Abdulaziz Bayındır: Epey zamandır namaz ile ilgili dersler yapıyoruz. Cuma namazı bitti. Bugünkü programımız, namazı bozan şeyler. Namazı bozan şeyler dediğimizde, tabi bir Kur’an ayağı var bu işin. Bir hadis ayağı. Bir de mezhepler ayağı var. Kur’an’dan hareket ettiğimiz zaman bakıyoruz ki namazın olmazsa olmazları var. Namazın olmazsa olmazı, zikirdir. İşte AllahT. Musa(as)’a Taha suresinin 14.ayetinde “ve akımis salate li zikri” diyor. Namazı benim zikrim için kıl. Zikirden maksat, bizim geleneksel anlamdaki zikir değil. Onu kitap ve hikmet dergisinin bu sın sayısında bulabilirsiniz. Zikir kelimesi biliyorsunuz, zihne yerleştirilen, kullanıma hazır tutulan bilgi demektir. Yani herhangi bir konuda sizin zihninizde bir bilgi olur, siz onu ona göre değerlendirirsiniz. İşte o zikirdir. Hareketli bir bilgi. Onu harekete geçirmek tezekkür olur. Zikrin iki tane kaynağı vardır. Birisi tabiattır. Birisi de Allah’ın indirdiği kitaplardır. Tabiattan elde ettiğiniz bilgilerin doğruluğundan her zaman emin olamayabilirsiniz ama Allah’ın kitabından elde ettiğiniz bilgilerin doğruluğundan emin olursunuz. Dolayısıyla Allah’ın kitaplarının adı zikirdir. Ve o zikri C. Hakkın ilk nebiden son nebiye kadar indirilmiş olan o zikri koruyan kitap da Kur’andır. “İnna nahnu nezzelna zikra ve inna lehu le hafızun”(HİCR 9). 15. Sure 9. Ayet. “O zikri biz indirdik, onu koruyacak olan da biziz diyor. Şimdi biz burada sadece Kur’anın korunmuşluğundan bahsediyoruz. Aslında Kur’an ilk nebiden itibaren indirilmiş olan bütün zikirleri koruyan kitaptır. Dolayısıyla Kur’an ilahı kitapların tamamını içine alan bir kitaptır. Bu sebeple, namazı zikir için kıl dendiği zaman, namaz Kur’an ayetleri için, o ayetlerin anlamı zihinde yeeleşsin, her zaman ona göre hareket edelim diye kılınır. İşte sabahleyin kalkar kalkmaz, namaz kılarken bir Fatiha suresini düşünerek okursanız, bir tane ayet arkasından okursanız sizin için son derece önemli olur. İşte “iyyake na’budu ve iyyake nestein” dersiniz. Ya Rabbi yanlız sana kulluk eder yanlız senden yardım isteriz dersiniz ve akşama kadar dik durursunuz. Bunu öğlende hatırlarsınız, ikindide hatırlarsınız, akşam, yatsı, sürekli hatırlanır. Çünkü yüz yüze gelmiş olduğunuz olaylar sizi sürekli yolunuzdan çevirmeye çalışır. Yani hayat, büyük bir mücadeledir, asıl mücadele de batıla karşı verilen mücadeledir. Batıla karşı o mücadeleyi verebilmek için de vücudun sağlam olması lazım, sağlam bir kaynaktan beslenmesi lazım bilgi olarak. İşte namaz bu beslenmeyi yapan bir ibadettir. Bu sebeple namazın olmazsa olmaz şartı zikirdir. Ondan dolayı C. Hakk namazda şey yapıyor. Der ki Nisa suresinin 103. ayetinde “fe iza kadeytumus salate: o namazı kıldığınız zaman”,”fezkurullahe kıyamen ve kuuden ve ala cunubikum: ayakta iken, oturduğnuz sırada ve vücudunuzu yanlarınızın üzerine koyduğunuz sırada Allah’ı anın”. Vücudumuz yanlarımız üzerinde, secdede ve rukuda olur. Kuud da iki secde arasında olur. Şimdi yani namazın bütün ögelerinde Allah’ı zikrediyoruz. Alnımızı yere koyduğumuz zaman sadece C. Hakkın karşısında eğilebileceğimizi gösteriyoruz, bağlılığımızı bildiriyoruz. Onun karşısında rüku ediyoruz. Yani ya Rabbi sen ne dersen o. Bunu bir uygulama olarak yapıyoruz. Bu sebeple, zikir olmadan olmaz. Şimdi bugün arkadaşlarımız bu konu ile ilgili şey yapacaklar. İşte Mehmet Ruzi’den onu dinleyeceğiz. Zikir ile ilgili hadisler nelerdir? Bazı insanlar geliyor, hiç Kur’an bilmiyor. Bir Fransız müslüman olmuştu ben İstanbul müftülüğündeyken. E müslüman olur olmaz o vaktin namazını kılması lazım. Öğlen namazı sırasıydı, ikindi yakındı müslüman oldu. Hemen öğlen namazını kılması gerekiyor çünkü görev biniyor. Şimdi, adam bir şey bilmiyor ki. Hadi şu şekilde kıl dersin, senin yanında kılar. Seninle beraber eğilir, seninle beraber kalkar, seni taklit eder tamam. Ama o zikir kısmında ne söyleyecek? Ben ona dedim, işte kendi diliyle Allah en büyüktür diyebilirmisin? Allah’ın adıyla, şunu, şunu, şunu. Tamam hadi gel benimle beraber namaz kıl dedim, kıldı. Ondan sonra da bir arkadaşı onun yanına görevlendirdik. Ankara İlahiyat’da hocalık yapıyor, Nesimi Bey. O zaman doktora yapıyordu. Bir ay uğraştı, bir ay içerisinde adam. Fatiha’yı öğrenemedi yani bizim anladığımız snlamda. Çünkü bir Fransız için “r”yi telaffuz etmek, “h”yı telaffuz etmek imkansız gibi bir şeydir yani. Adam da büyük bir gayret içerisinde. Ama namazı kılması lazım. Onu bekleyemez. Zikir eğer bir meseleyi zihninde oluşturmaksa, onu kendi diliyle yapacak. Arapça olur, siz anlamazsanız o zikir olmaz zaten. Şimdi arapçayı anlıyorsanız tabiki zikir olur. Namazın olmazsa olmaz şartı zikir. Bu olmadı mı olmuyor. Yani bir şekilde yapacaksınız. Resulullah(sav)’e bir arap geliyor. Ya Resulallah diyor, ben diyor Kur’anı bir türlü ezberleyemiyorum diyor. Ben nasıl namaz kılacağım. Biraz sonra M. Ruzi Hoca’dan dinleyeceğiz. Diyor ki; şunu söyleyebilirmisin? La ilahe illallahu vahdehu la şerikeleh lehul mulku ve lehul hamdu ve la kulli şey’in kadir. Yani Allah’tan başka ilah yoktur, o tektir. Onun ortağı yoktur. Mülk onundur. Herşeyin ölçüsünü O koyar. Söylerim diyor. Bu Allah için, kendime ne faydası var diyor. Ondan sonra, senin için şu duayı yap diyor. Biraz sonra dinleriz. Ben şimdi hata ederim diye şey yapmıyorum.
Bir de namazın olmazsa olmaz bir şartı daha var. Onda da diyor ki AllahT. Maide 6.ayette; “iza kuntum iles salati: namaza kalktığınızda”,”fagsilu vucehekum ve eydiyekum ilel merafikı: yüzünüzü yıkayın, kollarınızı da dirseklere kadar”,”vemsehu bi ruusikum: başunızı mesh edin”,”ve erculekum(yada erculikum) ilel kabeyn: ayaklarınızı da topuklara kadar mesh edin” diyor. Ondan sonra, peki su bulamazsak? O zaman da teyemmüm edin diyor. “Ve in kuntum cunuben fattahheru: cünüpseniz baştan aşağıya yıkanın”. Eğer hasta olur, yolcu olur tuvaletten gelmiş olursanız, su da bulamazsanız teyemmüm edin. Onu da yüzünüzü ve ellerinizi mesh edin diyor. Toprağın üst tarafa çıkmış olan temiz tarafıyla bunu yapın diyor. E şimdi peki bir adam hapishanedeyse ne yapacak? Yapabileceğinden yapacak. Hücre hapsi yapılmış? Ne bulmuşsa onunla bir teyemmüm edecek su da bulamıyorsa. Buluyorsa abdest alacak. Bunlar olmazsa olmaz şartlar. Namazın olmazsa olmaz şartları.
E peki olmazsa olurlar var. Bakın zikir olmazsa olmaz, bir de temizlik olmazsa olmaz. Tabi o da imkana göre. Zikir de imkana göre. Herkesin kendi bilgisine göre. Ondan sonra, peki namazların rekat sayısı. Değişebiliyor. İşte sefer halinde biliyorsunuz dört rekat namazlar iki rekat olarak kılınıyor. Eğer karşınıza düşman çıkarsa bir rekata düşüyor. Eğer karşınıza düşman çıkmamış, normal bir durumdasınız ama öyle bir haldesiniz ki namazın geçeceğinden korkuyorsunuz. O zaman ne yapacaksınız? O zaman da yürürken, koşarken, direksiyondayken, hayvan sürerken, şurada, burada, namazı kılacaksınız. O zaman şu ortaya çıkıyor: namazın kıbleye dönme şartı var, orada o kalkmış oluyor, kalkabiliyor yani. Peki kıyam, rüku, secde, bunlar kalkabiliyor. Yani siz otobüste giderken yada direksiyondayken kalkıp ayağa rüku edecek haliniz yok. Rüku ettinizmi bir daha kalkamazsınız direksiyonda. O araba gideceği yere gider. Tabiki yapabileceğinizi yapacaksınız. Yani demek ki bazı şartlar kalkabiliyor. Ama normal durumda onları yerine getirmek gerekir. İşte bu sebeple namazın olmazsa olmazlarını mutlaka her halukarda yerine getireceksiniz. Olmazsa olurları var, işte bütün bunlar da Resulullah(sav) ne demiş, ashabı kiram nasıl davranmış, arkasından mezhepler nasıl görüşler belirtmişler? Bugün mezheplere girmeyeceğiz. Bugün sadece konu ile ilgili hadislere bakacağız. Herkes kendi açısından bir takım çalışmalar yaptı konu ile alakalı olarak. Yanlız dün birisi bir şey söyledi. Namazda selam ile ilgili Kur’anda bir husus var mı diye. Konumuz o değil ama bu tür şeyler, şimdi biliyorsunuz internet var. Herkesin cep telefonuna kadar internet girdi. Dolayısıyla birisi bir şey ortaya çıkardığı zaman herkes onu her tarafa yayıyor. Ama bu da çok güzel bir gelişme. Şimdiye kadar Kur’anda rekat sayısı var mı deniyordu, şimdi büyük ölçüde tartışılmaz hale geldi. Çünkü artık millet görmeye başladı. Ve işte Kur’anda namazın şekli var mı? Onu da millet görmeye başladı. Yahudiler’de de Hıristiyanlar’da da aynı namazın kılındığı da artık gökmeye başlandı. Şimdi bu defa o olmayınca, peki şu var mı, Bu var mı demeye başlıyorlar. Artık en ayrıntıya kadar geliyorlar. E bunlar da bizim için çok faydalı. Biz de o vesileyle araştırıyor, bir şeyler öğreniyoruz. Sağolsunlar yani. Ben şahsen kendi açımdan vatandaşların sorularından çok istifade ediyorum. Yıllardır öyle. Çünkü o sorulara cevap vermek isterken biz öğreniyoruz. Bir baktım bu sabah, dedim ki; ya bakarsın gene sorarlar, onlar sormadan ben cevap vereyim de. Mesela Rad suresi, Kur’anın 13. suresi. Orada 19.ayetten 24’e kadar almışım. Şimdi burada diyor ki AllahT. “E fe men ya’lemu ennema unzile ileyke min rabbikel hakku ke men huve a’ma innema yetezekkeru ulul elbab”(RAD 19). Şimdi, bunun Rabbin tarafından indirilmiş gerçek olan olduğunu bilen ile kör olan bir mi diyor. Ancak dik duruşlu olanlar bu bilgiyi kafalarına yerleştirirler. Dik duruşlu olanlar kim? “Ellezine yufune bi ahdillahi ve la yenkudunel misak”(RAD 20): Allah’a karşı üstlendikleri görevleri yerine getirir ve sözlerini de bozmazlar. Yani verdikleri söze de aykırı davranmazlar. Yani Allah’a karşı verdikleri söze. Çünkü herkes, kendi kendinize dikkat edin Allah’a karşı zaman zaman hep sözler verirsiniz, bazıları o sözleri bozar. Yani herkes verir bu sözü de çünkü doğruluk herkesin hoşlandığı ve beğendiği şeydir fakat bedeli çok ağır olduğu için insanlar orada pek duramazlar yani. Kısa sürede bakarsınız ki vaz geçmişler. “Vellezine yasılune ma emerallahu bihi en yusala”: Allah’ın bitiştirilmesini emrettiği şeyi bitiştirirler. Yani Allah ile arana hiç bir şeyi sokmayacaksın. Sadece Ona kulluk edeceksin. “Ve yahşevne rabbehum: Rablerinden korkarlar”,”ve yehafune suel hisab: kötü hesap vermekten de korkarlar”(RAD 21). “Vellezine saberubtigae vechi rabbihim”: Allah rızası için sabrederler. Çünkü imtihan ediliyoruz. Hiç bir zaman hiç bir şey bizim istediğimiz gibi olmaz. “Ve ekamus salate: ve namazı tam kılarlar”,”ve enfaku mimma razaknahum sirren ve alaniyeten”: rızık olarak verdiklerimizden gizli açık harcarlar”,”ve yedreune bil hasenetin seyyiete ulaike lehum ukbed dar”(RAD 22): kötülüğü iyilik ile savarlar, en son yurt onlar içindir. Peki en son yurt ne? “Cennatu adnin yedhuluneha”: gidecekleri adn cennetleri. “Ve men salaha min abaihim ve ezvacihim zurriyatihim”: babalarından, eşlerinden ve soylarından uygun olanlar da oraya gireceklerdir. “Vel melaiketu yedhulune aleyhim min kulli bab”(RAD 23): melekler her kapıdan onlara gelecek, “selamun aleykum bi ma sabertum”: sabrınıza karşı selam size. “Fe ni’me ukbed dar”(RAD 24): yudun sonu ne kadar güzel oldu. Şimdi bu selamun aleykum meselesi ayetlere baktığımız zaman darus selam, selamun aleykum, hep cennet anlatılıyor bununla. O zaman, namazını kılıyorsun. Bu da, namaz meselesi de süreklilik gerektiren, sabır gerektiren, tahammül gerektiren bir şeydir. Şimdi C. Hakka karşı ibadetinizi yapıyorsunuz, her şeyiniz tamam oluyor. O zaman siz yanınızdakine selamun aleykum: cennetlik olasın demiş oluyorsunuz, o da sana diyor. Onlar yoksa, meleklere söylersin. Çünkü melekler de ahirette cennette yanımıza girerken selam verecekler. Bu ne demektir? Yani o en son, o en büyük mutluluğa kavuşasın diye dua etmiş oluyor. E dünya için de aynı duayı yapmış oluyoruz. Dünyanın sıkıntılarından da kurtulmuş olasın diye. Dolayısıyla yani namazda yapmış olduğumuz bu zikirlerin hiç birisi boşuna değil. Hiç birisi yersiz değil. İşte bak burada namaz kelimesi de geçtikten sonra C. Hakk böyle söylüyor. Bir çok, daha ayet var.
