ABDULAZİZ BAYINDIR: Değerli izleyiciler bugün mehdi ve resul konusuyla ilgili genel rivayetler, söylenen sözlerle ilgili genel bir değerlendirme yapacağız. İnsanlar en çok dini konularda yanıltılırlar. Biliyorsunuz İblis doğru yolun üstünde oturur. Sağdan girer, soldan girer, önden, arkadan, bütün elindeki imkanları kullanarak insanları aldatır. Doğru yolun üstünde oturmak da dini kullanarak aldatmak demektir. Mesela mehdi kelimesi ile başlayalım. Mehdi kelimesinin anlamı, doğru yolda olan kişi demektir. Her insan doğru yolda olmak zorundadır. Kelime anlamıyla her insan mehdi olmak zorundadır. Çünkü arapçada hâdi: doğru yolu gösteren yada doğru yola getiren anlamında kullanılır. Ama mehdi, bir eylemin kendisi üzerinde gerçekleşen kişi demektir. Ona ismi mef’ul denir. Yani hidayet eyleminin kişi üzerinde gerçekleşmiş olması. Yani kişi hidayet eyleminin öznrsi olursa hâdi olur, nesnesi olursa mehdi olur. Nesnesi olması ne demek? Hidayete erdiği kabul edilmiş, onaylanmış kişi demektir. Ama mehdiye o anlam verilmiyor. İslam ansiklopedisinde ne diyor mehdi için? Onu isterseniz oradan okuyalım.
YAHYA ŞENOL: Diyanet İslam Asiklopedisi’nin Mehdi maddesinde maddenin tanımı olarak şu konulmuş: “dünyanın son zamanlarında ortaya çıkıp doğru inancı ve adaleti yeryüzüne hakim kılacağı inanılan kurtarıcı”.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Bak “kurtarıcı”. Kurtarıcı kelimesi özne midir, nesne midir? Öznedir değil mi? Halbuki kelimenin kendisi nesne. Nesne olduğı söyleniyor sözlükte.
YAHYA ŞENOL: Devamında sözlük anlamına atıfta bulunuluyor. “Hidayete erdirilmiş, kendisine doğru yol gösterilmiş kişi” ama madde tanımında “kurtarıcı”.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Herkesin zihninde bu var. Peki kurtarıcı kimi kimden kurtarıyor? Bir de dünyanın son zamanlarında gelecek deniyor. Gelip de kurtaracak. Peki dünyanın son zamanı ne zaman? Onu bilen var mı? Sonra, son zamanda geldi: o kişilerin diğerlerinden farkı ne? Yarı ahirette doğru cennete gidecekler! Niye? Siz son zamanda geldiniz, mehdi geldi sizi kurtardı. Peki diğerleri diyecek; “ya Rabbi bizi de son zamanda yaşatsaydın ya”. Onun için arkadaşlar çok dikkat edin değerli izleyiciler, dünyanın en zor şeyi yalan söylemektir. Çok zordur. Çünkü bütün ihtimalleri düşüneceksiniz. Ne kadar düşünürseniz düşünüm mutlaka açık verirsiniz. Bakın kelimenin anlamı yanlış bir kere. Doğru yolda olması lazım, bir. İki: Allah haşa zalim değildir. Herkese eşit yaklaşıyor. Öyle bir kişiye ihtiyacı varsa, doğru yolda olan, örnek olan bie kimseye herkesin ihtiyacı vardır dünyanın her yerinde. Bir örnek şahsiyet. Kendisi dürüst, gerçekten doğru yolda olan, içi dışı bir, samimi bir insan gözünüzün önünde örnek olmalı ki davranışlarınızda onu taklit edesiniz. Şöyle dikkat edersenşz bütüm dinlerde mehdi beklentisi vardır. O, yola gelmiş kişidir. Yani dürüst insandır. Ve aynı zamands resul de olmalı o. Yani Allah’ın ayetlerini gelip insanlara tebliğ etmelidir. Ancak o zaman sorumluluk doğar. Mesela şimdi kuranda bununla ilgili çok ayetler vardır. Ben şimdi örnek olarak şey yapayım. Mesela ahirette cehenneme gidenlerle ilgili bir ayet. Zümer suresi 71.ayet. Az önce bir şey söyledim ya. Ahir zamanda gelecekmiş, insanları kurtaracakmış! Peki o zamana kadar ölenler? Ondan sonra ölenler ne olacak. Bak diyor ki Allah burada;
ZÜMER, 71.. Ayet: Vesıkallezıne keferu ila cehenneme zümera: kafirler bölük bölük cehenneme sevkedileceklerdir”, “hatta iza cauha: cehenneme geldikleri zaman”, “fütihat ebvabüha:cehennemin kapıları açılacak”, “ve kale lehüm hazenetüha: cehennem bekçileri, oraya gelen kafirlere şöyle diyecek”, “e lem ye’tiküm rusülüm minküm: kendi içinizden size elçiler gelmedi mi?”. Kendi içinizden kelimesine de çok dikkat edin. Kendi içinizden. Türklere türklerden, Almanlara almanlardan, ingilizlere ingilizlerden, herkese kendi içinden. Çünkü biliyorsunuz İbrahim suresi 4.ayette Allah diyor ki; İBRAHİM, 4.. Ayet: Ve ma erselna mir rasulin illa bi lisani kavmihı: her elçiyi kendi toplumunun diliyle göndeririz” diyor Allah. Niye? “li yübeyyine lehüm: onlara her şeyi açık açık anlatsın diye. MuhammedSAV, araplara arap dili ile gelmiş. Bir çok insan arapça öğrenerek kuran okuduğunu zannediyor. Arapça okuduğun zaman oradan bir şey almıyorsun ki. Arapça biliyorsan tamam, problem değil. O zaman o kuranın senin anladığın dille anlatılması lazım ki sana resul gelmiş olsun. İşte bakın cehenneme gidenlere ne diyor Allah: “e lem ye’tikum resulün minkum: kendi içinizden bir elçi gelmedi mi size”. O elçi ne yapıyor bakın: Zumer 71: “..yetlune aleyküm ayati rabbiküm: rabbinizin ayetlerini size tilavet ediyor”. Tilavet ne demek? Uyacağınız şekilde okuyor demektir. Uymak için me lazım? Anlamak, değil mi? “ve yünziruneküm: sizi uyaran elçiler”. Niye uyarıyor? “likae yemiküm haza: bugünle yüzyüze geleceğinizi uyaran elçi”. Şimdi Muhammed SAV’i düşünün. Arap dili ile geldi. Bugün burada olsa arap dili ile konuşsa bize, yarın ahirette bize bu soru sorulur mu? Ben arapça bilmiyorum ki? Evet çok saygın bir insan, çok hoşumuza gitti, karşıladık ama dilinden anlamadığımız için sadece dinledik. Diyor ki burada; ““likae yemiküm haza: bugünkü karşılaşmanız konusunda sizi uyaran”. Uyara bilir mi arapça konuşsa yanımızda? Mümkün değil. Bir fransız uyara bilir mi? “kalu bela” cehenneme giren herkes diyecek ; ever ya rabbi geldiler”. Oradaki görevlilere karşı diyecekler ki ; “evet geldi”. İnkar etsen ne olacak ki? Bütün kayıtlar tutulmuş. “velakin hakkat kelimetül azabi alel kafirin: ama kafirlere azab kelimesi hak oldu”. Kafir kim? O gerçeği örten. Geleni örtüyor, kabul etmiyor. Onun için iki türlü resul vardır. Birisi nebi olan resuldür. Nebi olan resul ne demek? Elinde bir kitapla gelen. Yani Allah’ın ayetleri kendisine indirilen. Bir de nebi olmayan resuller vardır. Allah’ın indirdiği o ayetleri insanlara kendi diliyle anlatan. Allah’ın ayetlerinin ilk indiği MuhammedSAV araptı ve arap toplumuna hitab ediyordu. Çünkü ilk muhatabı araplardı. Onun için mecburen Ona gelen kitap arapça idi. Şimdi onunla ilgili olarak diyor ki Allah; FETİH, 28.. Ayet: Hüvellezı ersele rasulehu bil hüda: resulünü o rehber ile gönderen”. Rehber ne? İşte şu. Bu rehber arapça. Odur. Kendisi de rehber. Kuran da rehber kendisi de rehber. Yani kendisi de mehdi. Yani doğru yolda olan birisi. Bakım MuhamedAS’ın hayatı ile ilgili nebi olmadan önce bile doğru ve dürüstlüğü konusunda kimsenin şüphesi olmayan bir kişi. Örnek bir kişiliği var. Şimdi bu rehber ile geldi mi? ve dınil hakkı:her şeyiyle gerçek olan din ile”. Herşeyi ile gerçek dediği ne oluyor? Yani öyle şeyler söylüyor ki yanlış demek mümkün değil. Dünyanın neresinde olursanız olun kendi dilinizle hitab ederse “tabi öyle olmalı kardeşim” dersiniz. Niye? Çünkü Allah’ın yarattığı bu vücut, o doğrulara göre yaratılmıştır. O rehbere göre yaratılmıştır. Başka şekilde değil. Peki bunu niye gönderdi Allah?