Hoca: Mesela kadın çocuğunu emziriyor evde.
Katılımcı: Ama o sadece şey bir hadise yani
Enes Hoca:Bu ayete göre kadın çocuğunu emzirirken saydığı insanların yanında, çocuğunu emzirebilir demektir.
Fatih Orum: Sadece emzirmek için olduğunu nerede çıkardınız? Evin içinde öyle dolaşabilir mi?
Katılımcı:Örften dolayı dolaşamaz, ayete göre yasak değil ama,
Hoca: Örften dolayı olabilir. Bazen örf devreye girer
Katılımcı: Sadece emzirme bunu açıklamaz bence
Fatih Orum: Tabi, emzirme olmaz.
Hoca: Şimdi bak, şimdi sizi bu şekilde konuşturan yaşadığınız şartlar. Ama siz bir de gidin bir başka bölgedeki insanlarla bunu konuşun. Afrika’dakilerle bunu konuşun
Katılımcı: Afrika değil yakın çevremizde bile misafirliğe gittiğimiz yerlerde, ev sahibi yani afedersiniz olur yani, çok görüyoruz bu tür şeyler.
Katılmcı: Aile çevresiyle ilgili değil, kendisiyle ilgili o izin çerçevesinde olan kişilerle,
Fatih Orum: Havuz olsun
Aynı katılımcı: O çerçevede, o çerçevde. Yabancı yok kadın dese ki “ben diz kapağım ile belimi örten bu bermuda tipi pantolon giyip gireceğim başka bir yerimi örtmüyorum” olur mu yani?
Enes Hoca: Bu ayete göre olur.
Hoca: Ayeti kerimeye göre olur. Örfe göre
Fatih Orum: Bu yeni bir açılım
Hoca: Ya kardeşim bu işin örfü olur, geleneği olur. Bir de “libasut takva” kelimesi var ya ayette. O libadut takva kısmına işte o senin dediğin şey giriyor. Yani orada ister istemez o örf giriyor. Hayırlı olan libasut takva diyor ya. Orada örfü ister istemez sokmak zorundasın.
Katılımcı: O zaman burada ayrıntılı bir açıklama yapmak lazım.
Hoca: Bu konuda çok ayrıntılı bir açıklama var. Çünkü bir yerin örfü başkadır bir başka yerin örfü başkadır. Her yerin kendine göre bir örfü vardır.
Katılımcı: Afrikadaki örfe göre son derece normal olabilir.
Hoca: İyi ya işte burada öyle bir açıklama yapmış ki ayet, o seninle ilgili olarak libasut takva meselesi burada sen onu farklı anlıyorsun öbürü farklı anlıyor.
Katılımcı: Başka yerin yerlileri tabii karşılar oralarda kadınların göğüslerinin açık olması gayet doğal ve normal olabiliyor yani. Bu din onlar için de inmiştir neticede.
Hoca: Tabi ki öyle. İşte o bölgeye göre libasut takva kapsamına girmemiş oluyor o şey.
Evet şimdi başını “ma zahera min ha’da” elbisesinin dış kısmını ilk önce anlarsın. İşte burada yüzün, ellerin, ayakların olabileceğini de sen düşünürsün de kesin kanaate varamazsın. Peygamberimizin, acaba bu olur da olmaz da diye düşünürsün, Peygamberimizin hadisleri imdada yetişir, demek ki bu da varmış.
Katılmcı: Başka ayetler var mı açıklayan
Hoca: Belki olabilir tabi. Şu anda ulaşabildiğimiz bu kadar. Bu konu da yeni, ikinci defa bu konuda ders yapılıyor. Bu defa Mehmet Hoca’nın hatırlattığı o 81. ayet Nahl suresi. O da ciddi bir şey getirdi. Yarın öbür gün bir başka ayeti kerime de bulabiliriz. Ama şu anda ki durum bu.
Katılımcı: Hocam hazır lafı geçmişken benim de aklıma Yusuf suresinden geliyor. Hani bayan kapıları kilitliyor ondan sonra koşmaya başlıyorlar çekiyor elbisesinden. Sonuçta Yani Yusuf(as) onun kölesi durumunda. Yani orada giyinmiş durumdalar, kapıları sıkı sıkı kilitlediği halde düşünün. Kaçmaya başlıyor, çekiyor yırtılıyor. Bu da sanki kölesini yanında o zamanda bile giysili. Sanki o tutuyor.
Hoca: Doğru, yani Yusuf(as) köle olmasına rağmen giyili.
Katılımcı: Selasu avratin’i açmak istiyor, o da hayır diyor.
Hoca: Ve de işte yani demek ki köle ve efendisi arasında da ister istemez bir şey var. Bir sınır var. Evet yani kuranı kerim en ince ayrıntıları veriyor. Zaten o az önce okuduğumuz Hud suresinin ayetlerinin devamında da diyor ki AllahTeala; neden ben açıklıyorum? “min ledun hakimin habir ella ta’budu illallah: sadece Allah’a kul olasınız diye”. Şimdi siz kuranı kerimi, Allah’ın hükümlerini kendiniz açıklamaya başladığınız zaman ister istemez kendinizden bir şeyler koyarsınız.
Fatih Orum: Şari olursunuz.
Hoca: Şari olursunuz. Helal haram koymuş olursunuz.
Fatih Orum: Şirk olur.
Hoca: Şirk olur tabi. Allah’ın yerine koymuş olursun. Ve bu malesef çok fazlaca yapılmış birşeydir. Çok fazlaca yapılmış bir şeydir.
Şimdi ben şöyle düşünüyorum; geçen de de kendi aramızda burada konuştuk. Burada tekrarlamakta fayda var. Şimdi mesela bakın şu az önce okuduğum ayeti örnek verelim. Diyor ki AllahTeala;
“Elif, lam ra. Kitabun uhkimet ayatuhu summe fussilet min ledun hakimin habir: bu bir kitaptır ki ayetleri muhkem kılınmış”. Muhkem ne demek? Hükümü belli,açık, net.
İşte “vellezinehum furucihum hafizun: ferclerini korurlar”. Evet, belli. Kısa,öz, anlaşılır, ama açıklamaya ihtiyaç var burada. “Summe fussilet diyor onun için:”Sonra açıklanmıştır”. “Min ledun hakimin habir: hakim ve habir olan tarafından açıklanmıştır”.
Şimdi bu ayetin mealine bakalım. Mesela Diyanet Vakfı’nın meali. “Hikmet sahibi her şeyden haberdar olan Allah tarafından ayetleri sağlamlaştırılmış sonra da açıklanmış bir kitaptır”. Tamam güzel.
Elmalı’nın meali: “Hakimi habirin Min ledunnunden ayetleri ihkam edilmiş sonra da tafsil olunmuş bir kitap”. Bu da doğru.
Katılımcı: Anlaşılırsa tabi.
Hoca: Başka. Biz anladık en azından kelimeleri. Şimdi gelelim “ella ta’budu illallah,inneni lekum minhu nezirun ve beşir”. Allah bunu niye açıklamış bunun illetini söylüyor değil mi? Yani “ella ta’budu”. “Bu açıklamayı ben yapıyorum ki benden başkasına kulluk etmeyesiniz”. Aksi takdirde falancanın açıklamasını Allah’ın açıklamasının yerine koymak zorunda kalırsınız değil mi? Bakın burada ne diyor: bak ikinci ayet ile birinci ayet arasındaki ilişkiye bir bakın, dikkat edin. “De ki bu (kitap) Allah’tan başkasına ibadet etmemeniz için (indirildi)”. Ne oldu şimdi bu?
