Namazı Terketmenin Hükmü

29 Mart 2014 tarihinde yayınlandı. görüntülenme Mukayeseli Fıkıh Müzakereleri

Epey zamandır namaz ile ilgili olan derslerimize devam ediyoruz. Çünkü namaz son derece önemli bir ibadettir. Bugün de namazı terk edenlerin durumuyla ilgili görüşleri ortaya koymaya çalışacağız. Öncelikle biliyorsunuz her namazda Fatiha suresini okuruz. Hepimizin bildiği bir şey. Fatiha suresinin hemen arkasından gelen ikinci sure Bakara suresi. O surenin baş tarafında ne diyor AllahTeala; “elif, lam, mim, zalikel kitabu la reybe fih”. İşte kitap budur. O kitap budur. Bunun içerisinde insanı şüpheye düşürecek bir şey yoktur. “Huden lil muttekın: kendini koruyanlara yol gösterir”. Yani siz kendinizi korumaz da salıverirseniz size yol göstermez. Siz kendinizi koruyacaksınız ki o da size yol göstermiş olsun. Peki o kendini koruyanlar kimlerdir? “Ellezine yu’minune bil gaybi” yani imanı gayblarına koymuş, kalpten inanan kimselerdir. İçten inanan kimselerdir. Görüntüde herkes inanır zaten. “Ve yukimunes salate”, hemen ikincisi: namazı tam ve sürekli kılarlar. Fakat imandan sonra gelen şey namazın kılınmasıdır. Çünkü günde beş vakit namaz kılınması gerekiyor. Burada tam kılmak gerekiyor ve bir eksiklik yapmamak gerekiyor ki kendimizi korumuş olalım. Ondan sonra da diyor ki “ve mim ma razaknahum yunfikun: kendilerine verdiğimiz rızıktan da harcarlar”. Yani az, çok önemli değil. Önemli olan, Allah için elinizdeki malı kaldırıp başkasına verebilmektir. Ondan sonra devam ediyor. “Vellezine yu’minune bi ma unzile ileyke ve ma unzile min kablik: sana indirilene de senden öncekilere indirilene de inanan kimselerdir”. “Ve bil ahiretihum yukinun: ahiret konusunda da kesin kanaatleri vardır”. Çünkü ahireti tercih eden insanlardır. Yaptıkları her şeyin hesabını vereceklerinde şüpheleri olmayan insanlardır. “Ulaike ala huden min rabbihim: işte rablerinin gösterdiği yolda olanlar bunlardır”,”ulaike humul muflihun: iflah olacak olanlar da bunlardır”(BAKARA 1-5). Herkesin gelecek ile ilgili bir takım güzel beklenti vardır. O beklenilerine kavuşacak olanlar da bunlardır. Şimdi burada bir şey söyledi AllahTeala. Kendilerine indirilene inananlar ve kendilerinden öncekilere indirilene de inananlardır. Namaz konusu yani bakın hemen imandan sonra gelen husus. Bu konu bizden önceki ümmetlere de aynı şekilde emredilmiş olan bir konudur. Bakara suresinin 40.ayetinden itibaren bakarsanız bunu net bir şekilde görürsünüz. AllahTeala diyor ki; “ya beni israile…bun”, ey İsrailoğulları diyor. Şimdi İsrailoğulları dediğimiz zaman işin içerisine Yakub(as)’dan sonra gelen İsa(as)’a kadar bütün nebiler giriyor. Dolayısıyla “vellezine yu’mine bima unzile ileyke ve ma unzile ileyke min kablik”(BAKARA 5)’de ondan önce olanlara da inanan, biz zaten kurana inandığımız zaman kuran bize onu da emrediyor. Namaz konusunda da bakın hemen Allah, aynı surenin hemn 40.ayetinden itibaren ona atıfta bulunuyor. Ey İsrailoğulları, size olan nimetimi hatırlayın. “Evfu bi ahdi ufi bi ahdikum: bana verdiğiniz sözü yerine getirin ki ben de size verdiğim sözü yerine getireyim”. AllahTeala, İsrailoğullarına yani İsa(as)’a kadar, Resulullah(sav)’e inandıkları takdirde dünya hakimiyeti vaadinde bulunmuştu. Siz onu yerine getirin, gelin işte Muhammed’e inanın ben de size verdiğim sözü yerine getireyim. İşte o günün dünyasında müslümanlar kısa sürede hakim olmuşlardı biliyorsunuz. Bu gün de biz eğer AllahTeala’nın yoluna tamı tamına uyarsak bu defa biz bugün o hakimiyeti elde ederiz inşallah. Ondan sonra diyor “ve iyyaye ferhebun: yanlız benden korkun”,”ve aminu bi ma enzeltu musaddikan lima meakum?” bakın, sizin yanınızda bulunanı tasdik eden şeye de inanın. Dolayısıyla her zaman tekrarlıyoruz, bizim diğer enbiyanın ümmetlerine yani Musa(as), İsa(as) ve diğer nebilerin ümmetlerine yaklaşımımız tasdik şeklinde olmalı. Sizin kitabınız tahrif edilmişdir diye yaklaşmaya bizim hakkımız yok. Allah bize böyle bir yetki vermiyor. Onun için sizinle beraber olanı tasdik eden bu kitaba inanın. “Ve la tekunu evvele kafirin bih: bunu ilk inkar eden sizler olmayın”,”ve la teşteru bi ayati semenen kalilen ve iyyaye fettekun: ayetlerimiz karşısında az bir ücret de almayın”. Yani ahirete tercih etmeyin. Allah’ın ayetlerini kendi keyfinize uydurmayın diyor. “Ve la telbisul hakka bil batıl: hakkı batılla gizlemeyin”,”ve tektumul hakka ve entum ta’lemun”, bile bile batılı hakkın üzerine mi şey yapıyorsunuz, onunla hakkı mı gizliyorsunuz? “Ve ekımis salat” hemen burada söylüyor. Bakın buraya kadar anlatılanların hepsi inanın biraz daha ayrıntısı. Yani bize verilen “ellezine yu’minune bil gayb”daki imanları kendi kalpleri içerisindedir. Yani gayba inanırlar kelimesi yanlıştır. Bilinmeyen şeye siz eşhedu diyemezsiniz. Meallerde gayba inanırlar diye anlam verirler. Bilmediğim şeyin nesine inanacağım yani. Bilmediğim şeye nasıl eşhedu diyeceğim? Halbuki imanları kendi gayblarındadır. Yani kalplerindedir manasına gelir. Ondan sonra diyor ki imanla ilgili ayrıntı verdikten sonra hemen bize verdiği ikinci emri İsrailoğullarına da veriyor. “Ve ekımus salate ve atuz zekate verkeu mear rakaiın: namazı tam kılın ve zekatı verin, rüku edenlerle birlikte rüku edin. Yani cemaatle kılın namazı demiş oluyor Allah. Yada herkesle birlikte Allah’a itaat edin. Şimdi tabi burada bir şey de var. Bugünkü müslümanlar için de son derece ibret verici hudustur. “E te’murunen  nase bil birri  ve tensevne enfusekum ve entum tetlunel kitab e fe la ta’kilun: o kitabı okuduğunuz halde insanlara iyiliği emredip kendinizi unutuyormusunuz?”. Yani camide çıkarlar kürsülere her şey emredilir, işte Allah şöyle diyor böyle diyor. Ama o Allah’ın emri hiç kendileriyle ilgili değildir hep cemaat ile ilgilidir. Kendileri sanki muafmış gibi davranırlar. Buna çok dikkat etmek lazım. Ondan sonra da tabi diyor ki;”vesteinu bis sabri vea salat: sabırla ve namazla Allah’tan yardım isteyin”. Namazın içerisinde secdeye varıyorsunuz, C. Hakk’tan bir şey isteyin. O secdeden, insanlar alınlarını koyduğu gibi kaldırıyor. Alnınızı yere koydunuz, Allah’tan bir şey isteyin. Bilin ki Allah kişinin kendisi ile kalbi arasındadır. Yani şöyle düşünün. Şuraya bir yetkili kişi gelse hepiniz orada dikkat kesilip onu dinlersiniz ve onun olduğu yerde yanlış bir şey yapmak da istemezsiniz. Böyle üst bir yetkili olsa. E peki kainatın en üst yetkilisi, bütün her şeyi elinde bulunduran AllahTeala seninle kalbin arasında yer alıyor. Onun huzurunda dururken çok daha dikkatli çok daha şuurlu olmak zorunda değilmisin? İşte O’ndan yardım isterken sabredeceksin. Niye sabredeceksin? Çünkü seni imtihandan geçiriyor. Sabırsızlık yaparsan başka taraflara kayarsın ve namazda yardım isteyeceksin. Rükuda iste, secdede iste, tahiyyatın arkasından iste, iste. Kafayı koyduğun gibi kaldırıyorsun. Orada ne okuduğunu da bilmiyorsun. “Ve inneha le kebiratun illa alal haşiin”, tabi bu Allah’tan korkanlar dışındakine ağır gelir bu. Sabretmek, namaza sürekli devam etmek, namazda C. Hakk’tan yardım istemek biraz zor birşeydir yani. Tembellik ediyoruz falan filan. Tembellik membellik değil. Kusura bakmayın, siz Allah’tan korkmuyorsunuz. Sanki Allah sizin emrinizdeymiş gibi davranıyorsunuz. Niye kendi menfaatleriniz için hiç tembellik etmiyorsunuz. Niye şuradan beş kuruş elde etmeye sıra geldiği zaman hiç tembellik etmiyorsunuz. Peki bu Allah’tan korkanlar kimdir? “Ellezine yezunnune ennehum ileyhi raciun”(BAKARA 40-46), yani bir kere Allah ile yüzleşecekleri kanaatinde olan insanlardır bunlar ve Allah’ın huzuruna tekrar çıkarılacaklarını düşünen insanlardır. Yani ben Allah’ın huzurunda ne hesap vereceğim diye düşinürseniz namazınızı hiç eksiksiz kılarsınız. Tembel membellik işte ya aslında gevşetiyoruz, aslında kılmak lazım. Bu bahane falan değil yani. Müslümansan namazını kılarsın kardeşim. Bunun ötesi berisi yok. Tembellik membellik hikaye.

Allah Teala, bir de Nisa suresinin 142 ve 143.ayetlerinde diyor ki; “innel münafıkine yuhadiunallah” münafıklar, münafık ne demek? Aslında kalbinde imanı var. İmanını menfaatleriyle örtmüş. Dünyayı ahirete tercih ettiği için o dünyalıklarla örtmüş. Fakat insanlara da mümin gözüküyor. Çünkü menfaati mümin gözükmesinde. E şimdi benim nasıl olsa kalbimde iman var diyerek C. Hakkı kandıracağını düşünüyor oradan. Her kafirin kalbinde iman var, olmazsa nasıl örtecek onun üzerini de kafir olacak? Kalbimde iman var diye oradan Allah’ı kandıracak, insanlara da diyor ki işte ben müslümanım diyerek insanları kandırıyor. O arada işi götürecek. Yani dünyalığını oradan şey yapacak. Dünyası tamam hem de ahireti tamam. İşte diyor “ve huve hadiuhum”, C. Hakka karşı oyun kurarlar. Halbuki bilmiyorlar ki Allah onlara oyun kuruyor. Bu oyunun sonunda kaybedecek olan onlardır. Peki bunlar ne yaparlarmış? “Ve iza kamu ilas salati kusala: namaza kalktıkları zaman tembel tembel kalkarlar”. Bakıyorsun ki ehh! Yani oyun oyunadığı için namaz da kılmıyor değil, kılıyor. Kılarken hem Allah’a karşı da bir kılmış pozisyonu olacak hem de insanlara karşı olacak. Ama içinden gelmediği için de bakarsın ki yorgunum sonra kılarım. İşte uyanamaeım. İş, güç şey yapamadık. Tembel tembel şey yaparlar. “Yuraunen nas: insanlara gösteriş yaparlar”.”Ve la yezkurunallahe ill kalila: Allah’ın emir ve yasaklarını çok az hatırlarlar”. Allah’ın emir ve yasakları böyle fazla akıllarına gelmez. “Muzebzebine beyne zalik la ila haulai ve la ila haulai: ikisi arasında gider gelirler”. Ne dine tam yaklaşabilirler ne de dünyaya yaklaşabilirler, iki arada. İki cami arasında beynamaz derler. “Ve la yudillillahu fe len tecide lehu sebile”, C. Hakk’ın sapık saydığı kişiyi doğru yolda sayabilecek bir yol yoktur. Kendisi yola gelmedikten sonra.

Şimdi arkadaşlar, İsrailoğulları ile ilgili ayetleri okuduk. İşte, münafıkların ancak namaza karşı tembellik yapabilecekleriyle ilgili ayetleri okuduk. Şimdi bir de şu var. Taha suresinin 123 ve 124.ayetinde AllahTeala’nın Adem ve Havva’ya verdiği ilk temel emir var. Yani onlar o bahçeden dışarı çıkarken. Orası son derece önemli. Yani insanlığın ilk iki öğesi, ilk karı-kocası. AllahTeala diyor ki; “kalehbita minha cemian ba’dukum li ba’dın aduvv: ikiniz oradan çıkın, biriniz diğerine düşman”. Yani evde herkes benim sözüm geçsin isteyecektir. Karı diyecek ki benim dediğim olsun, koca diyecek ki benim dediğim olsun. Deken bir sürtüşme olacak. “Fe imma ye’tiyennekum minni huden”, benden bir hidayet gelirse doğru yolu gösteren bir kişi veya onun getirdiği bir kitap olursa. “Fe menittebea hudaye fe la yadıllu ve la yeşka”,kim benim hidayetime uyarsa yani ister Adem uysun ister Havva uysun. Hanginiz uyarsanız o yanılmaz yoldan çıkmaz ve sıkıntı da çekmez. Yani şöyle bir şey. Siz C. Hakk’ın emrine uyduğunuz zaman belki dışarıda bir takım sıkıntılı durumlarınız olabilir ama o sıkıntınız içinize yansımaz. C. Hakk sizin içinizi rahatlatır. Bir de Allah’tan sürekli umudunuz olduğu için o umudun arkasında sürekli yürürsünüz. Hiç bir zaman umudunuz kesilmez. Kısa bir şiir vardı, bizim Erzurum’da onu türkü olarak okurlar.

Dün gece yar hanesinde

Yastığım bir taş idi

Üstüm yağmur altım çamur

Yine gönlüm hoş idi.