Bunu böyle söyledikten sonra, şimdi başlayalım. Önce Enes Hoca’yı dinleyeceğiz galiba. Evet, tadili erkana ait olan hadisler diyor. Tadili erkan, rükünler demektir. Rükünler ne demek? Namazda işte kıyam, okuma/kıraat dediğimiz şey, rüku, secde, iki secde arasında oturma. Ondan sonra son oturuş ve bunların tam ve yerinde yapılması. Yani hakkının verilmesi. Rukuya hakkı verilecek, kıyama hakkı verilecek, kıraata hakkı verilecek, bunun hakkını vermediğin zaman neler olur, onunla ilgili olan hadisleri Enes Hoca’dan dinleyeceğiz. Evet Enes Hoca, buyur. Enes Alimoğlu, bizim Uygur sitesinin editörü, yazarı.
Enes Alimoğlu: Bismillahirrahmanirrahim. Tadili erkan kelimesi Arapça olarak “teskinul cevarihi fi ruki ve sucud hatta tatmainne mefasinuhu ve ednahu darul tesbihatin” diye adlandırılıyor.
Abdulaziz Bayındır: Yani diyor ki işte, az önce söylediğim gibi. Rukuda, secdede, böyle tam yapabilmek. Herşeyden salim bir şekilde yapabilmektir. En az bir tesbih miktarı kadar durması yani vücudun rahatlaması demek. Şimdi kalkıyorsunuz “semi Allahu li men hamide”, dışarıdan gören adam, bu adam ayakta duruyor diyebilmeli. Bazen yani ben geçende Süleymaniye camisinde bir fatiha suresini okuyana kadar yanımdaki adam dört rekatı bitirdi. Ve bayağı da yaşlı bir adamdı yani. Ve her halde bu spor yapıyor dedim.
Enes Alimoğlu: Bizde bir söz var. Her senedi öğrendikçe hızlanır, namazda yavaşlar. Tadili erkansız kılınan namaz namaz olmuyor. Namaza ihlal veriyor. Namaz sayılmıyor. Bu konuda bir çok hadis var. Fakih alimlerin görüşü de cumhurun görüşü de buymuş. Ben bir kaç tane hadis topladım. Birincisi bu “musius salat” hadisi. Yani Peygamber(as) camide otururken bir kişi gelmiş namaz kılmış. Selam vermiş Peygamber(as)’a git namazını tekrar kıl. Çünkü sen namaz kılmadın “ırcıi fesalli fe salli felem tusalli” diyor. O kişi gidiyor namaz kılıyor. Bir kaç kere oluyor. En azından üçüncü keresinde veya dördüncü keresinde adam yoruluyor, diyor ki; ya Resulallah bana öğret, nasıl kılacağım. Benim yaptığım bu, elinden geldiği bu diyor. Peygamber(as) ona öğretirken diyor; “iza kunte iles salati fe kebbir: namaza kalktığında tekbir getir”,”sümme ma teyessere meake minel Kur’an: sonra sende olan Kur’an’dan ne varsa kolayına gelen, onu oku”,”sümme rukue hatta tatmeinne rekea: sonra ruku yap, ruku yaparken de dinlen, rahatla”,”summe hatta tatedile kaimen: sonra rukudan kalk, başını kaldır ve dümdüz olarak yine rahatla”diyor.
Abdulaziz Bayındır: Yani rukuya vardığın zaman dışarıdan gören adam, bu kişi böyle kaşkar halde değil gerçekten rukuda gibi görmeli. Rukudan kalktığı zaman tam ayakta durmalı. Yani biraz vücut şöyle hareketsiz bir hale gelmeli, ondan sonra yerine geçmeli.
Enes Alimoğlu: Sonra, “summe hatta tatmainne saciden”diyor. Secdedeyken de rahatlamak lazım. İki secde arasında otururken de ayrı bir rahatlamak lazım. Bu da tadili erkan içerisinde var. En sonunda Peygamber(as) diyor ki; “summe feal zalike fi salatike kulliha: sonra bunu tüm namazında kıl” diyor. Bunu değerlendirenler diyor ki; bu hadiste Peygamber(as)’dan önce tadili erkansız kılındığı için bu kişinin namazı “fe inneke lem tusalli” demiş. Sen namaz kılmadın demiş. Onun için tadili erkansız kılınan namaz, namaz olmuyor. Bu, namazı bozan şeylerden biridir diyor tadili erkansız kılmak.
Abdulaziz Bayındır: Namazda her şeyin ruku, secde her birinin yerli yerinde olmuş olması, tam yapılmış olması Resulullah, sen namaz kılmadın dediğine göre demek ki bu kişinin namazı olmamış oluyor diye değerlendirilmiş.
Enes Alimoğlu: İkinci bir hadiste Peygamber (as) diyor; “ya maşerel muslimin, la salate limen la yukimus sulbehu fi rukue ve sucud: ey müslümanlar cemaatı, secdede ve rukuda sırtını dümdüz yapmayan/düzlemeyen, rahatlamayan, çabuk yapan insan: bunun namazı namaz değildir” diyor.
Abdulaziz Bayındır: Sulb dediği, sırt olmuş oluyor. Sırtı dümdüz olmazsa diyor, namazını kılmamış olur. Çünkü yani vücudu kol ve bacaklar üzerine yüklemek gerekiyor orada. Bazen bakıyorsunuz ki o kadar eğiliyor ki azam, böyle iki kat oluyor. Gerek yok yani. Bir “L” gibi yada tersine “L” oluyor değil mi? Evet. Tabi mümkün olduğu kadar. Adamda rahatsızlık varsa, orada herhangi bir zorlama olmaz.
Enes Alimoğlu: Üçüncü hadis de, Peygamber (as) diyor; “la tucziru salatur reculi hatta yukimez zahfahu fi rukui ve sucud” diyor. Yani bir kimse, rukuda ve secdede sırtını dümdüz hale getirmedikçe onun namazı yeterli sayılmaz. Biraz önceki hadisi teyid ediyor.
Dördüncü hadiste şöyle: “en nehy ahar Resulullav(sav) en selasin” birincisi: Peygamber(as) neyh etmiş yasaklamış üç türlü şeyden. ” en nekatı gurab” namazda, gurabın birşeyi çabuk alması. Gagalaması.
Abdulaziz Bayındır: Tavuk yem toplar gibi deriz ya Türkçe’de. Alnını koyduğu gibi kaldır. Sanki yem yiyor böyle. Bazı çok usta namazcılar var biliyorsunuz. Yani ben görüyorum. Şimdi, rükuya eğiliyor, nasıl olsa secdeye gideceğim bir daha kalkmaya lüzum yok diyor, oradan dooğru.. Böyle bir namaz olmaz. Rukudan kalkacaksın, bir. Ondan sonra iki tane secdenin arasında mutlaka zikir yapacaksın. Yani secdeden kalktınmı, orada bir oturacaksın. Oturma sırasında da bir zikir yapacaksın. Ya Rabbi beni affet dersin. İşte Allhumme mağfirli yada başka bir şey söylersin. Dolayısıyla böyle hemen, tavuk yem toplar gibi olmaz.
Enes Alimoğlu: İki secde arasındaki oturuşta da zaten çok dua şekilleri var. “Allahumme mağfirli”,”Allahumme erhamni”,”Allahumme mehdini ve ruzukni ve afeyni” gibi bu duaların kılınması önemli.
Abdulaziz Bayındır: O arada Allah’tan birşeyler istiyorsun. Alnını yere koyuyorsun, kalkıyorsun. Biz de bu bilinmez malesef. Ama ayette Allah’ın emridir bu. Yani Nisa suresinin 103.ayetinin emridir. Orada her rekatta mutlaka iki secde arasında oturmak gerekiyor. Ve o arada bir zikirde bulunmak gerekiyor. Zikir, yani doğru bir şey söyle. Allah’tan, ya Rabbi beni affet, ya Rabbi bana merhamet et, ya Rabbi bana afiyet ver. Artık şeye göre. Ama o arada bir şeyler söylemek lazım. Bir zikir yapmak lazım, ondan sonra tekrar secdeye gitmek gerekiyor.
Enes Alimoğlu: Başka bir hadis de Ebu Said El Hudri (ra)’dan rivayet edilmiş. Peygamber(as) şöyle demiş; “inne esvennasi sarikaten ellezi yesciku salatehu: çok hırsız var. En kötü hırsız kendi namazından çalandır”. Ya Resulullah, nasıl çalar diyor. Peygamber(as) diyor ki; “la yetimmu rukueha ve sucudeha: secdesini ve rükusunu tam yapmaz”. Bu bir hırsız, en kötü hırsız.
Abdulaziz Bayındır: Namazından çalandan daha kötü bir hırsız yoktur diyor yani. Rükusunu tam yapmıyor, secdesini tam yapmıyor, namazını çalıyor.
Enes Alimoğlu: Hırsızlar başkasınınkini çalar ama bu kendisininkini çalıyor.
En son hadis de, Peygamber(as) bir kişiyi görmüş, namaz kılıyor. Ama rükusunu tam yapmıyor, secdesinde o yiyen tavuk toplar gibi alnını koyuyor, hemen kaldırıyor. Peygamber(as) diyor; “lev mevte haza ala halihi mevtae ala gayri milleti Muhammed” diyor. Eğer bu kişi, bu şekilde ölse, Muhammed’in milleti üzeri ölmez bu diyor.
Abdurahman Yazıcı: Nerede geçiyor?
Enes Alimoğlu: Taberani.
Yahya Şenol: Sahih bir hadis mi?
Enes Alimoğlu: Sahih evet, sahih.
Abdulaziz Bayındır: El Mucimir Kebir’de yani Taberani’nin.
Enes Alimoğlu: İbni Huzeyme’nin Sahih’inde de geçiyor.
Yahya Şenol: Bitti mi o hadisler?
Enes Alimoğlu: Yok. “Meselellezi la yutimu rukuahu ve yenkuru fi sucudihi meselul caihi yakunut temrete ve temreteyn la yuginiahu anil şey’en” diyor. Bir kişi var, rukusunu tam yapıyor, secdesinde de tavuk gibi bir şey alıyormuş gibi yapıyor. Bu kime benzer? Bir adamın karnı çon aç, bir tane veya iki tane hurma yiyor. O hurma da ona hiç bir derdine derman olmuyor. Hiç bir işine yaramıyor, onun gibi biridir diyor.
Abdulaziz Bayındır: Karnı aç ama hani sadece bir hurma atmış hada iki tane hurma ağızına atmış, kendisini doyurmuyor. Kendisi namaz kılarken de öyle o kadar alel acele yaptığın zaman olmuyor demiş oluyor.
Enes Alimoğlu: Hadisler bu kadar.
Abdulaziz Bayındır: Peki tamam. Tadili erkan ile ilgili. Demek ki..
Yahya Şenol: Şeyi söyleyebilir miyiz? Bunun namazı bozacağını. Bu önemini gösteriyor ama namazı bozucu bir eylem mi?
Abdulaziz Bayındır: Namazı bozucu eylem mi diyor? Onu yorum yapıyorlar o şekilde. Yoksa hadiste bozar diye bir ifade yok.
Enes Alimoğlu: Namazı kılmamşsın, namazı olmaz, namaz yoktur, bu şekilde hadisler var. Diyebiliriz buna göre.
Abdulaziz Bayındır: Mezheplerin değerlendirmelerine geçtiğimiz zaman. Ama burada senin namazın olmamış meselesi o şeyle ile ilgili değil mi: o hızlı namaz kılan kişi “kum fe salli ve lem tusalli”. “Sen kalk namaz kıl, çünkü sen namaz kılmadın”. İşte orada gereğini yapmayan, kendi çok hızlı bir şekilde namaz kılan bir kişi için. Rükusu rüku değil, secdesi secde değil. Onun işte olmadığı söylenebilir. O kişinin.
Abdurahman Yazıcı: Hocam! Sırtın düz olmaması meselesinde de mesela bir çok ihtiyar amca gelip sırtlarını düzleştiriyor namazdayken. Rivayetler var.
Abdulaziz Bayındır: Düzleştirsin. Nasıl?
Abdurahman Yazıcı: Yani yamuk duruyorsun tam düz değil.
Abdulaziz Bayındır: Tabi, öğreteceksin. Ne yapacaksın. Başka çare yok.
Şimdi bazı kişiler malesef yasak savmak için namaz kılıyorlar. Bulundukları ortam, namaz kılmalarını gerektirdiği için kılıyorlar. Yani namaza başladıklarıyla bitirdikleri bir oluyor. Ondan sonra, rükudan kalkmıyorlar, secdeden kafalarını kaldırmadan böyle şey yapıyorlar. İki secde arasında oturup C.Hakkın emrettiği tesbihatı yapmıyorlar. Tabi bunların namazlarının olması biraz zor. Çünkü ayette emrediliyor. Ama zaruret hali başka. Adamda bel ağrısı olur, zatn hiç eğilmeyebilir. Yada dizlerinde ağrı olur. Yada işte ne bileyim, başka sebepler olabilir. Onlar istisnai durumlardır. Şimdi sırada zikir ile ilgili hadisleri Mehmet Ruzi Hoca’dan dinliyoruz. M. Ruzi Hoca da Arapça sitemizin yazarlarından.
Mehmet Ruzi: Zikirle ilgili hadis deyince, insanın aklına bir sürü hadis varmış gibi bir imaj veriyorlar ama dün saat 12’den itibaren paylaştık, 50-60 sayfa çıkardım. Okuya okuya, kısalta kısalta 10 sayfa kaldı.
Abdulaziz Bayındır: Zikir konusunda hadis yoktur diyerek bu konuyu seçtin yani. Sen kendin şey yaptın.
Mehmet Ruzi: Şimdi, çok şeyler söylenmiş. En önemli konularda bu zikir ile ilgili hadis üzerine odaklanmış. Ona dayanılarak hatta ibadetin Arapça’dan başka dillerde kılınabileceği yada kılınamayacağına ilişkin önemli konularda bu hadis üzerine yapılıyor. Fakat bu hadisin sayısı sadece iki tane. Birincisi, Hocamız’ın bahsettiği, dergide yer alan zikir ile ilgilü hadistir. İkincisi, Enes Hoca’nın zikrettiği hadis.
Abdulaziz Bayındır: Sen o hadisi bir söyle de.
Mehmet Ruzi: Tamam söyleyeceğim. Enes Hoca’nın zikrettiği hadisin devanında Tirmizi’nin rivayetinde bir devamı var hadisin. Ona delil getirirler. Bir de karşıt delil, iki üç tane hadis var. Bunları söylryeceğiz. Şimdi, birinci hadiste Peygamber(sav)’in yanına bir adam geliyor ve diyor ki; ben Kur’anı okuyamam diyor bazı rivayetlerde. Bazı rivayerlerde Kur’an’dan bir şey alamam diyor. Bazı rivayetlerde de Kur’anı öğrenemen kelimesini kulanmış. Bu farklı rivayetlerden, farklı hükümler çıkarıyor. Rivayetlerin o yüzden önem taşıdığını düşünüyorum. Önce hadisin manasını vereyim. Peygamber(sav)’in yanına bir adam geliyor. Diyor ki; ben Kur’an’dan bir şey alamam. Kur’anın yerini alacak bir şey öğret ki ben namazımda onu söyleyeyim diyor. Peygamber(sav) diyor ki; “subhanallahi vel hamdu lillahi vela ilahe illallah vallahu ekber” dsen yeterlidir diyor. Bazı rivayetlerde(hepsinde değil) şu ilave de vardır: adam diyor ki; bu benim rabbim içindir namazda. Benim için ne var diyor. Peygamber(sav) şöyle de, diye emrediyor; “Allahum mağfirli verhamni vehdini ve afiyni” bu duayı yap diyor. Yani Allah’ım beni bağışla, bana ikramda bulun ve bana doğruyu göster ve bana sağlık ve sıhhat ver manasına gelen bu dört kelimeyi söylüyor. Adam da diyor ki; Rabbim için dört ve benim için de dört kelime söyledikten sonra gidiyor.
