Euzubillahimineşşeytanirrahim Bismillahirrahmanirrahim. Elhamdulillahirabbilalemin vel akibetü lil muttakin esselatu vesselamu ala Rasulina Muhammedin ve Ala Alihi ve Sahbihi Ecmain.
(Baş taraftaki yoğun parazit nedeniyle hadisin Arapçası anlaşılmıyor)
“İmamlık konusunda insanlar içinde imamlığa en layığı diyelim, sünneti en iyi bilendir.” Bunların içerisinde Kuran’ı en iyi bilen kimse imamlığa layık olan da odur. İlme ihtiyaç, yeni bir durum ortaya çıktığı zaman yani olmayacak bir şey olursa ilme ihtiyaç olur. Sihir olur, başka bir şey olur o zaman ilme ihtiyaç olur ama işler yolunda gittiği zaman ilme ihtiyaç yoktur, fakat kıraate ihtiyaç vardır.
“Ve nahnu lekulu el kıraatu uftar ileykekun ileyha” “Biz diyoruz ki kıraate ihtiyaç olur” Ne için? “Birüknin vahidin” “Bir tek rükün için.” Yani namazın içerisinde birçok rükünler vardır, onların sadece birisinde kıraate ihtiyaç vardır. “Vel ilmu” “ilim ise” “lisairil erkani” “diğer rükünler için gerekiyor.” Yani kaç tane rükün var, şu kadar, onlardan bir tanesi kıraat. Peki, diğerleri, bunlar için de bilgi gerekiyor onun için biz bilgiyi öne alıyoruz diyor. “Fe intesevaba” “bilme bakımından, sünneti bilme bakımından yani Peygamberimiz namazı nasıl kılmış onu bilme bakımından eşit olurlarsa” “feagraühum” “o zaman en iyi Kuran okuyan imam olur” “li gavli Aleyhusselatuvesselam” “Peygamber Efendimizin şu sözünden dolayı”;
“Yeümmül kavme agraühüm likitabillahi teala” “Kavme Allah’ın kitabını en iyi okuyan imamlık eder” demiş Peygamber Efendimiz. Sonra demiş ki; “Fein kanü sevaen fealemühum bi sünne” “Eğer kıraatte eşitseler o zaman sünneti hangisi daha iyi biliyorsa o imam olur” Fakat “agraühum” sünnet kelimesi bir…
YAHYA ŞENOL: Müslim’de geçen bir hadis.
KATILIMCI: Peygamberimiz mi diyor “sünneti en iyi bilen”?
ABDULAZİZ BAYINDIR: Peygamberimiz onu demez. Peygamberimiz demez ama daha sonra bu hadisi rivayet edenler kendi zihinlerinde O kelimeyi ona çevirmişlerdir. Peygamberimiz öyle demez.
KATILIMCI: Kullandığı kelime ne olabilir de daha sonra bu “sünneti” onun yerine kullanmış olabilir?
YAHYA ŞENOL: Yani “sünnet” kullanılmışsa ne manada kullanılmış olabilir?
ABDULAZİZ BAYINDIR: Onu diğer rivayetlere bakmak lazım onunla ilgili diğer bütün rivayetlere bakmak lazım.
KATILIMCI: Şöyle bir hadiste var “Aleykümbisünneti…(Sonrası anlaşılmıyor)
ABDULAZİZ BAYINDIR: Diyorlar evet, Peygamberimize söylemediği şeyler söyletiliyor.
ABDULLAH BAYINDIR: Şimdi fıkıh kitaplarının, Fıkıh Usulü kitaplarının “Sünnet” bahsini açarsak hepsini buluruz onların.
KATILIMCI: Seninle “sünnetin” sözlük şeyine baktığımız zaman, Kuran-ı Kerim’de Allah-u Teala’nın koymuş olduğu kanun veya Allah-u Teala’nın müminlere ve kafir olan kavimlere tutmuş olan tavrı. Bu açıdan baktığımız zaman Peygamber (A.S.) “aleyküm bi sünneti” demesinin garip bir yeri yok yani. Çünkü benim yolumdur, ben size bunu yol yapmışımdır, metot yapmışımdır, metot anlamında Peygamber (A.S)’ a Allah-u Teala’nın indirmiş olduğu mesajlarını sahabiler arasında uygulama şeklini, metodunu sünnet olarak Peygamber (A.S.) demiş olabilir.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Sünnet kelimesi biliyorsunuz o zaman “kanun ve farz” manasına kullanılıyordu ya.
KATILIMCI: Peygamber (A.S.) “Benim koymuş olduğum, benim uygulama şeklimi uygulayın onu fazla yapmayın” demiş olabilir.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Tabii o konu üzerinde biraz durmak lazım ama Peygamberimiz o kelimeyi kullanmadığı halde raviler öyle bir kelime koymuş da olabilirler.
ENES ALİMOĞLU: Kuran-ı Kerimi doğru okurken “agraühüm” denilir mi onlara?
KATILIMCI: Denilir. Çünkü rivayetlerde deniliyor ki yani “dat’ı” en iyi çıkaran onlardı deniliyor. Sahabiler içinde bazı harfleri çıkaramayan sahabiler vardı.
ABDULLAH BAYINDIR: En çok okuyan olamaz mı, “agraühum”?
KATILIMCI: “Agraühum” en güzel okuyan demektir.
KATILIMCI: Güzel okuyandan ziyade kıraatte ezberi olan, zaten fazla ezberi oldu mu otomatikman daha iyi okur.
ABDULLAH BAYINDIR: Hatta bir rivayette “çocuğu geçirmişler var”.
KATILIMCI: Onun için engel yok yani daha çok ezberleyen, daha çok ezberleyen daha güzel okuyan, o da olabilir.
ABDULLAH BAYINDIR: Araplar sonuçta “dat” ı kullanıyor, bir kişi “dat” ı çıkarttı diye olmasın.
(Bu bölümde tüm katılımcı Hocalar bir ağızdan konuştukları için konu bütünlüğü sağlanamıyor, o yüzden bu bölümü bir süre yazmadım.)
