ABDULAZİZ BAYINDIR: Biliyorsunuz ramazan yaklaştı. Bir de oruç uzun günlere denk geldi. Öyle olunca kuzey kutup bölgesinde yaşayan insanlar için oruç tutma zamanı daha önemli hale geldi. Yıllardır uğraşıyoruz. Ufuktaki bütün ışık görüntüleri net olarak görünen bir bölgedeyiz. Böyle bir yerde yaşamamıza rağmen hala Türkiye’de insanlara imsakı tanıtamadık. Yatsının sonunu tanıtamadık. Akşam ve yatsının arasındaki vakti tanıtamadık. Böyle bir ortamda kutup bölgesindeki problemler giderek daha da büyük hale geliyor. Çünkü oradaki insanlar bir taraftan güneşi görüp diğer taraftan da sahur yemeği yeme durumunda kalıyorlar. Oldukça alışılmamış bir durum. Onlar için bu konuları ayrıntılı olarak anlatmak gerekiyor. Bir de biliyorsunuz karşımızda inanılmaz bir muhalefet var. Yani Allah’ın kitabını anlamaya çalışırken birileri kalkıp diyor ki; “lütfen bizi otorite olarak kabul edin”. Ne demek? İnsan nasıl otorite olur Allah’ın dininde? Kurumlar İslam’da olmaz. İslam’da dini kurum diye bir şey yoktur. Dini kurum dinden sapanlarda olur. Mesela tarikatlar birer dini kurumdur. Tarikat şeyhi vardır. Tarikatın şeyhi insanlara kurtuluş vaad eder. Kendisini kurtarıcı olarak takdim eder. Ondan sonra tarikatına girenlere cenneti vaad eder. Ahirette kurtaracağını vaad eder. Ahirete gittikleri zaman topyekün cehenneme giderek insanları kendilerinden kurtarmış olurlar yani. Gerçi önemli değil. Önemli olan ölene kadar bu insanları dini kullanarak sömürmektir. Tarikat yapılanması aynen Katolik dünyası ya da protestan dünyasının yahut da topyekün Hristiyan dünyasının yapılanması gibidir. Ama İslamiyette kurum dediğiniz an artık Allah’ın dini birilerinin kontrolüne girmiş olur. Böyle bir şey söz konusu olamaz. Ama tabi şey var. Kimin elinde güç varsa insanlar doğrulardan değil güçten yana. Öyle olunca da sıkıntılar ortaya çıkıyor. Ama ne yapalım, Allah’ın emrini yerine getirmek isteyen bir tek kişi de olsa elimizden geldiği kadar onu anlatmak zorundayız. İşte buraya şey ortaya çıkıyor bizim için. Kuzey bölgesinde mesela bugünlerde gece gündüz nasıl olacak? Biliyorsunuz bize coğrafyada öğrettiler kutuplarda 6 ay gece 6 ay gündüz olur diye. O zaman kutuplarda oruç tutmaya kalkarsanız 1 yılda ancak 1 günlük oruç tutarsınız. 6 ay yer içersiniz, 6 ay da yemeden içmeden beklersiniz ki 6 ay geçsin de orucumuzu bozalım. Acaba böyle mi? Biz bunun böyle olmadığını kurandan öğrendik. İsra suresinin 12.ayeti bize bu konuda son derece önemli hükümler bildiriyor. Orada Allah şöyle buyuruyor. 17.sure 12.ayet. ISRA, 12.. Ayet: “Ve cealnel leyle ven nehara ayeteyni: gece ile gündüzü iki ayet yaptık”. Ayet, işaret demek, belge demek. “Fe mehavna ayetel leyli: arkasından gecenin işaretini sildik”. “Ve cealna ayeten nehari mübsıraten: gündüzün işaretini de mubsır kıldık”. Gündüz mubsir, gecenin işareti yok diyor. Kainatı yaratan Allah biliyorsunuz. Bugün uzay bilimin ulaştığı bilgiler son derece az, sınırlı. Tabi buna rağmen biz bilmediğimiz için zannediyoruz ki ulaşılmaz bilgiler ellerinde var. Asıl bikgi yaratıcının verdiği bilgidir. Fussilet suresinin ilgili ayetlerini açsana. 2 günde yeri yarattığını söylüyor Allah 2 günde gökleri. Fussilet suresi 41.sure. Burada 9.ayette diyor ki Allah FUSSİLET, 9.. Ayet: “Kul e inneküm le tekfürune billezı halekal erda fı yevmeyni: yeri iki günde yaratanı görmezlikten mi geliyorsunuz?”. Kendinizi Ona kapatıyor musunuz? Bakın “yer”. Yer dediğimiz zaman işte şu anda şeklini gördüğünüz şu. Yeryüzü. İçinde yaşadığımız dünyanın bir şekli. İki günde yarattım diyor Allah dünyayı. “ve tec’alune lehu endada zalike rabbül alemın: siz Ona benzer varlıklar oluşturuyorsunuz”. İşte bu dünyayı iki günde yaratan tüm varlıkların sahibidir. FUSSİLET, 10.. Ayet: “Ve ceale fıha ravasiye: dünyanın içerisinde kazıklar oluşturduk”. Dağları dünyanın içerisine doğru indirmiş Allah kara parçalarını sabitlemek için. “Min fevkıha: üstten alta doğru”. Tabi bu jeologların bulması gereken bir şeydir. Biz dağları aşağıdan yukarıya doğru oluşmuş diye düşünüyoruz ama ayet öyle demiyor. Üstten aşağıya doğru diyor. “Ve barake fıha ve kaddera fıha akvateha: gıda ölçülerini de oluşturdu” diyor. “fı erbeati eyyam: dört günde”. İki günde yaratılması, dört günde de gıda ölçülerinin oluşturulması. Yani şöyle düşünün. Bir bina yapıyorsunuz. Kaba inşaatı, ince inşaatı, işte bütün işçilikleri iki günde bitti. Dört günde de içerisini döşüyorsunuz. Şuraya şunu, buraya şunu, mutfağa şu malzemeyi yerleştireceğiz, salonda bu, misafir odasında bu, merdivenler şöyle olacak diyorsunuz ya. Dört günde gıda ölçülerini oluşturdu. Tabi gıda ölçülerini oluşturması ilave dört gün değil. İlave iki gün. Çünkü o dört günde bu yaratılırken aynı zamanda ölçüler de oluşuyor içerisinde. Çünkü ayrı bir şey değil bu. Bi iki gün daha ediyor dört gün. Dört günün iki gününde dünyanın yaratılması ve ölçülerinin bir kısmının başlaması, diğer iki günde de gıda ölçülerinin tamamlanması. “sevael lis sailın: bu gıda da arayanlara eşit uzaklıkta”. Yani herkese eşit uzaklıkta. Kim ne kadar çalışırsa o kadar ulaşır. Önünüzde bir tarla var, tarlanın özellikleri belli. Siz o tarlayı iyi kullanmasını bilir, orada gereken tohumu gerekli zamanda atarsanız ona göre ürünü alırsınız. Yani siz müslümansınız diye size daha iyi ürün vermez. Falan adam isyankar diye ona daha kötü ürün vermez. İsteyenlere eşit uzaklıktadır. Önce bu dünya 4 günde yaratılmış. İki günde kendisi, iki gün artı iki gün daha gıda ölçüleri. Ondan sonra diyor ki; FUSSİLET, 11.. Ayet: “Sümmesteva iles semai: sonra Allah semaya yöneldi”. Yani gökyüzüne. Peki. “ve hiye dühanün” o sırada duman halindeydi gökyüzü diyor. Başlangıçta bitişik olduğunu bildiren bir ayet de var. Parçalandığı zaman duman halinde. Bazıları gaz bulutu diyor. Olabilir. Tabi bizim uzmanlık alanımız olmadığı için onlar kadar ayrıntılı bir şey söyleyemeyiz. “fe kale leha ve lil erdı’tiya tav’an ev kerha kaleta eteyna taiıyn: gökyüzüne de yeryüzüne de dedi ki ister isteyerek ya da istemeyerek emrime gelin dedi”. Bu da çok önemli bir şey. Biz mesela toprağı, şunu, bunu cansız varlıklar olarak biliyoruz. Akılsız. Biz de insanı hayvandan ve diğer varlıklardan ayıran hep akıldır diye tarif edilir. Ama kuran öyle demez. Kuran, insanı diğer varlıklardan ayıran özellik olarak aklı hiç kullanmaz. Aklı kullanmak başka bir şey ama akıl kelimesinden bahsetmez. Basiret yani bir şeyin arka planını görmek, kalp yani duruma ve şarta göre karar vermek ve dinleme özelliği. Bunlar diyor ki; “biz itaat ederek sana geldik”. Yani gökler ve yer Allah’ın emrine uyuyorlar. Yani bunların isyan etme şeyi yok. İstemeseler de zaten boyun eğecekler ama isteyerek. Bak diyor ki isteseniz de istemeseniz de benim emrime uyacaksınız. Onlar da diyor ki isteyerek uyduk. İnşallah ileride fizikçiler bu konuda çalışma yaptılar. Bizim davranışlarımıza etrafta cansız gördüğümüz varlıkların verdiği bir cevap vardır. Onlarla aramızda bir iletişim vardır. Onun farkına varabilirsek birçok şeyler açılmış olur. Neyse o konuya girmeyelim. Diyor ki burada Allah; FUSSİLET, 12.. Ayet: “Fe kadahünne seb’a semavatin: gökleri, yeri 7 kat olarak kararlaştırdı” diyor. Onların 7 kat olmasına karar verdi duman halindeyken. Gaz bulutu dersiniz ne derseniz deyin. “Fı yevmeyni: iki günde”. Bakın gökler iki günde. 7 kat gök. Ama dünya kaç günde? 4 günde. İki günde kendinin yaratılması, 4 gün de şey. Onun için tüm uzay içerisinde dünya çok önemli bir konumdadır. Dünya uzayın bir parçası değildir. Uzaycılara göre dünya uzaydaki cisimlerden bir tane cisimdir. Gezegenlerden bir gezegendir. Değil. Dünya gezegen değildir. Dünya kainatın merkezidir. Tabi bu şeyden sonra kimdi o bir uzay bilimci vardı. Dünya merkezli bir şey vardı da işte batıda gelişmelerden sonra.. Kepler. Kepler kanunuyla bir takım değişiklikler oldu ama tekrar eskiye dönnek zorundalar. Eğer biz bu sahaya yönelirsek. Çünkü burada bir iki soru sorduğunuzda uzaycılar cevapsız kalıyorlar. Sorularla onları şey yapmak gerekiyor. Gökleri iki günde yaratmış oluyor Allah. Ondan sonra da diyor ki;”ve zeyyennes semaed dünya” bu gökteki en yakın semayı. 