Enes Hoca: Bu “en” kelimesinin kullanım şeklini anlamıyorlar. Yani bu çok yanlış.
Hoca: Anlamamaları mümkün değil o çok açık bir ibare. Ama gelenek bu ilişkiyi koparttırıyor. Çünkü kendileri ayetlere açıklama yapmışlar.
Katılımcı: Mesela diyoruz ki; “me sahtuke en la tuhke” ( bu kelime tam anlaşılmadı, duyulduğu gibi yazıldı) sen yanlış yapmayasın diye, sana öğüt veriyorum . Normal arapçada kullanılıyor yani. Onu dediğiniz gibi koparttıktan sonra
Hoca: Elmalılı ne demiş bakın. Elmalılı ne demiş. Elmalılı arapçayı gayet iyi bilen bir insan. Yani bu dediğim Elmalılı için söz konusu değil, Diyanet Vakfı’nın mealini yapanlarda arapçayı iyi bilen insanlar. Elmalılı demiş ki” Şöyle ki Allah’tan başkasına kul olmayın”. Ne oldu? İllet kalktı ortadan bak. Kul olmayasınız diye başka, şöyle ki kul olmayın ne demek oluyor? Ayrı bir cümle.
Mesela Ömer Nasuhi Bilmen, bu en beğendiğim mealdir. Demiş ki; “şunun içindir ki Allah’tan başkasına ubudiyette bulunmayın”. Bak “ella ta’budu” sanki şunun içindir diye illeti yakalamış gibi gözüküyor, bulunmayın diyerek ilişkiyi koparıyor. Bulunmayasınız dese tamam. Halbuki “ella ta’budu” “la ta’budu” değil ki. “ella ta’budu”: kulluk etmeyesiniz diye değil mi? Onu nehye çeviremezsin ki. Şimdi ben buradan şuna gelmek istiyorum: şimdi arkadaşlar önümüzde bu kuranı kerimin Allah tarafından indirilmiş metni olmazsa da sadece bu mealler olsaydı ne yapardık?
Katılmcı: Meallerden birini seçerdik.
Hoca: Bakın dikkat ediyormusunuz hangisini seçersen seç, o ayetteki o hüküm kayboluyor mu? Yani kuranı, indirilen ayeti Allah açıklamıştır, ondan başkasına kul olmayasınız diye. O zaman ayetler ikiye ayrılıyor: birisi muhkem yani olayı özet olarak anlatan ayetler, diğeri de onu detaylı olarak açıklayan ayetler. İki gurup ayet var. O ayetletden birinci gurubu “uhkimet” dediğimiz zaman muhkem değil mi? “Min hu ayatun muhkematun” diyor. Evet, “hunne ummul kitap”(ALİ İMRAN 7). Kitabın anası olan muhkem ayetler vardır. Peki fussilet deki kısım “ve uharu muteşabihat” demek olmuyor mu? O na benzeyen ayetlerdir. Şimdi müteşabih ayete ne mana verildi? Anlaşılmaz! Şimdi görüyormusunuz bakın. İşte tahrif bu. Tahrifi kavramamız lazım.
Katılımcı: Belagat ilmiyle tefsir arasında bir kopukluk, bir tahrif gördüm şu anda. Çünkü teşbih tavdihin bir
Hoca: Parçasıdır.
Aynı katılımcı: Parçası değil, yani açıklamak için teşbih kullanılır. Erkanı teşbih mesela. Dilin çok şeceatli olduğununu göstermek için kelaset deriz mesela
Hoca: Kelaset derken, daha iyi anlatmak için söylüyorsun. Ahmet arslan gibidir diyorsun mesela
Aynı Katılımcı: Daha iyi anlatmak varken tefsirde bunlar tamamıyla anlaşılmaz hale getirmişler
Hoca: Yani söylenen müteşabih kelimesine verdikleri mana ne kurana uyar, ne sünnete uyar, ne sözlüğe uyar, hiç bir şeye uymaz. Ama bu yerleşmiş bir manadır.
Aynı katılımcı: Ama bunu yazanlar aynı şahıslar ki. Yani bir yanlış kullanıyor olabilir diyemeyiz çünkü tefsir yazan belagat kitabı yazdığı zaman bu kayıtla yazıyor kendisi. Tefsir yazdığı zaman başka çıkıyor.
Katılımcı: O yanlış öyle kullanıyor diye bizde ona bağlantılı okuyacak değiliz ki
Hoca: Müteşabih kelimesinin manası nedir?
Katılımcı: Sizin söylediğiniz gibi şu klasik anladığımız müteşabih değildir.
Hoca: Tefsirde anlatılan müteşabih kelimesinin lugat manayla bir ilgisi var mı? Yok. İşte onu söylüyor işte bu.
Aynı katılımcı:Ben öyle demiyorum, ben şöyle söylüyorum Biz o hatalardan kaynaklanmıyoruz
Hoca: Bu da onu söylüyor zaten, o da aynısını söylüyor. Kendi yazdıklarına kendileri uysa problem yok. Şu da doğruyu söylüyor, ama kuranı kerime uygulamaya sıra geldiği zaman onu uygulamıyor.
Katılmcı: Bir de “el la ta’budu dediniz ya (anlaşılmadı 13:28-13:30)
Hoca: “Le el la ta’budu” dur o. Orada lam’ın hasfedildiği açıktır, onu söylemeye gerek yok. Yani yukarıdaki iki ayetin illetidir o. Yukarıdaki birinci ayetin illetidir.
Katılımcı: Özellikle nefy geldiği zaman lam-ı talim kalkıyor.
Hoca: “En”den dolayıdır, la dan dolayı değil. “La ta’budune” dir aslında. Nehy değildir. Nefydir o. Ama oradaki “nun”un düşmesi “en”den dolayıdır. İşte Ö.N.Bilmen “La ta’budu” diye mana vermiş. Ömer Nasuhi Bilmen bunu bilmeyen bir insan değil ki. Arapçasının çok güçlü olduğu kesin, on da şüphe yok. Elmalılı da gayet iyi bilen bir insan. Yani buradan ben şuraya gelmek istiyorum. Şimdi bu meallere bakarsak ayeti kerimede verilen mesaj tamamen ortadan kalkıyor mu kalkmıyor mu? Suat Hoca ne dersin?
Suat Hoca: Kalkıyor.
Katılımcı: Ondan ziyade benim aklıma şöyle bir şey geldi. Şimdi tefsirde de var, meallerde de var. Yani herhangi bir kişi tefsir yazacağı zaman o öğrendiği dil kuralları veya kuranı kerimin ayetlerinden ziyade kendinden önce söylenenlere muhalefet etmekten çekiniyor. Mealde de bu durum söz konusu. Bütün meallerin hepsi birbirinin tekrarı gibi. Kelimenin biri önde biri arkada pek fazla bir şey yok.
Hoca: Bu mealler aslında önceki tefsirlerin bir özeti.
Katılmcı: O zaman diyebiliriz ki bu konularda bilip bilmemek değil mesele yani. Mesele bilip bilmemek değil, mesele ideolojik bir olaydır.
