Tabi nafile denmesinin sebebi: nafilenin bir türkçedeki karşılığı var bir de arapçadaki karşılığı var. Türkçedeki karşılığı boş anlamına geliyor. Ne yapsan nafile, faydasız anlamına geliyor. Arapçadaki nafile de yani Allah ve resulü tarafından bir vazife olarak yüklenmemiş ama yerine getirildiği takdirde bir takım mükafatlar vaad edilmiş olan ibadettir.
Enes Hoca: Ziyade
Abdulaziz Bayındır: Ziyade şey manasına değil. Ziyade dediğin zaman mesela şimdi şurada bir tabak sana yemek verdim, şuna biraz ilave edebilirmisin dersen o yemek cinsinden ilave eder tamam mı. Ama yemek yemişsin karnın doymuş üzerine meyve nafile olur. Ondan sonra, tatlı nafile olur yesen de yemesende olur, farketmez. Ama yemeği yiyeceksin.
Katılımcı: Nafile ziyade, ziyade nafile.
Abdulaziz Bayındır: Ama tabi o ziyade kelimesi şeyi hatırlatıyor, sanki farz cinsindenmiş gibi anlaşılıyor ziyade kelimesi. Evet her ne kadar mana olarak ziyade gibi gözüküyorsa da aslında ziyade değil. İbrahim (as)’a nafile olarak torunlarını verdik diye ayet olması lazım.
Mehmet Hoca: Eyüp (as).
Abdulaziz Bayındır: Eyüp (as) mı? Evet.
Katılmcı: İbrahim (as) da var.
Abdulaziz Bayındır: İbrahim(as) tabi. Yakubu nafile olarak verdik deniyor. Yani nafile aslında ikram olmuş oluyor. Yani şimdi yemek yersin, güzel. Sen hayatta hiç meyve yemesen, tatlı yemesen de karnını doyırabilirsin. İşte bu esas olan, hiç bir zaman insan farzın dışındaki namazları kılmasada namaz kılma vazifesini yerine getirmiş olur. Ama o sünnet dediğimiz nafile namazları kılarsa bu defa şey yapar yani, ilave sevaplar elde etmiş olur. Belki o yönüyle ziyade olur.
Babun Nevafil. “İbteda bi sunnetil fecr le enneha akvas sune” doğru mu? Aaa tamam.
Babun Nevafil. “Es sunneti rekatani kablel fecr”. Bu sünnet kelimesini geçenlerde de şey yapmıştık. Aslında bu terimlere biraz dikkat edilse çok iyi olacak. Fecirden önce iki rekattır sünnet diyor buradaki zat. Sabah namazından önce iki rekat. “Ve erbaaun kablel zuhri: öğlenden önce dört rekat”.”Ve bade rekatani: sonra iki rekat”. “Ve arbaun kablel asr: ikindiden önce dört rekat”,”ve in şae rekaate” olacak ben “rekateyni” diye yazmışım. Niye “rekateyin”? Ben de burada şey takdim ederek “in şae salli” yok yine rekateyin olacak “ve işa rekateyni” buradaki “şae”ye isterse manası vereceğiz tabi, yerleşmiş bu tüm kitaplarda: isterse iki rekat kılar. “Ve rekateyni badel magrip: akşam namazından sonra iki rekat”, “ve erbaun kablel işa: yatsıdan sonra dört rekat”,”ve erbaun badehe: dört rekat da yatsıdan sonra”,”ve in şae rekateyn: isterse iki rekat kılar”. “Vel aslı fi kavli Aleyhisselati vesselam men masa ala simtei aşrete rekaten fil yevmil vel leyle benallahu lehu beyten fil cenneh: bir kimse gece ve gündüz on iki rekat sürekli şey yaparsa” süreklilik değil mi, “sürekli yaparsa bunu AllahTeala ona cennette bir beyt bina eder”. Şimdi on iki rekat dedi ama burada çok saydı. İki rekat sabah, dört rekat öğlenin ilki: altı. İki rekat arkası: sekiz. Dört rekat ikindiden önce dedi: oniki. İki rekat akşamdan sonra: ondört. Dört rekat yatsıdan önce dedi: onsekiz. Dört de yatsıdan sonra dedi: yirmi.
Mehmet Hoca: Bazı rivayetlerde yatsıdan öncesi yok.
Abdulaziz Bayındır: Bazı rivayetlerde değil de hiç bir rivayette yok.
FatihOrum: İnşa ile başlayanları saymıyor.
Mehmet Hoca: Akşamdan sonra iki, yatsıdan sonra iki: dört rekat. Öğlenden sonra iki: altı.Öncekisi iki, İkindi öncesi iki, sabah iki: oniki oluyor.
Abdulaziz Bayındır: Tamam da işte burada delil budur dediğine göre bunu böyle yapmamalıydı. On iki rekat saymalıydı. Ondan sonra da şunlar şunlarda yaparsa şöyle olur diye başka bir delil ile anlatmalıydı. Onu söylemeye çalışıyorum
Adem: Ama burada Buhari’de geçen bir hadis var “ennehu kane yusalli kablel rekateyni ve badel rekateyn ve badel rekateyn ve badel cumati rekateyn ve kablel asr rekateyn müttefekun aleyh”
Abdulaziz Bayındır: Kablel asr. Kablel asr var mı?
Aynı Katılımcı: Kablel asr var.
Serkan: Zaten şafi mezhebine baktığımız zaman tamı tamına on iki rekat oluyor. Sabahtan önce iki, öğlenden önce iki, öğlenden sonra iki, ikindiden önce dört, akşamdan sonra iki, başka yok. Bir de yatsıdan sonra iki.
Abdulaziz Bayındır: İkindiden önce dört mü Şafi’de. Burada rekateyn diyor. AllahAllah “men kablel asr” bana biraz şey geldi yaa. Diğerleri tamam da. İkindiden önce meselesi yani sen Buhari’den tahkik ettin mi onu? Buhari mi elindeki.
Katılımcı: Hayır Hocam
Abdulaziz Bayındır: Olsun, Buhari’nin kendisinden mi tahkik etmek lazım?
Abdurrahman: Şey diyor Hocam “rekateyni kablul asr” diye Nesai çevirmiş diyor “rekateyni badel işai”.
Abdulaziz Bayındır: “Rekateyni kablel asr” Buhari de mi geçiyor? Sende de Buhari mi diyor?
Abdurrahman: Müslim, Ebu Davud, İbni Mace de var ama onda “asr” yok hocam.
Abdulaziz Bayındır: Hah! Ben onu söylüyorum. Sen bir baksana, şurada Buhariler var. Yani ben bunu yani öğrenirsem benim için çok iyi olur. Ama ben bildiğim kadarıyla “kablel asr” meselesinde bir..
Mehmet Hoca: Hocam Buhari’de kablel asr diye yok.
Abdulaziz Bayındır: Olmaması gerekiyor.
