ABDULAZİZ BAYINDIR: Bugün berzah konusuyla ilgili ders yapacağız. Berzah biliyorsunuz engel demek. Geçen hafta o dersi yaptık ama iyi anlatamadık. İnşallah bugün başarırız diye ümid ediyoruz Allah nasib ederse. Önce İnsan suresindeki bir ayetle başlayalım. Orada Allah diyor ki: “Hel etâ alel insâni hînun mined dehri
lem yekun şey’en mezkûrâ: insan üzerinden uzunca bir zaman geçti ki mezkur bir şey değildi”. Zikre konu değildi. Zikre konu ne demek? Onunla ilgili herhangi bir bilgi yoktu. Mesela bizden herhangi birinin, ben 1951 doğumluyum, 1949 diyelim. Ya da 1950’nin başlarında benimle ilgili herhangi bir bilgi söz konusu değildi. Yani annem ile babamın bir oğlu olacağına dair önceden bir şey söz konusu değildi. Bu, Allah’ın kendi sözü. Biliyorsunuz dinde maalesef din adamlarının sözü her zaman Allah’ın sözünün önüne geçirilir. Yeni şeyler ortaya konur. Bizim geleneğe bakarsanız hepimizin bırak dünyaya geleceğimiz ömür boyu yapacağımız her şey ezelden bellidir. Ezel ne zaman derseniz onun vakti de yoktur zaten. Ondan sonra da işi izah edebilmek için C.Hakkı zamanla ilgilendirmezler. Allah’ın zamanla bir alakası yoktur, zamanla sınırlandırılamaz der. Peki bir delili var mı? Yok. Peki öyleyse Allah bizi ezelden ne yapacağımız belliyse daha niye imtihana tabii tutuyor? Orada dur derler, bu akılla anlaşılmaz derler. E peki biz akıllıyız? Sen git bunu koyunlara anlat. Tam da koyunlara anlatılabilecek bir şey gerçekten. Çünkü arada sırada da yem, tuz verirsen dinlerler. Vermezsen onlar da dinlemez. Ama dinlediklerini zannedersin. Maalesef din söz konusu olduğu zaman insanlar koyun değil koyundan da aşağı mertebede hesap edilirler. Mesela bakın buradaki sözleri söyleyen Allah değil mi? Bak ne diyor: “Hel etâ alel insâni hînun mined dehri: insanın üzerinden uzunca bir süre geçmedi mi?”. Geçmedi mi diye bize sorunca bunu bizim bildiğimiz anlaşılıyor. Yani Allah demiş oluyor ki benim size verdiğim akılla bunu anlarsınız. Bunun için herhangi bir kitaba bakmanıza gerek yok. “Lem yekun şey’en mezkûrâ” dile gelebilecek bir şey değil. Ondan sonra diyor ki “İnnâ halaknel insâne: insanı”, insan deken bu tekil de olur. Sizden her biriniz olabilir. Ama bütün insanlar. Adem(as) da dahil bütün insanları yaratık, “min nutfetin emşâci: karışımı çok olan nutfeden yarattık”. Yani döllenmiş yumurtadan yarattık. Döllenmiş yumurtanın oluşabilmesi için bir kadınla bir erkeğe ihtiyaç var değil mi? Kadın ile erkek evlenmezse bir şey olmaz. Bana zaman zaman, eskiden müftülükteyken çok gelirlerdi de burada artık daha çok Yahya’ya geliyorlar. Bana fazla gelmiyorlar. “Hocam istenmeyen bir gebelik oldu”. Hayırdır, eşinizle ayrı mı yatıyordunuz? “Yook”. İstemiyorsanız ayrı yatardınız kardeşim. Beraber yatıyorsanız istenmeyen gebelik diye bir şey olmaz. Allah size soracak değil. Allah kurallarını koymuş. “Biz gebe olacağımızı beklemiyorduk”. Zaten hiç birimizle ilgili bir ön bilgi yoktu. Ne beklediğin zaman olur ne de beklemediğin zaman olmaz. Allah sana sormaz. Allah onun kuralını koymuş. Bir çocuğun olması için bir nutfeye ihtiyaç var. O nutfenin olması için kadının yumurtalarına, erkeğin de menisine ihtiyaç var ve bunlar bir yerde döllenmeleri gerekiyor. Burada Allah öyle diyor. Mesela kadın ile erkek evlenmeden önce hiç böyle bir şey yok. Sizden herhangi birinizin bu dünyaya geleceğine dair herhangi bir bilgi söz konusu değil. Bunu söyleyen Allah. Dolayısıyla ezelde şu var mı bu varmış, yok ruhlar alemiymiş. Efendim ruhlar aleminde Allah toplamış insanları sizin rabbiniz değil miyim demiş de! İşte o zaman herkes evet demiş. Bu dünyada yaşarken eğer aykırı davranırlarsa o zaman günahkar olurlarmış, cehenneme giderlermiş! Bunların hepsi hayali şeylerdir. Zaten ayetler çok net bir şekilde ortaya koyuyor. Bizim vakıf sitesinden bir şey aldım buraya. İşte nutfe diyor Allah, döllenmiş yumurta. Burada ana rahmi var. Ana rahminde birçok şeyler var. Yumurtalar var. Tam rahim kanalında nutfe dölleniyor. Tarık suresi 5.ayet: ” Fel yenzuril insânu” insan bir düşünsün bakalım diyor neyde yaratılmış. Dikkat ediyor musunuz şu safhaları Allah bize emrediyor. Öğreneceksiniz diyor. Düşünün diyor. Peki neden yaratıldığınızı düşünün diyor. Tarık 6: “Hulika min mâin dâfik” mai dafıktan yaratılmıştır. Bu su parçacığıdır bakın. Nutfe, mesela şuraya bir şey koyduk dikkat ediyorsanız: su damlası. Bakın şu su damlası ile şu nutfe. Bu biraz büyütülmüş. O da büyütülürse. Orada fazla yer işgal etmesin diye küçültülmüş. Aynı şeydir. Bakın öyle bir ifade kullanıyor ki Allah meseleyi çok iyi anlayasınız. Bir de bak şu döllenmiş yumurtadır. Çekilmiş resim. Nutfe kelimesinin anlamı da inci demek. Şu inciyi görüyor musunuz? Bak şu inci ile bu nutfe arasında döllenmiş yumurta arasındaki benzerliği görüyor musunuz? Bakın bugün daha yeni bu resimler çekiliyor bugünkü teknoloji ile ama Allah, kuranı indirdiği gün bunu anlatıyor. Öyle bir kelime kullanıyor ki Arap dilinde, Arap dilinde kullanılan o inci ile tanımlıyor nutfeyi. Ve insanın zihni bu inci taneciğine gidiyor ve nutfenin şekli zihninizde canlanabiliyor. İşte 15 asır geçtikten sonra resmi çekiyorsunuz aynı şey çıkıyor. Ve burada diyor ki “min mâin dâfik” kendi kendini iten bir su diyor. Öz itimli diyorlar değil mi bugün şeyde. Kendi kendini iten bir su. Aynı zamanda bu su tabi. Sıvı manası. Sıvı. Katı bir madde değil. Bakın şöyle kendini ite ite geliyor rahmin içerisine bu kanaldan ite ite geliyor. Ama döllenme burada oluyor. Yani kuran bize onu da bildiriyor. Peki bu döllenme oluncaya kadar insan neydi? Mesela siz kendinize sorun. Ben 51 doğumluyum. Daha eski doğumlu olanlar var mı? Kaç? 48. Tamam. 45 diyelim. 1945’de şurada bulunanlar içerisinde herhangi birimizle ilgili herhangi bir yerde bir bilgi yok. Allah böyle bir bilgi olmadığını kendisi bildiriyor. Yani bizim dünyaya geleceğimizi kimse bilmiyordu. C Hakk da böyle bir belirleme yapmamış. Allah öyle bir kural koysa şu şu kişiler gelecek, elbette ki olur. Onda hiç şüphe yok. Ama Allah imtihan ettiği için bizi kural falan koyduğu yok. Çünkü evlenmeye mecbur etmiyor insanları, sizi serbest bırakıyor. Bir erkekle bir kadın birleşmeden çocuk olmuyor. Bu konuda da bir zorunluluk olmadığı için, o da imtihan sahası olduğu için serbest bir alandır. Burada diyor ki; İnsan suresi 1-2.ayet “Hel etâ alel insâni hînun mined dehri lem yekun şey’en mezkûrâ İnnâ halaknel insâne min nutfetin
emşâcin” insanoğlunu çok karışımlı nutfeden yarattık”, “nebtelîhi: biz onu zor bir imtihandan geçireceğiz”. Zor imtihandan geçireceği için “fe cealnâhu” nutfe halinden sonra onu “semîan basîrâ” dinleyebilen ve görebilen bir varlık haline getirdik. 