Hoca: Şimdi sonuca varmak istiyorum buradan. Şimdi neticeye varmak istiyorum. Şimdi burada, biz bu meallere baktığımız zaman yada mevcut tefsirlerin hangsinden okursak okuyalım kuranı kerimi Allah’ın açıkladığı,bunun sebebinin de insanların Allah’tan başkasına kul olmaması gerektiğini tefsir ve meallerden çıkarma imkanımız var mı?
Katılımcı: Bu imkansız
Hoca: İmkansız. Halbuki bu ayetin çok açık bir hükmü. İşte bu tahrif. Bu bir tahrif. Nedir yani? Anlam kaydırması. Manayı başka tarafa kaydırmaktır. Bu bir tahriftir. Şimdi kuranı kerimin metni bizim elimizde bulunduğu için bunu düzeltme imkanımız var. Tevratın orjinal metni var mı? Suat Hoca? Yok. Var mı, bildiğiniz var mı?
Suat Hoca: Yok diye biliyoruz.
Hoca: Ben de yok diye biliyorum. İncilin orjinal metni var mı? İsa(as)’a inen. O zaman tevrat ve incil diye karşımıza çıkanlar şu bizim mealler gibi değil mi? O zaman tahrif kaçınılmaz. Yani bizde şu mealler elimizde olsaydı, bizimde muharref bir kitap olacaktı elimizde. Tahrif edilmiş bir kitap olacaktı. Ama Allah’a şükür ki metin C.Hakk tarafından korunuyor da biz bu hataları ortaya koyabiliyoruz. Evet buyur
Katılımcı: Peki Hocam o zaman Allah kuranı kerimde kitap ehline neden çağrıda bulunuyor ve diyor ki gelin o kitaba uyun, elinizdeki kitaba uyun diyor.
Hoca: Evet. Tamam bunu bir şey yapayım, ayetle şey yapalım. Diyor ki AllahTeala;
“Lestum ala şey’in hatta tukimut tevrate vel incile”. Kul ya ehlel kitap: de ki ey ehli kitap”. “Lestum ala şey’in: hiç bir temeliniz olmaz”,”hatta tukimut tevrat ve incil: tevrat ve incili ayakta tutuncaya kadar”(MAİDE 68).
Şimdi, AllahTeala’nın indirdiği kitaplar öyle bir yapıdaki, siz onu ne kadar tahrif ederseniz edin, yerinden oynatamayacağınız sağlam direkler var. O sağlam direklere tutunduğunuz zaman hedefe ulaşabiliyorsunuz. Yani bugün mesela bugünkü incilde de bir peygamberin geleceğinden bahsediliyor.
Katılmcı: Bu günkü meallere de uygulayabilirmiyiz. O halde bugünkü meallerle de icabında kuranın metni olmasaydı elimizde bugünkü mealler sadece elimizde kalsaydı
Hoca: Biz bugün kü mealler elimizde kalsa, sadece bugünkü meallerle de hareket etsek geçmişin bir çok hatalarını yakalayabiliriz. Onun için Biz insanlara diyoruz ki şu meallere uyun diyoruz. Tıpkı C.Hakkın tevrat ve incile uyun demesi gibi. Ama bunun böyle olması onların muharref olmaması manasına gelmiyor. Ama işte orada bir çok güzellik kayboluyor. İkinci adım şu oluyor; bakıyorsunuz ki bu ayetler arası ilişkiler tamamen kopmuş anlayamadığınız bir ayeti bu hemen müteşabihtir diye üzerine bir çarpı çiziyorsunuz. Çünkü müteşabih kavramı oluştu ya. Hemen üzerine bir çizgi çekiyorsunuz. Ondan sonra ayetlerin birbirlerini açıklayacağı diye bir kavram olmadığı için bizim gelenekde. Yani böyle bir uygulama olmadığı için bu defa ne yapıuordunuz, diyorsunuz ki açıklamayı sünnet yapar diyorsunuz. Ve sünnete de ikinci bir vahiydir diyorsunuz. Çünkü ayetler arası ilişkileri kopardınız ya. Mesela “ve ma yentıku anil heva. İn huve illa vahyun yuha” işi orada bitiriyorsunuz. “Peygamber kendi hevasından konuşmaz söylediği kendisine yapılan vahiydir”(NECM 3-4)diyorsunuz, o işi orada bitiriyorsunuz. Çünkü ayetler arası ilişki diye bir kavram yok. Hiç aklınıza “allemehu şedidul kuva” gelmiyor. Halbuki hemen bitişiğindeki ayet. “Onu şedidul kuva öğretmiştir(Cebrail öğretmiştir)”(NECM 5)dediğiniz zaman Cebrail’in getirdiği kuran anlaşılıyor. “Kul nezzelehu ruhul kudusi”(NAHL 102), “innehu le kavlun resulin kerim”(HAKKA 40). Çok sayıda ayet var birleştirdiğin zaman.
Enes Hoca: (Anlaşılmadı 20:03-20:08 arası)
Hoca: Evet yani. Hayır ayetler arası ilişkiyi kurduğun zaman o ayetteki yanlış anlayışlar da bir çok yönüyle ortaya çıkıyor.
Katılmcı: Zaten normal konuşmalarını yaptığı zaman Peygamber(sav), “sadikul emin” demiş ya, sadece vahyi okuduğu zaman “hu sabdil”
Hoca: Peygamberlik gereği söyledikleriyle alakalı.
Katılımcı: Efendimizin bazı ibadetler için söylemiş olduğu müjdeler var. Mesela bir kimse cenaze namazına katılırsa Uhud dağı kadar sevap kazanır. Bir kimse mimber ile kabrim arasında namaz kılarsa şu kadar sevap alır. Bunları kuranı kerimde görmüyoruz ama Peygamber(sav) müjdeliyor bunu nasıl anlayacağız.
Hoca: Öyle az birşeyle çok sevap olduğu zaman orada biraz duracaksın. Gerçi cenaze namazı konusunda uzman Enes Hoca’dır.
Katılımcı: Ama normal vaadlerde mümin müminin velisi.”ba’duhum evliyau ba’d” (TEVBE 71) velilik dostluk gereğinden yola çıkarak bu tür şeylerin yapılması gerekli.
Hoca: Yani sevaplar için bir oran verme işi biraz sıkıntı yani. O pek öyle sağlam bir şey değil. İşte kurandan hareket ettin mi yanlışlatı ortaya koymak kolay olur.
Katılımcı: Genellikle millet tarafından ihmal edilebilecek, ileride ihmal edilebilecek şeylerde
Hoca: Cenaze nasıl ihmal edilir?
Aynı katılımcı: Sahipsiz birinin cenazesini kimse kaldırmazsa falan diye. Yani orada müjdeyi duyan insanlar cenazeyi biz kaldıralım sevabını biz alalım düşüncesiyle
Hoca: Senin aklına gelebilir de .
Hoca:Şimdi, bir kere cenazeyi hiç kimse meydanda bırakamaz, bıraktığı zaman kokar ve mecbur kalırsın.
Katılımcı: Belediye şimdi yapıyor.
Hoca: Tamam. Şimdi buradan, yani kitabın, tevrat ve incilin tahrif edildiği meselesi de netleşiyor değil mi? Yani tahrifin ne demek olduğu netleşiyor.