Katılımcı: Hocam “hadisun muttefekun aleyh vel fihi bade rekateyn” diyor
Abdulaziz Bayındır: Diyebilir de o kitaplar, biz de bir sürü şeyler yazıyoruz hata ediyoruz.
Abdurrahman: Şey diyor Hocam Buhari’de: “Enenebiyi(sav) kane yedel erbaa kablel zuhri vel rekateyni kablel gadati”
Abdulaziz Bayındır: Sabah namazı demek istiyor herhalde. Kablel asr kelimesi bana garip geldi. Neyse Adem sen onu bir araştır bakayım. Ders bitene kadar bul onu.
Abdurrahman: Bir hadis daha var hocam
Abdulaziz Bayındır: Kitaplar burada var, bunlara bakabilirsin.
Adem: Hocam dersten sonra baksam olur mu kaçırmamak için dersi?
Abdulaziz Bayındır: Hayır şimdi konumuz şey olduğu için bir bak işte orada.
Abdurrahman: Başka bir hadis buldum buharide. “Enne Rasulullah (sav) “kane yusalli kablel zuhuri rekateyn ve badeha rekateyn ve badel magrib rekateyn ve badel işai rekateyn ve kane badel yusalli cum’a hatta yusalli rekateyn”
Abdulaziz Bayındır: Bak ikindi yok gene. İkindi yok. Ben bunu,yani bilmiyorum, benim için gerçekten varsa ikindi Buhari’de çok yeni bir bilgi olacak.
Mehmet Hoca: “Kablel asr” diye bir ibare bile yok.
Abdulaziz Bayındır: Olmaması gerekiyor, yani kablel asr meselesi ya Nesai’dedir çok zayıf bir rivayet olması lazım.
Katılmcı: Buhari değil de İmam Buhari’nin rivayeti var.
Abdulaziz Bayındır: Ama şimdi bu sahiheyn dedi değil mi burada?
Katılımcı: Muttefekun aleyh, aynı zamanda Tirmizi, Ahmed, Muslim, Ebu Davud.
Abdulaziz Bayındır: O kitap kimin kitabı?
Abdurrahman: Ebu Davud’da var Hocam, Tirmizi, Müslim’de
Abdulaziz Bayındır: Allah Allah. O zaman tahkik edenler yanlış yapmıştır. Tamam şerhiyse, çünkü İbni Rüşd çok dikkatlidir bu konularda. Öyle şey yapmaz. Şerh tamam, şerh dediysen iş değişir, gevşetmiş demektir.
Enes Hoca: Devamını okuyalım, devamında varmış
Abdulaziz Bayındır: Onu demiyorum. Şimdi burada Adem oradan bir hadis okudu ya. İkindide muttefekun aleyh dedi, ikindiden önce iki rekat diye. Bu benim için çok yeni bir bilgi. Ben böyle bir şey hiç bilmiyorum. Rivayet var mı var ama, öyle Buhari ve Müslime girecek güçte değil. İşte her gördüğüne inanmayacaksın tamam mı? Neyse sen o zaman haftaya kadar şu ikindi namazından önceki sünnetle ilgili bir araştırma yap tamam mı?
Katılımcı: Nesai’de sanki gördüm.
Abdulaziz Bayındır: O olabilir. Ben de Nesai gibi geliyor aklıma ama.
Abdurrahman: Hocam Nesai’de var, Tirmizi’de var, Ebu Davud’da var.
Abdulaziz Bayındır: Şeye göre senin elektronik şeye göre. Onu kitapların kendinde görmek lazım.
Katılımcı: Peygamberimizin bir tane eşi Habibe mi, o söylüyor; kim ikindiden önce ve öğlenden önce kılarsa şu kadar namaz cehennem onunla şu kadar uzaklaştırılır gibi bir hadisi şerif.
Abdulaziz Bayındır: Şimdi, “ve fessele ala nahni ma zekeratil kitab” burada geçtiği gibi, el kitapta açıkladı diyor bu zat. “Gayru ennehu emyetkulil erbaa kablel asri” bu el kitap herhalde İmam Muhammedin kitabı olsa gerektir. İkindiden önce dört rekattan bahsetmedi. “Fe li haza semma faslil hasene: El Ası kitabında bunu hasen diye isimlendirdi. Sünnet değil de ikindiden önce dört rekat kılarsa iyi olur dedi. “Ve hayyere: insanları muhayyer kıldı”. Li ihtilafil afari: eserlerdeki ihtilaftan dolayı muhayyer kıldı”. Şimdi bu hayyere ifadesi çok rahatsız edici bir ifade. Bu tür şeylerin bu fıkıh kitaplarında olmaması lazım. Hiç kimse ibadet konusunda kimseyi ne mecbur edebilir ne muhayyer bırakabilir. Sen sadece rivayetleri nakledersin
Enes Hoca: O zaman başka sünnetlerde muhayyerlik yapılır demektir.
Abdulaziz Bayındır: Zaten gelenek öyle bizde, öyle oluşuyor. Bu kelimeler bir ümmetin ibadete yaklaşımını değiştiriyor. Mesela bizde ikindinin ve yatsının sünnetlerini terk edilir ama bir de şunu şey yaparlar: işte Fatih Sultan Mehmet İstanbul’u fethetmiş Ayasofya’yı cami haline getirecek, ilk namazı kılacak, içinizde ikindinin sünnetini terketmemiş olan varsa geçsin imamlık yapsın. Hiç kimse ses çıkarmamış kendi geçmiş imiş. Böyle bir adam Fatih olamaz kardeşim başka bir şey olur yani. Öyle acayip şeyler uyduruyorlar ki arkasından yani. Sanki bir dindarlıkmış gibi. İnsanlar Peygamberimizi geçiyor dindarlıkta.
Mehmet Hoca: Bu tür ibareler çok çıkıyor. Diyor ki; Biz abdestsiz olarak kuran okuyabilir cünüp okuyamaz dedik diyor hac da olan. Çünkü hac süresi daha uzun sürüyor. Cenabet süresi kısa olduğu için okuyabilir okuyamaz dedik diyor, biz dedik diyor.
Abdulaziz Bayındır: Biz dedik diyor. Ama Allah dememiş.
Katılmcı: Ve şeyler sayılırken farz, vacip, sünnet. Sünneti, mustehap, menduh, mübah diye sayılıyor tekrar yine. Bu da hayyera gibi ifadelerden yola çıkarak kategoriler ortaya çıkmış gibi görünüyor.
Abdulaziz Bayındır: Öyle olması lazım.
Aynı Katılımcı: Sünnet üstün bir şey zaten yapılacak. Onun altında yapılsa iyi olur müstehap..
Abdulaziz Bayındır: Bir de sünneti müekkede, gayrı müekkede gibi bir takım ayrımlar söz konusu oluyor. Ondan sonra Peygamberin şefaatinden mahrum olursun falan filan. Yani bu defa değişik kategoriler oluşturuluyor. Ve de müslümanların önüne öyle bir örgü örülüyor ki, adam bakıyor ben bunu yapamam diyor, kalsın.
