ABDULAZİZ BAYINDIR: Değerli izleyiciler, geçen hafta insanların zihnini meşgul eden İsaAs konusunu okumuştuk. İsaAs tekrar gelecek mi gelmeyecek mi şeklindeki tartışmaların tamamen kuran dışı tartışmalar olduğunu görmüştük. Çünkü kuran, İsaAs’ın vefatından sonra artık tekrar insanların arasına girmediğini kesin bir dille ifade ediyor. Maide suresi 117.ayette ahirette İsaAs’ın “felemma teveffeytenı künte enter rakıybe aleyhim”: “ya Rabbi sen beni ne zaman vefat ettirdiysen onları görüp gözetleyen sen oldun” diyeceği, “onların içinde olduğum zaman yaptıklarını görüyordum ama beni vefat ettirince görüğ gözetleyen sen oldun diyerek vefatından sonra bir daha geri gelmediğini çok açık ve net olarak kuran bildiriyor. Bir de mehdi olayı var biliyorsunuz. Aslında mehdi ve mesih aynı noktada birleşiyor. Çünkü bütün nebiler kendilerinden sonra gelecek nebiye inanılması konusunda ümmetlerini kesin olarak uyarmışlardır. Ve bir iman esası olarak bizden önceki nebilerde imanın bizde olmayan şartı olarak gelecek nebiye inanma mecburiyeti vardır. Tabi bu gelecek nebi değil de gelecek resule inanma şeklinde geçiyor. Çünkü nebi dediğiniz zaman bugün MuhammedSav’den başkası akla gelmez. O da son nebi idi vefat etti. O zaman resul deyince resul bu. Yani Onun risaletini Onun getirmiş olduğu Allah’a ait sözleri taşıyan kitap bu. Bu, insanlara gittiği zaman buna inanma zorunluluğu var. Ali İmram 81.ayette Allah diyor ki; ALİ İMRAN, 81.. Ayet: Ve iz ehazellahü mısakan nebiyyıne lema ateytüküm min kitabiv ve hıkmetin: size bir kitap ve hikmet veririm de”, “sümme caeküm rasulüm müsaddikul lima meaküm: sonra sizinle olanı tasdik eden bir resul gelirse”, “le tü’minünne bihı: ona kesinlikle inamacaksınız”, “ve le tensurunneh: ona yardımcı olacaksınız”. Biliyorsunuz son zamanlarda sık sık tekrar ediyoruz: arap dilinde resul kelimesi ilk anlamıyla “getirilen söz” ki Allah’tan getirilen sözler bu kitaptadır. Yani Allah’ın kitabıdır Resulullah’ım getirdiği. İkinci anlamı da getirendir. Zaten o getirenin elinde bir şey olmazsa karşı tarafın inanma mecburiyeti olmaz. Dolayısıyla her halukarda esas olan buna inanmaktır. Buna inandığınız zaman getirene de mecburen inanacaksınız. İşte Allah bütün nebilerden, onların ümmetlerinden bu sözü kesin olarak almıştır. Aldığı için onların inanç esaslarından bir tanesi de gelecek resule inanmaktır. Bu gelecek resul aslında mehdi olmalıdır. Niye mehdi? Mehdi kelimesinin anlamı nedir? Mehdi arapçada ismi mef’uldür. Doğru yola girmiş kişi anlamına gelir. Mehduyun ama mehdiyin diye “vav”, “ve”ye dönüştürülüyor dilün kuralı gereği mehdiyun oluyor ve türkçemize de mehdi olarak geçiyor. Mehdi: doğru yolda olan kişi. Dolayısıyla kelime anlamı ile hepimizin mehdi olma zorunluluğu vardır. Yani her mümin mehdi olmak zorundadır. Mehdi olmazsak zaten mehdi sayılmayız. Ama mehdiliği onaylayacak olan kimdir? Tabi ki Allah’tır. Peki hangimizin doğru yolda olduğu esasen ahirette ortaya çıkacaktır. Çünkü bu dünyada bakarsak kendisini doğru yolda kabul etmeyen hiç kimse yoktur. Herkes ben en doğru yoldayım der. O açıdan baktığımız zaman sık sık okuduğumuz Yasin suresi var. Orada ne diyor Allah? YASİN, 2.. Ayet: Vel kur’anil hakiym”, YASİN, 3.. Ayet: İnneke le minel murseliyn”, YASİN, 4.. Ayet: Ala sıratım müstekıym”. Yasin, içinde doğru hükümler/hikmeti barındıran kuranın önemine dikkat edin diyor. Kuran son derece mühimdir. “Sen gerçekten elçilerdensin” yani getiren kişisin. Elçilerdensin. YASİN, 4.. Ayet: Ala sıratım müstekıym: doğru yol üzerindesin”. Onun doğru yol üzerinde olduğunu Allah ne yapmış oluyor? Onaylamış oluyor değil mi? Onaylandığına göre Onun mehdi olduğunda şüphe yok. Yani doğru yolda olduğunda şüphe yok. Peki önceki bütün nebiler ümmetlerini, sizde olanı tasdik eden birisi geldiği zaman ona mutlaka inanacaksınız diye şey yapmıştı, inanç esası olarak onlara bildirmiştir. Bunun adına kuranda “ısr” deniyor. Isr demek yani kişinin belini büken yük demek. Mesela bizde böyle bir inanç yok. Niye yok? Çünkü MuhammedSav son nebidir, gelmiştir. Bitti. Onun için iman şartları sayılırken kuranın hiç bir yerinde böyle bir şey yok. Olmadığı gibi MuhammedSav, önceki ümmetlerde olan ısrı da kaldırmıştır. Araf suresi 157.ayette Allah “ve yedau anhum ısrahum: onlardan bu ısrlarını kaldırı” diyor. Artık ondan sonra gelecek bir mehdi yok. Gelecek bir nebi yoktur. İsa gelecektir meselesi tam bir iveçtir. İveç ne demek? Yani doğruyu yanlış olarak göstermektir. Evet gerçekten yahudilikte gelecek nebiye inanma mecburiyeti vardır. Siz yahudilik inancı ile ilgili kitaplara bakarsanız bunu görürsünüz. Şu anda baktım bizde olmayan bir şeydi, “gelmesi gecikti ama yine de beklerim” diyorlar. Fakat ansiklopedide böyle bir ifade var mı? Onların yahudilik ansiklopedisinde?
FATİH ORUM: Burda Mesih maddesi bağlamında ele almış ve kurtarıcı kavramı etrafında olayı ele almış. Mesela demiş ki; “ilk zamanlarda bu, yahudilikte mesih kavramı ilahi bir görevi gerçekleştirmekle görevli olan kişiler için kullanılırken daha sonra kurtarıcı kavramına bir evrime.
ABDULAZİZ BAYINDIR; Yani değiştirilmiş. İlahi bir görevi üstlenen. Yani Aliİmran 81’e uygun.