Abdulaziz Bayındır: İşte bu kadar diyor değil mi?
Mehmet Ruzi: Peygamber(sav) de gidince diyor ki; bu adam diyor, bütün hayr, “kullun hayr” bazı rivayetlerde, bazı rivayetlerde “cemiul hayrat” şeklinde. Bütün berekat ve hayrı elde etmiş oldu ifadesini kullanıyor. Bu rivayeti, işte namazda Kur’an’dan bir ayet okumak farzdır diyenler yada Fatiha suresini okumak farzdır diyenler, bu hadisleri delil getiriyorlar.
Abdulaziz Bayındır: Bu hadisi almıyorlar.
Mehmet Ruzi: Bu hadisi almıyorlar. Diyor ki. Eleştiriler var, öncelikle bunu kimin rivayet ettiğini bir söyleyeyim. Ahmed, İmam Ahmed Müsned’de geçiyor. Ebu Davud, Sünen Ebi Davud. Sünen Nesai. İbni Hibban. Daru Kudni. Hakim. İbrahin Es Sekseki adıyla bir raviden rivayet ediyor. Şimdi herkes diğer yerde bir şey bulamıyor hadisten, İbrahimi Sekseki’ni sadece bir nevi dayıf olduğunu söylüyor. Diyor ki; Nevevi İbrahim Sekseki’ye zayıf dedi ama bir delile dayanmıyor. Sadece zayıf olduğunu söylüyor diyor. Halbuki İbrahimi Sekseki Buhari’nin hadis rivayet ettiği şahıslardandır. İmam Buhari, İbrahim Sekseki’nin hadislerinin doğru olduğunu delil getirmişlerdir. Bu yüzden bu şahıs sıdka dediğimiz hadis rivayetinde güvenilir lakabına ermiş bir şahıstır diye Nevevi’ye bu şekilde red yapıyor. Hadisi Farklı rivayetlerden aldığınız şey de “la esteti en at allemel Kur’an: Kur’anı öğrenemiyorum” kelimesini daha genel alanlar var. Diyor ki; Kur’anı öğrenemeyen bir kişi için diyor, bunu.. El Camil Ahkamul Kur’an’da geçiyor. Söylediklerine bu hadisi delil olarak getiriyor. Diyor ki; “mel lem yuatili risalehu ilet tekelim minel arabiye minel acemiyin gayrihim turcime lehud dua el arabiy bi lisani lillezi yefkahu bi ikaneti salatihi” diyor. Manası şöyle demektir: bir insanın dili arapçaya gelmiyorsa arap olmayan kişilerden bu insana arapça dualar tercüme yapılır, bunun tercümesi onun namazını kılması için yeterlidir diyor. Bunu delil olarak kullandı. Bir hadiste Enes Hocanın okuduğu hadisin devamındaki Tirmizi’nin rivayetinde şöyle geliyor: Peygamber(sav) diyor ki; “fe in kane meake Kur’an fakra”, eğer sende bir Kur’an varsa yani..
Abdulaziz Bayındır: Hafızanda Kur’an’dan bir şey varsa oku diyor.
Mehmet Ruzi: Bir şey varsa onu oku. “Ve illa fahmedillahe ve kebbiruhu ve hellilhu” ibaresi vardır. “Summe”, sonra rükuya git. Eğer sende Kur’an’dan bir şey varsa onu oku, eğer Kur’an’dan bir şey yoksa “elhamdulillah” de, Allahuekber de, subhanallahi de, ondan sonra rüku kıl şeklinde bir hadisin devamı var. Onu delil geririyor. Nevevi ve diğerlerinin işte bu şekil namaz caiz değildir, illaki Fatiha’yı okuması gerekir, Arapça okuması gerekir şeyine şöyle cevap veriyor: “La salate li men yakra ummul kitab evvel li men yakra Fatiha” Fatiha suresini okumayan bir kişinin namazı yoktur şeklindeki hadisi “ennel murad biha nefyil kema lessahha” ibaresini kullanıyor. Yani mükemmel değildir ama caizdir şeklinde cevap veriyor. Çünkü Peygamber(sav)’in sözü, eğer sende Kur’an’dan birşey varsa onu oku. Eğer yoksa bu duaları okuman yeterlidir diyor. Özet olarak bu.
Abdulaziz Bayındır: Şimdi kısa bir özet yapalım. Baştan söyledik ya. Namazda olmazsa olmaz şart zikirdir. Tamam, Kur’an zikirdir. Hiç şüphesiz. Ve elbette ki en güzel zikirdir. Fatiha suresi öyledir. Çünkü Kur’an’dan seçilmiş 7 ayettir C. Hakk tarafından. Fatiha’yı okuduğunuz zaman Kur’anın tamamını özetlemiş oluyorsunuz. Sonra işte, fakat zikir sadece bunlar değil. Allahu ekber de zikirdir, subhane rabbi el azim de zikirdir. İşte, tahiyyat da zikirdir, salli, barik, hepsi de zikirdir. Bunlarla da ibaret değil. Yani sizin tabiatı okuduğunuz zaman, zihninizde oluşan doğru bilgiler de zikirdir. Bunların Kur’an’da karşılığı var mı? Tabi ki var. Mesela İbrahim(as) puta tapan kavmine Enam suresinin kaçıncı ayetiydi? 75, 76 olabilir. Orada “efela tetezekkerun: tezekkür etmiyormusunuz”(SECDE 4) dediği zaman, zihinlerinde herhangi bir ayer yoktu. Onların tezekkür ettikleri, tabiattan öğrendikleri bilgidir. Yani o bildiklerinizi zihninizde canlandırmıyormusunuz diyor. İşte bu Kur’an’ın bu kadar, zikir kelimesini geniş bir anlamda alması sebebiyle Resulullah(sav), ben Kur’an’dan bir şey okuyamıyorum diyen kişiye işte söylüyor. Yani sen bunu yapabilirmisin? İşte, mesela Allah’a boyun eğerim türkçe karşılığı. Her şeyi güzel yapmak Allah’a özgüdür. Allah’tan başka ilah yoktur. Allah en büyüktür. Yeni hal ve güç ancak Allah’ın yardımıyla elde edilir. Bunlar her insanın bildiği zikirlerdir. Yani şöyle tabiatı okuyan adamı düşünün. Bakar, Allah Allah! Ya Rabbi senden korkmayan kafirdir der mesela, sana ben boyun eğerim der. Bu bir zikirdir.
Mehmet Ruzi: Peygamber(sav), peygamber olmadan önce de namaz kılıyordu. O zaman Kur’an inmediğine göre kendisinin okuduğu Kur’an’dan başka bir zikir olması gerekir.
Abdulaziz Bayındır: Tabi Mekke’de insanlar namaz kılıyorlardı. Yani cahiliye döneminde. Çünkü İbrahim(as), Mekke’de C. Hakka dua ettiği zaman “rabbena li yukimus salat”(İBRAHİM 37) demişti değil mi? Kabeyi yaptığı zaman. Bunlar namazı kılsınlar diye bunu yaptım diyordu. Şimdi, Mekke’de namaz kılan insanlar hangi ayeti okuyorlardı. Tabiki kendi bildikleri duaları yapıyorlardı. Resulullah(sav)’in arkasında Medine’de namaz kılan Yahudiler elbetteki kendi kitaplarını okuyorlardı. Kur’an’dan ayet okmuyorlardı. Kıble değişinceye kadar orada namaz kılanlar öyle yapıyorlardı. Şimdi bu zikir kelimesindeki geniş anlam sebebiyle Resulullah(sav) O şahsa, tabiatı okuyan her insanın zihnine yerleşebilecek bilgileri öğretiyor. İşte Allah’a boyun eğerim. Her şeyi güzel yapmak Allah’a mahsustur. Bakıyor, Ya Rabbi ne güzel yapmışsın. Böyle. Allah’tan başka ilah yoktur. Bu da zaten hemen farkedeceği bir şey. Bu muhteşem düzeni iki tan ilah yapamaz der kendisi. Allah en büyüktür. Güç ve kuvveti verecek olan Allah’tır gibi şeyler. Şimdi bunu öğretince adam diyor ki; ya Resulallah bu sadece Allah için, bana bir şey yok mu diyor. Kendisi için de şunu söyle diyor; Allahım, bana ikramda bulun. Rızık ver, sağlık ve afiyet ver ve bana doğruyu göster. Bu herkesin, her gün sabahtan akşama kadar söylediği sözdür yani. Evet işte bütün burada yani kişinin C. Hakkın karşısındaki kulluğunu hatırlaması, Allah’ın yüceliğini hatırlaması ve o arada Allah ile iletişime geçmiş olmasıdır. Tabiki Allah’ın ayetleriyle iletişime geçmek esastır, hiç şüphe yok. Ama adam onu bilmediği takdirde, hani öyle bir şey ki o vakti namazsız geçiremez. Mutlaka yapacak. O zaman yapabileceğini yapacaktır. Evet yani buradan anladığımız o. Fatiha suresi niye okunuyor? Tamam, çünkü Fatiha suresiyle ilgili ayet var. “Ve lekad ateynake seb’an minel mesani vel kur’anel azim”(HİCR 87). Vatandaşlar ikide bir bana telefon açıyorlar, mail gönderiyorlar; Hocam ayetlerin numarasını ver! Kardeşim ben ne yapayım, kafada numara yok. Ayetin metnini okuduğuma dua et. Yani her defasında nereden vereceğim ben size bu numaraları. Hicr 87. İşte bu arkadaşlar eğer şey yapmazlarsa nasıl vereceğiz.
Enes Alimoğlu: Peygamber(sav) diyor ki; bilmem diyor, Peygamber(sav) ne derse anlıyor. Arap Kur’an’ı bilmiyor. Ama şöyle de; subhanallah, elhamdulillah, Allahueber, la ilahe illallah de dediği zaman bu Rabbim için diyor. Ne dediğinin farkındadır.
Abdulaziz Bayındır: Ne dediğini biliyor. Bak bu da önemli bir şey. O arap, araba şöyle de diyor. Bu Rabbim için diyor. Sen şimdi bir Türke ezberlettirsen bunu la ilahe illallah vahdehu la şerikeleh, ne dediğini bilmez ki. Böyle dememiz lazımmış. Ama o adam manasını biliyor, bu Rabbim için diyor. Benim için bir şey yok mu diyor.
Enes Alimoğlu: Ondan sonra dört cümle öğretiyor. Allahumme mağfirli, verhamni ve afeyni diye, diyor ki; “erbaan rabbi ve erbaan ene” diyor.
Abdulaziz Bayındır: Bak, dört tane rabbim için, dört tane de benim için diyor.
Enes Alimoğlu: Peygamber(sav) diyor ki; bu adam tüm hayrı toplamış diyor. Demek ki anladığı için.
Abdulaziz Bayındır: Meseleyi anlamış. Dolayısıyla namaz kıldığımız zaman mutlaka C. Hakk ile iletişim içerisinde olmamız lazım, onu anlamamız lazım yani çok iyi kavramamız lazım. Namaz bizim günde 5 vakit Allah ile karşılıklı bir konuşmamız, kulluğumuzu hatırlayıp ondan yardım istediğimiz bir eğitim alanıdır. Tabiki burada Fatiha son derece önemlidir. Mesela ben kendi kendime hep şuna şey yaparım. Fatiha suresini her okuduğum zaman bir başka lezzet alıyorum. Herhalde bir başka yani dünyada böyle bir başka şey olmaz yani. O kasar bir şey ki bitmek tükenmek bilmeyen bir hazine. Tamam. Çünkü Kur’an’ın bir özeti. Kur’an’ın ayetlerini okumak bizim için en önemli şeydir. Çünkü Allah’ın bizden ne istediğini öğrenmiş oluyoruz. Yani elinize Kur’an alıp okuyabilirsiniz. Cebinize küçük şeyleri koyup, namazda açıp okuyabilirsiniz. Ezberlemek zorunda da değilsimiz yani. Evet yani işte zikir olmadan olmuyor.
Yahya Şenol: Geçmeden başka bir konuya, hani zikir konusunda kişi ne yaparsa veya ne yapmazsa namazı bozulur?
Abdulaziz Bayındır: Hiç zikir yapmazsa namazı bozulur.
Yahya Şenol: Mümkün mü bu?
Abdulaziz Bayındır: Nasıl yani?
Yahya Şenol: Zikir yapmaması kişinin.
Abdulaziz Bayındır: Mümkün olmaz olur mu. Adam..
Yahya Şenol: Hayır her şey zikirse, aklından geçirmesiyle birlikte zikir yapacağı için adam, zikirsizlik diye bir şey mümkün değil o zaman.
Abdulaziz Bayındır: Aklından geçirmesi değil zikir.
Yahya Şenol: Allahım sen ne büyüksün, işte şöyledir falan diye. Zikir değil mi? “Efela tetezekkerun”(SECDE 4)da.
Abdulaziz Bayındır: Tamam zikir de yani sen burada nereye varmaya çalışıyorsun?
Yahya Şenol: Namazı nasıl olmaz kişinin zikirsizlikle? Şimdi namazı bozan şeyleri işliyoruz ya.
Abdulaziz Bayındır: Tamam işte, bütün bunları söylemediği zaman. Yani mutlaka bir olmazsa olmazı bu.
Yahya Şenol: Zikir olmazsa namaz bozulur diyebileceğimiz bir formül var mı?
Abdulaziz Bayındır: Zikir konusunda mı? Zikir yapmadan namaz kılarsa ki bugün şeyler biraz şüphelidir. Yani türkçesini hiç bilmeden, sırf arapçasını bilerek namaz kılanların zikir yaptığını söylemek biraz zordur yani.
Yahya Şenol: Başka şekilden bunların zikri yerine gelmiş oluyor yani.
Abdulaziz Bayındır: Nasıl oluyor mesela?
Yahya Şenol: Kur’an işte, Allah diyerek veya subhanallah falan diyerek, subhane rabbi el azim diyerek, ne dediğini biliyor az çok herkes. Tamam, Kur’an’ın belki manasını bilmiyor ama.
Abdulaziz Bayındır: Subhane rabbi el azim derken insanlar biliyor mu manasını?
Yahya Şenol: “Allahu ekber”i diyelim o zaman veya bileceği bir şeyi söyleyelim. En ufak bir şeyde bile..
Abdulaziz Bayındır: O zaman işte biz insanlara şunu söylüyoruz; mutlaka ne dediğinizi bileceksiniz. Söylediğimiz o. Yani ben şahsen ne dediğini..
Yahya Şenol: Namaz bozucu gibi bir şey sanki pek çıkmıyor burada yani. Şöyle yaparsan namazın bozulur, devam edemezsin.
Abdulaziz Bayındır: Allah’ın kulu olduğunu hatırlamandır zikir, demiş oluyor. Tabi zaten hatırlıyor. İnsan Allah’ın kulu olduğu için o namazı kılıyor, başka bir şeyden dolayı kılmıyor. Ama o arada bir şeyler hatırlaması lazım, bir şeyler bilmesi lazım.
