Prof. Dr. Abdulaziz BAYINDIR;
Elhamdülillahi Rabbil Alemin vel akibetüllilmüttakiyn vessalatü vesselamü ala Resulina Muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ve ecmain. Her Cumartesi yapmaya çalıştığımız Fıkıh müzakereleri var. Bundan sonra mümkün olduğu kadar bunu bir sempozyum şekline çevirme gayretindeyiz Allah nasip ederse. İnternetin icadedilmesi sebebiyle Türkiye’nin ve dünyanın bir çok yerinde bulunan ilim adamlarını bu toplantılarda inşallah konuşturmaya gayret edeceğiz. Zaten katılmak isteyipte fiziki sıkıntılardan dolayı katılamayan arkadaşlarımızıda bu vesileyle toplantıya katılmış olacaklar. Bugün gördüğünüz gibi değerli hocamız Ali Rıza Demircan burada. Zaten onunla sürekli beraberiz ve Amasya’da bir takım konferanslar için bulunan Prof.Dr. İbrahim SARMIŞ hoca da internet üzerinden bu toplantımıza katılacak. İlk defa bir sempozyum denemesi yapmış olacağız, buna tam bir sempozyum ya da panel neyse artık diyemeyiz de ama yavaş yavaş olacak o tarafa doğru yöneleceğiz. Onun hazırlıkları epey sürebilir ama niyetimiz o inşallah Fatih hoca bu işlerin organizasyonunu yapacak Allah nasip ederse.
Bugün konumuz cehenneme giden kişiler oradan çıkacak mı çıkmayacak mı? Yani müslümanlar günahkar olan müslümanlar, şirke düşmemiş olan müslümanlar bir cehenneme girecek mi? Bazıları diyor ki kafir olmayanlar cehenneme giremezler. Peki girerlerse çıkacaklar mı çıkmayacaklar mı? işte bazıları diyorki giren çıkmaz. Ama biliyorsunuz hadislerde cehennemden çıkma ile alakalı çok sayıda rivayet var. Şimdi bu rivayetlerin Kuranla bağlantısının kurulması esastır. Bizim bu vakıftaki temel prensibimizide hepiniz biliyorsunuz, biz burada Kuran sünnet bütünlüğü esasına göre çalışmalarımızı yürütüyoruz, bakalım bu konuda Kuran sünnet bütünlüğünü sağlayabilecekmiyiz sağlayamayacakmıyız, şimdi Ali Rıza DEMİRCAN hocamızı ilk önce dinleyeceğiz. Arkasından eğer bağlantıda bir problem olmazsa Amasya’dan programımıza katılacak olan Profesör İbrahim SARMIŞ hocayı dinleyeceğiz. En sonda biz Allah nasip ederse konuşup toplantıyı tamamlamaya çalışacağız. Hocam buyrun.
Prof.Dr. Ali Rıza DEMİRCAN;
Euzubillahimineşşeytanirracim, bismillahirrahmanirrahim. Elhamdülillahi Rabbil Alemin vessalatü vesselamü ala Resulina Muhammed ve ala alihi ve sahbihi ecmain. Dün akşam bir mektup aldım bir cezaevinden kardeşiniz bizim cennet hayatı isimli kitabımızı okurken sevgili Peygamberimiz efendimiz aleyhisselatüvesselama gereğince salatüselam getirilmediğinden harektel ciddi eleştiriler yaptı. Açtım baktım haklılık payı var. Çok da etkilendim. Anladım ki müslümanların emribilmarufa ve nehyianilmünkere son derece ihtiyaçları var. Aslında bizim için ahirete iman konusu entellektüel bir cimnastik konusu değil. Bir iman konusudur ve ahiret hayatını iman ölçüsünde islam yaşanabilir hayatımıza getirilebilir. Sevgili Peygamberimize Kuranı kerimde sık sık uyarılar yapılır Rabbimiz tarafından mesela; “innema ente munziru men yahşaha” (Naziat Suresi 45. Ayet) sen ancak ahiret hayatına iman eden, ahiret hayatının sorumluluğu endişelerini taşıyanları uyarabilirsin ve çok daha bizim Kuran merkezli çalışmalarımız olduğu için daha bir dikkati çeken ayet.“fe zekkir bil kur’ani men yehafu vaidi” (Kaf Suresi 45. Ayet) Ey Peygamber sen Kuranla benim azabıma iman edenleri uyar, öğüt ver. Şimdi aziz kardeşlerim islam dininin iman esaslarından biri ölümle başlayacak ahiret hayatına iman. İradeli bütün hayatımızdan sorgulanacağımız. Sonra cennetle mükafatlandırılıp cehennemle azaplandırılacağımıza iman etmektir. Kuranı kerimi incelediğiniz zaman şunu görüyoruz, iman eden ve islamın yüklediği ana görevler ve temel haramlardan sakınan bir diğer anlatımla iman eden ve salih ameller işleyenler cennete gireceklerdir. Bunların cehennemle hiçbir ilgili alakası yok. İnşallah bizde onlardan oluruz ve onların ebedi olarak cennette kalacaklarıda kuranıkerimde bir değil bir çok ama bir çok ayeti kerimede açıklanmaktadır. Özü iman edip salih amel işleyenler doğrudan cennete girecekler ve onlar cennette ebedi olarak kalacaklardır. Bunun yanında yine kuranıkerimde tereddüte mahal olmayacak şekilde bir diğer gerçekte şu, kuranı kerimde müstekbirler, mükezzibler, mücrimler, müşrikler, münafıklar olarak da isimlendirilen kafirlerin cehenneme gireceği ve orada ebedi olarak kalacakları da kuranda musarrah bir biçimde defaatle açıklanmaktadır. Dolayısıyla ondört asırlık islam tarihi boyunca iman edipte salih amel işleyenlerin cennete, kafir olanların cehenneme gireceği ve cennette ve cehennemde ebedi olarak kalınacağına dair hiç bir ihtilaf yoktur. İhtilaf bu noktada cennet evet o ebedidir, cehennemde uzun süreler sonucunda bizim için nihayetsiz gibi görünen zaman dilimlerinden sonra bir tahavvül olup olamayacağı cüzi bir bölüm tarafından gündeme taşınmıştır ama bu konumuz değil. Peki iman edipde salih ameller işlemeyenler, salih amelleri çok mu çok az olan, salih amellerin zıddı olan isyanları, inkara varmayan isyanları pek çok olan insanlar, bir örnekler üzerinden yürüyelim, mesela ben müslümanım dediği ve islamla iftihar ettiğini söylediği halde kişisel çıkar amaçlı siyaset ve yöneticilik yapanlar, hakları çiğneyenler, ekonomik faaliyetlerini faiz ve yanıltıcı reklamlar üzerinde kuranlar, kişilerin ve toplumun mallarını tekellerine akıtanlar, eşcinsel ilişkilerini, lezbiyen ilişkilerini sürdürenler, zina yapanlar, fizik güzellikleri, sosyal konumları ve mallarıyla büyüklük duygusuna kapılıp, üstünlük krizine tutulanlar, Allah’a bağlayan ana rabıta olan namazı kılmayanlar, islami ölçülere aykırı giyinmeyi hayat tarzı edenler ve benzerlerini yapanların durumları ne olacak? Bunlar doğrudan cennete gidebilirler mi? Aziz Peygamberimiz efendimizin belki onlarca hadisi var, başlı başına bir çalışma konusudur, bu tür isyanları olan müminlerin doğrudan cennete giremeyeceği açıklanır. Doğrudan cennete giremeyecek bu insanlar cehenneme düşecekler mi? Kuranı kerimde bazı ayetler, asi olan müslümanların iman edipte salih amellerin dışında hayat sürenlerin cehenneme girebileceklerine işaret etmektedir, mesela yetim malı yiyenlerin müslüman veya kafir olup olmadıkları şeklinde bir ayırım yapılmaksızın onların yakıcı ateşe girecekleri beyan edilir. Müslümanlara hitaben malları batıl yollarla tecavüz niteliği taşıyan yöntemlerle malları yiyenlerin de cehennem azabına girebilecekleri Kuranı kerimde bahse konu edilir. Bir diğer pek çok ayet varda, bir diğeri de şu, “Ey iman edenler, nefsinizi ve çocuklarınızı yakıtı insan ve taşlar olan ateşten koruyun”(Tahrim Suresi 6. Ayet) demekki iman edenlere bu hitapta bunu ifade etmektedir, şimdi soru şu; bu isyanları sebebiyle cehenneme girecek olan insanların cehennemden çıkışları söz konusumudur? Gerçi bugüne kadar çoğunluğun görüşü evet asi müslümanlar cehenneme girecekler ama onlar kafirler gibi cehennem hayatında ebedi azap görmeyecekler ve bir müddet sonra cehennemden çıkarıcaklar, buhari ve müslim hadisleri bu konuda açık seçik bize cehenneme giren asi müslümanların cehennemden çıkarılacaklarını beyan etmektedir. Burada bir şüphe yok, (Prof.Dr.Abdulaziz BAYINDIR; yani hadis bazında şüphe yok) hadis bazında, devam ediyorum hadisler bazında şüphe yok, hatta Buhari’nin tanımında bu cehenneme giripte çıkarılanlara cehennemiyyun ismi veriliyor, şahsen benimde yöntemim aslında sadece inanç konularında değil, eğer biz herhangi bir mevzuu kıyamet gününe kadar geçerli olacak bu dine bağlayacaksak herhangi bir mevzuu onunla ilgili olarak Kuran ayetleriyle mutlaka irtibat kurulması gerekir. Yani özünün kuranda aranması ve bulunması gerekir. Çünkü biz bunada açıklık getirelim, herhangi bir müslümanın aziz Peygamberiminiz aleyhisselatüvesselam bu dindendir dediği açık ve seçik olarak beyan ettiği bir konuda, biz müslümanların şüpheye düşmesi asla mümkün değil, biz mutlaka kurandan bağlantı kurmak mecburiyetindeyiz derken ifade etmek istediğimiz şu, yani Aziz Peygamberimiz Efendimizden bize intikal eden hadislerin içinde mevzu olanlar var, delil olarak kullanamayacağımız derecede zayıf olanlar var, birde aziz Peygamberimizin bizzat kullandığı ifadelerle ki büyük çoğunlukla aktarılanlar var ve bazılarını nerede niçin neden ihtimal edildiğine dahil de bilgimiz yok. Dolayısıyla kesinlik ifade etmeyeceği itibariyle mutlaka Kurandan delil arıyoruz, kaldı ki ilave inancımızla Hz. Peygamberin sözlerinin davranışlarının işlerinin onaylarının mutlaka ve mutlaka Kuranla bağlantılı olması ve onun Risale görevinin parçasıdır. Şimdi burada şey yok, şahsen ben Ali Rıza Demircan olarak yaşım 66 bu meselede epeyce kafa yordum ama Kuran ve sünnet ışığında Cennet hayatı isimli kitabımda da bu konuda kalem oynattıysamda ben bu konuyu yani asi müslümanların cehenneme girecekleri, gireceklerinde çıkarılacaklarına dair Kuranla beni iskat edecek beni ikna edecek gönlümü yatırtacak bilgi edinemediğimi şuana kadar itiraf ederim. Bir ilavem olacak ben Abdulaziz hocayı hiç bu kadar iddialı görmemiştim. Yani bu son hafta hiç sır vermedi, ser verdi, sır vermedi adeta meydan okurcasına açılın geliyorum dercesine bir tavrı var.
Prof. Dr. Abdulaziz BAYINDIR;Bunu özellikle yaptımki danışıklı dövüş olmasın.
Ali Rıza DEMİRCAN;
Olmaz. Bu güzel, bu güzel bende şeye girmeden evvel hocamızın önünü açma amacıyla ve de cevapları verirken açıklamaları yaparken itirazımıza mecal alan bırakmaması için bazı müraazalarımı vermek istiyorum. Önce hocamızın üzerinde duracağını tahmin ettiğim şirkten korunma meselesinin korunmuş olmanın cehennemden çıkarılacağı konusu. Evvela şunu itiraf etmeliyiz, ben kendi adıma itiraf ediyorum, Türkiye’deki ilahiyatçıların yüzde doksanbeşinden iyi anladığımı söyleyebilirim, ama bu ülkede anlaşılmayan temel meselelerden bir tanesi şirktir. Yani şirk meselesini çok iyi anlamak mecburiyetindeyiz. Şirk konusu anlaşılmadan bu konular anlaşılamaz. Çünkü sonuç itibariyle öyle ümidediyorum daha önceki konuşmalarımızla şirkten korunma cehennemden çıkışın temel nededinin oluşturacak, ancak hocamıza bir yol açayım diye ifade ediyorum hadisler böyle demiyor, şimdi şirk son derece zengin bir kavram biz cehennemden çıkarılacaklarla ilgili cehennemiyyum tarif edilen bu insanların cehennemden çıkarılırken mesela Allah’u ZülCelal bunlar azaplanırken işte lailaheillallah diyen, Lailaheillallah demek şirkten korunmak için yeterli değil, yani Kuranı baz alırsak, onlar cehennemde muhazab olurken hadise göre kafirler diyecekler ki, o lailaheillallah diyenlere hani ne oldu bizde muazzebiz, sizde azaplanıyorsunuz. Ne oldu Lailaheillallah dediğinizde.
Prof.Dr. Abdulaziz BAYINDIR; şimdi belki yanlış anlaşılabilir. Bir dil sürçmesi oldu hemen müdahale edeyim, lailaheillallah şirkten korumaz değil de heralde cehennemden korumaz manasında.
Ali Rıza DEMİRCAN;
Heralde Lailaheillallah izah getireyim, Lailaheillallah Allah’tan başka hiç bir ilah yoktur sözü ayrı bir tartışma yapalım islamın öne sürdüğü korunulması gerektiğinin altını çizdiği şirkten korunmak için yeter bir yaklaşım değildir.
Prof.Dr. Abdulaziz BAYINDIR; o tamam. O zaman iyi oldu yani dil sürçmesil değildir. Çok iyi oldu evet.