1945 dedik az önce. 1945’e kadar biz yoktuk da bizi oluşturan madeler de yokmuydu? Yani şu etimizi, kemiğimizi, vücudumuzu oluşturan maddeler bu dünyada yıkmuydu? Bir yerden mi geldi. Varmıydı, yokmuydu? Vardı. Dünya kurylduğu günden beri bunlar vardı. Onun için Bakara 28.ayette diyor ki Allah; “Keyfe tekfurûne billâhi” siz Allah’a karşı kendinizi nasıl kapatırsınız? Nasıl Allah’ı görmezlik edersiniz? “ve kuntum emvâten: hepiniz ölü haldeydiniz”. Parçacıklar halindeydiniz. Topraktınız. “Fe ahyâkum: Allah size canlılık verdi” diriltti. Bir toprak bitkisiz, her taraf ölü halde denir. Ama bir yağmur yağar canlanır. Ne oldu da topraktan o bitkiler bitti? Ben mesela bir keresinde çok şaşırmıştım şeyde. Mekke’den Arafat’a çıkarız. Oralar kupkuru, hiç bitki olmaz. Bir baharda gitmiştim baktım yemyeşil. Allah Allah buralar nasıl yeşeriyor. Kupkuru yer. Yağmur yağdı diye bu yeşerme nasıl oldu? Demek ki o tohum zaten varmış toprağın içerisinde. Su ile toprak birleştiği zaman o tohum. Orada gelişti ve bitkiyi bitirdi. İnsanoğlunun ilk yaratılması da aynı. Nuh suresinde var ya. Mesela Adem(as) ile Havva validemizin yaratılması aynen bir bitkinin yaratılması gibi. “Vallahu embetekum minel ardı nebata” 71.surenin 17.ayeti. Zaten ekranda gözüküyor değil mi? “Vallâhu enbetekum minel ardı nebâtâ: Allah sizi yerden bir bitki gibi bitirdi”. İlk oluş o. Çünkü bunu Nuh(as) söylüyor. Ondan sonrakiler söylemiyor. Nuh(as), Adem(as)’a en yakın olan. Adem(as) O’nun dedesi yani. İlk yaratılış ne oluyor? Yerden bir bitki gibi bitiyor. Bitkilerin bazılarında şey vardır biliyorsunuz. Aldığumız şeyde hem erkek organ var bak görüyor musunuz hem dişi organ var. İç döllenme yapıyor. Bu iç döllenme ile yine şey oluşuyor nutfe dediğimiz oluşuyor. Ondan dolayı hayvanların döllenmesi, bitkilerin döllenmesi, insanların döllenmesi aynı kurala tâbi. Bu konuda çalışanlar hepsini birleştirerek çalışmalı. Yani Adem(as)’ın annesi babası yoktu ama topraktı annesi babası. Tıpkı bir bitkinin annesi babası gibi. Adem(as) yaratılıncaya kadar dünya yokmuydu? Elbetti ki vardı. Az önce 1945 dedim. 1945 öncesinde hiç birimiz yoktuk hepimiz topraktık. Adem(as) dünyaya gelince O da topraktı yani. O da yoktu. Dolayısıyla biz ölü halde tıpkı tabiata ölü dediğimiz gibi ölü haldeydik. Allah diyor ki; Bakara 28; “Keyfe tekfurûne billâhi” Allah’a karşı nasıl nankörlük edersiniz. Yani siz neyinize güveniyorsunuz? Allah biraz imkan verir bakarsınız ki adam tanrılaşmış Allah’a akıl öğretmeye kalkıyor. Ya senin neyin var ki. Daha dün yoktun yarın yine yok olacaksın. Bir ağaç kadar bile ömrün yok. “Ve kuntum
emvâten fe ahyâkum: Allah size hayat verdi”, “summe yumîtukum: sizi tekrar öldürecek”. Ne demek? Tekrar toprak olacak. Çürüyecek. Üzerine basıp geçtiğimiz her karış toprağın altında kim bilir kaç kişinin parçacığı vardır her karış toprakta. Mesela Yunus Emre’nin bir şiiri vardır. Şöyle çok düşündürücü. “Mal sahibi mülk sahibi, Hani bunun ilk sahibi. Mal da yalan mülk de yalan, var biraz da sen oyalan”. Mesela şöyle 1 metrekarelik bir toprak alsanız, oranın tarihini dinleme fırsatı bulsanız. O toprak için kaç kişi kendisini öldürmüştür. E ne oldu peki? Öldürdün de ne eline geçti yani. Ya da bir başkasını öldürmüştür. Belki küçücük 1 metrekare toprak için ciltler dolusu kitap yazılabilir. İşte Allah diyor ki; size hayat verip tekrar öldürecek. Yeniden toprak olacaksınız. Burada öldürme yani yaratılışımızdan önceki hale tekrar dönüşeceğiz. Ama “summe yuhyîkum: sonra tekrar size aynı şekilde hayat verecek”. Yeniden hayat bulmamız bizim, tabi bu çiçek gibi olmuyor. Çünkü niye? Bu defa şey farklı oluyor. Bizim vücudumuzun her bir parçacığı bir çeşit döllenmiş yumurta gibi toprağa atılmış bir tohum gibi. Şöyle düşünün: koskoca bir elma ağacı, dipten kesiyorsunuz, yakıyorsunuz, ortada hiç bir şey kalmıyor. Fakat tek bir elmanın çekirdeğini buluyorsunuz o elma ağacına ait. O tek çekirdekten o ağaç tekrar olur mu? İşte bizim de her birimizin vücudu ölüp de çürüdükten sonra bize tohumluk yapacak. Aynen şeyde topraktan olduğu gibi ana da toprak bana da toprak. Oradan yeniden insan olarak meydana geleceğiz ama onun şartları özel şartlar. Yani orada tıpkı Adem(as)’ın yaratıldığı şartlar oluşacak. Toprak biliyorsunuz belli bir kıvama gelmeden mesela kışın buğday ekimi yapamazlar bizim Anadolu’da. Onun belli bir sıcaklıkta belli bir kıvamda olması lazım. Bazı mevsimlerde bazı şeyler yetişmez. İşte insanın tohumunun da o toprağın içerisinde döllenmesi için şartlar gerekiyor. Mesela işte ellibin yıldan bahsediyor Allah Mearic suresinde. Ve o süre içerisinde dağların yürütüleceği, dağlar yürütüldüğü zaman çukur yerlere dolacak. O sular ne yapacak? Toprağın üzerine çıkacak değil mi? Toprak tekrar Adem(as)’ın oluşumuna sebep olan balçık konumuna gelecek. Ve orada uzunca bir yıllanma geçirecek. İzmir’de bir toplantıda bir uzman konuşmuştu. Şöyle diyordu: bir avuç balçığın içerisinde bilmem binlerce canlı şeyi vardır diyordu. Eksik hatırlıyor olabilirim, çok eski yıllar ama çok sayıda şeyin olduğu. Balçık deyip geçmeyin çok ciddi manada incelenmesi gereken bir şeydir. Demek ki insanın oluşması için o şartlar gerçekleşti mi işte orada hepimize ait olan parçacıklar yine bize ait olan özelliklerle yeniden yaratılacak. Ondan sonra da işte “summe ileyhi turceûn: sonra Allah’ın huzuruna çıkarılacaksınız”. Mesela burada da Secde suresinde Allah anlatıyor bizi. SECDE, 7.. Ayet: “Ellezı ahsene külle şey’in halekahu: Allah yarattığı her şeyi güzel yaratmıştır”. Gerçekten neye bakarsanız bakın son derece güzeldir. “Ve bedee halkal insani min tıyn: insanı yaratmayı da çamurdan başlatmıştır”. Bakalım becerebilecekmiyim. Vedat’ın yaptığı şey. Şimdi burada nefs ve ruh diye şey yapmış. Ruhu biraz karartmış adamın ruhunu. Bu vücut. Bu da nesf. Aslında ruh da nefs. Buraya da yazmış zaten. Beden de nefs. Şu ayet ile birlikte anlayalım. Geçen hafta iyi anlatamamıştık da onun için. Diyor ki Allah Zümer 42’yi şey yapıyor. Mesela bu uyuyan adam, bu da ondan çıkıp giden nefsi. Ayete baktığın zaman aynı. Bu işin ruh tarafı. Bu da işin vücut tarafı. Uyuyan kişinin vücudunda bütün canlılıklar vardır biliyorsunuz. O sırada ruh çıkıp gidiyor. Ruha da ayet nesf diyor vücuda da nefs diyor. ZÜMER, 42.. Ayet: “Allahü yeteveffel enfüse hıyne mevtiha velletı lem temüt fı menamiha”. Şimdi şu çalışan bir bilgisayar, bu da uykudaki bilgisayar. Çalışan bilgisayarla uykudaki bilgisayar arasındaki fark şu; çalışan bilgisayarda burada yazıyı görüyorsunuz. Yani onun yazılım sistemi faaliyette oluyır çalışan bilgisayarda. İşte insanın yazılım sistemi gibidir ruhu. Vücut ana rahminde tamamen oluştuğu zaman, tüm öğeleriyle tamamlandığı zaman Allah, ruh üfleyeceğini söylüyor. Mesela şu bilgisayarı yapan firma ne yapar? Üretilmesi tamamlandıktan sonra ancak onun üzerine bilgi işle sistemini yükler. İnsanoğlu da aynı şekilde. Şu ayette diyor ki bakın Allah SECDE, 9.. Ayet: “Sümme sevvahu”. Sevva, eşitlemek demek. Ana rahmindeki çocuğu eşitledi. Ne ile eşitler. Kendi cinsinden eşitler. Diğer insanlarla eşitler. Yani bütün öğeleri tamamlandı demektir. O bilgisayarın yapımının tamamlanması için daha önce yapılmış olan bilgisayarlardaki bütün parçacıkların yerine yerleşmesi gerekir değil mi? İşte sevvahu o demek. Yani o kişide olan organlarla yani hayatta kalmasını gerektire organlarla. Bazen sakatlıklar olabilir önemli değil. Bilgisayarın diyelim ki şu kapağında bir çizik de olabilir, kırık da olabilir ama programı yüklemesine engel olmaz o. İçeriğine dokunmaz. Onu denkleştirdi diyor “ve nefeha fiyhi mir ruhıhı: içine ruhundan üfledi” Allah, “ve ceale lekümüs sem’a vel ebsara vel efideh”. Allah’ın ruhunda ifadesi, F.Hakk’ın bir parçası manasına değil haşa. Her birimiz ayrı ayrı varlıklarız. Zaten “ve lillahi fis semavati vel ard” diye ayet yok mu? Ne demek? Göklerde ve yerde ne varsa hepsi Allah’ın. Yani ruh Allah’ın da biz Allah’ın değil miyiz? Allah bizim rabbimiz değil mi? Rabbimiz demek sahibimiz demektir değil mi? O zaman “min ruhihi” demek ruhun bir farkını ortaya koyuyor. Yani o diğer varlıklar gibi düşünmeyin. O biraz daha farklı bir varlıktır demiş oluyor ruh için. Mesela bu uyuya kişinin bütün organları var ve canlı. Tıpkı şu uyuyan bilgisayar gibi. Her şey var. Eksiği yok. Elektriği de var. Bilgisayar uyuduğu zaman elektriksiz olmaz ki. Gene bir elektriği vardır. Gene çalışır. Açtığınız zaman bakarsınız ki saati doğru gösteriyor mesela. Buna da nefs diyor Zümer suresinin 42.ayeti buna da nefs diyor. ZÜMER, 42.. Ayet: “Allahü yeteveffel enfüse hıyne mevtiha” ölümü sırasınnda Allah nefsleri alıyor. Bu ölüm değil uyuyor. Ama ölen de aynı. Yani şu, ölmüş olabilir de. Onun için vefat, şu nefsin vücuttan çılıp gitmesidir.