Sonia Cihangir: Adet olarak, alışkanlık olarak namaz kılabilir.
Abdulaziz Bayındır: Bazen öyle bir şey oluyor mu, olmuyor mu? Ama olursa, olmaz namaz. Bizim söyleyeceğimiz o dur yani. Mutlaka Allah’a karşı kulluğunu hatırlayacağı, C. Hakkın rablığını hatırlayacağı bir eylem olması lazım.
Fatih Orum: Hocam, “fe iza kadaytumus salate fezkurullahe kema allemekum”(BAKARA 239) diyor ya. Bu “kema allemekum” ifadesi acaba, hani bize buradan bir açılım sağlayabilir mi? Yani sonuç itibatiyle evet, her şey zikirdir ama bu bir ibadet olduğu için, Allah ibadeti yaparken Allah’ın size öğrettiği şekliyle bu zikri yapın derken acaba orada kulların mutlaka dikkat etmesi gereken bir standartın olduğu. Yani bunu herkes kafasına göre takulsın değil de Allah size bunu nasıl öğrettiyse şeklinde.
Abdulaziz Bayındır: Şimdi Yahya’nın takıldığı o değil. Onu tadili erkan olarak anlattı zaten Enes Hoca. Şimdi orada diyor; korktuğunuz zaman “fe ricalen ev rukbana”(BAKARA 239) yani yürüyerek yada binili olarak. O, şekle dair. Gene zikri yapıyorsun orada. Ama korku gittiği zaman o zikri belli şekiller içerisinde yapacaksın. Namazda mutlaka şekil var. Yani yapabildiğin kadar. Orada da bir şekil var. Gene yapabildiğini yapıyorsun. O korku gittiği zaman da size öğrettiği şekilde yani kıyam, ruku, secde, iki secde arasında oturma. Yahya’nın söylediği zikir.
Fatih Orum: Orada namazı kılın değil de “fezkurullahe” ifadesi..
Abdulaziz Bayındır: “Fezkurullahe kema allemekum”, Allah’ın öğrettiği şekilde kılın.
Fatih Orum: Zikri o şekilde yapın anlamında.
Abdulaziz Bayındır: Mesela diyor ki; “fe in hıftum fe ricalen ev rukbana fe iza kadaytumus salate fezkurullahe kema allemekum”. Yani o “fe ricalen ev rukbana”, “fezkurullahe fe ricalen ev rukbana” demektir. Yani yürürken yada binili olduğu zaman Allah’ı zikredin. Yani burada konu zikir olduğu için Yahya diyor ki; her halukarda adamın zihninde zikir vardır diyor. Çünkü kendisi öyle düşünüyor. Ama vakıaya girdiğimiz zaman olmayabilir de. O zaman insanlara bizim söylediğimiz şu: zikir olmadığı zaman namaz olmaz. Namazın temeli zikirdir. Zikiin esası, Allah’ın ayetleridir. O ayetler içerisinden seçilmil olan Fatiha suresi vardır Kur’anın özeti mahiyetinde. Bunları bilemeyen insanlar diğer zikirleri de yapabilirler. Ama zikir olmadan olmaz. Evet şimdi. Ameli kesire ait rivayetler, öyle mi?
Harun Ünal: Evet. İmama açmakla ilgili, takıldığı zaman, o ve ikisi. Önce Cemal Hoca’nın verdiği hadisleri aktarmaya çalışayım.
Bu arada deminki konuşmalar arasında, zikirden söz edilirken: Berlin’de, Ramazan ayında bir vatandaşla işçi olması için bir bayan getirdiler. Nikah kıyacaklar. Şimdi hoca ısrar ediyor; eşhedu dedirtmeye çalışıyor, O da demiyor falan. Deeim önce sor, O müslüman olmak istiyor mu, istemiyor mu? İstemiyorum diyor. O zaman ne gerek var? Zaten ehli kitap. Artı, sen buna “eşhedu” veya “la ilahe illallah” diye ezberletirken, Almanca bunun ne anlama geldiğini biliyor mu? Bilmiyor. O halde sen buna Almancasını söyle ki buna inanıp inanmadığını şey yapmış olsun. Neticede zikir konusuna bir örnek olsun açısından böyle bir şey söylemiş oldum.
Abdulaziz Bayındır: Biliyorsun bir hoca var Japonya’da. Anlatıyor, diyor ki bir gün. Ben bizzat dinledim. Japonya’da diyor her gün 10-15 kişiyi müslüman ediyorum diyor. Nasıl yapıyorsun? Şimdi, giyim kuşam çok ilginç. Yaşlı, sakal böyle şeyde. Hani televizyonlarda çizgi filimlerde gördükleri tipte bir adam. Onlarla konuşmak istediği zaman, onlar da zevkle geliyorlar. Diyormuş ki adama; söyle bakayım. O da diyormuş ki; söyle bakayım.
-Eşhedu.
-Eşhedu.
-En la ilahe illallah.
Ondan sonra sen müslüman oldun. O da diyormuş ki; sen müslüman oldun. Günde 10-15 kişiyi müslüman ediyorum diyor. Kelimeyi şahadet getirtiyorum. Şimdi bu adam hakikaten müslüman ettiğine inanıyor.
Harun Ünal: Cemal Hoca’nın hazırladığı hadislerde özellikle Kütübü Sitte’den ve diğer kaynaklardan şey yapmış. Önce, namazda hoş olmayan boş şeylerle uğraşmak meselesi. Zeyd B. Erkam’dan, diyor ki; biz daha önce namazda konuşurduk birbirimizle. Ne zaman ki “ve kumu lillahi kanitin” ayeti nazil oldu Bakara suresinde. Bundan böyle artık (ki hadis Buhari ve Müslim’de geçiyor), sukut ile yani namazda konuşmamakla emrolunduk diyor.
Abdulaziz Bayındır: Anlamını da söyle de, madem ayetten bahsediyoruz. “Ve kumu lillahi”..
Harun Ünal: “Kanitin”, Allah için kesin olarak yani dünyevi olan şeylerden alakanızı keserek, sadece kendinizi Allah’a vererek Allah için namaz kılın diyor.
Yine, Muaviye B. Hakem’den gelen rivayette de: bu namaz insan sözlerinin konuşulması söz konusu olan bir ibadet değildir. O tesbihtir, tekbirdir ve onda Kur’an’ın okunmasıdır, diye yine Müslim’de geçen bir hadis. Enes’den rivayetle geliyor.
Bir başka hadis: ne oluyor şu topluma ki onlar gözlerini semaya dikiyorlar namaz kılarken. Bunu üzerine Resulullah diyor ki; “le yentegunne an zalike evla taktafunne ebsarahum”: ya siz bundan vazgeçeceksiniz yada sizin gözleriniz kapıp alınacaktır veya kör olacak. Buhari, Ebu Davud, Nesai ve İbni Mace Hz.Aişe’den rivayetle hadisi aktarıyorlar.
Yahya Şenol: Ameli kesir kapsamında mı?
Harun Ünal: Abes olarak, ameli kesir şeklinde değerlendirmiş, hadis olarak almış. Farklı şeyler de var.
Yine, Hz.Aişe’den rivayetle diyor ki; Resulullah(sav)’den sordum. Namazda etrafa bakınmak nedir, ne değildir? Demin gene okunmuştu. “Huzu ihtilasin şeytan”: o şeytanın sizden çaldığı bir şeydir diyor. Dolayısıyla bundan kaçınılması gerektiğini söylemil oluyor.
Yine Ebu Zer’den rivayetle geliyor. Allah, kul etrafa bakınmadıkça, çevresini izlemedikçe o kul ile, namazda olan kulu ile beraberdir. Ne zaman ki kul etrafı ile ilgilenirse, “in sarafa anhu”, Allah da ondan uzak durur. Yani o kulu ile olan münasebetini keser diyor. Ebu Davud, Nesai, Ahmed rivayet etmiş ancak El Bani bu hadisin zayıf olduğunu söylemiş.
Abdulaziz Bayındır: Bak mesela bir adamın namazından pek bir şey anlamıyordum. Geçende baktım, iyi namaza durmuş. Baktım, ben bakınca namazını bıraktı. Kendi kendime iyi dedim. Cemaat ile beraber namaza durmuş yani. Takdir ederek bakıyordum. Baktım bıraktı namazını bana hoş geldin diyor.
Harun Ünal: Sevri’den gelen rivayete göre diyor ki; namazda her hangi bir şey ile iştigali (ki Yahya Hoca da sordu demin) mekruh sayardı. Namazı bozma değil de mekruh sayardı. Ne tekim bu hadiste Abdurrezzak’ın Musannef’inde geçiyor.
Namazda yapılması mubah olan, yani yapıldığı zaman namazı bozmayan şeyler ise: mesela herhangi bir ihtiyaçtan dolayı namaz kılarken hareket etmek. Tirmizi ve Ebu Davud’da Hz.Aişe’den rivayetle gelen hadiste diyor ki; kapıyı açmak istedim, Resulullah(sav) de nafile namaz kılıyordu. Kıbleye doğru idi. Hemen Resulullah yürüdü, sağından veya sol tarafına doğru kapıyı açtı. Sonra tekrar döndü namazına devam etti diyor.
Gene “hamlu sabiyye” çocuğu sırtında taşıyarak namaz kılmak. Biliyorsunuz Hz.Peygamber kızı Zeyneb’in kızı Umame’yi, torunu yani. Umame’yi sırtına almış, sahabenin önüne geçerek namaz kıldırmış. Ve rükuya vardığı zaman indiriyor, rüku ve secdesini yaptıktan sonra tekrar kalkıyor. Kalkarken onu yine kucağına alarak, bu şekilde namaza devam ediyor.
Abdulaziz Bayındır: Birisi öyle namaz kıldırsa, o gün görevine son verirler.
Harun Ünal: Bu hadis Buhari Ve Müslim’de geçiyor. Dolayısıyla bu şekilde namazın kılınabileceği ve kıldırılabileceğinde bir sakıncanın, bir problemin olmadığını görmüş oluyoruz. Namaz kılarken, işte namaz mahallinde bir akrep veya hşr yılan görülmesi halinde, onu namazdayken öldürülmesinde bir sakınca yok. Kişinin namazı da bozulmaz, kaçını rekatta ise aynı devam eder diyor.
Gene herhangi bir ihtiyaç için işaret vermek noktasında da Cabir Bin Abdullah rivayet ediyor. Biz diyor,işte “kane Nebiyyu(sav)” Peygamber(sav) rahatsızlanmış diyor. “Fe sallayna ve revaehu ve huve kayid” Resulullah’ın arkasında namaz kılıyorduk, O kendisi oturuyor idi. “Feltefa ileyna”: dönüp baktı bize diyor. “Fe reana”: bizi, “kıyamen” ayakta olduğumuzu gördü. Resullah oturarak kılıyordu. “Fe işara ileyna fe kad”: yani işaret etti, oturun şeklinde. Biz de oturduk, o şekilde namaz kıldık. Bu hadis de Müslim’de yer alıyor.
Abdulaziz Bayındır: Bir daha şey yaparmısın? Nasıl olmuş?
Harun Ünal: Resulullah(sav) hastalığı sırasında oturarak sahabeye namaz kıldırıyor. Ve fakat sahabe arkasında olduğu için, durumlarının ne olduğunu bilmediği için dönüp hafif onlara bakıyor. Ayakta olduklarını görüyor ve onlara işaret ediyor. Yani siz de oturun diyor. Dolayısıyla bu işaret de oturma da namazı bozmadığına delik olarak şey yapmış oluyorlar.
Selamı almak. Verilen selamı almak veya işaret yolu ile selamı almak gene namazı bozmayacağını zikrediyor.
Abdulaziz Bayındır: Şiiler öyle yapıyorlar değil mi? Namazda selam alırlar onlar. Selam vermez de selam alırlar.
Harun Ünal: Evet.
Abdulaziz Bayındır: Sünni mezheplerde selam alma yok.
Harun Ünal: Şimdi “tesbih rical ve tasvikun nisalil emri yahlul salat”. Namazda iken bir durum söz konusu oldu. Cevap vermeniz gerekti diyelim. O zaman, erkeklerin subhanallah diye sesli bir şekilde namazda olduğunu ifade etmesi. Bildirmesi daha doğrusu. Veya kadınların da tasvik dediği, elleini dizine vurmak şeklinde bildirmesi ile bu caizdir. Bu namazı bozmaz diyorlar.
Abdulaziz Bayındır: Küçük çocuğu olan kadınların burada şey oluyor. Bazen evde başka kimse de olmaz. Yanlız başlarına, evet.
Harun Ünal: Özellikle bir başka hadis. Resulullah(sav) namaz kılıyorken evde. Namaz kılarken. Eşi Hz.Hatice annemiz de yatağında uyuyor. Fakat ayaklarını uzatmış. Resulullah secdeye vardığı zaman secde mahalline geldiği için elini ayağını, hani gıdıklama diyoruz. Şey yapmak suretiyle Hz.Aişe ayaklarını çekiyor. Resulullah secde ettikten sonra tekrar ayağını şey yapmış oluyor. Dolayısıyla bu hareketin de namazı bozmayacağını söylemiş oluyorlar. Bu arada hemen şunu da söyleyeyim. Çok meşhur, hemen hemen bütün hadis kaynaklarında yer alır. Üç şey erkek namaz kılarken erkeğin namazını üç şey bozar. Afedersiniz eşeğin geçmesi, köpeğin geçmesi bir de kadının geçmesi halinde.
Abdulaziz Bayındır: Önünden geçerse.
Harun Ünal: Önünden geçerse. Tabi kadının önünden erkek geçerse namazı bozulur mu, o ayrı bir konu. O konuda bir hadis yok. Fakat ne yazık ki bu Kütübü Sitte’de yer alan bir hadistir. Fakat Hz.Aişe özellikle bunu çok ağır bir şekilde tenkid etmiştir ki bu konu ile ilgili benim de bir çalışmam vardı. Bu hadisin sahih olmadığı kesindir. Ve diyor ki; siz, bizi eşeklerle, köpeklerle eş tuttunuz. Böyle bir durum söz konusu değildir.
Abdulaziz Bayındır: Ayaklarını uzatıyor, çekiyor yani değil mi? O namazı bozmadığına göre.
Harun Ünal: Dolayısıyla önünde duruyor tabi, o şekilde namaz kılıyor. Namazdayken Allah için ağlamak, herhangi bir dünyevi çıkar için değil de bunun da namazı bozmayacağı gene gelen rivayerler arasında görmüş oluyoruz. Allah razı olsun Cemal Hocam bunları, bu şekilde özetlemiş. Diğer şeyi okumaya gerek var mı bilmiyorum Hocam
Abdulaziz Bayındır: Diğeri ne? Sırayla şey yapalım. Şimdi burada kısaca bir özet yapmış olalım. Daha önceden, işte, selamlaşmalar olurdu namaz sırasında. Bakara suresinin 238.ayeti indikten sonra diyor, işte “hafızu ales salavati ves salatıl vusta”: namazlarınıza aman dikkat edin, hele orta namaza dikkat edin diyor. “Ve kumu lillahi kanitın”: Allah için kanitler olarak ayakta durun diyor. Yani bu ittatkar olun, hudu içerisinde olun. Yani tamamen içten C.Hakka bağlılığınızı göstererek, içten Allah’a bağlı olduğu zaman tamamen Allah ile irtibat içerisinde olmak demek. Neydi O? Cep telefonlarını kapatın, bir şey vardı? Bir imam yazmış kapıya: Allah ile irtibata geçince halık ile irtibatı kesin diye bir şey yapmış ya. Şimdi yani bu güzel bir tesbit gerçekten. Madem C. Hak ile irtibat haline geçtin, o zaman insanlarla irtibatı keseceksin. Yani zihnin başka şeyle meşgul olmayacak. Ama bazen öyle bir durum ortaya çıkar ki sen o şeyi engellemezsen zihnini rahat ettiremeyeceksin. İşte az önce yanına bir tane yılan gelmiş. E şimdi o yılan oradayken senin namaz kılman imkansız yani, kılamazsın. O zaman eğer onu öldürebilecek imkanın varsa öldürür, ondan sonra namazına devam edersin. Onu söylediniz. E şimdi işte çocuktur, başka birşeydir yani öyle bir şekilde sizi etkileyen bir durum var ki orada çok basit bir müdahale ile o işi defedip C. Hak ile irtibatını devam ettirebiliyorsun. İşte orada da onun da olabileceğine dair işte hadisler söylemiş oldunuz. Tabi mezheplerin bu hadisleri değerlendirmelerindeki farkı daha sonra göreceğiz Allah nasib ederse.
