ABDULAZİZ BAYINDIR: Bugün kurban bayramının arafesindeyiz. Allah nasib ederse yarın bayram yapılacak. Bugün hacılar da Arafat’a çıktılar. Bu sene Türkiye ile SuudiArabistan aynı günlerde bayram yapmış oluyor. Kurban bayramı ile ilgili çocukluğumuzdan beri söylenen bir çok şeyler vardır. Biz bugün onlarla ilgili söylenenleri gözden geçirmeye karar verdik. Anlatacağımız konular: işte bu bayram günleri farz namazlarından sonra getirmiş olduğumuz tekbirler, adına teşrik tekbirleri deniyor. Hatta bunula ilgili bir hikaye anlatılır. İbrahim(as), İbrahim(as)’ı kesmek için yatırdı. Tam kesecekken gökyüzünden bir ses duydu: “Allahu Ekber Allahu Ekber” diye. Kafayı kaldırdı yukarıya baktı ki Cebrail(as) bir koçla geliyor. Tabi İbrahim(as) onu görünce “la ilâhe illallâhu hu vallahu ekber” dedi. Koç aşağıya gelince ”
Allahu ekber ve lillahil hamd” diyerek İsmail(as)’ın kurtulmuş olması ki bu son cümleyi zannedersen İsmail(as) söylüyor. Bu tamamen bir kurgu. Aslı astarı olmayan bir şey fakat vaazlarda çok güzel gidiyor.
YAHYA ŞENOL: Tahiyyat da miraçta.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Tahiyyat da miraçta meşru kılınmış deniyor. Nedense insanlar yalanı doğrulardan daha büyük bir zevkle dinliyorlar. Bunun aslı astarı yok. Ama bugün arafe günü. Türkiye’deki bütün camilerde sabah namazından itibaren tekbir getirilmeye başlandı. Allahu ekber Allahu Ekber lâ ilâhe illallâhu Allahu ekber Allahu ekber ve lillâhil hamd. Bugün sabah namazından itibaren bayramın 4.günü ikindiye kadar bu tekbirler getiriliyor. Ve toplam 23 vakit olmuş oluyor. Yani yaklaşık 5 güne yakın bir tekbir getirme olayı var. Bu aynı şeyi Hambeliler de yapıyorlar. Gerçi Hanefi mezhebinde 23 vakit tekbir getirme işi Ebu Hanife’nin iki talebesine mâledilir. İmam Muhammed ve Ebu Yusuf’un görüşü olarak kabul edilir ve uygulanır. Bu teşrik tekbirlerini getirmek de vacip sayılır. Getirmediğiniz takdirde kaza etmeniz gerekir. Araya fasıla girmemiş olması lazım falan gibi. Şimdi bunun bir delili var mı diye baktığımız zaman bir hadis rivayet ediliyor. Sen o hadisi buldun mu?
YAHYA ŞENOL: O hadisten önce Buhari’de geçen “fezkurullahe fi eyyamin madudat”. İbni Abbas onu “eyyâmı teşrik” olarak algılamış.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Ona daha sonra ben gelmeyi düşünüyorum. Önce şu yapılanları kısaca bir hikaye edelim.
YAHYA ŞENOL: Bu Peygamberimiz’in de teşrik tekbiri getirdiğine dair rivayetler daha çok o Dare Kutni’nin Sünen adlı hadis kitabıyla Beyhaki’nin Süneni’nde geçiyor. Önümüzde şu anda Dare Kutni’nin Süneni var. Orada 2.cildinin 49.sayfasında 25 numaralı hadisten okuyalım. Ali Bin Ebi Talip ve Ammar Bin Yasir’den gelen bir rivayet. Diyorlar ki onlar; “ennehuma semia Resulullahi(sav)” bunlar Peygamberimiz’i duymuşlar. “feceru fil mektubati bi bismillahirrahmanirrahim fi fatihatil kuran”.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Farz namazlarında önce bismillahirrahmanirrahim yüksek sesle okuyor. Arkasından Fatiha suresini okuyor. Çünkü mesela bugün Şafi mezhebinde bir yerde cemaatle namaz kılarsanız eğer imam cehri okuyorsa besmeleyi de okur yüksek sesle.
YAHYA ŞENOL: “Ve yaknuti fi salatil fecri vel vitri”
ABDULAZİZ BAYINDIR: “Sabah namazında ve vitir namazında da kunutta bulunurdu”. Sabah namazındaki kunut ikinci rekat ile üçüncü rekat arasındaki ayakta yapılan, eller açılarak yapılan dua. Vitir namazındaki kunut da işte Hanefiler olarak onları sürekli yapıyoruz ama eli açarak da yapıldığına dair rivayerler var. Mesela Şafiler, sabah namazındakini devam ettirirler.
YAHYA ŞENOL: “Ve yukebbiru fil dubira salavatil mektube fi dubiru salavati mektube”.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Farz namazların arkasından da tekbir getirirdi.
YAHYA ŞENOL: “Min kabli salatil fecri”
ABDULAZİZ BAYINDIR: Sabah namazından önce
YAHYA ŞENOL: “Gadate arafete ila salatil asri”
ABDULAZİZ BAYINDIR: “Min kabli salatil fecr” nasıl oluyor.
YAHYA ŞENOL: Aynen yazıldığı gibi okudum. “Min kabli salatil fecri”.
ABDULAZİZ BAYINDIR: İbareyi bir daha tekrarlarmısın. Bir yanlışlık mı var?
YAHYA ŞENOL: “Fe yukebbiru fi duburis salavatil mektubatin”.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Birbirine tamamen zıt. Sende de aynı ibare var değil mi Enes Hoca? Dare Kutni’deki ibare aynı mı? O ibare aynen orada geçmiyor mu? Şimdi diyor ki “fi duburis salavatil mektubeti: farz namazlarının arkasında”. Farz namazlarının arkasında dediğiniz zaman sabah namazında selam verdikten sonra olur değil mi? Ondan sonra ne diyor?
YAHYA ŞENOL: “Min kabli salatil fecri”.
ABDULAZİZ BAYINDIR: “Sabah namazından önce”. Sabah namazından önce bir farz namaz yok ki.
YAHYA ŞENOL: “Gadâte arafete”
ABDULAZİZ BAYINDIR: “Arafe sabahı”.
YAHYA ŞENOL: “ilâ salatil asri ahire eyyami teşrik”.
ENES ALİMOĞLU: 07:28-07:42 duyulmuyor.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Yani “Arafe gününde sabah namazında tekbir getirir”. Ne zamana kadar?
ENES ALİMOĞLU: “Ve yekda salatel asri ahir”.
ABDULAZİZ BAYINDIR: O kısmı var burada. Ama asıl kaynak bu. Ve bu ibarede bir yanlışlık var. Yani şimdi o yanlışlık orada başlayınca orada durmuyor, onun devamı da geliyor. Yani önce diyeceksiniz ki farz namazların arkasından yapardı, sonra da sabah namazından önce diyeceksiniz: bu ciddi bir tutarsızlık. Ama işin tutarsızlığı bir kenara, Hanefi mezhebinden Ebu Yusuf ile İmam Muhammed, bu rivayete dayanarak arafe günü sabah namazından kurban bayramının 4.günü ikindiye kadar namazların arkasından teşrik tekbirinin getirilmesinin vacip olduğunu söylüyorlar. Bu ibare bir vaciplik hükmü doğurmaz. “Böyle yapardı”. “Emrederdi” demiyor. Yani bunu sahih bir hadis olarak kabul etsek bile bundan vaciplik çıkmaz. Ama öyle bir şey var. Aynı rivayeti kabul eden Hambeliler de aynı şekilde bizim Hanefi bölgelerinde yapıldığı gibi arafe günü sabah namazından bayramın 4.günü ikindisine kadar farz namazların arkasından teşrik tekbirleri getirirler. Allahu ekber Allahu ekber, la ilahe illallahu Allahu ekber, Allahu ekber ve lillahil hamd. Bu “Allahumme en tesselam ve min kesselam” demeden önce de olur sonra da olur. Yeterki araya namazı engelleyen bir fâsıla bir şey girmesin.
YAHYA ŞENOL: Bir tane daha var aynı ona benzeyen.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Oku. Belki sendeki rivayet o olabilir.
YAHYA ŞENOL: “Ennen nebiyye(sav) kane yeceru fi mektubati bi bismillahirrahmanirahim”.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Peygamberimiz farz namazlarında besmeleyi yüksek sesle okurdu.
YAHYA ŞENOL: “Ve kane yaknutu fil fecri”.
ABDULAZİZ BAYINDIR: “Sabah namazında kunutta bulunurdu”.
YAHYA ŞENOL: “Ve kane yukebbiru yevme arafete salati”
ABDULAZİZ BAYINDIR: Burada vitirde kunut yok mesela. Şafiler bunu alıyorlar vitirde kunut yapmıyorlar.
YAHYA ŞENOL: “Ve kane yukebbiru yevme arafete fi salate gadate”
ABDULAZİZ BAYINDIR: “Arafe günü sabah namazında tekbir getirirdi”. Aslında “gadat” kelimesi öğlen namazı olarak da anlaşılabilir. Gerçi ona salatil gadat demiyorlar.
YAHYA ŞENOL: “Yaktauha salatel asri ahira eyyamin teşrik”.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Sabah namazı diyorlar. Şimdi bayram günü sabah namazında başkar, dördüncü gün ikindi de bitirirdi ki o zaman bu hadisi almışlar. Bir önceki arafe günü. Hani 23 vakitte diyor bunu Hambeliler ve Hanefiler’den Ebu Yusuf ve İmam Muhammed bunu almış ki Hanefiler’de uygulama Ebu Yusuf ve İmam Muhammed’in görüşüne göredir.
YAHYA ŞENOL: Üçüncü hadiste de ne zaman olduğuna dair şey var. “Kane Resulullah yukebbiru fi salatil fecri yevme arafete ilâ salatil asri min ahiri eyyamin teşrik hine yusellimu mektubati”.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Peygamberimiz(sav) farz namazlarında selam verdiği sırada hemen selamın arkasından arafe günü sabah namazından bayramın 4.günü ikindi namazına kadar tekbir getirirdi diyor. Bunlar üçü de Dare Kutni’de geçen hadisler.
YAHYA ŞENOL: Bir tane daha var. Orada da yine uygulamayı haber veriyor. “Kane Resulullah(sav) iza salla subha minel gadati arafete yukbiru ala ashabihi fe yekul ala mekanikum”.
ABDULAZİZ BAYINDIR:” Peygamberimiz arafe günü sabah namazını kıldıktan sonra cemaate döner herkes olduğu yerde kalsın derdi”.
YAHYA ŞENOL: “Ve yekul allahu ekber allahu ekber, la ilahe illallahu allahu ekber, allahu ekber ve lillahil hamd”.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Biraz önce bu lafızlar yoktu, tekbir getirir diyordu. Bu da tekbirin ne olduğu anlatılmış oluyor. “Allahu ekber allahu ekber, la ilahe illallahu allahu ekber, allahu ekber ve lillahil hamd deyin derdi”.
YAHYA ŞENOL: “Ve yekulu” derdi. “Deyin” değil de “derdi”.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Kendisi diyor.
YAHYA ŞENOL: “Ve yukebbiru gadati ila salatil asr”
ABDULAZİZ BAYINDIR: Dördüncü gün ikindi namazına kadar bunu yapardı.
YAHYA ŞENOL: Sonra İbni Ömer’e dayandırılan bir rivayet var. Sahabe sözü “ettekbiru eyyamin telrik bade zuhri min yevmin nahli”.
ABDULAZİZ BAYINDIR: O kalsın. Onu daha sonra okuruz. Buraya kadar okuduklarımız Hanefiler’den Ebu Yusuf ile Muhammed’in ve Hambeli mezhebinin dayandığı delildir. Şimdi bu hadislerle ilgili bir değerlendirme var. Okur musunuz Enes Hoca. Bu Nasbur Raye ki Hanefi mezhebine mensup değerli bir alimdir. Zeylai’nin Hidaye’de geçen hadisleri alır ve sahih olup olmadığı konusunda değerlendirmeler yapar.
ENES ALİMOĞLU: Birinci hadiste: besmeleyi yüksek sesle okurdu, sabah namazında kunut okurdu. Arafe günü sabah namazından sonra başlar, teşrik günlerinin sonunda ikindi namazında keserdi. Bu hadis konusunda bir çok şey söyledikten sonra bir ibare var. Ben okuyayım siz tercüme edin. 13:48-13:56 arası anlaşılmadı.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Zehebi, El Muhtasar isimli kitabında şu notu düşmüş: “bu hâvi bir haberdir”. Yani boş bir haberdir. Uydurma gibi sayılabilecek bir haberdir demiş. Çünkü ravilerden Abdurahman çok böyle kabul edilmeyen şeyleri rivayet edermiş. Beyhaki de Marifesi’nde bu hadisin senedinin zayıf olduğunu söylemiş.