Şimdi üstün yağmur altın çamur olur ama C. Hakka karşı görevini yaptığın zaman dersin ki bu C. Hakk’ın bir imtihanı. Ben bu imtihanı kazanmak zorundayım dersin. Dolayısıyla için daralmaz, için sıkılmaz. İçin daralıyor, için sıkılıyorsa ne kadar zengin olursan ol, ne kadar geniş imkanlarda olursan ol, biliyorsunuz onlar soluğu gidip bir yerden atlayıp kendilerini intihar etmekte buluyorlar. İçin daralması kadar insanı rahatsız eden bir şey yoktur. İşte sizin o dıştaki imtihan gereği sıkıntılarınız sizin içinizi daraltmaz. Allah’a olan güveniniz artar. Dersiniz ki ben bu imtihanı kazanmak zorundayım ve devam edersiniz. Ama burada asıl mesele şu. Bak şöyle diyor AllahTeala bugünkü konumuzla ilgili olarak. Adem ve Havva’ya ilk emirleri. “Ve men a’rada an zikri”, kim benim zikrimden yani benim emir ve yasaklarımdan, benim ayetlerimden yüz çevirirse “fe inne lehu maişeten danken”, onun için çok böyle sıkıntılı bir yaşayış vardır. İşte az önce söylediğim gibi. Yani bak parası olmayan değil, mevkisi makamı olmayan değil. Mesela bu televizyonlardaki dizilere bu gözle bakın, onlar hayattan parçalar aktarırlar. Ne büyük sıkıntılar içerisinde olduklarını görürsünüz. Yani psikolojik sıkıntılar. Bunalımlar, birbirleriyle sürtüşmeler, huzursuzluk, güvensizlik, bir birine karşı güvenmeme. İşte böyle Allah’ın zikrinden yüz çevirenlerin başına gelecek odur. “Ve nahşuruhu yevmel kıyameti a’ma: ve onu kıyamet günü ama(kör) olarak haşrederiz” diyor. Şimdi peki benim zikrimden yüz çeviren ne demek? AllahTeala aynı surenin 14.ayetinde Musa(as)’a diyor ki turi Sina’da “inneni enallahu la ilahe illa ene: ben Allah’ım, benden başka ilah yoktur”,”fa’budni: bana kulluk et”,”ve ekımis salate li zikri: benim zikrim için namazı kıl”. Namazı, benim ayetlerimi kafana iyice yerleştirmen için kıl. Dolayısıyla namazı kılarken de o okuduğumuz ayetleri iyice kavramak için illa ezbere bilmeniz, açarsınız kuranı kerimi, alırsınız elinize okursunuz. Böylece her bir namaz bir kuran eğitimi haline gelmeli. Hiç olmazsa bir namazda bir tane ayeti kafanıza yerleştirir ondan sonra onu hayatınıza geçirmye çalışırsınız. İşte demek ki “ekımis salate li zikri” namazın kılınması da C. Hakk’ın zikri içindir. İşte bütün bunlar, namazın bir müslüman için olmazsa olmaz olduğunu gösteriyor. Biliyorsunuz namazın kazası diye bir şey de yoktur. Çünkü AllahTeala, daha önce okuduğumuz ayetlerde Bakara 239’da diyor ki; “fe in hıftum fe ricalen ev rukbana: eğer korkarsanız namazı yürüyerek kılın yada binili bir şekilde kılın”. Yani namazı kılmamanın önünde hiç bir bahane bırakmıyor AllahTeala. Yürürken kıl, koşarken kıl, biniliyken kıl, direksiyondayken kıl, atı süreken kıl, ne yaparsan yap ama namazını kıl. Ondan sonra diyor ki; “fe iza emintum fezkurullahe kema allemekum”, bak fezkurullahe gene diyor burada. Güvene kavuştuğunuz zaman Allah’ı size öğrettiği şekilde hatırlayın, Allah’ın emir ve yasaklarını. Seferde biliyorsunuz iki rekata düşüyor. Mesela sabah namazında bir sefer hali yaşarız. Evden kalkacaksınız, iş yerine gideceksiniz, kahvaltı yapacaksınız, çoluk çocukla ilgileneceksiniz falan tam bir sefer sıkıntısı. Orada da Allah iki rekat farz kılıyor. Akşam dönüş de onun gibidir, o da iki rekat ama orta namaz olduğu için bir rekat ilave ederek üç yapıyor. Yani AllahTeala, namaz için bütün kolaylıkları gösteriyor. Seferde düşmanla yüzyüze gelsen, karşında düşman olmasına rağmen namazı terkedemiyorsun. Bir rekat bile olsa kılmak zorundasın. C. Hakk bu kadar kolaylık göstermiş. Peki niye ya Rabbi sen bir rekata kadar müsade ediyorsun da yani daha sonra kılsın, ne olur ki? Hani sen oruç tutanlar için diyorsun ki; “fe men kane minkum meridan ev ala seferin fe iddetun min eyyamin uhar” diyorsun Bakara 184’de. Yani hasta yada yolcu olursanız başka gün tutun” diyorsun ama burada şey yapmıyorsun. Bak Nisa suresinin 102.ayetine gene birlikte bir daha bakalım. Orada hastalıktan da bahsediyor AllahTeala. Burada işte yolculukta karşınıza düşman çıkarsa bir rekata düşeceğine dair ayeti açık açık anlattıktan sonra ne diyor bakın. Hatta ayeti yukarıdan okuyalım da çok net olsun. “Ve iza kunte fihim fe ekamte lehumus salate fel tekum taifetun minhum meak”. Ya Muhammed, yolcu iken karşınıza düşman çıktığı zaman sen de onların içerisinde olur da namazı tam kılarsan, onlar kısaltır. Onlardan bir gurup senin arkanda namaza dursunlar ve silahlarını yanına alsınlar. “Fe iza secedu fel yekunu min veraikum: secdelerini tamamladıkları zaman arkada düşmanın karşısına geçsin bunlar”,”vel te’ti taifetun uhra lem yusallu: namaz kılamamış ikinci gurup gelsin senin arkanda ikinci rekatı kılsınlar” diyor. Bir rekatta onlar namazlarını tamamlamışlar, bir rekat da bunlar kılsınlar. Ondan sonra gene ne diyor? “Vel ye’huzu hizrahum ve eslihatehum: tedbirlerini alsınlar ve silahlarını yanlarında bulundursunlar”. Peki. Şimdi burada niye böyle? “Veddellezine keferu lev tagfulune an eslihatikum” kafirler ister ki keşke silahlarınızdan ve mallarınızdan bir an gafil kalsanız, korumasız olsa. Yani hep beraber kılarsanız namaz korumasız kalacak. Onu bir gurup koruyacak. Öbür gurup bir rekat kılacak, o gidecek koruyacak. İkinci gurup gelip bir rekat kılacak. “Fe yemilune aleykum meyleten vahideh” yani size hemen ani bir baskın yapıp sizin işinizi bitirmek isterler diyor. Ama burada bir şey söylüyor. “Ve la cunaha aleykum in kane bikum ezen min matarin” yağmur var, yağmurun verdiği bir sıkıntı var. “Ev kuntum marda” yada hastasınız. Bak yolcu, karşıda düşman var ve hasta. Yoculuk ve hastalık birleşiyor. Mesela oruçlu kişi ile karşılaştıtırsanız. Ne diyor “ve men kane maridan ev ala seferin fe iddetun min eyyamin uhar”(BAKARA 185), hasta veya yolcu olursan başka zaman tut. Burada adam hem hasta hem yolcu. Bu ayette. Demiyor ki namazını kılmayabilirsin. Sadece diyor ki; “ve la cunaha aleykum” dan sonra “en tedau eslihatekum: silahlarınızı yanınıza almamanız günah değildir”. Hastasın, zaten yanında olsa bile kullanamazsın. Yada bir eziyet içerisindesin, sıkıntı içerisindesin. Yağmur falan. Düşman için de aynı şey söz konusudur. Sadece o anda namaz kılmama ruhsatı yok. Silahını yanına almama ruhsatı var o kadar. Ama silahını almadın da öyle gevşek “ve huzu hızrakum” gene tedbirinizi alacaksınız. “İnnallahe eadde lil kafirine azaben muhina: Allah o kafirlere alçaltıcı bir azap hazırlamıştır”(NİSA 102). Şimdi tekrar edeyim. Yolcusunuz, bir. Karşıda düşman var, iki. Yağmur yağmış sıkıntı doruk noktasında ve hasta. Ya Rabbi, niye sen şimdi namaz kıl diyorsun ki yani? Bir rekat da olsa kıl diyorsun? Sonra kılsın ne olur ki sanki değil mi? Yok, bir rekat da olsa kılacak orada. Yocular iki rekat kılıyor, onu yarıya düşürme ruhsatı var. Peki niye böyle? Onun altındaki ayette onu anlatıyor. “İnnes salate kanet alal mu’minine kitaben mevkuta”(NİSA 103) alttaki ayetin ikinci bölümü bunu söylüyor. Niye? Çünkü namaz, insanlara vakitle sınırlı bir farzdır. Vakit çıktı, namaz bitti. Artık o namazın bir daha kılınacağı bir vakit yok. Ondan sonra bir başka namazın vakti gelmiştir. O namaz geçti. Mesela ramazanda oruç tutmamış olan kişilere ki ramazanda hasta ve yolcu dışında hiç kimsenin oruç tutmama ruhsatı yoktur. Her hangi bir kişi canım sonra tutarım. Mesela diyor ki; bile bile yerse keffaret falan. Yok kardeşim, ne keffareti? Bile bile yiyen adam, bütün ömrünü oruçla geçirse onun yerini tutması imkansızdır. Tıpkı namazını bile bile terkeden kişi tüm ömrünü namazla geçirse o namazı kapatması imkansızdır. Ramazanda sadece hasta ve yolcuya ruhsat verilir. Onun dışındakinin oruç tutmama diye bir ruhsatı yoktur. Tutmayan kaybetmiştir. Hasta ve yolcuya niye daha sonra oruç tutma ruhsatı vermiştir? AllahTeala onu, Bakara 185’de anlatıyor. Bak diyor ki ayetin sonuna doğru; “ve li tukmilul iddete” siz sayıyı daha sonra tamamlayasınız diye size bu yetki veriliyor. Yani tamam ya Rabbi, ben hastayım oruç turmayabilirsin dedin. Ben ramazan boyu tutmadım. Yada bir gün tutmadım, neyse. Yolcu tutmayabilir dedin tutmadım. Fakat senin huzuruna geldiğim zaman arkadaşımın yanında şu kadar oruç sevabı olacak, benim sevabım az olacak. Zararlı geleceğim. Birisinin defterinde 30 günlük oruç sevabı olacak, sen bana ruhsat verdin ondan dolayı günah yazmadın ama ben geleceğim 15 günlük oruçla. İşte AllahTeala “ve li tukmilul iddete” o eksiği tamamlayasınız diye kaza yetkisi verdim diyor. Eksiği tamamlayasınız diye. Dolayısıyla o ruhsat verilmemiş kişi ömrünü oruçla geçirse o eksik bırakmamış ki Allah’ın emrini tutmamış. Onda eksiklik yok, külliyen yapmamış. Yani emre uymamış olan bir kişinin yapacağı, tevbe edip bir daha böyle bir şey yapmamaktır. Sayıyı tamamlayasınız diye tanınan bir husus var. Peki şimdi C. Hakk namazda uygulayabileceğimiz bir prensibi Bakara’nın son ayetinde söylüyor. Dior ki; “la yukellifullahe nefsen illa vus’aha: Allah kimseyi gücünün üstünde bir şeyle sorumlu tutmaz”. Peki. “Leha ma kesebet ve aleyha mektesebet, rabbena la tuahızna in nesina ve ahta’na” bu duayı da bize yaptırıyor. Ya Rabbi, unutur, hata edersek bizi sorumlu tutma diyor. Tamam. Allah kabul etmeseydi bunu şey yapmazdı. Peki ben uyuyakaldım. Unutmadan daha ağır bir şey değil mi? Uyuyakaldım, namazım gitti. Yarın Allah’ın huzuruna gideceğim, Fatih’in benden bir vakit namaz fazlası olacak. Sorumlu tutmuyorsun ama ne olacak? Ondan sonra, unuttum? Sorumlu tutmuyorsun ama benim namazım eksik kaldı? İşte Resulullah(sav) burada diyor ki; unutur yada uyuyakalırsanız, uyandığınız zaman yada aklınıza geldiği zaman o namazı kılın diyor. Kaza falan değil o namazı kılabileceğiniz vakit, o vakittir. Başka bir zaman değildir yani. Nedir o? Allah’ın huzuruna eksikle gitmemeniz için. Madem böyle bir ruhsat vermiş, onu tamamlama hakkını da vermil olması gerekiyor ki ahirete siz, eksik gitmiş olmayasınız. Çünkü suçlu değilsiniz. Ama kasten namazı terkederseniz suçlusunuz.

Sonuca geliyoruz. Namaz kılmak son derece önemli bir ibadet. Namazı terketmek diye bir şey yok. Namazı terkederseniz cezasını C. Hakk verir. Terkedenler iki türlü. Birisi inanmayarak terkeder ki ayetlerde okuduk ki inanan kişinin terketmesi, hemen hemen imkansızdır. E peki bunlara uygulanan bir ceza var mı? Onu da mezheplerden göreceğiz. Şimdi önce Enes Hoca’dan konuyla ilgili rivayetleri dinleyelim.

Yahya Şenol: Genelde namazın terki için Rum suresinin 31.ayeti delil getiriliyor. Ona da bir bakalım. 30’dan itibaren aslında alabilirim. Dinin tarifinin yapıldığı ayet var ya. Rum suresi, 30.surenin 30.ayeti. Orada Allah dini fıtrat olarak tanımladıktan sonra diyor ki; “zalike dinul kayyım: işte dosdoğru din budur”,”velakinne ekseran nasi la ya’lemun: fakat insanların çoğu bunu böyle bilmiyorlar”(30). “Mnibine ileyhi”,”fe ekım vecheke” bu emirlerden sonra Allah’a yönelin”,”vettekuhu”, ve ondan çekinin, ondan sakının. “Ve ekımus salate: o namazı tam ve dosdoğru kılın”,”ve la tekunu minel muşrikin: ve sakın müşriklerden olmayın”(31). Bazı platformlarda, bunu namazı kılın ki müşrik olmayın şeklinde anlamlandıranlar var. Hani bu hususu açıklamak için özellikle bu ayeti hatırlatmak istedim ben. Burada hem 30, hem 31. ayette bir kaç emir bir de nehiy/yasak var. Emirler ne? Yüzünü dosdoğru bu dine çevir, bir. Yanlızca Allah’a yönel, iki. Allah’tan sakın, üç. Namazı kıl, dört. Müşriklerden olma, beş. Namazı kılma ki müşriklerden olmayasın diye bu ayetin anlaşılması dil açısından mümkün mü?

Abdulaziz Bayındır: O imkansız tabi.

Yahya Şenol: Yani şart ve ceza cümlesi değil bunlar. Biri emir biri de yasak. Namaz kılın çünkü devamında da nasıl müriklerden olmayacaksınız: “minellezine ferraku dinehum: dinlerini parça parça etmiş”,”ve kanu şiyea: ve her biri bir gurup olmuş”(32), bir mezhebe falan ayrılmış müşrikler.

Abdulaziz Bayındır: Namazını kılmayan müşrik olur diyenler, bu guruplardan biridir. Evet öyledir. Namaz kılan müşrikler de vardır. Namazını kılmazsan müşriklerden olursun dediği zaman Allah’ın ayetini çarpıtarak kendi şeylerine delil getiriyorlar. Bakın şimdi arkadaşlar, burada çok önemli bir husus vardır. Ali İmran suresinin 7.ayetinde. Az önce bu fetvayı verenler dinlerini parçalayanlardandır, olabilir değil onlardandır diye hüküm cümlesi kullanıyorum. Niye kullanıyorum? Ali İmran suresinin 7.ayetine bakın. Orada AllahTeala diyor ki; “fe emmallezine fi kulubihim zeygun: kalplerinde kayma olanlar”,”fe yettebiune ma teşabehe minhub: bu kitaptan, kendi zihinlerindeki kurgularına uygun düşen ayetin peşine takılırlar”. Çünkü namazı kılmayan müşrik olur diye bir ayet yok. Ama böyle bir fetva vereckler ki adamları öldürsünler. Biraz sonra dinleyeceğiz arkadaşlardan. Sanki haşa kendilerini Allah’ın yerine koyacaklar. Allah’ın vereceği cezayı kendileri verecek. Ondan sonra da bir sürü insan namaz için camiye gidecek ama namazda falan gözü yok aslında. Sadece bu töhmetten kurtulmak için. Yani insanları münafık olmaya zorlayan bir yapı oluşturulacak. İşte”fe emmalellezine fi kulubihim zeygun: kalplerinde kayma olanlar”,”fe yettibiune ma teşabehe: kitaptan kendi zihnindekine uygun olanın peşine takılırlar”. Bula bula bir tek o ayeti bulmuşlar. Ayete doğru anlam verseler olmayacak. O şekilde yaparak kendi kafalarına göre bir yapı oluşturuyorlar. Biraz sonra mezhplerin bu konuda neler yaptığını göreceğiz. Ve malesef biz ne çekiyorsak hikmetsizleştirilmiş bir dinden çekiyoruz. Yani bu hikmetsizleştirilmiş dinde yeni hükümler ortaya koyuyorlar. Namazını kaza edersin canım bir şey olmaz, sonra kılarsın diyorlar. Tabi bunu öğrettimi hocalar, adam da oluyormuş diyor. Eh, ben sabahleyin işe gidiyorum, akşam gelip hepsini birden kılıyorum. Bana şunu söyleyenler de oldu; “Hocam, ben sabahleyin işe gitmeden beş vakit namazı kılıp gidiyorum. Peşin ödeme. İndirimden yararlanmak için galiba! Bu yanlış fetvalar, hikmetsizleştirilmiş din yani kuran sünnet bütünlüğünün ortada kalktığı, ayetlerin parçalandığı, herkesin kendi kafasına göre bir din ortaya koyduğu, hikmetten tamamen uzaklaşmış, fıtrattan tamamen uzaklaşmış olan bir din anlayışı ki bir önceki ayet dinin fıtrat olduğunu söylerken, bir sonraki ayet sanki onu dışına atıyormuş gibi anlamlandırılması gerçekten son derece manidardır ama burada tekrar edeyim, “fe yettebiune ma teşabehe minhu”, kendi kafalarında kurgularına uygun gördükleri ayete uyarlar. Zaten tam uygun da bulamazlar. Bunu niye yaparlar? “ibtigael fitneti: fitne çıkarmak için”. Fitne nedir? Sıkıntı. Yani insanları inanmadıkları halde camiye zorladığın zaman bu bir sıkıntıdır. İnanmayan adam, açıkça söylesin inanmadığını ki bir müslüman onun şüphesini gidersin. Yani adam hem kafir oluyor hem kişiliğinden oluyor. Bari kişiliği gitmesin kardeşim. Açık açık şüphesini ortaya koysun, tartışılabilsin. O tartışmadan sağlam bir inanç ortaya çıkıyor. Sen neden korkuyorsun?

Yahya Şenol: Burada belki hani namazın terkine bizim delil olarak kullanacağımız Meryem suresinin 59.ayeti var. Meryem suresinde hani başından itibaren Zekeriyya(as), Yahya(as), İsa(as), İbrahim(as),?, İsmail, İdris bunların isimleri açıkça zikrediliyor. Sonra 58.ayette de işte diyor C. Hakk, bunlar, Allah’ın kendilerine niğmet verdiği nebilerdir. Ve Adem’in soyundan Nuh ile beraber gemide taşıdıklarımızdan, İbrahim’in ve İsrail’in/Yakup(as)’ın soyundan “hedeyna vectebeyna” bunlar kendilerine hidayet verdiğimiz ve seçtiğimiz kimseler yani dolaylı yoldan bütün peygamberlere işaret ettikten sonra 59.ayette, “fe halefe min ba’dihim halfun” işte bunların arkalarından öyle bir nesil geldi ki “edaus salate: bunlar salatı zayi ettiler/kaybettiler”.

Abdulaziz Bayındır: Sonra kularsın, kaza et de zayi etmektir, başka bir şey değil.

Yahya Şenol: Belki bu büsbütün terketmek değil. Adamın zihninde, aklında var ama..

Abdulaziz Bayındır: “Terkes salate” değil “edaus salate”.

