Bir hafta ara verdik sadece. Ondan önceki haftada örtünme konusunu ele almıştık. Onu kısaca özetleyelim. Oradan akılda kalmış bir takım problemler varsa onların üzerinde duralım.
Şimdi, AllahTeala Araf suresinin 26. ayetinde “ya beni ademe kad enzelna aleykum libasen yuvari sev’atikum: size bir elbise indirdik sev’elerinizi örtüyor”. “Sev’e”, “su” kelimesinden hareketle insanın çirkin yerleri diye tercüme ediliyor. Ya aslında insan, dikkat ederseniz kadın olsun erkek olsun kendisini hep elbiseyle güzel göstermeye çalışır. Çorapları başka renk, pantolonu bir başka, başına şapka örter, gözüne gözlük takar, ne bileyim işte kadınlar, başörtüsü farklıdır, pardesüsü farklı, çorabı farklıdır falan. Hatta yüzünü de boya ile, şununla bununla örter. Neden örter? Çünkü daha da güzel gözükmek istediği için örter. Yani bu yapı bu. İşin helallığı haramlığı meselesi bir kenara ama örter. İşte, ellerini değişik şekillerde boyar, koluna bilezik koyar. O da bir çeşit örtüdür. İşte, ayağını, tırnaklarını değişik şekillerde boyar. Bu ne demektir, yani bu; mevcudu daha güzel göstermenin yollarını arar. Bir de örtme ihtiyacı vardır. Şimdi, kuranı kerime baktığınız zaman Maide suresinin 31. ayetinde sev’e kelimesinin geçtiğini görüyoruz. Yani bu, Adem(as)’ın iki oğlu. Kuranda bu iki oğlunun ismi belirtilmiyor ama bu iki oğlunun Habil ve Kabil olduğu, iki oğlundan birisi diğerini öldürüyor. Kabil Habil’i öldürüyor. Dikkat ederseniz Habil ismi vardır ama hiç Kabil ismi yoktur. İnsanlar Habil ismini kullanırlar.
Katılımcı: Hangisi öldürülendi?
Hoca: Kabil öldüren, öldürülen Habil.
Katılımcı: Kimse bir zalimin adını koymak istemiyor.
Hoca: Tabi. Şimdi diyor ki ayette Kabil Habil’i öldürdüğü zaman, yeryüzünün ilk ölüm olayı. İlk önce bir insan ölüyor. Ne olacak? Ne yapacak şimdi o konuda bir bilgisi yok. Babasına sorsa babası ona gösterir ama, çünkü babasına C.Hakk öğretmiş neyin ne yapılacağını fakat O, sbasının görmesini istemez kardeşini öldürdüğü için.
“Fe beasallahu guraben yebhasu fil ardı li yuriyehu keyfe yuvari sev’ete ahihi: Allah bir karga gönderdi karga yeri eşeliyor. Kardeşinin cesedini nasıl örteceğini öğretmek için”. Şimdi orada ne diyor?
“Kale ya veyleta e aceztu en ekune misle hazel gurabi fe uvariye sev’ete ahi, fe ashaba minen nadimin”(MAİDE 31). Diyor ki; ya Allahallah! Şuna bak diyor, karga kadar bile olamadım diyor. Yani kardeşimin cesedini örtebilmek için. Ve arkasından karga kadar bile olamamaktan dolayı pişman olmuş oldu. Ama şimdi burada bizimle ilgili olan kısmı “sev’e” kelimesidir. Yani ayeti kerime burada sev’e diyor. O zaman “sev’e” nin manası ne olmuş oluyor? Vücut! Beden oluyor. İnsan bedeni oluyor. Öyleyse yani kuranı kerimin kendi iç ilişkileriyle; AllahTeala açıklamayı kendi yaptığını bildirdiğine göre değil mi? İlk önce oradan hareket etmek lazım. Diyor ki; Ademoğulları size diyor, elbise indirdik. İndirdik ki sizin sev’enizi örtsün. O zaman edep yeri değil. Vücudu örten bir elbise.
“Ve rişa: süs”. Örtünmek için ve giyinmek için derler. Mesela şimdi sabahleyin kalktığınız zaman hepinizde vücudunuzu örttüğünüz bir pijama vardır. Ama o pijamayla evin mutfağına bile eğer evde misafir varsa gidemezsiniz. Yani yatak odasından çıkarken bile o pijamayı çıkarır başka elbise giyersiniz. Eee vücut örtülü? Yok, güzel gözükmek gerekiyor muhattaplara. İki türlü elbise var; biri örtünmek için olan elbise, biri insanı güzel göstermek için, kişiliğini göstermek için olan elbisedir. Üçüncü bir elbiseden de bahsediyor AllahTeala: “ve libasut takva: takva elbisesi”. E şimdi takva kelimesi; tabi elif-lam’lı bir takvadır. Kuranı kerimde geçen her türlü takva bu işi içerisine alır. Önce Allah’tan korkma. Yani öyle bir elbise ki C.Hakkın örtülmesini emrettiği şeyleri örten elbisedir. Öyle bir elbise ki sizi, koruma kelimesinden dolayı sıcaktan korur, soğuktan korur, insanların kötü bakışlarından korur. İşte, saygın bir yerde bulunmanızı engelleyecek tavırlardan korur falan. Hepsi öyle. Şimdi mesela diyelim bir genç kız bir elbise giyer, ona çok güzel yakışır. Ama aynı elbiseyi yaşlı bir kadın giydiği zaman sırıtır ve gülünç olur. Halbuki o güzel bir elbisedir ikisi de kadındır, belki ikisi de aynı vücut ölçülerine sahip de olsa bile o yaşlı olduğu için ona yakışan öbürü için çok gülünç olabiliyor. O zaman o takva elbisesi olmuyor. Yani kişiliğini koruyan bir elbise olmuyor.
O zaman üç tane elbise var. Süs sadece yetmiyor, bir de takva meselesi oluyor. Kişinin kişiliğini koruyan, inancını koruyan, sosyal hayattaki yerini koruyan bir elbise.
Katılmcı: Hocam buna kişi mi karar verecek toplum mu karar verecek takva elbisesine?
Hoca: Elif-lam’lı takva olduğu için kişi karar veremiyor.
Katılmcı: Kişi değil toplum da verebilir
Hoca: Toplum da verebilir. Yani şimdi C.Hakk karar vermiş olabilir. Yani koruma dediğiniz zaman sıcaktan, soğuktan falan şey yapar. Toplum da karar verir.
Katılımcı: Münasip mi değil mi?