Ali Rıza DEMİRCAN;
Bu son derece önemlide. Şimdi hadiste deniliyor ki, yani bu kafirlerin Lailaheillallah diyenlere, hani ne oldu sizde bizim gibi azap görüyorsunuz. Onların bu ifadesi Gayretullah’a dokunacak. Rabbimiz buyuracakki kalbinde zerre miktarı iman olanları çıkarın ve onlar çıkarılacak işte onlara cehennemiyyun deniyor ve bu hadisler genelde Hicr Suresinin 2 ve 3. Ayetinde “Rubema yeveddullezine keferu lev kanu muslimin” “kafirler keşke bizde müslüman olsaydık diyecekler”. Şimdi efendim ben bu izahattan sonra bir iki noktaya daha temas edeceğim. Heralde bir kaç dakika oldu, (Prof.Dr. Abdulaziz BAYINDIR; yirmibeş dakika oldu) oldumu o kadar, hemen. Şimdi efendiler ben tekrar ediyorum hocamıza yol açmak için görüşlerimi beyan etmek istiyorum. Şuana kadarki edindiğim bilgilere göre ben mümin olarak can veren insanların cehennemde muazzab olmayacakları cehenneme girmeyecekleri kanaatindeyim.
Prof.Dr. Abdulaziz BAYINDIR; iyi anlaşıldı, bu güzel. Buna bir vurgu yapalım. Demekki siz müminlerin yani günahı ne olursa olsun
Ali Rıza DEMİRCAN;
Mümin olarak gerekçelerimi vereceğim. Mümin ama günahkar bunların cehenneme girmeyecekleri kanaatindeyim bu bir. Nereye dayanıyorum şimdi oraya gelelim. Şimdi imanı korumak demek islam dininin inanılması gereken iman esaslarına imanı gerektirir. Yani bu adam Allah’a imanlıdır, O’nun varlığına birliğine egemenliğine imanlıdır. Mukaddes kitaplara, Allah’ın gönderdiği peygamberlere, ölümle başlayacak ahiret hayatına cennete ve cehenneme sorgulanılacağına iman eden insandır. Yani iman budur. Şimdi ben bakıyorum böyle bir adamın böyle bir imana sahip olupda salih amellerden büsbütün yoksun olması keyfiyeti masaüstünde mümkündür, ama realitede mümkün değildir. Müşahadelerimede dayanarak söylüyorum. Şimdi Kuranı Kerimde yapılan isyanlara verilecek ceza bire birdir, ama kişinin tuttuğu oruç, ana babasına, öyle tipler var ki biz onları ibadetsiz görüyoruz ama anneye babaya öyle bir hizmet ediyorki orucu var adalet var, anababaya sevgi var vesair salih ameller var. Şimdi bu salih amellere yedi katından yediyüz katına daha fazlasıyla mükafat verileceği Kuranda mübeyyen bir. Bu kişi ne kadar günahkar olursa olsun, bu büyük günahların her birini bir bölümünü işlesede, bir bölümünden kaçınması söz konusu, çünkü fıtrat günahlardan kaçınmak için gerekli alt yapıyı veriyor ve Kuran bize büyük günahlardan kaçınanların orta dereceli günahlarının otomatik olarak bağışlanacağınıda söylüyor ve tövbe dediğimiz hadise, tövbe büsbütün günahlardan arındırıyor. E kadir gecesi var. Şimdi düşünki benim çok tanıdığım insanlar var, bir orucu var adamın erken kalkıyor, hatta bunların içinde otuz gece terahvi kılanlarıda var, şimdi kadir gecesi ile alakalı bir takım mübeşşirat var, e bunlardan da yararlanma var, Allah’ın sınırsız merhameti var ve cennette Adn, Firdevs, Naim ve Meva cennetlerine ayrılıyor ve herbir cennette yüz ayrı dereceye bölünüyor, her bir derece arasındada Peygamberimizin ifadesine göre göklerle yer arası mesafe var. Yani derece farkları büyük. Kanaatim yani bir mümin iman ederek can vermesi halinde inşallah benim ümidim gerçekleşsin, şuandaki ilmi kanaatim bu merkezde, ikinci noktaya gelince şeyler çıkabilirler mi? Cehenneme giren çıkar mı, önce fıtratım çıkacak diyor. Çünkü cehennem başta cehennem olmak üzere yedi ayrı tabaka lesası var sakarı var hutaması var lesası var şimdi ayrı ayrı ve bizde biliyoruz ki cehenneme girecekler arasında yani küfür bakımından, adam Allah’a iman ediyor, ahirete iman ediyor, Kuranın bir bölümüne iman etmiyor. Diğer bir grup var ki zalimki zalim insanlığı biçare etmiş işkencelerden geçirmiş, diğeri ise kendi halinde bir kafir veya asi yani farklılık var, mademki cezaunseyyüetün, seyyüetün mislüha, ceza misline göre gelecek e dolayısıyla bütün cehenneme girecekleri kafirleriyle, günahkar müminleriyle eğer girerse, hani birinci yanılgım var, girmeyecek diyorum, orada yanıldığımı farz edelim, imanını koruduğu halde cehenneme girecek, girecekse çıkacak fıtrat bunu söylüyor bana. Genelden anladıklarım bunu söylüyor bana, hadislerde bunu söylüyor. Demekki kuranda bunun bir cevabı var.
Prof.Dr.Abdulaziz BAYINDIR; onu bugün alacağız.
Ali Rıza DEMİRCAN;
Şimdi, hocam bir beş dakika daha almam gerekiyor sana yol almam için. Kendime çalışmıyorum, şimdi bugüne kadar benim gördüğüm, cehenneme girecekler çıkacakların ana cevabı Meryem Suresinin ilgili 71 ve 72. ayeti “Ve in minkum illa variduha, kane ala rabbike hatmen makdıyya”(71) “siz her biriniz cehenneme gireceksiniz” iki anlam veriliyor, cehenneme gireceksiniz ya da cehennemin çevresine geleceksiniz. Bu Allah’ın kesin hükmüdür, sonra biz “Sümme nuneccillezinettekav ve nezeruz zalimine fiha cisiyya” sonra biz korunanları biz kurtaracağız ve zalimleri de dizüstü cehenneme terkedeceğiz. Şimdi sevgili kardeşlerim benim bu ayetlerden anladığım şu, “ve in minkum illa variduha” ifadesi ayetin sibakından da anladığımız o ki; “ve in minkum illa variduha” her bir insana yönelik bir hitap değil, bu hitap kafirlere özgüdür, ahiret hayatına iman etmeyenlere yöneliktir, kulluğun dışında olan insanlara yöneliktir. Bunun ilk delili Enbiya Suresi 98. Ayeti burada, bu biraz önceki ayette anahtar sözcük vurud kelimesidir. Enbiya 98 de “İnnekum ve ma ta’budune min dunillahi hasabu cehennem, entum leha varidun” aynı ifade kullanılıyor. Siz ve taptıklarınız cehennem kütüğünüz ve cehenneme geleceksiniz, aynı vurud fiili kullanılıyor. Bir diğer Hud Suresinin 98. Ayeti “Yakdumu kavmehu yevmel kıyameti fe evredehumun nar, ve bi’sel virdul mevrud” “firavun onların önüne geçecek ve onları ateşe getirecek, yine burada irad fiili var vurud kökünden verede kökünden geliyor. Bir diğer ayette, Meryem 86 “ve nesükul mucrimine ila cehenneme virda” yine verede kökünden bir kelime kullanılıyor, bir mücrimleri cehenneme sevk edeceğiz, Kuranı kerimde gerçi mücrimler yüzde doksan kafir manasına kullanılıyor, ahireti münkir ama günahkar manasına kullanıldığını da öncelikle kabul edeyim bu bir. İki şimdi deniyor ki; “summe nuneccillezinettekav” ifadeye dikkatinizi çekiyorum, nuneccillezinettekav, ellezinettekav, cillezinettekav form bu. Kuranı kerimde hani burada biraz iddialı gireyim olaya, Kuranı kerimde bu formun kullanıldığı bütün yerler istisnasız hayra açık olan yerler ve cehennemle irtibatı olmayıp, doğrudan cennetle irtibatlı olan yerler. Bu sabah tekrar baktım. Meryem 15de lillezinettekav inde rabbihim ittika edenler Rableri katında onlara cennetler var, lillezine amenu minhum vettekav cunazim onlardan iman edenler ittekav, ittika edenlere büyük ecir vardır, Lakinillezi nettekav Rabbehum lehum Cennatün tecri, Lakinillezi nettekav Rabbehum lehüm gurafun ve ledarul ahireti hayrun lillezi nettekav efela takilun, innallah amma ellezi nettekav vellezi lehum muhsinun, ve yuneccillahullezi nettekav bimafazethim layemessumuhvela, ve vesıkellezi nettekav Rabbehum ila cennetil zümera, itteka formuda hep bu anlamda kullanılıyor. Yani sonuç itibariyle, şimdi hangi anlamda kullanılıyor, lillezi nettekavı biz kuranı kerimde müttaki manasına anlamak zorundayız, çünkü aynı itteka, bir insana bu gruba ittekav diyebilmemiz için bizim bunlar korunmuşlardır, sözlükten hareket edemeyiz, çünkü kuranda müttaki bir kavramdır, müttaki sözcüğü hem iman esaslarına inanan hem namaz kılan, infak eden, geçmiş önceki vahy ile şeyyapan, ahlaki bir takım güzelliklerle süslenen, yani kuranda müttakiyi sadece veka fiilinin sözlük anlamından hareketle şeyyapmamız mümkün değil. Dolayısıyla ben bu, ve inminküm illa varidva sümme nünne cilleznettekav ayetinin cehennemden çıkarılışına, evet cehennemden çıkarılma olacak ama bu ayetlerin bunun delilini vermediği kanaatindeyim. Hocamıza zaman bırakmak için birkaç nokta daha vardı, değinmek istemiyorum o noktaya ama. (Prof.Dr. Abdulaziz BAYINDIR; yine değinebilirsiniz daha sonrada olabilir) Tamam yani.
Prof. Dr. Abdulaziz BAYINDIR; Ne oldu, İbrahim bey katılmıyor mu?
Diğer konuşmacı; siz konuşun hocam İbrahim Bey’i sonra alalım.
Prof.Dr. Abdulaziz BAYINDIR; öylemi dedi kendisi?
Diğer konuşmacı; yok şuan ses hala biraz çıtır çıtır geliyorda.Kesiliyor.
Prof. Dr. Abdulaziz BAYINDIR; sesi düzeltemediniz yani İbrahim hocanın.
Diger konuşmacı; zaten görüntü gelmiyor, bluetoothla gelecek bağlantının kalitesi kötü.
Prof.Dr. Abdulaziz BAYINDIR; oranın internet bağlantısı kötü tamam. Neyse ses seda alabilirsek olur, şuanda alamıyoruz. O zaman ben konuşayım daha sonra.
Ali Rıza DEMİRCAN; demekki benim kafamda cehennemden asilerin çıkarılacağına dair kurani deliller mübeyyen, mufassal bir biçimde henüz benim… Bir cümle daha, bizim nesli hep salihleri İmam Şafi’ye ait bir söz var denir ki ben tartışmanın içine girdimde hakkın muhatabımın diliyle söylenmesini arzu etmediğim bir zaman yok. Allah’ıma hamdüsena ediyorum eğer bu bir erdemse Rabbime beni bu erdeme ulaştırdığı için hamdediyorum, keşke hocamız bizi bu konuda ikna etse de. Bizde bu konuyu bundan böyle rahat rahat yazsak. Hak onun diliyle söylense Rabbim güç ve kuvvet versin. Tesirini halkeylesin.
Prof.Dr. Abdulaziz BAYINDIR; amin inşallah.
Ali Rıza DEMİRCAN; buyrun hocam.
Prof.Dr. Abdulaziz BAYINDIR; Allah razı olsun, şimdi İbrahim hocanın dinlemesinde bir problem var mı? Dinliyor mu şuanda.
Diğer konuşmacı; siteyi açamıyor, siteyi açarsa daha net dinleyecek. Ali Rıza hocanın sesi gür olduğu için benim mikrofonumdan duydu Ali Rıza hocayı.
Prof. Dr. Abdulaziz BAYINDIR; O zaman beni duyması biraz zor olacak demektir. Şey yapalım o zaman skype üzerindense şuradan skype açalım, buradan dinlesin.
Diğer konuşmacı; şuanda açmışlar internet sitesinden dinliyorlar.