KATILIMCI: “Agraühüm”, Kuran’daki “fagraû mâ teyessera minel gur’ân” (Müzzemmil 73/20) var ya! Belki oradan “agraühüm” diye.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Şüphesiz tabii Kuran’dan okuyacak ta o hadislerin hepsi orada mı? Peki “Müslüm” deki rivayetler neler? Bir oku bakalım Abdurrahman.
ABDURRAHMAN YAZICI: “Gale Rasulullahi Sallallahu Aleyhivesellem iza kanü seyaste ve yekum mehum ehadehüm, ve ehaddühum li imameti egahüm.” Diğer rivayet;
“Gale Rasulullahi Sallallahu Aleyhivesellem Yeümmül kavme agraühüm likitabillahi Teala Fein kanü fil kıraati sevaen fealemühum bi sünneti fein kanü fi sünneti sevaen feegdamühüm hicreten fein kanü fi hicreti sevaen fe egdamühüm silnen ve yeümürracülürracüle fi beytihi ve fi sultanihi ve yeclisü ala tekrimetihi illa bi iznihi.”
KATILIMCI: Hocam demek ki ”silmen” i, “sinnen” diye almışlar.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Yok, “sinnen” de var. Yani şimdi “agraehüm” ve “li kitabillah” yok değil mi orada? “yevmül kavme agraehüm li kitabillahi” yani “bir kavme önce Allah’ın kitabını hangisi daha iyi okuyorsa o imamlık yapar” “Fein kanü sevaen fealemühum bi sünne” “eğer kıraatte eşitseler sünneti en iyi bilen”
ENES ALİMOĞLU: Yani namazın kılınış şekline mi?
ABDULAZİZ BAYINDIR: Herhalde yani “sallu kemaraeytehu yusalli” Yani “efgahum fıkhan” olur, çünkü “Allahümme faggihu fitnin” diye Peygamber efendimizin duası var. Onun için “fealemühum bi sünne” yerine “efgahum fıkhan” tamam. Ama işte bu “sünnet” kelimesi pek burada uymuyor doğrusu.
KATILIMCI: Birde şöyle bir şey, eğer sünneti biraz önce Mehmet Hoca’nın anlattığı şekilde anlatsak tabii doğrudur yani sünnetin öyle bir anlamı vardır, hadisçilerin de farklı bir anlamı vardır.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Asıl anlamı ne?
– Dini usül demektir.
– Eğer öyle bir şeyse o zaman “agraehüm bi kitabillahi” yani “Kuranı en iyi okuyanın” sünneti…Yani bu sünnette Kuran’dan ayrı bir şey midir? Bu soru akla gelebilir.
ABDULAZİZ BAYINDIR: O yüzden “agraehüm” “en fazla zihninde Kuran olan olabilir”.
YAHYA ŞENOL: Bir de şey var, Uhud Savaşında hani Ashab-ı Kiram’ı defnederlerken “en öne en çok Kuran-ı Kerim’i bileni koyun” diyor Peygamber Efendimiz. Yani burada da, imamlıkta da en öne geçmede Kuran bilgisinin çokluğuna göre.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Asıl bilgi Kuran bilgisi zaten.
– “fealemühum bi sünne” de herhalde yorum bilgisi herhalde.
– Öyle bir hadiste var sahabeden; “Bir ayet indiğinde biz bu ayeti ezberlerdik, onu uygulardık, bütün detaylarıyla öğrenirdik ondan sonra başka bir ayete geçerdik” böylece “Agraehüm” sadece öyle birebir okuma değildir.
ABDULAZİZ BAYINDIR: O zaman “fealemühum bi sünne” nin bir anlamı kalmayacak sizin dediğinize göre.
YAHYA ŞENOL: Bir de Taberani’de Mucemul Kebiri’ndeki o hadisi vermişler hocam “İn talaktum ağribi inen nebiyi (S.A.V.); bi islamil gavmihi ve kane fi ma ve sadagna yevmehum tekberehum Kuranen ve küntü entehuma kuranen ve addemehu”
ABDULAZİZ BAYINDIR: Çocuk muydu o? Kaç yaşındaymış belli mi? Ben sokakta oynardım gelip geçerken okurlardı, aklımda kalırdı Kuran’dan.
YAHYA ŞENOL: Altı veya yedi yaşındaymış hocam. “وعن عمرو بن سلمة رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]أمَمْتُ قَوْمِى وَأنَا ابنُ سِتٍّ أوْ سَبْعِ سِنِينَ، وَكُنْتُ أكْثَرَهُمْ قُرْآناً[. أخرجه البخارى، وأبو داود والنسائى”
ABDULAZİZ BAYINDIR: Secdeye vardığım zaman arkadan şey gözüküyordu diyor, evet Buhari hadisi.
YAHYA ŞENOL: Yani burada Kuran bilgisi, ezber.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Onunla ilgili hani belki orada da vardır, Amr İbn. Seleme, oradan gelip geçenlerden duyarak öğrenmiş Kuran ayetlerini ama diğerlerine göre daha fazla bilgiye sahip demek ki.
– Biraz öncesini anlatıyor diyor ki; “Vallahi hak olan Peygamber aleyhissalâtu vesselâm’ın yanından geliyorum. Dedi ki: “Şu vakitte şu namazı, şu vakitte şu namazı kılın! Namaz vakti girince biriniz ezan okusun. Kur’ân’ı en çok bileniniz de imam olsun! Bunun üzerine baktılar. Benden başka Kur’ân’ı daha çok bilen yoktu. Çünkü ben yolculardan (gelip geçtikçe sorup) öğrenmiştim. Beni öne geçirdiler, o sırada altı veya yedi yaşımda idim. Üzerimde (kısa) bir bürde vardı. Secdeye varınca toparlanıp kalıyordu. Mahallemizden bir kadın: “İmamınızın kıçını bari bize karşı örtün” dedi. Bunun üzerine kumaş satın alıp bana (uzun) bir gömlek (kamîs) biçtiler. Bu gömlek kadar hiçbir şey beni sevindirmemişti.”
Sekiz yaşının olgunluğuna erdiriyor Taberi de altı, yedi, sekiz. Yani büluğa ermemiş bir çocuk.
– O zaman esas olan Kuran’ı en çok bilen ama eşit derecedeyse bu ikisinin…
ABDULAZİZ BAYINDIR: Şimdi bu çocuk bu yaştayken Kuran’ın manasına nüfuz edemez ki. Ezber bilgisi.