Hoca: Bir kısmına toplum karar verir. Bak mesela şimdi millet alıştı Suudi Arabistan’dan o beyaz elbiselerle gelip de yolda dolaşanları görenler kır kır gülüyorlardı. Araplar da soruyorlardı bunlar niye gülüyor bize ya. Bizde bu elbiseleri sünnet olan çocuklar giyerde onun için. Bunların bir kısmı hemen gidip elbise alıp dışarı öyle çıkmaya başladılar. Çünkü bizdeki alışkanlık o. Toplumun o bakışları insanı engelliyor. Orada giydiğiniz elbiseyi burada giyemiyorsunuz. Tabiat şartları, maddi imkanlar, gelenekler, bunlar da etkiliyor. Şimdi mesela Peygamberimiz(sav) neler giymiş? Fıkıh kitaplarına bakarsanız hiç bir giysi Peygamberimiz giydi diye bu sünnettir, vaciptir, bilmem hiç birşey yoktur. Hiç bir hüküm yoktur o konuda. Çünkü o giysi bir kere, o yerin örfüyle, oranın iklimiyle, oranın geleneğiyle yakından alakalı olan bir giysidir. Şimdi bazıları Osmanlı sarığını son derece önemsiyorlar. Hatta bir hadis Buhari’de var; müslüman ile kafiri birbirinden ayıran sarıktır diye. Bunu iman meselesi haline kadar getiriyorlar. Peki bu sarık dediğiniz ne? Suudi Arabistan’daki araplarda sarık yok. Ama geçin daha sıcak bölgerlere, ekvatora doğru. Mesela Sudan’a gidin müthiş sarık var. Yani Sudan’da başına büyükçe bir şey sarmak zorunda. Çünkü yukarıdan yağan o güneş ışınları yağmur gibi yağıyor, acayip. Beyin kanaması yapmaması için burada kalınca bir tabaka oluşturuyor o şey, kafayı koruyor. Ama oradaki ne? Bu bir ihtiyacı karşılıyor. E şimdi biz burada başı açık çok rahat bir şekilde dolaşabiliyoruz. Çünkü burası orta iklim. Ama biz bu halimizle SuudiArabistan’a gidip de dolaştığımız an hemen hastalanıyoruz. Oradakilerde aynı şekilde hastalanıyorlar. E şimdi ne olmuş oluyor? Mesela şöyle düşünün; siz hiç duyfunuz mu Peygamberimiz(sav) müslüman olan bir kişiye, mesela Amr İbnul As Mekke’den geldi Medine’de müslüman oldu. Hicretin 8.yılındamıydı? Şu elbiseyi değil de şunu giy dediğine dair bir şey var mı? Peygamberimiz herhangi bir kimseye şu elbiseyi giyme de şu elbiseyi giy dediğine dair bir rivayet biliyormusunuz?
Katılımcı: Bayanlara var sadece. Baldızı Esma’ya, İşte şöyle giyinme, içini gösteren giyinme diyor.
Hoca: O elbisenin genel vasfı, elbisenin modeliyle alakalı değil.
Katılımcı: İnce olmasın
Hoca: O altını gösterdiği için o elbise olmaktan çıkıyor. Kaldı ki o rivayet de zayıf rivayet yani. Şimdi, tabi yani şeffaf olarak içerisini gösteriyorsa ona zaten elbise de denmez yani. Madem bu din kadınların örtünmesini emrediyor, o örtünmeyi sağlamadığı için bu çok tabii bir şeydir. Şimdi, mesela Peygamberimiz(sav) ashabıyla birlikte oturduğu zaman kılık kıyafet konusunda ayırd edilemezdi. Men muhammedun diye soruyorlardı değil mi? Eyyukum Muhammed?
Katılmcı: Şimdi ise Diyanet İşleri Başkanı hemen tanınıyor bir kaç metre uzaklıktan. Heh bu diyanet işleri başkanı
Hoca: Hayır, camiye giriyorsun imam: başına sarık sırtına,cübbe giymese
Katılımcı: Demek ki Peygamberimizde yapmamış
Hoca: Hayır. Onun için Peygamberimiz(sav) dışarıda hangi elbiseyle dolaşmışsa camiye de o elbiseyle gelmiş. Siz hiç duydunuzmu şu ana kadar ki Peygamberimiz şöyle bir özel bir elbise bir başlık herhangi bir şey oluşturduğunu duyfunuz mu?
Katılımcı: Kırkayı şerif var
Hoca: Hırkayı şerif Fatih’te var. Peygamberimizin giydiği hırka olduğu için ona bir hatıra değeri vermişler
Enes Hoca: O normal hırkaymış bizler şerif yapmışız
Hoca: Sonradan şerif olmuş. O zaman herkesin giydiği hırkalardan bir hırkaymış.
Katılımcı: Hocam Nahl suresinde 81. Ayet. Onu işaret ediyor gibi et takva, libas. Koruyan ve korunma amaçlı giyilen giysiler. Ne olursa olsun.
Hoca: Bir dakika! Nahl 81. O ayete bir bakalım mı?
Katılmcı: “serabile tekıkum”. Yani soğuktan sıcaktan koruyan.
Hoca: Çok güzel bir açılım olmuş oldu bu. Nahl suresinin 81. Ayeti. Zaten ayetleri AllahTeala kendi açıkladığını defalarca söylüyor.
Katılımcı: Elif-lam’ın marife olması buna işaret. “Takıkum”.
Hoca: Haa! Bak “takıkum”. Çok güzel. Bak ayeti okumadan siz şeyi hemen yakaladınız.
Katılımcı: Bir de takvalık konusunda da “la yubdine zinetehunne”(NUR 31) ayeti ile birleştirdiğimiz zaman et tekva’nın
Hoca: Hepsine girer
Aynı katılımcı: Toplayıcı bir ibare olduğu belli
Hoca: O zaman şu ayetin mealini verelim. Bu Nahl suresi 16. Sure 81. Ayet
“Vallahu ceale lekum mim ma halaka zilalen: Allah sizin için yarattıklarından gölgelikler
Katılmcı: Bu da bir koruma
Hoca: Bu da bir koruma, evet. Oluşturdu. Bu da gerçekten müthiş bir koruma oluşuyor.
“Ve ceale lekum minel cibali eknanen”(NAHL 81). Dağlardan da böyle koruma yerleri. Biraz daha kalın olduğu için “eknen” demiş oluyor yani. Herhalde mağara diyebileceğimiz yerler. “Dağlardan da sizi koruyacak şeyler oluşturmuştur”. Sığınacağınız yerler, barnaklar. “Kin” kelimesine bir bak bakalım.
