Abdülaziz Bayındır:
Yine bir kurban bayramı arifesindeyiz. Kurbanla bazı ibadetler tekrarlandıkça onlarla ilgili hükümleri de tekrarlamak kaçınılmaz oluyor. Bugün bu dersi soru cevap şekline yapacağız ki şimdiye kadar sitelerimize sorulan sorulara göre yani o soruların yönlendirmesine göre hareket etmiş olalım. Şimdi Yahya soruları sormaya başlıyor.
Yahya Şenol:
Yaklaşık 15 kadar soru çıkardık en çok gelen sorulardan. Bunları bir sıralamaya da tabi tuttuk inşallah bir hata yapmış olmayız. Kurban ibadeti ne zamandan beri var tarihinden kısaca bahsedebilir misiniz?
Abdülaziz Bayındır:
Şimdi bunu Hac Suresi’ni açarsak 22. surenin 34. ayetinde Allahütealâ burada şöyle buyuruyor: “Her bir ümmet için mensek oluşturduk.” Nüsük ibadet maksadıyla kesilen hayvan anlamına geliyor. Mensek de bu hayvanın kesildiği zaman, kesildiği mekân ve bu eylem manasına geliyor. İsmi zaman ismi mekân mastar mimi olduğu için bu kelime. Şimdi buradan şöyle bir mana çıkarılabilir. Her ümmet için bir kurban kesme zamanı, mekânı ve bir kurban ibadeti belirledik demek olabileceği gibi bunlardan sadece bir tanesi de olabilir. Dolayısıyla bunu bağlantılı olan ayetlerden ancak anlayabileceğiz. “Her bir ümmet için bir mensek koyduk ki Allah’ın kendilerine rızık olarak verdiği behimetil enam üzerine Allahın adını ansınlar.(Hac 22/34)”Yani bismillah diyerek bu hayvanları kessinler. Şimdi burada her ümmetin dediğine göre… Ondan sonra:“Sizin ilahınız bir tek ilahtır o zaman ona teslim olun. Samimiyetler Allahütealâ’ya teslim olanları sen müjdele.(Hac 22/34)”
Şimdi her ümmetin dediği zaman Âdem’den (as) Muhammed’e (as) kadar bütün peygamberler anlaşılır başka bir şekilde anlama imkânı var mı? Âdem’in (as) iki çocuğunda da Maide Suresi’nde: “Âdem’in iki oğlunun haberlerini gerçek manada onlara oku. Her ikisi bir kurban sunmuşlardı…”Zaten kurban Allaha yaklaştıran bir ibadettir. Orada da Allahın adını an dendiği için Allaha ibadet için yapılmış olan şey. “…onlardan birisi kabul edilmiş diğeri edilmemişti. (Maide 5/27)”Şimdi kabul edildiğini ya da edilmediğini bunlar anlıyorlar o anda. İşte bu başka şekillerde ifade ediliyor kitaplarda. Bizim bildiğimiz kurban değil de başka şekillerde de ifade ediliyor. Ama bizim bildiğimiz kurban, mesela bizim bir udhiye kestiğimiz zaman Allah bunu kabul etti mi etmedi mi ölmeden önce bunu bilemiyoruz. Onu anca ahirette biliyoruz. Ama burada Âdem’in (as) iki oğlu kabul edilip edilmediğini biliyorlar o anda. Kendisi kabul edilmeyen sebep olarak kardeşini görüyor demek ki. Senin yüzünden olmadı diye. “Seni mutlaka öldüreceğim dedi. O da dedi ki Allah sadece muttakilerden kabul eder.(Maide 5/27)”Bundan sonrası şu an için konumuz açısından önemli değil. Konumuz açısından önemli olan bunlar iki tane kurbanla Allaha yaklaşmışlar. Birisinden kabul edilmiş diğerinden kabul edilmemiş. Yani bunlar o ameli yaptıkları sırada kabul edilip edilmediğini kesin olarak bildikleri için kabul edilmeyen diğerine seni öldüreceğim diyor. Allahütealâ da birinden kabul edilip birinden kabul edilmediğini de bu ayetiyle tasdik etmiş oluyor. Herhangi bir şüphe yok.
Ali İmran 183. ayette, burada Peygambere (sav) söylüyorlar işte “Allahütealâ bize karşı bir görev yükledi. Hiçbir resule inanmayacağız. Bize bir kurban getirecek ateş yakacak o zamana kadar inanmayacağız.” Demek ki bir kurban getirildiği zaman o kurbanın kabul edildiğini gökten bir ateş yanıyormuş yandığı zaman o kurbanın kabul edildiğini anlıyorlarmış. Şimdi bunların bu iddialarının doğru olduğunu bu ayet tasdik ediyor. Diyor ki: “Onlara de ki benden önce çok resuller geldi size açık ayetlerle, sizin dediğinizle birlikte…” sizin dediğini şeyi de yaptı yani bir kurban getirdi ateş kurbanı yedi. Yani ateş yaktı. O istediklerini yapmış. Demek ki bunların o söylediği doğru. Peki,“Öyle oldu da niye onları öldürdünüz eğer iddianızda haklıysanız? (Ali İmran 5/183)” Şimdi burada da bunun kabul edildiğinin alametinin bir ateşin onu yakması olduğunu biz anlıyoruz.
E şimdi bu hangi tür kurbanda acaba dediğimiz zaman her türlü olabilir Allaha her türlü ibadetle insan yaklaşabilir de… Hac Suresi’nden anladığımız ya da Kuranı Kerim’in kendi içerisinde baktığımız zaman şu andaki bilgimizle en azından buğdaydır başka bir şeydir diyenler var ya. En azından namaz gibi bir şey değil. Diğerlerinin olma ihtimali bence yok. Yiyecektir diye söylüyorlar. Yiyecek olma ihtimali yok niye biliyor musunuz? Şimdi şurada bir yiyecek var. Ben bunu Allah rızası için ne yapabilirim ki? Elimden çıkarmadan bir başkasına vermeden bunun Allah rızası için bir tasadduk olduğunun delili yok. Ben bunu Allah rızası için kaldırıp da bir başkasına verirsem bu defa onun malı olur yanmasının bir anlamı yok. Tamam mı? Dolayısıyla ancak bu hayvan kesiminde olabilecek bir iştir. Çünkü hayvanı alıyorsunuz hayvanda Allah rızası için olan kısmı kesimdir. Yemesine Allah müsaade ediyor değil mi? Siz yiyin diyor. O zaman buğdayı ben yediğim zaman zaten Allah rızası için olmaz. Benim yediğim kısım Allah rızası için olmaz. Çünkü hayvan öyle bir şey ki siz bunu kestiğiniz zaman tamamı Allah rızası için olan kısımdan yiyebiliyorsunuz. Öyleyse bunun hayvan kesiminden başka bir şey olma ihtimali ortadan kalkıyor. Allah rızası için şu malı ayırdım vereceğim. E vermeden Allah rızası için vermiş olmazsın ki. Niyetin bir amelle beraber olması lazım… Burada bir amel yok. Ama kurban kesmede amelle birlikte olmalı. Mesela namaz kılmaya niyet ettin ama kılmadın. Olmaz ki niyetle namaz olmaz. Abdest almaya niyet ettim… Dolayısıyla herhangi bir malı Allah rızası için vermeye niyet etmekle o bir yaklaşma sebebi olmaz. Vereceksin, verdiğin zaman Cenabıhakka onunla yaklaşmış olursun. Ama bu defa senin malın olmaktan çıkar karşı tarafın malı olur. O yandığı zaman senin malın olarak yanmaz ki. Bu sebeple sadece ortada maddi bir mal olacak ve bu Allah rızası için yapılmış olunca işte ayakta yürümekte olan bir hayvanı yatırıyorsun bismillahi Allahuekber diyerek kesiyorsun o tamam kurban yerine geliyor. Sonradan kabul olup olmadığıyla alakalı gökten bir ateş inip artık gökten mi iniyor yerden mi çıkıyor onu Allah bilir tabii. Bir ateş yakıyor oradan kabul olup olmadığını anlıyorsun.