Katılımcı: Bir de o tefsirlerde bir şey bulamadım ama “li ma beyne yedeyhi”.”Li ma beyne yedeyhi”,”li ma fihi” çok farklı bir ibareymiş. Bunu buldum. O tevrat, incil de olan demekle kendisinde olan ibaresi, kursnı kerimde “musaddikan” kendisinde olan demek oluyor.
Hoca: Kendinde olan orada da varsa tasdik eder.
Aynı katılımcı: Evet. Ama kendisinde yoksa orada var diye söyleyemez.
Hoca: Tabi. Yani nasıl tasdik eder. bak kuranda var burada da var. Bu tasdik edilmiştir.
Aynı katılımcı: (23:00 Bu ayet anlaşılmadı) gibi kuranı kerimde nakledilmiş olan ayetler.
Hoca: Şimdi asıl konumuza gelelim isterseniz. Yani bugün namazda örtünme meselesiydi ya.
Katılımcı: Bayanların yüzünü örtme meselesi. Bu ayetlerden bir şey anlaşılmıyor.
Hoca: Anlaşılmıyor evet.
Aynı katılmcı: Bir ayet vardı
Hoca: Ahzab suresimi 59. Aç orayı. Yok, yok. Ya nisaennebi diye başlıyor.
Enes Hoca: Hicap olma ihtimali var mı orada? Hicapvari yüzü örten bir kumaş parçasıysa içerisine girme ihtimali var mı?
Katılımcı: Hayır. Bazıları bu yüz örtme meslesini buradan çıkartıyorlar.
Hoca: Doğru söylüyor bu ayeti bir okuyalım.
Haşim: Erkek de peçe takması gerekiyor. Soran erkek.
Hoca: Doğru söylüyor, Haşim doğru söyledi. Bir daha tekrarla. Diyor ki; emir erkeklere! Bir daha tekrarlasana onu.
Haşim: Eğer şeyse,o zaman erkeklerde peçeyle dolaşması gerekiyor.
Katılımcı: Bir hadis var. (24:44-24:57arası anlaşılmadı)
Hoca: O bizi göremiyor diyor, siz onu görüyorsunuz.
Aynı katılımcı: Siz onu görüyorsunuz
Haşim: Bir hadis var ama. Ayetle neden öyle bağlantı kuruyoruz ki
Hoca: Yo şimdi Haşim ona bağlantı kuranlar var malesef. Bu ayete dayanarak kadınların peçe takması gerektiğini söyleyenler var.
Katılımcı: Yani emirdir diyor peçe takmak.
Hoca: Mevdudi mi diyor? Şu ayeti bir okuyalım. Bu ayeti delil alarak söylüyor değil mi? Ne diyor burada Ahzab 53:
“Ya eyyuhellezine amenu la tedhulu buyuten nebiyyi illa en yu’zene lekum illa taamin gayre nazirine inahu: peygamberin evlerine girmeyin. Size izin verilirse başka. Yemek için çağırılırsanız. Ama kadına da bakmayın o zaman”.
“Ve lakiniza duitum fedhulu: davet edilirseniz girin eve”.
“Fe iza taimtum: yediniz mi”,”fenteşiru hemen dağılın”. Sohbete dalmayın.
“Ve la muste’nisine li hadis”. Yani az daha konuşalım, az daha istifade edelim yok. Ya Peygamberden istifade etmek istedik falan, hep söylenir.
“İnne zalikum kane yu’zin nebiyye: işte bu yaptığınız peygamberi üzüyor”.
“Fe yestahyi minkum: sizden de utanıyor”. Kalkın gidin diyemiyor. Evinden kovmuş olur çünkü.
“Vallahu la yestahyi minel hakk: ama Allah gerçeği ortaya koymaktan utanmaz”.
“Ve iza seeltumuhunne metaan fes’eluhunne min verai hicab: onlardan bir şey istediğiniz zaman”. O zaman bu ne olacak? Evlerinde olacaklar değil mi buna göre?
Enes Hoca: (27:16)
Hoca: Bunlar evlerinde olacaklar siz de onlardan bir şey istiyorsunuz. Kapıdan kafayı içeri sokmadan
“Ve izel seeltumuhunne metaan fes’eluhunne min verai hicabin: hicab arkasından” yani dışarıdan isteyin. Öyle anlaşılmıyor mu? Onun için bak burada Haşim’in dediği doğru, buradaki emir kadınlara değil erkeklere.
Katılımcı: Şöyle bir şey; Onlarda isteyin, onlar perdenin arkasında
Hoca: Onlar ifadesi yok. Var mı?
Katılımcı: “Ve iza seeltumuhunne: onlardan bir şey isterseniz
Hoca: Onların hali değil. İsteyenin hali.
Katılımcı: O şey doğru yani az önceki; dalmayın. Mesela evinde oturdum susadım,
Hoca: Emir kime emir? Şimdi sen “verai hicabin” o da “verai hicap”tır, o ister istemez öyledir zaten. Neyse ikiniz bir birinizle anlaşırsınız çıktıktan sonra.
Katılımcı: Yine aynı anlam çıkıyor Haşim
Hoca: Netice değişmiyor.
Haşim:”verai hicap”, “feselehunne min verai hicap”
Enes Hoca: Bazı kitaplarda buna hicap diyor. O hicap kadınların yüzündeki, yüzünü örtmüş olduğu hicap. Şimdi AllahTeala diyor ki bu hicabın içerisine girme ihtimali var mı? Buradaki hicabın içerisine.
Hoca: Tamam tamam. Şimdi yanlız Enes Hoca güzel bir şey söyledi burada. Muhammed’in demesiyle de tabi, onun sözüyle de yakından alakası var. Şimdi kadının peçesi deniyor değil mi?
Enes Hoca: Hicap diyorlar
Hoca: Bu hicap o hicap diyorlar. Kadının peçesi hicap. Bir insan kadının peçesinin içerisine girip bir şey isteyebilir mi?
Katılımcı: Hicap kelimesini o anlamda kullanıyor herkes.
Hoca: Yani kadının peçesinin içerisine girip isteme imkanı var mı ki Allah peçenin dışından isteyin demiş olsun? Anlaşılmaz işte onu söylüyoruz. Yani bir yanlış anlayıştan bahsediyoruz.
Serkan: “Varai” kelimesi hem ….manasına gelir,(tek kelime anlaşılmadı 29:52) hem ….manasına gelir.(tek kelime anlaşılmadı 29:53)
Hoca: Sen şimdi Enes Hoca’nın ne dediğini anlayamadın. Bir dakika bir dakika Serkan önce söyleneni bir anla ondan sonra istediğin gibi değerlendir. Şimdi Enes Hoca diyor ki; gelenekte öyle, Muhammed’in dediği de aynı şey değil mi? Şimdi bu ayet kafınların peçe takması gerektiğinin delili sayılıyor. Niye? “onlardan bir şey istiyorsanız hicab arkasından isteyin” yani peçelerinin arkasından isteyin. Şimdi Enes Hoca da diyor ki; ya bu kadının peçesi varsa kadının peçesinin önünden zaten isteyemezsin, peçenin altına girip zaten isteyemezsin ki. Böyle bir şey olmaz diyor. O zaman emir o değil. Bak burada emir evden bahsediyor. Onlardan bir şey istediğinizde, meta istediğiniz zaman konuştuğunuz zaman demiyor. Bir meta bir mal kimden istersin? Komşundan gideceksin bir güğüm isteyeceksin, içeri girme dışardan iste. Tak tak tak bana bir güğüm verirmisin.