“li yuzhirahu aled dıni küllih: bütün dinler üzerinde onu hakim kılsın diye gönderdi”. “Ve kefa billahi şehıda: şahid olarak Allah yeter”. Allah biliyor ya bu kafi. Burada bir şey var. Bütün dinler üzerine hakimiyet kuracak. Peki yeryüzünde kendisini dindar saymayan bir kişi var mı? Ateistler de dahil. Ben ateistim diyenin de kafasında kendine göre oluşturduğu bir din vardır. O çok iyi biliyor ki Allah’ın varlığına ve birliğine kesin olarak inanıyor. Geçen haftaki dersimizde görmüşsünüzdür. Kesin olarak inandığını gayet iyi biliyor. Allah’ın varlığına da inanıyor birliğine de. Peki inanıyorsa davranışlarını ona göre belirleyecek. Araf suresinin 30.ayetinde de insanlar ikiye ayrılıyor : ARAF, 30.. Ayet: “Ferıkan heda” bir gurubun hidayete erdiğini Allah tasdik etmiştir. Yani insanların bir gurubu mehdidir. Yani hidayete ermiştir. Doğru yoldadır. “ve ferıkan hakka aleyhimüd dalaleh: bir başka gurubu da yoldan çıkmıştır sapıklığı haketmişlerdir”.. Peki yoldan çıkanlar kim? “innehümüt tehazüş şeyatıyne evliyae min dunillahi: Allah ile kendi aralarında şeytanları kendilerine daha yakın olarak koyarlar”. Şeytanları kendilerine daha yakın bilirler. Şeytan daha yakın ise Allah kaçıncı plana düşer? İki. İşte kafir ile mümin arasındaki fark budur. Hayatınızda Allah kaçıncı sırada? Kendinize bu soruyu sorun. Allah birinci sıradaysa müminsiniz, müslümansınız. İkinci sırada ise kafirsiniz, müşriksiniz. O kadar. Allah ile kendi arasına evliya koyar. O evliyayı niys koyuyor? Allah ile kendi arasına torpil olacak, kurtarıcı olacak. İşte bu mehdi bekleyenler öyledir. Kurtarıcı koymaya çalışıyorlar. Kimden kurtaracak? Onu kastetmemiştim der. Adama sorsan ki kimden kurtaracak? Anlar meseleyi, “ ben onu kastetmedim” der. Bak ben onu anlatmadım sana, sen “kastetmedim” diyorsun. Yanlış yaptığını gayet iyi biliyorsun. Allah kurtaramayacak da birisi gelip kurtaracak öyle mi? Tabi bunun için de çok şey var. Deccal de uydururlar bir tane. Çünkü artı-eksi olaması lazım çünkü sistem tamamlanmaz. Şeytan kelimesinin anlamı: onları hak yolundan uzaklaştıran şeyler demektir. Herkes kendine göre bir şey yapar orda. Şeytanları kendilerine daha yakın görürler. “ve yahsebune ennehüm mühtedun: kendilerini hidayette kabul ederler”. Doğru yolun ortasında sayarlar. Yani kendilerini mehdi sayarlar dersek daha uygun olur kelime anlamıyla. Terim anlamıyla değil de. Şimdi buradan ne anlıyoruz? Yeryüzünde kendini dindar saymayan hiç kimse yok. Ondan dolayı iki türlü din var: hak ile batıl. İşte Kafirun suresinde ne diyor Allah; “lekun dinekum fel yedin: sizin dininiz size benim dinim bana”. Bütün dinler üzerinde hakimiyet kuracak dediğine göre ayet, o zaman Allah’ın bu son dininin, kuranın hakim olmayacağı bir yer var mı? Var mı? Yok. İşte bu dinin hakim olmayacağı bir yer yok. Yoktur da mesele şu: amenna ve saddakna. Tamam. Şimdi buradan bak dinin hakim olacağo yerlerden kendilerine hakimiyet çıkarmaya çalışan insanlar ortaya çıkar. Mesela Medine’de yahudiler böyle bir çıkarın peşindeydiler. Niye? Çünkü onlara bu haber verilmiş. Bir nebi gelecek, onun dini bütün dünyaya hakim olacak. Ondan dolayı Medineli yahudiler Medine halkını müslümanlığa hazırlıyorlardı. Niye hazırlıyorlar? İşte bir nebi gelecek, onunla beraber buraya hatta bütün dünyaya hakimiyet kuracağız. Hatta bütün dünyaya hakimiyet kuracağız, siz de göreceksiniz diyorlardı. Fakat diyor ki Allah BAKARA, 89.. Ayet: “Ve lemma caehüm kitabüm min ındillahi müsaddikul lima mealhüm: Bu yahudilere Allah katında olanı tasdik eden bir kitap gelince”. Çünkü bu kitap, tevratı tasdik eden/onaylayan bir kitaptır. “ve kanu min kablü yesteftihune alellezıne keferu* fe lemma caehüm ma arafu keferu: bundan önce kafirlere karşı önümüz açılacak, göreceksiniz diye hava atıyorlardı” bu gelecek kitapla beraber. “Fe lemma caehum ma arefu: o nebi, o kitap geldi ki tanıdılar” kendi öz oğullarını tanıdıkları gibi tanıdılar onu. Hiç şüpheleri yoktu. “kederu bihı: ama onu görmezlikten geldiler”. Neden? Niye bizim içimizden çıkmadı! Niye biz değil? Şimdi burada şu vardır: insanlar Allah’ın dininin hakimiyetini kendi hakimiyetlerine çevirmeye çalışırlar. Sahabeden sonra müslümanlar o yüzden kaybetmişlerdir. Sahabe islamiyetin hakimiyeti için uğraştığından dolayı dünyaya yayılmıştır. Ama ondan sonra müslümanın hakimiyetine dönüşünce yayılmak durmuştur. Bunu kim kullanır? Bunu kimin kullandığını kurandan öğrenelim. Şimdi bakın Tevbe suresinde kuranın 191. sayfası bende. Az önce Fetih suresinin okuduğumuz 28.ayetine benzeyen bir ayet burada da var. TEVBE, 33.. Ayet: “Hüvellezı ersele rasulehu bil hüda”. Aynı şey. “Elçisini bu rehberle gönderen O’dur”. Kuran ile gönderiyor. “ve dınil hakkı: tümüyle gerçeklerden oluşan bu din ile gönderen”. Niye? “li yuzhirahu aled dıni: tüm dinler üzerine hakimiyetini kurması için”. Bu din tüm dünyaya hakimiyetini kuracak. Kesin. Ama müslümanlar biz hakim olacağız şeyini unutmak zorundalar. Din hakim olacal biz değil. Allah’ın dini hakim olacak. Allah’ım dinş Allah’ın kullarına. Sanki bu din kendi öz malımızmış gibi hakimiyetimizin bir sembolü imiş gibi kullanıyoruz. Buna hiç bir şekilde hakkımız yoktur. Biz bu dinin müminleri olmak zorundayız. Kurandaki ayetlere teslim olmak zorundayız. “ve lev kerihel müşrikin: müşrikler isterse bundan hoşlanmasın”. Kim? Allah’ı ikinci sıraya koyan, kendini birinci sıraya koyanlar hoşlanmasa bile bu böyle olacaktır. Burada insanları yoldan çıkaranın kim olduğunu C.Hakk bildiriyor bakın.
TEVBE, 34.. Ayet: “Ya eyyühellezıne amenu” müminler diyor. “inne kesıram minel ahbari”. “Hibir” mürekkep yalamış. Kime deriz mürekkep yalamış? Okumuş yazmış ilim adamlarına. Değil mi? “ver ruhbani: Allah’tan korktuğunu söyleyen”. Kim onlar? Din adamları. Halkın karşısına ilim adamı ve din adamı diye çıkanların çoğu. Hepsi değil elbette. Ne yaparlar? “le ye’külune emvalen nasi bil batıli: batıl yollarla insanların mallarını yerler”. Bakın her yerde her zaman yüzlerce mehdi çıkar. İsalar da çıkar. Orada bir şey oluşturur, sömürür. Dini kullanarak sömürür. Sömürü yapmaları lazım. “ve yesuddune an sebılillah: ama Allah’ın yolundan uzaklaştırırlar”. “vellezıne yeknizunez zehebe vel fiddate: altını ve gümüşü hazine haline getirenler” “ve la yünfikuneha fı sebılillahi: Allah yolunda harcamayanlar”, “fe beşşirhüm bi azabin elım: onları acıklı bir azapla müjdele”. Siz misiniz Allah’ın ayetleriyle oynayan! Şimdi ne denecek? “Müjde müjde!”, “noldu”, “acıklı bir azaba çarptırılacaksınız”, “yok ya!”. İşte öyle olur. Sana müjdelenecek tek şey. Sen misin dinle oynayan hoca kılığıyla, sana verilecek tek müjde cehennem azabıdır başkası değil. Sen ancak o müjdeye layıksın. Şimdi bakın bu konu öteden beri saptırılır. Her yeni gelen nebi bir önceki nebiyi tasdik eder. MuhammedSAV, nebi ve resul olarak gelmiştir. Nebi ve resul ne demek? Elinde kitabı var, tevratı tasdik ediyor. Yeni bir kitap. Nebi olmayan resul de daha önceki nebiye inen kitap olur. Çünkü nebilik bitti artık. MuhammedSAV son nebidir ve kitap da gelmiştir. Bugün gidenler ancak bu kitapla gidebilirler.
