlardan İsa, meleklerden de mukarreb melekleri örnek verdi. İnsanlardan ve meleklerden inanan ve iyi işler yapan. “fe yüveffıhim ücurahüm: Allah onların ücretlerini tastamam verecektir”. Peki Allah’ın değer verdiği meleklerden herhangi birisi inanıp da iyi işler yapmazsa ne olacak? Hemen arkasından diyor ki; “ve yezıdühüm min fadlih: ikramda bulunur onlara Allah”. “ve emmellezınestenkefu: hangisi kendini geri çeker” ister insan ister melek olsun kendini geri çekerse “vestekberu: kendisini büyük görürse: Şimdi burada Adem’e secde olayını hatırlayalım. Bakara 30 ve devamı ayetleri aç, okurken hata etmeyeyim. “iscidu li ademe” dedi hepsi secde etti İblis etmedi. Ne yaptı burada İblis? Emri tutmadı değil mi? Oradaki meleklerin hepsi secdesini yaptı İblis yapmadı. “lem yekun mines sacidin: secde edenlerden olmadı”. İblis orada bir şey yaptı. Kim diyor geri çekilirse. Araf suresinde 12. ayette soruyor Allah; “ma meneake ella tescude iz emertuk: emrettiğim zaman senin secdene engel ne oldu?” niye secde etmedin diyor. Önce savunmasını istiyor Allah ondan. Diyor ki; :kale ene hayrun minh: ben daha hayırlıyım”. Bu nedir? Kulluk mu? Tanımamaktır. Halakteni min narin ve halakteni min tıyn: beni ateşten onu çamurdan yarattın”. Bak, yaratıcıyı inkar etmiyor. Bakara suresinde bunun çok özetş var konumuzla alakalı. Orada diyor ki; BAKARA 34: “.. eba vestekbera” iki şey söylüyor; “geri çekildi” yani Allah’ın emrini yerine getirme konusunda kendini orada sorumlu tutmadı kendini geri çekti. Başka ne yaptı? “vestekbera: büyüklendi”. Değerli izleyiciler şöyle dikkat edin bakın sadece, arapça bilmeseniz bile Nisa suresi 173. ayetteki kelime ile Bakara suresi 34’deki kelime aynı. “Vestekbera” diyor o da “vestekbera” diyor. Aynı. Büyüklendi, kendini büyük gördü. Yanlız orda “eba”, burada “istenkef” kelimesi var. Manası aynı. “Kim kendisini geri çeker ve büyüklenirse” işte İblis orada o suçu işledi. Kim yaparsa dediği mukarreb melekler Allah’ın. Mukarreb meleklerden hangisi bunu yaparsa. Sadece melek değil. İsa a.s. da aynı. Allah kimseye garanti vermez. Yani hiç kimsenin cennete gideceği önceden belli değildir. Önceden belli olsa bu ayetleri indirir mi? Ne insanların ne cinlerin. Bizim gayretimize bağlı. İsa ve mukarreb melekler öyle. Zaten kuranın hiç bir ayetinde kader inancı yoktur. Bütün ayetleri bunları reddeder. Onlardan birisi de bu. Diyor ki; “ve emmellezine estenkefu vestekberu” geri çekilen ve büyüklenen ister insan ister melek olsun farketmez. “Fe yuazzibuhum azaben elima: Allah onları acıklı bir azabla azablandıracaktır”, “ve la yezidune min dunillahi veliyyen ve la nasira: kendileri için Allah ile aralarında ne bir dost ne de bir yardımcı bulamayacaklardır”. Kuranda bazı tefsirlerde nebi olduğı söylenen bir şahsın ayetlerden uzaklaşıp ne hale geldiğine dair ifadeler var. Mesela Araf suresi 175 ve devamı ayetler var. Orada diyor ki. İstersen sen mealinden oku Yahya. Çünkü ben metne daldım mı bazı kelimelere açıklama getireyim derken zaman kayboluyor. 175’den 178’e kadar mealden oku zamandan tasarruf edelim.
YAHYA ŞENOL: Araf suresi 175. ayet: “sen onlara ayetlerimizi verdiğimiz halde onlardan sıyrılıp gitmii derken şeytanın kendisine uydurduğu ve sonunda azgınlardan olmuş kimsenin haberini oku. Eğer biz dileseydik onu bunun sebebiyle yülseltirdik. Fakat o yere mıhlandı ve hevesine uydu. Artık onun durumu üstüne varsan da dilini sarkıtıp soluyan, kendi haline bıraksan da yine dilini uzatıp soluyan bir köpeğin durumuna benzer. İşte ayetlerimizi yalanlayanların durumu budur. Artık sen kıssayı onlara anlat, belki iyice düşünürler”.