ENES ALİMOĞLU: Bu birinci hadis. İkinci hadis var.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Senin birinci dediğin Yahya’nın ikinci okuduğu hadis.
ENES ALİMOĞLU: Yahya’nın ikinci okuduğu hadis, burada bu. Mesela “iza salla subha 14:52-14:54 anlaşılmadı”.
ABDULAZİZ BAYINDIR: O üçüncü hadisti. Birinci hadis orada yok. Çünkü o ibaresi çok berbat olan hadis orada yok. Onu almamış. O gerçekten alınacak gibi değil. Şimdi son okuduğu hadis.
ENES ALİMOĞLU: Peygamber(as) sabah namazı kıldıktan sonra..
ABDULAZİZ BAYINDIR: Herkese olduğunuz yerde kalın diyor. Onlara dönüyor ve tekbir getiriyor.
ENES ALİMOĞLU: Bu hadis konusunda şöyle diyor; “ravilerin içerisinde Cabir diye hir şahıs var.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Kötü halli bir insanmış o Cabir.
YAHYA ŞENOL: Enes Hoca bir şeyini açabilirsen. Mikrofon kapalıymış galiba.
ENES ALİMOĞLU: Açıldı mı şimdi? Onun içerisinde Amr İbni Şimri diye birisi var. O, O’ndan daha kötü diyor. Men huve halikin” diyor.
ABDULAZİZ BAYINDIR: O tamamen kaybetmişlerden yani. Hani ne derler türkçede? Bitmiş mi gitmiş mi derler. O tamamen bitmiş.
ENES ALİMOĞLU: Ondan sonra Amr İbni Şimri hakkında “zaligun kezzab” diyen kişiler de var.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Son kişi çok yalan söyleyen insandır. Ve hep kötü taraflara gider.
ENES ALİMOĞLU: Münker hadismiş.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Hadisi kabul edilmezmiş.
ENES ALİMOĞLU: Muhaddisler demişler ki; bu kişi râfi değildir sahabeye söverdi diyor. Ehli Beyt faziletleri konusunda mevzu hadisler rivayet ederdi diyor.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Uydurma hadisler rivayet edermiş ehli beyt ile ilgili olarak.
YAHYA ŞENOL: Şeyi soranlar var. Teşrik ne demek
ABDULAZİZ BAYINDIR: “Şe-re-ka” yani güneşin doğması anlamına geliyor. Bu teşriki az önce dersin başında anlattığım olayla ilgilendiriyorlar. Ama eyyamı teşrik diye bir kelime vardır.
ENES ALİMOĞLU: Burada lugat var. Söyleyeyim ben. “Et teşriku takdidul lahmi bi ilkarihi fil muşrıkate tahtel şemsu”
ABDULAZİZ BAYINDIR: Eti güneşin altına muşrık, şareka dendiği zaman güneş doğdu manasına gelir. Güneşin altına eti kestikten sonra kurusun diye konma işine deniyor. Eyamı teşrik de kurban kestikten sonra arapların etleri kuruttukları gün.
ENES ALİMOĞLU:Cer’etun adetu bi teşrık luhumi adahi fi eyyami salaseti badel il”
ABDULAZİZ BAYINDIR: Güneşin altına koymak manasında. Türkçeye tam tercüme etmek gerekirse güneşe koymak. Neyi güneşe koymak? Araplar etleri koyuyor o günlerde güneşe, o yüzden eyyamı teşrık deniyor. Tabi bu az önce anlattığımız rivayete bu uygun düşmüyor. Çünkü arafe günü kurban kesilmez. Kurban kesilmediği için o gün teşrik diye bir şey de getirilemez.
YAHYA ŞENOL: Ansiklopedide sözlük anlamı olarak da şeyi vermiş. Demiş ki; birincisi, doğuya doğru gitmek. Eti parçalayıp kayalar üzerine serip güneşte kurutmak. Yüksek sesle tekbir almak ve bayram namazını kılmak iöün musallaya çıkmak. “Bayram namazı için musallaya çıkmak” sözlük anlamı nasıl oluyor? Araplar daha önce bayram namazı mı kılıyorlardı?
ABDULAZİZ BAYINDIR: Onları bir çoğu lazımiye anlam olabilir.
YAHYA ŞENOL: Ama yüksek sesle tekbir almak dediği bence..
ABDULAZİZ BAYINDIR: O da hiç uymaz. Nasıl olur ki teşrik. Mecazen o manada. O şekil belkide kullanıldığı için o anlamda olabilir. Kelimeler zamanla yeni anlamlar kazandılar biliyorsunuz. Ondan olabilir. Yoksa işin esası güneş ile alakalı ki güneşlendirmek diyebileceğimiz yada güneşlenmek diyebileceğimiz. İşte güneş doğduğu zaman biz güneşlenmeye başlıyoruz. Eti güneşi karşısına koyuyorsunuz kuruyor.
ENES ALİMOĞLU: Kuranda “badel işrak” diye kelime var.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Davud(as) ile ilgili. Güneşin doğduğu vakitte ve akşam üzeri, ikindi vaktinde C.Hakk’a tesbihte bulunurdu. Şimdi bu rivayetler böyle. Tekrar edelim. Dare Kutni’de okunan bu hadisler delil alınarak Hanefi mezhebinden Ebu Yusuf ile İmam Muhammed ve Hambeliler, arafe günü sahah namazından itibaren bayramın 4.gününe kadar tekbir getiriyorlar. O tekbirin adına teşrik, belki Hambeliler teşrik demiyor olabilirler. Bakarmısın teşrik diyor mu onlar? O ismi vermeyebilirler yani. Ama Hanefiler teşrik tekbiri diyorlar. Ebu Hanife de arafe günü sabah namazından itibaren başlanması konusunda diğerleri ile aynı görüşte. Ama Ebu Hanife’nin görüşünü destekleyecek herhangi bir rivayet ben hatırlamıyorum. Siz hatırlıyormusunuz?
ENES ALİMOĞLU: O da teşrik tekbiri demiyor.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Demiyor değil mi? Teşrik kelimesini kullanmıyor evet. Ebu Hanife’nin görüşünü destekleyen bir rivayet var mı burada? Yani arafe günü sabah namazından bayramın birinci günü ikindiye kadar.
YAHYA ŞENOL: Yok. Nasbur Raye’de varsa vardır.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Ben öyle bir rivayet hatırlamıyorum. Nasbur Raye’de var mı? Bakarmısın. Ebu Hanife’nin görüşünü destekleyen bir rivayet ben hiç hatırlamıyorum.
YAHYA ŞENOL: Hep teşrik günlerinin sonuna kadar devam ediyor.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Şimdi burada çok ciddi yanlışlar var. Yani bir kere bu hadislerin sabit olmadığı hatta uydurma olduğuna dair de endişeleri ortaya koydu ki ortaya koyan kişi de Hanefi mezhebinden çok değeli bir hadis alimidir. İkinci olarak da kurandaki sabit olan prensiplere de aykırı. Teşrik kelimesine de aykırı.
ENES ALİMOĞLU: Burada öyle bir rivayet yok.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Yok değil mi? Ebu Hanife’nin görüşünü destekleyen bir rivayet ben hatırlamıyorum. Ebu Yusuf ve İmam Muhammed’in görüşünü destekleyen bu rivayet var.
ENES ALİMOĞLU: Ali(ra)’tan gelmiş. Hz.Ali’nin kendisinin yaptığı. “An Aliyyun ennehu kanu yukebbiru badel salatil fecri yevmel arafete ila salatil asri ahira eyyamin teşrik ” diyor.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Yine Ebu Hanife’nin ki değil. Ama Ebu Hanife’ye delil değildir bu gene. Öbürlerine delil. Hz.Ali ile ilgili de böyle bir rivayet olduğu ifade ediliyor. Şimdi burada temel yanlışlık şu: günün ilk namazı sabah namazı değildir. Sabah namazı, günün son namazıdır. İlk namazı öğlen namazıdır. Onun için hem hadislerde hem kuranda ilk namaz olarak işte “ekımis salâte li dulûkiş şemsi ilâ gasakıl leyl”(İSRA 78) güneşin batıya kayması vaktinde namaz kılmaya başla diyor Allah. Dolayısıyla ilk namaz öğlen namazıdır. Hud suresi 114’te de “ekımis salate tarafeyn nehâri: günün iki bölümünde namaz kıl” diyor. Gündüzün iki bölümü ki yine ölen namazıdır ilk namaz. Peygamberimiz’in bütün hadislerinde ilk namaz öğlen namazıdır. Cebrail(as), Peygamberimiz’e iki kere kabede 5 vakit namazı vakitlerini tarif için namaz kıldırımış ve orada her ikisinde de ilk namaz öğlen namazıdır.
YAHYA ŞENOL: Orada öğlenden başladığına dair rivayetler varmıydı?
ABDULAZİZ BAYINDIR: O rivayetler gelecek. Onu okumadan bunu bir kere oturtalım. Bu rivayetler bir kere kura açısından da uygun değil, teşrik kelimesi açısından da uygun değil. Çünkü teşrik, eti kurutmaktır. Arafe günü böyle bir şey söz konusu olmaz. Bitiş tarihi açısından da çok yanlış.
ENES ALİMOĞLU: Ebu Hanife’nin şeysinde şöyle diyor: Ali’nin arefe günü sabah namazından itibaren teşrik tekbirinin başlaması hakkında rivayeti aldık. Niye? “İz huve ihtiyatu ibadet”.
ABDULAZİZ BAYINDIR: İbaderlerde ihtiyat olduğundan dolayı. Tamam ama ihtiyat üzerine vacip kelümesini nasıl koyabiliyorsunuz. Dersiniz ki; “yaparsanız faziletli olur” biter. Ondan sonra insanlara diyorsunuz ki; bunu yapamadıysanız kaza yapın”. Yanlış bu. Başlangıcı yanlış çünkü günün ilk naması sabah namazı değildir. O arefe gününe ait namaz değildir sabah namazı. Şu içinde bulunduğumuz gün kıldığımız sabah namazı arefe gününe ait namaz değildir. Arefe gününe ait namazı henüz kılmadık,ölen vaktinde kılacağız. İlk namaz odur.
ENES ALİMOĞLU: Bunun için arefe gününe öğle namazına yetişmek farz değil Arafat’ta.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Arafe vakfesinde öğlen namazından itibaren vakfe başlar. Çünkü o andan itibaren günün ilk ibadet vakti girmiş oluyor. O ana kadar ilk ibadet vakti girmiyor. Arafata çıkanlar da öğlen namazından itibaren orada bulunmak zorundalar. Malesef ben bunları hiç söylerken C.Hakk biliyor hiç bir şekilde zevk alarak söylemiyorum. İslam alemindeki bu dağınıklık beni her defasında daha da çok üzüyor malesef. Bayramın 4.günü ikindi vaktine kadar deniyor. Kardeşim, bayramın 4.günü diyorsan 4.gününün son namazı ikindi namazı değildir. 4.günün son namazı sabah namazıdır. Bizim 5.gün dediğimiz günde sabah namazı ama aslında gün, güneş doğunca başlar ve biter. Dolayısıyla 4.gündür o 5.gün değildir ama biz ona 5 diyoruz. Yanlışlıkla 5 diyoruz. Gerçi burada o hadisler gelecek onları okuyacağız. Şimdi bir kere başı da yanlış sonu da yanlış, isimlendirme de yanlış. Bu yanlışlar üzerine bir vacip amel ihdas edilmiş. Bunun kabul edilebilir bir tarafı yok. Ebu Hanife’nin görüşünde hiç bir delil yok, İmam Muhamed ve Ebu Yusuf’un görüşünün de herhangi bir delili yok. Ahmed B.Hambel’in görüşünün de bir delili yok. Orada şey olarak Hz.Ali böyle yapardı, biz ihtiyaten bunu aldık sözü, eh yani belki ama olayı Peygamberimiz’e mâletmeksizin biz Hz.Ali’nin dediği gibi yapıyoruz diyebilirsiniz ama arkasından da bir teklifi hüküm getiremezsiniz. Ben hoşlanıyorum dersiniz sahibbu gibi bir kelime kullanabilirsiniz ama vaciptir gibi yada Peygamber’in sünnetidir gibi bir kelime kullanamazsınız. Ama malesef o kullanılıyor delilsiz. Bir de Dare Kutni kitabını yazarken sahih hadisleri toplamak için yazmış değildir. Dare Kutni onları halk arasında hadis olarak dolaşan şeyleri bir araya getirmek için yazmıştır. Ama enteresandır en fazla fıkıhta delil alınan kitap da Dare Kutni’dir. O kadar sahih hadis kitapları vardır. Mesela bu konuda Buhari var, diğerleri var, hiç birisi delil olarak alınmaz. Evet şimdi sen diğer hadisleri oku.
