Kelime Oyunları ve Şeb-i Arus

27 Aralık 2014 tarihinde yayınlandı. görüntülenme Mukayeseli Fıkıh Müzakereleri

ABDULAZİZ BAYINDIR: Allah, Adem(as)’ı biliyorsunuz yarattı. Ona bütün isimleri öğretti. Tabi isimlerden maksat o isimlerin ağit olduğu eşyadır. “Ve allemel Ademe esmae” diyor Allah Bakara suresinde. Orada “esmâel eşyai” demektir. Yani varlıkların isimlerini öğretti. Ve varlıkların isimlerini öğretti şeklindeki ayetin devamında “summe aradahum” diyerek, arapça bilenler açısından söylüyorum; “kulleha” diyerek sanki cansız, sanki değil zaten varlıklar cansız varlıklar. Onların her birisiniz cansız varlık olduğunu ortaya koymuş oldu. Arkasından “summe aradahum” diyerek hum zamiriyle yani akıllı varlıkları gösteren zamirle ayeti devam ettirince, bizim akılsız olarak gördüğümüz eşyanın içerisinde akıllı varlıklarda olan ilimin, bir bilginin olduğunu bize bildirmiş oldu. Dolayısıyla Allah, Adem(as)’ı yeryüzünde ilk defa yarattı. Gökyüzünde yaratması diye bir şey söz konusu değil. Çünkü “minha halaknakum ve fi ha nuidukum ve minha nuhricukum târaten uhra” diyor. Sizi topraktan yarattık, tekrar toprağa iade edeceğiz bir kez daha sizi topraktan yaratacağız. Taha suresi 55.ayet. Dolayısıyla Adem(as) bu dünyada yaratılmıştır. O cennet, bu dünyadaki bir bahçedir ve bu dünyada vefat etmiştir, yeniden dirilişi de yeniden bu dünyada olacak onun soyundan gelenlerde olduğu gibi. Şimdi Adem(as)’a bütün bilgileri öğretti, arkasından meleklere o bilgileri sordu. Melekler o eşyayı biliyor ama eşyadaki o bilgiyi bilmiyorlardı. Meleklere o bilgileri sordu, onların o bilgileri bilmediği ortaya çıktı. Zaten melekler, içinde İblis’in de oduğu meleklerin tamamı Adem(as)’ı kıskanmıştı. Çünkü orada diyor ki Allah Adem(as)’ın eşyadaki o bilgileri anlatmasından sonra; “e lem e kul lekum inni â’lemu gaybes semâvâti vel ard” size dememişmiydim ben bilirim göklerin yerin gaybını yani bilmediğiniz şeyler var burada. “Ve â’lemu mâ tubdune ve mâ kuntum tektumun: sizin açığa vurduğunuzu biliyorum”(BAKARA 33) açığa vurdukları nedir meleklerin? “Subhâneke lâ ilme lena illâ mâ allemtena: sana boyun eğeriz, bizim herhangi bir bilgimiz yok senin bize öğrettiğinden başka”. “İnneke entel alimul hakim: bilen sen, doğru karar veren sensin”(BAKARA 32) diyerek Allah’a bağlılıklarını ifade etmişlerdi ama bu açıkça söyledikleri. Bir de içlerinde gizledikleri vardı tüm meleklerin. Biliyorsunuz bizde tamamen kurana aykırı bir anlayışla meleklerin sorumlu varlıklar olmadıkları, asla hata etmeyecekleri şeklinde bir ön görü vardır. Hiç öyle değil. Onlar da bizim gibi sorumlu varlıklardır, onlar da ibadetle şeydir. Onlar cinlerin Allah tarafından görevlendirile takımıdır. Yanlış bir şey yaparsa görevden uzaklaşır tıpkı İblis gibi. O zaman Allah emir verdi, Adem’e secde edin dedi hepsi etti. Kendi içlerindeki o gizledikleri şeyi bastırabildiler. Ama İblis kıskançlığını bastıramadı ve Adem’e secde etmedi. Kendine göre bir takım hayaller kurdu, kurgu oluşturdu. O kurguya göre hareket etmeye başladı. Sonra biliyorsunuz Allah, Adem(as)’ı o bahçeye yerleştirdi. Bir bahçeye yerleştirdi ki o bahçede bütü ihtiyaçları var Adem(as)’ın. Herhangi bir eksiği yok. Zaten orada şöyle söylüyor Allah. İblis secde etmiyor. Secde etmeyince zaten Allah’a diyor ki “ya Rabbi bana kıyamete kadar yaşama fırsatı ver” diyor. Bakun ya Rabbi dediği zaman ne yapıyor? Allah’ın varlığını birliğini inkar ediyor mu? Hayır. Kıyamete kadar “enzirni ilâ yevme yub’asun” diyor Araf suresi 14.ayet. Bunların yeniden dirilecekleri güne kadar bana süre ver diyor. Bu şunu gösteriyor: demek ki bunlar da ölümlü varlıklar. Ölümlü varıklar olduğu için süre istiyor. Ondan sonra Allah “inneke minel munzarin”(ARAF 15) deyince “sen kendisine süre verilenlerdensin” deyince demek ki süre verilen başkaları da var. Şimdi o imkanı elde edince doğru yolun üstünde oturacağım diyor Allah’a. Ondan sonra “lâ tecidu ekserahum şakirin”(ARAF 17) diyor. Doğru yolun üstğnde oturacağım, sağdan soldan, önden, arkadan geleceğim çoğunun teşekkür etmediğini, nankörlük ettiğini göreceksiniz. Zaten nankörlükle kafirlik aynı kategoride değerlendirilen şeydir. Adem(as)’ın bütün ihtiyaçlarını karşıladığı bir bahçe ki onu Allah Taha suresinin 118 ve119.ayetinde söylüyor ve diyor ki sakın haa İblis seni bu bahçeden çıkarmasın diyor. Çünkü İblis doğru yolun üstünde otururum diyor ya. Allah da hayatı imtihan için yaratmış. Sakın buradan çıkarmasın diyor. Çünkü burada diyor mealden okuyayım ben. Çünlü metne dalarsam kendime hakim olamada bazı hatalar söylemeye başlıyoruz. “Ey Adem, bu hem senin içün hem eşin için büyük bir düşmandır”. İblis. Niye? Çünkü İblis, ondan sonra kovuluyor bulunduğu yerden. Yani birinci kat semada bulunur melekler, oradan kovuluyor. Artık bir daha birinci kat semaya çıkamıyor yıldızların bulunduğu yere çıkamıyor. Çıktığı zaman kovuluyor, ayerlerde var. Oradan kovuluyor. Oradan kovunca sebebinin de Adem olduğunu biliyor. Allah diyor ki; “Ey Adem. Bu hem senin için hem de eşin için büyük bir düşmandır. Sakın sizi bu bahçeden çıkarmasın. Sonra yorulur, sıkıntı çekersin. Burada senin için ne acıkma ne de çıplaklık vardır. Burada sen susuzluk da çekmezsin sıcakta da kalmazsın”. Yani bütün ihtiyaçlarını karşılamış. Allah, ilk inen surelerde Alak suresinde diyor ki; “alleme bil kalem allemel insâne mâ’lem yâ’lem: Allah kalemle öğretti o insana bilmediğini öğretti”(ALAK 5). Dolayısıyla o insan Adem(as). Adem(as)’a yazıyı Allah öğretmiştir. Öyle yazının icadı diye bir olay yok. Ve insanlar öyle cahil falan gelmemişler. Bilmem taş devri yontma taş devri, bilmem ne devri… bunlar kendilerini Allah’ın yerine koyan insanların anlattıkları şeylerdir. Bunlar kabul edilebilir şeyler değil. Birçoğu cahil birçoğu da biz biliriz başka kimse bilmez diyen, kendi hayallerinin peşinde giden insanlardır. Yok efendim Sümerler ile başlamış bilmem ne bunları kabul edilebilir bir tarafı yok. Adem(as) okuma yazma bilerek dünyaya gelmiş. Ondan sonra diyor ki Allah devamında; “innel insâne le yatga” (ALAK 6) insanoğlu tuğya eder. Tuğyan ne? Şimdi bakın ben şuradan tuğyanın ne olduğunu size göstereyim. Bu, bir bardak su. Doldurdum, ne oldu? Taştı değil mi? Tuğyan, sınırlarında duramayıp sınırı aşmak demektir. Evet suyun çoğu bunun içerisinde ama taştı. İnsanoğlu taşkınlık eder, kendine çizilen sınırları aşar “en reahus tağna: kendisini mustağni görürse” ihtiyaçlarının karşılandığını görürse. Şimdi Adem(as) da ihtiyaçları tamamen karşılaşmış pozisyondaydı. Hiç problem yok. İşte bütün ihtiyaçların burada karşılanıyor. Her şey var. Ve C.Hakk da Ona dedi ki; sakın ha seni buradan çıkarmasın. Ondan sonra Adem(as)’a şeytan ne yaptı? Kuranda bir ğay suçu vardır ğay. Ğay suçu ne demek? Ğay ve Keyd var. İşte “yekidûne keyden ve ekidu keyd”(TARIK 15-16). Keyd, biz türkçede oyun deriz. Yani oyun hem iyi anlamda olur hem kötü anlamda olur. Mesela savaş oyunları değil mi? Ne yaparsınız? Taktik geliştirirsiniz. Dersiniz ki işte şöyle şöyle bir şey yaparız, şu sonuca varırırz diye hedef belirlersiniz kendinize. O hedefe varmak için bir kurgu yaparsınız, buna da oyun denir. Şimdi bu kurgu sizin kurgunuzsa gerçekten dürüst bir şekilde yaptığınız kurguysa gayet güzeldir. Ama birileri sizi oyuna getirmek istiyorsa sizin için çok güzel hedef koyar bu tarafa. Hakikate son derece cazip olur, oyunu da o kurar ve sizi düşürür. Evet ENES hoca sizden şey yapalım. Bak ğay suçu vardır ki baştan şunu söyleyeyim; bu ğay suçunu hem Adem(as) işlemiştir hem İblis işlemiştir. Bütün hepimiz bu suçla yüz yüzeyiz. Hepimizin böyle bir tehlikesi var. Karşımızda rakip görmediğimiz zaman sınırları aşarız. Çok dikkatli olalım.

ENES ALİMOĞLU: Ğay kuranda rüşdün hilafı olarak geçiyor.

ABDULAZİZ BAYINDIR: Olgun davranma değil. Reşid demek arkadaşlar, ne yaptığını bilen aklı başında. Rüşdün hilafı dediğin zaman çocukça davranış. Yani bir dondurma veriyorsun bir çok şeyi yaptırıyorsun ona.

ENES ALİMOĞLU: Bakara 216, Araf 146.ayetlerde rüşdün hilafı olarak geçiyor. Lugat anlamı tüm baktım, el ğayyu cahlun min itikadin fasidin diyor.

ABDULAZİZ BAYINDIR: “Cahil”i nasıl anlamlandırıyorlar baktınız mı ona?

ENES ALİMOĞLU: Yok. Ona bakmadım.