FATİH ORUM: Daha sonra kurtarıcıya evrilmiş.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Sonra anlam değişikliği olmuş. Kurtarıcı olmaz yani. Neden kurtarıcı diye bir şey olmaz? Biliyorsunuz Allah, ResulullahSav’e ne demiş? “İnneke la tehdi men ahbebte” Kasas suresi 56.ayet. 28.sure. “İnneke la tehdi men ahbebte”. Ya Muhammed, sen istediğin kişiyi yola getiremezsin. “Ve lakinellahe yehdi men yeş’a: ama Allah tercihini doğru yapanları yoluna kabul eder”. Peki kimin tercihini doğru yaptığını biz nereden biliyoruz? MuhammedSav bakıyoruz ki Münafikun suresinde C.Hakk tarafından şöyle uyarılıyor. Münafıkları anlatıyor Allah “ve iza reeytehum tu’cibuke ecsamuhum: onları gördüğün zaman görüntüleri seni hayran bırakır”. “Ne muhteşem insanlar, işte ben böyle sahabe istiyorum” diyeceği kişiler yani. “ve in yekulu tesma’ likavlihim” konuştuğu zaman “baksana ne kadar güzel konuşuyor”. “keennehum huşubun musennedetun: sanki duvara dayalı keresteler gibidir”. Duvara dayalı kereste nasıl biliyormusunuz? Duvara dikine dayayın keresteyi, o kadar zayıftır ki orda bağırsanız düşer. Yani sizin sesinizin meydana getirdiği dalgalar onu oradan düşürür. Ondan dolayı mesela dikine dayayamazsınız çünkü en küçük bir şeyde düşer. Biraz yatırmanız lazım. Altını geri çekmeniz lazım ki düşmesin. “yahsebune kulle sayhatin ‘aleyhim: her sesi aleyhlerine sayarlar” çünkü her ses onları düşürebilir. Her ses onların foyasını ortaya çıkarabilir.Korkaktırlar.“humul’aduvvu: işte asıl düşman onlardır”. “ fahzerhum: onalara karşı dikkatli ol”, “katelehumullahu: Allah kahretsin onları”, “enna yu’fekune: bu yalan dolana nerden de geliyorlar bunlar”. Nasıl da bu hale getiriliyorlar? Ben onları öyle mi yarattım demiş oluyor C.Hakk. MuhammedSav’in Allah haber vermese görüntüsünden, konuşmalarından çok hoşlandığı kişinin asıl düşman olduğunu C.Hakk bildiriyor değil mi? Ondan dolayı az önce okuduğumuz Kasas 56.ayette diyor ki Allah; “inneke la tehdi men ahbabte: sen istediğini yola getiremezsin”, “ve lakinneallahe yehdi men yeş’a; ama Allah, tercihini doğru yapanı yola getirir”. Niye? “Ve huve a’lemu bil muhtedin: çünkü yola gelmiş olanların kim olduğunu en iyi O bilir”. Sen tahmin edersin. Hepimiz için bu geçerlidir. Ama MuhammedSav’in mehdi olduğu yani yola gelmiş olduğu Allah tarafından tasdik ediliyor. “Ala sıratı mustakim: sen doğru yol üzerindesin”(YASİN 4). Fakat enteresan! Kelimelerle malesef oynamalar oluyor. Arap dili açısından bu kelimeye yola gelmişin dışında bir anlam verme ihtimali yok. En küçük ihtimal yok. Ama malesef hâdi anlamı veriliyor. Yani “yola getiren”. Halbuki Allah, kimseyi yola getiremezsin diye açık ayet söylüyor. İşte bunlar hep kelime oyunlarıyla yapılan şeylerdir. MuhammedSav yola gelmiş ve Allaj Tevbe suresinin 33.ayetinde ki Tevbe 9.suredir biliyorsunuz. 61.Saff suresinin 9.ayetinde. İkisinde şu sözlerini tekrarlıyor: “huvellezi ersele resulehu bil huda: resulünü bu rehberle gönderen O’dur”. Aslında burda “el hudâ”ya mastar olması sebebiyle mehdi manası da verilebilir. Yani doğru yolda olan kitap. Hâdi manası da verilebilir, doğru yolu gösteren anlamında. “Ve dinil hakk: bu gerçek dinle gönderen Allah’tır”. Niye? “Li yuzhirahu: o dini üste çıkarsın”, “aled dini kulli: mevcut dinlerin tamamının üstüne çıkarsın diye”. Biz mevcut dinler dediğimiz zaman neler var? Bugün biz insanlığa baktığımız zaman en çok mensubu olan budistler var. Ondan sonra hıristiyanlar var. Sonra yahudiler var. Müslümanları saymıyorum onların arasında. Sabiiler var, zerdüşler var. Dinler tarihine baktığınız zaman daha başka epeyce dinler var. Orta Asya’ya gittiğin zaman şamanlar var. Diyor ki; “bütün dinlerin üzerine çıkarsın diye”. İşi bitirecek bir şeydir. “Ve lev kerihel müşrikin: isterse müşrikler ondan hoşlanmasın”. Bütün dinlerin üzerine hakimiyet kurunca az önceki okuduğumuz “sizde olanı tasdik eden bir kitap gelirse/bir resul gelirse” diyor. O zaman bütün dinler dediğimizde kuran tevratı tasdik ediyor olsa bütün dinler olur mu? Yahudilerin dışındakiler kalır değil mi? İncili ve tevratı tasdik ediyorum dese yahudi ve hıristiyanların dışındaki kalır. Ama Allah öyle demiyor. Diyor ki mesela Ali İmran suresinin başında; “Elif. Lam. Mim”. ALİ İMRAN, 2.. Ayet: Allahü la ilahe illa hüvel hayyül kayyum”. ALİ İMRAN, 3.. Ayet: Nezzele aleykel kitabe bil hakkı müsaddikal lima beyne yedeyhi”. Diyor ki; “elif.lam.mim. Allah’tan başka ilah yoktur. O haydır diridir, her an işinin başındadır. Bir an bile C.Hakkın haşa uyuması uyuklaması diye bir şey söz konusu olmaz. Sana bu kitabı O indirmiştir, bütün gerçekleri içeren bu kitabı”, “musaddikal beyne yedeyhi: kendinden önceki bütün kitapları tasdik edici”. Bak! Hiç bir ayette “musaddikal beyne yedeyhi vet tevrat” yoktur. Öndeki tevratı tasdik eden değil. “Musaddikal beyne yedeyhi minel incil” yoktur. Ama mesela İsaAs için “musaddikan lima beyne yedeyye minet tevrat” Ali İmran suresinde, ondan sonra “musaddikan lima beyne yedeyhim minet tevrat” Maide suresi. Ali İmran 50 ve Maide suresi 46 olabilir. Diyor ki İsaAs; “önündeki tevratı tasdik eden”. Ama kuran, tevratı-incili tasdik eden kelimesini kullnamıyor. Kendi önünde hangi kitap varsa hepsini. Onun için kurab eğer, müslümanların en büyük eksikliklerinden bir tanesi doğru bir dinler tarihi çalışması yapılmamasıdır. Bu ayetler, bizi dinler tarihi çalışması yapmaya mecbur ediyor. Ama size bir şey söyleyeyim; müslümanlar biliyorsunuz kuran kendi ellerinden alınmıştır Emeviler döneminde. Kuran rafa konmuş, onun yerine mezhepler geçirilmiştir. Dolayısıyla müslümanların her açıdan ilerlemelerinin önü kesilmiştir. Artık ne yeni bir çözüm üretebilirsiniz ne yeni bir bilgi üretebilirsiniz ne de bir ufka açılabilirsiniz. Öylece müslümanların üstü örtülmüş ve müslümanlar işe yaramaz hale getirilmişlerdir. Çünkü kitaptan uzak. Bugün de biliyorsunuz içimizdeki kişiler yine tarihin ilk dönemlerindeki Sâsaniler’in yerini tutanlar bugün ve batılılar olağan üstü bir gayret sarfediyorlar. Malesef şu anda ilahiyat fakültelerine hakim durumdalar. Müslümanların hemen hemen tamamına yakını böyle. Olağan üstü bir gayret sarfederek kuranı devre dışı bırakma gayreti var. Böyle olunca sizin artık kuranın açtığı ufuklara ulaşmanız imkansızlaşıyor. Bizde burada kendi imkanlarımızla bir şeyler yapmaya çalışıyoruz. Şu anda ulaşabildiğimiz bilgiler çerçevesinde geçen hafta İsaAs konusunda çok kesin ve net sonuca vardık. Aslında mehdi de aynı şeydir. MuhammedSav’e inanmak istemeyenlerin yaptığı saptırmadır. Allah’ın doğru yolda olduğunu açık ve net olarak belirttiği kişi en son gelen kişi MuhammedSav’dir. Mehdi işte odur. “Sen kesinlikle doğru yolu gösterirsin” de diyor. Kesinlikle sen doğru yolu gösterirsin diyerek de tam eğer hâdi kelimesi doğru yolu gösterme anlamında diyorsan işte o da MuhammedSav’dir. Ama yola getirme sadece C.Hakka aittir. Kimse değildir. Ama bu mehdi diyenler biliyorsunuz artık öyle hikayeler uydururlar ki kuranla uzaktan yakından alakası yoktur. Şimdi bu açıdan baktığımız zaman bakıyoruz ki bugün zerdüşlerde mehdi beklentisi var. Bu kelime yanlış değil yani. Kelime doğru ama kelimeye yüklenen anlamlar yanlış. Yani Allah’ın doğru yolda kabul ettiği resul geliyor. Bakıyorsunuz ki zerdüşler mehdi bekliyor. Tabi ki bekleyecekler. Tıpkı hıristiyanların beklediği gibi. Yahudilerin beklediği gibi. Bakıyorsunuz ki sabiiler bekliyorlar. Bakıyorsunuz ki budistler bekliyorlar. Biliyorsunuz sabiilerin ginza yada kenz dedikleri kitapları var. Zerdüşlerin gata ve evestaları var. Bakıyorsunuz ki hindular bekliyorlar, budistler bekliyorlar. Hepsinin beklediği MuhammedSav’dir. Hepsinin beklediği gelmiştir artık. Ama müslümanlara yanlış inançlara yönlendirmek isteyenler önce ellerinden kuranı almışlardır. Bizim yetiştiğimiz sistemde kuran yoktur. Lafta vardır ama fiilen yoktur. Biz kurandan anlayabilirmiyiz? 20 tane ilim öğreneceksin. Peki öğreneyim. Gene olmaz. Bir de hangi ilim var? Vehbi yani bir de Allah’ın verdiği bir ilim. Ben nasıl ıspatlayacağım? Öbürlerinde var. Bitti. O zaman bu din bitmiş. Evet bitirdiler bu dinü malesef. Ama hamdolsun ki elimizde bu kitap var, bu kitabı elimizden alamadılar. Çok şükürler olsun. Burada arkadaşlarımız çalışmalar yaptılar. Mesela zerdüşlerde bugün bir mehdi beklentisi var. Bekledikleri MuhammedSav’dir. Zerdüşlük de aslında hak dindir. Onun hak din olduğunu kuran söylüyor. Ama bizde dinler tarihi çalışması diye bir şey olmadığı için ayetlere verilen anlamlarda malesef şey değildir yani enteresan bir şekilde. Hac suresi 17.ayette diyor ki Allah. Arapça bilenler çok rahat anlayacaklar ama çünkü verilen meallere fazla güvenmediğim için şey yapamıyorum. Bütünlükle bakılmadığo zaman anlam vermek de zorlaşıyor. Burada 3 tane ellezine kullanılıyor. 3 ayrı bağlaç. Bağlaç nedi. Bir şeyi diğerine bağlamaktır. Demek ki 3 ayrı guruptan bahsediyor.HAC, 17.. Ayet: İnnellezıne amenu: müminler” yani MuhammedSav’e iman edenler. “vellezıne hadu” ikinci bağlacın kapsamında bir yahudiler. “ves sabiıne: ikincisi sabiinler”, “ve nesara: üçüncüsü nasraniler” hıristiyanlar. “vel mecuse: ve mecusiler”. Resulullah’tan bir rivayet nakledilir. “Sennu bihim sünnete ehlil kitab: onlarla, ehli kitapla ilişkileriniz gibi ilişki kurun”.Burada mecusi. Ondan sonra da diyor ki ayet; üçüncü guruba da “vellezıne eşraku: ve müşrikler”. Pekü bunlara niye müşrik? Bunların içerisinde çünkü yahıdilerden, sabiilerden, nasaradan, mecusilerden doğru yolda olanlar olabilir. Mesela mucusiler konusunda ister istemez mecusilerin de o son nebiyi son resulü beklemeleri gerekiyor. Son kitabı beklemeleri gerekiyor. O konuda Aydın bir hazırlık yaptı onu bi dinleyelim.
