Bu günkü dersimiz vitir namazı. Salatu vitr. Geçen hafta konu biraz dağılmıştı. Tamamen usule girmiştik. Ama onun bir özeti olmak üzere şey yapalım.
“Veş şef’ı vel vetri”(FECR 3)den hareketle herşeyde bir şef’ı ve vitr olduğunu şey yapmıştık değil mi? Namazlarda da aynı şekilde şef’ı var ve vetri var. Mesela ayın günlerind de öyle. Bazen otuz gün oluyor şef’ı oluyor, bazen de yirmi dokuz gün oluyor vetr oluyor. Şimdi farz namazlarda “şef’ı” var, “vetr” var. İşte akşam namazı farzların vitri olmuş oluyor, üç rekat kılınıyor. Nafile namazlarda da “şef’ı” var ve “vetr” var. Vitir namazı dediğimiz yani gecenin son namazı da nafilelerin “vetr”i oluyor. Mesela akşam namazı ile ilgili Peygamber(sav)’in hadisleri var. Ona dikkat çeken ayeti kerime var. “Hafızu alas salavati ves salatil vusta”(BAKARA 238) diye. “salatu vusta” kuranı kerime bakarsak akşam namazı. Çünkü ilk namaz öğlen namazı. İlk farz kılınan namaz da öğlen namazıymış bugün bir yerde gördüm. Müslümanların ilk defa kılmaya başladıkları namaz da. Zaten Cebrail(as)’da Peygamber Efendimize öğlen namazını kıldırdı. Kuranda da işte “ekımis salate li dulukiş şems”(İSRA 78), “dulukiş şems” öğlen namazının vakti, “tarafeyn nehar” diyor günde iki, günün iki bölümündeki ki günün birinci bölümü öğlen vakti olmuş oluyor. Gündüzün iki namaz, gece en az üç namaz olması gerekiyor “ve zulefeyn minel leyl”(HUD 114) ayetinden dolayı. Şimdi o zaman orta namaz ister istemez mecburen akşam namazı oluyor. Akşam namazı hem bulunduğu yer itibariyle orta hemde rekat sayısı itibariyle de orta. Çünkü iki ile dördün ortası üç rekat olmuş oluyor. Hem de farz namazların vitri olmuş oluyor. Şeye gelince mesela gece kılınan bu namaz Peygamber(sav)’e farz kılınan bir namaz. “Ve minel leyli fe teheccet bihi nafileten lek”(İSRA 79)geceleyin o “bihi” kuranla tabi, teheccüd et, yatağından kalk. Hatta “tetecafa cünubuhum anil madacil” neydi bağlantısı o ayeti kerimeni ? “Yed’une rabbehum havfen ve tamaan”(SECDE 16). İşte şimdi teheccüd de yataktan kalkarak Allah’a ibadet etmek olduğu için de, yani ona dikkat çeken ayetler var nafilelerde. Farzların vitrine dikkat çeken ayet olduğu gibi nafilelerin vitrine de dikkat çeken ayetler var. Ayetlerimize sadece şunlar inanırlar diyor. Kendilerine ayetlerimiz hatırlatıldığı zaman secdeye kapanırlar. Bu secdeye kapanmak boyun eğmek demektir. “semi’na ve ata’na”(NUR 51) demektir, yoksa anlınını secdeye koymak değildir. Yani şeyde ne diyor; “harru succeden” “ırhena” demektir. “Mulhanin” anlamına olur, yani Allah’ın bir ayeti geldiği zaman “semi’na ve ata’na” der. Ama “semi’na ve asayna” diyenlerde var değil mi? “Semi’na ve ata’na” demiş olurlar. Bu işte “ve sebbehu bi hamdi rabbihim”(SECDE 15) “sebbehu” da nafile namaz kılma manasına geldiğini daha önce şey yapmıştık “fe hum la yestekfirun”(SECDE 15) ondan sonra gene “tetecafa cunubuhum anil madacıi yed’une rabbehum havfen ve tamaan”(SECDE 16). Şeyde da var mesela Yusuf(as)’ın annesi , babası ve kardeşleriyle alakalı orada “secdetu inhınain” diye yapılan tefsirler var, eğilme secdesi. Dolayısıyla Allah’tan korkarak ve Allah’ın desteğini umarak yataklarından uzak kalırlar. İşte burada ibadet için kalkılmış oluyor. Yani şimdi Peygamber(sav)’in de hadislerde salati vitre dikkat çektiği de var değil mi? Bu hadisleri bulanlarınız var mı? Salatı vitre dikkat çekildiğine dair. Bir okurmusun? Bir iki tanesini oku.
Yahya Şenol: El vitru hakkun kemate habben yute hamsin yefal kemate habben selasin fel yefal kemate habben yute vahidetin fel yefal
Abdulaziz Hoca: Yani vitr haktır diyor. Kim rivayet ediyor? Tirmizinin dışındaki. Vitr haktır, beş rekatta da olur, üç de olur, bir rekatla da olur. Ama vitir haktır deniyor. Yani haktır demek Allah’ın yüklediği görevdir manasına ama farz bir görev değil. Evet. Bir iki tane örnek olarak oku yani.
Yahya Şenol: Zayıf olan bir rivayet var “mel lem yutir fe leyse min nar”. Ahmet B. Hambel’de geçiyor ama Buhari zayıf demiş.
Abdulaziz Hoca: Tabi bunun zayıf olduğu çok açık ve net.
Yahya Şenol: “El vitru leyse bi hatmin kerihetil mektube velakinnehu sunnetun sennea Rasulullah (sav). Tirmizi
Abdulaziz Hoca: Bu da hadis değil, hiç kusura bakmasınlar böyle hadis olmaz. Ama bir mealini verelim. Söyle
Yahya Şenol: El vitru leyse bin hatmin
Abdulaziz Hoca: Vitir vacip değildir ama farz namazlar gibi değildir, kesin değildir.
Yahya Şenol: “Ve lakinnehu sunnetun sennea”
Abdulaziz Hoca: “Ama sünnettir ki Peygamber efendimiz”. Bu sünnet kelimesi gerçekten çok aldatıcı oluyor. Peygamber sünnetin senna derse bu farz demektir. Sünnet kanundan şeydir yani. Sünnet dediğiniz zaman bu bir kanunu ifade eder. Sonra ulema nafile yerine sünneti kullanınca sünnet kavramı malesef bizde kaybolmuş gitmiş. Sünnet kanundur yani.
Katılmcı: Orada olsa olsa adetlenmek anlamına geldiği için Peygamber(as)’ın yapmış olduğu bir fiildir.
Abdulaziz Hoca: Olmuyor yani, senneha demek evceveha demektir yani. Bunlar çok rahatsız edici ifadeler ama geçmiş, tabi bu hadisler genellikle mana ile rivayet edildiği için
Yahya Şenol: “İnnel vitre leyse bi hatmin vela ke salati mektube velakinne Resulullah evteha ve kale ya ehlel kuran evtiru fe innallahe vitru li hubbul vitre”.