ABDULAZİZ BAYINDIR: Cahil kelimesi, bilmemek cahillik diye biz türkçeye tercüme ediyoruz. Bilmemek cahilliktir, doğru ama bildiği halde bilmez gibi davranmak da cahilliktir. Türkçemizde de vardır. Adam yanlış yapar, “ya sen bunu nasıl yaparsın kardeşim”. “Ya işte bir cahillik ettik” der. Ne demektir? Yani bildiğim halde yanlış davrandım. Arapçada olan bu, türkçede de aynı anlam vardır. Bu şeyde “ğay”a ne dediler: cahlun min itikadun fasidin”. İtikat ne demek? Bu akit ile itikat, kendini bir şeye bağlama. Bir hedef belirliyorsun, kendini ona bağlıyorsun. Ama o hedef yanlış. Yanlış bir hedef. Allah’ın kabul ettiği bir hedef değil. Kendini ona bağlıyorsun, orada şeyin var. Bildiğin halde bilmemiş gibi davranıyorsun. Mesela bugün ticari sahada çalışan bir çok kimse ya da zengin olmak isteyen bir çok kimse diyor ki; “ben bankadan kredi alırsam zengin olurum” diyor. Allah halbuki onu yasaklamış. Oradan zengin olduktan sonra tevbe eder kurtulurum falan diyor. Yanlış bir hedefe kendisini kilitleyerek Allah’ın yasaklarını görmezden geliyor. Ondan sonra bakıyorsun ki kendine göre orada bir takım kılıflar bulmaya çalışıyor.

ENES ALİMOĞLU: Sonra bu itikadı fasidi ikiye ayırıyor. Birincisi el cahlu keydekum min kelul insan. Gayrı muattakıdın itikadın la salihan alâ fasiden diyor. Hiç bir şeye itikat etmede yapmak.

ABDULAZİZ BAYINDIR: Bazen bit insan yanılabilir, hata yapabilir bir öngörüsü yoktur. Faiz gibi Allah’ın asıl yasakladığı bir yoldan giderek hedefine ulaşmıyor. Yani Allah’ın yasakladığı yolda gidip hedefine ulaşacağını düşünüyor. Ulaştıktan sonra ben vazgeçerim diyor. Bazen böyle olmaz diyor. Bazen yan

ENES ALİMOĞLU: Yekunu itikadi şey’in fasidin

ABDULAZİZ BAYINDIR: Bazen yanlış bir şeye kendisini bağlaması şeklinde olabilir.

ENES ALİMOĞLU: Ğava kökünde gelen iğva kelimesi var. İğva kelimesi “tezyini reculi şey’a hatta yuhassinehu indehu” diyor.

ABDULAZİZ BAYINDIR: Bir kişinin bir kişiye süslü göstermesi onun güzel görünmesini sağlaması şeklinde.

ENES ALİMOĞLU: Şimdi o ğava kelimesinden türetilen muğavvat kelimesi var, “el muğavvatu hafretu said” diyor. “tuhteferu ziybi ve yucalu cedyun iza nazare ziybu ileyhi sakate aleyhi yuriduhu fe yusadık”.

ABDULAZİZ BAYINDIR: Diyor ki; bu kelimenin esas çıkşı şöyle: araplar bir çukur açıyorlarmış, içerisine bir oğlak bırakıyorlarmış. Çukurun üstüne de olabilir. İçine çıkamayacak şekilde ama kurt görebiliyor oğlağı. Kurt, oğlağı almak için gelince çukura düşüyor ve avlanıyor. İşte esas ğava bu. Şimdi bakın Allah, Adem(as)’a ne dedi?

ENES ALİMOĞLU: Orada da şöyle bir söz var: “Men hafere ğavaten el şekki fi ha”.

ABDULAZİZ BAYINDIR: Bizde de vardır onun karşılığı. Türkçede de var. Ne derler? Kendi kazdığı kuyuya düştü falan denir yani. Araplarda da bu şekilde bir söz varmış. Zaten insanlar bunu yaparlar yani. İblis kendisi için bir hedef belirliyor. Diyor ki mesela Allah’tan kıyamete kadar yaşama yani yeniden dirilme zamanına kadar yaşama hakkı tanınınca nasıl olsa insanlar ölmüş olacak. O arada da tevbe eder paçayı kurtarırım. Tıpkı faizli para alayım, şöyle yapar kurtarırım demek gibi. İblis kendisini böyle yanlış bir hedefe kilitlemiş. Allah’ın istemediği yoldan gidecek. Ama İblis orada kendini ilahlaştırmıştır. Onu biraz sonra ayetlerden göreceğiz. Adem(as)’a da İblis çok cazip bir hedef gösteriyor. Nedir o cazip hedef? Diyor ki bakın burada; “ya ademu” İblis geliyor Adem’e. “Hel edulluke alâ şecerate huldi: sana ölümsüzlük ağacını göstereyim mi?”. Edebiyatta vardır âbı hayat kaf dağının arkasında falan. Âbı hayattan içtiğin zaman ölüsüzleşirsin falan diye. İşte onun değişik şekli. Çünkü herkesin hayalidir ölümsüzleşmek. “Sana ölümsüzlük ağacını göstereyim mi?”. Başka? “Ve mulkil lâ yebla: ve yok olmayacak bir saltanat”(TAHA 120). Muhteşem bir şey yani. Öyle bir saltanatın olacak ki  yok olmayacak. Ve ölümsüzlük ağacı. AllahAllah! Müthiş bir hedef. Buradaki oğlak o. Ölümsüzlük ağacı, yok olmayacak saltanat. Adem’in aklı başından gidiyor. Size birisi gelip diyor ki; “Türkiye’nin bir numaralı zengini olmak istermisin?”. “Bütün siyasetçiler gelip senin önünde eğilecek”. Kim istemez. İşte şuradan şunu al, buradan bunu al tamamen batıl yollar. Diyor ki; işte şu ağaç , bundan yedin mi. Allah da yasaklamış. Adem(as) Allah’ın yasakladığını bilmiyor mu? Ama ne diyor; “innel insane le yatga”(ALAK 6) nasıl olsa bütün ihtiyaçları karşılanmış ya illa sınırlarını aşacak. “Fe ekela minha: ikisi de o ağaçtan yediler”(TAHA 121) Karı koca. Niye? Ebediyete kavuşacaklar, yok olmayacak bir saltanat ellerine geçecek. Müthiş bir şey. Halbuki Allah ne dedi? “Şeytan sizi buradan çıkarmasın”. Mesela bir örnek: Allah diyor ki kuranda; “faiz ekonomiyi daraltır, zekat geliştirir”. Bizimkiler ne diyor? Bekara karı boşamak kolay diyor. Ekonomiyi önce bir düzeltelim sonra faizi yasaklarız. Aynen Adem(as)’ın yaptığı gibi. Demek ki Allah’ın gösterdiği yolu bir kere bir aşalım. Allah’ın gösterdiği yolla bir yere varılmaz. Oradan bir yere varamazsınız. Peki ne yapacağız? Şeytanın gösterdiği yoldan gideceğiz, zenginleştikten sonra şey yaparız. İkisi de o şeyden yediler. Yedikten sonra ne oldu? Yedikten sonra hemen elbiseleri soyuldu, o bahçenin yapraklarıyla kapatmaya çalıştılar. Araf suresinde 20-25 arası Allah diyor ki Adem ile Havva’ya; “e lem enkehuma an tilkuemş şecerah: sizin ikinizi de şu ağaçtan yasaklamamışmıydım?”. “Ve e kul lekuma inneş şeytâne lekuma aduvvun mubin: ikinize de dememişmiydim şeytan ikinizin de açık düşmanıdır?”(ARAF 22). Tevbekar oldular ama ellerindekini de kaybettiler. Dolayısıyla o ne oldu? Şeytanın açtığı kuyuya düştüler. Bir de Araf’ta “fe bima ağveyteni” diye şey var. “Fe bima ağveyteni le ek’udenne lehum sırâtekel mustakım”(ARAF 16) diyor. Allah’a diyor ki “sen benim bu duruma gelmeme sebep oldun”. Neden? Allah İblis’e diyor ki gene Araf suresinde sayfanın ilk ayeti; “ma meneâke ellâ tescude iz emertuk” (ARAF 12). “Adem’e secde etmeni emrettiğim halde seni engelleyen ne oldu” diyor. “Kâle ene hayrum minh: ben daha hayırlıyım”(ARAF 12) diyor. Kendini önce C.Hakk ile eşit tutuyor. “Fe lâ tec’alu lillahi endaden” diyor Bakara 22.ayet. Allah’a kendini eşit sayan kimseleri şey yapmayın. Kendini C.Hakk’a eşit görmeyin diyor. Kendisini Allah ile eşit görüyor, ondan sonra da o konuda ben daha iyi biliyorum diyor. Diyor ki “ben daha hayırlıyım”. “Halakteni min nârin ve halaktehu min tiyn: beni ateşden, onu çamurdan yarattın”(ARAF 12). Yaratan sensin yine diyor ama bu işi ben daha iyi biliyorum diyor. Kendisini ilah haline getirmiş oluyor İblis. Allah ile denkleştiriyor. O da ğay suçunu işledi. Ondan dolayı “fe bimâ ağveyteni”. Buna sen sebep oldun deler ya. Bunu sen istedin. Kendini suçlu görmezler. Buna sen sebep oldun diyor. Aynı suçu bakın Taha suresinde “fe âsa ademu rabbehu ve ğava” 121.ayet. Diyor ki 121.ayette C.Hakk’ın ifadesi bu. “Fe asa: isyan etti”. İsyan. Kim? “Ademu”. Kime etti? “Rabbehu: Rabbine”. “Fe ğava”(TAHA 121) isyan ederek kendisini o yanlış hedefe kilitledi. Yani o ğay suçunu işledi. Yani İblis’in işlediği suç da ğay, Adem(as)’ın işlediği suç da ğay. Peki Adem ile İblis’in farkı ne? İblis kendisini Allah ile eşit gördü. Yani ilahlık noktasına koydu. Adem ne dedi Havva ile beraber? “Rabbena zalemna enfusena: ya Rabbi biz yanlış yaptık”. “Ve in lem tağfirlena ve terhamna lenekulenne minel hasırin: eğer bizi bağışlamaz bize merhamet etmezsen biz de hâsirlerden oluruz” (ARAF 23). Şimdi bu ilk olay çok önemlidir. Buradan Şeb-i Aruz meselesine geçeceğiz. Mesela Mevlana’da kendisini ila noktasında gören bir insandır. İlah olarak görür. Efendim bunu nerden? Öyledir kardeşim. Yani bunu kendi kitaplarından okuyacağız biraz sonra göreceksiniz. Aynen İblis gibi kendisini Allah ile denk gören birisi. Aruz ne demektir biliyormusunuz? Gelin. Şeb-i Aruz? Gelin gecesi. Farsçada Şeb-i Aruz’un manası nedir Sonia Hanım? İranlılar ne der Şeb-i Aruz derken?

SONİA CİHANGİR: Düğün yaptığında ilk gece.