– Orada o çocuğun namaz kılmayı düzgün bilmesine gerek yok, Kuran’ı başkalarına göre iyi bilmesidir. Ayrıca o çocuk gibi daha iyilerinin yaşı daha büyük olsaydı o tercih edilecekti.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Ama bak orada yaş meselesi yok, hanginiz daha çok biliyorsanız o geçsin demiş. Eşit olsaydı tabii ki çocuk yerine büluğa ermiş olanı tercih edecekti.
– Kıraatte eşitlermiş, ama daha çok esas olanın Kuran’ın iyi bilinmesi.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Yalnız orada işte Peygamber (S.A.V.) ‘in öğrettiği şey de çok önemli; “şu vakit geldiği zaman biriniz ezan okusun hanginiz daha çok Kuran biliyorsa o da öne geçsin, namazı kıldırsın” diyerek işi bitirmiş. Halbuki işte bizden birisi gitseydi orada okul açacaktı, o açtığı okulda namazın içindeki şartlar, dışındaki şartlar, vacipleri, sünnetleri hangi şeyler namazı bozar hangi şeyler namazı bozmaz.
YAHYA ŞENOL: Hanefiler diyor bunu, diyorlarmış ki bu farz namaz değil nafile namaz.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Nafile namaz diyorlar değil mi? Ama aynı Hanefiler diyor ki “nafile namaz cemaatle olmaz” millet toplaşmış.
ABDULLAH BAYINDIR: İşte bu rivayeti şey yapamıyor, ben reddettim diye açıkça söylemiyor.
– Çocuk Şafii olabilir mi?
ABDULAZİZ BAYINDIR: Bir dakika, Şafii’de imam oluyor mu çocuklar? Yani çocuk imam oluyor, tamam.
ABDULLAH BAYINDIR: Kendisine namazın farz olmadığı bir kişi, namazın kendisine farz olduğu kişilere imamlık yapması benim aklıma pek uymuyor. Önde alıştırma amaçlı yedi yaşından itibaren kılıyor ergenliğe kadar ama arkandakiler mecbur kılması lazım o da mantıki olmuyor yani.
– O dönem fıkhi sistemler kurulmamış daha.
ABDULLAH BAYINDIR: Hayır yani mantık diyorum.
-İmam ile cemaat arasındaki ilişki çok da o kadar karmaşık değil. Onlar sanki anlaşmışlar beraber namaz kılacağız, sen namazın ben namazımı ama belirli ritüellerde, belirli hareketlerde.
ABDULLAH BAYINDIR: O zaman şeylerde Şii’lerde dışarıdan birisinin kıldırdığı söyleniyor mesela, namaz kılmayan birisi imamlık yapıyor.
– O kadar da değil o zaman yani.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Neyse şimdi onlar ayrı bir konu da bizim kendi Şafii mezhebinde bu konu ve bağlantılı konular farklı, Hanefi Mezhebinde kendi başına şurada nafile namaz kılan bir kimseye farz namaz kılan uyamaz. Ondan sonra işte kaza mantığı var biliyorsunuz adam kazası varsa farz kılan onun arkasında kaza kılamaz, Şafii mezhebinde bütün bunların hepsi caizdir.
ABDURRAHMAN YAZICI: Şöyle bir şey var Hanefi mezhebinde tabii imamın okuması mesela kıraatte imamın okuması cemaate yeter görüşü falan hepsi o mantığa dayanıyor o zaman. Aynı niyete.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Şimdi bu Peygamber (S.A.V.)’in hadisini okuduk “fe agraühum kane ağlamehum laennehum yetevek kavle bi ahkamihi fe guddime fi hadisi” şimdi burada Peygamberimizin hadisinde hani “içinizde Kuran’da daha çok okuyan kişi imamlık yapsın” diye hadiste geçiyor. Halbuki biz “agraühum bil Kuran” yerine “alameühum bil sünnet” yani sünneti daha iyi bilen dedik, Kuran’ı daha iyi okuyan demedik. Ebu Yusuf, Kuranı daha iyi okuyan dedi ya da daha çok Kuran’dan ezberinde olan. Bu da diyor, niye biz böyle yaptık biz bunu bilerek yaptık çünkü diyor Peygamber (S.A.V.) zamanında bunlar şeyi daha çok bilirlerdi. Yani bilgileri daha fazlaydı Kuran okuyanlar. Yani Kuran-ı Kerimi hükümleriyle öğrenirlerdi az önce Haşim’in söylediği gibi. “Fe guddume fihadis” bu sebeple hadiste öne alınmıştır.
Peygamber Efendimizin “eagraühum li kitabillahi” sözünün “Allah’ın Kitabını en iyi okuyanların” sözünün anlamı aslında “onu en iyi bileni” de içerir. Halbuki artık “vela kezalike fizemanina” “zamanımızda durum böyle değildir” Adam Kuran-ı Kerim’i ezberliyor ama muhtevasından habersiz, ne anlama geldiğini bilmiyor. “fegaddemna elaleme” “bu sebeple daha iyi bileni biz tercih ettik” diyor. Şimdi bu da aslında pek de uzak tutulacak bir şey değil ama o çocuk rivayetine uymuyor. Hanefilerde o rivayeti almamak suretiyle işi halletmiş oluyorlar.
Bir de daha önceki derslerimizde de söylemiştik, belki tekrarlanmasında fayda var. Peygamber (S.A.V.) “Sallu kema raeytemune yusalli” “ben nasıl kılıyorsam siz de öyle kılın” diyor. Şimdi burada bu işi biraz aşırıya kaçırtıyor bizim gelenek. Yani şimdi şöyle düşünün Peygamber Efendimizin mescidi ve orada her namazda bin kişiye yakın bir cemaat var, küçücük bir yer değil. Hani üç beş kişi ile namaz kılmıyor ki ve bu da en öne geçmiş siz önden bakmıyorsunuz, siz arkadan tavırlarını üç beş kişi görecektir fazla değil. Hadi on kişi birinci saftakiler görsün, ikinci saftan da belki birkaç kişi belki görür ama ne kadarını görecek. Onun için zaten “öğlen de kıraatte bulundu mu bulunmadı mı?” bir sürü ihtilaflar oluyor ve diğer rivayetler. Şimdi bunun manası şu; ya işte biz ne yapıyorsak siz de onu yapın, aynı hareketleri yapın tamam. Ama biz o aynı hareketleri yapından ötesine, çok detaylara varıyoruz ve insanları böyle işin içinden çıkamayacakları detaylara sokuyoruz. ENES ALİMOĞLUnın biraz önce söylediği gibi iki rekatta 72 tane mekruh var noktasına kadar getiriyoruz.