Katılımcı: Sünnete biz bugün ulaştığımız tanımı yaptığımız zaman müstehap ve mendup offside de kalıyor. Onları zaten, öyle bir kategoriyi koymaya gerek kalmıyor.
Abdulaziz Bayındır: Bu tür ifadeler çok şey. Onun için mesela şahsen şuna hep dikkat ediyorum: hani bize zaman zaman soruyorlar, kuranı kerimi abdestli okusa daha iyi olmaz mı? Daha iyi olmaz kardeşim. Zaten daha iyi dedin mi ikinci adımda o sünnete, vacibe kadar çıkıyor. Neyse yani, Allah ve Resulu ne demişse o dur. Daha iyisi Allah’ın dediğidir. Yani biz kendi kafamıza göre nasıl yani Allah’ın dininde şu iyidir şu daha iyidir diye bir ayrım yapacağız. C.Hakk demişse, Resulullah demişse ayrı.
Katılımcı: Ondan sonra şey çıkarmışlar ortaya, işte Fatih Sultan Mehmet meselesi yada bazıları abdestsiz gezmezdi, bu sefer abdestsiz gezmesen daha iyi olmaz mı. Her şey böyle olabilir.
Enes Hoca: Mescidi haramın Osmanlı tarafından bina edildiği kısım var ya önceki. Ben orada duydum onu yapanlar abdestsiz yapmamış. Onun için bu kadar sene dayanmış. Abdesti bozulursa bekliyormuş, abdestini alıp geliyormuş.
Abdulaziz Bayındır: Bizim bir tane imam hatipte öğretmenimiz vardı. Heyecanlı konuşmalar yapar, müslümanın abdestsiz olduğu zaman abdest almaya hazırlandığı zamandır. Biz de zannettik ki din budur yani. Sonra bakıyorsun Peygamber(sav) abdestini bozuyor abdest almıyor. Çünkü abdest namaz içindir. Aksi rakdirde yani
Katılmcı: İnsanlar bunu artık farz kabul edecek yani.
Abdulaziz Bayındır: Eder tabi.
Mehmet Hoca: Hani diyorsunuz ya en iyiler iyilerden mahrum etmiştir insanları.
Abdulaziz Bayındır: Tamamen öyle.
Mehmet Hoca: En iyiyi yapacağım derken iyiden mahrum kalmışız, yapamamışız.
Abdulaziz Bayındır: En iyi iyinin düşmanıdır derler.
Katılımcı: İmtihanı kaçırmış bir tanesi.
Katılımcı: O şeyde, abdest meselesinden dolayı birinciliği kaçırmış buraya geldi birisi. Sıkıntıya gşrdim abdestle ilgili diyor. Abdestim kaçacak diye yanlış yapmış.
Abdulaziz Bayındır: Abdesti kaçırmamış birinciliği kaçırmış.
“Vel eftalihu vel erbau: eftal olan dört rekat olmasıdır. Herhalde ikindiden önce demek istiyor. “Ve lem yetkulil erbaa kablel işai: yatsıdan önce dördü zikretmedi El Asl’da.”Fe li haza kane mustahabben yaademin muazebeti: sürekli kılınmaması sebebiyle müstehab olmuş oldu”. Aslında yatsıdan önce namazla ilgili herhangi bir rivayet yok. İkindiden öncesi için var da.
Enes Hoca: Ayetlerden çıkarmıştık ya yatsıdan önce namaz olamayacağını. “Zülefen minel leyl” diyor, zülef olma açısından. Namaz kıldığın zaman zülef olmuyor.
Abdulaziz Bayındır: Bir de sabah namazından sonra namaz olamayacağını çıkarmıştık ayetten. İstersen bir tekrar edelim mi onu? İşe yarar.
Aslında gerçekten her şeyi AllahTeala kuranı kerimde açıklamış. Ama “e fe la yetedebberunel kuran” diyor ya AllahTeala. “Kuranı tedebbür etmezler mi”. Dübür bir şeyin arkası için söylenir. Şimdi burada kuranı kerim bir ayet okuduğun zaman arkada ne vardı diye düşüneceksin. Şu ayeti okuduk ama, haa bu. Çünkü okuduğun en son ulaştığın bilgidir şuanda okumakta olduğun. Bir de ondan önce bilgilerin var. Onlarla buluşturup anlamaya çalışacaksınız. Dolayısıyla kuranı kerimi anlamak ancak tedebbürle olur. Yani sizin bilgi birikiminizle birlikte düşünmenizi gerektiriyor. Şimdi diyor ki ayeti kerimede: “Ekimıs salate tarafeyn nehar”(HUD 114) diyor. Gündüzün; oradaki taraf nahiye manasındadır. “Gündüzün iki bölümünde namaz kıl”. Bütün örflerde gündüz üç bölüm vardır. Bir güneşin doğmasından güneşin tepeye çıkmasına kadar, ikisi tepeden batmayla orta noktaya gelinceye kadar, bir de batıncaya kadar. Üç tane. Onun için her yerde midi vardır, apri midi vardır. Yada işte İngilizler ne diyorlar? Yani öğlen kelimesinin karşılığı vardır bütün dillerde, ikindinin karşılığı vardır ve akşamın karşılığı vardır. Bütün dillerde var bu. Dolayısıyla bu örfü bir şeydir. Mesela işte “atraf” kelimesi, “atrafan nehar” kelimesi de var kuranı kerimde. Ona da kuşluk namazı girmiş oluyor. Gündüzde ikiden daha fazla. “Akimıs salat” ile anlatılırken “namazı kıl” ifadesi olduğu zaman iki, farz olan iki olduğunu düşün. “Etrafen nehar” “sebbih” ile belirtildiği için o nafile olmuş oluyor. Ona kuşluk namazı girer, öğlenden önceki namaz girer, farzdan sonraki girer, ikindiden önceki girer hepsi girer. Onlar da birer bölüm. Şimdi bu tamam. Öğle ile ikindide taraf dediği için yani bölümler dediği için öğlen namazının önünde arkadında nafile olmasına hiç bir mani yok. Gene o bölümler kılınmış olur. İkindi için de aynı şey söz konusu. Ama ikindiden sonra namaz olmuyor, çünkü “ve kable gurubiha” diyor. Neydi o ayet. Bir hatırlarmısınız? Taha’da. Şimdi şeye gelelim: “ekimıs sakate ve tarafeyn nehar” ile “ve zülefen minel leyl” diyor. “Kablehu” “sebbih” ile geliyor, “sebbih” ile geldiği zaman nafile namaz olma ihtimali var orada “sebbih” ile olduğu zaman. Şimdi “ve zulefen minel leyl” diyor. “Zülfe” yada “zülfa”. “Zülef” “zülfa”nın da cem’i, “zülfe”nin de cem’i. Şimdi, ne diyor; “nusra” “nusraya” “nusrayatun” “nusar” değil mi? “Zülfa” derseniz en yakın demek olur. “Zülefen minel leyl” gecenin gündüze en yakın zamanlarında namaz kılacaksınız. E burada en yakın da “zülfa” olduğu zaman üç tane ey yakın olması lazım. “Zülef” en az üç tane en yakın zaman olması lazım. E bu da örflerde var işte. Güneşin batmasından itibaren ona mesela “emseytu” diyor arap. Mesaya girdim diyor. Bir de leyl var. O leyl olduğu zaman, yani yada “gasakul leyl” dediğiniz zaman artık gündüzden herhangi bir işaretin kalmadığı bir zamandır. Akşam güneş battığı zaman bakıyorsunuz işte her taraf yine aydınlık. Yani gündüzden kalan şeyler var ama güneş battığı andan itibaren gece başlamış oluyor. Çünkü güneş orada batınca doğu ufkunda az da olsa bir karanlık başlıyor. Sonra o bir kapağın kapatılması gibi yavaş yavaaaş batıya doğru kayıyor ve “gasakul leyl” dediğin zaman batıyla doğu arasında hiç bir fark kalmıyor. O zaman “zülefen minel leyl”in birincisi akşam namazı. Akşam namazının öncesine bir nafile namaz koyarsanız, o zaman farz namaz değil nafile namaz gündüze yaklaşmış olacak. Gündüze en yakın kıldığınız nafile olmuş olacak ve araya başka bir şey koymuş olacaksınız. Aynı şekilde işte, kırmızılık kaybolduğu zaman yatsı namazının vakti giriyor. Gene gündüzden kalan beyaz bir ışık var. Gene gündüze yakınlığın alameti var. Orayada yatsıdan önce nafile namaz koyarsanız oradaki “zülfe” kelimesi yada “zülfa” kelimesinin anlamı kayboluyor. Onun için akşam namazından önce nafile kılınmaması, yatsıdan önce nafile kılınmaması en azından revatib olarak kılınmaması, tahiyyatul mescid olarak kılınması ayrı bir şeydir. Çünkü orada anlam farklılığı meydana geliyor. Bu şeye uyuyor. Hadislerde de o yok gerçekten. O yok, yani akşam namazından önce, yatsı namazından önce. Gerçi Malikiler kılıyorlar ama bu sahih olan hadislerde yok. Malikiler akşam namazından önce kılıyor. İşte Hanefiler de yatsıdan önce kılıyorlar. Şimdi sabah namazını ne yapacağız? Peki sabah namazında da gündüze ait o ışıklar ortaya çıktığı zaman “ve kur’anel fecr”(İSRA 78) diyor ayeti kerimesi. “Kur’an” “karaa” “cem’ea”, fecr “fecera” da iki şeyin arasının ayrılması. Gece ile gündüz tan yerindeki ilk ışıklarla ayrılmaya başladığı zaman ışık toplaşıyor. “Karae” yada “karane” de dersiniz. Kuran zaten “karae” zen de geliyor. Fecr ışıklarının toplaştığı bir zamanda ki ona “hatta yetebeyyene lekumul haytul ebyadu minel haytil esved(BAKARA 187)” o zaman o ışık zaten gündüzün ışığıdır, gündüzün geldiğini haber verir. Artık gündüz yaklaştı, şafak söktü. O zaman işe o da bir başka zülfa oluyor. Öyleyse orada da, sabah namazından önce namaz kıl problem değil, farzdan önce kıl. Ama farzdan sonra kılarsan o da zülfeliği kaybetmiş oluyor.
Enes Hoca: Zülfelik vasfını kaybetmiş oluyor.
Abdulaziz Bayındır: Kaybetmiş oluyor.
Katılımcı: Meleklerin nöbet değiştirme olayı var.
Abdulaziz Bayındır: Melekler ikindide de nöbet değiştiriyor. Olmaz. O olmaz. Diyorlar ki kuran anlamı veriyorlar. Olmaz. Bu olay çünkü kuranla alakalı değil. Namazla alakalı. Niye diğerleri için kuran demiyorsunda sabah namazının kuranı diyorsun. Namazdan birden bire kurana nasıl intikal ediyorsun? “Ekimıs salate li zikri” diyor AllahTeala. O ayet hangisiydi? “Ve sebbih bi hamdi rabbike kable tuluş şemsi ve kable gurubiha ve min anail leyli fe sebbih ve etrafen nehari”(TAHA 130), “sebbih” ile. Birden bire oradan kurana neden geçiyorsun yani. İşte o ayetin ayetle açıklanması açısından şey yaparsanız, o “hatta yetebeyyene lekumul haytul ebyat”(BAKARA 187) dikkat ederseniz bizim fıkıh kitaplarında sabah namazını tarif ederken oruçla ilgili ayetten istimdat ederler. Halbuki birisi kalkıp diyecek ki; kardeşim o oruçla alakalı sen bunu niye sabah namazı diye tarif ediyorsun ki. Değil mi?
Mehmet Hoca: Zavallı dinlemekten demekten başka bir şey bilmiyor ki.
Abdulaziz Bayındır: Hayır, şimdi artık millet zeki, bize gelen soruları görmüyormusunuz? Öyle sorular soruyor ki vatandaşlar anamızı ağlatıyor yani. Nefesimizi kesiyor. Artık eski vatandaş değil yani. İnsanlar kuran okuyorlar. Çok da zeki insanlar var yani. Meseleyi hemen, leb demeden lebebiyi anlayan insanlar var.
Katılımcı: Bakara 187 ile Taha 130.
Abdulaziz Bayındır: Onlar mesani, mesna olacak işte o ayetlerin her birisi ikişerli olması lazım. Şimdi özet olarak “ekımis salate tarafeyin nehar ve zülefen minel leyl”(HUD 114) ayeti kerimesi gereği akşam namazından önce, yatsıdan önce ve sabah namazından sonra bir başka namazın olmaması icab ediyor. Olursa o “zülfa”lık manası kalmıyor. “Zülfe” yada “zülfa” nasılsa işte. Onun anlamı kayboluyor. Buydu değil mi başka bir şey yok. Tamam.
“Velem yezkurul erbaa kablel işai” diyor ki; yatsıdan önce dördü söylemedi diyor İmam Muhammed. “Feli haza kane” yada Peygamberimiz de diyebilir yani. Hadisde zikretmedi.