YAHYA ŞENOL: İbni Ömer’den nakledilen bir rivayet var.
ABDULAZİZ BAYINDIR: İbni Ömer ve Ebu Hureyre
YAHYA ŞENOL: Yok, Dare Kutni’den devam ediyorum ben. Sonra Nevlul Evtar’a geçeceğim. Tekbir diyor bayramın birinci günü öğleden sonra başlar. Sonu da eyyamı teşrikin son sabah namazı.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Gördünüz mü? Doğru rivayetler geliyor. Abdullah İbni Ömer, teşrik günü ne zaman başlar diyor?
YAHYA ŞENOL: “Badi zuhri min yevmin nahr”.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Kurban günü. Bak kurbanı kestiğiniz gün. Kurbanı kestiğiniz gün yevmut teşriktir: eti kuruttuğunuz gündür değil mi? Sabah keser kurutmaya başlarsın. Senin kurutman gerekmez birileri kurutur yani. O gün et kurutma günüdür, başlar. Ve günün ilk namazı öğlen namazı olduğu için diyor ki; “öğlen namazından itibaren”. Ne zamana kadar?
YAHYA ŞENOL: “Eyyamı teşrikin son sabahı”. “Ahiru salati subhi min ahiri eyyamut teşrik”.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Eyyamı teşrikin son günü bayramın dördüncü günü sabah namazına kadardır. Bayramın dördüncü günü sabah namazı az önce söylediğim gibi 3.gününün sonu değil 4.gününün sonu.
YAHYA ŞENOL: Yok, buradaki rivayet 4.gününün sabah namazı.
ENES ALİMOĞLU: Bayramın 4.günü.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Dördüncü günün sabah namazı, bizim 3.güne aittir.
YAHYA ŞENOL: Onu söyleyen de var. Rivayet bu: 4.günü sabah biter diyor bu rivayet.
ABDULAZİZ BAYINDIR: İbareyi bir oku
YAHYA ŞENOL: “Ahiruha fis subhi min ahiri eyyami teşrik”
ABDULAZİZ BAYINDIR: “Ahiru eyyami teşrik” dördüncü gününün kendisidir.
ENES ALİMOĞLU: Aynı şeyi söylüyorsunuz.
ABDULAZİZ BAYINDIR: O üçüncü günü sonu diyor.
YAHYA ŞENOL: Hayır, 4.günü sabah namazında biter.
ABDULAZİZ BAYINDIR: İyi ya sabah namazı ne zaman başlıyor?
YAHYA ŞENOL: Biz ne diyoruz: aslında o 4.günün sabahı, üçüncü günün son namazı. Biz onu diyoruz. Bunlar onu kastetmiyor. Bunlar, 4.günü sabah namazı. Onlar, sabah namazını son namaz kabul etmiyor.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Öğlen namazıyla başlattığına göre 1.günü, 4.günü sabah namazı bizim hesabımıza göre 5.gün olması gerekiyor.
ENES ALİMOĞLU: 5 oluyor, gün olarak 4.gün.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Doğrusu 4’tür ama mesela arafede bak şimdi..
YAHYA ŞENOL:Burada ibareyi okuduğum için öyle diyorum.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Kimin ibaresi o?
YAHYA ŞENOL: Buradaki Dare Kutni’nin.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Bu kimin?
YAHYA ŞENOL: Nevlul Evtar.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Nevlul Evtar sahibinin kendi yorumu.
YAHYA ŞENOL: Hayır kendi yorumu değil. Mezhep ihtilaflarına işaret ediyor burada. Bakın diyor ki; “ihtilafe fil mahallihi: zamanı konusunda ihtilafa düşülmüştür” diyor. Hz.Ali, İbni Ömer, Ahmed B. Hambel, Ebu Yusuf, Muhammed ve bir görüşüne göre Şafi arefe günü sabah namazından başlar teşrik gününün sonuna kadar devam eder diyor. Bu bir görüş.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Teşrik gününün sonu dediği ikindi namazı oluyor.
YAHYA ŞENOL: Osman B. Affan, İbni Abbas, Zeyd Bin Ali, Malik, bir görüşüne göre Şafi, “bel min zuhri in nahri ila fecril hamisin” diyor.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Ama hamis dememesi lazım. Rabir demesi lazım.
ENES ALİMOĞLU: Rabir demesi yanlış anlaşılabilir.
YAHYA ŞENOL: Onların mantığında o yok. Onu demek istiyorum. 5.gün dediği bayramın 4.gününden sonraki günün sabahı.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Aslında “fecrur rabia” dır.
YAHYA ŞENOL: Bir görüşüne göre de yine Şafi’ye isnad edilen: “yevmin nahri ila fecri hamis” demiş. Akşamından başlatmış birinci gününün ama 5.günün sabahına kadar.
ABDULAZİZ BAYINDIR: O da uygun bir şey değil.
YAHYA ŞENOL: Ebu Hanife’de “min fecri arafe ila asrı nahr”.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Bakın şimdi burada uygun değil sözünü de ıspatlamak lazım. Çünkü bir çok kimse bizim ağızımızdan bir şey çıktığı zaman bazıları böyle fena halde tepki gösteriyorlar. Hatta birisinden duydum farklı olmak için konuşuyor diye. Farklı olmak için böyle şeyler konuşulur mu yani? O zaman delilsiz konuşursunuz atarsınız kafadan, hemen çabucak yakalanırsınız. Böyle olanlar da aslında bizim için çok büyük bir güç oluyor. Ne oluyor? Çok sayıda muhalifiniz olunca o muhaliflerin size gelecek tenkitlerine karşı önceden hazırlanıyorsunuz ve dikkatli olmak zorunda kalıyorsunuz. Bu bakımdan bizim muhaliflere çok teşekkür etmemiz lazım. Bu muhalefetlerini biraz daha arttırıp biraz daha ilmi şekle getirseler, duygusallıktan kurtulsalar herhalde çok büyük bir hayra vesile olurlar. İstersen ben söylemeyeyim de bu Ömer Nasuhi Bilmen’in Büyük İslam İlmihali’nden okuyalım. O gelene kadar anlatayım, oradan da delil getirmiş oluruz kendimize. Peygamber(sav)’in uygulamasına bakınca ulema, hacda geceler gündüzlere dahildir şeklinde bir ifade vardır. Hac bölümnünde evet. Şeytan taşlama olayına bak, o zaman orada anlatır. Sabah namazı günün son namazıdır. Dolayısıyla şeytan taşlama işi sabah namazına kadar devam eder. Yani mesela 1.gün şeyta taşlama işi sabah namazından sonra güneşin doğmasıyla başlar, ertesi günü tan yerinin ağarmasına kadar. Ama Arafat’tan inişte de şeytan taşlanabilir. O, Peygamberimiz’in yaptığı uygulama. Çünkü onun da gerekçesini anlatmak çok kolay ayete göre de konu başka tarafa kaymasın diye söylüyorum. Bizim ulemanın bakışı açısından ikinci gün şeytan taşlama öğlenden başlar öyle değil mi? Öğlend başlar, ertesi gün sabah namazına kadar. Sen şimdi oradan oku. İkinci gün şeytan taşlama kısmına bak. Ertesi gün sabah namazına kadar. Üçüncü gün öğlende başlar, ertesi gün sabah namazına kadar. Şimdi bu bizim ulemanın zaman anlayışına ters düşer. Yani kendilerini gözden geçireceklerine, acaba biz yanlış mı anladık doğrusu neymiş diye kendilerini gözden geçireceğine bu defa Peygamberimiz’in orada istisnai bir uygulama yaptığını söylerler. Öğlende başlatırlar. Arafe günü de öğlende başlar Arafat’a çıkış, ertesi gün sabah namazına kadar bir kişi Arafat’a gelecek olsa Arafat’tan geçip de Müzdelife’de de kalacak olsa bu kişi vakfesini yapmıştır derler. E peki akşam güneş batınca gün bitiyor diye bir soru sorulacak. Ama o gün bitiyorsa Arafat vakfesi bitmiş olması gerekirken siz niye sabaha kadar uzattınız sorusuna hemen; hac günlerine mahsus olmak üzere gece gündüze de tâbidir, onun dışında gündüz geceye tâbidir. Halbuki ayette Allah şöyle diyor; “leşşemsu yembegı leha en tudrikel kamera ve lel leylu sâbikun nehâr: güneşin ayı yakalama durumu yoktur”(YASİN 40) yani siz güneş ile ayın gökyüzünde dolaştığını görüyorsunuz. Acaba birbirlerine çarpacak mı falan diye aklınızdan geçmesin. Bunların yörüngeleri birbirinden farklıdır. Dolayısıyla birinin diğerini yakalaması söz konusu değikdir diyor. Uzay bilimleri gelişse de gelişmese de bu geçerli bir bilimdir, o gün de öyleydi. Ondan sonra da diyor ki; “ve lel leylu sâbikun nehâr: gece de gündüzün önüne geçemez”. “Ve lel leylu sâbikun nehâr: gece gündüzün önüne geçemez”. E şimdi bizim ulemanın anlayışında gece gündüzün önüne geçer. Bizim ulema günü, güneşin batışı ile başlatırlar batışıyla bitirirler. Güneşin batışıyla başlattığınız zaman mesela bugün ayın 1’i ne zaman başlamış oluyor? Akşam namazında başlamış oluyor. Mesela ramazanda, ramazanın 1’ini güneşin batmasıyla birlikte başlatırlar. Ertesi akşam güneşin batmasına kadar. O zaman gece, gündüzün önüne geçmiş olmuyor mu? Önce gece sonra gündüz oluyor. Ama Allah; geçemez diyor. “Ve lel leylun sâbikun nehar”diyor. İşte geçemez dediği için, Allah kuranda sistemini buna göre kurmuş. Günün ilk namazı önce gündüz gelir sonra gece gelirse ilk namaz hangi namaz olur? Öğlen namazı olur. İşte ayetlerde hep öyledir. Öğlen namazıdır ilk namaz. “Ekımis sâlate li dulûkiş şemsi ilâ gasakıl leyl”(İSRA 78),”tarafeyn nehari”(HUD 114). Sadece ramazan orucundan harketle gün dediğimiz, “nehar” denen şeyi bizim ulema fecirden başlatır. Sabah namazından, tan yerinin ağarmasından başlatır ve güneşin batmasına kadar sürdürür onu. Öyle olduğu zaman da bir çok şeye aykırı hareket edilmiş olur. Tan yeri ağardığı zaman ilk dfa doğu ufkunda ağarma olduğu zaman siz çevrenizi görüp eşyayı tanıyabilecek bir ışığa kavuşurmusunuz? Göremezsiniz. Ama Allah “ve cealna ayeten nehâri mubsıraten diyor”. Nehârın alametini mubsıra kıldık. Yani nehar varsa her şeyi görürsünüz demektir. O zaman tan yerinin ağarması, doğudaki ışıklarla başladığı zaten açık ayetlerle. “Hatta yetebeyyene lekumul haytul ebyadu minel haytıl esvedi minel fecr: fecir tarafından siyah iplük beyaz iplikten kesin olarak ayırt edilinceye kadar”(BAKARA 187). Ama o saatte çevrenizi göremezsiniz. Yakınınızdaki bir adamı tanıyamazsınız. Ama siz o saatte neharı başlatıyorsanız, Allah neharın ayeti mubsıradır yani her şeyi tam olarak görebildiğiniz vakittir. Dolayısıyla bu ayete de aykırı. Bir çok ayete aykırı. Hadislerin hepsine aykırı ama böyle bir sistem oluşturmuşlar. Böyle bir sistem oluşturdukları için de malesef namaz vakitleri ile ilgili ayetleri anlama imkanını ortadan kaldırmışlardır. Tefsirlere bakın feceaattır malesef öyledir namaz vakitleri ile ilgili kısımlar. Çünkü önce kendilerinin koyduğu yanlış şeyle, bizim bazı yöneticiler bir yönetmelik çıkarırlar. O yönetmelikle kendilerini bağlarlar. Ondan sonra da bir problemi çözemezler, “ne yapayım yönetmelik böyle emrediyor”. Sen çıkardın kardeşim. Bu şey konusuna kimsenin ihtilafı yoktur. Arafat vakfesinin sabah namazına kadar sürdüğünde kimsenin ihtilafı yoktur. Mesela hac arafedir değil mi? Bunlar bütün yapıya yansıyor. Arefe günü sabah namazından şeyi başlatıyorsunuz. Güneş batınca gün bittiğine göre, akşam namazı da günün batmasından sonra kılınan namaz olduğu için ikindide biter diyorsun. Günün son namazı ikindi oluyor. Halbuki günün son namazı sabah namazıdır. Ve tüm sistem çöküyor. İşte orta namaz kavramı kayboluyor. Kuranda namazın rekatlarını anlatan ayetleri anlama imkanı ortadan kalkıyor.