YAHYA ŞENOL; Araf suresi 157. ayet. Bir önceki ayette müminler “vellezinehum bi ayatina yu’minun” diye bitiyor 156.ayet. Kim o müminler?ARAF, 157.. Ayet: Ellezıne yettebiuner rasulen nebiyyel ümmiyye: müminler o ümmi nebiye tabi olanlardır ki “ellezı yecidune mektuben ındehüm fit tevrati vel incıli: o yanlarında bulunan incil ve tevratta yazılı bulacakları”. Bütün özellikleriyle, bütün tarifleriyle birlikte yazılı bulacakları o ümmi nebi resule uyanlardır onlar. O resulün özellikleri ne? “ye’müruhüm bil ma’rufi ve yenhahüm anil münkeri: O onlara marufu iyiliği güzelliği emreder, ve mümkeri/kötülüğü, çirkini onlara yasaklar”, “ve yühıllü lehümüt tayyibati ve yüharrimü aleyhimül habaise: temiz olan şeyleri helal, pis olan şeyleri de onlara haram kılar”, “ve yedau anhüm ısrahüm” onların ısrını yani yeni bir nebiye inanma görevlerini onlardan kaldırır, “vel ağlalelletı kanet aleyhim: ve üzerlerinde bulunan bağları, ağır yükleri kaldırır atar”, “fellezıne amenu bihı ve azzeruhü ve nesaruhü: kim ona inanır, onu destekler ve ona yardım eder”, “vetteveun nurallezı ünzile meahu: ve onunla birlikte indirilmiş olan o nura(yani kurana)tabi olursa”, “ülaike hümül müflihun: işte umduklarına kavuşacak, kurtulacak olanlar onlardır”.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Ne umut ediyorlardı bunlar? Dünya hakimiyeti. Yahudilikten beri bekleniyor dünya hakimiyeti. Güzel. Dünya hakimiyetini kim ile yapacaksınız? Son nebiyle. Bakara suresinin 40.ayetinde diyor ki Allah BAKARA, 40.. Ayet: Ya benı israılezküru nı’metiyelletı en’amtü aleyküm: İsrailoğulları! Size ne niğmetler verdim. Bunları hatırlasanıza”. “ve evfu bi ahdı: benim size yüklediğim bir görev var”. Bu ayette var ya nebiye inanın diye. Bu görevi yerine getirin, gelin nebiye inanın”, “ufi biahdiküm” “ben de size söz verdiğim dünya hakimiyetini vereyim size”. Mesela hatırlayın ilk müslümanlar ne oldu? O günün dünyasına hakim olmadılar mı? Bilinen dünyaya. Ama o gün Amerika bilinmiyordu. Bugün artık dünyanın her tarafına hakşm olmanın arefesindeyiz ama tek şartı var. Kendi kafamıza göre din uydurmayacağız. “ve iyyaye ferhebun: yanlız benden korkun”. Bugün işte armegedon, bilmem neler söyleniyor. İsa’yı getirmek için çalışmalar. Aslında İsa-Mehdi farkeden bir şey yok. İkisi de aynı. Yüklenen anlam aynıdır. Yahudilerde bir mesih beklentisi vardır. Kim? İsaAs idi. Geldi. İnanmadılar. Aynen MuhammedAS a inanmadıkları gibi. Halbuki kendi içlerinden geldi. Niye? Çünkü hahamların hakimiyetini ortadan kaldırıyor kardeşim. Öyle şey olur mu? “Sen de nerden çıktın? Biz burada ne güzel yürüyüp gidiyorduk”. Peki İsaAs geldi, hıristiyanlar MuhammedAs’a inanacak ya, hemen bir saptırma ile “biz Mesih’i bekliyoruz” diyerek yahudilerle aynı noktada birleştiler. Arkasından bakıyorsunuz ki sünni,şii, selefi bugün herkes onu bekliyor. Ben İstanbul Müftülüğü’ndeyken gelirlerdi “Hocam İsa ne zaman gelecek? Mehdi ne zaman gelecek”. Ben de çaycıyı çağırırdım. “Çay kaldı mı İsa, Mehdi geliyormuş bir bardak da ona doldur”. Bu ne ya? Bu ne? Nerden çıkarıyorsunuz bunları? Ne oluyor bu hocalara ki Tevbe suresinde olduğu gibi bu insanlara yanlış yollar gösteriyorlar? İstersen Yahya sen şu yahudilikte, hıristiyanlıktaki mesih beklentisini kısaca anlata bilir misin?
YAHYA ŞENOL: Bu Mehdi-Mesih beklentisi eski zamanlardan beri mevcut. Bu yahudiliğin iman şartı 11 olarak belirtiliyor yahudilikte. Bu 11 şartın bir tanesi de böyle gelecek olan Mesih-e inanmak. Bunu iman şartı olarak da koymuşlar.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Zaten “ısr” var ya ayette. Odur.
YAHYA ŞENOL: 11 şartın bir tanesini söyleyeyim 1.maddesini. “Bütün imanımızla inanırız ki adı kutsal olan yaratanımızın yarattıkları onun eseridir. O yaratır ve yaratacaktır” diye başlıyor. Bunun 11.si: “bütün imanımızla inanırız ki Davud soyundan Mesih gelecektir. Gecikmesine rağmen geleceği günü bekleriz”. Gecikmesine rağmen demesi, işine gelmeyeceğine inandıkları için. Gelene inanmayacaklar, yok habire gelecek. Yoksa İsaAs geldi inanmadılar, son peygamber MuhammedAs geldi inanmadılar. İnanmaları gerekiyordu. Gecikti işte gelecek. Kim gelirse gecikmiş olacak yani. Bu normal. Peki niye bekliyorlar böyle bir şey ve nasıl bir inançları var buna dair? Onunla ilgili de yine kendi kutsal metinlerinde şu bilgiler var. Bakalım bir yerlerden çağrışım yapacak mı zihnimizde. Aynen okuyayım. Mesela Daniel kitabının 9.bölümünde şu ifadeler var. Diyor ki; “başkaldırıyı ortadan kaldırmak, günaha son vermek ,suçu bağışlatmak, sonsuza dek kalıcı doğruluğu sağlamak, görüm ve peygamberliği mühürlemek, en kutsalı mesh etmek için senin halkına ve kutsal kentine 70 hafta kadar zaman saptanmıştır”. Peygamberliği mühürletmek ile aslında açığa vurmuşlar bir şeyi aslında. Gelecek ve artık onunla peygamberlik bitecek. Kim o? Son peygamber olmalı. Ve o geldiğinde ne olacak? “Kurt ile kuzu birlikte otlayacak, aslan sığır gibi saman yiyecek, yılanın yiyeceği ise toprak olacak”. Bu da Yaşaya kitabının 65.bölümü 25.pasaj. Kurt ile kuzu birlikte otlayacak Mesih gelince.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Mehdi ve Mesih bizim kaynaklarda da o yazar. Nereden aldıklarını anlayın yani.
YAHYA ŞENOL: Yine Yaşaya bölümünün 11.kısmında şu ifadeler var: :Onun döneminde kurt ile kuzu bir arada yaşayacak. Pars ile oğlak birlikte yatacak yani asla olmayacak şeyler olmaya başşayacak”. Bal kurt ile kuzu birlikte yaşayacak, pars ile oğlak birlikte yayacak, buzağı, genç aslan ve besili sığır uan yana duracak” yani birbşrlerine zarar vermeden. “Onları küçük bir çocuk güdecek” yani küçücük çocuk alıp bunları beraber güdecek. Öyle acayip şeyler olacak. “İnek ile ayı birlikte otlayacak. Yavruları bir arada yatacak. Emzikteki bebek kobra deliği üzerinde oynayacak. Sütten kesilmiş çocuk elini engerek kovuğuna sokacak. Kimse zarar vermeyecek, yok etmeyecek”. Böyle acayip işler oluyormuş gerçekten o geldiğinde. Bu yahudilerdeki daha uzatmk mümkün. Daha detaya girmete gerek yok. Hristiyanlarda da bu, benzer şekillerde devam ettirilmiş. Zatwn eğer bu yazılanlar gerçekten Tevrat da falan varsa Hristiyanlar da kitabı mukaddes inancı sebebiyle onlardan yükümlü. Onlara imammak zorundalar. Dolayısıyla bu gibi pasajlar onları da bağlıyor. Fakat onlar bir paraklit yada faraklit nasıl ifade edilecekse onun beklentisi içerisindeler. Bugünkü elimizde bulunan incillerde de buna dair ifadeler var. Mesela Yuhanna İncili’nin 14. bölümünde İsa as’ın kendisi, kendisinden sonra gelecek olan birisini müjdeliyor. Diyor ki; “beni seviyorsanız buyruklarımı yerine getirirsiniz. Ben de babadan dileyeceğim ve O sonsuza dek birlikte olsun diye size başka bir paraklit gerçeğin ruhunu verecek”.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Yani Muhammed as. Başka bir paraklit. İsa’nın kendisi değil. Bugünkü incilde olan husus.
YAHYA ŞENOL: Yine Yuhanna bölümünde “ gerçeğin ruhu geldiği zaman o bana tanıklık edecek. Siz de tanıklık edeceksiniz. Çünkü başlangıçtan beri benimle birliktesiniz” diyor.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Tanıklık demek eşhedü diyerek inanmak. Herhangi bir müslüman İsa Allah’ın elçisi değil derse müslüman olabilir mi? Gider. Müslümanlığı kalmaz. İnanmak zorundadır.