Onun için şu ayetle birleştirdiğiniz zaman mensekten başka bir şey olması mümkün gözükmüyor şu andaki bilgilerimize göre.
Ne diyor Allahütealâ: “Her ümmet için bir mensek oluşturduk” işte kurban kesme zamanı, mekânı kurban artık bakalım hangisi bunların. Kurban olduğu kesin bir kere mastar mimi olduğu kesin. Bir kurban kesme eylemi oluşturduk. Neden dolayı “kendilerine Allahın behimetül enamdan rızık olarak verdiği şeylerden kesmeleri (Hac 22/34)”. Şimdi bu kelimelere verilen anlamlar da maalesef insanları yanlış şartlandırıyor. Mesela behimetül enama verilen zahiri mezhebinde tavuk horoz bile Allah rızası için kurban edilebilir şeklinde ifadeler var. Zekeriya Beyaz’dan önce bunu söyleyenler var yani! Behimetül enam ne? Onun ne olduğu da zaten Enam Suresi’nde belli: “Enamdan da bir kısmını yük taşıyan. Bir kısmını da giyeceklerde kullanacağınız” Yük taşır mesela develer. Sığırlar da taşıyorlar bir arabanın arkasına takıyorsunuz. Sırtına da yükleniyor. “Allahın size rızık olarak verdiğinden yiyin. Şeytana uymayın. (Enam 6/142)” Şimdi burada da bir hal olarak her halde olmuş oluyor. “Sekiz sınıf olarak, koyunun dişisi erkeği iki, keçiden iki…(Enam 6/143)”demek ki biz koyun keçiyi aynı cins zannederiz demek ki değilmiş. Arada fark varmış. Koyun ayrı keçi ayrı zaten bütün kitaplar da ayrı ayrı zikreder. Allahütealâ burada Mekkelilerin bir takım yanlış davranışlarını anlatıyor. Bu da yine ayrı kurban geleneğinin aynı hayvanlarla devam ettirildiğini de gösteriyor bu ayet Mekke’de. Allah iki erkeği mi yoksa iki dişiyi mi haram kıldı. Bu belirledikleri enam dedikleri hayvanların karınlarındakiler diyor. Sadece bizim erkeklerimize has eşlerimiz bundan yiyemez. Kadınlara yasaklamışlar onları. Ama eğer ölü doğarsa o yavru kadın erkek birlikte yer. Daha doğmamış hayvanın bile helal mi haram mı olacağına karnındayken karar veriyorlar.
“Eğer iddianızda haklıysanız bir bilgiye dayalı konuşun. (Enam 6/143)” öyle kulaktan dolma değil diyor Allahütealâ. “İbilden iki, bakaradan iki… (Enam 6/144)”İbil deve sürüsü manasına geldiği için bütün deve çeşitleri girmiş oluyor ona. Bakara da zaten cemidir biliyorsunuz ibil de cemidir bakara da cemidir. İkisi de cemi manası taşıyan isimlerdir. Mesela ibil için deve sürüsü manasına gelir. Bakaranın müfredi bakaradır. Dişisine de erkeğine de söyleniyor. O zaman burada behime hayvan demek. Bütün hayvanlara verilen ortak isim. Türkçemizde hayvan deyince akla ne geliyorsa behime o. O zaman behimetül enam ne demek oluyor? Behimetül minal enam yani enam cinsinden hayvan. Enam cinsinden hayvan derken de bu ayette de belirtildiği gibi koyun, keçi, sığır ve deve ve bunların erkeği ve dişisi.
Öyleyse bu işin tarihi açısından bütün ümmetlerin kestiği bu sekiz hayvanmış. Başkası değil. Yani Âdem’den (as) itibaren Muhammed’e (as) kadar bu sekiz hayvan kesiliyor. (Türkçeye sadece hayvan diye çeviriyorlar.)Bakın şu mealden okuyayım ben:“her ümmete hayvan cinsinden kendilerine rızık olarak verdiklerimiz.” Bak hayvan cinsinden minel behaim oluyor hâlbuki Allah behimetül enam diyor. Behaim dediğin zaman tabi adam kalkar tavuk da olur horoz da olur diyecek öyle değil mi? Bu inceliğe maalesef dikkat edilmiyor.
Ben enam kelimesine son zamanlarda şu manayı veriyorum mal-davar diye. Davar bizde koyun keçiye derler, mal da sığıra. Ama o zaman da deve girmiyor. (Yahya Hoca: Küçük ve büyük baş dersek?)Küçük büyük baş hayvan dediğin zaman kimsenin aklına domuz gelmez. Mal davar dediğin zaman deve girmiyor. Aslında sadece enam demek en uygunu çünkü bunun tam karşılığı Türkçede yok. Enam deyip dipnotta açıklama yapmak gerekir. Büyük baş hayvan dediğin zaman da Türkiye’de kimsenin aklına deve gelmez. Ben bir ara mal-davar diye çevirdim ama şu anda baktım ki mal-davar kelimesine deve girmiyor. (Yahya Hoca: Aslında deve besleyen yerler var Türkiye’de acaba onlar sürüyü nasıl isimlendiriyorlar?)Ama büyük baş deyince halk onu anlamaz ki.
Demek ki bakın burada hayvanların cinsi belli, ilk peygamberden son peygambere kadar aynı hayvanlar kurban ediliyor. Bir de şurada kısaca bir dikkat çekeyim üzerinde durmayacağım hayvanın nüsükün kesilmesinin sebebi nedir? Ne olarak gösteriliyor?Şimdi burada üzerinde asıl durulması gereken şeylerden bir tanesi diyor ki Allah Âdem’den son peygambere kadar bir mensek yani kurban ibadeti oluşturduk ki niye oluşturmuş sebep ne? Allahın behimetil enamdan kendilerine rızık olan verilenler üzerine besmele çeksinler. Peki, besmele çekmek bütün hayvanları keserken farz ise bunun ne anlamı olur? Besmele çekmek Hanefi Mezhebinde, Maliki’de Hanbelî’de farzdır. Sadece Şafiler bu konuda ayetlere tam tamına uyarak gerekmez farz değildir diyorlar. Besmele çekmek farz ise bu hayvanlarda kurbanın ne özelliği var? Demek ki normal etle kurban etinin arasındaki fark kurban da besmele çekmek farz diğerinde değil çok açık yani. Zaten hayvanı keserken besmele şartını gösteren ne bir ayet var ne bir hadis var. Aksini gösterenler var. Ama nasılsa bizim ulema… Kurbanın var olma sebebi bu işte. Ondan sonra hayvanı kesecek kişiyle ilgili müşrikin kestiği yenmez. Neye dayanarak söylüyorsunuz kardeşim? Ne bir ayet var ne de bir hadis var bu konuda. Ben anlayamıyorum nasıl konuşuyorlar ve insanları sıkboğaz ediyorlar. Zaten Allahütealâ onların yemeğini yemeyenler uyarıda bulunuyor müşrikler sadece putlarına kestiklerine besmele çekmiyorlardı onun dışındakilere çekiyorlardı. (Müşrikler müslümana göre pis olduklarından mı acaba?) Adamın cünüplüğünden hayvana ne ki? Nasıl domates kestiğinde yiyorsun da hayvanı kestiği zaman niye yemeyeceksin. O başka bir şey. Pişirdiği yemeği yiyorsun da onu neden yemeyeceksin?
Kuranı Kerim’de kurbanla ilgili olan ayetlere baktığımızda müstakil bir ibadetten bahsetmiyor hacca gidenlerin kesmesinde bahsediyor diyorlar. Kurban hacca bağlı bir ibadet… Dolayısıyla hacda bulunmayanların kurban kesmesi diye bir şey söz konusu değil. Zaten Hac Suresi’nin ilgili ayetlerinde konu hacdır dolayısıyla başlı başına hacdan ayrı bir kurban ibadeti yoktur.