ABDULAZİZ BAYINDIR: Düğünün ilk gecesi. Zifaf gecesi. Peki Şeb-i Aruz’da Mevlana kiminle birleşiyor? Allah ile birleşiyor. Bu çirkinliği görüyormusunuz. Ve bu çirkinlik kutlanıyor her sene. O kadar güzel kelimelerle şey yaparlar ki. Hedef çok güzel kelimelerle şey yapılır. İblis şunu göstereyim mi, bunu göstereyim mi diye Adem ile Havva’yı şey yaptığı gibi. Efendim muhabbetten Muhammed oldu hâsıl. Kim kiminle muhabbet etti de Muhammed doğdu? Ne demek muhabbetten falan doğdu. Kimin kiminle muhabbetinden Muhammed doğuyor? Çok cazip geliyor insanlara. Muhabbetten Mumhammed oldu hâsıl. Muhammedsiz muhabbetten ne hâsıl. Yani her sevginin arkasından Muhammed mi doğacak? Zannediliyor ki işte efendim sevgi. Güzel. Bak bu sevgi kelimesi de bu kelimeler tuzak kelimelerdir. Çok dikkat etmek lazım. Yani öyle şeyler söylerler ki çok cazip gelir. Ondan sonra kelimelere çok dikkat etmek lazım. Allah’ın rızasına, Allah’ın ayetlerine kilitlenmek lazım. Allah’ın ayetlerine kilitlenmezseniz sapıttığınızı çok sonra farkedersiniz. Bakın C.Hakk bize kendi tarafından öğretilmiş, eğitilmiş, bilgiler verilmiş Adem(as)’ı örnek veriyor. Melek durumunda olan İblis’i örnek veriyor. Bunların ikisinde de bilgi problemi yok. Allah’ın varlığı ve birliği konusunda hiç birinin şüphesi yok. Ahiret konusunda hiç şüphesi yok. Efendim falancaya nasıl böyle dersin? Ya ben demiyorum kardeşim. Doğru öğrenin. Aynı tehlike benim için de söz konusudur. Ben kendimi her zaman bu konuda uyarmaya çalışıyorum. Mesela Resulullah’ın bir an olsun beni bana bırakma diye C.Hakk’a dua etmesini pek anlayamazdım eskiden. Zaman geçince anlıyorsunuz. Gerçekten çok önemli. Yani birazcık bi “tuu diyeceğum” desen Temel gibi, küt diye gidersin aşağıya. Bir an olsun Allah’ın emirlerinden şey vermemek lazım. Biliyorsunuz burada çok büyük bir uluslar arası tehlikeye dikkat çekmek için bu toplantı bu dersi yaptık. İnşallah bir kaç ders daha devam etmek zorunda kalabiliriz. Şimdi önce Mevlana’nın kendisini ilah gördüğüne dair bir takım şeyleri okuyacağız. Mevlana’nın bu Mesnevisi. Çok küçük kitap, gömlek cebinize koyup gezdirebilirsiniz! Gerçi kaldırması çok ağır ama. Şimdi bunun ön sözü var. Şimdi Mevlana’nın kendisini nasıl ilah gördüğüne dair olan şeyleri bir okuyalım. Aslında bu hazırlık. Asıl dikkat çekeceğimiz şey biraz sonra gelecek onu VEDAT YILMAZ’tan dinleyeceğiz de ama bu, oraya hazırlık. Müslümanlar nasıl bir tuzağa hazırlanıyorlar onu bir görelim diye. Gene bir İblis tuzağı ile yüzyüzeyiz. Onu göstermeye çalışıyoruz.

ABDURRAHMAN YAZICI: Tasavvufta özellikle bazı felsefeciler tarafından bası tasavvuflar tarafından doğru olarak kabul edilen bir bilgi kaynağı var. Bu da keşfi bilgi diye. Bunun bilgi kaynağı olup olmayacağı tartışılmış. Ne kadar doğru bir kaynağı olduğu tartışılmış özellikle hadis ilminde ve fıkıhta bunlar kelamda bilgi kaynağı kabul edilmezken özellikle tasavvufta, böyle bir bilgi kaynağı kabul edilmiş. Örneğin bazı muhaddisler mutasavvıfların bazı hadislerin keşfi yolla sahih olduğuna dair sözlerini en azından bu muhaddislerin yaptığı çalışmalara bir saygısızlık olarak kabul etmişler, böyle bir şey olamayacağını söylemişler.

ABDULAZİZ BAYINDIR: Keşif demek nedir? Sır kapılarının açılması manasına geliyor. Bize kapılar açıldı. Kuranda bşr tek keşif kelimesi geçer, o da ahiretle alakalı. “fe keşefna anke ğıtaeke fe basûrekel yevme hadid”(KAF 22) Kaf suresinde. Ahirette bütün engeller kalkacak, herkes her şeyi görecek. Bu ayetteki o tek kelimeyi alır, kendi kafalarına göre anlam verir ve keşfin delili yaparlar.

ABDURRAHMAN YAZICI: Bu konuda Reşat Hoca’nın da bir makalesi var. Bilgi Kaynağı Olarak Tasavvufta Keşfin Değeri. Genel olarak bu seyri suluk esnasında mutasavvıfların söyledikleri bilgilerin doğru veya keşif yoluyla elde ettikleri bilgiler tam olarak doğru kabul edilmezken bu seyri sulukunu tamamlayıp yani isterseniz makaleden okuyayım. “Seyri sulükünü tamamlayıp belli bir mertebeye ulaşanların keşfi bilgisinde genellikle hata olmayacağı belirtilmiştir”.

ABDULAZİZ BAYINDIR: Hata olmazmış yani onlarda.

ABDURRAHMAN YAZICI: “Zira bu kimselere gelen bilgilerin doğruluğu kesinliği ve kaynağı açısından vahiyle eş değerde olduğu kabul edilmektedir.

ABDULAZİZ BAYINDIR: Vahiyle eş değerde. Bunu unutmayın bakın. Keşif yoluyla aldıkları bilgi vahiyle eş değerde.

ABDURRAHMAN YAZICI: “İmam Gazali, meşhur eseri İhya’da ilham ile meydana gelen ilmin sebebi mahalli bir ilim olması bakımından vahiyle hiç bir farkı olmadığını, aralarındaki tek farkın vahiyde ilmi getiren meleğin görülmesi olduğunu belirtir”. Kaynağını da belirtmiş Reşat Hoca. Makalenin 90.sayfasında yer alıyor. Sanırım derginin de 5.sayısında.

ABDULAZİZ BAYINDIR: İstanbul Üniversitesi, İlahiyat Fakültesi dergisinin. Bak şunu söylüyor. Tekrar edeyim de şey yapsın diye. Abdurahman biraz hızlı konuşuyor. Diyor ki. Ben onun metnini hatırlıyorum tabi şeyden. İhya-u Ulum-id Din’de olacak.

ABDURRAHMAN YAZICI: Kaynağını da vermiş Hocam. 3.cildin 25.sayfası.

ABDULAZİZ BAYINDIR: Diyor ki; “Allah’ın elçileri ile bizim aramızdaki tek fark, onlar bilgilerini melek vasıtasıyla alırlar biz doğrudan alırız. Ama eşdeğer diyerek aslında onlara tevazu gösteriyorlar. Yoksa Allah’ın elçileri doğrudan alamıyor melek vasıtasıyla alıyor, ama bunlar doğrudan alıyorlar.

ABDURRAHMAN YAZICI: Yine makalenin ilgili yerini okuyacak olursak “Gazali’nin bu görüşü, daha sonra gelen mutasavvıflar tarafından benzer ifadelerle tekrarlanmıştır. Örneğin Muhiddin İbnül Arabi (öl 1240) sufilerin kaynağı, peygambere vahiy getiren meleğin kaynağı ile aynıdır”.

ABDULAZİZ BAYINDIR: İbni Arabi ne diyor? “Sufilerin kaynağı, peygambere vahiy getirenin kaynağı ile aynıdır” diyor. Sufiler aynı kaynaktan alıyor yani.

ABDURRAHMAN YAZICI: “Onlar zahirde peygambere uymak suretiyle uyguladıkları ahkamı sırrı da Allah’tan almaktadırlar”.

ABDULAZİZ BAYINDIR: Yani görüntüde peygambere uyuyor gibi gözükseler de aslında o hükümleri peygamberden değil doğrudan Allah’tan alırlar. Sonra bir de bilmiyorum şeyde gördünüz mü Muhiddin Arabi kendisi için der ki; ben der hatemul evliyayım. O kitapta şey yapmış  olabilirsiniz. Az önce Fehmi’de vardı. “Ben hatemul evliyayım, Muhammed hatemul enbiyadır”der. “Bu hatemul evliya, duvarın altın tulasıdır” der. “Ama hatemul enbiya da kerpiç tuğlasıdır” kerpiçtir diyor. Yani Resulullah duvarda kerpiç, kendisi altın. Bunu Fususul Hikemi’nde söyler. Yani az önce aynıdır derken tevazu etmişler dedik ya bu böyle. Yani burada aslında İblis ile Adem arasındaki fark gibi. Adem(as) hatasını kabul ediyor. Gerçi o durumda olmuyor Allah’ın nebilerinin böyle bir durumları söz konusu olmamış ama. Sen o şeyi buldun mu? Bul da kaynağını gösterelim. Ben bizzat kitabından okudum çok iyi hatırlıyorum.

ABDURRAHMAN YAZICI: Mesnevi’nin baş tarafındaki mukaddimede de bunun keşif yoluyla alındığına ilşkin anlaşılan ibareler, ifadeler olduğunu görüyoruz. Bu ifadelerden ilki örneğin “hâza kitabul mesnevi lehuve usulü usulü usulüd din keşfi esraru usul vel yakın”.

ABDULAZİZ BAYINDIR: Bu, Mesnevi’nin önsözü ki bu orjinal baskıdır. Diyor ki; “bu, Mesnevi kitabıdır. Bu “usuli usuli usulid din: dinin asıllarının asıllarının asıllarıdır”. Peki bu dinin asılları yani temel kaynakları nelerdir? Derler hani kitap, sünnet, icma, kıyas derler gelenekte. Peki asıllarının aslı nerededir? Levhi mahvuzdadır. Levhi Mahvuzun aslı nerededir? Allah’tadır. Bunlar levhi mahvuzdan da almazlar direk Allah’tan aldıkları için, öyle inandıkları için bu diyor ” asıllarının asıllarının asıllarıdır”. Tercüme doğru yapılmış, karşılaştırdık da. İstersen o kitabı da göster.

ABDURRAHMAN YAZICI: Bu da tercümesi. Mesela burada genel olarak Mesnevi’yi öven ifadeler var. Bunun ne olduğuna ilşkin, nasıl olduğuna ilşkin. “O Allah’ın en büyük fıkhıdır, en aydınlık yoludur”.

ABDULAZİZ BAYINDIR: Burada olan Allah’ın fıkhı. Allah’ın fıkhı ne demektir? Allah’ın anlayışıdır, kavramasıdır.

ABDURRAHMAN YAZICI: “Allah’ın açık delilidir. Işığı hali, içinde kandil bulunan delik gibidir. Bu ayetten atıf.

ABDULAZİZ BAYINDIR: Allah’ın ayetini, kitabı meth etmek için kullanıyor. Said Nursi de aynı şekilde kullanır. Kendi kitabını ayetlerle süslemeye çalışır.

ABDURRAHMAN YAZICI: “Sabahın ilk anlarında daha parlak verir. O pınarları da dalları bulunan gönül cennetleridir. Onu meth ediyor ve onun keşif yoluyla kendisine ilham edildiğine ilşkin ve kuranla hemen hemen çok önemli. Onu açıkladığına dair ifade de var.

ABDULAZİZ BAYINDIR: Kuranın çok üstünde olan bir kitap. Zaten öyle söylüyor. “Usulü usulü usulid din” diyor. Burada o kadar çok ilah vardır ki. Mesela İbni Arabi’nin felsefesinde. Ona fazlaca girmeyeceğiz. Asıl vermek istediğimiz mesajı kaybetmemek için. Ama bu arada Mevla’nın olduğu bilinen, şunu da söyleyelim yani Mevlana böyle yazmıştır diyorlar. Bugün insanların kabul ettiği Mevlana da o zaten. Gerçek Mevlana’nın bununla ilgisi olmayabilir. O bizi ilgilendirmiyor.

ABDURRAHMAN YAZICI: Ona ilşkin “ben, ben değil kuranem ben candarem” şeklindeki.