Enes Hoca: Peygamber(sav)
Abdulaziz Bayındır: Peygamberimiz diyor değil mi? Peygamberimiz yatsıdan önce dört rekatı zikretmedi,Hanefi hadis kitaplarında böyle geçiyor. Peygamberimiz diye yani “lem yezkurul”un faili olarak. “Fe li haza kane mustehabben leade min muazabeti” Peygamberimiz sürekli kılmadığı için müstehab olur. Ya kıldığına dair hiç bir rivayet yok, müstehab olur diyor. Ya bu ne biçim bir şeydir, yani bu ne mantıktır. Peygamberimizin yatsıdam önce namaz kıldığına dair bir rivayet yok. Niye akşamdan önce de koysana bir dört rekat da oraya koy lütfen. Akşamdan önceyi de zikretmedi o da müstehabtır de oraya da koy hazır olsun. Yani bu ne mantıktır kardeşim. Ya Peygamberimiz söylemedi öyleyse müstehaptır. Peki sen bu yetkiyi nereden buluyorsun? Sana bu yetkiyi kim verdi? Ondan sonra vatandaş da diyor sünneti gayrı müekkede hadi kılalım diyor. Sen yirmi dört saat namaz kıl ayrı ama bunu revatib arasına sokuşturduğun zaman iş değişiyor. “Ve zekera fihi” Burada tabi Peygamberimizi kastettiği çok daha kesinleşti. “Rekateyni ve ala işa” Peygamberimiz o hadisinde yatsıdan sonra iki rekat zikretti. “Ve fi gayri zekerel ve erbaa” başka rivayette dört rekat zikretti. “Ve li haza huriya” bundan dolayı muhayyer kılınmış oodu diyor. Yani dört rekat mı iki rekat mı kılma konusunda muhayyer kılnmış oldu. Tamam Peygamberimizin sözünde bunu bulduysan tamam. “İnna ennel erbaa eftalu hususen inde Ebi Hanifete” ancak dört rekat daha faziletlidir, bilhassa Ebu Hanife’ye göre rahimehullah. “Ala ma urifen mezhebihi” mezhebinde bilinene göre. “Vel erbau kable zuhri bi teslimetin vahidetin indena” öğleden öncki dört rekat bize göre birtek selamla kılınır.”Keza kalehu Resulullah(sav):Peygamberimiz de böyle demiştir”. Bu hadis nerede?
Enes Hoca: İbni Mace’de.
Abdulaziz Bayındır: Yani dört rekat “bi teslimetin vahidetin” diye mi geçmiş? Bir selamla dört rekat. “Ve fi hilafuş Şafii: Şafi’nin bunda muhalefeti vardır”. Çünkü Şafi nafile namazların ikiden fazla olamayacağı görüşünde.
Serkan: İki selamla kılnmasının efdal olduğunu söylüyor.
Abdulaziz Bayındır: Tabi Hanefiler iki selamla kılınmaz demiyor.
Serkan: Şafi derken, hani Şafi değil illa bir selamla kılınmaz diye birşey demiyor.
Abdulaziz Bayındır: Şafi’de öyle değil mi?
Enes Hoca: İki selamla kılmak efdaldir diyor Şafi.
Katılmcı: Bir selamla olur diyor mu?
Abdulaziz Bayındır: Tam tersini biliyorum Şafi mezhebinde. Senin elinde Şafi kitabı var mı şu anda?
Serkan: Yok da Şafi mezhebinde şöyle: dört rekatla bir selamla da kılabilirsin iki selamla da kılabilirsin.
Enes Hoca: İki selamla kılmak efdal diyor
Abdulaziz Bayındır: Şafilerde?
Enes Hoca: Şafilerde. İki selamla kılmak efdal diyor.
Abdulaziz Bayındır: O zaman sen de bu işi haftaya araştır. Ben Şafilerin bir selamı caiz görmediklerini biliyorum. Mesela ramazanlarda hep o ihtilaf çıkar. Teravih namazında dört rekatla selam verenlerin arkasında şafiler namaz kılmazlar. Sen istisnai Şafi, sen sayma.
Katılımcı: Sekizde selam verenler var.
Serkan: Bizim hocalarımız katı Şafi oldukları halde onları da gördüm yani.
Abdulaziz Bayındır: Olsun bize de göster.
Katılımcı: Türkiye’deki Şafilere “şahnefi” derler.
Serkan: Aslında biz Hanefi olamayız çünkü onlar, mesela geçen derste bir ibare vardı muhalefeti gördükten sonra hayatta olamayız.
Abdulaziz Bayındır: Nasıl? Anlamadım.
Serkan: Geçen derste bir ibare geçmişti ya Şafi’ye uyan kişi sabah namazında mesela kunut..
Abdulaziz Bayındır: Ama o şey değil, istisnai bir ibareydi. Esastan değildi yani o, detaydaydı.
Katılmcı: Yanlız burada bir şey dikkatimi çekti Hocam. Ebu Hanife’ye nispet ettikleri, onun mezhebine göre, mezhebinde bilinen şeye göre yatsıdan sonra dört rekar kılınır dediya. Yani EbuHanife’nin kendi görüşü değil bu yazarın görüşü yani.
Abdulaziz Bayındır: Ebu Hanife’nin böyle bir görüşü rivayet edilmiştir diyor ya. Kendi görüşü değil o. Ebu Hanife’nin mezhebine göre böyledir diyor. Aslında bu konularda mezhep zikretmek son derece yanlış. Ebu Hanife kendi öyle bir görüşe varmış olabilir. Yapıkacak Peygamberimizden gelen hadisleri zikredeceksin insanlar da kendi tercihlerini yapacaklar. Şimdi burada şu, geçen hafta da konuşmuştuk o vitir ve şef’i meselesi. Madem farzlar dört rekat kılınıyor, iki rekat da kılınıyor, üç rekat da kılınıyor. Öyleyse nafileler de aynen bunun gibi olmalıdır. Akşam namazlarını biz gündüzün vitri olarak üç rekat kılıyorsak, gecenin vitri de nafile olarak üç rekat olmalı.
Enes Hoca: Akşam namazı gündüz namazının değil de farzların vitri.
Abdulaziz Bayındır: Neyse işte yağ hemen sağol düzelttin Allah razı olsun. Ben de o niyetle onu söyledim zaten de, gündüz derken aklımda farzlar vardı zaten. İyi yaptın Allah razı olsun. E şimdi dolayısıyla yani iki artı bir olmamalı vitir. Çünkü bir rekat sadece savaşla yüzyüze gelindiği zaman sefer sırasında meşru kuranı kerime baktığımız zaman. İki de dört de olmalı yani bu nafile namazlar. Nafile namazlar da iki de dört de olursa o üç de tam akşam namazının farzların vitri olmasıyla da tam bir benzeşme olmuş olur.
“Kale ve nevafilun nehari inşae salla bi teslimetin rekateyni ve inşae erbaa: gündüz kılınan nafileleri isterse bir selamla iki rekat isterse dört rekat kılar”. “Ve tukrihu ziyadetu ala zalike: buna ilave mekruh olur” diyor. Yani demek ki altı rekat, sekiz rekat mekruh olur. “Ve emma”. Peygamberimizden rivayet gelmemiştir deyip mekruh olur falan da değil. Caiz olmaz diyeceksin kardeşim. Bu Allah’a ibadetse deniyorsa ki bu taabbudidir, yani niye dört rekat kardeşim diye bir soru sorsan, çünkü Peygamberimiz böyle kıldı yada çünkü kuranda şöyledirin dışında bunun cevabı yoktur. Buna mantıklı bir cevap veremeyiz. Yani kendi kafamıza göre bir cevap veremeyiz. Onun için zaten adı ibadettir. Kul olma gereği yapılan şeydir. Ondan dolayı taabbudi hükümler deniyor. Burada bunu Peygamberimizden başka şekilde rivayet edilmemiştir, dolayısıyla caiz değildir demek lazım. Caiz olsaydı..