YAHYA ŞENOL: Bu şekilde bunu yazıyorlar ama daha sonra da gelecek olan peygambere inanmamak için bunların da falso yapması lazım şimdi. Yahudiler dediler ya “gelmesi gecikti ama inanırız” nasılsa her gelene “bu değil, bizimki hala gelmedi, gecikti” diyecekler. Bunlar da diyorlar ki; “İsa bir kez daha geri gelecek Mesih olarak. Biz onu bekliyoruz. Burada İsa’nın söylediği, kendisinin ikinci gelişi. Yoksa Muhammed falam böyle biri yok yani. Biz onu beklemiyoruz”. İnanmamak için başka ne demeleri lazımdı? O zaman diyorlar ki, “Rabbimiz İsa, tanrıyı tanımayanları ve kendisiyle ilgili müjdeye uymayanları cezalandıracak. Böyleleri rabbin varlığından ve yüce gücünden uzak kalarak mahfolma cezasına çarptırılacaklardır. O zaman insanoğlunun yani İsa’nın belirtisi göktr görünecek, yeryüzündeki bütün halklar ağlayıp dövünecek. İnsanoğlunun gökteki bulutlar üzerinde büyük güç ve görkemle geldiğini görecekler”. İsa’nın ikinci kez gelişini insanlar görecekmiş. Yine Matta incilinde “insanoğlu(İsa’yı kastediyorlar)kendi görkemi içinde bütün melekleriyle gelince görkemli tahtına oturacak, ulusların hepsi önünde toplanacak”. Hemen bu beklentilerini İsa’nın ikinci gelişi olarak kamufle etmişler ve yeni gelecek olan ve son peygamber Muhammed(as)’a inanmalarının önüne geçeceklerdi. Bu şeyler İsa’nın ikinci kez gelişine malzeme olarak kullanıldı. Bundan sonra da demek ki müslümanlara da bu şekilde inanç bulaşıyor.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Az önce İncil’de okudun. Yuhanna’daydı değil mi ben gitmezsem o gelmez meselesi. İncilde bu kadar açıkken elbetteki buna bir çare bulmaları lazım. Bu defa İsa kendi bedeniyle değil şahsı manevisi ile gelecek. Şahsı manevinin türkçe karşılığı ne biliyor musunuz? Tüzel kişilik. Tüzel kişilik olarak gelecek. Peki tüzel kişiliğin temeli kim? Temeli neresidir? Tüzel kişiliğin temeli kilisedir. Kilise kendisini tüzel kişilik olarak kabul eder. İsa’yı temsil ettiğini söylerler. Öylece kutdallaştırırlar kendilerini. Aslında tüzel kişilik ne demek? Tüzel kişilik, yaptığın her şeyi yap ama sorumluluktan kurtul demektir. Bu işin esası o. Ve tüzel kişiliği de falanca kişi temsil eder der. En başta bir kişi. Aslında o, İsa olarak kabul edilir. Fakat kendine İsa demez. Onun için Katolik kilisesi bu defa ben gitmezsem o gelmez şeyini kaybetmek için tüzel kişilik olarak gelecek demiştir. Tüzel kişiliği şu anda Türkiye’de Nurcular ve Fetullah Gülen şey yapıyor. Dikkat edin nurculara, şahsı manevi kelimesini kullanırlar. Bunun karşılığı tüzel kişiliktir. F. Gülen de öyledir. İsa gelecek demek küfürdür diye söyler, arkasından tüzel kişilik olarak gelecek der. Öylece nedir bu? Buna ivec derler. Yani insanların zihinlerini iğdiş ederek kendi arzu ettiğinizi insanlara din diye anlatmak. Tevbe suresinin 34.ayetinde belirtildiği gibi din kisvesiyle insanların önüne geçip insanlara yanlış yol göstermek. Tüzel kişilik konusunda sen şey yapsana. Fatih Orum’dan dinleyelim onu da.
FATİH ORUM: Fethullah Gülen cemaati oradaki yapılanma ile katolik kilisesinin şahsı manevi olarak Mehdi beklentisi arasında çok ciddi bir dirsek teması var. Bununla ilgili birkaç belgeyi ben okumak istiyorum. Öncelikle 26 Ekim 2004 tarihli Zaman gazetesinde Fetullah Gülen ile yapılan bir raportajdan bir alıntı okuyacağım. Şöyle diyor F. Gülen (önce bunu diyor); “hiç kimse ben Mesihim diyemez. Çünkü Hz. Mesih gelmiş, içimizden ayrılmış ve gitmiştir. Peygamber olarak gitmiştir. Birisinin kalkıp da Mesihim demesi peygamberlik iddiası olur. Dolayısıyla da küfürdür”.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Çok dikkat edin kafirliktir diyor. Ben Mesihim demek kafirliktir diyor. Kendi ifadesi.
FATİH ORUM: Devamında yine aynı raportajda; “bir kimse Mehdiyim iddiasıyla ortalıkta dolaşıyorsa o kimse dalalete sürüklenmiş bir zavallıdır. Bir müslümanın o tür iddiaları kabul etmesi mümkün değildir”.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Bu cümlelerin ikisi de doğru.
FATİH ORUM: Şimdi yine aynı tarihli aynı raportajdan yine bir başka alıntı. Diyor ki; evet, Hz. Mesih’in bir şahsı manevi olarak inmesini çok uzak görmüyorum”.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Bir kişi ben demeyecek, şahsı manevi diyecek. Ama yine onu bir kişi temsil edecek en tepede. Ama şahsı manevi diyecek ki işten kurtulsun.
FATİH ORUM: “Olabilir. O ruh, o mana inebilir. Buna kimsenin itiraz etmeye de hakkı yoktur”. Fetullah Gülen’in bu raportajındaki bu ifadelerle karşılaştırmak için bir de kilisenin meseleye bakış açısı işe ilgili yine onların mesela Kolintiler’e Mektup bab 18’de diyor ki; “inanç şu: Mesih, kilise denen bedenin başıdır”. İnanç bu.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Kilise denen bedenin başı. O ne? Tüzel kişilik oluyor.
FATİH ORUM: “Kilise Mesih ile birdir. Azizler bu birliği çok şiddetli hissederler. Sadece hıristiyanlar değil bizzat Mesih’in kendisi olduğumuz için şükredelim, sevinelim”.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Her insan Mesih’in kendisi oluyor. Şahsı manevi dediniz mi mesela işte Fetullah cemaatine katılan herkes kendini Mesih görmek durumunda. Nurcular’da ds öyle. Said Nursi’de de vardır.
FATİH ORUM: Onu da okuyacağım. Bu ikisi arasındaki bağlantıyı F. Gülen, yine 1998 yılında 10 Şubatında Zaman gazetesinde yayınlanmış Fetullah Gülen’in Papa’ya mektubundaki satırlardan bu iki yapı arasındaki irtibatı mektuplarda şöyle görüyoruz. F. Gülen diyor ki mektupta. Papa’ya atfen mektupta. “Papa 6.Paul cenapları tarafından başlatılan ve devam etmekte olan dinler arası diyalog için Papalık konseyi misyonunun bir parçası olmak üzere burada bulunuyoruz”.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Papalık konseyinin misyonunun bir parçası. Misyonu ne onun?
FATİH ORUM: Misyonu da yine bu 2.Jean Poul’un kendi ifadesiyle misyonunu şöyle açıklıyor. Diyor ki; “misyonun son amacı, baba ile oğul arasında sevgi ruhundan mevcut bulunan birliğe insanların katılımını sağlamaktır”.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Baba ile oğul arasında mevcut olan birlil. Nedir o birlik? Şahsı manevi ve kilise oluyor. Onun bir parçası olmak üzere burdayız diyor.
FATİH ORUM: Şimdi bir kademe daha geriye gidelim. Bu defs bu yapının asıl belki teorisyenlerinden olan Said Nursi peki nasıl bu ilkeleri ifade ediyor? Diyor ki; “Hz.İsaAs’ın şahsiyeti maneviyesinden ibaret olan hakiki İsevilik dini zuhur edecek”.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Ama bu şahsiyeti maneviye batıdan gelen bir şey. Bunu teorisyeni Said Nursi değil. Said Nursi, bu bana yazdırıldı diyor ya. Kesin olarak inanıyorum yazdırıldığına. Ama O, Allah yazdırdı diyor.
FATİH ORUM: Yani rahmeti ilahiyenin semasından nuzul edecek halı hazırda hıristiyanlık dini o hakikate karşı tasfi edecek, hurufattan ve tahrifattan sıyrılacak, hakiki islamiye ile birleşecek, manen hıristiyanlık bir nevi islamiyete inkılap edecektir. Ve kurana iktida ederek o İsevilik şahsı manevisi tâbi ve islamiyet bu makamında kalacak, dini hak bu iltihak neticesinde azim bir kuvvet bulacaktır” Mektubat 57.
ABDULAZİZ BAYINDIR: İslam tâbi, Hristiyan metbu. Önde islam, arkada hıristiyan. Burada böyle diyor ama bir başka yerde de tam tersini söylüyor. Diyor ki; ahirette İsa’nın hakikisi hakim olacak, müslümanlar ona omuz verecektir diyor. Önde onlar, arkada müslümanlar destekçi olarak. O ifade var mı orada?