Abdulaziz Hoca: Tamam. Peygamber Efendimiz(sav) yani vitir farz bir namaz değildir, ama Peygamber Efendimiz vitir yapmış ve insanlar vitir namazı kılın, Allah vitirdir, vitri sever demiş. Tamam yani şimdi akşam namazıyla alakalı nasıl böyle teşvik edici hadisler varsa hatta ümmetim akşam namazını vaktinde kıldıkça hayır üzere olmaya devam ederler diye bir hadis olması “ümmeti ala hayrin” neydi devamı? Neyse zaten okuduğumuz ayette “hafizu ales salevati ves salatil vusta: namazlara ve özellikle orta namaza”(BAKARA 238) ki ona da dikkat çekilmiş oluyor, ona dikkat edin diyor, onu koruyun. Bir de şu da var, yani sefer sırasında diğer namazların hepsi iki rekat oluyor ama akşam namazı değişmiyor, vitirliğini değiştirmiyor. Çünkü bir rakata düşmesi lazım vitrini devam ettirmesi için. Biz o Nisa suresinin 101.ve 102.ayetlerinden biliyoruz ki bir rekat ancak seferdeki “havf”da olabilir, düşmanla karşı karşıya kaldığınız zaman olur onun dışında olmaz. Onun dışında olmuyorsa mecburen üç oluyor. Başka çaresi yok yani. İki olamaz çünkü o zaman vitr kayboluyor.
Katılmcı: Aklıma bir soru gelmişti de, akşam namazı üç rekat, önemine binaen mi kasr yapılmıyor yoksa üç rekat olduğu için bir buçuk rekat yapılamadığı için mi yapılmıyor.
Abdulaziz Hoca: İşte şimdi tabi o akla gelir. Ama bir buçuk rekat olmaz, bir buçuktan iki, olabilir o ikmaller var hep oluyor o. Şimdi aklıma gelmiyor ama yani sanki kuranı kerimde de olması lazım. O ikmal olabilir. Bir buçuğu ikiye çıkarabilirsiniz ama vitr olmaktan çıkar. Vitr olmaya devam etmesi için bir rekat olması lazım. Bir rekatlık farz namaz da yok. Sadece havf durumunda var onun dışında yok. Nisa suresinin 102.ayetinde var başka bir yerde de yok.
Babı salatı vitr. “Vitr” de deniyor “vetr” de deniyor bu tip şeyler bütün dillerde oluyor bu telaffuzlardaki ufak tefek kaymalar.”El vitru vacibun inde Ebu Hanifete rahmetullahu ve kalu sünnetun: Ebu Hanifeye göre vitr vaciptir”. Biliyorsunuz hanefilerde vacip diye bir kavram var. Farz ile sünnetin arasında. O gerçekten yani bir ucube kavram ama var. Yani var
Fatih Orum: Subuti kat’i delaleti zanni olduğu için.
Abdulaziz Hoca: İşte subuti kat’i delaleti zanni olduğu için deniyor. Ve örnek olarak da şeyi veriyorlar, kurbanı veriyorlar. Halbuki kurban da subut da delaleti de kat’i dir. Ama ne yapmışlarsa yapmışlar yani. Dün Abdurahman bir belgeden bahsetti, inşallah onun tamamını öğrenir. Belkide ayrıca onunla bir ders yapabiliriz. Yani zamanla neler yapılmış neler. Adamlar asabe kelimesini yerleştirmek yani kendilerini peygamberin varisi göstermek için Abbasiler asabe kelimesini bizim fıkha yerleştirmişler. Ve mirasta bir çok kimseyi mirastan mahrum etmişler bu vesileyle. Mesela kadınların çocuklarına vermemişler. Çünkü kadınların çocuklarına verseler bu halifelik Hz.Fatıma’nın çocuklarına olması lazım. Bunlar hak sahibi olduklarını idda ediyorlar ya.
Katılmcı: Kız çocuklarını çocuktan saymıyorlar.
Abdulaziz Hoca: Saymıyorlar, halbuki hadiste var o. Hadiste var. Değil mi Abdurrahman, hadiste var. Kız çocuğunun da asabeden olduğu ve
Abdurrahman Yazıcı: Çocuğun değil annenin var
Abdulaziz Hoca: Annenin var, öyle de bir rivayet vardı sanki. Yani kızlarla ilgili vardı, Hz.Ali’den gelen bir rivayetmiydi bir şey vardı.
Abdurrahman Yazıcı: Yani normal şekilde zaten asabe olması gerekmiyor Hocam çocukların.
Abdulaziz Hoca: Gerekmiyor zaten. Kuranı kerim açısından hiç bir problem yok. Yani kuranda olmayan, lugatta olmayan, fıtratta olmayan yeni bir kavram ortaya çıkarmışlar, bunu asabe kelimesi üzerine yüklemişler. Kendilerinin halifeliğe hak sahibi olduklarını gösterebilmek için de sistemi tamamen bozmuşlar. Hz.Abbas yoluyla şey yapıyorlar ya. Peygamberin amcasının çocukları ya. Şimdi dolayısıyla bir insanın kızı yoksa kızının çocuklarına miras vermiyorlar amcasının çocuklarına veriyorlar.
EnesHoca: Biri yönetimdeki hilafettir diğeri miras
Abdulaziz Hoca: İşte oraya yansıtmışlar malesef
Abdurrahman Yazıcı: Yönetimin şahsiyetsizliği ortaya çıkınca doğal olarak o da çıkıyor.
Abdulaziz Hoca: Ve dolayısıyla malesef fıkha bu yerleşmiş.
Katılmcı: Hz.Alinin evlatlarına
Abdulaziz Hoca: Onlar güçlü olmadıkları için, arkalarında siyasi güç olmadığı için onlar kaybetmişler.
Enes Hoca: Ebu Talip müslüman olmadığı için nesep kesilmiştir.
Abdulaziz Hoca: Abdurrahman bak bu son derece önemli sen ona dikkat et. Ebu Talip müslüman olmadığı için oradan kesmişlerdir diyor. Çünkü Hz.Ali Ebu Talibin oğlu ya. Ve bu şeyin de mesela müslüman olmayanlara miras verilmemesinin bir delili var mı?
Abdurrahman Yazıcı: Hadis var hocam.
Abdulaziz Hoca: Uydururlar, o kolay.
Abdurahman: Muaviye kabul ediyor Hocam
Abdulaziz Hoca: Muaviye kabul ettiyse bitti. Kanun haline getirilmiş. Şimdi bunlarda çok cidfi problemler var. Yani o zaman onun sebebi de, bak sen bunu not et. Hz.Ali de erkek akrabası ya Peygamber efendimizin.
EnesHoca: Derecesi aynı.
Abdulaziz Hoca: Evet. Abbas’da derecesi aynı. Niye Abbas’ın çocukları da Ebu Talib’in çocukları değil? Amcaysa ikiside amca.
Katılmcı: Asabeden saymadıklarını biliyorum ama Enes Hoca’nın söylediği..
Abdulaziz Hoca: Son derece ilginç yani. Onu mutlaka not et onun üzerinde duralım.
Fatih Orum: Gerçi o konuda sizin vermiş olduğunuz kitap varya geçen hafta Alak’ın. Ebu Talibin müslüman olduğuna dair iddaları var.