Katılımcı: Ayrıca farz namazların en çok rekatlısı dört rekat olduğuna göre nafileler de dörtten fazla olmaz.
Abdulaziz Bayındır: Dörtten fazla olmaz kardeşim. İşte bazıları zannedersem Zahiri, daha fazla kılarsa batıl olur diyor. Şia da öyle diyor değil mi? Namazı batıl olur diyor.
Enes Hoca. Şiilerdeki farklı. Öğle namazından önce sekiz rekat sünnet var. İkindi de sekiz rekat var. Akşamdan sonra da dört rekat.
Abdulaziz Bayındır: Bu sekiz rekat kaç kılıyorlar? Dört-dört mü kılıyorlar.
Enes Hoca: Şeklini bulamadım.
Abdulaziz Bayındır: “Ve emme nafiletun leyli kale Ebu Hanifetin salla semani rekeatin teslimetin icaze: Ebu Hanife demiş ki sekiz rekatı bir selamla kılsa caiz olur” demiş. Her halde bunu Peygamber(sav) ile birlikte mescidde sekiz rekat kılınmış olmasını esas almış olabilir kendisi için. “Ve tekrehu ziyadetu: seküzden daha fazla ilave mekruh olur” demiş Ebu Hanife. “Ve kale” onun iki talebesi İmam Muhammed ve Ebu Yusuf demişler ki; “la yezidu fil leyli ala rekateyni teslimetin: gece namaz kıldığı zaman iki rekat üzerine ilave olmaz, bir selamla iki rekat”. Bir selamla iki rekat dedikleri zaman vitir için de aynı şeyi söylemeleri lazım.
Katılımcı: Ama söymemiyorlar.
Abdulaziz Bayındır: Evet. “Ve fil camius sagir: Camiur Sağir’de İmam Muhammed’in”,”lem yezkur essamaniye bi salatil leyli: gece namazında sekiz rekatlık rivayet Ebu Hanife’den zikretmedi”. Çünkü İmam Muhammed’dir Hanefi Mezhebi’ni bize nakleden. Ebu Hanife’nin görüşlerini nakleden. Onun da El Camius Sagir isminde bir kitabı var. “Ve delilul kerahaten Aleyhisselati vesselam lem yezid ala zalik: Niye mekruh sayılıyor? Peygamberimiz sekizin üzerine ilave yapmadı”. Tamam Peygamber Efendimiz sekiz rekat artı üç rekat kıldı ama bunun hepsine bir tek selam verdi değil yani. İşte EbuHanife de bunu herhalde tek selamla düşünmüş, öyle bir fetva vermiş olabilir. “Velev lel kerahetu ezadete alimel cavaz: eğer gece sekizden daha fazla kılmak caiz olsaydı Peygamber Efendimiz cevazı öğretmek için ilave ederdi”. Burada şunu söyleyebilirse mantıklı olur. Yani gece Peygamberimiz en fazla onbir rekat kılmış, üçü vitir. Onu ayrıca anlattık diyecek yukarıda, onu çıkardı,ın zaman geriye sekiz kalıyor. Bir insan gece namaz kılacaksa vitir dahil onbirden fazla kılmamalı dese, buna mekruhluk koysa anlarız. Ama burada konu o değil ki. İki rekatta mı selam vereceksin, dört rekatta mı selam vereceksin. Bu konuya uygun bir şey değil. Hepsi gelip Fatih’in başına patlıyor.
Katılımcı: Ama başka kılamaz da diyemez
Abdulaziz Bayındır: Hayır, şimdi tamam da yani bunu derse mantıklı olur. Hiç olmazsa bir temele oturtmuş olur. Ama konumuz o değil ki. O söz mantıklı olur. Yanlış söz olabilir ama en azından kendi içinde bir mantığı vardır.
“Vel efdalu fil leyli inde EbuYusufe ve Muhammedin rahimehumullahu mesna mesna: EbuYusuf’a göre ve İmam Muhammed’e göre gece namaz kılmada efdal olan ” şimdi yukarıda iki rekat üzerine ilave yapmaz dedi, burada efdal dedi. Kendi içinde de çelişmedi mi burada? “Ve kale la yezidu fil leyli ala rekareyni bi teslimetin” dedi, “la yezidu” dediğin zaman, artık caiz değildir demektir daha fazlası. Şimdi efdal diyor. “Vel efdalu fil leyli inde EbuYusuf ve Muhammedin rahimehumullahu mesna mesna: Ebu Yusuf ve Muhammed’e göre gece namazın en faziletlisi iki-iki selam vermektir”. “Ve finnehari erbaan erbaan: gündüz de dört-dört”. “Ve inde Şafi rahimehumullah fihi ma mesna mesna: Şafi’ye göre gündüz de gece de efdal olan iki iki selam vermektir”. “Ve inde Ebi Hanifete fihi erbaun erbaun: Ebu Hanife’ye göre her ikisinde de dört-dört selam vermek efdaldir”. “Bi Şafi kavlu Aleyhisselatu vesselam salatul leyli ven nehari mesna mesna: Şafi’nin delili Peygamberimizin gündüz ve gece namazı iki-ikidir şeklindeki rivayetidir”. Bu nerede geçiyormuş?
Enes Hoca: “Ahrecaul erbaatu”.
Abdulaziz Bayındır: “Ahrecehul erbaatu”. “Vele huma erbaatu teravihi” var mı bu hadis? “Mesna mesna”.
Abdurrahman: “Ve ahrecehu ashabu sunne” diyor hocam. Sünne’nin erbaası. Şeyde demiş,Nasbur Raye.
Abdulaziz Bayındır: Nasburraye’de öyle mi demiş?
Abdurrahman: Salatul leyli ven nehar..
Abdulaziz Bayındır: Sahiheynin dışındakinde.
Abdurrahman: Ahrecehu ashabu sunne erbaatu ayyaneyn
Abdulaziz Bayındır: Tamam. Yani Kütübi Sitte’de Buhari ve Müslim’in dışındaki hadis kitapları bunu tahric etmiş. “Vele huma” EbuYusuf ve İmam Muhammed’in delili “el itibaru teravih: teravihe kıyasladır”.
Abdurrahman: Nesai de hadiste hata var demiş, hata görmüş.
Abdulaziz Bayındır: Evet. Ebu Yusuf ve İmam Muhamned’in delili teravih namazı diyor. Teravih diye bir namaz yok kaynaklarda bunu nasıl şey yspıyorlar yani.
