Abdulaziz Bayındır: Bugün namazlardaki sehiv secdesi üzerinde duracağız Allah nasib ederse. Bundan önceki derslerde mezhepleri teker teker anlatmuştık. İşte bir giriş konuşması yaptık sonra her bir mezhep kendi görüşlerini anlattı. Sonra bir toparlamaya fırsat kalmadan süre bitti. Sorular da yeteri kadar cevaplandırılamadı çünkü vakit yetersizliğinden dolayı. Bu defa bir metod değişikliği düşündük. Konuları ayet ve hadis merkezinde ortaya koyalım, her bir hadisin sahasıyla ilgili olarak hangi mezhebin ne düşündüğünü anlayalım ki izleyiciler de bir mantık oluşturabilsinler. Yani önce ayet sonra hadis sonra da mezheplerin görüşleri. Bu arada izleyicinin zihninde bir fikir oluşur. Çünkü bu bağlantıyı kuramadığınız zaman izleyici neye uyacağını bilemiyor, ciddi bir sıkıntı ortaya çıkıyor. Kur’anı kerime baktığımız zaman AllahTeala’nın-burada sık sık tekrarlıyoruz-namaz konusunda zikre vurgu yaptığını görüyoruz sürekli. İşte “fe iza kadaytumus salate fezkurullahe kıyamen ve kuuden ve ala cunbikum: namazı kıldığınız zaman ayakta, oturduğunuz yerde ve yanlarınız üzerindeyken Allah’ı zikredin”(NİSA 103). Bakara 239’da da “fe in hıftum ricalen ev rukbana fe iza emintum fezkurullahe kema allemekum: korkarsanız yürüyerek yada binili olarak namazınızı kılın. Ama güvene kavuştuğunuz zaman Allah’ı, Allah’ın size öğrettiği gibş zikredin”(BAKARA 239). Yada işte Musa(as)’a C. Hak’ın emrettiği “ve ekımis salate li zikri: o namazı benim zikrim için kıl”(TAHA 14) ayeti. Sonra bir de Ankebut suresi 45. ayet. 29 sure Ankebut. 45.ayet, 400.sayfa. Şimdi, “utlu ma uhiye ileyke minel kitab: bu kitaptan sana ne vahyedilmiş ise ona uy”. Şimdi, “utlu” kelimesi oku diye tercüme ediliyor ama o zaman yeteli olmuyor. Çünkü tilavet, bir şeyin arkasından gitmektir. Yani okumanın da tabi anlayacaksın ki arkasından gidsin. Okuduğun ayeti anlamıyorsan tilavette bulunmuş olmazsın. Ona tilavet denmez. Mesela Şems suresinde ne diyor AllahTeala? “Vel kameri iza telaha” diyor. E şimdi tilavete okuma manası verirseniz “ay güneşi okuduğu zaman” diye mana vermek gerekir değil mi? “Ay güneşi takip ettiği zaman”. Güneş batar, arkasından ay doğar. Güneşin batıp, arkasından ayın doğduğu gün ayın 14’üdür. Işığının en tam olduğu zamandır. İşte onu takip ettiği zaman aya. Dolayısıyla “utlu” kelimesi “uymak” anlamına gelir. “Utlu ma uhiye ileyke min rabbik: Rabbin’den sana uydurulan ne ise sen ona uy”. Uymak için okuyup anlamak gerekir yani. Allah’ın indirdiğine uymak nasıl olur bilmeden? Mümkün değil, değil mi? Dolayısıyla okumak uymanın bir sebebidir ama bu defa tilavet dediğimiz zaman hemen, uyma yada anlama değil işte “adam çok güzel Kur’an tilavet ediyor”. Kur’anın ne dediğini anlıyor mu? Yok. Mesela şimdi Türkiye’ye gelen Araplar şimdi şu anda da bir arkadaşımız var, iki gün önce bana dedi ki. Daha yeni geldi Türkiye’ye, burada çalışıyor. İki gün önce dedi ki; nasıl, anlayamadım dedi. Camilere gidiyorum imamlar çok güzel Kur’an okuyor, iki kelime arapça bilmiyorlar. Yani bu nasıl olur? Dün burada meseleyi müzakere ederken arkadaşkarımızdan birisi söyledi. Kim söyledi? Mesela giderim İngiltere’ye. Adamın bir tanesi şahane türkçe şarkılar söylesin. Sen mi demiştin. Türkçe şarkılar söylesin, şiirler okusun hatta bir takım türkçe metinleri tam bir hatib edasında büyük bir topluma hitab etsin. Milletin karşısına çıkıp Kur’an okuyorlar ya, şahane, çok güzel böyle. Adam çıksın, bir türkçe metinle bir topluma hitab etsin siz de onu dinlersiniz. Dinledikten sonra ona bir şey sormak istemezmisiniz? Sorduğunuz zaman ben türkçe bilmem dese ne yaparsınız? Şok olursunuz değil mi? İşte araplar da şok oluyor. Allah Allah diyorlar ve şaşırıyorlar gerçekten. Ya bu insanlar bu kadar güzel Kur’an okuyor da niye iki kelime arapça bilmiyor? İşte bu tür Kur’an okumaya tilavet denmez. Buna zikir de denmez. Yani zikir, tilavetin sebebidir. Yani zikir ne demek? Zikir: onu anlayıp kafaya yerleştireceksin. Kafaya yerleştirdikten sonra ona uyacaksın, o da tilavet olacak. Peki adam diyor ki;
-Ben zikir yapıyorum diyor.
– Ne yapıyorsun?
Tesbihi alıyor subhanallah, subhanallah,
-Bin kere subhanallah diyeceğim.
– Peki subhanallahın manası ne?
-Bu zikirdir.
Tamam da doğru ama anlamını bilmezsen zikir olmaz ki. Ona zikir denmez. Çünkü kafana yerleştireceğin bir bilgi olması lazım. Subhanallah tabiki zikirdir. Allah’ın bir eksiği, kusuru yoktur. Ya Rabbi sana boyun eğerim,bundan daha güzel zikir olur mu? Tabiki zikirdir. Ama anlamını bilirsen zikirdir. Sonta tutarlar bin kere diyeceksin. Anlamını bilsen de bir kaç taneden sonra artık anlamını sen düşünmez olursun. Hızlı okuduğunda subhanallah olmaz zaten. Orada sayıyı tamamladımmı ona bakıyor. Ben nasıl bir zikir yapıyorum, onu düşündüğü yok. Bazışarı da mesela namaz kılıyor. Kaç rekat namaz kıldığına bakıyor. Peki o namazın içerisinde zikir yapıyormusun gerçekten? O senin namazın namaz oluyor mu? Dolayısıyla bunu çok iyi anlamamız lazım. Bak “utlu ma uhiye ileyke min rabbik: Rabbin’den sana indirilene uy”. “Minel kitabe”, öyle bir ayette var. “Utlu ma uhiye ileyke minel kitab ve ekımis salat: o kitaptan sana indirilene uy ve namazı tam kıl”. Peki. “İnnes salate tenha anil fahşai vel munker: namaz kişiyi fuhuştan ve çirkin şeylerden uzaklaştırır”. Niye uzaklaştırır? Çünkü orada okuduğun ayetler, oradan öğrendiğin şeyler sana bilgi verir, sen o bilgiyle uzaklaşırsın . Yoksa namazın sopası yok, bir yerde gelip seni çeksin alsın falan. Çirkin şeylerden uzaklaştırır diyor. “Ve le zikrullahi ekber: şurası kesin ki en büyük olan, Allah’ın zikridir”(ANKEBUT 45). Yani ne demek Allah’ın zikri? Allah’ın zikri Kur’an. Esas olan budur yani. Namaz esas değil, esas bu. Namaz bunun için kılınır. Namazı tam kıl diyor, o kesin. Yani namazdan taviz veremezsin, o başka bir şey ama C. Hakkın Musa(as)’a “ekımis salate li zikri” (TAHA 14) bu namazı benim zikrim için kıl. Yani namazdaki sebep de zikirdir. Yani bir Kur’an eğitiminden geçiyorsunuz zorunlu olarak. AllahTeala’nın karşısına çıkıyorsun, abdest alıyorsun. Ne demek bu abdest almak? Bir ön hazırlık, insana pisikolojik bir etki yapar. Ondan sonra bir yöne yöneliyorsun. Sonra hiç bir şeyle konuşmadan doğrudan C. Hakkın huzurunda olduğun düşüncesiyle Allah’ın sözlerini anlamaya çalışıyorsun. Peki hem Allah’ın huzurundasın hem Allah’ın sözlerini anlayacaksın. Diyorsun ki; “iyyake na’budu ve iyyake nestain: ya Rabbi, kulluğu yanlız sana yaparız yardımı yanlız senden isteriz. E şimdi bunu sen zihnine yerleştirdiysen, ondan sonra çıkıp da birisinin peşine düşüp gitmezsin. Birisinden efendim bu adam beni kurtaracak diyemezsin. Kurtarıcılar, mehdiler, İsalar, falan, filan, böyle saçma sapan uydurma inançların peşinde koşamazsın. Ben yanlız Allah’ın kuluyum dersin. Bilmem şahsı maneviler falan, filan böyle saçma sapan şeyler ortaya çıkarılıyor. Sihirli kelimelele insanların zihinlerini karıştırmalar, bunların peşine gidemezsin. Allah’ın emrine uyarsın ama eğer birileri Allah’ın dinini kullanıp sizi kendisine kul etmek istiyor ise bu dediklerimi asla size söylemez. Kur’anı anlayın demez. Ağlayarak okuyun der. Böyle “dad” mı çıkarılır ya, bunun bir şeyi var. Bunu bir med uzattın, dört med okacaktır. Fransa’dan bir aile buraya geldi. Bir camide hemşehrileri görevliymiş. Gittim diyor. Kendi aralarında diyor tartıştıkları şeye şahid oldum diyor. Yani Karamanlı iki tane(bunlar da Karamanlı) din görevlisi büyük bir camide. İşte Kur’anı kerimi hangi makamda okumak lazım? İşte hangi sesle okumak lazım? İşte burada okurken mikrofon ayarı nasıl olmalı falan filan. Şaşırdım kaldım diyor. Bunlar ne ile meşgul? Şimdi o işin musikisiyle uğraştığınız zaman mana kayboluyor. Şimdi öyle bir şey olacak ki o kişi kendisini dindar hissedecek. Ama onun manasını anlarsa senin peşine gelmez. İşte şimdi burada AllahTeala diyor ki; asıl büyük olan Allah’ın zikridir diyor. Yani namaz da zikir içindir. Okuduğunuz zaman da o he defasında o. Niye? Secdede zikir yapıyorsunuz, subhane rabbiel ala diyorsun. En yüce Rabbime boyun eğerim diyorsun. O zaman başka bir şeye boyun eğmemen lazım, bunu kafana yerleştirmen lazım. Subhane rabbiel azim diyorsun. Ben büyük Rabbim’e boyun eğerim diyorsun. Başka bir şeye boyun eğmemen gerekir. Yani asıl hedef bu zikre ulaşmaktır. Zihinde o bilgiyi sürekli uyanık tutmaktır. E niye beş vakit namaz? Çünkü o iki vakit namaz arasında bir sürü meşguliyetlerin olacak, seni o zikirden ulaştıracak. Onun için öğle ile ikindide, akşam ile yatsıda o aradaki kayıpları telafi edeceksin. Ondan sonra “vallahu ya’lemu ma tesneun: Allah ne yaptığınızı çok iyi bilir”(ANKEBUT 45). Şimdi burada tüm dikkat zikirde yoğunlaşıyor.