AYDIN MÜLAYİM: Kurtuluşu Allah’ın kitabında görmeyenler her dönemde kendilerinden bazı kurtarıcı şahıslar oluştururlar. Tabi zerdüşlükte de mecusilikte de bir kurtarıcı vardır. Böyle bir inanç oluşmuştur. Mecusiliğin peygamberleri de zerdüşlük, bunların kurtarıcı inançlarına göre gatalarda 5 bölüm var ki bunun Yaşna bülümünde ibadet bölümünde bu kurtarıcının kim olduğunun ismi de veriliyor. Saoşyant diye Allah’ın rahmet ettiği bir kurtarıcı gibi bir anlama geliyor. Alemlere rahmet anlamında. Bu adam, zerdüş bir gülde yıkanırken onun tohumundan meydana gelmiş. Dünya zulüm haksızlık baş alıp gittiği zaman O Saoşyant gelecek ve tüm dünyayı bu zulümden haksızlıktan kurtaracak ve Allah’ın dinini hakim kılacak diyorlar. Tabi bu gelmeden önce de bazı senaryolar uyduruyorlar ki bu senaryolardan birisi de şudur: Demavent dağında bir Azidehak diye birisi var. Ki bu islam aleminde de dabbetül arz diye geçer yani deccal. Ki bu zulüm ve isyanları başlatan kişidir.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Dabbetül arz ve deccal birbirinden farklı. Dabbetül arzda malesef çok ciddi bir anlam kayması yapmışlardır. Deccal ile uzaktan yakından alakası yok yani. Çünkü kelimelerin anlamları kaydırılınca sanki bir şey varmış zannediyorsunuz. Dabbetül arz, o ayetlere baktığınız zaman bütünlük içerisinde görürsünüz ki ölen kişilerle ilgili ilk sorgulamayı yapan meleklerdir. O kadar.
AYDIN MÜLAYİM: Bunlarda bir kahraman var. Bu kahraman gelip yardım edecek ve bu adamı öldürecek. Bu isyankaru ökdürecek. Bir gürzü varmış onunla öldürecek ve yeryüzünde Allah’ın Ahuramazda’nın hakimiyetini kuracak. Ahuramazda da Allah’ım bir ismidir. Tanrının. Bundan sonra zamanın bitimine 57 yıl kala bu işler olacak. Bundan sonra yer ve gökyüzü dağılacak ve yeniden bir mahşer günü başlayacak. Yeni bir ölümsüzlük olacak diyorlar. Kısacası böyle.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Son cümleyi bir daha tekrarla.
AYDIN MÜLAYİM: Zamanın bitimine 57 yıl kala şeytani varlıkları yok edecek.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Zamanın bitimi ne? Kıyamet..
AYDIN MÜLAYİM: Sonunda hakimiyeti Ahuramazda’ya verecek. Ve sonra da bunun takibinde haşr günü başlayacak diye bir inançları var.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Buraya ilaveler yapıldığı belli. Çünkü Allah’ın kitabında böyle bir bilgi olmaz. Kıyametin saatini Allah gizlediği için.
AYDIN MÜLAYİM: Mesela diyor önemli bir şey daha var. Tıp o zaman öyle bir ilerleyecek ki azgınlık o kadar artacak ki tıp ölümün karşısını alacak. Adam bıçakladığınız zaman insan ölmeyecek. Ve bundan istifade eden insanlar ölümü unutarak daha da azgınlaşacak. Ondan sonra işte senaryolar başlıyor.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Demek ki bizim bu uydurulan hadisler bunlardan daha çok istifade etmiş. Mehdilik ile ilgili hadisler. Sabiilerle ilgili bilgi var mı sende?
AYDIN MÜLAYİM: Sabiilik ile ilgili de şöyle. Sabiiler ehli kitaptan sayılıyorlar.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Sabiiler 5 vakit namaz kılarlar.;Abdest alırlar normal.
AYDIN MÜLAYİM: Bunlarda mehdi kurtarıcı Paraşayişiva son savaşçı son kral olarak anlamlarına geliyor. O insan kıyamete yakın ortaya çıkacak ve yeryüzünde adaleti sağlayacak kişidir. Mehdi döneminde bütün kötülüklere son verilecek ve Allah’ın hakimiyeti kurulacak. O düzen yeniden kurulacak diyorlar. Mehdinin hükümranlığı da işte yaklaşıyorlar bu yıla yani son 50-100 yıl arasında olacak diyorlar kıyametin başlamasına. Bu öncelikli olacak, ondan sonra mehdi bütün dünyada hakimiyetini kuracak ve ondan sonra yeniden ölümsüzlük başlayacak diyorlar.
ABDULAZİZ BAYINDIR: En son gelecek nebiye işaret edilmiş oluyor aslında da bunlarda da ister istemez nasıl yahudilerde, hıristiyanlıkta geçen hafta şey yaptık bir takım anlam kaydırmaları var. Elimizde kuran olmasına rağmen bugün hala mehdi beklentisi içinde olan müslümanlar var. Biraz sonra onu Fatih’ten dinleyeceğiz.
AYDIN MÜLAYİM: Hepsinde aynı. Salgınlar başlayacak, zulümler olacak, adaletsizlik olacak, bütün bunları yeniden sağlayacak olan bir kurtarıcı gelecek.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Kurtarıcı değil de doğru yolu gösterici manasında olması lazım. Hindularda ve budistlerde durum nasıl?
VEDAT YILMAZ: Aslında bütün uzakdoğu dinlerinin içine hinduizmi bir şemsiye gibi algılayabiliriz. Çünkü diğer bütün dinler aslında hinduizmin birer uzantısı gibi teşekkül ediyorlar. Hinduizmin dolayısıyla uzak doğuda en kadim din olması en eski din olması münasebetiyle çok geniş bir müktesebatı var. Dini metinleri de ciltler dolusu dini metinleri var. Ve bunların içerisinde tabi hurafe diyebileceğimiz bilgiler çok fazla. Ama doğru bilgilere de rastlıyoruz. Mesela gelecek olan beklenen kişi ile ilgili şöyle bir bilgi veriliyor: bu kişinin Maraşansa denilen bir ismi olacağı yani sıfatı olacağı yani övülen kişi demek Maraşansa şanstrikçe dilinde. Bu kişi Melekalı olacağı. Meleka, yabancı milletten kişi demek. Bu yabancı milletin de mahade arab yani arap diyarı olduğu ve hatta bir metinde direk şöyle bir ifade geçiyor; “sana bağlı kalacağın ey sen beşeriyetin efendisi arabistanın sakini. Sen şerri yok etmek için büyük bir güç topladın ve melekalı düşmanlardan kendini korudun”. Yani burada direk arabistanın sakini olduğu da burada direk bildiriliyor. Yine başka bir metinde şöyle bir ifade var: “ey raka”. Tabi bu ifadelerin ne anlama geldiğini direk onların dilinden araştırmak lazım Hocam. “Ey raka! Senin arayadarman yani senin şeriatın bütün dinlerin üzerinde hakim olacaktır”.
ABDULAZİZ BAYINDIR: “Yuzhirahu aled dini kulli” ayeti işte. “Huvellezi ersele resule bil huda ve dinil hakkı yuzhirahu aled dini kulli”. Onun tüm şeriatlar üzerinde hakim olması o ayetin anlamını gösteriyor. Bütün dinlerin üzerine hakim kılsın diye.
VEDAT YILMAZ: “İşvarparatma’nın emrine göre et yiyici bu insanların akidesini güçlendireceğim. Benim takipçim sünnetli, başında saç örgüsü olmayan, ibadete çağrı okuyan ve meşru her şeyin yenilebileceğini söyleyen bir adam olacaktır. Domuz hariç her türlü hayvanı yiyecektir.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Kurana bakın, bütün ayetlerde 4 yerde ve en son inen ayette haram kılınan tek hayvan domuzdur.
VEDAT YILMAZ: Onlar kutsal içkiyle arınmaya önem vermemişler fakat savaş ile arınacaklardır.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Savaş heralde cihaddır. Cihadla imtihan ediliyorlar.
VEDAT YILMAZ: Mücadele etmeleri sebebiyle” işte “teslim olanlar” ifadesi verilecektir”
ABDULAZİZ BAYINDIR: Müslümanlar yani.
VEDAT YILMAZ: Evet. Müslümanlar ifadesi verilecektir. “Ben et yiyen bu milletin dininin yerine getiricisi olacağım” diyor.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Allah’ın sözü olarak mı iletiyorlar?
VEDAT YILMAZ: Direk Hindu metinlerde geçiyor.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Allah’ın sözü olarak ifade ediyorlar.
VEDAT YILMAZ: Yine başka bir metinde geçiyor. Bu da Atarvaveda metninde geçen Çok müktesebatlı bilgilerden özet olarak bilgi veriliyor. Beklenen kişimin övülen kişi olması..
ABDULAZİZ BAYINDIR: Övülen, Muhammed tabi. Ahmed yada. İkisi de olur.