ABDULAZİZ BAYINDIR: Ben yaşadığım sürece kuranın kölesiyim. Kim ki benden kuran dışında bir şey naklederse onda essuhari bizânem diyor değil mi? “Ondan da onun sözünden de şikayetçiyim” diye şeyi var. Gerçekten kurana uymuş bir kişi olabilir. Ama şu anda Mesnevi diye şu kitapta öyle, bir de Onun Divanul Kebir diye bilinen bir kitabı var. Sonia Hanım da o konuda İran’da Mevlana uzmanı olan bir arkadaşı ile irtibat kurdu. Onunla alakalı bir şiirinden kısaca örnek verecek ondan sonra esas konuya geçeceğiz. Bu Mesnevi uzmanıyla ilgili de kısa bir bilgi ver.

SONİA CİHANGİR: Aslında Mevlana hakkında yazılan divanlara baktığımızda gerçekten şaşırtıcı beyitler gördüm ve İran’da o uzmanla irtibata geçtim. Buradan ona teşekkür ediyorum. Huccetul İslamul Muslümin Hamidi cevapladı. Şöyle bir beyit var. Diyor ki: (44:17-44:24 anlayabildiğimi yazdım)”Faşbeguf in suhara şems meni be hudeyman estibu hakrısi ey hakkı hakkızormen”. Diyor ki açık söylerim, net söylerim ki benim Şemsim..

ABDULAZİZ BAYINDIR: İstersen Şems’in bir hikayesi var hikayesini anlat ki anlasınlar. Yoksa konu anlaşılmaz.

SONİA CİHANGİR: Aslında Şems-i Tebrizi bu Mevlana’nın ustadı olarak görülen bir kişi. Onun ilk birbiriyle mulakatlanmalarını şöyle yazıyorlar. Kaynağı da Mevlana’nın müridinden aldım bunu. Diyor ki; bir gün pazarda Selahaddin Pir, kendi hücresine bakıyor pazarda Mevlana ve birkaç müridleri orada dolaşıyorlardı. Sonra bir ağaç kuşu gibi (ağaçkakan) tık tık diye böyle bir ses geliyor. Hak hak diye hep sürekli. Sağ ayağını yukarı kaydırıp öyle dolaşıyor hak hak diye. Herkes de şaşkun ona bakıyorlardı. Akşama kadar böyle dolaştı diyor  Mevlana. Dönüşte de çok üzgündü. Neden üzgünsünüz? Şems gitti buradan diyor. Hüsameddin Çelebi de hastalanmış. Selahattin Sarkub, o da bir arifti, ölmüş diye. Sonra ilk mulakatı orada hatırlıyor.

ABDULAZİZ BAYINDIR: Yani Şems ile ilk karşılaşmasını anlatıyor şimdi. Çok üzgünmüş. Çünkü Şems gitti, neydi molla?

SONİA CİHANGİR: Hüsamettin Çelebi, Selahattin Serkub diye çok büyük bir alim, O da ölmüş diye orada üzgün dururken kendinin Şems Tebrizi ile olan ilk mülakatını anıyor orada. İlk mülakatı şöyle olmuş. O dönemlerde Mevlana çok genç birisiydi ama yavaş yavaş müridleri çoğalıyorlardı. Müridleriyle oturuyordu bir arada. Sonra birisi geliyor ondan daha yaşlı olan birisi. Saçları düzensiz, kılık kıyafeti düzensiz, terk-i dünya yapan birisi gibi. Geliyor ve Mevlana’ya sana sorum var diyor. O da buna önemsemeden bakıyor. İğreniyor biraz onun dış kıyafetinden. Buyur sor diyor. O da diyor ki; bak Allah’ı daha iyi tanıyan kim var bu dünyada diyor? O da diyor ki; bu senin sorduğun soru aslında mantık dışı soru. Allah’ı en iyi tanıyan islam peygamberidir diyor.

ABDULAZİZ BAYINDIR: Diyor ki orada Muhammed mi üstündür Beyazıdi Bestami mi daha üstündür diye soruyor değil mi?

SONİA CİHANGİR: Devamında diyor. Senin dediğin Muhammed eğer daha iyi bilirse Muhammed üstün olmalı değil mi diyor. Evet diyor, öyle. O zam an Muhammed mi daha iyi bilen Beyazıdi Bestami mi? Bu diyor ben sana söylüyorum Muhammed’ten daha iyi bilen yok. O zaman diyor neden Muhammed ben Allah’ı hakkı marifethi bilemedim yani Allah’ı iyi tanıyamadım diye..

ABDULAZİZ BAYINDIR: Mârefnâke hakka mârifetike mâ’ruf: seni hakkıyla tanıyamadık”.

SONİA CİHANGİR: Muhammed bunu söylemiş diyor peygamber olarak. Ama Beyazıd da demiş ki; Rabbim benim menziletimi ne kadar yüce yapmış.

ABDULAZİZ BAYINDIR: Yok öyle değil. “Subhani mâ âzame şâni: Ben kendimi tenzih ederim, ben ne kadar yüce biriyim” demiş. Ne derece yüce birisiyim demiş Beyazid. Benim cübbemin içinde Allah’tan başkası yoktur diyor.

SONİA CİHANGİR: Öyle bir iddiada bulunduğu zaman ne dersiniz dese Mevlana da buna itiraz ederek ikisi münazaraya başlarlar. O ortamda müridleri bir oda hazırlıyorlar diyor ki siz isterseniz oraya geçip münazarayı orada yapın. İkisi giriyor odaya. Aradan iki saat geçtikten sonra bambaşka bir Mevlana içeriden dışarı çıkıyor. Çıktığı zaman da Şems Tebrizi hep hak hak diyor ama bu defa Mevlana da Şems Şems diye tekrar ediuor.

ABDULAZİZ BAYINDIR: Daha önce Şems Tebrizi diyor ki be hakkım, ben ilahım manasına diyor. Mevlana da Şens Şems diye zikir yapıyor. O kendini zikrediyor,o da Şems Tebrizi’yi zikrediyor. Allah Allah değil Şems Şems diyor.

SONİA CİHANGİR: Sonra bu beyitleri yazıyor. Aslında bu olaydan sonra diyor bir defa görmediler ki Mevlana ile Şems ayrı kalsın. Hep beraber dolaşıyorlardı. Ve bu beyitleri okuyordu, sık okuyordu. Epey uzundu ben sadece bu kısmını okuyacağım. Orada diyor ki;(17:44-17:49 farsça metin anlaşılmadı) yani diyor ki; açık söylerim, net söylerim ki benim Şemsim benim ilahım seninle hakka ulaştım, hakka iletenim diyor.

ABDULAZİZ BAYINDIR: Yani sen benim ilahımsın diyor. “Şemsimen hudayimen eztubi hakrisi diem: sen benim şemsimsin, sen benim ilahımsın” diyor Şemsi Tebrizi’ye, “ben seninle gerçeğe ulaştım” diyor.

SONİA CİHANGİR: Başka bir yerde de “kabeyim men koneştimen beheştemen muhize ruzgermen şemsimen hudeymen” yani “benim kabem de sensin mabedim de sensin”. Koneş, bu kabeden önceki Zerdüşler’in ibadet yerleri. Koneştimen diyor. Bu arada ben bunu okudutan sonra bu dediğim Hamidi ile irtibata geçtim. Dedim ki; bunu siz nasıl şey yaparsınız yani açıktan şirk gibi geliyor dediğimde o anlattı. Şöyle bir anlatım vermiş kendisi diyor ki; aslında bu demek istediği sen hudayımsın demek istemiyor, Allah’ın tecellisini Şems Tebrizi’de gördüğü için söylüyör.

ABDULAZİZ BAYINDIR: Zaten o şey hululiye. Allah senin vücuduna indi, onun için benim ilahımsın diyor. Yunus Emre’ye mâlederler ya ete kemiğe büründüm Yunus diye göründüm. Cübbeli Ahmed de ne diyor? Ete kemiğe büründü Mahmud diye göründü.

SONİA CİHANGİR: Evet aynı o anlamda. Böyle anlatıyorlar.

ABDULAZİZ BAYINDIR: Bu Mevlana’nın yine Mesnevisi’nde olan bir şey okuyayım. Denebilir ki Divan-ı Kebir Ona ait değil diye bir takım söz söylenebilir. Bu Beyazıd ile ilgili anlatıyor diyor ki; Beyazıd hacca gidiyormuş. Yolda bir fakire rastlıyor. Bu fakir Hint kaynaklı olduğunu gösteriyor bu tür şeylerin. Tabi hikaye uzun da ben burada şey yapayım bakın. 2215’den 2235’e kadar devam ediyor. Kısa okuyacağım çünkü asıl konumuzu kaybetmek istemiyorum. Esas büyük meseleyi biraz sonra dinleyeceğiz. Fakir diyor ki; ey Beyazıd diyor niyetin nereye? Gurbet dengini nereye götüreceksin? Beyazıd da diyor ki;”erken vakitte kabeye gitmeye niyetim var”. “Peki yol azığı olarak neyin var” diyor. “200 gümüş dirhemim var, işte elbisemin köşesine sıkıca bağlı” dedi. “Benim çevremde 7 defa tavaf et”. Şimdi Allah Onun içerisine girmiş oluyor ya. Bak biraz sonra açıkça göreceksiniz ifadeyi. “Benim çevremde 7 kere tavaf et, bunu hac tavafından daha iyi say. Ey cömert, o dirhemleri önüme koy”. 200 dirhemi bana ver diyor. “Bil ki hac yaptın ve muradın gerçekleşti. Umre ettin baki ömrü elde ettin. Temizlendin, Safa’da koştun”. Safa-Merve var ya. “Canının gördüğü hakkın hakkı için”. Beyazıd kimi görüyor orada? Fakiri görüyor değil mi? Kendine hak diyor. İşte az önce de Mevlana hak hak diye dönmüş, Şems hak hak diye dönmüş. Bir de enel hakk diyen Hallaç’tan bahsedilir. Enel hakk diyen hepsi var canım. Mesela Mahmud Efendi bizzat bana dedi ki; “Allah şeylerin alnında tecelli eder”. Onunla ilgili bizim Tarikatçılığa Bakış kitabında görürsünüz yani. Bizzat bana söyledi. Orada Cübbeli Ahmet de vardı, Ahmet Vanlıoğlu da vardı, Ahmet Ustaosmanoğlu vardı, Bayram Ali Karamustafaoğlu vardı, Bayram Ali Öztürk vardı ve cemaatın bütün ileri gelenleri vardı. Bu hepsinde var yani birinde ikisinde değil ki. Şimdi ismini vermeyeyim çünkü bugün çok fazla milletin, bu günkü idarenin çok önem verdiği bir şey de yayınladıkları kitapta şöyle bir şey var. Bir kitap yayınlamışlar Şârâni’nin Tabakatı diye. Efendim diyor kutub olmanın şartlarını yazıyor. Evvelin hakimi olmak, ahirin hakimi olmak, evvelin ve ahiri olmayanın hakimi olmak. Evveli, ahiri olmayan kim? Allah. Yayınlanmış, isim vermememin sebebi şu: onlarda halâ biraz düzelme ihtimali hissediyor gibiyim ama ondan da gerçi ümidim giderek tamamen bitiyor ama belki düzelirler diye. Onlarla ilgili kitap yazmadım. Diğerleri ile ilgili yazdım da. İbni Arabi söylüyor bunu. “Ve mel kelbu vel hınziru illâ ilahuna ve mel ilahu rahibun fi keniseti” diyor. Köpek de domuz da bizim ilahımızdır. İlah, kilisedeki papazdır diyor. Allah kilisedeki rahipden başkası değildir. İbni Arabi’de var o. Tabi. Neyse. İbni Arabi ile ilgili hazırlık yapmadığım için şu anda gösteremiyorum size şeyini ama şey ezberimde. Adama dedim ki; “ya kardeşim bunu nasıl yaparsınız?”. “Ya Hocam, tevil edilebilir”. O zaman dedim hristiyanları C.Hakk’ın kafir sayması da tevil edilebilir. Allah’ın oğlu: sevgidendir dersin. Baba: saygıdan. E n’oldu? Şimdi burada diyor ki; “canının gördüğü hakkın hakkı için”. Beyazıd kimi görüyor orada? Fakiri görüyor. Dervişi görüyor. “Canının gördüğü hakkın”. Kendisi neymiş? Hakmış. İşte orada Mevlana da hakk diye dönüyor. Kendine yemin ediyor, Allah’a değil. Dikkat edin. “Canının gördüğü hakkın hakkı için”. Az önce Sonia Hanım’ın söylediği savunma, savunulacak tarafı yok tabi de oradan da meselenin ne olduğunu anlıyorsunuz. Uzman öyle savunuyor işte. Yani Mevlana uzmanı savunuyor o cümlelerle. Bak “canının gördüğü hakkın hakkı için hak beni evine üstün tutmuştur”. Yine Allah’ı inkar etmiyor. Allah ile eşit sayıyor kendini. “Ama Hakk beni kendi evine üstün kılmıştır” beytullahtan üstünüm diyor. Allah üstün kılmış. Bu sözleriyle kendilerini kurtaracaklarını düşünüyorlar. “Kabe Onun lutuf eviyse de benim tabiatım Onun sır evidir”. Görüyor musunuz hep gizemli şeyler. “O evi yaptığından beri ona gitmedi”. Allah sanki mahallesinde oturan bir adam haşa. O evi yapmış, o evin ustası haşa. Oraya gitmedi. “Bu eve ise (kendi vücudunu diyor) o Hayy’dan başkası (Allah’tan başkası) girmedi”. Benim vücuduma da O’ndan başkası da girmedi” diyor. “Madem beni gördün Hakkı gördün”. Beni gördün ya Allah’ı gördün. İşte Mahmud Efendi de bak diyor ki; bakarsa Allah’ı görürsün alnına. Bizzat bana söylediği söz yani başkasına değil. “Madem beni gördün Hakkı gördün. Sadakat kabesinin çevresini döndün. Bana hizmet, Allah’a itaat ve şükürdür”. İşte bu, Mevlana’nın Mesnevisi.