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Burada bir şey söylüyor. Bu belam olarak geçiyor bunun ismi tefsirlerde ve nebi olduğu ifade ediliyor. Burada da benzer kelimeler var. Allah diyor ki; “tercihi biz yapsaydık” yani insanların mümin yada kafir olmalarındaki tercihi biz yapsaydık “elbette ki onun değerini yükseltirdik. Çünkü ayetlerimizi verdik”. Kitap indirdik ona. “Ve lakinnehu ahlede ilel ardı: ama yere çakıldı kaldı”. Çakılıp kalmak. Mesela sabahleyin bakarsınız ki “ oğlun ne öyle ya! Kalkıp işine gitsene, yatıyorsun” kaldıramıyorsun gitmiyor. İş yerinden telefon geliyor, “sizin oğlan gelmedi bugün”. “Ya kardeş kusura bakma kaldıramadım bugün. Çakılmış kalkmıyor”. Yere çakılıp kalma ile İblis’in direnmesinde mana açısından fark var mı? Aynı şey. Allah örneğini de veriyor mu? Bak kuran nasıl açıklıyor meseleleri görüyor musunuz? Ondan sonra ne dedi; “vettebea hevah: arzusuna uydu”. Allah’ın emrine değil de kendi arzusuna uyuyor. İblis ne yaptı? O da kendi arzusuna uydu. Allah’ın emrine değil. Kendi arzusuna uyması ne demek? Allah’ın emrinden daha önemli gördü kendi isteklerini. İşte büyüklenmek. Dolayısıyla bu zat Allah’ın yolundan uzaklaştığı zaman insanlıktan çıkmaz. Yine insan. Nebilere mutlaka bir örnek olması gerekiyor. O bakımdan tefsirlerdeki o nebi ifadesinin doğru olduğunu düşünüyorum ben şahsen. Tamam. O zaman demek ki kuran çok açık. İşte İblis, mukarreb meleklerdendi. Hatta Taberi tefsirinde var: meleklerin en üstün olanlarındandı. En iyi guruplarındandı. İşte, meleklerin lideriydi şeklinde Taberi tefsirinde ifadeler var. Ki doğru. Yanlış değil tabi. Mukarreb olduğu kesin yani. Allah’ın özel görev verdiği meleklerden olduğu kesin. E peki emri yerine getirmediği zaman ne yaptı C. Hakk ona? “Uhruc minha: çık oradan” dedi. Derhal görevine son verdi. Derhal görevine son verdikten sonra o mukarreb meleklerin olduğu yer birinci kat sema. Artık oraya yaklaştığı zaman taşlanıyor. Onun için racim deniyor. Şeytanirracim. Hacca gidenler bilir. Racim kelimesi yani şeytan taşlama. Racim,taşlanmış demektir. Çünkü artık eski görev yerine yaklaştığı zaman taşı yiyor. Oraya da yaklaştırılmıyor. Bütün bunlar ayette çok açık ve net olarak görülüyor ki İblis meleklerdendi. İblis’in cinlerden olduğunu da açıkça Allah söylüyor. Kehf suresi 50. ayette idi değil mi? Şimdi okuyacağım ayete dikkatle kulak verin. Bu ayeti tutuyorlar, İblis ile meleklerin farklı cinslerden olduğuna delil alıyorlar. Halbuki aynı olduğunun en açık delili bu ayettir. Demek ki insan şartlanınca öyle olmuyor. Diyor ki Allah burada KEHF, 50.. Ayet: Ve iz kulna lil melaiketiscüdu li ademe: meleklere emrettik”. Aralarında İblis de var mukarreb meleklerden. “Adem’e secde edin dedik”. “fe secedu: hepsi secdeye kapandı”, “illa iblıs: sadece İblis değil”, “kane minel cinni: o da o cinlerdendi”. Kendine emir verdiğimiz cinler. Bütün cinler değil. Kendisine emir verilen mukarreb melekler. Arapça bilenler için söyleyeyim buradaki elif-lam ahd içindir. Öyle olmak zorunda ayeti tümüyle okursanız. O da o cinlerden. Secde eden cinlerdendi. Secde eden cinler kim? Melekler. O da o cinlerdendi. O da o cinlerden idi ne oldu? “fe feseka an emri rabbih: rabbinin emrinden çıktı”. İşte bu ayetin tefsirinde bunu delil alarak İbni Abbas şöyle diyor: “inne iblise kane min eşrafil melaiketi ve ekremi kabileten: İblis meleklerin en şereflilerindendi ve bulunduğu kabile” çünkü onlar da birer ümmet. Ayette o var yani. Ümmet ne demek? Topluluk. Önderleri olan, liderleri olan bir topluluk. Yani erkeği, dişisi olan bir topluluk. Biraz sonra onu Yahya’dan dinleyeceğiz. Meleklerin de erkeği dişisi var insanların da var. Cinlerin de var. Taberi tefsirinde diyor ki; “kane iblisu reise melaiketi semai fid dünya: İblis, en yakın göğün meleklerinin reisi idi” diyor. O ayeti dikkatle okuyan herkes İblis’in de o cinlerden, secde eden cinlerden yani meleklerden olduğunu ama Allah’ın emrinde n çıktığını şey yapar. Bu ayet esas meleklerin cin olduğunun ana delili iken bakıyorsunuz ki yani hakikaten evlere şenlik anlamlar veriyorlar ve bunu tam ters anlama getiriyorlar. Yine dersimizin başında söylediğim gibi bütün bu sıkıntıların kaynağı: kuranı insanlar açıklamaya kalkıyor. Halbuki Resulullah dahil hiç kimsenin kuranı açıklama yetkisi yoktur. Kuranı Allah açıklamıştır. İşte ayetleri görüyorsunuz. Bir yerde zihninize bir soru takıldı mı diğer yerde o açıklanmış oluyor. Evet şimdi böylece bunu da görmüş olduk. Tabi meleklere/cinlere insanların ibadet etmesi var, onları tanrılaştırması var. Zaten kendisini tanrılaştırmıştır İblis. Kendisini tanrılaştıran insanlar olduğu gibi. O konuda da önce Yahya’yı sonra da Fatih’i dinleyeceğiz.