Peki namaz kılarken sehivde bulunuyorsunuz. Sehiv ne demek? Unutmak demek değil mi? Yani ne yaptınız? O anda zikirden uzak kaldınız. Zikir, hatırlamaktır, sehiv zikrin tam tersidir değil mi? Şimdi namazda zihniniz sürekli uyanık olması gerekirken unutuyorsunuz. Unutuyorsunuz, öyleyse bu namazda işlenmemesi gereken bir suçtur. Zikir yapman gerekirken yani kafa sürekli uyanık olacak, sürekli şuurlu olacaksın. Onun için lütfen okuduğunuz ayetlerin mealini bilin. Alın Kur’anı elinize okuyun. Bir taraftan metne bir taraftan mealine bakın okuyun. AllahTeala size neyi emrediyor. Asıl mesele o. Çünkü “ve le zikrullahi ekber”(ANKEBUT 45) diyor Allah Teala. Esas asıl konun o. Şimdi namazını kılarken unuttun. Yapmaman gereken bir şey yaptın. O zaman AllahTeala’nın Kur’anda koyduğu bir kural var. Ne diyor; “ve cezau seyyietin seyyietun misluha: yapılan bir seyyienin(kötülüğün) cezası onun dengi bir kötülüktür”(ŞURA 40). O niye kötülük? Çünkü zikir halinde olman gerekirken unuttun yani kendini kontrolden çıkardın. O zaman bunun cezasını görmen lazım. Ondan dolayı AllahTeala diyor ki bir genel hüküm olarak Kehf suresinin 24.ayetinde. Hatta 23.ayetinden okumak lazım. “Ve la tekulenne li şey’in inni failun zalike gada: hiç bir şeyi ben bunu yarın yaparım deme”(KEHF 23). Niye yarın yaparım demeyeceksin? Çünkü sen bir kul olarak şunu bilmek zorundasın. Her zaman zikir olacakya kafanda, bileceksin ki benim yapacağım bir şeyin bütün şartlarını imkanlarını Allah hazırlarsa yaparım yoksa yapamam. Yani ben bir tercihte bulunurum, AllahTeala o tercihimin gereğini yaratırsa, o da tercih eder de yaratırsa o iş olur yoksa olmaz. Yani “ve ma teşaune illa en yeşaallahu rabbil alemin: sizin bir şeyi tercih yapmanız, ancak alemlerin rabbi olan Allah’ın da tercih edip yapmasıyla gerçekleşebilir”(TEKVİR 29) .Bu iş böyle ise ben bunu yarın yaparım deme çünkü o konuda yetkili sen değilsin. O konuda yetkili AllahTeala. O konuda Allah’ın onayı olursa ancak olur. Şimdi şöyle düşünün: bir işyerinde bir karar alacaksınız. Kendi yetkinizde olmayan bir hususta ben bunu yaparım diyorsunuz. O zaman o yetkili sizin böyle dediğinizi duyduğu zaman ne yapar? Sen ne konşuyorsun der yaa. Sen kim oluyorsun da bunu böyle söylüyorsun? Ama deseniz ki; tamam ben bunu yetkili kişiye ulaştırayım o da onaylarsa yaparım. O zaman yetkili duyduğu zaman ne der? Tamam. Onaylıyorum yada onaylamıyorum der, tamam mı? İşte C. Hakk da bu şekilde yani Kasas suresinin 68. ayetinde ki 28.sure. Şimdi diyor ki AllahTeala; “ve rabbuke yahluku ma yeşau ve yehtar: Rabbin tercih ederek şey haline getirdiğini yaratır”. Tercih ederek şey haline getirdiği demek, ölçüsünü belirlediği. Onu yaratır. Peki. “Ma kane lehumul hıyaratu: onların tercih hakları olan konulardan”. Bizim tercih hakkımız olan konulardan şunu tercih edeceğiz deriz, AllahTeala da onu şey haline getirir sonra yaratır. Kendisi tercih ederse tabi. Dolayısıyla yani aynen işyerindeki gibi, evet ben bunu yetkiliye gönderirim onaylarsa yaparız. Bizim de hayatımızda her şey ancak C. Hakkın onayıyla olur. Ondan dolayı biz herhangi bir şey için “inni failun gaden”(KEHF 23) diyemeyiz “illa en yeşaallahu”(KEHF 24) deriz. Yani Allah da tercih eder de yaratırsa tamam. Bu nedir? Bu tam bir zikirdir. Yani çok sayıda ayetin gereğidir. Tamı tamına bir zikirdir. Peki bunu sürekli aklımızda tutmamız gerekiyor. Ama ondan sonra diyor ki AllahTeala; unutabilirsiniz. “Vezkur rabbeke iza nesıte: unuttuğun zaman da hemen Rabbinin emrini hatırla”(KEHF 24) diyor. Unuttun mu Rabbini zikret. Çünkü unutmak suç olur, zikir ile onun cezasını karşılamış olursun. Yani zikir aslında bir seyyie değildir ama senin açından ikinci birşey daha yapman gerektiği için yani hazır işte yapmıştım bitti yok. Öyle şey yok. Eksik yaptın, tamamla bakayım. Ona tekrar vakit harcadığın için senin açından bir sıkıntı olur o. Dolayısıyla unuttun, bunun cezasını çekeceksin. Şimdi bu sebeple belki biraz uzatmış gibi oluyorum ama buradaki bütün mesele Resulullah(sav) neden sehiv secdesi yapıyor? Niye başka bir şey yapmıyor da sehiv secdesi yapıyor. Çünkü bak bir de şu var yani onu da eksik bırakmış olmayalım da. O eksiği tamamlamak yetmiyor tamam mı? Yani şöyle diyelim. Bir adamın camını kırdınız. Onun camını taktırdığınız zaman verdiğiniz zarar giderildi de o kırılması ile takılması arasında geçen süredeki sıkıntılar ne oldu? Zaten verdiğin zararı giderdin. Ama sana ayıca bir ceza verilmesi lazım. Bir cam parası daha istenir senden. Onun için AllahTeala diyor ki ;”fe meni’teda aleykum fa’tedu aleyhi bi misli ma’teda aleykum: kim sizin sınırınızı aşarsa siz de sizin sınırınızı aştığı kadar onun sınırını aşın”(BAKARA 194) diyor. Geldi sizi sınırınızdan bir kilometre içeriye kadar sürdüler haksız yere. O zaman sen güçlendiğin zaman onun sınırından bir kilometre öteye sürüp o bir kilometreyi alma hakkına sahipsin. Buna size şunu örnek vereyim. Biliyorsunuz Mekke’den Muhammed(sav) ve müslümanlar sürgün edilmişlerdi. Yani yaşama imkanları ellerinden alınmış, onların evleri alınmıştı. Dolayısıyla bu kişiler onları Mekke’den uzaklaştırdıkları için onların Mekke’ye geri gelip evlerine oturmaları onlara ceza değildir. Onlara ceza olması için bunların Mekke’ye geri geldikten sonra bu defa onları sürmeleri lazım. Ondan dolayı da Tevbe suresinin 5.ayetinde AllahTeala. Çıkanlar çıktı, dört ay bir süre tanındı. Dört ay içerisinde Mekke’yi terkedin beyler, terkedin çünkü bu sizin cezanız. Yani camı taktır, dört ay içerisinde bana bir cam parası daha ver demek gibidir. Şimdi bunlar, ne dedi “fe izanselehal eşhurul hurum” yani bunların can güvenliği olan 4 ay bittikten sonra Mekke’den çıkmaları lazım. Taife gitsin, nereye gidiyorsa gitsin. “Faktulul müşrikin: bu müşrikleri öldürün” diyor. “Haysu vecedtumuhum: bulduğunuz yerde”. Niye? Burayı terketmeleri lazım artık. Mekke’de kalamazlar. Madem onlar sizi buradan çıkardılar. Şimdi tabi bu sistemleri düşünmediğiniz zaman, Kur’ana bütüncül bakmadığınız zaman tutar Mekke’nin girişine yazarsınız müslüman olmayanlar giremez. Allah’tan korkun. Ya o ayetin bir üstünde bu yasak sözleşmeyi çiğnemeyenleri bağlamaz demiş. Onlar da müşrik olarak orada kalıyorlar. İşte şimdi aynı şeyi buraya uygulayalım. Siz namazınızda sürekli zikir halinde olmanız gerekirken unuttunuz. O zaman o unuttuğunuz yeri bir kere yani kırdığınız camı bir kere taktırın. O eksiği tamamlayın. Tamam. Bu yetmez ki. Bir cam parası daha gerekir. İşte o bir cam parası yerine iki tane secde yapmış Resulullah(sav). Yani “vezkur rabbeke iza nesite”(KEHF 24), önce o eksiği gideriyorsun sonra Rabbini zikrediyorsun. O zikri tamamlıyorsun. Oradaki eksiği. Sonra ayrıca zikrediyorsun. Böylece şimdi hakikaten Allah’ın Resulünün bakın dikkat ediyormusunuz sehiv secdesinin arka planında neler var. Basit bir olay değil. Yani o eksiği bir tamamlayacaksın, sonra da ilave yapacaksın. Şimdi bu açıdan olaya baktığımızda sizin söylemek istediğiniz var mı bu arada?
Harun Ünal: Demin Hocam ile beraber müzakere ettik. Özellikle o hadislerde zikir ifadesi çok geçiyor. Zikir kelimesine vurgu yapıyor.
Abdulaziz Bayındır: Çünkü niye? Yani namazda sürekli zihniniz uyanık olacak. Çünkü Allah’ın ayetini anlamak için namaz kılacaksın. Unuttuğun an.. Evet.
Harun Ünal: Biri size hatırlattığı zaman, yine aynı şekilde.
Abdulaziz Bayındır: Evet yani işte “vezkur rabbeke ila nesite” de. Zaten bu genel bir kural. Orada bir şey sebebiyle söyleniyor ama genel bir kuraldır. Önce o eksiği tamamla sonra arkasında iki secde daha yap. Yani önce şu camı taktır, bir cam parası daha ver. Yani ne oldu şimdi? Müslümanlar Mekke’yi aldılar ama öyle Mekke’yi al, o insanlar orada kalsın değil. Bu insanlar sizi burada yaşatmadığına göre siz de onları burada yaşatmayacaksınız. Resulullah’ı öldürmeye karar vermişlerdi ya. Öyle mi? O zaman dört ay size süre. Burayı terkettiniz ettiniz, etmediyseniz biz de sizi öldürürüz. Ama onlara bir açık kapı: eğer müslüman olursanız, zekat veir, namaz kılarsanız kalırsınız.
Harun Ünal: Burada böyle bir genel mana da çıkabilir Hocam. Hatırlatma olayında. Her konuda bu manada.
Abdulaziz Bayındır: Resulullah’ın yaptıklarıyla mesela bu genel prensibi karşılaştırırsak bire bir uyduğunu göreceğiz. Zaten o bire bir uyma olmazsa ya biz hadisi anlayamamışızdır, o olabilir. Çünkü hadisleri anlamak kolay bir şey değildir. Kur’andan çıkarılan hikmetlerdir. Yada Resulullah’a bir söz iftira edilmiş olur. Peki şimdi şöyle bir şey yapalım. Önce biz sehiv secdesi ile ilgili hadisleri okuyalım. Evet, şimdi Enes Hoca hadisleri okuyor. O hadisler üzerinden değerlendirme yapacağız. Siz de mezhepler üzerinde araştırma yapan arkadaşlarımız da o hadis ile ilgili o mezhep ne diyor, bu mezhep ne diyor diye size soru soracağım. Tama. Öyle yapayım ki dinleyenler tam iyi kavrayabilsinler meseleyi.
Enes Alimoğlu: Hadislerde işin başında unutmak var. Ama unutularak yapılan dört çeşit iş var. Sehiv secdesi yapıyor Resulullah(sav).
Abdulaziz Bayındır: Unutarak yapılan dört tane iş var. Nedir onlar?
Enes Alimoğlu: Birincisi namazı eksik yapmışsa.
Abdulaziz Bayındır: 1- Namazı eksik yapmış. Eksik yaptığı zaman ne yapıyor?
Enes Alimoğlu: Eksiği tamamlıyor.
Abdulaziz Bayındır: Eksiği tamamlıyor. Bak bu çok mühim arkadaşlar. Yani o basit örneği lütfen unutmayalım. Biri sizin camınızı kırdıysa camı taktırmakla cezalandırılmış olmuyor. Bir cam daha verecek. Şimdi, eksik yapıyor eksiği tamamlıyor. O yetmiyor bir de sehiv secdesi yapıyor. Hadislerden biri bu. Evet.
Enes Alimoğlu: İkincisi: fazla yaptığında, fazla namaz kıldığında da sehiv secdesi yapıyor.
Abdulaziz Bayındır: Niye? Çünkü orada da yapmaması gereken işi yapıyor. Çünkü şeylerde fazlası da olmaz eksiği de olmaz. Ne ise o. Fazla yapmaya da hakkın yok. Orada da fazla yaptığı zaman da, evet sadece sehiv secdesi yapıyor. Çünkü orada tamamlayacağı bir eksiklik yok. Yani kırdığı bir cam yok.
Enes Alimoğlu: Üçüncüsü: teşehhüd evveli unuttuğunda.
Abdulaziz Bayındır: Bu sadece unutmasına karşılık yapılıyor yani. Zikri eksiltmiyor ama unutmasına karşılık fazlalık yaptığı için “vezkur rabbeke iza nesite”ye giriyor. Sadece unutmaya karşı.
Yahya Şenol: Birinci teşehhüdü yapmadığında onu telafi etmiyor, sadece sehiv secdesi ile.
Enes Alimoğlu: Rükün sayılmadığı için mi öyle yapıyor acaba.
Abdulaziz Bayındır: Tamam, o hadise geldiğimiz zaman konuşalım onu olur mu? Hadisleri okuduğumuz zaman onu söyleyeceğiz.
Enes Alimoğlu: Dördüncüsü: “şekki salat” diyor, şüphelendiğinde.
Abdulaziz Bayındır: Namazda şüphe edildiği zaman.
Enes Alimoğlu: Şimdi hadisleri teker teker okuyayım. İsterseniz siz takip edin. Birinci: namazı eksik yapmış, sonra eksiğini tamamlamış, sehiv secdesiyle bitirmiş. Bu hadis şöyle: “salla Resulullahi(sav) salateyn aşiyye” yani öğlen ve ikindi namazının ikisinden birini kılmış. İki rekatta selam vermiş Resulullah(sav). Selam verdikten sonra çıkmış, mescidin önünde bir tane ağaç varmış, gelmiş ağaca elini koymuş, orada durmuş. Müslim’in bir rivayetinde evine gitti diyor. “Fe dehalel hucrete” diyor. Evine girmiş. Sonra Zulyedeyn adında bir sahabe demiş ki; “enesihe ya Resulallah en kısılete salat”.
Abdulaziz Bayındır: Edbara sucud ayetini bulsana bana. Sen hadisi bir daha oku, benim bir ayete zihnim takıldı da onu bulabilmek için..
Enes Alimoğlu: Tercüme edeyim mi?
Abdulaziz Bayındır: Sen hadisi bir daha oku.
Enes Alimoğlu: “Salla Resulullahi(sav) ihata salateyn aşiyyi”
Abdulaziz Bayındır: Resulullah(sav) aşiy namazlarından bir tanesi. Aşiy dediğimizde araplarda öğlenden itibaren başlayan vakte aşiy deniyor ki genellikle biz akşam üstü ifadesini kullanırız ya yani öğlen namazı ile ikindi namazı. Salatey dediğin içinn öğle ve ikindi, bu ikisinden birinde.
Enes Alimoğlu: “Rekateyni sümme sallame sümme”
Abdulaziz Bayındır: İki rekat namaz kıldırıyor Resulullah. Selam veriyor.
Enes Alimoğlu: “Sümme kame ila fi mukametin mescid” 33:00
Abdulaziz Bayındır: Sonra mescidin önünde bir ağacın yanında duruyor.
Enes Alimoğlu: “Fe kad aleyhi aleyha”
Abdulaziz Bayındır: Ağaç demiyelim de tahta parçasına yada odun parçasına diyelim elini oraya koyuyor.
Enes Alimoğlu: “Ve fihim Ebu Bekrin Ömer radiallahu anhuma.
Abdulaziz Bayındır: Ebu Bekir ve Ömer de orada.
Enes Alimoğlu: “Fe haza el yukellimullahu”.
Abdulaziz Bayındır: Resulullah’a bunu hatırlatmaktan çekinmişler söykesek mi söylemesek mi diye. İki rekat kıldı.
Enes Alimoğlu: “ve harce selamun nasi”
Abdulaziz Bayındır: Şimdi orada çok cesaretli bir adam varmış. Halkın en cesur adamı.
Enes Alimoğlu: “Fe kal ehaz salatu”.
Abdulaziz Bayındır: Demiş ki; namaz mı kısaldı?
Enes Alimoğlu: “En nesite ya Resulallah”.
Abdulaziz Bayındır: Yoksa Resulallah unuttun mu? İki rekat kıldık öğle yada ikindi namazını. Dışarı çıkıyorlar, Ebu Bekir, Ömer de var toplumun içerisinde. Çekiniyor herkes sormaya. Ama en cesur olan kişi ki Zulyedeyn diye lakabı var. İki eli olan. Bunun türkçe karşılığı ne olabilir acaba?
Enes Alimoğlu: Asıl adı Hırbab imiş.
Yahya Şenol: Elleri uzun diye.
Abdurrahman Yazıcı: Cömert manasında da olabilir.
Abdulaziz Bayındır: Eli açık falan da olabilir. Yani bu bir terim olabilir araplarda. Evet, Zulyedeyn denen en cesur kişi geliyor Resulullah’a diyor ki; Ya Resulallah, namaz mı kısaltıldı yoksa unuttun mu diyor.
Enes Alimoğlu: “Kale lem ensa ve lem tuksar”.
Abdulaziz Bayındır: Resulullah diyor ki hayı, ne unuttum ne de kısaltıldı diyor. Böyle bir şey olmadı diyor. Yani Resulullah farkında değil yani. Unuttuğunun farkında değil. Bakın buradan da şunu şey yapın da iyice aklımıza yerleşmiş olsun. Allah’ın Resulü de bizim gibi insandır. Bize olan herşey ona da olur. Yani bizden tek farkı kendisine vahiy gelir. O vahyi tebliğ eder. Hata da yapar, unutur da, yanlış işler yapar. Bizim gibi bir insan. Öyle olmasa bize örnek olması mümkün değil. Eğer öyle olmasaydı biz bu konuyu burada tartışabilirmiydik?
Enes Alimoğlu: “Kalet bela kad nesit”.
Abdulaziz Bayındır: Diyor ki Zulyeden; hayır diyor. Unuttun ya Resulallah diyor. Madem kısaltılmadı, unuttun diyor. Ben eminim demiş oluyor yani. Kesin unuttun diyor.