“Ve ceale lekum serabil”, bizim sirval dediğimiz.
Katılmcı: Şalvar
Hoca: Şalvar aslında türkçedeki şalvarın karşılığı değil o.
Enes Hoca: el kinu: Yahfazu fihi şey’in.
Hoca: İçine bir şey koyup saklıyorsunuz. İşte dağlardan da sizin korunabileceğiniz yerler oluşturuyor, korunaklar.
Enes Hoca: “ennehu bidın meknun” var ya
Hoca: “Bidın meknun”, evet.
Katılımcı: Yeryüzü şekillendiğinde bu mağaralar da mı oluşmuş
Katılımcı: Hocam hem mağaralar oluşuyor hem de koruyor. Yerleşim yerleri dağların arasında olur, vadilerde.
Hoca: Doğru dağın kendisi de koruyor aynı zamanda. Dağın eteğine ev yapıyorsunuz mesela, depreme karşı daha sağlam oluyor. Aşağıda bir şeyler oluyor. Mesela bizim bu bina öyle gördüğünüz gibi çok da sağlam bir bina değil. Ama depremden hiç etkilenmedi bu bina. O büyük depremden. Bu binanın zemini çok sağlam. Altı kayalık. Kayanın üzerinde olan bir bina olduğu için bu sallanma topyekün oluyor. Yani parça sallanma değil. Ama zemin yumuşak olsa bir kısmı düşecek bir kısmı kalkacak. Dolayısıyla bu binanın bütün parçacıkları birbirinden ayrılacak böyle
Katılmcı: Dalga şeklinde
Hoca: Dalga şeklinde evet. Dolayısıyla yani zemini sağlam olunca topyekün sallandığı için binanın hiç bir parçası dengesini bozmuyor. İşte dağların böyle bir konumu da var ama kin deriz biz türkçede, kılıcın kını. İşte kin. “Fi kitabun meknun” da olduğu gibi. Saklanmış, korunan. Sizi koruyor.
“Ve ceale lekum serabile”. Bu serabil, bizim aslında farsçadan arapçaya geçmiş bir kelime olması lazım. İşte sirval, şalvar. Şalvar da türkçe değil.
Enes Hoca: O serabile kanis demiş,şalvar demiş; servel arapçada. Bu sirbal
Hoca: Bu sirbal öyle mi?
Enes Hoca: O “va” lı, bu “ba” lı.
Hoca: Gömlek demek, gömlek.
Enes Hoca: Gömlek olması lazım. Çünkü o pantolonda şey yapmaz ki “takıkum” olmaz ki
Katılımcı: Alt-üst birlikte olan şeyler var, onlar da olur yani.
Katılımcı: Fistan
Hoca: Fistan, fistan. Üstten aşağıya doğru iniyor.
Katılmcı: Serval denmesi de, şey gibi mesela arapçadaki “be” bir çok dilde “ve” olarak. Mesela lubnel yerine luvel derler, libyan’a livyan derler, lebbeyk bizde leveyk deriz mesela.
Hoca: “Tekıkumul harra”. Bir kısmı harretten Koruyor bir elbise.
“Ve serabile tekıkum be’sekum”. Peki “be’sekum” ne demek?
Katılımcı: Herhangi bir şiddete karşı derken, daha genel oluyor. Bir şiddete karşı, düşman şiddetine
Hoca: Sizin baskınıza karşı. Zırh, zırh. Kurşun işlemez elbiseler var. Baskılara karşı olan elbise
Katılımcı:Burada dikkat çekilen bir şey; oradaki kelimeler aynı kökten kullanılmış
Hoca: “Tekık”. İki tane “tekıkum” kelimesi geçti. O zaman “libasut takva” koruyan elbise demek oluyor.
Katılmcı: Oradaki takva, buradaki “tekık”
Hoca: Koruma; sıcağa karşı koruma olduğu gibi soğuğa karşı koruma da olur. İnsanların baskısı, baskı aslında şey de değildir. Yani insanların ayıplaması da bir baskıdır. Adam dışarıya çıkıyor, sünnetli çocuk diye algılandığı zaman
Katılmcı: Giymemesi gerekiyor
Hoca: Bundan daha büyük baskı olmaz ki.
Askerdeydik. Şimdi şeyde, o zaman Eyüp camisi imamıydı bir arkadaşımız. Şişman, ben bunaldım illa ilk önce ben çıkacağım izne dedi. Kısa süre askerlik yapmıştık. Neyse peki biz hakkımızdan feragat ettik sen çık dedik. Bir cumartesi günü çıktı bir saat sürmedi geri geldi. Ne oldu? Hep millet gülüyor dedi. Gidemedim diyor. Dışarıdan gören adam genera zannediyor tamam mı. Çünkü kelle kulak yerinde, vücut mücut tamam. Yanına yaklaşıyorlar bakıyorlar ki hiç bir şey yok omuzlarda. Onu görünce gülüyorlar. Bu da şehre gitmeden geri döndü geldi. Bu da bir baskı işte, “be’s” bu da.
Katılımcı: Mahalle baskısı
Hoca: Evet, bu da bir baskı işte. Onun için o “libasut takva” ile ilgili yapılan açıklamanın doğru olduğunu bu ayeti kerimeler ortaya koymuş oluyor.
“Kezalike yutımmu ni’metehu aleykum leallekum tuslimun”(NAHL 81).
Öbür ayet hangisiydi?
(22:48-22:53.dakika arası Bir katılımcı bir şey söyledi fakat mikrofondan çok uzak olduğu için hiç duyulmuyor)
Hoca: Kadın erkeğin elbisesi, erkek kadının elbisesi. O şekilde şey de var, doğru.
Çay servisi yapacak. Bu soru güzel bir soru. Böyle soruyu yine sorabilir.
Katılımcı: Biraz önceki ayet eksik kalmış gibi geldi bana
Hoca:Tamam. Söyle, söyle
Aynı katılımcı: Orada “tuslimun” yani orada soğuktan korunarak, kendinizi sağlama alma
Hoca: “Tutkilune silme”
Katılımcı: Allah’a müslüman olma anlamında
Hoca: Tutkilune silme
Aynı katılımcı: ” Leallekum tuslimun” derken yan,Tabi müslüman olmaya da gerektiren nimetler verdi Allah ama sıcaktan soğuktan korunarak kendinizi sağlama alın.
Hoca: Sağlığını koruma. O daha yakın gözüküyor. Daha yakın gözüküyor. Şimdi kendisini sağlığını da koruyorsun itibarını da koruyorsun.