Bak şimdi gitmiş o kadar kolay bir şekilde tarif etmiş ki. O kadar da fazla detayına inmemek lazım bu işin.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Hakikaten insanları korkutuyorlar ondan sonra bir çoğu da namaz kılmıyor.
– Yani bir de şu da var, o yetmiş iki mekruhtan haberi olmayıp da yıllardır namaz kılmayan da var.
ABDULAZİZ BAYINDIR: İnsanlar ne yaparlarsa yapsın bize düşen meseleyi doğru anlatmaktır. Mesela yukarıda “alemeun bisünneti” dedi değil mi? Yani “sünneti en iyi bilen.” Şimdi bu Hanefilerin zihnindeki sünnet, Peygamber Efendimizin uygulaması diye mi? Peki siz şurada namazı anlatıyorsunuz, sizin anlattığınız namazın neyi sünnete uyuyor?
-Oradaki “alemeun bi sünneti” derken namazla ilgili kendisi özetlemiş oluyor. Bir adam vardı ya gidiyor namaz kılıyor, Peygamberiz diyor ya işte “namazı şöyle kılacaksın” diye öğretiyor. Namazla ilgili sünneti uygulatıyor, özetlemiş oluyor.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Tamam öyle de, ben onu demiyorum. Yani şimdi siz burada diyorsunuz ki; “sünneti en iyi bilen” diyorsunuz, siz buraya kitap oluşturmuşsunuz namazla alakalı, ne ölçüde sünnete uyuyorsunuz burada?
ENES ALİMOĞLU: Mesela kadınların namazının farklı olması konusunda hiçbir hadis, rivayet bir şey yok. “Sallu kema raeytemune” da kadınlarda var ama onlarla ilgili biri bir illet bulmuş (burası anlaşılmıyor 26:00)
-Çarşıya, pazara çıktığı zaman böyle..
ABDULAZİZ BAYINDIR: Ya kadın çarşıda, pazarda rahat rahat dolaşıyor, namaz kılacağı zaman şey yapıyor yani başka şeyler yapıyor.
-Şimdi bir gün pikniğe gittik, piknikte kadınlar namaz kılacaklar biz cemaat olduk, meydan da kılıyoruz tabii binlerce insan var, başımızda da mahalleden imam var senin hemşehrin. Kadınlara dedi ki; “siz şurada arabaların arasına oturun orada namazı kılıverin” dedi. “Hocam” dedim. “Namazın farzları kadınlar için ayrı, erkekler için ayrı mı?” dedim. “Hani kıyam farzdı” dedim. O zaman böyle bilgimizde yok, “ama bir sürü erkek var etrafta” dedi. “Hocam bak orada çalışıyorlar, iyilik yapıyorlar, sen de oturarak kılacaklar diyorsun” dedim. “Ya, sende amma boyundan büyük işlere karışıyorsun” dedi. Ertesi günü müftüye sorduk, çağırdı onu “Fahri Hoca” dedi “böyle, böyle” dedi. “namazın farzlarını say bakalım Fahri Hoca?” dedi. “Ya Hocam bana da mı?” dedi. “Sana, banası mı var? Say bakayım duyayım senin ağzından.” Hoca saydı, “bu erkekler için mi, kadınlar için mi?” dedi. “Ya dedi Mustafa Hoca olayı mı anlattı sana?” dedi. Genelde böyle uygulanıyor bu Anadolu’da.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Evet, öyle işte, neyse şimdi devam edelim bakalım;
“Fe in tesevav feagraahum” “Eğer kıraatte de eşit seviyede iseler en takva olanıdır.”
Bu nasıl tespit edilecekse? Belki zahire göre tespit edilir.
ABDULLAH BAYINDIR: Bu çıkar aslında çıkmayacak bir şey değil. Hayır şimdi biz hafızlık yapan şeyler olarak biliyoruz yani hafızlık sınıfında yirmi kişiden beş, altısı hiç de aslında ezberlediğiyle uzaktan yakından alakası olmayan davranışları vardır mesela. Camiye gidildiği zaman mesela toplu cemaat kılınacak diyelim, cemaat olduğu zaman yakalanmıştır o, cemaate yakalandık diye düşünür. İmamlığa geçirilmez o.
ABDULAZİZ BAYINDIR: “Fe intesavav fe agraahum” “Eğer eşit olurlarsa en takva olanı şey yapar.” “li gavlihi (A.S.V) men salla halfe alimen takiyyin fekeennema salla halfe nebiyyin” “Kim müttaki bir alimin arakasında namaz kılarsa sanki Peygamberin arkasında namaz kılmış gibi olur”
ABDULLAH BAYINDIR: Bunu evliya olarak değiştirsek tam olacak.
ABDULAZİZ BAYINDIR: İyi ya işte benim az önce söylediğimde bu. Siz şimdi bir fıkıh yazıyorsunuz, bir ilim oluşturmuşsunuz, siz sünnet diye yeni şeyler icat ediyorsunuz, ondan sonra “sünneti en iyi bilen” diyorsunuz. O zaman sizin hiç imamlık yapmaya hakkınız yok çünkü bilmiyorsunuz sünneti. Öyle değil mi?
Ondan sonra “fe intesavav” “bunda da eşit olurlarsa” “fe esennehum li gavli (A.S.V) libney Ebi Muleykete” “Ebi Muleyke’nin iki oğluna” şunu söylemiş Peygamber Efendimiz; “Vel yevme ummekuma, ekberukuma sinnen” “hanginiz daha yaşlıysanız o imam olsun” demiş. Bu hadis konusunda neler söylüyor.