Valla bunun cevabı sadece gülmektir. Başka bir şey değil. Hacda kurban diye bir şey var mı? Bizim tefsirlerin hepsi Hac Suresinde geçenleri hac kurbanı diye anlatır. Hac Kurbanı diye bir kurban var mı? Yani fıkıh kitaplarında böyle bir şey hatırlayanınız var mı? Hedi var ama kim? Temettü. Umre başka bir şey… Kuranı Kerim’de ikisi birbirinden ayrılıyor değil mi? Hac başka Umre başka. Şimdi hac kurbanı diyorsanız hac yapan kişinin kesmesi gereken bir kurban olması lazım… Yoksa umreyle birlikte hac yapana kurban gerekir ifadesi başka bir şey. Yani hacla umreyi birleştirirse kurban gerekir. Birleştirmezse yok. Yoksa o zaman bu ayetlerin manası ne? Hac kurbanı diye bir kurbandan bahseden tek bir fıkıh mezhebi yoktur.
Bunu mesela geçen de Bayraktar Bayraklı’yla televizyonda biz telefonla katıldık. Diyor ki kurbana denk gelsin diye birleştirmişler haccı kurbanla. Enteresan bir şey yani… Kuran üzerinde çalışan bir kişinin böyle bir cümleyi nasıl kullanabileceğine anlam vermek mümkün değil. Ondan sonra diyor ki her ay hac yapılabilir diyor. Dolayısıyla her ay kurban da kesilebilir fakir fukara doymuş olur. Onun zihninde de hac ve kurban birlikte olması gereken bir ibadet olmuş oluyor. Bakın şu ayette Allah ne diyor, İbrahim (as) biliyorsunuz Âdem’in (as) yaptığı Kâbe-i Şerifin Nuh Tufanında yıkılmasından sonra Mekke’ye Cenabıhak tarafından gönderiliyor. O temelleri buluyor ve o temelleri yükseltiyor. Yükselttikten sonra demek ki Âdem’den (as) beri hac yapılan yerleri de göster diye dua ediyor. Mensek de hacda yapılan görevlerle ilgili kullanılan özel bir terim. Ondan sonra Cenabıhak onu da gösterdikten sonra artık hac yapılabilecek duruma gelinmiş. Mekânlar belli Kâbe belli ondan dolayı Allahütealâ bize emir veriyor Makam da cemi bir kelimedir. İbrahim durduğu yerlerde siz de ibadet yeri yapın diye bize de emir verince hac yapılabilmesi için bütün şartlar yerine gelmiş oluyor. O zaman Allahütealâ İbrahim’e (as) diyor ki “O haccı insanlar içerisinde ilan et. (Hac 22/27)” Niye el-hacc? Hiç düşündünüz mü? Bilinen bir şey demek ki Âdem’den (as) beri bütün peygamberlerin bildiği bir şey. Oraya gelip de peygamberimizin hadisinde de vardır diğer peygamberlerin gelip hac yaptıklarına dair. Diyor ki “yürüyerek ve yorgun binekler üzerinde sana gelirler. Bütün derin vadilerden gelirler.(Hac 22/27)” Yani gelsinler. Niye geliyorlar? Kendileri için bir takım menfaatlere şahit olsunlar. Çünkü o günlerde orada haram aylarından dolayı bir güven ortamı doğduğu için mallarını getirip satıyorlar o üç ay içerisinde. Zaten hac da bu üç ayın tam orta noktasına rast geliyor. Zilhicce diye içinde hac bulunan ayda yapılıyor. Ayın adı da Zilhicce “hac ayı” diye tercüme edebileceğimiz.
Allahın kendilerine rızık olarak verdiği o enam cinsi o sekiz hayvan üzerine, yani koyun, keçi, sığır, deve erkeği ve dişisi besmeleyi çeksinler burada yani kessinler. Ne zaman kessinler? Malum günlerde. Şu günlerde demiyor İbrahim (as). Demek ki Âdem’den (as) itibaren bu kurbanlar aynı günde kesiliyormuş. Bir kere mastar olduğu belli… İsmi mekân olmayacağı da belli. Çünkü malum günlerde gelsin burada kessin dediğine göre başka zamanlar da başka yerlerde kestikleri anlaşılır. Daha önce başka yerde kestikleri anlaşılır. Tabi gelmeyenlerin de o malum günlerde kestiği… O zaman burada ismi zaman ve ismi mekân olduğu anlaşılıyor. İsmi zaman olduğu şundan anlaşılıyor ismi zaman ve mastar mimi olduğu anlaşılır. Malum günlerde o belli hayvanı gelsin ve burada kessin.
Yahya Şenol: Karşı görüşe okuyalım ayeti. Onlar şöyle mi diyor acaba. Haccı hani elif lamlı olmasından dolayı gerçi onlar onu yakalayamamıştır zannetmiyorum da. Herkesin bildiği bir hac var ama Kâbe olmadığı için yapılamıyor. Mesela bugünkü Yahudiler nasıl Beytil Makdis yok diye kurban kesmiyorlar ama biliyorlar kurban olduğunu. Şimdi bunlar da biliyorlar ki hac ibadeti var yarın öbür gün Kâbe yapılırsa hac başlayacak. Dolayısıyla kurban da başlayacak hacla beraber. Hacca bağlı bir ibadet olarak sayıyorlarsa. Allah da tamam o zaman Kâbe yapıldı çağır o zaman millet gelsin haccı yapsın kurbanlarını da kessinler. Bu şekilde anlaşılabilir mi? Ya da Kâbe dışında da kurban kesildiğini nereden anlıyoruz?
Yani bir mekânla da sınırlı olabilir mi? Gayet güzel bir soru. Şimdi buradan o mekân anlaşılmaz. Az öne okuduğumuz o Yahudilerin bir kurban getirsinler ateş onu yesin, Âdem’in (as) çocukları… Çok güçlü bir delil olarak söylemiyorum ama onlar da hatırlatarak gideyim. Şimdi burada esas bu konunun muhkem ayeti Hac 34’tür. Yani asıl mesele behimetil enam üzerine Allahın adını anmaları. Burada bütün insanları çağırıyorsunuz o malum günlerde hayvanlarını burada kessinler ifadesi var. Bu yukarıdaki onunla bunu birleştirdiğiniz zaman kurban ibadetinin hacla bir alakası yok. Ama burası o ibadetin malum günlerde olması gerektiğini ortaya koymuş oluyor. Bir başka delil de şu hiçbir alış veriş yapmasa da bir insan hacca geldiği zaman bir problem yok. Alış veriş yapabilir. Gelmişken burada alış veriş yapacak. Ticaret yapması haccın erkânından değil. Onun üzerine atfedilen haccın erkânı olmadığını gösteriyor. Bakara Suresi 198’de de orada diyor ya “Rabbinizin bir takım imkânlarından yararlanmazda sizin için bir günah yoktur. (Bakara 2/198)” diyor. Ondan sonra hacla ilgili kısma geçiyor. Oradan aktığınız zaman. İşte Arafat hac ibadetinin asıl temeli oluşuyor. Ondan sonra MeşerilHaramda Allahı anın. Ama tabi bizim bu tefsirlerde…
Bu tefes kelimesi biliyorsunuz sonra kirlerini gidersinler diyor. Kirlerini gidermek… Buna kir manasını veren 100-150 sene sonra gelen mesela Ebu Übeyde’dir. Bu tefes kelimesi Arapların şiirlerinde bile yoktur diyor ki delil getirelim ve mana verelim. Peki, hiçbir yerde bulamadın da kir manasını nereden çıkardın diye sormak lazım. Arkadan gelenler de müfessir Ebu Übeyde’ye tabi olarak tefese kir manası vermişlerdir. Kir için kada kelimesi kullanılır mı? İzale kelimesi kullanılır Arapçada. Kada bir şeyi yerine getirmektir. Eda etmektir. Eda manasındadır. O zaman edatefesuna kirlensiler manası veriyorsa belki akla gelir. Şimdi bu bir kere çok önemli bir eylem gibi ortaya çıkmış oluyor. Abdest almak gibi falan… Ama değil. Peygamberimize (sav) bir adam geliyor hiçbir tepe bırakmadım durmadan dinlenmeden koştum, Peygamberimize Müzdelife’de yetişiyor. Ama Arafat’tan geçerek yetişiyor. Diyor ki benim haccım oldu mu? “Kim ki bugün ve ya gecede Arafat’ta durur ve şu namazı bizimle beraber kılarsa tefesini kaza etmiş olur” diyor. Peygamberimizin sahih bir hadisle tefes kelimesine verdiği mana dururken tutup Arapların şiirinde de yok diye buna kir manası vermek olacak şey değil ama tefsirlerde meallerde bu hep böyle geçiyor. Tefes Arafat vakfesi ve Müzdelife vakfesidir. Çünkü ikisini birlikte yapanlar için Peygamberimiz öyle diyor. Dolayısıyla tefes öyledir.
