ABDULAZİZ BAYINDIR: Bugün konumuz: Uydurulan Dinde Muta nikahı. Bu uydurulan din kelimesi bazı kimseleri rahatsız eder ama asıl rahatsız edecek kısım, neden böyle bir uydurma yapılmış orası olmalıdır. Bugün derste göreceksiniz ayetlerin nasıl evirilip çevirilip mutaya delil getirilmeye çalışıldığı, ayet yoksa hadisler uydurulduğu, mümkün olmayacak bir şeyi sanki mümkün gibi şii ve sünnilerin ittifakla kabul etmiş gözüktüğü bir olaydan bahsediyoruz. Muta demek bir kadın ve erkeğin geçici bir süre birlikteliğinin kabul edildiği sözleşme demek. Yani erkek kadınla birlikte olmak istiyor: ister 10 dakikalığına olur ister bir saatliğine ister bir aylığına ister iki aylığına. Otururlar sözleşme yaparlar. Onun karşılığında ücretini verir ve o süre içerisinde birlikte olurlar ve bunun adına muta deniyor. Sünni kaynaklarda da var. Biraz sonra arkadaşlar anlatacaklar. Mesela Buhari’de var? Müslim’de var, hadis kitaplarında var ve sünniler de şiiler de şu konuda ittifak ediyorlar ki Resulullah muta nikahına. Buna nikah kelimesi de kullanılıyor. Nikah kelimesi sakın sizi aldatmasın. Kuranda anlatılan manada nikaj değil. Zaten kendileri de onu söylüyorlar. Yani bizim evlilik diye tanımladığımız nikah değil, bir nikah gibi ifade edilen bir şey. Yani zinanın sanki meşru gibi gösterilmesi gayreti ötesinde bir şey değil. Buna haşa Resulullah’ın izin verdiği, sonra kaldırdığı, sonra tekrar müsade ettiği şeklinde çeşitli şeyler var. Mesela sünnilerin çoğu diyor ki kuranda yoktur ama Resulullah önce buna müsade etti, sonra kaldırdı, sonra tekrar izin verdi, sonra tekrar kaldırdı. Artık bundan sonra kıyamete kadar bir daha muta olmayacak dendi. Bazıları diyor ki; bu muta vardı. Ömer dönemine kadar vardı, Ömer kesinlikle kaldırdı. Bu sünnilerin söyledikleri şey. Şiilerde de iki türlü görüş var. Mesela İmam Cafer EsSadık’tan gelen rivayetlerim birisinde “bu zinadır” diyor. Muhammed Bâkır diyor ki; “bu zinanın ta kendisidir” diyor. Bu, şia imamlarından. Bir başka rivayette de ki bu okuyacağım daha yaygın. Az önceki sözü söyleyen Caferi Sadık şöyle demiş; “kim ki imamlarımızın tekrar geleceğine inanmaz, mutayı kabul ermezse bizden değişdir”. Mehdi muntazar inancı vardı: beklenen mehdi. Mehdinin geleceğine inanmayan, mutayı nikah saymayan bizden değildir diye bu kadar keskin bir çizgi çizdiği ifade ediliyor. Yani birbirine ters şeyler. Şia ayeti de delil getiriyor. Diyorlar ki işte bu, kitapta da var sünnette de var. Ondan sonra, Ömer kaldırıncaya kadar sünniler de bunu uyguluyordu. Ömer nasıl olur da Allah’ın helal kıldığı, Resulullah’ın uygulanmasına müsade ettiği bir şeyi kaldırabilir? Onun böyle bir şeye nasıl yetkisi olur diye konuşuyorlar. İnşallah şunu kesin olarak göstereceğiz: kuranda ilgili ayetlere göre Resulullah’ın ne Mekke’de ne Medine’de ne herhangi bir yerde muta nikahına izin vermiş olması mümkün değildir. Kurandan bunu çok net bir şekilde göreceksiniz. Şunu da göreceksiniz: Resulullah’a mâledebilmek için ne hadisler uydurulmuş. Ve uydurulan hadisler Buhari’de de Müslim’de de böyle güvenilir kaynaklarda da yer alıyor. Ve en önemlisi de şunu göreceksiniz: ayetlerin anlamları böyle nasıl sağa sola çekilerek insanların kendi arzu ettikleri şekilde bir anlama büründürülüyor. Yani inşallah bu ders içerisinde şiisi sünnisi doğruların peşinde olan herkes kesin olarak görecek ki muta diye bir şey yok. Nasıl kölelik ve cariyelik diye bir şey olmadığını burada net bir şekilde ortaya koymak nasib oldu. Bir çocuğun anlayacağı şekilde ayetlerle ortaya koymak nasib oldu. Bunu da aynı şekilde inşallah ortaya koyacağız ama önce şöyle muta konusunda kim ne demiş kim ne dememiş onu bir Yahya’dan dinleyelim.
YAHYA ŞENOL: İsterseniz tanımla başlayalım hızlıca. Ondan sonra kim ne demiş onu görmeye çalışalım. Bugünkü ders konumuz muta nikahı. Muta kelimesi arapça bir kelime tabi. Bizim dilimize arapçadan geçmiş. Faydalanmak, yararlanmak ve menfaat anlamına geliyor. Meta kelimesi bizim dilimize zaten aynı kökten geçmiş durumda. Bir terim olarak peki ne amlamda kullanılıyor? O da bir erkeğin bir kadına vereceği bir mal karşılığında belirli bir süre sadece onun cinselliğinden yararlanması anlamında kullanılıyor. Bir erkek bir miktar para bir miktar mal veriyor, belirli bir süre birlikte olup daha sonra bu birliktelik sonlandırılmak üzere yapılan bir anlaşma türü. Bu niye işleniyor bugün? Biraz sonra tabi göreceğiz; halen İran’da büyük çoğunluğu oluşturan şianın Caferiye mezhebinde çok yaygın olarak uygulanmakta olan ve kitaplarından edinilen bilgilere göre de inanç esaslarıyla irtibatlandırılan bir hüküm. Yani şii ve Caferi iseniz mutayı mutlaka kabul ediyor olmanız gerekir bugün için. Dediğimiz gibi zaman zaman bu Türkiye’de bu tür akımlara kapılan çok kişi olduğu için mecbur bunu gündeme getirmek zorunda kaldık. Şiada bugün hala muta nikahının geçerliliği savunuluyor. Tartışılmıyor bile. Dinin temel esasları arasında. Sünnilerde durum ne? Sünnilerde bugün için kıyamete kadar muta nikahı diye bir şeyin geçerliliği kabul edilmez. Der ki; böyle bir nikahın bizde geçerliliği yok. Ama Resulullah dönminde ve bazı rivayetlere göre Hz.Ömer dönemine kadar bir kaç kez uygulanmasına müsade edildiği söyleniyor. Sünniler ile şiilerim uyuştuğu nokta: bunun Resulullah döneminde uygulandığı. Bu konuda şii-sünni arasında hiç bir ihtilaf yok. Deniyor ki muta nikahına birkaç kez de olsa Resulullah döneminde izin verilmiştir. Şiiler, sünnileri bu konuda kendi kaynakları ile vuruyorlar. Diyorlar ki; “açın Buhari’yi açın Müslim’i, en güvenilir saydığınız hadis kitaplarında kendiniz göreceksiniz Resulullah’ın bu konuda izin verdiğini”. Yine bazı sünni kaynaklarda bunu Resulullah’ın değil Hz.Ömer’in döneminde yasaklandığı ve kendilerince haklı olarak adamlar da diyorlar ki; “Allah’ın serbest bıraktığı, Resulullah’ın uygulanmasına müsade ettiği ve ses çıkarmadığı bir konuyu onun vefatından sonra adı Ömer de olsa kimin yasaklamaya haram kılmaya yetkisi olabilir ki. Madem Allah serbest bırakmış, Resulü de uygulanmasına izin vermiş: kim bunu yasaklayabilir kıyamete kadar?”. Bu, onlar açısından haklı bir gerekçe. Ama acaba gerçekten Allah izin verdi mi? Ve Resulü uygulanmasına müsade etti mi? Bizim biraz sonra tartışacağımız temel nokta bu olacak. Bu Caferi kaynaklarında normal nikahla muta nikahını tanımlarında ve isimlendirmelerinde bile çok net farklılıklar var. Normal bizim bildiğimiz, iki kişinin usulüne uygun bir şekilde evlendiği nikah türüne bunlar nikahı daim yani sürekli nikah, kalıcı nikah, sonlandırılamayacak olan nikah, sonunda karı kocanın birbirine mirasçı olacağı nikah gibi tanım yaparlarken, muta için bu manaya gelmeyecek tanımlar yapıyorlar. Mesela diyorlar ki nikahı munkatı. Bunun adı nikahı munkatıdır. Ne demek? Yani kesih, kopuk, bitecek bir nikah bu. Veya 10 dakika. Zaten alt süresi yok. Birazdan göreceğiz. Veya ‘nikah bila miras’ yani sonunda karı kocanın birbirine mirasçı olmayacakları nir nikah.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Zaten karı koca demiyorlar ki. Kelimeyi de kullanmıyorlar.
YAHYA ŞENOL: Normal bir nikahtan farklı olarak bu mutada taraflar-Hocam’ın da biraz önce söylediği gibi-karı koca olarak kabul edilmiyor. Aralarında normal nikahta olduğu şekliyle bir nafaka asla söz konusu değil. Yani erkek bu esnada diyelim ki birkaç günlüğüne, bir aylığına, iki aylığına muta yapılmış, bu esnada erkek kadına herhangi bir nafaka ödemek zorunda değil. Taraflardan birinin vefat etmesi halinde diğeri ona kuvvetli olan görüşe göre mirasçı falan olamaz. Aralarında talak söz konusu olmaz. Bir aylık anlaşılmış veya 1 saatlik anlaşma yapılmış ise sürenin dolması ile birlikte taraflar ayrılır. Geride öyle yok Talak suresine göre veya Bakara suresine göre boşanma falan asla söz konusu edilmez. Gördüğünüz gibi normal bir nikah olarak bunu zaten kendileri de kabul etmiyorlar.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Yani bir insan metresi ile beraber kaldığı zaman ona herhangi bir kişi eşi diyor mu? Yada ölünce biri diğerine mirasçı olacak diye bir hak talep ediliyor mu? İşte aynen öyle.