-Yani var hadis kitaplarında ama bu olay olarak değil. Yaş olarak var “ve agremehu sinnen” diye.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Tamam “daha yaşlı olan” demektir. Evet, Ebu Davud’da mı? Şimdi o Buhari’de geçen hadisle bunun arasında bir çelişki ortaya çıkıyor. Orada olsaydı “en yaşlınız namaz kıldırsın” derdi. Mesela o ilk okuduğumuz hadiste “sin” “yaş” yok. Evet.
Burada bir gerekçe daha söylemiş; “Veleenne fi takdimihi tekfiral cemaati” “Yaşlının takdiminde cemaati çoğaltmak” var, nasıl olur bu? Cemaat nasıl çoğalıyor? Yani yaşlının kaçmasını engellemiş olursun.
(ENES ALİMOĞLU dersin başlarındaki küçük bir çocuğun arkasında namaz kılmayı anlatan hadisi tekrar hatırlatıyor)
Şimdi bunda yanlış bir şey yok mesela küçücük bir çocuğun arkasında adam namaz kılmak istemez.
“Ve yukrehu takdimul abd”. Bazı kitaplarda bu şartları çok da ileriye götürürler biliyorsunuz, karısı güzel olana kadar götürürler.
ABDULLAH BAYINDIR: O zaman namazdan önce bir güzellik yarışması, podyumda gezmeleri lazım. Caminin işlevleri arasına onu da koyabilirsin.
ABDULAZİZ BAYINDIR: “Ve yukrehu takdimul abdihi” “Kölenin imamlığa geçirilmesi mekruhtur” Neden? “Ennehu la yeteferrahu litteallami” “Çünkü ilim öğrenmek için boş vakit bulamaz.” Ama şimdi biz şeyden biliyoruz bak, Mevali, kölelikten azad edilenlerin hepsi büyük ulema olmuştur. Ebu Hanife’de Mevaliden değil mi? Gerçi köle olmamış ama.
-Bir ayrımda kendisi köle diğeri ise mevalidir, yani kölelikten azad edilmiştir. Öyle bir şey de olabilir yani. Alim olanları ömürleri boyunca köle olarak yaşamamışlar. Bir de kimin kölesiydiler? En büyük sahabilerin kölesiydiler, öyle bir fark da var. Çünkü İbn Abbas’ın kölesi olmak var bir de sıradan bir köylünün kölesi olmak var.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Yani şurada “Ennehu la yeteferrahu litteallami” hepsi için geçerli değil. “İlim öğrenmek için vakit bulamaz” hepsi için geçerli değil.
-Orada bir şey var Hocam, açtım biraz evvel; sahibinin yanında diyelim bir hizmetçiyse adam oradan sadece yanında zaman, zaman yanında bulunup ta sözlerini dinlemesi bile kendisini…
ABDULAZİZ BAYINDIR: Avusturalya’dan bağlantımız var.
-Bir de efendisine hizmet ederken kitap yazacak kadar bilgili olanlar var.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Hüseyin Bey hoş geldin, her ne kadar sesinin duyamasak ta. Dur ben sana bu ortamı bir göstereyim.
“Fe yukrahu takdimul abdi vel arabiyi” “Arabi” dedikleri çölde yaşayan yani “çöl Arapları” ya da “Bedeviler”. “Ennel galibu fi hulul cehlu” “Çölde yaşayan Araplarda genelde cahillik söz konusu olur, çünkü okul yok, mektep yok, medrese yok.” “vel fasiki” “fasığın takdimi” demek olur. “le ennehu la yettemehu bi emri dinihi” “Dinin işin önem vermez yani fazlaca ilgilenmez.” Çünkü fasıktır, “aman benim fazla da bir alakam yoktur” demiş olur. “Vel ama” “körün takdimi de yani körün öne geçirilmesi de mekruhtur” “teennehu la yetevekkele necasete” “necasetten kaçınmaz”. Niye kaçınmaz? Çünkü göremiyor, bilemediği için necasetten kaçınamaz. “ve veledu zina” “zina çocuğunu da öne geçirmek mekruh olur.”
-Veled-i Zina diye kimliğinde yazıyor sanki.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Halkın öyle tanıdığı tabii. “leennelehu leyse evun müfakkiihu” “onu eğitecek” mi diyeceğiz?
ABDULLAH BAYINDIR: Bu tamamen terbiyesizlik artık gerçekten bu ne ya böyle bir şey mi var?
ABDULAZİZ BAYINDIR: Oğlum, sen beni de geçtin yani.
ABDULLAH BAYINDIR: Hakikaten artık bu Türk filmlerindeki “Sezercik” gibi, bu kadar saçmalık mı olur.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Ya gerçekten bu şeyi Allah kimsenin başına tabii hiç istenecek bir şey değil. Veled-i Zina olmak bu çocuğun tercihi mi? Yani başkasının suçuyla çocuğu niye suçluyorsunuz? Sen “alemun” dedin bitti bunlara hiç gerek yok ya. Hayır şimdi ne yapacak ya, onun psikolojik baskısını düşünün üzerinde.
ABDULLAH BAYINDIR: Yani Diyanetin şey yaptığını düşünün, bu şartları ciddiye alıp uygulamaya koyduğunu.
-Şimdi Rasulullah (S.A.V.) “kimsenin kimseye üstünlüğü yoktur ancak takva iledir” diyor. Burada bir suç varsa o işi yapanlaradır.
ABDULAZİZ BAYINDIR: ya şimdi ama bakın siz bunu buraya yazarsanız, cemaatte ondan nefret eder onu arar, buraya yazmaz da, derseniz ki kardeşim; “bu suç, bu çocuğun değil, babasının” derseniz o çocukta kurtulur ve ömür boyu herkes ona merhametle bakar, öbüründe şüpheyle bakar.
ABDULLAH BAYINDIR: Bence ne şüpheyle, ne merhametle baksın. Normal bir insan gibi baksınlar. Merhametle bakılması da ona zarar verir, şüpheli bakılması da.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Ondan sonra diyor ki; “velenne fi takdimuha ulaheten fi ralcemaati fi yukraatuhu” “çünkü bunları öne geçirmekte cemaati tenfir vardır, yani cemaat kaçar öyle bir şeyden ondan dolayı mekruh olur” diyor. Yani bunun delili o, halkın temayülüne bakmış. “Veintegaddemu” “ama imamlık yaparlarsa caiz olur” demiş. “Li gavlihi (S.A.V) sallu kulle halfi berrin ve ecrin” “Peygamber (S.A.V.) demiş; günahkar olan ya da iyi olan hepsinin arkasında namaz kılın” demiş.