Prof.Dr. Abdulaziz BAYINDIR; tamam o zaman problem yoksa tamam. Bismillahirrahmanirrahim. Elhamdülillahirabbilalemin. Vessalatu vesselamu ala resulina Muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ecmain. Ali Rıza DEMİRCAN hocamıza çok teşekkür ediyorum, gerçekten görüşleri son derece net ve açık bir şekilde ortaya koydu. Birinci olarak şunu söyledi müminlerin cehenneme girmeyeceği kanaatindeyim dedi. Gerekçelerini de sundun tabi. İkinci olarak girecekse çıkacağı kanaatindeyim (Ali Rıza D; ama kuranda delillendiremedim) Girecekse çıkacağı, İbrahim hoca çıkmayacağı kanaatinde olduğunu değilmi yazısında sizin ifadenize göre. Ben İbrahim hocanın kendisinden duymadımda. İbrahim hocada biraz sonra katılacak inşallah. Müminler cehenneme girmezler sözü son birkaç yıldır çok dillendirilen bir söz, bizde bunlara karşı işte girecekler ve çıkacaklar diye şeyyapmaya çalıştık bugüne kadar. Cehenneme giren orada ebedi olarak kalacaktır çıkmayacaktır sözü şeyyapıyor bu bana göre büyük ölçüde meallerden kaynaklanıyor. Birde ilgili ayetlerin tamamının bir araya getirilmemesinden kaynaklanıyor bu inanç. Şimdi Ali Rıza hocanın çok güzel özetlediği hususlar var bende onları kısaca tekrarlayayım yeniden zihinlere şeyyapsın diye. Şimdi Allahu teala büyük günahlardan kaçınan kişilerin küçük yani diğer günahlarının görülmeyeceğini ve çok güzel konuma getirileceğini söylüyor ve işte Enbiya Suresinde şöyle diyor. Önceden daha güzeliyle karşılama sözü verdiklerimiz cehennemden uzak tutulacaklardır. İşte bu daha güzeliyle karşılama sözü verilenler büyük günahlardan kaçınan müminlerdir. Onuda Necm suresinin 31-32’de “Ve lillahi ma fis semavati ve ma fil ardı li yecziyellezine esau bima amilu ve yecziyellezine ahsenu bil husna” “göklerde ve yerde ne varsa Allah’ındır; öyle ki, kötülükte bulunanları, yaptıkları dolayısıyla cezalandırır, güzel davranışta bulunanları da daha güzeliyle ödüllendirir”.(31) “Ellezine yectenibune kebairel ismi vel fevahışa illal lemem, inne rabbeke vasiul magfireh, huve a’lemu bikum iz enşeekum minel ardı ve iz entum e cinnetun fi butuni ummehatikum, fe la tuzekku enfusekum, huve a’lemu bi menitteka” “Ki onlar, ufak tefek günahlar dışında, günahın büyük olanından ve çirkin utanmazlıklardan kaçınırlar. Şüphesiz senin Rabbin, mağfireti geniş olandır. O, sizi daha iyi bilendir; hem sizi topraktan inşa ettiği ve siz daha annelerinizin karnında cenin halinde bulunduğunuz zaman da. Öyleyse kendinizi temize çıkarıp durmayın. O, sakınanı daha iyi bilendir” ve Nisa Suresinin 31“in tectenibu kebaira ma tunhevne anhu nukeffir ahkum seyyiatikum ve nudhılkum mudhalen kerima”“size yasaklanan büyük günahlardan kaçınırsanız kusurlarınızı örteriz ve sizi değerli bir yere sokarız” Ayetinde Allah’u Teala açıkça belirtiyor. O büyük dehşet onları üzmeyecek ölümsüz olarak canlarını çektiği şeyler içinde olacaklardır. Dolayısıyla yani cehennemin sıkıntısını bunlar hiç çekmeyecekler, büyük günahlardan uzak olan insanlar. Melekler bu sizin gününüz size söz verilen gündür diyerek onları karşılayacaklardır. Peki büyük günah işlemişse ne olacak? Büyük günahların içerisinde affedilmeyen tek günah şirk günahıdır biliyorsunuz Allah’u Teala estauzubillah “İnnallahe la yagfiru en yuşrake bihi ve yagfiru ma dune zalike li men yeşau ve men yuşrik billahi fe kadiftera ismen azima” “gerçekten Allah kendisine şirk koşulmasını bağışlamaz. Bunun dışındakileri dilediği çini bağışlayabilir, kim Allah’a şirk koşarsa doğrusu büyük bir günahla iftira etmiş olur”. Koyduğu kurala uygun olduğu kişi için bağışlar. Şimdi biz o koyduğu kuralın ne olduğuna konuşacağız. Burada şunu da şeyyapalım “innallahe la yagfiru en yuşrake bihi” ortak koşulmasını bağışlamaz dediğimiz zamanda yanlış anlaşılabiliyor, biliyorsunuz Ömer radiyallahuanh müşrikti, işte ashabın hemen tamamına yakını müşrikti. Bunlar daha sonra müslüman oldular. O zaman bağışlamaz demek müşrik olarak ölürse bağışlamaz demektir. Müşrik olarak ölmezse bu bağışlanır. Hatta bağışlamakla da kalmaz Furkan Suresinin 68 ve devamı ayetlerinde oradada şirk günahından başlıyor “Vellezine la yed’une meallahi ilahen ahara ve la yaktulunen nefselleti harremallahu illa bil hakkı ve la yeznun, ve men yef’al zalike yelka esama”“ve onlar Allah ile beraber başka bir ilaha tapmaz. Allah’ın haram kıldığı canı haksız yere öldürmezler ve zina etmezler. Kim bunları yaparsa ağır bir ceza ile karşılaşır”, Bunlar tevbe ettikleri takdirde Allah’ın bunların günahlarını sevaba çevireceğinide bildiriyor. Yani şirk döneminde işledikleri günahı sevaba çevireceğini de bildiriyor. Çünkü ayrıca bir ikramı da oluyor Allah’u tealanın. O zaman ne oluyor Allah şirki bağışlamaz derken müşrik olarak öleni bağışlamaz demektir. Müşrik olarak ölenlerde zaten tevbe ile ilgili olarak Nisa suresinin 18. Ayetinde “ve leysetit tevbetu lillezine ya’melunes seyyiat, hatta iza hadara ehadehumul mevtu kale inni tubtul’ane ve lallezine yemutune ve hum kuffar. Ulaike a’tedna lehum azaben elima” “tevbe, ne kötülükleri yapıp edip de onlardan birine ölüm çaınca ben şimdi gerçekten tevbe ettim diyenler, ne de kafir olarak ölenler için değil. Böyleleri için acı bir azab hazırlamışızdır” diyerek kafirler olarak ölen kişilerin tevbesini Allah kabul etmez diyor. Kafirler tevbe edecek mi tabiki edecek çünkü vefat edince bütün bilgiler ruhta ve ruh o bilgilere sahip olduğu için ahirette yani vefat ettikten sonra Cenabı Hakka diyecek ki Müminun Suresinin 99-100. ayetlerinde “Hatta iza cae ehadehumul mevtu kale rabbirciun” “sonunda onlardan birine ölüm geldiği zaman, der ki; Rabbim beni geri çevirin”“Lealli a’melu salihan fima terektu kella, inneha kelimetun huve kailuha, ve min veraihim berzahun ila yevmi yub’asun” “ki geride bıraktığım dünyada salih amellerde bulunayım. Asla gerçekte bu yalnızca bir sözdür, bunu da kendisi söylemektedir. Onların önlerinde, diriltilip kaldırılacakları güne kadar bir engel vardır” bu tevbe eden kişinin sözüdür değil mi? ama vefat ettiği için o imkanı kaçırmıştır onun için Allah’u teala diyecekki kella asla diyecek. Çünkü artık dünyaya dönme imkanı yok, vücud yokki ruh vücuda gitmiş olsun. Şimdi buradan bunu anlıyoruz, demekki yani şirk günahıyla ölmediği takdirde bu kişinin belli bir kurala göre affedilme şansı var, peki bir de şunuda biliyoruz biz Kuranı kerimde Karia Suresi 8-9. ayetleri “Ve emma men haffet mevzinuh”“kimin tartıları hafif kalırsa” “Fe ummuhu haviyeh” “artık onunu anası Haviye’dir. Evet Ali Rıza hocanın söylediği gibi bir insanın işlediği bir hayır en az on sevapla sevaplandırılır, işlediği bir günaha karşı bir günah verilir. Dolayısıyla bir kimse bir sevap on tanede günah işlerse aynı türden terazide dengelenir bunlar. Bu en azı, kesin olanı yani. Kesin olanı, dolayısıyla tartıda da bu denge elbetteki gözetilecektir. Fakat onunla beraber Allah’u tealanın bazı emirleri var onunda bir kısmını Ali Rıza hoca söyledi bu ayeti kerimeleri Nisa Suresinin 93. Ayetinde “Ve men yaktul mu’minen muteammiden fe cezauu cehennemu haliden fiha ve gadıballahu aleyhi ve leanehu ve eadde lehu azaben azima” “kim bir mümini kasıtlı olarak öldürürse cezası, içinde ebedi kalmak üzere cehennemdir. Allah ona gazaplanmış, onu lanetlemiş ve ona büyük bir azap hazırlamıştır” Şimdi biz kuranı kerimden de biliyoruz ki, adam öldürmek adamı kafir yapmıyor, nereden biliyoruz mesela Hucurat Suresi 9. Ayetinde “ve in taifetani minel mü’minınaktetelu” müminlerden iki grup birbirini öldürürse diyor. Bak Allah ikisine de mümin diyor. O zaman şimdi bir adam öldürmüş cezası cehennem, ama bu da mümin peki çıkacak mı çıkmayacak mı? Yine mesela faiz yiyenlerle ilgili olarak “ve men ade fe ulaike ashabun nar, hum fiha halidun” (Bakara 275) diyor, yani faizcilikten vaz geçmeyipte tekrar oraya yönelenler cezası cehennemdir, onlar cehennem ashabıdır, orada ölümsüz olacaklardır diyor. Şimdi bütün bunları birleştirdiğimiz zaman ne olacak acaba. Birde Ali Rıza hocanın bu Meryem Suresi ile ilgili okuduğu, Meryem suresinden okuduğu bir ayet var, hatta 68’den itibaren okursak, diyor ki Allah’u teala “Fe ve rabbike le nahşurennehum veş şeyatine”Rabbine yemin olsun ki onları ve şeytanları toplayacağız, “summe le nuhdırannehum havle cehenneme cisiyya”sonra onları cehennemin çevresinde diz çökmüş olarak hazır tutacağız. Şimdi onlar kim. Acaba kafirler mi yoksa burada müminlerde var mı? Şimdi aşağısına doğru gelince diyor ki: Meryem 69 ” Summe le nenzianne min kulli şiatin eyyuhum eşeddu aler rahmani ıtiyya” sonra o cehennemin çevresinde, ama şurada şunu söyleyeyim cehennem o bizim cehennem dediğimiz o büyük yapıya verilen isim olduğu gibi ateş kümelerine verilen isim de yani cehennemin içindede sayısız cehennemler var. Ondan sonra diyor ki, “summe le nenzianne min kulli şiatin” her bir gruptan seçeceğiz, ayıklayacağız, neyi ayıklayacağız “eyyuhum eşeddu aler rahmani ıtiyya” rahmana karşı kim daha sert bir şekilde baş kaldırmış gel bakalım. Siz gelin bakalım. Şu isyankarlar sen, sen, sen, sen. Meryem 70; “Summe le nahnu a’lemu billezine hum evla biha sıliyya” orada cehennemde kızarmaya daha çok layık olanın kim olduğunu elbette çok iyi biliyoruz diyor. Ondan sonra diyor ki Meryem 71 “Ve in minkum illa variduha” “siz mutlaka oraya varacaksınız. Hepiniz, ve in minkum derken tabi kuranı okuyan insanlar akla gelir değil mi? Şimdi bundan dolayı deniyorki işte o cehennemden geçmeyen yoktur, işte bu sırat köprüsü inancı da bu tür şeyler üzerine kuruluyor. Mutlaka cehennemi görecek herkes, cehennemin içerisinden geçecek, cehenneme varacak, işte içine girmese bile orada köprüden geçecek işte düşerse şöyle olur düşmezse böyle olur diye birşeyler var. Siz ifadesi tabiki bu kuranı kerimi okuyan müslümanlar için ilk önce akla geliyor. “Kane ala rabbike hatmen makdıyya” yani Rabbin üzerine kesin karar verilmiş olan bir husustur. Şimdi bu kim bunlar, bu kim asıl soru bu, kesin olarak karara bağlanmış bir husustur bu. Şimdi varada kelimesi onun içerisine girmek manasına geliyor. Yani suyun başına gitme anlamında kullanılıyor. Hatta hep az önce Ali Rıza Hoca o verede kelimesi ile ilgili ayetleri sıraladı, onun içerisine koşa koşa gitmek demektir, adeta sanki suyun başına gidiyormuşsunuz gibi gitmek demektir, hızlı bir şekilde oraya gitmek demektir, dolayısıyla “ve in minkum illa variduha”demek hepiniz o cehenneme gireceksiniz manasına gelir. Ondan sonra Meryem 72 “Summe nuneccillezine” şimdi herkes cehenneme girdiği zaman ne olacak, bir ceza içerisine bir sıkıntı içerisine girmiş olacak. Summe nuneccillezinettekav” ki Ali Rıza hocanın bununla ilgli çok sayıda ayet okuduğu bir konu. Kendini korumuş olanları kurtaracağız o cehennemden kurtaracağız, mesela az önce en kafirleri ayıklayacağız dedi burdada kurtaracağız diyor, kendini korumuş olanları kurtaracağız “ve nezeruz zalimine fiha cisiyya” o zalimleri de orada diz çökmüş olarak bırakacağız, şimdi burada üç tane eylemden bahsetti ayeti kerime, birincisi cehennemin etrafında diz çökmüş olanlardan azgın olanları önce ayıkladı, ondan sonra ikinci sırada müttakileri ayıkladı, kurtardı, kurtaracağız diyor, kurtarmak zor bir durumdan kurtarmak için söylenilir ve diğer zalimleri de orada diz çökmüş olarak bırakacağız dedi, dolayısıyla üç ayrı gruptan bahsetmiş oldu. Şimdi ve in minkum kim? Şimdi buradan ben bu ayetler üzerinde epey zaman düşündüm, düşündüm, sonra Cenabı Hak nasip etti, şimdi Ali Rıza hocayla bu hafta bu konuyu tartışmaya alınca bende ciddi ciddi çalıştım tabi hocanın karşısında mahcup olmak bişey değilde konuyu çok iyi anlamak lazım. Mahcup olmak hiç önemli değil tabi. Önemli olan doğru anlamak çünkü hakikaten benim zihnimdede bu ciddi bir problem olarak bir hafta öncesine kadar duruyordu. Elhamdülillah Cenabı Hak nasip etti. Şimdi bu sorunun cevabı yani azönce işte Buharide Müslimde bir çok hadis kitabında cehenneme gidenlerin oradan çıkarılacağına dair orada şeyler var, zaten bu ayette onu gösteriyor, başka ayette okuyacağım az sonra, hadisler var.
Ali Rıza DEMİRCAN; hocam ben bir soru vereyim yani siz cehenneme girecek asi müslümanların cehennemden çıkarılacakların Kuranı delil sadedinde ilk örneğiniz benim rezerv koyduğum Meryem Suresinin 70 ile 71 ilk bölüm.