Yahya Şenol: Değil evet. Ama tabi sadece suç bu değil. Namazı zayi ettikleri gibi “vettebeuş şehevati” ve artık tamamen arzularına, şehvetlerine tabi olmuşlar. İşte bunlar ne olacak? “Fe sevfe yelkavne gayya”, şimdi elimizdeki meallerde bilmiyorum nasıl mana verilmiş. Genelde bizim zihinlerimizde bunlar “gayya”ya, cehennemde gayya çukuruna atılacaklar diye çevriliyor ama benim elimdeki mealde güzel bir şey var. “İşte onlar, gayy ile karşılaşacaklar” demiş ve dip notta da “gayy”ı, araplar kötü olan her şeye “gayy” derler. Ama daha sonra demiş İbni Abbas, İbni Mesud’a göre bu cehennemdeki bir vadinin adıdır. Ama başlarına kötü bir şeyler gelecek.

Abdulaziz Bayındır: Kötü kurgularıyla yüz yüze gelecek.

Yahya Şenol: Evet, yüz yüze gelecekler. Bakın namaz kılmayan veya namazı zayi edenin cezası burada açıklanmış. Fakat daha sonra ki biraz sonra göreceğiz mezheplerde bunların hepsinin cezası var. Bir kaç mezhepte ölüm cezasıdır. Bir mezhepte de hapis ve dövme cezası var ama C. Hakk burada açık kapı bırakmış. 60.ayette diyor ki; “illa” ama bu kişilerden “men tabe: kim tevbe ederse”, yaptıklarından vaz geçerse, “ve amene” ve bunu iki şekilde anlayabileceğimizi düşünüyoruz. Bir, yeniden iman ederse veya müslüman ama tekrar Allah’ın affediciliğine, tevbeleri kabul edeceğine inanırsa şeksiz, şüphesiz bir şekilde, “ve amile salihan: ve bundan sonra da salih ameller işlerse” yani tekrar namaz kılmay başlarsa kişi ne olacak? “Fe ulaike yedhulunel cennet: işte Allah bunları cennete sokacak”.

Abdulaziz Bayındır: Sen şimdi öldürürsen..

Yahya Şenol: Nasıl yapacak bunları?

Abdulaziz Bayındır: Biraz sonra göreceksin. Yani namaz kılmayan kişiye bazı işlemler uygulanıyor. Biliyor ki kılmazsa öldürülecek. Öyle bir adamın tevbesine nasıl güveneceksin?

Yahya Şenol: Buradaki “ve amene” kime güvenmek? Allah’ın affedeceğine güvenmek.

Abdulaziz Bayındır: Bir de şu var. Yani “gayy” kelimesi ile ilgili ben kısa bir şey söyleyeyim. “Gavva”, Adem(as) ile İblis olayında İblis, AllahTela’ya isyan ediyor ve biliyorsunuz secde etmiyor ve kafir oluyor. Şimdi o İblis’in işlediği günaha kuranı kerimde “gayy” günahı deniyor. Orada diyor ki; “fe bima agveyteni”(ARAF 16) beni bu gayy günahına sokmana karşılık. Öyle tercüme edebiliriz. Adem(as) kafir olmuyor. Yasaklanan meyveden yiyor, hatasını da kabul ediyor ama Adem de gayy günahını işlemiş oluyor. O da Taha suresi 121. “ve asa Ademu rabbehu fe gava”, Adem rabbine isyan etti ve gayy suçunu işledi. Yani gayy suçunu işlemek için kafir olmak gerekmiyor. Şimdi “gayy” kelimesi, bir kurgu oluşturmaktır. Mesela şeytan, kendisine göre bir kurgu oluşturuyor. O kurgunun parçacıkları var. O kurguda kendince düşünüyor. Diyor ki; ben bu insanları saptırırım. Bunların hepsi nasıl olsa ölüp gidecekler. Allah’tan, önc bir müsade istiyor. Diyor ki; ya Rabbi, bana, bunların yeniden dirilmesine kadar süre tanı. O zamana kadar süre tanıyor. Ve yeniden dirilmeden önce hepsinin ölmesi var. Kurguluyor ki ayetten anladığımız o, ben o arada tevbe eder paçayı kurtarırım diye kurguluyor. İşte o kendi kurgusuna göre hani AllahTeala’nın dışında kendine göre bir kurgu oluşturuyor. O bir gayy suçu oluyor, bu küfre giriyor. Adem(as)’ın da bir kurgusu var. Ben bu ağaçtan yediğim zaman ölümsüzleşeceğim, yok olmayacak bir saltanat falan. O da ama tabi hatasını anlıyor. C. Hakk’a baş kaldırma noktasına gelmiyor o. Dolayısıyla gayy suçunu işleyen iki grup var. Birisi kafir sayılıyır, birisi günahkar sayılıyor. Şimdi o açıdan ayete baktığımız zaman(Meryem 59’a), “illa men tabe: tevbe eden” tamam. Her ikisi için de söz konusu. İster müslüman olsun ister olmasın. Namaz kılmayan bir kişi kendine  göre bir takım kurgular içerisine girerek de namaz kılmamış olabilir Allah’a karşı görevinin olduğuna kesin olarak inandığı halde. Ama ya gerek yoktu, Allah’ın benim namazıma ihtiyacı mı vardı demiş olabilir. İhtiyacı mı var diyen adam kafir olur, öbürü kafir olmaz ama ikisi de gayy suçunu işlemiş olur. Onun için “men tabe”, her ikisi için olur. “Ve amene”, şeytan gibi gayy suçunu işleyen gurup için olabilir. O şekilde de bir anlam verilebilir. “Ve amile salihan” ama iyi bir iş yapmak. Ama hepsinin sonucunda, adam bir kere meseleyi anlayıp kavraması lazım. Tevbe etmesi lazım. Tevbe, dönüş yapmak demektir. İçten, kesin karar vermek demektir. Birisi dışarıdan elinde kılıçla senin başında bekliyor, namazını kıl yoksa öldürürüm diyor. Orada tevbe olmaz ki. Sonra sen tanımısın kardeşim sana ne? Evet şimdi arkadaşlarımızı dinleyelim. İyi oldu Yahya şey yapman. Aslında derse girmeden aklımdaydı ama unuttum tümüyle. Hiç aklıma gelmedi.

Enes Alimoğlu: Namazı terketme suçnun ne olduğu konusunda bir kaç tane hadis tespit ettik. Cezası konusunda da bir tane hadis var, o çok problemli. Onu sonra konuşacağız. İlk hadis, Cabir(ra)’dan geliyor. Muslim’de var. Bu hadiste Peygamber(sav) demiş ki; “beynel reculi ve beynel kufri ve şirki terkis salat”.

Abdulaziz Bayındır: Ben mi tercüme edeyim? Orta asyada usul böyleymiş değil mi? İbareyi birisi okuyor, tercümeyi başkası yapıyor. Biz de alışkın olmadığımız için hemen intikal edemiyoruz meseleye. Bir hadiste şöyle deniyor; kişi ile şirk arasındaki durum, namazı terk etmktir. “Fe men tereka” fakat değil mi arkası? Namazı terkeden kafir olur. Böyle bir hadis. Bu nerede var.

Enes Alimoğlu: Müslim’de var. Tirmizi, İbni Mace.

Abdulaziz Bayındır: Müslüm, Tirmizi, İbni Mace. Yani kişi ile şirk arasındaki engel namazdır. Namazı terkeden müşrik olur. Terketme kelimesi şeydir, mesela evini terkeden erkek yada kadın denir. Ne olur? Başka bir tarafa intikal etmiş oluyor. Bir de evini ihmal eden erkek veya kadın dersiniz. O, teketmişten biraz farklı olur. Kapıyı vurup çıkmış tekrar gelecek. Bir daha dönüş yok. Tamamen bırakmış.

Enes Alimoğlu: İkinci hadis, sünenlerde geçiyor. Müslim ve Buhari’de yok ama sünende var. Sünen erbaan dediğimiz. Peygamber(sav) demiş ki; “hamsu salavatın iftara dahunallahutela”.

Abdulaziz Bayındır: AllahTeala’nın farz kıldığı beş namaz

Enes Alimoğlu: “Men ahsene vudualunne ve sallaunne vaktihinne ve rukuahunne ve huşuhunne kane lehu alallahi ahdun mağfire lehu”.

Abdulaziz Bayındır: Kim onun abdestini alır, namazını kılar, huşu içerisinde olur, rükusunu yapar, secdsini tam yaparsa AllahTeala onu affetmeyi taahhüt eder. Yani af sözü verir.

Enes Alimoğlu: “Ve men lem yef’al fe leyse lehu alallahi ahdun”.

Abdulaziz Bayındır: Ama bunları yapmayanlara C. Hakk’ın bir sözü yoktur.

Enes Alimoğlu: “İnşa ve falehu inşae azzebehu”.

Abdulaziz Bayındır: Hah! Şimdi bak bu da bu terkten farklı bir şey. Az önce söylediğimiz ihmalkarlığa girmiş oluyor.

Enes Alimoğlu: Zaten  “ahsene vuduehunne vaktihinne” var ya.

Abdulaziz Bayındır: Kim güzel abdest alır vaktinde namazını kılarsa rukusunu secdesini tamamlar, huşu içerisinde yaparsa Allah buna affetme sözü verir. Ama bu durumda olmayanlara C. Hakk’ın bir sözü yoktur. İster azab eder ister affeder.

Enes Alimoğlu: “Men hafeze aleyha kanet lehu nurwn ve burhanen ve necaten yevmel kıyame”.

Abdulaziz Bayındır: Kim namazı sürekli kılarsa onun için bir nur olur bir burhan olur. Yani kendini kurtaracak bir tutamak olur, delil olur ve kıyamet gününde onun kurtuluşuna vesile olur.

Enes Alimoğlu: “ve men lem hafizu aleyha lem yekunu nurun ve la burhanun ven necat”.

Abdulaziz Bayındır: Ama namazını sürekli kılmayan kişinin elinde bu bir delil olmaz, onun için bir kurtuluş vesilesi olmaz ve bir nur olup da önünü aydınlatmaz.

Enes Alimoğlu: “Ve huşire yevmel kıyameti mağfira Firavne Karun Ubey İbni Halef”.

Abdulaziz Bayındır: Ubey İbni Halef o zaman varmıydı? Mekke’demiydi o? Neyse. Olabilir. Ahirette, Firavunla..

Enes Alimoğlu: Münafık olan Abdullah İbni Übey.

Abdulaziz Bayındır: Zihinlerde o kaldığı için. Tamam. Übey Bin Halef, Firavun, Haman ve Karun. Bunlarla bir araya getirilir. Onlarla birlikte haşredilir.

Enes Alimoğlu: En son hadis. “An Abdullah İbni Mesud kal kale Resulullah(as), la yahillu katilu muslimin eşhedu en la ilahe illallah ve enni resulullah illa bi salasin en nefsu bin nefsi ves seyibu zani el mağriku minel din et tarikul cemea”.

Abdulaziz Bayındır: Tabi biraz sonra bu son rivayet ile ilgili konuşacağız ki en çok üzerinde durulan o dur. Bir müslüman kişinin kanı üç şeyden biri olmadan helal olmaz. Yani bir müslüman öldürülmez. Birisi en nefsi bin nefs, yani birisinin canına kıymış ise onunda canına kıyılır ki bu kısas. Kuranda zaten var. İkinci diyor dulun dul ile zina etmesi. Zina eden evli bir kişi, o manada kullanılıyor. Ondan sonra da topluluktan ayrılan. Dinden ayrılıp cemaati, topluluğu terkeden kişi. Yani bu üçünden biri ile bir müslüman öldürülebilir. Evet şimdi bununla ilgili Enes Hoca’yı biraz dinleyelim. Enes Hoca’nın bu konularda çok güzel çalışmaları var. İnşallah önümüzdeki günlerde çok daha fazla istifade edeceğiz. Birazcık dinleyelim.

Enes Alimoğlu: Şimdi bu hadis, Muslüm ve Buhari’de geçiyor.

Abdulaziz Bayındır: Buna dikkat edin. Buhari ve Müslim. Müslümanların en çok güvenilir olarak aldığı kitaplar.

Enes Alimoğlu: Ravilerin hepsi hemen hemen aynı. Buhari ve Müslim’den sonra sahabeye gidene kadar aradaki kişiler hemen hemen aynı. Müslim’de 7 kişi var. Müslim’den başlıyor, taaa sahabeye gidene kadar arada 7 kişi var. Bu 7 kişinin hepsi konusunda hiç istisnasız bu tevacim ve tabikat kitaplarında leyse bi kavi leyse, yuteci bi hadisihi şeklinde sözler var.

Abdulaziz Bayındır: Hepsi güvenilir değil yani. Rivayet eden 7 kişi var. Rical kitabı dediğimiz yani o hadislerin rivayet zincirinde yani hadisi bize nakleden kişilerin oluşturduğu halkalarda yer alan 7 kişinin hepsi ile ilgili güvenilir değil, hadisi ile delil alınamaz, sözüne güvenilemez notları var. Bu notlara rağmen Buhari ve Müslüm, bunu rivayet etmiş.

Enes Alimoğlu: Her raviyi teker teker alıyor, 7 raviyi.

Abdulaziz Bayındır: Zaten hepsi aynı şeyi tekrarlayacaklar.

Enes Alimoğlu: Evet. Sonra bu hadisi ilk defa kim söylemiş diye baktım. Bunu Evzai diye bir zat söylüyor. Bizim kitaplarda İmam Evzai diye geçen bir kişi.

Abdulaziz Bayındır: Bir fakih olarak kitaplarda yer alan, 88’de doğuyor. 80’de Ebu Hanife doğmuş, 8 sene sonra o doğmuş. Aynı dönemde. Ebu Hanife ile aşağı yukarı 8 yaş farkları var ama O Şam bölgesinde. Ebu Hanife, Kufe bölgesinde. 88’de doğuyor, 157’de ölüyor. 157’de ölüyor ki yani bu tebe-i tabiinden sayılıyor mu?

Enes Alimoğlu: Bilmiyorum. Şam’da doğmuş. Ebu Hanife, Emeviler döneminde de işkence görmüş. Hatta Mekke’ye kaçmış. Abbasiler kurulduğunda geri gelmiş. Abbasiler’de ölmüş. Ama bu çok itibar görmüş “ve azzemehu ve kerremehu” diye ibareler geçiyor.

Abdulaziz Bayındır: Hem Emeviler’in ve Abbasiler’in çok değer verdiği ve ikram ettiği, saygı değer kıldığı bir fakih. Aynı insanlar, Ebu Hanife’yi yani hayatı çekilmez hale getirdikleri için Ebu Hanife, Mekke’ye kaçıyor. Önce ortalıktan kayboluyor, sonra ortalık düzeldi diye geri dönüyor ama gene yeni oluşan yönetimle uyuşamıyor. Çünkü bunlar, dini kendine uyduran insanlar. Hani biz sürekli burada konuşuyoruz ya, Emevi döneminden itibaren İslam bitmiştir diye. Bitmişliği biraz daha yakından görmüş olacağız. Malesef biraz sonra göreceğiz ki Ebu Hanife de hayatını vermiş olduğu bir konuda Hanefi mezhebi kitaplarına bakarsanız o fetvayı verenler arasında geçer. Yani o fetvayı verenlerden olsaydı o da çok büyük bir saygın noktaya gelirdi. Yani kişi hayatını veriyor, öldükten sonra o da o fetvayı verenlerden sayılıyor. Siyaset, böyle bir şey yani.

Enes Alimoğlu: İbni Kesir, El Bidaye Ven Nihaye adlı kitabında diyor ki; Abbasi sultanlarından ilk Seffah imiş. Seffah’ın amcası, Abdullah İbni Ali denen kimse Şam bölgesine gelmiş. Emeviler’in devletini yok etmiş. Emeviler’e ait ne varsa hepsini yıkmış yakmış. Bu arada da bu Evzai, üç gün kaybolmuş.

Abdulaziz Bayındır: Emeviler ile çok iyi geçinen bir insan. Emeviler’i yakıp yıkıyor. Seffah kelimesinin anlamı, çok fazla kan döken anlamına geliyor.

Abdurahman Yazıcı: Seffah, Cafer’den önceki Hocam. İlk Seffah.

Abdulaziz Bayındır: Şimdi o Seffah’ın amcasının oğlu mu dedin?

Enes Alimoğlu: Seffah’ın amcası Abdullah Bin Ali İbni Abbas.

Abdulaziz Bayındır: Hz. Abbas’ın soyundan gelenlerden birisi. O geliyor yani Emeviler’i yok etmişler. Bu adamın Emeviler ile arası çok çok iyi. Gelmiş Şam’a, bu üç gün kaybolmuş. Durumu takip ediyor, düşünüyor falan. Sonra ortaya çıkıyor.

Enes Alimoğlu: Evzai, kendisi anlatıyor. Bu İbni Kesir de kendi sözünden aynen nakletmiş. Diyor ki.

Abdulaziz Bayındır: İbni Kesir dediğimiz tefsir..

Enes Alimoğlu: El Bidaye Ven Nihaye.

Abdulaziz Bayındır: El Hidaye Ven Nihaye. Bu bizim bildiğimiz İbni Kesir.

Enes Alimoğlu: “Kelel Evzai dehalte aleyhi ve huve ala seriyrihi ve fihi hizrenetun” diyor. Yani ben, Abdullah İbni Ali’nin yanına girdim.

Abdulaziz Bayındır: Ne demek?

Enes Alimoğlu: Elinde bir tane sopa var, taht üzerinde oturuyor. Yere bir şey yazıyormuş gibi çiziyor yeri sopa ile. Çevresinde siyah elbise giymiş, kılıçlarını kınından çıkarmış, ellerinde kılıç var. Ben o hal üzerine girdim diyor.