YAHYA ŞENOL: Peki şiiler bu kadar niye ısrarcılar bu konuda? Çünkü onlar bir ayete, ayetin bir parçasına dayanıyorlar. Diyorlar ki bize hitaben “bu sizin kabul etmediğiniz nikahı Allah müsade etmiş bırakmış. Siz nasıl yasaklıyorsunuz?”. Hangi ayette? 4/Nisa suresinin 24.ayetinde Allah diyorlar buna müsade etmiş. Biz bakalım görelim ayetler gerçekten onlara müsait mi? Onlar nasıl demiş daha doğrusu. Önce Nisa suresinin 24.ayeti bu sure içerisinde hangi bütünün bir parçası onu bir görelim. 22, 23 ve 24.ayetin başında C.Hakk, kendileri ile nikahlanılması yani evlenilmesi haram olan kadınları sayıyor tek tek. Ve 22.ayet de şöyle başlıyor; “Ve la tenkihu ma nekeha abaüküm: babalarınızın nikahladığı kadınları asla nikahlamayın”. Daha sonra bir sonraki ayette anneleriniz, kızlarınız, kızkardeşleriniz, halalarınız, teyzeleriniz, erkek kardeşinizin kızları, kızkardeşimizin kızları, süt annelariniz falan bunlar size haram kılınmıştır. Neyi haram bunların? 22.ayette fiil açıkça zikredilmişti: nikahı haram. Bir kişi bunlarla nikah yapamaz. 24.ayette bir haram daha ekleniyor “vel muhsanatu minen nisai: evli kadınlarla nikahlanmak da haramdır”. Evli bir kadın evli olduğu sürece ikimci bir erkekle nikah yapamaz. Bütün bunları saydıktan sonra Allah, 24. ayette ikinci satırında buyuruyor ki; “ve uhille lekum ma verae zalikum” bu 22, 23 ve 24.ayetin başında zikredilen kadınların dışında kalan kadınlar sizlere helal kılınmıştır. Nasıl? “En tebteğu min emvalikum: mallarınızla kendilerine talip olasınız diye”. Hani bir mihir verme vakası var ya erkeklerin evleneceği kadınlara. “Muhsinine ğayra musafihin” ve erkeklere hitaben diyor ki; “kendinizi korumak, gizli veya açık zinaya düşmemeniz şartıyla”. Namuslu olmanız şartıyla burada zikredilmeyen kadınlarla evlenmeniz size helal kılınmıştır. Sonra işte şu cümle var şiilerin de delil aldığı. Önce doğrusunu bir görelim. C. Hakk buyuruyor ki; “femastemta’tum bihi min hunne: bu nikahlanılması helal olan kadınlardan nikah yoluyla kendilerinden faydalandıklarınıza” ne olur? “fe atuhunne ucurehunne faridaten: kendilerine o belirlediğiniz mihirleri bir farz olarak verin”. Bu bir görevdir. Kadınlara mihirlerini teslim edimiz. “Ve lâ cunâha aleykum fîmâ terâdaytum bihî min ba’dil farîdah: ama daha önce anlaştığınız miktarı kendi aranızda razı olmak şartıyla miktar açısından arttırabilirsiniz de eksiltebilirsiniz de”. Neticede bu, karı koca olarak karşılıklı olarak karar verebileceğiniz bir şeydir. Bu şekilde okuduğumuzda burada mutaya bir şey çıkarabileniniz olmamıştır. Ama zorlarsak ve tahrif etmeye yeltenirsek ayeti, ayetten mutaya şöyle bir delil çıkarılmış: denmiş ki; “femastemta’tum bihi min hunne: o nikahı helel olan kadınlardan kendilerinden cinsel açıdan faydalandıklarınıza” ki ‘fe ma’ya *tabi şia mantığı ile okuyacağız) buradaki ‘ma’ arap dilinde ismi mevsuldur. Yani “ellezi” manasına geliyor. “Nikahı helal olan kadınlardan yararlandıklarınıza”. Buna “mehma” diye bir zaman: :her ne zaman”, “her ne müddetle kendilerinden yararlanırsanız” diye ayetteki ‘ma’yı Allah’ın koyduğu mananın dışına bir defa çıkartıp bunu zamana indirgiyorlar. Ne kadar müddetle bir kadından istifade ederseniz, o da ‘bihi’deki ‘hi’, geride gönderilebilecek olan tek mercii 22.ayette nikah fiili olmasına rağmen yani Allah; “nikah yolu ile kendilerinden yararlanacağınız kadınlar” derken, değil burada belki kuranın hiç bir yerinde geçmeyen başka bir kelimeyi buraya takdir ediyorlar ve diyorlar ki mesela hemen nerde dediklerini de söyleyelim ki afaki konuşmayalım. Şiilerin bugün de en muteber kabul ettikleri Tabatabai tefsiri var Tefsirul Mizan diye. Bu Tefsirul Mizan’da bu ayete: “femastemta’tum bihi min hunne” ayetine aynen şu şekilde müdahale edilmiş. Demişler ki; “mehma istemtatum nin neyli minhunne fe atuhunne ucurehunne farida” ayetteki ‘ma’ ‘mehma’ya, nikah da hiç bir yerinde kuranın bu manada kullanılmayan ‘neyl” yani kadınları elde etmek anlamına geçen bir kelimeye çevrilmiş. Ve mana şöyle olmuş: “onları elde ederek ne zaman ne miktarda ne kadar süre ile onlardan yararlanırsanız ücretlerini de onlara bir farz olarak verin. Bakın Allah ne demişti: “nikah yoluyla kendilerinden yararlandığınız kadınlara mihirlerini ödeyin”. Bunlar ne dedi: “onları elde ederek ne kadar süre ile ne zaman onlardan yararlanırsanız cinsel yönden ücretlerini bir farz olarak verin”. Diyorlar ki; “Allah burada “ucur: ücret” kelimesini kullanmış. Halbuki mihir kelimesini kullanmadı Allah burada. Niye? Çünkü ücret bir şey karşılığında verilmesi gereken bir bedeldir. Demek ki erkekler kadınlardan belirli bir süreye kadar yararlanabiliyorlar ki onun karşılığı olan ücretleri de bu kadınlara teslim ediyorlar. İşte Allah kuranda mutayı bu şekilde helal bırakmış. Ücret kelimesi yapılan işin karşılığı ise eğer, bunlar kendi aralarında anlaşmışlar, 10 dakika, 15 dakika? 1 saat, 1 hafta, 1 ay ne ise artık o kadar süre birlikte olmaya. Onun karşılığı olarak doğan ücreti de erkek kadına ödedimi o nikah Allah’ın müsade ettiği bir nikah olur. Siz ne karışıyorsunuz buna”. Halbuki çok basitti ‘ucur’ kelimesinin kuranda Allah tarafından ne anlamda kullanıldığını görmek.
ABDULAZİZ BAYINDIR: ‘Ucur’a geçmeden önce bir kere bunlar kendileri de şey yapıyorlar, muhsanat diye bir kelime vardır kuranda. Tabatabi tefsirinde de aynı şey geçiyor. Bütün ayetlerde vardır. Evlenen kadınlar için muhsana olma şartı vardır. Hısn: kale, muhsana da kale gibi korunmuş demektir. Kadın kendisi bir kere namusunu korur. Çevresindeki insanlar korur. Birkaç gün önce haber vardı haber sitelerinde: Avrupa’da hangi şey olduğu aklımda kalmadı da. Otobüste birisi bir kadına sarkıntılık ediyor, o adam otobüsten inince arkadan takip ediyor otobüste olanlar, adamı linç ediyorlar. Yani orada islami bir şey yok. Fıtrat bunu gerektiriyor. Yani Allah insanları öyle yaratmış ki başka insanlar da o kadını koruyorlar. Çünkü kadının korunması toplum açısından son derece önemlidir. Dolayısıyla kadın kendini korur, bir. Toplum korur, iki. Müslümanların zaten görevidir. Mesela kadın erkek ilişkilerinde de biliyorsunuz Allah kurallar koymuştur. Bir de evlendiği zaman eşi korur. Kadın kale gibi koruma altındadır. Onun için ona muhsana denir. Evlenecek kişilerde kadında muhsana olma şartı var. Bu bir. Az önce Tabatabi’ye baktım. Sen konuşurken baktım orda da var. Zaten olacak mecburen de aynı şeyleri anlatmış. Ondan sonra muhsana olmak yetmiyor. Diyanet’in mealinden okuyayım size. Maide suresinin 5.ayeti. Bakalım nasıl türkçeye çevirmişler. “Mümin kadınlardan iffetli olanlarla daha önce kendilerine kitap verilenlerden iffetli kadınlar da mihirlerini vermeniz kaydıyla”. “İffetli” diye tercüme edilmiş. Muhsana, iffetli diye tercüme edilmiş. Muhsana kelimesi iffetten biraz daha ileri. Kale gibi korunmuş kadın manasına geliyor. Yani müslüman olmayabilir evleneceğiniz kadın ama kale gibi kendisini korumuş olma şartı vardır. Onun için zina edenle evlenme yasaktır. Müşrik ile evlenme yasak değildir ama zina edenle evlenme yasaktır. Kadın için de erkek için de. Nur suresinin 3.ayetinde bu açıkça belirtilir. Diyor ki; “iffetli kadınlar da mihirlerini vermeniz kaydıyla evlenmek, bir: zina etmemek, iki: gizli dost tutmamak üzere size helaldır”. Şimdi burada bu ayetin şeyinde muhsinin kelimesini atlamışlar bu mealde. Ayetin metinden gelelim. Diyor ki; MAİDE, 5.. Ayet: “..vel muhsanatü minel mü’minati: kendini kale gibi korumuş mümin kadınlar”, “vel muhsanatü minellezıne utül kitabe: kendini kale gibi lorumul ehli kitap kadınları”. Kadının tabiatında bu vardır. Yani inancı ne olursa olsun kendisini korur o. Resulullah Mekke’yi fethettikten sonra Safa tepesinde Mekke’nin önde gelen kadınlarıyla konuşuyor. Onlara ayeti okuyor, zina etmemek üzere Mumtahine suresinin 12.ayetini. O sıra Ebu Sufyan’ın karısı Hint şaşırıyor. “Bu me biçim laf ya! Hiç hür kadın zina eder mi?” diyor. O kadar garibine gidiyor ki. Bize nasıl zina etme diyebilirsin, aklımızdan geçer mi böyle bir şey diyor yani. Bizim şeylerde öyle anlatırlar ki Mekke’de kapısına bayrak asıyor millet gelsin diye. Niye öyle yapıyorlar? Çünkü öyle bir hale getirmişler ki biraz sonra okuyacağız. Birisi itiraz etti mi “ohoo! Siz bir de Mekke’yi görseydiniz” demeleri gerekiyor. Tüm fıtratı bozacaklar ya. Diyor ki bakın; “ehlikitabın kadınlarından da muhsana/kendilerini kale gibi korumuş olmaları şartı ile evleneceksiniz”. Peki siz ne olacaksınız? Az önce Yahya okudu. Ucur; mehir demek. Bunlar ücret diye çeviriyorlar. Kendisini kale gibi koruyan kadına ucur dediği mihrini vereceksin. Onlar ücret diye tercüme ediyorlar yerine göre hesaplarına gelen yerde. Peki sen ne olacaksın ey erkek? Sizler de muhsin olacaksınız. Kendinizi koruyacaksınız. Erkeğe muhsan denmiyor. Erkek kendini korur ama kadın korunması lazım. Mesela şurada bir dişi kablo vardır bir erkek kablo vardır. Dişi kablo çok dikkatle korunur. Çünkü aksi takdirde hiç bir iş yapamazsınız. Erkek kablo açıkta da gidebilir hiç önemli değil. Musinin: siz kendinizi koruyacaksınız, bir. “ğayra müsafihıyne: açıkça zina etmeyeceksin” iki. “ve la müttehızı ahdan”. “Hızı” kelimesini burda şey etmiş yani gizli dostlar da tutmamış olacaksınız. “Ehızı” ne demek? Tutmak demek. “Muttehızı ahdan” ile bunların anlattıkları muta arasında ne fark var Yahya?