Prof.Dr. Abdulaziz BAYINDIR; ben sadece başlangıç olsun diye, şimdi bunun minkumun kim olduğunu ortaya koymaya çalışıyorum şu anda. Siz derke kim? O siz kimdir. Şimdi Meryem Suresinin baş tarafından itibaren Zekeriyya aleyhisselam, Yahya aleyhisselam, İsa aleyhisselam, İbrahim aleyhisselam, Musa aleyhisselam işte bunlarla alakalı bir takım kesitler anlatılıyor. Şu 59. Ayette şöyle bir ifade var Meryem Suresi 59. Ayet “Fe halefe min ba’dihim halfun” bütün bu peygamberlerin arkasından bir nesil geldi, “edaus salate” namazı zayi ettiler, namazı kılmadılar değil, namaza gereği gibi önem vermediler, “vettebeuş şehevati” arzularına uydular, “fe sevfe yelkavne gayya” bunlar yakında gayyla yüz yüze geleceklerdir, el gayy burda asıl anahtar kelime gayy kelimesidir, yakında gayyla ki bu tabi cehennem cezası olarak ifade ediliyor. Onunla yüz yüze gelecekler bunlar, o cehennemle yelka mulaka olmak deriz ya, mülakat kelimesini kullanırız ya Türkçemizde, nedir işte karşı karşıya görüşmek, cehennemle yüz yüze geleceklerdir, yani cehenneme gireceklerdir. Şimdi enson başka bir ayet daha okuyacağım da, şimdi en son cehenneme girecek, namazı zayi ettiler, şehvetlerine uydular, peki bunlar kafir mi oldular, bunlar kafir olmuş değiller, ama kafirde olabilir. Şimdi bu gayy kelimesinin öyle bir anlamı varki, Kuranı kerimde hem Adem aleyhisselam için kullanılıyor, hem şeytan için kullanılıyor. Her ikisi içinde kullanılıyor gava kelimesi. “Feasa ademi Rabbehu fe gava” deniyor Adem aleyhisselam için de kullanılıyor, ” Fe bima evvayteni” diyor şeytan Cenabı Hakka sen beni igva etmene karşılık leavudenne leküm sıratınlemüstakim diyor, neyse bu kelime Adem aleyhisselam için de şeytan için de geçerli olan bir kelime. Mücrim kelimesi de müslüman içinde kafir içinde kullanılan bir kelime günahkar anlamına geliyor. Şimdi burada işte şu ayeti devam ettireyim bakın bir görün siz hepiniz görün, “Fe halefe min ba’dihim halfun” o peygamberlerden sonra bir nesil geldi, “edaus salah” namazı zayi ettiler, “vettebeuş şehevati” şehvetlerine uydular, mesela Muhammed ümmetinde de bu var. Peygamberimiz sallallahu aleyhi vesselemin uygulamasında, kuranı kerimde namazın kazası diye bir kavram olmadığı halde hemen arkasından namaz kaza edilebilir diye bir fıkıh kitaplarına yerleşmiş olan bir sistem ortaya çıktı, dolayısıyla müslümanlar namaz kılmayabileceklerini düşünüyorlar. Diyor ki işte ben akşam evde hepsini kaza ediyorum, sanki iyi bir halt ediyormuş gibi ya da sonra kılarım diyor. Şimdi bu bir namazın zayiidir, yani Cenabı Hakkın koyduğu kuralın bozulmasıdır bu birkere İslam aleminde yerleşik bir kural haline geldi. Şehvetlerine uydular, işte Ali Rıza DEMİRCAN hocanın belki İslam aleminde ilk defa yaptığı bir çalışması var. Cariyeler ve sömürülen cinsellikleri diye, yani ilgili bütün ayetlerin anlamları başka tarafa kaydırılarak, esir kadınların cinselliğinden yararlanılabileceği, nikaha gerek kalmadan zorla yararlanılabileceği konusu üzerinde hiç ihtilafsız bir ittifak var tek muhalif Kuranı kerim bide ilgili hadisler. Şimdi ben burada örnek olsun diye bu iki şeyi anlattım, bak işte halefe min ba’dihim, şimdi biz tutupda namazlarını kaza edenlere kafir mi diyoruz yani ya da kaza namazı olur diyenlere kafir demiyoruz ya da bunu ilk önce ortaya koyanlar, yani ayetlere bilerek yanlış anlamlar verenlerin ahiretteki durumlarının pek öyle iyi olacağına asla inanmıyorum da, ama arkadan bilmeden onları takip edenler var, onlara da kafir demiyoruz elbette. Peki o zaman, bunlar gayy ile yüzyüze gelecekler diyor ayet, ondan sonra bakın bir istisnada bulunuyor. Meryem Suresi 60. Ayet “İlla men tabe” tevbe eden hariç, “ve amene ve amile salihan” inanan ve iyi iş yapan, şimdi bu inananı insanlar diyebilir ki bu adam kafirdi de inandı, kafir olanda olur, yani bu gava kelimesi dedik ya şeytan içinde kullanılıyor Adem aleyhisselam içinde kullanılıyor, bunlar içerisinde kafir olan vardır, günahkar olanda vardır Adem aleyhisselam gibi, onun için amenenin bir anlamı var. Ondan sonra (Ali Rıza DEMİRCAN; dediğiniz ameneyi bir tekrarlarmısınız, neden burada bir gerek oldu ameneye) Tamam onu söyleyeyim şimdi esas bu gayya kelimesi kullanıldı ya burada asıl önemli olan o kelimedir, işte az önce söylemiştik bu gava kelimesi hem Adem aleyhisselam için kullanılıyor, şeyin Taha Suresinin …olacak, “veasa Ademe Rabbehu fe gava” Adem Rabbine isyan etti, bak mesela isyan kelimesi de müslüman içinde kullanılıyor, kafir içinde kullanılıyor, bu Adem “fe gava” gava ne demek, gava kelimesinin anlamı şu, siz hem şeytanı düşün hem Adem aleyhisselamı düşünün onların içerisinde bulundukları durum, yanlış bir kurgu ile sonu karanlık bir eyleme girişmektir. Şimdi yanlış bir kurgu nedir, işte şeytan yanlış bir kurguda bulunmuş oldu, kendini birşey zannetti, Cenabı Hakka karşı bir takım itirazlarda bulundu ve yanlış bir kurgu sonucu Adem aleyhisselama secde etmedi. Secde etmediği için kafir olmadı şeytan, bunu çok iyi anlamamız lazım, çünkü Adem aleyhisselamda yanlış bir kurguyla şeytanın aldatmasıyla, yanlış bir kurguyla Allah’ın yasakladığı ağaçtan yedi, yanlış bir kurguyla sonu karanlık bir eyleme girişmek, buna gava dediğimiz yani artık ne diyeceğiz kendisini hayallere kaptırmak diyebiliriz belki Türkçe karşılığı, şimdi bu açıdan Adem de şeytan da aynı konumda. Şimdi Allah’u teala şu ağaçtan yeme sıkıntıya girersin dediğinde bir kurgu oluşturdu şeytan bu ağaçtan yediğin takdirde işte Melik olacaksın ve ölümsüzleşeceksin, peki bunun bir garantisi var mı, düşün bakalım seni melik yapacak olan kim? Bir ağaç mı, ölümsüzleştirecek olan kim? bu şey mi? sonu meçhul ama kendini o yanlış düşünceye kaptırmış oluyor yani onun için olgunluk dışı davranış oluyor, olgun insanların göstermeyeceği akıllı insanların göstermeyeceği bir davranış oluyor bu, yani gava dediğimiz olay, ondan sonra mesela namazlarını kazaya bırakanlarda aynı, işte öbürleri de, şimdi şeytanda kendi kafasına göre bir kurgu oluşturdu, beni ateşten yarattın, e tamam elbette Allah ateşten yarattıda yaratan sana bu emri veriyor sanane, e onuda topraktan yarattın ben ondan daha üstünüm ben tenezzül etmem oda bir kurgu, peki sonu ne? Sonu meçhul birşey mantıksız bir akılsız bir davranış içerisine giriyor, şimdi bu açıdan Adem aleyhisselamın davranışı da şeytanın davranışı da yanlış, onun için ikisine de Allah’u teala gava diyor, yanlış. Peki neden adem günahkar oluyor, şeytanda kafir oluyor? Sorulan soruya verdikleri cevaptan dolayı, Allah’u teala şeytana diyor ki; “ma meneake ella tescude iz emertuk” sana emrettiğim halde secde etmeni engelleyen ne oldu dediği zaman, şeytan diyor ki “ene hayrun min” ben daha hayırlıyım diyor. Ne demek benim yaptığım doğrudur demek, peki yanlış yapan kimdir Allah’u teala, o zaman kendisini Allah’tan üstün gördüğü için kafir oluyor, ondan dolayı Allah diyor ki; “fe ma yekuluneleke entetekkabbara fih fahruc inneke minessahin” senin orada kendini büyük görmeye hakkın yok diyor, çık oradan aşağı sen alçaklardansın diyor. İn çık oradan diyor, çıkıyor oradan. Peki Adem aleyhisselama Cenabı Hak sorduğu zaman o ne diyor? Adem aleyhisselamla Havva validemize şeyyapıyor Allah’u teala, Cenabı Hak onlara diyor ki; “elemen hekuma antilkumeşşecera” sizin ikinizi şu ağaçtan yasaklamamışmıydım; “vakullekuma inneşşeydane lekuma aduvvun mubin” şeytanın sizin apaçık düşmanınız olduğunu dememişmiydim. Yani bakın siz akıllı bir kişi olarak düşünseydiniz benim yasağıma karşı çıkmanın sizi ne kadar meçhule götürdüğünü gösterirdiniz, onun için sonu belli olmayan bir kurgu diye tanımlama yapılıyor ya. Şimdi Adem aleyhisselamla Havva validemizin verdiği cevap onları kafir yapmıyor yoksa gava konusunda eşitler, yani o yanlış kurgu konusunda ikisi de eşit. “Kala Rabbena zalemna enfusena” dediler ki yarabbi biz kendimize kötülüğü yaptık, biz yanlış yaptık dediler. Peki ben yanlış yaptıysam kim doğru, Allah doğru, şeytan ben yanlış yapmadım dedi, o zaman yanlış yapan Allah oldu, yani aynı Allah’ın emrini yerine getirememek konusunda eşit ama, o emir karşısındaki davranış konusunda birbirinden farklı. Onun için birisi kafir birisi Adem aleyhisselam oldu. Şimdi buradada gava kelimesinin önemi o bakımdan önemlidir. Bu yanlış kurgular içerisine giren kişilerin bazısı kafir olur, ne olacak sanki der, mesela birisi vardı, ben sabah akşam namaz kılıyorum yeter gündüzün işim var diyordu. Kafir olur, yeter, oda yanlış bir kurguya girdi, yeter kelimesi nasıl Allah emretmiş. Ama bir başkası da diyor ki, ya ben namazı Allah emretse ediyor tabi kılmalıyım günahkarım ama işte kılamıyorum, o da Allah’ın emri doğru benim yaptığım yanlış dediği için günahkar oluyor. İşte burada diyor ki burada arkalarından bir grup geldi namazı zayi ettiler ve şehvetlerine uydular. Bunlar gayy ile karşılaşacaklar, gayy ne demek bu işledikleri gava suçunun karşılığını göreceklerdir. Bu suçu o gayyla karşılamak o demektir, yani bu suçlarının denk cezalarını göreceklerdir. Peki illa men tabe, tevbe eden başka, ve amene inanan olarak tevbe eden, inandığı halde tevbe eden derseniz hallolur bu hiç problem olmaz, çünkü o şeytan gibi bir şeye kapılan kişi de inanarak tevbe eder, öbürü de zaten inanma temel öğedir burada, ve amilessalihen salih iş yaparsa, sadece iman değil, çünkü innellezine amenu ve amilussalihat Allah hep yanında salih ameli katmıştır, iyi iş yapanlar. “ fe ulaike yedhulunel cennete ve la yuzlemune şey’a” onlar cennete girecekler. Hiç bir şey kendilerinden eksiltilmeyecek. Yani onlarada yanlış yapılmayacak, çünkü tevbe edip iyi iş yaptıkları zaman günahları affedilmekle kalmıyor Furkan suresinde belirtildiği gibi sevaba döndürülüyor. Şimdi ondan sonra anlatılıyor içinden ırmaklar akan cennetler orada cennetin özellikleri anlatılıyor anlatılıyor ondan sonra ikinci bir grup insana geçiyor burada, 66. ayette şeyde bakın 60.ayette kendisini hayallere kaptıran bir peygambere tabi olan kişiler, onlar istisnası, istisnayı çıkarın, yani tevbe edenler istisna etti, istisnayı çıkarın hüküm devam ediyor, “veyekullinsan” bazı kişiler de şöyle der; “eyzamittu lesevfe uhracu hayya” yani öldüğüm zaman tekrar canlı olarak mı dışarı çıkarılacağım. Bunlar kim oluyor, bunlar o peygamberin arkasından gelenler değil, kafirler bunlar, bak öbürleri peygambere mensup olduğuna inanan insanlar ama kendilerini hayale kaptırmışlar, ondan sonra “evelayedkurulinsan” o insan kendi bilgisini kullanmaz mı diyor “ennahalaknahuminkablu” yani peygamberi olmasa bile kafasını çalıştırsa bunu görür. “Enna halaknahu minkablu velemyeku şeya” hiç birşey değilken bunu daha önce yaratmıştık, “fe ve Rabbik” Rabbine yemin olsun ki onları toplayacağız. Onlar kim. Peygamberden sonra değil mi ayetten, bir takım kendi kurgularına dayanarak bu peygamberin öğretilerine değil, kurgularına dayanarak, niye kurgu, mesela şey derki bizim fukahanın tamamı der ki, ibadet konularında kıyas olmaz, öyle değil mi? bak kıyas konusunda doktora yaptı Fatih, Servet hoca’da o konuda sürekli dersler veriyor bunu ittifakla demiyorlar mı, ibadet konusunda kıyas olmaz diyorlar, peki namaz konusunda ne yapıyorlar? Namaz konusunda kendi kafalarına göre bir kıyaslama yapıyorlar. Diyorlar ki insan uyuyarak namazını geçirse namazını kılmayacak mı, unutursa aklına geldiği zaman kılmayacak mı? öyle ise madem uyuduğu zaman unuttuğu zaman kılıyor, öyle ise terkettiği zaman haydi haydi kılar diyerek bir kıyaslama yapıyorlar, neye dayanıyorsunuz? bakın kendi koyduğunuz kurala da aykırı hareket ediyorsunuz, yeni bir kurgu oluşturuyorsunuz. Bu kurgunun dayanağı yok, tıpkı şeyde olduğu gibi şeytanın ve Adem aleyhisselamın kurgusunun dayanağı olmadığı gibi, bir meçhule atıyorsunuz insanları. Şimdi diyor ki; peki Rabbine yemin olsunki onları, işte böyle kurgu oluşturup gava fiilini işleyenleri ve şeytanları birde onları aldatan insanlar var, saptıranlar var, ister insan şeytanları ister cin şeytanı olsun, çünkü velcinneti vennas diye biliyorsunuz çünkü Allah’u teala diyor. Onları bir araya toplayacağız “sümme lenuhturallehum havle cenenneme cissiya” sonra onları cehennemin çevresinde diz çökmüş olarak toplayacağız. “Summe lenenzealne min kulli şiyatineeyyum meşeddualel