YAHYA ŞENOL: Kur’an, Mekke müşriklerinin inançlarını en ince ayrıntısına kadar bize haber veriyor. Daha önce Allah ile ilgili olan inançlarını görmüştük burada. Bugün de bu melek ve cin inançları ile alakalı onların durumlarını haber veren ayetler var. Kurana baktığımız zaman meleklerin müşrikler tarafından Allah’ın kızları olarak kabul edildiğini görüyoruz. Mekke müşrikleri melekleri Allah’ın kızları olarak kabul ediyor. Ve onları Allah ile aralarına aracı birer tanrı, aracı birer varlık olarak koyduklarını görüyoruz. Onları putlarla sembolize ediyorlar ayrıca. Kabe ve civarında veya daha uzak bölgelerde putlaru bulunan o varlıklar aslında melekleri sembolize ediyor. İşte bununla ilgili ayetleri görmeye çalışalım. Mesela mushaf sırasına göre gidecek olursak Nisa yani kuranın 4. suresinin 117. ayeti var. Burada C. Hakk buyuruyor ki; NİSA 117.. Ayet: İy yed’une min dunihı illa inasa” Allah ile kendi aralarına koyduğu bir takım varlıklara dua ediyor, yardıma çağırıyorlar kü bunlar sadece dişi olarak saydıkları varlıklardan ibaret. Bunlara dua ediyorlar, yardıma çağırıyorlar. Halbuki netice olarak ne yapmış oluyorlar? “ve iy yad’une illa şeytanem merıda” halbuki o durumda, Allah ile kendi aralarına koydukları varlık şeytan olmuş oluyor. Kendilerini haktan uzaklaştıran bir takım varlık olmuş oluyor. Ki o da NİSA, 118.. Ayet: leanehüllah” Allah ona lanet etmiştir, huzurundan kovmuştur. İblis. O da işte devamında C.Hakk’a “ve kale le ettehızenne min ıbadike nasıybem mefruda” bende senin kullarımdan kendime bir takım kullar edineceğim diye meydan okuyor. Burada müşriklerin bir takım varlıkları Allah ile kendi aralarına aracı varlık olarak koyduklarını görüyoruz. Biraz sonra bu dişi varlıkların kimler olduğu ayetlerden net bir şekilde ortaya çıkacak. Hemen 17/İsa suresi 40.ayeti karşımıza çıkıyor. Orada C. Hakk Mekke müşriklerini eleştiriyor. Buyuruyor ki ISRA, 40.. Ayet: E fe asfaküm rabbüküm bil benıne vettehaze minel melaiketi inasa” bakın aynı kelime “NİSA, 117.. Ayet: İy yed’une min dunihı illa inasa: onlar bir takım dişi varlıklara dua ediyorlar”. Burada da dişi varlıkların kimler olduğunu C. Hakk açıklığa kavuşturuyor. ISRA, 40.. Ayet: E fe asfaküm rabbüküm bil benıne”: siz şöyle mi düşünüyorsunuz: yani Rabbiniz erkek çocukları sizlere layık gördü, “vettehaze minel melaiketi: fakat melekleri de “inasa” dişi olan melekleri de kendine aldı. Böyle mi düşünüyorsunuz: erkekler sizin kızlar Allah’ın.“innekü le tekulune kavlen azıyma: bilin ki çok büyük bir şey söylüyorsunuz”. Bu, bir sonra okuyacağımız ayette büyük bir iftira olarak nitelendirilecek Allah’a. Melekleri Allah’ın kızları olarak kabul ediyor bunlar. Özellikle de sadece kız olarak.
ABDULAZİZ BAYINDIR; Kızları da istemedikleri halde.
YAHYA ŞENOL: Onları da işte şimdi göreceğiz. Nahl suresi var kuranda 16.sure. Onun 57.ayetini görmeye çalışalım. Burada mesela 56.ayette onların yine inançları ile ilgili durumdan bahsediliyor. C. Hakk buyuruyor ki; NAHL, 56.. Ayet: Ve yec’alune li ma la ya’lemune nasıybem mimma razaknahüm: kendi durumundan haberi olmayan varlıklara/putlara bunlar, Allah’ın kendilerine rızık olarak verdiği şeylerden de pay ayırıyorlar”. Hani onlar bir takım hayvanları ve ekinleri diyorlar ki; “bu Allah’ım hakkı, bu putlarımızın, ortaklarımızın hakkı” diye böyle şeyler yapıyorlar diyor. “tellahi: Allah’a yemin olsun ki”. “le tüs’elünne amma küntüm tefterun: bu yaptığınız iftiralardan elbette sorguya çekileceksiniz”. Ve NAHL, 57.. Ayet: “Ve yec’alune lillahil benati: kız çocuklarını Allah’a isnat ediyor bunlar” yani melekleri. Allah’a isnat ediyorlar. “ve lehüm ma yeştehun: ama kendilerine de hoşuna giden şeyleri alıyorlar” yani erkekler bizim. Peki bunların kız çocuklarına bakışı nasıl. NAHL, 58.. Ayet: Ve iza büşşira ehadühüm bil ünsa: kendilerine ‘müjde bir kızın oluyor’ diye bir haber geldiği zaman”, “zalle vechühu müsvedden: bakarsınız ki yüzleri kpkara kesilmiş”, “ve hüve kezıym: kinlenmiş” öfkelenmiş bir hale bürünüyorlar bir anda. NAHL, 59.. Ayet: Yetevara minel kavmi: kavimlerinden gizleniyorlar/saklanıyorlar/utanıyorlar”. Niye? “min sui ma büşşira bih: o kendilerine müjdelenen şeyin kötülüğünden dolayı”. Ne kötü bir haber verdiniz! Ne demek kızım olacak! “e yümsikühu ala hunin em yedüssühu fit türab: şimdi binbir türlü ayıbı, alçaklığı, rezilliği göze alarak tutsun mu elinde, yoksa onu toprağa mı gömsün, ne yapsın”. Böyle düşünüyorlar diyor. Onların iç yapılarını da C. Hakk bize gösteriyor. “e la sae ma yahkümun:dikkat edin me kadar kötü hüküm vermişler böyle”. Kendilerine “müjde!kızın oluyor” dendiği zaman bu vasıflara bürünen tipler, Allah’ın kızları olarak melekleri pekala yakıştıra biliyorlar yani. Kendilerine yakıştıramadıkları şeyleri C.Hakka yakıştırabiliyorlar. Yine Saffat suresi var kuranda. Yasin suresinden bir sonraki sure. Oranın da 149.ayetinden itibaren okumaya çalışalım. Aynı durumu biraz Allah daha ayrıntılı bir şekilde bizlere haber vermiş. Buyurmuş ki Resulullah’a itafen: SAFFAT, 149.. Ayet: “Festeftihim: onlara bir sor, cevabını bekle onlardan bakalım” ,“e li rabbikel benatü ve lehümül benun: kızlar Allah’a da erkekler size mi?”. Erkekler size de kızlar Allah’a mı? Böyle mi pay yaptınız? Devamı şimdi ilginç. SAFFAT, 150.. Ayet: “Em: yahutta”, “halaknel melaiket inasev ve hüm şahidun: biz melekleri dişi olarak yarttık da bunlar şahit mi oldu bu duruma?”. Nerden biliyorlar meleklerin hepsinin dişi olduğunu?
ABDULAZİZ BAYINDIR: Halbuki Allah’ın yarattığı her şey çift. Mutlaka erkekli-dişili.