7 sema dedi ya, 7 semadan bize en yakın olanı. Yani baktığımız zaman gördüğümüz sema/gökyüzünü süsledik. Ne ile? “bi mesabıha: kandillerle”. Yani baktığımız zaman sanki ampuller döşenmiş gibi gökyüzüne. Yıldız diyoruz ya onlarla. “ve hıfza: ve korumalarla”. Çünkü birinci kat semaya şeytanlar çıkamıyorlar. Birinci kat semada arş da var, levhi mahfuz var. Diğer ayetlerden onu görüyoruz. “Zalike takdırul azızil alım: işte bu, güçlü olan ve her şeyi bilenin koyduğu ölçüdür”. Allah böyle ölçülendirmiştir gökleri ve yeri. O zaman burada şu var. Nuh suresinde daha açık olarak ifade ediliyor. Burada diyor ki Allah. Yedi kat gök ve dünya. “NUH, 16.. Ayet: Ve ce’alelkamere fiyhinne” bu göklerin içerisinde ayı oluşturdu. Birinci kat göğün içerisinde kalıyor. O göğün kendisi değil. “Ma beynehum”a giren. Yıldızların bulunduğu yerin arasında yer alan ayı nur yaptı. Nur, ışık demektir. Şu anda bizim bulunduğumuz yerde nur var. Işık var. Ayda ışık var. Işığın kaynağı yok. Münevvir dersin ışığı yansıtıcı olarak oluşturdu diyor. Tabi nereden? Güneşten aldığı ışığı yansıtıyor. “Ve ce’aleşşemse siracen; Güneşi de ışığın kaynağı yaptı”. Yani güneş ışığın kaynağı, ay da ışığın yansıtıcısı. O şekilde ikisinin arasında bu. Ondan sonra da NUH, 17.. Ayet: Vallahu enbetekum minel’ardı nebaten: sizi de yeryüzünde bir bitki gibi bitirmiştir” diyor. O konuya girmeyelim. O konuda bilgi edinmek isteyen “İnsan ve Varlıklar Alemi” diye Süleymaniye Vakfı sitemizde yayınlanan yazıyı okuyabilirler. Burada şu önemli. İşte dünya, güneş, ay. Esas burada bir şey söyleyeceğim size. İsra suresinin 17.ayeti. Mesela bugün dünya güneşin etrafında dolaşır derler. Hiç bir ayette dünyanın bir yörüngesinden bahsedilmez. Dünyanın yörüngesinden bahseden bir tek ayet yoktur. Ama güneşin, ayın yörüngesinden bahseden ayetler vardır. İşte dersimiz gece ve gündüzün ayrı birer varlık olduğunu bildirir kuran. Onların da yörüngesinden bahseden ayet vardır Yasin suresinde. Başka ayetler de var ama. Geleneksel anlama ters şeyler söylüyoruz tabi ki insanlar bizde şöyle bir şey var. Müslümanların uzun asırlardan beri kendilerine güveni sıfıra düşmüş. Hele şimdi büsbütün sıfırlanmıştır. Batılılar bir şey söylüyorsa sanki haşa Allah’ın emri gibi kabul etmeye başlamışlardır. Ona aykırı söyledin mi şey yapıyor. Mesela internete girin Abdulaziz Hoca diyor ki gece ayrı varlık gündüz ayrı varlık. Kardeşim bunu söyleyen Abdulaziz Hoca değil Allah. Bir de kendine müslüman diyorsun. Bazıları da hoca diyor kendilerine. O zaman o ayetleri okuyun bakayım kardeşim. Burada diyor ki Allah. YASİN, 37.. Ayet: “Ve ayetül lehümül leyl: onlar için gece bir işarettir” biraz sonra göreceğiz. “Neslehu minhün nehara: gündüzü ondan bir hayvanın derisini soyar gibi soyarız”. Gecenin üzerinde bir deri gib yada gece gündüzün üzerinde bir deri gibi olur gündeki değişime göre. “Fe iza hüm muslimun: gündüz geceden soyduğumuz zaman muzlim olurlar”. Muzlim de şöyle. Halit Bey bu konuda epey çalıştı. Almanya’dan geldi arkadaşımız. Bu konuların en zor olduğu bölgede yaşıyor. Tam dönüm noktası değil mi? 50 derece enlem. 45 dereceden itibaren şey başlıyor. Saim Bey kaç dereceydi sizin? 51. Ondan biraz daha kolay senin işin. Kuzeye biraz daha gittin mi kolaylaşıyor. YASİN, 39.. Ayet: “Vel kamera kaddernahü menazile: ayı da menazil şeklinde ölçülendirdik”. Yani güneş ışınlarının aya iniş açıları vardır diyor. O açılara göre ayı ölçülendirmişizdir. Biz ayın kendisini hiç bir zaman göremeyiz. Güneşi görürüz de ayı asla göremeyiz. Çünkü ayın kendisi ışık neşretmediği için kendisini görme şansımız yok. Aslında güneşin kendisini de göremiyoruz ama güneşten gelen ışınları görüyoruz. Bizim için güneş, güneşten gelen ışınlardır. Şu lambalara bakıyorsunuz, baktığınız zaman ampulü görebiliyor musunuz? O ışık gözünüzü alıyor ampulü göremiyorsunuz. Işığı görüyorsunuz. Işığı biraz daha güçlüyse ampule bakamazsınız bile. Gözünüzü alır. Güneşin kendisini görme şansımız yok ama güneş ışınlarını görüyoruz. Ayın kendini görme şansımız hiç yok çünkü ayın yaydığı ışık yok. Aydan gördüğümüz, güneşten gelen belli açılarla C. Hakk ölçülendirdiğim dediği ayın üzerine yansıyan ışınlarının ne kadarını aydınlatıyorsa şey değil yani. Ay dünyamıza ne kadar açı yapıyorsa aslında güneşin aya vurduğu ışınlar hep vuruyor bir yüzüne de o yüzün dünyaya yaptığı açıya göre biz görüyoruz onu. İşte bazen bir hilal kadar görüyoruz, bazen büyüyor, büyüyor, yüzünü tam bize gösterdiği zaman bakıyoruz ki dolunay. Aslında o ışık orada hep var ama dünya ile yaptığı açılara göre görüntüsü değişiyor. Bu görüntüyü değiştiriyor çünkü hesabı yapmamız için. “hatta ade kel urcunil kadiym: kuru bir hurma dalına kadar döner” diyor. Küçük bir hilal haline geliyor. YASİN, 40.. Ayet: “Leşşemsü yembeğıy leha en tüdrikel kamera: güneşin ayı yakalaması söz konusu değildir”. Yani güneşin böyle bir görevi yoktur. Yani güneşle ay birbirine dokunmazlar. “velel leylü sabikun nehar: gece de gündüzü geçemez”. Yani gündüz devamlı öncedir, arkasından gece gelir. Şimdi bakın gece dedi, gündüz dedi, güneş dedi, ay dedi, “ve küllün: bunların tamamı”. Gece, gündüz, güneş, ay tamamı “fı felekin: bir yörüngede”, “yesbehun: yüzerler”. Demek ki gündüz bir ışığın fonksyonu gibi olsa yüzmekten bahsedilebilir mi? Başka ayetler de burada okuyacağız göreceksiniz. Onun için gece ayrı varlıktır, gündüz ayrı varlıktır, güneş ayrı varlık, ay ayrı varlıktır. Bunların hepsi bir yörünge etrafında dönerler ama dünyanın herhangi bir yörüngede döndüğüne dair herhangi bir ayet yok. Mesela yıldızlar var. Burası kuzey kutup bölgesi, bunun dik üstünde bulunan bölgeye ne deniyor? Kutup yıldızı. Peki kutup yıldızıyla dünyanın şu kutup noktası arasında hiç yıl boyunca açı farkı oluşuyor mu? Oluşmaz. Açı farkı oluşmaz. Eğer dünya güneşin etrafında dönüyorsa tüm yıldızlar da dönüyor olmalı değil mi? Ya da dünya ile kutup yıldızı arasında sürekli bir açı farkı oluşmalı. O açı farkıyla dünyanın bulunduğu güneşe uzaklığını hesap edebilmemiz lazım. İşte şu kadar açı. Yok efendim diyorlar çok uzak hesap edilmiyor. Kardeşim cisim ne kadar uzak olursa açı aralığı o kadar net hesap edilebilir. Milleti afedersiniz yani aptal yerine koymanın bir anlamı yok. Ben bunu sorduğum zaman öyle diyorlar. Efendim çok uzak da hesap edilmiyor. Niye başka konularda hemen ondan sonra diyorlar ki şu kadar yılda şu kadar açı farkı olur. Niye bir yıl içerisinde hesap edemiyorsun da şu kadar bin yılda şu kadar açı farkı olacak diyebiliyorsun? Onu neye göre söylüyorsun? Aynen Nasreddin Hoca gibi. Dünyanın ortası neresi? Burası. İnanmıyorsan ölç. Bu konularda artık Müslümanların, Uzay sahasına müslümanlar girecek olsalar inanılmaz bir bilgi var. Buradan şunu hemen anlarsınız siz. Demir kazık diyorlar ondan dolayı kutup yıldızına. Çünkü dünya ile hiç bir zaman açı yapmadığı için demir kazık. Kutup yıldızı da birinci kat semanın kutup noktası. Onun için kutup yıldızı deniyor. En üst noktası. Öyleyse dünya da en altta bulunuyorsa güneş ile ay ikisinin arasındaki cisimler olduğuna göre dolaşanlar onlar. Dünya merkez, birinci kat sema ve dolaşıyor. Anlaşılması gayet kolay. Dünya dönüyorsa her gün kutup yıldızı ile arasında açı olmalı. Bundan da şunu anlayın. Kabe’nin yanında namaz kılın. Karşında Kabe. Kabe’nin yanında namaz kılarken Kabe’nin duvarı buradaysa yeter ki gözün duvara dokunsun böyle de dursan yani şurada 90 derecelik açı yaparsın, Kabe’nin duvarı senin karşından kaybolmaz. Biraz daha yaklaşsan belki 100 derece, 120 derece, 180 dereceye varmadan Kabe’ye dönüp namaz kılıyor olursun. Ama mesela Türkiye’den kabeye tam döneceğim dersen en küçük bir hareketin orada kilometrelerce etki yapar. Öyle değil mi? En küçük açı farkı. Peki uzaklaştıkça daha netleşir. Uzak olduğu zaman daha kolay hesap edersin ya. Yakın olduğun zaman sıkıntı olur. Evet şimdi esas ayeti anlamaya çalışalım. Diyor ki C.Hakk burada ISRA, 12.. Ayet: “Ve cealnel leyle ven nehara ayeteyni: gece ve gündüzü iki işaret yaptık”, “fe mehavna ayetel leyli: daha sonra gecenin işaretini sildik”. O zaman burada şu ortaya çıkıyor. Bakın. Yılın iki gününde 23 Eylül ve 21 Mart, dünya tam dik olur. Güneşten gelen ışınlar dünyanın ekseniyle 90 derecelik açı yaparlar. Dolayısıyla dünyanın her yerinde gece-gündüz eşit. Bunun anlamı ne? Dünyanın her noktasında 12 saat gündüz 12 saat gece demektir. Her noktada. O zaman her yerde gece gündüz var mı? Allah diyor ki ;” fe mehavna ayetel leyli: daha sonra gecenin işaretini sildik” diyor. İşte bu dünyanın eksen eğriliğini C.Hakk baştan vermemiş daha sonra vermiş. Baştan eksen eğriliği yokmuş. Eksen eğriliği ortaya çıktığı zaman bu defa dünya ile güneş arasında 23 derece 27 dakikalık şeye kadar çıkıyor. Yani bu şeyden başladığınız zaman mesela az önce demir kazık meselesini söyledim, bunu da izah etmekte ciddi anlamda zorlanıyoruz uzaycılar. Nasıl oluyor işte 21 Mart ile 21 Haziran arasında dünya ile güneş arasındaki açı birden bire açılmıyor da yavaş yavaş açılıyor. Yavaş, yavaş, nihayet 23 derece 27 dakikaya kadar iniyor sonra tekrar toparlanıyor. Sen onu göster. Zaten onun için burdasın ya. Ama ben burada esas şunu söyleyeceğim ondan sonra göster. Burada şu anlaşılıyor: yani C. Hakk daha sonra bunu böyle yapmış. Şimdi Halit Bey onu gösterecek. Onu gösterdiği zaman mesela 21 Mart’ı bir göster.