Rahmaniatiyye” her bir gruptan yani bir peygambere tabi olan olup ta o kurgusuyla kafir olanlar da var ya da günahkar olanlar var her bir gruptan hangisi daha baş kaldırmışsa onlara gelin bakalım siz gelin onlar kafir olmuş olanlar, en fazla isyankar olanlar onları diyor ki oradan ayıklayacağız gelin siz “summe le nahnualemu billezinehum evla bi hasliyya” sonra biz orada kızarmaya pişmeye daha cehennemin ateşi karşısında kızarmaya layık olanın kim olduğunu elbette daha iyi biliyoruz diyor. Ondan sonra ve in minkum, buradaki kum zamiri sizden biri derken küm zamiri, şurada anlatılan olaylarla ilgilidir, siz yani peygamberin arkasına gelipde kendine göre bir takım kurgular yapanlarla diğer kafirler. Yani o peygamberin arkasından gelen kafir olanda var olmayanda var ama diğerlerinin kafir olduğu belli. Sizden her biriniz illa variduha o cehenneme suya koşar gibi gideceksiniz. Kana ala Rabbike hatmen mukdiyya, Rabbin üzerinde yerine getirilmesi kesinleştirilmiş bir şeydir. Sorumlulukdur diyor, Allah ben bunu kendi üzerime alırım diyor, bu kesin diyor, bu olacak. “Sümmennecillezinettekav” sonra müttaki olanları kurtaracağız, müttakiler kim? bir soruda bu. Kendisini şirk günahından koruyanlar. Çünkü şirk günahından korumamış birkişi zaten af imkanı yok. Şirk günahından korumuş olarak ölenler. Yani en alt koruma, şirk günahından korumuş olarak ölenleri sonra kurtaracağız. “ve nezeruz zalimine fiha cisiyya” zalimleri orada diz çökmüş olarak bırakacağız. Şimdi acaba biz bunu doğru mu anladık? Az önce yaptığım kurgu doğru mu? Biz de bir kurgu yaptık. Hemen sayfayı çeviriyoruz Meryem suresi 86. ayetten itibaren okuyoruz. “ve nesukul mucrimine ila cehenneme virda”(meryem 86) “mücrimleri cehenneme suya koşar gibi sevkedeceğiz” şimdi az önce Ali Rıza hoca çok isabetli bir şekilde şeyyaptı mücrim kelimesi çoğunlukla kafirler için kullanılıyor ama müminler içinde kullanılıyor. O zaman o mücrimleri o günahkarları mesela cerime kelimesini kullanıyor araplar toplanmış hurmanın kötüleri için, kötü şeyleri seçmiş olanlar, o da bir kurgu oluyor yani, adam ben bunu yaparsam daha çok satarım para kazanırım falan diyebilir. Şimdi “ve nesukul mucrimine ila cehenneme virda”(meryem 86) suya koşar gibi günahkarları cehenneme sevkedeceğiz, niye suya koşar gibi gidiyorlar, çünkü mahşer yerinde ağır bir hesap veriyorlar. Hadi gidin dendiği zaman oradan iyice sıkılmışlar ya sanki cehennemde soğuk suların başına gideceklermiş, tabi susamışlar acıkmışlar zor şeyde ordan koşa koşa cehenneme gidiyorlar sanki orada birşey varmış gibi. “ve nesukul mucrimine ila cehenneme virda”(meryem 86) günahkarları cehenneme suya koşar gibi sevkedeceğiz. “La yemlikuneş şefaate illa menittehaze inder rahmani ahda”(Meryem 87) Peki La yemlikuneş şefeea; şefaate malik olamazlar. La yemlikuneş şefeate; onlar şefaate malik olamazlar, şefaat demek eşleşmek manasına geliyor cennetteki yakınlarının yanına yerleşmek manasına geliyor. Böyle bir hakları yoktur. Zaten şefaat bütün hadislerde bütün ayetlerde, mahşer yerinde şefaat diye bir olay yok, böyle bir olay yok. Mesela büyük şefaat diye adlandırılan bir olay var Adem aleyhisselama gidiyorlar, İbrahim aleyhisselama falan gidiyorlar işte çok sıkıldık Cenabı Hakka söylede bir an önce şeyi başlatsın en sonunda Peygamberimize geliyor bende diyor şefaat eder cehennemden çıkarırım diyor, e kardeşim bu adamlar cehennemdeydi de bunlar cehennemi mi dolaştılar peygamberleri? Yani cehennemlikler çıktı peygamberleri dolaştı gittiler oraya e o zaman peygamberlerinde cehennemde olması lazım. Yani bununda fasid bir kurgu olduğu, ortaya çıkıyor ama sonucu güzel, yani Kuranı Kerimle birebir uyumlu bir şey, işte evet bakın şurada ben size okuyayımda bunda çünkü çok fazla istismar ediyorlar. Şimdi geçende birisi bizim Kuranı kerim açıklama metodumuzu tenkit etmeye kalkışmış şöyle parça parça alıyor, tam almıyor, bu hadiside almış ama parça parça almış, çünkü tamını alsa tenkid etmesi mümkün olmayacak. Heralde birileri illa tenkit et diye baskı yapmış yoksa o mümkün değil yani insan böyle bir yazıyı yazamaz. Şimdi bak mesela şöyle okuyorum diyor ki, Peygamberimiz sallallahualeyhivessellemden rivayetle ben kıyamet günü insanların efendisiyim, neden böyle olduğunu biliyor musunuz? Allah bütün insanları öncekileri ve sonrakileri bir yerde toplar, çağıran sesini işittirir, göz onu görür, güneş yaklaşır, sıkıntı ve keder güçlerinin yetmeyeceği ve taşıyamayacakları sınıra ulaşır insanlar birbirlerine şöyle derler; ne hale geldiğimizi görmüyormusunuz? Bakın güneş yaklaşıyor, cehennemmi burası, güneş yaklaşıyor sıkıntı ve keder güçlerinin yetmeyeceği ve taşıyamayacakları sınıra ulaşır, insanlar birbirlerine şöyle derler; mahşer yeri burası, ne hale geldiğimizi görmüyormusunuz, Rabbinize karşı şefaat edecek birine bakmayacakmısınız? kimileri Adem’e gitmelisiniz derler, Adem’e derler ki sen insanların atasısın, Allah seni eliyle yarattı ve sana ruhundan üfledi meleklere emretti sana secde ettiler, Rabbine karşı bize şefaat et halimizi ve başımıza gelenleri görmüyormusun, Adem derki bugün Rabbim hiç olmadığı kadar öfkelendi, bundan sonrada böylesine öfkelenmeyecek o bana ağacı yasaklamıştı ben ona asi oldum, nefsim nefsim nefsim başkasına gidin Nuh’a gidin. Nefsim nefsim diyen adam sıkıntıda olmaz mı, Allah’u teala demedimi ki “İnnellezine sebegat lehum minnel husna ulaike anha mub’adun”(Enbiya 101) “La yahzunuhumul fezaul ekberu” yani kendileri işte o büyük günahlardan sakınır, cehennemden uzaklaştırılacak o cehennem onları asla üzmeyecek ama Adem aleyhisselamı üzüyor ama bu hadisde, nefsim nefsim nefsim ben kendimi kurtarırsam ne ala, Adem aleyhisselamın affedildiğini Allah kuranı kerimde bildiriyor. Ondan sonra Nuh’a gelir şöyle derler ey Nuh sen insanlığa gönderilen ilk elçisin Allah sana çok şükreden kul adını verdi, Rabbine karşı bize şefaat et ne halde olduğumuzu görmüyormusun, Nuh derki bugün Rabbim hiç olmadığı kadar öfkelendi, bundan sonra da böyle öfkelenmeyecektir, halbuki Allah’la ilgili söz söylemeyi Cenabı Hak bize yasaklamıştır. Evet benim bir dua hakkım vardı kavmimin aleyhine kullandım nefsim nefsim nefsim başkasına gidin. Peki insanlar İbrahim’e gelir, sonra biliyorsunuz Musa aleyhisselama gelirler, fazla uzatmayayım en son İsa aleyhisselama gelirler, İsa aleyhissellam da diyor ki bugün Rabbim hiç olmadığı kadar öfkelendi bundan sonrada böyle öfkelenmeyecektir, işlediği bir günahtan söz etmeden, herhangi bir günahtan bahsetmeden nefsim nefsim nefsim der gidin Muhammed’e der ve Peygamberimize gelirler. Ey Muhammed sen Allah’ın elçisi ve nebilerin sonuncususun. Allah geçmiş ve gelecek günahlarını bağışladı, sanki öbürlerini bağışlamamış, Rabbine karşı bize şefaat et, içinde bulunduğumuz bu hali görmüyormusun, şefaat et diyenler kim? Cehennemlikler mi? Bütün insanlar değil mi Peygamberlerde orada. Bunun üzerine yola koyulur arşın altına gider Rabbim için secdeye kapanırım derken Allah benden önce kimseye açmadığı takdir ve övgüleri benim için açar sonra şöyle denir, Ey Muhammed başını kaldır ve isteğini bildir, karşılansın, şefaat et şefaatin yerine getirilsin, bende başımı kaldırır yarabbi ümmetim yarabbi ümmetim yarabbi ümmetim derim. Denir ki ey Muhammed ümmetinden üzerinde hesap olmayanları cehennem kapılarından sağdaki kapıdan içeri al. Esasen onlar diğer kapılardada insanlara ortaktırlar. Peki sonra yani hiç hesap görülmemiş oluyor bak dikkat ediyormusunuz, halbuki onlar hesap kurulsun ne olacaksa olsun diyorlar. Sonra Allah’ın elçisi şöyle dedi, nefsim elinde olan Allah’a yemin ederimki, Cennet kapısının iki kanadı arasındaki mesafe Mekke ile Himyer veya Mekke ile Busra gibidir. Sonra evet dur bakayım bu, diyor ki sonra şefaat ederim, şimdi şefaat kısmı geldi, sonra şefaat ederim. Benim için bir sınır çizilir, onları cehennemden çıkarır cennete sokarım. Onlar kim? o kadar peygamberleri dolaşanlar değil mi? cehennemdemiydi bu adamlar? bakın kurguyu yanlış kurmuşlar. Bunlar cehennemdemiydiki, o zaman diğer peygamberlerin de haşa cehennemde olması lazım. Cehennemlikmiydi bunlar peki bu ne biçim bir anlayıştır, kurgu ne kadar yanlış görüyormusunuz. Sonra dua eder secdeye kapanırım. Allah beni bir süre öyle bırakır, sonra Muhammed başını kaldır, söyle sözün dinlensin, iste yerine getirilsin, şefaat et şefaatin kabul olsun. Burada peygamberimiz henüz cennete girmemiş olması gerekiyor. Evet başımı kaldırır bana öğrettiği şekilde Rabbime hamdeder, arkasından şefaat ederim. Bana bir sınır çizilir onları cehennemden çıkarır cennete sokarım. Derim ki yarabbi Kuranın bıraktıklarından yani ebedi olarak orada kalacaklardan başka kimse cehennemde kalmadı. Yani şirk günahı işleyenden başka kalmadı derim diyor Rabbime karşı. Şimdi görüyormusunuz bakın mahşer yerinde peygambere gidiyorlar, peygamber şefaat edip cehennemden çıkarıyor. Şimdi bu hadisi yüzde yüz doğru kabul etseniz bile böyle bir sonuç mu olacak. Dolayısıyla şimdi o hadisin son bölümü şu ayetikerimeye son derece uygun. Diyor ki “Ve nesukul mucrimine ila cehenneme virda”(Meryem 86) günahkarları suya koşar gibi cehenneme sev ederiz ki içinde kafiri var mümini var. “La yemlikune şefeate” şefaat hakkına sahip olamayacaklar. Burda yemlikunenin faili o mücrimler günahkarlar, şefaatte cennetteki yakınlarının yanına yerleştirilmeleridir. Tur suresindemiydi o “vellezine amenu vettabeatün zürriyetun bi imanin elhakna bihim zürriyetehum” yani mümin olarak ölmüş arkalarındanda imanla gelmiş olan soyları, sadece iman bakın müşrik değil imanı var. Elhakna dediği sonradan katarız demektir, önceden değil sonradan, ilhak kelimesi türkçemizdede kullanılır, sonradan ilave etme manası. Yani onları sonradan cennetteki yakınlarının yanına yerleştiririz. Onun yanına yerleştiği zaman onlarla yanlızlıkları giderilmiş oluyor cennette işte bunun adı da şefaat. Lahika evet ek. Ceza çekiyorlar tabi. Ceza bitmiş oluyor elbette. Cehennemde cezalarını çekmiş oluyorlar. Çünkü kane ala Rabbike hatta makdiyya dedi Rabbim bunu kesin karara bağlamıştır mutlaka olacak. Şimdi bir dakika şunu bitireyim İbrahim hocayı katarız. Diyor ki La yemlikune şefeate illa menittehaze inderrahmane ahda, Rahmandan taahhüt almış olanlar, Allah’tan söz almış olanların dışındakiler o şefaate malik olamayacaklardır. Yani o cennetteki yakınlarının yanına yerleşemeyecektir, vettebaetum, zurriyetehum bi imanin, işte bu da o, imanla soyları onlara tabi olmuşsa, zaten Allah’u teala ne dedi ilk okuduğumuz ayette, “İnnallahe la yagfiru en yuşrake bihi ve yagfiru ma dune zalike li men yeşau ve men yuşrik billahi fe kadiftera ismen azima”, Allah kendisine ortak koşulmasını affetmez, o yeşau o bir sistemi oluşturuyor, o Allah’ın koyduğu kurala uygun olanı bağışlar o kurala uygunlukta şirk koşmamak ve eğer günahı sevabından çoksa cehenneme girmek ve cezasını çekmek. İşte bu insanlarda cehennemden, bak la yemlikune şefea, işte şefaat sadece cehennemdedir, mahşer yerinde şefaat yoktur, oradan da o yakınlarının yanına yerleşecektir, elbetteki burada oradan çıkarılması konusunda Allah’u teala Peygamber sallallahualeyhivessellemede diğer müminlerede diğer peygamberlerede imkanlar vermiştir, eğer birgün şeyide işleyelim Ali Rıza hoca şu araf konusu varya, galel arafi ricalün, onu işlediğimiz zaman bu konu çok daha netleşecektir, şimdi sonuç olarak şuraya geleyim, bir günahı sevabından çok olanlar, kesinlikle cehenneme gideceklerdir, çünkü Allah’u teala ayeti kerimesinde onu açıkça söylüyor, mesela ne diyor bu Araf suresi 8 de de “vel veznu yevme izinil hakk, fe men sekulet mevazinuhu fe ulaike humul muflihun”tartıları ağır gelenler onlar kurtulmuş olurlar. “ve men haffet mevazinuhu fe ulaikellezine hasiru enfusehum bima kanu biayatina yazlimun”(Araf 8) kiminde tartısı hafif gelirse bunlar kendilerini zarar etmiş olan kişilerdir, yani karşılığında verebilecek birşeyleri kalmayınca sen gel denilecek ve cehenneme vereceğin bir şey yok sen gel denilecek. Ayetlerimize karşı yanlış yapmaları sebebiyle. İşte o yanlış duruma göre değişiyor. Böylece bu sonuca vardık şimdi İbrahim hocayı dinleyebiliriz. Prof.Dr. İbrahim SARMIŞ hocamızı ancak telefonla katılabiliyor, görüntü olamayacak sesle katılabilecek.