YAHYA ŞENOL: Hiç bir fark yok gizli dost tutmakla.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Hiç fark yok değil mi? Allah açıkça söylüyor. Burada şahit şartı yok. Biraz sonra Fatih söyleyecek Resulullah”a maledilen sözler de öyle. Buhari’de Müslim’de, hepsinde öyle. Allah açıkça diyor ki; “gizli dost tutmayacaksınız”. Peki gizli dost olmaması için Resulullah ne demişti? “la Nikahe veliyyin: velisiz nikah olmaz”. Peki veli şartı var mı? Yok. O zaman buna nasıl nikah diyorsunuz? Zaten bununla ilgili çok sayıda ayetler var. Ama ona gelmeden biraz sonra devam edeceğiz zaten ayetleri okuyacağız. Allah açıkça gizli dost tutmayacaksınız. Kadınlar için de hemen Nisa suresinin 25.ayetinde “ve la muttehızati ahdan” diye geçiyor. Hemen arkasından. Ayetin anlamını bozarak muta nikahına delil aldıkları ayetin hemen arkasından kendileri de söylüyor gizli dost tutmayacaksınız. Kardeşim! Bu, kadın için gizli dost tutmak, erkek için dost tutmak. Her ikisi için de kullanılıyor. Bu gizli dost, zina etmek için anlaşmak. Yani ne diyorduk türkçede? Metres deniyor. Metres hayatı yaşamak. Karşılıklı anlaşma olmadan metre hayatı yaşanır mı? Onun için erkek için de geçiyor bu kadın için de geçiyor. İşte burada da metres hayatında duyduğumuz kadarıyla bir süre yoktur. Önü açıktır metres hayatında. Bunlar belli süre ile yapıyorlar. Afedersiniz geneleve gider gibi beraber olmak gibi. Şu kadar süre. Yani kadını kiralık bir mal haline getirmii oluyorlar. Gizli dost tutmayın deniyor Allah tarafından. Sifah kelimesi, suyu boşa akıtmak demektir. Çünkü karı koca ilişkide bir çocuk sahibi olma arzusu da vardır. Allah her ikisine bu emri veriyorsa bu açık ve net mi? Gizli bir tarafı var mı? Gizli dost tutmayın diyor. Kadın için de söylüyor erkek için de. Muta gizli dost tutmaktan başka bir şey değil de nedir?
YAHYA ŞENOL; Bunlar, Nisa suresi 24.ayetteki ucur kelimesini yapılan bir işin karşılığı anlamında ücret yani bire bir kelime anlamı ile çevirip sanki öyle bir algı yaratmaya çalışıyorlar. Ama dedik ya çok basitti, bir sonraki ayette yani 25.ayette ve biraz sonra okuyacağımız ayetlerde ucur kelimesi Allah tarafından mihir anlamında kullanılıyor. Başka bir manada değil. Bakın hemen 25.ayette esir kadınlarla hangi şartşarda evlenileceği anlatılırken C.Hakk buyuruyor ki; “fenkihuhunne bi izni ehlihinne: onları da ailelerinin izni ile nikahlayınız”, “ve âtuhunne ucurehunne bil maruf: ve maruf ölçülerine göre onlara mihirlerini verin” kendilerine teslim edin. Kullanılan kelime ‘ucur’ ama mihir manasında kullanılmış. Başka? Biraz öncs okundu Maide suresinin 5.ayeti: “..vel muhsanatü minel mü’minati: korunmuş olan kadınlarla”,“vel muhsanatü minellezıne utül kitabe: daha önce kendilerine kitap verdiğimiz kadınlardan (yahudi ve hıristiyan olabilir) korunmuş olan kadınlar da size helaldir onlar”. Hangi şartla? “iza ateytümuhünne ücurahünne: mihirlerini kendilerine verdiğiniz zaman”. Buralardaki bütün ucur kelimelerini mihir diye çevirip de 24.ayettekini niye ücret olarak çevirip milletin aklını bozuyorsunuz?
ABDULAZİZ BAYINDIR; Kaldı ki yani mümkün değil öyle bir anlam vermek. Ne dil bakımından mümkün be yukarıdaki ayetleri aşağıdaki ayetleri okuduğunuz zaman mümkün.
YAHYA ŞENOL: Yine Ahzab suresinin 50. ayeti var. Bizzat nebimize hitaben C. Hakk buyuruyor ki; AHZAB, 50.. Ayet: Ya eyyühen nebiyyü: ey nebi”, “inna ahlelna leke ezvacekellatı ateyte ücurahünne: mihirlerini verdiğin kadınları sana helal kıldık”. Ne diyecek şimdi o zaman? “Ücretlerini verdiğin kadınları sana helal kıldık diye tercüme edebilecek misimiz bu ayeti? Burada da ucur kelimesi migir manasında kullanılmış. Başka? Mumtahine suresinin 10.ayeti. Orada da C. Hakk buyuruyor ki; “ve la cunahe aleykum: Mekke’den Medine’ye imanlarından dolayı hicret edip kadınlarla”, “en tenkihuhunne: nikahlanmanız konusunda size bir günah yoktur”, “iza ateytumuhunne ucurehunne: mihirlerini kendilerine verdiğiniz takdirde”. Burada niye ucur kelimesini ücret diye çevirmiyorsunuz da mihir olarak çeviriyorsunuz? Çünkü biliyorsunuz ki ucur kelimesi bütün bu ayetlerde mihir manasında kullanılmış. Bu kelimenin kuran dilindeki karşılığı mihir. Dolayısıyla 24.ayette de C. Hakk evlenilmesi helal olan kadınlardan nikah yoluyla yararlandıklarınıza mihirlerini veriniz buyuruyor. Nasıl olur da buradan mutaya delil çıkarılabilir?
ABDULAZİZ BAYINDIR: Sonra Nisa suresi “feridah” kelimesi söyleniyor. Farz olarak verin deniyor.
YAHYA ŞENOL: Ve bunlar diyorlar ki; “bunun bir alt süresi de yoktur”. Muta yapacak bir kişi ne kadar süre ile yapabilir? Asgari müddeti yoktur bunun diyor. Yani 10 dakika, 15 dakika, 1 saat, 2 saat ne kadar olursa olabilir. Şimdi bunu söyleyeceksiniz ve ondan sonra diyeceksiniz ki(yine aynı şeyi söylüyorlar; “bir erkek normal bütün şartlarına riayet etmek kaydıyla en fazla 4 kadınla nikahlanabilir. Ama mutada böyle bir üst sınır bile yok. Muta yapmak kaydıyla erkek istediği kadar kadınla dilediği şekilde berabeelik yapabilir”. Hatta diyorlar ki; “4 kadınla evli olup bir beşinci ile evlenecek durumda olan erkek bile muta yoluyla istediği kadınla zaten birliktelik yaşayabilir.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Hatta şunu bile yazmışlar şia kaynakları; “muta yaptığın kadına evlimisin bekarmısın diye sormana lüzum yok. Şart değil” diyor. Muta yaptıktan sonra da evlimisin diye sormak ayıp olur diyor. Onu sormayın. Şunu görüyormusunuz?
YAHYA ŞENOL: Ortaya çıkan durum ne oldu bakın: bir alt sınır yok. Çok az: 1 saatlik anlaşma yapılabiliyor. Ortada bir ücret var onların değimiyle ve süre dolunca ayrılık gerçekleşiyor. Bu esnada karı koca olmuyorlar, nafaka söz konusu değil, miras söz konusu değil. Siz böyle bir şeyi nikah olarak tanımlarsanız eğer, bugün resmi olarak devlet kontrolünde yapılan fuhuşa zina diyebilirmisiniz? Bakın orada da bir süre var, orada da bir bedel var, orada da iki tarafın rızası var ve orada da devletin izni var müsadesi var. Allah serbest mi bırakmış olacak onlara? Bu tip durumlara göre zina nasıl diyebilirsiniz o zaman? Böyle acayip bir sonuç ortaya çıkıyor. Siz o zaman zinaya bir tanım getiremezsiniz. Hocam bazen söyler: hoca müsadeli zina diye bir şey kullanıyor. Tam bunun için yani. Ayetullah müsadeli zina. Bunun başka çıkar yolu yok. Siz buna nikah diyemezsiniz. Ve bakın delillerinden bir tanesi de ne. Çok ilginç. Bu iş malesef Resulullah’a bile mâlediliyorlar. Kendi kitaplarında geçen bir rivayet diyor ki; “hanımlarından biri Resulullah’ın muta yaptığını öğrenince Onu gayrımeşru ilişki kurmakla itham etti”. Bir açıdan da doğru. Kadın fıtratı kabullenememiş yani! Ama diyor ki; “Hz.Peygamber de onu çekmiş bir köşeye demiş ki; ‘bu, süreli bir nikahtır, bana helal kılınmıştı. Bu sırrı koru. Aman kimseye de söyleme”. Niye helalse söylemiyor, niye gizliyor? Ve diyor işte bunun üzerine bu olay üzerine Tahrim süresi nazil oldu. Tahrim suresinin 2.ayetinde.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Halbuki ayetin metni buna imkan vermiyor ki. Kim buna müsade etmiş?