Enes Alimoğlu: “Fe salla rekateyn summe salleme sumne kebere summe fe secede”
Abdulaziz Bayındır: Arkasından Resullah(sav) geliyor. Size göre kaç rekat kılması lazım? İki rekat kılmış, selam vermiş, gitmiş oraya konuşmuş insanlarla. Kaç rekat kılması lazım? Dört rekat diyenler el kaldırsın. Korkuyor millet. Peki iki rekat diyenler el kaldırsın. Şimdi, evet ne yapıyor okunan hadiste? Resulullah geliyor iki rekat namaz kıldırıyor cemaate.
Enes Alimoğlu: Eksiği tamamlıyor.
Abdulaziz Bayındır: Sadece eksiği tamamlıyor. Şimdi bu kırılan camı taktırdı böylece tamam mı? Ondan sonra ne yapıyor?
Enes Alimoğlu: “Summe selleme summe kebbere fe secede sucudihi ev etval”.
Abdulaziz Bayındır: Sonra selam veriyor iki rekatta. Sonra normal secdeleri gibi secde yaptı diyor, iki secde yada daha uzun süreli yaptı yani secdeye vardı.
Enes Alimoğlu: “Summe refea fe kebber”.
Abdulaziz Bayındır: Başını kaldırdı
Enes Alimoğlu: “Fe secedeyn”.
Abdulaziz Bayındır: İki secde yapıyor.
Enes Alimoğlu: “Summe refea fe kebbir.
Abdulaziz Bayındır: Allahu ekber diyerek kafasını secdeden kaldırıyor. Tekrar selam veriyor mu?
Enes Alimoğlu: Yok.
Abdulaziz Bayındır: Burada bir eksiklik var.
Yahya Şenol: Selamdan sonra yapılıyor ya. Normalde bütün hadislerde selamdan önce.
Abdulaziz Bayındır: Bu Ebu Davud’un rivayeti mi?
Enes Alimoğlu: Yok, Buhari. Müslim. İkinci rivayet de..
Abdulaziz Bayındır: Bir dakika Harun Hoca bir şey..
Harun Ünal: Şöyle bir şey de var devamında Buhari’deki 392 numaralı hadiste: “kalu salleyte keza ve keza”.
Abdulaziz Bayındır: Şöyle şöyle kıldın diyorlar Resulullah’a. Yani sadece o adam değil diğerleri de artık devreye giriyor.
Harun Ünal: “Vechi vestekbel kıblete ve secede secdetetni summe sellemme”
Abdulaziz Bayındır: Resulullah’a diyorlar ki hani Zulyedey, cesur kişi cevabı alınca bu defa hepsi devreye giriyor. Namaz kısaltılmadı deyince bu defa tek seçenek kalıyor unutma. Hepsi de devreye girip diyorlar ki; tamam ya Resulullah sen unuttun. O zaman da Resulullah iki rekat namaz kılıyor. Namazın arkasından yani son kadeyi yaptıktan sonra iki secde yapıyor arkasından selam veriyor. Yani bugün Şafiler’in yaptığı gibi. Hanefiler’in yaptığı gibi değil. Yani aslında birisi şurada yapsa gösterse çok iyi olurdu ya.
Harun Ünal: Burada şunu da söylüyor. Diyor ki; “fe lem ma aleyna vecihi kale innehu ev hadese fis salati şey’un le nebbeetekum bihi ve lakin innema ene beşereun mislikum”.
Abdulaziz Bayındır: Diyor ki; eğer namazda bir değişiklik olsaydı yani dört rekat iki rekata düşseydi elbetteki ben size haber verirdim bunu. Değişiklik olmadı. Ben de sizin gibi bir insanım diyor.
Harun Ünal: “Ensa ketemsevne”.
Abdulaziz Bayındır: Siz nasıl unutuyorsanız ben de unuturum.
Harun Ünal: “Fe iza nesitu fezekkiruni”.
Abdulaziz Bayındır: Ben unuttuğum zaman bana hatırlatın diyor.
Harun Ünal: “Ve iza şekke ahadikum salatihi fel yeteherra savabe”.
Abdulaziz Bayındır: Oraya daha sonra gelelim isterseniz. Şu anda karışmasın. Peki şimdi ben şöyle bir şeyi göstereyim. Bana düştü bu iş. Oraya çıkmaya hiç luzum yok. Kıble bu tarafadır bizde. Şimdi iki rekatı kıldı Resulullah(sav). Son oturuşta oturuyor. Ettehıyyatü’yü okudu, salli barik okudu, dualarını okudu her şey bitti. Herşey bittikten sonra Hanefiler ne yapar? Sadece Ettehıytatü’den sonra selam verirler Hanefiler iki tarafa. Kalkar tahiyyatüyü okur, salli barik ve duaları okur, sonra iki tarafa selam verir. Ama Resulullah’ın yaptığı şöyle: tahıyyatı, salli barik, hepsini okuyor. Bütün okuma bittikten sonra selam vermiyor. Allahu ekber,(Hoca sedye yapıyor) kalkıyor. Tabi iki secde arasında oturmak lazım. Allahumne mağfirli, Allahumme mağfirli diyor. Allahu ekber(Hoca secde yapıyor). Kalkıyor, esselamun aleykum ve rahmetullah, esselamun aleykum ve rahmetullah(Hoca selam veriyor) bitti. Şafiler böyle yaparlar. İki kere tahiyyat okunmuyor yani tamam mı?
Abdurrahman Yazıcı: Onunla ilgili bir şey var Hocam. Ebu Davud’daki rivayette bir ifade geçiyor artı olarak. Soruyor ravi; teşehhüd ne oldu. Teşehhüd var mı yok mu diye. O da diyor ki; duymadım. Fakat teşehhüd olması daha..
Abdulaziz Bayındır: Kendi görüşü olarak ravi diyor ki; ikinci kez ettehıyyatü okudumu okumadı mı diye soruyor bu hadisi rivayet eden kişiye. Diyor ki; ben böyle bir şey görmedim diyor. Ama olsa daha iyi olur. Daha iyi olur kendi görüşü. Kendi görüşü bizi bağlamaz. Önemli olan hadisi şerifte olandır.
Enes Alimoğlu: Eksik kılındığı sehiv secdesi gereken..
Abdulaziz Bayındır: İstersen bu hadis ile alakalı mezheplerin görüşünü bir öğrenelim. Bitti mi hadis?
Enes Alimoğlu: Farklı bir hadis daha var, onu okuyacağım.
Abdulaziz Bayındır: Aynı konu ile mi ilgili? Tamam, o zaman okuyalım.
Enes Alimoğlu: Sallallahu aleyhi vesellem fi selasi rekateyn vel asrı”.
Abdulaziz Bayındır: Şu iki rekatı bir bitirelim isterseniz.
Enes Alimoğlu: Benziyor, benziyor.
Abdulaziz Bayındır: Benziyor mu? Tamam. İkindi namazını kılarken Resulullah(sav), üçüncü rekatta selam vermiş. Önceki öğlen mi ikindi mi olduğu şüpheliydi. Ama burada ikindi namazını kılarken üçüncü rekatta selam vermiş Resulullah.
Enes Alimoğlu:”Summe kame fe dehalel hucrete”.
Abdulaziz Bayındır: Kalkmış odasına girmiş.
Enes Alimoğlu: “Reculun ekussileti salatun ya Resulallah”
Abdulaziz Bayındır: Birisi gelmiş demiş ki: ya Resulallah, namaz kısaltıldı mı? Üç rekat mı oldu yani.
Enes Alimoğlu: “Fe harece mu’daten fe salla rekatelleti kane terekesumme salleme summe secedeteyn sehve sümme sellem”.
Abdulaziz Bayındır: Resulullah(sav) böyle kızgınlıkla mı diyelim ne diyelim? Öfkeyle, ya ben ne yaptım demek gibi bir şey herhalde. Geldi bir rekat namaz kıldırdı. Yani o eksik namazı kıldırdı.
Enes Alimoğlu: “Summe selleme”
Abdulaziz Bayındır: Selam verdi.
Enes Alimoğlu: “Summe secede secedeteyni sehve summe selleme”.
Abdulaziz Bayındır: İki ayrı rivayet var. Şimdi o zaman mezheplerde bunun etkisini göreceğiz demektir. İstersen bunun tercümesini yapayım arkadaşlar duysun. Bunu tercüme edelim tekrar devamını da tercüme edelim. Bunu arkadaşlar duysun, atlamayalım. Şimdi o ikindi namazında üçüncü rekatta selam veriyor, odasına giriyor, haber veriliyor. Deniyor ki namaz mı kısaltıldı? Kızgınlıkla dışarı çıkıyor. Herhalde kendine kızıyor. Kızacağı kimse yoktur. Gidiyor orada bir rekat namaz kıldırıyor cemaate. Namazın bitiminde selam veriyor. Ondan sonra iki secde yapıyor ve tekrar selam veriyor. Ama ikinci teşehhüd burada da yok.
Harun Ünal: 43:45-43:49 arasında duyulmuyor.
Abdulaziz Bayındır: Aynı şey yani. Az önce senin söylediğin. Resulullah şöyle diyor ardından; sizden biriniz namazı konusunda şüpheye düşerse. Burada şüphe yok, burada kesin üç rekat kıldın diyorlar.
Enes Alimoğlu: Eksik yapıldığı. Şüphe hadisleri daha sonra geliyor.
Abdulaziz Bayındır: O zaman onu, orada okuyalım istersen. Şu anda burada kalsın. Onu daha sonra okuyalım. Şimdi mezheplere bakalım. Bu konuda, bu hadis ile ilgili. Sadece şu konu. Bak bir: iki rekat namaz kılmış, selam vermiş, konuşmuş, üç rekat namaz kılmış, selam vermiş, evine gitmiş, gene konuşmuş çünkü birisi ya Resulallah kısaltıldı mı diyen adam da Resulullah ile beraber bir rekat kılıyor. Konuşmuş. Sonra eksiğini tamamlamış iki rekat olarak. İşte rivayetin birisine göre iki selamı secdeden önce yapmış. Bir başkasına göre selam vermiş selamın arkasından iki secde yapıp tekrar selam vermiş. Şimdi mezheplere gelelim. Hanefi mezhebinde bu konuda ne denir? Böyle bir adamın namazıyla ilgili Hanefiler ne der?
Fatih Orum: Hanefi mezhebind namazın rükünleri diye kıyam, kıraat, kadei ahire, ruku ve sucuttan bahsediliyor. Bunların ihlali durumunda namaz batıl olur.
Abdulaziz Bayındır: Yani iki rekat namaz kıldı, selam verdi, kalktı namaz yerini terk etti, Hanefilein ifadeleriyle göğsünü kıbleden çevirdi. Şimdi bu döndüğü zaman namazı ne yapacak?
Fatih Orum: Yeni baştan kılacak.
Abdulaziz Bayındır: Sıfırda kılacak. Namazı batıl olmuştur. Bu hadisi delil alıyorlar mı?
Fatih Orum: Bu sehiv secdesiyle alakalı bölümde bu hadis yok. Bu hadisin sadece son kısmı şurası var; “vel yescud lis sehvi bade selam”, bunu da selamdan sonra olmasına delil getiriyorlar.
Abdulaziz Bayındır: Ben şimdi burada size tekrar şey yapayım da. Şimdi aslında bizi zevklendiren bir takım gelişmeleri yaşıyoruz. Siz de yaşıyorsunuz. İnsanlar tek tek cevap veremeyince toplu halde cevap vemek için ekipler oluşturuyorlar. Onların cevaplarını bekleriz. Yani bizim türk ulemasından bize cevap vemek isteyenler var ise işlerini kolaylaştıralım yani. Buyursunlar. Şimdi bakın, bir soru sorayım önce. Şu girişte anlatmış olduğum sehiv ile namazdaki zikir arasında irtibat Kur’an herhangi bir mezhep var mı? Şia irtibat kurmuş mu? Mezhepsiz olanlar? Şimdi işte bu Kur’anı kerimin çok temel prensibidir. Yapılan bir eksiği tamamlarsınız ve onun cezasını da çekersiniz. Ve Resulullah bu temel prensibi uygulamış. Ve bu her yere uygulandığı için son derece önemli bir husustur. Ama malesef biz onu fıkıh kitaplarının bırakın bu konularını ceza ile ilgili bölümlerinde de bulamıyoruz. Yargılamada da cümle olarak geçer ama sistem olarak yoktur. Dolayısıyla bakın hepsi de sehiv secdesi derken bir kere konunun Kur’an temeli hiç birisinde yok. Neden yok? Çünkü oluşan geleneğe göre hikmet diye bir kavram yoktur. Yani Resulullah’ın sözleri onun Kur’andan çıkardığı hikmetlerdir diye bir kavram yoktur. Bunu bir tek İmam Şafi son derece kısık bir sesle söyler fakat sistemini malesef onun üzerine bina edemez. Onunla ilgili yazıyı biz yayınladık mı? İmam Şafi ile hikmet. Var mı bizim sitede? Yoksa bunu hemen bugün yayınlayalım. Özkan unutma. İmam Şafi’nin Hikmet Anlayışı diye. Millet görsün, okusunlar. Yani çok ilginçtir, bir tek İmam Şafi bu konuya temas ediyor. Orada kullandığı kelime çok önemli. Diyor ki; sözüne güvendiğim ulemadan duyduğuma göre hikmet sünnettir diyor. Bu çok doğru bir söz. Fakat sistemini kuramamıştır malesef. Malesef kuramamıştır. Onun kaynakları fala şeyde var. Bugün hemen arkadaşlarımız yayına koysunlar o yazıyı. Bize cevap vermek isteyen ulemai kiram hazeratı okusunlar o yazıyı ve cevaplarını versinler. Meşayıkı izamın böyle bir şey yapması mümkün değil de ulemai kiram yapsın. Şimdi bu bir. Kur’an niye olmaz? Çünkü malesef gelenekte sünnet Kur’an gibi vahiy ürünüdür. Ne yaparlar? Bir vahyi gayri metluv diye bir temelsiz bir şey uydurmuşlardır. Bak, uydurmuşlar kelimesini kullandım. Bana diyorlar ki; niye bu kadar ağır konuşuyorsun? Bu dini bu hale getirenlere bu sözü söylemek onlara en büyük ikramdır. Öpsün başlarına koysunlar. Bu dinin en temel kavramını kaybetsinler bir de bizden saygı duysunlar. Hiç kusura bakmasınlar. Asla geleneğe saygı duymuyorum. Asla duymuyorum. Bize karşı kurulan ulema birliği, ehli sünnet alimleri neredesiniz? Çıkın ortaya da konuşun bakayım hadi! Hodri meydan. Öyle lafla olmaz. İlim gerekir bu iş için, bu bir. Hikmet kaybolmuştur. Hikmet kaybolduğu için, efendim diyor ki; Resulullah’a ikinci bir vahiy gelmiştir. Çünkü Resulullah’ın sözlerinin Kur’an ile irtibatını kurmuyor ki. Kur’ana bütüncül bakmıyor ki. Kur’andan hüküm nasıl çıkar ona bakmıyor ki. Kur’anı yanlız Allah açıklar. Böyle bir mantık hiç yok ehli sünnet denen yada gelenek dediğimiz ister ehli sünnet deyin, ister Şia deyin, ister ne derseniz deyin. Kaybolmştur bu. Halbuki AllahTeala Kur’anı kendinden başkasının açıklamasını kendini Allah yerine koymak olarak nitelemiştir Hud suresinin 1 ve 2.ayetlerinde. Şimdi, diyorlar ki; Resulullah’a ikinci bir vahiy geliyor. Deliliniz ne? Delil, diyorlar ki; “ve ma yentıku anıl heva in huve illa vahyun yuha”. Necm suresi 3-4.ayet. 53.sure. “O kendi hevasından konuşmaz, O’nun konuştuğu kendisine yapılan vahiydir”. Peki güzel. Bu hadisin Resulullah’a ayrıca vahyedildiğine delil alıyorsunuz ya, ey ulema! Siz hadisi Cebrail’in Resulullah’a öğrettiği şey olarak mı anlıyorsunuz? Bunu söyleyen var mı? Hadis konusunda uzmansınız. Cebrail(as) hadisleri Resulullah’a öğretmiştir diyen var mı? Ama Allah ne diyor orada? “Allemehu şedidul kuva” diyor. “Ona, onu o güçlü olan Cebrail öğretmiştir”. Beyler, yani ne oluyor! İşte bu şekildeki delil getirmeye Allah ne diyor Kur’anı kerimde; “vellezine fi gulubihim zeygun”. Allah’ın sözü bu. “Kalplerinde kayma olanlar”,”fe yettebune ma muteşahiha minhu: Kur’andan kendi zihinlerindekine benzer gördüklerinin peşine düşerler”. Peki şu ayeti oku dedin mi, okumaz o. Okumaz. Bu Ali İmran 7. Ama o ayete de verdikleri manayı görsen. Neyse. “İbtigael fitneti: fitne çıkarmak” işte müthiş bir fitnedir bu. Kur’an ayrı, sünnet ayrı. İki ayrı kaynak. Ondan sonra ne geliyor? İmam Şafi ne diyor? Diyor ki sünnete yer veremediği için, hikmeti kavrayamadığı için diyor ki; sünnet sünneti, Kur’an Kur’anı nesh eder. Sünnet Kur’ana karışmaz, Kur’an sünnete karışmaz. Ne oluyor bu? Bu ne? Bu ne yani. İki ayrı kaynak mı? Bu şirk olmaz mı yani. Bu ne mantıktır. Delilin ne? Peki uygulamada ne yapıyor? Bir çok zaman sünneti alır Kur’anı hiç almaz ki İmam Şafi’de Hikmet Teorisi yazısında Safa-Merve örneği vardır. Ona dikkat etsinler okuyanlar. Bazen de Kur’anı da sünneti de almaz. İkisini de almaz. Mesela talakda öyledir. Mesela nikahta öyledir. Mesela faizde öyledir. Onun için dikkat ederseniz müslümanların herhangi bir ekonomik probleme sunacakları çözüm yoktur. Aile baştan aşağıya problemdir. Bunlar çözüm değil çözümsüzlük sunarlar. Boşanma bir zulme dönüşmüştür. Çünkü Kur’anda özel bir sure olmasına rağmen, dünya kadar ayet olmasına rağmen hiç birisi bunu görmemiştir. Resulullah’ın hadisleri de görülmemiştir.