Katılımcı: O ayetin sonundaki şeyler bu manaya ters olmaz mı? “Fe in tevellev innema aleykel belau” islamı kabul etmez yüz çevirirlerse
Hoca: Şimdi tabi yani “fe in tevellev fe innema aleykel belagul mubin”(NAHL 82) den “le allekum tuslimun” bu kadar nimeti veren Allah’a teslim olasınız manası öne çıkmış oluyor. Evet. Ama sözlük manası itibariyle Mehmet Hoca’nın dediği de gayet iyi. Fakat sonraki ayet onu gösteriyor yani. Bu kadar nimet vermiş olan Allah’a teslim olasınız diye.
Katılımcı: “Ve in tevellev” zaten oradan kendinizi sağlama almanız için Allah bunları vermiştir dediğimiz zaman da bundan o çıkıyor zaten . Cümle tamam değil çünkü o zaman. Bunun neticesinde ne yapmanız gerekir? Allah’a itaat etmeniz gerekir,inanmanız gerekir.
Hoca: Evet doğru. Bu izah da yerinde. Siz şimdi aslında gerçekten, söz vardır; sağlam kafa sağlam vücutta bulunur derler. Senin vücudun sağlıklı olacak ki ibadetinde de tad olsun. Hepsi işin içerisine girebiliyor. Fakat burada bizim için, mesela bu ayeti kerimeyi hatırlatmanızın en büyük şeyi; o libasut takva ile ilgili yapılan açıklamanın doğru olduğu ortaya çıkmış oldu.
Yani üç tane elbise var;
1- Vücudu örten elbise. İşte gece pijama giyiyorsunuz falan.
2- Vücudu güzel gösteren elbise.
3- Vücudu koruyan elbise. O vücudu da korur, kişiliği de korur, sıcaktan korur, soğuktsn korur, korur. Ama AllahTeala’nın bize asıl tavsiye ettiği o koruyan elbisedir. Çünkü o korumanın içerisinde güzellik de var, o korumanın içerisinde vücudu örtülmesi de var her şey de var. “Libasut takva zalike hayr”(ARAF 26) demiş olması o oluyor. Ama yani şu iyice ortaya çıktı ki o libasut takva aslında vücudu koruyan. Tabi orada günahtan koruma meselesi de o işin içerisine ister istemez girer.
Şimdi biz bu ayeti şey yaptıktan sonra,geçen hafta şunu da söylemiştik; yani ayetlerde hep insanların ferclerini koruyacakları şey var. Bir de ferc kelimesi gelenekte kadınların cinsel organı diye algılanıyor. Ama ayeti kerimelerde öyle değil. Yani kuranı kuranla açıklama yöntemine gittiğiniz zaman “vel hafızıne furucuhum vel hafızat”(AHZAB 35) diyor. Ferclerini koruyan erkekler ve ferclerini koruyan kadınlar. Ferc iki şey arasındaki açıklık. Şimdi evet yani kadınların cinsel organının yapısı itibariyle oraya ferc diyebilirler ama o zaman erkeğin cinsel organının yapısına uymaz bu kelime. Öyleyse bu esasen o şeyde de olduğu gibi diz kapağı ile göbeğin arası olması gerekiyor.
Katılımcı: Bu tür şeyler kuranı kerimde kinaye olarak kullanılır. Ne zaman ki sanki o vasıf veya kinaye kendi adıymış gibi olunca kinayeyle ikinci bir kinayeyle ikinci bir kelime kullanılıyor. Erkek şeysi de öyle yani mesela. Aslında alakası yok ama erkek olarak zikredildiği için, bir belirti olduğu için yani oradan zukurdan zeker kelimesi çıkmış. Aslında o uzuvla hiç alakası yok.
Hoca: Ama işte bu ferc kelimesinin iki şey arasındaki, iki bacak arasındaki açıklık manası da var.
Katılımcı: Yakın olduğu için tabiki
Hoca: Şimdi bundan biz şunu geçen hafta çıkarmıştık. Sadece kısa bir özet olsun diye şey yapıyorum. Çünkü geçen hafta çok uzun uzun meseleyi konuşmuştuk. İki hafta önce. Ferclerini korurlar. Sadece eşlerine ve elleri altında bulunan esirler hariç. Eşleri veya- yada elleri altında bulunan esirler hariç. Şimdi bu “ev ma meleket eymanuhum”, bunlar eş haline de gelebiliyorlar. Onunla ilgili hüküm ayrı. Bunu örtünme açısından ele aldığınız zaman; o zaman bu ayeti kerimenin hükmünü.AllahTeala Nur suresinin 58. ayetinde bize açıklamış oluyor. Hakikaten de muhteşem bir şey yani. Yani kuranı kerimi kuranla anlamak ne muhteşem bir şey oluyor. Şimdi burada diyor ki Allah. Önce ayeti okuyayım
“Ya eyyuhellezine amenu li yeste’zinkumullezine meleket eymanukum”. Eş dedi ve elinizin altında bulunan esirler dedi. Şimdi bu ayeti kerimede hiç eşten bahsetmiyor. Diyor ki;
“Ya eyyuhellezine amenu li yeste’zinkumullezine meleket eymanukum; elinizin altındaki esirler sizden izin alsınlar”
“Vellezine lem yeblugul hulume minkum: ve sizin buluğa ermemiş olan çocuklarınız izin alsınlar”.
“selase marratinin: üç kere”
“Min kabli salatil fecr: sabah namazından önce”
“Ve hinetedaune siyabakum minez zahireti: öğlende elbisenizi çıkardığınızda”
“Ve min ba’di salatil işai: yatsı namazından sonra”.
“Selasu avratun lekum: sizin için üç avret zamanıdır”(NUR 58).
Yani izin almadan girerlerse utanacağınız bir durum olabilir. Avret ar’dan gelmiyor mu? Peki nasıl olurdu da, mesela eşimizle beraber olurmuyuz? Bu ayete göre oluru. Şimdi ayette eşleriniz veya elinizin altında olan cariyeler dışındakilere fercinizi göstermezsiniz demedi mi? O zaman demek ki eşlerin görüp köle ve cariyelerin göremeyeceği bir kısım var bu furucdan.
Katılmcı: İki eş olmayan
Hoca: Yani eş değil. Köle de olabilir. “Meleket eymanikum” diyor ya.
Enes Hoca: O zaman nikahsız bunlarla istimtadda bulunmanın caiz olmadı ortaya çıkıyor.