Ondan sonra kuran sünnet bütünlüğü tamamen târumar oluyor. Bazen siz de bilirsiniz yani bir otımobilin bir tane önemli bir somununu sökün: otomobil yürümez. Tamamı iyi olsa bile yürümez. Bu bir sistemdir. Ama mesela Maliki ve Şafi mezhebinde şöyle diyor. Sahih olan görüş. Teşrik tekbirleri bayramın birinci günü öğlen vaktinde başlar, bayramın son günü sabah namazına kadar devam eder. Sabah namazı günün son vakti. Bu konuda da rivayetler var. Bizim çalışmalarımızda bir rivayete sahih deyip demememizde kuranı kriter alıyoruz. Bunların hepsi de orada geçerli oluyor. Bakıyorsunuz ki Peygamber’in ağızından çıkacak bir rivayet değil o az önce iki tane. Zaten çıkmayacağıda ravilerin yanlışlığı tarafından da tescil edilmiş oldu.
ENES ALİMOĞLU: İbni Ömer, Ebu Said El Hudri, Seyid İbni Sabit, Osman B. Affan teşrik tekbirini nahr günü öğlen namazında başlatırlardı diye rivayet var.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Bak Abdullah İbni Ömer, Ebu Said El Hudri, Zeyd İbni Sabit, Osman B. Affan bunlar sahabenin önde gelenleri. Teşrik tekbirlerini öğlen namazından itibaren başlatırlardı. Çünkü bunlar olayı doğru biliyorlar. Henüz bilgiler bozulmamış. Peki ne zaman bitirirlerdi?
ENES ALİMOĞLU: “İlâ zuhri fi yevmil teşrik”.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Tamam. “Eyyami teşrik”den “zuhr”a kadar. Zuhr hariçtir orada.
ENES ALİMOĞLU: “Zuhr”a kadar diyor.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Sabah namazına kadar. Güneş doğana kadar olması gerekir. Çünkü zuhur girmez orada. Öğlen namazı girmez. Şafi ve Maliki mezhebindeki görüş orada yazıyor mu?
ENES ALİMOĞLU: Var. Maliki diyor ki; “mendubu bil cemaati vel ferdi ettekbiru”.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Bak, mebdub olur diyor. Farz, vacip falan demiyor. Yaparsa sevap, iyi olur.
ENES ALİMOĞLU: “İsre kulli salatin mines salavatil mektubati”
ABDULAZİZ BAYINDIR: Farz namazların arkasından
ENES ALİMOĞLU: “Min hanimsi aşareti faridaten vaktiyeten”.
ABDULAZİZ BAYINDIR: 15 farz namazda diyor.
ENES ALİMOĞLU: “Min zuhri yevmin nahri ila subhel yevmil rabia”.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Diyor ki; birinci gün öğlen vaktinden dördüncü gün sabah namazına kadar 15 vakit. Ama dördüncü gün sabah namazı da işte o yanlış bilgi oraya da intikal etmiş oluyor malesef. Buldun mu?
YAHYA ŞENOL: Burada sadece şeyi bulabildim. “Vakfe zamanı, zilhiccenin 9’una müsadif arafe gününün zeval vaktinden ilk kurban bayramı gününün tulû fecrine kadar müddetin her hangi bir cüzzüdür”.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Tamam işte. O zaman ben öyleyse başka fıkıh kitaplarında görmüşümdür. Bunun olduğunda yüzde yüz eminim, onda en küçük şüphem yok. Yani az önce söylediğim fıkıh kitaplarında hep var. Ama Ömer Nasuhi Bilmen yazmamış demek ki onu. “Veleyali eyyami teşrik hahilun” istersen bul da bak öyle olması lazım. “Veleyali eyyami teşrik dahilun eyyameha” gibi bir ifade olması lazım “dahilun fi ayyamiha” yada “eyyamiha”.
ENES ALİMOĞLU: “Fi nehâriha”
YAHYA ŞENOL: Cemal arayabilir arapça.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Mehmet Hoca burada mı? Cemal? Gitti o. Ya Cemal. Ene arif minel kutubil fıkhiyye en leyali eyyami teşrik dahilun tahti eyyami el yevmu tebde min zuhri minel zuhur ila el fecr. Tarifen ulema yubdiunel yevme gurubi şems ve lakinne eyyami etteşrik yubdiune el yevme bir zuhri ve yekune enne el yevme ilel fecr. Haza yecube en yekune mektuben fıkhı nahlu nen necidhu. Tamam ercumin.
ENES ALİMOĞLU: Şafilerde şöyle bir mantıklı bir şey söylüyor. Diyor ki; bayramın birinci günü öğlende başlar dememizin sebebi bu teşrik tekbirlerinin, hacılar Arafat’tan iniyor Mina’ya geliyor. Mina’da telbiye bitiyor tekbir başlıyor.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Hala sabah namazından başlatıyor günü de onun için öyle söylüyor. Kafada o var.
ENES ALİMOĞLU: Ama öğle namazında başlatıyor tekbiri.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Oradan başlatıyor ama sabahleyin hacılar telbiye ile meşgul de onun için başlatmadık diyorlar. Ama o yanlış oluyor. Evet. Bu bitti değil mi? Rivayet okuyacaktın okusana.
YAHYA ŞENOL: Rivayet yok artık. Sadece Şevkani’nin rivayetler hakkında son sözü var. Diyor ki önce bu ulema konusunda ihtilaf var. Ne zaman başlayacağı ne zaman biteceği konusunda da ihtilaf var. Bir tanesi arefe günü sabah başlar diyor. Bir tanesi öğlen başlar, bir tanesi ikindide başlar. Biri bayram günü sabah başlar, bayram günü öğlen başlar diye farklı görüşler var. Bitişi noktasında da bir görüş bayram 1.günü öğlenleyin biter. Biri ikindide biter. Biri 2.günü öğlen biter. Biri teşrik günlerinin son sabahında biter. Biri öleninde biter, biri de ikindisinde biter diye farklı farklı söylemişler diyor. Ama “ve kad revahul Beyhaki ashabi İbni Mesud yani İbni Mesud’un arkadaşlarından rivayet ettiğine göre şöleymiş; “ve lem yesfud fi şey’in min zalike anennebiyyi(sav) hadisun”.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Beyhaki mi diyor bunu.
YAHYA ŞENOL: “Ve kad revahul Beyhaki an ashabi İbni Mesud”. Sonra virgül var, sözü tamamlayamadım.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Beyhaki, İbni Mesud ve arkadaşlatından rivayet etmiş; “Peygamber’den bu konuda herhangi bir hadis gelmemiştir.
YAHYA ŞENOL: “Ve asahuma verade fihi an sahabeti”.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Bu da sahabeden gelen en sahih rivayet. Resulullah’tan gelen bir şey yok ama sahabeden şu gelmiştir.u
YAHYA ŞENOL: “Kavli Aliyyin ve İbni Mesudin ennehu min subhi yevmil arafe ila ahiri eyyamin mina”.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Hz.Ali ve İbni Mesud’dan gelen rivayet; “arafe gününün sabahından Mina günlerinin sonuna kadar olan ki işte Hanefi mezhebinin ve Maliki mezhebinin aldığı rivayet oluyor. Şimdi burada bir de kurandan bir delil getiriyorlar ki o deliller de onlara uymaz. Şimdi onları okuyalım, Buhari’de de geçiyor biliyorsunuz okuyacağımız ayerler. Buhari tabi İbni Abbas’a dayandırıyor. Okurmusun o rivayeti.
YAHYA ŞENOL: “Kalel Buhari ve kale İbni Abbas ‘vezkurullâe fi eyyâmin ma’lumat’, eyyamin aşr ve eyyamin ma’dudat eyyamin teşrik” demiş.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Tamam. Şimdi, ayetleri almış İbni Abbas. “Vezkurullahe fi eyyâmin ma’lumat”(BAKARA 203) zilhiccenin 10 günüdür. “Vezkurullâhe fi eyyâmin ma’dudat” da teşrik günleridir diye şey var ama devamı yok yani bunun. Az önce söylediğimiz namazların arkasında şu tekbirler getirilecek falan değil. Sadece bir eyyamin malumat hangi gündür, eyyami madudat hangi gündür onun cevabı olarak var. Şimdi bakın ki İbni Abbas’tan gelen rivayet doğru mu değil mi? İster Buhari versin ister şey. Siz bu metoda yöneldiğiniz zaman ravilerle ilgili çalışma yapmanıza gerek kalmıyor. Çünkü rical kitapları 3.asırdan sonra yazılmaya başlamıştır. Aradan o kadar zaman geçtikten sonra. Siz şurada yıllarca beraber yaşadığınız adamı yıllar sonra tanıyorsunuz. Ben bu adamı hiç tanımamışım yaa, ben ne zannediyordum yorsunuz değil mi? Adam kimliğini öyle bir gizliyor ki. Siz yıllarca beraber yaşadığınız adamı tanıyamıyorsunuz da üç asır önce yaşamış adamı nasıl tanıyacaksınız ve onunla ilgili sahihtir, yalan söylemez, iyiydi, güvenilirdi diye şeyler koyacaksınız. Buhari burada hadisi rivayet ederken bu şekilde yapılan değerlendirmelere göre rivayet etmiştir. En sağlam değerlendirme, kitap sünnet arasındaki uyumu sağlamaktır. “Vezkurullâhe fi eyyâmin ma’lumat”. Öyle mi acaba? Ayeti okuyalım dikkat edin. Hac suresinde. Burada Allah, İbrahim(as)’a 27 ve 28.ayetler, 330.sayfa. “Ve ezzin fin nâsi fil haccı: insanlar içerisinde haccı ilan et”. “Ye’tuke ricâlen kulle dâmir: sana yürüyerek ve bitkin binekler üstünde gelsinler”. “Ye’tine min kulli feccin amik: derin vadilerden aşarak gelsinler”(27). “Li yeşhedu menâfia lehum: kendileri için bir takım menfaatlere şahid olsunlar”. Ticaret yapsınlar, alış veriş yapsınlar falan. “Ve yezkurusmallâhi fi eyyâmin ma’lumâtin” az önce söylenen kısım ayetteki. “Malum günlerde Allah’ın adını ansınlar”. Ayet orada bitiyor olsa İbni Abbas’tan gelen rivayeti haklı görürüz. Ama orada bitmiyor. Ne diyor? “Alâ mâ rezakahum behimetil en’am: malum günlerde Allah’ın adını, Allah’ın onlara rızık olarak verdiği enam cinsi hayvanlar üzerine ansınlar”. Koyun, keçi, sığır, deve üzerine Allah’ın adını ansınlar. Ne demektir bu? İbni Abbas’ın dediği gibi olsa zilhiccenin 1.gününden itibaren kurban kesilmesi lazım. Ondan sonra “summel yakdu tefesehum”(HAC 29) falan da geliyor aynı günlerde hac ibadetinin de olması lazım. O zaman zilhiccenin 1’inden itibaren hac da yapman lazım. Bunlar imkansız oldukları için, bu tür şeyler, bu rivayer kabul edilemez. Çünkü bu “alâ mâ razekahum behimetil en’am: kendilerine rızık olarak verdiği behimetil en’am üzerine Allah’ın adını ansınlar”(HAC 28) sözünde hiç kimsenin ihtilafı yok ki olamaz zaten başka derslerde anlatmıştık bu, kurban bayramı kurbanının kesilmesi ile ilgili ayettir. Ondan sonra ikinci rivayet de eyyamı madudat ile ilgili. Onu da bir oku.
YAHYA ŞENOL: “Vezkurullâhe fi eyyâmin ma’dudat” o mu?