Harun Ünal: Hocam, hadis yazımı konusunda özellikle Resulullah(sav) bütün ayetleri yazdırıyor. Daha sonra hadisleri yazdırdığı noktasındaki gelen rivayetlerin de çoğu da tenkide tabi tutulmuş. Hz.Ebu Bekir(ra), malumunuz 500 kadar hadis yazmış. Resulullah’tan sonra kızı Hz.Aişe annemize veriyor, o gün uyuyamıyor sabaha kadar. Sabahleyin kalkıyor, kızım getir yanındakileri ve onları yakıp ortadan kaldırıyor. Çünkü bu Kur’an yerine geçer diyor.
Abdulaziz Bayındır: İnsanlar bunu alır Kur’anı unuturlar diyor. Hz. Ömer aynı şekilde. Diyor problem kalmadı, ne dersiniz diye sahabeyle istişare ediyor. Diyorlar ki ben toplamak istiyorum, tamam. Fakat bir ay düşünüyor sonra diyor ki; böyle bir şey düşünmüştüm ama düşündüm ki bu Kur’anın önüne geçecek ve dolayısıyla bundan vaz geçtim.
Abdulaziz Bayındır: “Sizde önceki ümmetler”, böyle bir cümle kullanıyor. Sizden önceki ümmetler, başka kitapları Allah’ın kitabının önüne koydu ve mahfoldular. Bu ümmetin de böyle olmasını istemiyorum diyor. Toplanan hadisleri imha ediyor.
Harun Ünal: Ve kendi döneminde İslam toprakları içinde dağılmış olan bütün sahabeyi Medine’ye davet ediyor. Vardığınız yerde hadis rivayet ediyorsunuz. Bizi men mi ediyorsun. Hayır etmiyorum, yanımda kalacaksınız diyor. Bundan dolayı hatta Hz. Ebu Hureyre’yi hapse atıyor. Vefat ettikten sonra dağılma olayı oluyor. Hapistekilerin bir çoğunu da Hz.Osman serbest bırakıyor. Ve hadislerin hiç bir tanesi lafız olarak Resulullah’ın ağızından çıktığı gibi tesbit edilmiş değil. Mana olarak tesbit edilmiştir.
Abdulaziz Bayındır: Hadisler aslında son derece mühim. Bakın az önce okuduk. Ayetlere çok uygun. Resulullah’ın ağızından çıkan hiç bir şey yanlış değildir. Bunun şeyini iyi koymak lazım. Kesinlikle Kur’andan çıkardığu hükümdür. Baz az önce tam sistem oturdu. Ama şimdi siz diyorsunuz ki; Resulullah’a gelen ayrı bir vahiydir. Peki ağzından çıkan sözü ne kabul ediyorsunuz? Allah’ın sözü kabul ediyorsunuz değil mi? Peki o zaman Resulullah’ı kimin yerine koydunuz? Resulullah olmaktan çıktı değil mi o? Çünkü Resul ise elçidir. O alacak diyecek ki; Allah böyle dedi. Tamam. Ama Allah böyle dedi demeden söylediği söze Allah’ın sözü dediğiniz zaman Onu kimin yerine koymuş oluyorsunuz? Şimdi görüyormusunuz? Yani bizden saygı bekleyenler hiç kusura bakmasın. Bu yapıya kim saygı duyar? Şimdi benim adaşım Abdulaziz El Kari. Suudi Arabistan’ın önde gelen ulemasındandır. Medine’de belki bazılarınız onun hutbesini dinlemiştir. Kuba mescidinde cuma hutbeleri okurdu. Şimdi belki yaşlandı okumuyor. Onunla mescidi nebevinin yanında bir tartışma yaptık. Medine’den gelen Kur’anların ön sözünde onun ismi var. Yani görürsünüz, açın. Son derece önemli bir yeri vardır. Onunla tartıştık haremin yanında. Hadisleri az önce söylediğim şekilde savunuyor. “Ve ma yentiku anil heva” ayetini okudu. Dedim ki; ayetin devamını da okurmusun dedim. Devamını “allemehu şedidul kuva”yı okuyunca şöyle bir sarsıldı kendi kendine. Biraz daha konuşmaya devam ettik. Abdulaziz Bey lütfen burada kalsın dedi. Şimdi orada da iniversiteden çok sayıda hoca var bizi dinleyen El Camiel İslsmiye’den. Lütfen burada kalsın dedi. Kafam iyice dağıldı dedi. Bu kompitür patlayacak dedi. Burada kalsın dedi. Orada bıraktık. Bakın şimdi şuradan geleceğim. Hanefi mezhebi: ayet yok. Resulullah’ın hadisinden küçücük bir parça alıyorlar. Aldığı kısım ne? Selamdan sonra iki secdeyi yaptı. Peki. Ya ne oluyor? Resulullah’ın yaptığını Resulullah gibi yaparsa namazın bozuldu diyorlar. Ayete dayanmıyorsun, hadise dayanmıyorsun, neye dayanıyorsun? Hani sen demiyormusun ki ibadet konularında içtihad olamaz demiyormusun? Peki neye dayanarak bu hükümleri veriyorsun?
Fatih Orum: Sadece şu kadarı Hocam: “ve ruviye enne Resulullah (sav) secde de sehvi bade selam”. Rivayete göre Resulullah(sav) iki sehiv secdesini selamdan sonra yapmıştır. Peki bunu dediğin zaman sen oraya bir de tahiyyatı yerleştiriyorsun. Bunu nereden çıkardın? Resulullah’ın yaptığı gibi bu hadisin geçtiği rivayetin arka planında olanını yapan bir adam için namazın olmadı diyorsun. Sadece göğsü kıbleden çevrildimi bitti diyor. Ya araya konuşma da girmiş, eve gitmiş, dışarı çıkmış Resulullah. Yani bu çok önemli. Ben burada sadece bize karşı olanların eline bize yazı yazmaları için fırsat vermek sebebiyle bu kadar konuştum. Bize cevap versinler bakalım. Hanefi böyle. Peki Şafi. Ne diyor Şafiler? Bu konuda, bu hadis ile alakalı.
Yahya Şenol: Bununla alakalı Şafiler hadise bire bir uyuyorlar burada en azından. Eğer namaz eksik kılınırsa, kaç rekat eksik kılınmışsa selamdan sonra ister konuşsun ister konuşmasın ister mescidde olsun ister mescidden çıksın, aklına gelirse geri döner eksik bıraktığı rekatları tamamlar. Sehiv secdesi yapar, selam verir ve bitirir.
Abdulaziz Bayındır: Tamı tamına hadise uyuyorlar. Güzel bu. Bak, tamı tamına uymuşlar hadidi şerife. Peki Hambeliler.
Abdurrahman Yazıcı: Hambeli mezhebi de İbni Kutame’nin El Muni’sinde iki hadisi de naklediyorlar. Hatta bu ikinci rivayetteki kişinin de aynı kişi olduğunu.
Abdulaziz Bayındır: Üç rekatlık.
Abdurrahman Yazıcı: Aslında aynı rivayet olduğunu söylüyorlar. Araya uzun bir fasıla girmediğinin rivayetten anlaşıldığını, dolayısıyla araya uzun bir zaman dilimi girmezse, bir mukabere olursa bu şekilde devam edileceği..
Abdulaziz Bayındır: Yani ister konuşma olsun, ister oradan çıkmış olsun. Şafiler gibi söylüyorlar.
Abdurrahman Yazıcı: Çok uzun bir süre geçmemiş olursa Zulyedeyn rivayetine göre..
Abdulaziz Bayındır: Çok uzun süre Şafiler’de de varmış.
Abdurrahman Yazıcı: Rivayetine göre bu şey yapar diyorlar.
Abdulaziz Bayındır: Bu çok uzun süre de mantıklı. Çünkü o zaman tümüyle irtibat kopmuş oluyor. Bağ kopmuş oluyor. Peki Şia ne diyor?
Bayan: Namazı bozan şartlar yani..
Abdulaziz Bayındır: Bu hadis ile alakalı olarak.
Bayan: Namazı bozan şartlar araya girerse onu kılamaz, yapamaz.
Abdulaziz Bayındır: Hanefiler gibi yani.
Bayan: Eksikleri doldurmak için de mesela bir rekat için iki rekat oturarak yada bir rekat durarak doldurabilir. Ama kıbleden döndüyse tamam yani sıfır.
Abdulaziz Bayındır: Zaten Caferi mezhebi ile hanefi mezhebi arasında fıkıhta çok büyük bir benzerlik vardır. Onu her defasında görüyoruz. Fıkıhta çok büyük bir benzerlik vardır. Hanefiler ile Zeydiler arasında da çok büyük benzerlik vardır. Yani Yemen’deki Zeydi mezhebi arasında büyük bir benzerlik vardır. İşte Şia’da da Hanefiler gibi göğsü kıbleden çevirdiğin an namazın gitti. Peki o zaman ikinci hadise geçelim değil mi?
Enes Alimoğlu: İkinci hadis namazı fazla kıldığında.
Abdulaziz Bayındır: Fazla. Şu anda birinci hadis eksik kılma idi. Eksiği tamamlıyordu, arkasından sehiv secdesi yapıyordu. Şimdi, fazla kılarsa ne olacak? Çünkü namazın tamamını kılmış.
Enes Alimoğlu: “An Abdullah İbni Mesud(ra) enne resulullah(sav) salla zuhri hamsen”.
Abdulaziz Bayındır: Abdullah İbni Mesud’dan rivayet ediliyor ki Hanefiler’in en fazla dayandıkları sahabelerden birisidir. Resulullah(sav) bir defasında öğlen namazını beş rekat kılmış.
Enes Alimoğlu: “Fe kıle lehu ezides fis salati”.
Abdulaziz Bayındır: Denmiş ki ya Resulallah namaza ilave mi yapıldı?
Enes Alimoğlu: “Kale ve ma zalike”.
Abdulaziz Bayındır: Nereden çıktı bu demiş.
Enes Alimoğlu:”Kale salleyte hamsen”.
Abdulaziz Bayındır: Demişler beş rekat kıldın.
Enes Alimoğlu: “Fe secede secdeteyni bade ma selleme”.
Abdulaziz Bayındır: Bu rivayet de bir acayip yani. Ne zaman konuşmuşlar ki. Bir acayip rivayet ya. Bu rivayetin farklı bir versiyonu var mı? Böyle bir rivayet olmaz ya. Bu çok yanlış bir şey. Tercüme edim de size. Bir dakika, tercümeyi yapayım da niye ben öyle söyledim onu anlayın. Beş rekat kıldı diyor. Selam vermeden Resulullah ile konuşabilirler mi? Konuşamazlar. Gelmişler, ya Resulallah namaza ilave mi yapıldı? Hayır diyor. E peki. Ondan sonra diyor ki; selamdan sonra iki secde yaptı. Hangi selam? He Enes Hoca? Hangi selamdan sonra iki secde yaptı? Belki ravinin zihninde yani selamdan sonra dediği beş rekatı bitirdikten sonra demek istiyor olabilir. Onu düşünmüş olabilir yani. Ancak öyle bir yorum ile anlayabiliriz. Nerede geçiyor o farklı rivayet?
Harun Ünal: 572’de şöyle geçiyor. Müslüm’de. “Salla bina resulullah(sav) hamsen fe kulna ya resulallah ezidetis salati”.
Abdulaziz Bayındır: Resulullah bize 5 rekat namaz kıldırdı. Ya resulallah namaz mı uzatıldı dedim.
Harun Ünal: Kalu salleyte hamsen”
Abdulaziz Bayındır: Beş rekat kıldın dediler.
Harun Ünal: “Kad inne ma beşerun mislikum kema tezkurun ve ensa kema”.
Abdulaziz Bayındır: Demiş ki; ben de sizin gibi bir insanım, bende sizin gibi hatırlarım, sizin gibi unuturum.
Harun Ünal: “Secede secdeteyn sehiv”.
Abdulaziz Bayındır: Burada “bade selam” yok. Bu rivayet güzel. Yani onu kastediyordur zaten. Başka şekil olması mümkün değil. Beş rekat namaz kılıyor Resulullah(sav). Diyorlar ki işte A. İbni Mesud. Soran A. İ. Mesud mu? Yoksa soran kim olduğu belli değil. “Kıle”, kim olduğu belli değil yani. Birisi söylüyor. Diyor ki; ya Resulallah namaz..