Peki şimdi asıl büyük oyun ne? Şimdi Türkiye’de paralel yapıya karşı devlet mücadele ediyor. Paralel yapıya karşı mücadele edip de Şebbi Aruz törenleri yapan kişiler ya olayı bilmiyorlar ya da aynı yapıya hizmet ediyorlar. Tekrar söylüyorum. Biz paralel yapıyla mücadele ediyoruz deyip de Şebbi Aruz törenine gidenler ya olayı bilmiyorlar ya da onlara bilerek destek veriyorlar. Ya burada böyle konularla siyaseten mücadele edilemez. Siyaset böyle şeylerin üstesinden gelemez. Yarın siyasilerde en küçük bir sendeleme olsa herkes bu tarafa yönelmeye başlar. Çünkü bakın Allah’a ortak koşanlarla kolkola olup kendilerine karşı şirk koşanlara karşı çıktığın zaman Allah size yardım etmez. Ya bunun mücadelesini 80’li yıllardan beri dişe diş verdiğimizi gayet iyi biliyorsunuz. Şimdi Vedat, hadi bakalım bu Mevlana figürü nedir onu bir anlat bakalım.

VEDAT YILMAZ: Şimdi görüyorsunuz işte Şebbi Aruz törenleri düzenleniyor. Dünyanın her yerinde Mevlana’yı anma proğramları yapılıyor. Konferanslar veriliyor, seminerler düzenleniyor, hatta Mevlana’nın felsefesini anlatmak amaçlı kurslar açılıyor. İşte Amerika’da, İngiltere’de, dünyanın bir çok ülkesinde bu tarz faaliyetler düzenleniyor. Tabi bu faaliyerlerin arka planında bir proje var aslında. Bu projede onların dinler tarihi literatüründe Religious Puluralism denen akım var. Yani dinsel çoğulculuk akımı denilen bir akım var ve bu akım dünya üzerinde egemen kılınmak isteniyor. Bu projenin başını da Vatikan çekiyor. Dinler Arası Diyalog hareketi de bu projenin yeryüzünde hakim kılınması için bir araç olarak kullanılıyor. Dinler Arası Diyalog hareketinin mesela alt kurumlarından bir tanesi Rumi Forum Vakfı. Burada gördüğünüz Washington merkezli. Onursal başkanı Fetullah Gülen.

ABDULAZİZ BAYINDIR: Rumi Forum’un onursal başkanı görüyorsunuz bakın site isterseniz bakarsınız Rumi Forum. Onursal başkanı Fetullah Gülen. Resmini de orada görüyorsunuz. Onun için az önce dedim siz burada Şebbi Aruz törenleri düzenlediğiniz zaman kime hizmet ettiğinizi biliyor musunuz?

VEDAT YILMAZ: Şimdi peki bu yeryüzünde egemen kılınmak istedikleri dini çoğulculuk akımı ne manaya geliyor? En önemlisi bu. Şimdi burada Kazım Arıca’nın Cumhuriyet Üniversitesi, İlahiyat Fakültesi Dergisi’nde bir problem olarak dini çeşitlilik isimli bir makalesi var. Bir problem olarak dini çeşitlilik isimli bir makale.

ABDULAZİZ BAYINDIR: Az önce bizim İst. Üniversitesi, İlahiyat Fakültesi Dergisi’ndeki yazıyı okuduk. Şimdi de..

VEDAT YILMAZ: Cumhuriyet Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi. Burada dinsel çoğulculuğu şöyle tanımlıyor: “Dini çoğulculuk, özellikle küreselleşme sürecinde ön plana çıkan din anlayışı olarak gözükmektedir. Bu bağlamda dini çoğulculuk, bütün dinleri bilhassa yaşayan büyük dinleri tanrıya eşit seviyede ulaştıran yollar olarak kabul eden modelin adı olup hakikat değeri açısından aralarında ayrım yapmayı reddetmektedir. Yani dinsel çoğulculuk akımına göre tüm dinler tanrıya ulaştırma ve hakikat bakımından hiç bir ayrım gözetilmemesi gereken dinlerdir. Dolayısıyla bu akıma göre bir müslüman bir hıristiyanı din kardeşi gibi görmek zorundadır, bir yahudi bir müslümanı kendi din kardeşi gibi görmek zorundadır. İkisi birbirinin arasında ayrım yapmaması gerekmektedir. Yine bu dinsel çoğulculuk akımını yeryüzüne egemen kılmak için neden Celaleddin Rumi figürü odak noktasına alınıyor. Burası çok önemli. Birincisi Celaleddin Rumi’nin felsefesi ve şiirlerinde dinsel çoğulculuk felsefesi vardır. Yani Celaleddin Rumi’ye göre tek bir doğru din yoktur, tek bir hakikat yoktur, bütün dinler hakikatin farklı yansımasıdır. Bununla alakalı da başka bir makaleden okuyacağım zaten. Şimdi yine Kazım Arıca’nın makalesinden bir şey okuyayım.

ABDULAZİZ BAYINDIR: İstersen kilise resmini koysana.

VEDAT YILMAZ: Onları şimdi Hocam göstereceğim. “İbni Arabi ve Mevlana’dan ilham alan Filip J. Savun şöyle söylemektedir; “İbni Arabi ve Mevlana’dan ilham alan”..

ABDULAZİZ BAYINDIR: İbni Arabi’yi az önce gördük değil mi?

VEDAT YILMAZ: “Yeryüzünde birbirinden farklı ırklar bulunmaktadır bu farklılıklar geçerlidir. Çünkü ne yanış ne de doğru ırk vardır demek mümkündür. Aynı şekilde farklı dillerin de olduğunu müşahade ediyoruz ve kimse onların meşruiyetini tartışmamaktadır”.

ABDULAZİZ BAYINDIR: Yani demek ki sen ingilizce, sen arapça, sen kürtçe, sen sırpça konuşuyorsun, bu normaldir. Sen arapsın, sen kürtsün o da normaldir diyor.

VEDAT YILMAZ: “Benzer durum bilimler ve sanatlar için de geçerlidir. Bu çeşitliliğin din düzeyinde var olmaması düşünülemez” diyor.

ABDULAZİZ BAYINDIR: Sen müslümanım de, hristiyanım de önemli değil. Yani Allah’ın tek dini demeyeceksin.

VEDAT YILMAZ: Nasıl ki bir türk araptan üstündür diyemiyorsak, bir müslüman da bir hıristiyandan üstündür diyemeyiz. Yani bu zaten felsefenin temel argümanı budur. Şimdi burada Celaleddin Rumi’yi ön plana çıkartılmasının sebebinden bir tanesini onun şiirlerinde bu felsefenin yer alması dedik. İkincisi de Celaleddin Rumi’nin itibar sahibi olması müslümanlar arasında ve muhalefet edilememesi kendisine. Dolayısıyla bu figür özellikle kullanılıyor. Çünkü adam size ben demiyorum Mevlana diyor dediği zaman biliyorlar ki insanlar bir itiraz getiremezler. Dolayısıyla bu figür ön planda tutuluyor.

ABDULAZİZ BAYINDIR: Mevlevihaneler var biliyorsunuz. İstanbul’da ne kadar mevlevihane var. Osmanlı döneminde ne kadar vardı. Geçende bir gazete yazmıştı, Mesnevi’den okuyarak namaz kılanlar varmış eskiden. Çünkü böyle inandığınız zaman çünkü kuran çok basit kalıyor bunun yanında. Bu ne ki yani.

VEDAT YILMAZ: Bu Rumi Forum sitesinden aldığım bir rapor vardı. Prin Split Pluralism ilkesel çoğulculuk. Yani bu siteden aldım ben de bunu. Genişletilmiş Amerika raporu.

ABDULAZİZ BAYINDIR: Burada islamı temsilen ay-yıldız var. İşte burada hristiyanlığı temsilen hac var. Yahudiliği temsilen işte altı yıldız var. Bu da hinduizmi temsil ediyor. Bahailik. Bunların hepsi bir arada.

VEDAT YILMAZ: Bu raporda da dinsel çeşitlilikle nasıl mücadele ederiz konusunda bu aslında bir sempozyumun sunumu. Hani bir dinsel çeşitlilikle nasıl mücadele edebiliriz konusunu tartışıyorlar ve diyorlar ki; dinlerin keskin sınırlarını fulûlaştırmamız gerekiyor diyorlar. Yani dinlerin keskin sınırları olmaması gerekir ve dinler arasındaki uçurumu bu yolla bir şekilde kapatmamız gerekir diyorlar. Dolayısıyla dinler üzerine de bir mühendislik proje üzerinde çalışıyorlar. Örneğin şunu da göstereyim. Bir konferans duyurusu resmi. Rumi prophet of love diye dünya üzerinde bu tarz konferanslar çok yapılıyor.

ABDULAZİZ BAYINDIR: Sevgi peygamberi diyor.

VEDAT YILMAZ:  Sevgi peygamberi Rumi. Yani bu tarz konferanslar çok fazla.