HALİT BEY: Burada dünyanın ısı aldığı tarafı yani güneşten ışın aldığı taraf şu taraf. Tarihe göre bu değişiyor. 21 Mart’ta gördüğümüz gibi tam dünyanın ortası bu taraf güneşli bu taraf karanlık.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Yani her yerde gece ve gündüz oluşuyor.
HALİT BEY: 24 saat dünya döndüğü vakit her taraf 24 saat içinde gece olup gündüz oluşuyor. Kuzey kutupta da güney kutupta da aynı.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Dünyanın tamamı aynı. İstersen 21 Hazirana getir. Bakın 21 Haziran kutup bölgesini gördünüz mü aydınlık.
HALİT BEY: Güneş aldığı taraf…ne diyeyim?
ABDULAZİZ BAYINDIR: Dünya güneşe doğru eğilmiş oluyor.
HALİT BEY: 24 saat boyu dünya dönse de kuzey kutup her zaman aydınlık kalıyor. Şu bölge. Aynı zamanda da güneyde her zaman karanlık kalıyor. Güneş ile tam karşı karşıya gelen nokta tam aydınlık var.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Burada görüyorsunuz ki aydınlık. Kutup noktası ile bura arasında 23 derece 27 dakika eğrilikten dolayı bu oldu. Kuran buna dünyanın beşik gibi olması ifadesini kullanıyor. Dünyayı biz beşik yaptık diyor. Nasıl beşik oluyor? İşte az önce söylediğimiz gibi. Mesela uzay bilimciler dünyanın sürekli 23 derece 27dakika eğik olduğunu söylüyorlar. Kuran öyle demiyor. Beşik gibi. Beşik gibi olduğu zaman güneş ile. Beşik bir böyle olur biliyorsunuz bir böyle olur, böyle olur, böyle olur. Yani beşiği iki tarafa salladığınız zaman bir böyle bir de böyle sallarsanız bu tarafa giderken de dik durur dönerken de dik durur. Senede bir kere bir tarafa yatıyor, bir kere de öbür tarafa yatıyor. İki kere de dik duruyor dünya. Beşik gibi. Böyle geliyorsunuz dik, böyle dik. İşte o tam dik olduğu zamanlar bahar ve yaz başlangıcı oluyor. Mesela ilkbaharın, sonbaharın 21 Mart. Mesela 21 Mart’a esasen yılbaşı 21 Mart’tır. Ama siyaset bunu getirmiş kendi aralarında yok bir takım müdahaleler yapmışlar. Birisi benim adımı taşıyan ay 31 gün olacak yok bilmem ne. Bu defa Şubat’tan 28’e kadar düşürmüşler. Siyasetin yapmadığı şey yoktur. Çünkü insanlar gücü ellerine geçirdiği zaman kendilerini tanrı zannediyorlar. Beşik olarak ifade ediyor. Fatih, o beşikle ilgili ayetleri ve şeyleri bir okusun dinleyelim.
FATİH ORUM: Dünyanın beşik gibi olması ve eksen eğriliği. Allah, dünyayı beşik gibi yaptığını bildirmektedir. İlgili ayetler şöyledir. “Sizin için yeri bir beşik gibi yapan O’dur. Orada size yollar açmış ve gökten su indirmiştir. Onunla farklı bitkilerden çiftler çıkartmaktadır” TAHA 53.
“Sizin için yeri bir beşik yapan O’dur. Hedefinize ulaşabilmeniz için orada sizin için yollar açmıştır” ZUHRUF 10.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Koskoca dağlar ama mutlaka arasında geçit vardır. Deniz uzun yol kaptanları içinizde yok herhalde. Namaz vakitleri dolayısıyla ben o kaptanlarla çok görüştüm. Yıllar önce İstanbul Müftülüğüne geliyorlardı konuşuyorduk. Onlar yıldızlar konusunda bilgi sahibi olmak zorundalar. Çünkü yıldızlara göre yönlerini tayin ediyorlar. Güneşe göre tayin ediyorlar. Diyorlardı ki; “büyük okyanusta akıntılardan dolayı öyle yerler vardır ki bir gemi geçecek kadar sağlıklı bölge vardır. Biz onu hesapla bulmak zorundayız. Onun dışındakine geçersen akıntıya kapılırsın hedefine ulaşamazsın. Dolayısıyla yollar; deniz de dahil buna.
FATİH ORUM: Dünyanın beşik olması iki yana eğilmesini gerektirir. Eğilme şekline göre ekvatorun bir tarafı güneşin karşısına geçerken diğer tarafı uzakta kalır. Güneş ışınlarının yılın bir bölümünde dünyanın kuzeyine,
ABDULAZİZ BAYINDIR: İstersen orada kal da şu lambayı söndür. Şunu da yak 21 Hazirana getir gösterelim. Oradan dikkatle bakın bu kuzey kutup bölgesi aydınlanırken güney kutup bölgesi karanlıklaşıyor. Görüyor musunuz? Bu 21 Haziran. Bunu isterseniz 21 Aralık yapın. 21 Aralıkta bakın kuzey kutup bölgesi karanlıklaştı, güney kutup bölgesi aydınlaştı görüyor musunuz? İşte o, beşik gibi olmasından kaynaklanıyor. Gerçi burada o beşiği göremiyoruz. Çünkü bu da uzay bilimcilerin tahmilerine göre yapılmış bir resim bu. Ama kurana göre olsaydı basardık, böyle 23 derece 27 dakika sağa sola yatardı ve ona göre bir şey yapılırdı. Ama yani bu şey yanlış değil yapılan. Sonuç doğru fakat bu nasıl oluşuyor meselesi var. Yani dünya dik duruyor, sağa yatıyor, sola yatıyor. Ondan dolayı da animasyon yapanlar bu şekilde animasyon yapamıyorlar. Onu da bulabilirsem ben size gösteririm. Sen okumaya devam et.
FATİH ORUM: Dünyanın beşik olması iki yana eğilmesini gerektirir. Eğilme şekline göre ekvatorun bir tarafı güneşin karşısına geçerken diğer tarafı uzakta kalır. Güneş ışınlarının yılın bir bölümünde dünyanın kuzeyine, bir bölümünde de güneyine daha dik gelmedi bundandır. Şu ayete göre iki doğu ve iki batı vardır. “O, iki doğunun rabbidir. İki batının da rabbidir. Öyleyken rabbinizin hangi nimetini yalan sayabilirsiniz” RAHMAN 17-18. Burada ilk akla gelen, güneşin doğuş ve batışlarının bir yayın iki ucuna kadar gidip gelmesidir. Ancak kuran ayetleri birbirini açıkladığı için bu ayeti aşağıdaki ayetlerle birlikte anlamak gerekir.
“Hayır! Doğuların ve batıların rabbine yemin ederim ki biz elbette ölçüler koyarız” MEARİC 40.