Abdulaziz Hoca: Kardeşim müslüman olsa bile burada olmaması lazım. Tamam mı. Bu Abbasiler’in sisteminin yerleşmesi için Ebu Talib’in müslüman olmaması gerekiyor.
Fatih Orum: Zaten eleştiride temel mantık o yani. Ebu Talib’in müslüman olmadığına bina edilmiş bir şey diye yaklaşım var.
Abdulaziz Hoca. Tamam. Evet bunlar oluyor. İşte sünnet kelimesinden hareket ettik. Bu kelimeleri kullanmaya çok dikkat etmek lazım. “Sünnetellahilleti kad halet min kabl”(FETİH 23) diyor. O zaman yani C.Hakkın öteden beri yürürlükte olan kanunu demektir.
Enes Hoca: Peygamberin sünneti “eleyse minni” diyor.
Abdulaziz Hoca: Peygamberin sünneti Allah’ın sünnetidir.
Enes Hoca: Risalet.
Abdulaziz Hoca: Risalettir. Peygamber Allah’ın sünnetinden başka bir sünnet yapabilir mi?
Katılımcı: O zaman o hadiste Peygamberin sünneti çok iyi anlaşılmalı. O zaman risaletten yüz çevirmiş oluyor.
Abdulaziz Hoca: Risaletten yüz çevirmiş oluyor. Tabi. Yani o Abbasiler üzerinde ciddiyetle durmamız gerekiyor.
Abdurrahman Yazıcı: Emeviler nasıl işte kendi idarelerini meşrutiyetini sağlamak için kader ile ilgili ayetleri..
Abdulaziz Hoca: Emeviler kaderi yerleştirmişler islam alemine malesef
Abdurrahman Yazıcı: Onunla ilgili Hasan Basri’nin mektuplaşması var ona da rastladım. Halifeyle ilgili. Abdul Melik B. Mervan ile ilgili. Sen diyor böyle düşünüyormuşsun, hatta Kaderiye Hocam sayıyor Hasan Basri’yi
Abdulaziz Hoca: Değil halbuki.
Abdurrahman Yazıcı: Değil. O da bunu açıklıyor hocam. O ayetlerin öyle olmadığını, tahrif edildiğin. Büyük bir mektup var hocam. O da mensup olarak kabul ediliyor. Onu da getiririm isterseniz.
Abdulaziz Hoca: Tamam. Yani çok oyunlar oynanmış, zaten Abbasi dönemi bizim için çok şey. Emeviler üzerine dikkat çekerler, Emevilerin yaptıkları tahrifat yok değil var. İşte kaderi imanın esaslarından birine getirip zaten İslam aleminin anasını orada ağlatmışlar yani, her şey bitmiş orada. Bir toplum kadere inanıyorsa o toplumdan hiç bir şey çıkmaz. Yaptıkları her türlü hatayı Allah’a mal ederler kendileri suçsuz olur. Bir kenara dururlar. Yerleşmiş bir kere islam alemine. Onların attıkları bir kazık. Ama Abbasilerin attıkları çok çok daha fazla. O bir taneyse bu bin tane.
Abdurrahman Yazıcı: Abbasileri n yargılı şey demiyoruz yani, Emevileri Abbasiler yazmışlar onları bir şekilde inceleyebiliyoruz ama Abbasileri bize anlatan şeyler daha objektif değil.
Abdulaziz Hoca: Var var. Abbasileri tarihten takip etmreyeceksin Abdurrahman. Fıkıhtan, tefsirden, kelamdan takip ettiğin zaman çok sağlam belgeler çıkıyor ortaya. Çok sağlam belgeler çıkıyor. Bakıyorsun, işte mesela az önce, şimdi hanefiler vacip kavramı için “fe salli li rabbike venhar”(KEVSER 2) diyor ki bu subuti kat’i dir diyor. Niye? Çünkü ayet. Yani ayetin Allah’tan olduğundan şüphe yok, çok açık ve net. Delaleti kat’i değildir, yani bunun ne dediği açık değildir. Niye açık değilmiş? “venhar” kelimesini bir de şu manaya alıyorlarmış, böyle eli bağlamak nanasına alıyorlar. Kardeşim böyle niye diyorsun “nahr” burasıdır(gırtlağını göstererek). Böyle olması lazım. Adamın kendini sık boğaz etmesi lazım. Yani “venhar” eli bağlamaksa böyle olması lazım. Öyle değil mi? Buna niye venhar diyorsun ki. Hem buna venhar diyorsun hem diyorsun ki Hanefi olarak elleri bu şekilde bağlamak mekruhtur diyorsun birde. Böyle bağlayacaksın diyorsun. Peki Allah, “salli”ye namaz kıl diye mana veriyorsan eğer ki öyle mana veriyorlar. Namaz kılmanın içerisinde el bağlama yok mu? El bağlamak farz bir ibadet mi? Evet “hafizu ales salavati ves salati vusta”(BAKARA 238)yı anlarız. O “salatı vusta”ya özellikle dikkat çekiyor. Ama o “salatı vusta” farz. “Fe salli li rabbike venhar”(KEVSER 2) dersen ona şey yaparsan namaz kıl aman ha ellerini bağla, hem de böyle. Ona farz dersen birazcık anlarım. Ama bu mezheplerde Şafii de aynı şeyi yapıyor. Bu mezheplerden hiç bir tanesi buna farz demiyor. En fazla dedikleri işte menduptur yada sünnettir ifadesini kullanıyorlar. Ondan sonra diyor ki delaleti kat’i değil. Nasıl kat’i olmaz yaa.
Katılmcı: Şiiler namaz bozulur diyor.
Abdulaziz Hoca: Ama onlar hiç bağlamayacaksın diyorlar. “Venhar” gene onlarda yok. Şimdi dolayısıyla, kardeşim bunun subutu da kat’i delaleti de kat’i. Çünkü araplar öteden beri kurban kesiyorlardı. Şeyde de var işte, İbrahim(as) ile ilgili C. Hakk diyor “ve ezzin fin nasi bil haccı ye’tuke ricalen ve ala kulli edamin yet’ine min kulli damirin ye’tine min kulli feccin amik”(HAC 27), “Li yeşhedu menafia lehum ve yezkurusmallahi fi eyyamin ma’lumatin ala ma rezakahum min behimetil enam”(HAC 28) . İbrahim(as)’ın çağrısında da gelsinler belli günlerde o hayvanlar üzerinde Allah’ın adını ansınlar. Bak kurban var orada kuranın delaletiyle. Dolayısıyla Mekkeliler zaten her zaman kurban kesmiş. Onun için hayvanlar ikiye ayrılmışlar. Neydi ayet? Bir kısım hayvanların üzerine Allah’ın adını anmamışlar Allah’a iftira için. Ama bir kısım hayvanları hala besmele çekerek kesiyorlar. Onun için AllahT. müslümanlara diyor ki “ve ma lekum ella te’kulu mimma zukiresmullahi aleyhi”(ENAM 119) bu adamların besmele çektikleri hayvanları niye yemiyorsunuz diyor C.Hakk bize. Çünkü Mekkeliler ikiye ayırmış. Bir kısmını “haza lillahi” demiş. İşte AllahTeala Peygamberimize diyor ki;”fe salli li rabbik venhar li rabbik la li gayrihi”. Nahr da işte kurban kesmektir yani. Bunun hangi delaleti zanni ki?