Abdulaziz Bayındır: Bak şimdi. Evzai, o şekilde şey yapıyor. Orada olan üst yöneticinin elinde sopa, çevresinde siyah elbiseler giymiş olan insanlar, her biri de kılıcının kabzasını tutmuş. Birazcık dışarıya çıkarmışlar. Son derece hür bir ortamda Evzai’yi çağırıyorlar!

Enes Alimoğlu:”Vel amidetun hidiyeti” diye bir şey var orada, anlamadım. Kılıçlardan başka onlar da varmış. Direk, direk.

Abdulaziz Bayındır: Pranga. O da var. Böyle bir ortama çağırıyorlar.

Enes Alimoğlu: “Fe sellemte aleyhi fe lem yerudde”.

Abdulaziz Bayındır: Girmiş selam vermiş, adam selamını almamış. Ulemaya ne büyük saygıları varmış, anlayın yani. Şimdi kendinizi onların yerine koyun. Evzai, o bölgenin en önde gelen alimi. Şimdi o alimi, o şahıs nasıl karşılıyor? İşte elinde sopa ile yere bir şeyler çiziyor. Öbürleri kılıçları çekmiş. İçeri girip selam veriyor, aleyküm selam yok.

Enes Alimoğlu: “Summe kale ya Evzai, ma terafi senallahu min izalete zalameti alel ibat vel bilat”.

Abdulaziz Bayındır: Bak diyor ki; şu ülkelerden ve Allah’ın kullarından şu zalimleri el çektirdik. Onları millete musallat olmaktan kurtardık. Bu konuda senin görüşün ne?

Enes Alimoğlu: “El cihaden ev ribaten ve”

Abdulaziz Bayındır: Bu bir cihad mıdır, ribat mı? Sınır koruması mı?

Mehmet Ruzi: Allah yolunda cihad..

Abdulaziz Bayındır: Ribat? Doğru doğru şeyde var. “Ve rabitu” var, evet. Yani bu bir sınırları koruma yada sınırları koruma işi, cihadmıdır? O cihad manasına bir farklı evet.

Enes Alimoğlu: “Ve kultu eyyuhel emir. Sem’ihi sailen ensari ye kulu sinetu Muhammed İbrahim timi ye kulu simatu- 01:19-01:24 arası anlaşulmadı- yekyul innemel emelu bin niyet”.

Abdulaziz Bayındır: Şimdi orada bir hadis rivayet ediyor. İşte şunlar, şunlardan gelen hasislere göre ameller niyetlere göredir. Sizin niyetiniz iyi ise iyi.

Enes Alimoğlu: “Ve innemel kullim ameli”.

Abdulaziz Bayındır: Herkes kendi niyetine göre karşılığını görecektir. Tamam. Bunda problem yok.

Enes Alimoğlu: Hadisin sonuna kadar okuyor. “Kalel evzai fe nekete eşedde yenkut”. Sopayı daha sert bir şekilde çiziyor.

Abdulaziz Bayındır: İyice sinirlendiğini gösteriyor. Sizin niyetinizin ne olduğunu bilmem demiş oldu ya.

Enes Alimoğlu: “Ve ceale men havlehu yaklehune eydiyehum kavazade suyufihim”.

Abdulaziz Bayındır: Hepsi bu defa kılıçlarına sarılmışlar.

Enes Alimoğlu: “Summe kale ya evzai ma tekulu fi ma ebu umeyye”.

Abdulaziz Bayındır: Demiş ki; ya Evzai, Ebu Umeyye’nin kanı konusunda ne dersin. Yani Emeviler’i öldürdük ya. Aslında bunlar ikisi de Kureyş kabilesinden. O da Ümeyyeoğulları, bunlar da Abbasoğulları/Haşimoğulları.

Enes Alimoğlu: “Kultu kale Resulullah la yahıllu demuri muslimin illa bi heda selasin”.

Abdulaziz Bayındır: İşte orada az önce söylenen hadisi uyduruyor Evzai.

Enes Alimoğlu: Senetsiz söylüyor. Öbürküsünü senetli söylüyor, bunu senetsiz söylüyor.

Abdulaziz Bayındır: Önce hadis uyduruyor sonra senedi arkasından gelir. Önemli değil o.

Abdurahman Yazıcı: Belki de buna mispet ettiler Hocam. Belkide söylemedi böyle bir şey.

Abdulaziz Bayındır: Söylememiş de olabilir ama neyse. Şu anda elimizdeki bu. Başka yapacağımız bir şey yok. Başka şekilde o günkü konuşmaları dinletebilsek. Telefon kayıtlarını! Tapemiydi? Ne ise. Bizim elimizde yok.

Fatih Orum: Çıkabilir ama.

Abdulaziz Bayındır: Bir yerden çıkabilir!

Enes Alimoğlu: “Fe la kete biha eşedde min zalik”.

Abdulaziz Bayındır: Diyor ki orada. Onu atlattık. Kimin rivayet ettiğini söylemeden mesela az önce hadisin bütün ravilerini söylemiş. Burada diyor ki az önce okuduğumuz hadiste. Resulullah demiştir ki; üç şey dışında bir müslümanın kanı helal olmaz. Burada Emeviler de müslüman demiş oluyor tabi. İşte birisi bir adam öldürme karşılığı. Yani cana can. Öbürüsü zina eden dul yada evli diyebiliriz.

Enes Alimoğlu: “Et tariku dinihi el mufarik..”

Abdulaziz Bayındır: Dinini terkeden, cemaatten ayrılan, topluluktan ayrılan. Şimdi dinini terkeden zaten müslüman olmaz. Ama burada onlara üstü kapalı olarak bir kafir olma töhmetinde bulunmuş oluyor. Bir de topluluktan ayrılan, cemaatten ayrılan.

Abdurahman Yazıcı: Rivayetin metinlerinin farklılıkları var.

Enes Alimoğlu: Bu olayı bitirelim de ondan sonra şey yapalım.

Abdulaziz Bayındır: Şimdi cemaatten ayrılan meselesi yani size oy vermeyen meselesi manasına gelir bugünkü anlamda. Evet o manaya gelir. Zaten ehli sünnet vel cemaat de o dur yani. Tamamen bir siyasi kelimedir. O sünnet kelimesi, kanundan yana olan demek. Cemaat de sizin gurubunuzdan yana olmak demektir. Ama öyle bir sihirli kelime seçmişler ki sünnet, aynı zamanda Resulullah(sav)’in yolu yani isteyen istediği şekilde anlasın. Sen öyle anlarsın ben de böyle anlarım. Yani böyle bir kalıp oluşturmuşlar. Oradan da ayrılan yani size boyun eğmeyenler de öldürülür anlamına getiriyor.

Enes Alimoğlu: “Summe kale ma tekulu fi emvalihim”.

Abdulaziz Bayındır: Malları konusunda ne dersin demişler.

Enes Alimoğlu: “Fe kultu in kanet fi eydihim haramun fe yahremun aleyke ve in kanet la helalen illa bi terikin şerihim”.

Abdulaziz Bayındır: Eğer onların kendi helal mallarıysa senin alman haramdır. Ama onlar helal yolla almamışlarsa sen de onların elinden meşru bir yolla alabilirsin.

Enes Alimoğlu: “Sümme kale alel nuvellükel kada”.

Abdulaziz Bayındır: Bakmışlar ki bizim istediğimiz tipte bir hoca çıktı. Artık daha kılıçlarını çıkarmalarına lüzum yok, yerine koymuşlar. Seni mahkemenin başına geçirelim mi demişler.

Enes Alimoğlu: “Fe kultu inne eslafeke vel yekunu yeşikkune ala zalik ve inni ve hubbu yetima ma ettedauni min ihsanin”.

Abdulaziz Bayındır: Senin ecdadın..

Enes Alimoğlu: Senden önce gelenler bana böyle bir şey yapmamıştı diyor. “La yeşıkkune”.

Abdulaziz Bayındır: Bir daha okurmusun ibareyi?

Enes Alimoğlu: “İnne eslafeke lem yekunu”

Abdulaziz Bayındır: Haa! “Eslafeke”, ben “ecdatek” gibi tamam. “İnne eslafeke” evet, devam et.

Enes Alimoğlu: “Lem yekunu eşukkune ala zalik”

Abdulaziz Bayındır: Bu konuda bir teşebbüsleri olmadı.

Enes Alimoğlu: “Ve inne ve yehubbu mettedeuni min ihsan”.

Abdulaziz Bayındır: Ben isterim ki sizin başladığınız şeyi güzel bir şekilde ben tamamlayayım. Yani güzel bir iş başlattınız. Sizin başlattığınız işi güzel bir şekilde tamamlamak isterim. Tabi mahkemelerin başına geçmek isterim diyor.

Enes Alimoğlu: “Kale enneke tuhibbul el insiraf”, yani gitmek mi istiyorsun diyor o şey.

Abdulaziz Bayındır: “İnsiraf”, değil mi? Çıkmak istiyorsun gibi anladım diyor.

Enes Alimoğlu: “Fe kultu inne verai hurumen muhtacın ve kıyami aleyhim fe setrihinne kulubuhinne meşguletti sebebihi”.

Abdulaziz Bayındır: Diyor, benim arkamda çok muhtaç olan kişiler var. Yani çoluk çocuk aç, perişan. Onların bana ihtiyacı var demiş.

Enes Alimoğlu: Ondan sonra diyor ki; “kalel Evzai -01:06:11-01:06:13 arası anlaşlmadı- ve min yedeyhi”.

Abdulaziz Bayındır: O tavırdan gene şey yapamamış. Bekledim ki her halde benim kelleyi kesecekler. Tavırlarından pek hoşlanmamış demek ki.

Enes Alimoğlu: “Fe emerani bi insiraf”

Abdulaziz Bayındır: Hadi gidebilirsin demiş.

Enes Alimoğlu: “Fe lem ma haractu iz bi resulihi min veraihi iza meahum mietan dinari”.

Abdulaziz Bayındır: Diyor ki; ben çıktım. Baktım arkadan şeyin adamı geliyor, elinde 200 dinar var. 200 dinar, 200 altın demek. O zaman dinarlar bizim Topkapı’da basılıyordu.

Enes Alimoğlu: 1 dinara iki koyun geliyor.

Abdulaziz Bayındır: 1 dinara 2 koyun yani 400 koyun. Fena değil.

Enes Alimoğlu: “Fe kale yekul emir istenfik hazihi”.

Abdulaziz Bayındır: Emir, bunu harcamanı istedi diyor. Al da bunu harca.

Enes Alimoğlu: Burada bitiyor ama sonra  Evzai’nin müridleri diyor ki; o zaman oruçluydu. Bizim yanımızda iftarını aç dedi. Şeyh de kabul etmediği için 200 dinar verdi diyor. Nasıl bir iftarsa?

Abdulaziz Bayındır: Şeyh demiş ki, beraber yiyelim demişler. Demiş ki; ben orucum, eve gideyim demiş. Öyle söyleyenler de var. Onun için 200 dinar göndermiş ki evde orucunu açsın.

Enes Alimoğlu: Bu hadisin ortaya çıkması bu şekilde olmuş aslında. Sonra..

Abdulaziz Bayındır: İlk defa orada böyle bir hadisten bahsediliyor. Hadisin rivayet eden ravilerinin içerisinde sağlam kişi yok.

Enes Alimoğlu: Mesela 130’larda söylenmesi bu. 120-130’larda söylenmesi. Muslim’de 205’de doğmuş. Ondan sonra yazmış kitabına. Yedi tane ravi yazmış ama ravilerin hepsi konusunda problem var.

Abdulaziz Bayındır: Müslim, bundan ne kadar sonra doğmuş dedin?

Enes Alimoğlu: 205’de.

Abdulaziz Bayındır: Yani 75 sene ediyor değil mi? 70 sene. 70-75 sene sonra doğuyor ve bu 70-75 sene arasındaki ravi yok mu?

Enes Alimoğlu: 7 tane ravi var. Hepsi problemli.

Abdulaziz Bayındır: Bir dakika! Yani Evzai ile arasında raviler var mı?

Enes Alimoğlu: Evzai’yi hiç zikretmiyor Muslim.

Abdulaziz Bayındır: Evzai’den bahsetmiyor. Haa! Hadisi ilk uyduran kişiden bahsedilmiyor, evet.

Enes Alimoğlu: Ondan sonra Evzai’nin inancı konusunda bir baktım. Devam ettim. Bu adam, o zamanlarda boşluk varmış. Yani Zuht, tasavvuf dediğimiz konusunda öne çıkmış. Şeyh efendi olarak da öne çıkmış. Oluşturulan sohbet mekanlarında sohbet veriyor. Bir sohbetinde diyor ki; “rabbel izzeti fil menan” diyor. Rüyamda Allah’ı gördüm diyor. “Fe kale en tellezi emri bil marufi neyhi anil münker”.

Abdulaziz Bayındır: Sen emri bil maruf neyhi anil münker mi yapıyırsun? İyiliği emredip kötülüğü yasaklıyormusun?

Enes Alimoğlu: “Fe kultu bi fezlike ya rabb”.

Abdulaziz Bayındır: Senin yardımınla ya Rabb, demiş.

Enes Alimoğlu: “Summe kultu ya Rabbi kutile alel islam fe kale alel sunneh”.

Abdulaziz Bayındır: Demiş ki; ya Rabbi beni İslam üzere öldür. AllahTeala da demiş ki; yok, sünnet üzere. Haşa hep C. Hakk’ı konuştururlar. Biliyorsunuz yani. Neyse. Bu zat, bunu söylememiş de olabilir yani. Bunların hepsi iftira da olabilir. Ama burada bizi ilgilendiren asıl şey şudur: yani çünkü burada çelişkiler de var. Onun karşısında yaptığı konuşmalar. Fakat asıl bizi ilgilendiren husus, az önceki hadis diye uydurulan sözün o zaman ortaya çıkmış olması. Mesla bakın, “en nefsu bin nefs” tamam. Yani kısas. Kısas, kuranın hükmü. Bakara 178’de var. Tamam, bunda problem yok. Fakat, zina eden evli ile öyle bir olay yok. O tevratta var sadece. Evli kelimesi de yok tevratta. Zina eden kişilere recm cezası uygulanır. Kuranda böyle bir şey yok. Resulullah bir süre uygulamış. Tamam ama sonradan bu kaldırılmış. Nesh edilmiş. Ondan sonra da cemaati terketmek ne demek? Ne demek cemaati terketmek? Yani o zaman Musa(as)’ın da öldürülmesi gerekirdi. Turi Sina’dan geldi. Baktı ki herkes puta tapıyor, Onun da tapması lazımdı haşa. Bütün peygamberlerin katli vaciptir o zaman yani buna göre. Çünkü Allah ne diyor? “Ve ma yu’minu ekseruhum billahi illa ve hum muşrikun: onların çoğu müşrik olarak Allah’a inanırlar”(YUSUF 106). “Ve ma ekserun nasi ve lev haraste bi mu’minin: çok istesende insanların çoğu inanacak değillerdir”(YUSUF 103). Yani cemaat diye bir kavram söz konusu değil. Bu, siyasi bir kavramdır. Yani getiriyorsunuz bu kavram ile ona uymayan kişi öldürülür diyorsunuz. Ve buradan da bir dini hüküm ortaya çıkarmak için tabi ayet yok, ayetler tamamen bunun zıddına. Allah’ın gösterdiği gerekçe olmadan kimse kimseyi öldüremez. O da cana can, bir de savaştır. Bir de terör suçudur, işte kuranda geçen. Üçüncüsü yok. Ama işte malesef bunlar, işin en üzücü tarafı da mezheplerin tamamı daha sonra fetvalarını bu şekilde değiştirmişlerdir. Şia’da yok mu? Şia’da yokmuş.

Abdurahman Yazıcı: Rivayetin metinlerinde de farklılıklar var.

Abdulaziz Bayındır: Daha sonra rivayeti tartışacağız. Bu sadece bir girişti. İstersen sen söyleyeceklerini söyle.

Abdurahman Yazıcı: Sadece o cematten ayrılan şeyi, bir çok rivayette yok.

Abdulaziz Bayındır: Mezheplere geçelim.

Yahya Şenol: Mustakil mezhepten başlayalım. Hambeli, Şafi taklitçisi ya.

Abdulaziz Bayındır: Hambeli aslında hepsinin taklitçisidir. Ahmed Bin Hambel’in genellikle üç görüşü olur. Bu konuda üç tane rivayet vardır der Ahmed B. Hambel. Birisi Şafi’ye uyar, birisi Maliki’ye uyar, birisi Hanefi’ye uyar. E peki sen? Bizim bir arkadaş vardı. Derste anlatıyormuş. Yahya daha iyi bilir de. “Bu konuda şöyle şöyle görüş var”. Hocam senin görüşün? “İşte benim görüşüm de bu”. Hangisi? “İşte şöyle şöyle görüşler vardır”. Öyle değil mi?

Abdurahman Yazıcı: Bu şeyden kaynaklanıyor. Yani Hambeli mezhebi, ilk dönemler ehli hadis, daha çok hadisçilerden oluşan bir mezhep. Tam fıkıh mezhebi de kabul edilmiyor zaten. Hatta Taberi şeye almıyor, İhtilaful Fukaha’da bu mezhebe yer vermediği için..

Abdulaziz Bayındır: Zaten kabul edilecek tarafı hakikaten yok.

Abdurahman Yazıcı: Daha sonraki fakihler tarafından sistemleştirilmiş.

Abdulaziz Bayındır: Birazcık.