Doğular ve batılar sözleri Arapça’da çoğuldur. Çoğul üçü ve üçten fazlasını gösterir. İki ayeti birlikte düşününce doğuş ve batış noktalarının ikinin katları şeklinde olduğu ortaya çıkar. Yani güneş doğu ve batı ufukları boyunca her bir noktadan yılda iki kere doğar ve iki kere batar. Bu da dünyanın sürekli beşik gibi hareket etmesini, yılda bir kere bir yana bir kere diğer yana yatmasını, iki kere de dik hale gelmesini gerektirir.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Mevsimlerin oluşumuyla ilgili bir video vardı ama onu bulamadım ben. İnternette bulunabilir. Animasyon yapanlar aynen kuranın anlattığı gibi yapıyorlar. Çünkü başka şekilde anlatmak mümkün değil. Allah diyor ki burada belli zamanlarda böyle oluyor güneşin şeyine göre bir kutup bölgesi bazen karanlık oluyor bazen aydınlık oluyor. Yılda iki kere olduğu için 6 ay gece 6 ay gündüz şeyi oradan çıkıyor. 6 ay gece 6 ay gündüz sözü tam kutup noktasıyla alakalı kutup bölgesiyle değil. Diyor ki burada Allah ISRA, 12.. Ayet: “Ve cealnel leyle ven nehara ayeteyni: gece ile gündüzü iki ayet yaptık”. Bi kere gece ile gündüz iki ayrı varlık olmazsa iki ayet olmaz. Ayet olması için ayrı varlık olması lazım. Onu ayetten okuduk Yasin suresinden. “Fe mehavna ayetel leyli” gecenin kendisi bir işaret bir de gecenin işareti var. Gecenin işaretini giderdik diyor. Başlangıçta gecenin işareti karanlık, gündüzün işareti aydınlıktı 21 Mart ve 23 Eylül olduğu gibi. Ama daha sonra giderdik diyor. Daha sonra dünya ile güneş arasında açılar oluşturduk diyor. Peki “gecenin işaretini giderdik” gecenin işaretini giderdiğin anlamı şudur: siz geceyi karanlık beklemeyin. Gece karanlık olmayabilir. Gece karanlık olmak zorunda değildir. Ondan dolayı kutup bölgelerinde yaşayanlar beyaz geceler terimini kullanırlar. Bunu kullanırken kurana bakarak kullanmıyorlar. Allah’ın yarattığı ayetlere bakarak kullanıyorlar. Hakikaten bunu siz çok net hissediyorsunuz. Orada birazcık yaşadığınız zaman hissediyorsunuz. Evet güneş aynı güneş ama gece ısıtmıyor, üşüyorsunuz. Mesela Tromso’da güneşin hiç batmadığı zaman 21 Haziran gündüz kısa kollu elbiselerle dolaşırken gece son derece sıkı giyinerek çıkıyorduk dışarıya. Biz buradan yazdır diye elbise götürmemiştik. Onlar kendileri getirdi bize. Sıkı giydirdiler. Ben mesela ona rağmen üşümüştüm. Gece ile gündüz farkı net bir şekilde ortaya çıkıyor. Peki biz böyle yaptık diyor. “ve cealna ayeten nehari mübsıraten: gündüzün ayetini de mubsıra kıldık” gösteren bir şekilde kıldık. “li tebteğu fadlem mir rabbiküm: bunu şöyle yaptık ki rabbinizin ikramını araştırasınız”. Yani demek ki bunun ekonomik olarak çok büyük faydası olması lazım. Yani gündüz aydınlık var. Ne yaparsınız? Çalılırsın kazanacaksın, bir şeyler yapacaksın. Ama gece? Gündüz neresi olursa olsun bir aydınlık olacak. Onun için biz geçen sene Svalbard’a da gittik. Öğlen vaktinde güneş ufkun 10 derece altında. Dünyanın hiç bir yerinde o saatte ufuk aydınlık olmaz ama Svalbard’da öğlen vaktinde bir bakın 5 vakit namazın bile görsel olarak belirlenebildiğini tespit ettik. Yani kışın. Çünkü gündüzün işaretini C. Hakk aydınlatıcı kılmış. Dolayısıyla gündüzün olduğunu biliyorsunuz. “ve li ta’lemu adedes sinıne vel hısab” biz bunu böyle yaptık yani gecenin işaretini kaldırdık ki yılların sayısını bilesiniz. Biz yılların sayısını şeye göre biliriz yani 24 saati bir gün sayarız, ay sayarız, 12 ayı bir yıl sayarız tamam. Arkasından da “vel hisab” diyor “hesabı da bilesiniz” diye böyle yaptık diyor. Hesabı nasıl bileceğiz? İşte hesabı nasıl bileceğiz meselesi devreye girdiği zaman mesela birisi hesabı yapmıştır. Biz mesela internet sitesinden yayınlıyoruz. İşte şu saatte sabah namazı sonu mesela güneş doğuşu kelimesini kullanmıyoruz. Çünkü kutup bölgesinde güneş sürekli var. Güneş doğuşu dersen o insanlar için hiç hoş olmaz. Sabah namazı sonu diyoruz. İmsak vakti diyoruz. Seher vakti diyoruz. İşte akşam namazı başlangıcı diyoruz ya da akşam namazı vakti diyoruz. Yatsı diyoruz, yatsı sonu diyoruz. O şekilde kelimeler kullanıyoruz. Çünkü bu şeyde gördünüz 24 saat güneş kuzey kutuptayken gece-gündüz oluyor. Güney kutupta 24 saat güneşi hiç görmedikleri halde yine gece-gündüz oluyor. Allah güneşi gecenin de gündüzün de işareti olmaktan çıkarmış. Onu işaret olmaktan çıkarmış ama gündüzün işareti aydınlık, gecenin hiç bir işareti yok. Yani gözle tespit edeceğiniz bir işaret yok. Artık onu başka şeylerde tespit edeceksiniz. Ve bununla siz yılların sayısını ve hesabı bileceksiniz. Hesabı bileceksiniz meselesi: o zaman gece ile ilgili C. Hakk’ın gece yaptığı tariflere bakacaksın, ona göre bir algılama yapacaksınız. Yani sen karanlık aydınlık meselesiyle ilgilenmeyeceksin. Gece dediğin karanlık olması gerekmiyor. Ama burada bir şey meselesi var. Belki Halit Bey’in burada olmasının şu bakımdan çok faydası var. Sağ olsun epey araştırmalar yaptı. Gitti hayvan davranışlarını şey yaptı videoyla gönderdi. O araştırmalarda işte Saim Bey de çok yaptılar eşiyle beraber. İkisi de burada. O bakımdan önemli. Almanya’da 45 derece enlemin üzerinde. “Fe iza muzlimun” ifadesi var ayette. “Muzlim olurlar”. Muzlim kelimesi bir karanlık manasına geliyor bir de parlak beyazlık manasına geliyor. Mesela parlayan dişlere “zalam” kelimesini kullanıyor Araplar. Parlak bir beyazlık. Bir de karanlık. Parlak bir beyazlığın içerisine… böyle bir şey hissediyor musunuz gündüzden geceye. Aydınlık var ama böyle… parlaklıkta problem yok da gündüzün alıştığınız tipte bir aydınlık değil.
HALİT BEY: Ben biraz daha fazla kuşlarla ilgilendim.
ABDULAZİZ BAYINDIR: O kuşlar konusu şey yapmıyor. Kuşlar ışıktan çok etkileniyor. Işıksız ortamda kuşları takip etmek gerekiyor. Çok etkileniyor ışıktan kuşlar. Hani güneş ışığı değil de şehir ışığı, otomobillerin ışıkları, onlardan çok etkileniyor kuşlar.
SAİM BEY: Gece gündüz şöyle mesela bir kaç hafta önce saat 4 buçuğa kadar kuşlar 4 buçukta başlıyorlar ötmeye. 45 dakika sonra da güneş yavaş yavaş doğmaya başlıyor.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Şunu takip edin. Saim Bey sen yaptın mı? Gecenin bir rahatlığı var, serinliği var. Dalgalanan bir denizin durgunlaşması gibi verdiği bir şey var.
SAİM BEY: Son şeylere ulaşamadım.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Neyse bu konuda ayrıca bir ders. Bugün başka bir ders yapmak için buraya toplaştık. Arkadaşlarımız çalışmalarını bitirmemişler. Onun için birden bire bu oldu. Malzemeleri hazırlama fırsatı bulamadık yani. Epeyce görsel var bu konuda size göstereceğimiz. İnşallah daha sonra ayrı bir ders. Güneş orada olmasına rağmen bir sakinleşme hissetmeniz gerekiyor. Mesela biz bunu Tromso’da hissettik ama Tromso biraz daha şey. Asıl sıkıntılı bölge sizin yaşadığınız bölgeler. Beyaz gecelerin yeni başladığı bölge. Yanız bunları inşallah biraz daha netleştiririz. Siteye de belki koyarız daha iyi olur.