Harun Ünal: Abdullah İbni Mesud.
Abdulaziz Bayındır: A. İbni Mesud mu sormuş orada? Hah. Ya Resulallah, namaz uzatıldı mı? Hayır diyır, uzatılmadı. Beş rekat kıldırdınız. Ben de sizin gibi bir insanım, hatırlarım da unuturum da demiş. Hemen iki secde yapmış. O kadar, başka bir şey yok. İki secdeden sonra selam vermiş mi?
Yahya Şenol: İşte o yok ibarede.
Harun Ünal: Şimdi Hocamın okuduğu şeyde herhalde şu benzeri olabilir. Gene 572’nin devamı bir kaç tane hadis aynı numara altında almış. Diyor ki; “an abdillah an sallallahu aleyhi ve sellem zade ev nekasa kale İbrahim(mudrec oluyor bu bölüm)el vamu muni fe kıle ya resulallah”.
Abdulaziz Bayındır: A. İbni Mesud demiş ki; namaza bir şey mi ilave edildi diyor.
Harun Ünal: “Ve kale inne ma ene beşerun mislikum ense kema tensevna”.
Abdulaziz Bayındır: Ben de sizin gibi insanım unuturum. Biriniz unutursa diyor oturduğu yerde iki tane secde yapsın.
Harun Ünal: “Summe tehevvele sallallahu aleyhi vesellem fe secede secdeteyn”.
Abdulaziz Bayındır: Sonra döndü Resulullah iki secde yaptı.
Yahya Şenol: Selam falan yok orada.
Abdulaziz Bayındır: Selam falan yok. Burada da selam yok. İki kere secde yapıyor bitiyor. “Vezkur rabbeke iza nesite”. Zaten selam vermiş gitmiş yani. İki secde yapıyor gidiyor. Sisteme tamı tamına uyuyor. Şimdi gelelim şeye. Biliyorum, Hanefi mezhebinde böyle bir şey olmaz ama bir daha sorayım.
Fatih Orum: Şimdi Hanefiler’de şöyle bir durum var fazlalıkla alakalı olarak. Mesela 5. rekat, dörtten sonra 5’e kalktı. Diyorlar ki; eğer burada kıyamı, rukuyu, secdeyi tamamlamadıysa hemen ne yapar: oturur kadei ahireyi tehir ettiği için sehiv secdesi yapar ve dört rekatlık namazı bu şekilde kurtarmış olur. Ama 5.rekata kalktı, rükusunu, sucudunu yaptı ise..
Abdulaziz Bayındır: Bir secdeyi yaptıysa tamam.
Fatih Orum: Artık bu namaz şekil değiştirir. Bir rekat daha ekler bunu altıya tamamlar. Ama bu nafileye dönüşür. Bunu nafile olarak kabul eder. Bundan sonra tekrar sıfırdan dört rekatlık namazı yeniden kılar.
Abdulaziz Bayındır: Ama şimdi mesela şu hadiste geçen şekilde Resulullah’ın kıldığı namaz da sehiv secdesi gerekiyor mu? 5. rekatta selam vermiş, dördüncü rekatta oturmuş kadei ahirede değil mi?
Yahya Şenol: Yok. Rivayette oturmamış. İbni Mesud’un açıklaması “ve lem yekun kade fi ravia” diyor.
Abdulaziz Bayındır: Öyle mi diyor? Aaa! Sen okudun mu onu. Ben kaçırdım mı onu.
Yahya Şenol: Yok, o İbni Mesud’un açıklaması.
Abdulaziz Bayındır: Açıklamasında diyor. Dördüncü rekatta oturmamış ama beşinci rekatta oturmuş oluyor, geciktirmiş oluyor oturmayı. Selam veriyor. Bir kere Hanefi mezhebine göre dördüncü rekatta oturmadığı için bu namaz bitti. Olmaz bu.
Fatih Orum: Kadei ahireyi yapmadı.
Abdulaziz Bayındır: Kadei ahireyi yapmadı. Dördüncü rekatta oturmuş olsa Hanefi mezhebi açısından. Beşinci rekata kalkmış olsa ve bu kişi işte beşinci rekattan sonra hani bu şekilde beşinci rekatta selam verip de dönüp gidecek olsa. Zaten Resulullah bu rivayete göre namaz bir kere olmaz yani. Gelip de iki tane secde ile bu namaz kurtarılmaz. Ama sehiv secdesi yapacağı bir durumda olsa diyelim. Yani bununla alakalı olmuyor da sehiv secdesi yapması gereken bir durum söz konusu oldu. Göğsünü kıbleden çevirdi. Sehiv secdesi yapabilir mi?
Fatih Orum: Yani orada artık namazdan çıkmış olur.
Abdulaziz Bayındır: Dönüp de sehiv secdesi yapmak yok artık Hanefilerde. Peki delil ne? Delil yok. Evet önce eksik kılmayı okuduk. Şimdi fazla kılmayı okuduk. Şia’yı dinledik mi bu konuda?
Yahya Şenol: Hanefiler’i sadece.
Abdulaziz Bayındır: Doğru. Bak burada Şafi var.
Yahya Şenol: Şafiler’de bu fazla kılma ile alakalı üç farklı durum söz konusu. Bunu dört rekatlı bir namaz ile örnek veriyorlar. Diyorlar ki; bir kişi beşinci rekatı kıldı ise şu üç farklı durum söz konusu olur.
1- Eğer dördüncü rekatta oturmuş yani son oturuşu yapmış. Teşehhüdü de okumuş, ondan sonra 5. rekata kalkmış ise bu durumda kişi hatırladığı anda fazla kıldığını tekrar döner, sadece sehiv secdesi yapar ve namazını bitirir Resulullah’ın yaptığı gibi. Selam da zikredilmiyor kitapta. Aynı hadiste selam yoktu. Aynen Resulullah nasıl yapmış ise o da beşinci rekatta ister rükuda, ister secdede nerede hatırlarsa hatırlasın oturur sehiv secdesini yapar ve namazdan çıkar.
2- Eğer kişi. Geri alıyorum. Bir daha baştan başlayayım. Beşinci rekatı kılıp selam verdi. Ama teşehhüde oturduğu için kalkıyor, sadece sehiv secdesi yapıp namazı bitiriyor. Bir daha oturup teşehhüd, tahiyyat okumak yok, selam vermek yok. Çünkü onları dördüncü rekatta yapmıştı diyor. Teşehhüdü yapmış ama selam vermemişse.
Abdulaziz Bayındır: Bir dakika! Bu iyi anlaşılsın. Tam anlaşılmadı gibi geliyor bana. Onu ben söyleyeyim de sen tamamla tamam mı? Adam dördüncü rekatta oturmuş kadei ahire dediğimiz son oturuşu yapmış. 5.rekata kalkmış. Secdeye geldiği zaman ne yapıyor o sıra?
Yahya Şenol: Yok. Şimdi baştan ben bir daha şey yapayım. Bu beşinci rekatı kıldı selam verdi gitti. Sonradan hatırladı ki..
Abdulaziz Bayındır: 5.rekatı kıldıysa kade de yapması lazım.
Yahya Şenol: Tamam tamam ben o yüzden geri aldım, düzelttim. 5.rekatı kıldı kişi fazladan, selam verdi çıktı gitti. Sonra aklına geldi ki fazladan namaz kıldı. Geri dönüyor, sadece sehiv secdesi yapıyor. Bu kadar. Selam da yok. Çünkü hepsini yaptı.
Abdulaziz Bayındır: Tam hadiste olduğu gibi.
Yahya Şenol: Evet. Hepsini yaptı çünkü. Resulullah nasıl yaptıysa öyle.
İkinci durum şu: fazla namaz kıldı. Teşehhüdü yaptı ama selam vermeden aklına geldi. Daha selam vermeden aklına geldi. Bu durumda hemen sehiv secdesi yapar selam verir çıkar.
Abdulaziz Bayındır: Birisinde daha sonradan aklına geliyor, Resulullah’ın yaptığı gibi. Namazda aklına geliyor ise tabi yapacağı bu. Gayet normal bir şey yani. Zaten Resulullah’ın o hadiste söylediği gibi unutursanız dediği şeye tamı tamına uyuyor.
Yahya Şenol: Beşinci rekatta adam ve henüz oturuşa gelmemiş, rükuda veya secdedeyken aklına geliyor ki fazla kılıyor. Eğer dördüncü rekatta oturmamışsa hemen oturur tahıyyatı okur, salli barik okur, duasını yapar, sehiv secdesini yapar, selam verir çıkar namazdan.
Abdulaziz Bayındır: Bu da önemli. Tam Abdullah İbni Mesud rivayetine uygun. Mesela Hanefilere göre bu namaz olmaz. Dördüncü rekatta son oturuşu yapması lazım. Bu adam son oturuşu yapmamış 5. rekata kalkmış. Son oturuşu 5.rekatta yapacak ki bu da mantıklı. Yani kırdığın camı taktırmış oluyor: Son oturuşu yapıyor. Ondan sonra bir cam daha: onun yerine iki tabe secde yapıyor. Bu da tamamen Resulullah’ın yaptığı. Bak dikkat ediyormusunu? Resulullah’ın yaptığı nasıl böyle Kur’anı kerimin koyduğu prensiplere bire bir uyuyor.
Yahya Şenol: Son olarak da diyor ki; 4.rekatta oturmuştu adam. Tahıhyatını da okumuştu, salli barik okumuştu. Sonra yanılarak beşinci rekata kalktı. Ve aklına geldiyse hemen..
Abdulaziz Bayındır: 3. rekat zannederek 5. rekata kalktı.
Yahya Şenol: O zaman hemen oturuyor. Bir daha tahiytat okumasına gerek yok, salli barik okumasına gerek yok. Sehiv secdesi yapıyor, selam verip çıkıyor.
Abdulaziz Bayındır: Bu da önemli.
Yahya Şenol: Üçü de bire bir uyuyor yani.
Abdulaziz Bayındır: Bunların hepsi de Resulullah’ın hadisine de Kur’anı kerime de uyan bir uygulamadır. Yani Şafiler’in bu görüşleri. Dördüncü rekatta son oturuşu yapmış, üçüncü rekat zannederek beşinci rekata kalkmış. Nerede aklına geliyor ise hemen oturuyor, iki secde yapıyor. Tahıyyat falan okmaya lüzum yok. Tahıyyatı okumamışsa onu okuyor. Tekrar ettirmiyorlar. Bu da tamamen Resulullah’ın hadisine de uygun Kur’anı kerimin kurduğu sisteme de uygun. Hambeliler?
Abdurrahman Yazıcı: Rükünlerden birinde fazlalık olursa bu da sehiv secdesini gerektiren bir durum. Burada eğer bir rekat fazla kıldığını hatırlarsa, bu durumda ve o anda selam vermeden önce hatırlarsa doğal olarak oturur. Teşehhüdünü eğer yapmamışsa yapar.
Abdulaziz Bayındır: Tamamen Şafiler gibi. O zaman tekrarlamaya gerek yok. Başka bir şey var mı?
Abdurrahman Yazıcı: Bir de Maliki mezhebinde ise fazlalıklarda sehiv secdesini yapmaya gerek yok. Yaparsa mendup Maliki mezhebinde.
Abdulaziz Bayındır: Fazlalıkta sehiv secdesine gerek yok demiş.
Abdurrahman Yazıcı: Mendup. Ama şeylerde yapmadı gerelir sehiv secdesi. Eksikliğini tqmamlayıp yapması gerekir.
Abdulaziz Bayındır: Yapmasına gerek yok da mantık olarak uygun ama “vezkur rabbeke ila nesite”ye uymuyor. Yani Resulullah’ın yaptığı o iki secde meselesi açıdından. Çünkü namazda zihin sürekli uyanık olması gerelirken onu kaybetmiş. Onun cezası olöası lazım. Evet, Şia ne diyor?
Bayan: Şia’da duruma bakıyor. Eğer beşinci rekatın rükusu gittiyse rukuyu yapacsk, secdeyi yapacak ve namazı bitidikten sonra sehiv secdesi yapacak.
Abdulaziz Bayındır: Beşinci rekatta mı selam verecek yoksa bir rekat daha kılacak mı?
Bayan: Yok. Beşinci rekat yani secdeye kadar gittişyse teşehhüd okuyor, selam veriyor. Sonra sehiv secdesi yapacak.
Abdulaziz Bayındır: Yani o zaman burada Hanefiler’den ayrılıyor Şia. Hanefiler’de secde yaptıysa bir rekat daha kılması lazım. Peki şimdi o zaman iki hadisi bitirdik. Şimdi üçüncü hadisteyiz.
Enes Alimoğlu: Üçüncü hadis teşehhüd evveli unuttuğunda.
Abdulaziz Bayındır: Üçüncü hadiste de birinci oturuşu unutmuşsa. Bunun bir zihinse hazırlığını yapalım arkadaşlar. Birinci oturuş var ikinci oturuş var. Birinci oturuşa farz diyen var mı Mezheplerde? Şia farz diyor mu? Rükün değil yani. Hanefiler de rükün demiyor. Niye demiyorlar? Çünkü bu da Kur’anı kerimin bir hükmüdür. Kur’anda namaz var mı? Hikmeti bilmeyen adamın bu soruyu sormaya da hakkı yoktur. Yani hocalara söylüyorum. Vatandaşın hakkı var. Sen hocalık elbisesiyle dolaşıyorsun hikmet nedir bilmiyorsun. Hadisle ilgili konştu mu: hadi bakalım söyleyin Kur’anda namaz var mı diyerek hemen.. Sen hikmetin ne olduğuny bilmiyorsun nereden bileceksin. Şimdi bak Kaf suresinin 40.ayeti. 50.surwnin 40.ayeti. AllahTeala diyor ki; “ve minel leyli fe sebbih hu: gece C. Hakkı tesbih et”. Yani nafile ibadet yap. Ondan sonra “ve edbara sucud: ve secdelerin de arkasından C. Hakkı tesbih et” yani Kur’an oku değil. İşte dualar yap manasına geliyor. Secdelerin arkasından. Kıldığınız namazın bütün secdelerinin bitmiş olması için ne gerekiyor? Soruyu şöyle sorayım: secdelerin arkası olması için, namazın bütün secdelerinin bitmiş olması gerekmez mi? Dört rekatlık namaz ise dördüncü rekatın secdesi, iki rekatlık namaz ise ikinci rekatın secdesi, üç rekatlık namazsa üçüncü rekatın secdesi bittikten sonra “fe sebbih hu” diyor, tesbih et. Yani otur Allah’a dua et. İşte ettehıyyatu tesbihtir, orada başka dualar olursa onlar da tesbihtir. Onu yap. Bu Allah’ın emri olduğu için kadei ahire farz ama kadei ula farz değil. Niye? O namazı “veş şef’i vel vetri” diyor yani çift yada tek hale getirmiş olmanın bir gereği o. Yani namazlar iki iki ise ikinci rekatta oturacaksın ki bir fasıla olsun. İki-bir ise gene ikinci rekatta oturacaksın bir fasıla olsun. Ama bu ilk oturuş farz değil. Farz olmadığına göre bu mantık hazırlığıyla hadisi şerifi dinleyelim. Evet.