VEDAT YILMAZ: Bir başka yerde Mantrabir Barış Prensi diye adlandırılması. Deveye binen bir kişi olması. O ve onu izleyenler daima ibadeti düşünürler, savaş alanında bile rabblerinin önünde secde ederler.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Mesela şeyi akıla getiriyor bu; karşıda düşman olsa bile 2 rekatlık sefer namazını bir rekata düşürüyor yine namazını kılıyorsun. O, dünyaya hikmeti yaymıştır. İnsanlar Onun idaresinde mutlu bir şekilde yaşarlar. Ondan kalkıp insanları uyarması istenmiştir.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Kalk ve uyar.
VEDAT YILMAZ: O çok cömerttir. Bunların hepsi de Atarvaveda metninde geçen MuhammedAs ile ilgili yani beklenen kişi ile ilgili özet bilgiler. Budizme geldiğimiz zaman budizmde aslında bu kültür içerisinde çıkan bir din. Buda yani Sidertegotama aslında yani biz buda dediğimiz zaman sanki özel isim gibi algılıyoruz ama buda özel bir isim değil. Aslında buda, ilhama kavuşmuş anlamına gelen bir isim. Bu bağlamda buda arapçada aslında nebi kelimesi ile eş anlamlı bir kelime. Buda geldiği zaman..
ABDULAZİZ BAYINDIR: İlhama ermiş dediği zaman, kendisine vahiy gelmiş. Kuranda vahiy-ilham birbirinin yerine kullanılıyor ama ilham dediğimiz zaman türk dinleyici onu anlayamaz.
VEDAT YILMAZ: Hatta Sidertagotama’ya vahyin incir ağacının altında verilip buda ilan edilmesi onun, kurandaki incir kelimesinin buna işaret ettiğine dair bulgular var.
ABDULAZİZ BAYINDIR: “Vettini”deki şey, budaya işaret ettiği şeklinde. Mesela Allah rahmet eylesin Muhammed Hamidullah Hoca bunu dile getirirdi eskiden. “Vettini”de incir var. İncir ağacı. Tûrû Sina gelir “turu sînin” Tûrû Sina’da MusaAs’a vahiy gelmiştir. Ondan sonra zeytin’i unuttuk! Bir tane eksik kaldı. “Vet tin vez zeytun”. İsaAs’a vahiy gelen Zeytun Dağı Kudüs’te. Tûrû Sina MusaAs’a, “ve hazel beledil emin” Mekke bu beledi emin. Yani Mekke. Zaten iki tane ayette Allah “ümmül kur’aya”, Mekke’ye zaten ümmül kur’aya nebi olarak gönderdiğini söylüyor. Dolayısıyla burada düşündüğünüz zaman Muhammed Hamidullah Hoca gerçekten haklı gözüküyor. Zeytun, Tûrû Sina ve Mekke. Bunların üzerine incir meyvesi nasıl atfedilir? Bunları sayacaksın, sonra incir meyvesi diyeceksin. Bu olmaz gerçekten. Orda buda isimli olarak bildiğimiz nebinin vahiy aldığı yer olabilir. Bak şimdi görüyormusunuz bizim yapacağımız şu: kuranı elimize alacağız, o kitaplarda kuranla eşleşen cümleleri bulacağız. Bir sürü hurafeler oluşturdukları açık zaten.
VEDAT YILMAZ: Yine bu buda metinlerinde budanın Maitraya isminde bir kişinin kendisinden sonra geleceğini haber verdiği söyleniyor. Metinden bazı ifadeler okuyayım.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Maitraya’nın anlamı ne?
VEDAT YILMAZ: Okuyacağım şimdi. “Ananda, mukaddes kişiye sordu” yani Buda’ya sordu. “Sen gittiğin zaman bize kim öğretecek? Mukaddes kişi cevapladı; 《ben yeryüzüne gelen ilk buda değilim, son olmayacağım. Zamanın içinde dünyaya başka bir buda gelecek》”.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Yani nebi. Buda, nebi manasında. Vahiy alan kişi.
VEDAT YILMAZ: Vahiy gelen kişi. “Bu kutsal, tam anlamıyla aydınşanmış, davranışları hikmet dolu bir kişidir. O, meleklerin ve ölümlülerin efendisidir. Size, benim de öğrettiklerim ebedi hakikatı açıklayacaktır. Dinin amacını bildirecektir. Benim şimdi ilan ettiğim şekilde en mükemmel ve en saf dini hayatı ilan edecektir. Onun şakirtlerinin sayısı binlerce olacaktır. Oysaki benim yüzlercedir. Ananda sordu; 《onu nasıl tanıyacağız?》. Mukaddes kişi cevapladı; 《O, maitreya olarak bilinecektir》”. Devamında başka bir metinde şöyle söylüyor; “ben size her şeyi söylemedim. Vazifemi yapmadım. Benden bin sene sonra bir kişi gelecek ve O benim dinimi tamamlayacak. Siz ona uyun. Onun adı maitrayadır” demiştir. Maitreya ifadesinin hem sanstrikçede hemde palice dilinde rahmet anlamına geldiği ortaya konumuş. Her iki dilde de rahmet anlamına geldiği. Muhammed As da “ve ma erselnake ila rahmeten lil alemin” kuranda tanıtılması aslında bu şeye işaret ediyor Hocam. Buda öldüğü zaman m.ö 480 senesinde ölüyor Buda. MuhammedAs da ms.571’de doğuyor. Hakikaten arada bin yıllık bir süre var.
ABDULAZİZ BAYINDIR: 1000 sene sonra. O da tuttu yani.
VEDAT YILMAZ: Ve mesela budizmin yaygın olduğu ülkelerde insanların ibadethanele civarlarında “gel maitreya gel” yazılarını her yere astıklarını vs.bilinen bir şeydir.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Tamamlayacaktır ifadeleri var ya? Sen orayı şey yap. Maide suresinin 3.ayetinde ilgili kısmı okuyalım bi karşılaştırma yapalım. Kuranda 5.sure 3.ayeti. En son inen ayettir o. Tamamlama ne zaman olur? En son olur değil mi? Yaparsın yaparsın, son tuğlayı koyduk dersin. Yada son işleri yaptık dersiniz. Burada diyor ki 3.ayetin içerisinde. Baş kısmını okumuyorum. Domuzdan başka bütün hayvanları helal kılacak dedi ya? Okuyalım, tamıtamına uyduğunu görelim oraya.MAİDE, 3.. Ayet: Hurrimet aleykümül meytetü: ölmüş hayvan” hangi hayvan olursa olsun. “ ved demü: akan kan”. Başka ayette var o. Çünkü “o kan” diyor burda. “ve lahmül hınzıri: ve domuz eti”. “ve ma ühille li ğayrillahi bihı: ve Allah’tan başkası adına kesilen”. Hayvan ismi olarak hangi hayvan geçti? Sadece domuz. Başka bir hayvan yok. O ne dedi orada? Domuz dışındaki hayvanlar. Bak hiç bir şey yok. Görüyormusunuz? En son inen ayet. Zaten en 145’de de “de ki bana vahyolunanda etinin yenmesi haram olan hiç bir şey bulamıyorum” dediği zaman da bu dördü sayılıyor. O da Mekke’de inmiştir. Bu en son inen. “ma zübiha alen nüsubi: sunaklar üzerinde kesilen” putlar için kesiliyor. O da sesini duymasan bile onlar için kesildiği belşi. Allah’tan başkası adına demesw bile. “ve en testaksimu bil ezlam: yada fal oklarıyla yada kura ile kısmet aramanız” yani kumar oynamanız da haram kılınmıştır. “zaliküm fisk: bütün bunlar yoldan çıkmadır”. Şimdi bundan sonraki kısım da oraya çok uyuyor. “elyevme yeissellezıne keferu min dıniküm: bugün artık kafirler sizin dininizden umudunu kesmiştir”. Eğer kurana uyar isek kafirlerin hiç bir umudu kalmaz. Ondan dolayı çok ustaca bir tavırla asırlar önceden kuran müslümanların elinden alınmış yerine başka bir şey verilmiş büyük bir gayretle Türkiye’de ve islam aleminde. “fe la tahşevhüm vahşevn: onlardan korkmayım benden korkun”. Dolayısıyla bunları yaparken çok açık ve net olmak lazım. Öyle eğri büğrü konuşmaya lüzum yok. Başkaları ne der değil Allah ne der. Bütün mesele bu. Onlardan korkmayın benden korkun. Yanlız Ondan korktuğunuz zaman Onun vereceği yardımı ve desteği hiç kimseden bulamazsınız. Elhamdulillah biz bunun mutluluğunu yaşıyoruz çok şükürler olsun. Ondan sonra ne diyor bak. Sen az önce okuduğunla istersen karşılaştıralım. “elyevme ekmeltü leküm dıneküm: bugün sizin dininizi mükemmel hale getirdim”. Orada ne dedi?
VEDAT YILMAZ: “Benden 1000 sene sonra biri gelecek ve benim dinimi tamamlayacak. Siz Ona uyun”.
ABDULAZİZ BAYINDIR: “Benim dinimi”. Çünkü o da bir nebi. Görüyormusunuz bakın. Müslümanlarda böyle bir anlayış var mı? Kuranla karşılaştırdığımız zaman çıkıyor ortaya. Mesela bizim buraya bir hindu gelmişti. Ona bu mantıkla konuşmuştuk uzun uzun. Adam dışarıya çıkmış “ben böyle bir şey görmedim” bayağa bir şok oldu. “ve etmentü aleyküm nı’metı: size olan niğmetimi tamamladım”. Tamam mı? “ve radıytü lekümül islame dına: sizin için bu islama razı oldum”. Bundan artık fazla yok. Peki tamamlandıktan sonra bir şeye ilave yapılabilir mi? Hiç mümkün mü? Çıkarma yapılabilir mi? Peki nerden oluyor tekrar İsa gelecek, mehdi gelecek! Bunlar ilave değil mi? Tabi kuranda ayet bulamadık, hadis uydurmak kolay. Ne var ki? Yeter ki otorite istesin. Allah’tan önce menfaatlerinin emrine uyanları biz bugün görmüyor muyuz? Eskiden de vardı. İnsanı asıl yoldan çıkaran odur. Sürekli ayetleri okuyoruz. O zaman bugün müslümanlardaki mehdi inancı konusunu da Fatih’den dinleyelim.