Hesabı ve yılların sayısını bilesiniz diye bu böyle. Bakın şimdi size burada bir şey söyleyeyim. Gene lambaları kapatalım. 21 Mart’tan itibaren yavaş yavaş şey yapalım. Önce bir 21 Mart’ı gösterelim. 21 Mart’tan itibaren yavaş yavaş çevirelim. Bakın bu 21 Mart. Şurası ekvator. Güneş noktasını görüyor musunuz? Gördünüz değil mi? Bakın güneşin ışınları orada 21 Mart’ta güneş ekvatora tam 90 derecelik açı yapar. Bir şey dikseniz mesela diyelim eşya koydunuz. Güneş tam tepeden şey yaptığı için yerde hiç gölge oluşmaz. Yani gölge açısı kaç olur o zaman? Sıfır. Ekvatorun enlem derecesi kaç? Sıfır. Şimdi burada şu noktaya gelin. Güneş tam burada ya. Güneş ışınları buraya paralel gelir. Paralel geldiği zaman oradaki gölge açısı kaç olur? 90 olur. Enlem derecesi kaç? 90. Tamam mı? Buradan itibaren mesela Türkiye’de 41 derecedeyiz. 41 derece İstanbul’da. 41 derece 21 Mart’ta siz İstanbul’da gölgeye bakın 41 derecedir. Yani 21 Mart’ta bulunduğunuz nokta sizin enleminizi gösterir. O noktadaki gölge açısı sizin enleminizi gösterir. Bak Allah, ben böyle yaptım ki diyor yılların sayısını ve hesabı bilesiniz derken matematik. Mesela 21 Nisan. Bakın 21 Nisan’da güneş biraz geriye doğru gitti görüyor musun? Siz kuzey kutpundaysanız bak burada biraz ileri geldi karanlık, burada aydınlık gitti. İşte belli bir derece. Şu anda onun derecesini bilmiyorum ama 5 derece mi? Neyse kaç dereceyse. Siz bu meseleyi kavradığınız zaman siz 21 Mart’ta 41 derece enlemdesiniz. Eğer yaz geliyorsa sizin o gölge açınız sürekli küçülür. 21 Haziran’da İstanbul’un gölgesi 41 derece ise 41 eksi 23,5 derece diyelim yuvarlak hesap kaç eder? 17,5 dereceye düşer İstanbul’un gölgesi. Siz o gölgeye bakarak bugün 21 Haziran dersiniz. Yani elinizde takvime gerek yok. Hergün o gölgenin azalması o günün tarihini gösterir. Onun için bazı camilerde güneş saati vardır. O güneş saati aslında bir takvimdir de. Gölge boyuna göre siz yılın takvimini yapabilirsiniz. Efendim falanca dağda yaşıyorsunuz, işte bu dünyanın eğilmesi dolayısıyla, dünya sürekli dik kalsaydı böyle bir takvim yapma şansınız var mıydı? Mümkün değil. Allah diyor ki hesabı bilesiniz diye ben eğdim diyor. Yılın hangi ayda olduğunu bilesiniz diye. Eğer kışa doğru gidersek mesela 21 Aralık’ta İstanbul’daki gölge açısı 41 artı 23,5’tur. İşte her gün o gölgenin değişimi ile siz birazcık tecrübe kazanırsanız öyle şeye gerek yok. Efendim ben şunu biliyorum, bunu biliyorum, açıları biliyorum, tirigonometriyi biliyorum. Haa tirigonometriyi bilmek güzel bir şey de öyle bir şey ki köylü Mehmet Ağa da bunu yapabilir. Yani tarlasına bir tane bir şey çizer. Uzunca bir şey. Bir tane de ağaç koyar. Bir-iki yıl takip eder, işte gölge şuraya geldiği zaman haziran, buraya geldiği zaman temmuz, buraya geldiği zaman ağustos der ve tarlasına takvimini çizer. Ama biz mesela takvim kullanan kişiler olarak bugün Mayısın 30’u değil mi? Neye göre 30’u? Neden 30’u diye sorsalar vereceğimiz cevap yoktur. Var mı? Öyle demişler öyle. Ama siz onu öğrendiğiniz zaman niye 30’u kardeşim? Gölgeye baktım o boydaydı diyeceksiniz. “Li ta’lemu adedessinin vel hisab”. Hesap bu. Yılların sayısını da buradan tespit ediyorsunuz, ayları da tespit ediyorsunuz. Ayrıca günlük vakit hesaplarını da yapıyorsunuz, namaz vakitlerini de yapıyorsunuz. İşte Allah bunu bilesiniz diye ben böyle yaptım diyor. Biraz bu konuda bir arkadaşı çok sıkıştırdım dedim ki ya bu dünyanın matematik coğrafyasını siz hesap etmiş olamazsınız dedim. Bunu mutlaka müslümanlardan öğrenmişsinizdir. Biraz sıkıştırınca “tabi ki onlardan öğrendik, herkes biliyor” dedi. Niye söylemiyorsun epey zamandır sana soruyorum. Müslümanlar kelimesi aslında yeterli değil. Tevrat’ın da ondan önceki kitapları da hepsini de tasdik eden bir kitaptır. Adem(as)’dan itibaren bunlar belli. Ama mutlaka Allah’ın kitabı kaynaklıdır. Allah’ın kitabı bunu gösteriyor ve oradan meseleyi öğreniyorsunuz. Düşünebiliyor musunuz yani siz hangi mevsimdesiniz, hangi enlemdesiniz, tarlanıza bir çubuk dikiyorsunuz, birazcık tecrübe edindiğiniz zaman onu hesap edebiliyorsunuz. Servet söylüyordu: onun babası amcamdır. Servet Bayındır. Diyor ki gittim. Yaylada evi vardır onun. Demiş oğlum bak. Gölge şuraya geldiği zaman şu gündür. İşaretlemiş şeyin üzerine. Duvarın üzerine kalas atıyorlar ya, onun üzerine işaretlemiş. Oğlum şuraya geldiği zaman gölge budur, şuraya geldiği zaman budur. O ağaç da oradan hiç kaybolmadığı için şey yapıyor yani elinde takvim olmasına gerek yok. Onu orada hesap ediyor.
İşte burada şu çok önemli: gecenin işareti yok. Gece aydınlık olabilir. Ama gündüzün işareti var. Gündüz karanlık olmaz. Mutlaka aydınlık olur. Yani gece karanlık olmayabilir ama gündüz mutlaka aydınlık olur. Peki o zaman gecenin gündüzün özellikleri nelerdir onu önümüzdeki haftaya bırakalım da. Şu anda gecenin gündüzün bölümleri üzerinde duralım. Gecenin ve gündüzün bölümleri var. Kuran gerçekten o kadar ayrıntılı bilgi veriyor ki inşallah önümüzdeki haftaya belki arkadaşlar yetiştirirler bu namaz vakitleri ile ilgili.. getirmediniz mi? Getirmediyseniz ben bu ayetleri okuyayım. Bugün bir programsızlık oldu. Enes Hoca ile Fatih anlatacak diye bekliyordum son anda baktım ki yok, ders bana kalmış. Onlar da ben anlatacağım diye şey yapmışlar. Çünkü bu konuda onlar biraz ayrıntılı çalışma yaptılar. Çok zor bir konu üzerinde, dedik onu sunmuş oluruz.
Mesela dünyada gece. Gece-gündüz ayrı birer varlık dedik ya. Ayetten, dedik değil. Allah söylüyor onu. Bizim sözümüz değil. Şimdi şuradan bir bakar mısınız geceye. Uzayı görüyor musunuz sürekli karanlık. Alt tarafta bir aydınlık var. Uzaktan gördüğünüz aydınlık aslında gündüz. Dünya döndükçe gündüz geriye doğru gidiyor, şimdi tam karanlığa dönüştü. Uzaktan gene gündüz gözüküyor. Gündüzü görüyor musunuz? Bu kutup bölgesinde oralar. Bunu da gördük kutup bölgesine gittiğimizde. Uzaydan çekim yaptıkları için uzakta bir çizgi halinde gündüz görünüyor, üst tarafı karanlık görüyor musunuz? Güneş gökyüzünü aydınlatmıyor. Peki nasıl oluyor? Bir çizgi halinde aydınlanmış. Gündüz nasıl bir çizgi halinde oluyor? Bizim Erşet Akçasu’ya sordum fizikçi, tanıyanlar tanır. Gerçekten dünyada çok önemli ilim adamlarından birisi. Amerika’da çalışıyor. Çok büyük ödüller almış. Nasıl izah ediyorsunuz gecenin, gündüzün oluşumunu? Valla dedi izah ediyoruz ama dediğimize biz de inanmıyoruz dedi. Millete bir şeyler söylüyoruz ama biz de inanmıyoruz. Niye? Çünkü diyorlar ki bir takım parçacıklar var. Güneş parçacıklara vurduğu zaman aydınlığa dönüşüyor. Peki güneş ışını uzayda da var niye aydınlatmıyor da yeryüzünü aydınlatıyor? Sizin ifadenizle madem dünya bir gök cismidir dünyayı da aydınlatmaması gerekir. Sonra nasıl oluyor da ayın üzerine vurduğu zaman aydınlık oluyor da başka tarafta o aydınlığı göremiyoruz? O şekilde göremiyoruz. Aydan yansıyan şekillerde göremiyoruz. İşte burada görüyor musunuz tam bir çizgi halinde. Allah ne diyor;”yulicul leyle fin nehar: geceyi gündüzün içerisine sokarsın”,”ve yulicun nehar fi leyl: gündüzü gecenin içine sokarsın(HAC 61) diyor. Mesela uzaktan gündüz gözüküyor, üst tarafta karanlık var alt tarafta beyazlık var. Oradaki kırmızılığı görüyor musunuz ufukta. İşte sabahleyin oluşan kızıllık. Bakın dönüşüme bakın. Gece ile gündüz yer değiştiriyor, alacakaranlıklar. Yer değiştirirken bir alaca karanlık oluşuyor gece ile gündüz.