YAHYA ŞENOL: Gördüler mi de böyle şeyler söylüyorlar? SAFFAT, 151.. Ayet: “E la: hayır”, “innehüm min ifkihim le yekulun: işte bunların söyledikleri apaçık bir iftiradır”. Yok böyle bir şey. Ne diyorlar? SAFFAT, 152.. Ayet: “Veledellahü: Allah’ın çocuğu oldu”. “Kızları oldu Allah’ın”, “ve innehüm le kazibun: onlar net bir şekilde yalan söylüyorlar”. Bunun hiç bir gerçekliği yok. SAFFAT, 153.. Ayet: Astafel benati alel benın: Allah niye durup dururken sadece kızları kendine çocuk edinsin ki?”. Erkekleri de edinebilirdi böyle bir şey olsa. Niye sadece kızlar? SAFFAT, 154.. Ayet: “Ma leküm: ne oluyor size”, “keyfe tahkümun: nasıl böyle bir hükümde bulunabiliyorsunuz?”. Nerden çıkarıyorsunuz böyle şeyleri. SAFFAT, 155.. Ayet: E fe la tezekkerun: hiç mi düşünmüyorsunuz?”. İnsan konuşurken bi düşünür. Değil mi? Bin düşünüp bir konuşur. SAFFAT, 156.. Ayet: Em leküm sültanüm mübın: yoksa elinizde çok açık bir belge mi var?”. Herhalde böyle bir şey olmalı bu kadar açık ve net iddialı konuştuğunuza göre. O zaman SAFFAT, 157.. Ayet: Fe’tu bi kitabiküm in küntüm sadikıyn” çıkarın o zaman bu belgenizi, kitabınızı gösterin. Bizi de ikna edin o zaman. Allah melekleri dişi olarak yarattı ve kendisine kız çocuğu olarak edindi onları diye bir belge varsa çıkarın biz de görelim.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Ama burası çok mühim. SAFFAT, 157.. Ayet: Fe’tu bi kitabiküm” diyor. “Bi raikum” değil. Kitabınızı getirin diyor. Dikkat ediyormusunuz müslümanlar meleklerle, cinlerle ilgili görüş belirtirken kitaptan bir şey getirmiyorlar. Kuran yok ortada. Mesela şimdi Yahya’yı dinlerken de gördünüz. Ayetler hiç bir şüpheye yer kalmayacak şekilde hiç bir soruyu cevapsız bırakmayacak şekilde son derece ayrıntılı bir şekilde şey yapılıyor. Bu arada eğer izleyicilerimiz arzu ederlerse Kitap Ve Hikmet dergisinin son sayısında kuranın kendi kendini nasıl açıkladığına dair makale var, onu okuyabilirler.
YAHYA ŞENOL: Konuyla alakalı İblis-cin ilişkisine dari Cemal Hoca’nın..
ABDULAZİZ BAYINDIR: Konuyla ilgili özel bir makale de var.
YAHYA ŞENOL: İlgi çekici bir başlığı fa vardı. Bir Zamanlar Melekti diye. Merak ettirelim biraz.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Fatih koymuş heralde o başlığı. Tercümeyi o yaptığı için. Cemal Hoca arapça yazdı onu. Erdem Bey yapmış tercümeyi. Bir Zamanlar Melekti! Ama çok güzel bir makale gerçekten. Mutlaka okunması gereken bir makale.
YAHYA ŞENOL: Bu ayetlerden gördük ki bunlar C.Hakka melekleri kız çocuğu edindi iftirasında bulunuyorlar. C. Hakka çocuk isnad ediyorlar. Hıristiyanlar İsaAs’ı Allah’ın oğlu olarak kabul etmişlerdi. Mekke müşrikleri de melekleri Allah’ın kızı olarak kabul ediyorlar. C. Hakk, Saffa suresinin 158.ayetinde bakın bunu hangi kelimeyle ifade ediyor. Buraya kadar okudık ya. 149.ayetten başlamıştık.SAFFAT, 149.. Ayet: Festeftihim e li rabbikel benatü ve lehümül benun”, SAFFAT, 150.. Ayet: Em halaknel melaiket inasen” biz melekleri kız olarak mı yarattık? Siz de buna şahit misiniz dedikten sonra 158.ayette buyuruyor ki: SAFFAT, 158.. Ayet: Ve cealu beynehu ve beynel cinneti neseba” bakın diyor bütün bu sözleri ile ne yapmış oluyorlar? Allah ile cinler arasında bir neseb/soy birliği iddiasında bulunmuş oluyorlar bunlar neticede. Allah ve çocukları. Ama cinlerden dedi şimdi? Burada melekler diye başlamıştı ibareye? O zaman biraz düşünmek lazım.
ABDULAZİZ BAYINDIR: “E fe la tetezekkrun” dedi değil mi C.Hakk. Niye bu bilgileri kullanmıyorsunız da sağdan soldan duyduklarınıza inanıyorsunuz?
YAHYA ŞENOL: SAFFAT, 158.. Ayet: Ve cealu beynehu ve beynel cinneti neseba ve le kad alimetil cinnetü” işte. Bakın burada cin, melekleri de kapsayıcı bir üst kavram olarak kullanılmış. Bu sözleri söylemekle onlar, Allah ile cinler arasında neseb birliği oluşturmuş oldular.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Ve o cinler de melekler.
YAHYA ŞENOL: Yine bunu teyid edici ayetimiz var. Zuhruf suresi. Kuranın 43.suresi. Oraya da bi bakalıö. Yine bu meleklere ne gibi vasıflar yüklediklerine dair. 15.ayetten itibaren okuyacak olursak. ZUHRUF, 15.. Ayet: “Ve cealu lehu: onlar Allah’a isnad ettiler/oluşturdular”, “min ıbadihı cüz’a: Allah’ın kullarından birilerini” Allah’ın çocuğu, kızı diye Ona isnad ettiler. “innel insane le kefurum: mübın: insan ne kadar nankör”. Çok açık. İnsan nankör varlık.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Kefur kelimesinin sözlük anlamını kullanırsanız, ben bu kadar ayetleri söylüyorum hiç birisini görmüyormusunuz demiş oluyor. Çünkü kefere: örtmek. Bak bu kadar ayet var. İşte melekler de cin. Siz tutuyorsunuz melek ayrı cin ayrı. Bunları hiç görmüyor musunuz demiş oluyor.