ABDULAZİZ BAYINDIR: Yok yok. Onunla ilgili bir rivayet var.
YAHYA ŞENOL: “Veleyâlil eyyâmin ma’dudat”.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Gene aynı İbni Abbas’tan gelen rivayet.
YAHYA ŞENOL: “Eyyamin ma’lumat eyyami aşr” diyor. “Eyyâmin ma’dudat” da “eyyâmin teşrık”.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Teşrik günleridir eyyamı madudat. Teşrik günleri için de getirdiği delil, Bakara 203.ayettir. Bakara 203’de ne var bakalım. Diyor ki Allah; “vezkurullâhe fi eyyâmin ma’dudat” Bu “vezkurullah”daki emrin muhatabı hacca gidenler. Çünkü yukarıda “ek haccu eşhurum ma’lumat”(BAKARA 197) var bir önceki sayfada. Ondan sonra “fe izâ efadtum min arafâtin”(BAKARA 198) Arafat’tan aşağı kaydığınız zaman var. “Ve izâ kadaytum menâsikekum”(BAKARA 200) hac ibadetlerinizi yaparken var. Devam ediyor “vezkurullâhe fe eyyâmin ma’dudat: sayılı günlerde Allah’ın adını anın”. Ondan sonra diyor ki; “fe men teaccele fi yevmeyni fe lâ isme alehy: kim iki günde acele eder ayrılırsa onun üzerinde günah bir kalmaz”(BAKARA 203). Çünkü hac ibadetini tamamlamış, hacda C.Hakk günahları affeder diye biliyorsunuz hadisler var bunlara dayanıyor. Yani birinci gün zaten yevmin nahrdir. O gün şeytan taşlanır. İkinci gün yevmit teşriktir eyyamı teşrikin birinci günüdür o. Bayramın üçüncü günü eyyamı teşrikin üçüncü günüdür. İki günde eğer acele eder şeytan taşlama ile alakalıdır.
ENES ALİMOĞLU: Şeytan taşlamada getirilen zikir.
ABDULAZİZ BAYINDIR: O sırada getirilen “bismillahi allahu ekber”dir. O zikirdir yani. İki günde acele ederse bir sakıncası yok. Peki biz burada memleketimizde ne kim acele edecek. Ama hacca gitmiş olan Mekkeli olmuş olsa bile adam bunu gidiyor Mina’da yapıyor. Şimdi “acele ederse” kelimesi bi kere bunu kişinin oturduğu yerden bir başka yerde olduğunu da gösteriyor. Mina’da bu şeytan taşlamanın olduğu yerler meskun mahaller değil. Belki şimdi çevrelerine oteller falan yapılmış ama meskun yerler değil. Dolayısıyla insan oturduğu yerin dışına çıktığı zaman işini bir an önce bitirip dönmek ister değil mi? Dolayısıyla diyor ki; “fe men teaccele fi yevmeyni fe lâ isme aleyh” kim iki günde acele eder yani hac işleini bitirmiş zaten, iki gün daha kalacak ki şeytan taşlasın, bismillâhi Allahu ekber desin üzerine bir günah kalmaz. “Ve men teahhara”(BAKARA 203) bir gün daha ilave ederse ki kurban bayramının 4.günüdür o. Eyyamı teşrikin de üçüncü son günüdür, onda da bir günah kalmaz. E peki bu ayetler ayyamı teşrik ile alakalıysa acele etme kelimesi ne mana ifade eder?
ENES ALİMOĞLU: Eyyamı teşrik, bizim getirdiğimiz tekbirlerle ilgiliyse.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Bizim getirdiğimiz tekbirlerle hiç bir alakası yok bunun. Sonuç olarak, tekbirler getirilebilir. Tekbiri niye getiriyoruz? Kurban bayramında tekbir getirmemiz ile ilgili doğrudan doğruya bir ayet var. Ama o ayet malesef hiç görülmüyor. Hac suresinin 36.ayetini bi açlım. 334.sayfaydı değil mi az önce açmıştık. C.Hakka bir kez daha şükretmek için bir sebep daha ortaya çıkmış oldu. Aslında ben bu meseleyi hiç bu kadar uzatacağımızı hayal bile etmiyordum ama bir yere bir başladın mı başka da çare kalmıyor. Ya anlatmayacaksın, ilk defa anlatıyorsun bir şey söylersin bir sürü dedikodu çıkar. Dedikoducuları günaha sokmamak için yani bunları o kadar anlatıyorum. Kuran muhteşem bir kitap. Şimdi bak bu ayetten o sahabelerin neden tekbir getirdiğini, Hz.Osman sayıldı, Hz.Ali sayıldı, büyük sahabeler sayıldı değil mi? Bu zatlar, Peygamberimiz’den görmedikleri bir şeyi yapmazlar. Peygamberimiz o kadar iyi yetiştşrmiş ki o insanları, eğer onlara giden bir rivayet sahihse o mutlaka Peygamberimiz ile alakalıdır ve mutlaka kuranda vardır. Aksi asla düşünülemez. Şimdi şu elimizdeki kuranın Hac suredinin 36.ayetini açalım. Burada diyor ki Allah; “vel budne cealnâhe lekum min şeâirillâhi”. “Budn” yani bedeni gelişimini tamamlamış olan koyun, keçi, sığır ve deveyi. Her ne kadar meal ve tefsirlerde farklı bir mana verselerde bu manayadır. Onu zaten başka derslerde burada anlatmıştım. Ona girmeyeceğim. “Vel budne cealnâhe lekum min şeâirillâhi: Allah’a kulluğun şimgelerinden yaptık sizin için”. “Fezkurusmalallâhe aleyha savâf: sıra sıra dizili iken Allah’ın adını onların üzeine anın”. Ondan sonra “fe izâ vecebet cunûbuha: yanları yere yapıştığı zaman”. Şimdi mesela hayvanlar şöyle dizili. Geldik hayvanın yanına, bismillâhi Allahu ekber dedik o da duydu hadi şöyle bi yan üstü yatayım dedi! Öyle mi? Bunları şimdi birleştirdiğin zaman besmele ile onu kesmektir. Önceki ayerler onu gösteriyor. Kesin, kestikten sonra yanları yana yapıştığı zaman “ve kulu minha: siz onlardan yeyin”,”ve at’ımul kânia ve mu’terr: ihtiyacını belli edene de etmeyene de verin”. Üçe ayıracaksınız yani. Bu kurban bayramı kurbanı değil mi? İşte eyyamı ma’lumat da zaten ayetleri birleştirdiğimiz zaman o kurbanın hangi gün kesildiğini bildiriyor ki kurban bayramının 1. 2. 3. ve 4. günleri. Şimdi esas konumuza geleceğiz. “Kezalike sehharnâha lekum: bunlar bu şekilde sizin emrinize verdik” bu kurbanları “le allekum teşkurun: belki şükredersiniz” (HAC 36). “Len yenallâhe luhumuha: bu hayvanların eti Allah’a ulaşacak değildir”,” ve lâ dimâuha: kanları da ulaşmayacak”,”ve lâkin yenâluhut takva minkum: Allah’a ulaşan, sizin takvanızdır”. C.Hakka duyacağınız derin bir saygıdır, Allah’ın emrine uymanızdır. F. Hakk’tan çekinmenizdir. “Fe zalike sehharâha lekum: bu hayvanları böylece sizin emrinize verdi ki”,”lü tukebbirullâhe alâ mâ hedâkum”. Bak şimdi burada mesela “fezkurullâhe alâ mâ razakahum” başka “litekebburullâhe alâ mâ hedâkum”(HAC 37) başkadır. Bu tekbir, o besmele değil. “Ve litukebbirullâhe alâ ma hedâkum: Allah size bu güzellikleri gösterdiğinde dolayı Allah’ı tekbir edesiniz diye”. Yani ne yapasınız? Şekli Allâhu ekber Allâhu ekber. La ilâhe illallahu ekber Allahu ekber ve lillahil hamd olabilir. O, değişik şekillerde olabilir. Ama işin esası bu tekbirle alakalıdır. Bu tekbiri ne ile ilşkilendirdi Allah burada? Kurban ile ilşkilendirdi. Peki kurban, arafe günü var mı? Yok. O zaman eğer siz, bu tekbiri namazların arkasımdan alalım derseniz ki çok doğru yapmış olursunuz, o zaman kurban günü ilk önce bu tekbiri ne zaman getirebilirsiniz? Bayram namazı. Çünkü güneş doğmuş olur. Gün başlamış olur tamam mı? Çünkü kurban günü öğlen namazından önce bir namaz daha var. O da bayram namazı. O namazı kılmamızın sebebi de “litukebbiru” özellikle o tekbiri getirmek için kılıyoruz o namazı, başka bir şey için kılmıyoruz. Bu ayetteki emri yerine getirmek için kılıyoruz. Orada insanlar bir araya toplanıyor ve tekbir getiriyorlar. Bu tekbir çok önemli olduğu için Peygamberimiz, adetli kadınları, hiç evlerinden çıkmayan evlerinde oturan kadınları ve genç kızları da çağırmıştır. Siz de gelin. E peki adetli kadın namaz mı kılacak? Hayır. Bayram namazına siz de gelin diyor ve tek tek evleri dolaşıp çıkarıp getirmişler hanımlar. Adetli kadınlar arkada ayrıca dursun, biz tekbir getirirken siz de tekbir getirin. Tekbir getirmek için abdest almış olma şartı var mı? Namaz kılmak için abdest alma şartı var tekbir için yok. Dolayısıyla adetli kadın namaz kılamaz ama arkadan tekbire iştirak eder. Allah’ın asıl emri de tekbir değil mi? “Li tukebbirullâhe alâ mâ hedâkum”(HAC 37). Şimdi buradaki bu tekbir doğruda doğruya kurbanla ilşkilendirildiğine göre kurban da kurban bayramı günü namazdan sonra kesiliyor. O zaman bayramın son gününe kadar işte eyyamı ma’lumat burada iş görür. Abdullah İbni Abbas’tan gelen rivayette mutlaka işin böyle bir tarafı vardır. Ama gelen rivayette bir takım değişiklikler olmuş. Mesela eyyâmın ma’lumatı deseydi ki; kurban günleri, hiç problem yoktu. Ama zilhiccenin başlangıcından itibaren uyması mümkün değil. Şimdi kurban günlerinde kurban bayramı 1.günü namazla birlikte getirecekseniz ilk getireceğiniz vakit zaten özel onu kılıyorsunuz. Ondan sonra yapacağınız: öğlen namazından başlayacaksınız son günün sabah namazına kadar bunu devam ettireceksiniz. 5.gününün sabah namazına kadar devam ettirirsiniz ki kurban kesme ile o tekbir arasında bir ilişki kurasınız. Ama buna vacip diyemezsiniz, mendup dersiniz, işte Peygamberimiz’in sahabeleri getirmiş olabilir. Peygamberimiz’den ben bir tercüme yaptım Yahya itiraz etti hani “deyin” diye bir kelime koydum oraya “kul” diye, metinde öyle bir şey yok dedi. Ben şimdi yanlış anlayarak öyle şey yapmışım. Peygamberimiz de dönüyor kendi tekbir getiriyor, siz de tekbir getirin demiyor. Ama mesela kurban bayramı namazına milleti çağırdığı halde öbürleri için böyle bir şey yok. İnsanlar buradan çok rahatlıkla der ki; “Allah bu tekbiri kurbanla ilşkilendirdiğine göre eyyamı ma’lumat da kurban bayramı 1. 2. 3. ve 4. günler olduğuna göre o zaman bu tekbir de namazla birlikte bu günlerde çekillirse iyi olur diye düşünür ama insanlara emretmeksizin o günlerde çekebilir. Bakın ayetten nasıl delil ortaya çıktı değil mi? Şimdi ilişkileri kurdun hiç problem yok. Buradan bilhassa şurada ilim yolcusu olan gençlere söyleyeyim de. Kuranın bu anlama metodolojisi ki C.Hakk onu bize nasip etti hamdolsun. Onu çıkarmak nasip oldu her gün de gelişiyor. Ama biz bu metodu keşfettiğimiz günden beri yaptığımız çalışmalarda: Enes Hoca, bu metoda uymayan bir şey hatırlıyor musun? Sen hatırlıyor musun Yahya? Şu ana kadar bir şey olmadı. Kaç senedir biz bu metodu uyguluyoruz? Epey oldu değil mi? 10 sene oldu yaklaşık. Ve biz bu metodu uygulamaya başladığımız günden beri kitap ile sünnet arasında tam bir uyum oluştu değil mi? Her konuda tam bir uyum ki tarihte hiç yakalanmış bir uyum değil bu. Böyle bir şey olmamış. Ve kurandaki hikmetin Peygamberimiz’in sünneti olduğu da burada tespit etmek nasip olmuştur. Dolayısıyla bu metod muhteşe bir metoddur. Tamamen her bir kelimesiyle ilgili kuranda ayetler vardır çok açık. Yani buna dikkat edilmesini bu arada tavsiye ediyorum.