KATILIMCI: Fişi çekiliyor.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Fişi çekilince bilgisayar ölmüyor. Bilgisayarın bozulması gibi olur. Bilgisayar bozulduğu zaman da işletim sistemini alıyorsunuz değil mi? Çalıştığı zaman da alıyorsunuz. İşte ruh aynen işletim sistemi gibi uyuduğunuz zaman ruh vücuttan çekip gidiyor. Canı var her şeyi var. E bir de öldüğü zaman da çekip gidiyor. Şimdi ölmüş mesela. Burada bunun ölüsü var, ruh çekip gitmiş. Bunun içerisinde ruh yok. Tabuta koyduğunuz cesedin içinde ruh yok. Niye ruh yok? Çünkü siz bilgisayar bozulduğu zaman program yükleyebiliyor musunuz? Çünkü ayette Allah öyle diyor. Diyor ki; ZÜMER, 42.. “Ayet: Allahü yeteveffel enfüse hıyne mevtiha: Allah, ölümü sırasında ruhları çeker alır”. Yani şu da nefs bu da nefs. Bu nefs ölürse bu ruhu çeker alır. “Velletı lem temüt” bu nefs ölmemişse bu ruhu gene alır “fı menamiha: uykusu sırasında”, “fe yümsikülletı kada aleyhel mevte: ölümüne karar vermişse ruhu tutar”. Yani vücuda geri göndermez. Bunu söyleyen Allah. Ruh vücuda dönmez artık. Mesela kırılmış bir bilgisayar. Kırılmış bir bilgisayara program yükleyemezsiniz. Onun gibi yani. Ruh tekrar geri dönmez. Dolayısıyla şeydeki ceset ruhsuz cesettir. Onun için siz ona ne kadar bağırırsanız bağırın duymaz sizi. Bütün bilgiler de ruhtadır. Tıpkı bütün bilgiler o işletim sisteminde olduğu gibi. Bütün bilgiler ruhtadır. Uyuyanın da ruhu aynı ölenin de ruhu aynı. Tek fark nedir? Burada geri dönüş yok. Bak bu gidiyor dönme yok. Ama burada gidiyor ve geliyor. Her uyuduğumuzda ruhumuz gidiyor geliyor. Peki insan açısından bütün bilgiler ruhta olduğuna göre ruh çıktı gitti. Uyandığı zaman geri döndü. Ölen kişinin ruhu da geri döndü. Usb’deki programı düşünün ya da bir hard diskteki programı düşünün. O programı bilgisayara yerleştirdiğiniz zaman o bilgisayarın ölüp de tamir edilmesiyle sağlam olması arasındaki bir farkı yüklenen o bilgi anlar mı? Hiç bilmez. Onun için bu ruh da vücudun öldüğünü bilmez. Uyuduğunu da bilmez. Ruh açısından ölüm ile uyku aynıdır. Geri dönüyor, dönmüyor. Döndürecek olan Allah. Dönecek bir şey yoksa dönmez. Ruhun hissettiği açıdan insan dünyada iki kere ölür. Daha sonra öğrenecek tabi. Ahirette her şeyi öğrenecek. Çünkü biz bu dünyada kalkıyoruz, yattığımız odada kalkıyoruz. Ahirette yeniden kalkışta bakacaksın ki her şey değişmiş. Onun için ilk kalktıkları zaman “men beasena mim merkadina” diyecekler. Bizi uykumuzdan kim uyandırdı. Bir de bakacak ne uykusu ya. Hababam sınıfında vardı. Film olarak bilmiyorum da Hababam Sınıfı diye tiyatrolar vardı ben talebeyken lise seviyesinde. Uyuya öğrenciyi alıyorlar götürüyorlardı bodruma koyuyorlardı. Bodrumda uyanıyor, yattığı yer değil. Ben öldüm mü diyor ne oldu. İlk uyandığınız zaman anlamazsınız ama biraz sonra bakacaksınız ben öldüm mü? O zaman anlıyorsunuz ölüp dirildiğinizi. Çünkü bütün şartlar değişmiş. Yattığınız yerde kalkmamışsınız. Ölüm iki çeşit oluyor bu durumda. Bir uyku, bir de bildiğimiz ölüm. Çünkü her ikisinde de ruh çekip gidiyor. Ruhun hissetmesi açısından iki türlü ölüm var. Onun için Mümin suresinin 11.ayetinde cehenneme gidenler şöyle diyecekler “rabbena emettenesneteyni ve ahyeytenesneteyni: ya Rabbi bizi iki kere öldürdün iki kere dirilttin”. Birisi uyuyorsunuz uyanıyorsunuz. İkincisi de ölüp diriliyorsunuz. Ondan sonra diyor ki: “fe hel ila hurucim min sebıl” yani buradan bir çıkış yolu var mı? Çıkış olsa da şu cehennemden çıksak da bundan sonra cennetlik işler yapsak diyecekler. Mesela Vedat burayı cennet gibi düşünmüş. Duhan suresinin 56.ayetinde diyor ki Allah. Bunu cennet olarak düşünürseniz bunun içindeki cennette olan kişi mesela. “La yezukune fiha: şu cennetin içerisinde tatmayacaklardır” diyor. Neyi tatmıyorlar? “el mevte: ölümü”, “illel mevtetel ula: birinci ölüm hariç”. Birinci ölüm hangisiydi? Uyku. Bakın şimdi ayetleri birlikte şey yaptığınız zaman hiç çözülmeyen problemler çözülmeye başlıyor. Bu ayete bir türlü anlam veremedikleri için ne diyorlardı Enes Hoca? Arapça bakımından ne kadar sıkıntıya giriyorlar. Şu ayete mana vermek için istisbayı munkatı diyorlar.
ENES ALİMOĞLU: İstisnayı munkatı da mustesna mustesna munkatı dahil değil. Ayrı bir şeydir.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Diyorsunuz ki; “Süleymaniye Vakfı’ndaki herkes geldi ama masa gelmedi” diyorsunuz. Herkes geldi ama o masa gelmedi dediğiniz zaman masanın herkesle ne alakası var. Herkesin bir parçası değil ki yani. Bütün köy geldi eşek gelmemiş. “Köyün bütün halkı geldi eşek gelmedi”. Eşek köyün halkımı kardeşim? İstisnayı munkatı bu. Öyle bir istisna yapıyorsunuz ki o, öbürünün parçası değil. Normal bir istisna değil. Ondan sonra da diyorlar ki DUHAN, 56.. Ayet: “La yezukune fiyhel mevte: cennette ölümü tatmazlar”, “illel mevtetel ula: o ilk ölü başka”. Öyle dediğin zaman da işin içinden çıkabiliyormusun arapça bakımından?
ENES ALİMOĞLU: İstisna munkatı olsa bile orada bir cümlenin parçası o.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Ama orada bir şey olmuş. Mesela şöyle diyelim cümleyi. “Herkes geldi eşek gelmedi” değil de olumsuz yapalım cümleyi. “Kimse gelmedi eşek geldi”. Herkesi çağırdık bir tek eşek geldi dediğiniz zaman eşek gelmemiş mi oluyo ir oraya? Gelmiş oluyor değil mi? E burada ne yapıyorlar? Gene işin içinden çıkamıyorlar. Orada ilk ölümü de tatmayacaklar, hiç bir ölümü tatmayacak. Peki ilk ölümü de tatmayacaklarsa daha niye ilk ölümün dışında başka ölüm tatmayacaklar denmiş? O tadılacak demek ki değil mi?
ENES ALİMOĞLU: Ölümsüz olacak diyor lar da o ölümsüz olacağı “halidin” ifade ediyor zaten.
ABDULAZİZ BAYINDIR: “Halidin”,”ebeda” zaten onu ifade ediyor.
YAHYA ŞENOL: Aynı surenin 35. ayeti var yan sayfada. Hatta biraz geriden alayım. DUHAN, 33.. Ayet: Ve ateynahüm minel ayati ma fıhi belaüm mübiyn: onlara”, geriye nereye gider bu “onlara”? İsrailoğulları’mina mı? Evet 30.ayetete “necceyna benı israiyle minel azabil mühiyn: İsrailoğulları’nı alçaltıcı bir azaptan kurtarmıştık”, DUHAN, 31.. Ayet: “Min fir’avn: firavundan”, “innehu kane aliyem minel müsrifiyn: o aşırı giden ve kendini üstün görenlerdendi”. DUHAN, 32.. Ayet: Ve lekadıhternahüm ala ılmin alel alemiyn: onları bulundukları zamana ve mekana üstün kılmıştık, seçmiştik”. DUHAN, 33.. Ayet: “Ve ateynahüm minel ayati: mucizeler vermiştik”,”ma fıhi belaüm mübiyn: içlerinde çok açık imtihanlar vardır”. DUHAN, 34.. Ayet: İnne haülai le yekülün: işte bunlar”, bunlar ile kastı acaba Mekke müşrikleri mi olur. Bunlar da “le yekulun: diyorlar ki”; DUHAN, 35.. Ayet: İn hiye illa mevtetünel ula” aynı kelime yandaki 56.ayetle. “Ve ma nahnü bi münşerin” “Mevtetunel ula” ile kastettikleri gerçek manadaki ölüm.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Tabi. Birisi burada diyecek ki; “buradaki mevtetunel ula” uyku diyorsunuz. İyi yakaladın çok güzel. Bunu mutlaka birisi soracaktır yani. Diyecek ki niye? Aslında konuşma esnasında onun cevabını verdik de. Mekkeliler diyor ki; “birinci ölüm dışında bir ölüm yok”. Biz bu dünyada düşündüğümüzde içinizden hanginiz uykuyu ölüm sayıyorsunuz? Biz burada anlamada hangi insan uykuyu ölüm sayar? Hiç kimse saymaz değil mi? Uykunun ölüm olduğunu ölüp de dirilen kişi anlar ancak. Uykunun ölüm olduğunu min beasena mim merkadina” yani bizi uykumuzdan kim uyandırdı diyen kişi. Yani siz ahirette yeniden dirileceksiniz, o yeniden dirilmenin uykudan uyanmak olduğunu göreceksiniz. O zaman anlayacaksınız ki demek ki bizim dünyada da her gün uyuduğunuz da ölmümmüş. Mekkeliler bunu tattılar mı? Onun için Mekkeliler’in şeyi bir tek ölüm var “ve ma nahnu bi munşerin” derken yeniden yaratılacak değiliz demiş oluyorlar. Neşir yok yani sizin o bahsettiğimiz şekilde şey söz konusu değil. Aynı vücudun yeniden dirilmesi. Mekkeliler yenide dirilmeyi reddetmiyor aslında da aynı vücudun yeniden dirilmesine inanmıyorlar. Mesela ruh göçüne inanıyor bazıları. Casiye suresi 24.ayet 45/24 502.sayfa bende. Bu “ve ma nahnu bi munşerin”(DUHAN 35) diyor. Aslında onlar için sıkıntı olan bu “b’as”tır. “B’as” dediğiniz zaman Mekkeli bunu yataktan kalkmak gibi kabul ediyor. Çünkü zaten ayette de diyor ya “ENAM, 60.. Ayet: Ve hüvellezı yeteveffaküm bil leyli ve ya’lemü ma cerahtüm bin nehari sümme yeb’asüküm fıhi “. Diyor ki; geceleyi sizi vefat ettiren O. Gündüzün neler yapıp etiğinizi biliyor. Sonra sizi gündüzün b’as ediyor. “Sümme yeb’asüküm fıhi”, “b’as”. B’as ne oluyor? Yataktan kalkma. Bir uykudan sonra yataktan kalkma var bir de “b’as badel mevt: ölümden sonra yataktan kalkma var”. Onun için bunlar “ve ma nahnu bi meb’usın”(MUMİNUN 37) diyor. Burada diyor ki CASİYE, 24.. Ayet: “Ve kalu ma hiye illa hayatüned dünya: bu hayattan başka bir hayatımız olmayacaktır” diyor. Bizim hayatımız bu hayattır başkası yok. “Nemutü ve nahya”. Bakın “ölürüz”. İlk ölümden başka ölüm yok dedi ya “ölürüz” ama yeniden dirilmeyi inkar etmiyor “tekrar hayat buluruz” diyor Mekkeliler. Ölür, tekrar hayat buluruz. Çünkü bunların ölümden anladıkları şey. Bunlar da son derece hususlardır. Bu ayetlere de dayanarak görürsünüz kelam kitaplarında dehriler diye bir gurup icad ederler. Dehrilere ne derler? Kime dehri derler? Allah’ın varlığını kabul etmeyen kişiye derler bizim şeylerde. Bizim derken rahatsız olduğum o kitaplarda. Öyle derler. Çünkü olaya Allah’ın emrettipi şekilde bakmazlar, meseleyi anlamazlar. O açıdan çok önemli. Benim hiç aklımda yoktu sağolsun Yahya o soruyu ortaya koydu. Çok da iyi oldu. Mekkeliler diyor ki CASİYE, 24.. Ayet: “Ve kalu ma hiye illa hayatüned dünya: bu dünya hayatımızın dışında bir hayat yok”. Budistler ne diyor? Aynı şeyi söylüyorlar değil mi? Ya da Brahmanistler. O kast sistemine inananlar. Yeniden dirilmeye ne diyorlardı? Onların kullandığı bir kelime vardı? Neyse şimdi aklıma gelmedi. Diyor ki şimdi burada CASİYE, 24.. Ayet: “Ve kalu ma hiye illa hayatüned dünya nemutü ve nahya”. Ölürüz ve tekrar hayat buluruz. “ve ma yühliküna illed dehr: bizi zaman yıpratır”. Zaman yıpratır vücut gider, bu vücut ölür yeniden hayat buluruz. Yeniden hayat bulan aynı vucut değil. Tamam mı? Onun için ne der reenkarnasyoncular; “yeni bir vücutla”. Onun için işte bir başka bedenle. Yok bir hayvanın bedeni, bilmem şunun bedeni. Hatay taraflarında bunlar çoktur. Buna inananlar. İnandırılanlar daha doğrusu. Çünkü eskiden onlarla çok karşılaştım da çocukluktan öyle yetiştiriyorlar. Bir iki tane soru sordun mu küt diye çöküyorlar. Bakın ki dehriler Allah’a inanıyor muymuş inanmıyormuymuş. MUMİNUN, 36.. Ayet: “Heyhate heyhate lima tuadun” diyorlar. MUMİNUN, 35.. Ayet: “E yeıdüküm: bu adam şunu mu size söz veriyor”, “enneküm iza mittüm ve küntüm türaben” öldünüz toprak oldunuz. Eee? “ve ızamen” kemik parçalarına dönüştünüz. “Enneküm muhracun” tekrar çıkarılacaksınız topraktan öyle mi? MUMİNUN, 36.. Ayet: “Heyhate heyhate” uzak uzak! “Lima tuadun” size vaad edilen şeyler hiç olacak tarafı yok. Boşuna inanmayın diyorlar. MUMİNUN, 37.. Ayet: “İn hiye illa hayatüned dünya” işte bu benzerlik, müteşabih ayet. Demin de “in hiye illa hayatuned dunya” dedi burada da dedi. “Nemutü ve nahya” orada da aynı şeyi söylemişti burada da aynı şeyi söyledi. “ve ma yühliküna illed dehri” kelimesini kullanmadı ama aynı şey, değişen bir şey yok. Diyor ki; hayatımız bu dünya hayatıdır. Ölür tekrar hayat buluruz. “Ve ma nahnü bi meb’usın”. “Meb’us”,”b’as”. Yani biz tekrar kaldırılacak değiliz. Tıpkı yataktan kalkar gibi. Yataktan kalkar gibi tekrar kaldırılacağını kabul etmeyen kişi için bir tane ölüm olur. O da normal ölümdür. Çünkü yataktan kalkmayı ölüm saymıyor hiç kimse. Ne zaman ölüm sayar? Ahirette yataktan kalkar gibi dirildiği zaman “haa! Vay be demek ki dünyadaki uykumuz da demeye başlayacaktır. Ondan sonra da diyor ki. Şimdi bakalım Allah’a inanıyor mu? MUMİNUN, 38.. Ayet: “İn hüve illa racülüniftera alellahi keziben: bu adam Allah’a yalan isnad ediyor”, kendi yalanını Allah’a mâl ediyor. Bunu söyleyenler Allah’a inanmaz mı? Allah’a inanmamak diye bir şey yok. Mekke müşrikleri. Bunlar reenkarnasyon şeyleri.