YAHYA ŞENOL: Resulullah’a bile mâletmişler yani kendi şeylerini. Ve ondan sonra mesela İbni Abbas’a ve başka bir rivayete göre Hz.Ali’ye nisbet ettikleri bir şey var. Hani bunu yasaklayan olarak günah keçisi olarak da kendilerine HzÖmer’i bulmuşlar ya. Diyorlar ki; “eğer Ömer mutayı yasaklamış olmasaydı çok az sayıda insan zina yapardı bugün”. Hep onun kabahatı. Gitmiş mutayı yasaklamış. Bugün diyor artık çok kötü yola düşmüş olanlar zina yapıyor.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Zinaya muta dese zina diye bir şey kalmaz demiş oluyor yani.
YAHYA ŞENOL: Bir açıdan da doğru yani. Böyle bir şey olsa gerçekten zina diye bir şey ortadan kalkacağı için. Böyle bir şey olabilir mi? Mümkün değil bunları kabul etmek. Bunlar şianın görüşleri. Sünnilerin dediğimiz gibi bugün için geçerli olduğunu söyleyenleri yok. Ama onlar da diyorlar ki; sahabe döneminde (3,4,5 sayısı değişiyor rivayet farklılıklarına göre) belli zamanlarda da Resulullah kabul etti.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Sünnilere geçmeden önce şu hocalara sorun meselesi var ya. Birinci videoyu arkadaşlarımız bir şey yapsınlar, ondan sonra sünnilerin kısmını okuyalım. Önce şiayı söyledik. Herhangi bir tutarlı tarafları yok. Okusun arkadaşımız bir bakalım ki sünnilerin dediğinin hiç tutarlı tarafı var mı? Hadi şiayı anladık. Hocalara Sorun 1.Video arkadaşlar.
VİDEO: Konuşma: Muta yani kadın ile erkeğin geçici birlikteliği kurana aykırıdır. “Müminler, edep yerlerini ve çevresini koruyan kimselerdir. Oraları sadece eşlerine veya hakimiyetleri altındaki esir eşlerine açabilirler. Bunlardan başkasına açarlarsa sınırları açmış olurlar” Muminun suresi 5-7.ayetler.
HOCALARA SORUN: Mekke’de indiğinde ittifak edilen Muminun suresinin bu ayetleri varken Nebimizin Medine’de mutaya yani kadın ile erkeğin geçici birlikteliğine izin verdiği nasıl söylenebilir? Muta nikahı denen birliliktelikler evlilik değildir. Çünkü muta, bir kez cinsel ilişki için de yapılabilir. İlişki bitince taraflar hiç bir işleme gerek kalmadan ayrılırlar. Ama nikahta ayrılmayı erkek isterse bunu talak, kadın isterse iftida yolu ile gerçekleştirebilir. Nikahı sonlandırmanın başka yolu yoktur. Her şey ortadayken evlilik dışı birliktelik için nikah kelimesini kullanmal nasıl mümkün olabilir?
ABDULAZİZ BAYINDIR: Evet şimdi bak gördünüz değerli izleyiciler. Mekke’de inen bu ayette ki Mearic suresinde de aynı ayetler var. Allah, müminlerin edep yerlerini normal eşlerine yada ellerinin altındaki esir eşlerine açabilirler diyor. Şimdi burada tabi siz meallere baktığınız zaman bizim buradaki meali bulamayacaksınız. Çünkü malesef esir kadınları cariye olarak yatağa atmak isteyen mezheplerin tamamı bu ayete yanlış anlam vermişlerdir. Biz bu konuda çok sayıda dersler yaptık. Çünkü doğru mana verseler o zaman cariyeyi yatağa atamayacaklar. Cariyelerin asla yatağa atılamayacağını da biz bugün de Hocalara Sorun bölümünde okuyacağımız ayetlerde tekrar gündeme getireceğiz ama ondan önce şu sünnilerin yani kuranın Mekke’de inen ayetlerin asla müsade etmediği. Mesela hiç kimse demiyor ki hadi o manaya verilen yanlış manayı bir kenara bırakalım ama sadece eşlerine kısmına doğru mana veriyorlar. Allah Mekke’de sadece eşlerine diyorsa ve muta yapılan kadınlara da erkeğe de eş denmiyorsa, peki Resulullah böyle bir müsadeyi verdi denirse o zaman en büyül isyan bayrağını O açmış olmaz mı?
YAHYA ŞENOL: Son olarak şianın söylediği şeyi özetleyici manada söyleyelim. Onların söylediğine göre bir kişinin muta yapabilmesi için gerekli olan şartlar: iki taraf olacak bir kadın bir erkek. Bunlar bir sözlü irade bayanında bulunacaklar. Belli bir ücret mutlaka konuşulacak. Belli bir süre mutlaka yazılacak, belirtilecek. Ne kadarlık muta yapıyorsunuz yazılacak. Başka bir şeye gerek yok.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Yazılma da şudur heralde: mahkemeye başvururlarsa yazılı olsun diyerdir. Çünkü borçlanıyorlar ya birbirlerine.
YAHYA ŞENOL: Belki ortada para olduğu için vergiye tabi olsunlar diyedir! Muta nikahında şahit şartı yok. Bakın şahit şartına gerek yok. Ve işin ilginç tarafı da şu: buluğ çağına ulaşmamış olan kızlar velileri tarafından mutaya verilebiliyorlar.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Küçücük bir çocuk işte düşünün.
YAHYA ŞENOL: Ve buna diyorlar ki Allah izin verdi. Böyle bir şet tabiki asla mümkün değil. Ben sözü fazla uzatmadan Fatih Hoca’ya bırakayım. Sünnilerdeki görüş; bugün için geçerli olmadığı ama Resulullah döneminde bir kez Huneyn gazvesinde, farklı rivayetlere göre Mekke’nin fethinde ve son olarak veda haccı sırasında uygulandığı, Resulullah tarafından müsade edildiği ashaba. Yapsınlar. Müsade etmiş 2-3 günlüğüne falan. Daha sonra yasaklandığı noktasında rivayet kaynakları dediğimiz gibi en güvenilir bizim kabul ettiğimiz Buhari, Müslim ve hadis dilinde muttafakun aleyh dediğimiz Buhari ve Müslim’in birlikte rivayet ettikleri ve en sağlam kabul edilen hadis şekilleridir muttakun aleyh. Onlarda neler var onları da görelim.
FATİH ORUM: Evet genel çerçeve bu. Nisa suresinin 24.ayetinin de doğru anlamı bu ama çerçeveyi biraz detaylandırmaya başladığımızda esasında şianın da ehlisünnetin de bu konudaki temelinin ne kadar zayıf olduğu ve esasında islam dini açısından ne kadar onur kırıcı incitici bir durum söz konusu olduğu, daha da ötesi sistematiğin, metodun, kurana yaklaşım tarzının ne kadar yanlış bir şekilde dallanıp budaklandığını görmemiz açısından konu önem taşıyor. Yani sadece muta caiz mi değil minin ötesinde bu esasında bir usul, metodoloji meselesi. Allah’ın kitabına, Resulullah’ın sünnetine ve ondan sonra biriken birikime tarih boyunca nasıl bakıldığı, onların nasıl kutsandığını görmemiz açısından konu önemli.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Metodolojiyi istersen aç. Asıl mesele oradan kaynaklanıyor. Biliyorsunuz sahabeden itibaren hikmet tamamen kaybolmuştur. Şiada sünnide hikmer diye bir şey kalmamıştır. Hikmet, kurandan çıkarılan doğru hüküm demektir ki Resulullah’ın bütün uygulamaları tamamen kurandan çıkardığı doğru hükümler dayanır. Yani her uygulamasının her sözünün bir dayanağı ayetlerde vardır. Sorgulanabilir. Ve karşı tarafa da ıspat edebilir. “Şunu dedim ama şu ayette şu var, bu ayette bu var” şeklinde. Bu tamamen kaybolunca kitapla sünnet irtibatı kopmuş ve sünnet kitabın üstüne çıkarılmaya başlanmış. İstersen kısaca o metoddan bahset de bu da onun bir uygulaması. Nitekim gayet iyi biliyorsunuz ki kölelik ve cariyelik de kurana ve Resulullah’ın sahih uygulamasına yüzde 100, hiç kimsenin şüphe edemeyeceği şekilde çok açık ve net olarak kaldırıldığı halde kölelik ve cariyelik bugün hala şii-sünni bütün mezhepler bunun varlığını ittifakaş kabul ederler. Söyledikleri, hiç bir şeye uymaz. Hiç bir şeye uymaz ama bugün kabul ediyorlar. Bugün bir tane reddeden yok. Hadi buyrun şimdi biz uydurulmuş dediğimiz zaman hakarer oluyor da bunlar bunu iftira edip arkasından “dinimizde var, aslında Allah kaldırmak istedi de şartlar müsait değildi”. Ya Allah için şartlar müsait değil demek ona en büyük hakaret olmaz mı? Allah bize yalan söyledi o zaman Maide suresinin 3.ayetinde “elyevme ekmeltu lekum dinekum” diyerek! “Bugün sizin dininizi tamamladım”. Demek eksik bırakmış! Kusura bakmasınlar da bakın buradan yaptığımız işin ne kadar önemli olduğunu düşünün. Ne kadar sünni mezhep varsa hepsini karşımıza alıyor muyuz? Ne kadar şii mezhep varsa hepsini karşımıza alıyor muyuz? Onun dışında sağda solda ne varsa hepsini alıyor muyuz? E peki beyler hani siz alim geçiniyorsunuz savunun bakalım hadi! Hodri meydan. Çıkın bakalım. Çıkın da savunun. Hodri meydan. Yapamazsınız ki. Hocalara sorun dediğimiz o soruları size getiren kişiye karşı savunamazsınız ki bize karşı savunasınız. Ne oluyor! Ondan sonra da niye başımıza bu olaylar geldi. Valla çok az. Siz dua edin ki sokaktaki müslümanlar bunun farkında değil de Allah onların yüzüne bakıyor. Sizin gibi olsa cehennem dünyada çoktan kurulmuştu.