Enes Alimoğlu: “En Abdullah İbni Buhaynete ve kane min eshabin enne sallallahu aleyhi vesellem salla bihi zuhra”.
Abdulaziz Bayındır: Abdullah İbni Buhayne diyor ki; Resulullah(sav) öğlen namazını kıldırdı bize.
Enes Alimoğlu: “Fe kame fil rekateyni uveyeyni lem yecis”.
Abdulaziz Bayındır: İlk iki rekatı kıldırdı, hiç oturmadan kalktı.
Enes Alimoğlu: “Ve kame nasu mahu”.
Abdulaziz Bayındır: Herkes onunla beraber kalktı. Burada namaz kıldırsam herkes itiraz ediyor. Hep bana itiraz ediyorsunuz.
Enes Alimoğlu: “Hatta iza kadas salate”
Abdulaziz Bayındır: Namazı bitirinceye kadar herkes Resulullah’a uymuş.
Enes Alimoğlu: “Hatta iza kadas salate ven tezere nasu teslimehu”.
Abdulaziz Bayındır: Namaz bitmiş, herkes Resulullah’ın selam vermesini bekliyor.
Enes Alimoğlu: “Kebbere ve huve calisun”.
Abdulaziz Bayındır: Resulullah otururken
Enes Alimoğlu: “Kebbere”
Abdulaziz Bayındır: Tekbir aldı. Demek Resulullah hatırladı o zaman.
Enes Alimoğlu: “Fecedete secdeteyn”.
Abdulaziz Bayındır: Orada ona kimse hatırlatmıyor. İkinci rekatta oturmamış, dört rekat kılmış. Demek ki Resulullah kendisi hatırlamış oturmadığını. O zaman ne yaptı? Hemen iki secde yaptı. Çünkü namazın rükünlerinden bir eksik yok.
Enes Alimoğlu: “Kable en yusallime”.
Abdulaziz Bayındır: Selamdan önce. Sadece bir unutma var, o unutmanın karşılığı. Çünkü eksiği gidermedi yani. Sadece bir unutma var, unutmanın karşılığında iki secde yapmış oldu. Şimdi gördünüz mü bakın. Yani ayette secdelerin arkasında tesbih et emri olduğu için. Son kadeyi yapmadığı zaman yapıyor, sonra da secdesini yapıyor eksiği tamamlıyor. Ama ilk kade farz olmadığı için, olmasa da olur. O zaman ne yapıyor? Sadece iki secdeyle namazını tamamlıyor. Şimdi bu konuda zannedersem mezheplerde fazla bir problem yok. Hanefi mezhebine uyar bu.
Fatih Orum: Aslında aynen sizin dediklerinizi söylüyorlar. Çünkü Hanefiler’de namazın rükünleti var bir de el vacibat dedikleri ama esasında sünnet ile kendilerine rivayet edilen şeyler. İşte bu ilk oturuşu bunlar vacibat bölümünde ele alıyorlar. Diyorlar ki; bununla ilgilü herhangi bir rükün olduğuna dair bir şey yok. Bunun tek dlilü Resulullah hep böyle yaptı. Dolayısıyla Resulullah’ın hep böyle yaptığı şeyler bizde namazın vacibat, asli vaciblerindendir. Namazın asli vaciplerinin ihlali sehiv secdesini gerektirir. Namazı bozmaz diyorlar.
Abdulaziz Bayındır: Peki nasıl kadei ula ile kadei ahira arasındaki farkı nereden çıkarıyorlar ki birine farz birisine vacip diyorlar? Böyle bir rivayet var mı?
Fatih Orum: Kadei ahireyi namazın rüknü olarak kabul ediyorlar.
Abdulaziz Bayındır: Tamam da delil ne? “Ve edbara sacud”u delil almadıklarını biliyorum. İnşallah yanılıyorumdur. Çok isterim yani yanılmayı bu konuda. Sen bulursun onu. Yani burada Hanefiler’de de ilk iki rekatta oturmadıysan sehiv secdesi yaparsın da Hanefiler’in farkı şu ana kadar anlatılanlar gibi değil teşehhüdü okuduktan sonra. Önce selam verirsiniz bir tarafa yada iki tarafa. Kalkarsınız teşehhüdden sonra selam verirsiniz. Tahıyyat salli barik okursunuz sonra selam verirsiniz. Bu yok işte Resulullah’tan gelen rivayetlerde. Hanefiler bunu ilave etmişler. Yada öyle bir rivayet varsa bilmiyorum. Şimdi okuyacaksınız. Buyrun devam edelim. Var mı öyle bir rivayet, hatırlıyormusunuz? Ben bilmiyorum. Yani görmediğim bir rivayet olabilir. Ben şahsen bilmiyorum.
Enes Alimoğlu: Şimdi “şekkinde salat” diyor.
Abdulaziz Bayındır: Şüphe. Evet namazı eksik kılmayı gördük, fazla kılmayı gördük, ikinci rekatta oturmamayı gördük. Şimdi şüphe. İki mi kıldım üç mü kıldım. Namazın içerisinde yada namaz bittikten sonra şüphe ediyorsunuz.
Enes Alimoğlu: Peygamber(sav), namazda ziyade kılmış, eksik kılmış ravi hatırlamıyor. Ondan sonrasını okuyayım. “Felem ma selleme kıle lehu ya Resulallah ehade fis salatu şey’un”
Abdulaziz Bayındır: Resulullah eksik yada fazla kılmıştı, onu tam hatırlamıyorum ama Resulullah’a soruldu ki yeni bir şey mi oldu namazda?
Enes Alimoğlu: “Ka le ve ma zalike”
Abdulaziz Bayındır: Ne oldu ki diye sormuş Resulullah.
Enes Alimoğlu: “Kale salleytu keza ha keza”
Abdulaziz Bayındır: Şu şekilde namaz kıldın demişler.
Enes Alimoğlu: “Fe senna vecdeyni vestekbel kıblete ve secdeteyn summe sellem”.
Abdulaziz Bayındır: Ayaklarını toparladı, kıbleye döndü iki secde yaptı ve selam verdi. Ama burada eksiklik ne?
Enes Alimoğlu: Unutma.
Abdulaziz Bayındır: Neyi unutmuş ki?
Enes Alimoğlu: Ziyade kıldı veya eksik kıldı diyor ya.
Abdulaziz Bayındır: Ama tamamlama yok burada?
Enes Alimoğlu: Devamını okutayım. “Felm ma aleyna bi vecihi kale”.
Abdulaziz Bayındır: Resulullah geri dönmüş, şöyle demiş.
Enes Alimoğlu: “İnnehu lehu hadesef (1:25:47 iki kelime anlaşılmadı) bihi”.
Abdulaziz Bayındır: Az önce Harun Hoca okumuştu o hadisi. Namazda eğer bir değişiklik olsaydı ben bunu size önceden haber verirdim.
Enes Alimoğlu: “Ve la innema ene beşerun mislikum”.
Abdulaziz Bayındır: Bende tıpkı sizin gibi bir insanım.
Enes Alimoğlu: “En sake ve tensevne”
Abdulaziz Bayındır: Siz nasıl unutuyorsanız ben de unuturum.
Enes Alimoğlu: “Fe iza nesite zekkiruni”.
Abdulaziz Bayındır: Ben unuttuğum zaman mutlaka bana hatırlatın diyor.
Enes Alimoğlu: “Ve iza şekke ahadikum fi salatihi fel (1:26:12 bir kelime anlaşılmadı).
Abdulaziz Bayındır: Sizden hanginiz namazında şüphe ederse sevabı araştırsın. Yani düşünsün. İki mi kıldım, üç mü kıldım? Kendine göre doğru hangisiyse ona baksın diyor. Ve onun üzerine eksiğini tamamlasın. Yani iki mi, üç mü kıldım? Zanni galibine göre hareket etsin. Üçtü galiba, iki değildi. O zaman üç de devam edersin.
Enes Alimoğlu: “Summe li yusalli summe yescud secdeteyn”
Abdulaziz Bayındır: O eksiği tamamladın sonra iki secde yapsın diyor. Hanefi mezhebinde böyle zaten. Tamam mı? Hadis bitti mi?
Enes Alimoğlu: Bitti.
Abdulaziz Bayındır: Harun Hoca, söyleyeceğin bir şey var mı?
Fatih Orum: Hanefi mezhebinde kadei ahire niçin erkandandır? Onunla ilgili Kasani şöyle bir şey söylüyor.
Abdulaziz Bayındır: Yani son oturuş niye namazın rükünlerindendir. Kasani dediğimiz, Bedaus Senai diye Hanefiler’in çok önem verdiği kitapları vardır. Onun yazarı.
Fatih Orum: “Resulullah kale lil arabiye el yazi allema salat: bir arabiye namazı öğretirken ona şöyle söyledi”. “İza rafa’ta ra’seke min ahiri secdete ve kaadde teşehhüde fekad tebet salatuke”. Bunu söyledi ondan sonra şu yorumu yapıyor.
Abdulaziz Bayındır: Mânâ vermedin ki.
Fatih Orum: Son secdeleri yaptıktan, secdeden başını kaldırdıktan ve bir teşehhüd miktarı oturduktan sonra arık namazın tamamlanmıştır senin demiş. Şöyle diyor “alleka tamame salati bil kadedil ahireti ve erade bihi tamamen fard”.
Abdulaziz Bayındır: Tamam. Yani Resulullah diyor bununla son oturuşu kastetti. Farz bununla tamam olur dedi. Dolayısıyla bu rükündür. Tamam bu istibdal gayet doğru. Ama her zaman söylediğimiz gibi Resulullah bunu söylediyse mutlaka bir ayete dayanıyordur. İşte bu mantık bizde yok. Bizim geleneğimizde bu mantık yok. Tekrar edeyim. İşte hikmet kaybolduğu için bu mantık da kaybolmuştur. Şimdi gelelim şeye. Hanefiler’de Enes Hoca’nın söylediği gibi adam şekketti. Diyor ki; en uygun olanı yani en doğru olanı, doğrusunu araştırsın diyor. Bu konuda Hanefiler ne diyor?
Fatih Orum: Hanefiler diyorlar ki; bir adam namazın rekatları konusunda herhangi bir şüphe yaşarsa ve bu ilk kez onda olduysa bu namazı bozar ve tekrar baştan kılar. İlk kez olduysa.
Abdulaziz Bayındır: Şüphe ilk kez olmuşsa. Bak mesela Resulullah’da öyle bir şey yok. Onda da ilk kez olmuş ama bozmamış.
Fatih Orum: Ancak vakit varken namazı kılıp kılmadığında tereddüt edenin namazı gibi olur bu diyor.
Abdulaziz Bayındır: Namazı kılmamış sayılır yani.
Fatih Orum: Namazı tamamlafıktan sonra rekat sayısında şüphe varsa böylesi bir şüpheye itibar edilmez.
Abdulaziz Bayındır: Selam verdikten sonra şüphe ederse bu şeytan vesvesesi olur.
Fatih Orum: Ama namazı kıldıktan sonra namazın rekatları konusunda kesin bir zannı galip varsa bu konuda bir şüphesi varsa bu defa namazı tekrar kılması gerekir.
Abdulaziz Bayındır: Yani namaz bittikten sonra 2 mi kıldım 3 mü kıldım şüpheleniyorsa gerçekten 3 kıldım galiba yani zannı galip. O zaman yeniden kılacak diyor. O değil de burada soru şu: namaz kılıyor, namazın içerisinde adam 2 mi kıldım 3 mü kıldım diye şüpheleniyor.
Fatih Orum: Bununla ilgili görmüştüm de böylesi bir şüpheye şey yapmaz diyor.
Abdulaziz Bayındır: Hanefi mezhebinde benim hatırladığım şu. İstersen sen şimdi bakarsın bu arada. Zannı galibine göre hareket eder. 3 rekat kıldım diyorsa 3 sayar, bir rekat daha kılar üzerine. Ondan sonra secdei sehivde bulunur. Neyse sen istersen ona bir bak da vakit kaybı olmasın. Bakarsın yani doğru hatırladığımı zannediyorum ama bir hata yapabilirim. Şafiyi dinleyeceğiz.
Yahya Şenol: Aynı konuyla alakalı mı?
Abdulaziz Bayındır: Bitti dedin hadis, onun için.
Enes Alimoğlu: “İza saha ahadikum fis salatihim fe lem yedrib vahideten salla en nisneyn”.
Abdulaziz Bayındır: Bir adam namazında utur da 1 rekat mı kıldım 2 rekat mı kıldım diye tam kesin karara varamazsa.
Enes Alimoğlu: “Fel yedne vahideten”.
Abdulaziz Bayındır: Karara varmadığın zaman bir rekat kesin. İki rekatta zanni galibin oluşmuyor. O zaman bir rekatın üzerine devam etsin diyor.
Enes Alimoğlu: “Fe innel yedri sinteyni salla en selasen”.
Abdulaziz Bayındır: İki mi kıldım, üç mü kıldım diye şüpheleniyorsa.
Enes Alimoğlu: “Fel yedne alel sınteyn”.
Abdulaziz Bayındır: O zaman üzerine bina kılsın. Çünkü iki kesindir.
Enes Alimoğlu: “Fe innel yedri selasen salla erbaan fel yedne selase”.
Abdulaziz Bayındır: Üç mü kıldım, dört mü kıldım şüpheleniyorsa? O zaman üç kıldığını kabul etsin.
Enes Alimoğlu: ” Secdeteyn kablel yusallem”.
Abdulaziz Bayındır: Selamdan önce iki secde yapsın. Bak burada da dikkta edin yani Hanefiler’in yaptığı şey değil. Bu hadislerin hiçbirisinde o çıkmadı. Yani Hanefiler tahıyyatı okur, selam verirler. Sonra tekrar tahıyyat, salli barik, diğer duaları okur selam verirler. Bu hiçbirisinde yok hadislerin. İki tane secde yapar ve selam verir. Evet, şimdi tamam.
Yahya Şenol: Şafiler’de namazda kişi iki mi kıldım üç mü kıldım diye bu konuda şüpheye düşerse en düşüğünü esas alacak kendine her zaman için. İki mi ? Üç mü? İki! Hiç bir zaman üç olmaz. Üç mü dört mü? Üçtür o. Üçten devam edecek diyor. Demek ki hem bu hadisi hem ihtiyatı esas alıyorlar. Selam verdikten sonra diyor, kıldı bitti namazı. Acaba eksik mi kıldım falan mı diye düşünürse buna hiç bir şekilde itibar edilmez. Tam kıldığı şey yapılıyor. Çünkü bu kişinin başına çok büyük zorluklar doğuruyor.
Abdulaziz Bayındır: Bu çok güzel bir tespit. Abdestlimiydim değilmiydim? Abdestli olmasaydın kılmazdın namazını. Bu şeytan vesvesesidir, ona pabuç kaptırmayacaksın. Kıldım ama acaba? Acabası, macabası yok. Kıldıysan kıldın. Bu namazın içerisinde olan şüphelerden dolayı. Ondan sonra çünkü şeytan adamın yakasını bırakmaz hasta olusunuz hastaneye gidersiniz. Bak bir çok insanlar yarım saate, bir saate abdest alamaz. Yok şurası mı kuru kaldı, burası mı kuru kaldı. Bir kere aldın gitti kardeşim. Çok kesin olacak hatadaki şey.