YAHYA ŞENOL: Buradakiler Mekke müşrikleri değil galiba. 33.ayette MUMİNUN, 33.. Ayet: Ve kalel meleü min kavmihi” diye başlıyor.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Fark etmiyor ki. Aynı şey.
YAHYA ŞENOL: Fark etmiyor da Hud(as)’ın..
ABDULAZİZ BAYINDIR: Aynı aynı hiç önemli değil. Yukarıdaki bağlam öyle olur da inanç aynı inanç. Müteşabihlik açısından. Muhatap değişiyor ama inanç aynı inanç. Ben yukarıyı okumadım. Çünkü “b’as”ı inkar ettiğinüz zaman zor oluyor. Sen tekrar aynı vücutla dirileceksin ve bu hayatı inkar etmezsen olmuyor. Yaptığın pislikleri gayet iyi biliyorsun. Bir de bunun hesabını vermeye kalkarsak eyvah yandık. İnkar et kurtul. Adam, adama sormuş; “nasılsın?”, “borçları inkar ettim edeli çok rahatım” demiş. Dolayısıyla senin az önce Duhan suresinde bulduğun var ya? Hiç düşünmemiştim ben o ayeti. Çok iyi oldu. Yani bu inançta olan kişi hayattayken uykusunu asla ölüm olarak kabul etmez. Biz de kabul etmiyoruz çünkü. Ne diyecek? “İnhiye illa mevtetunel ula ve ma nahnü bi münşerin” yani bu vücut gitti mi bu vücut bir daha gelmeyecek kardeşim! Vücut yok. Ruh başka vücuda girer. Ama bu vücut yok. Bitti bu. Bu vücut gitti. Ama nebilerin söylediği ne? Aynı vücut yeniden dirilecek. Onun için “ve izen nufusu zuvvicet” Tekvir suresinde “nefisler eşleştiği zaman” diyor. Çünkü şu şeyde olduğu gibi. O videoda. Yeniden dirilmede mesela bunu ölmüş kabul ederseniz, şu vücut yeniden yaratıldığı zaman ruh gelip bu vücuda girecek. Yani hiç kimsenin ruhu bir başkasının vücuduna girmeyecek. Onun için “izen nufusu zuvvicet” diyor. İkisi de nefs. Yani ikiside aynı özelliklerde. Hatta burada aynı görüntüde olması da güzel ama ahiretteki tabi vücut yapısı çok farklı olacak. Ölümsüz bir vücut yapısı olacak ama o ruh kendi vücudundan başkasına girmeyecek. Ondan dolayı, kalkınca uykudan uyandığını düşünecek bu kişi. Çünkü uykudan uyanırken olan ne ise yeniden dirilirken olan da o. Resulullah’ın duası da aynen öyle. Geçen hafta anlaşılmadı, şimdi anlaşılmaya başladı mı? Burada var o. Buhari’den almıştım onu. Burada var o. Görüyorsunuz burada. Diyor ki Resulullah, yatağına doğru gittiği zaman ; “kale bismike emutu”. O, bunu söylüyor çünkü Allah’ın Resulü ayetlerden öğrenmiş. Bu ayetleri okuduğunuz zaman uykunun ölüm olduğunu öğrenirsiniz. Biz mesela uykunun ölüm olduğunu öğrendiğimiz an uyumadan önce şöyle bir hayatımızı gözümüzün önünden şöyle bir geçiririz değil mi? Ama öğrenmezsen uyumadan önce şöyle bir kadeh alayım da rahat uyuyayı dersin. Öyle değil mi yani. Resulullah da bunu öğrendiği için yani Resulullah’ın sözleri kurandan çıkarılan hikmetler. İşte az önce okuduk mesele anlaşıldı. Diyor ki; “bismike emut: senin adınla ölüyorum” sana saygı duyarak ölüyorum, sana kul olduğumu itiraf ederek ölüyorum. “Ve ahya: ve dirileceğim”. Sabahleyin uyanmayı dirilme olarak kabul ediyor. “Ve iza kâme” uykudan kalktığı zaman ki kâme ile b’ase aynı b’as. Tekrar ediyorum. Lütfen ayetteki “b’as badel mevt” ile “b’as badel nevm” yani ölümden sonra kalkış ile uykudan sonra kalkış da “b’as” kelimesiyle ifade ediliyor. “Ekum” kelimesi de çok önemli bir kelime burada. Kıyamet nedir? Kıyam. İşte şu. Niye kıyamet deniyor? Herkes ayağa kalkacak. “Fe izahum kıyamun yenzurun” bir de bakarsınız hepsi ayağa kalkmış; “nerdeyiz yaa!”. Hababam sınıfı gibi “ben öldüm mü ya”. Ama orada öldüğünü hemen anlayacak çünkü çevresinde bütün insanlar var. Orada kimseye sormasına lüzum yok. Ne diyor kalktığı zaman? “Elhamdulillezi ahyana ve iza kâme” kalktığı zaman yani kıyamette olduğu gibi. Diyor ki; “elhamdulillezi ahyana: bizi canlandıran Allah’a hamd olsun”. Buradaki canlandırma: vücut ölmüş değil ki. Vücut ile ruhun birleşmesidir hayat bulma. “Bâde ma ematena: bizi öldürdükten sonra”, “ve ileyhim nuşur” zaten neşir yani yeniden ortaya çıkış Allah’ın huzuruna olacaktır. Bakın bu hadisi de birleştirdiğiniz zaman, ayetleri de birleştirdiğiniz zaman hiç şüphe kalmıyor ki Duhan suresindeki ayetin meali şeydir değil mi? DUHAN, 56.. Ayet: “La yezukune fiyhel mevte: orada ölümü tatmayacaklar”,”illel mevtetel ula: birinci ölüm hariç”. Yani ayetlerin hükmüyle de hadisin hükmüyle de “el mevtetel ula” ne oluyor? Uyku oluyor ve mesele tamamen halledilmiş oluyor. Çözülmüş oluyor. Uyku diye yazan bir tefsir hatırlıyor musun? Ben hatırlamıyorum. Cemal sen hatırlıyormusun? “El mevtetel ula” ya “yevm” diyen. Öyle bir tefsir var mı? Var mı tefsir kitaplarında? Varmış. Ben hatırlamıyorum da varmış. Güzel. Ama bizim meallerde öyle yazmıyor. “İlk ölümden başka ölüm tatmazlar”. Bu da pek anlaşılmıyor. Burada kelimede bir saptırma yapmamış ama herhalde açıklamalarda bir şeyler konacaktır. Bu, dünya hayatı ile ilgili kısım. Uyuyan kişi için bir berzah söz konusu değil. Yani ruhun vücuda dönmesine bir engel yok. Berzah kelimesinin sözlük anlamı neydi Enes Hoca? Mâni. İki şey arasındaki haciz “el haciz beni şey’e el mani”. İki şey arasındaki engele. Mesela birisi şuraya gelse en bu tarafa geçemez. Masa engel olur. Geçmesi için şöyle arkadan dolanması lazım. Ya da kapıları kapatırsak burada her tarafı, kapılar sizin dışarıya çıkmanıza engel olur. İşte o engelin adına berzah deniyor. İşte az önce bozulmuş bir bilgisayarı gösterdik. Bozulmuş bir bilgisayara program yüklemek mümkün olmaz. Bu onun engelidir. Nefislerin eşleşmesi. Nefs ve beden. “Ve izen nufusu zuvvicet”. Birleştiği zaman tam adam oluyor. Müminun suresinin 99 ve 100.ayetindeydi. Berzah kelimesi 2 yerde geçiyor kuranda. Biri Rahman suresinde. RAHMAN, 19.. Ayet: Mereclbahreyni yeltekıyani. RAHMAN, 20.. Ayet: Beynehuma berzahun la yebğıyani”. Allah, iki denizi salıvermiştir. O iki deniz birbiriyle karşılaşıyor. Deniz, Bol su anlamına geliyor Arapçada. Bizim türkçede anladığınız deniz olarak düşünmeyin. İki ayrı deniz olması gerekmiyor. Aynı denizin içerisindeki o su kütlelerine de deniyor bu. Okyanustaki akıntılar. O akıntılar bir bakıyorsunuz bir yerde sıcak su akıntısı var, soğuk su akıntısı var. O sular birbiriyle karşı karşıya geliyor. “Beynahuma berzahun: aralarında bir berzah/engel var”,”la yebğıyani: o, onun içine karışmıyor”. Eğer denizin soğuk suyu sıcak suya karışacak olsa sıcak su akıntısı diye bir şey olmaz. Şurada sıcak su olur biraz sonra kaybolur. On metre aşağısında hiç sıcaklığını hissetmezsin bile ama orada bir akıntı oluyor. İşte o akıntı-geçen hafta size anlatmıştım-biz Tromso’da görmüştük onu. Atlas okyanusunun o akıntıları Tromso’nun içerisine kadar girmiş. Oradaki limana kadar girmiş ve orayı ısıtmıştı yani. Isıtıyordu. Hatta bu en son gidişimizde şöyle bir şey oldu ki orası çok soğuk bir yer. Yattığım otelde dedim ki pencereyi açayım da pencereden buranın manzarasını bizim çocuklara göstereceğim telefonun kamerasıyla. Perdeyi çektim baktım ki pencere açıkmış. İki gece orada yatmışım pencerenin açıklığını fark edememişim. Bak kutup bölgesi. Halbuki Türkiye’de olsaydı yatamazdım. Allah öyle bir hava oluşturuyor ki orada yani. Hemen zaten yanı başımızda o dediğim sıcak su akıntısının geldiği liman. Karışmıyor işte. “Beynehuma berzahun la yebgiyani” biri diğerine karışmıyor. Transatlantiklerde çalışan uzun yol kaptanlarıyla eskiden sık sık görüşüyordum. Şundan dolayı: bu namaz vakitleri ile ilgili. Siz nasıl gözlem yapıyorsunuz diye sorardım onlara da. Allah’a şükür ki herkese sormuşuz da bu fıkh kitaplarıyla, tefsirlerle bu noktalara gelmek imkansız. Kimi bulursam sorarım. Şu anda da öyle sekiden de öyle. Herkesin şeyinden istifade etmek lazım. O uzun yol kaptanlarıyla mesela söylerdi bir hafta hiç kara yüzü görmeyiz diyorlardı. Ondan sonra okyanusta, söylüyorlardı öyle yerler vardır ki diyorlardı akıntılardan bir gemi geçecek kadar sağlam bir bölge vardır, biz onu hesapla buluruz. Yıldızlardan, çeşitli şeylerden buluyorlarmış. Okyanus durgun bir su. Öyle değil yani. Bir çok şeyler var onun içerisinde. Şimdi orada berzah bu. Bir de Müminun suresindeki berzah kelimesi var. Engel. Mesela bu Muminun suresindeki engelin ne olduğunu siz zaten az çok tahmin etmişsinizdir. 