Şimdi Yahya’ya sıra geldi. Hades ile ilgili yani abdesti bozucu şeylerle ilgili durumlar nelerdir? İnsanın abdesti bozulduğu zaman namazı da bozulur mu, bozulmaz mı?
Yahya Şenol: İlk olarak şeyi hatırlatmakta fayda var tabi. Maide suresinin 6. ayetini. Çünkü abdestin namazın şartlarından bir tanesi olduğu o ayet ile sabit. C. Hakk orada “ya eyyuhellezine amenu: ey iman edenler”,”iza kuntum iles salati: namaza kalktığınız zaman”,”fagsilu vucuhekum ve eydiyekum ilel merafikı vemsehu bi ruusikum ve erculekum ilal ka’beyn” yüzünüzü yıkayın, dirseklerinize kadar kollarınızı, başınızı ayaklarınızı falan devam ediyor. Dolayısıyla abdestsiz bir şekilde namaz kılınması bu ayete göre zaten mümkün değil. Buradan hareketle Resulullah(sav) de abdestin, namazın şartı olduğuna ve abdestsiz olarak bir namazın kılınamayacağına dair çok fazla sayıda hadisi var, hadis kitaplarında. Bir tanesi şöyle: bir gün abdest almayı tarif ediyor Resulullah. Yıkanacak olan uzuvlarını, organlarını birer defa yıkadıktan sonra şu açıklamayı yapıyor, diyor ki; bu kişinin öyle bir abdestidir ki bunu yapmazsa Allah onun namazını kabul etmez. Mutlaka birer defa iyice yıkanacak yerlerin yıkanması lazım. Bunu yapmazsa, namaz kabul olmaz. Bu abdestin, namazın şartı olduğunu ifade eden hadislerden en meşhuru.
Bir ikincisi de diyor ki; abdest almış ama daha sonra abdesti bozulmuş olan bir kişi yeniden abdest almadığı sürece namaz kılamaz. Abdesti var, bozulmuş. Tekrar alacak ki yeni bir namaz kılabilsin. Bu da namazın ön şartı olduğunu ve abdestsiz namaz kılınamayacağını gösteriyor.
Olayın ikinci yönü ise namaz kılarken abdestin bozulması durumu. Bu durumda kişi ne yapar? Bu konuda nasıl hadisler var? Bu konuda birinci hadis şöyle. Diyor ki Resulullah; namaz kılan kişiye şeytan gelir musallat olur, vesvese vermeye çalışır. Fısıldar ona diyor. Gelir. Bak karnın guruldadı, abdestin bozuldu falan diye sürekli böyle..
Abdulaziz Bayındır: Karnın guruldadı demez, yellendin der. Öyle dese zaten kimse namazı bırakmaz. Yellendin der.
Yahya Şenol: İşte yani oradan yola çıkarak. Öyle diyelim yani. Oradan yola çıkarak böyle bir şey fısıldıyor. Resulullah diyor ki; hayır, buna kanmasın kişi. Kendi duyacağı bir ses olursa veya koku hasıl olursa, ancak o zaman abdesti bozulmuş olur. O zaman gitsin, abdestini alsın diyor. Bu şekilde namaza devam etmesi mümkün değil.
Abdulaziz Bayındır: Yani kesin bir kanaat olacak. İşte efendim ben şüphelendim ile bu iş olmaz. Bunu çok iyi şey yapın. Bir çok kimse hasta oluyor. Şüphelendi,
-abdestliyim ama acaba kaçtı mı?
Kaçmamıştır kardeşim. Acaba diyorsan kaçmamıştır. Kesin ise kaçmıştır.
Yahya Şenol: İkinci hadis. Bu da Ebu Davud’da, İbni Mace’de ve Daru Kudni’de geçiyor. Hadis şöyle: Resulullah’tan rivayet edilmiş ki diyor. Bir kişi namazda kusarsa, istifra ederse veya burnu kanarsa ne yapsın kişi? “Fel yetevedda: gitsin, abdest alsın”,”vel yebni ala salatihi ma lem yetekellem: ve konuşmadığı üimüddetçe o abdest alma esnasında, gelip kaldığı yerden de devam etsin”. Yani diyelim ki dört rekatlı bir namazı kılıyor kiş. Öğlen namazını. Üçüncü rekatta böyle bir olay başına geldi. Gitsin abdestini alsın. Gelsin dördüncü rekatı tamamlasın. Bir daha baştan başlamasına gerek yok. Konuşmadığı sürece.
Abdulaziz Bayındır: O “yetevedda”nın manası “vudues salat” mı? Yoksa, gitsin yıkasın mı?
Yahya Şenol: Yani abdesti bozucu eylem olarak kabul edenler abdest alsın diye kabul ediyor. Ama Şafi mezhebi gibi kanamanın abdesti bozmadığını söyleyenler gitsin o pisliği üzerinden yıkasın, kalksın namazına devam etsin diye yorumluyor.
Abdulaziz Bayındır: O zaman mesele yok. Kalksın, o şeyi yıkasın gelsin.
Yahya Şenol: Ama bu namaz esnasında abdestin bozulmasının namazı bozmayacağını söyleyenlerin dayandığı bir rivayet bu. Bakın, namaz kılıyor kişi. Abdest bozuluyor evet. Ama namazı bozulmuyor. Niye? Çünkü gelip kaldığı yerden devam ediyorsa diyor, demek ki öncekileri geçerli. Sadece dördüncü rekatı kılacak. Fakat bu rivayetin, hadisçiler ittifakla zayıf olduğunu söylüyorlar. Rivayet zincirinde yer alan İsmail B. İyyaş’tan dolayı. Neredeyse bir ittifak var diyor İmam Nevevi.
Abdulaziz Bayındır: Zaten İsmail B. İyyaş hep problemli bir adammış.
Yahya Şenol: Zayıf olduğuna dair. Yani diyorlar ki; hayır, namazda abdest bozulursa namaz da bozulur. Sadece abdest değil. Gidip abdestini alır, baştan kılar. Niye? Çünkü diyorlar, bunun aksini gösteren rivayet var. O da ne? O da şu. Aynı ibarelerle, kişinin başına şunlar şunlar namazda gelirse, gitsin abdest alsın “vel yuid salatehu: gelip namazını yeni baştan kılsın”. İade etsin namazını. Dördüncü rekatta bile bozulmuş olsa, gelecek sıfırdan Allahu ekber diye iftitah tekbiriyle dört rekatlık namazını kılacak. Esas sahih olan rivayet bu kabul ediliyor. Ama onu kabul eden mezhepler de var. Onlar sadece namazda abdestin bozulduğunu, namazın bozulmayacağını düşünüyorlar.
Abdulaziz Bayındır: Hanefi mezhebi öyle işte.
Yahya Şenol: Evet. Bu konu ile ilgili bir karışık durum da şöyle. Bir rivayet var Ebu Davud’da ve İbni Hibban’da geçiyor bu rivayet. Ama Kütübü Sitte’de sadece Ebu Davud’da var. İbare de şöyle. Bir gün diyor Resulullah, biliyorsunuz mescidin hemen yan tarafında evi. Odasından çıkıyor, direkt mescide namaz kıldırmaya. Kameti duyunca geçiyor hemen. Sabah namazıydı diyor bir gün. Resulullah geldi mihraba geçti, Allahu ekber dedi, tam namaza başladı, sonra bir anda arkaya döndü ve işaret yaptı, başıyla bir işaret yaptı veya eliyle bir işaret yaptı. Siz durun anlamında, konuşmadan. Ve sonra gitti. Biz de bekledik diyor, ayakta. Bir müddet sonra baktık Resulullah geri gelmiş başından, saçlarından sular damlıyor. O şekilde namazı kıldık. Sonra Resulullah diyor ki; namaza durduğumda gusul abdesti alması gereken bir durumda olduğumu hatırladım. O yüzden gittim gusul abdesti aldım ve geldim. Şimdi bu rivayet Ebu Davud’da geçiyor. Ama Buhari’de, Müslim’de, Tirmizi’de ve diğer bütün sahih ve sünen kitaplarında bu rivayet farklı şeklinde naklediliyor. Oralarda geçen ve hadisçilerin sahih olan budur dediği rivayette: Resulullah geliyor, kamet getirilmiş. Tam Allahu ekber diyeceği sırada, daha demeden dönüyor, herkes yerinde beklesin diyor. Gusül abdesti almam gerekiyor, unuttum. Gidiyor, gusul abdestini alıyor ve namaza o şekilde başlıyor. Sahih, sağlam olan rivayet bu. Bu diyeceksiniz pratikte ne anlam ifade ediyor? Onu belki namazda imamet ve cemaat konusunda yeniden işleyeceğiz. Namaz kılarken imamın abdestsiz olduğu ortaya çıkarsa cemaatin namazı bozulur mu bozulmaz mı meselesinde bu tartışma devreye giriyor. Yani şimdi hep beraber namaza durmuşuz. Biz arkadaki cemaat olarak imamın abdestli olduğunu düşünüyoruz, onubön görüyoruz normal olarak. Ama bir müddet sonra bakıyoruz ki imam namazı terk ediyor, gidiyor. Eee, bizim namazımız ne olacak? Benim abdestim bozulmadı. Bozulduysa onun abdesti bozuldu. Bu tartışmadan diyorlar ki; orada Resulullah’ın abdstsiz olarak namaz kıldığını sonradan hatırlaması onun namazının bozulması anlamına gelir. Eyvallah. Gidecek kendisi yeni baştan kılacak. Ama arkasındaki cemaat? İşte burada mezhepler iki guruba ayrılmış. Hanefi mezhebi imamın namazının bozulması ile cemaatin de namazı bozulur. Hep beraber namazı yeni baştan kılmaları lazım diyorlar. Ama bu zayıf olan rivayeti kabul eden, onu önceleyen mezhepler ve ulema, onlar da diyor ki; hayır, bozulduysa imamın namazı bozuldu. İmam gider, geri kalan namazlarını üçüncü, dördüncü rekatta kaçta kaldılarsa olduğu gibi devam ettirirler. Yani imamın abdestinin bozulması cemaatin namazının bozulmasını gerektirmez. Bu görüş hakim. Böyle kısaca. Diğer hepsi rivayer farklılığı.
Abdulaziz Bayındır: Bu konuyu daha sonra şey yaparız. Tekrar buna geliriz.
Şimdi Fatih namazda konuşmaya dair hadisleri..
Fatih Orum: Namazda konuşma ile ilgili, gerçi arkadaşlarımız şu veya bu şekilde değindiler benim aktaracağım rivayetlere ama ben de yine en azından bu gözle tekrar hatırlatacağım. Namazda konuşma ile ilgili rivayetlerden ilki Harun Hocam’ın biraz önce naklettiği ve Buhari’de, Müslim’de , Ebu Davud, Tirmizi ve Nesai’de geçen Zeyd İbni Erkam’dan rivayet edilen, işte biz daha önce namaz kılarken yanımızdakiyle konuşurduk, selsmlaşırdık. Ancak Bakara suresinin 238.ayeti indi ve “fe emirna bi sukut” artık bununla biz, namazda konuşmamakla emrolunduk şeklindeki rivayet. Yani bu rivayetten öncesi ve sonrası. Önce konuşuyorduk, daha sonra konuşmamaya başladık namazda. Yine bununla yakından alakalı bir başka rivayet. Bu da Buhari’de, Müslim’de, Ebu Davud ve Nesai’de geçiyor. Bu da yine iki yönlü, öncesi ve sonrası olan. Bunu İbni Mesud’dan rivayet ediyor muhaddisler. Diyorlar ki; biz daha önce Resulullah’ı namaz kılarken gördüğümüzde ona selam verirdik, O da namazdayken selamımızı alırdı. Ancak öyle bir zaman geldi ki o zamandan sonra Resulullah’a aynı şekilde selam vermeye başladık. Bu defa Resulullah selamlarımızı almadı ki bu olay rivayetlerde Habeşistan’a hicretten daha sonraki tarih olarak rivayet ediliyor. Ondan sonra artık almamaya başladı ve bize şöyle dedi; “inne fis salati meşgulen” yani namazda bir meşguliyet vardır, namazda insanların kelamıyla ilgilenmememiz gereken başka işlerimiz var, zikir var. Dolayısıyla artık namazlarda selam alıp verme yoktur gibi bir ibare kullanılıyor.
Yine bir başka rivayet namazda konşmakla ilgili. Bu da kısmen aktarıldı bir bölümü. Ben rivayet çok uzun olduğu için şöyle özetlemeye çalışacağım. Bize bunu aktaran Muaviye İbnul Hakem Es Sulemi. Diyor ki; namaz kılıyorduk Resulullah’ın arkasında. Yanımdaki birisi hapşurdu. Ben de onu yerhamukallah dedim. Ben böyle deyince baktım ki sağımdan solumdan bana bazı insanlar böyle ters ters bakıyor. Bunun üzerine onlar ters ters bakınca ben de ne bakıyorsunuz gibisinden el işareti yaptım. Bunun üzerine anlattığına göre, namazda bir elektriklenme oluyor. Birileri de işte yine el kol hareketi yapıyor sus gibisinden. Yeter artık falan. Ondan sonra sahabenin anlattığına göre bu gergin durumdan sonra herhalde sahabe namaz bittikten sonra Resulullah’ın da bu adama sert çıkacağını tahmin ediyor. Ama diyor ki; Resulullah öyle güzel bir muallimdi ki en sıkıntılı zamanlarda bile bize o kadar güzel ikaz ederdi ki o hatırasını anlatıyor. Ve bana döndü dedi ki; “inne salate hazihi la yasluhu fiha şey’un min kelamin nas inne ma huve ettesbihu vet tekbiru ve tilavetul Kur’an”. Yani bak, namaz dediğimiz şey, işte bizim bu kıldığımız namadır. Bunun dışında namaza başka şeyler katmayın. Nedir namaza katılması gerekenler? Tesbih, tekbir ve Kur’an tilavetidir dedi. Beni bu şekilde nazik bir şekilde uyardı. Ve ben de anladım ki bundan sonra demek ki bu tür dünyevi kelamlar konuşmayacağız. Yani bütün bu rivayetlerde öncesi ve sonrası dikkat çekiyor. Önce şöyle yapardık, sonra böyle oldu gibisinden.