Haşim: Bu beraberinde başka bir sorunu getiriyor. O zaman ne önden ne arkadan isteyebiliriz hiç isteyemezsin bir şey.
Hoca: Neyse, siz kendi aranızda istediğiniz kadar tartışın meseleyi. Evet yani burada, ayette açık olan şu: bak eve girmeyin diyor. Bu belli. E peki bir de tamam ama misafir geldi bardak isteyeceğim. Ne diyor? Bir şey isterseniz girmeden iste. Tak tak dışarıdan iste işte. Öyle değil mi? Çünkü evlerine girmeyin diyor ya başta. Peygamberin evlerine çağırılmadıkça girmeyin diyor
Enes Hoca: Girdiği zaman da varain hicaptan geçmiş oluyor o zaman.
Hoca: Girdiği zaman hicabın içine girmiş oluyor zaten. Yani kapıdan içeri girmiş oluyor. Neyse kelimelere takılmayın şimdi. Dolayısıyla buradan peçeyi anlama nasıl mümkün olur? Yani böyle mümkün olur diyebiliyormusunuz?
Katılmcı: Bu ayet (32:11 burada bir kelime anlaşılmadı) çok tutmadığını arap yazarlar da yazıyor zaten. Doğru olmadığını
Enes Hoca: Hicap diyor bu ayeti alıyor
Bir Önceki katılımcı: Tamam bu ayeti delil getiriyor, çoktur da bir o kadar insan bunun delil olmadığını kendileri de zaten söylüyor.
Haşim: Öyle bir şey varsa da zaten neden sadece Peygamberin eşleri için olmasın. Şayet varsa.
Hoca: Devam edelim. Diyor ki: “zalikum atharu li kulubikum ve kulubihinn: bu sizin ve onların kalpleri için temiz olandır”.
“Ve ma kane lekum en tu’zu resulallah: sizin peygambere eziyet etme hakkınız da yoktur”.
“Ve la en tenkihu ezvacehu min ba’dihi ebeda: ondan sonra eşlerini ebediyen nikahlama hakknız da yoktur”.
“İnne zalikum ka ne indallahi azima”.
Şimdi bak burada Haşim, bu yasak sadece Peygamber hanımlarıyla ilgili bir yasak değil. Nur suresi 58. ayete göre hiç kimsenin evine giremezler bir şey isteyeceklerse.
Katılmcı: Sadece o değil yani, bu ayetin bence başından beri bence genel bir toplum kuralını anlatıyor.
Hoca: Zaten burada Peygambere hastır diye bir ifade yok.
Aynı katılımcı: Yani birisine misafirliğe gidip fazla kalmaması falan, yani örfe göre kalması
Hoca: Oluyor gerçekten. Mesela adam geliyor sana nasılsın iyimisin. İyiyim. Çok olmuştur. Daha nasılsın. İyiyim. Daha daha. Vallahi de iyiyim billahi de iyiyim. Yemin ederimki iyiyim kardeşim. Ya söyleyecek söz yok beni niye meşgul ediyorsun kardeşim. Tamam şu kenarda otur. Benim işim var gücüm var. Bunlar çok oluyor yani.
Aynı katılımcı:Ayetin başından sonuna olsun, en son ayet hepsi genel bence.
Katılımcı: Ayetin başında Peygamberin hanımlarıyla ilgili, hatta bu hayren
Hoca: Bak burada, yukarıda Peygambere hitaben emir veriliyor, burada müminlere hitaben. Ya eyyuhellezine amenu diye başka bir muhatap var.
Aynı katılımcı: (34:57 Anlaşılmadı)
Hoca: Bak şimdi, bir dakika bak. Şu ayeti kerimeyi de okuyalım görürsün. “La cunaha aleyhınne” 55. ayete gelelim bak. Peygamber eşleri için bir günah yoktur. Şimdi burada zihninizde de Nur suresiyle karşılaştırın. Hangi konuda günah yok.
“Fi abaihinne vela ebnaihinne vela ihvanihinne vela ebna ihvanihinne vela ebna ehavatihinne vela nisaihinne ve la meleket eymanuhunne”.
Dikkat ediyormusun, bak diyor ki; babaları girebilir. Zaten orada üç vakitte babaları da giremez. İzin almadan giremezler de. Ondan sonra oğulları girebilir, kardeşleri girebilir, kardeşlerinin oğulları, ondan sonra kız kardeşlerinin oğulları ve kendi kadınları, müslüman kadınlar girebilir. Bunlar dikkat ediyormusunuz Nur suresi “ve la yubdine zinetehunne illa” diye zinetin açılabilecek olan kimselerdir. Ama müminler zinetin açılabileceği kişiler değil ki. Ve o ayette olup da burada olmayan şu; “ve la abai buuletihinne yok. Çünkü Peygamber efendimizin babası yok. “Vela ebna buuletihinne” de yok. Çünkü Peygamberimizin oğlu yok. Değil mi? Kocalarının oğlu ifade yok. Ama ne oluyor, tıpkı işte aynı. Farklı bir hüküm yok burada yani. Ama konunun önemine binaen C.Hakk burada tekrar etmiş. Bu hükümler Peygamberimizin eşleriyle ilgili ama diğerleriyle ilgili olmayan hüküm değil. Yanlız onlara ait olan bir hüküm değil bu hükümler. Yani şimdi dışarıdan birisi geliyor. Bak şöyle; bir adam geldi. Senin eşin evde var. Bu adam senin kardeşinse içeri girebilir mi? Evde başkası yoksa giremez. Ama senin eşinin kardeşiyse? Girer. Değil mi?
Katılmcı: Ama o öbür ayetten çıkıyor.
Hoca: Burada aynı işte, burada da hüküm aynı farklı bir şey yok ki burada.
Aynı katılımcı: Ama burada yani normal bir elbise giydiği halde yine ondan bir şey isterse insanlar yine perde arkasından istemezse
Hoca: Onu ayetin neresinden buluyorsun ben ona şey yapıyorum. Ayette var mı o? Ayetten onu bulabiliyorsan ona göre şey yapalım. Ben şahsen bulamadım. Yani o, evet onu öyle söylüyorlar ama ayette var mı?
Aynı Katılımcı: “Fes’eluhunne verai hicab”
Hoca: Bak “ve iza seeltumuhunne metaen” diyor. “Ve iza kel lem tumuhunne” demiyor.
Aynı katılmcı: Bir şey sormak isterse
Hoca: Hayır “seeltumuhunne metaan” niye “meta” diyor? O zaman “ve iza seeltumuhunne şey’en” olur.
Aynı katılımcı: Yani şey olursa “meta” diyelim
Hoca: Yani kap kacak istemektir, komşuluk. Bir şey istiyorsun. Şeker verirmisin diyorsun, misafir geldi. O zaman kapıdan içeri kafayı uzatma diyor. Kapıyı çal dışarıdan iste o da verirse versin.