Abdurahman Yazıcı: Farklı görüşleri de ondan.

Abdulaziz Bayındır: Çok az var farklı görüşleri.

Abdurahman Yazıcı: Hambeli mezhebindeki bu namazı terkedenin hükmüne İbni Kudame’nin El Munisi’nden bakmaya çalıştım. Namazı terkedenin cezası normalde ölüm. Ama kim, nasıl terkeder diye bunu ayrıma gidiyorlar. Örneğin akıl baliğ ise bu kişi ve inkar, doğrudan bilinçli bir şekilde inkar ederek yapıyorsa buna bakılır. Bu, cehaletinden dolayı mı bunu yapıyor veya yeni müslüman mı oldu veya cehaletinden dolayı yapıyorsa bu cehaleti neden kaynaklanıyor. Yani kırsal bir bölgede yaşıyor da İslam’dan haberi mi yok?

Abdulaziz Bayındır: Yada yabancı ülkede müslüman oldu geldi.

Abdurahman Yazıcı: Yeni mi müslüman oldu buna bakılır. Eğer bu İslam bölgesinde yaşamıyorsa ve yeni müslman olduysa veya kırsal bir bölgede yaşıyorsa bu mazurdur. Yani şundan dolayı mazurdur: bu doğrudan öldürülmez. Bu önce öğretilir. Söylenir namaz kılması gerektiği vs. Daha sonra üç vakit beklenir. Kılmazsa saha sonra düşünülür.

Abdulaziz Bayındır: Gereği düşünülecek. Üç vakit geçti de kılmadıysa kusura bakmasın yani.

Abdurahman Yazıcı: Öldürme durumu da iki türlü. Ona daha sonra geleceğiz. Şimdi ikincisi ise eğer bu kişi bilerek, inkar ederek namaz kılmıyorsa, müslümansa  bunda böyle bir durum söz konusu değil. Ondan tevbe etmesi istenmez. Ona öğretilmesi de beklenmez. Veya müslümanların yaşadığı bir yerde doğup büyümüş, bunu biliyor zaten. Namazın farz olduğunu yani kılması gerektiğini biliyorsa buna bu durum söz konusu değil.

Abdulaziz Bayındır: Hemen işini halledeceksin.

Abdurahman Yazıcı: Buna uygun olan cezanın had cezası mı olduğu yoksa..

Abdulaziz Bayındır: Öldürülecek değil mi? Adına ne dersen de.

Abdurahman Yazıcı: Had ile mi öldürülecek yoksa mürted olduğu için mi öldürükecek, bu konuda ihtilaf var tabiki. Buna aldıkları deliller de var.

Abdulaziz Bayındır: Şu var. Müslüman kabrine koymayacaklar ya. Götürüp çukura atacaklar. Onun için o.

Abdurahman Yazıcı: Eğer mürted kabul edilirse bu yıkanmaz, kefenlenmez, cenaze namazı kılınmaz vs. Mirası da ona göre değişiyor tabi. Ama genelde bunların kabul ettikleri, mirasçı da olunmaz.

Abdulaziz Bayındır: Sen de miras konusunda doktora yapan bir kişisin. Yani kafire mirasçı olunmaz diye sağlam bir şey var mı?

Abdurahman Yazıcı: Rivayetlerden hareketle. Sağlam bir delil yok.

Abdulaziz Bayındır: Hikmetsiz İslam. Hep bu vurguyu yapmak istiyorum ben şahsen. Öyle bir şey ki zengin insanın evladına diyorlar ki; sakın müslüman olma. Niye? O zaman babana mirasçı olamazsın. Ondan sonra zengin bir kişinin evladına diyorlar ki; bak kafir olursan malı kaybedersin. Onu da münafık olmaya zorluyorlar. Birisinin müslüman olmasını engelliyorlar, öbürünü de münafık olmaya zorluyorlar. AllahTeala da diyor ki; “la ikrahe fid din: dinde hiç bir baskı yoktur”. Bu baskı değil mi? Hakikaten yani müslümanların, sizlere de söylüyorum. Bizi internet üzerinden dinleyenlere de. Hikmetsiz müslümanlığı tamamen temizlemedikten sonra ne müslümanların çocuklarını bu dinde tutabiliriz ne de herhangi bir kişiye gel müslüman ol demeye yüzümüz olur. Çünkü Allah’ın dini olmaktan taa Emeviler döneminde bu din çıkmıştır. İşte görüyorsunuz. Her defasında ortaya çıkıyor. Onun için bunu tekrar kuran ve sünnet temelinde kitap ve hikmet çünkü kaybolmuştur malesef hikmet. Hiç bir mezhepte hikmetten bahsedilmez. Hiç bir tanesinde yoktur hikmet. Hikmet kelimesini söyledikleri zaman da kurandaki anlamıyla söylemezler, başka bir manada söylerler.

Abdurahman Yazıcı: Bu konuda aldıkları deliller de var. Mesela bu delillerden bir tanesi de Tevbe suresinin 5.ayeti. “Faktulul muşrikin” diye başlayan, “fe in tabu ve ekamus salate” yani namaz kılana kadar onların..

Abdulaziz Bayındır: En büyük delilleri o değil mi?

Abdurahman Yazıcı: Evet. Bu ayetin katlehum şeklinde onların öldürülmesinin mübah kılındığını..

Abdulaziz Bayındır: Hakikaten yani bunlar o kadar kötü şeyler ki. Allah’ın kitabını kendilerine uydurmak. Başka hiç bir şey değil. Bu dini katletmektir. Hiç bir anlamı yoktur bunun. Bu dini katletmişlerdir. Çünkü hikmetsiz kelimesi, hikmetli olduğu zaman bir ayeti diğer ayet ile Allah açıklar. O açıklamalardan muhteşem bir sistem ortaya çıkar. Mesela burada bu ayeti şey yapabilmek için Mumtahine suresinin 8 ve 9.ayetini mensuh hale getirmişler. Şimdi oraya girersek iş çok uzar. Bizim internet sitesinde gayri müslümlerle ilşkiler kısmına bakarsanız bunu görürsünüz. Tevbe suresi 5.ayetin bu konu ile hiç bir alakası olamaz. Bittikten sonra vakit kalırsa o konuda biraz konuşuruz.

Abdurahman Yazıcı: Aldıkları deliller var. Rivayetler. “Men terke salate muteammiden fe kat minhu ezzimmetu” şeklinde bir rivayet.

Abdulaziz Bayındır: Kim kasten namazı terkederse benim sorumluluğum..

Abdurahman Yazıcı: Zimmetim ortadan kalkar. İbni Mace’de geçen bir rivayet.

Abdulaziz Bayındır: “Zimmetu” değil “ez zimmetu” öyle mi?

Abdurahman Yazıcı: Evet, “ez zimmetu”.

Abdulaziz Bayındır: Sorumluluk kalkar ona karşı.

Abdurahman Yazıcı: Yine Enes Hoca’nın az önce okuduğu “beynel abdi ve beynel kufri terku salate” şeklindeki..

Abdulaziz Bayındır: Kişi ile küfür arasındaki engel, namazı terketme olayıdır.

Abdurahman Yazıcı: Buradaki küfür..

Enes Alimoğlu: Ondan sonra “vel kufri mubhu katli”.

Abdulaziz Bayındır: Ve kafirlik de katli mubah kılar diye malesef sonradan uydurulmuş. O konuda Enes Hoca çalışmalarını devam ettiriyor.

Abdurahman Yazıcı: Söylediği hadis değil, bunun yorumu.

Enes Alimoğlu: Hadisi zikrettikten sonra bunu söylüyor kendisi.

Abdulaziz Bayındır: Hadisi zikrettikten sonra yorumu. Tamam.

Abdurahman Yazıcı: Yine Peygamberimiz’den naklen “nuhitu an katlil musallin” şeklinde bir rivayet var.

Abdulaziz Bayındır: Namaz kılanları öldürmek bana yasaklanmıştır.

Abdurahman Yazıcı: Bunun şeyinden harektle, demek ki “enne gayrel musallin katlehu” şeklinde.

Abdulaziz Bayındır: Namaz kılmayan öldürülür. Bu konuda çok şey yapmamız lazım. Bugün İslami terör falan diyoruz. Bunlar yani şu anda bu fıkıh külliyatına ben uyacağım diyen insanların yapmayacağı çılgınlık kalmaz. O insanlar da fıtratlarına uymamasına rağmen bu tür şeyleri yapıyorlar ve faturayı da mezheplere kesiyorlar.

Abdurahman Yazıcı: Ebu Hanife ve Zühri gibi bu öldürülmesini kabul etmeyenler alimlere karşı da onların delillerinden bahsediyorlar. Biraz önceki Enes Hoca’nın zikrettiği hadisi onlar delil getirdiğini söylüyor. Yani demek ki burada namaz kılma durumu söz konusu değil.

Abdulaziz Bayındır: Üç şeyden birisiyle ancak helal oluru delil getirerek bu üç şeyden birisinde namaz yok diyorlar. Namaz yok, dolayısıyla öldürülmez. Şimdi burada nedir? Hanefiler, o hadisi kabul etmiş sayılıyor. Biraz önce onun için dedim ki Ebu Hanife’nin canını verdiği bir konuda daha sonra fetva veren konuda olmuş olması söz konusu. Haa, Evzai bunu yapmış mı yapmamış mı ancak ahirette belli olur ama şu anda elimizdeki kitaplar böyle söylüyor.

Abdurahman Yazıcı: Yine diyorlar ki onlar-Fatih Hoca belki ayrıntılı bahsedecek- bu dinin furularından bir furudur namaz kılmak. Nasıl ki zekat, hacca gitmek Allah’ın bir emri ve terkinde kişi öldürülmesi gerekmiyorsa namazda da aynı şekilde gerekmez yani böyle bir şey söz konusu değil diyorlar.

Abdulaziz Bayındır: Üstü kapalı olarak “men beddele dine faktulu”yu kabul etmiş oluyorlar. Yani dinden dönen öldürülür.

Abdurahman Yazıcı: O rivayeti nasıl şey yapıyorlar bilmiyorum.

Abdulaziz Bayındır: Kabul etmese bu cümleleri söylemez.

Abdurahman Yazıcı: Bunların, onlardan naklettiği şeyler.

Enes Alimoğlu: Delil alanlar var mı?

Abdurahman Yazıcı: Burada görmedim. Yani onları delil getiriyorlar. Kısaca.

Abdulaziz Bayındır: Peki oldu. Teşekkür. Hemen şeye geçelim. Aynı şeyleri tekrarlamayalım arkadaşlar. Farklı hususları anlatalım.

Yahya Şenol: Zaten bizim mezhepten aldıklarını söylediler. Sadece farklı olarak şunu söyleyeyim ben. Hani belki söylendi de vurgu olsun diye. Şafi mezhebinde de namazı terkeden kişi eğer bunu bilinçli bir şekilde yapıyorsa bunun hiç kaçarı yok, öldürülecek. Eğer farziyetini inkar ediyorsa, adam diyorsa ki namaz farz değil bana, ben inanmıyorum, bundan dolayı kafirliğine hükmedilerek öldürülüyor. Yani mürted kabul ediliyor. Ve deniyor ki; bu durumda malına da devlet el koyar. Yani çoluğu çocuğu, arkada kalan karısı, hiç bir mirasçısı da mirasından pay alamaz. Tamamen devlet el koyar ve müslüman kabristanlığına da gömülmez bu adam. Böyle.

Abdulaziz Bayındır: Bize biraz tuhaf geliyor da insanlar bunu din diye hala yışıyorlar. Suudi Arabistan’da durum böyle. Şu anda uygulanıyor bu.

Yahya Şenol: Ve kişiye sorulduğu zaman niye namaz kılmıyorsun diye unuttum da diyebilir diyor. Bu durumda hani yakaladık namaz kılmıyor. Niye kılmıyorsun? Unuttum. İyi o zaman hemen kıl namazını. Kılamıyorum, gücüm yetmiyor falan. Nasıl yapabiliyorsan o şekilde kıl namazı göreceğiz diyor. Gözümüzün önünde namazı kılacak. Direnirse yine öldürecek ama kılarsa yırtar.

Enes Alimoğlu: Bu öldürme, had midir?

Yahya Şenol: Onu tartışıyorlar işte. Üçüncüye kişiye soruldu; niye namaz kılmıyorsun? Evet, farz, kılmam gerekir ama olmuyor, yapamıyorum, nefsime söz geçiremiyorum denir ise bu kafir kabul edilmez. Ama yine öldürülür. Öbürü kafir sayılarak öldürülürdü, bu mümin sayılır ama öldürülür. Bu durumda devlet, malına el koymaz. Çoluk çocuğu kurtatılmış oluyor. Müslüman mezarlığına gömülür ama mezarının üstü normal mezarlıkta tümsek yapılır ya mezarlar, öyle yapılmaz. Düzleştirilir ki orada kimin yattığı belli olmasın diye. Ceza olarak. Gelip de bir kişi dua mua eder, adamı kurtarmasınlar aşağıdayken diye. Dümdüz tabi mezar olduğu belli olmayacak şekilde düzlenir diyor ki bu da dışarıda kalanlara, işte namaz kılmamanın cezası budur şeklinde caydırıcı bir ibretlik ceza olsun diye.

Fatih Orum: Mevlid falan da okunmuyor.

Yahya Şenol: Ufak bir şey hani tereddütlüydüm aslında söyleyip söylememekte. Gerçi mezhebe hakim olmamış ama bir kişi tartışmışlar, ölüm cezası nasıl olmalı diye. Mezhebe hakim olan görüş, boynunun vurulması. Kafası kopartılır. Bir kişi sadece şöyle demiş, kim olduğunu da söylememiş. Diyor ki; adamı şimdi çıkaracağız. “Kıl namazı”. Kılmıyor mu? Odunu kapıyoruz. Kıl! Kılmıyor. Vurdu, vurdu, vurdu. Kılana kadar vurulur. Kılmadı, öldürene kadar dövülür. O şekilde öldürülür diyor. Vura vura. Öbürleri, yine kafasını kopartıp acısız macısız. Burada kılana kadar dövülür, kılmıyorsa öldürülene kadar dövülür. Bu da Şafi mezhebinde en azından mezhebe hakim olmamış bir görüş.

Abdulaziz Bayındır: Ben size bir tarihi bilgi vereyim de. Şimdi bu Süleymaniye Vakfı’ndan çıkın, İstanbul Müftülüğü’ne doğru gidin. Tam bu medreseler bittikten sonra sola dönün. Orada bir ağacın dibinde bir taş göreceksiniz. Ortasından böyle bir çukur aşağıya doğru oluk gibi akar. Orası cellat taşıdır. Öldüreceklerini orada öldürüyorlarmış. Yani etrafa kan sıçramasın diye de o oluk da var. Orada gidin de görün. Evet yani sorumluluğumuzun ne kadar büyük olduğunu görmek için. Gerçekten, hikmetsizleştirilmiş bir İslam ile biz, hiç kimseye hiç bir şey anlatamayız. Bak işte asırlardır İslam’ın yaşandığı bir ülkede müslümanlar hiç bir problemi çözecek noktada değiller. Sadece problem oluyorlar. Problem çözemiyorlar. Evet şimdi Fatih’i dinliyoruz, Hanefi mezhebi.

Fatih Orum: Hanefi mezhebinde bu tür kötü görüntüler yok.

Abdulaziz Bayındır: Yani o cellat taşı bu iş için kullanılmıyor. Tamam. Doğru, o doğru.

Fatih Orum: Çok daha insancıl bir mezhep. Şöyle: eğer birisi, tembel olduğu için, inkar ettiği için değil. İnkar ediyorsa zaten kafir olur da. Evet namaz fardır ama..

Abdulaziz Bayındır: Kafir olur, öldürülür tabi. Onun kaçışı yok.

Fatih Orum: Adam, ben aslında inanıyorum ama tembellik ettiğim için kılamıyorum derse bu fasık olarak isimlendiriliyor ve hapsediliyor. Niçin hapsediliyor? Diğer insanlara kötü örnek olmaması için tecrit ediliyor. Ve bu, içeride de kendisi ikna edilmeye çalışılıyor.

Yahya Şenol: İkna odaları! Tevbeye ikna ediliyor tabi namaza değil.

Fatih Orum: Burada işte deniliyor ki; bu ikna yöntemi, kanatılıncaya kadar dövülebilir ifadesi geçiyor Hanefi mezhebinin kaynaklarında. “Darben şediden” şeklinde. Ve işte hatta başından ve diğer organlarından, uzuvlarından kan akıtılıncaya kadar dövülür. İkna olduysa salıverilir. Ama hala ikna olmadıysa hapisten çıkartılmaz ve orada ölünceye kadar turulur deniliyor. Niçin öldüremiyoruz? Şunun için öldüremiyoruz diyorlar: Hanefi mezhebinin işte bu temel..

Abdulaziz Bayındır: Valla öbürleri gene hiç olmazsa çabucak işini bitiriyor. Bunlar süründürüyor.

Fatih Orum: Diyor ki; öldüremememizin sebebi, biraz önce işte Enes Hoca’nın okuduğu rivayer Hanefi kaynaklarında zikrediliyor. Bu rivayette, üç şey için öldürebiliriz. Ya kısas vardır. Ya bir zina hadisesi vardır. Yada işte dini terkedip cemaatten ayrılma meselesi vardır. Oysa burada bunlar gerçekleşmemektedir. Sadece temebelikten dolayı namazını kılmıyor. Dolayısıyla öldürmüyoruz ve hapiste kalıyor. Akli olarak da şöyle bir delil getiriyorlar. Diyorlar ki; niçin hapse atıyoruz? Kul hakkı sebebiyle hapis olur. Kişiler kul hakkını ödemez de borçlanır, borcunu ödeyemez, şu olur, bu olursa veyahut bir takım başka bir birlerine karşı cürüm işlediklerinde biz bunları hapse atıyoruz. Namaz kılmamak hukukullahtır, Allah hakkıdır. Allah hakkı ise hepsinden daha üst bir haktır. Dolayısıyla akli olarak da böyle bir gerekçe sunuyorlar.