Enes Hoca: Başka bir ayette “inne salati ve nusuki” diye tenkit ediyor.
Abdulaziz Hoca: Tabii, çok var. Zaten az önce okuduğum Hac suresinin ayetleri “vel budne cealnahe lekum min şeairillah”(HAC 36) nedir bu? Bundan daha açık ifade olur mu? Kendi zihinlerinde bir lugata dayanarak hiç bir delili olmadan o lugatı da yanlış anlamlandırarak, sözlük anlamının tersine. Tahrif budur yani. “Yuharrifune kelime an mevadııhi”(NİSA 46) budur. Kelimeyi yerleşik manasından başka tarafa çekerek ayeti kerimeye kendi keyiflerine göre farklı mana veriyorlar, ondan sonra diyorlar ki; yok bunda o delalet yok diyorlar. E ondan sonra delaleti zanni, o zamsn vacip diye bir kavram. Vacip diye bir kavram olur mu? Yani farz ile sünnetin arasında. Vacip farz demektir. Farzla sünnetin arasında bir kavram olur mu? Hilkat garibesi bir şey ortaya çıkarıyorlar. Kuransız bir din oluşturmuşlar malesef. Bu tamamen Abbasi döneminin şeyleri bunlar. Emevilerin sonu Abbasilerin. Ki yazılan bu kitaplar hep Abbasiler zamanında yazılmış. Her konuda aynı şeyi yapıyorlar insan rahatsız oluyor gerçekten. Bir de bunu yapanları suçlamıyorlar, suçluları yakalayanları duçluyorlar niye yakaladınız diye. Bizim bir odun depomuz vardı. Birisi bir kucak odun çaldı. İşte bende çocuk yani, çalsın götürsün ne olacak yani. Koştum peşinden yakaladım. Şimdi getirdim odunları bizim attım şeye. Annesi geldi nasıl sövüyor. Bir kucak odun almışlar diye oğlanın gözünü korkuttunuz diyor. Yani bir daha hırsızlık yapamaz. Yani suçlu onlar değil suçlu ben oldum orada.
Babı salatı vitr. El vitru vacibun, bu kelimeden hareket ettik. Vitir vaciptir diyor. Min Hanifete: Ebu hanifeye göre. “Rahimahullah ve kala sunnetun: ikiside sünnettir”. Her iki tabir de yanlış yani az önce söyledik. Sünnet kelimesini de yanlış kullanmışlar “nafiletun” dese tamam, o anlaşılır. Evet. Bunlar da seni ilgilendiriyor ha. Tamam mı? Bu terimlerin yerine yerleşmesi lazım. Bu çok önemli. Kelimeler yerinden dışarı çıktıkları zaman çok kötü sonuçlar doğuruyor.
Fatih Orum: Kurana uymayan bir terminoloji oluşturuluyor. Sonra bu terminoloji üzerinden fıkıh yapılıyor.
Abdulaziz Hoca: Onunla kuranı anla bakayım anlayabiliyorsan. Zaten lugatlar da ona göre malesef şey yapmış. Sünnettir diyor niye? “Zuhuru aferi suneni fihi” hatalar nasıl böyle pekiştiriliyor.
Enes Hoca: Vitrin anasını da ağlattın, hangi sunen
Abdulaziz Hoca: İşte kendi kavramlarının sünnetlerin izleri onda olduğundan dolayı sünnettir demiş Ebu Hanife’nin o iki tane talebesi. “Haysu la yekfuru cahiduhu”.
Enes Hoca: “Yukfuru”.
Abdulaziz Hoca:O da olur. Yekfuru dersen lazım yaparsın yukfuru dersen müteaddi yaparsın aynı mana şey yapar. “Yukferu cahidu” da dersin. Evet. Onu inkar eden kafir olmaz yada tekfir edilmez. Kafir sayılmaz yani. “Vela yuezzenu lehu” vitir için ezan okunmaz. Madem vitir için ezan okunmuyor, madem inkar eden kafir değil, öyleyse sünnettir demişler. Ebu Hanife’nin delili: “ve lev Ebi Hanifete rahimehullahi kavlu Aleyhisselati vesselam” Ebu Hanife’nin delili şu Peygamberimiz şöyle demiştir diyor. “İnnallahe teala zadekum salaten la vahiyel vitru fasalluhe la beynel işa ila tuluil fecr: Allah Teala size bir namaz ilavesinde bulundu, bakın o vitir namazıdır. Onu kılın yatsıyla fecrin arasında”. Sabah namazının arasında. “Emrun: bu bir emirdir” diyor. Yani “fasalluha” dedi ya Peygamberimiz “o namazı kılın”. “Vavil vucubi” o emir de vucubu ifade eder. Bak demek ki az önce diyecektim iyiki dememişim. Unutmuşum konuşurken, akmımdaydı. İyiki söylememişim burada hiç olmazsa daha delilli ortaya çıktı. Şimdi hanefiler subuti kat’i delaleti zanni, subutu zanni delaleti kat’i her ikisine de vacip diyorlar. Yani şimdi subutu kat’i: Kevser suresi, örneği o. Delaleti zanni işte az önce anlattık. Şimdi subutu zanni bu hadis, ayeti kerime kadar keskin değil yani. Bunu Peygamberimizin söylediğini ıspatlayamazsınız. Ama delaleti kat’i çünkü “fasalluha” diyor, emir var: kılın.
Katılımcı: Salluha dediği Peygamber(sav)’den geldiği kesin olmadığı halde nasıl emin oluyorlar.
Fatih Orum: Subutun kati olmadığk nereden biliyorlar.
Abdulaziz Hoca: Usullerini anlamak için diyorum ben burada. Burada ortada yani. İyiki az önce söylememişim çünkü havada kalırdı.
Enes Hoca: Tirimizi zayıf demiş hadise.
Abdulaziz Hoca: Böyle bir hadis olmaz. C. Hakk ziyadeleştirdiyse kuranı kerimde koyar.
Yahya Şenol: Farklı rivayetlerinde “emeddekum” diye geçiyor.
Abdulaziz Hoca: “Emedde” ile “zade” arasında bir şey var mı?
Yahya Şenol: Emeddekum olunca ikmal etti C.Hakk size, ziyade etti değil de. İkram olarak geldi bu. Herhalde bu rivayet farklılığı olabilir.
Abdulaziz Hoca: İkram olursa “fasalluha” gene nolur: mendup olur başka bir şey olmaz. Kılabilirsiniz manasınadır.
Abdurrahman Yazıcı: “Hafızu aleyha” demişler.
Abdulaziz Hoca: Hangi rivayettekiler demişler
Abdurrahman Yazıcı: Müslimde.
Abdulaziz Hoca: O sürekli kılınır.
Abdurrahman” “Kul sallallahu aleyhi vesellem hafızu aleyha”.
Abdulaziz Hoca: Öyle diyorlar ama Hambelilerde vacip yada farz ifadesi kullanılmıyor.