349.sayfa. Yukarısına baktığınız zaman bu ayetler kafirlerle ilgili. Geçen hafta o ayetleri okumuştuk. Tekrar etmeye gerek yok. İsteyen herkes bakar görür kafirlerle alakalı olduğu zaman. Diyor ki burada Allah; MUMİNUN, 99.. Ayet: “Hatta iza cae ehadehümül mevtü” de ki ya Rabbi onları tehdit edildiği şeyi bana gösterdiğin zaman beni o kafirlerle yapma falan diye dua ettiriyor. Ondan sonra MUMİNUN, 99.. Ayet: “Hatta iza cae ehadehümül mevtü” bu kafirlerden birisine ölüm geldiği zaman. Ölüm geldiği zaman ne yaparmış? “Kale: şöyle diyecektir”;”rabbirciun: ya Rabbi beni geri çeviriniz” diyecektir. Artık o ikinci ölümü görmüş oluyor. Geri çeviriniz diyecektir. Enes Hoca geçen hafta şey yapmıştı. “İrciuni, irciuni” söylediği için “ya Rabbi geri çevir, geri çevir” sürekli söyleyecek. Yani yalvarıp duracak. Ne mızmızlanıyorsun derler ya. MUMİNUN, 100.. Ayet: “Leallı a’melü salihan fıma teraktü: terkettiğim dünyada belki iyi bir şey yaparım”. Yani ruh hergün uyanmaya alışmış. Vücuttan ayrıldığı zaman geri dönmeye alışmış ama bu defa ayrılmış geri dönme yok. Eyvah dünya bitti. Beni geri çevir diyor. Allah ne diyor? “Kella ennehu kelimetün hüve kailüha: bu onun söylediği boş sözdür”, “ve mivnveraihim berzehun: arkalarında engel vardır”. Bu engel ne? Vücut ölmüş. Ruhun gireceği vücut kalmadı ki. Ruh ile vücut birleşecek ki insan olsun. Vücut ölmüş. Bilgisayar ölmüş yükleyemezsin ki. Bilgisayar ile ruhun farkı şu: bu bilgisayarın programını bir başkasına yüklersin ama şu vücudun ruhu bir başka vücuda kesinlikle girmez. Onun için reenkarnasyon diye bir şey söz konusu değil yani. Kişiye özel program. Yani vücuda özel ruh. Öyle diyelim tamam mı? O ruh, o vücuttan başkasına girmez. Vücut da öldü? Engel var. Bitti. İşte bu berzah hayatı bu kelimeden çıkarılıyor. Tamam şimdi burada ruhun anlayabileceğimiz bir hayatı var mı? Konuşuyor çünkü. Kendine göre bir hayatı var. Beni geri çevir diyor C.Hakk’a. Ondan sonra belki diyor terkettiğim dünyada, “terkettiğim” diyor. Anladığını gösteriyor öldüğünü. İyi bir şey yaparım. Hayır diyor Allah engel var. Anlayacak: bu hergün yaşadığımız değil. Hergün yaşadığında geri gidiyordu. İşte o zaman ikinci ölümü anlayacak. ” ennehu kelimetün hüve kailüha: bu onun söylediği boş sözdür”,”ve min veraihim berzahun ila yevmi yüb’asun”. Tekrar b’as gününe kadar. Öldükten sonra kalkmaya da b’as dendiğini az önce tekrar tekrar söylemiştik. B’as gününe kadar bunların arkalarında engel var. B’as gününde ne oluyor? Önce vücut yaratılıyor, vücut yaratıldıktan sonra vücut yani ana rahminden yaratılmıyor. Bu bitkilerin oluşumundan da daha farklı. Bu ilk oluşumu gösteriyor. Adem(as)’ın ilk oluşumu. Toprağın içerisinde erkek ve dişi tohumlar var. Onlar toprağın içerisine gelip yerleşip nutfeyi oluşturuluyorlar. Adem(as) da nutfeden yaratılmıştır. Biz neden yaratıldıysak O da ondan yaratılmış. Tek farkı Adem(as) bir bitki gibi yaratılmıştır topraktan. Onun anası da babası da topraktır. Geliyor kendi iç döllenmesi oluyor. Vücudu bir çocuk olarak dünyaya gelmiyor. Süt çocuğu değil Adem(as)’ın dünyaya gelmesi. Tam bir insan. 33 yaş falan deniyor bazı rivayetlerde. Tabi Allah bilir. O rivayetler sahih mi değil mi bilmiyorum ama olabilir yani. 33 yaş uygun bir şey gibi gözüküyor. Ama çocuk değil. Tam olgun bir insan. Orada tamı tamına yetişmiş. Mesela patates toprağın içerisinde tam yetişiyor, alıyor kullanıyorsunuz.
YAHYA ŞENOL: Cennet için de aynı yaş söyleniyor ya.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Benim bilmiyorum dediğim bu rivayetler sahih mi? O konuda çalışmam olmadığı için. Vakıa suresindeki şeye bir daha bakalım. Adem(as) dünyaya gelirken tam olgun bir insan olarak geliyor. Havva validemiz de aynı. Adem(as)’ın bir parçası değil Havva validemiz. Adem(as) nasıl yaratılmışsa Havva validemiz de o şekilde yaratılmıştır. Onun için Allah diyor ki Nisa suresinde NİSA, 1.. Ayet: “Ya eyyühen nasütteku rabbekümüllezı: ey insanlar, rabbinizden çekinerek kendinizi koruyun”, ” halekaküm min nefsin vahıdeti: sizi bir nefsi vahideden yaratmıştır”. O nefsi vahidenin de ne olduğunu diğer ayetlerde döllenmiş yumurta olarak anlattı zaten ayet. “ve haleka minha zevcelna” Ademin eşini de o nefisten yarattı. Adem’den değil. Adem’i mesela neden yarattı? Orada da malesef yanlış anlamlar veriliyor. Nefsi vahideyi şu su olarak kabul edin döllenmiş yumurta gibi. Sizi bundan yarattı yani babanız Adem’i. “Ve hakaka minha” gene bundan yarattı”,”zevceha: eşini”. Eşini Adem’den yaratmadı. Adem’i neden yarattıysa eşini de ondan yarattı. Peki bunlar birlikte mi yaratıldılar? Hayır. Aralarında fark var. İşe o öbür ayet. Burada da aynı şekilde ZÜMER, 6.. Ayet: “Halekaküm min nefsin vahıdetin: sizi o nefsi vahideden” . Buna nefsi vahide deyin yani döllenmiş yumurta, “sümme ceale minha: yine bu nefsi vahideden” yani Adem’i neden oluşturduysa ondan. Hanımşar da erkekler de bu döllenmiş yumurtadan yaratılmıştır. “summe ceale zevceha: sonra eşini de ondan oluşturmuştur”. Bak “sonra”, Adem ile beraber değil. Onun için mesela Adem(as) için “uscudul adem”. Bu ayetlere baktığımız zaman Adem’e secde edin emri verildiği zaman Adem’in yanında Havva yok. Bir tek o var başkası yok. Ayetlere baktığımız zaman başkası yok. “Summe ceale” daha sonra yaratıyor. Daha sonra yarattığını çocuk olarak yaratmadığı için, tam kıvamında yarattığı için farku yok yani. Büyümesini falan beklemesine gerek yok Onun eşi oluyor. Bu berzah nedir? Ruhu geriye gelme ihtimalinin ortadan kalktığı zaman olmuş oluyor. E peki ruh burada ya Rabbi diyor beni geri çevir. Tekrar vücuduma geri döneyim. Vücudunun sağ olduğunu zannediyor. Sürekli gidip geliyor ya. Zannediyor ki tekrar giderim. Nerden gideceksin? Engel var. Bitti artık o. Peki ne diyor? MUMİNUN, 100.. Ayet: “Leallı a’melü salihan fıma teraktü: terkettiğim yerde” terkettiği yer neresi? Dünya. “İyi bir şey yaparım”. Ada bakıyor düşünüyor; “Allah Allah! O kadar mal mülk, o kadar itibar hepsi gitti ya”. “Hele ki anni sultaniye” diyor. Gitti bütün şeyler. “Ben kafamı kaldırsam haber oluyordum ya. Ağzımdan laf çıksa yer yerinden oynuyordu. Şimdi ne oldu böyle? Bomboş. Kimse yüzümüze bakmıyor. Eyvaah. Ya rabbi bir daha geri çevir de belki güzel bir şey yaparım da”. Şimdi bu tam bir azab değil mi? Her şey gitti. Ayrıca cezayı da görüyor. Nerede görüyor? Firavun ailesi için ayet var ama her insan için de ayet var. Mesela “TEKASÜR, 1.. Ayet: “Elhakümüt tekasür” değil mi? Tekasür suresini açın göreceksiniz. Orada sadece firavun ile alakalı olan değil yani. Firavun ailesi ile ilgili var. Enes Hoca’nın yaptığı çalışmada var. Burada var değil mi? MUMİN, 45.. Ayet: “ve haka bi ali fir’avne suül azab:firavun ailesini azabın kötüsü”. Azap, ağzının tadının kaçması. Huzur kalmadı, tadımız kaçtı, hiç bir şeyin lezzeti yok dediğimiz anda. Şimdi bu ruh için herhangi bir şeyin tadı kalmış olur mu orada? Bitti. “Azb”, “tad” demektir. Tad, lezzet. Azab, o tadın gitmesi. Azabın kötüsü diyor onlara şey yapılacak MUMİN, 46.. Ayet: “Ennaru: ateş”, “yu’radune aleyha: o ateşe arz olunacaklardır”. Ateşe arz olunacak ne demek? Ateşin karşısına çıkarılacaklar ateşin içine değil. Bak işte çekeceğiniz ceza budur. Ne zaman? “Ğudüvvev ve aşiyya: sabah akşam”. Gece değil. Sabah akşam. Allah Allah! Demek ki ölüler için de sabah akşam varmış. Gece yok. Bir temel fıkrası vardı hatırlayanınız var mı? Şimdi hatırlayamayacağım perşembe akşamı ölene azab yoktur muydu? Devamı ne? Cuma sabahı oldu mu senin hesabına bakarlar deniyor ya. Bu herkes için söz konusu. Firavun için de sabah akşam diyor ayet tamam mı? Günde iki kere cehennemin karşısına çıkarılıyor. Cuma günü sana bir şey denmez ama cumartesi günü başlarlar diye bir şey var. Ama burada sabah akşam deyince demek ki öldükten sonra bile o gece ruhun rahatı devam ediyor gene. Bir de şey var. Gecenin gündüzün olmadığı bir zaman dilimi geçecek. TEKVİR, 1.. Ayet: “İzeşşemsu kuvviret” diyor ya ayet. Güneş dürülecek. Güneş dürülüp de güneş olmadığı zaman artık gece gündüz olur mu? Yok. “TEKVİR, 2.. Ayet: Ve izennucumunkederet: yıldızlar karartıldığı zaman” yani artık üzerine külle kapatılmış kor gibi. Baktığın zaman ateşini göremiyorsun. Baktın mı yıldız yok göremiyorsun yani yıldızı. Hani 50 bin yıl süren gün. Demek ki o günlerde gece gündüz olmadığına göre o sırada bu kafirlerin ruhu bir rahat edecek. Artık sabah akşam gösterilmiyor. Bir rahat edecek. Geçen hafta anlatmıştım hiç unutamadığım bir hastane tecrübem var. Çok istifade etmiştim oradan. Refakatçi olarak kalmıştım bir ay kadar. Hastamızın durumu çok kötüydü. Orada hakikaten o kadar güzel şeyler, hayat boyu istifade edeceğim tecrübeler edinmiş oldum. Bakıyorsunuz ki gece sabaha kadar hasta ızdıraptan bağırıyor çağırıyor. Seher vakti oldu mu bi rahat ediyor. Siz de hastanın yanındaki refakatçı olarak siz de rahat ediyorsunuz. Bunları da ona benzetiyorum. Dünyanın tamamını Adem(as)’dan şeye kadar bir gece saysanız, 50 bin yıllık şey de seher vakti gibi oluyor, orada bir rahat ediyorlar. Sabahleyin ızdırap yeniden başlayınca “off gene başladı”. Sen refakatçı olursam sen de rahatsız oluyorsun hasta da rahatsız oluyor. Yeniden diriltildikleri zaman kafirler diyecek ahirette: “men beasenâ min merkadinâ”(YASİN 52) kim kaldırdı ya ne kadar rahat etmiştik diyecekler. Çünkü artık o ateşi görmüyorlardı o âna kadar. “hâzâ