FATİH ORUM: Nebimize nisbet edilen bir sözde nebimiz buyuruyor ki; “öyle bir zaman gelecek ki sizden öncekileri karış karış adım adım takip edeceksiniz. Onlar bir keler deliğine girseler siz de gireceksiniz” diyor. Kertenkele. Etrafındakiler diyorlar ki; “ya Resulallah, yahudi ve hıristiyanları mı kastediyorsun?”, “daha kim olacak, tabi ki onları kastediyorum” diyor. Şimdi geleneksel yahudi ilahiyatına baktığımızda MusaAs’a indirilen vahyin onlar için anlamı nedir? Derler ki; “aslolan bu değildir. Aslolan, Allah’ın Musa’ya indirmiş olduğu kitap değildir. Ya nedir? Onun dışında oluşan külliyattır. İşte gayrı metluv vahiy yani asıl risaletle ilgili vahyin dışında Musa’ya indirilen vahiylerdir ve onu yorumlayan insanların fetvaları, içtihatlarıdır” derler. Şimdi bizim metodumuza baktığımızda zerre kadar bir fark yoktur. Geleneksel islami usüle bakıldığında kurana biçilen görev budur. O, teberrüken okunur ama aslolan rivayet kültürüdür. Rivayet kültürünü de aştıktan sonra o rivayet kültürünü daha sonraki asırlarda yorumlayan insanların neler dedikleridir. Onun için kuranda altı çizilen bir husus vardır: aslolan Allah’ın kitabıdır ve Allah’ın kitabının açıklanmasını Allah hiç kimseye devretmemiştir. Bu konuda hiç kimseyi yetkili kılmamıştır. Çünkü bunu yaptığında artık o din, din olmaktan çıkar. İnsanların dini olur. Bir şey insanların dini olduğunda artık insanlar onu her türlü amaç için kullanırlar. Cariyelik konusında kullanır, nikahta kullanır, boşanmada kullanır, mirasta kullanır her türlü istismara açık bir din haline gelmiş olur. Dolayısıyla esasında bu bir usül meselesidir bir metod meselesidir. İnsanlar Allah’ın dini dışında bir takım düzenlemelere başladığında işte biraz önce Yahya Hocam örneklerini verdi. Yani işte ağıza dahi alınmayacak, tasavvur dahi edilemeyecel şeyler artık bir dinin gereğiymiş gibi şey yapılır. Hatta şiada mesela biraz önce burada gördüm: şiadaki imamlar diyorlar ki; “mutayı ayakta tutmak dini bir vecibedir. Çünkü bunu bir takım kötü dülünceli insanlar özellikle üstünü örtmüşlerdir. Ömer burada baş aktördür. Bunun üstünü örtmüşlerdir. MuhammedAs’ın sünnetini insanlara unutturmaya çalışmışlar yasaklamışlarıdır. Dolayısıyla bunu ihya etmek ayakta tutmak bunun kıyamete kadar devamını sağlamak dini bir yükümlülüktür anlayışı vardır. Bakınız din ne hale geliyor. Yani insanların bugün dünyanın neresinde olursa olsun fıtratı bozulmamış her insanın ahlaksızlık olarak göreceği bir şeyi dinin unutulan bir rüknü olduğu kabulu var ve bunun ihyası için insanlar teşvik ediliyor din adına.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Şu ayeti de her defasında hatırlatalım izleyicilerimize, arkadaşlarımıza. Enam suresi 116’yı hiç unutmayalım. Allah diyor ki; ENAM, 116.. Ayet: Ve in tütı’eksera men fil erdı yüdılluke an sebılillah: yeryüzünde bulunanların çoğunun arkasından gidersen/itaat edersen seni Allah’ın yolundan saptırırlar”. Niye saptırırlar ya Rabbi? “iy yettebiune illez zanne: onlar sadece zanna uyarlar”. Şurada açık ayetler vardır açık hükümler vardır onu bırakır zanna uyarlar. “ve in hüm illa yahrusun: onlar sadece atarlar”. İşte görüyorsunuz. Her defasında görüyorsunuz. Yani ayetlere baktığınız zaman çocukları evlendirmeniz imkansızdır ama bu adamlar küçük çocuğu muta olarak da verebilirsin diyor bakın. Al bu çocuğu, kızı veriyor bir adam. Daha küçücük buluğa ermemiş. Al bundan cinsel yararlan, 10 dakika sonra bana geri getir parasını da ver şimdi. Ya bu nedir? Bunu söylemek bile insan şey yapıyor. Dün okuduk, bir çok şeyi söylememeye karar verdik. Kendi aramızda arkadaşlarla bunları söylemeyelim çünkü birbirimize söylerken bile yüzümüz kızarıyor. Bir de burdan mı millete duyuralım.
FATİH ORUM: Şiada durum belli. Yani Nisa suresinin 24.ayetinde geçen ve biraz önce doğru şekli ortaya konan o ayetten hareketle şia, muta nikahının kuranın bir hükmü olduğunu, dolayısıyla bunun cevazının kuranda kitapta yerinin olduğunu söylüyor. Ehlisünnete gelince, sünnilere gelince. İkiye ayırabiliriz. Onlar muta nikahına bu ayetin bir kısmı gerçekten de delil teşkil ettiğini düşünüyorlar. Diyorlar ki evet bu ayet esasında muta nikahının caiz olduğuna bir delildir. Bu bağlamda da işte mesela Abdullah İbni Abbas, Abdullah İbni Mesud ve Übey İbni Kaab’dan bu ayet ile alakalı “femestemta’tum bihi min hunne fe atuhunne ucurahunne” orada “bi ila eceli musemma” kıraatı koyuyorlar. “Femstemta’tum bihi bi ecelin musemma: belli bir süreye kadar onlardan faydalanmak istediğinizde” diye böyle bir kıraat vardır ve dolayısıyla bu kıraat da esasında bu ayetin muta nikahı ile alakalı olabileceğinin bir delilidir diyorlar. Öte taraftan yine ehlisünnet içerisinde bu ayet ile muta nikahı arasında irtibat kuranlar orada geçen ‘istimta’ ifadesi üzerine çalışıyorlar ve diyorlar ki burada istimta, bir ücret mukabili geçici bir faydalanmayı ifade eder. Dolayısıyla bu da bu ayetin muta ile ilgili olabileceğinin delilidir diyorlar. Öte taraftan bir kısmı da hayır diyorlar bu ayetin muta nikahıyla alakası yok. Burada mihir kastedilmektedir. Normal bizim bildiğimiz nikahtır burada aslolan ama muta nikahı diye bir şey varmıdır denildiğinde diyorlar evet o vardır. Mesela ben bu Nisa suresi 24.ayetini tefsirlerde tarattığımda ayrıca bir de taramak için nikahul mut’ayı koydum. Bütün tefsirler, Nisa suresinin 24.ayeti bağlamında bir şekilde muta nikahına atıfta bulunmak zorunda hissetmişler kendilerini. Yani ehlisünnet içinde yerleşmiş bu. Bazıları evet irtibat vardır diyor. Bazısı da hayır irtibat yoktur. Muta nikahı vardır ama bunun delilleri nedir: Resulullah’ın uygulamalarıdır diyorlar. Şimdi Resulullah’ın uygulamalarına geçeceğiz. Nisa suresinin 24.ayetinin muta nikahı ile ilgili olduğunu düşünen ehlisünnet diyorlar ki; evet bu ayet bununla ilgilidir ama bugün için geçerli değildir. Niçin? Diyorlar ki ikiyi ayrılıyor onlarda. İlki:kurandaki bir takım ayetler, bu Nisa suresinin 24.ayetini nesh etmiştir ortadan kaldırmıştır. Daha önce bu ayet gereği vardı, uygulanıyordu ama daha sonra başka ayetler indi ki Muminun suresinin biraz önce atıfta bulunuldu Mekki bir sure olmasına rağmen Muminun suresinin 3. ve 4.ayetleri ile bu ayetin hükmünün kaldırıldığını veyahut kuranda..
ABDULAZİZ BAYINDIR: Bir dakika! Muminun sureinin?
FATİH ORUM: 5-6.
ABDULAZİZ BAYINDIR; Neyin hükmü kaldırılmış?
FATİH ORUM; Muta nikahının. Yani bu Nisa suresinin 24.ayeti
ABDULAZİZ BAYINDIR: Nisa suresi nerde indi?
YAHYA ŞENOL; Mekke’de inmiş bir ayet, henüz daha inecek olan ayeti nesh ediyor.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Zaten onlar yaparlar biliyorsunuz yani. Recmin var olduğunu islama sokuşturmak için tutarlar bir tane hadis uydururlar. Ama ne hadis. Hep Cüneyt Arkın’a benzetiyorum o hadisi. Bir: inmiş olan ayeti nesh ediyor. İki: inecek olan ayeti nesh ediyor. Birisine kafa birisine tekme, ikisi de haşat. Hadis ayeti nesh ediyor. Hakikaten ne bu. Siz hangi dindensiniz ya. Biriniz sünni diyorsunuz, biriniz kendinize şii diyorsunuz. Sadece ambalaj farkı. Biriniz şu renkte ambalaj kullanmışsınız biriniz diğer renkte. İçerik aynı. İsimlendirme farklı o kadar. Başka bir şey yok. Kuranda talak ile ilgili, nikahla ilgili, iddet ile ilgili,miras ile ilgili ayetlerdir. Yine ayet ayeti nesh etmiştir mesele bitmiştir diyorlar. Bir kısım da diyor ki hayır. Bu ayetin hükmünü nesh eden ayet değil Resulullah’ım uygulamalarıdır, hadisleridir ki işte biliyoruz. Yine geleneksel fıkıh anlayışında esasında her ikisi de vahiy kaynaklı olduğu düşünüldüğü için ister ayet olsun ister rivayet olsun bunlar birbirlerini İmam Şafi’yi eğer istisna edersek birbirlerini nesh edebileceği yani bir ayetin hükmünü hadisin ortadan kaldırabileceğini,tam tersi: hadisin koyduğu bir hükmü sünnetle konulmuş bir hükmü Allah’ın ayetini kaldırabileceğini söylüyorlar. Ve işte bu düşünceden hareketle bir kısmı diyor ki; Nisa suresi 24.ayetinde ortaya konan muta nikahının hükmünü MuhammedAs’ın uygulamaları, sözleri kaldırmıştır diyorlar.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Az önce İmam Şafi’ye haksızlık yaptın. Onun hakkını korumam lazım! İmam Şafi diyor ki Errisalesi’nde; “ayet ayeti hadis hadisi nesh eder. Ayet hadisi hadis ayeti nesh etmez” diyor. Yani yürürlükten kaldırmaz. Şu ayet şu ayeti yürürlükten kaldırır. Resulullah’ın şu uygulaması şu uygulamasını yürürlükten kaldırır ama Resulullah’ın sözü kurandaki ayeti yürürlükten kaldıramaz. Peki öyle dedikten sonra öyle mi yapıyor yani? Arkasından hemen aynı yerde recm cezası şey yapacak ya, bir tane hadis getiriyor üç tane ayeti haşat ediyor aynı Cüneyt Arkın gibi. Hani hadis ayeti kaldırmazdı. Ne oldu? Azcık tutarlı ol ya. Senin yazını okuyanlar içerisinde aklını çalıştıranlar da çıkabilir arada sırada da olsa. Nadiren de olsa çıkabilir.