Hoca: Nikahsız ilişki mümkün değil. Net olarak çıkıyor.
Katılımcı: Girmesi yasak olduğuna göre.
Hoca: Görmesi yasak olan bir bölüm var.
Katılmcı: Cariyelerin elbiselerinin o biçim şeklinde yapılmasının da caiz olmadığını gösteriyor.
Hoca: Tabi o cariyelerle ilgili: onların elbiseleri şöyledir şeklindeki hükümün de öyle doğru bir dayanağı yok. Kadın kadındır. Ona da inşallah bugün dokunuruz.
Şimdi, demek ki bu ayetten öyle anlaşılıyor ki, yani o ferclerini korurlar eşleri veya elleri altında bulunanlar hariç dendiği zaman: bu ayette eşlerden hiç bahsetmediği için eşlerin birbirlerinden gizleyecekleri bir şey yok. O zaman eşler birbirlerinin yanında çırılçıplak durabilirler mi bu ayete göre? Durabilirler. Birbirleri için örtecekleri bir tarafları yok. Bu anlaşılıyor. O zaman peki elleri altındaki köle ve cariyelerin sahibi onların yanında çırılçıplak durabilir mi? Duramaz! Duramaz diyor ayeti kerime. Duramazsa bir yerini kapatacak demektir. O zaman ferclerini bu köle ve cariyeler görebilir diyor ayet. O zaman ferc dediğimiz öyle bir yer olacak ki bölümlenebilecek. Bir kısmını köle ve cariyeler görebilecek, bir kısmını göremeyecek.
Enes Hoca: Çocuklar da görebilecek
Hoca: Çocuklar da görebilecek. Tabi çocuklar da görebilecek ben sadece o Nur suresinin 5. Ayeti bağlamında meseleyi anlamaya çalışıyorum. Önce onu anlayalım çocuklar da göremez bazı yerleri. Küçük çocuklar, buluğa ermemiş çocuklar. Buluğa ermiş çocuklar ferci göremeyecekler. Buluğa ermemiş çocuklar fercin bir bölümünü görebilecekler. Köle ve cariyelerde fercin bir bölümünü görecekler. Bir bölümünü göremeyecekler. Sizin avret zamanı. O zaman demek ki asıl ön arka ve onun çevresi, yakın çevresi eşlerden başka hiç kimsenin göremeyeceği yerlerdir. Ondan sonraki bir bölüm küçük çocukların, köle ve cariyelerin görebileceği yerlerdir. Bu işi ayırabilmek için o bölümünde bir tabii sınırı olması lazım. Başka şekilde şey yapamazsınız ki. Bir bakayım şöyle ölçeyim diyecek hali olmaz. İşte o tabii sınır da diz ve göbek havası. Çünkü şeyden yukarı üst tarafa bakarsanız göbek dışında tabii koyacağınız bir sınır yok. Aşağıya doğru bakarsanız dizin dışında koyabileceğiniz tabii sınır yok. Kelimenin anlamı da, ferc kelimesinin anlamı da bu iş için uygun. O zaman Peygamber(sav)’in göbek ile diz arası ferctir şeklinde, avrettir şeklindeki tanımı tamamen bu ayeti kerimelerin neyi oluyor? Hükmü oluyor! Bir yaprak öne bir yaprak arkaya diye bir kavram yok. Bak şimdi yaprakta bile asıl bölgenin dışındaki bir kısmın örtülmesi var. Öyle değil mi?
Suat Hoca: Hocam ferc kelimesi konusunda şöyle bir şey düşünülebilir mi: Az önce hocamız da bahsetti. Erkekler için kinaye olduğundan bahsetti. Vücudun tamamı göz önünde bulundurulduğu zaman aslında yine bir aralık ferc kelimesi kullanılabilir, kadın için de erkek için de.
Hoca: Dizlerden yukarıdaki o aralık için kullanılıyor. Hani ferc öyle bir şey olması lazım ki iki bölüme ayrılabilmesi lazım. Tamam mı Suat Hoca. Öyle değil mi ayeti kerime?
Suat Hoca: İnsanın bedeninin tamamını düşündüğünüz zaman kasık diyoruz ya.
Katılımcı: O ilişki o zaten. Kinaye de iki şeyin arasında ilişki olması gerekiyor ya. Bugünkü arapçada, özellikle Mısır arapçasında fethe derler mesela. Fethe ne demektir? Açıklık demektir.
Hoca: Anlatabildim mi yani. Ferc öyle bir kelime olması lazım ki ikiye bölebilesin. Bir bölümünü sadece eş görebilecek, bir bölümünü de buluğa ermemiş çocuklar, köle ve cariyeler görebilecek. Bu şekilde olunca mecburen diz kapağıyla göbek arası oluyor. Başka bir şekilde aklına geliyor mu? Zaten burada çok ilginç bir şekilde bakın, geçen hafta da okumuştuk. Dikkatinizi çekmiştir. Ayeti tamamlayalm orada görürsünüz.
“Kezalike yubeyyinullahi lekumul ayat” diyor. Allah size o ayetleri böyle anlatıyor. Bir örnekle anlatıyor. Bu bir örnektir değil mi? O kadar güzel bir örnek ki meseleyi zihninizde, mesela bir animasyon yapabilseydik. Bu işi bir türlü beceremedik. Animasyon konusunu. Mesele halledilecekti.
Sabah namazından önce. Öğlende elbiselerinizi çıkardığınızda. Bizim bu bölgelerde öğlen uykusu alışkanlığı yok ama araplarda var. Çünkü araplarda mecburen oluyor, öylesine bir sıcsk ki dışarı çıkmanız mümkün değil. O arayı evde ıstırahat ile geçiriyorlar.
“Ve min ba’di salatıl işai: ve yatsı namazından sonra”.
“Selasu avratin lekum: üç avret zamanı”. Yani utanabileceğiniz üç zamandır bu.
“Leyse aleykum ve la aleyhim cunahun ba’de hunne” bu üç zamanın dışında izin almadan girebilirler bunlar. Demek ki bu üç zamanın dışında asıl köle ve cariyelere, küçük çocuklara gösteremeyeceğimiz yerler kapalı olması gerekiyor. Orada o anlaşılıyor. Eğer açma durumundaysan kapıyı kilitler ondan sonra şey yaparsın. Girmesini engellersin yani.
Katılımcı: Yani girebilirler hocam, siz de kapalı tutun
Hoca: Kapalı tutarsınız tabi. Girebilirler, siz kapalı durun demiş oluyor.