Abdulaziz Bayındır: Yani kendilerini Allah yerine koyarak ceza veriyorlar. Allah hakkı ise Allah, kuranda ne olacağını çok açık ve net olarak konuşmuş. Yani muhterem arkadaşlar, gerçekten yani ağlanacak halimiz var. Biraz gülüyoruz ama bunlar çok üzücü şeyler. Kuransız bir müslümanlık ve tabi uydurma hadislerle dizayn edilmiş bir müslümanlık. Malesef işte İslam alemini bu günkü hale getirmiştir.

Fatih Orum: Ramazan orucu konusunda da aynen bu işlem uygulanır diyor. Yani adam, ramazanda tembellik sebebiyle mazeretsiz tutmuyorsa aynı şey ona da uygulanır deniyor. Bu arada işte bir de bir çocuk 10 yaşına gelmiş ve hala kılmıyorsa çocuk da bu işlemlerden geçirilir. Yani dövülür. Çünkü bir rivayet zikrediliyor ya Resulullah’tan. Namazın terki ile ilgili Hanefi litaratüründe mesele bu şekilde izah ediliyor.

Abdulaziz Bayındır: Tamam. Şimdi bakalım Şia’da nasılmış?

Enes Alimoğlu: Şia’ya geçmeden önce, bu mezheplerde uygulaması olmuşmu hiç?

Abdulaziz Bayındır: Ben şahsen şeyde tam kesin bir şey diyemem ama sanki Arabistan’da uygulandığını falan duymuştum ama yani kesin bir şey söyleyemem.

Sonya Cihangir: Şiiler’de terki namaz, namazı terkedenler 4 gurup taksim ediliyor. Birinci gurup, onlar terki namaz namazı vacip olmadı diye onu inkar eden guruh. Bu guruhlar kafirdir. Ve AllahTeala onların mucazetini verecek yani had falan bize düşmez diyorlar. Çünkü apaçık kuran ayetleri olarak namaz vacip değil derlerse kafir oluyorlar.

Abdulaziz Bayındır: Kafir öldürülüyor mu?

Sonya Cihangir: Hayır. Mürted oluyor, o da eğer mürted oldum diye herkese anti İslam propaganda yaparsa.

Abdulaziz Bayındır: Yani mürted öldürülüyor mu Şia’da?

Sonya Cihangir: Mürted iki çeşit. Bir çeşidi öldprülüyor. Bir çeşidi öldürülmüyor.

Abdulaziz Bayındır: Mürted propaganda yaparsa mı öldürülüyor?

Sonya Cihangir: Evet.

Abdulaziz Bayındır: Mesela Salman Ruşti’nin öldürülmesine propaganda yaptığı için mi fetva verdiler?

Sonya Cihangir: Salman Ruşti, Ayati Şeytan kitabını yazdığı için İmam Humeyni tarafından katli vacip edilmiş. Aleyhi İslam, aleyhi kuran yazmış diye.

Abdulaziz Bayındır: Yani demek ki mürted bir inançsızlığı yayma faaliyeti yaparsa öldürülüyor. Yoksa öldürülmüyor öyle mi?

Sonya Cihangir: Yoksa öldürükmüyor evet. İkinci çeşit namazı terkedenler, namaza ihtimam vermemişler yani mühim saymamışlar. O yüzden terkediyorlar.

Abdulaziz Bayındır: Dikkatsizlikten. Gereken ehemmiyeti göstermeden.

Sonya Cihangir: Onlar diyor fasıktırlar ve Allah tarafından mustehak bir ceza alıyorlar.

Abdulaziz Bayındır: Cezasını Allah verecek yani.

Sonya Cihangir: Allah verecek. “Ma selekekum min sekar, kalu lem neku minel musallin”(MUDDESSİR 42,43) ayetini delil getiriyorlar.

Abdulaziz Bayındır: Yanlız bu ayet onlara delil olmaz. Şimdi orada bir şey var. Bak orada, Müddessir suresindeki “lem neku minel musallin” isterseniz orayı açalım. Delil olmaz. Diğer mezheplerden de onu alan vardı değil mi? Yok mu? Sadece Tevbe 5 mi var? Yani şimdi orada diyor ki; “lem lekun minel musallin”, cehenneme gidenlere “ma selekekum fi sakar” diyor. Sizi cehenneme sürükleyen ne oldu? “Kalu lem neku minel musallin: namaz kılmazdık”. “Ve lem neku nut’ımul miskin: çaresiz kalmış olanı doyurmazdık”,”ve kunna nehudu maal haidin: batıla dalanlarla dalıp giderdik”. Ama “ve kunna nukezzibu bi yevmid din: hesap gününü de yalan sayardık”(MÜDDESSİR 42-46). Dolayısıyla bunlar, müslüman değiller yani. Mümin değiller. Bunlar mürted yada kafir konumunda olan insanlar. Yani ayetleri alırken, işte hep şikayet ettiğimiz şey:Bütünlük içerisinde almamak, cımbızlama almak.

Sonya Cihangir: Üçüncü guruh. Onlar terki namaz bazı vakit. Yani bazen namaz kılıyorlar. Mesela sabah namazını kılıyor, öğle namazını kılmıyor. Yani bazısını kılıyorlar, bazısını kılmıyorlar. Onlara diyor ki; namazı zayi yapmış olurlar. Hz.Ali’den şöyle bir hadis var. Diyorlar ki; Allah nezninde en mahbub yani en sevimli amel namazdır. Ve kim bu namazı zayi ederse, Allah azap yapmış onları diye “fe veylun lil musallin an salatihim sahun ellezinehum yuraun” diye Maun suresinden bu ayeti delil getiriyorlar. Mustadrek’in üçüncü ciltte geçiyor bu hadis. Dördüncü gurup yani onlar namaz kılıyorlar ama namazın içindeki bazı vacipleri terkediyorlar. Mesela iki secdeyi bir secde yada ruku etmiyorlar, yada kıyam. Öyle bir şey yapsalar, bunu da AllahTeala azaplayacak. Niye? Peygamber’den şöyle bir hadis var. Diyor ki; hırsızların hırsızı, namazdan hırsızlık yapanlardır. Diye bu da Mustedrek kitabında geçiyır. Ona delil olarak gösteriyorlar. Ama birisi namaz kılmıyorsa döv, öldür falan yok. Diğer mezheplerden daha humanist bir mezhep gibi gözüküyor. Ama Şiiler’in özel bir şeyi de var. Mesela anne-baba, ölmeden önce vasiyet yazıyor. Diyor ki; ben mesela falan günlerde hastalık dolayısıyla beş günün namazını bırakım. Yani ben borçluyum diyor. Vasiyette yazıyor. Ve bu ailenin en büyük erkek evladı, baba ve annenin namazını yerine getirmek zorundadır.

Abdulaziz Bayındır: Bu, Şafi’de de var.

Sonya Cihangir: Ama eğer bu tekettiği namazları vasiyette belirtmemiş olsa o anne-baba, cezalandırılacak Allah tarafından. Ama eğer yok, vasiyet yazmış da bu evlat yerine gerirmez ise bu evlat şey oluyor yani bu terki namaz için baba-anne değil de bu evlat cezalandırılıyor. Böyle diyorlar. Ama mesela ben bir evlat olarak anne-babamın namazını kılmak istersem, namazı ecri denen bir şey de var orada. Yaygın yani Şiiler’de. Geliyorum da dümdüz namaz kılan yani tecviti iyi olan bir hocayı ilmiyede okuyan birisini bulacağım ve diyeceğim ki; sen bir yıllık mesela oruç..

Abdulaziz Bayındır: Benim namazımı kıl.

Sonya Cihangir: Benim değil de babamın mesela.

Abdulaziz Bayındır: Ölmüş mü olması gerekiyor?

Sonya Cihangir: Şartı, ölmüş olması. Hayattayken caiz değil. Böyle hir fark var.

Abdulaziz Bayındır: Evet, peki teşekkür ederiz. Şimdi Servet burada olsaydı da anlatsaydı: Kanuni Sultan Süleyman’ın Süleymaniye camisi ile ilgili yazdığı vakfiyeden bazen anlatıyor. İşte şu kadar kişiye şu kadar para verilsin, bunlar, benim kılmadığım namazları kılsınlar diye. Epeyce adam. Demek ki çok sayıda kılmadığı namaz varmış ki bayağa adamlar görevlendirmiş. Onlara da paralar verilsin, kılsınlar diye şeyler var Servet’in söylediğine göre vakfiyede. Madde konmuş. Bu tür şeyler oluyor ama mesela benim şimdi canım bu suyu çok çekti. Fatih, benim yerime şu suyu içermisin? Çok susadım. Onun gibi birşeydir yani. İbadet herkesin kendi yapması gerekendir. Başkası yaptığı zaman kendi ibadetini yapar. Senin ibadetini yapmaz. Evet şimdi sorulara geçelim. Eğer kalırsa Tevbe 5.ayete bakarız.

SORU: İlk olarak şöyle bir soru var. Namazlarını mazeretsiz olarak çoğunlukla cem edip, bazen de ayrı ayrı kılan kişi namaz borcunu ödemiş olur mu? Yoksa sadece faziletinden mi mahrum kalır?

Abdulaziz Bayındır: Namazları mazeretsiz olarak cem etme ile ilgili Müslim’de bir hadis vardır. Resulullah(sav), İbni Abbas’ın rivayetine göre Medine’de öğle ile ikindiyi, akşam ile yatsıyı cem etmiş ve herhangi bir korku yada yağmur, başka herhangi bir engel yokken cem etmiş. Burada neden Resulullah böyle yaptı diye İbni Abbas’a sorulunca, bu İbni Abbas’ın sözü; “ila yuhrice unmetehu: ümmetini sıkıntıya sokmamak için” diyor. Yani bu şunu gösteriyor: herhangi bir sebep olmadan da namazlarını cem eden kişi, ibadetini yapmış olur. Fakat esas olan, her bir namazı kendi vaktinde kılmaktır. Yani namazını terk etmiş sayılmaz.

SORU: Nisa suresinde namaz, vaktiyle mukayyet bir ibadettir diye buyruluyor. Ancak İslam toplumunda yaşadığı ve mümin olduğu halde uzun süre namazı ihmal edip kırkından sonra namaza başlayanlara tavsiyeniz ne olabilir demiş.

Abdulaziz Bayındır: Bir daha terke etmemeleri olur. Başka bir şey olmaz.

SORU: Bir de hemen devamında tevbe ve istiğfar et, bundan sonra namazını geçirme dediğimizde nafile yerine kaza kılsın, umulur ki Allah kılamadığı namazın yerine ikame edio kabul eder şeklinde bu anlayış doğrumudur?

Abdulaziz Bayındır: Şimdi onun yerine kaza değil de kaza yerine nafile. Herhalde öyle demek istemiştir. Bu dini konularda mesela beni en çok rahatsız eden şey ihtiyattır. İhtiyaten şöyle olsun, böyle olsun. Bu ne demektir? Haşa sanki Allah eksik bırakmuş da onu biz tamamlıyormuş gibi. Bu çok rahatsız edici bir ifade gerçekten. Daha iyi olur. Dinde daha iyi olurğ öyle olsa şu olur falan diye bir şey olmaz. Dinde iyi olan, Allah’ın emrettiğidir. Onun sağı solu yok. Resulullah(sav)’in yaptığıdır. Bu insana tavsiye edilen, yapması gereken, bundan sonra namazını terketmemesi ve önceki günahları için de C. Hakk’tan af dilemesidir. Allah, zaten kendisini düzeltirse, ıslah olursa affedeceğini söylüyor. Affetmekle kalmıyor ve seyyiatını hasenata çevireceğini de söylüyor. Namazlarını da kılmış gibi kabul edeceğini de söylüyor. Nafile kılsın mı? Elbette kılsın. Ama nafileyi kılsın da bunun yerine geçer dememiz için elimizde delil olması lazım. Kendi kafamıza göre Allah’ın dininde konuşma hakkımız yok.

SORU: Sünneti terk etmek de sünnettir ifadesi ne kadar doğrudur?

Abdulaziz Bayındır: Şimdi şu manada doğrudur: Resulullah(sav), zaman zaman namazların önündeki ardındaki şeyleri kılmamıştır. Burada şu çok önemli. İnsanlar, kılmak zorunda olduklarının, farz olduğunu bilmelidirler. Mesela Türkiye’de bu bilinmiyor. Bilinmediği için çok sayıda insan namaz kılamıyor. Mesela ben çok rastlamışımdır. Çocukluğumdan hatırlıyorum, eve misafir gelecek. Rahmetli annemden kılmadığını hiç bilmiyorum ama ya ondan yada başkasından duymuştum. Namaz kılsam yemeği yetiştiremiyeceğim, ne yapayım? Sonra kaza ederim falan. Halbuki ona desen ki; dört rekat kıl öğlen namazında. “Kolay, hemen yaparım” der. Yani şimdi öğlen namazı dedin mi karşına 10 rekat çıkıyor. Birader anlatmıştı. Diyor ki; baldızı gelmiş evlerine misafir olarak. “Kalkıp namaz kılalım”. “Ya çok uzun” demiş, 13 rekat. “Dört rekat kıl tamam”.”Yok ya, olur mu? Hemen kılarım”. Kalkmış abdest almış kılmış. Allah ne emrediyorsa onu söylememiz lazım. Bu sebeple mutlaka kılmanız gereken, farzlardır. Onun dışındakini kılarsanız, Resulullah da diyor, kuran da söylüyor, çok sevap alırsınız. Kılmazsanız bundan dolayı günahınız yoktur. Bunu insanlar bilmeli. Bilsinler, farzlarını kılsınlar. Öbürlerini de kılan kılar, kılmayan kılmaz.

SORU: Konu ile alakalı olmasa da şöyle bir soru gelmiş. Namaz kılarken kuranı kerimi cep telefonuna yükleyip oradan bakarak okumamızda bir sakınca var mı?

Abdulaziz Bayındır: Fayda var. Yani okuyabilirler tabi. Sakıncası yok.

SORU: Yatsı namazının vakti ile ilgili de bir soru var ama soru değil teyit etme nitelikli. Hendek savaşında Peygamberimiz ve ashabı 4 vakit namazı kılmadığını. İşte öğle, ikindi, akşam ve yatsı olduğunu biliyoruz. Bu namazları gecenin bir vaktinde ayrı ayrı Bilal’e kamet getirerek kıldırıyor. Ve bu hadis, yatsı namazının son vaktinin İsra 78’de kastedilen vakit olduğunun ıspatımıdır? Ispatı olabilir mi yada?

Abdulaziz Bayındır: Tabi buradaki rivayerler çok farklı. Ama esas benim bildiğim kadarıyla ikindi namazını kaçırmş olmaları. O da yani unutmaktan dolayı kaçırmışlardır. Yoksa Resulullah, öyle sabah namazından itibaren falan öyle rivayerler var ama onun kabul edilir bir tarafı yok. Bir kere yatsı namazının bizim internet sitemizde ve işte bilgisayarlarda hazırlamış olduğumuz takvim var. O takvimde yatsının sonu diye yazılan kısım, hem bütün hadislerde hem bütün ayerlerde hem de mezheplerin büyük imamlarının ittifakla ortaya koyduğu görüşlerde o saatte kesinlikle yatsı biter. Tabi bu da o delillerden bir tanesi olur. Yani o saatten sonra yatsının kılınabileceğini söyleyenler, sadece sonradan gelenlerdir. Eskiler değil. Ve ellerinde de malesef hiç bir delilleri de yoktur. Görüyorsunuz bak delil olmadan adamları öldürenler niye şey yapsınlar ki yani.

SORU: Maide suresi 55, 56 ve 57.ayetlerde, belli ki müminin kiminle dost olacağını belirtiyor AllahTeala. Dostun karşıtı düşman olduğuna göre müminden düşman olur mu? Yoksa Allah, namaz kılmayan, zekat vemeyenlere kafir mi diyor?

Abdulaziz Bayındır: “İnnema veliyyukumullahu ve resuluhu”. Şimdi tabi sizin veliniz diyor AllahTeala, dostunuz yani tamamen güveneceğiniz bir kişi. Veli, bir şeyi vel eden demek. Mesela şimdi şu gömleğim arapça bakımından benim velim değildir. Şu içerideki gömlektir benim velim. Onun için de “min dunikum” diyor. Yani sizin güvenebileceğiniz kişiler şunlardır. Kim? Allah’tır, Resulü’dür ve müminlerdir. Ama müminler ki namazını kılan, zekatını veren ve onlar Allah’ın bütün emirlerine boyun eğerek bunu yapanlardır. Şimdi mesela zekatı zorla veren de vardır. Hani ayeti kerimede var ya “huz min emvalihim sadakaten tutahhiruhum ve tuzekkihim biha”(TEVBE 103) gidersin adama sormadan alır getirirsin. Sormadan aldığın değil, Allah emrettiği için veren kişidir. Zorla aldığın değil. Allah’a boyun eğerek zekat veren insanlardır. Bu, bizim güveneceğimiz kimselerdir. Ama bu ayete bakarak bu insanlar kafir olur falan değil. Bakacaksın, adam namazını kılmıyorsa orada bir soru işareti koyman lazım.