Yahya Şenol: “Emeddekumullahu salatin hiye hayrun lekum min humurin neami vel vitru ”
Abdulaziz Hoca: O “hayrun lekum”, “emeddekum” ifadesi bir teşvik ifade ediyor. Bunun gibi değil. Yaparsanız sevap olur. Zaten ayetlerden anlaşılıyor. Onda problem yok.
Yahya Şenol: O yüzden farklı rivayet farklılıkları manaya dayanıyor ya genelde. Emeddekum yerine zadekum demiş olabilir.
Abdulaziz Hoca: Birisi “zadekum” demiş olabilir evet. Yani burada zaten zayıf ifadesi “zadekum” ile ilgili olarak kullanılıyor. “Emeddekum” hangi kaynaklarda geçiyor?
Yahya Şenol: Ebu Davud ve Tirmizi’de.
Abdulaziz Hoca: Tamam. Yani o “emeddekum”de hiç bir problem yok. Dersin başında okuduğumuz ayetlerle de tamı tamına örtüşüyor.
“Vel haza veceb el kada ecmai” diyor. Zaten şimdi burada “el kada” kelimesi de bir şey. “Kazası biricma vacip olmuştur”.
Fatih Orum: İcma ifadesi de zaten şey.
Abdulaziz Hoca: “İcma” da zaten.. “vecebe” de öyle. Yani “vecebe”yi nereden çıkardınız ki? Yani kendisi söylüyor, şeye benziyor: bizim birisi bir yönetmelik çıkarıyor ondan sonra da diyor ki; ne yapalım yönetmelik böyle emrediyor. Sen çıkardın? O emri sen koydun yani. Buna vacip diyen sensin ondan sonra kazası vaciptir diyorsun. Nereden çıkarıyorsun bunu? Hemde icma ile vaciptir diyorsun. O zaman ne oldu? Farz namaz haline geldi. Zaten farz namazın kazası yok senin dediğin manada. Getirdin bir de buna kaza ilave ettin.
“Ve in lema lem yekfur cahiduhu: inkar eden kafir olmaz”, niye olmaz? “Le enne vucuvehu sebete bis sünnet” anladınız mı subutu kat’ilik buradan ortaya çıkıyor. Çünkü bu namazın vacipliği sünnetle sabit olmuştur. Subutu kat’i değildir demek istiyor. “Ve huvel maniyyu bi maruviye anhu ennehu sunnetu”. Yani yukarıdaki rivayet edilenden kast edilendir ki işte o sünnettir. O mana sunnettir yani. Vucudu.
Enes Hoca: Buradaki sunnetun “salasun kutibe aleyye ve le tubu aleykum ve hiye sunnetun”de Peygamber(sav) sünnet ifadesini kullandı diyor.
Abdulaziz Hoca: Tamam, bir başka yere atfediyor. Zihnindekine götürüyor bunu. “Ve huvel mani bi maruviye” rivayet edilenden kastedilen de budur. “Ennehu sunnetun”Yani bu vitir benim için vacip olan sizin için de sünnet olan şey. Orada kastedilen de budur. “Ve huve yueddafi vaktil işai fektefa bi ezanihi ve ikametihi”. Yatsı vaktinde eda edilir, bu sebeple tektufiye daha uygun ama, evet şey olduğu için vitir müzekker olduğu için salatul vitr dersen değişir tabi. “Fektufiye bi ezanihi ve ikametihi”. Yatsının ezanı ve ikametiyle iktifa olunmuştur diyor. Ama şimdi, rivayet ettiği hadiste vitre ayrı bir vakit koydu. Kendi içinde nasıl çelişkiler var. Bir insan bir yanlış yaptımı, bir yerde bir yanlış fetva verdimi yanlışı çıkarmak için başka kitaplara falan bakmaya lüzum yok. Siz onun sözünü okuyun tutarsızlıkları göreceksiniz.
Katılımcı: Bizde, bir kere yalan söyleyen mutlaka yalan söylemek zorunda o yalandan kurtulmak için derler.
Abdulaziz Hoca: Bazıları da dokuza çıkarıyor. Mustafa Evli Roma’dan hava alanına geliyoruz, şöföre bir şey sordu. Şöför de niye sordun ki dedi. Ben de İstanbul’da şöförlük yapıyorum da dedi, taksi şöförlüğü. Bu defa şöför buna bir şey sordu bu şaşırdı kaldı. Çünkü o taksicilikle ilgili bir şey bilmiyor ki. Dedim sana mı kalmış yalan söylemek, şimdi bir tane daha yalan söylemen gerekiyor çünkü onu bulamayacaksın. Bak şimdi, yukarıda kendisi demedi mi? Bir vakit verdi: yatsıyla fecr arasındadır dedi değil mi? Burada ne diyor: çünkü diyor o yatsı vaktinde eda edilir diyor.
Yahya Şenol: Yatsının vakti sabaha kadar devam ediyor ya.
Abdulaziz Hoca: Onu da demiyorlar. Bak şurada şöyle bir şeyde bir ifade daha kullanıyor. Eğer işaretlemişsem. Fethul Kadir’de bir ifade var. Bak burada diyor ki; “emma inneha muakketatun fele ennel mustahabbu fi vaktiha issaharu”
Katılımcı: Müslim’in rivayetinde varmış hocam.
Abdulaziz Hoca: Bu mu?
Aynı Katılmcı: “El vitru rekatin min ahir leyle”.
Abdulaziz Hoca: Tamam. Bak diyor ki, şu ifadeye bakın; “ve zalike eşeddü ma yekunu keraheten fil işai: seher vaktine ertelemek, yatsı namazı konusunda kerahatin en şiddetli vaktidir. Çok mekruhtur o vakitte yatsı namazını kılmak. O zaman yatsının vakti “gasakul leyl”de bitiyor demek ki bunlara göre de. Öyleyse o zaman yatsı vaktinde kılınmıyor vitr namazı. Zaten “beyne salatil işae vel fecri” dedi ya.
Sekan: Yatsının vakti o zaman bitiyorsa vitirin vakti de o zaman bitiyor.
Abdulaziz Hoca: Yok şimdi o rivayet ettikleri hadiste vitir için yatsı ile sabah namazı arasındadır vakti dendi. Ondan sonra yorumunda diyor ki işte ayrıca bir ezana gerek yok. Şimdi vacip dedi ya
Serkan: Anladım da bunu eleştiriyorum, bunun için söylüyorum yani.Eğer yatsının gece gasakul leylden sonra kılınmıyorsa.
Abdulaziz Hoca: O zaman yatsının vaktine getirmiş oldu. Kendi sözleri arasındaki çelişkiyi ortaya çıkarmak istiyorum. Evet yani birisi bir yerde bir yanlış söylemişse onu siz oradan çok rahatlıkla çıkarabilirsiniz. Hiç başka delile lüzum yok, onun kendine itiraf ettirebilirsiniz. İşte burada da zaten belli. Evet. Onun ezanı ve ikametiyle iktifa olunmuştur diyor. Demek ki buna ezan ve ikamet gerekiyor demek istiyor.
Enes Hoca: Bu sunnetin alametleri var. Bu sünnettir ezan okunmuyor sözüne karşı cevap veriyorlar.