ABDULAZİZ BAYINDIR: Bakın burada isterseniz bu noktada kalalım ABDULLAH BAYINDIR’ı dinleyelim. Bakın sevgi peygamberi Rumi ve bu işi yürüten Fetullah Gülen’in gurubu, Allah’ın son nebisi ile ilgili olarak ne diyor. Muhammed(as) ile ilgili ne diyor? O konuda bizim ABDULLAH BAYINDIR’ın bir hazırlığı var. Ama ondan önce de şunu söyleyeyim. İşte burada kızım Hatice var, Mustafa Evli de burada mı bilmiyorum gitmiş herhalde. Biz, beraberce Roma’ya gittiğimiz zaman Fethullah Gülen’in orada bir diyalog merkezi var oraya girer girmez bizi ilk karşılayan kitabı hatırlıyormusun Hatice? Mevlana Celaleddini Rumi’nin mesnevisi. Ondan sonra orada onunla ilgili ben epey konuştum onlara. Ondan sonra gittik bu diyalog kurulu başkanı Jean Lui Pierr Turan, Vatikan Başbakanı orda bana dedi ki; “siz kurana uyduğunuz sürece sizinle diyalog olmaz”. Peki Muhammed(sav)’in resullüğünü ortadan kaldırırsanız kuran diye bir şey kalır mı?

ABDULLAH BAYINDIR: Çok kısa bir bölüm değineceğim. Bu da geçen sene bir siyer yarışması yapmıştı Fethullah Hoca gurubunun ve burada kullandıkları siyer kitapları var. Küçük çocuklar için kullandıkları Rahime Kaya’nın kitabıydı ve genelde lise talebeleri ve üniversite talebeleri için Reşit Haylamaz’ın kitabı. Reşit Haylamaz’ın kitabında bir bölü var. 462-463.sayfa.

ABDULAZİZ BAYINDIR: O kitabın kendini getirmedin galiba.

ABDULLAH BAYINDIR: Kitabın pdf’sinden aldım ben bunu. Gönül Sultanımız Efendimiz kitabı. Cennet başlığında diyor ki; “peygamberimize miraçta cennetin gösterildiği, dolaştırıldığı ve cennete kimin gideceğini anlatırken Peygamberimiz’den bahsederken “ancak O’nun hedefi öncelikle bütün insanları rahmet ve şevkatle kucaklayıp”..

ABDULAZİZ BAYINDIR: Şevkat, sevgi. Sevgiyi unutma. Sevgi kelimesi hıristiyanların en çok kullandığı kelimedir değil mi? Mevlana’da da. Ne oluyor? Muhabbet. Muhabbetten Muhammed oldu hasıl. Esas olan muhabbetir Muhammed değil yani.

ABDULLAH BAYINDIR: “Bütün insanları rahmet ve şevkatle kucaklayıp ümmeti arasında da kelimei tevhidin ikinci yarısını söylemekten kaçınarak kendisini kabul etmese bile la ilahe illallah diyen herkesi buraya getirmekti”. Yani Peygamberimiz’in amacı, kelimei tevhidin ikinci yarısını kaçınarak söyleyenler dahil..

ABDULAZİZ BAYINDIR: Kelimeyi tevhidin ikinci yarısı neydi? Muhammedun resulullâh. Muhammed Allah’ın elçisidir sözünü söylemeden. Muhammed Allah’ın lçisidir dediğiniz zaman elçilik gereği bize getirdiği nedir? Kuran değil mi? O zaman elçilik yoksa kura var mı? Yok. Onun için bunlardan hiç birinin hayatında kuran yoktur. Çünkü ihtiyaçları yok ki. Mesela bizim derginin var mı Fethullah Gülen ile ilgili yazdığımız bölümü?

ABDULLAH BAYINDIR: “Çünkü O, kim la ilahe illallah derse cennete girer buyuracaktır. Daha baştan O, bunun için yaratılmış ve onun için de ilk yaratıldığı halde gelişi sona denk getirilmiş”. Yani aslında Peygamberimiz ilk yaratılmış ama sona denk geririlmiş. “Peygamberlik güftesine kafiye koyacak son sultan olduğu için de bedeniyle ruhunun buluşması risalet açısından en sona bırakılmıştır”. Yani önce yaratıldığı halde en sona bu sebeple bırakıldı diyor.

ABDULAZİZ BAYINDIR: İlk yaratılan Muhammed, sona bırakılan O. Bu hıristiyanlıktaki İsa figürüdür bu. İsa figürünün nur kelümesiyle islam ülkelerinde ifade edilmesinden ibarettir.

VEDAT YILMAZ: Hoca şimdi fotoğraflara bakalım. Mesela bu fotoğraf yüzmilyonlarca insanın izlediği Lost dizisinden bir sahne. Bu kilise içerisinde, zaten orada haçı görüyorsunuz. Kilise içerisinde camına bakarsanız bu dinsel çoğulculuk akımını ifade ediyor cam. Yani islam, yahudilik, budizm, bahailik, hinduizm vs. hepsinin bir yerde toplandığı gösteriliyor. Dolayısıyla yani bu yüzmilyonlarca insanın izlediği dizide bile bu akım insanlara empoze edilmeye çalışılıyor. Yani bu proje öyle basit bir proje değil dolayısıyla. Şimdi mesela bu resmin yanında Mevlana’nın bir şeyini okuyayım size. Burada İst.Üniversitesi İlahiyat Fakültesi dergisinden bir bölüm okuyacağım Mevlana’da sevgi diye Fahri Kayadibi’nin yazdığı bir makale.

ABDULAZİZ BAYINDIR: Bizim fakültenin eski dekanlarındandır.

VEDAT YILMAZ: Fahri Kayadibi şunu söylüyor: Mevlana’ya göre her peygamberin, her erenin bir yolu yordamı vardır. Fakat değil mi ki tanrıya götürmede hepsi birdir”. Bu her peygamberin, her erenin bir yolu yordamı vardır sözü Mevlana’nın bir şiirinden. O da Mesnevi’de geçiyormuş. “Tanrıya götürmede hepsi birdir diyerek dinlerin ve peygamberlerin gayelerinin aynı olduğunu peygamberlerin gayelerinin bir olduğunu anladık da dinlerin gayeleri birdir ne demek? Dinlerin ve peygamberlerin gayelerinin aynı olduğunu, hepsinin amacının yaradana götürmek olduğunu vurgulamıştır. Ona göre (yani Mevlana’ya göre) lambalar farklı ama ışık aynı ışıktır”. Bu lambalar farklı ama ışık aynı ışıktır bir slogan gibidir bu Rumi Form olsun, dinler arası diyalog hareketinde bir sembol gibidir. “O’na göre birbirini ötekileştiren insanlar toplumlar ve dinler arasındaki çatışmanın temel nedenlerinden biri de 72 milletin birbirini tanımaması, aralarında diyalog kurulamaması ve her birinin diğerine şüphe ile bakmasıdır” diyor. Yine bir bölüm okuyayım Mevlana’nın kendi şiirinden. Yani bunları hazırlayan insanlar neden Cemaleddin Rumiyi kullanıyor göstermek amaçlı şey yapıyoruz. Fihimafih’de geçiyor bu da. Görmüyor musun ki kabeye giden ne çok yol vardır. Bazısının yolu Rum’dan bazısının Şam’dan bazısının acemden bazısının Çinden, bazısının deniz yoluyla Hint’den ve Yemen’dendir. Bunun için o yolların farklılığına bakarsan farklılık büyük ve sınırsızdır. Fakat gaye ve maksada bakacak olursan hepsi birleşmiş, hepsinin kalbi kabe hakkında anlaşmış ve orada bir olmuştur” diyor Celaleddini Rumi. Dolayısıyla Celaleddini Rumi’nin şiirlerinde bu dinsel çoğulculuk çok ön plandadır. Başka bir resme bakalım. Mesela bu, Rusya’nın kazan bölgesinde inşaa edilen tapınaklardan bir tanesi. Our Regılıous Temple deniyor. Tüm dinlerin tapınağı. Gelecekte bunlardan çoğalacak büyük ihtimalle. Tüm dinlere ait bir tapınak. Şöyle bir fotoğrafını da göstereyim. İşte gördüğünüz gibi hristiyan da var, müslüman da var, yahudi de var. Hepsi bir arada. Yine aynı projenin bir ayağı olarak tapınak şu an Rusya’da Kazan bölgesinde. Yine bu tarz resimleri çok paylaşıyorlar internet üzerinde. Tüm dinlerin eşit olduğu, işte Regılious Pluralism akımının insanlara empoze edilmesi için paylaşılan resimler. Diğer resimlerden bir tanesi de bu. Mesela burada çok farklı yollar var gördüğünüz gibi fakat hepsinin aynı yere gittiği gösteriliyor. O yukarıda da haç var. Haç olmasının sebebi de zaten bu projenin başında Vatikan olmasından dolayı. Çünkü aslında bu proje Regilious Pluralism, tüm dinler aynıdır inancı projenin bir ayağıdır aslında. Bu projenin sonunda zaten John Hick’in bir makalesi vardır diyalogdan sonraki adım diye. Şudur: insanlara şu denilecek; ya şimdi tamam bütün yollar aynı yere çıkıyor, hepsi cennete götürüyor, hepsi Allah’a götürüyor ama şimdi burada dolanbaçlı bir yol var bir sürü böyle gidiyor. Bir yokuş olan var, bir zor olan var. Yani kestirmeden gitmek varken neden dolambaçlı yolu kullanasın denilecek insanlara ve böylece bir hristiyanlaşma süreci başlayacak bunun bir sonraki adımında. İnsanlara bu sefer denilecek ki zaten bütün dinler eşit, hepsi aynı yöne götürüyor bari hristiyan ol. Çünkü bizimkisi daha kestirme, daha güzel daha kolay. Çünkü Pavlus’un bir felsefesi vardır: İsa bizim üzerimizden yasanın lanetini kaldırdı diye. Pavlusun mektuplarında geçer. Dolayısıyla yasa yok. Böyle emirler yok, yasaklar yok, hiç bir şey yok.

ABDULAZİZ BAYINDIR: Şimdi şöyle bir şey mesela: benim bir papazla aramda geçen konuşmayı söyleyeyim size. Evangelistler’den hem de, Luteeyenler’den. İstanbul Üniversitesine gelmişti doktora yapmak için. Ben de o zaman dünya dinleri kültürü başkanıyım. Benim yanımda doktora yapmak için gelmiş. O zaman Kemal Alemdaroğlu da üniversitenin rektörü. Oturduk konuştuk. Uzatmayacağım çünkü asıl konular şey yapmasın kısa geçmem lazım. Dedi ki; bir insan vaftiz olduğu zaman artık onun cennete gitmesi garanti. Peki dedim çocuk yaştayken vaftiz yapıyorsunuz. Evet dedi. Büyüdüğü zaman da kiliseye karşı çıkıyor, inanmıyor, kiliseyi reddediyor. Peki bu adam öldüğü zaman ne olur? O da cennete gider dedi. Çünkü vaftiz oldu. Peki dedim bir insan kiliseye devam etse, sizin bütün inancınızı canı gönülden benimsese ama vaftiz olmasa öldüğü zaman ne olur? Cehenneme gider dedi. Peki bu adam vaftiz olmak için size başvursa kabul etmeseniz? Gitsin başka kiliseye dedi. O başka kiliseye giderken yolda trafik kazası olup ölse ne olur? Cehenneme gider dedi. Peki dedim bir çok hristiyan, müslüman oluyor. Evet oluyor dedi. Size göre bunlar Müslüman mıdır? Hayır hristiyandır dedi. Çünkü biz çıkarmadık ki kiliseden. Siz kimsiniz dedim. Bakın Allah’tan daha üst noktada görüyorlar kendilerini. Bir de kilisede kilisenin manevi kişiliği vardır. Yani İsa’nın manevi kişiliğinde birleşme ve bunu Said Nursi çok kullanır. Fethllah Gülen de çok kullanır. Bunlar, şahsı manevi derler. Mevlana’da da vardır. Ve ona katılanların hepsini tanrılaştırırlar.