mâ vaader rahmânuve sadakal murselûn”. Şimdi burada tam bir berzah hayatı oluyor mu? Bu, ayetlerin şeyi bakın. Ve Tekasür suresinde de. Bu şey için sadece Firavun ailesi için geçiyor. Ayeti bitirmiştik. ” Ve yevme tekumüs saatü” o saanın kıyamet saatinin oluşmasından önce olduğunu ifade ediyır bu ayet. “Edhılu ale fir’avne eşeddel azab: o kıyametin olduğu gün şöyle denecek: bu Firavun ailesini en şiddetli azaba sokun bakalım”. O zaman sabah akşam gördükleri bak içine girmiyor. Karşısına çıkarılıyorlar. O zaman demek ki bu berzah hayatındayken oluyor değil mi? Başka bir manada anlama imkanı var mı?
ENES ALİMOĞLU: “yu’radu alel kafirin ma kadahu minen nar” diye hadis var.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Kafire cehennemde duracağı yer gösterilir. Yani onun karşısına çıkarılır bBak senin gideceğin yer burasıdır diye. Tabi onu ciddi manada rahatsız eder. İşte kabir azabı bu. Yoksa ruh gelip vücuda girecek, o da kabirin merteklerini tekmeleyecek ya da kalkmak isteyecek alnı merteğe çarpacak, “aaa ölmüşüm” diyecek. Bunu böyle anlattık çünkü bize de böyle öğretmişlerdi. Bayağı da müşteri celb ediyordu bu hikayeler ama ne işe yarar. Böyle bir şey yok yani. O yok. Ama ruhun ızdırabı; işte en büyük sıkıntı da odur. Yani sizin içiniz rahatsa dışarıdaki sıkıntı sizi fazlaca şey yapmaz. Benim gönlüm rahat dersiniz ne olursa olsun. Bizde Alvarlı Efe vardır, onun bir ikilisi var çok hoşuma gider. Diyor ki;
Dün gece yar hanesinde yastığım bir taş idi
Üstüm yağmur altım çamur gene gönlüm hoş idi.
Senin gönlün hoşsa üstün yağmurmuş altın çamurmuş o fazla önemli değil. Ama gönlün rahat değilse bak mesela intiharlar şunlar bunlar zenginler arasında daha fazla oluyor. Çünkü içleri rahat etmiyor. Birbirlerine karşı acayip düşmanlıkları oluyor. Yani yaşanmaz bir hayat.
Şimdi her insanın göreceğine gelelim. Bu Tekasür suresinde bakın. Orada Allah şöyle diyor. TEKASÜR, 1.. Ayet: “Elhakümüt tekasür; çoklukla yarışmak sizi helak etti”. Yani sizin bütün gücünüzü bitirdi. Sizi bitirdi. Yani uğraşıyorsunuz daha çok malım olsun. Olsun, ne olacak? Bütün dünya senin olsa yarın bırakıp gitmeyecek misin kardeşim? “Efendim şu olsun, bu olsun”. Ahiret için yatırım yapmaya bak kardeşim. TEKASÜR, 2.. Ayet: “Hatta zürtümülmekabir: kabirleri boylayıncaya kadar” yada kabirlere gidip bak işte bu benim babam, bu benim dedem. İşte bize şöyle kimseler derler falan filan. Siz anlatmıştım ya bizim müftülükteyken bu Tuğba kız kuran kursunda bir hoca hanım bana gelmişti. Benim talebelerden. Bana bir soru sormak için gelmişti. O sırada genaral gibi bir kadın içeri girdi. Hakikaten böyle çok havalı bir şekilde içeri girdi yani. Siz kimsiniz falan… Ben de Zeyd Bin Sabit sülalesindenim. Başını yaptırmış, dekolte değil ama açık. 50 yaşlarına yakın bir yaşı var. Oturdu. Soyumla ilgili araştırma yapılmasını istiyorum dedi. Bizim Naciye Hanım hatırlarsın O da oradaydı hemen kalktı “yaa öyle mi hanfendi çok memnun oldum. Ben de Peygamber sülalesindenim dedi. Kadının bütün havası gitti. Zeyd Bin Sabit ile Peygamber sülalesi karşılaştırılır mı? Kadın şaşırdı benden daha güçlüsü gelmiş falan diye. Kadın buna kendini toparladı biraz sonra sordu; “afedersiniz siz seyidi misiniz, şerif misiniz? Seyid ise Hz. Hüseyin’in soyundan, şerifse Hasan’ın soyundan. Hayır dedi ben Hz. Adem’in soyundanım. Kadın durdu, durdu kalktı gitti Allah’a ısmarladık bile demedi. Öyle bir şok oldu ki. Çoklukla övünüyorsun benim sülalem şu. Senin sülalen o da sen mi seçtin sülaleni kardeşim? TEKASÜR, 3.. Ayet: “Kella sevfe ta’lemun; hayır, siz yakında öğreneceksiniz”, TEKASÜR, 4.. Ayet: “Sümme kella sevfe ta’lemun: evet, yakında öğreneceksiniz”. TEKASÜR, 5.. Ayet: “Kella lev ta’lemune ılmel yekıyn: keşke ilmel yakin bilseydiniz” işte biz şimdi onu öğrenmeye çalışıyoruz. Yani kesin bir bilgi ile bilseydiniz başınıza gelecek olanları. Şimdi biz onu öğrenmeye çalışıyoruz. TEKASÜR, 6.. Ayet: “Le teravünnelcehıym: o cehennemi mutlaka göreceksiniz”. Mutlaka göreceksiniz. TEKASÜR, 7.. Ayet: “Sümme leteravünneha aynelyakıyn: sonra aynel yakin göreceksiniz”. O zaman birincisi ne? Birincisi işte kabirde görmeleri. Az önceki hadis. Daha sonra yani. Bunlar kendilerini helak eden insanlar. Hadiste, bir pencere açılır cehennemi görürler diye rivayetle var. Yani ayetlere uygun. Burada tek husus var ruhun vücuda girmesi. Ama onun dışındaki şeyler tamam. Ondan sonra da diyor ki; TEKASÜR, 8.. Ayet: “Sümme le tüs’elünne yevmeizin anin neıym: sonra şurası kesin” şimdi siz övünüyorsunuz ya benim şuyum var buyum var falan filan diye, Allah’ın size vermiş olduğu o nimetlerden bugün mutlaka sorulacaksınız. Nasıl kullandığınızı göstermeniz lazım. İnşallah bu defa anlaşılıyor değil mi? Geçen haftaki gibi anlatmıyorum yani. Aynı şeyleri tekrarlıyoruz ama olsun. Bazı ufak tefek ilaveler de yaptık en azından. Ama şey var anladım: geçen hafta Fatih de yoktu Yahya da yoktu onların hışmına geldik galiba. Abdurrahman da yoktu. Bunların olmamasının etkisi. Şimdi bir de az önce gördüklerimiz; firavun, kafir, Tekasür suresinde cehennemlik olan kişi, Müminun suresinde olan da cehennemlik. Peki cennetlikler? Cennetlikler ile ilgili biliyorsunuz Yasin suresini hep okuruz. Bir ayet daha vardı sen bulmuştun Enes Hoca neydi o? Cennet ile alakalıydı. Kusura bakmayın arkadaşlar biz burada hakikaten çalışma fırsatı bulamıyoruz. Mesela bu sabah 8’den beri toplantımız vardı toplantıdan çıktık buraya girdik yani. Nahl suresi 32.ayet. 16.sure. NAHL, 32.. Ayet: “Ellezıne teteveffahümül melaiketü: meleklerin vefat ettirdiği kişiler”. Geçen hafta söylemiştik öyle Azrail diye bir melek var mıydı? Olsa sizden esirgeyecek halimiz yok. Yok işte. Ama bize ezberlettiler işte dört büyük melekten birisi de Azrail’dir. E tabi bir tane Azrail varsa bu kadar adama nasıl yetişiyor herkes düşünüyor falan. Aynı anda ölen bir sürü insanlar var. O zaman da millet şey yapıyor. Tek noktadan düğmeye bastığın zaman gibi. O zaman iyi bir elektrik ağı var falan. Ama öyle değil yani. Çünkü ölümle görevli melkler var. “Tayyibıne: iyi kişiler”. Kime iyi kişi diyor Allah? Sevabı günahından çok olanlara. Sevabın fazlaysa. Günahsızlık değil de herkesin ufak tefek hataları olur, kusurları olur. Günahın olmuş olur tevbekar olursun yine iyi kişi olursun. “Yekulune: melekler der”, “selamün aleyküm: selam size” hanimkarada ölüm yok derker ya türkçede. Artık size sıkıntu yok korku yok. Esenlik içerisinde olacaksınız. “Udhulül cennete: cennete girin”, “bima küntüm ta’melun: yaptığınıza karşılık” cennete girin denecek. Ölmüş cennete gidiyor. Hangi cennet bu? Bak bu ölen kişilere söylenen. Ahiretteki cennet var mı? Henüz yok. ISRA, 52.. Ayet: “Yevme yed’uküm fe testecıbune bi hamdihı ve tezunnune il lebistüm illa kalila” o, yeniden dirilme durumu. Elhamdulillah diye şey yapacaksınız çünkü gideceğiniz yerin iyi olduğunu öğrenmişsiniz ohh be artık tamam, hiç hesap görmeden doğru cennete. C.Hakk cümlemizi onlardan eylesin. “Ve tezunnune il lebistüm illa kalila: orada çok az kaldığınızı düşüneceksiniz” yani o kabirde. O kadar çok yıllar geçmiş ama şimdi düşünün bakın ruh için geçen zamanla vücut için geçen zaman arasında fark var. Yani ruh tekrar geriye geliyor bir daha gün yaşıyorsunuz, geliyor yaşıyorsunuz, geliyor yaşıyorsunuz. O ruh vücut birliğinde yaşadığınızı toplayarak yaşınızı hesap ediyorsunuz. Ama uyku ile uyanma arasında kime sorarsan sor kaç saattir uyuyorsun, bilmiyorum der. Eğer yatarken güneşin nerede olduğunu biliyorsa ya da güneş batmışken yatmış ise güneş doğduğunda kalmış ise o başka. Bizim şimdi köyde eskiden şey yapardık. Erzurum’da cağ kebabı meşhurdur ya. Köyün çocukları senede bir kere cağ kebabı yapardı yaz tatilinde. İlkokul dördüncü sınıfa kadar olan şey. Ondan sonra bir daha gidemedik. Bir gece yine cağ kebabı yedik. Ama sabah namazını kılmadan yatmazdık yani. Yatsıyı orada kılardık, gece sabaha kadar kimseyi rahatsız etmeden köyün uzağına gider şey yapardık, sabah namazını kılar ondan sonra evlerimize dağılırdık. Köyün bütün çocukları öyleydi. Bir gün oradan eve gelmişiz ben yatmışım, akşam uyanmışım yani akşam güneş batarken uyanmışı o zamana kadar uyumuşum hiç farkında değilim. Çünkü geceyi uyanık geçirdiğimiz için. Annem de tabi kendi işindeymiş. Babam da zaten köyde olmazdı. Erzurum’da işinin başındaydı. Bir uyandım baktım ki güneş batmış ama ben daha sabah namazı zannediyorum. Yeni doğuyor zannediyorum. Dereye indim baktım ki koyunlar geliyor meradan. Herkese sordum ne oldu hayırdır. Yeni gitmiş, geliyor diye düşündüm. Sabahın başlangıcı zannediyorum. Ya ne oldu diyorum bir şey mi oldu? Herkes şaşırıyor benim soruma. Ben daha yeni gün olmuş zannediyorum halbuki gün bitmiş. Yani uykuda geçen zamanın farkında değilsiniz siz. Onun için Allah kuranda bize iki tane örnek veriyor. Birisi ölüp dirilen Üzeyr (as). 