FATİH ORUM: Dersin başında sizin de ifade ettiğiniz gibi mehdi kelimesi kuranda geçmiyor. Bunu hepsi söylüyorlar. Yani bütün bu konuda yazıp çizenler gerçeği dile getiriyorlar. Mehdi kelimesi kuranda geçmiyor. Arap lugatlarına bakıldığında mehdi kelimesi yine dersin başımfa söylenildi; ismi mef’ul mehdi yani yola getirilmiş, yola gelmiş kişi anlamında kullanılıyor. Ama bununla birlikte kuranda bu kelimenin kök harfleri olan “he-de-ye”den türemiş isimler, fiiller yoğun bir kullanım alanına sahip. Mesela “hâdi” kullanılıyor ,kuranda geçiyor hâdi: yola gelen anlamında. Yine işte mühtedi, hediy ifadeleri kuranda bolca kullanılıyor ve hepsinde de genel itibarıyla atıf Allah’ın kitabına yani yola getirmenin Allah’ın kitabı ile olacağı ve işte mesela bir ayette Allah’ın sapıklığını onayladığı kimseyi hiç kimsenin yola getiremeyeceği bağlamında kullanılıyor. Öte taraftan mesela Mucemul Buldan isimli eser var. Bu eserin müellifi Yakut El Hamavi. Şöyle farklı bir tespitte bulunuyor: bu kelimenin bu kadar literatürde yaygınlaşmasından hareketle bir çıkış yolu arıyor muhtemelen. Mehdi kelimesi kuranda bir yerde geçiyor. Bu da Meryem suresinin 29.ayetinde “Fe eşârat ileyhi, kâlû keyfe nukellimu men kâne fîl mehdi sabiyyâ”
ABDULAZİZ BAYINDIR: “Beşik” yani.
FATİH ORUM: Meryem annemiz beşikteki çocuğa işaret ediyor, “ona sorun bana soracağınız soruları O konuşsun” diyor. Oradaki mehdi kelimesi beşik anlamına geliyor. Buradan hareketle Yakut El Hamevi diyor ki; “bu kelime kuranda sadece İsaAs’ın bir vasfı olarak geçiyor. Onu teşbihen geçiyor. Dolayısıyla bu olsa olsa yine mesih inancı ile İsaAs ile belki ilişkilendirilebilir kavram olarak kullanılıyor” diyor. Böyle bir izahı var.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Yani bu olsun diye uydurmuş olabilirler ama o da çok mümkün değil yani. Hiç kimse beşikle irtibatlandırmaz ki mehdiyi.
FATİH ORUM: Peki kuranda şu an kullanıldığı şekliyle mehdi kelimesi yok. Nasıl geçmiş literatüre bunun delili olarak? Delil olarak hadislerde bu ifade geçiyor. Ancak bunun hadislerde yer alması da belli bir süreçten itibaren başlıyor. Şöyle ki mesela işte İmam Malik’in Muvatta, Buhari ve Müslim’in hadis eserlerinden işte sahih kabul edilen bu kaynaklarda mehdi kelimesinin geçtiği bir rivayete rastlanmıyor. Bunun dışında belki ikinci tâli hadis kaynaklarında bu kelimenin geçtiği rivayetler var. Bu rivayetlerden bir tanesinde dünyanın sadece ömründen bir gün kalsa bile Allah gerekirse dünyanın ömrünü uzatacak, kıyameti öteleyecek ve Hasan yada Hüseyin’in soyundan bir mehdiyi gönderecek, bunun adı Muhammed Bin Abdullah olacak. Bu mehdinin. Bu, 5,7 veya 9 yıl dünyada kalacak ve bütün bu zulmü bitirecek ve en nihayetinde ölecek, bundan sonra da kıyamet kopacak şeklindeki bu ve benzer rivayetler aktarılıyor. Bu rivayetlerin sünni kaynaklarda 40 varyantı var. 40 çeşidi. Biraz sonra belki Aydın Hoca anlatacak, şiada ise bu rivayetler çok daha fazla katlanarak şey yapıyor. Mesela 200’ün üzerinde bu konuyla ilgili rivayetin olduğu söyleniyor. İlk kez mehdi kelimesinin şu anda kullanılan terim anlamı ile kullanımına Kerbela’da Hz.Hüseyin’in şehid edilmesinin akabinde, aslında onlar ölmediler gelecekler şeklindeki bir takım efsaneler üzerine literatüre girdiği düşünülüyor. Ve bunun şia çevirisinde yeşerdiği iddia edilmekte. Yani siyasi bir kavram olarak ortaya çıkıyor. Evet şu an haksızlığa uğradık ama bir gün bütün bu acılarımıza son verecek birisi çıkacak ve o günler yakındır diyerek insanları bir beklenti içerisine ve acılarını hafifletme üzerine şii çevrelerde çıktığına kanaat getiriliyor. Bunun temelinde de yahudi kaynaklarından esinlenerek böyle bir düşüncenin şii kaynaklarına girdiği, oradan sonra da şünni kaynaklara, mesela işte Emeviler’in, Abbasiler’in “evet, ey şiiler! Siz bir kurtarıcı bekliyorsanız, acılarınızın sona erceğini düşünüyorsanız bizim de bir gün acılarımız dinecek, biz de bir mehdi bekliyoruz gelecek” diyerek aynı söylem sünni çevrelere de sirayet ediyor. Ve işte tespitlere göre sünni literatürde mehdi kelimesinin geçtiği hadislerin görülmeye başlaması bu tarihten itibaren yani aşağı yukarı hücri 3.asırla yani MuhammedAs’ın vefatından 250-300 yıl geçmiş ondan sonra bir takım rivayetler sünni kaynaklara girmiş oluyor. Bu konuda araştırma yapanlar bunun sebepleri ile alakalı olarak bir takım tezler ileri sürüyorlar. Yani niçin bu kavram gerek şii çevrelerde gerek sünni çevrelerde yerleşti. Bu tezlerden bir tanesi toplumun bunalması üzerine piskolojik olarak bir sığınma mekanizması ve geleceğe umutla bakma havası yaratmak için diğer dinlerden diğer kültürlerden alınan bir düşünce olduğu yönünde. Bir başka tez, yahudilik-hıristiyanlık gibi dinlerdeki bu şeyin alt yapısı, teknik donanımı da yapılarak yine hadis eserlerine girdiğine dair. Mesela mehdi kelimesinin mesih kelimesinin arapçaya tercüme edilerek sokulduğuna dair şeyler var. Yani mesih kelimesi yerine mehdi kelimesini tercüme ediyorlar ve o kavram girmiş oluyor. Başka bir tez, mevcut iktidarın iktidarını güçlendirmek, haklılığını devam ettirmek veya zayıflamaya doğru bir ivme gösterdiyse tekrar toparlanmak için mehdilik inancını bir takım siyasi kanallar kullanılarak dini kaynaklara sokturulduğuna dair bir takım tezler var. Öte taraftan bir başka tez de hayır bunlara hiç gerek yok yani bu piskolojik bir savunma değil, toplumu rahatlama değil, siyasi otoritenin bir oyunu değil, başka dinlerden alıntı değil, bu, dinimizin bir akidesi var böyle bir şey şeklinde..
ABDULAZİZ BAYINDIR: Ve sadece hadislere dayanarak değil mi? Yani Allah bu dini tamamladım diyecek, eksik olacak ve nasıl olsa ayetlere nasıl yanlış manalar verdiklerini görüyoruz. Elbette hadis uydurmak elbette zor bir şey değil.
FATİH ORUM: Bu şekilde tezler var. Toparlayacak olursak: kurandan herhangi bir tabi şii kaynaklarda bazı ayetlere atıfta bulunulmuyor değil ama en azından sünni kaynaklarda bir ayete referansla bu kavram ele alınmıyor. Sadece bir takım rivayetler. Bu rivayetlerin çıkış noktası olarak da işte belli bir sürecin yaşandığını söylemiştik. En nihayetinde mesela işte Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi’nde Mehdi maddesini yazan Yusuf Şevki Yavuz Hoca, bütün bu süreci ele aldıktan sonra şöyle bir sonuç cümlesi yazıyor. Ben bunu sizinle paylaşayım. Mehdi inancı dini deliller açısından son derece subut bulmamasının ötesinde yani hadislerin de zaten uydurma olduğunu söylüyor. Hadislerin kabul edilemeyecek rivayetler olduğunu söylüyor. İslam tarihinin akışında bir çok olumsuzluk kaynağı olmuştur. Siyasi iktidara göz diken pek çok kimse mehdi olduğu iddiası ile ortaya çıkıp müslümanların sosyal birliğini parçalamış ve savaşlara yol açmıştır. Hareket noktası olarak öne sürülen iddiaların aksine mehdi inancı, insanların zulme karşı eyleme geçmesini sağlamak şöyle dursun harekete geçilmesini engellemiş, kitleleri mehdiyi beklemeye itmiş, zulmü mehdi dışında birinin önleyemeyeceği düşüncesini zihinlere yerleştirmiş ve müslümanları çözümsüzlüğe sürüklemiştir diyerek tüm bu süreci işledikten sonra sonuç cümlesi ile maddeyi bağlıyor.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Son cümle bu şeye çok uygun düşüyor. Bizim bu Fetö olayı, ondan önce de Said Nursi. Yani bunların ikisi de mehdi olarak ileri sürülmüş kişilerdir ve böylece batılıların islam alemine hakim olma projesi olarak şey yapıyor.