Şimdi burada esas konumuzla alakalı olan Kurban ve ticaret işi haccın erkânlarının dışındadır. O ayette de öyle. Özetleyelim. Kurban haccın bir parçası değil. Ama hac yapılan günlerde yapılması gereken bir ibadettir. O hac günlerinde yapılması gerektiği de ta Âdem’den (as) son peygambere olan bir şeydir.
Bakın burada Cessas Ahkamul Kuran. Fesallili rabbike venhar ayetini delil alan yani kurbanla ilişkilendirenler Hanefilerdir. Hanefiler burada mesela hiçbir Hanefi ulemasına bir görüş atfedilmiyor Cessas’ta. Ne Ebu Hanife’ye ne Ebu Yusuf’a ne İmam Muhammed’e ne Züfere. Hanife ulemasından herhangi bir kişinin görüşü atfedilmiyor. Fessallili rabbike venhara, bayram günün namazıdır, venhar da namaz kılarken elini sağdan sola koymaktır (deniyor). Namazda eli bağlamak böyle çok çok önemli bir ibadet mi ki Allah üç ayetlik bir surenin bir ayetini buna tahsis etsin. Yani insan gerçekten bir tuhaf oluyor. Buna siz en fazla sünnet diyorsunuz. Ben hiç elimi bağlamasam bu namaz olmaz diyen bir âlim var mı? Daha ne? Nasıl bu manayı verirsiniz. Venhar kelimesi hangi Arap dilinde eli bağlamak manasına geliyor? Nahr buraya verilen şey olduğu… Hâlbuki venharın ne anlama geldiği Hac Suresi’nin 36. Ayetinde[1] Cenabıhak tarafından izah ediliyor.
Bizim ulemanın en büyük hatası Kuran’ı kendileri açıklamaya kalkıyorlar. Kardeşim sana ne Allah sana böyle bir yetki vermiyor. Allah Kuranı açıklamaya kalkmayı hâşâ Allahın görevine soyunma olarak görüyor ve bunu şirk olarak kabul ediyor çok açık ve net. Kendi açıklıyor ki Allahtan başkasına kul olmayasınız diye Allah açıklar diyor[2]. Senin böyle bir yetkin mi var ki tutmuşsun kendi kafana göre Allahın ayetine anlam veriyorsun. Yani şurada Hanefilerden bu ayeti delil alan hiç kimse yok. Hâlbuki bu insanlar şöyle yapsalardı yani Kuranın Kuranla açıklanması açısından… Fesallili rabbike venhar… Rabbin için namaz kıl ve kurban kesi, Enam Suresinin 162. Ayetiyle[3] birlikte değerlendirselerdi. Bu müteşabih ayetler var ya biri diğerine benzeyen ayetler. Ne diyor Allahütealâ burada, bakın orada fesalli diye emir verdi mi şimdi, emri verdikten sonra da emri uyduğunu şöyle ifade et demiş oluyor Cenabıhak Peygamberimize: Fesallili rabbike venhar ile şu ayet arasındaki ilişkiyi kuralım. “İnne salati” Salli emrini yerine getirenin yaptığına salât denmez mi? Benim salâtım, nahir yapmış olan kişinin yaptığı nüsük değil midir? Nüsük nesikenin cemidir. Yani “kurbanlarım” Türkçe karşılığı. “Benim namazım ve kurbanlarım, yaşamam ve ölmem âlemlerin rabbi olan Allah içindir. (Enam 6/162)” Salli rabbik ile salatillillah,nüsükülillah, şimdi burada “fesalli” kurban bayramı namazıdır. Venhar da kurban bayramındaki kesilen kurbandır. Bakın Peygamberimiz (sav) bayram namazına kadın, erkek çoluk çocuk herkesin gelmesini emretmiş ve namazı da mescitte kılmamış çıkıp musallada kılmış ki herkes rahatlıkla sığabilsin. Bayram namazına mezheplerin bir kısmı sünnet diyor. Bir kısmı vacip diyor. Ama hiç bu ayetlerle ilişki kurulamıyor ki. O emir nerede? Fesallili rabbike venharla irtibat kuramazsan o emri bulamazsın ki. İşte ayetlerin müteşabih olması bu. Ama sen müteşabihe de öyle bir anlam veriyorsun ki akıl hayal alacak gibi değil. Sen nereden çıkarıyorsun bunu?
Yahya Şenol: Kurbanın dini hükmü nedir? Farz mıdır, sünnet midir, vacip midir?
İşte bütün bunlardan kurbanın dini hükmü ortaya çıkıyor değil mi? Farz olduğu açıkça belli. Farzı ayın mı farzı kifaye mi? Ne ayın ne de gayın! Şimdi bu kurban ibadeti farklı bir ibadet… Likulli ümmetin dedi değil mi? O dendiği zaman mensek dediğimiz zaman likummi şahsin değil yani. “Her ümmet için.” Farzı kifayeye denk geliyor ama bu öyle bir şey ki bizim yerleşmiş şeylerden hiçbirine uymuyor. Ama gene en yakını farzı kifaye. Fark var. Mesela Cuma namazı için çağrı olması lazım dolayısıyla her yerde olmaz Cuma namazı değil mi? Alış veriş olan bir yer olması, cemaat olması gerekir.
Yahya Şenol: Ümmete farz dediğimiz zaman biz sadece bir kişinin biraz daha daraltırsak bugünkü anlamda her ilde her ilçede bir kişinin kesmesiyle diğerlerinden bu sorumluluk düşüyor mu? Genelde konuşuyoruz ya kurban ibadetinin bugünlere kadar gelmesinde Hanefi mezhebinin rolü büyük olmuş. En azından vacip demiş ve bireyselleştirmiş. Kifaye yapmamış da ayın demiş herkese. Şimdi Şafilerde sünnet olduğu için o bölgelerde kurbanın az olduğunu biliyoruz. Bir kişinin kesmesiyle sorumluluk düşecekse yarın öbür gün hepten azalması ortaya çıkmaz mı? Mesela tüm Türkiye’de bir kurban kesildiği zaman yetecek mi?
Şimdi Türkiye’de değil de yerleşim bölgelerinde olabilir. Biliyorsunuz sahih hadislerde Peygamberimiz (sav) bazen bir tek küçükbaş hayvanı kesiyordu ve diyor ki “Benden,ailemden ve ümmetimden kurban kesmeyenler için Allah adına kurban kesiyorum” diyor. Şimdi bu tür bir ibadet tarzı yok. Az önce dedim ya yeni bir terim icat etmek lazım kurbanla ilgili olarak. Farzı kifaye de tutmuyor. Yapı itibariyle ona uymuyor. Mesela farzı kifaye olarak hangi ibadet var? Cenaze namazı mesela. Cenaze namazında “kılmayan bütün ümmet için kılıyorum” diye bir şey yok. Ama onlar kılıyor diye kılınanlardan düşüyor. O başka bir şey bu başka bir şey. Orada Peygamberimiz bütün ümmete kurban kestirmiş oluyor aslında yani. Tüm ümmet için yapılan bir ibadet oluyor orada. Fakat burada tekrar şuna dikkatinizi çekeyim. Öyle bir cümle kullanıyor ki ümmetin tamamı o kurbanı kesmiş sayılıyor. Ama sen cenaze namazını kıldığın zaman yarabbi ben kendim için ve bütün ümmetten bu namazı kılmayanlar için demiyorsun. Niyette denmiyor ama sonuç itibariyle… Sorumluluğun düşmesi başka bir şeyi o şeyi yapmış kabul edilmesi başka bir şey.