YAHYA ŞENOL: ZUHRUF, 16.. Ayet: Emittehaze memma yahlüku benati” Allah yarattığı varlıklardan! Melekler de Allah’ın yarattığı varlık değil mi? “Allah’ın, yarattığı varlıklardan sadece kız olanı alacak da”, “ve asfaküm bil benın: erkekleri size layık görecek?”. Böyle bşr şey mi olabilir? Bunu mu söylüyorsunuz? Yine onların kendilerine kız çocuk müjdelendiğinde hangi tavra büründükleri anlatılıyor 17.ayette.ZUHRUF, 17.. Ayet: Ve iza büşşira ehadühüm bima darabe lir rahmani meselen zalle vechühu müsveddev ve hüze kezıym: onlar Rahman’a isnat ettikleri kız çocuğu kendilerine müjdelendiği zaman ne oluyor? O zaman bakıyorsunuz yüzleri kapkara olmuş, öfkeden çılgına dönmüşler. Deliye dönüyorlar? Hani Allah’ın oluyor da senin niye olamıyor? Aynı şeyi Allah’a niye isnad ediyorsun? Allah’a isnad ediyorsan sen niye yüzünü karartıyorsun o zaman? Çelişkiye bak. Sana söylendiğinde “ne yapayım artık ben insan içine mi çıkmayayım kızım olacakmış. Belaya bak, bundan daha büyük utanç mı olur” diyorsun. Veya “artık bunu gömeyim de kurtulayım” diyorsun ama Allah’a isnad etmekten çekinmiyorsun. Madem Allah’a isnad ediyorsun o zaman..
ABDULAZİZ BAYINDIR: Bir de Ona ibadet ediyorsun!
YAHYA ŞENOL: ZUHRUF, 18.. Ayet: E ve mey yüneşşeü fil hılyeti ve hüve fil hısami ğayrumübın”. Hani ömür boyu mu diyrlim acaba sadece çocukluk mu?
ABDULAZİZ BAYINDIR: ‘Ömür boyu’ diyeceksin. Diyecek ki; “ortaya çıkıp da insanlarla çarpışamaz, savaşamaz, mücadele edemez. Ben şimdi süsler içerisinde büyüyen birisini mi yetiştireceğim?”. Onu doğuran işte öyle birisidir! Allah’ın dininin dışına çıktığınız an her şey altüst oluyor her şey. Tüm dünyanız altüst oluyor. Kendi kendinizle çelişiyorsunuz.
YAHYA ŞENOL: ZUHRUF, 19.. Ayet: Ve cealül melaiketellezıne hüm ıbadür rahmani inasa: işte onlar Allah’ın kulları olan melekleri dişi varlıklar olarak nitelediler”. Peki “e şehidu halkahüm: yaratılışlarına şahid mi oldular?”. Ordamıydılar? Nereden biliyorlar? “setüktebü şehadetühüm ve yüs’elun” ama böyle söyledikleri anda otomatikman sanki oradaymış gibi şahitlik pozisyonuna yükseliyorlar ya? “Bu şahitlikleri de kayda geçilecek ve kendilerine sorulacak”. ZUHRUF, 20.. Ayet: Ve kalu: diyorlar ki”, “lev şaer rahmanü ma abednahüm: Allah başka bir sistem, bir şey oluştursaydı biz bu meleklere kulluk yapmayacaktık”. Bakın meleklere kulluk yaptıklarını da buradan öğrenmiş oluyoruz.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Reddediyorlar kız çocuklarını..
YAHYA ŞENOL: Ama putlarını yapıp Allah ile aracı olarak da koyuyorlar ki “ma lehüm bi zalike min ılmin: bu konuda da hiç bir bilgi yok ellerinde”.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Kitaba dayalı bilgi olacak. Öyle geleneğe dayalı falanın görüşü filanın görüşü değil. Aynı şey maalesef müslümanlarda da var.
YAHYA ŞENOL: Zaten bakın ayetin devamı böyle: “in hüm illa yahrusun” bunaların ellerinde bir bilgi yok, sadece kafadan atıyorlar.ZUHRUF, 21.. Ayet: Em ateynahüm kitabem min kablihı fe hüm bihı müstemsikun: buna dair daha önce biz bir kitap göndermişiz de kitaba bağlandıkları için mi böyle konuşuyorlar?”. Kitabı bir bilgi olması lazım bu tür şeyleri konuşmak için.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Allah’ın dininde konuşmak için.
YAHYA ŞENOL; Böyle bir kitap verdik de ona dayandıkları için mi böyle konuşuyorlar? Hayır. Tek dayanakları ZUHRUF, 22.. Ayet: Bel kalu inna vecedna abaena ala ümmetiv ve inna ala asarihim mühtedun: babalarımızı biz bu yolda bulduk, biz de onların peşinden gidiyoru”.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Kalktık böyle gördük kardeşim. Eski köye yeni adet mi getiriyorsun?
YAHYA ŞENOL: Ve son bir ayetle ben bitireyim. Enam, 6.surenin 100.ayetinde yine C.Hakk benzer bir şey anlatıyor bize. ENAM, 100.. Ayet: Ve cealu lillahi şürakael” bu Mekke müşrikleri Allah’a bir takım ortaklar koştular. Kimi ortak koştular? “El cinne: cinleri” ortak koştular. Bakın orada meleklerdi bunlar. Burda aynı kelimeyi C.Hakk cinler olarak ifade ediyor. “ve halekahüm: ve onları Allah yarattığı halde”. Allah yaratmış, tutup bir de onları ortak koşuyorlar. Başka? “ve haraku lehu benıne ve benatim bi ğayri ılm: hiç bir bilgileri olmadığı halde Allah’ bir takım çocuklar/kızlar isnad ediyorlar”. “sübhanehu ve teala amma yesıfun”: onların bu şekilde Allah’a verdikleri bu vasıflardan Allah mğnezzehtir, yücedir. Böyle bir şeyi Allah asla kabul etmiyor.
ABDULAZİZ BAYINDIR: O zaman tam bu noktadan Fatih devam etsin bakalım bu cinlerin nasıl tanrı edinildiğini.