Yani burada asıl konu namazın yani imamın namazı ile cemaatin namazının ayrımı, aynımı olduğu konusudur. Değil mi? Yani şimdi geçenlerde size sorulan soru da çok önemli bir soruydu. Adam diyor ki; “ben düzgün Kuran okuyorum” diyor, “caminin imamı da okuyamıyor” diyor. “Ben şimdi camiye gideyim mi, gitmeyeyim mi? Evde mi kılayım, camide mi kılayım?”.
Az önceki hadiste bir şey daha vardı, şimdi onu da okuyalım da onun üzerinde bunda duralım. Diyor ki;
“Velayeummar racule, velayuammir raculu fi sultanihi.” “Hiç kimse kendi hakim olduğu bir yerde önüne geçilerek namaz kılınmaz.
ENES ALİMOĞLU: “Vela yeumur raculu racule fi sultanihi”.
Yahya ŞENOL: O zaman buraya kadar ki hadisleri okuyalım mı hocam?
ABDULAZİZ BAYINDIR: ben de sadece bir “racule” tek bir “racul” var. Ama sende iki tane var, iki tane olunca “yeumur raculu racule” diyeceksiniz, fark etmez aynı şey, benim buradaki ifadede “faiz has” getirmiş. “Vela yuammerraculu fi sultanihim”. “Hiç kimse kendi hakim olduğu yerde…
-Yani Ahmedinecat, Abdullah GÜL’e imam olamaz Türkiye’de.
ABDULAZİZ BAYINDIR: O kadar şey olmaz, sizin evinize geldik mesela…
Yahya ŞENOL: Okuyalım mı o hadisleri?
ABDULAZİZ BAYINDIR: Oku.
Yahya ŞENOL: Malik Bin Huveyris’den geliyor hadis;
“Semiutun Nebiyye (S.A.V.) yegul, menzara gavmen fela yeummuhum…”
ABDULAZİZ BAYINDIR: “Yeummehum” o şeydir, “yeummehu” olacak. “yeumme” olacak.
-“İmam olmasın”, “yeummuhum” olunca “imam olmasın onlara.”
ABDULAZİZ BAYINDIR: Şimdi orada “vela yeummuhum” dese “vav” olması lazım başında, “ceza” olmaması lazım, bir ceza bekleyeceğiz. Şimdi bu da bu şartın cezası olduğuna göre mecburen “yeummehum” diyeceğiz. Evet “menzara gavmen fela yeummuhum racilun”
Şimdi diyor ki; “bir kimse eğer bir kavmi ziyaret ediyorsa oraya imamlık yapmasın, oraya onlardan bir kişi imam olsun.”
Bu çok güzel bak son derece gerçekten önemli bir husus. Şimdi düşünün, bu bahsettiğimiz mescit, mescidin görevli bir imamı var, görevli imam. Şimdi o sizin dediğiniz daha iyi Kuran okuyan kişi, ezan okunduğu zaman oraya gidecek bir kere, geçen hafta okumuştuk. O zaman bu şahıs orada imamlık yapamayacak. O adam imamlık yapacak, ister iyi okusun ister kötü okusun, imam o. Şimdi bu hadisten o anlaşılmıyor mu?
ABDULLAH BAYINDIR: Benim köyde çalıştığım köydeki imam medrese mezunuydu şeyde, Erzurum’da. İki, üç kere uyardım ama her Cuma’da da mutlaka Nas Suresini okuyor. Hep “minel cenneti vennas” diyor. Yani Hocam “cinneti” diye kaç defa uyardım sadece bir Cuma’da düzeltti ama mecbur gidiyoruz arkasında kılıyoruz işte. Hep “minel cenneti vennas”, bir tanesinde düzgün okudu öbürlerinde devam etti yani.
-Cennet hayranıdır da ondan.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Cennet hayranı olan kişi cennete sığınır mı?
ABDULLAH BAYINDIR: Çocukları topladım sure ezberletiyorum, hepsi de Nas Suresini “minel cenneti vennas” söküyor. “Yaa böyle değil”, “ama bize imam öyle öğretti” diyorlar.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Evet şimdi demek ki bu adam burada gidecek, o camiye gidecek ve imam öbürü olacak ama soru burada bitmiyor, devamı var devam et, öbür hadisi de oku.
Yahya ŞENOL: Uzun hadisin içerisindeki sadece o bölümü okuyorum. “Vela yeummerne raculun racule fi sultanihi, vela yegrac fi beytihi ala tekrimtihi illa bi iznihi.”
ABDULAZİZ BAYINDIR: Tamam, yani; “bir kimse, bir başkasının hakim olduğu sahada imamlık yapmasın. Oranın hakimi kimse imamı da o olsun” demiş Peygamber Efendimiz. “Ve hiç kimse de hane sahibinden izin almadan o evde oturmasın”. Müsaade ederse oturur, etmezse oturmasın.
-“La yuhillu minreculin müminun illahi bil yevmil ahiri en yehume kavmen illa bi iznihi.”
ABDULAZİZ BAYINDIR: Burası çok enteresan bir şey. Bir daha okur musun?
-“La yuhillu minreculin müminun illahi bil yevmil ahiri en yehume kavmen illa bi iznihi.”
ABDULAZİZ BAYINDIR: “Allah ve ahiret gününe inanan hiç kimsenin, o kavmin izni olmadan kavme imamlık yapması helal olmaz.” Bunlar gerçekten, son derece siyaset-i şeriyye açısından…
ABDULLAH BAYINDIR: Buradaki imamlık namaz imamlığı değil mi?
ABDULAZİZ BAYINDIR: Oğlum bak bu sorun çok iyi oldu, çok işe yaradı. Niye çok iyi oldu biliyor musun? Hakikaten bu namaz imamlığı mı?