FATİH ORUM: Konunun ehlisünnet kanadında hadislerle ilgili temeline geçersek çok hızlı bir şekilde. MuhammedAs’ın muta nikahını mubah kıldığını ifade eden rivayetler geçer ki biraz önce atıfta bulunuldu. Bu rivayetler öyle bir takım şaz eserlerde değildir. Bizzat sünni geleneğin başucu yaptığı temel kaynakalarda geçer. Buharide geçer, Müslim’de geçer, Ahmed B. Hambel’in Müsnedi’nde geçer. Beyhaki’nin Süneni’n de geçer. Mesela MuhammedAs şöyle demiş muta nikahı konusunda.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Dediği söyleniyor. Resulullah öyle bir şey der mi? Mümkün değil.
FATİH ORUM: El Hudri diyor ki mesela; “Biz Resulullah’ın döneminde bir parça kumaş elbise karşılığında muta yapardık” diyor Resulullah’ın dönemimde. Nerede geçiyor bu? İbni Hambel’in Müsnedi’nde geçiyor. Mesela yine Abdullah İbni Mesud’dan rivayet olunan bir şey. “Resulullah ile birlikte bir gazveye çıkmıştık. Yanımızda kadınlarımızdan da kimse yoktu. Resulullah’a dedik ki..
ABDULAZİZ BAYINDIR: Eskiden kadınlarla mı gidiyorlarmış savaşa? Pikniğe gidiyorlar!
FATİH ORUM: Resulullah’a demişler ki; “elbiselerimizi çıkaralım mı?”. Yani kendimizi hadım edelim mi? Yani bu kadar kötü durumdayız.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Böyle bir soru sorulur mu? Hangi askerin komutanına böyle bir şey dediğini duyabilirsiniz? Böyle bir şey duysanız ne yaparsınız?
FATİH ORUM: “Bizi ondan nehyetti ve elbise karşılığında kadınlarla evlenmemize izin verdi”. Bunu söylüyor. Bu rivayet Buhari, Müslim ve Müsned’de geçiyor.
YAHYA ŞENOL; Muttefakun aleyh yani.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Yani en güçlü kaynaklarda.
YAHYA ŞENOL: Bir de hocam burada sahabeyi düşürdükleri durumu tasavvur edelim. Yani cihada gitmiş, canını ortaya koymuş adamları düşürdükleri konum. Şimdi bir şey söylediğiniz zaman da işte sahabe düşmanı bilmem ne falan. Sahabe düşmanı asıl budur yani başka bir şey değil. Cihada gitmiş adamları düşürdükleri pozisyona bak yani. Resulullah da onlara yol gösteriyor.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Bir de diyecekler ki biz kendimizi hadım ettirelim mi? Böyle bşr laf olur mu? Savaşta ne yapacak. Çok kolay gelip birisi kılıcıyla bir vursun kelle gitsin. Hiç olmazsa problem kökten halledilsin. Bu ne biçim laf ya. Sonra savaş. Hangi savaşlardaydı?
YAHYA ŞENOL: Farklı rivayetler var. Hayber var, Huneyn var, Mekke’nin fethi var. Mekke’nin fethine gelmiş, akıllar nerde! Bir ay sabredemiyorlar yada 10-15 gün. Akıllarıma gelen şeye bak. Sahabeyi düşürdükleri konum bu malesef.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Huneyn’de idi değil mi Evtas vadisi. Huneyn’de Mekke’nin fethinden kısa bir süre sonra Havazin denen kabileler çoluk çocuk kadın erkek tamamı “artık bu işin şeyi yok, gidelim şu Muhammed’in işini bitirelim diye yola çıkmışlar. Bütün mallarını da getirmişler. Yani kimsenşn gözü geride kalmaz. Her şey orada olsun. Müslümanlar da gidiyorlar ve Huneyn’de galip gelince esirler Evtas denen bir vadide tutuluyorlar. Bu adamlar hepsi evlerinden çıkmış gelmiş zaten. Evlerine falan gitmiş değiller. Bir vadide. Vadide kim var? Adam karısı var, kendisi var, çoluğu var çocuğu var. Peki ev var mı? Yok. Suudi Arabistan’da bilirsiniz öyle ortada herkes yatıyor. Oraya gidecek sahabe, “benimle muta yapan olur mu?”. Buna delilik ötesi bir şey denir ya. Orada o kadının eşi var, babası var, kardeşi var, çoluğu var, çocuğu var. Kapalı bir alan yok, her taraf açık. Ve Yahya’nın dediği gibi şu sahabeyi düşürdükleri konuma bak. Resulullah’ı düşürdükleri konuma bak. Heralde bundan daha fazla bir hakaret söz konusu olamaz. Üstelil de açık ayetler var ya. Mekke’de inmiş ayetler. Sadece eşleriniz diyor Allah ve elinizin altındaki eşler. Yani esir olarak alınmış, onunla evlenmiş olduğunuz kişiler. Onun dışında olmaz diyor. Peki bunu niye söylemiştik bir daha hatırlatalım. Belki televizyonlarını yeni açmış olan yada ilk defa bizi dinleyen kişiler olabilir. Neden elinizin altındaki esir eşler diye kelimeyi kullanıyoruz? Çünkü Nur suresinin 32 ve 33.ayetler. Hocalara sorun da var mı? Var. Arkadaşlar lütfen ‘Hocalara Sorun 2’ videoyu da koyalım. Orada göreceksiniz ki normal nikahsız cinsel ilişki imkansızdır. Resulullah’ın böyle bir şeye müsade etmesi hiç bir şekilde düşünülemez. Video 2
HOCALARA SORUN 2. VİDEO: Allah şöyle diyor; “içinizden evli olmayanlarla erkek ve kadın esirlerinizden uygun durumda olanları evlendirin. Yoksul iseler Allah kendi ikramıyla onların ihtiyacını giderir. İmkanları geniş olan ve her şeyi bilen Allah’tır. Evlenme imkanı bulamayanlar Allah tarafından ihtiyaçları karşılanıncaya kadar namuslarını korusunlar” NUR 32-33.
Hocalara Sorun: Bu ayetlerde ister hür ister esir olsun normal evlenme dışındaki evliliklere izin verilmemişken Nebmizin buna izin verdiğini sahabenin de uyguladığını söylemek onlara Allah’ın yolundan çıkmış göstermek değil midir?
ABDULAZİZ BAYINDIR: Peki şimdi buradan şeyi tekrar okuyalım da lütfen dikkat edin. Allah burada diyor ki Nur suresinde. Dikkat edin. “İçinizde evli olmayanlar ile erkek ve kadın esirlerinizden uygun durumda olanları evlendirin”. Asker savaşa gittiği zaman evli olmayanlar gurubuna mı girer? Savaşa giden asker evşi olmayan mı sayılır? Her zaman evlidir. “Evli olmayanlar ile erkek ve kadın esirlerinizden uygun olanı evlendirin”. Esir! İster erkek ister kadın olsun. Kiminle? Birbirleriyle de evlendirebilirsiniz hür ile de evlendirebilirsiniz. “Yoksul iseler Allah kendi ikramı ile onların ihtiyacını giderir”. Yoksulluktan korkmasınlar, ben yardım ederiö diyor Allah. “İmkanları geniş olan her şeyi bilen Allah’tır. “Evlenme imkanı bulamayanlar”. Kim bunlar? İster hür olsun ister esir olsun farketmez. Evlenme imlanı yoksa “Allah tarafından ihtiyaçları karşılanıncaya kadar namuslarını korusunlar”. İhtiyaçları ne bunların? Evlenme değil mi? O zamana kadar namuslarını korusunlar dedi mi Allah? Peki bu ayetler varken muta nikahı akla gelir mi? Bu ayetler varken bir kişinin yanındaki esir kadının cinseşliğinden yararlanması nikah dışı akla gelir mi? Esir bir kadının kendisini esir olduğu erkeğe teslim etmesi akla gelir mi? Bu ayetler varken bütün mezhepler şii-sünni ayrımı olmaksızın tamamı, efendim kölelik ve cariyeliğe fetva vermiş, cariyelerin cinselliğinden yararlanmaya fetva vermiş ve sayı sınırı da yok aynı muta gibi sınırsız. Bir de neden Allah esirleri bize ayrı sayıyor. Mekke’de inen Muminun suresi 5 ile 7.ayete kadar, aynı zamanda Mearic suresinin ayetlerinde “eşleri yada ellerinin altındaki eşleri” . Neden öyle dediğimizi anladınız değil mi? Ayet çok açık çünkü bir kişinin elinin altındaki cariye ile cinsel ilişkisi imkan ve ihtimal dışıdır kuran açısından. Peki neden onları 2.sınıfa sokuyor? Çünkü Allah, esir kadınlarla evlenmeyi/esir erkeklerle evlenmeyi tavsiye etmiyor. Düşünün bir kadın esir olmuş. bir erkek ona evlenme teklif ettiği zaman kadın, bulunduğu kötü şartlardan dolayı mecburen kabul edebilir. Öyle birisi kişiye eşlik yapamaz ki. Zorlamayın kadını. Zorlamış da olabilirsiniz esir olduğu için. Ve savaşta eşi, babası, kardeşi falan öldürülmüş ise o evlendiği kişiyi öldürmeyi düşünebilir. Onun için hiç tavsiye etmiyor C. Hakk. Bakın şimdi Nisa suresinin 24.ayetine ne mana. İstersen sen şurdan oku. Süleyman Ateş ve Mustafa Öztürk’ten de oku. Bugünkü meallerde mesela Mustafa Öztürk’ün mealine bir bakın ve düştüğü dipnota bir bakın. Birisi modern birisi gelenekçi. İşte Süleyman Ateş. İkisini de şey yapacağız örnek olarak. Sonra ben bu ayetleri okuyayım. Bakın ki hiç mümkün mü?
FATİH ORUM: Mustafa Öztürk’ün kuran meali ve anlam merkezli çeviri. Nisa suresinin 24.ayeti ve ben o kısmı okuyorum. Konu edindiğimiz o bölümü. Şöyle meal vermiş; “belli bir süre birlikte olmak üzere amlaştığınız ücret konusunda sonradan süreyi uzatmak istemeniz halinde karşılıklı olarak uzlaşmanızda sakımca yoktur”.
YAHYA ŞENOL: “Belirli bir süre” nerde var? İttifakla şaz kıraat dedikleri bakın ansiklopedi de o vardır. Şaz kıraati ayetin metninde varmış gibi.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Gösteriyor. Değerli izleyiciler lütfen Allah rızası için şuraya bir bakın. Evet Yahya okudu ama tekrar etmekte hiç sakınca yok. Bir bakın ki bu ayete bu mana verilebilir mi. Geçende Hilal Tv’de bir şey söylemiştim twiter’de yaymışlar. Kuran ayetlerini anlamak için hoca olmaya gerek yok ama ayetleri saptırmak için hoca olmak gerekir. Malesef. Onu bitirelim ondan sonra ben okuyayım.