Katılmcı: Doğrudan mutfağa dalmayacaksın
Hoca: Mutfağa dalma, evin içine dalma, iste diyor. Ama babasıysa, kardeşiyse,kardeşinin çocuğuysa tamam, onlar girebilir içeriye diyor. Fark ne, kadınlardan farkı ne bunun? Buradan peçe meçe çıkmaz yani.
Peki, şimdi ana konumuza gelemedik bir türlü ama gelelim hadi. Buyur.
Katılımcı: Bu odalara üç saatin dışında giriş ve çıkışlar konusu; şimdi bazen öyle durumlar oluyor ki bir odada bir kaç kişi yatıp kalkıyor uzunca bir süre evlerde. Bu durum bir sıkıntı doğurmuyor mu? Yani kaldı ki akraba ilişkisinde bile o saatlerde odaya giriş yasakken o odayı iki üç kişi paylaşıyor.
Hoca: İşte o zaman ayrı ayrı yataklarda yatılmasıyla ilgili hadisler var. Şimdi o zaman onun yorganının altı kendi odası oluyor. Burada asıl mesele örtünme olduğu belli değil mi? Asıl mesele örtünme.
Aynı katılımcı: Yani aslında şunu anlayacağız; herkesin bir mahrem bölgesi vardır.
Hoca: Mahrwm bölgesi tabi. Tabi hep birlikte oldunmu, şimdi şurada birisi içeri girerken kapıyı çalmadan girebilir. Burada zaten problem yok.
Şimdi, asıl ayeti kerimeye gelelim. Araf suresi 31. Ayeti açalım lütfen.
“Ya beni Ademe huzu zinetekum inde kulli mescid: her mescidin yanında zinetinizi alınız, takınınız”. Şimdi bu mescidi bizim örfteki mescid anlamıyla anlamlandırmak mümkün lugat olarak değil mi? Mümkün. O zama her bir mescidin yanına gittiğin zaman süsleneceksin, iyi elbiseni giyineceksin. Yani güzel elbiseni giyeceksin, bu doğru. Çünkü mescid insanların toplaştığı yerdir. Orada gidip de alay konusu olmanın bir anlamı yok. Fakat mescid kelimesinin manası bu değil ki sadece. “Huzu” da bir emir. “Huzu” da bir emir. Mescid kelimesinin asıl anlamı nedir? İsmi zaman, ismi mekan mastar mim’i. Yani secde zamanı yani namaz zamanı. Namaz mekanı ve namaz. Her namaz zamanında zinetinizi takınınız dediğinde olmaz. Şimdi ezan okundu öğleden ikindiye kadar 24 saat mutlaka şu namazın zamanı, bu namazın zamanıdır. Öyleyse her namaz esnasında demek gerekiyor. Öyle olmuyor mu yani. Her namaz sırasında zinetinizi takınınız. Şimdi zinet kelimesi “vela yubdine zinetehunne” diye Nur suresinde kadınlarla ilgili olduğuna göre. Bir kere kadınların baştan aşağıya örtünmesi gerektiği buradan anlaşılır mı? Peki erkekler? Yani o ferci kapatan kısım güzel de olabilir çirkin de olabilir. Örtebilir de şey yapabilir de. Ama kadınlar için onun dışında bir şeyler de ortaya koydu. Zinet meselesi de ortaya koydu. Burada ben şahsen ilk önce şunu anlıyorum: bu ayeti kerimede vücudunuzu örten elbise, güzel elbise, takva elbisesi diye bir takım şeyler belirtildi ya. Yani namaz kılarken sen de böyle sadece göbek ve diz kapağı değil. Bütün vücudunu kapatacaksın kardeşim
Katılmcı: O “yuvari sev’atikum” bölümü değil “rişa” bölümü olan giyinme. Yani o yüzde öyle avretim kapalı diye de namaz kılınmaz.
Hoca: Yani yataktan kalktığın elbiseyle değil kardeşim. Yataktan kalktığın elbise “yuvari sev’atikum” denen vücudunu örten elbisedir. “Riş” olan, seni güzel gösteren elbise.
Katılımcı: Yani halkın arasına çıkabileceğin şekilindeki elbise.
Hoca: Mescide gidebileceğin, halkın içine çıkabileceğin bir elbise.
Aynı katılımcı: Elbiseyi zaten karşındaki kişiye saygı oldun diye giyiniyorsun.
Hoca: Tabi. Kendi saygınlığını korumak için de giyersin.
Abdullah: Yani şimdi ayakkabıcı da çalışan bir kişi elle ayakkabı üretiyor, üzerine bally olan elbiseler giyiyor mesela. Öğlen namazını kılmak için başka bir şey mi giymesi lazım üzerine? Saygınlık bozuluyor o elbiseyle.
Enes Hoca: Ayetten o çıkıyor.
Hoca: Hayır o anlaşılıyor.
Abdullah: Yada sanayide çalışan bir kişi üstü başı pis
Hoca: Şimdi mesela Abdullah’ın bu sözüne karşılık şu olabilir: Peygambermiz(sav) zamanında insanlar bulup buluşturdukları elbiseyi başka bir elbisedi yoktu. Onunda orada başka bir elbisesi yoksa yapacağı o dur. Yapacağı başka bir şey yok, o elbiseyle kılacaktır namazını. Onun insanların karşına çıktığı elbise o zaten.
Enes Hoca: Onun için o zinettir
Hoca: Onun için o bir zinettir. Usta olduğu oradan anlaşılıyor zaten.
Katılımcı: Ebu Hanife ile ilgili anlatırlar, bir tane cübbesi varmış özel dikim. Namaz için onu giyermiş.
Katılımcı: Sanki hadislerde öyle bir şey, namaz için elbise. Sahabenin biri diyor (45:20 arapça bir kaç kelime anlaşılmadı) Peygamber(sav) diyor tartışıyor, Peygamber(sav)’ den ben duydum diyor, öteki sahabeler de öyle bir şey tartışmalar da var yani.
Hoca: Ben de öyle bir şeyler hatırlar gibiyim. Bulabilsek iyi olur.
Katılımcı: Dersin başında da konuşulan, namaz için illa özel bir elbise gerekmez şeklindeki ifadeye bu ayetin zahiriyle bir anlamda ters geliyor.
Hoca: Ters geliyor evet.
Katılımcı: Hocam burada Beyzavi’den bir alıntı yapmış şöyle diyor; cahiliye döneminde araplar, içinde günah işlediğimiz elbiselerimizle tavaf etmeyiz diyerek kabeyi çıplak tavaf ederlerdi. Dolayısıyla çıplak etmeyin elbiselerinizi giyin anlamında zinete öyle mana verilmiş.
Hoca: Şimdi burada öyle bir mana Beyzavi vermiş olabilir de bunu “inde kulli mescid” diyor. Bütün mescidler diyor. O tek mescidden bahsediyor. Tek bir mescidden bahsediyor, mescidi haramdan bahsediyor. Onun için o da uzak bir ihtimal değil ama yeterli bir açıklama değil.
Katılımcı: Şu da geliyor benim aklıma, başka bir bakış açısı; “ya beni adem; ey adem oğulları”, müslüman demiyor. “Huzu zinetekum” zineti elbise olarak anlarsak elbisenizi giyin “inde kulli mescid: her secde yerinde”. Yani Süleymaniye’ye bakmaya mı geldin. Cıbıl giremezsin içeri. Sen turistsin. Giy elbiseni öyle gel.