Bir başka rivayet namazda konuşma ile ilgili. Bu rivayette dikkat ettiğim kadarıyla değinen olmadı. Meşhur Zülyedeyn rivayeti. O da uzunca bir rivayet. Ama ben şöyle özetleyeceğim. Buhari’de, Müslim’de, Tirmizi’de, Nesai’de, İbni Mace’de, Ebu Davud’da, İmam Malik’in Muvatta’da geçiyor. Ebu Hureyre rivayet ediyor. Öğle yada ikindiydi, tam hatırlamıyorum ama diyor ravi. Resulullah bize iki rekat namaz kıldırdı ve selam verip kalktı. Mescidin bir tahta parçasına dayandı ve üzgün ve kızgın bir yüz ifadesi vardı. Konuşmadı uzunca bir süre. Bunun üzerine biz kendi aramızda ne oldu, namaz ikiye mi indirildi, kısaltıldı mı gibi bir takım konuşmalar yaptık. Hatta mescidden bazıları namaz kısaltıldı diyerek çıktı gitti. Hatta Ömer, Ebu Bekr(ra) da mescidde vardı. Bunun üzerine içimizden cesaretini toplayanlar Resulullah’a; ya Resulallah, namaz kısaltıldı mı? Şeyi de yanlarına alıyor Ebu Bekr..
Abdulaziz Bayındır: Unuttun mu? Yoksa kısaltıldı mı?
Fatih Orum: Bunu soruyor. Ne oldu, unuttun mu? Yoksa namaz kısaltıldı mı? Hayır, kısaltılmadı diyor. Ama iki kıldırdın? Bunu üzerine Resulullah; gerçekten iki mi kıldırdım diyor. Evet, etrafındakiler de; iki kıldık deyince, bu defa geliyor Resulullah, iki rekat daha kıldırıyor. Adamın rivayete göre. İki rekat daha kıldırıyor, ondan sonra işte rivayetin birinde sehiv secdesi de yaptırıyor. Buradan şöyle bir çıkarım yapıyorlar. Diyorlar ki; tüm bu konuşmalar oldu. Bu konuşmalara rağmen Resulullah kaldığı yerden iki rekat daha kıldırdı. Dolayısıyla bu konuşmalar namazı bozmadı gibi çıkarımda bulunuyorlar.
Bu rivayetlerin dışında bir tane de özellikle bizim Hanefi kaynaklarda geçen bir rivayet var. Hanefi kaynaklarında işte namazda ahlamak, oflamak gibi bir takım dünyevi kelamların, seslerin namazı bozduğuna dair şeyde. “En nefhu fis salati kelamun” şeklind bir ibare rivayet ediyorlar. Ancak bunu Resulullah böyle söyledi değil de sahabeden rivayet ediyorlar. Namazda öfflemek, üfflemek bir şeye, konuşma anlamına geçer. Dolayısıyla namazı sakıt kılar şeklinde. Bu rivayetle ilgili muhakkikler, bunun bir hadis olmadığını ve sözü edilen sahabeye de isnadının geçerli olmadığını, dolayısıyla belki parantez içinde söylemek gerekirse uydurma bir rivayet olduğunu söylüyorlar. Evet konuşma ile ilgili şu an..
Abdulaziz Bayındır: Namazda “üff” dedinmi bozulmuyor öyle mi?
Fatih Orum: “En nefhu fis salati kelamun” şeklinde.
Abdulaziz Bayındır: Yok, sahih olan rivayete göre bozulmuyor.
Peki tamam. Şimdi imam namaz kılıyor, bir ayeti okuyamadı. Mesela ben köyde bir akşam namazı kıldırıyorum. Fatiha’yı okudum. Arkasından Kevser suresini okuyorum. “İnna a’teyna” dedim, ondan sonrası, ya bundan sonra bir zamir vardı ama acaba neydi? “İnna a’teynahu”, “hu” zamiri değil. “Hu” zamirinin gidecek bir yeri yok. Manasını düşününce “inna a’teynaha” mıydı acaba? O da olmadı. Düşpnmeyeyim, düşündüğüm zaman tutmuyor. O zaman bir ezbere okuyayım. “İnna a’teyna kel kevser” hele şükür ya. “Ke” zamiriymiş. Namazdan sonra dedim, ya kardeşim biriniz hatırlatsaya. Hepinizin bildiği sure. Ne bilelim, ya biz yanlış biliyorsak dediler. Dolayısıyla böyle bir durumda ne olur? Arkadakiler hatırlatır mı, hatırlatmazlar mı? Onu şimdi Harun Hoca’dan dinleyelim.
Harun Ünal: Bu konuda Sünen Ebu Davud’dan bir rivayet var. Deniyor ki burada; Resulullah(sav) namazda Kur’an okuyordu. Fakat “fe terake şey’en lem yakrahu” ayetin bir kısmını okumadı. Atladı. Adamın biri dedi ki; ya Resulallah “terette ayete keza”, se şu ayeti okumadın, bıraktın dediğinde, Resulullah(sav) “hel la ke seliha” bana onu hatırlatamazmıydın?
Abdulaziz Bayındır: Namazdan sonra söylüyor değil mi?
Harun Ünal: Namaz bittikten sonra.
Abdulaziz Bayındır: Namazın içinde değil yani.
Harun Ünal: Namazın içinde değil. Bana onu hatırlatamazmıydın diyor.
Abdulaziz Bayındır: Namaz kılarken şu ayetin şu kısmını sen atladın. Namazdayken hatırlatsaydın ya diyor.
Harun Ünal: Bu şekilde söyüyor.
Abdulaziz Bayındır: Demek ki hatırlatılabiliyor yani.
Harun Ünal: Hatırlatılabiliyor. Sonra Süleyman, Ebu Davud’un hocasının rivayet ettiği farklı bir şeyde de, Süleyman’ın rivayetinin devamında o şahıs diyor ki; ben bu ayetin nesh edildiğini sanmıştım diyor. Onun için cevap vermedim diyor. Resulullah da o ayetin nesh edilmediğini fakat kendisinin unuttuğunu söylüyor. Ve böylece..
Abdulaziz Bayındır: Nesıh de diyor, böyle bir şey var mı? O neshi iyi bilmiyordur. Senin kitabını okumamıştır.
Harun Ünal: Buna farklı bir şeyde geririrler. Nesh nedir, ne değildir diye. Malesef bir sürü açıklamaya da girmişler bu konu ile ilgili olarak. Fakat bu şahsın Übey B. Kaab olduğu, adından söz edilmeyen bu şahsın Übey B. Kaab olduğu zikredilmektedir. Ebu Davud’da geçiyor hadis. Neylül Evtar’da geçiyor Şevkani’nin. Dolayısıyla Ahmed B. Hambel’in Müsned’inde geçiyor. İbni Hibban’ın Sahih’inde hadis yer alıyor.
Yine farklı bir rivayette de deniyor ki; Enes’ten gelen rivayet. İbni Hibban’ın Sahih’inde. Resulullah(sav) döneminde imamlar namazda takıldıklarında onlara hatırlatmalarda bulunurduk diyor.
Abdulaziz Bayındır: Zaten bunu kabul etmeyen mezheb de yok galiba.
Harun Ünal: Evet. Hakim Müstedrek’inde bunu zikrediyor. Ve hadis numaraları da var. Hafız İbni Hacer Askalani, Abdurahman B. Sülemi’den bir rivayetle şöyle bir, onu hadis kaynaklarında bulamadım. Sadece Neylül Evtar’da Şevkani bunu zikrediyor. Kitabın ismini de vermiyor nereden aldığını. Eğer imam senden yiyecek isterse, onu yedir diyor. Yani hatırlayamazsa ona hatırlat anlamında.
Abdulaziz Bayındır: İmam okurken eksik bir şey yaparsa. Yoksa bir bardak su götür içir değil.
Harun Ünal: Evet. Böyle bir ifade şey yapmış.
Sadece farklı bir rivayet. Bu rivayet Ebu Davud’un gene namaz bölümünde telkınde nehy bahsi. Yani imamı uyarmaktan yasaklanma ile ilgili 908 numarayla bu hadis geçiyor. Diyor ki; ey Ali, namazda imama tıkandığı zaman kıraatini açma diyor. Fakat bu hadisin çok zayıf olduğu rivayeti var. Hatta bu hadisin rivayet zinciri içerisinde Ebu İshak El Seb’i var. O da Haris El Aver’den rivayet ediyor. Ebu İshak’ın kendisi zayıf, Haris El Avar da çok aşırı derecede yalan uyduran biriymiş. Hz.Ali’den bu hadisi rivayet eden de budur diyor. Yine Abdurrezzak’ın Musannaf’ın da farklı, Haris El Avar’ın dışında gelen bir rivayette, fakat bunun da gene zayıf olduğu söyleniyor. Şöyle bir rivayet: “la taftahanna ala imamin ve ente fis salati”. Gene Hz.Ali’ye hitaben; sen namaz kılıyorken Ey Ali, sakın imamın tıkanmasını açma şeklinde. Fakat Şuayb El Arnavut bu hadisin de zayıf olduğunu, amel edilmeyen bir hadis olduğunu zikretmiş oluyor.
Yahya Şenol: Kıraat yönünden mi?
Harun Ünal: Kıraat.
Yahya Şenol: Peki normal takıldığı zaman yani rekatı şaşırdı imam? Nasıl uyaracağına dair hadis var mı?
Harun Ünal: O konuyu almadım. O konuda çok hadis var. Kıraat konusunu aldım.
Abdulaziz Bayındır: Bizde çok oluyor da onun için soruyor.
Harun Ünal: Subhanallah var, elhamdulillah var, tasvik ve tesbih var. O konuda epeyce uzun. Sadece bu konuyu burada şey yaptım. Onda epeyce hadis var, sadece bir tane değil bayağa hadis var o konuda ve onun caiz olduğunu söylüyorlar. Keza İbni Hibban’da olsun, Hakim’in Müstedrek’inde olsun ve diğer hadis kaynaklarında olsun Ebu Davud’un rivayer ettiği hadis mealinde, imamın tıkanması halinde..
Abdulaziz Bayındır: Yani özet olarak, imamın tıkanması halinde açılır. Biraz vakit daraldı, onun için biraz şey yapalım. Başka var mı?
Harun Ünal: Tamam Hocam.
Abdulaziz Bayındır: Tamam. Peki şimdi Abdurahman Yazıcı, bizim Türkçe sitenin yazarlarından. Yahya ile beraber.
Abdurrahman Yazıcı: Kıbleyi anlatacağım, kıble ile ilgili hadisleri. Biliyoruz ki Kur’an’da namaz kılarken kıbleye dönülmesi ile ilgili bir çok ayet var. İşte Bakara suresinde 149, 150, 144’de. Buralarda namazdayken kıbleye dönülmesinin normal şartlar altında bir gereklilik olduğunu anlıyoruz zaten ayetlerden. Bu konuda Peygamberimizden de namazı öğretirken, işte abdest aldıktan sonra kıbleye dön gibi bazı hadisler var. Yine kıblenin çevrilmesi esnasında namaz kılarken ayetin gelmesiyle kıbleye döndükleri, mescidi harama döndükleriyle ilgili hadisler var. Tabi bunları da konu ile ilgili hadislere bakacak olursak bunlar dışında: yine Abdullah B. Ömer’den nakledilen bir hadiste, bu korku namazıyla ilgili, korku namazı altında ele alınan bir rivayet yer alıyor. Peygamberimizin de böyle yaptığı. Burada şöyle ilgili bölüm: yani kişi binek üzerinde “rukbanen mustakbili kıbleti gayra mustakbiliha”, yani ister kıble yönüne dönüyor vaziyette olsun ister dönmüyor vaziyette olsun, bu şekilde kılar.
Abdulaziz Bayındır: Binek üzerindeyken kıble şartı olamaz.
Abdurrahman Yazıcı: Yine Buhari’de nakledilen bir hadiste Cabir Bin Abdullah’tan naklediliyor. Peygamberimiz’in “kanel yusalli ala rahletihi” bineğin üzerinde kıldığı şeklinde bir hadis var.
Yine Tirmizi’de nakledilen bir hadis şöyle: “kunna ma nebiyyu(sav) fi leyleti muzlime: karanlık bir gecede beraberdik”,”fe eşkelet aleynel kıble: kıblenin ne taraf olduğu problem oldu”,”fe salleyna: kıldık”,”fe lem ma talaytil şemsu iza nahnu salleyna gayri kıbleti: güneş doğduğu zaman kıblenin ne taraf olduğunu, yanlış yöne namaz kıldığımızı gördük. “Fe nezzelet fe eynema tevellu fe semme vechullahi: nerede olursanız olun Allah’ın şeyi o yöndedir”.
Abdulaziz Bayındır: Ne yöne dönerseniz o taraf Allah’ın.
Abdurrahman Yazıcı: İlgili ayet nazil oldu şeklinde rivayet naklediliyor. Bakara 115.
Yine bir başka hadisi şerif: “ma beyne meşriki vel mağribi kıbleti” şeklinde. Doğu ile batı arasında tek bir kıble vardır şeklinde bir hadis, Tirmizi’de geçen.
Abdulaziz Bayındır: Bu çok önemli. Geçende haberlerde vardı. Erzurum’da caminin kıblesinin yanlış olduğu tesbit edilmiştir falan diye. Kıbleye noktasal olarak dönme şartı yok. Ana önler olarak dönme şartı var. Türkiye’nin neresinde kıble? Güneyinde. Tamam, güneye döndünmü kıbleye dönmüş olursun. İlla efendim güneydoğuda işte 31 derece. Mesela İstanbul’un kıblesini biz eskiden cami yapılırken tespit etmek için, gerçi onu öyle yapmak elbette güzel bir şey de. Madem bugün imkanlar var. İşte toprağın altında hergangi bir maden olmadan pusulayı koyar, 31 derece güneydoğuya doğru döndüğün zaman işte buranın kıblesi budur derdik. Tamam bu güzel. Ama namaz kılarken insanların öyle o kadar şey yapmalarına lüzum yok. Ana kıbleye döndüler mi yeter. İşte bu caminin kıblesi şu kadar yanış! Şu kadar derece yanlış!” Şatral mescid”, mescidi haramın bulunduğu tarafa, yarıya. Sen bulunduğun yeri ikiye böl, bir tarafı mescidi haram, o tarafa doğru dönersin. Ana yönler olarak döndünüzmü yeter.
Yahya Şenol: O tespitten sonra değiştirme işlemleri doğru mu? Hani yapıyorlarya camide.
Abdulaziz Bayındır: Gerek yok. Mesela müftülükteyken ben bazı camilerde gidiyordum bakıyordum ki yeni şeritler çekmişler. Gerek yok yani. Ama cemaatin gönlü rahat olmuyor, şey çıkıyor sürekli. Oraya dönmeseler de namazları olur. Ama cemaati şey yapamıyorsunuz, herkes karışıyor. O zaman peki dönün diyorsunuz.
Abdurrahman Yazıcı: Taberani’nin naklettiği bir..
Abdulaziz Bayındır: Evet Ayasofya’da duvarda bir delik, Hızır(as) parmağıyla..ne olacak yani. Hala yamuk mu? O zaman fazla çevirmiştir.
Abdurrahman Yazıcı: Peygamberimiz’den Muaz B. Cebel’den nakledilen bir hadiste de, bulutlu bir günde Peygamberimiz ile namaz kılındığı yolculuktayken. Ve kıblenin hangi yöne olduğu bilinmiyor bir halde kılındığı. Herhalde güneşten tespit edilmemiş bu durumda. Ne zaman ki güneş ortaya çıktı ve kıblenin yanlış olduğunu anlıyorlar bu durumda. Yani sahabe söylüyor. Peygamberimiz de şöyle buyuruyor; “kadru fi salatihim bi hakkıha ilallah”, yani namazınız Allah’a..