Yahya Şenol: Abdest aldım, iki saat sonra acaba şuram kuru kalmış mı diye falan şüpheleniyorum diyor. İki saat geçmiş aklına geliyor.
Abdulaziz Bayındır: Tam bir şeytan vesvesesi. Evet Şafi’ye muhalif bir şey olmaz genellikle Hambeli’de.
Abdurrahman Yazıcı: Hambeli mezhebinde ise şüphe duyarsa, eğer şüphesi yaptıktan sonra zail olursa. Bu durumda secde yapmaz. Yani şüphe duydu..
Abdulaziz Bayındır: İki mi üç mü kıldım dedi ama emin oldu tamam. Elbette o şüphe sayılmaz.
Abdurrahman Yazıcı: Ama az olanı esas alarak yaptıysa yine secde yapmaz.
Abdulaziz Bayındır: Az olanı esas alarak yaptıysa secde yapmaz diyor. Şafilerinki hadise uyuyor ama bu uymuyor.
Abdurrahman Yazıcı: Şüphesi zail olmamışsa az olanı esas alır. Bu durumda secde yapar. Tabi zannı galibini esas alır diye bir görüş de var mezhepde.
Abdulaziz Bayındır: O zaman Hambeliler’a haksızlık yapmayalım. Şimdi ki mi üç mü kıldım diye şüpheleniyor. Emin oluyor ki iki kılmıştım. Tabi burada sehiv sehiv secdesi yapmaz diyor. Tamam o zaman bir yanlışlık olmadı yani.
Abdurrahman Yazıcı: Sonradan aklına gelirse. Yaptıktan sonra.
Abdulaziz Bayındır: Yok yok. Namazın içinde iki mi üç mü diye şüpheleniyor. Karar veriyor. Artık orada şeye gerek yok. Hambeliler Şafi’ye muhalefet etmez de onun için şaşırdım az önce. Bu tür konularda. Bazı konularda ederler. Ahmed B. Hambel’in enteresandır, fıkıh kitaplarına bakın. Bir konuda üç tane görüşü vardır. Birisi Hanefi mezhebine, birisi Maliki mezhebine, birisi de Şafi’ye uyar. Peki senin görüşün ne? Benim görüşüm o. Ne? İşte Hanefi böyle demiştir, Şafi böyle demiştir, Maliki böyle.
Abdurrahman Yazıcı: Burada böyle diyorlar Hocam. Biz hadisleri şey yapıyoruz. Peygamber(sav)’den sonra yaptığı şekilde uymaya çalışıyoruz.
Fatih Orum: Hanefiler öyle diyor. İlk kez geldiyse baştan kılar ama ilk kez değilse namazı yeniden kılması icap etmez. Araştırmada kalbin şahitliği yeterli diyor.
Abdulaziz Bayındır: Tamam. Devam ediyoruz. Ondan sonra sehiv secdesi yapar. Kanaate varırsaki bu kadar, sehiv secdesine de gerek yok değil mi? Kanaat hasıl olursa ama. Yok, sehiv secdesi var orada.
Fatih Orum: Sehiv secdesi yapar Hocam.
Abdulaziz Bayındır: Evet yapıyor. Yani ben iki mi üç mü kıldım diye şüphelendi. Zannı galibine göre hareket eder ama yine sehiv secdesi yapar Hanefilerde. Evet Şia?
Bayan: Şialar’da kesiri şek diye bir ıstılah var. Birisi çok şüpheleniyorsa, şek hiç itibar alınmaz.
Abdulaziz Bayındır: Bak bu da çok önemli bir kavram. Adamda vesvese hastalığı vardır, bunun şüphesine hiç dikkat edilmez. Onu yok sayacaksınız diyor. Bu da çok önemli bir husus.
Bayan: Sonra şeklere bakacak, birinci ikinci rekatta şek yaparsa yani madem ki yeni namaz başladığında şeke düştünse namazın batıl diyorlar.
Abdulaziz Bayındır: Aynen Hanefiler gibi. Hanefilerden farklı. İlk iki rekatta şüphe ettiysen namazın olmaz. Tekrar başla diyor. Ama hadiste biliyorsunuz ilk iki rekatta da şüphe etsen birinci rekat üzerine bina edersin dedi.
Bayan: Ama üçüncü ve dördüncü rekatlarda şek ederse, hangi rekat beraber ekser koyuyorlar. Yani üç mü dört mü dediği zaman dört diyeceksin, üç demeyeceksin. Ama namazı bitirdikten sonra selam verdikten sonra oturarak yerini doldurmak için ihtiyat namazı kılınır. Oturarak iki rekat yada ayakta bir rekat namaz kılarak dolduruluyor.
Abdulaziz Bayındır: Bu çok farklı bir şey. Diyor ki; namazda üç rekat mı kıldım, dört rekat mı kıldım diye şüpheleniyorsan dört rekatı esas alırsın, üçü değil. Oturursun namazını bitirsin, selam verirsin. Selamdan sonra oturduğun yerde iki rekat yada ayağa kalkarak bir rekat namaz kılarsın, böylece o eksiği tamamlamış olursun.
Bayan: Oturarak kılınan iki namaz oturarak kılınan bir rekata eşit.
Abdulaziz Bayındır: Oturarak kılarsan iki rekat bir rekat yerine geçiyor ayağa kalkarsan.
Bayan: Sonra şeklerde hangi durumda mesela şek yaptı. Mesela rüku yaptım mı acaba, yapmadım mı dediyse, rükudan geçtiniz secdeye mesela yetiştiğinde şeke hiç itimat edilmez. Yani hesaba alınmaz.
Abdulaziz Bayındır: Rüku yaptım mı yapmadım mı diye aradaki şeylerde, secdede hatırlıyorsa..
Bayan: Yerinde hatırladıysan yap diyor.
Abdulaziz Bayındır: Yerinde hatırlıyorsan yap. Ama geçtikten sonra olursa yapma diyor. Çünkü şeytan vesvesesi orada devreye girer. Bu da çok mantıklı bir şey. Eve hadisler bitti mi? Son bir hadise geldik.
Enes Alimoğlu: “İnnel imam yekfi men vereahu” diyor.
Abdulaziz Bayındır: İmam, kendisine uyanlar için yeterlidir diyor.
Enes Alimoğlu: “Fe in sehel imamı fe aleyhi secdete sehvi ve ala vereahu men yescidu mahu”.
Abdulaziz Bayındır: Eğer imam yanılırsa, imamın yanılması cemaatin de yanılması sayılır. Yani cemaat de imama uyarak sehiv secdesi yapmalıdırlar diyor.
Enes Alimoğlu: “Fe in sehel ehadu min men halfeu”.
Abdulaziz Bayındır: Ama imam uyan kişiler namaz sırasında eğer yanılmışlarsa.
Enes Alimoğlu: “Fe leyse aleyhi yescud”.
Abdulaziz Bayındır: Onların sehiv secdesi yapması gerekmez.
Enes Alimoğlu: “Vel imami yekfihi”.
Abdulaziz Bayındır: İmam ona yeter. Hanefi mezhebinin tam görüşü bu. Öyle değil mi?
Fatih Orum: Kaideleştirmiş bu şeyi. “Ve sehvil imami yucibe alel mu’temmi sucud” diyor.
Abdulaziz Bayındır: İmamın yanılması secdei sehiv gerektirir, imama uyan kişi için de gerektirir.
Fatih Orum: Ama “fe in sehel mu’temmil yelzem el imami”.
Abdulaziz Bayındır: İmama uyan kişi eğer yanılırsa, onun ayrıca sehiv secdesi yapmasına gerek yok diyor. Tamı tamına hadise uymuşlar bu konuda. Şafiler de aynı. Hambeliler de aynı değil mi?
Abdurrahman Yazıcı: Tam emin değilim Hocam.
Abdulaziz Bayındır: Biliyorum sen Abdurahmansın da. Evet, Şia ne diyor? Aynı. Yani Şia da hadisi şerife tamı tamına uyuyor. Mantıklı olan da budur. Evet şimdi işin sonuna geldik. Peki bu usulü nasıl buldunuz? Geçen haftakine göre. Her şey birbirine karışıyordu değil mi? Bu daha iyi bana göre. Siz ne diyorsunuz bu usule?
Yahya Şenol: Benim için önceki haftalardaki daha iyi. Her mezhebin tek tek bütün görüşlerini görmek açısından. Böyle daha çok karışık gibi geldi. Tabi dinleyelerin söylemesi lazım ama.
Abdulaziz Bayındır: Sen ne diyorsun? Bu mu, önceki mi? Enes Hoca ile özdeş kanıdasın. Sen ne diyorsun? Sana göre?
Bayan: Bana göre bu daha iyi.
Abdulaziz Bayındır: Neyse, ekseriyete göre. Siz ne diyorsunuz. Peki bu daha iyi diyenler el kaldırsın. Çoğunluk kaldırmadığına göre. Peki tamam. Şimdi suallere geçelim.
Yahya Şenol: İlginç bir şeyi ben aktarayım. Şafiler’de farklı bir şey var. Şafi ilmihalinden bu bilgiyi aldım. Halil Gönenç’in Büyük Şafi İlmihali’nden. Diyor ki orada. Hangi durumlarda sehiv secdesi yapılır onları saydık. Onlara geçmeyeceğim. Sadece bu farkı ifade edeyim. Hanefi bir imama uyup da namaz kılan Şafiler, her namazın sonunda sehiv secdesi yapmalıdırlar diyor.
Abdulaziz Bayındır: Bu güzel. İyi ki söyledin sen bunu. Çünkü bunu hep görürsünüz camilerde. Bunun sebebini öğrenmiş olursunuz.
Yahya Şenol: Bunun sebebi şu imiş: birincisi sabah namazı için. Sabah namazında Şafiler kunut yaparlar. Hanefi bir imam kunut yapmadığı için sünneti terk eder. Sünnetin terki de sehiv secdesi gerektirir. Dolayıdıyla Hanefi bir imamın arkasında sabah namazı kılan Şafi mutlaka kendisi sehiv secdesi yapmalı. İkincisi.
Abdulaziz Bayındır: Mutlaka derken?
Yahya Şenol: Yani sünnet. Yapmalı.
Abdulaziz Bayındır: Yaparsa iyi, yapmazsa namazına bir şey olmaz.
Yahya Şenol: Diğer namazlarda peki niye böyle? Diğer namazlarda da diyor salli barik okumak namazın sünnetlerindendir birinci teşehhüdde. Hanefilerde de birinci teşehhüdde sadece tahiyyat okunur. Dolayısıyla birinci teşehhüdde tahiyyat okumayan bir imamın arkasında namaz kılan Şafiler salli bariği teketmiş olacağı için bütün bu tür namazlardan sonra sehiv secdesi yapmalıdırlar sünnettir diye.
Abdulaziz Bayındır: Görürsünüz, siz selam verirsiniz bakarsınız ki yanınızdaki birisi selam vermiyor iki kere secde yaptı kalktı selam verdi. Anlayın ki onlar Şafi’dir.
Yahya Şenol: İmamdan bağımsız.
Abdulaziz Bayındır: İmamdan ayrılmış oluyor. Şafi mezhebinin görüşü o. Şafi değil Hanefi. Evet sorulara geçelim.
Yahya Şenol: Hocam demiş, konuyu çok güzel anlattınız fakat hata yapıp da sehiv secdesi yapmamız gereken namazlar nadiren ortalama ayda bir kez oluyordur. Bu hatalı namazlarımızı da Şiiler ve Hanefiler gibi baştan tekrar etsek günaha mı girmiş oluruz. İçimizin daha rahat etmesi sebebiyle böyle yapsak.
Abdulaziz Bayındır: Ben şahsen daha iyi olur diyemem. Çünkü bu daha iyi olur sözleri işi çığırından çıkarıyor. C. Hakk bize bir resul göndermiş, uygulama yapmış. Daha iyi olan yada iyi olan onun yaptığı gibi yapmaktır. Efendim, bu daha iyi ben bunu şöyle yapıyorum dediğiniz zaman bunun sonu yok. O zaman şeytan devreye girer ve sonu olmaz onun.
Yahya Şenol: İmamın hatası niye cemaati bağlıyor. Ayet örnek verilmil mesela. Allah kullarına zulmetmez. Yani imamın yaptığı bir hatadan tüm cemaatin sorumlu olmaması açısından bu ayet delil olmaz mı?
Abdulaziz Bayındır: Şu anda Ankara’daki Türkiye’nin imamı olan kişi bir karar aldığı zaman o karar beni bağlamaz diyen bir Türk vatandaşı var mı? Yani ne olursa olsun. Geçenlerde bir şey oldu, ekonomi sarsıldı. Benim cebimdeki paraya bir şey olmaz dediğin zaman parayı kurtarıyormusunuz. Bu işin tabiatı budur yani. İmama uyduysan uydun. İmama niye uyulmuş? Uyulmak içindir imam yani. Yoksa niye imam olsun ki.
Fatih Orum: Arkadakiler de imamın yaptığını yapmışlar zaten.
Abdulaziz Bayındır: Tabi yani. Önde imam yapmşsa, arkadakiler..
Yahya Şenol: Unuttuğumuz bir şey vardı soru ile tamamlamış olalım. Dinlediğimiz hadisler cemaat ile hata yapıldığında yani farz namazlarla ilgiliydi hepsi. Peki nafilelerle ilgili bir farklılık var mı?
Abdulaziz Bayındır: Farz namaz nedir biliyormusunuz? Şu vakitte öğlen oldu. Şu anda öğlen vaktindeyiz. Dört rekat namaz kılmamız Allah’ın emri. Bu namazı kılmak zorundayız. Bunda herhangi bir tercih hakkımız yok. Ama Resulullah(sav)’in söylediği gibi ilave on rekat daha tada oniki rekat daha kılacaksak, öğlen namazının önünde ve sonunda ayrı bir namaz kılayım derseniz Allahu ekber deyip başladığınız andan itibaren artık o aynıdır. Hiç değişen bir şey yoktur. Artık onun diğer namazdan herhangi bir farkı yoktur. Yani oradaki tüm öğeleri yerine getirmek zorundasınız. Farklı bir görüşü olacak mezhep var mı?
Yahya Şenol: İbni Sinin’den bir görüş naklediliyor. Nafilelerde sehiv secdesi olmaz.
Abdulaziz Bayındır: İbni Sinin demiş ki; nafilelerde sehiv secdesi olmaz.
Yahya Şenol: Ama Şafilerde öyle bir şey yok.
Abdulaziz Bayındır: Şafiler’de öyle bir şey yok diyorsun.
Bayan: Şiilerde de nafile namazları yürüyerek de yapabilirsin ama öyle şartlar yok. Dolayısıyla çok farklı.
Abdulaziz Bayındır: Resulullah bineğinde nafile namaz kılmıştır da sehiv secdesi sadece farzlardadır diye bir ibare var mı Şiiler’de?
Bayan: Tabi var. Şartları farklı olduğundan.
Abdulaziz Bayındır: Şiilerde varmış. Sadece farzlarda.
Yahya Şenol: Namaz esnasında aklımıza gündelik işler geliyor. Bu durumda namazın konsantrasyonu çoğu zaman bozuluyor. Sehiv secdesi yapılmalı mı?