Prof. Dr. İbrahim SARMIŞ; biraz aralıklı olmakla beraber Ali Rıza hocamın ve Abdulaziz Bey hocamızın söylediklerini igolebal olarak ancak anlayabildiğimi söyleyebilirim. Ben ilke olarak, ben bu konunun netleşmesi için öncelikle din anlayışımızın netleşmesi gerektiğini düşünüyorum. Çünkü öteden beri bizim din anlayışımız biraz amuda kaldırılmış, tersinden oluşturulmuştur, öğrendiğimiz kadarıyla hazreti peygamber zamanında din kurandı ve hz. peygamberde dahil herkes din olarak onu öğreniyor, yaşıyor ve uyguluyordu, daha sonra bildiğimiz gibi islam yayıldı, başka toplumlar islam toplumuna katıldı, başka kültürler islam kültürüne katıldı ve müslümanların kalitesi ne yazıkki ilk iki üçüncü yüzyıldan sonra kalitesi düşmeye başladı ve sonunda geldi taklide dayandı. Onun için öncelikle dinin ne olduğunu iyi bilmemiz lazım, din anlayışımızı netleştirmemiz lazım benim anladığım kadarıyla ilk dönemlerde din öncelikle kurandı ve insanlar kuranı öğrenip öğretiyorlardı, yaşayıp uyguluyordu. Ondan sonra oluşan kültürü derleyen kitaplar yazıldı. Ondan sonra halk islamı diyebileceğimiz biraz folklorik anlamda bir kültür oluştu, daha sonraki dönemlerde bu piramit tersine çevrildi. İnsanlar Dini öğrenmeye, öğretmeye ve yaşamaya başladıklarında bu halk islamı dediğimiz folklorik islamdan başlıyorlar nitekim, biz ister yeni müslüman olan birkişiye ister çevremizden dini öğrenip yaşamak isteyen bir vatandaşa git kuranı kerimi oku kuranın ne dediğini öğren, din odur çünkü ondan sorumlu olacaksın demek yerine diyoruz örneğin git İbrahim Sarmış’ın yazdığı şu kitabı oku Abdulaziz BAYINDIR hocanın yazmış olduğu şu kitabı oku, işte şu konuda şu kitabı oku diyip insanları önce başka insanların başka kişilerin yazdıkları kitaplara yönlendiriyoruz. Tabiki önce halk islamını öğreniyor yaşıyor ondan sonra ulemanın yazmış olduğu kitapları eğer okuyabilirse onları okumaya başlıyor. Ondan sonra eğer okumayı sürdürebilecekse rivayet hadis okumasını söylüyoruz, rivayetleri okumaya başlıyor, yine eğer okumayı sürdürebilecek o potansiyeli cesareti kendisinde bulacaksa bu sefer git kuranı kerimin anlamını oku diyoruz. Tabiki halkımızın ana dili genellikle Arapça olmadığı içinde meallerini oku diyoruz. Tefsirlerini oku diyoruz, şimdi kuranı kerime gelinceye kadar zaten o kardeşimizin din anlayışı bu kültür tarafından bu kültürde anlatılanlarla oluşturulmuş yönlendirilmiş şablonlar oluşmuş kareler oluşmuş bakış açısı oluşmuş ve Kuranı kerimide ister istemez bu pencereden bu perspektiften anlamak durumunda kalmaktadır ve Kuranı kerimide ister istemez bu kültüre uydurarak anlama yoluna gitmektedir. Müslümanların ne yazıkki yıllardır en büyük gafleti buradan gelmektedir. Kurana uyacakları yani vahye uyacakları yerde, vahyi Kuranı kültüre uydurarak anlıyoruz ve onu artık dinin kendisi olarak belliyoruz, onu savunuyoruz, onu korumaya çalışıyoruz, birileri eleştirdiği zaman veya aksini söylediği zamanda onu şuculuk buculukla suçluyoruz ve o insanların düşünme yeteneklerini köreltmeye çalışıyoruz, ufuklarını kapatıyoruz, dediğim gibi toplumda müslümanları esas kaynağa götürmelerinin önünü kesiyoruz. Şunu söyleyeyim; ben insanların ölürken ya mümin veya kafir olarak öldüğü kanaatindeyim, bunun ortası olmadığı kanaatindeyim, mümin olarak ölmüşse bu hocalarımız saygıdeğer hocalarımızında bildiği ayetlerde açıkça belirtiliyor ki “e la inne evliya allahi la havfun aleyhim ve la hum yahzenun”(Yunus 62) “ellezine amenu ve kanu yettekun”(Yunus 63) Allah’ın veli kulları için hiçbir korku ve hüzün yoktur, bunlar iman eden ve Allah’ın öğretilerini yerine getirerek onun azabından kendilerini korumaya çalışan kişilerdir. Dolayısıyla mümin ve aynı zamanda bütün müminler Allah’ın veli kullarıdır çünkü Allah’ı severler, Allah da onları seviyor. Allahuveliüllezine amenu yuhricuminezzulumati ilennur” gibi devam eden bir sürü ayetler varki, Allah bütün müminleri sevdiğini söylüyor. Müminlerin dostu velisi olduğunu söylüyor. E bütün müminler zaten O’nu sevdiği için zaten O’na inanmaktadır, O’nun öğretilerine uymaya çalışmaktadır, onun için insanlar ölürken ya mümin olarak ölürler ya kafir olarak ölürler, müşrik kafir olarak ölürler, müminler için ahiretin bütün süreçlerinde mahşerde, amel defterlerinin verilmesinde, amellerin tartılmasında, Allah’ın huzuruna birer birer çıkıp hesap vermelerinde hiçbir hüzün ve üzüntü yaşamayacaklarını anlıyorum Kuranı kerimin ayetlerinden. Ben bu şekilde anlıyorum, dolayısıyla müminlerin mahşerde sıkıntı çekmeleri, işte o sıkıntıdan kurtaracak bir şefaatçi aramaları söz konusu değildir olmaz, ikincisi mümin olarak ölmüşse zaten cehenneme gitmesi söz konusu değildir, “ulaike anha mubadun”(Enbiya101) diyor “la yesme’une hasiseha”(Enbiya 102) müminler cehennemden uzak olacaklar, onun hışırtısını bili duymayacaklar, dolayısıyla müminin cehenneme gitmesi oradan çıkmak için bir takım girişimler olması, işte orada terbiye edilip oradan terhis olarak cennete gönderilmesi anlatımları kuranı kerime göre tamamen terstir bu gerek rivayetlerle gerek yorumlarla benim anladığım kadarıyla kuranı kerime dayatılan, kuranı kerimin yönlendirildiği tevil edildiği bir durumdur. Örneğin; mesela; Bakara 39,81,162,217,257,275, Ali imran 88,116, Nisa 169, Maide 80, En’am 128 ve benzeri bir çok ayetler cehenneme girenlerin orada kalıcı olduğunu söylemektedir. Şimdi Kuranı kerimde cehenneme gidenlerin cehenneme gidenlerin orada kalıcı olduğunu bu kadar ayet söylerken, bizim yorumlarla ondan sonra özellikle akaid konusunda, akaid konusu delili olmayan rivayetlerle bizim bu ayetleri işlevsiz bırakacak şekilde bir inanç oluşturma yönüne gitmemiz bence doğru değil. Az önce sözlerimin başında anlatmaya çalıştığım gibi bu din anlayışımızı baştan yani vahiyden başlayarak değil sonraki aşamalardan, yani halk islamından, efendim kültür kitaplarından ondan sonra rivayetlerden başlayarak din anlayışımızı oluşturmamızın sonucudur bu. Eğer kitaplarda bu tür yorumlar olmasaydı, eğer bu tür rivayetler olmasaydı inanıyorum ki hiç bir müslüman bu ayeti kerimelerin söylediğinin dışına çıkıp böyle bir cehennemden çıkışın olacağını söyleyeceğini zannetmiyorum. Düşünmüyorum. Onun için öncelikle Kuranı Kerimi kendi bütünlüğü içerisinde inceleyip iyice kavrayıp ona göre inançlarımızı oluşturmamız gerektiğini düşünüyorum. İkincisi efendim biliyorsunuz birinci yüzyılda müslümanlar birbirlerine düştüler, gruplar oluştu fırkalar oluştu, her fırka dini kendi anlayışına göre yorumladı, yani kendisini haklı çıkarabilecek bir doğrultuda yorumlamaya başladı ve özellikle gelip dayandıkları işte o günkü yöneticilerin işledikleri büyük günahlar sebebiyle bu bir günahlar Allah’ın hükümlerini uygulamamak efendim içki içmek namaz kılmamak başkasını öldürmek, muhalifleri öldürmek gibi işledikleri büyük günahlardan dolayı kafir olup olmadıklarını sorgulama noktasına dayandı. Başta hariciler olmak üzere diğer fırkalar bunları tekfir ettiler, büyük günah işleyen kafir olacağını haliyle kafir olanında cehenneme gideceğini söylediler. Bu kebire meselesi o zaman ortaya çıktı ve onunla ilgili tartışmalarda onunla ilgili rivayetlerde o zaman oluştu, bu bizim şu anda tartıştığımız konuyla ilgili bir takım inanca delil olabileceğini, delil olarak gördüğümüz bir takım bilgiler ve rivayetler o zaman ortaya çıktı, şimdi benim anladığım kadarıyla büyük günah hangisi olursa olsun, yani açıkça küfre ve şirke götüren Allah’ın yanında başka ilah tanımak, putlara secde etmek, put kabul etmek ondan sonra Allah’tan başkasına yalvarmak, diyelimki Allah’tan başkasına adak sunmak kurban kesmek gibi direk küfre ve şirke götürecek amellerin dışında, büyük günah bildiğimiz bu günahlardan herhangi birini kişi ilk işlediğinde kafir olmaz, küfre götürmüyor, ne zaman küfre götürüyor, Kuranı kerimin söylediğini söyleyecek olursak, ellezine amenu suvebi cehaletin, sümme yetukune diye başlayan ayetler var, yani cehaletle dine aykırı herhangi bir kötülük işleyen ama bunu sürdüren ondan sonra velem yusirri aleyye dediği halde bu günah üzerinde ısrar etmezler dediği halde onlar bu günah üzerinde, bu günahı işlemeye devam eden ısrar eden ve zamanla o günah artık o günah işleye işleye onda bir alışkanlık meydana getiren ondan dolayı vicdan azabı duymayacak hale getiren artık onun normal yaşam çizgisi haline gelen kişiler zamanla o din çizgisinin dışına çıkar, örneğin Kuranı kerimde Maide suresinde bildiğimiz meşhur ayetler, “ve mel lem yahküm bima enzelellahu fe ulaike hümüz zalimun”(Maide 44) ….ulaike hümül kafirün…..ulaike hülül müşrikün,….ulaike hümül zalimün……ulaike hümül fasikün şeklinde devam eden ayetler, namaz kılmamak böyledir, içki içmeye devam etmekte böyledir, Allah’ın hükümlerine muhalefet etmekte böyledir, diğer bütün büyük günahlar dediğimiz günahları kişi hemen işlemekle dinden çıkmaz, kafir olmaz ne zaman o günahları işleye işleye o günahtan tedirginlik duymayacak bir hale gelirse özet olarak onun inanç aküsü artık bu günahları işlemekten kendisini alı koyacak şekilde bir boşalacak noktaya gelmişse o zaman kişi dinden çıkar. Dolayısıyla hemen bir büyük günah işleyen kişi kafir midir değil midir diye tartışmanında bir alemi yoktur, anlamı yoktur. Bunun yerine insanlara işlenen bu günahların kötü olduğunu bir gün işte Allah korusun sürdürülmesi halinde kişilerde alışkanlık meydana getireceğini insanlığı bundan alı koymak gerektiğini anlatmamız gerekiyor. Dolayısıyla bu hayatta bir sürü günahlar işleyip tevbe etmeden ahirete giderse ne olur bir mümin? Müslümanız, ne kadar dindar ne kadar muttaki olmaya gayret etsekte insanız beşeriz yanılıyoruz şehvetimizin çevremizin şunun bunun etkisiyle biz bu vahiy çizgisinin dışınına malesef çıkarak bir takım yanlışlar günahlar işleyebiliyoruz, Allah’u teala bize defalarca sayısız yerde tevbe etmemizi söylüyor. Bu tevbe hem yeni ilk defa müslüman olacak kafir müşrikler için geçerlidir, hem müslüman olup günah işleyen kişiler için geçerlidir, vetubu ilallahi cemian eyyühel müminun diyor, ey müminler hepiniz Allah’a tevbe ediniz diyor. Dikkat ediyorsunuz hitap müminlere açıkça, başka yerlerde de bu şekilde geçiyor. Öbür tarafta da büyük günah işleyenler illa men tabe amene ve beddele ve aminassalihat ve beyyene şeklinde büyük günah işleyenler sonra tevbe ederlerse ondan sonra imanlarını tazeleyecek olurlarsa ondan sonra bunu ortaya koyacak olurlarsa ondan sonra salih amel işlemeye devam ederlerse ve bu tevbeninde nasuh tevbe olmasını istiyor Allah’u teala bizden, etubu ileyh vallahi tevbeten nasuhen, Allah’a samimi içten bir tevbe ediniz ve o samimi tevbe devam etmesi gerekir diyor Cenabı hak. Dolayısıyla biz müminde olsak bir günah işlediğimiz takdirde eğer bundan tevbe istiğfar ederek ahirete gidersek Allah’u teala tevbe edenleri tevbelerini kabul edeceğini söylüyor, çünkü tevbenin tarifini yapıyor, o tevbenin tarifine uygun bir şekilde biz ahirete gittiğimiz zaman biz tevbenlerimizi kabul edeceğini söylüyor, bu dediğim gibi hem müslüman olmamış olan gayrimüslimin müslüman olması için geçerlidir, hem müslüman olan kişilerin günahları için geçerlidir.