Ben de hani bunu ilan ettikten sonra kalkıp ya nasıl olsa kesen var artık kesmemize gerek yok deyip insanlar bırakırsa… Burada şunu söylemek zorundasınız, bunu kesmek farz, bir kere Peygamberimiz (sav) Medine’de her yıl istisnasız kesmiştir. On yıl boyunca kesmiştir. Hacca gittiği zaman kesmiştir. Hudeybiye’de de kestiği kurban, kurban bayramı kurbanıdır. Eşleri için de kesmiş kendi için de. Hacda kestiği de kurban bayramı kurbanıdır. Eşleri için de kestiği kurban bayramı kurbanıdır hac kurbanı değil kesinlikle. Mesela Diyanet Ankara’da Türkiye’de yaşayan bütün Müslümanlar adına bir tane kesse veya il müftüleri ya da ilçe müftüleri ilçemizi temsilen bir kurban kesin yeterlidir dese… Kimsenin böyle bir yetkisi yok. Peygamberimiz (sav) ümmetin lideri olarak böyle bir şey kesmiş ama onun dışında herhangi bir müslümanın bu şekilde davrandığına dair bir bilgimiz yok. Muhammed (as) bu ümmetin başıdır. Acaba orada kesemeyenler mi kastedildi yoksa imkânı olup da kesmeyenler de giriyor mu onun içine?İmkânı olup da kesmeyenler de anlaşılıyor orada. Biri çıkıp dese ki bu ümmetin şeyinden kurbanı da kaldırdınız. Ya nasıl olur? Size göre amel etse bir kurbanla hepsinin üzerinden sorumluluk düşerse diğerleri zaten kurban kesmesine gerek yok derse ne diyeceğiz? Mesela Peygamberimiz (sav) kurban bayramında namazdan önce kesenler için kurbanını tekrar kes diye emretmiştir. Başka bir hadisi şerifinde buyuruyor ki her aileye bir udhiye gerekir diye de buyuruyor.
O zaman akla şu soru geliyor kime kurban düşer bir nisap var mı zekâtta olduğu gibi? Zengin olduğu halde imkânı olduğu halde bir kişi kurban kesmezse doğru olur mu? Burada li küllü ümmetin dediğine göre kesmese sevaptan mahrum olur. Bu işin kazası falan da yok. Bir yönüyle şahıs için sünnete düşmüş oluyor. Yapan herkes farz sevabı alır olur mu öyle şey. Namazı kılmazsa günahkâr olur ama burada günahkâr olduğunu söyleyemeyiz. Namazda namazı kılın da diyor namazı kıl da diyor. Oruç da aynı şekilde. Tutamamışsa başka zaman tutsun gibi tüm detaylar veriliyor. Ama burada o tür detaylar yok. O şekilde bir detay yok. Allah ne demişse Peygamberimiz ne yapmışsa biz onu anlatırız. Zengin olma şartı yok mu diyoruz? Zengin olma şartı da yok. Yani bir kere Hanefilerin koydukları nisabın herhangi bir delili yok. Herhalde zekâta kıyas ediyorlardı mali ibadet olması nedeniyle. Sea? Sea dediğiniz zaman şundan şundan artan ifadesini kullandıktan sonra sea diyor. İmkân bulma meselesini oradan hareketle söylüyor. Yani ona bir delilleri yok Hanefilerin onu çok iyi biliyorum.
Yolculuk meselesine gelince bir kere yolculuğun kurbanla uzaktan yakından alakası yok. Allahütealâ diyor ki “gelsin burada kessinler”. O insanların yolcu olduğu kesin. Peygamberimiz (sav) veda haccında geldi namazları yolcu namazı olarak kıldı Mekke’de. Gayet iyi biliyoruz. Ama veda haccında kestiği kurban bayramı kurbanıydı hatta Aişe validemize haber göndermişti gelsin udhiyesinden yesin diye. Hanefiler o şartı koymakla kendi içinde bir tutarlılık yakalamış oluyor. 15 günde fazla kaldığı için…Hacda 15 gün kalmadı. Peygamberimiz hacca geldiği zaman dört gün kurban bayramından önce kaldı. Kurban bayramının dördüncü gününde de Mekke’den ayrıldı. Dolayısıyla Hanefilerin 15 günü oraya uymuyor. Şafiler Peygamberimizin bu Hac uygulamasını delil alarak giriş çıkış dört günden fazla kalırsa kalmaya niyet ederse seferi olmaz diyorlar. Niye? Peygamber efendimizin giriş çıkış günlerini ayırdığın zaman Mekke’de dört gün kalmış olmuyor Peygamberimiz. Dolayısıyla seferin en az müddetini esas alan şafilere göre bile Peygamberimiz orada seferiydi ve kurban kesmişti yolcu olmasına rağmen. Onun kestiği kurban da udhiyeydi.
Burada epey zamandır söyleyeyim diyorum bir türlü fırsat olmuyor.” Ben eğer kurban getirmeseydim, yani burada kurban olmasaydı ihramdan çıkardım” diyor ve yanında kurban olmayanlar ihramdan çıksınlar diyor. “Şu anda bildiğimi daha önce bilseydim buraya hayvan getirmezdim” diyor. Şimdi bu konuda da sahih bir hadis var. Aslında bu ayetlerden de belki öyle bir anlam çıkarılabilir onun üzerinde biraz daha çalışmak lazım. Sahih bir hadiste diyor ki Peygamberimiz (sav): “Zilhicce ayı girer de keseceği kurbanlığı hazır olursa bir kimsenin kurbanı kesinceye kadar tırnağını ve saçını kesmesin.” Şimdi ihramdan çıkmak da ancak saçı kesmekle oluyor. Ayeti kerimede bu açıkça belirtiliyor yani. Şimdi Peygamberimiz Medine’de kurbanını aldığı için daha zilhicce girmeden kurbanı hazırdı. Kurbanla beraber gelince kurban bayramı günlerine kadar saçını tıraş edecek imkânı yoktu edemezdi. Edemeyeceği için de ihramdan çıkamazdı. Dolayısıyla o kurban hac kurbanı değil. İşte insanlar bunu ayıramayınca Peygamberimiz acaba haccı temettü mü yaptı diyor. Yapmadı haccı temettü bu çok açık. Ama temettüye verilen anlam farklı. Mesela Hanbelilerin temettüsü bizim temettüden farklı. Mesela Hanefiler ne diyor burada? Haccı kıran diye bir kavram ortaya çıkarıyorlar. Peygamberimiz haccı kıran yaptı diyorlar. Haccı ve umreyi bir ihramda birleştirdi. Peki, o zaman kaç kere tavaf yaptı? Kaç kere say yaptı? Orada tabi sıkıntıya giriyorlar cevap vermekte. Bunun tamamının sebebi o kestiği kurbanları hac kurbanı yapmak. Peki,udhiye olduğunu söylüyor peygamberimiz açıkça. Bakın bu ayetler de öyle söylüyor.Bir de yine Hudeybiye’de kesilen kurbanlar da kurban bayramı kurbanıdır. Dolayısıyla bu detayı da burada vermiş olalım.
“Enes Hoca: Fesallili rabbike venhar akiumssalate benziyor mu benzemiyor mu?”Çok güzel bir soru. Burada diyor ki Allahuteala surenin başında. “Sana o kevseri/çok hayırlı şeyleri verdik. (Kevser 108/1)” diyor Allahüteala Peygamberimize. “O halde rabbin için namaz kıl ve kurban kes. (Kevser 108/2)”Orada birinci muhatapPeygamberimiz olduğu için Peygamberimizin on yıl içinde hiç kurban kesmediği olmamış. Mutlaka kesmiştir. Ama burada şu da çok çok mühim: bu sure de Mekke’de inmiş olmasına rağmen Peygamberimiz Mekke’de kurban kesmemiştir. Niye kesmedi peki? Çünkü fesallili rabbike venharın manası açık değil. Açıklamaya ihtiyaç var. Bu cümlede bir şeyler anlaşılıyor ama ne? Venhar ne? Salli ne, ne zaman olacak? İşte ayette diyor ya Allahüteala: “Kuran’la hükmetmeye acele etme, onun vahyi tamamlanıncaya kadar. (Taha 20/114)” Bu ayetleri açıklayan hükümler gelinceye kadar Peygamberimiz bu ayetin hükmüyle amel etmemişti çünkü Allah öyle diyoryani. O ilgili ayetleri “Onubirleştirip Kuran haline getirmek de bize düşer. (Kıyame 75/17)”. Şimdi bunlar tabi gelenekte yerleşik şeyler olmadığı için duyanlara çok garip gelebilir.