FATİH ORUM: Kuranda açık ifadeler var. Cinlerin insanlar tarafından ilah edinildiği, onlardan bir takım beklentilere girildiğine dair. İlk ayet Enbiya suresi. 21. surenin 25 ve devamındaki ayetler. Şöyle başlıyor: ENBİYA 25.. Ayet: Ve ma erselna min kablike mir rasulin illa nuhıy ileyhi ennehu la ilahe illa ene fa’düdun” yani senden önce de biz resuller gönderdik ve gönderdiğimiz tüm resullere vahyettiğimiz şey şu idi aslında: Allah’tan başka ilaj yoktur, dolayısıyla sadece bana kulluk edin dedim diyor. ENBİYA, 26.. Ayet: Ve kalüttehazer rahmanü veleden”: ancak şöyle yaptı insanlar: Rahman çocuk edindi, Rahman’ın çocuğu oldu. “sübhaneh: Allah bundan uzaktır”, “bel ıbadüm mükramun” işte biraz önce Yahya Hoca’nın meleklerle/cinlerle ilgili okuduğu ayetlerle alakalı olarak işte adamlar bunu söylemişler. Demişler ki; Allah’ın bir takım çocukları var bu varlıklardan. Rabbimiz de “bel ibadun mukremun” öyle değil, onlar aslında o rahmanın kullarıdır. İkram görmüşler, Onun yanında bir saygın yer edinmiş kullardır. Dahası? ENBİYA, 27.. Ayet: La yesbikunehu bil kavli: onun sözünün üstüne söz söylemezler”, “ve hüm bi emrihı ya’melun: ve sadece Rahman’ın emrettiği şeyleri yaparlar”. Sizin çocuk edindi dediğiniz varlıklar, onlar da Allah’ın kullarıdır. Burada hemen dersin başından beri birkaç kez tekrarlanmış Zuhruf suresinin 56.ayetini hatırlayabiliriz. Zaten rabbimiz “ve ma halaktu cinni vel inse illa li ya’budu” diyerek bakınız aynı kalıp “illa li ya’budun” fiil kalıbında geçiyor. Burada da “bel ibadun mukramun” cinleri ve insanları Allah kendisine kulluk etsinler diye yarattı. Yani imtihana tabi olan varlıklardır. Burada da işte o çocuk edindi dediği varlıklara Allah; “onlar Rahman’ın kullarıdır” diye nitelendiriyor. Dahası ENBİYA, 28.. Ayet: Ya’lemü ma beyne eydıhim ve ma halfehüm: onların içlerindekini, açığa vurduklarını, vurmadıklarını da Allah bilir”. Nitekim benzer ifadeyi Bakara suresinde de Adem’e secde edin dediğinde melekler secde ettiler ama bununla birlikte içlerindeki bir takım tereddütler olduğunu Rabbimiz, “sizin içinizdekini de dışa vurduğunuzu da bilirim” diyerek onların bir takım tedirginliklerini de esasında orada da bildirmişti. “ve la yeşfeune illa li menirteda” Allah’ın şefaat etmesine razı olduğu kulların dışında da hiç kimseye onlar eşlik etmezler. “ve hüm min haşyetihı müşfikun”: Allah’ın korkusundan da titrerler. Bunlar kuldur aslında dedikten sonra ENBİYA, 29.. Ayet: Ve mey yekul minhüm: kim onlardan” yani bu yaratılan meleklerden/cinlerden bu varlıklardan her kim şöyle derse”, “innı ilahüm min dunihı”: Allah’ın yanı sıra ben de ilahım, benim de bir takım vasıflarım, Allah’a ait vasıflardan benim de bir takım vasıflarım var derse şayet bu varlıklar, “fe zalike neczıhi cehennem”: biz onları cehennemle cezalandırırız. “kezalike necziz zalimın”: nitekim zalimlik edenleri yani büyük hata yapanları biz böyle cezalandırırız diyor. Yani rabbimiz yukarıda bunlarun kul olduğunu, Allah’ın yanında bir takım görevleri olduğunu söyledikten sonra ama bununla birlikte onlar içerisinde bazıları yanlış yaparsa onu ds cezalandırırız diyor. Bu bize Ali İmran suresinin 79.ayetinde nebilerle ilgili bir ayeti hatırlatıyor. Orada da rabbimiz Allah herhangi bir beşere kitap ve hikmet ve nübüvvet verdikten sonra o da insanlara “Allah’ın yanısıra bana da kulluk edin” derse, işte biraz önceki cezalandırma. Böyle bir şeye hakları olamaz. Böyle bir şey söyleyemez anlamında yani Allah beşer için de aynı uyarıyı yapıyor. Bu varlıklar için de aynı uyarıyı yapıyor. Demek ki böyle bir potansiyel bu kullarda bu varlıklarda var. Mesela yine benzer bir ayet Sebe suresinin 40 ve 41. ayeti. SEBE, 40.. Ayet: Ve yevme yahşüruhüm cemıan sümme yekulü lil melaiketi e haülai iyyaküm kanu ya’büdun”. Yani Allah bütün o varlıkları topladığında hahşerde, diyecek ki Allah meleklere; “bunlar size mi kulluk ediyorlardı”. Bunlar öyle iddia ediyorlar. Melekler şöyle diyecekler: SEBE, 41.. Ayet: Kalu sübhhaneke: biz sana boyun eğeriz”, “ente veliyyüna min dunihim: dostumuz onlar değil sensin Allahım”, “bel kanu ya’büdunel cinn” bakınız yukarıda Allah meleklere soruyor bunlar size kulluk ediyorlarmış öyle mi? Böyle bir irtibatınız, böyle bir ilişkiniz var mı diye. Melekler diyecekler ki; “biz böyle bir şeyden uzağız. Bunlar cinlere kulluk ediyorlar. Buradan hareketle geleneğimizde, yukarıda Allah meleklere soruyor, melekler ise bize kulluk etmiyorlar bunlar, cinlere kulluk ediyorlar diyerek melekler ayrı cinler ayrı olarak bunu delil olarak gösteriyorlar. “ekseruhüm bihim mü’minun: çoğu onlara inanıyordu” derler. Burada tabi cin ifadesinin kendileri mukarreb bunlar. Bunların bizimle irtibatı yok, bizim dışımızda diğer varlıkların peşine takılmış gitmiş olabilirler anlamının yanısıra yani insanın hayalinde kurguladığı bir takım hayali varlıklar edindiklerine de delil getirilebilir bu ayet. Nitekim Furkan suresinin 43. ayetinde bunun bir delili var gibi gözüküyor. FURKAN, 43.. Ayet: E raeyte menit tehaze: gördün mü hevasını ilah edineni”. Yani kuruntularunı, kurgularını, hayallerini ilah ediniyor. Dolayısıyla cinler mesela melekler böylesi bir duruma da..
ABDULAZİZ BAYINDIR: “Eba vestekbera” olayı değil mi?