Prof.Dr. Abdulaziz BAYINDIR; hocam şimdi bizim isterseniz normalde saat bire kadar. Peki Ali Rıza Hocam siz buyrun birşeyler söyleyecekseniz, yoksa ben toparlayım.
Ali Rıza DEMİRCAN; Şimdi bir noktanın farkına varabildikmi bilmiyorum. Yani İbrahim önce şunu ifade edeyim. Bendeniz birşeyler söyledim. Hocamızda söyledi, İbrahim SARMIŞ’da söyledi, bir başka kişilerde söylüyor. Önce İbrahim SARMIŞ hocamızla samimi bir mümin kardeşimiz, Kuranla yoğrulan bir insan, bendenizde yıllarımı verdim, hocamızda yıllarını verdi. Bu bir gaib konusudur, bugüne kadar bu konularda ittifak pek sağlanamadı. Dolayısıyla ben birbirlerinden farklı düşünen kardeşlerimizin birbirlerinin görüşlerini red bağlamında çok çok saygılı olmaları gereğinin altını çizmek isterim. Bu kardeşlerimizin hepsi bir değer, bir kıymet hepsinin gayeside Allah’ın beyanını öğrenmek. Bir İbrahim SARMIŞ hocayla zannediyorum bir yerde bir şahsen hocayada bırakmadan önce bir noktaya dikkatinizi çekerim. İbrahim SARMIŞ hoca diyor ki, mümin olarak ölen cehenneme gitmez. Benim kanaatim vicdanen ilmiyyende bu olduğunu çünkü neden çünkü iman yani mümin olarak ahirete irtikal eden bir adamın bütün salih amellerden büsbütün soyutlanması mümkün değildir. İşte onun amellerinin on katı yediyüz katı alması bazı güzel amellerinin
Prof.Dr. Abdulaziz BAYINDIR; şimdi siz amelleri hesap etmeden hükümünüzü verin. Zaten cenabı hak fazla gelen için kesin söz veriyor, onu katmayalım. Amelden bahsetmeyelim yani.
Ali Rıza DEMİRCAN; kanaatimi tekrar ifade ediyorum. Eğer bir mümin Allah’ın huzuruna, onu tam göremiyoruz, onu ancak Mevla tayin eder. Allah’u zulcelal’in huzuruna ölümle mümin giden, mümin olarak can veren kişi biiznillahiteala cehenneme girmeyecektir, dolayısıyla onun çıkması da söz konusu değildir. Efendim diyoruz ya sevgili kardeşim aynı şeyi tekrarlıyoruz şimdi
Prof.Dr. Abdulaziz BAYINDIR; isterseniz ben şey yapayım hocam vakit doldu bir özetleme yapayım da ondan sonra sizin sorularınızıda alalım. Şimdi evet önce İbrahim SARMIŞ hoca kurgusunu yaparken, tabi çok teşekkür ediyorum çok değerli bir dostumuzdur. Ali Rıza hocayada teşekkür ediyorum ama umduğum sonucu alamadığım ortaya çıkıyor. Şimdi burada İbrahim SARMIŞ hocanın okuduğu ayet var diyor ki, estauzubillah “innellezine sebegat lehüm minel husna ulaike anha mub’adun”(Enbiya 101) ayeti kerimesini okudu, kendileri için el hüsna sözü verdiğimiz kişiler cehennemden uzak kalacaklar, onun hışırtısını bile duymayacaklar. Peki el husna sözünü Cenabı Hak kime verdi? Şimdi Kuran, o kelimelerin karşılığını kurandan bulmak lazım, oda şeyde geçiyor, bakın Necm suresinin 31 ve 32’de diyor ki Allah’u teala; “ve lillahi ma fis semavati ve ma fil ardı li yecziyellezine esau bima amilu ve yecziyellezine ahsenu bil husna” (Necm 31) İyi davrananları hüsna ile karşılasınlar diye bu sistemi kurmuştur diyor. Peki iyi davrananlar kim? “Ellezine yectenibune kebairel ismi vel fevahişe illal lemem, inne rabbeke vasiul magfireh, huve a’lemu bikum iz enşeekum minel ardı ve iz entum e cinnetun fi butuni ummehatikum, fe la tuzekku enfusekum, huve a’lemu bi menitteka” (Necm 32) Günahın büyüklerinden ve fuhuşun çeşitlerinden, yani bu kadın erkek ilişkisi erkek erkeğe, kadın kadına hepsi girer bu işin içerisine, ondan uzak kalanlara el husna sözü veriyor.
Ali Rıza DEMİRCAN; cennet oluyor ama, el husnanın kurandaki kullanımı cennet manasına
Prof.Dr. Abdulaziz BAYINDIR; şimdi ayetin burasında diyor ki; Allah ihsanda bulunanı hüsna ile cezalandırsın diye böyle yapıyor, bu ihsanda bulananların kim olduğunda diyor ki, büyük günahlardan ve fuhuşun çeşitlerinden uzak duranlar diyor, o da bunu açıkça ifade ediyor, ondan sonra bizden kendisine açıkça hüsna sözü verilmiş olanlar, işte hüsna sözü verilmiş olanlar büyük günahlardan uzak kalanlardır. Biz burada bugün onu konuşmuyoruz, ikinci olarakda şeydede bir problemimiz var; bir halid kelimesi vardır, birde ebeda kelimesi vardır. Halid kelimesi bizim meallerde malesef ebedi manasında tercüme edilir. Yani halidina fiha ifadesi meallerde ebedi yani, cehennemde ebedi olarak kalırlar manasında tercüme edilir, halbuki halid demek ölümsüz demektir. Yani cehenneme giden de ölmeyecek, cennete giden de ölmeyecek, ölümsüz demektir halid. Onun için mesela Peygamberimiz sallallahualeyhivesselleme hitaben Cenabı Hak diyor ki; efe in nikte fehun halidun, sen öleceksinde onlar ölmeyecek mi, seceretin huldda mesela Adem aleyhisselamın ölümsüzlük ağacı. Şimdi ama Kuranı kerimde halidin kelimesinin yanına birde ebeda kelimesinin eklendiği ayetler vardır, halidine fiha ebeda, şimdi bunlar cennete gidenler içinde kullanılır, cehenneme gidenler içinde, bu çok önemli bir husustur, bakın ben şimdi size şeyyapayım, Nisa suresinin 57. ayetinde Cenabı Hak şöyle diyor; “vellezine amenu ve amilus salihati se nudhıluhum cennatin tecri min tahtihal enharu halidine fiha ebeda. Lehum fiha ezvacun mutahharatun, ve nudhıluhum zillen zalila” (Nisa 57) Biz salih amel yapmayanlarla ilgili konuştuk dimi ayetlerde, inanan ve iyi iş yapanlar onlar içinden ırmaklar akan cennetlere sokacağız, orada ebediyyen ölümsüzleşeceklerdir. Şimdi ikinci şeye bakalım ikincisi de tekrar bu halidin kelimesi, halidine fiha ebeda sözü geçen ikinci ayetimiz; yine nisa suresi; “ellezine amenu ve amilussalihati ve se nudhiluhum cennatin tecri min tahtihal enhar, halidine fiha ebeda” diyor ayeti kerime, orada ebediyyen cennette ölümsüzleşeceklerdir diyor, üçüncüsü yine nisa suresinde; “innellezine keferu ve zalemu lem yekunillahu li yagfira lehum ve la li yehdiyehum tarika”(Nisa 168) bak kafir olmuş ve yanlış iş yapmışlar, yani yanlış iş yaparak kafir olmuşlar desek daha iyi olur. Onları diyor Allah onları bağışlayacak değil, onları yola da getirecek değil, illa tarika, ancak cehennem yoluna yönlendirir, halidine fiha ebeda orada ebediyyen ölümsüzleşeceklerdir, bak bunlarda kafirler, az önce cennet için şeyyapılan inanan ve salih amel yapanlardı. Şimdi tekrar, şimdi burada bakın Maide suresinin sonundada yine “Kallellahu haza yevmu yenfeus sadıkıyne sıdkuhum lehüm cennatün tecri min tahtihen enharu”(Maide119) bunlar sadık olanlar, yani içi dışı düzgün olanlar, bunlarda cennete gidecek olan kişilerdir, ebediyyen orada kalmak üzere, Allah’ın razı olduğu kimseler zaten olduğu ifade ediliyor, ondan sonra tekrar bidaha halidina fiha ebeda ayeti kerimesi tevbe suresinde geçiyor. Yine bunlarda yubeşşuruhum rabbuhum rahmeti minhu diyor yine burdada ellezine amenu ve haceru fi sebilillah, inanan hicret eden, Allah yolunda cihad edenler bunlarda ebedi kalacaklardır, bunlar konusunda herhangi bir problem yok, şimdi bu kadar örnekte yetinelim. Yani ebeda kelimesi cehennem için sadece kafirler için kullanılıyor, cennetteki ebeda kelimeside salih ameli işleyenler için kullanılıyor. Ama şimdi şeyde mesela faiz yiyenler için ebeda kelimesi yok. Halidun var, hüm halidun var, adam öldürenler için ebeda kelimesi yok, halidun var sadece o kelime var, bu sebeple bunları birleştirdiğimiz zaman yani bunlar basit farklar değil, yani günah işleyen kişinin, yanin günahı sevabından fazla gelen kişinin cehenneme gireceğini Kuran açıkça söylüyor, buna yorum denmesini anlayamıyorum ben yani, e sevabı fazla gelirse de cennete gidecek. Zaten şeyler için, hesapta kurulmayacak cehennimlikler için, o ayet neydi hatırlarsanız. Ve la nukimu yevmel kıyameti vezne yani adamların zaten kafir olduğu zaman bütün amelleri yanmış, bunun için hesap kurmaya ne gerek var, onlar doğrudan cehenneme gidecek demekki hesap kurulacak olanlar müşrik olmadan ölecek olan insanlardır, bütün bunları birleştirdiğimiz zaman, e şimdi Ali Rıza hoca diyorki, bunların salih amel işlememeleri mümkün değil, e canım salih amel işlememişse o ameli sevabı günahından çoksa o konuda söz söylemeye gerek yokki, fakat şimdi şöyle düşünün adam tuttu bir müslümanı öldürdü, o müslümanda bunu öldürdü, bunun şeyi kurşunu ondan daha önce gitti oraya ve şeyyaptı, Allah’u teala ölümsüz olarak bu adam cehenneme girecektir diyor işte, bu adamda kafir mi değil.
Doç.Dr. Servet BAYINDIR; öyle söylediniz diye söylemiyorum da, şimdi sadece bir açıklama anlamında, belki İbrahim hoca anladığım kadarıyla şöyle kısaca özetleyebilirsem diyor ki bir mümin, kafirse zaten cehennemlik, müminse eğer hata bir iki bu günahı işlemişse bu zaten kafir olmaz, ama ısrar ederse bu kafir olur, dolayısıyla oda biz adına mümin desekte o kafirdir, onu biz müminlerin kategorisine sokmayalım, e müminse cehenneme girmez işte az önce en son hocamızın okuduğu ayeti kerim benim aklıma geldi, şimdi bir mümin gerçekten mümin bir mümini öldürür, hemen akabinde de o öldü, adamın tevbe etmesine vesair fırsatta kalmadı oda öldürüldü, ayet çok açık diyorki bu cehenneme girer diyor. Şimdi hocanın bakış açısına göre SARMIŞ hocanın bakış açısına göre bu insan bitane daha bi tane daha bi tane daha on tane öldürmesi lazım ki artık o katil iyi bir müseccel katil haline gelmesi lazım ve cehenneme
Prof. Dr. Abdulaziz BAYINDIR; ama onlarında kafir olacağına hiçbir delilimiz yok, o konuda herhangi bir delilimiz yok yani.
Doç. Dr. Servet BAYINDIR; Sarmış hocanın iddiasına göre, dolayısıyla bir büyük bir uçurum var gibi geldi bana.
Ali Rıza DEMİRCAN; şimdi birleştiğimiz nokta bu değil, ben olaya böyle bakmıyorum. Şimdi sevgili kardeşim biz bir insanın mümin olarak can vereceği olgusunu masa üstü değerlendiriyoruz, şimdi tekrar edelim Allah’a, ölüm ötesine, iradeli bütün sözlerin davranışlardan ötürü sorgulanacağımıza, cennete, cehenneme, peygambere, kurana, kuranın içerdiği ahkama iman eden bir adamın ne derece günahkar olabilir, diyoruz ki tamam buna birşey dediğimiz yok, ama bu adam müminse bunun büsbütün soyutlanması mümkün değil, bu ya kadir gecesinden yararlanır, ya tevbe ederek yararlanır, ya bazı mesela bir örnek vereyim size
Prof. Dr. Abdulaziz BAYINDIR; ya onlardan neden bahsediyorsunuz ki Ali Rıza hoca ne ihtiyaç var ona, o zaman Cenabı Hakkın şu sözünün anlamı ne, ben şirkin dışındaki günahları bağışlarım, şirki bağışlarım.