100 yıl ölmüş kalkmış, “kale kem lebiste” ne kadar kaldın diye soruyor Allah, “kale lebiste yevme ev ba’da yevm”(BAKARA 259) heralde bir yıl kaldım. Bakıyor. Neye bakıyor? Güneşin durumuna bakıyor. Ya da daha da az. 309 sene uyuyan ashabı kehf var. Onlar da aynı cevabı veriyorlar. Uykuda geçen süreyi siz anlayamıyorsunuz tamam mı? Dolayısıyla orada çok az kaldığınızı düşüneceksiniz. Bir de şimdi az önce cennet meselesi oldu. Hadi orada çok açık ve net değil kabir olması. O zaman çok açık ve net olması için ikinci ayete de ihtitaç var değil mi? O da y
Yasin suresindeki ayet. Antakya’da İsa(as)’ın gönderdiği elçiler. O elçiler o insanlara Allah’ın emirlerini anlatıyorlar, yasaklarını anlatıyorlar. Millet karşı çıkıyor. YASİN, 20.. Ayet: “Ve cae min aksal medıneti racülün yes’a” şehrin uzak tarafından bir kişi koşa koşa geliyor. O kişinin marangoz olduğu Habib adında olduğu söyleniyor kaynaklarda. “Kale ya kavmittebiul murseliyn”. Diyor ki; “ey kavmim şu elçilere uyun”. YASİN, 21.. Ayet: “İttebiu mel la yes’elüküm ecran” bakın sizden bir şey istemiyorlar ki adamlar, “vehüm mühtedun” üstelik bunlar dürüst adamlar, her şeyleri doğru. İyi insanlar yani. Tam yolunda insanlar. Yanlış yapan insanlar değil. YASİN, 22.. Ayet: “Ve ma liye la a’büdüllezı fetaranı: ben niye beni yaratana kulluk etmeyeyim ki”. Siz de biliyorsunuz yaratanın kim olduğunu. “Ve ileyhi türceun: zaten Ona döndürüleceksiniz”. YASİN, 24.. Ayet: İnnı izel le fı dalalim mübın” o zaman ben açıkça yanlış yapmış olurum diyor. Öyle deyince ne yapıyorlar Onu? Öldürüyorlar. Ölüyor. Ne deniyor ona? “YASİN, 26.. Ayet: “Kıyledhulil cenneh: gir cennete deniyor”. O zaman o iyi insanlar da öldüğü zaman o zaman onların gireceği cenneti burası anlatıyor. “Kale ya leyte kavmı ya’lemun: keşke kavmim bilseydi” diyor. Kavmi ahirette bilecek mi? Tabi ki bilecek. Ama şu anda bilseydi diyor. Henüz daha ahiret olmamış. Biz dünyada yaşayan insanlar olarak okuyoruz bu ayeti değil mi? YASİN, 27.. Ayet: “Bima ğafera lı rabbı” Rabbim beni neye karşılık affetti. Bende bir sürü günahım var şuyum var buyum var. Allah’ın dinini bir savundum öldüm ohh Allah da beni affetti. Oh ne güzel yaa hayat varmış. “Ve cealenı minel mükramiyn: kendisine ikram edilenlerden kıldı” çünkü şehid oluyor orada o. Ama cennete giriyor, orada ikram alıyor. Ama diğerlerinin cennetinde ikram alıp almayacağına dair bir ayet yok ama şehidlerin ikram alacağına dair başka ayetler de var. Cehennem çukurlarından bir çukurdur diye bir hadis var. Onun nasıl cehennem çukuru haline geldiğini çünkü orada önüne cehennem çıktığı zaman artık onun dışındaki geçirdiği vakitler senin için gerçekten bir cehennem hayatı olur. Ya da cennet bahçelerinden bir bahçe. İşte iki tane ayette gördük onu da. Peki mümin bir insan günahkarsa ne olacak? Mümin, kafir değil, müşrik değil. Onu da Münafikun suresinin 10 ve 11.ayetlerinden bakacağız. Hatta 9’dan başlamamız lazım. MUNAFİKUN, 9.. Ayet: “Ya eyyuhelleziyne amenu: ey müminler” b kişinin mümin olduğunu bu ayet ifade ediyor. “La tulhikum emvalukum ve la evladukum ‘an zikrillahi: sizin mallarınız da evladınız da Allah’ın zikrinden sizi alıkoymasın”. Yani Allah’ın kitabına uygun davranışınızı engellemesin. Tesbih çekmek değil tabi. Allah’ın kitabına göre davranmanıza engel olmasın. 28 Şubat zamanında sakalımızı bir türlü kestirememişlerdi. Talebeleri de hadi başörtülü sokamıyoruz başörtüsünü alttan bağlayın üstüne de peruk takın diye öyle şey yapıyorduk. O zaman rektör gelip fena halde rahatsız oluyordu. İkide bir emir gönderiyordu falan. Bir arkadaşla karşılaşmıştık. “Abdulaziz Bey, ben de sizin gibi yapmak isterim ama viran olası hanede evladı iyal var”. Valla dedim bizim mâmur olası evde de onları yaratan var dedim. İnsanı esas yoldan çıkaran bu. “Ya tamam iyi güzel kredi almayalım doğru ama kardeşim şu şu ihtiyaçlarımızı nasıl karşılayacağız?”. Nasıl karşılarsan karşıla Allah’ın emrine bir kere uyacaksın. Bitti. Bu demek ki Allah’ın emrine uyduğun zaman işin olmaz demektir, Allah’ın emri yanlış demektir. Öyle değil mi? “Bekara karı boşamak kolay”. E peki sen öyle sayıyorsan say. Kusura bakma böyle bir adam müslüman olamaz. Burası senin babanın çiftliği değil. Ya uyarsın ya da uymazsın. İşte burada Allah diyor ki; müminler, Mallarınız da evladınız da sizi Allah’ın zikrinden, Allah’ın zikri de kurandır, kurandan uzaklaştırmasın. Yani kuranı okuyun, anlayın ve ona göre davranın. Ondan engellemesin. “Ve men yef’al zalike: bunu kim yaparsa” “feulaike humulhasirune: asıl iflas eden/zarar eden onlardır”. Zararı onlar yapmış olurlar. Ondan sonra emrini devam ettiriyor. MUNAFİKUN, 10.. Ayet: “Ve enfiku” bu birincisi bütün, genel. İkincisi de maldan harcama. : Ve enfiku mimma rezaknakum”. Birincisi ile ilgili şunu söyleyeyim de. İnsanlar zannediyor ki biz müslüman olduk ya sürekli müslümanız. Müslümanlık bize erkeklerin erkek kadınların kadın olması gibi ayrılmaz bir vasıf olarak gelmiş. Arkasından da ben cennete gitmeyeceğim de kim gidecek der. Git, sen gittin de biz engel olmadık git. Bizim de seni engellemeye yetkimiz yok. Biz zaten kendi paçamızı kurtarırsak ne mutlu. Ancak ona gücümüz yeter. Dünyayı ahirete tercih ettiğiniz an dini kendinize uydurursunuz. Buna çok dikkat edelim. Diyor ki Allah MUNAFİKUN, 10.. Ayet: “Ve enfiku mimma rezaknakum: size rızık olarak verdiğimizden harcayın” hayra harcayın, “min kabli en ye’tiye ehadekumulmevtu:sizden birine ölüm gelmede önce bunu yapın”, “feyekule:o, ölüm geldiği zaman şöyle der”, “rabbi lev la ahharteniy ila ecelin kariybin” ya Rabbi bana biraz daha müsade etseydin keşke “feassaddeka: sadaka verseydim”. Hani sen çoluk çocuğun için biriktiriyordun? Sevin, niye sevinmiyorsun? Bir keresinde Sirkeci’nin büyük esnaflarından birisinin yanına gitmiştim. 1980’li yıllar falan. Hocam dedi sermayemiz 11 milyara çıktı dedi. Çok büyük bir rakam yani. İyi dedim. Ahiret sermayen kaç lira dedim. Dedi ki; “bizim çoluğumuza çocuğumuza kalacak”. Tamam da sana ne kalacak dedim. Çoluğuna çocuğuna kaldı sen öldüğün zaman, sana ne kalacak? Sen kendin için ne yaptın? “Müslüman zengin olmalıdır”. Valla ben öyle ne bir ayet gördüm ne bir hadis gördüm, sen gördüysen bana söyle dedim. Bakın ahiret. Kardeşim çok güzel iyi de ahiret ne halde. Ben bunu hep sorarım. Ahiret yatırımı ne durumda? İşte o adama bir tane öğrenciyi göndermiştim. Telefon da ettim dedim buna biraz yardımcı ol. O da çok onurlu birisi hala unutamıyor bak bugün 60 yaşına gelmiş. 81-82 o sıralar yani. Şuna yardım eder misin? Tamam hocam gönder. Gönderdik, hiç yüzüne bakmadan kapıdan kovmuş. Hani senin 11 milyar. Adam öldü gitti hadi bakalım. Evet müessese devam ediyor. Adından bahsetsem hepiniz tanırsınız. “feyekule rabbi lev la ahharteniy ila ecelin kariybin” o zaman diyecek ya rabbi biraz müsade etsen de gitsem işte biraz hayır hasenat yapsam. “Feassaddeka ve ekun minessalihıyne: sadaka versem de iyilerden olsam. MUNAFİKUN, 11.. Ayet: “Ve len yuahhırallahu nefsen iza cae eceluha: eceli geldiği zaman Allah hiç kimseye süre tanımaz” onu yapsaydın şimdiye kadar. Öbüründeki berzah ile bu da aynı değil mi? Gidemezsin artık. “Vallahu habiyrun bima ta’melune”. Şimdi bu adam kabrinde ızdırap çekmez mi? İşte kabir azabı bu. Berzah hayatı var mıymış? Olay bu. Geçende birisi diyor; “Hocam ben senin kabir azabını kabul etmediğini düşünüyordum” falan filan. Dedim ki; şu ana kadar benim ağızımdan öyle bir kelime çıktığını hatırlamıyorum nerden biliyorsunuz. Mesele anlaşıldı mı? Geçen hafta anlaşılmamıştı. İyi Allah’a şükür. Peki sorular varsa bakalım.