FATİH ORUM: Evet. Yine mesela Ahkaf suresinin 6.ayetinde de insanların da bir takım varlıkları belki kurgulara önem atfettiği ama mahşerde AHKAF, 6.. Ayet: Ve iza huşiren nasü kanu lehüm a’daev ve kanu bi ıbadetihim kafirın” bu varlıkların bu kulluğu kabul etmediği, bizim böyle bir şeyden haberimiz yok, irtibatımız yok diyerek bu kurguları, bu kuruntuları reddedecekleri söyleniyor. Yine bu konu ile ilgili yani insanların bu varlıkları rabb edinmeleri ile ilgili bir başka ayet de Araf suresinin 191 ve devamındaki ayetleri. Hızlı bir şekilde şöyle okuyabiliriz.ARAF, 191.. Ayet: E yüşrikune ma la yahlüku şey’ev ve hüm yuhlekun” yani herhangi bir şeyi yaratmayan, aksine kendileri yaratılmış varlık olan şeylere mi ortak koşuyorlar Allah’ı? ARAF, 192.. Ayet: Ve la yestetuy’une lehüm nasra v ve la enfüsehüm yensurun”: onların kendilerine faydası olmaz, başkalarına herhangi etkileri olmaz.ARAF, 193.. Ayet: Ve in ted’uhüm ilel hüda la yettebiuküm : onaları doğruy çağırsan sana uymazlar”, “sevaün aleyküm e deavtümuhüm em entüm samitun” yani senin için değişen bir şey yoktur, çağırsan da sesiz kalsan da onlar için birdir dedikten sonra ARAF, 194.. Ayet: İnnellezıne ted’une min dunillahi ıbadün emsalüküm”: Allah’ın yanısıra kulluk ettiğiniz şeyler de aslında sizin gibi kullardır. Kimdir kullar? Söylüyoruz hep dersin başından beri: cinler ve insanlar. Demek ki bu kişiler ister insanların içindem olsun ister cinlerden olsun, o taifeden olsun bir takım varlıklaeı ilah esiniyor olabilirler. “fed’uhüm felyestecıbu leküm in küntüm sadikıyn: eğer samimi iseniz onlara seslenin de cevap versinler” dedikten sonra benzer bir ayet dersin başında okunmuştu: ARAF, 195.. Ayet: E lehüm ercülüy yemşune biha em lehüm eydiy yebtışune biha em lehüm a’yünüy yübsırune biha em lehüm azanüy yesmeune biha kulid’u şürakaeküm sümme kıduni fela tünzırun” yani ayakları mı var yürüsünler, elleri mi var tutsunlar, gözleri mi var görsünler, kulakları mı var işitsinler. O halde deki; çağırın ortaklarınızı sonra bana tuzak kurun hiç göz açtırmayın diyerek meydan okumayla bitiyor ayet.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Şimdi burada az önce okudun. Belki izleyicilerimiz o konuda ayrıntılı bilgi öğrenmek isteyebilirler. Yani “E lehüm ercülüy yemşune biha: onaların yürüyecekleri ayakları mı var?”. Şimdi burada cinler ile insanlar arasındaki farklardan bir tanesi de o olduğu anlaşılıyor. Biz böyle pat pat yürüyerek gidiyoruz. Demek ki onlar yürüyerek değil de uçarak gidiyorlar. Çünkü çok uzun mesafeleri katetdiğini yine kurandaki bir çok ayetlerden öğreniyoruz. Zaten birinci kat semaya gidip gelmeleri bizim için mümkün değil yani. Birinci kat semaya kadar çıkıyorlar. İnşallah onu önümüzdeki derste anlamaya çalışırız. Burada şu var. Yani izleyicilerimiz bu yürüme konusundaki farkı görmeleri açısından. Az önceki ayeti bir daha oku. Bakarsanız insanları tanrı yapanlar vardır. Mesela gider bir yatıra ondan yardım ister. Yetiş ya falan der, yetiş ya filan der. Ve onlar genellikle ölmüş olurlar insanlardan düşündüğünüz zaman. Orada Allah diyor ki; “onların ayakları mı var ki yürüsünler, gözleri mi var ki görsünler, kulakları mı var ki işitsinler” Araf 195. ayet. İnsanların tanrılaştırdığı ölüler işte falan efendi, falan şeyh, falan büyük… Bu her yerde vardır yani. Allah’a inanmayan hiç kimse yoktur. İnsanı dinden çıkaran Allah’ı ikinci sıraya koymaktır. Allah’ı ikinci sıraya koyduğunuz zaman sıkışınca birinci sırada gördüğünüzü yardıma çağırırsınız. Yetiş ya Abdulkadir Geylani der bazıları. Güya demiş ki; “müridim doğufa da olsa batıda da olsa nerde olsa yetişirim imdadına” falan. Gerçekten insan söylerken içi rahatsız oluyor ama maalesef kendine müslüman diyen bir çok gurubun şiir olarak sanki Allah’ın ayeti gibi ezberledikleri şeydir. Ölmüş bir insan. Kulağımı var duysun. Zaten genellikle buradan çağırırsınız. Ölmüş, kemiği de kalmamış. Ayağı mı var yürüsün. Eli mi var tutsun. Nasıl gelecek de sana yardımcı olacak? Hiç düşünmezler. İşte burada meleklerle ilgili olarak şöyle bir ayet var. İSRA, 95.. Ayet: Kul lev kane fil erdı melaiketüy yemşune mutmeinnıne” eğer yeryüzünde rahat bir şekilde yürüyecek melekler olsaydı” yürümez değil. Onlar da yürüyebilir ama bizi gibi değil yani. Ayağımız yere bastığı zaman rahat ederiz. Onun için ayağın yere basmıyor deriz iyi durumda olmayanlara. Ayağımız yere basar rahat rahat yürürüz. Eğer yeryüzünde bu şekilde yürüyen melekler olsaydı diyor “le nezzelna aleyhim mines semai meleker rasula” işte o zaman elbette ki bunlara gökten elçi olarak bir melek indirirdik diyor. Onun için orada yürüme konusu insanlar ya melekleri kendilerine tanrı ediniyorlar. İşte Yahya gayet güzel bir şekilde anlattı. Fatih de güzel bir şekilde anlattı. Yada ölülerin ruhlarını tanrı ediniyorlar. Ayakların yere basma olayı meleklerde de yok ölülerde de yok. Bu ayeti de burada delillerden saymış olalım.