YAHYA ŞENOL: Bu tekbirin içeriği nereden gelmedir. Allahu ekber Allahu ekber, la ilahe illallahu vallahu ekber Allahu ekber ve lillahil hamd nereden geliyor?
ABDULAZİZ BAYINDIR: “C.Hakkı tekbir edesiniz”. Tekbir edersiniz ifadesinden bunların hepsi anlaşılır. Problem yok. O form. Peygamberimiz böyle bir tekbir getirmiş, sahabeler getirmişler, böyle rivayetler var, son derece de uygundur. Anormal bir tarafı yok. Allah’ı tekbir edesiniz dendiği zaman gayet güzel.
ABDULLAH: Besteyle söylenince mana kayboluyor.
YAHYA ŞENOL: Yok bu formu soruyorlar. Mesela Şafiler, “la ilahe illahu allahu ekber allahu ekber velillahil hamd allahu ekber kebira velhamdulillahi kesira subhanallahi bukreten ve asila” diye ekliyorlar.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Olabilir. Herhangi bir mahzuru yok. Gayet güzel.
YAHYA ŞENOL: Ardından da “la ilahe illahu ve la nabudu illa iyyahu muhlisine lehuddin ve lev kerihel kafirun”.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Gayet güzel bir tekbir.
YAHYA ŞENOL: “La ilahe illallahu vahdeh sadaka vaâdeh ve nasara abdeh ve hazemel ahzabe vahdeh la ilahe illallahu allahu ekber” Hatib Şirbini’den naklen buraya almışlar. Bu tip farklılıklar normal tabi.
ABDULAZİZ BAYINDIR: C.Hakkı tekbirdir olur tabi. Sakıncası yok. Asıl mesele bu neye dayanıyor? Bilmiyorum siz burada tatmin oldunuz mu? Bu ayette.
YAHYA ŞENOL: Buraya bir de şeyi almıştı. Hani İbni Ömer ve Ebu Hureyre, “ve yahrucu anil sûki fi eyyamin aşri” aşrl demiş burada. Bu on günde “yukebbirani ve yukebbirun nâsu bi tekbirihima”.
ABDULAZİZ BAYINDIR: İbniÖmer ile Ebu Hureyre çarşıya çıkar o on günde tekbir alırlardı millet de alırdı. Bu bir zevktir yani. Yasak olan bir şey değil olabilir.
YAHYA ŞENOL: Hz.Ömer’den de gelen rivayet “ve kanu Ömer yukebbiru fi kubbetihi bi mina fe yesmehu ehlil mescidi ve yukebbirune ve yukebbiru ehlil esvâki hatta yertec’i minen tekbira”.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Hz.Ömer’de Mina’da kubbesinde yani bulunduğu yerde üst tarafa çıkıyor ve yüksek bir sesle tekbir getiriyor, millette getiriyor. Ama bu, şu ana kadar anlattıklarımızın dışında bunlar. Bitti mi?
YAHYA ŞENOL: Şimdi genel olarak kurba ile ilgili soru var bir-iki tane.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Sorular mı var? Güya biz bugün İbrahim(as) ile ilgili ders yapacaktık.
YAHYA ŞENOL: Biraz bayramdan bahsedelim.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Artık o kaldı. Onda bahsedemeyiz.
YAHYA ŞENOL: Kısa bir şekilde ne yapılması gerek. Çünkü bu dersin de adı o ya. Onu nasıl geçirmeliyiz.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Hadisler var onları bir okurmusun.
YAHYA ŞENOL: Ben ihtiyaten yanıma almıştım bu hadisleri. Akraba ziyaretleri ile ilgili. İhtiyaten okuyayım! Vaciplik çıkmasın! Bu bayramda herhalde yapılması gereken en güzel şey tabi akraba ziyareti. Bununla ilgili, bunun ne derece önemli olduğu ayetler biliniyor zaten. Belki ona da biraz kısaca temas ederiz ama hadislerde Peygamberimiz’den rivayet edilen en meşhurları şöyle. Kim Allah’a ve ahiret gününe iman ediyorsa miafirlerine ikramda bulunsun. Kim Allah’a ve ahiret gününe iman ediyorsa akrabasına iyilik etsin. Kim Allah’a ve ahiret gününe iman ediyorsa ya faydalı söz söylesin yada sussun diye. Tabi burada bizim örfümüzde en çok sorun olan şey: ya sürekli ben gidiyorum da bize hiç kimse gelmiyor. Bu hep böyle mi biz enayi miyiz tabiri caizse diye serzenişler duyuyoruz yani. O dönemde de aynı şeyler olmuş. Peygamberimiz şöyle buyurmuş. Ona bir adam gelip sormuş Ebu Hureyre’nin rivayet ettiği bir hadiste; “ya Resulallah, benim bir akrabam var, ben sürekli kendilerini ziyaret ediyorum ama onlar bana gelip gitmiyorlar. Ben onlara iyilik ediyorum, onlar bana kötülük yapıyorlar. Ben onlara anlayışla karşılıyorum, onlara anlayışla davranıyorum, onlar ise bana kaba davranıyorlar”. Bunun üzerine Resulullah da şöyle buyurdu; “eğer gerçekten bu dediğin gibiyse onlara sıcak kül yutturmuş oluyorsun. Sen böyle davrandıkça Allah’ın yardımı da seninle beraberdir” diyor. Sen devam et yani diyor. Olsun onlar sana gelmesinler.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Çok kötü bir duruma düşmüş oluyorlar. Karşılığını ondan ne bekliyorsun?
YAHYA ŞENOL: Sen, Allah’ın emrini yerine getiriyorsun. Onlar sana gelsin diye gitmiyorsun, onlar sana iyilik yapsın diye yapmıyorsun. C.Hakk’ın emri yerine gelmiş oluyor. Tabi böylece onların içine bir şey de atmış oluyorsun. Gitmiyorum bu geliyor, yapmıyorum bu yapıyor.
ABDULAZİZ BAYINDIR: “Ve bil valideyni ihsanen ve bizil kurbâ vel yetâma vel mesâkin” değil mi? Anneye babaya iyilik yapmak, akrabalığı olan kişiye, yetimlere ve çaresiz kalmışlara iyilik yapmak. Allah rızası için yapılan şeylerdir bunlar. Karşı taraf yaparsa kendisine yapar. Şunu hiç unutmayalım, imtihanı kazanmak zorunda olan biziz. Karşı tarafta imtihana giriyor. Allah rızasını isteriz ama ona gücümüz yetmez. Ona bir takım şeyler söyleriz fakat kendimize gücümüzün yetmesi lazım. O sevabı biz kazanacağız. Tabi şunu unutmayalım: fedakarlık denen şey, karşı taraftan beklenen şey değildir. Fedakarlığı yaparsınız, fedakarlık beklenmez. Yapar ve sevabını alırsınız.
YAHYA ŞENOL: Bir de bizim örfümüzde genelde küçükler büyüklere gider bu tip akraba ziyaretlerinde. Ama olsun yani küçükler gelmiyorsa büyüklerin bu ziyareti devam ettirmesi de yine Allah’ın emrinin yerine gelmesi açısından önemli.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Nisa suresinin 36. ayeti. Diyor ki Allah; “Va’budullahe ve lâ tuşriku bihi şey’en: Allah’a kulluk edin ve O’na hiç bir şeyi ortak koşmayın”. Allah’ı asla ikinci plana atmayın hiç bir yerde. “Ve bil vâlideyni ihsâne: ve anne babaya da iyilikte bulunun”. Şimdi iyilik başka itaat başka. Bizde anneye babaya itaat edin denir. Ama ayetlerde bu yoktur. Ayetler iyi davranmaktır. İtaat ile iyilik arasında fark var. Bazı ane babalar, insanların haeket kabiliyetlerini sınırlarlar. Şöyle yapacaksın, böyle yapacaksın, ben senin annenin ben senin babanım diye adeta köleleştirmeye çalışırlar. Kuran öyle demiyor. İyilik yapın diyor. İyilikte bulunun itaat edin demiyor. Çünkü itaat Allah’a yapılır.
KATILIMCI: 1:18:37-1:18:44 arası duyulmuyor.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Ne diyor orada ayet?
KATILIMCI: 1:18:45-1:18:53 arası duyulmuyor.
ABDULAZİZ BAYINDIR: “Ve bil vâlideyni ihsana” itaat değil yani ihsan. Yine aynı ifade. Emrediyor şüphesiz. O başka. Emredilen itaat değil ihsandır. Onu söylemeye çalışıyorum. Zaten o ayette de öyle. Anneye babaya itaat edin dediğiniz zaman olayın şekli değişir. İtaat Allah’adır ve Resulüne’dir. Anaya babaya ihsanda bulunulur, iyilikte bulunulur. Bizdeki algı ama itaat şekline dönüştüğü için bu defa bazı dindar çocuklarını anne baba şey yapıyor. Cemal bulmuş mu ibareyi?
YAHYA ŞENOL: Bana şeyi gönderi sadece. Nevevi’den hacılar, bayramın birinci günü öğlen namazından eyyamı teşrıkin sabah namazına kadar şey getirirler.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Anlattığım gibi yani. İhtilaf yok bu konuda.
YAHYA ŞENOL: Birinci günü öğlen namazından sonra teşrikın da son günü sabah namazına kadar.
ABDULAZİZ BAYINDIR: O zaman fıkıh kitaplarına bakmamış.
YAHYA ŞENOL: Şafi’den de böyle gelmiştir diyor.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Bütün mezheplerde böyledir. Yani geceyi gündüze dahil ederler. Önce gündüz sonra gece tam ayette uygun olandır. Peygamberimiz’in uygulaması da öyledir. Ama onun dışına çıktıkları zaman değiştirirler.
YAHYA ŞENOL: Akraba ile devam edelim mi?
ABDULAZİZ BAYINDIR: Devam ediyoruz. Bir dakika dur. “Va la tuşriku bihi şey’en ve hil vâlideyni ihsanen” anneye babaya iyi davranın diyor. “Ve bizil kurba: ve yakınlığı olanlara” yani akrabaya. “Vel yetâma vel mesâkini vel cârizil kurba vel câril cunûb: hemen yan komşuya, “ves sâibi bil cemb: iş arkadaşlarına”,”vebnis sebil: yolda kalanlara”,ve mâ meleket eymânikum: ve elinizin altında/hakümiyetiniz altında bulunanlara”. Ne oldu şimdi bütün bunlar? Peki bunlar bu günlere mi mahsus? Bayram günlerinin şöyle bir özelliği var. Bayram günleri herkez müsait. Başka zaman telefon açarsın bugün müsaitmi? Bayram günü sormaya gerek yok. Herkes hazırdır. Herkes birbirine gitmeye hazırdır. Her şeye hazırdır. Bu bakımdan bayram günleri ziyaret kolay. Bir de hiç olmazsa senede iki gün birbirini görme fırsatı buluyorsunuz. Bu iş meşguliyetinden dolayı insanlar artık birbirlerini göremiyorlar. Hele şu anda yaşadığımız şartlarda. Şehirler çok büyüdü, bir yerden bir yere gitmek çok zaman almaya başladı. Küçük bir köyde yaşaanız, küçük bir şehirde yaşasanız bir şekilde görüşürsünüz. Ama böyle büyük yerlerde olmuyor. Dolayısıyla bu fırsatları da ganimet bilmek lazım. Şu ayeti bitirmiş olayım. Diyor ki; “innallâhe lâ yuhibbu men kâne muhtâlen fehur: Allah kendisini bir şey hayal eden ve övünen hiç kimseyi sevmez”. Bazı insanlar böyle “ben mi gideceğim” az önce okudu ya. “Ben mi kardeşim bir de o gelsin”. Allah sevmez böyle bir adamı. Ben mi diyen adamı Allah sevmez.
KATILIMCI: Karşı taraf dışlıyorsa?
ABDULAZİZ BAYINDIR: Karşı taraf dışlıyorsa o ayrı bir konu. Sen vazifeni yapmışsın. O zaman gidip de geri dönmen gerekmez ki. “Ama ben gidiyorum onlar gelmiyor”. Tamam sen git sen sevabını alırsın. O gelmese o da sevap almaz.