FATİH ORUM: şöyle diyor; “madem ahiret zamanda Hz.İsa dininin hakikisi hükmedecek, islamiyet ile omuz omuza gelecek, elbette şimdi fetret gibi karanlıkta kalan Hz.İsa’ya mensup hıristiyanların mazlumlarının çektikleri felaket onlar hakkında bir nevi şehadettir denilebilecek. Bir de yine Said Nursi’nin eserlerinde şöyle bir ifade var. Risalenin bir takım şakirtleri Said Nursi’ye ısrarla şunu soruyorlar: ahir zamanda peygamberimizin ailesinden gelecek olan o büyük mürşidin sen olduğunu düşünüyoruz. Ama sen bu kanaatimizi ısrarla kabul etmiyor çekiniyorsun. Bu bir çelişkidir. Çelişkinin hallini isteriz diyorlar. Bunun üzerine Said Nursi diyor ki; “gelecek mehdi resulün temsil ettiği kutsal cemaatin manevi şahsiyetinin üç görevi vardır. Bunlar: imanı kurtarmak, peygamberin halifesi ünvanıyla islamın farklı yönlerini ihya etmek ve zamanın etkisiyle kuran hükümlerinde ve şeriat kanunlarında görülen bir çok değişiklik sebebiyle o zat bu en büyük görevi yapmaya çalışacaktır”. Daha sonraki ifadelerinde de bu birinci görevi Risaliyi Nurlar’ım yaptığını, dolayısıyla esasınds şahsı manevinin oluştuğunu söylüyorlar daha sonraki aşamada.
ABDULAZİZ BAYINDIR: O yazıda olması lazım.
FATİH ORUM: Şöyle yorumlanıyor: Nur şakirtleri, birinci görevi tam olarak Risaleyi Nur’da gördüklerinden, ikinci ve üçüncü görevler bu nispetle ikinci üçüncü derecede olduğundan, Risaleti Nur’un manevi kişiliğini haklı olarak bir çeşit mehdi diye algılarlar
ABDULAZİZ BAYINDIR: Oradaki Risaleyi Nur’un tüzel kişiliği haklı olarak mehdi oluyor. Mesih demektir aynı zamanda. Devam et oradan istersen.
FATİH ORUM: Hatta bir kısım evliya gayb ile ilgili kerametlerinde Risaleyi Nur’un tam o ahir zaman hidayet edicisi olduğunu inceleme ve yorumla anlşılmıştır demektedirler diyor.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Ben de o aileden sayılırım diye bir ifadesi vardı Said Nursi’nin.
FATİH ORUM: Bendeki notlarda o ifade yok.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Resulullah’ın soyundan olması gerekir diyor ya. Hz.Ali’nin öğrencisiymiş. Yıllardır Ona öğrencilik yapmış, O da o aileden sayılırmış.
FATİH ORUM: Bir de son olarak belki şunu şey yapmak lazım. Risaleyi Nurlara göre gelmesi beklenen İsa Said Nursi’dir. Çünkü İsa’yı bekleyenler Onun Deccal’i öldüreceğine inanırlar. Said Nursi’nin pek parlak kaside diye övdüğü bir şiiri okuyorum bu ifadelerden sonra. Şöyle:
Her yangını senin nurun söndürür.
Her bir yeri bir gülşene senin nurun döndürür.
Deccali de birgün gelir elbette öldürür
Ey nuru rahmeti alem risaleyi nur.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Gelelim ehli sünnet, şia ve selefilerin mehdi beklentisine.
ABDURRAHMAN YAZICI: İsa’nın gelmesi ile ilgili olarak temelde islam dünyasında müslümanlar arasında 4 farklı görüş ortaya çıkmış. Bunlardan birincisi ve çoğunluğun kabul ettiği görüş şöyle. Diyanet İslam Ansiklopedisi’ndeki İlyas Çelebi Hoca’nın yazdığı maddeden hareketle bu maddeyi söyleyeceğim. İlk görüşü. “Hz.İsa düşmanları tarafından öldürülmek istenince ruhlu-bedenli olarak ilahi huzura yükseltilmiştir. Kıyametin vukuundan önce dünyaya inecek, son peygamberin getirdiği vahiylere tâbi olacak ve Deccal’i öldürüp yeryüzünde adaleti hakim kılacaktır. Ayet ve hadisler buna inanmayı gerektirir. Zira ayetlerde İsa’nın düşmanlarınca öldürülmediği, ileride Allah tarafından ruhunun kabzedileceği belirtişmiştir. Buna delil olarak Âli İmran 155, Nisa 157’yi gösteriyorlar. İsa’nın ruhunun Allah tarafından kabzedildiğini mazi siğgasıyla bildiren ayetteki “teveffi” kavramı (Maide 117’deki) bunun kıyametin kopmasından önce gerçekleşeceği tarzında yorumlanmalıdır. Çünkü başka ayetlerde ehli kitabın her birinin Hz.İsa’nın ölümünden önce iman edeceği haber verilmiştir (Nisa 159). İsa’nın kıyamet alameti olduğu açıklanmıştır (Zuhruf 61). Ayrıca tevatür derecesine ulaşan hadisler nuzulü İsa konusuna açıklık getirmektedir. Ehli sünnet kelamcıları ile selefiye ve şia bu görüştedir. Her ne kadar İbnu Haldun, Şia’daki nuzulü İsa yerine mehdi inancının geçtiğini söylemişse de şia kaynaklarında mehdinin ortaya çıkacağı inancı yanında nuzulü İsa inancınında benimsendiğine dair bilgiler vardır. Çeşitli hadis rivayetlerinde İsa’nın kıyamet alameti olarak yeryüzüne ineceğine dair bilgiler bulunuyor. Kütübü Sitte’deki rivayetlerin bir kısmında belirtildiğine göre İsa, Deccal ortaya çıktıktan sonra iki meleğin kanatları üzerinde güneşin doğusundaki beyaz minareye sabah namazı vaktinde inecek.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Biz Deccal meselesini konuşmadık. Vedat sen deccal ile ilgili-fazla vakit almayalım-kısaca deccali anlat. Çünkü artı var ise eksisi de olması lazım.
VEDAT YILMAZ: Deccal inancı hem yahudilikte hem hıristiyanlıkta olan bir inanç. Oradan zaten islama geçmiş bir inançtır. Bu inancın mesih inancıyla aynı tarihte aynı dönemde Daniel’in peygamberliği döneminde çıktığı genelde dinler tarihçileri tarafından savunuluyor. Bunun, Mesih’in karşıtı olduğu düşünülüyor. Yani bu Daniel kehanetlerine bakıldığı zaman da bu görülüyor. Ejderha figürüyle Mesih ile savaştığı onun o rüyalardan çıkıyor. Apokris metinlerde de yer almış bu inanç. Dank kabilesinden çıkacak bir şahıs olduğu söyleniyor. Bunun Mesih ile savaşacağı söyleniyor. Çünkü Mehdi kelimesi hıristiyanlık ve yahudilikte geçmiyor. Mesih ile savaşacağı söyleniyor. Ve Mesih’in bu deccali öldüreceği ve yeryüzünde egemenliğini kuracağı yani İsrail imparatorluğunun başına geçerek İsraiş imparatorluğunu yeryüzüne hakim kılacağını söylüyorlar. Hıristiyanlara geçtiğimiz zaman da hıristiyanlıkta Anti-Christ olarak Deccal’ın ismi geçiyor. Yani Mesih karşıtı, Mesih’in düşmanı şeklinde geçiyor. Yine, son dönemde bunun geleceği söyleniyor. Mesih ile son savaşı yapacak. Armegedon savaşı deniyor buna. Savaşta İsa Mesih onu öldürecek. Böylece milenyum çağı denilen 1000 yıllık hükümdarlığın başına Mesih’in geçeceği yani İsa’nın geçeceği söyleniyor. Kısaca böyle özetleye biliriz.
ABDULAZİZ BAYINDIR: O bize de geçmiş. Sen şimdi hadisleri anlata bilirsin.
ABDURRAHMAN YAZICI: Mehdi ile ilgili hadisler sahih kitaplarda yok. Bunu baştan belirtelim de. Ama nuzulü İsa ile ilgili bazı rivayetler Müslim’e kadar girebilmiş. Ne olacak? Şam’ın doğusundaki beyaz minareye sabah namazı vaktinde inecek. Oradaki Mescidi Emevi”ye. Müslümanlar arasında adaletle hükmedecek.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Resulullah zamanında minare diye bir şey yok. Minare kelimesi ateş yakılan yer demektir. Zerdüşlerin ateş yakarak aydınlattıkları yer. Ömemli değil, kullanmalarında bir sakınca yok. Çünkü o anlamda kullanılmamıştır. Resulullah zamanında böyle bir şey yok. Bir de beyaz minare Resulullah haber vermiş oluyor.
ABDURRAHMAN YAZICI: Müslümanlar arasında adaletle hükmedecek, haçı kırıp domuzu öldürecek, cizyeyi kaldıracak.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Haçı kıracak, domuzu öldürecek! Domuz öldürmekle biter mi?