Abdulaziz Hoca: Ona karşı cevap veriyor. Ama işte ben de onu söylemek istiyorum. Onun cevabında kendi kendisiyle çelişiyor. Söylemek istediğim o. Burda şu var tabi, Ebu Hanife’ye haksızlık etmemek lazım. Bu delillendirmeyi EbuHanife yapmış değil. Delillendire Muhammed’de de yok değil mi?
Fatih Orum: Yok hocam yok, sadece fetvalar var.
Abdulaziz Hoca: Sadece fetvalar var. Delillendirmeyi daha sonrakiler yapmış. Daha sonrakiler kurmuş EbuHanife’nin sözü gibi gördüğümüz şeyler aslında EbuHanife’nin sözü değil. Sonradan ona mal edilmiş şeyler. Belki EbuHanife’nin gerekçesi çok farklıdır. Fetvasından yola çıkarak kendilerine göre bir delillendirme yapmışlar. Belki yani şimdi bizim EbuHanife diye tanıdığımız, biz EbuHanife diye bu kitaplarda olanı tanıyoruz, başka bir şey tanıdığımız yok. Kendisini görme şansımız yok ki. E onun kendi özel bir kitabı da yok bu konularla alakalı. Belkide EbuHanife’nin burada yazılanlarla hiç bir alakası da olmayabilir. Fıkhı tamamen farklı olabilir.
Katılımcı: Bazı şeylerde o hissediliyor. Mesela Fıkhul Ekberde, kitaplarında onu işaret etmiyor.
Abdulaziz Hoca: Nasıl yani, tam kuranı kerime göre mi yazmış onu.
Katılmcı: Ona daha yakın yani. Küçük bir kitap ama şerhleri değişiyor.
Abdulaziz Hoca: Şerhi bozuyor tabi.
“Kale” bu musannif, yani kendisiyle alakalı. Kuduri’yi yazan da aynı şahıs ya. Kuduri değil El Bidaye. Bidayetil Mubtedi. Aynı şahıs yazıyor yani. Onu da kendisi yazmış bunu da kendisi yazmış. Kendi kendiyle ilgili kale diyor. Araplarda bu var zaten.
“Kale el vitru selasu rekeatin la yufsaru beynehunne bi selami: vitir üç rekattır ara selamla ayrılmaz”. Yani iki rekat kılıp selam vermek kalkıp bir rekat daha kılmak olmaz. Şafiler iki artı bir kılarlar. Hambelilerde iki artı bir kılarlar. Bunlar birleştiriyorlar. “Bima rivea Aişetun(ra) ennen Nebiyye(as) kane yutıru bi selasin: Aişe(ra)’ın yaptığı rivayetten dolayı Nebi(sav) üç rekatla vitir yapardı”. Aslında üç rekatla vitir yapmayı hepsi kabul ediyor da sadece şeklini, iki artı bir mi olacak yoksa üç mü olacak? “Ve hakel Hasenu rahimullahu icmaen müslimine alel selasi” işte bizim söylediğimizi söylemiş oluyor. Hasen Bin Ziyad değil mi?
Enes Hoca: Hasan Basri
Abdulaziz Hoca: Hasan Basri mi?
Fatih Orum: Fethul Kadir’de Basri diyor.
Enes Hoca: Benimki de Basri diyor.
Abdurrahman Yazıcı: Basan Basri diyor hocam
Abdulaziz Hoca: Hasan Basri demiş ki Allah (rahmet eylesin) müslümanların üç rekatta icmaanı söylemiş ki az önce de şey yaptığımız gibi Şafilerde, Hambelilerde, Malikilerde bilmiyorum ama, o zaman böyle ifade edildiğine göre Malikilerde de üç rekat. Zaten üç rekatta problem yok yani. Mesela öyle bir delil getiriyor ki dikkat ediyormusunuz kendisi de delil değil. Şimdi, arada selam verilmeyecek meselesini söylüyor, Aişe validemizle ilgili hadiste selamdan bahsedilmiyor, Sünen’de de bahsedilmiyor. Üç rekattır diyor ” haza ahadu akvali Şafii rahimehullah: Şafi’ni görüşlerinden birisi budur. Muttasılen demiyor ki. “Selasu rekatin muttesıletin” demiyor. Evet. Yani İmam Şafi’den selam verilmeksizin üç rekat rivayeti vardır ama benim bildiğim kadarıyla Şafilerde nafile namazlar iki rekattan fazla olmaz.
Abdulaziz Hoca: Fakat farzla kıyaslarsak yani bu namazların kılınmasında farzla muhtesun aleyh alırsak yani mektup namazları, o zaman bir rekat olmamalı, üç rekat olabilir ama tek rekat olmaması gerektiği ortaya çıkıyor. Çünkü bir rekat olması için sadece özel bir durum var. Normalde bir rekatlık namaz yok farzlara baktığımız zaman.
Katılımcı: Peygamber(as)” kane vitiru bi vitrin bi iza havfin alel fecr”diyor.
Abdulaziz Hoca: Bak işte bu olur işte. Fecr tan yerinin ağarmasından korktuğu zaman bir rekat kılardı.
Aynı Katılımcı:: Ama Şafiler..
Abdulaziz Hoca: Bu olur bak, bir “havf” ile. Yani şimdi bu uydu. İnsanlar yolculuğa çıktıkları zaman karşılarına düşman gelirse seferde namazı zaten iki rekat kılıyorlar, onu bire indirebiliyorlar. O da bir “havf”ten dolayı. Şimdi tabi onun havfı ile, çünkü orada nafile namazdan hiç bahis de yok. Tamamen terk eder. Onun havfı ile bunun havfı aynı olmaz. O zaman bire düşürmüş olabilir. Ama normalde hanefilerin dedikleri doğru gözüküyor. Arayı açmadan üç rekat.
Fatih Orum: Hocam şey demiştik ya namazlarda her bir rekat kendi başına bir namazdır.
Abdulaziz Hoca: O kılınması açısından
Fatih Orum: Bu da aslında tek rekat kılınmış olması..
Abdulaziz Hoca: Tek rekatta selam verilmesi manasında değil o. Oradaki o “es salate” ifadesi “fe iza kadaytes salate” derken o “es salate”Nisa suresi 102. ayetindeki bir rekatlık namazı gösteriyor. O bir rekat kendi başına bir namaz, kendi açısından. Ne ile? Kıyamıyla, rükusuyla, sucuduyla ve kuuduyla. Her bir rekatta kuud var iki secde arasında. Her bir rekatta ruku var. Her bir rekatta secde var, her bir rekatta kıyam var. Yani namazın bütün erkanı var işin içerisinde.
Fatih Orum: O vitirde tek olarak kıldığımız namazın tüm erkanı olduğu için..
Abdulaziz Hoca: Tamam olur da o bir rekatlık namazı sadece havf sırasında, çünkü “fe iza emintum fe ekımıs salat” bak “ikametus salat” ifadesi, bir “ikametus salat” var, isterseniz açın Nisa suresinin 102 ve 103. ayetlerini. Bu önemli yani. Orada bir “kıyamus salat” var, bir de “ikametus salat” var. İkisi arasında fark var.