Enes Hoca: Teravihin mesna masna kılınması icma ile efdaldir.
Abdulaziz Bayındır: Yani eğer kitapta sünnette yoksa, kitap sünnet kalmadı icma verelim. Bu icma da çok acayip bir şey.
Fatih Orum: Diyanetin sitesine bir soru sormuşlar teravih namazı kaç rekattır diye. O da aynı Enes Hoca’nın dediği gibi icma ile dört rekattır demiş. Kitap ve sünnet yokken. İcma ile yirmi rekat. İcma ile. Ve şeyden alıyor Peygamber döneminden değil de sahabe döneminden başlatıyor.
Abdulaziz Bayındır: Tabi Hz. Ömer ile başlatıyor. Kendi niye kılmamış diye sormak lazım.
Enes Hoca: Siyasetle uğraşmış.
Abdulaziz Bayındır: Siyasetle uğraşmış tamam. Yani halkın işleriyle meşguk olmak: tamam onu anladık. Peki niye demiş ki evlerine gidip yatanlar burada namaz kılanlardan daha iyi durumdadır niye demiş?
Enes Hoca: Evde yatanlara aferin
Abdulaziz Bayındır: Onların oylarını almak için söylemiş.
Katılımcı: Kendi de o anda evde yatmaya gidiyor.
Abdulaziz Bayındır: Siyaset olduğuna göre.
Fatih Orum: Seçim dönemine denk gelmiştir.
Abdulaziz Bayındır: Seçim dönemine denk gelmiştir. Bizim ulemanın genel karektetidir. Önce kendileri bir karar verir sonra verdikleri kararı daha sonraki, verdikleri fetvayı daha sonraki fetvalarına delil getirirler. Bu çok vardır yani. Ondan sonra da derler ki “ve fihil icmau” derken o “el icma” da genellikle kendi mezheplerindeki ulemanın icma derler. Mezheplerindeki bazı ulema ona muhalefet etmiş olsa bile onu yok sayarlar. Biz icma dedik ya kardeşim boşver sen onu derler. İcmanın olmasına ihtimal yok, olmaz. Öyle bir şey yok.
Serkan: Mesela usul kitaplarına baktığınız zaman icmanın şartı diyor: bir bölgede hiç kimse muhalefet etmemesi lazım diye bir şart var.
Abdurrahman: Evet ama onların icma yöntemi.
Abdulaziz Bayındır: Hayır, biz şurada ders okuyoruz, ben bir şey söylüyorum siz sesinizi çıkarmadığınız zaman kabul etmiş mi sayılıyorsunuz? Öyle mi sayılıyor? Ben öyle sayarım o benim saymam olur. Yani siz gerçekten kabul etmiş mi oluyorsunuz?
Katılımcı: O zaman Saffan döneminde hep icma, Saffanın sözleri hep icma olurdu.
Abdulaziz Bayındır: Şimdi cevap veremezsin aslında zihnine yatmamıştır ama şunun üzerine biraz düşüneyim dersin.
Katılımcı: Bu icma tanımı ümnet icması, despot idareciler için mükemmel bir şey.
Abdulaziz Bayındır: Şimdi bakın Hıristiyanlar kendileri diyor ki; kardeşim diyor biz diyor Antakya’da toplaştık İsa’nın tanrılığına karar verdik diyor. Şu tarihte, katılanlar da şunlar şunlardır diyor. Ondan sonra da diyor ki; biz Efes’te toplaştık Meryem’in tanrının annesi olduğuna karar verdik. Toplantıya şunlar şunlar katıldı diyor. Ondan sonra İznik’te toplaştık diyor, işte dört tane incili kararlaştırdık diyor. Kadıköy’de toplaştık İsa’nın yüzde yüz insan yüzde yüz ilah olduğuna karar verdik diyor. Şimdi bu insanlar şu tarihte falan yerde şu şu insanların katıldığı toplantı yaptık diyorlar. Peki bizimkiler icma diyorlar. Şimdiye kadar falan yerde toplaştılar şu kararı almşlar diye duydunuz mu?
Serkan: Hocam onların söylemesi onlar da icma etmemişlerdir. Kendi aralarında muhalefet edenler..
Abdulaziz Bayındır: İcma kelimesinden bahsetmiyorum. Onlar konsil diyorlar, icma demiyorlar. Onlar demiyorlar. Karar almışlar. Eksetiyet yada değil neyse.. Önemli değil. Karar aldık diyor adamlar. Almışlar gerçekten. Katılmayanlar da ayrılmış gitmiş, önemli değil.
Katılımcı: Mekan şart mı Hocam?
Abdulaziz Bayındır: Hayır ama, bak elle tutulur bir iddaları var. Diyor ki biz falanca zaman şurada toplaştık, toplantıya şunlar şunlar katıldı, kararı da itfakla almışlarsa orada yazılı, ihtilaf edenler varsa onlar da yazılı yani. Hepsi var. Peki bizimkilerin buna benzer herhangi bir şey yaptıklarına dair
Enes Hoca: İcma ile sabittir diye bir şey yok ortada
Abdulaziz Bayındır: İcma ile sabittir dedikleri hangi konuda iki kişi bir araya geldi de şu konuda birisi şunu söyledi, birisi de sesini çıkarmadı, hangi konuda var bu?
Katılmcı: Sırf icma değil de mesela bir araya geldi konuştuklarında öbürü kabul etmediği zaman kavga çıkar. Mesela Ebu Hanife’nin bir görüşü hakkında millet tartışıyor adamlar mesela bırak icmayı tartışa bile olmuyor.
Fatih Orum: Sonra hocam şöyle bir şey: dünyada bütün insanlar bir yanlış üzerinde toplanamaz mı? Bundan iki asır önce dünyadaki bütün insanlar dünyanın yuvarlak olmadığını ve dönmediğini insnıyorlardı. Bütün insanlık bir konuda yanlış bir şey etrafında icma yapamaz mı? Böyle bir şey mümkün değil mi?
Abdulaziz Bayındır: Diyor ki;”ve ma ekserun nasi velev harasta li mu’minin” o zaman büyük ittifak küfür üzerinde, o bir işe yarıyorsa onu delil alacaksın.
Fatih Orum: Çoğunluğu bırakın ittifak bile bir şeyin doğruluğuna salt delil olamaz.
Katılımcı: Aslında bak bugün de aynı şekilde onlar icmayı şey yapıyorlar, darwincilik meselesinde de yine darwinizmi kabul etmeyenleri afaroz ettiler. Aslında geçmişte olan o icma görüşü bugün de bilim dünyasında devam ediyor.
Abdulaziz Bayındır: Neyse, olabilir de bilim dünyasında herkes diyebilir. Burası din diye bir şey tespit ediyorsun ve insanlara Allah adına görev yüklüyorsu. Bu çok ağır bir sorumluluktur. Adam kendi görüşünü öne almak için bir takım şeyler söylemiş. Dediğin doğru, var onlar. Ama bunun sorumluluğu ondan çok daha fazladır. Ne kadar güzel. Ahmet Bin Hambel’e nispet ettikleri söz iyi; şu konuda icma vardır derse o yalandır diye bir ifadesi rivayet ediliyor ya.