AYDIN MÜLAYİM: Fatih Hoca’nın söylediği gibi ehli sünnetin sahih kaynaklarında mehdi inancının olmamasının sebebi şu olsa gerekir; şiada son 12.imam kaybolduğu için o kaybolmadan önce yaşayan şahısların literatüründe bu isim geçmez ama ondan sonraki hadis kaynaklarında geçiyor. Tabi şianın böyle bir inanca sahip olmasında en büyük etken de o günün olaularında yani siyasi baskının, zulümün artmış olması da gösterilebilir. Nasıl bir inanç şekli var şiada mehdi ile ilgili? Hz.İsa gelecek mehdiye tâbi olacağınu söyleyecekler. Onun arkasında namaz kılıp deccali öldürmede ona yardımcı olacağı şeklinde bir inanç var ki kendilerinden önceki zerdüşlükte Firuddin Şasuyant’a yardım ederek dabbetül arzı onlara göre Azidehak diye birisini öldürecek. Böyle bir anlayış şiaya geçmiştir zerdüşlükten. Vahveyni şöyle bir şey söylüyor; “mehdinin, peygamberlerin ve imamaların bile tamamlayamadığı islamın yürüyüşünü nihayete erdirecek kişidir. Peygamberlerin bile başaramadığı bir işi bu mehdi gelip tamamlayacak” diyor. Tabi şiada bir de şu çok önemli: şia sadece 12.imamın gaybetinden sonraki kişiye inanmıyorlar. Onlar kendi aralarında bir çok fırkaya ayrılmışlardır. Mesela imamiye fırkasında 12.imam Ebul Kasım Muhammed El Mehdi Ez Zaman’dır. Ki bu gelecek ama bir de zeydiyeler var ki bunlar da Zeynel Abidin’in geleceğini ve onun torunu ile birlikte. Ama İsmailiye’de Cafer Es Sadık’ın oğlu İsmail var ki Caferi Sadık diyor onu gizlemiştir, kıyamete yakın nasıl olsa yeryüzüne gelecek, yeryüzünü adaletle dolduracak, ondan sonra vefat edecek diyorlar. Navisiye diye bir fırka var ki bu fırkada da imamın Bakır’dan sonraki Cafer Es Sadık kendisi olduğunu son imamın, kurtarıcı mehdi O olduğunj söylüyorlar. Yani ortaya çıkıp. Şöyle bir rivayet de uyduruyorlar Caferi Sadık’a.Diyorlar ki Caferi Sadık ayne şöyle söyledi; “benim başımın dağda üzerinize yuvarlanıp düştüğünü görseniz bile inanmayın. Çünkü ben yaşıyorum ve ölmemişim, kıyamete yakın geleceğim”. Şeyhistami El Milal söylüyor bunu. Bu gibi farklı mehdiler geleceği de fırkalar arasında şianın kendilerine göre farklı şahıslar geleceğini söylüyorlar. Şia alimleri bunun imkansız olmadığını da söylüyorlar. Nasıl ki diyorlar kendilerinden önce bazı peygamberler, nebiler çok uzun süreli yaşadı ise bunlar da delil olarak böyle uzun süreli yaşayacak, kıyamete yakın yeniden ortaya çıkacak diyorlar. Kurandan delil göstermeye gelince.. Kurandan ne gibi delilleri var? Tabi şiayı araştıran, okuyanlar şunu çok iyi bilirler ki şiada kurandan delil çıkarmak su içmek gibi bir şey. O kadar kolay. Mesela Ahzab suresinde çünkü imamlara has kılmışlar Allah’ın ayetlerini çoğunlukla. Ahzab suresi 7.ayet ki şöyle Ahzab suresi 7.ayette; “hani biz peygamberlerden sağlam söz almıştık. Senden,Nuh’tan, İbrahim, Musa ve Meryem oğlu İsa’dan da. Evet biz, onlardan sonra sağlam bir söz almışız”. Yani bu sağlam söz misak nedir? Bu misak, mehdinim geleceğinin anlatılması kendi kuşaklarında olan insanlara ve onun mutlaka gelip zuhur edeceğinin bilgisinin verilmesidir bu misak. Bir başka ayet mesela Saffat 8, Tevbe 32. Ki bu arada TEVBE, 32.. Ayet: “Yürıdune ey yutfiu nurallahi: Allah’ın nurunu ağızlarıyla söndürüyorlar”, “bi efvahihim ve ye’bellahü illa ey yütimme nurahu ve lev kerihel kafirun: kafirler istemeseler de Allah nurunu tamamlayacaktır” diyorlar ki bu ayet yani Allah’ın böyle bir ayeti var, bu ayeti yorumlayarak diyorlar ki; “bu tamamlanacak nur, mehdinin gelişidir. Ve o gelecek, yeryüzünde bütün adaleti sağlayacak” diyorlar. Ve şöyle Caferi Sadık’tan yine rivayet ediliyor; “andolsun ki bu ayette zikredilen vaad henüz gerçekleşmiş değildir. Mehdi zuhur edinceyr kadar da gerçekleşmeyecektir. Kaim zuhur yani mehdi, kaybolan imam zuhur ettiğinde onun kıyam ve zuhurundan rahatsızlık duymayacak hiç bir kafir ve müşrik kalmayacaktır” diyorlar. Bir tane de hadis söyleyeyim. Çünkü hadisler çok bu konuda.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Uydurulan hadisler.
AYDIN MÜLAYİM; Evet. Onların hadisleri. Şianın kendilerine göre. Mesela İbni Abbas ve Hüseyin’den. İkisinden şöyle bir rivayet söyleniyor; “Allah’ın yaratıklarına olan halifeleri, vâsileri ve hüccetleri benden sonra 12 kişidir. Ki onların birincisi benim kardeşim(Ali’yi kastederek) diğeri sonuncusu benim çocuklarımdır ki bu da en sonuncusu mehdi olacaktır. O gelecek yeryüzü zulümle dolduğu sırada adaletle dolduracaktır. Beni hak olarak peygamber seçen Allah’a yemin olsun ki eğer dünyanın ömrünün bitmesine bir gün kalsa bile Allah o günü oğlum mehdi zuhur edinceye kadar uzatacaktır”.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Bir an önce gelsin de kurtulalım bari!! Tevbe estağfurullah.
AYDIN MÜLAYİM: “O gün Meryem gökten yeryüzüne inerek onun arkasında namaza duracaktır ve onun hükümeti bütüm batı ve doğuya ulaşacaktır” diyor.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Dikkat ederseniz hep mehdi olmak isterler İsa değil. Arkda namaz kılacak. İmam mehdi ya! Şimdi burada Kuran Işığında Aracılık Ve Şirk kitabımız. Bu kitabı 90’lı yıllarda yazmıştık. Tarikatlere, cemaatlere, Budizm’in bugünkü hali, hıristiyanların, katoliklerim bugünkü hali: onu esas alarak. Bakın burada Risaleyi Nur’dan Said Nursi ile ilgili iddiaları özetleyeyim. Şu duyduklarınızın hemen hepsini burada göreceksiniz. Sadece başlıklarını okuyorum: Birlik makamında imiş Said Nursi! Birlik makamı kimindir? Sadece Allah’ta olur. Bediyyuz zaman imiş! Bedi Allah’ın sıfatıdır. Bediuz semavati vel ard. Gökleri ve yeri benzersiz yaratan. Bediyyiz Zaman da zamanının benzersizi. Benzersizlik kimde olur? Yanlız Allah’ta olur değil mi? Ondan sonra, alemler rahmet olduğu iddiası. Rahmet olur meselesi var ya. Darda kalana yardım ettiği iddiası. Darda kalana Allah’tan başka yardım eden olur mu? Kuranı ve Allah’ın isimlerini taşıdığı iddiası. Kuranı da içinde taşıyor Allah’ın isimlerini de. Allah’ın özelliklerini taşıyor. Görüyormusunuz? Her devirde farklı kimlikte ortaya çıktığı iddiası. Diyor ki; “80.bedenimdeyim, bundan sonra da gelmeye devam edeceğim” diyor. Mehdi olduğu iddiası! Onu biraz sonra okuyacağım. Beklenen mesih olduğu! Onu da söylüyor Risaleyi Nur’da. Ama onu kendi söylemiyor da arkadaşları söylüyor, O da tasdik ediyor. Kurtarıcı olduğu iddiası. İşte kurtarıcılık şey yapılıyor. Şefaatçı olacağı iddiası! Ahirette de kurtarıyor. Fetullah Gülen de diyordu ya “ölünce sizi naime erdireceğim” falan. Risaleyi Nur onaylanmışmış! Haşa. Tasdik edilen bir kitapmış! Türkçe olmasının sebebi, muhataplar türkmüş. Günahlara kefarermiş! Onu okuyan, zamanının mühim alimi olurmuş! Anlayan varsa beri gelsin de ama alim olurmuş diyor. Said Nursi’ye yazdırılmışmış! Adını Hz.Ali vermişmiş! Bak hep O kullanılıyor. Resulullah’ın amcasının oğlu ve damadı olduğu için. AliRa, Risaleyi Nurdan şefaat istemiş beni kurtar diye. Şu alçak gönüllülüğe bir bakın yani! Diyanet İşleri Başkanlığı bu kitabı basıyor. İnsan biraz Allah’tan korkar ya! Azıcık Allah korkusu olan bir kişi bu kitabı basar mı? Gerçi orası kurum, kişi değil de. Yanıldım. Ondan sonra la ilahe illallah’ın delili imiş. Delile ihtiyacı varmış demek ki la ilahe illallah’ın. Kurtarıcıymış gene tekrar. Kurtuluş Nur cemaatindeymiş,oraya girersen kurtulursun yoksa yandın. Şimdi bakın şimdi burada ne diyor? Sadeleştirilmiş olarak buraya alıyorum şeyi. Kaynağını da söyleyeyim. Arzu eden oradan okuyabilir. Şualar, 14.