Yahya Şenol: Veli, bizi bağlayıcı yetki makamına getirmekmidir?

Abdulaziz Bayındır: Veli, bizi bağlayıcı yetki makamına getirmekmidir? Şimdi tabi Yahya’nın sorduğu soru çok çok önemli. Vakit bulursam okuyayım dedim ama mecbur ettin okumaya. Okumadan da olmuyor malesef tabi. Mümtahine suresini açarsak arkadaşlar. 60.sure. Bakın burada bizim velimiz olup olmayacağını da Allah burada ifade ediyor. Yani burada şu. Veli dediğimiz zaman bir dost var, bir de bizimle ilgili yetki sahibi olabilecek kişiler var. Mesela şimdi Türkiye için söylemeyelim de bağlayıcı kararlar alabilecek durumda insanlar var. Mesela şimdi bizi yurtdışından dinleyenler var. Yurt dışında seçimler var. Kafirlerden bir kafiri beğeneceksin. Adam parlamentoya gidip karar alacak falan. Ne olacak bu? Yani ben orada yaşayacakmıyım yaşayamayacakmıyım? Yaşayabilirmiyim? En azından benimle ilgili bir karar aldığı zaman ona uymak zorundayım değil mi? Onların kanunları bağlayıcı. Şimdi burada AllahTeala o okunuda kuralları söylüyor. Bu surenin başında da veli kelimesinden bahsediliyor ama şu anda vakit bitmek üzere ama bunun ayrıntılarını bizim bir çok sohbetimizde görebilirsiniz. Ve Doğru Bildiğimiz Yanlışlar kitabında da var. İnternet sitemizde de var. Yani gayri müslimlerle ilşkiler bölümüne bakarsanız görürsünüz. Burada AllahTeala diyor ki; “la yenhakumullahu anillezine lem yukatilukum fid dini ve lem yuhricukum min diyarikum en teberruhum ve tuksitu ileyhim”, yani din konusunda sizinle savaşmayan. Mesela Avrupa’da yaşıyor yada başka bir yerde yaşıyor. O insanlara namaz kılamazsın, kılarsan seni öldürürüm. Müslümanım diyemeyeceksin falan. Bir zamanlar Türkiye’de bu oluyordu biliyorsunuz. Yani dinini yaşayan insanlar takibata uğruyordu, bir takım şeyler oluyordu. İnancınızdan dolayı sizinle savaşmayan ve sizi ülkenizden çıkarmayanlara “min diyarikum” evlerinizden çıkarmayan da diyebilirsiniz. İbadet yaptığın için hapse atılıyorsa o da evden çıkarmş olur sizi. Onlara karşı Allah size bir yasak koymaz. Hangi konuda? “En teberruhum tuksidu ileyhim”, iyi davranmak onlara karşı, paylarını vemek. Mesela vergi verebilirmiyim diye aklına şey yapılır. “İnnallehe yuhibbul muksitin”, Allah dengeli davrananları sever. “İnnema fid din”, Allah’ın koyduğu yasak sadece inancınızdan dolayı sizi öldürmeye kalkan,”ve ahrecekum min diyarikum” ülkenizden yada evlerinizden çıkaran. O da girer bu işin içine. “Ve zarehu ala ihracikum”, yada çıkarılmanıza destek verenler. İşte bunlarla ilgili “en tevellevhum” onları veli edinmenizi yasaklar. Yani onların hiç bir şekilde sizin üzerinizde yetkili olmasını kabul edemezsiniz. İnancınızdan dolayı öldürmeye kalkıyor, ülkenizden çıkarıyor, çıkaranlara destek veriyor. Üç tane kırmızı çizgi var. Ondan sonra ne diyor? “Ve men yetevellehum: kim bunları kendisine veli edinirse”,”fe ulaike humuz zalimun: onlar zalimlerdir”(MUNTEHİNE 8-9). Ama tabi o Yahya’nın okuduğu Tevbe 5. ve 6.ayeti kendi arzularına göre yorumlamak isteyenlere bu ayetler engel olduğu için öncelikle bu ayetler nesh edilmiştir derler. Öyle yapmışlar ki Tevbe 5-6.ayet bir ara Ahmet aramıştı. Kaç tane ayet nesh etmiş göstermişti? 200’ün üzerinde. Bir ayet ki 200’ün üzerindeki ayeti şey yapmış böyle. Kendinden sonra inen ayetleri de nesh ediyor. Cünet Arkın’a benzetiyorum. Birisine kafa, birisine tekme, birisine yumruk, hepsi haşat. O neki, hadislerle nesh ediyorlar hem inen ayeti hem inecek olan ayeti. Başka şekilde bu kadar yanlış bir fıkıhla karşılaşabilirmiyiz?

SORU: Namaz kılmamanın cezasının açıklandığı ayeti bir tekrar edebilirmisiniz demişler. Yahya Hoca’nın okuduğu vardı ya.

Abdulaziz Bayındır: “Fe sevfe gayd” gay demek, kendi kurgularının cezasıyla karşı karşıya kalacaklardır. Taha suresinin 124.ayeti ile ilgili olarak onu sadece okursak yeter herhalde. “Ve men a’rada an zikri fe inne lehu maişeten danken”.

Yahya Şenol: O da tam namazla ilgili değil ama.

Abdulaziz Bayındır: Hepsini içine alıyor. “Nesite” ne demek? İhmal etti anlamına gelir “nesite”. “Ve men a’rada an zikri fe inne lehu maişeten danken ve nahşuruhu yevmel kıyameti a’ma”,kim zikrimizden yüz çevirirse. Biz bu kadar konuşmayı kurandan dolayı yapıyoruz. O da Allah’ın zikridir yani. Namaz kılmamak da Allah’ın emrinden yüz çevirmektir. Yani içi daralan, dar bir hayat. Yani mutlu bir hayat yaşamaz. Onu kıyamet günü ama/kör olarak haşredeceğiz. Şöyle diyecek “kale rabbi lime haşerteni a’ma ve kad kuntu basira”(TAHA 125), ya Rabbi diyor, benim gözlerim görüyordu. Niye beni kör olarak haşrettin, buraya kör getirdin? “Kale”,Allah şöyle diyecek; “kezalike”, evet bu böyle, doğru. Dediğin doğru, görüyordun, şu anda kör oldun. “Etetke ayatuna: ayetlerimiz sana geldi”,”fe nesiteha: sen onu unuttun”. “Ve kezalikel yevme tunsa: bugün de sen unutuldun”(TAHA 126). Buradaki unutma, bizim bildiğimiz manada unutma değil. Sen onlara gereken değeri vermedin, sen onları yok saydın, sen de yok sayılıyorsun bugün. Dolayısıyla Allah’ın emirlerine karşı böyle gevşeklik gösteren, onları sanki yokmuş gibi görenler, kendileri yok sayılır, bundan haberleri olsun.