Şimdi şu uzaydan görseller: şuraya bakarsanız gündüz dünyayı sarmış değil mi? E uzay kapkaranlık? Nasıl oluyor ki uzay kapkaranlıkken dünya bembeyaz oluyor? Onun için Allah diyor ki; “cealna ayetel nehari mubsıraten: neharı biz mubsırsa yaptık”(İSRA 12) yani gündüzü kendisini veya çevreyi gösteren bir yapıda oluşturduk. Dolayısıyla güneş ışınlarını aydınlığa çeviren gündüzün kendisi. Tabi güneş ışınları geliyor yukarıdan aşağıya. Ama gündüzün kendisi aydınlığa çeviriyor. Ufuk bölgesinde tabi güneş ışınları sürekli geldiği için orada gece gündüz sürekli üst üste var. Dünyanın her yerinde 24 saat gece ve gündüz var ama bizim gündüz dediğimiz zaman gündüz altta bize yaklaşıyor gece yukarıya çıkıyor, gece dediğimiz zaman alt üst oluyor. Gündüz var ama mesela bizim gece dediğimiz saatte, o gündüze güneş ışınları gelmediği için onu aydınlığa çeviremiyor. Güneş battıktan sonra bizim bulunduğumuz bölgede gündüz var. Gece dediğimiz in üst kısmında var ama oraya güneş ışınları gelmediği için onu aydınlığa çeviremiyor. Aydınlığa çevirecek bir şey yok. Fakat kutup bölgesinde o gündüz kendisine gelen güneş ışınlarını aydınlığa çeviriyor fakat alt tarafta gece olduğu için yani insanlarla güneşin arasına gece girdiği için bu defa o gece güneş ışınlarının yapısını değiştiriyor. Fizikçiler bunun üzerinde mutlaka durmalılar. Kuran, gündüzün gözüken güneş ışınlarına duha diyor. O farklı bir şey. Yani ısıtıyor, bitkilerin ihtiyacı olan bir takım ışınları veriyor gündüzün. Mesela Şems suresinde diyor ki Allah; ŞEMS, 1.. Ayet: “Veşşemsi ve duhaha: güneşe ve duhasına yemin olsun”. Güneşe ve duhasına. Bu çok önemli. Duha. Güneşin duhası var ve kendisi var. Ondan sonra diyor ki; ŞEMS, 2.. Ayet: “Velkameri iza telaha: güneşi takip ettiği zaman aya”. Güneş batar, o anda ay da batarsa yeni ay başlar. Güneş doğarken ay batarsa bu defa ayın 15’i olmuş olur. Yani orada da hesapta insana verilen bir ipuçları var. ŞEMS, 3.. Ayet: “Vennehari iza cellaha: gündüze yemin olsun” diyor “onu açığa çıkardığı zaman”. Şimdi buradaki “onu” kelimesi çok önemli. “Onu” kelimesi Arapça bakımından hem güneşi hem duhasını gösterir. İşte kutup bölgesinde kışın güneş gözükmez ama duhasını gösterir. O duhasını gösterdiği için orada kutup bölgesinde de bakarsınız ki hayat devam ediyor. Yani oradaki hayvanların ihtiyacı olan güneş ışınları orada var, bitkiler var, her şey var. Yaz olsa bu defa güneşi gösteriyor. Ayete devam edelim bakın diyor ki; ŞEMS, 3.. Ayet: “Vennehari iza cellaha” bizim bölgemizde güneşi açığa çıkarıyor nehar dediğimiz şey. Ama kışın kuzey kutupta, yazın güney kutupta güneşi ortaya çıkarmıyor gündüz, duhasını ortaya çıkarıyor. Güneş yok ama duhası var. Onun için biz onu görüyoruz ve havada bir değişim meydana geliyor. Ondan sonra diyor ki; ŞEMS, 4.. Ayet: “Velleyli iza yağşaha: gece onu örttüğü zaman”. İşte şurası mesela. Bu çok önemli sizin açınızdan Saim Bey. Kutup bölgesinden bizi dinleyen arkadaşlarımız dikkat etsinler. Bunu çok iyi kavramamız lazım. ŞEMS, 4.. Ayet: “Velleyli: geceye yemin olsun”. Gece evet, güneş varken siz aydınlığı görüyorsunuz ama onun altında bir gece var. Gece saydam bir cisim gibi. Işığa etki etmiyor ama güneşi ya da onun duhasını örtüyor, kapatıyor yani. Aydınlığa bir şeysi yok. Güneşi ya da duhasını kapatıyor. Bizim bölgelerimizde güneşi kapatıyor gece. Çünkü güneş ufkun altına iniyor. Ama o bölgelerde güneşi kapatmıyor sadece duhasını kapatıyor gece. Esas buna dikkat edeceksiniz yani gündüz gelen ışınların sizin üzerinizdeki etlisiyle gece gelen ışınların etkisi aynı değil. Duha insanı etkiliyen ışıktır. Burada duhanın özellikleri vardı. Onu bir okur musun? Ama tabi bunları bir fizikçi anlatsa bizden daha iyi anlatır. Bu konuda uzman kişilerin devreye girip anlatmaları lazım. Onlar kim bilir neler anlatır. Ama biz duha ile ilgili kurandan bildiklerimizi şey yaptık oraya.
FATİH ORUM: Duha sadece gündüzün ortaya çıkan güneş ışınıdır. Allah şöyle buyurmuştur: “Güneşe ve duhasına. Onu takip ettiğinde aya. Onu gösterdiğinde gündüze. Onu örttüğünde geceye yemin olsun”. Onu gösterdiğinde gündüze yemin olsun ayetinde “onu” zamiri Arap dili bakımından hem duhayı hem güneşi gösterebilir. Yani gündüz güneşi ortaya çıkardığı gibi yalnızca onun duhasını da ortaya çıkarabilir. Bu sebeple kutup bölgelerinde güneşin doğmadığı günlerde sadece duhası görülür. Onu örttüğünde geceye yemin olsun ayeti de aynıdır. “Onu” zamiri burada da hem duhayı hem güneşi gösterebilir. Yani gece güneşi örttüğü gibi sadece duhasını da örtebilir. Kutup bölgesindeki güneşli geceler de duhayı örter. Bu sebeple duha ziyadan farklıdır.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Bir ziya var bir duha var. Ziya aydınlık ama duha farklı bir şeydir. Mesela kutup bölgesinde ziya var. YASİN, 37.. Ayet: “Ve ayetül lehümül leyl” gece onlar için bir işarettir diyor. Demek ki gecenin kendisi işaret. Burada muzlim kelimesi çok önemli. Burada diyor ki Allah; “gece onlar için bir işarettir”. “neslehu minhün nehara: geceden gündüzü soyar çıkarırız”. Mesela az önceki resmi bulabilirsek eğer. Gece ile gündüzün dönüşüm noktaları. Alacakaranlık ufka bakarsanız. Alacakaranlık dönemi. Mesela alt tarafta siyahlık var görüyor musunuz? Alt tarafta karalık var, üst tarafta aydınlanma var. Onun üstünde yine karanlık var. O aydınlanmanın da tonları faklı. Çok uzak çektikleri için. Bir de fotoğrafta her şey net gözükmez. Sizin gözünüzle gördüğünüzü fotoğrafta görmeniz mümkün değil. Çünkü göz çok hassas. Allah diyor ya fecr ile ilgili altta karanlık üstte kızıllık en üstte de beyazlık oluşuyor. O zaman fecr meydana gelmiş oluyor. Ama o sırada geceyi gindüzden soyup ayırıyor. Akşam da gündüzü geceden soyup ayırıyor. Sanki deriyi hayvanın üzerinden soymak gibi. Diyor ki burada YASİN, 37.. Ayet: “Ve ayetül lehümül leyl neslehu minhün nehara fe iza hüm muzlimun” bir de bakarsın ki muzlimdirler. Yani gündüz soyulup çıkarıldığı zaman muzlim olurlar. İşte kutup bölgesinde 45 derece enlemden itibaren bugünlerde, muzlim dediğimiz zaman yani bizim burada karanlık anlarız. O manaya gelir. Ama muzlim kelimesinin saf beyazlık anlamı da var. Yani duhadan arındırılmış ışık. Işık var ama arındırılıyor. Peki duha ne yapıyor? Duha insanı rahatsız eden ışıktır. Mesela diyor ya şeyle ilgili Adem (as)’a C.Hakk. Mesela biz gündüzün güneş doğduğu andan itibaren o duha vardır ama henüz bizi etkilemez. Biraz sonra güneş yükselir de etkilerse bu defa şemsiye kullan… Şemsiye kelimesi var. Şems güneşe karşı kullanılır. Biz yağmura karşı kullanıyoruz da bu bölgelerde, şem güneş demektir. Ya da gölgeliklere şey yaparsınız. Çünkü o duha etkiler sizi. Rahatsız eder. Ama gece vakti güneş aynı yerde olsa bile bu defa o duha size gelmez. Çünkü gece güneşin önünü kapatmıştır. Ziya gelir ama duha gelmez. Duha gelmediği için hava soğur. Hava soğuduğu zaman da siz bu defa üşümeye başlarsınız. Resimler burada olması lazım size göstereyim.
FATİH ORUM: Yasin suresinin 37.ayeti ile alakalı olarak yazmışsınız. Karanlıkta kalıverirler ifadesi “fe iza hum muzlümun”un mealidir. Muzlümun kelimesine karanlığa girmiş olurlar anlamı verildiği gibi parlak bir havaya girmiş olurlar anlamı da verilebilir. Çünkü arapçada “azlame” fiilinin iki zıt anlamı vardır. Biri karanlığın bastırması, diğeri parıldamadır. Dişlerden süzülen suya renginin saflığından dolayı “zalm” denir. Dişlerin saf ve çok parıltılı olduğunu ifade için de aynı kelime kullanılır. Sonra bir şiirden örnek vermişsiniz. Bölgemizde geceler karanlık olduğu için “azlame” kelimesi gece ile birlikte olunca karanlığın bastırması anlamı verilmiş ve kelimenin ikinci anlamı akla gelmemiştir demişsiniz.