Fatih Orum: “Ekamte lehumus salate”
Abdulaziz Hoca: Bu farklar bizim için çok önemli yani. Gerçi bu açıdan şu anda üzerinde bulunduğumuz konu açısından da. Ben şahsen vitir konusunda hanefilerin görüşünün doğru olduğuna inanıyorum. Sizin az önce havf ile ilgili rivayetlerinizde öbürlerinin her zaman değil özel durumlarda ancak bir rekata düşürüldüğünü gösterir.
Enes Hoca: Hadis Muvatta’da geçiyor. (49:38-49:43 hadisin metni anlaşılmıyor)
Abdulaziz Hoca: Sabah namazı vaktinin gireceğinden korkunca bir rekat kıldı. Çünkü ve “minel leyli” derken demek ki, gerçi sabah namazı da “leyl”dendir. Güneş doğana kadar “leyl”dir ama..
Enes Hoca: Feteheccet
Abdulaziz Hoca: Evet, feteheccet meselesi onu şey yapıyor. Çünkü teheccüdde uykudan uyanma var değil mi? Sabah namazına zaten uyanmış oluyorsun. Bak şimdi bu şey var ya, uzatmadan çok kısa bir şekilde şey yapayım. Buna fazla da soru sormayınğ çünkü bu konuya daldık mı sadece bu konu bizim bütün dersimizi alır. “Fe iza darbtum fil ardı feleyse aleykum cunahun en taksuru mines salati: yeryüzünde yol alıyorsunuz”, Nisa suresi 101. Yol alırken zaten seferi iki rekat namaz kılar. Diyor ki size günah yoktur onu kısaltmanızda. “mines salati” yani seferde kıldığınız namazı kısaltabilirsiniz. Hangi şartta? “in hıftum yeftinekumullezine keferu. İnnel kafirune kanu lekum aduvven mubina: eğer kafirlerin sizi sıkıntıya sokmasından korkuyorsanız o seferde kıldığınız iki rekatı da kısaltabilirsiniz demiş oluyor. Peki o zaman buradan şunu anlıyoruz: akşam namazı olsa da bir rekata düşüreceksin demektir bu. Çünkü diyor ki bak; ” fe iza kunte fihim” Sen Ya Muhammed onların içlerinde olsan. Günah yoktur dediği için tam da kılabilirsin demektir. Yani iki rekat da kılabilirsin kısaltabilirsin de. Kısaltma nasıl olacak? Erkanda kısaltma mı yoksa rekatta mı kısaltma? Şimdi ona bakacağız. “fe iza kunte fihim: sen onların içindeysen”, “fe akamte lehumes selate”, “ekamte” bak Fatih. Burada ikameden bahsediyor. İkame bir şeyi ayakta tutmaktır. Kendi ayakta durmak değil bir şeyi ayakta tutmak. O namazı ikame ediyorsun. Ne yapıyorsun? Tam kılıyorsun demektir. “Sen o namazı ikame ettiğin zaman” “fel tekum: ayakta” bu kıyam. Bunlar namazı ikame etmiyorlar, bunlar namazı düşürüyorlar. Yani kasrediyorlar. “Taifetun minhum meake: onlardan bir gurup seninle beraber namaza dursun. O namazı ikame etsin değil. “Vel yehuzu eslihatehum: silahlarını alsınlar”,”fe iza secedu fel yekunu min varaikum: secde edince çevreye çekilsinler” yani cepheye çekilsinler. “Vel te’ti taifetun uhra lem yusallu fel yusallu: kılmamış olan diğer gurup gelsin” bunlar namazlarını kılmış çünkü. Bir rekatta bitirmişler namazı. “Fel yusalli meake: onlar da seninle beraber kılsınlar”. Şimdi burada şimdi “tekum” ile “yusallu” aynı olmuş oluyor. Onun için her bir rekatın bir namaz olmadını buradan da çıkarabiliyoruz. “Fel yusalli meake”. “Vel ye’huzu hızrahum ve eslihatehum: tedbirlerini, silahlarını alsınlar”. “Veddellezine keferu lev tagfulune an eslihatikum ve emtiatukum fe yemilune aleykum meyleten vahideh: bu kafirler isterler ki siz silahlarınızdan ve mallarınızdan gafil olasınız da size ani bir baskın yapsalar”. “Ve la cunahe aleykum in kane bikum ezen min matarin ev kuntum marda en tedau eslihatekum: eğer yağmur varsa yada hastaysanız silahlarınızı bırakabilirsiniz ama”,”ve huzu hızrakum: gene tedbirinizi alın”. Hastayım falan deyip de yağmur var deyip de tedbirsizlik etmeyin. “İnnallahe eadde lil kafirine szaben muhina: çünkü Allah kafirlere alçaltıcı bir azap hazırlamıştır”(NİSA 102). Şimdi bak. “Fe iza kadaytumus assalate” “es salat” 102.ayette anlatılan o namazdır. Yani Peygamberimiz iki rekat müslümanların bir rekat kıldığı namazdır. “Fezkurullahe kıyamen kuuden ve la cunubikum: ayakta, oturarak ve yanlarınız üzerinde”. Yanlarınız üzerinde rüku ve secde demektir. “Ala cembikum” değil “ala cunubikum”. “Fe izatma’nentum: eğer mutmain olursanız”. Yani korku gitti. O zaman “fe ekımus salat” gene ikame kelimesi görüyormusun! Artık “fekumu es salate” değil “fe ekımus salat”. O namazı ikame edin. Dolayısıyla şeyde tek rekat kılmaya “kıyamus salat” diyor ayet. İki rekat kılmaya “ikametus salah” diyor. Tek rekat olması için: bir korku olması lazım. İşte Mehmet Hoca ile Mehmet Hoca’nın söylediği o korkuyu ben şahsen bilmiyordum doğrusu. Şimdi uygun düştü burayla. O zaman demek ki bir korku olmadan namaz tek rekat kılınamıyor.
Abdurrahman Yazıcı: Hadis var hocam. “Kale el vitru rekatun min ahirul leyle”
Abdulaziz Hoca: “Rekatun” dediği zaman buna ters düşüyor yani. Mehmet Hoca ile Enes Hoca bir korkudan dolayı bir rekat kıldığını söylediler.
Yahya Şenol: Gelen hadislerin hepsi “ahiru salatu kumul leyle vitra” emir öyle yani. Korkudan falan yapmış değil. Bir iki defa belki onu yapmıştır da. Genel olarak her gece yaptığı..
Abdulaziz Hoca: Sen o “vitra” dan ne anlıyorsun?
Yahya Şenol: Sonu tek olsun.
Abdulaziz Hoca: Sonu tek olsun. Biz ona bir şey demiyoruz.
Yahya Şenol: Her gece 11 kılıyor ya Peygamberimiz.
Abdulaziz Hoca: Akşam namazı da vitir oluyor, sonu tek. Burada üzerinde durduğumuz o değil. Üzerinde durduğumuz şu: iki artı bir mi, yoksa üç mü? Onun üzerine konuşuyoruz.
Yahya Şenol: O başka mesele.