Şua. Orada var. “Risaleyi Nurun bir takım önemli şakirtleri, Said Nursi’ye ısrarla şunu sorarlar: ahir zamanda peygamberimizin ailesinden gelecek olan o büyük mürşidin sen olduğunu düşünüyoruz”. Resulullah kürt mi idi?Said Nursi kürt değil mi? “Sen olduğunu düşünüyoruz. Ama sen bu kanaatimizi ısrarla kabul etmiyor, çekiniyorsun. Bu bir çelişkidir. Çelişkinin hallini isteriz”. Said Nursi de buna karşı şöyle söylüyor; “gelecek mehdi resulün temsil ettiği kutsal cemaatin manevi şahsiyetinin 3 görevi vardır”. Şahsi manevi diyerek bir tüzel kişilik oluşturuyorlar tıpkı bu kelimeyi katolik kilisesi kullanır aynı onlar gibi. “Bunlar: imanı kurtarmak”. Herhangi bir nebinin imanı kurtarmak diye bir görevi var mı? Ama kilisede var. Vaftiz olur kurtarır haşa. “Peygamberin halifesi ünvanı ile islamın farklı yönlerini ihya etmek. Zamanın etkisiyle kuranın hükünlerinde ve şeriat kanunlarında görülen bir çok değişiklik sebebiyle o zat en büyül görevi yapmaya çalışır. Nur şakirtleri birinci görevi tam olarak Risaleyi Nurda gördüklerinden(Bu, Said Nursi’nin sözü) ikinci, üçüncü görevler buna nispetle ikinci, üçüncü derecede olduğundan Risaleyi Nur’un manevi kişiliği(yani kendisi: Said Nursi) haklı olarak bir çeşit mehdi diye algılanıyor”. Böyle algılıyorlar. “Hatta bir kısım evliya gayb ile ilgili kerametlerinde Risaleyi Nur’un” ki burada kelime oyunları var. Nur elçisinin. Nur elçisi Said Nursi’nin kendisi. “Tam o ahir zamanın hidayet edicisi olduğu”.Hâdi! “İnceleme ve yorumla anlaşılır diyorlar. İki nokta karışıklık olduğundan yoruma ihtiyaç vardır. Birincisi: peygamberin halifesi olma ve islamın birliği halka, siyasetçilere ve özellikle bu asırdaki düşüncelere göre birinci görevden 1000 derece geniş görünüyor” peygamberin halifesi olma! “Gerçi her asırda hidayet edici, bir nevi mehdi ve müceddid gelmiştir. Ama her biri üç görevden birisini bir yönü ile yaptığı için ahir zamın en büyük mehdisi ünvanını almamışlardır”. Onun için sen şiileri görürsen de ki siz artık beklemeyin, gelmiş gitmiş. Bak şimdi okuyacağız. “İkincisi: ahir zamanda o büyük şahsın peygamber ailesinden olmasıdır”. Sıkıntı burda. Kürt değil Resulullah, Said Nursi kürt. Bu, insanın elinde olan bir şey değil yani. “Aslında ben, Hz.Ali’nin manevi evladı hükmündeyim”. Kelime mi yok! “Ondan hakikat dersi aldım”. Gitmiş Ona talabe olmuş. Zaman diye bir şey yok ki ne olacak. Çünkü 80.bedeninde. O zaman kaçıncı bedeninde idi kim bilir. “Muhammed’in ailesi bir manada hakiki Nur şakirtlerini de içine aldığından”. Sadece kendi değil, hakiki Nur şakirtleri de Resulullah’ın ailesindenmiş. Artık ehlibeyt kelimesi falan da gitti yani. Artık kusura bakmasınlar! “Ben de o aileden sayılabilirim”. Kabul etmemiş değil mi! Hem de nasıl. Görüyormusunuz? “40 günde bir ekmek yiyip, başka günlerde yemeyen”. 40 günde bir yemek yiyen bir adam varmış! Allah’ın nimetini kendine haram kılıyor. “Meşhur veli Osmanı Halidi ile Isparta’nın tanınmış alimlerinden Topal Şükrü bir gerçeği açıkça görmüş ve haber vermişlerdir. O gerçek şudur: ümmetin ahir zamanda gelmesini beklediği kişinin 3 görevinden en önemlisi ve en büyüğü gerçek imanı yaymak ve ehli imanı sapıklıktan kurtarmak olduğundan” sanki kendini kurtarmış da! “O görevi tümüyle Risaleyi Nurda görmüşlerdir. Bu sebepledir ki Hz.Ali, Abdulkadir Geylani, Osmanı Halidi gibi zatlar gelecek zatın makamını Risaleyi Nur’un manevi kişiliğinde Said Nursi’de gözleriyle görmüş gibi işaret etmişlerdir”. Hz.Ali taa zamanında görmüş, Said Nursi’dir diye söylemiş. “Bu gerçek gösteriyor ki gelecek bu mubarek zat, Risaleyi Nur’u kendi programı olarak uygulayacaktır”. Gelecek zat, Risaleyi Nur’u kendi programı olarak uygulayacak. Risaleyi Nur o zaman son kitap olmuyor mu? Önceki kitapları da tasdik ediyor. Bu o kadar çok vardır ki. Dolayısıyla işte buyrun şimdi Fetullah Gülen’e yükleniliyor. Ya kardeşim, bunun ağababasını da lütfen gündeme getirin ya! Yüklenmeyin demiyorum. Bak bunu yıllar önce taa nerdeyse 30 seneye yakındır yazalı. Yeni değil ki bu. Bugüne kadar bir satırlık cevap verebildiler mi? Bana sadece şunu söylediler bir kaç kere; “ya Hocam yazmışsınız, bir yerde konuşmayın bunu”. Cevap verin hadi bakayım. Bunu söyleyen de Nurcular haa! Peki Fetullah Gülen bundan aşağı kalır mı? Sen mehdi isen ben daha yukarıdayım! Daha yukarısı ne olur? Allah olur. Bak ne diyor. Diyor ki. Kutup var, bir takım şeyler var. Kendisine kutup diyor. “Özel donanımı açısından O tıpkı kutup yıldızı gibi tektir”. “O tektir” i zaten Said Nursi de söylüyor. “Yer ve gök ehlinin gözdesidir” Ondan dolayı diyor “Cebrail parti kursa”.. Tenezzül eder mi; Cebraiş kim O kim? Haşa. Bunu söylüyor ya “parti kursa Ona oy vermem diyor ben varken. Bana muhalefet mi ediyorsun” demiş oluyor. Ondan sonra diyorr ki; “kutup daha da derinleşir, Allah’ın ikramının haline gelir. Özel donanımı açısından O tıpkı kutup yıldızı gibi tektir, yer ve gök ehlinin gözdesidir, onun nüfuzu marifetine, marifeti hakkın ilmine” hakkın ilmi Allah’ın bilgisi ondaymış yani. “O da ne aynı ne gayrı çerçevesiyle Allah’a bağlıdır”. Ne ayrı ne gayrı ne demek? Allah değil ama Allah’tan başkası da değil. Tam hıristiyanlar işte. Tam Papa. Tamı tamına Papa. Önce müslümanların elinden kuranı aldılar. Bu yeni değil ki. Sürekli bunu anlatıyoruz. Bizim şu dergimiz, Allah rızası için şu dergiyi okuyun. Burada şey var. Son sayısı bu. Aslında hepsi paralel. Okuyun bakalım ki kuranın anlattığı dini ortaya koyan geçmiş yada şu anda bir şey bulabiliyormusunuz. Habire yeni din icad ediliyor. Bugün de öyle. Hepsi de burda var. Okuduğunuz zaman göreceksiniz. Daha yeni dün geldi değil mi? Daha yeni çıktı yani. Dergimizin son sayısı. Aslında hepsi paralel. Okuduğunuz zaman göreceksiniz. Bugün gerçekten dinini ortaya koymak isteyenlerin yapacağı şey, kuranı tekrar gündeme getirmektir. Kuran tekrar gündeme gelmek zorunda ve geçmişten gelen kuransız dini bırakmak zorundayız. Bugün ne kadar utanç vericidir ki müslümanlar herhangi bir kanun çıkarmak istedikleri zaman batıya muhtaç kalıyor. Bir müslümanım batıya normları diye onları meth etmesi kadar utandırıcı bir şey olmaz. Ama ne yapacaksın ki din diye ortaya konan, Allah’ın kitabının tamamen dışında bir şey. Bugünküler paralel de eskiler dikey mi? Onlar da paralel. Ne farkı var?