FATİH ORUM: Ayete verilen meal bu. Bu meale düşülen dip not şu: “ayetin bu kısmı büyük bir ihtimalle sınırlı süreli evliliğe, muta nikahına işaret etmektedir. Nitekim İbni Mesud, Übey İbni Kaab be İbni Abbas gibi bazı büyük sahabeler bu ayeti ‘femesteta’tüm bihi min hunne ila ecelin musemma: kendilerinden belli bir süreye kadar faydalandığınız kadınlara” şeklinde okumuşlardır”.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Peki o şaz dediğin kıraati yukarıda ayet gibi tercüme ettin?
FATİH ORUM: Hz. Peygamber döneminde ruhsat olarak bir çok kez uygulanan muta nikahı, Hz. Ömer tarafından son derece isabetli bir içtihatla kesin olarak yasakşanmıştır”.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Kuran müsade edecek, Resulullah müsade edecek, Ömer kalkıp yasaklayacak ve de yapacağı son derece isabetli olacak! Gerçekten bunlara hangi ismi vereceğimizi şaşırıyoruz ya! Allah’ın kitabını tercüme ediyorsun. Allah bu dini tamamladığını söylüyor. Nerden buldun da sen onu metne sokuşturdun?
YAHYA ŞENOL: Yasaklama son derece isabetlü ise yasaklamadan önce Resulullah’ın uygulamaları ne olacak o zaman? Son derece isabetsiz olacak. Resulullah’a rağmen.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Kuranın müsade ettiğini de yazmış oraya. O zaman bu din ne? Bunlara göre din Allah’ın dini değil. Toplumun uydurduğu bir din. Onun için her gün değiştirebiliyorlar. Onun için işte kurana tarihsel marihsel diye bir takım şeyler veriyorlar. O zamanmış demek istiyor. Ya ne gelenekçisi ne yenilikçisi ne şusu. Ya kaedeşim bu ne böyle ya. Vatandaşlar da haklı olarak diyor ki; biz ne okuyacağımızı şaşırdık. Şimdi bakın hiç şeysiz lütfen dinleyin bakın ayet. Hiç bir ilave yapmayacağım. Ayetin o kısmını da okumayacağım size. Bakın burada diyor ki Nisa suresi 23.ayetinde diyor ki; size analarınız, kızlarınız falan haram kılınmıştır diyor. 24.ayette diyor ki evli kadınlarla evlenmeniz de haram kılınmıştır. Ama esir olan kadın evli ise onunla evlenebilirsiniz. Niye? Çünkü esir olmuş, esirlik nikahı kaldıran bir işlem olarak kabul edilmiş. Çünkü o kadım tamamen korumasız kalmıştır. O nikahı da C. Hakk kaldırmış oluyor. Evlenebilirsiniz diyor. Peki şimdi bu evlenme ile ilgili olan ayetler içerisinde orayı atlıyorum. O kısmı atlıyorum. Hiç okumadan atlıyorum onların mutaya delil getirdiklerini. Ondan somra 25.ayette diyor ki. İstersen Mustafa Öztürk’ün mealinden oku.
FATİH ORUM: “İçinizden hür mümin kadınlarla evlenmeye maddi gücü yetmeyenler, elinizin altındaki mümin cariyelerle evlenebilirler”.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Hadi buyur! Ne oldu şimdi? Yani şimdi 1 saatliğine kadından yararlanıyorsan maddi gücü yetmeyen ifadesi olur mu? Bak “hür kadınlarla evlenmeye gücü yetmeyenler elinizin altındaki cariyelerle evlenebilirler”. Peki o cariyelerin ne şartı var evlenebilmek için? Devamını oku.
FATİH ORUM: “İffetli ve namuslu olmaları, zina etmemeleri, gizli dost tutmamaları şartıyla ve aynı zamanda efendilerinin iznini alarak o cariyeler ile evlenin. Örfe uygun olarak mihirlerini de verin”.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Peki burada mihir dediği kelimeye niye yukarıda ücret dedi? Aynı kelime değil mi? Ya bunlarda Allah korkusu yok onu anladım. Allah’tan zaten korkmuyorlar. Birisi çıkar da kelimelerin birisine ücret öbürüne nasıl mihir manası veriyorsun diye sorsa ne cevap vereceksin? Bir de ilim adamı geçiniyorsun.
FATİH ORUM: Bu sizin okuduğunuz şekli ile okumaya Mustafa Öztürk bir yazısında şunu söylüyor. Sizin okuduğunuz şekliyle. Kendisinin okuduğu değil. “Türkiye’nin batı yakasındakilere hoş görünmek için pespaye ve ilmi bir seviyesizlikle kuran okuma”. Bu okumaya ama buradaki okuma ilmi bir seviye.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Bu ilim değil mi! Valla iyi. Buna ilim deniyorsa bitti. Devamını oku bakayım ne diyor. Bakın gördünüz mü? Burada muta mümkün mü? Delil aldıkları kısmı kaldırdım tamamen.
FATİH ORUM: “Evlendikten sonra zina ederlerse onlara verilecek ceza, zina eden hür mümin kadınlara uygulanan 100 sopa cezasının yarısıdır”.
ABDULAZİZ BAYINDIR; Ama ondan önce bir şartları var. Üç tane şart var cariyelerle evlenmek için.
FATİH ORUM: Okudum. “İffetli ve namuslu olmaları, zina etmemeleri, gizli dost tutmamaları şartıyla”.
ABDULAZİZ BAYINDIR: İffetli ve namuslu olmaları! Bak bunlar esir kadınlar ha! Gizli dost tutmamaları ve zina etmemeleri. Bu da diyor ki başka yerde; efendim iffetli ve namuslu olma şartlarını hiç görmüyor, ne diyor; “cariyelerin cinselliğinden yararlanılır” demiyor mu? Peki cinselliğinden yararlanmaya fetva verdiğin cariye iffeti, namuslu olabilir mi? Görüyormusunuz bak kuran nerde mezhepler nerde. Bu, mezhepleri de kabul eden birisi değil. Gerçi mezhepleri kabul eder, o zaman der, bugün başka mezhep oluşur. Peki burada niye böyle diyor Allah? Devamını da oku. Gene oradan oku.
FATİH ORUM: “Evlendikten sonra zina ederlerse onlara verilecek ceza, zina eden hür mümin kadınlara uygulanan 100 sopa cezasının yarısıdır. Mümin cariyelerle evlenme izni zinaya düşme korkusu yaşayan bekarlar içindir”.
ABDULAZİZ BAYINDIR: “Zalike li men haşyelanete minkum” Allah dedi ki önce hürlerle evlenin dedi. “Âne: sıkıntıya düşmek” cinsel yönden sıkıntıya düşmektir o. Yanlış değil aslında da Allah’ın zina dememiş olması da çok önemli. Sıkıntıya düşmek. Bu, içinizden sıkıntıya düşenler için bir ruhsattır. Devamı ne?
FATİH ORUM: “Ancak şu da var ki bekarlığa katlanmanız cariyelerle evlilik yapmanızdan daha hayırlıdır”.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Çünkü onlarla evlenmeyi tavsiye etmiyor Allah. Al, hürriyetine kavuştur, tam hür olsun memleketine isterse gidecek duruma gelsin evlen. Onda bir problem yok. Ama o halde iken o piskolojisi içinde evlenmeyi tavsiye etmiyor. Zaten cinsel ilişki hiç bir şekilde mümkün değil onlarla ama diyor ki; sıkıntıya düşmekten korkanlar içindir bu. Peki bu kadar açıkça ona nasıl denebilir ki muta nikahı? Hiç mümkün mü? Bakın buradan gelelim ayetin o kısmına. Bak diyor ki; “uhille lekum ma verae zalikum: bunların dışındakiler size hellaldir”. Hepsi aynı şeyi yapıyor. Sadece şey değil. istersen bir de Süleyman Ateş’ten oku. Bunlar zaten hep ondan yararlanmışlar.
FATİH ORUM: Yüce Kuranın Çağdaş Tefsiri 2.Cild sayfa 253. Şöyle diyor. Burada muta nikahı ile temas ettiğimiz bir takım rivayetlere değindikten sonra diyor ki; “bu rivayetler gösteriyor ki Hz.Peygamber şartlar gerektirdiği zaman mutaya müsade etmiş ama normal şartlarda onu kesin yasaklamasa da pek hoş görmemiştir”. Yani müsade etmiş yasaklamamış ama yapmasanız iyi olur demiş. “Ancak Hz.Ömer devrinde toplum büyüyüp zenginleşince artık muta çeşitli kimseler tarafından hiç gerek yokken istismar edilmeye başlanmış ve toplumda bir çok sorun ortaya çıkmaya başladığı için Hz.Ömer ve onu destekleyen sahabelerin içtihadı ile yasaklanmıştır. Çünkü Hz.Ömer islamın ruhunu biliyordu”.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Ama Allah bilmiyor, Resulullah bilmiyor değil mi islamın ruhunu! Ömer biliyor. Bu nebiçim şey ya. Siz nasıl alim oluyorsunuz, nasıl kitap yazıyorsunuz? İnsanda azcık akıl olur.
FATİH ORUM: “Zorlayıcı gerekler yokken bunun uygulanması, toplumun bozulmasına yol açabilirdi. Bundan dolayı meninin yani yasaklanmasını islamın ruhuna daha uygun bulmuştu”. Şimdi Hocam şu devamı önemli. Yani Hz.Ömer’e iftira atıldığının en büyük belgesi şimdiki satırlar. “Hatta bizzat onun halife seçildiği gün yaptığı konuşmada şöyle dediği rivayet edilir”. Şöyle demiş; “Resulullah bize 3 defa muta yapmaya izin verdi sonra bunu haram kıldı. Vallahi evli bir kimsenin muta yaptığını bilsem onu taşla recmederim”.
ABDULAZİZ BAYINDIR; Resulullah haram kıldı diyor. Recmederim diyor. Nasıl Ömer yasaklamış oluyor? Nasıl Ömer yasakladı dersiniz burda?