ABDURRAHMAN YAZICI: Hac ve umre ziyareti yapacak. Nefesi kafirleri öldürecek. Yani hiç kafir kalmayacak burada. Lut kapısında Deccali katlettikten sonra 7 veya 40 yıl yaşayacak. Şam tarafından esen bir rüzgar sayesinde bütün müminlerle birlilte ölecektir. Bunlar genelde Müslim/İmam 243-247’de ve Fiten 34-39’da,Ebu Davud/Melahim’de, Tirmizi/Fiten 21-24. Yani genelde fiten konusundaki rivayetler sahih kabul ediliyor.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Bu ayetlere çok enteresandır hep parçacı yaklaşılmıştır. Ve ayetler kendi anlamından dışarıya çıkarılarak anlamlandırılmıştır. Sahbeden sonra müslümanlar hikmeti kaybetmişlerdir gerçekten. İnsanların ihtiyacı olan, İbrahimAs’ın da söylemiş olduğu Bakara suresi 129.ayette olacak. Kabeyi yaptığı zaman orada dua ediyor. Esas bir şeye dikkatinizi çekmek istiyorum. Bir kelimeye. 129’da diyor ki BAKARA, 129.. Ayet: Rabbena veb’as fıhim rasulen”. Burada nebi kelimesi yok dikkat edin. “İçlerinden bir resul çıkar. Çünkü ahirette cehenneme gidenlere ne deniyordu: “içinizden bir resul gelmedi mi?”. İçlerinden bir resul çıkar ya Rabbi diyor. “minhüm: kendilerinden”. Orada da öyle deniyor cehenneme gidenlerle ilgili Zümer (71) suresinde; “e lem ye’tikum resulum minkum: size içinizden bir resul gelmedi mi?” diyor. İçlerinden bir resul çıkar diyor. “yetlu aleyhim ayatike: senin ayetlerini okusun”, “ve yüallimühümül kitabe: onlara kitabı ve hikmeti öğretsin”. O kitap zaten Adem’den beri var. İbrahimAs’da var, İsmailAs’da var, herkeste var. Bunu öğretsin. O zaman resulün görevi nedir? Bu kitabı öğretmektir. Ali İmram 81.ayet bu konuda bizim için en önemli ayettir. Herkesi içerisine alması açısından. Diyor ki Allah;ALİ İMRAN, 81.. Ayet: Ve iz ehazellahü mısakan nebiyyıne: Allah nebilerden kesin söz aldığı zaman”, “lema ateytüküm min kitabiv ve hıkmetin: size kitap ve hikmet veririm de”. Bakın iki şey: kitap ve hikmet. Hikmet üzerinde duracağım biraz sonra. Müslümanların bu hale gelmesinin tek sebebi hikmetsizliktir. Hikmet olsaydı bu inançlarım hiç birisi islama bulaşmazdı. Hikmet kaybolmuştur. lema ateytüküm min kitabiv ve hıkmetin: size bir kitap ve hikmet veririm de”, “sümme caeküm rasulüm: sonra size bir resul gelir”. Nebiden resule dönüştü. Çünkü bugün hıristiyanlara, yahudilere, diğer din mensuplarına MuhammedAs’ın gitmesi mümkün değil.“müsaddikul lima meaküm: yanınızdakini tasdik eden bir resul”. Çünkü kuranla onların arasındaki irtibatı ortaya koyması lazım. Onun için müslümanlar çok ciddi bir dinler tarihi çalışması yapması lazım. “le tü’minünne bihı: ona kesinlikle inanacalsınız” diyor Allah. “ve le tensurunneh: ona yardımcı olacaksınız”. Peki şimdi ne oldu da müslümanlar bugün şimdi anlarım: Yahudi İsa aleyhisselam’a inanmak istemediği için Mesih beklentisine girdi. Aslında vatandaşlar İsaAs’a inanıyorlardı. Yani yahudi vatandaşlar. Çünkü o kadar mucizeler gösterdi. Alında herkes biliyordu İsaAs’ın Allah’ın elçisi olduğunu da bir kısım hahamların işine gelmemişti. Öyle değil mi? Herkes biliyordu. Ve siyasetle işbirliği yaparak İsaAs’ı öldürmeye teşebbüs ettiler. Aslında o siyasiler de çok isteksizdi bu konuda. Peki ondan sonra kendisine gelmiş olan hıristiyanlar, niye kendi kitaplarında ben gitmezsem o gelmez, hatta peraklit olarak da geçen, bugün bazı hıristiyan sitelerde onu Muhammed olarak da tercüme ediyorlar. Ahmed de denebilir Muhammed de denebilir önemli değil. Bütün özellikleri belirtildiği halde, bildikleri halde. Geldiği zaman hiç şüpheleri yoktu MuhammedAs’ın Allah’ın elçisi olduğunu. Ona inanmadıkları için tekrar İsa beklentisine girdiler. Baktılar ki tutmuyor, şahsı maneviye çevirdiler onu. Onları anlarım. Ey müminler, size ne oluyor ya? Son nebi geldi, son kitap geldi. Artık başka birisi de gelmeyecek. Siz daha İsa beklentisine nasıl girebilirsiniz? Bugün şii, sünni, selefi bütün mezhepler buna nasıl inanabilirler? “Efendim bu konuda hadisler var”. Enteresan bir şey. Yahudiler aleyhine bir şey söylediğiniz zaman “tabi olur, elbette”, hıristiyanlar aleyhine olur ama bizde olmaz! Bizim ulemamız yanlış söylemez! Ya kardeşiö ahirette C.Hakkın huzurunda nasıl savunacaksın kendini? Şimdi bakın bakalım hikmetsizlik nasıl bir şey. Hikmet, bir konu ile ilgili ayeti hoca açıklamayacak, Allah açıklayacak. Hikmet o dur. Allah diyor ki Hud suresinin ilk ayetlerinde HUD, 1.. Ayet: “kitabün uhkimet ayatühu: bu bir kitaptır kü ayetleri muhkem kılınmıştır”. Kısa özlü hüküm. “sümme füssılet: sonra ayrıntılı olarak açıklanmıştır”. Zihnine şüphe mi geliyor? Ayrıntılı olarak açıklanmıştır. Açıklayan kim? “mil ledün hakımin habır: hakim ve habir tarafından”. Kim o? Allah. Niye Allah açıklıyor?HUD, 2.. Ayet: “Ella ta’büdu illellah: Allah’tan başkasına kulluk etmeyesiniz diye”. Bugün akide kitaplarında İsa’nın nüzuluna inanmak farzdır, bir çok kişiye göre inanmayan kafir olur. Ne oluyor şimdi? Çünkü ne oldu? “Ella ta’budu illellah: Allah’tan başkasına kulluk etmeyesiniz” çünkü Allah’ın yerine kendilerini koymuş oldu bu ulema. Çünkü açıklamayı kendileri yaptılar. Peki Muhammed SAV’ın görevi ne? “innenı leküm minhü nezıruv ve beşır: bana düşen görev, o kitapta olanla sizi uyarmak ve müjdelemektir” o kadar. Açıklamayı Allah yapar. İşte o hikmeti ortaya koyduğun zaman Resulullah’dan gelen sahih hadisleri de görürsün. Bakarsınız ki Resulullah’ım sözlerinin tamamı hikmetlerden ibaret. Onun için, gelecek kişi Allah’ın ayetlerini anlatmakla yetinmeyecek, hikmeti de anlatacaktır. Yani o ayetlerden çözüm de üretecektir. Şimdi bakın az önce Abdurahman okudu. İstersen Abdurahman o Selefilerin delillerini tek tek söyle. Selefi değil sadece, Ehli Sünnet, Şia, Selefi: bunların dayanakları.
ABDURRAHMAN YAZICI: Temel olarak 4 görüş.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Esas görüş o. Gelmeyeceğini söyleyenlerin görüşünü konuşmadık. İlyas Bey güzel bir şekilde yazmış sağolsun.
ABDURRAHMAN YAZICI: Bunlardan ilki Hocam, İsa’nın düşmanlarınca öldürülmediği, Allah tarafından ruhunun kabzedileceği belirtildiği iddia edilen Aliİmran 55.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Ali İmran 55’i okuyacağız. İsa öldürülmedi. Ne diyor?
ABDURRAHMAN YAZICI: İsa’nın düşmanlarınca öldürülmediği, Allah tarafından ileride ruhunun kabzedileceği. Bir de Nisa 157. İki ayet.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Ve ruhunun da yükseltildiği olacak. Bedeni ile beraber yükseltildiğini söylüyorlar. Bakın burada ne diyor.
ALİ İMRAN, 55.. Ayet: İz kalellahü ya ıysa: bir gün Allah, İsa’ya şöyle dedi. İsa dedi”, “innı müteveffıke: ben seni vefat ettireceğim”, “ve rafiuke ileyye: ve kendime yükselteceğim”, “ve mütahhiruke minellezıne keferu: bu kafirlerden seni arındıracağım”. Buraya kadarına bakalım. Müteceffike ne demek? Vefat ettirmek ne demektir? Türkçede vefat ettirmek dedik mi anlamı öldürmektir. Ama arapçada vefat, iki anlama gelir. Tek anlamı şudur: ruhun vücuttan çekilmesidir. Ruhun vücuttan çekilmesi iki şekilde olur. Birisi kişinin ölmesi ile olur. Birisi de uyumasıyla olur. O da Zumer suresi 42.ayetinde C.Hakk bize bildiriyor. ZÜMER, 42.. Ayet: Allahü yeteveffel enfüse hıyne mevtiha” oradaki nefis ruhtur. “Allah ruhları”. İki tane nefisi var insanın. Birisi vücudu birisi ruhu. “O nefisleri çeker alır”, “hine mevtiha” yani vücut öldüğü zaman ruhu çeker alır. Tıpkı bu bilgisayar öldüğü zaman içindeki bilgileri çekip almak gibi. “velletı lem temüt” ölmemiş olan vücudun da nefsini alır”, “fı menamiha: uykusu sırasında”. Yani şöyle düşünün: biz bir harddisk ile çalıştığını düşünün. Bunu kapattığımız zaman onu çekip alıyoruz. Uyurken ruh vücudu terk edip gidiyor. Onun için başka ayette ENAM 60: “ve huvellezi yeteveffakum bil leyli ve ya’lemu ma cerahtum bin nehari: geceleyin sizi vefat ettiren O dur”. Uyku vefat sayılıyor. Ölüm de vefat sayılıyor. Kuranda uyku da vefat sayılıyor ölüm de vefat sayılıyor. Acaba İsaAS’ınki uyku muydu ölüm müydü? Bu da vefatından sonra İsaAs ilk konuşmayı kıyamet günü yapıyor. Maide suresi 117.ayetinde bize bildiriyor. İlk konuşmayı orada yapıyor. Okuyalım size Maide 117’yi. Hatta 116’dan başlayalım.