“Leyse aleykum ve la aleyhım cunahun ba’de hunne: bu üç durumun dışında size de onlara da bir günah yoktur”. Girip çıkabilirler. Niye?
“Tavvafune aleykum ba’dukum ala ba’d”. Bu küçük çocuklar sürekli sizin yanınıza girip çıkma ihtiyacındadırlar, siz sürekli girip çıkma ihtiyacınızdasınızdır. Hizmetliler sürekli girip çıkma ihtiyacındadır, onun için böyle bir kolaylık sağlanmış oluyor.
“Kezalike yubeyyinullahu lekumul ayat: böylece Allah size bu ayetleri açıklıyor”. İşte “vellezine min furucihum …hafizat” ve diğer ayetleri AllahTeala böyle açıklamış oluyor.
“Vallahu alimun hakim: Allah bilir ve doğru karar verir.
Ondan sonra ne diyor? Bak, bir kere bu “vel hafizune furucuhum vel hafizat”(AHZAB 35) yada “vellezine hum li furucihim hafizun”(MUMİNUN 5) kelimesinin örtme manasının olduğunu da buradan anlamış oluyoruz,o manayı taşıdığını.
“Ve iza belegal eftalu minkumul hulume: çocuklar buluğa ererlerse”
“Felyeste’zinu kemeste’zellezine min kablihim: bunlar yanınıza her girdiklerinde”(NUR 59).
Yani kapalı odada duruyorsunu, onlar her girdiklerinde izin alacaklar. Niye? Çünkü onlar ferclerinizin göremeyecekleri, evet örtmüşünüzdür ama bir de diz kapağına kadar kısım var.
Katılmcı: Hocam veya örtmüşsünüzdür ama bir şey yok üzerinizde, o da olabilir.
Hoca: Yani onlar her defasında izin alacaklar. Onlara gösteremeyeceğiniz ferclerinizdir. Onun dışındakiler değil. Her defasında izin alacaklar.
Katılmcı: Doğru, itibarının sarsılması söz konusudur yani. Abdullah hocanın dediği gibi. Yani uygunsuz bir kıyafetle; aaa babamı şöyle zannediyordum ama böyleymiş
Hoca: Evet evet yani
Aynı katılımcı: İtibarı sarsılır yani.
Enes Hoca: Avret ve fareci düşündüğümüz zaman avret farecin bir kısmı değil mi? Öyle oluyor.
Katılımcı: Yok
Enes Hoca: Sev’e, avret, ferc diye üç
Hoca: Burada “selasu avratun lekum” dedi ya.
Katılımcı: Bu sev’e. Bu da avret. Bu da ferc.
Enes Hoca: Yok. Ferc biraz geniş. Bu avret sadece eşin göreceği yerler.
Hoca: Bu mantık doğru. “Selasu avratun lekum” dedi ya.
Katılmcı: Avret daha dar o zaman.
Hoca: Avret daha dar olmuş oluyor. Ferc biraz diz kapağı ve göbeğe kadar olan kısım. Sev’e de tüm vücut.
Fatih Orum: O zaman ferc’i ikiye ayırmaya gerek kalmıyor.
Enes Hoca: Fercin içerisinde avret var.
Hoca: Bak, fercin bir bölümü avret.
Fatih Orum: Öyle dersek işte fercin avret kısmını çıkardığımız zaman ferc kalıyor.
Hoca: Ama ister istemez ikiye ayırmış oluyorsun.
Çocuklar buluğa erdikleri zaman izin istesinler. Kendinden öncekilerin izin istediği gibi. Demek ki kendilerinden öncekilerin izin istedikleri gibi ne? 70 yaşında da olsa izinsiz giremeyecektir demektir. Onlar da izin isteyecek herkes de isteyecek.
Katılmcı: “Hafızune furucehum illa ala iezvacihim ev ma meleket eymanuhum” (MUMİNUN 5-6)buradaki ferc en dar alan değil mi?
Hoca: Şimdi bu 58. ayette diyor ya burada
Aynı katılmcı: Eşine gösterebileceği yer sadece.
Hoca: Yok, eşine veya elinin altındaki köleler dedi ya “illa ala ezvacihim ev ma meleket eymanuhum” dedi ya, demek ki ferc eşe ve el altındaki köle ve cariyelere gösterilir. Ama fercin bir bölümü var ki orayı sadece eş görebilir.
Enes Hoca: Orası avret.
Hoca: İşte orası “selasu avratin lekum” den hareketle, Enes Hoca bu kelimeden hareketle öyle diyor yani. Değil mi
Enes Hoca: Evet
Hoca: Ondan hareketle diyor ki; o zaman demek ki oraya da avret deriz diyor. Yani kurandan çıkan bir terim o avret. Oraya da avret deriz sadece eşin görebileceği bir yer. Avretin dışındaki kısmı yani diz kapağı ve göbeği oaradaki kalan kısmı da eşin dışındaki köle cariye ve diğer küçük çocuklar görebilir. Ama göbekle diz kapağı arasını diğerleri göremez. Çünkü bunlar ister daha yeni buluğa ermiş olsun isterse 90 yaşında olsun onlar da izin alsınlar kendinden öncekilerin aldığı gibi. Kendinden öncekiler ne demek? Kendilerinden büyük kimseler demek değil mi? Onlar da her girişte izin alacaklar, bunlar da izin alacaklar. İzinsiz girmeyecekler.
Fatih Orum: Bu “min kablihim” bu elinin altındakilere kullanılır mı?
Hoca: Yok yok. “Felyeste’zinu” buluğa erenler. “kemeste’zenellezine min kablihim”(NUR 59) buluğa erenlerden öncekiler. Kendilerinden önce buluğa erenler aldığı gibi.
Katılmcı: Buluğa ermeden önce izin aldıkları gibi
Hoca: Yok. “Min kablihim” diyor, “minkablu” deseydi olurdu. “Min kablihim” diyor. Yani bunlardan önce. Kendi büyükleri diyeceğiz burada artık.
Abdurahman: “Kemestelkezi minkablu” olsaydı olurdu
Hoca:”Minkablu” olsaydı Abdurrahmam’ın dediği gibi, olurdu, evet.
Abdurrahman: “Ellezine” de var.
Hoca: “Ellezine de var, evet.
Katılımcı: Şu ayeti işaret etmiyor mu? “Ya eyyuhellezine amenu la (ayet duyulmadı, konuşmacı mikrofona çok uzak. 44:42-44:49 arası)
Hoca: Bu “hayra buyutikum” değil bu. O kendi evleri. Bu başka bir olay oluyor. Aynı evde oturuyorsun ama anne odasına, kız kardeşin odasına, oğulun odasına, kızın odasına izin almadan giremiyorsun. Eğer buluğa ermişlerse.