Şimdi son olarak ben toparlama yapayım. Bakın Allah Ali İmran suresi 96’da şöyle diyor; ALİ İMRAN, 96.. Ayet: İnne evvele beytiv vüdıa linnasi lellezı bi bekkete mübarakev ve hüdel lil alemın: insanlar için yapılmış ilk kamu binası elbette Bekke’de (Mekke’de) olandır. Bereketli ve tüm alemin kıblesi/hedefi/doğruyu gösteren”.İlk binayı kim yapar? Allah’ın bütün bilgilerle donattığı AdemAs yapar değil mi? İlk nebi AdemAs’ın bulunduğu yer nereymiş? Mekke. C.Hakkın dikkatimizi çektiği ikinci bir zat var. O da İbrahimAs değil mi? Diyor ki;ALİ İMRAN, 97.. Ayet: Fıhi ayatüm beyyinatüm mekamü ibrahım: orada açık açık işaretler vardır; İbrahim’in durduğu yerler”. Arafat, Mina, Müzdelife, Safa-Merve ve Kabe. “ve men dehalehu kane amina: oraya giren güvende olur”, “ve lillahi alen nasi hıccül beyti menistetaa ileyhi sebıla: oraya yol bulanlar için insanların o beyti ziyaret etmeleri Allah’ın insanlar üzerinde alacağıdır”. Hac suresinde İbrahimAs o kaybolmuş, sadece temelleri kalmış olan kabeyi yükselttikten sonra Allah Ona diyor ki; HAC, 27.. Ayet: Ve ezzin fin nasi bil hacci: insanlar içinde haccı ilan et” yani camiyi yaptırdın, ezan oku. Onlar bilirler, sen gel deme. Artık hac yapabilirsiniz. “ye’tuke ricale: yürüyerek gelirler”. Bunlar yakın çevreden gelirler değil mi? “ve ala külli damiriy: yorgun binekler üzerinde” bunlar da uzaktan gelirler. “ye’tıne min külli feccin amıyk: her derin vadilerden akar gelirler” dünyanın her yerinden. Çünkü orası ümmül kur’a: merkez. Diyor ki sen şey yap. O zaman budisti de gelecek, kim dünyanın neresinden duyarsa . Haccı herkes oraya biliyor. İnsanların bilmediği yer değil. Peki son nebiyi nereye gönderdi Allah? Diyor kiSURA, 7.. Ayet: Ve kezalike evhayna ileyke kur’anen arabiyyel: işte sana arapça kuran vahyettik”, “li tünzira ümmel kura: bu ana kenti uyarasın”, “ve men havleha: ve çevresini” dünyanın tamamı. Tıpkı İbrahimAs’a ilan et demesi gibi. İlan et, gelir. Ondan sonra da şöyle diyor; “ve men kefera fe innellahe ğaniyyün anil alemın” tüm insanlar üzerinde bu beyti ziyaret görevi Allah’ın insanlar üzerindeki hakkıdır. Tevbe suresinde de diyor ki Allah; gelsinler de TEVBE, 6.. Ayet: Ve in ehadüm minel müşrikınestecarake: müşriklerden herhangi birisi senin yanına gelmek isterlerse” ki asıl yeri kabedir. “fe ecirhü: ona imkan ver de gelsin”, “hatta yesmea kelamellahi; orada Allah’ın kelamını dinlesin”. Bugün oranın girişine “müslüman olmayan giremez” diye yazmışlar. Nerden biliyorsun adamın müslüman olup olmadığını? Elindeki kağıt onun müslüman olduğunu mu gösterecek? Nerden çıkardınız bunu? Gelsin dinlesin diyor. Bak “bütün insanların üzerinde Allah’ın hakkıdır” diyor. Gelecek. İşte o ana merkeze C.Hakk son nebisini göndermiş.ve men kefera fe innellahe ğaniyyün anil alemın: kim nankörlük ederse Allah’ın kimseye ihtiyacı yok”. Şimdi bütün kendilerine kitap verilenler hepsi. ALİ İMRAN, 98.. Ayet: “Kul ya ehlel kitabi: de ki ey elinde kitap olanlar”. Budisti, mecusisi, sâbiisi, hepsi. “lime tekfürune bi ayatillahi: niye Allah’ın ayerlerini görmek istemiyorsunuz?”. “vallahü şehıdün ala ma ta’melun; yaptıklarınıza Allah şahit. Siz bilmiyormusunuz ey Sasaniler, sizin beklediğiniz MuhammedAs’dır? Siz bilmiyormusunuz yahudi ve hıristiyanlar,beklediğiniz zat MuhammedSav’dir? Hindu ve budist biliyor mu? Bilmiyorum. Bu kafayla müslümanlar onlara tebliğ götüremez ki. ALİ İMRAN, 99.. Ayet: Kul ya ehlel kitabi: de ki ey ehli kitap”, “lime tesuddune an sebılillahi men amene: niye siz inananları Allah’ın yolundan engelliyorsunuz?”. Tutuyor Fetullah’ı destekliyorsunuz, Said Nursi’yi destekliyorsunuz? Daha önce de bir sürü insanları destekliyordunuz ki bir iveç yapsınlar. Bak diyor ki “tebğuneha ıvecen; istiyorsunuz ki Allah’ın yolunda bir eğrilik olsun da biz bu adamları saptıralım”. Eskiden beri öyle. Emeviler’den beri böyle, yeni değil ki bu. “ve entüm şüheda: biliyorsunuz yanlış yaptığınızı, şahitlersiniz siz”, “vemallahü bi ğafilin amma ta’melun: yaptıklarınızdan Allah habersizdir zannetmeyin” haberi var C.Hakkın. Şimdi bize diyor: ALİ İMRAN, 100.. Ayet: Ya eyyühellezıne amenu: müminler” aklınızı başınıza toplayın. “in tütıy’u ferıkam minellezıne utül kitabe : kendilerine kitap verilenler var ya, onlardan bir guruba itaat ederseniz” doğru yolda olanlar var çünkü. “İtaat ederseniz/boyun eğerseniz”, “yerudduküm ba’de ımaniküm kafirın; inancınızdan sonra sizi kafirliğe çevirirler”. Bakın bugün Ortadoğu’da bir gurubu kandırdılar, İşid diye bazı yerleri işgal ettirdiler. Şimdi başka gurubu onunla savaştırıyorlar ki, bir arada şeyi çıkardılar Afganistan’da: Bin Ladin. Kendilerini haklı çıkarmak için. Ne olacak böyle Allah’ın kitabını unutmuş olan müslüman-Allah onlara zaten müslüman demez-onları kullanmaktan daha kolay bir şey olur mu yeryüzünde. Allah işte bize söylüyor. ALİ İMRAN, 100.. Ayet: Ya eyyühellezıne amenu in tütıy’u” ehli kitaptan bir gurubuna, hepsi değil. İyiler de var çünkü. “Boyun eğerseniz”, “ferıkam minellezıne utül kitabe yerudduküm ba’de ımaniküm kafirın: inancınızdan sonra sizi kafirliğe çevirirler”.ALİ İMRAN, 101.. Ayet: Ve keyfe tekfürune: siz nasıl kafir olabilirsiniz?”, “ve entüm tütla aleyküm ayatüllahi; bakın size Allah’ın ayetleri okunuyor”, “ve fıküm rasulüh: Allah’ın kitabı elinizde” nasıl kafir olabilirsiniz? “ve mey ya’tesım billahi: kim Allah’ın kitabına sıkı sarılırsa”, “fe kad hüdiye ila sıratım müstekıym: doğru yola yönlendirilmiş olur”. Esas şu ayetle bitirelim. Diyor ki Allah; ALİ İMRAN, 102.. Ayet: Ya eyyühellezıne amenüttekullahe hakka tükatihı ve la temutünne illa ve entüm müslimun: müslümanlar, Allah’ın emirlerine uymak ve kendini korumak için ne gerekiyorsa onu yapın kendinizi Allah’ın yasaklarından korumak için. Müslüman olarak ölün”. Buna dikkat edin. Her an ölebilirsiniz, bu yoldan asla ayrılmayın. ALİ İMRAN, 103.. Ayet: Va’tesumu bi hablillahi cemıan; Allah’ın ipine sımsıkı sarılın”, “ve la teferraku: ayrılığa düşmeyin”. Bakın kuran müslümanların elinden alındıktan sonra Resulullah adına şu söz söylendi; “ümmetimin ihtilafı rahmettir”. Haşa Resulullah Allah’a meydan mı okuyor? Ayrılmayın, kurandan uzaklaşmayın. Kuran diye bir şey kalmadı ki müslümanların hayatında. “vezküru nı’metellahi aleyküm: Allah’ın size olan niğmetini aklınızdan çıkarmayın”, “iz küntüm a’daen fe ellefe beyne kulubiküm: birbirinize düşmandınız, Allah kalplerinizi birbirinize ısındırdı. Şu anda da düşmanlık var. Sadece kuranla olur ama kimseye lafımızı işittiremiyoruz. Ya kardeşim, İşid’in yanlışlığını televizyonlarda bir anlatalım! Efendim iştr şu gurup bu gurup. Televizyonda anlatalım. Onların çoğu bu dine hizmet ettiğini zannederek uğraşıyor. Yok! Bir zamanlar Fetullah ile ve cemaatlerle, tarikatlerle mücadele ederken dışlanıyorduk, şimdi gene dışlanıyoruz. Peki ne oluyor kardeşim? Ne oluyor? Allah Allah! “fe asbahtüm bi nı’metihı ıhvana: Allah’ın nimeti sayesinde kardeşler oldunuz”, “ve küntüm ala şefahufratim minen nari fe enkazeküm minha; ateş çukurunun kenarındaydınız”. Şu anda da islam alemi öyle. “Allah sizi oradan çıkardı”.Ancak Allah’ın kitabı ile kurtarılabilir insanlar. “kezalike yübeyyinüllahü le küm ayatihı lealleküm tehtedun: Allah işte ayetlerini size böyle açıklar, belki doğru yolu bulursunuz”. İnşallah müslümanlar doğru yolu bulabilirler. Mehdi gelmiştir: MuhammedSav. Başka gelecek bir şey yoktur. İnsanların uyması gereken tek kitap kurandır. Ama müslümanların boynundaki yük çom daha fazladır. Müslümanlar terkettikleri kurana yeniden sarılmak zorundadırlar.