Hoca: Afferin.
Aynı katılımcı: Beni adem çünkü oradaki. Gidersen bilmem ne kilisesine sende öyle şortla girme içeri.
Katılımcı: Bu ders bir daha olması lazım.
Katılımcı: Tekrar
Bir önceki katılımcı: Tekrar değil de yetmez bir ders daha yapalım
Hoca: Tabi bu dersi sen istedin, iki hafta önce gelmedin onun için şey yapıyorsun. Doymadın.
Aynı katılımcı: Bu dersi haftaya da devam ettirelim hocam.
Hoca: Mesela burada diyor ki; “ve kulu veşrebu vela tusrifu” ifadesi olduğu zaman, gerçi Allah’ın bütün emirleri tüm insanlara mahsus da daha çok inananlar anlaşılabilir burada. Ama o senin dediğin de hiç uzak bir ihtimal değil. Bir mescide giriyorsan yani bu kelime öyle bir kelime ki üçünü de anlamak mümkün.
Enes Hoca: İltifat denir ya arap dilinde, belagatında iltifat denir. Yani bir çeşit gelirken başka bir usluba kayması bir hedef için oluyor. Bir anlam eklemek için oluyor.
Katılımcı: Mescid diye bir mekanla nasıl sınırlayabiliyoruz ki, müslüman için her her mescid zaten. Seccadeyi koyduğu yer mesciddir. Aslında burada mescidden ziyade namaz anına şey yapmak yani namazlarınızda demek sanki biraz daha, oradan hareket edilirse
Katılımcı: Mekan doğru da herhangi bir yer olur.
Hoca: Yok şimdi zaten ilk önce, az önce konuştum en güçlü mana namaz manasınadır ama onu mekan anlamına almaya da bir mani yok. “Mesacide yuskurullahi kesir” değil mi?
Fatih Orum: O zaman mescid alırsak bayanların evinde başı örtmeleri gerekicek mi namaz kılarken?
Hoca: Örtmeleri gerekecek. Çünkü “zinetinizi alın”.
Fatih Orum: Evi mescid olarak alırsak
Hoca: O zaman evi mescid olur, namaz kıldığı yer mesciddir farketmez ki. Sen nerede namaz kılıyorsan orası mesciddir. Ama ayrıca bizim bu mescid olarak bildiğimiz yerler de bu işin içine girer. Bu kelime öyle bir kelime ki her üç anlamı da verdiğiniz zaman sahih oluyor.
Katılımcı: Pijamayla namaz kılamazsınız dediniz.
Hoca: Pijamayla namaz kılmayın demiş oluyor burada. Dışarı çıkabileceğiniz bir pijamaysa, insanları karşılayabileceğin pijamaysa olabilir.
Katılımcı: Hocam burada mescid ile sadece müslümanların ibadet mekanları belki kastediliyor. Çünkü baştaki ayette
Hoca: mesacidu yuzkeru fi hesmullahi kesir”(HAC 40).
Aynı matılımcı: Fakat yer için avami ve…. kelimeleri kullanılıyor(buradaki bir kelime anlaşılmadı 49:55). Ayeti hatırlayamadım ama
Hoca: Evet evet, bende, aynı ayeti söylüyoruz. Aynı ayeti söylüyoruz da şimdi neredeydi ben onun yerini şey yapamadım. Hac suresinde mi? “Ellezine uhricu min diyarihim bi gayri hakkın illa en yekulu rabbunallah” bu tabi mescidi haramdan çıkarılma olayı var “velev la def’ullahin nase ba’dahum bi ba’d” Allah insanlardan birini diğerleriyle engellemiş olmasaydı” 40. Ayet 22. Sure. “Lehuddimet savamıu ve biyaun ve salavatun ve mesacidu”. Şimdi bu 4 tane dini yapıdan bahsediyor. Şimdi bu “avami” “savma” dağlarda yapılan manastrlar yani ibadet için insanların yaptıkları şey. Ondan sonra “biyaun ve salavat” şimdi bu “biyaun” bu da kilise manasına herhalde. O “salavat” da, “sulut” yahudilerin namaz kıldıkları yerler.
Katılımcı: Havra
Hoca: Namaz kıldıkları, ve “mesacidu” ve mescidler. Şimdi “yuzkeru fihesmullahi kesiran” mescidleri müminlerin diye anlamak mümkün ama burada gerçi yukarıdaki ayetin gelişine bakarsan mescidi haramdan çıkarıldıkları için sanki diğerleri de müminler için oluyor ama değil, kelime manası olarak. Senin dediğin gibi anlaşılabilir.
Katılmcı: Hocam o zaman şöyle bir sorun çıkmıyor mu: yanlızca ibadet mekanları mescidler alarak aldığımızda sanki sadece namaz kılarken yada cami de mescid de örtünmemiz gerektiği çıkar halk arasında. Sadece mevlidlerde, cenazelerde yada cami ziyaretinde örtmemiz gerektiği
Hoca: Az önce Fatih de onu söyledi de bu mescid kelimesi kelime olarak ismi mekan, ismi zaman, mastar mim’i değil mi? Her üçü de değru. Dolayısıyla her üçüne de uygun anlamlar vermek lazım. Yani şimdi mescidi ziyaret için yapsan bile öyle kıyafetle oranın bir şeyi var. Oraya gireceksin. Namaz manasına gelir. Tamam. Namaz için de o elbiseyi giyineceksin, nerede kılarsan kıl namazını farketmez. Bir kadın ister evini en gizli yerinde kılsın o zaman namazı kıldığı an onun mescididir. Çünkü ismi mekandır, secde etme yeri vardır ve mekan vardır. Hem ismi zamandır, çünkü o namazı bir zamanda kılıyor. Hem mastar mim’i dir namaz kılıyor. Üçü birden gerçekleşiyor siz namaz kıldığınız an öyle değil mi? Yani kelimenin üç anlamı birden gerçekleşiyor namaz kıldığınız zaman. O zaman dünyanın neresinde namaz kılıyorsan kıl yapacağın süs elbiselerini giyinmektir. Zinetini takınmaktır. Kadına ne dedi ayeti kerimede; “ve la yubdine zinetehunne illa”, zinetlerini sadece gözüken kısımları dışındakileri açamazlar dedi. O zaman namaz kılarken örtünecek. Yüzü, eli, ayağı açık olabilir. Ama onun dışındaki yerleri örtecek. Erkekler için de ferclerini kimseye göstermesinler dendiği zaman sadece iki kişiye istisna, o zaman demek ki namaz kılarken göbek ve diz kapağının arası kesin kapalı olacak. Ama diğerleri de kapalı olmalı. Çünkü zinet kelimesi burada şey yapılıyor ya. Yani diz kapağı göbek arası açık şortla namaz kıl, namazın olmaz değil ama bu ayeti kerimeye de uygun olmuş olmaz.
Haşim: Hocam eşofman yada herhangi bir kıyafet eşofmansızlıktan zinettir, ona göre zinettir. Takım eşofmana göre zinettir. Kıravatı şöyledir böyledir yani. Alttan başlıyor yukarıya doğru gidiyor yani. Bunun bir derecesi yok ki. Her giysi bir zinettir. Camiye gidebileceğin elbise
Hoca: Sen şimdi don gömlekle gidebilirmisin camiye?