Abdulaziz Hoca: Şu anda ondan bahsediyoruz. Her iki şekilde de vitir oluyor. Diyorum ki; bu ayetler tek rekat namazı bir rekat, yoksa vitire mani yok üç tamam. Hanefilerin dediğiyle diğerlerinin aradındaki fark: Hanefi diyor ki; üç rekatı selamsız kılacaksın. Ben de diyorum ki; bu ayetler hanefileri destekliyor. Yoksa vitir kelimesinde herkes ittifak etmiş vitirde onda problem yok. Kılınma şekli. Yani bir namazın bir rekat kılındığı zaman Allah ona “ikametus salah” demiyor, “kıyamus salah” diyor ve “havf” ile ilişkilendiriyor. E şimdi tabiki nafile ile farz bir olmaz. O zaman Peygamber Efendimiz burada “edna havf”ı bir rekata indirmenin delili olarak almış olabilir nafilede. Onu söylemek istiyorum, tamam mı? Yani burada hanefiler haklı gözüküyor. Evet.
“Bi ma rivayate Ayşetu(ra) Ennennebiyye(sav) kane vitiru selasin” Ayşe(ra) rivayet ettiği için. Orayı okumuştuk değil mi? Tamam o zaman hemen öbür tarafa geçelim.
Katılmcı: Hocam Enes Hoca’nın dedikleri şüpheci yaklaştığı şeklinde şey varya. Hadislerde, rivayetlerde Resulullah’ın sabaha yakın gece yataktan kalkıp ondan sonra kıldığı daha çok rivayet ediliyor.
Abdulaziz Hoca: Zaten yatıp kalkarak kılacak. Bunların söyledikleri sabah namazı vakti girer korkusuyla, sabah namazından önce bitirmiş olmak için bir rekat kılıyor.
Enes Hoca: Teheccüd kelimesini tetecafa ile ifade ediyor.
Abdulaziz Hoca: “Tetecafa cunubuhum” ve “teheccüd” kelimesi onu ifade ediyor. Yoksa sabah namazı vakti gecedendir. Sabah namazı gece namazıdır, gündüz namazı değildir. Gündüzün iki vakitten bahsediyor “tarafeyn nehar” diyor. Öğle ve ikindi. Ama gece için “zulefen minel leyl” diyor. “Zülefen” de “zülfe”nin cemi olduğu için namaz kılınan zamanlar gündüzden bir işaret taşımalı. Gündüzün ışığından parçalar olması lazım ki gündüze yakınlığını tespit edesin. Ne olmuş oluyor: akşam güneş battığı zaman batı ufku aydınlık oluyor. Her taraf aydınlık oluyor aşağı yukarı. Yatsı işte “gasakul leyl”de hava karardığı zaman Allah namazın vaktini bitirmiş oluyor. Ve kırmızılık kaybolduğu zaman yatsı vakti başlıyor. Hava karardığı zaman yatsı bitiyor. Çünkü artık gündüzden zülfe diyebileceğin bir şey kalmamış oluyor. Tekrar tanyeri ağardığı zaman gündüzün aydınlığı tekrar geliyor senin bulunduğun bölgeye, gene bir zülfe söz konusu oluyor. Peki zülfenin olmadığı havanın kap karanlık olduğu dönemde ne yapılıyor? İşte onda da yatıyorsun dinleniyorsun. “ve cealna nevmekum subata”(NEBE 10) dediği gibi yatıyorsun. İşte o “subat” sırasında kalkacaksın, buna tehecced kelimesiyle de ifade ediliyor bu durum, “tetecafa cunubuhum” kelimesiyle de ifade ediliyor. Bu iki kelime bu namazın vaktini yatsıdan ve sabah namazından ayırıyor. Çünkü bazı hadislerde de var yatsıdan önce yatmak mekruhtur diye. Çünkü yatarsan yatsının vaktini kaçırırsın. Karanlığa bırakmış olursun yatsıyı.
Katılımcı:Akşam namazından sonra
Abdulaziz Hoca: Akşam namazından sonra yatsıdan önce kılmak mekruhtur deniyor.
Mehmet Hoca: Yatsıdan önce uyumazdı, yatsıdan sonra konuşmazdı.
Abdulaziz Hoca: Konuşmazdı evet. Bütün bunları birleştirdiğin zaman gerçekten vitir namazının vaktinin EbuHanife’nin de rivayet ettiği gibi yada EbuHanife’ye maledilen rivayette de olduğu gibi yatsı ile sabah namazı arasında olması gerekiyor. “Ve yaklıtu saliseti kablel ruku: üçüncü rekatta rükudan önce kunut”. Bu kunutun rükudan önce mi sonra mı olduğu konudunda mezheplerde enteresan bir görüş ayrılığı var. Hanefi ile Malikiler kunutu rukudan önce sayıyor, Şafi ile Hambeliler rükudan sonra. Ondan sonra çon ilginç bir şey var. Mesela Hanefiler kunutun rukudan önce olmasında Malikilerle ittifak ediyor, Malikiler kunutun sabah namazında olması konudunda Şafilere ittifak ediyor. Hambeliler kunutun rukudan sonra olması konusunda Şafilerle ittifak ediyor. Vitirde olması konusunda da Hanefilere ittifak ediyorlar. Herkesin bir ittifak ettiği nokta var. Evet. “Ve yaklıtu saliseten kable ruku: rukudan önce üçüncü rekatta kunut okur”. Bir de kunutta mesela Malikilerle Hanefilere göre herşeyi okuyamazsın, belli bir dua vardır. Bizim okumaya alıştığımız “Allahumme iyya kena’budu venekelu salli”, “Allahumme iyya nestainuke iyya kena’budu” bunları okuyacaksın diyor Malikilerle Hanefiler. Diğer ikisi de tamam işte bu “Allahummehdina fiymen hedeyte” diye başlarsın ama istediğini de katabilirsin diyorlar.
Katılmcı: Malikilerde mesela kunut duasını bilmeyen rabbena atina..
Abdulaziz Hoca: Bilmiyorum o istisnai bir durum. Şafilerde “Allahummehdina fiymen hedeyt” dese yetiyor değil mi? Ama başka şeyler katabiliyor.
Enes Hoca: Dua yapmayı bilmese ne der “Rabbena atina” okusa yeter diyor.
Abdulaziz Hoca: Bir daha okurmusun?
Enes Hoca: Dua okumayı bilmeyen ne der, rabbena atina okusa yeter.
Abdulaziz Hoca: Şiir halinde. Kunut duasını bilmese ne der? Rabbena atina okusa yeter. Çok güzel.
“Ve yeknutu fi saliseti kablel ruku. Kale Şafi rahimehullahu badehu: İmam Şafi demiş ki; rukudan kalktıktan sonra kunut okur. Niye diyor rukudan önce? “Lima ruviye ennealeyhis selatiü vesselam kanete fi ahiril vitri ve huve badel ruku”. Peygamberimizin vitrin sonunda kunut yaptığı rivayet edilmiştir. Biz bu sonra kelimesini badel ruku..Allah Allah “kablel ruku” demesi lazım. Haa bu İmamŞafi’ye, İmamŞafi’nin delili olarak ortaya koyuyor. Tamam. İmam şafi bundan dolayı böyle yapmış. Peygamber Efendimiz vitrin sonunda şey yapmıştır, o da rukudan sonrasıdır.