Katılımcı: Önceden İzin alan birileri var mı? “Kemeste’zenellezine min kablu”.
Hoca: Var. Diyelim ki benim babam,annem zaten buluğa ermişlerin yanına girerken izin alıyordu. Ben de artık buluğa erdiğim için onlar gibi izin alacağım.
Katılımcı: Bu da bir fıtrattır. İslamdan önceki zamanlar için de söz konusudur denebilir mi? Min kablihim’e. O zaman da öyleydi.
Hoca: Hayır, yok yok buradaki o kadar önceki zamanlara gidecek bir hali yok. Min kablihim derken buluğa ermiş kişilerden öncekiler. Yoksa babalarından öncekiler değil.
Katılımcı: “Selasu evratun” un başında izin almasını söylüyor ya, o ayettir zikredilen.
Hoca: Bak tekrar söyledi. “Kezalike yubeyyinullahu lekum ayatihih vallahu alimun hakim”(NUR 59). İkisinde de vallahu alimun hakim” diyor. Yani bak, Allah bu şekilde böyle bir örnekle açıklıyor bunu. Demek ki siz bu ayet üzerinde düşünmezseniz avret konusunu anlayamazsın demektir değil mi? Zaten bize de en iyi açıklayan bu ayet oldu. Bu iki ayet oldu.
Katılmcı: Eğer bunun sırrını anlayamazsanız fazla da şey yapmayın. Çünkü Allah hikmet sahibi olduğu için bunu yerli yerinde yapmıştır. İtaat edilmesi gereken bir olaydır.
Hoca: Tabi. Karar Allah’ın kararıdır. Yani sen kendi keyfine göre karar veremezsin.
Aynı katılımcı: Bana göre şöyledir denmez diyor yani.
Hoca: Bana göre şöyledir diyemezsin.
Enes Hoca: O zaman şöyle bir düşünsek, o sadece kocaların eşlerin görebileceği, buluğa eren çocukların ve “ev ma meleket eymanukum” un görebileceği yerler var, ondan sonra diyor ya Nur suresinin 31 ‘de görünebilecek zinet bölümü var. Ondan sonra tamamen yabancıların görebileceği yerler var.
Hoca: O zaman zinet ayetinde okuyalım öyle mi? Mesele şey yapmış olsun. Konu yeni olduğu için tekrarda fayda var.
Enes Hoca: Evet evet.
Hoca: O zaman mesela bu Nur suresinin 30 ve 31. ayetlerine bakalım. Bak burada bir şey söylüyor;
“Kul lil mu’minune yaguddu min ebsarihim ve yahfezu furucehum: Mümin erkeklere söyle gözlerini önlerine indirsinler, ferclerini korusunlar”(NUR 30). Bir kere bu mutlaka olmazsa,olmaz şart. Yani ferclerin; diz kapağı ile göbeğin arasının kimseye gösterilmemesi olmazsa olmaz şart. Hatta aynı şekilde
“Kul lil mu’minati yaguddune min ebsarihinne ve yahfezne furucehunne: mümin kadınlara da söyle gözlerini önlerine indirsinler ve ferclerini korusunlar”(NUR 31). Ferc de diz kapağı göbek arası sadece eş, bir de el altında bulunan esirler. Bunların dışındakilere gösterilemiyor. Yani kaba avret sadece eşe gösteriliyor. Onun dışındaki diz kapağına kadar ki kısım şeye gösteriliyor ama bunu mutlaka korusunlar diyor. Burada bir kerd hiç taviz yok. Taviz yok. Ondan sonra erkeklerle ilgili zinet kelimesinden hiç bahis yok bak. Erkeklerde sadece ferclerini korusunlar. “Zalike ezka lehum” işte bu ismi tafdil değildir Serkan. Bu ismi tafdil değil. “Onlar için temiz olan budur”. Bunun dışındaki temiz değil. Buna sıfatı müşebbehe diyeceğiz yani. Her ne kadar ismi tafdil kalıbı olsa bile.
” İnnallahe habirun bima yasneun: ne yaptığınızdan Allah haberdardır”(NUR 30).
“Ve kul lil muminati yagdudne min ebsarihinne ve yahfezne furucehunne”. Aynı şey. “Gözlerini önlerine indirsinler ferclerini korusunlar. Bunda kadın erkek eşit. Ama kadınlar için bir ilave var. “Ve la yubdine zinetehunne: süslerini açmasınlar”. Belli etmesinler, ortaya çıkarmasınlar.
“İlla ma zahera min ha: gözüken hariç”. E şimdi kadını AllahTeala güzel yaratmış, ne kadar giyinse de güzel gözükür. Hatta şeydi, Hayrettin Hoca söylemişti ben de onu sık sık tekrarlıyorum. Demişti ki; ya siz demişti bir samançuvalının altına dört tane tekerlek koyun, yada bir ağaca bir bez geçirin, altına tekerlek koyun yürütün bu kadın deyin gene bir çok erkek alttan üstten bir yerini görmeye çalışacaktır dedi. Doğru yani. C.Hakk caziplik ortaya koymuş. Bu da fıtrat gereği. Dolayısıyla onların zaten eibisenin dış görünüşünün güzel olması,güzel giyinmesi zaten AllahTeala o güzel giyinmeye bir şey demiyor ki. Okuduk ayetlerde. Hatta onun öyle de olmasını istiyor. Gözüken kısım müstesna. Gözüken kısım dediğimiz zaman elbisenin dış kısmı da olabilir, vücudunun kendi yapısı da olabilir. Şimdi burada özellikle bir şey söylüyor; “Vel yadribne bi humuruhinne ala cuyubihinne”. Demek ki elbise deyince baş örtüsü anlaşılmıyor hemen. Başörtüsü anlaşılmadığı için bir çok yerde baş örtülmeyebiliyor. Baş örtülerinin “bi humuruhinne” bir kısmını, “ceyb” yani yakalarının üzerine “darb” etsinler. Onu böyle vuruyor. Vursunlar. Yani yakalarını kapatsınlar. Ondan sonra
“Ve la yubdine zinetehunne: zinetlerini göstermesinler”. “İlla li buuletihinne: kocaları hariç”. E şimdi Nur suresi 58’de anladık ki kocalarına her tarafını gösterebilir. O ayet olmasa sırf bunu şey yaparsa bu defa işin içinden çıkamazsın değil mi? Çünkü kocayla,babası, kocasının babası falan filan ooo, o zaman ikisini birleştirmezsen ferclerini korusunların da bir anlamı olmuyor, dolayısıyla işin içinden çıkamıyorsun. Kocaları değil o zaman buradaki anlaşılıyor ki bu zinet fercleri dışında olan kısımdır. Yani diz kapağı göbek arası ne nabaya, ne oğula hiç birisine gösterilmez.