Enes Hoca: Bir şey icma ile haram edilmişse icma yapılan zamana kadar helal demektir değil mi o? Öyle olması lazım.
Abdulaziz Bayındır: O da şunu der, haram değil de o bir tespitti diyebilirler. Yani o icma da zaten inşa şeyi yok. Tespit var
Katılımcı: İcma sadece kuranı kerimin yüzde yüz açık ne delaleti, subutu her şeyiyle açık bir ayetin farklı anlaşılmayacağı belli olan ayetin durumuyla alakalı. Mesela adam çıkmış Fatih Camisinde eline bir şey almış, ben namaz kılıyorum diye kafadan birşeyler sayarsa bu namaz sayılmaz icmaya göre denilebilir.
Abdulaziz Bayındır: Onu icmaya göre demezsin de şu ayete ve şu hadise göre dersin.
Aynı Katılımcı. Sonuçta bütün insanlık bunu böyle anlar.
Abdulaziz Bayındır: Yani bak burada fark şu
Aynı Katılımcı: Ulul elbab bunu böyle anlar.
Abdulaziz Bayındır: İnsanlar o konuda ittifak ettiği için o öyle değil. Ama kuran ve sünnet de böyle belirtilmiş, insanlar da ittifakla bunu kabul etmiş dediğiniz zaman orada delil yine kuran olur. O insanların ittifakı olmaz.
Mehmet Hoca: Ama şu anki icma kavramı başkadır yani. Onlar sanki bir şeriat koyuyor, resmen koyuyor yani.
Abdulaziz Bayındır: Koyuyor. İşte icma ile teravih namazı diyor.
Katılımcı: Mesela hırsızlığın cezasıyla alakalı “kesin” denilen yere “çizin” diye söylemesi adamın, dersin ki bunu bütün akıl sahibi insanlar bunu böyle anlar. İcma denilebilir oradaki “kesin” konusuna. Elinin kesilmesi.
Katılımcı:O zaman, kuranda zaten söylenilmiştir, biz sadece..
Bir Önceki Katılımcı: İşte öyle. Anlaşıılası açısından.
Abdulaziz Bayındır: Şimdi devam edelim bakalım. “Ve Ebi Hanifeti(rh)”. Bu İmameyn’in delilleri şey değil. Ama İmam Şafi’nin delili bir hadise dayanmış. Hadise dayandığı zaman: Nesai o hadisle ilgili problem vardır demiş olur, önemli değil İmam Şafi de onu sahih saymıl olur buna kimse bir şey demez. Yani yolu sağlam. İsterse kendisine varan hadis aslında sahih olmayan bir hadis olsun kendisi Peygamberimiz böyle demiş kannatiyle o görüşü bildirmiş. Buna hiç kimse itiraz etmez. Ama bütün kaynaklar teravih diye bir namaz olmadığını bildiriyor. Yani bu konu açık ve net. Peygamberimiz senenin her günü zaten kılıyordu, ramazanda da mescidde kılıyordu. Bunu teravihin delili sayıyor bazıları. Hz. Ömer girmiş bakmış ki millet ayrı ayrı kılıyor, bir imam tayin edeyim imamla kılın demiş. Bunlar bişey değil, onlar zaten namazlarını kılıyorlar. Yani bir arada kılın demiş. Hz. Ömer’in aslında bir namaz icadı da değil. Ama o hal bile Hz. Ömer’i rahatsız etmiş. Onu da rahatsız etmiş Peygamberimiz zamanında olmayan bir şey ortaya koymuş. Başladığı şekilde devam etse çok daha iyi olurdu.
Katılımcı: Peygamberimiz hiç mi kılmamış?
Abdulaziz Bayındır: Neyi?
Aynı Katılımcı: Teeavih
Abdulaziz Bayındır: Yok.
Aynı Katılımcı: Üç kere kıldığına dair..
Enes Hoca: O sadece kıyam. Başka zaman da adetlendiği onbir rekat.
Abdulaziz Bayındır: Senenin her günü kıldığı namazı ki evinde kılıyordu. İtikaf sırasında mecburen
Katılımcı: Cemaatle kılındığına dair bir şey varmı?
Abdulaziz Bayındır: Cemaatle değil, cemaat Peygamberimize uymuş. Olur mu, Peygamberimiz(sav) millete namaz kıldırmak için camiye girmiş değil. Ramazanın son on gününde itikafta bulunuyor zaten. Senenin her gününde kıldığı gece namazını bu defa eve girmediği için mescidde kılıyor
Enes Hoca: Hasırdan hücre yapmış.
Abdulaziz Bayındır: Hasırdan hücre yapmış kendisine, zatdn gece namaz kılarken yüksek sesle kılıyor. O sıra camiye gelenler de arkadan Peygamber’e uyuyorlar. Birinci gece farkedemiyor, ikinci gece fark edince üçüncü gece artık sessiz kılıyor. Millet de arkadan bekliyor ki Peygamberimiz namaz kılacak uyacağız. Yani rivayet bu tamam mı.
Serkan: Bir rivayet de gördüm şöyle diyordu; Peygamberimiz (58:57-59:01 arası hadisin arapçası anlaşılmadı).
Enes Hoca: Sizin şimdi okuduğunuzu bir şeyin farz olması Peygamber’in yapmasına mı bağlı diye Fethul Bari’de hepsi üzerinde duruyor, sonra da diyor ki sonra farz olarak algılanmasından koruyorum demektir bu diyor.
Abdulaziz Bayındır: Manası o dur yoksa Peygamber farz kılmaz ama insanlar onu farz sayarlar.
Serkan: Anladım da, demek istediğim sanki cemaatle kılmış Peygamberimiz sonra terk etmiş. Niye terk etmiş? Hani korktum ki sizin üzerinize farz kılınsın.
Abdulaziz Bayındır: İnsanlar bunu farz diye algılarlardı daha sonra. Bak hiç öyle yapmadığı halde, sadece Hz. Ömer’in o ameliyle ramazanda insanlar geliyor yatsıyı kılmıyor ve teravihi kılıyor.
Serkan: Şimdi şöyle söyleyeyim Şafi mezhebine bakarsak işayı kılmadan kılamazsın.
Abdulaziz Bayındır: Yatsıyı kılmadan kılamazsın. Tamam da ben halkın anlayışını söylüyorum. Ulemanın anlayışından bahsetmiyorum. İş o noktaya kadar geliyor. Yoksa Hanefiler de öyle diyor, yatsıdan sonradır diyor. O başka. Halk o hale getitiyor. Peygamberimiz halkın o duygusunu ifade etmiş oluyor. Ama bugün o olmuş yani. Peygamberimiz engel olmasına rağmen bugün o olmuş.