Abdulaziz Bayındır: Namazınız tamamdır diyor. Yapabileceğini yaptın, başka yapacağın bir şey yok ki. Bilhassa mesela kuzey bölgelerinde bu çok önemli. Güneşi nadiren görürler. Bizim buralarda güneş çok gözüküyor ama kutuplara doğru yaklaştığınız zaman güneş nadiren gözükür. Yapabileceğini yapacak, başka şey değil.
Abdurrahman Yazıcı: Bir başka hadiste Amir Bin Rabia şöyle diyor; “Resulullah(sav) yusalli ala rahletihi: Peygamberimizi bineği üzerinde namaz kılarken gördüm”,”haysu teveccehed bihi: binek ne tarafa giderse o şekilde”. Yani hangi yöne dönüyorsa bineği. Bu muttefakun aleyh bir hadis ancak Buhari şöyle bir şey ilave ediyor bu hadise: “yumui burasıi” yani başıyla ima ederdi.
Abdulaziz Bayındır: İma ederken kıbleye taraf dönmüyordu. Bulnduğu yerde ima ediyor.
Abdurrahman Yazıcı: Fakat şöyle bir ekleme var yani Buhari’deki ifade; “ve lem yekun yesnahu fil mektubeti” yani farz namazlarda bunu yapmıyordu. Hatta bir yerde de şöyle; inerdi farz namazdayken diye bir şey de var.
Abdulaziz Bayındır: E şimdi farz namazlarda iniyor. Neden iniyor? Yani tamam, durduruyor bineğini yerde namazlarını kılıyorlar. Bu son derece normal bir şey. Ama eğer gitmelerini gerektiren olağan üstü bir durum varsa, o zaman durdurmadan da kılardı.
Abdurrahman Yazıcı: Yine benzer anlamda bir hadis Enes(ra)’dan nakledilen “ve kane iza safira ve erade en tetetevva istakbele bina katihi kıbleti fe kabbera summe salla haysu kane vechuru kabihi” yani, nafile namaz kılacağı zaman devesini o yöne çevirir, kble yönüne çevirerek tekbir alır. Daha sonra ise o bineği hangi yöne yönelirse yönelsin namazına devam ederdi. Tabi nafile namazda.
Abdulaziz Bayındır: Tamam peki. Şimdi Şia’da durum ne? O çok önemli farkları söyleyelim. Çünkü vakit kalmadı, evet. Çok önemli farkları söyleyelim.
Sonia Cihangir: Zaten moderatörlük mahareti olmazsa olmaz. Şiilerde sadece bir kaç farklı yöntemleri zikredeceğim. Önce, namaz kılarken önünden geçme namazı batıl eder mi? İmam Sadık’tan şöyle bir rivayet var, diyor ki; bende Allah’a karşı namaz kılarken, bu Allah’a ulaşma herhangi bir fiziksel bağlanma irtibat değil. Buna göre herkez yani kadın mı geçecek, erkek mi geçek kim olursa olsun namazı batıl olmaz.
Abdulaziz Bayındır: Yani diyor ki; Allah’a dönüp ibadet ettiğim zaman ben C. Hakka kulluk yapıyorum. Önümdeki adam geçmiş geçmemiş banane. Benim namazımı bozmaz.
Sonia Cihangir: Evet. Sonra, Şiiler’de şöyle bir şey var, mesela namazda secde kılarken secdede her şeyi yapmazlar. Bir toprak üzerine secde ederler.
Abdulaziz Bayındır: Kebela’dan getirilen bir toprağın, pişmii toprak..
Sonia Cihangir: Kerbela’dan olsun, herhangi hir şey de olsa olur.
Abdulaziz Bayındır: Başka yerden de oluyor değil mi? Oradan olması şart değil.
Sonia Cihangir: Oluyor. Emirel muminin Ali(as)’dan şöyle bir hadis var: Ona sormuşlar, neden böyle bir iş yapıyorsunuz dediğinde diyor ki; birinci secde yaptığımızda bunun işareti, hikmeti budur ki biz topraktan yaratılmışız. Sonra ikinci secdeye gittiğimiz zaman biz tekrar toprağa döneceğiz. Ve secdeden sonra oturduğumuz zaman hesap kitap da var önümüzde diye bu bize hatırlatsın diye o yüzden biz böyle yapıyoruz diyor.
Abdulaziz Bayındır: Yani Şia’da görürsünüz, yuvarlak bir taş koyarlar. Alınlarını ona koyarlar. Demek ki onun sebebi o imiş. Birinci secdede biz topraktan yaratıldık. İkincisinde tekrar toprağa döneceğiz. Sonra da orada duruyor, işte hesabımızı vereceğiz diye bir simge olarak düşünmüşler.
Sonia Cihangir: Evet. Başka bir hadiste İmam Sadık’tan soruyorlar.
Abdulaziz Bayındır: Yoksa o taşa falan taptıkları yok. Bazıları öyle çok yanlış değerlendirme yapıyorlar. Öyle bir şey söz konusu değil.
Sonia Cihangir: Mesela diyor ki İmam Sadık; peki şu ameli yapmasak namazımız sahih olmaz mı?
Abdulaziz Bayındır: Namazımız sahih olmuyor mu diyorlar.
Sonia Cihangir: Evet, olmuyor mu diye soruyor İmam Sadık. İmam Sadık şöyle bir cevap veriyor, diyor ki; bakın bu dünyaya tapanlar neye tapıyırlar. Aslında onlar yiyecek ve giyeceklere tapıyorlar. O yüzden biz, namazda secedeyi toprağa yapıyoruz ki ne yiyecek olsun ne giyecek bir şey olsun ve bu bizim Allah’a karşı tevazu yani bir bendelik, rezilliğimizi gösteriyor.
Abdulaziz Bayındır: Allah’a karşı saygımızı göstersin diye yapıyoruz diyorlar.
Sonia Cihangir: Başka bir hadiste, bu da Ehli Sünnet’ten farklı olan bir muptelati namaz. Diyor ki; eğer siz namaza dururken Allah’ın karşısında kıyamda durduğunuz esnada ellerinizi salarak durunuz. Tekeddüf yapmayın diyor.
Abdulaziz Bayındır: Yani el bağlamak yok. Şia’da namaz kılarken el bağlama yok. Eller yanlarınızda olacak.
Az önceki şeyi şey yapalım. Yani önüne o topraktan pişmiş taşı koymazsa namazı olmuyor değil mi?
Sonia Cihangir: Batıl oluyor ama zaruret halinde olmuyor.
Abdulaziz Bayındır: Zaruret halinde oluyor, normal zamanda namazı olmuyor. Bir de elleri bağlamak namazı bozuyor.
Sonia Cihangir: Elleri bağlamak namazı bozuyor diyor. Neden dediğinde: Mecusiler böyle bir şey yapıyorlardı ve Allah karşısında Allah’a ibadet ederken Mecusilere benzememek amacıyla böyle.
Abdulaziz Bayındır: Mecusiler ellerini bağlıyorlarmış. Onlara benzememek için böyle yapmışlar.
Sonia Cihangir: Sonra bir de hadis Fatih Hoca da zikretmiş. Hadis var, onu alıyorlar. Namazda amin demeyle ilgili. Fatiha suresinden sonra okunan zammı sure ile arasında “ve lad dallin” amin denir ehli sünnette ama bu namazı batıl eder Şiiler’de. Neden? Şu hadisi delil olarak gösteriyorlar. Diyorlar ki; namazda üç unsur olmalı. Birisi tekbir, ikincisi tesbih ve üçüncüsü kıraatil Kur’an. Ve amin bu üçünün hiç birisine dahil değil. Herhangi birisi değil, bu üçünden dışarıda bir şey olduğu için. Fatiha’dan sonra amin derseniz namazınız bozulur diyorlar.
Sonia Cihangir: Evet. Beşeri kelam olduğu için diyor.
Abdulaziz Bayındır: İnsan sözü olduğu için.
Sonia Cihangir: Başka birisi de İmam Sadık’tan soruyor; peki ben Allah’a hal etmek istersem? O zaman diyor ki; sen cemaat ile namaz kılarken, mesela ehli sünnet amin dediği zaman sen oradayken amin deme, elhamdulillahi rabbil alemini tekrar söyle. Sonra bismillah de, o zammı sureyi de oraya ekleyeceksin diyor. Yani caiz değil demek istiyor. Özet olarak Şiilerin böyle.
Abdulaziz Bayındır: Peki. Teşekkür ediyoruz, sağolun. Evet şimdi bir-iki soru.
Yahya Şenol: Şöyle bir yorum gelmiş önce. Bazı cemaatler namaz kılarken kendinden geçerek, bir nevi transa geçmiş gibi namaz kılmak gerekir diyorlar. Ama okunan hadislerden anlaşılıyor ki böyle bir durum ne elçide ne de sahabede söz konusu. Demek biz namazda transta yani kendimizden geçerek değil de tam tersi, ayetleri düşünerek, bilinçli bir halde namazı kılmamız gerektiği anlaşılıyor diyor.
Abdulaziz Bayındır: Kendinden geçme nasıl oluyor ki? İçinin titremesi başka bir şey, kendinden geçmek başka bir şey.
Yahya Şenol: Namaz kılarken yüzümüzü her hangi bir yöne çevirmek. Yani selam dışında namazı bozar mı? Bu “fe eynama tevellu fe semme vechullah” ayetine göre. Yani yüzünüzü nereye çevirirseniz Allah oradadır.
Abdulaziz Bayındır: Şimdi burada Abdurahman Hoca okudu. Gece vakti kıbleyi bulamadıkları için namazlarının bozulmadığı ortaya çıkıyor. Ama normalde AllahTeala ne diyor; “ve min haysu haraecte fe velli vecheke şatral mescidil haram”(BAKARA 149). Yani ibadet için nerede ayağa kalkarsan yüzünü mescidi haram tarafına çevir diyor. Normal durumda o tarafa çevirmek lazım. Ama öyle bir ortamdasınız ki bilemiyorsunuz. Kimseye de soramıyorsunuz. O zaman kendi kanaatinize göre bir tarafa dönüp kılacaksınız. Bu tam ters de olabilir. Yapabileceğinizden sorumlusunuz. Kimseyi C. Hakk gücünün üstünde sorumlu tutmuyor. Bizim kabeye dönmemizin sebebi, haşa C. Hakk orada diye bir şey düşünüldüğünden dolayı değil. Kabeye dönmemiz, diyor ki: “li ella yekune lin nasi aleykum hucceh”(BAKARA 150), yani insanların size karşı bir delilleri olmasın. Müslümanlar ne biçim, biri bir tarafa dönüyor, biri bir tarafa dönüyor. Hiç hir ortak yanları yok demesinler diye diyor. Yani kabeye dönüşümüzün asıl sebebi o. Ama kıbleyi belirleyemediğiniz zamanda bir başka taraf kıbledir diye dönerseniz, o ayette belirtilen asıl husustan bir şaşma olmaz. C. Hak yoksa her yerdedir. Allah’ın belirli bir mekanı yoktur.
Yahya Şenol: Herhalde baş tarafı kaçıran biri. Namaza duracağımda küçük kızım illa,kucağıma gelmek istiyor, yoksa ağlıyor. Ben de kucağımda namaz kılabilirmiyim diyor onunla beraber.
Abdulaziz Bayındır: Namaz kılabilir. Tabi olur. Şimdi ben eskiden namaz kılarken Abdullah ile Abisi bir de kız kardeşleri falan beklerlerdi. Ben secdeye yatayım, mutlaka birbirleriyle yarış, sırtıma sıçrarlardı ikisi de. Hepsi birbiriyle yarış ederdi yani.
Abdullah: Bakara suresi Medine’de inmiş sure. 238.ayeti “ve kumu lillahi kanitin” ayeti de. Medine 10 yıla yayılmış inişi benim bildiğim kadarıyla. Sonlara doğru olan bir ayet olduğu için, acaba çocuğu kucağına alması o ayetten önceye mi denk geliyor, sonraya mı?
Abdulaziz Bayındır: Evet. Öncelik sonralık rivayetlerde yok.
Yahya Şenol: Meditasyon yapıp veya sadece eğilip kalkarak yaptıklarının bir tür namaz olduğunu zannedenler kabul edilmeyen zikirsiz namaza örnek olur mu?
Abdulaziz Bayındır: Meditasyon tabi medition, bir şeyi araya koymak. Yani Allah ile kişinin arasına bir şey koyarak işte ilişkiye geçiyor C. Hakk ile. Bir şey vasıtasıyla. Bu Budistlerde olan bir husustur. Mutlaka bir şeyin aracılığıyla C. Hakka ulaşmaya çalışırlar. İşte onlarda meleksi üstadlar vardır. O meleksi üstadlar aracılığıyla ulaşmaya çalışırlar. Hatta bazen afedersiniz fare ile bile ulaşmaya çalıştıkları vardır. Bu şirktir. Yani Allah ile araya herhangi bir şey koyduğun zaman şirktir. İşte ben duyuyorum bazı yerlerdede şeyhini düşünerek namaz kılıyor. O zaman o namazı sen şeyhine kılıyorsun, Allah’a değil yani. Öyle bir şe olmaz. İşte araya birisini koyduk da. Bir de şunu söyleler. E canım sen şimdi şeyhini düşünmezsen gereken şeyi gösteremezsin, daha dikkkatli olamazsın falan. Daha dikkatli olmak için onu düşünüyorum. Demek ki şeyhini sen Allah’tan daha çok önemsiyorsun. O zaman ibadetini sen ona yapıyorsun, Allah’a yapmıyorsun. Ve Fatiha suresini okurken de bunu yapanları biz biliyoruz. Geliyor çünkü bunlarla ilgili şikayetler. Bu Allah’a değil ona ibadet etmiş olur. Yani Allah ile aramıza herhangi bir şey koyamayız. Çünkü Allah bize şah damarınızdan daha yakındır. Şah damarıyla sizin aranıza giren her şey sizin Allah ile ilişkinizi keser.
Yahya Şenol: Mustafa Ertürk Hoca’nın Sünnetin İhyası kitabında okumuştum. Orada, yüksek sesle selam vermenin Hz.Ömer’in sünneti olduğu belirtiliyordu. Bu konuda bizi bilgilendirirmisiniz? Namazda yüksek sesle selam vermek.
Abdulaziz Bayındır: Ben bunu ilk defa duyuyorum.
Yahya Şenol: İmam yüksek sesle selam veriyor, bu Resulullah’ın değil, Hz. Ömer’in sünneti.
Abdulaziz Bayındır: Ben onu hiç duymadım şu ana kadar.
Yahya Şenol: Uzatarak selam vemeyi şey yapan hadisler var da.
Abdulaziz Bayındır: Yüksek sesle rivayet var mı?
Fatih Orum: Tenkid ediliyor.
Abdulaziz Bayındır: Ben o konuyu bilmiyorum.
Yahya Şenol: Ana dilde ibadetin olabileceğine dair herhangi bir delil var mı?