KATILIMCI: 1:22:40 duyulmuyor.
ABDULAZİZ BAYINDIR: İş arkadaşı akraba yerine. Bak ne diyor? “Ves sahibi bil cembi” diyor. Onunla da ilişkiyi kurmak lazım. İnsanın çevresindeki bütün insanları kapsıyor bu. Akraba olsun olmasın.
YAHYA ŞENOL: Biraz önceki hadis Müslim’de geçiyor Kitabul 1, 22 numarada. İkinci hadis de Abdullah İbni Amr Bin Âs’dan rivayet ediliyor. Peygamberimiz şöyle buyurdu; “akrabasının yaptığı iyiliğe aynısıyla karşılık veren, onları koruyup gözetmiş sayılmaz. Akrabayı koruyup gözeten adam, kendisiyle ilgiyi kestikleri zaman bile onlara iyilik yapmaya devam edendir”. Bu da Buhari, Edep 15’de geçiyor. Bir daha tekrar edeyim isterseniz. Ebu Hureyre’den rivayet edilende bir adam gelip soruyordu. Ben kendilerini ziyaret ediyorum onlar bana gelip gitmiyorlar. Ben onlara iyilik yapıyorum onlar bana kötülük yapıyorlar. Ben onlara anlayışla davranıyorum onlar bana kaba davranıyorlar. Bunun üzerine Peygamberimiz; “eğer dediğin gibiysen onlara sıcak kül yutturmuş oluyorsun. Sen böyle davrandıkça Allah’ın yardımı seninle”. Bu birincisiydi. İkincisi: akrabalığının yaptığı iyiliğe adam aynısıyla karşılık veriyor. Tamam diyor, bu o kadar şey değil. Önemli olan, o seninle ilgiyi kestiği zaman bile senin onlara iyilik yapmaya devam etmendir. Biri Müslim 1-22’de geçiyor. Bu, Buhari Edep 15’de. Bu, Ebu Davud ve Tirmizi’de geçiyor. İkisi de öyle. Mesela sadaka vermekle alakalı da bir hadiste şöyle buyruluyor. Tirmizi, Nesai, Ebu Davud, İbni Mace’de geçende diyor ki; “yoksula verilen bir sadaka bir sadaka, akrabaya verilen sadaka ise iki sadaka yerine geçer. Biri sadaka sevabı, öteki akrabayı koruyup gözetme sevabı”. Bu tip yardımlarda akrabaya öncelik vermenin de önemli olduğunu gösteriyor. Peki bir de zihinlere takılan bir soru var. “Ya işte dindar değil benim akrabam. Namaz kılmaz, oruç tutmaz, kurban kesmez, yine de mi ben onunla bayramlaşacağım? Onun bayramı mı var” diyorlar. Bakın Peygamberimiz’in bizzat kendisinin bir uygulaması. “Ve enzir aşirâtekel akrabin” Şuara suresi 214.ayeti indiği zaman, hani önce yakın akrabalarını uyar ayeti indiği zaman Peygamberimiz bütün akrabalarını toparlamış onlara şöyle hitab etmiş; “ey Abduşemsoğulları, Ey Kaab Bin Umeyoğulları, Ey Abdumenafoğulları, Ey Abdulmuttaliboğulları, kendinizi cehennemden kurtarın”. Sonra kızı Fatıma’ya dönüyor. Meşhurdur bu, bildiğiniz rivayet. “Ey Fatıma, kendini cehennemden kurtar. Çünkü sizi Allah’ın gazabından kurtarmaya benim gücüm yetmez ama aramızdaki akrabalık bağı sebebiyle ben sizinle ilgimi kesmeyeceğim”. Müşrik kalmaya devam etse bile akraba akraba. Gidip en azından onları ziyaret etmek, hal ve hatır sormak gerekiyor demek ki. Bu da Buhari, Müslim, Tirmizi’de geçen bir rivayet. Bir başka rivayet de akrabam olan falancaoğulları diyor, onlar benim velim değil yani karar alma yetkisi olarak onlara öncelik vermem ama diyor aramızda akrabalık bağı bulunduğu için yine de kendileriyle ilgimi kesmeyeceğim diyor Peygamberimiz. Bak mümin olmadıkları için diyor çünkü benim velüm olanlar, Maide suresinin 55.ayetini okuyor orada. “İnne mâ veliyyukumullâhu ve resuluhu vellezine âmenullezine yukimûnes salâte ve yû’tunez zekah” kiminin kimi veli edinebilir? Allah’ı, Resulünü, namaz kılan ve Allah’ın emirlerine boyun eğerek zekat veren müminleri ancak. Veli diye biz onları başımıza geçirebiliriz. Ama akrabamız olduğu zaman en azından akrabalık ilşkilerini mümin olmasalar bile kesmememiz gerektiğini Peygamberimiz söylemiş oluyor. Ve mesela biri Peygamberimiz’e gelip şöyle bir soru soruyor; “beni cennete götürüp cehennemden uzaklaştıracak bir amel bildirirmisin yavResulallah”. Bunun üzerine Peygamberimiz; Allah’a ibadet edip (aynı biraz önce okuduğumuz Nisa suresi 36.ayeti sanki mealen söylüyor). Allah’a ibadet edip ona hiç bir şeyi ortak koşma, namazı kıl, zekatı ver, akrabanı koruyup gözet. Böyle yaparsan cennete yaklaşır, cehennemden uzaklaşırsın diyor. Başka bir hadiste de mesela akrabası ile ilgilisini kesen kimse cennete giremez diye bir tehdit de var. Tabi bu Allah’ın emrini bile bile kabul etmeyen anlamında bunu yorumlayabiliriz. Belki daha fazla uzatırız ama gerek de yok. En azından sizin de söylediğiniz gibi bayram da yılda iki defa oluyor. En azından gidip de göremediğimiz akrabalarımızı yaşları bizden küçük olsa veya onlar bize hiç gelip gitmese, arayıp sormasa bile en azından C.Hakk’ın bu emri gereğince arayıp sormak bizim boynumuzun borcu.
KATILIMCI: Mesaj, SMS yazmak ziyaret yerine geçer mi? Yada email atmak? Bunu ben sormuyorum, sorulan soru. Burada da duyrulsun yani. Çünkü gelecektir gelmediyse bile. Adam gidemez. Mesela Afyon’a gidemez. Adam maaşa bakıyor.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Ayetlerde okuduk dikkat ederseniz gitsin demiyor. Bütün mesele ilşkiyi kesmesin. Bayram gününe de mahsus değil bunlar.
KATILIMCI: Kim ömrünün uzamasını istiyorsa akrabasını ziyaret etsin. Bu genel geçer bir şey. Bildiğiniz gibi bayrama özgü değil.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Bayrama mahsus değil her zaman irtibat etmesi lazım da az önce bayram ile ilgili görüş, bizim kendi şahsımıza aittir. Onun için arkasından Yahya da ben de sürekli dedik ya hani işte bugün her şey hazır, böyle fırsat nereden bulacaksın. Yoksa illa bayramda gideceksin diye bir şey yok. Bir selam vermek, hâl hatırını sormak, email de mesaj da bunların hepsi de ilişkiyi devam ettirmektir. Sıla da zaten ilişki demektir.
YAHYA ŞENOL: Bayramda büyüklerin ellerini öpmek adettenmidir diye Şututgart’tan sormuş.
ABDULAZİZ BAYINDIR: O,bazı yerlerde adet bizde değil.
YAHYA ŞENOL: Bizde adettir mesela biz göçmenlerde. Odaya girdik mi eller otomatiktir büyükler tak diye yukarıya!
ABDULAZİZ BAYINDIR: Ben İstanbul’a geldikten sonra şaşırdım. Hatta Allah rahmet eylesin İstanbul Müftüsü Abdurahman Şeref Güzelyazıcı ile aramızda bayağa bir ihtilaf çıkmıştı. O da göçmendi Allah rahmet eylesin. Önce müftü yardımcısı olarak geldik girdim odasına elini uzattı ben de öptüm elini. Uzatmasa aslında öpmem de ayıp olmasın diye uzattı öptüm ben de havada kalmasın diye. Ondan sonra baktım ki her girişte uzatıyor, çıkışta uzatıyor. Bu ne kardeşim yani! Çıkarken de böyle uzatıyor. Bu defa o yukarı, ben de yukarı, yukarıda tokalaştık. Bir kere öptüm neyine yetmiyor. Ondan sonra Allah rahmet etsin bunu öyle bir problem yaptı ki bu bayağa büyüdü büyüdü, sonra bütün erkânını topladı dedi ki; “Ya Abdulaziz gidecek ya ben gideceğim”. Ben de orada dedim ki; (vurdum) ben gidersem hepiniz gidersiniz dedim korktular. Zannetiler ki arkamda, Allah’a güveniyorum başka bir şeye değil ama. Ondan sonra hakikaten C.Hakkı lütfu hepsi gitti ben kaldım orada. Onların tamamı gitti, bir tanesi kalmadı.
YAHYA ŞENOL: Akraba da olabilir, hakaret ve namusa dil uzatabilecek şekilde kalp kırmış hakaret etmiş kişilere ne yapmalı. Çünkü biliyoruz ki bu şahıs büyük gidersek insanlar “bak bize neler neler yaptı hala gidiyor” denilecek. Bu konuda ne yapmalı?
ABDULAZİZ BAYINDIR: Hiç gerek yok. Onları ödüllendirecek değilsin. Gitmen şart değil bir yerde gördüğün zaman selam dediniz mi yeter ona. Başkasına lüzum yok. Fegali’nin dediği gibi mesaj gönderirsin bayramınız mubarek olsun, ondan daha büyüğü olmaz. Adam hakaret edecek sen gideceksin: olmaz öyle şey.
YAHYA ŞENOL: Konya’dan sizlere selam. Şimdiden bayramınızı tebrik ederim. Konya’dan kalkıp Hocamız’ı ziyarete gelmemiz vacip mi? Fatih.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Fatih’e vaciptir. Geçen hafta niye gelmedi! Çünkü O’nun derslere gelme mecburiyeti var. Beni ziyarete değil de derslere gelmesi lazım.
YAHYA ŞENOL: Bu teşrik kelimesini şirk kelimesi ile bir ilgisi var mı?
ABDULAZİZ BAYINDIR: “Teşrik” değil “Teşrık”. “Kaf” iledir. Q ile. Teşrik ortak koşmaktır.
YAHYA ŞENOL: Bir de bu bayram sabahı ile alakalı bir inanç var bizde. Bazı kimseler kurban sabahı, kurban kesilip etini yeyinceye kadar hiç bir şey yeyip içmiyorlar. Kurban orucu diyorlar buna. Peygamberimiz’in uygulamalarında böyle bir şey var mı acaba?
ABDULAZİZ BAYINDIR: Ben öyle bir şey hiç duymadım. Siz duydunuz mu?
ENES ALİMOĞLU: Böyle yapması müstehap.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Peygamberimiz’in hadislerinde var mı öyle bir şey?
ENES ALİMOĞLU: Var.
YAHYA ŞENOL: İlk kahvaltıyı ama şart değil böyle bir şey. Kurban orucu falan diye bir şey yok kesinlikle.
ENES ALİMOĞLU: Büyüklerin yapması müstehsptır. Küçüklere bile bir şey vermiyorlar.
YAHYA ŞENOL: New Jersey’den şu an bir soru var. Metin Teke sormuş. Burada üniversitedee part time öğretim üyesiyim. Çalışmalarınızdan çok faydalanıyorum. Geçen konuşmada Hocamız, kurbanın Allah tarafından Adem(as)’a emredildiğini söyledi ve kesilecek hayvanların koyun, keçi, sığır, deveden başka bir şey olamayacağını eklediniz. Bilim adamlarına göre deve hariç bu hayvanlar 12000 sene evvel yanlız, yazıldığı gibi okuyorum, nasıl okunduğunu bilmiyorum, fertilekreskent dedikleri yerlerde yaşıyorlardı. Oradaki insanların göçmeleri ile dünyaya yayılmışlardır. Fakat insan bu zamanda dünyanın bütün kıtalarına yayılmış bulunuyor. Bu hayvanlardan başka hayvan kesilemeyeceğine göre onlara gelen peygamberler ne yaptılar. Yakın zamanı bile mesela Avustralya, Yeni Zelanda ve oralardaki adalarda bu hayvanlar yoktu. Bu dört çeşit hayvan. Koyun, keçi, sığır deve. Onlara gelen peygamberler kurban hayvan kestiler mi? Kestilerse hangi hayvanlardan kesmiş olabilirler? Bu hayvanlar dünyanın her yerinde var mı kısaca.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Bu tür araştırmaları nihai bir gerçek olarak görmek yanlış olur. Ama “ve enzele lekum en’âmi semâniyete ezvac” 39.sure 6.ayet.