YAHYA ŞENOL: 35/FATİR, 1.. Ayet: Elhamdü lillahi fatıris semavati vel erdı caılil melaiketi rusülen ülı ecnihatim mesna ve sülase ve ruba”. “caılil melaiketi rusülen” bugünkü ders konumuzla alkalı olduğu için tam orayı alalım. Melekleri elçiler yapan Allah’a hamdu sena olsun. Allah her yaptığını ne yaparsa güzel yapar. O melekler ki “lı ecnihatim: kanatları vardır onların”. Kanatlı melekler. Nasıl? “mesna ve sülase ve ruba: kimisi ikişer,kimisi üçer, kimisi dörder kanatlı”. Bizim gibi değil.
ABDULAZİZ BAYINDIR: İnşallah unutmazsak önümüzdeki derste şey yaparız. Biz onların suretine giremiyoruz ama onlar bizim suretimize girebiliyorlar. Ama demek ki “mutmaininne” den uzun süre de öyle bir şey yapmaları mümkün değil. Kalıcı bir şey değil.
Sona yaklaştık değerli izleyiciler. Kısa bir özet yapalım. Allah Zariyat suresinin 56.suresinde ibadet için iki tür yarattığını söylüyor. Bunlar: insanlar ve cinler. Rahman suresindeki ayetlerde insanları çamurdan cinleri de ateşten olan bir karışımdan yarattığını söylüyor. Hicr suresindeki ayette de zehirden çıkarılmış bir ateşten yaratılmış oluyor. Yani zehirden üretilmiş bir ateşten yarattığını ifade ediyor. Tabi bunun bu kısmı konunun uzmanlarının ancak anlatabileceği şeylerdir. Yeni yeni ilmi keşiflere yol açacak şeylerdir. Allah yarattığı her şeyi çift yarattığı için YASİN, 36.. Ayet: Sübhanellezı halekal ezvace külleha” bütün diyor hepsinden eşleri yaratan Allah’ın herhangi bir eksiği noksanı yoktur. Nerden yaratmış o eşleri? “mimma tümbitül erdu: yerin bitirdiklerinden”. İnsanlar biliyor erkeklü dişili olduklarını. “ve min enfüsihim: onların kendi içlerinden”, “ve mimma la ya’lemun: bilmedikleri şeylerden”. Yani cinler de erkekli dişili yaratılmıştır. Onlar da bizim gibi bir ümmettir. Mesela bizim gibi ümmet olduğunu söyleyen ayetler var. Ahkaf suresinin 18.ayetinde.AHKAF, 18.. Ayet: Ülaikellezıne hakka aleyhimül kavlü fı ümemin kad halet min kablihim minel cinni vel ins”: kendilerinden önce geçmiş insan ve cinlerden ümmetler diyor Allah burada. Onlar da bizim gibi birer topluluk olarak yaşıyorlar. Onlar da birer aile. Onlar da erkekli dişili. Mekkeliler meleklere dişi dedikleri için Allah çok sayıda ayette yaratılışlarında ordamıydınız yani. Mesela cinler çıkıp dese kü insanların hepsi erkektir, ona da gülünür. Sen nerden biliyorsun denir. Allah da Mekkeliler’e diyor ki; meleklerin yaratılışımda siz şahit miydiniz? Doğumunda mı bulundunuz da hepsi dişidir diyorsunuz? Ondan dolayı Allah şey yapıyor. İşte ayetler son derecr açık. Cin üst kavramdır. Tıpkı insan gibi. Onların içerisinde bir kısmı Allah tarafından belli görevlerle görevlendirilmiştir ki ona resullük az önce Fatır suresinin ilk ayetinde onlara bazı görevler veriyor Allah. Yeryüzünde bir takım görevlerle görevlendiriyor. Onların ana merkezleri birinci kat semadaki melei ala. Onlara mukerreb melekler denir. İblis de onlardam birisiydi. C. Hakkın yeryüzünde görevlendirdiği melekler de var. Hepimizin yanında görevli melekler de var. Gökte görevlendirilenlere Allah mukarreb melekler diyor. Hepimiz de insanız da bazıları bazı görevlerde görevlendirilmiş görevleri vardır. O, insan olmaktan çıkmaz. Allah insanlardan da meleklerden de elçiler seçiyor. Melekler, C.Hakkın değer verdiği cinler oluyor. Cinlerin içerisimde mümini var kafiri var. Kafiri şeytan oluyor. Şeytan Allah’ın emrinden çıkmış, uzaklalmıştır. Dolayısıyla bugün ilgili ayetlerden çok net bir şekilde öğrendik ki melekler ile cinler aynı yapıda varlıklardır. Bize meleklerin asla itaatsizlik etmeyeceğini hep öğretirler. Robot varlık gibi öğretilir. Cehennemdeki cinleri örnek verirler. Geçenlerde burada okumuştuk bir hoca arkadaşımız hemen bana şey yaptı Tahrim suresi 6.ayetini şey yapmıştı. Orada cehennemde görevli melekerden bahsediyor. Melek, kendisine yetki verilmiş varlık anlamına gelir. Yetkilendirilmiş cinlere melek deniyor. Cehennemde de Allah böyle melekler görevlendiriyor. İsyan etsinler etmesinler tabikğ kendilerine verilen görevi yerine getireceklerdir. Şimdi tutuyorlar ahiretle ilgili bir ayeti, cehenemde görevli meleklerle ilgili bir ayeti dünyada imtihana tabi tutulan meleklerin özellikleri gibi anlatıyorlar. Çocukluktan beri bizi böyle yetiştirdiler. Bu söz konudu değil. Melekler Allah’ın emrinden çıkabilirler. İşte İblis çıkmıştır. Çıktıktan sonra da C.Hakk tarafından kovulmuştur. Tekrar o noktaya gelmek istediği zaman da recmedilir yada taşlanır. Onun için şeytan racim sıfatıyla sıfatlandırılır. Böylece anladıktan sonra kalan kısımları da haftaya şey yaparız. Haftaya kadar izleticilerimiz Kitap Ve Hikmet dergisindeki “Bir Zamanlar Melekti” başlığıyla güzel bir yazı var İblis ile ilgili olarak. Onu da okursanız haftaya daha iyi olur.