KATILIMCI: Az önce Veday dedi ya işte yaratana hep beraber gidelim, yaratana yürüyelim. Ancak orada çözümlenmesi gereken bir şey var. Onlar, yaratana gitmek derken bizim anladığımız manada güzel kul olalım demiyor. Yaratanın kendisi olalım diyorlar. Çünkü şöyle bir durum var. Vahdet-i Vücud felsefesine göre başımıza bir musibet geldiği zaman innâ lillâhi ve innâ ileyhi râciun deriz ya Allah’ta geldik Allah’a döneceğiz. Onlar, Allah’tan geldik Allah’a döneceğiz demezler. Onlar, Allah’tan geldik Allah’a dönüşeceğiz derler. İşte Mevlana’da da bunun yansımalarını görüyoruz. Bakın ne diyor. Mevlana’nın Mesnevi şerhi. Az önce okuduğunuz. 1.cildin 289.sayfası. “Ey oğul. Veliler hakkın çocuklarıdır. Hazır bulunan ve bulunmayanlardan çok haber verirler. Eksiklerinden dolayı gıybet etmeyi düşünme. Çünkü Allah onların canı için intikam alır. Allah dedi ki; “bu veliler gariplik içinde makam ve yücelikten ayrı çocuklarımdır. İmtihan içi hor ve yetimdirler. Fakat gizli olarak yardımcıları ve dostları benim (şimdi burada geliyor) dostluğum cümlesinin dayanağıdır. Sanki bizzat benim parçalarımdır. Aman dikkat! Bunlar benim hırka giyenlerimdir. Yüz milyondurlar ama bir bedendirler”.

ABDULAZİZ BAYINDIR: Ete kemiğe büründüm Mahmud diye göründüm, ete kemiğe büründü Yunus diye göründüm. İşte az önce de okuduk bütün bunlar böyle. Senin bitti mi konuşman.

VEDAT YILMAZ: Birkaç resim gösterecektim.

ABDULAZİZ BAYINDIR: Göster.

VEDAT YILMAZ: Mesela bu, onların sayfalarından aldığım resimler. Rumi figürünü çok fazla kullanıyorlar demiştik zaten. Zaten ismi de Rumi.

ABDULAZİZ BAYINDIR: Ve başkanı Fetullah Gülen değil mi?

ABDULAZİZ BAYINDIR: Ne doğudanım ne batıdanım, ne müslümanım ne yahudi ne de hıristiyan. Ne hinduyim ne budist ne de zer. Hiç bir dine mensup değilim, bir kültürel sisteme de mevcut değilim. Sevgilinin ruhuna sahip olduğum için ne bir bedenim vardır ne de ruhum.

ABDULAZİZ BAYINDIR: “Sevgilinin ruhuna sahip olduğum için”. Yani ben Allah olduğum için olmuş oluyor.

VEDAT YILMAZ: İnsanlar diyorlar ki işte Celaleddin Rumi sayesinde islam yayılıyor etrafa, işte yayılan islam bu yani Celaleddin Rumi sayesinde. Mesela başka bir resim daha koyayım. Celaleddin Rumi. Hiç hir dinim yoktur, benim dinim sevgidir, benim kalbim işte benim tapınağımdır diyor. Bütün kalpler benim tapınağımdır diyor. Dolayısıyla bu insanların C. Rumi islamı temsil ediyor dedikleri şey de bu.

ABDULAZİZ BAYINDIR: Bunun islam ile uzaktan yakından alakası yok. Yahya sen bir şey mi söyleyecektin?

ABDULLAH BAYINDIR; Mesnevi on sene önce Amerika’da 2004 ya da 2005 yılıydı yanlış hatırlamıyorsam ingilizceye tercümesi o sene en çok satılan ikinci kitap şeyine yükselmişti. Yani burada Mevlana ön plana çıkarılırken orada da hristiyan nasıl olsa Mevlana figürü yönlendirilebilir figür olduğu için orada da bir şekilde ön plana çıkarılabiliyor.

ABDULAZİZ BAYINDIR: Şimdi sen bunu söyleyince şu aklıma geldi. Bizi sürekli takip eden bir hanımefendi var. Şu anda ismi aklıma gelmedi. O, Amerika’ya gitmişti tekrar dönmüş. Kardeşi çok zeki bir çocuk. Hıristiyan olmuş. Kardeşini bana getirdi biraz konuşayım diye. Kardeşine rahip olmayı teklif etmişler. Almış götürmüşler katolik kiliselerini dolaştırmışlar. Dedi ki. Hocam demiyor tabi inanmadığı için. Gittiğim her kilisede Mevlana’nın resmini gördüm dedi. Her katolik kilisesinde Mevlana’nın resmini gördüm dedi. Yahya o şeyi göstersene. Önce o kitabı göster. Milli Eğitim Bakanlığı’nın yayınladığı kitap.

YAHYA ŞENOL: Milli Eğitim Bakanlığı tarafından basılmış Şark İslam Klasikleri Divan-ı Kebir’den Seçme Şiirler diye. Müellif belli: Mevlana. Tercüme de Mithat Bahari Beytur tarafından yapılmış. İçerisinden biz bir şeyler okuyacaktık ama onu artık bir başka derse bırakacağız onu. Çeviren Mithat Bahari Beytur’un Mesnevi, Mevlana’yı tanıtırken kullandığı..

ABDULAZİZ BAYINDIR: İçerisinde Ali’nin Allah olduğunu açıkça söylüyor. O da bir başka şeyde inşallah.

YAHYA ŞENOL: Burada bu kitabın 7.sayfasında kitabı tanıtırken önsözde mütercim yani tercüme yapan kişi şöyle söylüyor. Diyor ki. Hani Mesnevi nasıl bir kitap? “Yirmi altıbin beyitle altı cilt teşkil eden Mesnevi bitmiş değildir”. Mesnevi bitmemiş. “Mesnevi’de kuranın, Mevlana’da da Hz.Muhammed’in ruhunu aramalıdır. Mesnevi’de kurandaki vahyin görünüşleri, Mevlana’da da Peygamberimiz’in kutsal ruhunun parıltıları vardır. Böyle bir kitabına Mevlana nasıl bitti der, hiç tanrının sözleri biter mi? Kuran, tanrının kelimelerinin bitmeyeceğini söyledi. Mesnevi de lahuti maarif enginlerinin dalgaları arasında coşkun bir sözle bu sözün sonu yoktur dedi”.

ABDULAZİZ BAYINDIR: Evet bu Ali figürü ile ilgili de ayrı toplantı yapalım inşallah. Sen bir şey diyecektin.

VEDAT YILMAZ: Evet Hocam. Şunu ekleyeceğim. Şimdi bütün dinler birdir demelerinin maksadı şu: herşey Allah olduğundan tapınılan her şey doğrudur zaten, problem yoktur. Dolayısıyla Mevlana’da da İbni Arabi’de de Hz.İsa’nın Allah olduğu inancı çok güçlü bir şekilde vurgulanır. Hani bu Hz.İsa’nın kurtarıcılık yapacağı inancı malesef ehli sünnet kaynaklarında falan da vardır. Bunların inanışlarına göre kuran okuyan müşrik olur, dinden çıkar. Çünkü kuranda yaratan ve yaratılan ayrımı vardır. Halbuki onlar tevhidçidirler. Sadece Allah vardır diyorlar. Dolayısıyla kim kuranı okursa müşrik olur. Adamların kanaatleri bu. Bir de şöyle bir şey var. Aslında keşke şöyle bir ders de yapsak: Hulul ve ünlü hululistler diye onları deşifre eden. Çünkü bu çok gerekli. Tarih boyunca bakıyoruz ki dini liderlere, peygamberlere Allah deme söylemi bayağı bir yaygın. Bugün, “ete kemiğe büründüm Mahmud diye göründüm” diyenlerin asıl maksatları ileride kendi müritlerinin de ete kemiğe büründü diyebilmek içindir. Bütün sistem bunun üzerine.

ABDULAZİZ BAYINDIR: Öyle olmasa niye konuşsun ki.

VEDAT YILMAZ: Yani son tahlilde kendilerini tanrılaştırmak için bu şeyi yapıyorlar. Bir de en son şunu söyleyeyim. Şimdi Allah kuranda our tanrı inancını mahkum ettiği halde çünkü işin sonucu öyle bir noktaya geliyor ki hem karşıdakini tanrılaştırıyorsunuz, onun vesilesiyle de kendinizi tanrılaştırıyorsunuz. Ama malesef az önce gördüğünüz gibi Mevlana’nın kitaplarında bol miktarda böyle inançlara rastlayabilirsiniz.

ABDULAZİZ BAYINDIR: Evet şimdi tehlike o kadar büyük ki bu konunun yıllardır mücadelesini verdiğimizi Türkiye’de bilmeyen hiç kimse yoktur. Ve yanlız bırakıldığımızı da bilmeyen yoktur ama Allah’a şükür ki C.Hakk’a gerçekten samimiyetle son derece şükrediyorum. Ona sonsuz şükür ki bu yola girerken O’ndan başka hiç bir şeye dayanmadık. Eğer O’ndan başka herhangi biriyle ilişkimiz olsaydı yanmıştık. Benim bu vakfı birlikte kurduğum 40’ın üzerinde arkadaşımız vardı, onlardan sadece bir tanesini bizim bu arkadaşlarımız görmüştür. Bu işin ne kadar zor olduğunu göstermek için söylüyorum. Çünkü burada bu tür yaptığınız mücadeleye kimse yanlış diyemiyor ama kimsenin de hesabına gelmiyor. Çünkü herkesin kendi hayatında bir takım, ğay diye dersin başında yaptık ya bir takım fasit hedefleri var. Diyor ki; “ben şu noktaya geleyim ondan sonra Allah’ın emrine uyarım”. İşte “emekli olayım namaz kılarım” diyen kişi gibidir. “Biraz içki içeyim, az yaşlanınca bırakırım” diyen gibidir. İşte afedersiniz biraz zamparalık yapayım şöyle olur diyen gibidir. Bu hep şeytan aldatmasıdır ve herkesin önüne kendi hoşuna giden bir hedefi koyar mutlaka. Ama siz diyeceksiniz ki benim tek hedefim var: Allah’ın emirleri. O hedeften hiç sapmazsanız C.Hakk sizi hedefinize ulaştırır. Yine C.Hakk’a şükür olsun diye söylemek istiyorum. Gerçekten ben bazen böyle şaşırıp kalıyorum, ya Rabbi diyorum sen ne kadar büyük ikramda bulunuyorsun. Şu anda şu dersi yapabilmek bile C.Hakk’ın çok büyük bir ikramıdır. Allah’a hamdolsun. İsa’nın tanrılaştırılması, bütün böyle gider. M

Mesela Said Nursi de bu halkadan kendisini kabul eder. Ben 80.bedendeyimdir, daha gelmeye devam edeceğim. Niye 80? Çünkü ortalama bir adamın ömrü 70 senedir. 7 kere 8 1600 sene gibi. Şeye bakarsanız bu tevrata, işte o kadardır ilk insanla aradaki şey. Şimdi de şu anda Onun yerinde Fethullah Gülen var. Biraz sonra Fethullah Gülen bak “Kalbin Zümrüt Tepeleri” kendi yayınlarından çıkan kitaptan bir şeyler okuyacağım ama ondan Türkiye Diyanet Vakfı’nın yayınladığı İslam Ansiklopedisi var. İslam Ansiklopedisi’nde Muhammed nasıl anlatılıyor. Ve karşı çıkanlar tenkid edilerek. Şurada bir kaç cümle okuyacak. Hakikat-i Muhammediye. Arzu edenler okuyabilirler. Bir okur musun?