Ali Rıza DEMİRCAN; öyle bağışlarım demiyor Allah onuda biz uydurduk. Bakınız efendim “innallahe la yağfiru” Allah “eyyuşrekabihi” kendisine şirk koşulmasını bağışlamaz “veyağfiru” bağışlar, “medunezalik” bunun şirkin altında olanları, “limen” o kişi için ki, “yeşau huveomen” isteyen kişi için, yani burada limenyeşauda, yeşaunun var zamiri, kendisine en yakın olan mene racidir, raci olduğu nokta Allah değildir, burada çok açıktır.
Prof.Dr. Abdulaziz BAYINDIR; bu çok önemli burada duralım evet, tam olarak izah edin bu çok önemli.
Ali Rıza DEMİRCAN; şimdi ayeti tekrar gerekirse açalım.
Prof.Dr. Abdulaziz BAYINDIR; yok limen yeşau üzerinde durun.
Ali Rıza DEMİRCAN; limen yeşau üzerinde. Ne mana verirseniz verin hiç önemli değil. Ve yağfiru-bağışlar, medunezalik-şirkin altında kademeleşecek olan günahları bağışlar, ama bağışlar diye genel kuralı umumi yok, kaidei umumu, veyağfiru-bağışlar, limen-okişi için ki, yeşau huve- diledi, bu dilemede nasıl olur, yani Allahu Zul Celali kulun kulluk duygusu ve çizgisi içinde yarab beni bağışla demesiyle mümkündür bu.
Prof. Dr. Abdulaziz BAYINDIR; o zaman öyleyse hemen burada duralım, bakınız sizin sözünüzde diyorsunuz ki; Allah şirki bağışlamaz onun dışındakini tevbe eden için bağışlar demiş oluyorsunuz.
Ali Rıza DEMİRCAN; ayet söylüyor ben söylemiyorum.
Prof.Dr. Abdulaziz BAYINDIR; tamam, bir dakika, o zaman Hz. Ömer asla mümin olamazdı.
Ali Rıza DEMİRCAN; niye
Prof. Dr. Abdulaziz BAYINDIR; çünkü diyorsunuz ki; Allah şirki bağışlamaz, öyleyse bir insan müşrik oldu bitti o artık onun bağışlanması söz konusu değildir.
Ali Rıza DEMİRCAN; hayır, bu ayet öyle anlaşılamazki, hayır.
Prof.Dr. Abdulaziz BAYINDIR; o zaman düzeltelim öyleyse. Bak o zaman düzeltin. Dediniz ki az önce, yanlışmı anladım arkadaşlar, dedinizki Allah şirki bağışlamaz, limenyeşau’da tevbe edenler için onun dışındaki günahları bağışlar dediniz. Halbuki Furkan 68 de, müşrik olanda tevbe ettiği zaman günahını sevaba çevireceğini bildiriyor Allahu teala. Hz. Ömer nasıl, o zaman siz anlatın gerisini.
Ali Rıza DEMİRCAN; tamam anlatayım; ama şeye geçeceğiz, bir örnek daha verdiniz, vellezine la yedune. Ordan gidelim daha iyi anlaşılır. Nedir o furkan suresindeki ayet “Vellezine la yed’une meallahi ilahen ahara ve la yaktülunen nefselleti harramellahü illa bil hakkı ve la yeznun ve mey yef’al zalike yelka esama”(Furkan 68) Allahu Zul Celalin yanı sıra herhangi bir ilaha yalvarmayan, yargı kararıyla bir ceza olmanın dışında haksız olarak cana kıymazlar, zina yapmazlar. Üç şey var burada. Şirk, insan öldürme ve zina. Kim bunları yaparsa bunun karşılığı, günahlarının karşılğını bulur. “Yüdaaf lehül azabü yevmel kıyameti ve yahlüd fihi mühana” (Furkan 69) kıyamet günü azabı katlanır, kalır, aşağılatılmış küçülmüş olarak, peki kim istisna, burada çok önemli bir istisna var, illa men tabe, şimdi burada biraz evvel aklıma geldi, limenyeşau dileyen, buradada tevbe eden, illa men tabe ve amene ve amila amelen salihan,
Prof.Dr. Abdulaziz BAYINDIR; hocam siz biraz önce dediğinizin tersini söylediniz şuan. Bak bi dakika söyleyeyimde ondan sonra, az önce ayette şöyle dedin, Allah şirki bağışlamaz, tamam bu bitti, ama şirkin altındaki günahları tevbe eden için bağışlar dediniz.
Ali Rıza DEMİRCAN; hocam biraz önce verdiğimiz mana öyle değilki. Biraz evvel yaptığımız izahta Allah şirk koşanları bağışlamaz kuralı neye göre geçerlidir, bütün dünya hayatında bir adam ölüm gelmeden evvel, şirktende tevbe eder bağışlanabilir, bağışlanmaz ne ile ilgilidir, adam müşrik olarak can vermesi halinde bağışlanmaz.
Prof.Dr. Abdulaziz BAYINDIR; ha şöyle. O zaman manayı değiştirdiniz, bak şimdi öyle yapmadın, yeşaya tevbe eden kişi dediniz.
Ali Rıza DEMİRCAN; e ne diyeceğiz oraya hocam
Prof. Dr. Abdulaziz BAYINDIR; o zaman tekrar mana verin öyleyse ben yanlış anlamış olabilirim. İnnallahe la yağfiru yüşreke bihi ye tekrar mana verin.
Ali Rıza DEMİRCAN; tamam şurayı açalım, hakikat çıksın. Yani benim yeşauyu Allah’a göndersenizde aynı şey çıkar. Yani Allahu zul celal yapabilirim diyor, benden ümitle. Ayetleri bir araya getirdiğimiz zaman, şimdi tekrar bakalım. Nisa 48 “innallahe la yağfiru eyyüşrake bihi ve yağfiru ma dune zalike li mey yeşa ve mey yüşrik bihi fe kadiftera ismen aziyma” innallahe-şüphesiz Allah, la yağfiru-bağışlamaz, neyi? eyyüşrake-ortak koşulamısnı, şirk koşulmasını, ortak koşulmasınıda ben karşılık yeterli bulmuyorum. Şirk koşulmasını bihi-kendisine. Bu gayet tabi, bu ölümden sonrasi için geçerlidir. Yoksa islamın ilk muhataplarının hepsi müşrikti. Onlar hayatları süresince şirktende dönüş yaptılar, ve yağfiru, şimdi insanın aklına şu geliyor Allah şeyi bağışlamaz şirk koşulmasını müşrik olarak ölen adamı bağışlamaz, bunun altındakini bağışlar. Bu böyle kural olarak bağışlayacağına dair birşey yok. Yok öyle birşey yok. Veyağfiru-bağışlar, madunezalike-bu şeyin dışında kalan ve altında kalanları, kim için bağışlar? limen-o kişi içinki, yeşau-dileyen, şimdi burada Arapça kural kaide efendim zamir, burada lafzi bir mani yok, dileyen, isteyen, bağışlanmasını isteyen kişi için Allah bağışlayabilir.
Prof.Dr. Abdulaziz BAYINDIR; şirkin dışındakileri bağışlar dimi sizin dediğinize göre, tamam tevbe eder bağışlar o zaman şirki bağışlamaz. Peki ne oldu
Ali Rıza DEMİRCAN; olmaz, efendim, o zaman bakın hocam, bizim kuralımız ne idi, hiçbir ayeti biz diğer ayetlerden bağımsız olarak anlayamayız, dolayısıyla, vemen sümme metüv vehum küffarün, biz buradan anlayamayız onu, orada yani, burada innallahe la yağfiru, bağışlanmaz meselesi diğer ayetlerle beraber mütalağa ettiğimiz zaman yani müşrik olarak öleni bağışlamaz,
Prof.Dr. Abdulaziz BAYINDIR; peki o müşrik olarak ölen şirkin dışındaki bütün günahları burada iki türlü ölen insandan bahsediyor. Biri müşrik olarak ölmüş Allah onu bağışlamaz. Biride şirkin dışındaki günahları yaparak ölmüş, onuda bağışlamaz mı, tevbe etmeden ölmüş, tevbe etse zaten problem yok. Etmeden ölmüş ama. O zaman nedir bunun manası.
Dr. Fatih ORUM; işte onları tevbe etmemelerine rağmen Allah bağışlar. Ama müşrik tevbe etmezse bağışlamaz. Hocam mesela adam müşrik değil ama büyük bi günah işledi bir adam öldürdü, zina yaptı ama tevbe edemeden öldü. Ne olacak bu adam.
Ali Rıza DEMİRCAN; ha bu adam, gelelim şeye, bu adam ne olur biliyor musun, efendim tevbe etmesin, ama bu adam müminse, bu adamın yaptığı namazları var oruçları var.
Prof.Dr. Abdulaziz BAYINDIR; ya kılmamış adam. Niye öyle söylüyorsunuz.
Ali Rıza DEMİRCAN; onunda cevabını kurandan verelim. Siz bir model çizdiniz adam mümindir ama hiçbir salih ameli yoktur.
Prof.Dr. Abdulaziz BAYINDIR; hocam o modeli kuran çizdi, bak madunezalik, şirkin dışındaki günahların hepsi girer, bütün günahları sayabilirsin,
Ali Rıza DEMİRCAN; hocam bende diyorumki, bak açayım şeyi, Bakara suresini, bakın çok anlamlı bir ayet var orada dikkatlerimizden kaçan
Prof.Dr. Abdulaziz BAYINDIR; hayır bi anlayalım bunu ama. Bak ne diyorsun yani bu ayeti bir anlayalım.
Ali Rıza DEMİRCAN; hocam bir yerden anlayamayızki bunu, “bela men kesebe seyyietev ve ehatat bihi hatıy’etühu fe ulaike ashabün nar” (Bakara81) “günah işleyip günahları kendisini kuşatan kimseler ateş halkıdır; orada sürekli kalırlar” bir mümin tipi tasavvur ediyoruz biz, ne inancı var, inanç kalıntısı yok, salih amelleri yok, yoksa bu adam cinayette işlemiş, gider, eğer bu şeyler hiçbir salih amel yoksa bu adamı ihata ederse bunun imanının muhafazası mümkün değil.
Prof.Dr. Abdulaziz BAYINDIR; o zaman ayeti okuyalım. Velhatatbihi hatiyetu’da adam kendini şirkten koruduğu için o gruba girmez,
Ali Rıza DEMİRCAN; hocam nerden girmez, ayeti kerimeye ikide bir şirkten mirkten korunma diyoruz, artık ortada korunma
Prof.Dr. Abdulaziz BAYINDIR; tamam şu ayete mana verin ozaman. Nisa suresi 48’e mana verin.
Ali Rıza DEMİRCAN; veriyorum verdim.
Prof.Dr. Abdulaziz BAYINDIR; hayır vermediniz, ayırdınız ayetleri bak şöyle mana verdiniz bak, bak şöyle mana verdiniz hocam bak dediniz ki Allah şirki bağışlamaz müşrik olarak öleni bağışlamaz o öldü, peki bunun dışındakini tevbe eden için bağışlamaz bu ölmedi,
Ali Rıza DEMİRCAN; hayır bu ayeti kerimeyi ölümden sonrası için değerlendirebiliriz,
Prof.Dr. Abdulaziz BAYINDIR; ölen bir adam tevbe mi ediyor ki men yeşaunun tevbesi diyorsunuz,
Ali Rıza DEMİRCAN; şimdi adam günahkar ama bir an için onun mümin olarak fakat günahkar olarak öldüğünü farzediyoruz, Allah’ın buna bütün kapılar, diyelimki tevbe etmedi o günahlarına, tamam ama tevbe etmedi o günahı var o amel terazisine gelebilir ama bu adamın namazı da var
Prof.Dr.Abdulaziz BAYINDIR; ya nereden biliyorsun namazını be adam, ya namaz kılmamak büyük günah mı?
Ali Rıza DEMİRCAN; evet,
Prof.Dr. Abdulaziz BAYINDIR; madunezalik diyor. Şimdi bir tane üst günah dedi, bu şirk onun altına namaz da girmez mi, namaz günahı da girmez mi? Adam öldürmek de girmez mi?
Ali Rıza DEMİRCAN; girebilir. Bakın sevgili hocam, burada şu Allah bağışlayabilir, ama vellezi yakbelu tevbete an ibadihi o ayrı bir fasıl.
Prof.Dr. Abdulaziz BAYINDIR; Dünyada tevbeyi kabul ediyor, ahirette değil, ahirette tevbe yok.
Dr. Fatih ORUM; hocam siz biraz önce dediniz ya buradaki zamiri başka birisine götürmek için bir engel lazım, burada bir mantık, mantıken onu Allah’a götürmek zorundayız yoksa
Ali Rıza DEMİRCAN; peki Allah dilediğini bağışlar. Ne farketti?
Prof.Dr. Abdulaziz BAYINDIR; şae kelimesi erade değil, bu sistemi değiştiriyor üstadım.
Dr. Fatih ORUM; o kadar büyük farkı var ki hocam, o kadar büyük bir farkı var.
Ali Rıza DEMİRCAN; ben anlayamıyorum bu maddeyi bunu bana bilahare izah edersiniz.
Prof. Dr. Abdulaziz BAYINDIR; hocam bak tekrar söyleyeyimde bitirelim şeyi Allah şirk koşulmasını bağışlamaz onun altındakini şey ettiği kişi için bağışlar, şae erade değil, o şey ne bir sistemdir, Allah o sistemi kurmuş işte o ahirette cehenneme de atacak o kane hatmen makdiyye dediği için, kurallarını da koymuş adam öldürmüş madam öldürmüş cehenneme girer ve çıkar, onu ayetlerde çok açık ve net bakın.
Ali Rıza DEMİRCAN; sevgili hocam, bakın kesinlikle eğer mesele birbirimize şeyyapmayacaksak, ve in minküm illa varidua, hocamızın. Ya kardeşim yapmayın ben burada, önce şu ilaveyi yapayım,
Prof.Dr. Abdulaziz BAYINDIR; haftaya devam edelim, burada kalsın, İbrahim Sarmış hocayada çok teşekkür ediyoruz.