“Ev abai buuletihinne ev abnai buuletihinne” şimdi, burada saydı saydı “ev ihvanihinne; kardeşleri” kardeşlerinin çocukları ondan sonra kız kardeşlerinin çocukları, kendi kadınları ve elleri altında bulunan cariyeler. Ve köleler de dahil. Bir de “evit tabiine gayri ulil irbeti miner ricali” erkeklerden irbe olmayan, yani erkekliği kalmamış, birisinin vereceği bir şey geliyor, yani birisi bir şey versin de geçineyim. Oralarda bulunuyor. Artık şey yapmış yani, eli ayağı düşmüş erkekler yani.
Katılmcı: 59. ayette dediniz ya 90 yaşında olsa bile izin istemesi lazım.
Enes Hoca: O alan başka.
Hoca: 90 değil 120 yaşında çocuğu olan var biliyormusun?
Katılımcı: Biliyorum da
Hoca: Ama şimdi “gayrı ulil” olan 50 yaşında adam erkeklikten düşmüş olabilir. Bir şey mi diyorsun?
Katılımcı: O ayet görmemesi gereken alan ile bu ayetin görülebileceği alan farklıdır.
Hoca: Oradaki avret buradaki zinet
Enes Hoca: Farec var, avret var, zinet var.
Hoca: Arada fark var, evet.
Katılımcı: Orada dediniz ki, 58 de dedi ki kocalar görebilir. O anlaşılıyor dedik. Burada tam onu destekliyor dedik.
Hoca: Şöyle söyle de tam ben anlayamadım ne dediğini.
Aynı katılımcı: 58’de dedik ya, dedik ki mesla burada eşlerin her yeri görebileceği anlaşılıyor. Ondan sonra biz 31’e baktığımızda dedik ki; bu ayet onu destekliyor dedik.
Hoca: “İlla li buuletihinne” de dedi ki; “buuletihinne” yi eğer 58. Ayetiyle birlikte okumazsan kocanın gördüğü her yeri diğerlerinin de görebileceği anlaşılabilir dedik değil mi? Öyle bir şey söyledik. Ama 58 ile birlikte okuduğumuz zaman kocanın görebileceği, karı kocanın birbirinin görebileceği başka, “ma meleket eymanukum” un görebileceği başka
Katılmcı: Her ikisi birbirini destekliyor dedik.
Hoca: Hayır, hayır anlamamızı sağlıyor dedik.
Aynı katılımcı: Anlamamızı sağlıyor , o zaman ben dedim ki bu da diyelim bunu anlamamızı sağlayamaz mı?
Hoca: Şüphesiz tabi.
Aynı katılımcı: Yani şöyle 120 yaşına geldiği zaman o da artık normalde
Hoca:”Ulil irbe” meselesini mi diyorsun
Aynı katılımcı: Evet
Hoca: Ulil irbe olan da göremiyor gene. Ferci göremiyor. Zineti görüyor. Zinet başka ferc başka. Tamam mı? Bir kere ayetin başında ferc’i mutlaka koruyacaksın diyor. O kesin. Ama zinet konusu var orada. Evet Haşim var mı sorun?
Haşim: Benim sorum şu; bu zinetin sınırları geçen ders görmüştük diz ile göbek arası dışındaki geriye kalan bedendir. Ama yukarıya geldiğimizde “ve le yubdine zinetehunne illa ma zahera min ha” o biraz daha genel oluyor.
Hoca: O “illa ma zahera min ha” dışarıdaki kişiler oluyor. İşte o “illa ma zahera min ha” ya Peygamber efendimizin, gerçekten kadının gözü de güzeldir. Bazı kadınların gözleri bir çok kimseyi çok etkiler. Bakarsın etkilenme gözden olur. Görmesi için gözüne, nefes alması için buruna, ağza yemek yiyecek, tutacak, yürüyecek.
Haşim: İki yerde de zinet geçiyor. Bir de “ya beni ademe huzu zinetekum inde kulli mescidin”
Hoca: Şimdi oraya geçeceğiz. Biraz sonra oraya geçeceğiz. Hayır elsenin kendi de zinettir. Ama mecburen gözükecektir o.
Katılımcı: Kadın ne kadar örterse örtsün, biraz önce anlatmak istediği ortaya çıkacak yani.
Hoca: Mecbur yani başka çaresi yok. Burada anlaşılıyor ki yani bu ayetlere bakarsanız diz kapağı ile göbek arası dışı olduğu belli zaten. “İlla ma zahera min ha” hariç. O “illa ma zahera min ha” zineti göremiyorlar onlar. Bir de zineti görenler var. Yani zineti görenler kimler? İşte burada sayılan koca, baba falan. Kocaya herhangi bir sınır olmadığınıda Nur suresi 58’den öğrendik. Böylece herhangi bir problem kalmıyor değil mi? Bütün detaylarıyla. İşte şuna da tekrar dikkatinizi çekmekte fayda var. Ger hemen anlıyorsunuz ama, bu internete konuyor. Sizin gibi yıllarca bu halkalara katılmış olmayan insanlar belki ilk defa dinlemiş oluyorlar. O bakımdan söylemekte fayda var. Kuranı kerim kadar meseleyi ayrıntılı anlatan, mesela bu konuyu bu kadar ayrıntılı anlatan bir başka kaynak biliyormusunuz?
Katılmcı: Anlatsa bile buna göre en iyi anlatan kuranı kerimdir.
Hoca: Yok yani bütün ayrıntıları vermiş değil mi? İşte ne diyor; “kitabun uhkimet ayatuhu”. Mesela ferclerini korurlar. Ayetleri muhkem kılınmış bir kitaptır. “Summe fussilet”. Fussilet ne demek? Fası fasıl, yani bütün ayrıntılarıyla. Bütün ayrıntılarıyla açıklanmış. Peki açıklayan kim? “min ledun hakimin habir”(HUD 1). Hakim ve habir tarafından açıklanmıştır. Yani Allah tarafından. Bak işte açıklamış. Ama mesela ben şahsen şu ana kadar okuduğum her hangi bir kitapta bu ayetler arası ilişki, ilgi kurularak açıklandığını bilmiyorum. Siz biliyormusunuz?