Tüm Mukayeseli Fıkıh Müzakereleri
# İçerik Adı Yayınladığı Tarih Görüntülenme
1 Kitaba Çağrı 16 Eylül 2017
2 Kurban İbadeti 24 Ağustos 2017
3 Hadislerin Derlenmesinde İran Etkisi 19 Ağustos 2017
4 Diyanetin Fetö Raporu: Bu din bu hale nasıl geldi? 14 Ağustos 2017
5 Hilal, Fitre ve Bayram 28 Haziran 2017
6 Nebi’mizin Ramazan Hayatı 12 Haziran 2017
7 İmsak Ölçüleri 27 Mayıs 2017
8 Dini Siyasete Alet Etmek 20 Mayıs 2017
9 Nebilere Yüklenen Olağanüstü Özellikler 13 Mayıs 2017
10 Tarih Boyunca Nebilere Gösterilen Tepkiler 6 Mayıs 2017
11 Yanlış Şeriat Algısı Suç ve Ceza 29 Nisan 2017
12 Kapitalizmin Sonu 15 Nisan 2017
13 Faiz Bağlamında Modern Finansal Ürünler 8 Nisan 2017
14 Hadislere Bakışımız Nasıl Olmalı 1 Nisan 2017
15 Haram Aylar 25 Mart 2017
16 Kur’an’cılık Tehlikesi 1.Bölüm 20 Mart 2017
17 Din ve Devlet İlişkileri 1.Bölüm 11 Mart 2017
18 Cuma Namazı ve Hutbe’si 4 Mart 2017
19 Kur’an’a Göre Sihir Kavramı 25 Şubat 2017
20 Abese Suresi Bağlamında Nebi’mizin Korunmuşluğu 18 Şubat 2017
21 Ev İçi Mahremiyet Kuralları 11 Şubat 2017
22 Örtünme İle İlgili Hükümler 4 Şubat 2017
23 Baş Örtüsü ve Örtünme 28 Ocak 2017
24 Kur’an’nın Çözüm Üretmedeki Yeri 21 Ocak 2017
25 Yahudileri Gölgede Bırakan Hileler 16 Ocak 2017
26 Müslümanlar’da Allah’a Güven Krizi 31 Aralık 2016
27 Müslümanlığımızı Gözden Geçirme İhtiyacı 24 Aralık 2016
28 Ümmet Olamamanın Ağır Bedeli 17 Aralık 2016
29 Tarihsellik İddialarında Cezalar Örneği 10 Aralık 2016
30 Mezhepçiliğin Doğurduğu Acı Sonuçlar 3 Aralık 2016
31 Kur’an’nın Tarihselliği İddiası ve Miras Konusu 26 Kasım 2016
32 Takiye (Kimliği Gizleme) 19 Kasım 2016
33 Faiz ve Güncel Meseleler 12 Kasım 2016
34 Mehdi Gelicek mi ? 7 Kasım 2016
35 Hz. İsa Gelecek mi? 31 Ekim 2016
36 Çağdaş Ulemanın Usulsüzlüğü 22 Ekim 2016
37 Dinsel Çoğulculuk 15 Ekim 2016
38 Son Kitabı Devre Dışı Bırakma Projesi, Dialog 8 Ekim 2016
39 Fıtrat Zemininde Buluşma 1 Ekim 2016
40 Nisa 34. Ayet Bağlamında Kadına Şiddet 24 Eylül 2016
41 Kurban İbadeti 10 Eylül 2016
42 Kadının Dövülmesi 3 Eylül 2016
43 Kur’an’a Göre Hükmetmek 27 Ağustos 2016
44 15 Temmuz Darbe Gecesine Kurani Bir Bakış 20 Ağustos 2016
45 Paralel Dinin Olmazsa Olmazı Aracılık – 1 13 Ağustos 2016
46 Müslüman Gayrimüslim İlişkileri 2 Temmuz 2016
47 Zekat 25 Haziran 2016
48 Oruçla İlgili Hükümler 18 Haziran 2016
49 Uydurulan Dinde Yatsı Sonu, Seher ve İmsak Vakti 4 Haziran 2016
50 Uydurulan Dinde Mut’a Nikahı 28 Mayıs 2016
51 Uydurulan Dinde Şartlı Talak 21 Mayıs 2016
52 Uydurulan Dinin Dayatması Olarak Çocukların Evlendirilmesi 7 Mayıs 2016
53 Kölelik ve Cariyelik Mezheplerin Dayatması mı? 30 Nisan 2016
54 Musa Hızır Kıssasının Evrensel Mesajı 23 Nisan 2016
55 Sünnetin Delil Değeri 16 Nisan 2016
56 Kira Sertifikaları Faizsiz Ürün mü? 9 Nisan 2016
57 Suç-Ceza Dengesi Açısından Cinsel İstismar 2 Nisan 2016
58 Boşanma Konusunda Allah’ın Koyduğu Sınırlar 26 Mart 2016
59 Allah’ın Koyduğu Sınırlar Nasıl Aşıldı 19 Mart 2016
60 Muhsana, Kadına Pozitif Ayrımcılık 13 Mart 2016
61 İnsanlar ile Cinlerin Ortak Özellikleri 5 Mart 2016
62 Nebiler Günahtan Korunmuş mudur? 27 Şubat 2016
63 Bedir Savaşı Örneğinde Nebi ve Resul Farkı 20 Şubat 2016
64 Dinde Haram-Helal Koyma Yetkisi 13 Şubat 2016
65 Cinler 6 Şubat 2016
66 İlk İnsanın Yaratılışı 30 Ocak 2016
67 İnsanı İnsan Yapan Özellikler 23 Ocak 2016
68 Allah’ı İkinci Sıraya Koymak 16 Ocak 2016
69 Şirkle İman Arasındaki Kararsızlık 9 Ocak 2016
70 Mehdi Beklentisi 2 Ocak 2016
71 Her İnsan Allah’ı Bilir 26 Aralık 2015
72 Fıkıh Müzakereleri | Her İnsan Allah’ı Bilir 26 Aralık 2015
73 Bir Sömürü Aracı Olarak Halifelik – 2 19 Aralık 2015
74 Bir Sömürü Aracı Olarak Halifelik 12 Aralık 2015
75 Kur’ân’da Dindarlık 5 Aralık 2015
76 Tarih Boyunca Bir Siyasi Baskı ve Ötekileştirme Aracı Olarak Zındıklık 28 Kasım 2015
77 Geleneğe Göre Dinden Dönmenin Hükmü (Bölüm 2) 21 Kasım 2015
78 Geleneğe Göre Dinden Dönmenin Hükmü (Bölüm 1) 21 Kasım 2015
79 Kur’an’a Göre Dinden Dönmenin Hükmü 16 Kasım 2015
80 Kur’an’da Zina Suçu Ve Cezası 7 Kasım 2015
81 Tağut Doğru Yolun Üstünde Oturur 31 Ekim 2015
82 Hadis Uydurma Faaliyetleri 24 Ekim 2015
83 Kader İnancı Ve Nesih 17 Ekim 2015
84 Resulullah Sonrası Siyasi Gelişmeler 10 Ekim 2015
85 Nesih 3 Ekim 2015
86 Hac Ve Kurban 19 Eylül 2015
87 Terör Olayları Karşısında Nebevi Siyaset 12 Eylül 2015
88 Dinde Özgürlük 5 Eylül 2015
89 Dine Uyma Yerine Dini Kendine Uydurma 4 “Cariyelik” 29 Ağustos 2015
90 Dine Uyma Yerine Dini Kendine Uydurma 3 “Cariyelik” 22 Ağustos 2015
91 Dine Uyma Yerine Dini Kendine Uydurma 2 “Kitap Algısı” 15 Ağustos 2015
92 Dine Uyma Yerine Dini Kendine Uydurma 8 Ağustos 2015
93 Nebimizin Yürüttüğü Dış Politika 1 Ağustos 2015
94 Kadir Gecesi ve İmsak Vaktine Tavırlar 11 Temmuz 2015
95 Zekat 4 Temmuz 2015
96 Oruç İbadeti 2 27 Haziran 2015
97 Oruç İbadeti 20 Haziran 2015
98 Kutup Bölgelerinde İftar ve İmsak Vakitleri 13 Haziran 2015
99 Emtia Borsalarındaki İşlemlerin Fıkhi Hükmü 6 Haziran 2015
100 Kur’ân’a Göre Gece-Gündüz 30 Mayıs 2015
101 Prof. V. A. Yefimov’la Yapılan Toplantının Değerlendirilmesi 23 Mayıs 2015
102 İsra ve Mirac 16 Mayıs 2015
103 Berzah Alemi 2 9 Mayıs 2015
104 Berzah Alemi 2 Mayıs 2015
105 Enflasyon ve Faiz 25 Nisan 2015
106 İşsizlik Probleminin Kaynağı 18 Nisan 2015
107 Peygamberimizin Öldürülmesini Emrettiği Kişiler Hakkındaki Rivayetler 4 Nisan 2015
108 Faizsiz Sistemin İlkeleri (Zekat-Faiz Karşılaştırması) 28 Mart 2015
109 Faizsiz Sistemin İlkeleri – Faizsiz Bankacılık 28 Mart 2015
110 Faizsiz Sistemin İlkeleri (Enflasyon) 21 Mart 2015
111 Faizsiz Sistemin İlkeleri (Bankacılık) 14 Mart 2015
112 Faizsiz Sistemin İlkeleri 7 Mart 2015
113 Tecavüz Suçunun Cezası 28 Şubat 2015
114 İdam Cezası ve Kıssas Tartışmaları 21 Şubat 2015
115 Ceza Hukukunun Genel Prensipleri 14 Şubat 2015
116 Kur’ân’da Ruh Kavramı 7 Şubat 2015
117 İcmanın Delilleri ve Değerlendirilmesi 24 Ocak 2015
118 Fıkıh Müzakereleri | Ceza Hukukunun Genel Prensipleri 17 Ocak 2015
119 Nebiye Hakaretin Cezası 10 Ocak 2015
120 Noel ve Mevlid Kandili Kutlamalari 3 Ocak 2015
121 Kelime Oyunları ve Şeb-i Arus 27 Aralık 2014
122 Evlilik Nedeniyle Ortaya Çıkan Haramlık 20 Aralık 2014
123 Talak’ın Şarta Bağlanması 13 Aralık 2014
124 Kadının Boşanma Hakkı 6 Aralık 2014
125 Boşanmanın Hükümleri 29 Kasım 2014
126 Küçüklerin Evlendirilmesi 22 Kasım 2014
127 İslam Hukuku-Roma Hukuku Karşılaştırması 15 Kasım 2014
128 Beni Kureyza Yahudileri ve Esirlerin Öldürülmesi 8 Kasım 2014
129 İslâm Miras Hukukunda Kelâle 3 Kasım 2014
130 Batı Güdümlü İslam Anlayışında Kur’an Sünnet Algısı – 2 25 Ekim 2014
131 Batı Güdümlü İslam Anlayışında Kur’an Sünnet Algısı 18 Ekim 2014
132 İslam Alimlerinin Işid’e Gönderdikleri Mektubun Eleştirisi 11 Ekim 2014
133 Kurban İbadeti 27 Eylül 2014
134 Birbirimizden yardım istemek şirk midir? 9 Ağustos 2014
135 Nafile Oruç 2 Ağustos 2014
136 Zekat ve Fitre 26 Temmuz 2014
137 Kadir Gecesi 19 Temmuz 2014
138 Tarihi gelişimi ve Hükümleri Açısından İtikaf 12 Temmuz 2014
139 Yatsının Son Vakti 5 Temmuz 2014
140 Vakti Dışında Namaz, Süresinden Fazla Oruç 28 Haziran 2014
141 Bakara 187. Ayet Işığında Oruç İbadeti 21 Haziran 2014
142 Kimler Oruç Tutabilir 14 Haziran 2014
143 Orucun Tarihi ve Meşruiyeti 7 Haziran 2014
144 Ecel ve Şehitlik – Sorular ve Cevaplar 24 Mayıs 2014
145 Ecel ve Şehitlik 17 Mayıs 2014
146 Seferilik Mesafesi ve Müddeti 10 Mayıs 2014
147 Yolculukta Namaz – 2 26 Nisan 2014
148 Dinden Dönmek 19 Nisan 2014
149 Yolculukta Namaz 5 Nisan 2014
150 Namazı Terketmenin Hükmü 29 Mart 2014
151 Namazda Zikir 8 Mart 2014
152 Kadınların Cemaate Katılması 1 Mart 2014
153 Cemaatle Namaz – 2 22 Şubat 2014
154 Cemaatle Namaz 15 Şubat 2014
155 Sehiv Secdesi 8 Şubat 2014
156 Namazı Bozan Haller – 2 1 Şubat 2014
157 Namazı Bozan Haller 18 Ocak 2014
158 Cumanın Farzından Önceki ve Sonraki Sünnetler 11 Ocak 2014
159 Cuma Hutbesi 4 Ocak 2014
160 Cuma Namazı 28 Aralık 2013
161 Sünnet Namazları 21 Aralık 2013
162 Vitir Namazı 14 Aralık 2013
163 Teheccüd Namazı 7 Aralık 2013
164 Kur’an’da Melek ve Cin Kavramları – Sorular 23 Kasım 2013
165 Kur’an’da Melek ve Cin Kavramları – 2 18 Kasım 2013
166 Kur’an’da Melek ve Cin Kavramları 2 Kasım 2013
167 Cezanın Amacı Açısından Mağdur Hakları 26 Ekim 2013
168 Bayram Namazı ve Teşrik Tekbirleri 12 Ekim 2013
169 Tarihi, Amacı ve Ahkamı Yönüyle Kurban 5 Ekim 2013
170 Kur’an’da Münafıkların Durumu – 2 28 Eylül 2013
171 Kur’an’da Münafıkların Durumu 21 Eylül 2013
172 Günümüz İslam Dünyasının Problemleri 14 Eylül 2013
173 Bedel Hac – Doç.Dr. Servet Bayındır 7 Eylül 2013
174 Allah’ın Bilgisi ve Kader 24 Ağustos 2013
175 Mısırdaki Müslümanların Durumu 17 Ağustos 2013
176 Kadir Gecesi 3 Ağustos 2013
177 İmsak Tartışmaları 27 Temmuz 2013
178 Kutup Bölgelerinde İbadet Vakitleri 20 Temmuz 2013
179 Kader 19 Ocak 2013
180 Kıyamet Alametleri 22 Aralık 2012
181 Kur’an Sünnet Bütünlüğünde Kurban İbadeti 20 Ekim 2012
182 Kur’an Sünnet Bütünlüğünde Hac İbadeti 13 Ekim 2012
183 Faiz-Zekat İlişkisi 6 Ekim 2012
184 Namazların Birleştirilmesi 29 Eylül 2012
185 İslama Yönelik Saldırılar 22 Eylül 2012
186 Alternatif Bir Finansal Ürün Olarak Kira Sertifikaları(SUKUK) 15 Eylül 2012
187 Öğle ve İkindi Namazlarının Vakitleri 8 Eylül 2012
188 Yatsı Namazı Vaktinin Bitişi 1 Eylül 2012
189 Kur’an’a Göre Gelenek 25 Ağustos 2012
190 Bayram Namazı ve Fitre 18 Ağustos 2012
191 Televizyondan Kabe İmamına Uyulabilir mi? 11 Ağustos 2012
192 Ramazan Ayının İnsana Sunduğu Fırsatlar 4 Ağustos 2012
193 İmsak Vakti ve Seher – 2 28 Temmuz 2012
194 İmsak Vakti ve Seher 21 Temmuz 2012
195 Nesih, Kıblenin Değişmesi Örneği 23 Haziran 2012
196 İsra ve Miraç 16 Haziran 2012
197 Uydurma Hadisler – Harun Ünal 9 Haziran 2012
198 Sezaryen Doğum 2 Haziran 2012
199 Vahiy – Sünnet İlişkisi 26 Mayıs 2012
200 Nesih Kavramı 19 Mayıs 2012
201 Din ve Tıp Açısından Sünnet 14 Mayıs 2012
202 Din ve Müzik 5 Mayıs 2012
203 Hadislerin Kur’an’a Arzı 28 Nisan 2012
204 Türkiye’de Kutlu Doğum Etkinlikleri 21 Nisan 2012
205 Allah’ın Elçisini Doğru Anlamak 14 Nisan 2012
206 Kur’an Öncesi Mekke Toplumu 7 Nisan 2012
207 Faizsiz Bankacılğın Problemleri 31 Mart 2012
208 Hz.Muhammed’in(S.A.V.) Tebyin Görevi 24 Mart 2012
209 İslam ve Türk Medeni Kanunu(TMK) Miras Sistemlerinin Mukayesesi 17 Mart 2012
210 Kur’an’a Göre Tağut Kavramı 10 Mart 2012
211 Farklı İnançların Birlikte Yaşamasının Doğal Kuralları 3 Mart 2012
212 Kur’an’a Göre Resule İman, İtaat ve İttiba 25 Şubat 2012
213 Organ Nakli 18 Şubat 2012
214 Sebeb-i Nüzul Meselesi 11 Şubat 2012
215 Daru’l-Harbde Faiz 4 Şubat 2012
216 İftida 28 Ocak 2012
217 Talak (Boşanma) 21 Ocak 2012
218 Gayrimüslimlerle Evlilik 14 Ocak 2012
219 A’raf Ehli 7 Ocak 2012
220 Müminler Cehenneme Girecekler Mi? – 2 31 Aralık 2011
221 Müminler Cehenneme Girecekler Mi? 24 Aralık 2011
222 Çocukların Evlendirilmesi 17 Aralık 2011
223 İnanç Özgürlüğü 10 Aralık 2011
224 Evliliğin Denetlenmesi 3 Aralık 2011
225 Adetli Kadın Kur’an’a Dokunabilir mi? 26 Kasım 2011
226 Hz.İsa’yı(a.s.) Geri Getirmek İsteyenlerin Hedefi 19 Kasım 2011
227 Nebi ve Resul Kavramları 12 Kasım 2011
228 Kurban Bayramına Nasıl Hazırlanmalıyız? 5 Kasım 2011
229 İcma Delili ve Değerlendirilmesi 22 Ekim 2011
230 Vekaletle(Bedel) Hac 15 Ekim 2011
231 İhram Yasakları 8 Ekim 2011
232 Kadınların Yolcuğu 1 Ekim 2011
233 Kur’an ve Sünnet Işığında Hac İbadeti 24 Eylül 2011
234 Faiz Anlayışı 10 Eylül 2011
235 Bayram Namazı 27 Ağustos 2011
236 İmsak Vakti 20 Ağustos 2011
237 Teravih Namazı Konusunda Diyanet’e Cevap 13 Ağustos 2011
238 Oruç Tutamayanlar Ne Yapmalı? 6 Ağustos 2011
239 Güneşin Batmadığı Yerlerde Namaz Vakitleri 2 Temmuz 2011
240 Yatsı Namazının Vakti 7 Mayıs 2011
241 Allah’ın İndirdikleri İle Hükmetmeyenler – 2 30 Nisan 2011
242 Allah’ın İndirdikleri İle Hükmetmeyenler 23 Nisan 2011
243 Günahlarla İlgili Kavramlar – 2 2 Nisan 2011
244 Günahlarla İlgili Kavramlar 26 Mart 2011
245 Büyük Günahlar – 3 19 Mart 2011
246 Büyük Günahlar Nelerdir? 12 Mart 2011
247 Büyük Günah İşleyenlerin Durumu 5 Mart 2011
248 Ye’cüc ve Me’cüc 26 Şubat 2011
249 Dabbetü’l-Arz 19 Şubat 2011
250 Tarikatlarda Vesile ve Tevessül 12 Şubat 2011
251 Evliyanın Yardımı İle İlgili İddialar – 2 5 Şubat 2011
252 Kutuplarda Namaz Vaktinin Tespiti 29 Ocak 2011
253 Evliyanın Yardımı İle İlgili İddialar 22 Ocak 2011
254 Kâlû Belâ Olayı Hakkında Sorulan Sorular – 2 1 Ocak 2011
255 Kâlû Belâ Olayı Hakkında Sorulan Sorular 25 Aralık 2010
256 Mehdi İnancı 18 Aralık 2010
257 Kur’an’a Göre Zekat Oranları 4 Aralık 2010
258 Artan Malı İnfak Etme 27 Kasım 2010
259 Vitr Namazı 13 Kasım 2010
260 Bayram Namazları 6 Kasım 2010
261 Sehiv Secdesi – Mukayeseli Fıkıh Dersleri 30 Ekim 2010
262 Kurban İle Alakalı Sorular 23 Ekim 2010
263 Hac Farklı Aylarda Yapılabilir mi? – Fıkıh Dersi 9 Ekim 2010
264 Başkasının Yerine Hacc Yapmak 2 Ekim 2010
265 Hilal İle İlgili Sorulan Sorular 25 Eylül 2010
266 Cariyeler İle İlgili Sorulan Sorular 18 Eylül 2010
267 ORUÇ BOZMANIN CEZASI 4 Eylül 2010
268 Zekat 28 Ağustos 2010
269 İmsak ve Yatsı Vakitleri – 2 21 Ağustos 2010
270 İmsak ve Yatsı Vakitleri 14 Ağustos 2010
271 İsra ve Miraç -2 10 Temmuz 2010
272 İsra ve Miraç -1 3 Temmuz 2010
273 İcma’a Delil Getirilen Hadisler 26 Haziran 2010
274 İcma 19 Haziran 2010
275 Başörtüsü ve Örtünme 12 Haziran 2010
276 Mezheplerin Tutarlılığı 29 Mayıs 2010
277 Asabe Siyaset İlişkisi (Kızın Çocuklarının Mirasçılığı Örneği) 22 Mayıs 2010
278 Kur’an’ı Açıklama Usulü 15 Mayıs 2010
279 Kartepe Programı Değerlendirme 5 Mayıs 2010
280 Abdestte Ayakların Mesh Edilmesi 24 Nisan 2010
281 Hudeybiye’den Geri Kalanlar 13 Nisan 2010
282 Peygamberimizin Zeynep (ranha) ile Evliliği 3 Nisan 2010
283 Bedir Savaşı 20 Mart 2010
284 Kur’an Sünnet Bütünlüğü: Allah’ın İzni Meselesi 13 Mart 2010
285 Vahiy Çeşitleri 6 Mart 2010
286 Kadınların Özel Halleri 11 Şubat 2010
287 Kur’an’a Göre Zekat Nispeti 6 Şubat 2010
288 Vahy-i Gayr-i Metlüv’e Dair Getirilen Deliller -1 30 Ocak 2010
289 Iskat (Ölen Kimseyi İbadet Borçlarından Kurtarmak) 16 Ocak 2010
290 Dini Tebliğ ve Uygulamada Cebrailin Rolü -2 2 Ocak 2010
291 Dini Tebliğ ve Uygulamada Cebrail’in Rolü 26 Aralık 2009
292 Kuran ve Sünnet Bütünlüğü – Kurban 21 Kasım 2009
293 Kuran ve Sünnet Bütünlüğü – Kıble Meselesi -2 14 Kasım 2009
294 Kuran ve Sünnet Bütünlüğü – Kıble Meselesi -1 7 Kasım 2009
295 Kuran ve Sünnet Bütünlüğü – Kur’anı Anlama 31 Ekim 2009
296 Kuran ve Sünnet Bütünlüğü – Yolculukta Namazin Kısaltılması Örneği 24 Ekim 2009
297 İsa Aleyhisselam Tekrar Gelecek mi? -2 17 Ekim 2009
298 İsa Aleyhisselam Tekrar Gelecek mi? 1-1 10 Ekim 2009
299 İsa Aleyhisselam Tekrar Gelecek mi? 1-2 10 Ekim 2009
300 Hanefi Mezhebinin İçki ile İlgili Görüşleri -1 3 Ekim 2009
301 Hanefi Mezhebinin İçki ile İlgili Görüşleri -2 3 Ekim 2009
302 Mirasta Avliye Meselesi -1 26 Eylül 2009
303 Mirasta Avliye Meselesi -2 26 Eylül 2009
304 Kasten Orucu Bozanın Cezası -1 12 Eylül 2009
305 Kasten Orucu Bozanın Cezası -2 12 Eylül 2009
306 Oruç Keffareti -1 29 Ağustos 2009
307 Oruç Keffareti -2 29 Ağustos 2009
308 Adetli Kadının Orucu -1 22 Ağustos 2009
309 Adetli Kadının Orucu -2 22 Ağustos 2009
310 Hastaların Orucu -1 15 Ağustos 2009
311 Hastaların Orucu -2 15 Ağustos 2009
312 Namazda Örtünme / 2-1 8 Ağustos 2009
313 Namazda Örtünme / 2-2 8 Ağustos 2009
314 Namazda Örtünme / 1-1 1 Ağustos 2009
315 Namazda Örtünme / 1-2 1 Ağustos 2009
316 Kur’an’da Örtünme -1 18 Temmuz 2009
317 Kur’an’da Örtünme -2 18 Temmuz 2009
318 Gayrimüslimlerle Evlilik -1 11 Temmuz 2009
319 Gayrimüslimlerle Evlilik -2 11 Temmuz 2009
320 Müşriklerle Evlilik -1 4 Temmuz 2009
321 Müşriklerle Evlilik -2 4 Temmuz 2009
322 Ehli Kitap ve Müşrikler -1 27 Haziran 2009
323 Ehli Kitap ve Müşrikler -2 27 Haziran 2009
324 Hayvan Kesimi / 2-1 20 Haziran 2009
325 Hayvan Kesimi / 2-2 20 Haziran 2009
326 Hayvan Kesimi -1 13 Haziran 2009
327 Hayvan Kesimi -2 13 Haziran 2009
328 Helal Gıda ve Jelatin Konusu -1 6 Haziran 2009
329 Helal Gıda ve Jelatin Konusu -2 6 Haziran 2009
330 Nafile Namazlar -1 9 Mayıs 2009
331 Nafile Namazlar -2 9 Mayıs 2009
332 Vitir Namazı -1 2 Mayıs 2009
333 Vitir Namazı -2 2 Mayıs 2009
334 Kur’an’ın Genel Açıklaması -1 25 Nisan 2009
335 Kur’an’ın Genel Açıklaması -2 25 Nisan 2009
336 Namazın Mekruhları -1 11 Nisan 2009
337 Namazın Mekruhları -2 11 Nisan 2009
338 Namazı Bozan Şeyler -1 4 Nisan 2009
339 Namazı Bozan Şeyler -2 4 Nisan 2009
340 Namazda Konuşmak -1 28 Mart 2009
341 Namazda Konuşmak -2 28 Mart 2009
342 Namazda Abdestin Bozulması / 2-1 21 Mart 2009
343 Namazda Abdestin Bozulması / 2-2 21 Mart 2009
344 Namazda Abdestin Bozulması / 1-1 14 Mart 2009
345 Namazda Abdestin Bozulması / 1-2 14 Mart 2009
346 Namazda İmamlık / 3-1 28 Şubat 2009
347 Namazda İmamlık / 3-2 28 Şubat 2009
348 Namazda Saf Düzeni -1 21 Şubat 2009
349 Namazda Saf Düzeni -2 21 Şubat 2009
350 Namazda İmamlık / 2-1 14 Şubat 2009
351 Namazda İmamlık / 2-2 14 Şubat 2009
352 Namazda İmamlık / 1-1 7 Şubat 2009
353 Namazda İmamlık / 1-2 7 Şubat 2009
354 İmamın Arkasında Kıraat -1 24 Ocak 2009
355 İmamın Arkasında Kıraat -2 24 Ocak 2009
356 Namazda Okunan Sûre ve Ayetler / 4-1 17 Ocak 2009
357 Namazda Okunan Sûre ve Ayetler / 4-2 17 Ocak 2009
358 Namazda Okunan Sûre ve Ayetler / 3-1 10 Ocak 2009
359 Namazda Okunan Sûre ve Ayetler / 3-2 10 Ocak 2009
360 Namazda Okunan Sûre ve Ayetler / 2-1 3 Ocak 2009
361 Namazda Okunan Sûre ve Ayetler / 2-2 3 Ocak 2009
Kuran Dersi Canlı Yayın