Katılımcı: camiye her türlü elbiseyle geliniyor. Kimisi eşofmanla geliyor, kimisi
Hoca: Eşofmanla gelinebilir. Onlar doğru.
Katılmcı: Hocam bazı mekanlarda olabilir ama. Yani özel mekanlarda. Mesela adam deniz kenarında, şimdi öyle ortamlarda olabilir bermuda tipi şort olabilir, herkez zaten öyle geziyor erkekler arasındaki tesettüre uygun bir ortamda. O ortamda onun zineti olabilir.
Hoca: İşte zinetekum ifadesi
Aynı katılımcı: Bazı mekanlar var ki kıravatsız giremiyorsunuz içeriye.
Hoca: Ya o kravat meselesi şey değil, o şeyle alakalı değil.
Aynı katılmcı: İnsanların belirlediği ortamlar var.
Hoca: Şu anlaşılıyor öbür ayetlerle birleştirdiğiniz zaman; bir erkek dizkapağı ile göbek arasını kapatırsa namazın olmaz dememiz biraz zor. Ama kardeşim diğer kısımlarını da kapat demeye hakkımız var. Diğer kısımlarını da ört. Ama kadınsa tamamını örtmek zorunda. Bu ayetlerden anlaşılıyor. “illa ma zahera” eli, yüzü ve ayağı hariç. Sadece neden dolayı? Başka erkeklerden dolayı değil, namazdan dolayı.
Katılımcı: Geliyor bizim ilahiyatçılar orada hazır şey var o eski muhasebeci kollukları var ya, yada gömlek asılı.
Hoca: Kısa kollu gömlekle namaz kılmama meselesinin aslında sağlam bir delili yon. Bunun dayandırılan tek bir delili var, Peygamber(sav) bir şey var, bir hadis. Sahih değildi bildiğim kadarıyla. “Ve ella ekuffa şaaren vela fevda”(hadis duyulduğu gibi yazıldı) diye. Saçını ve elbisemi keffetmemem bana emrolundu. Emirtu diye başlıyor. Neyse. Şimdi saçımı men etmemem yani bunu diyorlar ki başınını tepesinde topuz olarak toplamak. Bu topuz olarak yapmak yasaktır deniyor. Bir de elbiseyi keffetme meseledinde engelleme manasına gelir, yok diyor, işte bu bazılark diyor ki kolunu çemremek falan diyor. Nasıl çemreliyorsun? Kol buraya kadar da onu getiye çemriyorsun. Burada zaten öyle bir şey yok. Zaten bu kadar. Bunu menetme diye bir olay yok. Dolayısıyla bu ona girmiyor. O hadise dayananlar uzun kollu gömleği getiye doğru katlayarak namaz kılmayı mekruh sayıyorlar. Ama aslında o hadisin anlattığı,bağlantılarına baktıınız zaman televizyonda görürsünüz uzun bir elbise giyiniyor. Gezdiği zaman yerlerde sürünüyor. Başkalarına hava atmak için yapıyor. Giderken iki eliyle yukarıya doğru kaldırıyor. Gelinlikleri kaldırdığı gibi. İşte keffisye bu. Yani bu kadar uzun elbise zaten kibir elbisesidir diye de bazı yerlerde rivayet var. Dolayısıyla yani kısa kollu gömlekle erkeklerin namaz kılamayacağı şeklindeki görüşün sağlam herhangi bir dayanağı yok yani. Hatta zayıf bile yok, o kendi yorumları sadece.
Katılımcı: Hocam benim bir sorum olacaktı. Konuyla ilgili değil de geçen değil ondan önceki hafta üniformayla ilgili, üniforma diyorlar. Bu üniforma nedir? Elbiselerle ilgili üniforma deniyor. Üniforma dediğimiz askerlerin giydikleri üniformalar mı?
Fatih Orum: Her şey için tek tip, her meslek gurubu için, bu meslek gurubunun ne olduğunu bilebileceğin kimlik yani.
Soruyu soran katılımcı: Müşriklerin kıyafetleri giyilebilirmi yani.
Hoca: Müşrik kıyafeti,kafir kıyafeti diye bir kıyafet olmadığını.baştan zaten konuştuk ama islam ülkelerinde şöyle bir uygulama olmuş. Mesela kalensuva dedikleri özel bir başlık. Bunu gayri müslimler örtdün demişler. Bu da bir sosyal ihtiyaçtan kaynaklanıyor. Çünkü gayri müslim eğer bir yerde bir şarap taşıyorsa onu kendi içmek için taşıyordur. Müslüman gibi değerlendirilmez o. Gayri müslim domuz besliyorsa kendisi yemek için besliyordur. Bu konularda karışıklığı önlemek için yapmışlar. E müslüman da o kalensuvayı örttüğü zaman başkalarını aldatmış oluyor. Tıpkı şey gibi, mesela bugün bir polis elbisesi vardır. Herhangi birisi polis elbisesi giyer dışarı çıkarsa bu suç sayılır. Suç olmak zorundadır. Çünkü birilerini yanıltıyorsun. Zünner denen bedih kuşaklar. O kuşağı sarmış olan gayri müslim. Aslında bu gayri müslim için bir aşağılama şeyi değil. Onu giyen için bir takım ayrıcalıklar var. Ayrıcalıklar sosyal hayattaki uygulamasından kaynaklanıyor. Yani gelenekte yönetim böyle bir tedbir almış. Yoksa bu kitap ve sünnetin emri değil.
Katılımcı: Hatta özgürlük simgesi olabilir. Ben şey değilim bana karışmayın.
Hoca: Bana karışmayın demiş oluyor.
Soruyu soran: Adam rahat rahat eğilemez yere o kemeri bağlayan.
Hoca: Niye?
Aynı katılımcı: Kemer kalın olduğundan
Hoca: Yok canım öyle bir şey değil, sadece işaret. Bir şerit bile olabilir o.
Katılımcı: Sadece adama yüzüne kara çalar gibi bunun gayri müslim olduğunu herkes anlasın gibi söylenirse, o belki insan hakları konusunda bir şey yapılabilir ama
Hoca: Yok yani böyle bir uygulama olmuş, bu ihtiyaçtan kaynaklanan bir uygulama ve bundan dolayı da fetvalar verilmiş. Bir adam herhangi bir şey olmadan o garimüslimlerin şapkasını takar herhangi bir kemer bağlarsa onun bir suç olduğu kitaplarda belirtiliyor. Sosyal ihtiyaç.
Katılımcı: Hadisteki (01:01:34-01:01:43 arası anlaşılmadı)
Hoca: Fe ve min hum
Aynı katılımcı: Yani (01:01:44-01:01:55 arası anlaşılmadı)
Hoca: Herhalde men teşebbehe’nin içine girebilir.
Enes Hoca: (01:02:05-01:02:10 arası hadis okudu anlaşılmadı)
Hoca: Hiç biriniz diyor omuzunda başka bir şey olmadan bir tek elbiseyle namaz kılmasın.
Enes Hoca: “Zinet elbisesi dedik ya, şuraları açıkken namaz kılmasın” Buharide.
Hoca: Onu buldunuz değil mi? O zaman biz haftaya kadar ilgili bütün hadisleri de ortaya çıkaralım da bugün namaza fazla bir vakit kalmadı.