ABDULAZİZ BAYINDIR: “Zalam” kelimesi bizim bölgemizde karanlık manasına gelir. Öbür bölgelerde de saf beyazlık manasına gelir. Saf bir aydınlık. O zaman onu takip edin Saim Bey de bizi dinleyen arkadaşlarımız. Takip etsinler. Aşağıda saf bir beyazlık, yukarıda bakarsınız ki saflığı değişmiş olan bir aydınlık var. Hatta geçende gelen bir resim vardı. Oslo’dan Selehaddin Koyuncu göndermişti. O çok net bir şekilde gözükebiliyor. Beyazlığın ikisi arasındaki farkı net bir şekilde görebilirsiniz. Bakın şimdi o çizginin altındaki beyazlık ile üstündeki beyazlığa bakın. Üstteki beyazlıkta duha ortaya çıktığı için dikkat ederseniz orada artık şeylerde farklılaşma var. Ama alt tarafta gene beyazlık var ama yani dişin beyazlığı gibi. Beyaz dişler gibi düşünürseniz. Üst tarafta mesela işte güneşin doğuşu. Güneş çok yukarıya çıkmış ufuktan. Belki 10 dereceden daha fazla yukarıda. O, sabah namazının sonu olarak çektiği fotoğraf. Orada diyor ki ben bu saatte diyor ısı değişikliğini hissettim diyor. Yani güneş çoktan doğmuş. Güneşi ufukta gördüğünüz saatte seher vakti oluyor bugünlerde. Orası 60 derece enlem. Ben ona demişti ki bizim güneş doğdu dediğimiz saatte bir fotoğraf çek de gönder göndermiş. Ama ben tabi şeyi bilmiyorum. Bu işin tekniğinden anlayan arkadaşlar mesela siz bilirsiniz. O iki tarafa uzayan o şey acaba çekimden mi kaynaklanıyor? Olabilir yani. Fakat yani altı ile üstünü ayırıyor o. Alt tarafta sanki bir diş beyazlığı gibi, üst tarafta artık yavaş yavaş bir değişim gözüküyor. Neyse tabi bunu gözle tespit etmek lazım. Fotoğraf ne kadar ne yaparsanız yapın orada göz saflığını yakalamak imkansız yani. Gözler çok şey. Ama Selahaddin Bey diyor ki; ben diyor bu saatte havanın değiştiğini hissetmeye başlıyorum. Bir de Selehaddin Bey Oslo’da çok uzun gözlemler yaptı. Şöyle bir şey söylüyor: akşam diyor güneş batarken güneş havada ama biz battı dediğimiz saatte diyor hafif bir rüzgar hissediyorum diyor. Havada bir durgunluk başlıyor. Kuşlar yavaş yavaş yuvalarına dönmeye başlıyor diyor. Sen öyle bir şey gördün mü? Pek dikkat etmemiş. Bir de esas o bölgenin halkı çok önemli. Çünkü orada doğmuş büyümüşler. Biz kutuplara doğru giderken Tromso’da gece rasatı yapmaya giderken bizim için farketmiyor: gündüz ne ise gece de o. Fakat oradaki yerli şeylerden Sandra Meryem diyor ki; aman diyor dikkat edelim gece milleti rahatsız etmeyelim diyor. Bizim için gece değil biz bilmiyoruz ama onlar fıtri olarak gece diyorlar. Sonra kendime baktım gündüzün kısa kollu gölekle dolaştım şimdi şey yapamıyorum. İşte ayetler aradaki farkı bize anlatıyor. Seçilen kelimeler de çok enteresan muzlimun diyor burada. Mesela İsra suresinin 78.ayetinde de Allah diyor ki: ISRA, 78.. Ayet: “Ekımes salate li düluküş şemsi: namazı güneşin tepeden kaydığı vakitte kıl”. Bu “dulukuş şems” dediğimiz şey öyle enteresan bir şey ki öğlen vaktini dünyanın neresinde olursanız olun gözle çok rahat bir şekilde tespit edebiliyorsunuz. Hangi mevsim olursa olsun nerede olursanız olun. Güneş ufkun altında, belki 10 derece altında ama daha rahat tespit ediyorsunuz. Çünkü orada güneşin şey yaptığı ışık hüzmesi tam bir daire meydana getiriyor. Dairenin üst noktası tam sizin göğüs hizanıza geldiği zaman diyorsunuz ki tamam. Oradan ışık bu tarafa doğru kaydığı zaman öğle oldu diyorsunuz. Daha kayıyor ortaya geliyor ikindi oldu diyorsunuz. İşte “li dulukuş şems”. Onun için astronomide de çok önemlidir güneşin atmosfer geçişi. Hesabın başlangıcı o kuranda da. Meridyenden geçişi güneşin. Tam tepe noktasından batıya kayışı hesabın başlangıcı. Günün ilk namazı öğlen namazı. Ondan sonra diyor ki; “ila ğasekıl leyli: gecenin gasakına kadar” diyor. Gasak kelimesinin anlamı da farklı. Onu da bi okusana oradan. Allah öyle bir kelime koymuş ki kurana her mevsimde dünyanın her yerinde geçerli. Az önceki zalam kelimesi gibi.
FATİH ORUM: Gasak, karanlığın yoğunlaşmasıdır. O da ikinci şafağın sonunda olur. Hem yukarıdaki ayet yani İsra suresinin 78. hem de Felak suresi yatsı vaktinin batı ufkunun kararması ile birlikte bittiğini gösterir. Gasak’ın gerçek anlamı serinliktir.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Bizde yatsı vaktini sabaha kadar uzatırlar biliyorsunuz. Ama Allah, “gasakıl leyl”e kadar yatsıyı kılın diyor. Siz bu “gasakıl leyl” kavramını bilmezseniz kutuplarda namaz vakitlerini hesa etmeniz imkan ve ihtimal dışıdır. Kutuplara giderken o zaman İslam Konferansı genel sekreteriydi Ekmeleddin İhsanoğlu’na gittim. Ekmeleddin Bey ile 1977’den beri tanışırız. Ya dedim İslam Konferansı’ndan da bir gurup gelsin beraber gidelim. “Hocam diyanet devreye girsin”. Girmeyeceğini gayet iyi biliyorsun dedim olmadı yani. Sonra Yusuf Ek Kardavi’nin gideceğine dair haberler yayıldı. Ben kendi kendime dedim ki; Yusuf El Kardavi’yi ben tanırım. Onunla beraber çok toplantılarda bulunduk. Yusuf El Kardavi oraya gelse ne yapacak? Onda böyle bir metod yok. Kuran ayetlerini birleştir, ilgili ayetleri müteşabih ve mesani metoduyla oradan bir takım sonuçlar çıkar. Gelse eli boş dönecek. Metod meselesi ve gelmemişti. Kuranın ortaya koyduğu sistemi iyi kavramadan oraya gittiğiniz zaman ne olup bittiğini de anlayamıyorsunuz.
FATİH ORUM: Gasakın gerçek anlamı serinliktir. Kuranda aynı kökten gasık, gassak kelimeleri vardır. Müfessir Zeccac, el gasık kelimesinin soğuk anlamında olduğunu, gündüze göre daha soğuk olduğu için geceye gasık dendiğini söylemiştir. Aynı kökten el gassak, mubalağa yani abartı ifade ettiğinden ona şiddetli soğuk, zemheri denmiştir. Şu ayetler kuranın bu anlamını doğruladığını gösterir.
“İşte böyle.. Azgınlar için kötü bir gelecek vardır: Cehennem. Onlar, onun karşısında pişeceklerdir. Ne kötü yerleşkedir o. İşte böyle, tatsınlar onu. Çok sıcak ve gassak (yani çok soğuk olanı). Aynı şekilde başka nice çifte azabı”. Başka nice çifte azabı sözü hamim ile gassakın çifte azab olduğunu, aralarında zevciyet ilişkisi bulunduğunu gösterir. Hamim çok sıcak demektir insanı yakar. Çok soğuk da yaktığı için gassaka çok soğuk anlamı vermek gerekir. İbni Abbas’ın gassak için “çok soğuktur, soğuğu ile yakar” dediği bildirilmiştir. Bir ayet de şöyledir: “cehennemde ne serinlik ne bir içecek tadacaklardır. Tadacakları şey sadece çok sıcak ve soğuk olandır”. “İlla hamimen ve gassaka”. Bütün buralarda serinliğe ve soğuğa dikkat çekildiğinden beyaz gecelerde gasakıl leyl, yatsının sonu yani gece serinliğinin arttığı vakittir. Bunlar, beyaz gecelerde fizikçilerin keşfini bekleyen şeylerdir. Abdullah İbni Ömer’in şafaka “beyazlığın gitmesi”, gasaka da kızıllığın gitmesi” demesi önemlidir. Çünkü gasaktan sonra ufukta herhangi bir aydınlık kalmaz. İmam Şafi ile Malikiler de aynı şeyi söylemiştir. Allah’ın elçisi şöyle demiştir; “Cebrail kabenin yanında bana iki kere imamlık yaptı. Birincisinde güneşin battığı ve oruçlunun iftar ettiği saatte akşam namazını kıldırdı. Birinci şafağın kaybolduğu saatte de yatsıyı kıldırdı. Cebrail ikinci kez imamlık yaptığında akşam namazını ilk günkü vaktinde kıldırdı. Sonra yatsı namazını gecenin üçte biri geçmekte olduğu sırada kıldırdı”.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Yatsının sonu kavramını ortadan kaldırdığınız andan itibaren işin içinden çıkmanız mümkün değil. Maalesef gelenek o halde. Şimdi bakın burada iki tane aynı bölgede çekilmiş yan yana fotoğraf var. Az önce size gösteremedim şimdi buldum. 22 Haziran 2011 akşam 18:14 yani akşam namazı olmak üzere. Akşam namazı olmak üzere olduğu zaman hava serinler değil mi? Bak dikkat ediyor musunuz ben elimi cebime sokmuşum farkına varmadan. Kısa kollu olduğum için. Mesela öğlende böyle olsa kısa kolla dışarı çıkamam değil mi? Güneş hep yukarda. 18:14 olduğu için akşam namazının 30 dakika öncesiymiş bu. Serinleme başlar normal olarak. Ama 24 Haziran gece 0:09, elbiselerimizi görüyor musunuz? Şu oranın halkı. Benim yanımda duran şu zat. Orada oturuyor. Güneş gene yukarıda. İkisinin arasındaki aydınlık tonunu da fark edebilirsiniz dikkat ederseniz. Bak şimdi şuradaki aydınlık tonu ile buradaki aydınlık tonu aynı değil. Buradaki diş beyazlığında gibi bir aydınlık dikkat ediyor musunuz? Ama bu gündüz aydınlığı gibi. Aydınlık tonunda da bir fark var. Çok dikkatli olursanız onu anlayabiliyorsunuz. Ama işte o gece bakın başımızda başlık, boğazımızda atkılar. Altından da kazak falan giydik. Ayakkabılarımızı da değiştirdiler. Buradaki ayakkabılarla gittik. Onlar özel ayakkabılar verdiler. Ayaklarınız da donar soğuktan. Gündüz böyle gece böyle görüyorsunuz bakın.
Resimleri size göstereyim. Güneşin hiç doğmadığı yerlerde, Tromso’da sabahleyin fecri kazibin sonu yani fecri sadıkın başı. Güneş hiç yok. İstanbul mu o? Orası İstanbul doğru. Orayı görmeleri çok iyi, o zaman karşılaştırma yapsınlar. İstanbul’u görün: fecri sadık. Burası Svalbard. Savalbard 80 derece dünyanın kuzeyinde. En kuzeydeki ada. Bizi arabadan indirmiyorlardı ayı kapar diye. Gerçekten. Kutup ayılarının bol olduğu bir yer. Hakikaten indirmiyorlardı ama kardeşim buraya geldik mecburen ineceğiz. Bir kaç kere indik. Güneş ufkun -11 derece altındayken ufku görüyor musunuz bakın. Gündüz aydınlatır ayetini “ve cealna ayeten nehari mübsıratel” diyor ya. Yani böyle bir aydınlığın olabileceğini hiç kimse hayal bile edemez. Biz oraya giderken ben Adnan Bey’e dedim ki; “orada gündüzü göreceğiz”. “Çok görürüz!” dedi. Gittik gördük. Kuranla gittiğiniz zaman her şey değişiyor.