Yahya Hoca: Şu kadar şu kadar param var ama borcum var ben keseyim mi kesmeyim mi? Sorularına nasıl cevap verelim? Diyeceğiniz şu kardeşim kurbanı kesersen farz ibadet yapmış olursun. Kesmezsen bu sevaptan mahrum kalırsın. Bu kadar, söyleyeceğimiz bu başka bir şey değil. Başka bir örneği yok bunun. Yaparsan farz yapmazsan günah değil. Netice itibariyle sanki sünnetin hükmüne geliyor. Yaparsan iyi yapmazsan bir günahı yok. Diğer ibadetlerin terki mutlaka cezayı gerektiriyor.Diğerleri yaptığı zaman senden düşüyor. Diğerleri yaptığı zaman senden kalkar dememek lazım. Yapan sevabını alır yapmayan da almaz. Sevaptan mahrum kalır.
Hangi günlerde kurban kesilir? Bayramın ilk üç günü mü dördüncü gün de dâhil mi?
O ayeti kerimede dört gün olduğu anlaşılıyor. Çünkü buradan malumat ve madudat diye iki ayrı gün var. Mesela madudatın üç gün olduğu belli birinci günü takip eden gün. Bu malumatın dört gün olduğu buradan, iki ayeti birleştirdiğimiz zaman dört gün olduğu anlaşılıyor. Nasıl dört gün?En az üç gün olduğu anlaşılıyor da dördüncü gün nasıl ilave ediliyor? Bak şimdi Bakara Suresi’ni açın. 197’den sonraki ayetler. Arafat’tan bahsediliyor. Ondan sonra oradan aşağıya inerken Müzdelife’den bahsediliyor. Birleştirirseniz o birinci gün yapılacak işler o Hac Suresi’ndeki Arafat, Mina, Müzdelife, şeytan taşlama olayları, iniyor. Ondan yevmi madudat geliyor. Buna ilaveten. Orada yalnız arife günü de var bayramdan bir gün öncesi. Arafat’a ne zaman çıkılıyor? O gün kurban kesilmiyor. Arife günü var da bu ayetlerde güneş battıktan sonraki olay bu. Arafat günü kurban günü mü? Değil işte onu diyorum. Az önce dediğim gibi bu ayette senin dediğinden bahsedilmiyor. Enes Hoca’nın dediği o. Yani zilhiccenin dokuzuncu günü öğlen namazından sonraki meseleden bahsedilmiyor bu ayetlerde tamam mı? Ama ondan sonra gelen gece onadâhildir. O manada diyorsan senin dediğin doğru.
Şimdi burada yukarıdan aşağıya inişte uygulama da onu gösteriyor. Allahüteala hep uygulamaya vurgu yaparak geleneği hakem tayin etmemizi istiyor. Eyyamı nahr birinci gün eyyamı teşrik ikinci üçüncü dördüncü günler. Bayramın dördüncü günü de dâhil yani. Dâhil, şafi mezhebi onu söylüyor zaten. Hanefilerde üçüncü gün… Onlar neye göre bitiriyor onu?Onun delili aklıma gelmiyor şu anda. Bir hadise dayanıyor olması lazım ama şu anda aklımda değil.Burada şafilerin görüşü doğrudur.
Peygamberimiz madem ümmeti adına kurban kesmiş ümmeti de onun için kesmesin mi! Her sene para toplayıp Peygamberimize kurban kesen cemaat var. Parayı vermeyene de duygusal baskı yapıyorlarmış. Hani o senin için yaptı sen niye yapmıyorsun parana kıyamıyorsun diye.
Tövbe estağfurullah. Peygamberimiz bir kere bizim için kesmedi. O zaman yaşamıyorduk yani. Her ümmet için kurban ibadeti koyduk diyor Allahüteala, niye? Allah’ın onlara rızık olarak verdiği behimetil enam üzerine besmele çeksinler diye. Yaşamayan ya da doğmamış olan kişi için bu söz konusu olamaz. Hz. Ali için vefatından sonra Peygamberimize kesiyormuş diye bir haber var.Bir konu Hz. Ali’ye Abdullah İbni Abbas’a ve büyük sahabeye atfediliyorsa o konu on kere düşünmek lazım. Çünkü yanlış yapanlar öyle sıradan bir adama iftira ederek bu işi kıvıramazlar. Büyük insanları kendilerine delil yaparlar. Olmaz yani yanlış bir şey.
Ölmüşler için kurban? Genelde arife günü ölmüş babası ya da annesi için kurban kesenler var.
Bunun bir delili yok. O ne olmuş olur? Sadaka dağıtmış olur. Sadaka olur, kurban değil de sadaka olur et dağıtmış olur başka bir şey olmaz.
Bir de kurban kesmeyip yerine sadaka verme meselesi.
Kurban kesmezsen sadaka verirsen sadaka sevabı alırsın kurban sevabı almazsın. Kurban kesmiş olmazsın.
Geçen sene bir ki sivil toplum kuruluşu onlar iki seçenek sunmuşlardı kurban parası adı altında toplayıp birincisi evet benim paramla kurban kesilsini seçebiliyordunuz ikincisi hayır kesilmesin param sizin öğrencileriniz için ya da ihtiyaçlarınız için kullanılsını seçebiliyordunuz.
Kurban diye topluyorsa kesmedikleri takdirde onlardan bu para çatır çatır alınması lazım. Ama orada biz kurban için topluyoruz talebelerimize de hayır yapmak isterseniz yapın derse o ayrı. Onların yaptığı gibi olmaz.
Hangi hayvanlardan kurban olur? Kurbanlık hayvanlarda aranan özellikler Kuran’da var mı?
Var tabii. 22. sureyi açalım. Allahüteala Kuranı Kerim’de hiçbir şeyi eksik etmemiş de. Dün üç tane talebe geldi benim odaya. “Hocam namazın erkânı Kuranda var mı?” Var. Anlatır mısın? Bakın bunu size anlatmam için sizin bir kere altyapınız olması lazım. Cep telefonunu gösterdim. Bunun bütün maddeleri tabiatta var mı? Var dediler. Git bunu yapan adama de ki bunu bana nasıl yapıyorsun anlat. Adam ne diyecek sana? Kardeşim senin hiç teknik bilgin yok ben sana ne anlatacağım? Sen gereken Arapçayı bilmezsin. Yeteri kadar ayet bilmezsin. Hadisleri bilmezsin ben sana nasıl anlatacağım? Bu senin işin değil. Kuranı Kerim açık ama herkese değil. Bilenler topluluğuna açık. Herkese açık değil ki Allahüteala öyle diyor. Sen anlamak için iyice bir hazırlan. Adam bir çay demlemeyi bile öğrenemeyeceğini bildiği halde olay dine geldi mi herkes uzman kesiliyor. Kardeşim sen bu Allah’ın emri diyorsan bilenler topluluğudur. Öyle bir tek kişinin yapabileceği bir şey değil.
Siz biliyorsunuz bizim buraya sorulan soruların birçoğunu ne yapıyoruz? Anca ekip halinde cevaplandırıyoruz değil mi? Ben şimdi haşa bunun şakası bile insanı çok rahatsız ediyor desem ki “ Ya1996’dan beri fetva veriyorum kardeşim ben bilmeyeceğim de kim bilecek!” Haşa. O zaman ne olur? Cenabıhak rezil eder beni millete rezil. Öyle bir saçma fetvalar veririm ki. Ama Allahuteala ne diyor? Kavmin yalemun diyor. O ekibi topla. O ekip konuşurken birisinin hiç alakasızmış gibi söylediği bir söz öyle ufuk açıcı oluyor ki.