ABDULLAH BAYINDIR: Çünkü namaz imamlığı değilmiş gibi, böyle hani helal melal diye şey yapınca hakikaten siyasi imamlıkmış gibi bir anda anladım.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Yani siyasi imamlıksa ki olabilir, o zaman ihtilal yapmak yasak oluyor. Yani zorla gelip başa geçmek olmaz.
– Zorla namaz imamlığına geçenlerde halk bizi istedi diye geçerler.
Yahya ŞENOL: Ama şu var birde; “menzale kavmen” diyor ya, namaz imamlığı olduğu anlaşılıyor yani.
(Çeşitli yorumlar ve espiriler topluca yapılıyor 00:48:58)
– Eski dönemlerde saraya giderler ya, ondan sonra sarayın içinde ihtilal yaparlar. Peygamberimizin şöyle bir sözü vardır, bilmiyorum derecesi ne kadar güçlü. “Başınıza siyah bir köle bile emir olursa ona uyun yani emirlerini yerine getirin.” Bu ne demek? O dönem baktığımızda, Kureyş’li olmayan kabileden herhangi birini bunlar halife kabul etmiyorlar. (Burada da bazı yorumlar karışık şekilde geliyor 00:49:49) Ben şey diyorum yani ihtilalden söz açıldı emirlikte ondan sonra yani en büyük emir de olabilir. O illa imam olacak ya da imam en üst, başkan, başbakan gibi.
– Emirlikle, imamlığın arasını ayırt etmek istiyorlar.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Hayır yani imam, emir manasında da olabilir diyor.
Yahya ŞENOL: “Yehum” farklı bir ayette de zaten “vela yehummu raculun fi deytihi” diye geçiyor.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Şimdi tamam o da öyle şu da olur yani; adam birisinin evine gider o eve nizam vermeye kalkışır. O tip insanlarda oluyor ve çok ciddi sıkıntıya sebep oluyor. Kendi evi gibi davranıyor. Bu niye burada değil, bunu niye oraya koymuşsun, diyenler oluyor.
– Yalnız o konuda Peygamber Efendimizin hadis-i şerifi var. “Birisinin evine gittiği zaman herhangi bir casusluk yapmasın” şeklinde.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Tamam işte bu hadiste, o hadisin o tarafı da olur. Şimdi burada asıl konu şu; ENES ALİMOĞLU’ya birkaç gün içinde oldu değil mi? Bu hafta içinde soruldu. ENES ALİMOĞLU’ya soru soran insan da çok haklı olarak soru soruyor az önce Abdullah’ın dediği gibi, adam “minel cenneti vennas” diyor. Peki ne olacak?
ABDULLAH BAYINDIR: Oradaki insanlar da onu en iyi sayıyorlar.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Yok! O insanları bırak, sen onun arkasında nasıl namaz kılacaksın? O insanlar için problem değil. O insanlar o kadar biliyor onunla namazlarını kılacak, sen nasıl kılacaksın. Orada soru soran kişi, evinde mi kılacak, camide mi kılacak?
ABDULLAH BAYINDIR: Cuma namazı mı?
ABDULAZİZ BAYINDIR: Fark etmez Cuma olsun, olmasın önemli değil, namazını nasıl kılacak çünkü cemaatle namaz her zaman…başka camiye gitsin demek işin kolay tarafı da, yani biz ne cevap yazdık ENES ALİMOĞLU?
ENES ALİMOĞLU: Dedik ki; başka camiye de gidebilirsiniz, evinizde de kılabilirsiniz, arkasından da çıkabilirsiniz, çıktığınız zaman sünnet yerine farzı tekrar kılabilirsiniz. Onun arkasında namaz kıldıktan sonra.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Tamam bu ciddi bir sıkıntı değil mi? Yani bu doğru mu? Çünkü az önce dedi ki; “bir eve gittiniz ev sahibi imam olsun”. E gittin şimdi ev sahibi, sen, alim bir adamsın ev sahibi cahil “minel cinneti” bile diyemiyor. Mesela bizde vardır, burada bazı arkadaşların kalkıp müezzinlik yaptıklarını biliyorsunuz. Yani bir “kamet” getirmekten aciz, bazen de bakıyorsun ki imamlığa geçmiş hiç sormadan, bu kadar hoca olmasına rağmen burada, bakıyorsun ki geçmiş imamlık yapıyor. Yani bu burada imamlık yapmaya cesaret eden bir adam, evinde sana verir mi imamlığı? Peki, ne olacak?
Şimdi diyecek miyiz ona “sen arkadan namazı tekrar kıl?” Bak burada Peygamberimiz öyle demiyor.
-Şimdi ne ölçüde yanlış olduğu konusunu tartıştık ya namaz konusunda ona bakmak lazım
ABDULAZİZ BAYINDIR: Bence bu sorunun, asıl soru şu olmalı. “Cemaatin namazı ile imamın namazı aynı mıdır, ayrı mıdır?”
ABDULLAH BAYINDIR: İmamın abdesti kaçınca arkadan birisi devam ettiriyor.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Ama biz geçen de o hadisle ilgili ne yapmıştık?
-Hangisi Hocam.
ABDULAZİZ BAYINDIR: “Feemme kavmen fekraetuhu”
– Peygamberimizden de öyle bir olay var hatta cenabet olduğu yönünde.
Yahya ŞENOL: Canım biz bakıyorduk öyle kıraat meselesi değil, abdestin bozulup bozulmaması meselesi. Çok sahih olan bir uygulamada Peygamber Efendimiz namazı kıldırırken bir anda bırakıyor namazı işaret ediyor “durun olduğunuz yerde” diye. Kendisi gidiyor, geliyor başından sular damlıyor, namaza devam ediyorlar kaldıkları yerden. Bitirdikten sonra diyor; “ben de insanım, unuttum, gusül abdesti almam gereken bir durumdaymışım meğerse”. Alıyor gusül abdestini geliyor kaldıkları yerden devam ediyorlar. Ama konuşmuyor orada sadece işaret ediyor.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Şimdi tamam, bak o olayda; bunlar namaza başlamış mı? Millet ayakta bekliyor mu? Eğer namazları bozulsaydı, Peygamberimizin namazı, bunların namazı sayılsaydı bunlarınki de bozulacaktı “oturun” diyecekti. “Beni bekleyin” diyecekti. Peygamberinki bozulmuş.