Abdulaziz Bayındır: Yok. Ondan dolayı yapmana gerek yok. Şeytanın ne işi var? Şeytan ne demişti C. Hakka? “Le egudenne lehum sıratekel mustakım: onlar için senin doğru yolun üstüne oturacağım” dedi. Kardeşim, senin doğru işin de namazdır. Namaza başlamadan şeytan seninle niye uğraşsın ki? Namaza başladığın zaman uğraşacak. Çok tabi bir şeydir yani. Bir hikaye anlatırlar. Benim bayağa hoşuma gider. Birisi Ebu Hanife’ye gelmiş demiş ki; ya babadan atadan kalma çok değeli bir yüzüğüm vardı. Onu bir yere koydum ama koyduğumu biliyorum ama yerini bir türlü bulamıyorum. Demiş ki; iki rekat namaz kıl ama aklına hiç bir şey getirme demiş. Ama baktı ki aklına bir şey getirirsen bulamazsın demiş. Ondan kolay ne var demiş. Kendisi iyice konsantre olmuş, namaza başlıyor. Birinci rekatta hiç aklına bir şey getirmiyor, gayet düzgün bir şekilde namaz kılıyor. İkincisinde, hani bu şeytanlar sürekli bizimle beraber ya. Onun yanında olan şeytan yüzüğün yerini haber veriyor adama. Hemen namazı nasıl bitirdiği hoop çabucak bitiyor. Dolayısıyla bakın siz namaza durmadan aklınıza hayalinize gelmeyen şeyler gelir. Buna engel olamazsınız. Bu gelir. Yapacağınız tek şey(ben öyle anlatıyorum arkadaşlar akılda kalsın diye), namazınızı boğaz köprüsü gibi sayacaksınız, gelen araba gidecek. Birisi bir dakika durdu mu bütün trafik tıkanır. Hiç birisiyle ilgilenmeyin. Gelen gitsin. Gelmesine engel olamazsınız.
Yahya Şenol: Diyelim ki uyuya kaldık veya unuttuğumuz için namaz vaktini kaçırdık. Bu durumda hatırladığımız zaman veya uyandığımız zaman namazı kılacağız. Peki bu namazı kıldıktan sonra ayrıca bir sehiv secdesi gerekir mi?
Abdulaziz Bayındır: Yok, ondan dolayı sehiv secdesi değil çünkü unutma değil bu.
Yahya Şenol: Unutmuş kılmayı, sonra vakit geçiyor.
Abdulaziz Bayındır: Orada sehiv secdesi yok. Bu namazın kendi içinde olan bir şeydir. Yani namazın erkanı. Namaz kılıyorsunuz. Öbüründe şey yok. Ne diyor AllahTeala? Bize dua ettiriyor. “Rabbena la tuahizna in nesina ev ahta’na: unutur yada hata yaparsak bizi sorumlu tutma”(BAKARA 286) diyor. Ama burada namazın içerisinde zikirde bulunmak zorunda olduğun için o zikri, sürekli zihnin uyanık olacak. Çünkü namazı zikir için kıl diyor. Sen orada yanlışlık yapıyorsun. Namazın içindeki hata başka, o başka.
Yahya Şenol: Bir de o fazla kılan kişinin durumunu anlatırken dördüncü rekatta oturdu kişi. Beşinci rekatta hatta fazla kıldığında gelip sehiv secdesi yapıyor, bir daha selam veriyor mu vermiyor mu? Bu konu hakkında son görüşü sormuş.
Abdulaziz Bayındır: Selam veriyor mu?
Yahya Şenol: Selam vermiyor gözüküyor. Hadiste selam verdiği için son beşinci rekatta.
Abdulaziz Bayındır: Selam vermiş bitirmiş, sadece iki tane sehiv secde başka bir şey yok.
Yahya Şenol: Düşmek üzere olan bir çocuğu tutmak için namazı bozan kişi ne yapar?
Abdulaziz Bayındır: Namazı bozulmaz ki.
Yahya Şenol: Geçe hafta gördük, namaz bozulmuyor.
Abdulaziz Bayındır: Çocuğu tutar ve namazına decam eder.
Yahya Şenol: Hata da değil, sehiv secdesi gerekmez.
Abdulaziz Bayındır: Sehiv secdesi gerekmez. Çünkü o çok önemli bir husus. Görevdir, tutacak tabi yani.
Yahya Şenol: İmamın arkasında namaz kıldığımızda imamın okuduğunu anlamıyorum. Çünkü ben namaz kılarken anladığım ayetleri okuyorum. Böyle bir durumda ne yapmalıyım? Cemaat ile namaz kılmak ne kadar doğru?
Abdulaziz Bayındır: Cemaatle namazı kılacaksın bir kere. Yani imamın arkasında yüksek sesle okuyorsa onu da dinleyeceksin. Çünkü o Allah’ın emridir. Araf süresinin galiba 204 yada 205..
Yahya Şenol: Orada zikir durumu ne olacak? Esas soru o.
Abdulaziz Bayındır: Neyse artık hiç olmazsa Fatiha ile idare edeceksin. Fatiha’nın manasını bildiğin için, artık onunla idare edeceksin.
Yahya Şenol: Bir açık kapı var yani yine. Müslümanların çoğunluğu namazda okuduklarını anlamadan ezber üzere kıldığını hepimiz biliyoruz. Bu durumu en kolay bir biçimde nasıl çözebiliriz?
Abdulaziz Bayındır: Önce ben şeyi tavsiye ediyorum. Elinize küçük küçük şeyler var. 30.cüzü onun için öyle bastırdık ki şuraya koyarsınız, elinize alıp okuyasınız yani. Alır okursunuz tamam. Ver bakayım sığıyor mu cebime. Doğru ayarlamışmıyız. Mesela şimdi şurada. Sığıyormuş ya. İyi ayarlamışlar. Zor bir şey değil yani. Zaten bunun namazı bozmadığını geçen hafta okumuştuk.
Yahya Şenol: Şafiler selamı neden imamdan sonraya bırakıyorlar? Bunun anlamı nedir?
Abdulaziz Bayındır: İmama uymuş olmak için. Önce imam yapsın ki arkasından biz yapalım. Beraber yaparsak ayıp olur demiş oluyor. Uymuş olmak için. Mantık yerinde bana göre.
Yahya Şenol: Geçen hafta Adem peygamberden Peygamberimiz’e kadar şeriatların hepsi aynıdır. Fakat Yahudiler’de hükümler farklılık göstermiştir dediniz. Peki tüm peygamberlere verilen şeriatların aynı olduğunun delili nedir?
Abdulaziz Bayındır: Geçen hafta onu okuduk ama herhalde hatırlayamamış soru soran kişi. Şura suresinin 13.ayeti.
Yahya Şenol: Kabir azabı sorulmuş. Herhalde onun yeri değil. Cuma namazını da geçtik herhalde. Cuma nasıl kılınırdı diye.
Abdulaziz Bayındır: Olsun, sen sor soruyu.
Yahya Şenol: Cuma nasıl kılınırdı Resulullah döneminde?
Abdulaziz Bayındır: Resulullah zamanında cuma namazı ezan okunduğunda Resulullah mimberde olurdu. Ezanla birlikte herkes camiye gelir. Çünkü namaz için çağrı yapıldığı zaman namaza koşun emri var. Resulullah arkasından hutbeden sonra farzı kılar yani iki rekatı kılar. Ondan sonra da AllahTeala Cuma suresinin 11 ve 12 ayetiydi değil mi? “Fe iza kudiyetis salatu fenteşiru fil ard: namaz bittimi hemen dağılın”. Selam verince dağılır. Resulullah da dağılırdı, ashabı da dağılırdı. Ama şu anda çok ciddi bir zaman kaybı var Cuma günleri. Bak dikkat edin hiç zaman kaybı yok. Zaten Resulullah’ın hutbesi de uzun değil kısa. Zaman kaybı yok. Mimberdeyken ezan okunuyor ve ezan biter bitmez Resulullah hutbesini okuyor. Arkasından iki rekat namaz kılınıyor ve dağılın diyor ayet. Ama bugün onun zıdfı şeyler yapılıyor. Kaçıncı ayet? 10-11. ayetmiş Cuma suresi. 62.sure.
Yahya Şenol: Namazda yapılan eksiklikler ve hatalar sebebiyle yapılan sehiv secdesi bütün namaz için bir kere mi yapılır? Yoksa hata yapınca hemen o sünnet o farzın içinde mi yapılmalı?
Abdulaziz Bayındır: Bütün namaz için bir kere yapılıyor.
Yahya Şenol: İkindi ve yatsının ilk sünnetlerinde ikinci iki rekatın oturuşu, birinci teşehhüdde salli barik okunmasa sehiv secdesi gerekir mi?
Abdulaziz Bayındır: Yatsı namazının ilk sünneti diye bir namaz yoktur. Şimdi Hanefiler ona sünneti gayrı müekkede demişler ve diyorlar ki işte Resulullah bazen kılmıştır. Sünneti gayei müekkedeyi tarif ederken öyle söylüyorlar ama arkasından da yatsının ilk sünnetini anlatırken bu konuda hadis yok, hadis olmaması müstehab olduğunu gösterir diye anlaşılmaz bir ifade kullanıyorlar. Bir kere yatsının ilk sünneti diye bir namaz yoktur ve olamaz. Olamazı nereden çıkartıyorsun derseniz, çünkü AllahTeala “ve zülefen minel leyl” diyor. Gecenin gündüze yakın vakitlerinde. Siz o yatsı namazının farzının önüne bir başka namaz koyarsanız yakınlığı başka namaza verirsiniz. Yatsıya vermiş olmazsınız. Onun için yani Resulullah’ın bütün uygulamaları mutlaka Kur’anı kerimin uygulamasıdır. Sabah namazının da farzından sonra yoktur. Çünkü farzdan sonra araya başka namaz koyarsanız yakınlığı farza değil, başka bir namaza vermiş olursunuz. Bu bir kere yok. İkindi namazının dört rekat, iki-iki kılınıyor. Hanefi mezhebinde bütün dört rekatlı namazlar iki-ikidir aslında. Şari, birlikte kılınmasını mekruh görür. Hanefiler ikindi namazının iki-iki kılınmasını uygun görürler ama öğlen namazını acayip bir mantık o da farz, o da farz. Efendim işte öğlen namazının farzından önce olduğu için farz gibi kılınır derler. Yoksa o da iki+ikidir Hanefilere göre o da öğlen namazı da iki+ikidir. Yani öğlen namazının sünneti de iki+ikidir. İkindinin sünneti de iki+ikidir. Bu sebeple salli bariki okumamış olmak namazın eksiği değildir bu mezheplere göre. Herhangi bir sehiv secdesine gerek yoktur.
Yahya Şenol: İş sahibi ve tarikat ehli bir hanıma kaza namazı yoktur dedim o gün namaza başladı. Ama ertesi gün tarikatı, böyle namaz olmaz dedi ve kadın artık namaz kılmıyor. Bu kadının vebali kimin olur demiş.
Abdulaziz Bayındır: Valla vebali kendisinin de olur bu fetvayı veren kişinin de olur.
Yahya Şenol: Ona güvenerek. Nasıl olsa kaza namazı var diye.
Abdulaziz Bayındır: Bir kere bu Kanal 7’nin bir ramazan programı vardı. İlk defa orada nasip olmuştu namazın kazası yoktur diye bir konuşma yapmıştım. Sonra Ankara’dan bir millet vekili arkadaş buraya geldi. Ya dedi, namazın kazası da yokmuş dedi. Hemen namazımı kılmam lazım falan, çok hoşuma gitti yani. Bu AllahTeala’nın koyduğu kural. Resulullah(sav)’in sıkı bir uygulaması. Şimdi herhangi bir kişi bir vakit namazı vaktinde kılmazsa, ömrünü namazla geçirse bile onu kapatması imkansızdır. Yapacağı tek şey, tevbe edip bir daha bunu yapmamaktır. Onun için ben namaz kılamuyorum, kılarım inşallah. Bu bir müslünanın ağızından çıkacak bir söz değildir. Namazı kılacaksın. Ve kılacağın o farzlardır. Başında sonundaki nafileleri kılarsan iyi olur ama kılmazsan ondan sorumlu değilsin.
Yahya Şenol: Perşembeyi cumaya bağlayan gece ölülere Yasin suresinin okunmasının bir yararı olur mu?
Abdulaziz Bayındır: Ölülere Kur’an okumanın hiç bir zaman yararı olmaz bırak perşembeyi. Bizim bir yakınımızı defnettik mezarlıkta. Ondan sonra millete dedim ki; şimdi hepiniz birer Fatiha okumak isteyeceksiniz değil mi? Konuşmayı bitirdikten sonra el Fatiha demedim tabi. El Fatiha demedim bakın. Sebebi var. Şimdi elinizi açtınız Fatiha okuyacaksınız. Orada da ölen kişi var. Sizi duyduğunu farzedin. Duyuyor ve size cevap veriyor. “Elhamdu lillahi rabbil alemin: hamd, alemlerin rabbi olan Allah’a mahsustur”. Yani Allah ne yaparsa güzelini yapar dediniz. O, ne diyecek? Valla anladım ama iş işten geçti. Siz şey yapın. Ben artık anlasam ne olur anlamasam ne olur. “Errahmanir rahim: rahman ve rahimdir”. İyiliği sonsuz ikramı boldur. Evet çok doğru, bana çok iyiliği ikramı oldu ama ben kıymetini bilmedim siz bilin diyecek. “Maliki yevmid din: hesap gününün sahibi ve yetkilisi”, evet zaten beni perişan eden de o. Bitti diyecek değil mi? Niye hatırlatıyorsun, ben onun sıkıntısı içerisindeyim. Nasıl hesap vereceğimi gördüm. “İyyake na’budu ve iyyake nestain: ya Rabbi, yanlız sana kulluk eder yanlız senden yardım isteriz”. Ne diyecek? Benden geçti hemşerim, tekrarlayıp da canımı sıkma diyecek. Demiyecek mi yani. Konuştuğunuzu düşünün. Farzedinki cam arkasından konuşuyorsunuz. “İhdinas sıratel mustekım: bize doğru yolu göster”, hemşerim bana gösterdi ama görmedim. Sen düşün diyecek bunu değil mi? “Sıratallezine enamte aleyhim; kendilerine niğmet verdiğin kişilerin yolunu”,”gayrul magdubi aleyhim: gadaba uğramamış”,”,ve lad dallın: sapıtmayanların yolunu göster”. Bana gösterdi ama ben bir şey yapmadım. Siz diyorum kardeşim diyecek. Yani şimdi hapishanedeki kişiye çalışmanın faziletinden anlatıyorsun.
Fatih Orum: Hocanın bir tanesi şey demiş, ölüye Kur’an okumak trafik kazasında ölen bir kişinin başına gelip, trafik kurallarını ona okumak gibidir.
Abdulaziz Bayındır: Aynen öyle. Gerçekten güzel söylemiş.
Abdulaziz Bayındır: Dolayısıyla Kur’anın hiç bir ayeti ölenler için değil, yaşayanlar içindir. Bitti mi? Peki sizden sualleri olan var mı? Aldık mı? Bundan sonra sistem değişti değil mi? Peki Allah hepinizden razı olsun.