MAİDE, 116.. Ayet: “Ve iz kalellahü ya iysebne meryeme”. Kıyamet günü bütün nebiler ümmerlerine şahit getirilecekti. Ümmetleri davranışlarını anlatacak,Allah onlara diyecek ki; siz bunalara bu kitabı mı getirdiniz? Bunalara mı tebliğ etmiştiniz? Onlara göre hesaba çekilecek. “e ente kulte lin nasittehızunı ve ümmiye ilaheyni min dunillah: sen dedin mi bu insanlara anamı ve beni Allah ile kendi aranıza birer tane ilah olarak koyun”. Katolik kilisesinde biliyorsunuz Meryem de tanrıdır. Tanrı’nın anası derler. “kale sübhaneke” İsa diyecek ki; “ya rabbi ben sana boyun eğerim”. “ma yekunü lı en ekıle ma leşse lı bi hakk: hakkım olmayan bir şeyi ben onlara nasıl söyleye bilirim?”, “in küntü kultühu fe kad alimteh: eğer ben böyle bir şey demişsem sen bunu kesin olarak bilirsin”, “ta’lemü ma fı nefsı ve la a’lemü ma fı nefsik : sen benim içimde olanı bilirsin ama ben senin içinde olanı bilmem ki”, inneke ente allamül ğuyub; bütün gaybları bilen sensin” benim kalbimi de insanların kalbini de sen biliyorsun.
MAİDE, 117.. Ayet: Me kultü lehüm illa ma emartenı bihı: onlara, bana emrettiğinden başka hiç bir şey söylemedim”, o ds neydi? “enı’büdüllahe rabbı ve rabbeküm: benim de sizin de rabbınız olan Allah’a kul olun dedim onlara”, “ve küntü aleyhim şehıdem ma dümtü fıhim: içlerinde olduğum sürece onlara şahittim, ne yaptıklarını görüyordum”. Bakıyordum, ne yapsalar görüyordum. Onunla ilgili sorarsan bilirim ama ne diyor burada; “felemma teveffeytenı: ne zaman ki beni vefat ettirdin”, “künte enter rakıybe aleyhim: onları görüp gözetleyen sadece sen kaldın” yani benim onlarla ilgili hiç bir bilgim kalmadı. “ve ente ala külli şey’in şehıd: sen her şeye zaten şahitsin”. Her şey senin gözünün önünde cereyan eder. Bakın arapça bilmenize gerek yok. Şuna dikkat edin. Bu, Ali İmran 55. ayet. Sesten bile anlarsınız. “İnni muteveffike”, “teveffeyteni”. Tabi kip farkı var arada. O sesten aynı olduğunu anlarsınız. “Ben seni vefat etrireceğim” diyor. Ne zaman diyor? Onu öldürmek istedikleri zaman. Peki “fe lemma teveffetteni” sözünü ne zaman diyor? “Ne zaman ki beni vefat ettirdin”. İnsanların yeniden diriltildiği zaman söylüyor. Peki bunun delili ne? Hemen 119. ayet. MAİDE, 119.. Ayet: Kalellahü haza yevmü yenfeus sadikıyne sıdkuhüm:Allah dedi ki; bu, doğrulara doğruluğunun fayda verdiği gündür”. Dünyada böyle değil. Hani derler “doğru söyleme babanın evine gitme”. Dünyada değil. Dünyada doğrular bir çok kimseyi rahatsız eder. Ama doğruların kişiye fayda verdiği gün kıyamet günüdür. Doğru söyleyeni 9 köyden kovarlar değil mi? Dünya böyledir. Ama ahiret böyle değil. Dolayısıyla İsaAS’ın bu sözü söylediği, ahiret günüdür. Onun için İsaAS demiş ki burada; “MAİDE, 118.. Ayet: İn tüazzibhüm fe innehüm ıbadük: bunlara azab edersen senin kullarındır”, “ve in tağfir lehüm fe inneke entel azızül hakım: bağışlarsan, üstün olan sen doğru karar veren sensin”. Bağışlarsan o da doğru bir karar olur. Peki şimdi bu iki ayeti birleştirirsek “ben seni vefat ettireceğim” sözünü İsaAs israiloğullarına nebi olarak gelip onun öncsi var. İsaAs’a bir sürü oyunlar, tuzaklar kurdukları zaman hemen ayette söylüyor 54.ayet Ali İmran. O tuzaklar kurdukları zaman “ben seni vefat ettireceğim” diyor. Vefatından sonra ilk konuşmayı “ne zaman ki beni vefat ettirdin, ondan sonra benim hiçbir şeyden haberim olmadı” diye ilk konışmayı nerede yapıyor? Ahitette kıyamet günü yapıyor. Peki o zamam siz bu vefata ister uyku deyin ister ölüm deyin, dünyaya tekrar gelecek mi? Ya siz ne biçim islam ulemasısınız ki ayetlerin birini görüp birini görmüyorsunuz? Gördünüz mü açıklamayı Allah yapınca ne oluyor. Sonra da Resulullah’a israiliyatı hadis olarak söylettiriyorsunuz. Hristiyan söylediği zaman olur, Yahudi söylediği zaman olur ama bizde olmaz! Haşa sizi farklı bir tanrı mı yarattı? Yoksa Allah’ın kuralları mı değişti sizin döneminizde? Bu İsa as’ın vefatı. Peki bir de kendisine yükseltilmesi meselesi var. Tekrar okuyalım 55. ayet. Orada başka bir şey söylüyorlar mı?
ABDURRAHMAN YAZICI: Evet. Diyorlar ki Hocam; “İsa’nın ruhunun Allah tarafından kabzedildiğini mazi siğgasıyla bildiren ayetteki teveffi kavramı, bunun kıyametin kopmasından önce gerçekleşeceği tarzınds yorumlanmalıdır”.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Kıyametin kopuşundan önce. Orada bunu farketmişler. “Ne zamam ki beni vefat ettirdin görüp gözeten sen oldun” kıyametten önce konuşmuş olacak. Peki kime konuşacak? “Bu insanlara azab edersen” falan ne oluyor? Peki ondan sonra?
ABDURRAHMAN YAZICI: 159’dan sonra Nisa’da İsa’nın ehli kitabın her birine…
ABDULAZİZ BAYINDIR: Yok o değil. Ruhun yükseltilmesi ile ilgili bir ifade vardı. Orada yoksa diğer yerlerde var. Deniyor ki, biz ruhun yükseltilmesi diyoruz da onlar öyle demiyor. Bak diyorlar ki. Bunlar tefsirlerde var. ALİ İMRAN, 55.. Ayet: İz kalellahü ya ıysa innı müteveffıke ve rafiuke ileyye: İsa’ya desi ki; seni vefat ettireceğim be yükselteceğim bana”. “rafiuke ileyye: karıma yükselteceğim”. İleyye: yücelere yükseltmek. Allah yüce olduğu için. Yoksa Allah için mekan yok. Bize şah damarımızdan daha yakın. Peki bu yüksetme ne demek? Bunu da kuran açıklamalı. Ben kendi kafama göre açıklarsam o zaman ben tanrı yerine koymuş olurum kendimi. Tenkid ettiğim hocalar gibi olurum ben de. Farkeder mi bir şey? Onu da Allah Araf suresinin 40.ayetinde bize açıklıyor. Ayetlere tam uygun olarak açıklayan ayetler de var. Burada diyor ki Allah;
ARAF, 40.. Ayet: İnnellezıne kezzebu bi ayatina: ayetlerimiz karşısında yalan söyleyip duranlar var ya”. Bu ayetleri okuyoruz şimdi, yine bir çoğu diyecek ki; “yok öyle değil”. Deyin kardeşim ne yapalım bu kadar açık ayetler varken. Ayetlerimiz karşısında yalan söyleyip duran”, “vestekberu anha: kendilerini ayetten daha büyük görmeye çalışıyorlar”. Yani “tamam öyle ama” falan. Mutlaka kuranın önüne geçirecekler bir takım şeyleri. Her şey kuranda yok diyorlar haşa. Allah var diyor, onlar yok diyorlar. Ne diyor Allah; “la tüfettehu lehüm ebvabüs semai: gök kapıları onlara açılmayacak”. Kime açılmayacakmış gök kapıları? Allah’ın ayetleri karşısında yalan söyleyip kendini büyük görenler değil mi? Peki İsaAs öyle bir zat mı? Haşa. O zaman gök kapıları ne olacak? Ona açılacak. Ne zaman? Vefatı sırasında. Ruhu yükselecek. Bizm fetva.net sitesinde var. 7.kat semaya kadar çıkacak ruhlar var yani. Birinci kat semada inanç konusunda bir şey yapılıyor çıkıyor ve sonra bedenine geri dönüyor. “Rafiuke ileyye”, mesela Tebareke suresinde vardır.MÜLK, 17.. Ayet: Em emintum men fiyssemai: gökte olandan emin misiniz?”. Gökte olan kim? Allah. Efendim Allah gökte. Bunu da tabi istismar ediyorlar. Haşa sanki mekanı varmış. E peki dünya küre değil de dur şunu şey yapalım. Bunu dünya kabul edin, şu kuzey kutup bu güney kutup olsun. Burada bulunan için gök bura değil mi? Peki burada bulunan için gök neresi? O da burası. O zaman gök yukarıda mı aşağıda mı? Sadece C.Hakkın yüceliğini şey yapıyor. O zaman “ve rafiuke ileyye:seni yükselteceğim”. Allah gökte, onu da yüceltecek. Yani C.Hakkın yüceliğini ifade ediyor. ALİ İMRAN 55: “Ve mutahhiruke minellezine keferu: ve bu kafirlerden seni kurtaracağım” diyor. Ondan sonra bakın şimdi gördünüz mü İsaAs’ın ne demek olduğunu kuran açıklamış mı? Problem var mı? Bitti. Resulullah’ın sahih hadisleri de var bu konuda. Peki, ondan sonra Nisa suresi 159.ayette Allah ne diyor? Diyor ki burada;