Tromso bu. Mesela gasak, zifiri karanlığın başlangıcı. Gasakıl leyl. İstanbul’da da aynıdır. Şimdi şuraya bakın. Güneş ufkun 9 derece altında: yatsı namazı vakti. Saat 16:20. 4’ü 20 geçe yatsı oluyor. Ne yapalım gündüz çok kısa. Ama İstanbul’da gördüğünüz ufkun aynısıdır. Güneşin hiç doğmadığı bir yer burası. İşte bu, güneş ufkun 7 derece altında akşam namazı vakti. İstanbul’da da akşam namazı böyle olmaz mı ufukta? Güneşin hiç doğmadığı yer burası. Ben size dedim ya bu ikindi. Baktığınız zaman merkez burayken güneşin merkezi bu tarafa kaymış. Yani gözünüzle bakarak ikindinin olduğunu çok rahat anlayabiliyorsunuz. İstanbul’dan çok daha rahat anlıyorsunuz orada. Bakın öğlen görüyor musunuz bak. Öğlen vakti Tromso’da 11:55’de olmuş. Şimdi burada da gün doğuşu, güneş yok. Güneş ufkun 7 derece altında. Ama günün doğduğunu anlayabiliyorsunuz. Niye? Resulullah’ın hadisiyle anlıyorsunuz. Resulullah diyor ki; güneş batıda kaybolur doğuda karanlık başlarsa güneş batmış sayılır diyor. Onun tam tersi batıda aydınlık başlarsa bu defa güneşi doğmuş sayacaksınız. Dikkat edin şurada aydınlık başlamış. Burada güneş yok ama güneşin tarafının bura olduğunu hemen anlayabiliyorsunuz. Burada aydınlık başladığı için diyorsunuz ki tamam işte güneş doğdu.
Geceyi de Allah 3 ana bölüme ayırıyor. Zaten bugün astronomide de üç bölüme ayrılır. Birisine akşamın alacakaranlığı denir. İkincisine sabahın alacakaranlığı denir. Güneş ufkun 18 derece altındayken bulunduğunuz yere hiç bir aydınlık gelmez. Tekrar ediyorum kutup bölgesi hariç. Kutup noktalarına gittiğiniz vakit iş değişiyor. Güneş ufkun 18 derece altındayken akşam da sabah da zifiri karanlık olur bizim bölgemizde. Ve o ‘gasakıl leyl’ dediği Allah’ın bölüm başlar. Yatsı namazının sonudur, sabah namazından da önceki kısımdır. O tam gecenin ortasıdır. Akşamın alacakaranlığı eksi 18 derece, sabahın alacakaranlığı 18 derece, uzunluğu aşağı yukarı aynıdır. Aşağı yukarı dememin sebebi, az önce dünyanın hani bir tarafa doğru yatması var ya. Akşamdan sabaha yattığı derece kadar 1-2 derece fark edebilir akşam ile sabah arası. Yani akşamın alacakaranlık uzunluğu ile sabahın alacakaranlığının uzunluğu 1-2 dakika mevsime göre fark edebilir. Ama aşağı yukarı aynıdır. Akşamın alacakaranlığı ikiye ayrılır. Birinci bölümünde akşam namazı, ikincisinde yatsı namazı vardır. Sabahın alacakaranlığı ikiye ayrılır. Birinci bölüm seher vaktidir, sahur yemeği vaktidir. Vücut ısınır. Mesela onu Halit Bey hayvan davranışlarından tespit etmişti.
HALİT BEY: Seher vakti başlarken koyunlar gece istirahatinden kalkmaya başlıyor. Hepsi bir arada geceyi geçiriyor ama fecri kazib başlayınca koyunlar kalkmaya başlıyor. Aynı zamanda kuşlar da başlıyor ötmeye. Yani kuşların uyanması, koyunların uyanması, hayata başlaması bir vakte denk geliyordu.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Ve vücudun uyanması. Dikkat edin seher vakti dediğimiz saatte vücudunuzda bir ısınma başlar. Yarın bakın. Hatta kalkarsınız hafif bir ter değil mi? Çünkü seher vaktinde vücudunuza bizim Hakan Ertok, İzmir’de tabip arkadaşımız bu konuda çalışma yaptı. Yazsı yayınlanacak yazıyı gönderdi. O saatte tabi hayvanların vücudu da aynı bizim de. Çünkü vücut yapısı bakımından bizim hayvanlardan farkımız yok. Şekli önemli değil. Vücudu oluşturan yapı açısından hayvanlardan farkımız yok. Bizim farkımız, bizde bulunan ruh. Tıpkı bu bilgisayarın farkı, buna yüklenen bilgi işlem sistemi gibi. Vücut aynı vücut olduğu için o saatte vücut hormon salgılıyor. Salgılanan o hormonla vücut açlık hissediyor. Açlıkla hayvanlar yavaş yavaş kalkmaya başlıyorlar. Köy yerlerinde de köylü kalkar kahvaltı yapar tarlasına gider. Gider namazı da tarlada kılar. Evde kılmaz. İşte o seher vakti sahur vaktidir. Sahur, erken kahvaltı demektir. Biz ramazanda yediğimiz yemeğe sahur diyoruz da Araplar için erken kahvaltı demektir. Bizim Anadolu’da da öyle yapılır yazın. Kalkar adam kahvaltısını yapar gider tarlasına. İşte o sahur vak ufukta aydınlığın başladığı vakittir. Karanlık değildir, aydınlık vardır. Vücut uyanır, tabiat uyanır, her taraf uyanır. O anda vücudunuza o salgılar geldiği zaman yemek yediğinizde hem az yersiniz hem yediğiniz yemeği zevkle yersiniz hem de akşama kadar sizi tok tutar. Susamazsınız, sıkıntı çekmezsiniz. Mesela Hakan Bey geçen sene bana dedi ki; “ya Hocam ben çok günaha girmişim”. Niye dedim? “Şimdiye kadar hastalarıma oruç tutma diyordum şimdi de özellikle tutun diyorum. Çünkü seher vaktinden önce yemek yiyorlardı vücudun düzeni alt üst oluyor. Yani vücut uyurken, kendini yemeğe hazırlamamışken, henüz salgılar salmamışken Diyanet’in takvimine göre. Sadece Diyanet değil. Aslında Diyanet’in takvimi dünyada en iyi takvimdir. Diğer yerlere gittiğiniz zaman iş daha da sıkıntılıdır. Tabi bizim takvim ayrı. Onunla kıyaslamıyorum da Diyanet’in takviminde oruca başladığınız saat seher vaktinin başıdır. Yani sahur yemeği için kalkmanız gereken vakittir. Yani vücut daha yeni kendisini yemeğe hazırlayacakken siz yemek yiyip oruca başlamış oluyorsunuz. Vücut hazır olmadığı bir anda yemeği doldurduğunuz için ağızınız leş oluyor. Sıkıntı vermeye başlıyor. Hele hastaysanız iyice rahatsız etmeye başlıyor. İşte Hakan Ertok diyor ki; “C. Hakk beni affetsin. Şimdiye kadar hastalarıma oruç tutmayın diyordum, şimdi özellikle tutun diyorum. Şimdi tam bir tedavi ediyor” diyor. Tam tersine diyor. Kuranın koyduğu şeyle. Halit Bey’in de en büyük katkısı bize o oldu. Video olarak da çekti bize de gönderdi. Hayvanlar da kalkıyor. Kuşlar da o saatte kalkıyor ve demek ki yeme ihtiyacından dolayı kalkıyorlar herhalde. Öyle zannediyorum. Bir de hayvan davranışı bilimi varmış. Keşke o uzmanlar da devreye girip de anlatsa. Akşamın alacakaranlığı, sabahın alacakaranlığı, gecenin ortası. Akşamın alacakaranlığı ikiye bölünür. Sabahın alacakaranlığı ikiye bölünür: 4. Gecenin ortası da 2 sayılır: 6. Gecenin 6 bölümü var. Onu inşallah önümüzdeki günlerde bu iki hocadan dinleyeceğiz. Hayvan davranış bilimi: etoloji. İnşallah o konuda uzman arkadaşlarımız da devreye girer meseleleri anlatırlarsa konu çok daha iyi şey yapar. Yani bakın Allah’ın yarattığına göre hareket ettiğiniz zaman her şey değişiyor. Sorular var mı? Salondan var mı?
SADETTİN BEY: Küçüklüğümüzden beri bize şöyle denir: yatsıdan sonra sohbet yoktur.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Tabi Resulullah hoşlanmazdı yatsıdan sonra konuşmayı. Bir de şöyle kendinize dikkat edin şeyler yatsının sonunu beklemeden uyur insanlar. O saatte vücut uyumak ister. O saatte uyuyun, ben bir kere yapmışımdır vücut kısa sürede öyle bir dinç hale geliyor ki hayret ediyorsunuz. Daha erken de kalksanız daha dinç hale geliyor. Mesela Resulullah bir keresinde yatsının son vaktine kadar (gecenin yarısı) namazı geciktirmiş demiş ki şimdi herkes namazını kılmış uyumuştur. Bu şunu gösteriyor: vaktinde kılıp yatmak. Köylerde yaşayanlar bilirler. Köylü için yazın yatsı ezanının okunmasını beklemek kadar sıkıntı veren bir şey yoktur. Çünkü zamanının dışında yatsı kılınıyor. Halbuki kuranda belirtilen saatlerde akşamı kıldığın zaman yatsıyı da kılar yatarsınız oooh! Vücudun asıl dinlenmesi gereken vakitte dinlenirsiniz.
KATILIMCI: Yatsının son vakti konusunda hala kafamda netleşmemiş bir şey var. Hacda Müzdelife’de akşam ve yatsının yatsı vaktinde kılınması var ve aradaki Arafat ile olan mesafenin fazlalığı. Daha önce bunu Yahya Hocam’a da sormuştum. Sizin de bazı videolarda henüz netleşmediğini söylemiştiniz. Bir netlik oluştu mu acaba?
ABDULAZİZ BAYINDIR: Abdullah Bin Ömer’in o konuda sözü var. Diyor ki; “nısfıl leyl girmeden Müzdelife’ye gidersek orada birleştiriyoruz yoksa yolda birleştiriyoruz diyor. Geçen asırlar içerisinde bu deliller kayboluyor. Bu tür hadisleri bulmak çok yıllarımızı alıyor. Kısa sürede bulamıyoruz yani. Kimse kullanmadığı için böyle bir kenarda köşede kalıyor. İşte Abdullah Bin Ömer’in bu şekilde bir hadisi var.