Yahya ŞENOL: Yok! Kaldıkları yerden devam ediyorlar. Unutma haliyle işte Malikiler buna bir fark koyuyor yani “unutma halinde hiç kimsenin namazı bozulmaz” diyorlar.
(00:55:00 Burada Yahya Hoca ile herkes tartışıyor, tam anlaşılamadığı ve konu bütünlüğü olmadığı için yazıya alamadım)
ABDULLAH BAYINDIR: Şimdi kıraat konusunda da mesela Hanefiler “imam okur, cemaat durur” diyorlar. Peygamber Efendimizin bir Hadis-i Şerifi var; arkadan birisi okuduğu için aklı karışmış kendi okurken namazdan sonra “kim bana muhalefet ediyor” diye kızmış. Şafiler de işte “kendisi okur” diyorlar bir yanını. Bu ona bağlı yine, ondan sonra Peygamber Efendimizin namazı üç kıldırdığında, ikindi namazını zannedersem unutup üç kıldırdığında hiç kimse kalkıp “nasılsa imam ayrıdır, cemaat ayrı ben kalkıp dörde devam edeyim” dememiş. Bu da başka bir şey.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Üç kıldırmamış, iki rekat kıldırmış selam vermiş. İki rekat kıldırıp selam veriyor, sonra “ namaz kısaldı mı yoksa? Unuttunuz mu diyor?” . “İkisi de olmadı” sonra unutulduğu anlaşılınca iki rekat daha kıldırıyor sonra sehiv secdesi yapıyor arkasından. Konuşuluyor arada evet.
ABDULLAH BAYINDIR: Dışarıda daha sonra duyuluyor yani o uzun kollu adam orada burada bağırınca.
– Aslında hadis şöyle Hocam; “Nebiyyi (S.A.V) istefte hassalate fekebbera.”
ABDULAZİZ BAYINDIR: “Peygamberimiz namaza başladı Allahuekber dedi” Evet.
– “Sümme evmee ileyhim en mekanetum”
ABDULAZİZ BAYINDIR: “Ve insanlara işaret etti, durun.”
– “Sümme dehale sümme haraca veatsuhu yeradu vesalla bihim”
ABDULAZİZ BAYINDIR: “Girdi, çıktı ve saçlarından sular akıyordu, onlara namaz kıldırdı.”
– “Velemma tedassalate”
ABDULAZİZ BAYINDIR: “Namazı bitirince.”
– “Gale innema ene beşerun mislihu.”
ABDULAZİZ BAYINDIR: “Namazı kılınca” deriz yani aynı şey. Namaz kılma kelimesi hem namaz kılarken söylenir hem de “kadassalate” “kada” kelimesi.
-“Gale innema ene beşerun mislihu ve inni küntü zümur.”
ABDULAZİZ BAYINDIR: “Ben de sizin gibi bir insanım, ben cünüptüm gittim, yıkandım, geldim ve namazımı kıldırdım” diyor.
Şimdi burada dolayısıyla unutmuş, doğru, namaza başlamış fakat eğer imamın aklına abdestsiz olduğu gelince namazı bırakmak zorunda. Kalktı gitti ama cemaat bırakmadı. Yani imamın namazı bozulduğunda, cemaatin de namazı bozulsa, onlarında bırakmaları gerekirdi.
ABDULLAH BAYINDIR: Ama imam baştan beri abdestsiz kılıyor.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Tamam işte ne zaman aklına gelirse. Aklına gelene kadar sahih demektir. Aklına geldiği an o namazı bırakacak, yerine birisini çekecek gidecek, ne yapacaksa yapacak.
– O zaman o adam o imamın arkasında dururken kendisi Kuran’ı doğru okuyacak, o imama uyacak.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Hah bende öyle söyledim ENES ALİMOĞLU’ya ama öyle yazmamış. Yani bu adam imamın arkasında namazını kılacak, imamın kıraatine uymayacak, kıraati kendisi yapacak. Ben de ENES ALİMOĞLU’ya onu söyledim.
(00:59:00 Burada konuşan katılımcının ne dediğini tam olarak anlayamadım)
ABDULAZİZ BAYINDIR: Abdestsiz bitirdi namazı? Cemaatin namazında problem yok.
Yahya ŞENOL: (Bazı kitaplardan baktığını söylüyor) “Buradaki görüş ayrılığı, cemaatin imama bağlılığı yani imamın namazının aynısını mı yani? Nasıldı tam cümle? Namazın sahihliği, imamın namazının sahihliğine bağlı mıdır, değil midir?
ABDULAZİZ BAYINDIR: Değildir.
Yahya ŞENOL: Hanefiler “bağlıdır” dediği için namazı kıldırdıktan sonra abdestinin bozulduğunu hatırlasa bir imam, imamınki de geçersiz cemaatinki de geçersiz. Ama onun dışındakiler bütün mezheplere göre imamın ki geçersiz ama cemaatinki geçerli. Çünkü onlar kendi namazını kılıyor. Uygulamalarda onu destekliyor yani.
ABDULLAH BAYINDIR: Malikiler’de mi aynı söylüyor?
Yahya ŞENOL: Malikiler’de sadece unutmayla, kast, yani bile bile yapmayı ayırıyorlar. Yani bile bile yapıyorsa diyor. Hz.Ömer, Hz. Osman, Hz.Ali’nin de başından böyle bir olay geçmiş ama onlar hiçbir şekilde gidip te cemaati uyarmamışlar “gidin namazı tamamen yeniden kılın” diye. İlk fırsatta onlar kalkıp gidiyorlar kendi namazlarını tekrar ediyorlar.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Valla ben bir kere hocalara namaz kıldırıyordum, abdestsiz olduğum aklıma geldiğinde “abdestsizim namaza yeniden başlayın” dedim. Sonra hata ettiğimi anladım, sonra da dedim ki; “ya burada yanlış yaptık” falan. Bu defa hocalar “nasıl yaparsın, öyle şey mi olur?” dediler. Sonra İbrahim Kavi dedi “aman aman sesinizi çıkartmayın bu böyle şeyleri ispatlar” dedi. “Sesinizi çıkartmayın” dedi, “buna itiraz etmeye gelmez”.