Abdulaziz Bayındır: Ana dilde ibadet, işte zikir. Yani zikir kelimesi, eğer siz mesela “e fe la tetezekkerun” diyor. Mesela Allah Teala, Resulullah(sav)’e emrediyor. Gaşiye suresindeydi değil mi? “Fe zekkir inne ma ente müzekkir”. Sen onlara tezkirde bulun. Yani zihinlerindeki zikri harekete geçir. Senin işin sadece budur. Bu tezkir başka bir yerde tebliğ olarak geçiyor. Yani meseleyi kavrayacakları şekilde anlatmaktır. Eğer Allah’ın Resulü bir kimseye gidip de, hani Japonya’da günde 15 kişiyi müslüman ettim diyen adam gibi davranacak olsaydı buna tezkir denmezdi. Çünkü adam ne dediğini bilmeden tekrarlayıp duruyor. Hadi sen müslüman oldun. Böyle şey yok yani. Tezkir olabilmesi için karşı tarafın meseleyi anlaması lazım. Karşı tarafın görevi nedir? Tezekkürdür. “Efela tezekkerun”(SECDE 4) deniyor. “Efela tezekkerun”da teshih çekmiyormusunuz değil yani. Meseleyi zihninizde düşünüpde kavramıyormusunuz diyor. Aradaki ilişkiyi kuran da zikirdir. Dolayısıyla, bir kelimenin anlamını zihninizde kavrayamadıysanız, eğer onu bilgi olarak zihninizde hazır bir şekilde tutmuyorsanız ona zikir denmez. Ve o doğru bir bilgi olacak ve zihninizde olacak. Doğru bilgilerin en doğrusu da Kur’an’ı Kerimdir. Bu sebeple kendi dilinizle olmadığı zaman ona zikir denmez zaten. Bilmediğiniz zaman ona zikir denmez.
Yahya Şenol: Arapçayı bildiği halde türkçe okuyan da olabilir.
Abdulaziz Bayındır: Arapça biliyorsa tabiki yani türkçe okuması şey değil. Çünkü onu arapça olarak onu tezkkürde bulunabilir. Ama şu olabilir: mesela her şeyi çok iyi bilmeyebilir, alır eline bir tane Kur’anı kerim. Arapçasını okurken yanında da meali varsa, şüphelendiği yerde de meale bakabilir.
Yahya Şenol: Secde esnasında dua edilebilir mi?
Abdulaziz Bayındır: Zaten duanın yeri secdedir. Secdede C. Hakk’tan her türlü isteklerinizi dile getirebilirsiniz.
Yahya Şenol: Bir ortapedik engelli biri sormuş. Secde ve rükuda zorlanıyorum. Hatta hiç secde yapamıyorum. Sadece başımla secde edebiliyorum. Rükuda ise çok az bir şekilde eğilebiliyorum. Bazen de çok şiddetli ağrılarımda sadece olduğum yerde durabildiğim şekilde namaz kılıyorum. Bu durumu hastaya vebal yoktur ayeti ışığında nasıl değerlendirmek gerekir.
Abdulaziz Bayındır: Cevabını kendisi vemiş. Yapabildiğinden sorumlusun, daha fazlasından değil.
Yahya Şenol: Hocam, ben iş yerinde akşam ile yatsıyı cem ediyorum zaruretten. Ama o zaman da namazın vakit sayısı 5’ten 4’e düşmüş oluyor. Burada maksat namazın rekatını 17’ye tamamlamak mı farzların tamamını? Yoksa günün 5 ayrı bölümünde namaz kılmak mı? Esas önemli olan hangisi?
Abdulaziz Bayındır: 5 ayrı bölümde namaz kılmış oluyorsun. Sen o akşam ile yatsıyı birleştirdiğin zaman üst üste mi kılıyorsun yani? Akşamın birinci rekatını kılarken, aynı zamanda yatsının birinci rekatını da kılmış mı oluyorsun? Onu bitirdikten sonraki zaman, ikinci bir vaktin zamanıdır. Yani birleşirdiğiniz zaman da beş ayrı vakitte namaz kılmış oluyorsunuz. Birleştirmediğiniz zaman da beş ayrı vakitte namaz kılmış oluyorsunuz. Sadece öğle ile ikindinin ve akşam ile yatsının zamanları arasındaki ayrımın Kur’anı kerimde kesin olmaması sebebiyle Resulullah bazen o şekilde kılmıştır. Yani namaz vaktini üçe indirmiş falan olmuyor, gene beş olmuş oluyor.
Yahya Şenol: Namazda okunacak sure ve ayet sıralaması önemlimidir?
Abdulaziz Bayındır: Sıralama şartı yok. Benim bildiğim sahih rivayetlerde. Siz gördünüz mü? Mezheplerin kendileri yapıyor. Onlar da namaz sahih olmaz deliyorlar. Böyle olursa mekruh olur diyorlar.
Yahya Şenol: Namazda ayakların duruş şekli falan, onlara dair bir şey var mı demiş. Ne kadar aralıkta duracak? Bunlar kesin sınırlarla belli mi?
Abdulaziz Bayındır: Namazı bir kere, rahat kılmak lazım. Kendinizi zorlamadan kılacaksınız ki C. Hakka karşı ibadetinizi tam yapasınız. “emertu escudu ala seb’ati azum” yani yedi kemik üzerine secde etmek emredildi. Bir de ayak parmakları üzerine şeklinde anlıyor bizim fukaha. Deniyor ki; secdede ayakların parmakları da kıbleyi de göstermelidir. Göstemediği takdirde namaz olmaz deniyor. Bunların namazın bozulacağını falan söyleyenler de vardır. Ayak parmakları kıbleye doğru dönmezse secde olmaz diye. Bunlar o kadar sağlam görüşler değil. Yeri geldiği zaman, zaman zaman bunu söylüyoruz. Mesla Hanefiler’de şu var: dizlerinizi yere koymazsanız secdeniz geçerlidir ama parmaklarınızın ucu kıbleye dönmezse geçersiz olur. Böyle bir secdeyi kim yapabilir? Ben çok denedim, beceremedim yani. Acayip bir şey. Sporcular yapabilirler. Secdede insanın esas olan alnının yere deymiş olması. Ayak parmaklarının kıbleye dönüyor olması güzel birbşey. Ama dönmezse de namazına bir şey olmaz.
Yahya Şenol: O anlattığınızın devamı: secdeden kalkarken iki ayağın bir anlık da olsa yerden kesilmesi namazı bozar mı?
Abdulaziz Bayındır: Bir şey olmaz, bir şey olmaz.
Yahya Şenol: Secdedeyken ayak kesilirse namaz bozulur deniyor ya.
Abdulaziz Bayındır: Deniyor ama bir şey olmaz. Enes Hoca’nın okuduğu hadis vardı. Kalk namaz kıl, senşn namazın olmadı diye. Her şeyin de bir şekli şemayili var. Şekli de kendi kafanıza göre olmaz. Ayette iyor ki; “ve inhıftum fe ricacelen ev rukbana” Bakara 239’da, korkarsanız yürüyerek yada binili olarak namaz kılarsınız. “Fe iza emintum: güven içerisindeyseniz”,”fezkurullahe kema allemekum: Allah’ın size öğrettiği gibi namazı kılın diyor. Resulullah’ın da bu namazın olmadı demesi o dur. Rükusu rüku olmalı, secdesi secde olmalı, iki secde arasında oturmalı, kıyamı kıyam olmalı. Bunu o şekle getirmediğin zaman namazı olmaz. Yani Allah’ın ayetine aykırı hareket etmiş olur. O şekil şarı bazen kalkabiliyor. Ama o şekli de yani o rükuyu rüku gibi yapmıyorsa yapmamış olur.
Aydın Hoca’nın sorduğu soru: bu Şia’nın mühür dedikleri o çamurdan pişmiş olan taşların üzerine yapmış oldukları şeye secde yapmazlarsa secde olmaz. Diyor ki; bunun delili nedir?
Sonia Cihangir: Ben zikrettiğim hadislerden başka Peygamberimiz’den de nakledilen hadisler var. Diyor ki; mesela Peygamberimiz döneminde zaten mescidlerde bu ferc..
Abdulaziz Bayındır: Sergi yoktu mescidlerde.
Sonia Cihangir: Sergi yoktu, hasır vardı. Yani hurmanın yapraklarından. Ona göre ona secde etmek de caiz diyorlar. O zaman böyle bir problem olmamış. Sonra başka bir hadiste de diyorlar mesela çok sıcak olduğu zaman da bir avuç mesela toprakla gidiyorlardı namaza, çamurlu yer olsa toprağı saçıyor, döküp onun üzerinde secde ediyorlardı diye. Yada mesela imamesi olduğu zaman da imameni kaldır, üstünde secde yapma diyen hadis..
Abdulaziz Bayındır: İmame, sarık anlamına geliyor. Ama namazınız olmaz diye bir rivayet yok, değil mi? Hadis olarak.
Sonia Cihangir: Var da bu okuduğum hadisler.
Abdulaziz Bayındır: Yok, Resulullah’tan gelen bir rivayet yok.
Sonia Cihangir: Nehyetti diyen yok.
Abdulaziz Bayındır: Maide suresinin 6.ayeti, ayakların mesh edilmesini emrediyor. Ayakların meshi ile ilgili, yakın zamanda bir çalışma yapıldı. Şu net bir şekilde ortaya çıktı: Resulullah(sav) başlangıçta ayaklarını yıkıyordu. Çünkü bugün de Yahudiler’e bakın, namaz kılarken ayaklarını yıkarlar. Hıristiyanlar da yıkar ama şu anda Avrupa’daki Hıristiyanlar namazı malesf bırakmış vaziyetteler. Yahudiler’in de bir kısmı bırakmış vaziyette. Resulullah(sav) de baştan ona uygun olarak ayaklarını yıkıyordu. Nisa suresinün 43.ayeti indiği zaman da zaten o bunu destekliyor. Maide suresinin 6.ayeri inene kadar yıkanıyordu. 6.ayeti indiği zamandan itibaren de Resulullah ayaklarını mesh etmeye başlamıştır. Çünkü yıkama işi nesh edilmiştir. Bu yıkama devam eder diyenler, önceki uygulamayı esas alarak bu ayeti bir şekilde ona uydurmaya çalışmışlardır ama bir türlü başarılı olamamışlardır. Fakat daha sonra bu iş siyasi bir yapı kazanmış. İşte siyaset devreye girince ehli sünnet mezhepleri çıplak ayağa mesh etmeyi kabul etmemişler. Peki aysk giyili olursa? Giyili olan ayağa mesh etmeyi kabul etmişler. Peki ayakkabınızın üzerine, botunuzun üzerine, meshlerinizin üzerine mesh ettiğiniz zaman bunun ayaklarınızla ne alakası var. Mesela ben şimdi size söyleyeyim; mesh etmek dokunmak demektir. Hepiniz bir ayağınıza dokunun bakalım, dokunun. Niye ayakkabını çıkarmadın. Ayağınıza dokunun dendiği zaman kimsenin aklına ayakkabıyı çıkarmak gelmez. Dolayısıyla ayağınıza çorap varsa çoraba mesh edersiniz, ayakkabı varsa ayakkabıya mesh edersiniz. Resulullah da öyle yapmıştır Maide suresinin inmesinden sonra. İş siyasete girdiği zaman Şia diyor ki; meshler üzerine mesh edilmez. Onunla ilgili rivayetleri başka tarafa çekmek istiyor. Ehli sünnet de çıplak ayağa mesh edilmez ki Resulullah’ın çıplak ayağa mesh edildiğine dair sahih hadisleri vardır. Onlar da bunu başka tarafa çekiyorlar. Siyaset devreye girince böyle olmuştur. Yani dine siyaset katıldığı zaman o dinin artık ruhuna Fatiha okumak gerekiyor.
Katılımcı: 4:43-4:49 arası duyulmuyor.
Abdulaziz Bayındır: Ayağın yıkanmış olması şartı var mı? Ayağı yıkama şartı varsa, o zaman bu sözlerin hiç birisinin anlamı yok. Ayakkabınızı ayağınız yıkanmış olarak mesh diye giymeniz diye bir şart yoktur. Şöyle söylerler ehli sünnetten; efendim işte ayağımızı yıkayarak giyeriz. Giydiğimiz zaman abdest bozulunca, abdestin bozulma şeyi ayağa gitmez. Yani ayağa sirayet etmez. Niye? Ayakkabı mani olur. E peki ayağa gitmezse, ayakkabı da mani oluyorsa mesh etme kardeşim ayağına. Niye mesh ediyorsunki. Yani bu konuda malesef ben dedim oldu. Mezheplerin görüşü o dur: ben dedim oldu. Yani Kur’an kesinlikle meshi emreder. Ayağınız çıplaksa çıplak ayağa, giyiliyse ayağınızda bulunan bir şeye. Ne ise artık. Ayakkabı olur, şu, bu. Mesela Resulullah terliklerinin üzerine mesh etmiştir, sahih hadislerde vardır bu. Ve ben işte ayağımı yıkamışyım, yıkamamıştım diye tartışması da olmaz. Eğer çıplak ayağa mesh caiz olmazsa, giyili ayağa hiç bir zaman caiz olmaz. Bu mümkün değil yani. Peki çıplak ayağa mesh şartı olduğuna göre, ayakta bulunan diğer giysilere de mesh caiz olur. Bu da tabi insanlara çok büyük bir kolaylıktır. Zaten ayeti kerime de o şekilde bitiyor. Maide suresinin ayeti. “Ma yuridullahu li yec’ale aleykum min haracin ve lakin yuridu li yutahhirekum ve li yutimme ni’metehu aleykum: Allah size herhangi bir sıkıntı vermek istemiyor ama sizin tertemiz olmanızı ve size olan nimetini tamamlamak istiyor”. Niğmeti tamamlamak! O zamana kadar olandan farklı bir şey olacak ki nimetin tamamlanması olsun. Maide suresi de en son inen surelerdendir. Bu da o şekilde. Mesela Buhari’de, Buhari hadisidir. Büyük bir ihtimalle Mekke’nin fethinden sonra. Veda haccından sonra olma ihtimali de var. Ashabın tamamı abdest alıyor ve tamamı ayaklarına mesh ediyor. Buhari hadisidir. Tamamı mesh ediyor. Bu abdest günde beş kere olan bir iştir. Yani öyle hepsi bu işte yanılmış olamaz. Ama burada şunu söylüyorlar: efendim Resulullah(sav) “veylul kavminen nar” dedi; bazılarının ayaklarında parlaklık gördüğü için. E bunların hepsi mesh ediyor. Bazılarının ayaklarında parlaklık gördüyse, eğer “veylun kavminen nar: o ayakların ateşten çekeceği var” ifadesi ayakları yıkamak manasınaysa, o sahabenin tamamı geri dönüp, hepimiz döndük ve ayaklarımızı yıkadık demesi lazım. Böyle bir rivayet yok. Ama şu var: arapların, bu bedevi çöl araplarında bir şey varmış. Ayakları çatladıkları zaman, afedersiniz idrarlarıyla onu tedavi etmeye çalışırlarmış. Bazılarının bu şekilde yaptığı, o idrardan da parlaklık oluşuyor tabi orada. Ondan dolayı Resulullah’ın bunu söylediği şeklinde yorumlar var ki son derece makul. Ama ilginç olanı şu: bu Buhari hadisine, efendim işte hafifçe yıkardı da onun için mesh sayılırdı. Yani mesh eder gibi yıkardı diye anlam vermeye çalışıyorlar. Yani bu tamamen işin içerisine duygusallık giriyor. Sonuç: çıplak ayağa rahatlıkla mesh edebilirsiniz. Ayakkabınıza mesh edebilirsiniz. Çoraplarınıza mesh edebilirsiniz. Bunları çıkardığınız zaman abdestinize hiç bir şey olmaz. Ayağınız da yıkanmış olarak giymenize gerek yok. Hepinize teşekkür ediyoruz, Allah yardımcınız olsun.