Mesela dün içeride toplandık. Kutuplarda inşallah namaz vakitleri ile ilgili gözlemler yapacağız. Halit Bey hiç alakasız gelen bir söz söyledi orada. Onu inşallah daha sonra masaya yatıracağım da şu anda konuşmayım. Dün akşamdan beri kafam allak bullak. O kadar ufuk açıcı oldu ki.Halit Beye dedim ki ne güzel söyledin. Ne dedim ki dedi ne dediğimi ben bilmiyorum! Ama ekip çalışması müthiş bir şey.
Dolayısıyla efendim Kuranı Kerim’de kurbanla ilgili ne var? Her şey var kardeşim. Her şey tabiatta ama kaç kişi onu bulup çıkarabiliyor? İşte tabiat neyse Kuranı Kerim de odur. Mesela şu malzemelerin tamamı tabiattan alınmadır. Tabiat olmasa bu bilgisayar olur mu? Bu ceket olur mu? Kuranı Kerim olmasa Peygamberimizin hiçbir hadisi olmazdı. Bir kere bunu bilmek lazım. Peygamberimizin hadisleri önemsiz mi? Kardeşim bir masa sandalye, şu bina, şu elektrik, şu yediğimiz yemekler önemsizse o da önemsiz. O zaman bir gidelim şu toplantıyı açık sahada yapalım yağmur yağsın bir taraftan elimizde kitap da olmaz o zaman. Öyle şey olur mu?
Şimdi bakın Hac Suresi 36. Ayet. Yukarıda bütün ümmetler için enamı farz kıldım diyor ya. “Büdünü de sizin için Allah’ın şairinden kıldık sizin için onda hayır vardır. (Hac 22/36)” Şimdi bizim için de farz olanın enam olduğunu hem ayetten biliyoruz hem Peygamberimizin tatbikatından biliyoruz. Koyun, keçi, sığır deve ise, büdün kelimesine, büdün bedene manasında gelmesinde bir engel yok, ama sadece bedeninin büyüklüğünden dolayı. Ama o zaman buradaki büdün kelimesi öyle bir manada anlaşılması lazım ki koyuna, keçine, sığıra deveye hepsine de uygun olsun. (Sözlükten büdün kelimesine baktırıyor)Beden kelimesi ki büdün… Müsim yani yaşlı manasında. Yani bu hem hayvanın böyle iyi durumda olması manasına geliyor hem de müsim olması manasına geliyor.
Şimdi Peygamberimiz hadisinde de kurbanlıklar için müsim kelimesini kullanıyor. Bir de şu şu hayvanlar kurban olur olmaz diye ayrım yapıyor. Müsim ne demek oluyor o zaman? Bunun en alt noktası ne olur? Bedeni gelişimini tamamlamış hayvan olur. Yani ana baba olacak yaşta olan hayvan olur. Büdün sıfat oluyor. Bizim için bedin olması lazım hayvanın.
Şimdi bakın siz mesela hayvancılığı bilirsiniz ben fazla bilmem. Bu yaşını tamamlamış derler değil mi? E müsim demektir bu. Ama koyunda keçide müsim farklıdır. Keçi bir yaşından önce ana baba olamaz mümkün değil. Onun için bakın kitaplarda bakın peygamberimiz öyle bir kelime söylemiş ki o kelime her şeye uyuyor. İşte bu peygamber olduğunun da delili oluyor o. Koyunda bir yaşında dolmadan da ana baba olabilir koyun. Onun için altı ayını tamamlamış bir yaşında görünüyorsa diyor. Ama keçi bir yaşından önce müsim olamaz. Onun için onun bir yaşını tamamlaması lazım. Sığıra gelince sığır da iki yaşını bitirmeden müsim olamaz. Ondan dolayı ona da öyle diyor. Vakıayı onaylıyor Peygamber. Peygamberimiz yaşla ilgili tek kelime söylememiş ama öyle bir kelime söylemiş ki hepsinin kapsıyor. Zaten bu kelimenin anlamı o. Bakın lügatteki manası. Deve de 5 yaşına tamamlamadan ana baba olamıyor. Yani bedeni gelişimi tamamlamış olamıyor. E bu işin bir başka şeyi daha var. Boynuzu kırık kuyruğu bilmem ne. O da gene büdün kelimesi içinden çıkıyor.
Tam bu ayetle ilgili. Bu 36. Ayette Allahüteala kurbanlık hayvanlardan kendimizin kanaatkarların ve fakirlerin yemesini istiyor. Vekalet olan kurbanlarda ise böyle bir imkanımız olmuyor diyor. Bu bağlamda bir sakıncası olur mu?
O bu işin emri değil. Yiyebilirsiniz demektir o. Yine de vekaletle kurban imkanı olup da ikinciyi kesebilecek olanlara tavsiye edilse. Bir tanecik bir imkanın varsa onu da kes. Doğrusu bu vekalet benim içime hiç yatmıyor ama bir delile dayandıramadığım için de konuşmuyorum ama içime de yatmıyor. O ibadetteki tam anlam ortaya çıkmıyor vekalette.
Sahibi Müslüman olmayan marketler de kurban organizasyonları yapıyorlar. Geçen sene öyle bir markette kestirdik. Bizim camiadan olan insanların organizasyonlarına göre de çok güzeldi ama buna da fetva alamadık sahipleri Müslüman değil diye.
Sen ona söyle bizim vakfa yatırsın biz veririz parasını! Bu bir ticarettir. Bir kere adamın kim olduğu önemli değil. Hayvan keserken bismillahüallahuekber diyorlar mı? Kesen de Müslüman mı? Bu adamı ilgilendiren odur. Esas olan kendisinin kesmesidir. O zamana kadar bu malı kim satmış kim almış o hiç önemli değil. Bak fetvayı da aldı bedavadan!
Biraz önce benim sorumla alakalı demiş ki hocam farz olduğunu söylüyorsunuz ama yapılmadığında günahı yok gibi. Sanki tam yeterince izah edilemedi. Acaba konuyla ilgili çalışmalar daha da ilerletirse başka sonuçlara ulaşılabilir mi?
Doğru söylemiş de şu anda dükkanda olan bu. Fazlası olsaydı ne demişler olsa dükkan senin! Olanlar bu ama yarın öbür gün başka bir şey öğrenirsek tabii ki anlatmaya çalışırız.
Sizin krediyle kurban konusunu arkadaşlarla paylaştım. Kurban kesmek için bankadan kredi çekilir mi? Evet olabilir ama yeter ki faize bulaşmasın demişsiniz. Her kredi kartına faiz işlemiyor mu? Kartı olup da bu işlemden geçmiyor nasıl olabilir sorusuyla karşılaştık.
O zaman bu soru soran kardeşimiz kredi kartının ne olduğunu bilmiyor demek ki. Böyle bir olay söz konusu değil. Borcunu geciktirmeyene faiz işletilmez. Sadece kurban olduğu zaman mı haram oluyor ayrıca. Oradaki kredi kelimesinin anlamı bir kefalet manasına geliyor. Yani şu adamın banka kişiye kredi kartı verir de diyelim bin lirayla sınırlı bir kredi kartı verirse bunun manası şu. Ey bu kartı kabul edenler. Bu şahsın parası bendedir. Ben bunun kefiliyim. Bin liraya kadar alışverişlerinin kefiliyim. Gelin parayı benden alın demiş oluyor o kadar. Şimdi bu kişiden de bankanın herhangi bir şey istediği yok. Diyor ki bin liralık alışveriş yaptıysan şu tarihe kadar bin lira ödedin mi bitti. Burada faiz diye bir şey söz konusu değil. Bazılarının zihnini karıştıran şu. O adam erken gelir alırsa ondan %2 komisyon alıyor. E bu adam vaktinde alırsa hiç komisyon da almıyor. Olduğu gibi veriyor. O zamana kadar da senden de para almıyor. E peki karı ne? Bunlar akan bir nehir gibi olduğu için o akıştan istifade ediyor banka. Peki o satış yapan yer gelse de erkenden parasını alsa çünkü adam peşin sattım diyor. Gününü beklemese faiz olur mu? Gene faiz olmaz. Çünkü burada banka çok ciddi bir iş yapıyor. Bu şahsa sadece kart vermekle kalmıyor bunun bütün hesabını muhasebesini tutuyor. Aslında o %2, %3’lük komisyonu kartı taşıyan kimseden alması lazım çünkü onun hizmetini görüyor. Ama iş yerleri biliyorsunuz başlangıçta komisyon keserdi. Sonra müşteri bize gelsin diye komisyonu ben ödeyeceğim dedi. Ödeyeceksen öde. Bunun adı faiz değil. Sadece süresini geciktirirsen faiz girer.