Evet şimdi gelelim neticeye. Görüyorsunuz burada şey var. Açıkça Allah evlenilmesi haram olan kadınları yazıyor, söylüyor. Ondan sonra diyor ki bunun dışında kalan kadınlar “uhille lekum ma verae zalikum: bunun dışında kalan kadınlar size helal kılınmıştır”, “en tebtegu bi emvalikum: mallarınızı vererek talip olmak şartıyla”. Malınız karşılığı sahip olacaksınız. “Muhsinin; kendinizi koruyan kişiler olacaksınız”, namuslu olacaksınız “gayra musafihin” öyle zinaya falan da gitmeyeceksiniz. Erkeklere bu şart. Kadınlar için de bir çok ayette var “muhsanat” kendileri kale gibi korunmuş olacaklar, “ve la muttahızati ahdan” gizli dostlar da tutmayacaklar. Bak şimdi kadın da erkek de gizli dost ifadesi tamı tamına mutadır işte. Çünkü şahit şartı yok, başka şeyler yok. Herkes de bilir ki bugün bütün dünyada bir erkek kadınla ilişkiye girerse erkek ona ikramda bulunur. Kadın maddi bir şet vermez. Genel yapı da budur. Bunu çok açık ve net Allah açıklıyor. Buraya kadar olanlar haram. Bundan sonra nedir? Nikah yapabilirsiniz. Yukarıdan beri nikahlanması haram olandan bahsediliyor. Şii mezheplerde bir takım farklı görüşler var ama sünni mezheplerin tamamı demez mi ki Resulullah “la nikahe bi veliyyin” demiştir demezler mi? “Velisiz nikah olmaz” dememiş mi? Ondan sonra ayette Allah kadınların evlenme konusında “ve la taduluhunne: onlara engel çıkarmayın” diyor. “En yehkine ezvacehunne: eş adaylarıyla nikahlanmaları konusunda”, “iza terade beynehum bil maruf: marufa göre anlaşmışlarsa eğer”. Kocası ölen kadınlarda da aynı şeyi söylüyor. Bakire kızlarla ilgili de aynı şeyi söylüyor ama değerli izleyiciler elinizdeki herhangi bir meali açın ve şurada şu mubarek dine yapılan ve Allah’ın ayeti kullanılarak yapılan büyül iftirayı gözlerinizle görün. Az önce dediğim sözü tekrarlayayım size. Ayetleri doğru anlamak için hoca olmaya lüzum yok ama manayı saptırmak için hoca olmak gerekiyor malesef. Gerçi sizin elinizdeki meallerde bir tane doğrusunu bulamazsınız. Arapça bilseniz çok kolay da. Ama hiç gerek yok. Buradaki mealden anlayacaksınız. Ben hiç müdahale etmeden Diyanet’in mealinü okuyacağım. Daha önce de okumadım ibaresi nasıldır bilmiyorum ama ne yazdığını tahmin ediyorum. Nur suresi 32-33. Bende 353.sayfada 24.sure. Mealden okuyorum: “sizden bekar olanları kölelerinizden ve cariyelerinizden durumu uygun olanları evlendirin”. Kölelik cariyelik var kabul ediyor çünkü bunlar ittifakla. “Eğer bunlar yoksul iseler Allah onları lutfu ile zenginleştirir. Allah lütfu geniş olandır, hakkıyla bilendir. Evlenmeye güçleri yetmeyenler de Allah kendilerini lutfuyla zengin edinceye kadar iffetlerini korusunlar”. Evlenmeye gücü yetmeyen köle ve cariye de aynı. Yukarıda dedi ya yetmeyenler? Bunlar da giriyor. Şimdi devam ediyorum. Ondan sonra diyor ki; “sahip olduğunuz köle ve cariyelerle mukabere yapmak isteyenlere gelince. Eğer onlarda bir hayır görürseniz onlarla mukabere yapın”. Bunun açıkşamasına girmeyeceğim, o da evlenmekle ilgilidir. “Allah’ın size verdiği maldan onlara verin”. Şimdi şu kısmı dinleyin bakın. Mealin başında dedi ki; “evlenmeye gücü yetmeyenler iffetli davransın dedi mi? Ayetin başı yani. Bir tek ayetin başı. Sonunda verilen manaya bakın. Ayetin son kısmına. “Dünya hayatının geçici menfaatlerini elde etmek için iffetli olmak isteyen cariyeleri fuhuşa zorlamayın”. Yukarıda evlenme imkanı bulamayanlara ne dedi? İmkan buluncaya kadar iffetlerini korusunlar dedi. Ondan sonra iffetli kalmak isteyen cariyelerinizi fuhuşa zorlamayın dedi. Peki evlilik dışı ilişkiye müsade etti mi cariyelerle? “Fuhşa zorlamayın”. Niye? Para kazanmak için diyor. Para kazanmak için fuhşa zorlamayın. Peki namuslu kalmak istemiyorsa ne yapacaksın? Afedersin genel ev açacaksın, onları çalıştıracaksın! “Kim onları buna zorlarsa hiç şüphesiz onların zorlamasından sonra Allah onları çok bağışlayıcıdır merhametlidir”. Halbuki bakın arapçasına geçiyorum. Arapça bilenler dikkat edin. Ayetin başında “Velyesta’fifi: iffetli davransınlar” diyor. Cariye dediği, cariyenin de genç kızların da gireceği kelimedir. Söylenen şu: “tehassunen”, “hassun” yani koruma altına girmek. Yani muhsana olmak. Orada “tahassun” başka “iffet” başka. Aynı ayetin içindeki iki ayrı kelimeye nasıl aynı nana veriyorsun? Öyle bir hale getiriyorsun ki ayetin kendi içini birbirine yüzde yüz çelişkili hale getiriyorsun. Ondan sonra millete diyorsun ki bu Allah’ın kelamı. Akıllı bir adam buna nasıl inanır Allah’ın kelamıdır diye. Tefsirler de malesef öyle. Ne kadar tefsir varsa hepsi öyle. Hiç aksini bulabildin mi? Çalışmıştın bu konuda. Yok. Burada bir tane rivayet alırlar, hadisi, ayeti berbad ederler. Doğru anlamak için ayetin başında dedi iffetli davransın. Arkasından der mi ki fuhuşa zorlamayın? Namuslu kalmak isterse zorlamayın! Allah iffetli davranın emrini verdi. Niye öyle yapıyorlar? Çünkü ayetin bu kısmı kızların zorla evlendirilmesini yasaklıyor. Babalar derler ki genellikle; “kızım al parası var, zengin”. Bakın Şafi, Hambeli ve Maliki mezhepleri bakire kızların evlendirilmesinde yetkiyi tamamen babaya verirler. Kıza hiç sormaz. Falancaya evlendirdim git. İstanbul’da kızın tıp fakültesini bitirmiş, gelirse bizim köyden çıkar. Bizim köyün ağasının 4.karısı olsun köyden çıkmasın. Geliyor “baba müjde şey yaptım”, “gel kızım ben de seni evlendirmiştim, falancanın 4.karısısın”. Bu üç mezhebe göre bu kızın buna itiraz hakkı yoktur. İşte güneydoğudaki töre cinayeti dedikleri bundan dolayı işleniyor. Töre cinayeti değil din cinayetidir. Peki Hanefi mezhebinde nedir? Hanefi mezhebinde de şöyle bir kızla oğlanı bir araya getir, ikisinin de alnına tabanca daya, evleneceksin de onlar evlendikleri zaman hakimin huzurunda da olsa evlilik geçerlidir. E peki bu mezhepler bu ayete doğru mana verebilirler mi? Yoksa mezhepleri gider. Bakın görüyor musunuz? Allah’ın ayetini genelev açmaya deliş olacak şekle getirmişler. Kendi içinde yüzde yüz zıt. İşte bugün diyanetin mealinden okudum. Hangisinden okusanız aynıdır. Seçmeye gerek yok. Hangis tefsirden okusanız aynıdır. Bugün islam alemi niye bu halde? Yiyin için de şükredin, aslında daha fazlasını haketmiş de. O zaman beyler öyle sağda solda hakaret etmeye, hücum etmeye gerek yok. Samimi iseniz, dürüstseniz, gerçekten bu Allah’ın dinini doğru anlatıp müslümanları bu sıkıntıdan kurtarmak gerçekten istiyorsanız, gerçekten islamın bütün dünyada hakim olmasını istiyorsanız artık şu şeyleri elimizin tersi ile bir itelim ve yeniden kurana yönelelim, hikmeti ortaya çıkaralım. Resulullah’a yapılan bu büyük iftiraları ortadan kaldıralım. Bunda da yapılan bir iftira vardır az önce okuduğum şeyde de. Bunları da ortadan kaldıralım, müslümanlar bir rahat etsin ayağa kalksınlar. Kendi pisliklerine fetva arayan kişileri de devre dışı bırakalım. Onlar ne yapıyorlarsa yapsınlar, nerde yaşayacaklaesa gitsin orada yaşasınlar. Ondan sonra da bu dini C. Hakkın vaade ettiği gibi tüm dünyada hakim kılalım. Ama her zaman tekrar ediyorum yine tekrar edeceğim; sakın ha müslümanların hakimiyeti diye bir şey aklınızın köşesinden bile geçmesin, islamın hakimiyeti olsun. Çünkü olaylar müslümanların hakimiyeti dediniz mi adam dine uymuyor, işte gördüğünüz gibi dini kendisine uyduruyor. Böylece bugünkü dersimizin sonuna geldik.
Son olarak kısa bir özet: muta diyr bir şey yoktur. Ayetlere açıkça aykırıdır. Bunun aykırı olduğunu anlamak için hoca olmaya hiç gerek yoktur ama onu kurana söyletmek için hoca olamaya gerek var. Hocalar akıllarını başlarına alsınlar. Eğer akıllarını başlarına almazlarsa hocalara sorun bu soruları, onları perişan edecektir. Kaçacak delik arayacaklardır. Vatandaşlar onların kitaplarını meydana çıkarıp yakacaktır haberleri olsun. Bu dine bu kadar hakaret yeter. Allah yardımcımız olsun.
HOCALARA SORUN: Doğruluğunda şüphe olmayan bilgileri bırakıp doğruları şüpheli bilgilere uyanlara duyuru: “de ki: Allah’tan başka bir hakem mi ararım. Kitabı size açıklanmış yapıda indiren Odur. Kendilerine kitap verdiklerimiz bilirler ki bu rabbin tarafından tümüyle gerçekleri gösterecek şekilde indirilmiştir. Sakın şüpheye kapılanlardan olma. Rabbinin sözü doğruluk ve denge bakımından tamamlanmıştır. Artık onun kelimelerini değiştirecek biri yoktur. O dinler ve bilir. Yeryüzündekilerin çoğuna uyacak olsan seni Allah’ın yolundan saptırırlar. Onlar sadece kesin olmayan bilgilere göre hareket ederler. Onlar sadece tahmin yürütürler. Rabbin kendi yolundan sapanı daha iyi bilir. O, yola gelmiş olanı da daha iyi bilir. ENAM 114-117.ayetler.