NİSA, 159.. Ayet: “Ve im min ehlil kitabi illa le yü’minenne bihı kable mevtihi” şimdi burada İsa tekrar gelecektir diyenler “kable mevtihi” deki zamiri İsa’ya götürüyorlar. Halbuki bu konuda konunun asıl öznesi ehli kitaptır. Dolayısıyla birinci derecede oraya gitmesi mantık gereğidir. Diyor ki; “İsa’nın ölümünden önce” diye tercüme ediyorlar. “İsa’nın ölümünden sonra Ona mutlaka inanacak:. Peki güzel. İsa geldi diyelim. Ehli kitaptan herkes inanacak. O zaman İsaAs’dan sonraki ehli kitap yahudiler, hıristiyanlar, bu zamana kadar ölenler ne yapacak? Herkes inanacaksa hepsi kabirinden kalkacak demektir. Bu da kıyamet zaten. Öyle bir şey mi var? “ve yevmel kıyameti yekunü aleyhim şehıd” kıyamet günü de İsa onlara şahid olacak diyor. E peki ne olacak? Hepsi kalkmış inanmış? Aleyhlerine nasıl şahitlik edecek? Böyle şey olur mu? Ama bak ayetin manası şu:
NİSA, 159.. Ayet: “Ve im min ehlil kitabi illa le yü’minenne bihı kable mevtih: ehli kitaptan kendi ölümünden önce İsa’ya Allah’ın elçisi olarak inanmayan hiç kimse olmaz”. Katolik Kilisesi Din Ve Ahlak İlkeleri, paragraf 858: “İsa Baba’nın elçisidir” diyorlar. Onlara göre Baba ne demek? Allah değil mi? “İsa resulullah” demiş olmuyorlar mı? İşte Allah da bunu söylüyor. Ehli kitaptan herkes İsa’nın Allah’ın elçisi olduğunu ölümünden önce kesinlikle kabul edecektir. NİSA, 159.. Ayet: Ve im min ehlil kitabi illa le yü’minenne bihı kable mevtihi” kendi ölümünden önce İsa’nın değil. Ne demek? Yani Allah bir şekilde bunlara İsa’nın Allah’ın elçisi olduğunu gösterecektir. Gösterecek ki yarın ahirette İsa bunların aleyhine şahitlik yapsın. Şahitliği de okuduk Maide suresinden. O da kuranda açıklanıyor. Kuranda açıklanmayan hiç bir şey yok. Ama hikmet kaybolmuştur. O zaman öyleyse beklenen son nebi gelmiştir. Son nebi mehdidir yani doğru yolda olan bir zattır. Allah onu söylüyor. “İnneke aleyhi ala suratı mustakim” diyor Yasin suresinde. Sen doğru yoldasın. Son nebi kitapla gelmiştir. Bugün yapılacak olan, Ali İmran 81.ayete göre davranmaktır. “Size kitap ve hikmet veririm de size onu tasdik eden bir resul gelirse” nebi demiyor. Allah’ın kitabını ve hikmet. Sizi tasdik eden derken kitabı da hikmeti de tasdik edecek. Hikmetin ne olduğunu bilmeyen neyi tasdik edecek? Ve malesef sahabeden sonra müslümanlar hikmeti kaybetmiştir. Bugüm bakın hiç bir kitapta kurandaki hikmeti anlatan bir tek cümle bulamazsınız. Onun için bugün, İsa’nın ineceği bir inanç olarak kitaplara geçmiş. “Ayet şöyle olmalıdır” diyor. Kuran mı sana uyacak sen mi ona uyacaksın? Ne oluyor? Dolayısıyla ahirette hepimiz şununla karşı karşıya olacağız: öyle efendiö kıyamete yakın İsa Mesih gelecek, kurt kuzuyla otlayacak, mehdi gelecek şöyle olacak, işte herkes inanacak bilmem ne! Ee ondan önce ölenlerin suçu ne?Allah herkese eşit davranmıyor mu? Bakın tekrar okuyorum dersin başında okıduğum Zümer suresi 71.ayet.
ZÜMER, 71.. Ayet: Vesıkallezıne keferu ila cehenneme zümera: kafirler zümre zümre/gurup gurup cehenneme sevk edileceklerdir”, “hatta iza cauha: oraya geldikleri zaman”, “fütihat ebvabüha: kapılar açılacak”, “ve kale lehüm hazenetüha:cehennem bekçileri diyecek ki”, “e lem ye’tiküm rusülüm minküm:size kendinizden bir elçi gelmedi mi” diyecekler. Cehenneme gidecek herkese söylenecek söz bu. Onun için Allah diyor ki; “ve ma kunna muazzibine hatta neb’ase resula” bir toplumdan resul çıkarmadan Allah’ın ayetlerini şey yapmadan biz kimseye azab etmeyiz diyor. “Size resul gelmedi mi? “yetlune aleyküm ayati rabbiküm: Allah’ın ayetlerini okuyan”, “ve yünziruneküm likae yemiküm haza: bugünkü şeyle karşı karşıya kalacağınız konusında sizi uyaran birisi gelmedi mi?” diyor. “kalu bela: geldi diyecekler”. Herkes için sözkonusu. İşte o resul gelecek yani elçi. Nebi resul değil. Kendisine kitap indirilmiş olan değil. İnmiş bu kitabı insanlara anlatan, hikmeti anlatan, doğruyu anlatan kişiler toplumda olmak zorunda. Onlara anlatacak. Hikmeti anlatacak, onlar da görevlerini anlayacak, karşı çıkarlarsa ahirette cehemde cezalandırılacaklar. Mesele budur. Bunun başka bir yolu yoktur. Onun için ne mehdi gelecek ne İsa gelecek. Ama islam aleminin bu perişan hali, enteresan, kimse anlamak istemiyor. Şuna buna karşı çıkıyorlar ya. Kardeşim yapmayın Allah aşkına. Bu yapı islam alemini batırdı. Batıracak değil, batırdı. Hala kuranın Allah’ın kitabı olduğuna inanmıyor musunuz? Ben müslümanım diyenlere hitab ediyorum. Ey ben müslümanım diyen zavallılar! Sizden daha zavallı kimse olmaz yeryüzünde. Siz Allah’ın kitabına inanmıyor musunuz? Bu kitaba inanmayıp da bu kitabı kullanarak niye başka kitapları bunun yerine koyuyorsunuz? Allah’ın onu yapanları lanetlediğini bilmiyor musunuz? İşte bugün islam alemi lanetlenmiş bir vaziyettedir. Lütfen Allah’ın kitabına dönelim. Allah’ın resulünü o zaman doğru tanıyacağız. Hikmeti öğrenelim. O zaman yeryüzünde müslümanların ne kadar önemli olduğunu, islamın bütün dünyaya hakim olduğunu göreceğiz. Dünyaya hakim olacak olanlar müslümanlar değildir unutmayalım, islamdır. Allah her kuluna eşit uzaklıktadır. Kimseyi kayırmaz. Efendim kutup bölgesinde de yaşayan Allah’ın kuludur, Mekke’de yaşayan da odur. Kim Onun dediğine göre davranırsa doğru yoldadır, kim başka davranırsa yanlış yoldadır. Öyle kendi kendimize rol biçip kendimizi temize çıkarıp öyle başkalarnı şey yapmaya hakkımız vardır. Allah’ın kitabını mutlaka ama mutlaka yerine getirmek zorundayız. Sen az önce Said Nursi ile ilgili bir ifade vardı bulamamıştın. Onu bir oku dersi bitirelim.
FATİH ORUM: “Ahir zamanın o büyük şahsının peygamber ailesinden olması gerekmektedir. Ve şöyle diyor; “aslında ben, Hz.Ali’nin manevi evladı hükmündeyim”.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Said Nursi Kürt’tür ama Hz. Ali’nin manevi evladıymış. Bakın insanları, dini kullanarak nasıl kandırıyorlar görüyor musunuz?
FATİH ORUM: “O’ndan hakikat dersini aldım”
ABDULAZİZ BAYINDIR: Öğrencilik yapmış Ona. Asırlar önce ölmüş olan Ali’ye öğrencilik yapmış. Din ne hale getirilmiş görüyor musunuz.
FATİH ORUM: “Muhammed as’ın ailesi bir manada hakiki nur şakirtlerini de içine aldığından ben de o aileden sayılırım”.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Muhammed(as)’ın ailesi, hakiki nur şakirtlerini içine alıyormuş. Ne oluyor bu? Ne böyle kendi kafsnıza göre din uyduruyor, insanları taksim ediyorsunuz? Aslında birinin diğerinden farkı yok. Ama hepsinin ortak noktası, Allah’ın kitabıyla ilişkiyi kesmiş olması, Allah’ın kitabını kullanmayı ihmal etmemeleridir. Başka bir şey değil. Biz Allah’ın kitabına uyarsak yeryüzüne bu din hakim olur, onun nimetlerinden biz de yararlanırız.