KATILIMCI: Ey rabbimiz diyor bizi iki kez öldürdün iki kez dirilttin. Buradaki ilk ölüm mesela siz ölüydünüz o sizi diriltti ayetindeki ilk ölüm yokluğumuz olamaz mı? Biz ölüydük o zaman Allah bizi diriltti: bu ilk ölüm. İkinci ölüm ise normalde vefat ettiğimiz zaman.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Biz ölüydük diriltti de ilk ölüm olur mu? Ölü bir şeye öldü denir mi?
KATILIMCI: Siz ölüydünüz sizi diriltti yani yoktunuz.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Bak şimdi. “Emettena: bizi öldürdün”. Öldürmek için başlangıçta var olmak lazım, hayatta olmak lazım değil mi? Önce hayatta olacaksın ki arkasından ölesin. Onun için zaten ölüydük hiç bizimle ilgili bilgi yoktu diyor. Biz hayatta olacağız ki bizi öldürdün diyelim.
KATILIMCI: Ölüm anında mesela biz ölüyken uyku halinde rüya görüyoruz değil mi? Şimdi vefat ettiğimiz zaman da ölüm olduğu için bu ateşe sunulma rüya şeklinde olabilir mi? Din fıtrat ilişkisi içinde böyle değerlendirebilir miyiz?
ABDULAZİZ BAYINDIR: Aynen rüya gibi ama siz bakın rüyayı uyandığınız zaman gerçek olduğunu, bazen kötüyse “yok ya rabbi rüyaymış” dersiniz ne kadar kötü şeyler gördüm. Bazen dersiniz ki keşke devam etse uyanmasaydım. Yani aslında o bizim algılamamız açısından gerçek bir hayat. Ama uyanınca onun rüya olduğunu anlıyoruz.
FATİH ORUM: Astronot uzay boşluğunda ölürse nasıl olacak? Dünyada dirilir mi? Bedeni dünyadan onbinlerce kilometre uzaklıkta. Nasıl olacak?
ABDULAZİZ BAYINDIR: Uzay boşluğunda ölebilirsiniz. Uzay boşluğunda ölmek demek dünyaya gelmemek değildir. Tekrar dünyaya mutlaka gelecek. Onun vücudu ne olursa olsun. Zaten Allah dünyayı ve gökleri ayrı ayrı yaratmıştır. Bakın üç tane varlık var. Bir dünya, bir gökler, bir de o ikisinin arasında olanlar. Ayette yani. “halakas semavati vel ardı ve ma beynehuma” diyor. Gökleri yarattı, yeri yarattı ve ikisinin arasındakileri yarattı. Üç ayrı varlık var. Yer yani dünya, bu varlıklar içerisinde en önemlisidir. Allah dünyayı iki günde yaratıyor, dört günde onun içindeki gıda ölçülerini oluşturuyor. Çünkü dünyanın durumu çok farklı. Gökleri iki günde yaratıyor. Tabi o ikisi arası olanlar da dahil. Onun için mesela “izeş şemsu kuvviret” güneş ve güneşin etrafındaki o gezegenler, gök ile yer arasındaki varlıklar. Onu Nuh suresinde Allah anlatıyor. Ve gökler. Yarın güneş dürülecek, o dürümün içerisinde uydular da olacak yani. Ondan sonra gökler bir rulo gibi olacak “Yevme natvis semâe ke tayyis sicilli lil
kutub”(ENBİYA 104) öyle olacak. Yani bu kitap basılan kağıt ruloları gibi. Peki dünya ne olacak? Dünya yerinde kalıyor, dünya hiç bir yere gitmiyor. Yani dünya bir gök cismi değil. Dünya yer, gök cismi değil. Uzaycılar bunu söylüyor. Söylesin bana ne uzaycılardan. Ben yaratanın söylediğine bakarım. Uzaycılara da bunun böyle olduğunu söylerim buna göre düşünsünler buna göre araştırma yapsınlar. Yerde bir takım değişiklikler olacak ama bizim yaratılışımızla ilgili olarak Allah diyor ki Araf suresinde olacak 3.sayfada (DOĞRUSU TAHA SURESİ 55.AYET OLACAK) “minha halaknakum: sizi bu topraktan yarattık” diyor. Uzaya giden astronot bu topraktan yaratılmadı mı? “Ve fîhâ nuîdukum: sizi bu toprağa iade edeceğiz”. “Minhâ halaknâkum: sizi bu topraktan yarattık”, “ve fîhâ nuîdukum: sizi bu toprağın içerisine iade edeceğiz” yani tekrar vücut toprağa karışacak. Dolayısıyla uzayda ölen de ne olacak? Bu hükümden ayrı olmaz değil mi? I
O da bu toprağa girer. “Ve minhâ nuhricukum târeten uhrâ: sizi bu topraktan bir kez daha çıkaracağız”.
FATİH ORUM: Firavun ailesi gibi mesela kesin cehennemlikler azabı görecek. Cennete girecekler de yine yerlerini görecek. Cennete mi cehenneme mi gideceği belli olmayanlar ne görecek?
ABDULAZİZ BAYINDIR: Az önce okuduk ya mesela mümin olan, olmayan. Öbürleri için de aynı şey söz konusu. İlk okuduğumuz Muminun suresinin 99-100.ayetlerde cennetten, cehennemden bahsedilmiyor. Adamın çekeceği sıkıntıdan bahsediyor. Orada anlatılıyor o. Ayrıca bir de Tekasür suresinde okuduk. Demek ki insan cennetlik mi cehennemlik mi olduğunu öldüğü zaman anlayacaktır. Belli olmamak diye bir şey yok. Şu anda herkes kendini cennetlik sayıyor ya. Şu anda belli değil.
FATİH ORUM: Son olarak belki yanlış bir anlaşılma. Yasin suresi 36.ayetinde sizin yaptığınız mealde herşeyin çift yaratıldığına dair o meali dikkate almış. Ondan sonra sizin bir programda Allah’ın baki sıfatı gereği her insanın her canlının tek ve özel yaratıldığına atıfta bulunarak bu iki ifade arasında bir tenakuz olup olmadığı. “Zevceyni leallekum tezekkerun” diyor ya.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Onda bir tezat yok ki. Her şey çift. Kadın ve erkek. Erkek-dişi. Hatta ben size konuşuyorum şu bilgisayar var, lamba var, iki tane uç olmazsa bunları çalıştırma imkanı var mı? İki tane kablo geliyor birisi pozitif. Birisine erkek kablo birisine dişi kablo derler değil mi? Erkek ve kadın. Gece ve gündüz. Bildiğimiz bilmediğimiz her şey çifttir. Tek insan da çift yaratılmış oluyor. Ruh ve beden. Ruh ve beden ana rahmindeyke vücutta çiftleşiyor. FATİR, 11.. Ayet: “Vallahü halekaküm min türabin: Allah sizi topraktan yarattı”. Hepimizin bütün maddeleri topraktandır. Annemizin vücudunda oluşmamız da topraktan gelen gıdalarla olur, babamızın vücudunda oluşmamız da topraktan gelen gıdalarla olur. Annemizin rahmünde bizi bekleyen de topraktan gelen şeylerdir. Ve vücudumuzdan ayrılan her şey toptak olur. “Sümme min nutfetin: sonra döllenmiş yumurtadan”. Döllenmiş yumurtadan yarattıktan sonra “sümme cealeküm ezvaca: sizi ana rahminde çiftler haline getirdi”. Ana rahmindeki vücuda ruh girerek iki tane nefis olmuş oldu. Onun için bir ruhumuz bir de vücudumuz. Kendi içinizde çok git geller yaşarsınız. Vücudunuz bir şey ister ruhunuz der ki bu yanlış. Ve yapayım mı yapmayayım mı bir türlü karar veremedim. Yanlışsa boş ver ne olursa olsun, doğruysa yok kardeşim. Onun için içiniz rahatsız olur. Ruhunuz rahatsız olur yanlış yaptığınız zaman. İşte bu “cealekum ezvacen” Allah sizi çiftleştirir. Nerede? Ana rahminde. Eşler halinde sizi oluşturur. “Ve ma tahmilü min ünsa: kadının neyi taşıdışını” eş ama kadın mı erkek mi ya da özellkleri ne, taşıdığı özellikleri ne çocuğun özellikleri ne. “Ve la tedau illa bi ılmih: taşırken de Allah’ın bilgisiyle doğarken de”. Demek ki “ve izen nufusu zuvvicet” de ahirette de aynen yaratılışta da o eşleşme meydana geliyor ve insanlar yeniden yaratılmış oluyor. Peki anlaşılmış gibi gözüküyor.