YAHYA ŞENOL: 6.ayet. “Halekakum min nefsin vâhidetin summe ceale minha zevceha ve enzele lekum minel en’âmi semâniyete ezvac”.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Metin Bey belki bilim adamı olduğuna göre onun da işine yarayabilir. Konuyla ilgilenen bir bilüm adamıysa yada dostlarına söyler. Burada çok ilginç bir bilgi var. 458.sayfa Zümer suresi 6.ayet. Diyor ki; “Halekakum min nefsin vâhidetin: sizi tek bir nefisten yarattık” yani tek bir döllenmiş yumurta. Bu nefis, döllenmiş yumurta demek oluyor. Tek bir döllenmiş yumurtadan yarattık. “Summe ceale minha zevceha: sonra o yumurtadan onun eşini yarattı”. Artık bundan sonra bnnu izah etmek tabi benim uzmanlık alanım değil. Ama bunun döllenmiş yumurta olduğu kısmını şey yapabilirim. Benim açımdan kolay. Ondan sonra da diyor ki yani ilk yaratılıştan bu Adem(as)’dan başlamış olur. “Ve enzele lekum minel en’âmi senaniyete ezvac: sizin için de enamdan sekiz eş indirmişti. Bu durumda insan yaratılmadan önce enamdan sekiz eş indirmişti diyor. Yani koyun, keçi, sığır, deve insan yaratılmadan önce yeryüzüne indirilmiş. Peki nereden indirilmiş? O zaman mutlaka gökyüzünde bir yerlerde bu hayvanlar bol miktarda yaşıyor demek. O şeyin de bana çağrıştırdığı bir şey, bu ilim falan değil: Cebrail(as)’ın İsmail(as)’ı kurban keserken gökyüzünden getirmiş olduğu koç.
YAHYA ŞENOL: İndirdi falan ibaresi yok ayette.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Cebrail falan yok değil mi? Bak görüyormusun ne kadar etkisinin altında kalıyoruz çocukluğumuzda duyduğumuz şeylerin. Doğruysa diyelim şimdi o ayetle ilgisi yok. Bu anlatılanlar doğruysa yani eğer gerçekten Cebrail(as) getirmişse bu konuda, o zaman o da indirilen yerden getirilmiş olabir. Aklıma gelen şey. İlk önce zaten yanlış çıktı iş bitti orada. Ama bu ayet diyor ki; “ve enzele lekum minel en’ami semâniyeten ezvac: o enamdan size sekiz eş indirdik”. O zaman demek ki enamdan daha fazla varmış. Koyun, keçi, sığır, deve dışında da enam varmış ama Allah bizim için sekiz tanesini indirmiş.
YAHYA ŞENOL: Beyaniye de var.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Beyaniye de olabilir. “Bâzı”ya daha uygun gözüküyor.
FEGALİ: Lama dahil mi?
ABDULAZİZ BAYINDIR: Lama dahil mi değil mi o uzmanların söyleyeceği şeydir. Sonuç olarak Adem(as) ile birlikte bu enamın varolduğu kuranda belli. O zaman bu bilim adamları buna göre hareket. İnsanlar bir varsayım ile hareket ediyor. Az önce ben çocukluktan kalan o alışkanlıkla Cebrail(as) yukarıdan getirdi bildiğim için hemen o varsayıma girdim Yahya ayeti karşıma getirdi, onu küt diye bitirdi. Artık ondan sonra daha üzerine fikir bina edemem.
YAHYA ŞENOL: Cinler de bizim gibi sorumlu varlıklar olduğu için onlarda kurban ibadeti var mı? Varsa nasıl.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Onlar da herhalde yiyecek durumda değiller. “Fe kulu minha” dendiği zaman onlar bizim gibi beslenen varlıklar değiller.
YAHYA ŞENOL: Bu “fe salli li rabbike venhar” kelimesine “rabbine dua et ve ayakta dur”,”esas duruşta dur”,”saygı duruşunda dur”. Geçen gün de sizin katıldığın programda “salli li rabbik” rabbine yönel, “venhar” göğüs ger bütün sıkıntılara ayete o şekilde mana verilebilir mi? Rabbine dua et ve ayakta dur.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Şimdi bütün proble şu. Orada mesela 5 kişi bir arada olduğu içino tür yerlerde konuşmak çok zor. Size iki-üç dakikalık bir vakit veriyorlar hangisine cevap vereceksiniz. Çok zor bir şey orada. Ama asıl mesele şu: demin dikkat çektiğim metodoloji konusu bütün problemleri çözüyor. Allah diyor ki; “kitâbun uhkimet âyâtuhu summe fussilet min ledun hakımin habir” Hud suresinin ilk ayetlerinde. Bu bir kitaptır ki ayetleri muhkem kılınmış, kısa ve özlü. Sonra hakim ve habir tarafından açıklanmıştır. Şimdi “fe salli li rabbike”ye baktığınız zaman “rabbin için namaz kıl” mı “dua et” mi? İkisi de olabilir. “Venhar”, hayvanı kesmektir. Ama hayvanın şu boğazından ayaktayken kesilmesidir. Acaba bu kurbanmıdır? “Li rabbike venhar” dediğin zaman “hayvanı rabbin için kes”. Acaba bizim yediğimiz hayvanları da O’nun için mi kesmemiz gerekiyor? Yani bizde genel yaygın bir kanaat vardır: besmelesiz kesilen hayvan yenmez derler biliyorsunuz. Hanefi mezhebi öyle der. Bir tek Şafiler demez bunu. Ben o ayeti de Şafi’den iyi anlayanı da görmedim doğrusu. Enam suresinin 121.ayetini. “Venhar li rabbik” yani rabbin için hayvanı ayaktayken kes”. Şimdi bu , kısa bir cümle. Bunun hakikaten açıklamaya ihtiyacı var. O cümle orada kalırsa, birisi nahr kelimesi göğüs manasına da geldiği için “rabbin için sıkıntılara göğüs ger”. Yada “Allahu ekber de”. “Ellerini bağla göğsünün üzerinde”. Tamam da kuranı açıklama yetkisi bize ait mi? Bizim böyle bir yetkimiz varsa istediğimizi söyleyelim. Nehar kelimesine uygun açıklamaları yapalım. Ama Allah öyle demiyor. Diyor ki; “summe fussilet” sonra bu, detaylandırılmıştır. “Min ledun hakimin habir” hakim ve habir tarafından detaylandırılmıştır. Allah tarafından. Peki o detaylandırma da kuranda olması lazım. Az önce size okuduğum ayet: “vel budne cealnâhe lekum” o budnu da sizin için oluşturduk. Yani ne demek? Gelişimini tamamlamış hayvanlar. Yani süt dişlerini dökmüş hayvanlar oluyor. Peygamberimiz’in de hadisleri de var. “Min şeairilah: Allah’a kulluğun simgelerinde yaptık”. Şimdi “li rabbike venhar” buradan rabbin için yani. Ondan sonra? “Lekum fiha hayrun: onlarda sizin için hayır vardır”,”fezkurusmallâhi aleyha savaf: sıra sıra ayakta diziliyken Allah’ın adını anın”. “Nahr” da ayakta kesmek değil mi? O zaman “venhar li rabbik” bak bununla tamı tamına örtüştü mü? Ondan sonra “ve iza cenebet cunûbuha: yanları yere yapıştığı zaman”,”fe kulu minha: ondan siz yeyin”,”ve at’ımul kania vel mu’ter: ihtiyacını açıklayana da açıklamayana da yedirin”. E bu etlik hayvan için değil tabi. Bakın rabbin için işte. Besmele çekün Allah’ın adını anın diyor. Peki. “Kezalike sehharnâha leallekum teşkurun: böylece size emrinize verdik ki şükredesiniz”(HAC 36). Ondan sınra ne diyor? “Len yenalellâhe luhumuha ve lâ dimâuha” bu hayvanı kestik, eti kanı ona ulaşmaz. “Ve lakin yenahulut takva minkum: sizin takvanız O’na ulaşır”. Peki “fe salli” ne? “Kezalike sehharaha lekum li tukebirullâhe alâ mâ hedâkum: Allah’ın size doğry yolu göstermesinden dolayı tekbir getiresiniz”(HAC 37). Tekbir de: salli kelimesiyle bunu birleştirilince namaz içerisinde tekbir akla gelir. Peygamberimiz de önce namazı kılmış “fe salli rabbike”, sonra da kurbanını kesmiş. Namazdan önce kesenlere de olmaz demiş. Şimdi bu ayeti öbür ayet ile birleştirdiğin zaman problem çözülüyor mu? Yani bizim ulemanın Allah’ın asla affetmeyeceği günahı, niye affetmeyeceği günah? Şundan dolayı. Eğer bilerek yapmışlarsa tabi bilmeden yaparlarsa değil. Çünkü az önce okuduğumuz ayette; “açıklamayı ben yaparım”. Neden? “Ellâ ta’budu illallah: Allah’tan başkasına kulluk etmeyesiniz diye” diyor. Allah’tan başkasına kulluk, en hüyük günahtır. Şirktir. Burada ulema kendisi açıklama yaparsa kendisini Allah yerine koyması olur. İnsanlar, onn sözünü tuttukları zaman Allah’ın sözünü tutmuş zannederler ve kendini Allah yerine koymak da en büyük günahtır. Ama malesef bu günah o kadar rahatlıkla işlenmiştir ki bizi tefsirlerde, fıkıh kitaplarında. Çok rahat hiç umurlarında bile değil. Eğer bunu bilerek yapmışlarsa affedilmeleri mümkün gözümüyor ölmeden tevbe etmedilerse tabi.
ENES ALİMOĞLU: 01:45:48 duyulmuyor.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Evet o da çok güzel. Sadece iki tane değil başka ayette de. Peygamberimiz, sahih rivayetlerde var. Kurbanını kesmeden önce böyle yapıyor: “inni vecheti vechelillezi fatırıs semavati vel ardı hanifa: ben yüzümü gökleri ve yeri yaratana, dosdoğru O’na yöneldim. “Ve ma ene minel müşrikin: ben müşriklerden değilim”. “İnnes salati ve nusuki ve mahyâye ve memâti li allâhi rabbil alemin: benim namazım, kurbanım, yaşamam ve ölmem alemlerin rabbi olan Allah içindir”(EN’AM 162). Çünkü namazı kıldı az önce, geldi şimdi kurbanın başında. Tamam mı? “Lâ şerike leh: onun eşi yoktur”;”ve ene evvelul minel müslimin: ben müslmanların en önde olanıyım”(EN’AM 163). Ondan sonra diyor ki; Allahumme haza minke ve lek: ya Rabbi bunu sen verdin ve senin için”. “rabbike venhar” var ya ona uyuyor. Ve senin için diyor ondan sonra bismillahi Allahu ekber diyerek hayvanı kesiyor. Şimdi bütün bunları birleştirdiğin zaman ayetler ile hadisler arasında tam bir bütünlük oluşuyor mu? “Ve bi zâlike umirtu” da var. Onu okudum mu? Okudum ama manasını vermedim. “Ben böyle emir aldım” diyor. Bu emir nerede? Bak namazım ve kurbanım alemlerin rabbi olan Allah içindir, ben böyle emir aldım. O emir nerede? “Fe salli li rabike venhar” değil mi? Rabbin için namaz kuk emirdir, rabbin için hayvanı boğazla, bu da bir emirdir. Bunları birleştirdiğiniz zaman artık Kevse suresine başka bir anlam verme imkanı kalkıyor.
YAHYA ŞENOL: Son soru. Vakıfta bayramlaşma olacak mı? Deri bağışı alıyormusunuz?
ABDULAZİZ BAYINDIR: Vakıfta bayramlaşma olacak Allah nasip ederse bayramın 3.günü saat 10’da. İlan edilmedi mi?
YAHYA ŞENOL: Yok. İlan ederler.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Etmediniz mi? Bayramın 3.günü 10’da ilan edin o zaman. Deri değil de parasını getirirlerse kabul ederiz. Deri ile bizim uğraşmamız mümkün değil. Ama parasını getirirlerse kabul ederiz.
FEGALİ: Birinin kullanımına verilsin zayi edilmesin. Malesef bazen atıyorlar.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Peki teşekkür ederiz.