İsveç’ten sorulmuş. Burada bazı parti liderleri Müslümanların kestikleri hayvan haklarına aykırıdır diye Müslümanların hayvan ya da et getirmesini önlemek istiyorlar. Böyle olduğu halde ülke olduğu içinde kesim yasaklanacak diyor. Durum böyle olursa kurbanı ne yapalım?
Yasakladıkları zaman bu zarurete girer. Ama bunun mücadelesini vermeleri lazım. O parti liderleri et yemesin öyleyse. Çünkü yenen her bir et kesilen bir hayvanın parçasıdır. Bu tamamen duygusal bir yaklaşımdır.
En çok sorulan sorulardan biri de kiloyla kurban meselesi. Adamlar gelip satıcıyla şöyle bir anlaşma yapabiliyorlarmış. Hayvanı kes kaç kilo gelirse kilosunu 12 milyondan alalım. Ama burası bir et almak için diyor sanki kurbandan ziyade…
Et almak değil orada ben etin kilosunu şu kadardan alacağım diye bir ifade söz konusu değil. Buradaki kilo meselesi birçok yerde uygulanıyor. O da şundan dolayı uygulanıyor bazı kimseler hayvana su veriyor şişman gibi gösterecek bir takım işlemler yapıyorlar. Tuz verir su içirir ve hayvanı şişirir. Anlayan anlar da ben mesela hiçbir zaman anlamam. Kurban dışında anlayanlar alıyor ama kurbanda daha çok anlamayanlar alıyor. İşte bu anlamayanlar aldatılmamak için satıcı da kendisinin dürüst olduğunu ispatlamak için böyle bir yöntem bulmuşlar. Bunda bir problem yok. Bu satışla alakalı kurbanla alakalı bir işlem değil.
Kurbanda ortaklık yapılan kişileri nasıl seçmek gerekir. Acaba namaz kılmayanlarla içki içenlerle ortaklık yapılabilir mi?
Adam ben müminim diyorsa bu konuda bir şey yapamayız. Ben Müslümanım diyen insandır. Bu konuda araştırma yetkimiz yok.
Bu kurban derilerini ne yapmak gerekiyor? Mutlaka hayır mı yapmak gerekiyor? Kurban kestirilen kişi alacağım ben o şartla kesiyor kasap…
Yok kasaba verilmez. O olmaz. Ama kendisi de kullanabilir. Bu Allah için kesilmiş olan bir hayvandır. Orada Allah sana ye diye izin vermişse yiyebilirsin ya da hamuleten ve ferşaa diye bildirdiği için kullanabilirsin de. Ama satıp da parasını cebine koyarsan o zaman olmaz. Fakir fukaraya vermek gerekir.
Hayvandan çok önce alınan hayvanın etinden, sütünden, yününden istifade edilir mi?
Edilir. O konuda bir ayet var. Maide Suresi’nin başında mıydı? Önümüzdeki ayet. Kesimden önceki istifadeler de dahil demiştik. Genelde dahil değil yararlanılırsa sadakası verilir diyenler var.Hac 33.
İki tane de konuyla alakası olmayan soru var. Hadislerin Kurana göre sahih olup olmadığını nasıl anlarız? Bunun için de ekip mi lazım?
Tabii ki ekip lazım. Herhangi bir şeyi gidip anlamak için gidip onu uzmanlarına soruyorsun da hadis o kadar basit bir olay mı? Ekipsiz olur mu mümkün değil yani. Hem de öyle ekip de öyle üç gün beş gün değil. Biliyorsunuz bir kelime için beş altı sene uğraşıyoruz tek bir kelimeyi anlayabilmek için. Basit bir olay mı? Peygamberimiz (sav)Allah’ınresulü ona hikmet indirdiği için Cebrail as de öğretiyor…Bu ekibi daraltmamak lazım. Geçen biz odada konuşmuştuk ya. Çoğu bizi artık takip edenler rasgele bir kitaplarda rastladıkları hadisleri hadi bakalım bunu hangi ayetlere dayalı söylemiş Peygamberimiz diye bize yollamaya başladılar. Yollarlar da kardeşim bu kadarcık küçük bir ekip her şeyi çözecek değil. İmkan yok İslam aleminin her yerinde binlerce ekip olması lazım. Bu ekiplerde sadece hocalar değil her sahadan bilim insanı olması lazım. Milyonlarca hadis var. Hani sen diyorsun ki tabiatta bilgisayar yok diyorsun hadi anlat bakalım. Ben sadece olmadığını bilirim. Ama bu işin uzmanlarını çağırın anlatsın size. Biz her şeyi bulacağız iddiasıyla da çıkmadık. Yolunu Allah söylemiş biz onu tekrarlıyoruz başka bir şey yaptığımız yok.
Cenaze namazı kılınırken bir hoca insan dünyada ameli rızkı ölümü kesin değişmeyecek bir şekilde insan dünyaya gelir demiş. Bu konuda yorumunuzu alabilir miyim?
Bizim genel anlayış odur. Kader anlayışında onu yazar. Sonradan oluşturulmuş ama sanki akait gibi anlatılıyor kitaplarda. Ömer Nasuhi Bilmen eskileri çok güzel özetler. Buradaki bilgilere güvenebilirsiniz eskileri aktarma açısından. Diyor ki ‘Kaza ve kadere inanmak Müslümanlarca büyük bir haslettir. Malumdur ki Allahüteala’dan başka yaratıcı yoktur. Bu kainatta ne meydana gelirse mutlaka Allah’ın bilmesiyle dilemesiyle ve yaratmasıyla vücuda gelir.’ Buraya kadar problem yok. ‘Herhangi bir şeyin şu şekilde vücuda gelmesini Cenabıhakkın ezelde dilemiş olmasına kader deniz. Hiçbirimiz hayatta yokken dilemiş olmasına. Ve Allah dilemiş olduğu herhangi bir şeyi zamanı gelince meydana getirmesine de kaza denir. Mesela herhangi bir insanın filan günde vücuda gelmesini Allah’ın ezelde dilemiş olması kaderdir.’ Peki ezelde dilemiş olması kaderse. O zaman Annesinin babasının kim olduğun da ezelden belli olacak değil mi? O zaman Cenabıhak Kuranı Kerim’de niye şu kadınla evlen bu kadınla evlenme diyor? Neden Allahüteala oruçlu bulunduğunuz gecelerde eşlerinizle ilişkiye girebilirsiniz artık diyor? Yani Kuranı Kerim’in tamamının bir anlamı kalmıyor. Bunu neye dayanarak söylüyorsunuz? Bu İslam alemini bitiren bir anlayıştır ama maalesef çok yaygın.
(Yazıya Geçiren: Efe Mısırlı – efemisirli@gmail.com)
[1] İşte kurbanlık deve ve sığırları Allah’ın size olan nişanelerinden kıldık. Onlarda sizin için hayır vardır. Bağlı halde keserken üzerlerine Allah’ın adını anın. Yan üstü düşüp ölünce onlardan yiyin, isteyene de istemeyene de verin. Şükredersiniz diye onları böylece sizin buyruğunuza verdik. (Hac 22/36, DİB Meali)
[2] Bkz. Hud Suresi’nin ilk ayetleri
[3]De ki: Şüphesiz benim namazım, kurbanım, hayatım ve ölümüm hepsi âlemlerin Rabbi Allah içindir. (Enam 6/162, DİB Meali)