ABDURRAHMAN YAZICI: Hakikat-i Muhammedi ifadesi Hz. Peygamberimiz’in şahsiyetini ifade etmek için kullanılan bir teri olarak tasavvufta kabul ediliyor. Mehmet Demirci, 15.cildinde yazmış.

ABDULAZİZ BAYINDIR: Mehmet Demirci de 9 Eylül Üniversitesi’nin İlahiyat fakültesinin hocalarındandır.

ABDURRAHMAN YAZICI: Bununla ilgili çok geniş ifadeler var. Mesela bir kaç cümleyi okuyayım. Örneğin “hakikat-ı Muhammediye, zatı mutlakın latayun mertebesinden yani kendi zatındaki istirhak halinden kendindeki özellikleri bilme mertebesine tenezzül ifade eder. Bilgi ve ilham bakımından (İbni Arabi’den alıntı) ele alınınca Hakikat-i Muhamediye bütün peygamberlerin ve velilerin ledünni ve batıni bilgileri aldıkları kaynak olarak kabul ediliyor. Allah’tan başka bir şey yok diyen ilk defa Hakikat-i Muhammediye var olmuş, bütün yaratıklar bu hakikatten ve onun için halk edilmiştir vesair diye. Alimlerin vârolma sebebi ve gayesi bu hakikattir şeklinde.

ABDULAZİZ BAYINDIR: Orayı sen bir daha oku. Ne diyor?

ABDURRAHMAN YAZICI: Bilgi ve ilham bakımından bakılınca Hakikat-i Muhammediye, bütün peygamberlerin ve velilerin ledünni ve batıni bilgileri aldıkları kaynaktır.

ABDULAZİZ BAYINDIR: Hakikati Muhammediye, bütün peygamberlerin ve velilerin bilgilerini aldığı kaynaktır. Allah değil yani Hakikat-ı Muhammediye. Ona insan-ı kamil de derler. Ve burada bir şey diyor. Allah ile O’nun arasındaki fark nedir diyor?

ABDURRAHMAN YAZICI: Hz. Peygamber 63 senelik zamanla sınırlı cismani hatından ayrı bir varlığı daha mevcuttur. Allah’tan başka hiç bir şey yokken Hakikat-i Muhammediye vârolmuş, bütün yaratıklar bu hakikatten ve O’nun için halk edilmiştir. Alemin vârolma sebebi maddesi ve gayesi bu hakikattir. Tasavvufta sık sık kullanılan ve kutsi hadis olarak da rivayet edilen “sen olmasaydın ben kainatı yaratmazdım” şeklindeki bilinen hadis.

ABDULAZİZ BAYINDIR: Şu anda Diyanet İşleri başkan yardımcısı olan Hasan Kamil Yılmaz vardır. Onun Altınoluk’a yazmış olduğu İnsan-ı Kamil adlı şeyde biraz okuyayım size. Hatta kaynağını da tam söyleyeyim de belki arzu eden şey yapabilir. İnsan-ı Kamil, Altınoluk mecmuası Temmuz 1996 sayı 125 sayfa 31. Diyor ki orada. Bunlar bunu savunarak söylüyorlar. Bunu baştan söyleyeyim yani. Tenkit için değil kesinlikle. Okuduğunuz zaman görürsünüz. “İnsan-ı kamil, Muhammed(as)’dır. Ama O’nun tarihi şahsiyeti değil. Adem balçık halindeyken nebi olan Muhammed yani Hakikat-i Muhammediye’dir. İnsan-ı kamil, varlığın ve yaratılışın gayesidir”. Onun için yaratılmış. Hani sen olmasaydın diye bir uydurma hadis var ya. “Zira ilahi irade ancak Onun aracılığıyla gerçekleşir”. Mesela Fethullah Gülen’in kendisini kainat imamı olarak tanıtmasının sebebş odur yani. Bütün emirler ondan çıkar Allah’tan değil. “Allah’ın iradesi ancak onun eliyle gerçekleşir. O yoksa irade de yoktur. Eğer insan-ı kamil olmasa Allah bilinemezdi. İnsanı kamil maddi manevi bütün kemal mertebelerini kapsar. Onun kalbi arşa, benliği kürsüye, makamı sidre-i mümtehaya, aklı kalem-i alaya, nefsi kevhi mahfuza, tabiatı enâsırı erbaaya bağlantılıdır”. Şimdi Fethullah Gülen şu kitapta insan-ı kamil diye başlayan şey var. Kalbin Zümrüt Tepeleri. Bu 2.cildi. Nil Yayınları’ndan çıkmış. Yayın tarihi burada gözükmüyor. Benim yapığım özeti buradan okuyacağım. Bizim Kitap Ve Hikmet dergimizin Paralel Dinin Kainat İmamı Kutbu Azam. 5.sayısı. Burada yazmış olduğumuz şeydir. Fethullah Gülen’in kendi yazılarında kendisini tanımlaması ile alakalı kısım. Ve tekrar edeyim. Şimdi bak gösterdi. Bütün dinleri tek bir din haline getirmek isteyen yerin başkanı. O yerin başkanı kendini nasıl görüyor, onu görün. Diyor ki; “aklınıza insan değilmiyiz ki sorusu gelebilir”. İnsan-ı kamil deyince çok güzel, masum bir ifade ki: olgun insan. Keşke biz de olabilsek dersiniz değil mi? “İnsan değilmiyiz ki sorusu gelebilir. Fakat potansiyel insan olma başkadır kişinin bütün istirat ve kabiliyetle Allah’a yakınlaşıp insan-ı kamil ufkuna ulaşması daha başkadır. İnsan-ı kamil, varlıklar ve olaylarla ilgisi ve onlara müdahalesi açısından yeryüzünde Allah’ın tam halifesidir”. Diyor ki; “Allah’ın tam halifesidir”. Bir de bu halife kelimesi çok istismar edilen bir kelimedir. Allah’ın halifesi olunur mu? Resulullah hayatrayken halifesi varmıydı? Vefat edince oldu değil mi? Allah’ın halifesi vardır demek Allah öldü demektir yada Allah bir başka yere taşındı, şu anda yetki bunda demektir. Hani vali bir yere giderken yerine bir vekil koyar ona halife denir arapça bakımından olabilir yani. Haşa ama malesef bu, tefsirlerde de var. Cemal bu konuda bir çalışma yaptı ama vakit yetmeyeceği için onu şu anda sunacak değiliz. Onu inşallah ayrı bir derste anlatacağız Allah nasip ederse. İnsan-ı kamil ne imiş dikkat edin. Kendisini anlattığını da unutmayın. Kendisini anlatıyor. “Hakkın gören gözü, işiten kulağı, tutup destekleyen eli olmakla şereflendirilmiştir”. Allah’ın gözü, kulağı, eli. Haşa. “Görülüp gözetilme, himaye edilme, korunma durumunda olan herkesi bir anne gibi kucaklayıp” ), zannedersiniz ki  O korunuyor hayır O koruyacak. “Herkesi bir anne gibi kucaklayıp bağrına basan tam bir merhamet insanıdır. Bütün insanlığa rehber”. Bütün insanlığa rehber: din ayrımı falan yok ya. İşte oradan anlayın. “Yol gösterici, hâdi, doğru yola getiren, mehdi, uyarıcı ve müjdecidir. Onu gören Hakkı görmüş, Onu seven Hakkı sevmiş, Ona uyan, Hakka kulluk neşesine ermiş olur”. Ona uyduğu zaman Allah’a kulluk etmiş olacakmış. Onun için başka şeye gerek yok. Ona uyun, tamam. “İnsan-ı kamil adeta bütün varlığın aklı, kalbi ve ruhu gibidir. O’nsuz hiç bir şey doğru anlaşılamaz. Hiç bir ilim marifete dönüşemez. Hiç bir şeyin hayat sırları ta hissedilemez”. Gördünüz mü?

ABDURRAHMAN YAZICI: İsterseniz maddenin sonuç kısmını da okuyayım.

ABDULAZİZ BAYINDIR: Az önce okuduğum 299. sayfasındaymış az önce okuduğum kişi. Arzu edenler okuyabilirler. Bundan çok daha ileri şeyler var. Onu ben bulamadım. Ne ayrı ne gayrı diyor. Allah’tan ayrı da değil gayrı da değil. O noktaya geliyor. Yani “nit” kelimesi. Allah ile eşitliyor kendisini.

ABDURRAHMAN YAZICI: “Zahir uleması, özellikle de hadis alimleri ve Hambeliler”. Zahir uleması derken herhalde içine fakihlerin hepsini katıyor olması lazım

ABDULAZİZ BAYINDIR: Tabi zâhir uleması.. Zahir kelimesini hep kullanırlar. Bunlar sırdan bir şeyden anlamazlar yani. Bu kitabın bir zahiri var bir de bâtını. Batını var dedin mi bitti yani. Sen dışını görüyorsun ayetlerin. Biz, zahir uleması oluyoruz bunlara göre.

ABDURRAHMAN YAZICI: “Özellikle hadis alimleri ve Hambeliler,  Hz. Peygamber’in bu şekilde anlaşılmasının Onu ilahlaştırmak anlamına geleceğini söyleyerek bu inancı küfür ve şirk saymışlar, daha önceki ümmetlerin peygamberlerine karşı aşırılıkları sebebiyle sapıklığa düştüklerini iddia etmişlerdir”.

ABDULAZİZ BAYINDIR: “İddia etmişlerdir”. Bak. Bu, İslam Ansiklopedisi’nin son kısmı. İddia diyor görüyor musunuz?

ABDURRAHMAN YAZICI: “Yine Hakikat-ı Muhammediye fikrini, yeni Eflatunculuk’daki Logos ve İskenderiyeli Aziz Klemens’in peygamberlik konusundaki görüşleriyle ilgili olduğu, bunun önce Şii muhitine oradan da tasavvufa geçtiği ileri sürülmüştür”.

ABDULAZİZ BAYINDIR: İleri sürülmüş! Ne oluyor? Yani onlardan da bahsetmedik demesinler. İslam Ansiklopedisi’nde bunu destekleyen çok sayıda da madde vardır. Bu anlayışı destekleyen çok sayıda madde vardır. Burada problem ne kadar büyük görüyorsunuz değil mi? Ne kadar büyük. Evet şimdi kısa bir özet yapayım ve burada bulunanlara geçeceğim. Burada unutmamak lazım “innel insâne le yetga erraustağna” Alak suresinde C.Hakk buyuruyor. İnsan, kendisini yeterli/kimseye muhtaç olmadığını görünce mutlaka sınırları aşar. Burada biz bu insanları tenkit ediyoruz ama ben bunları söylerken önce kendi kendime bakıp “ya Rabbi bizi muhafaza eyle” diyorum. Biz olmayız diye bir şey yok. Hepinizin önünde bu tehlikeler var. Hepimizin önünde var. Onun için çok dikkatli olalım. Resulullah gibi “ya Rabbi bir an olsun bizi kendi nefsimize bırakma” diye dua edelim. Şimdi bakın Adem(as), Allah tarafından eğitilmiş. Sonra kendisi nebi yapılmış olan bir zat. Nebi olmadan öncedir yanlız bu olay. İsyan etti. Çünkü “summeştebâu” diye C Hakk o ayette kendi bildiriyor. Tevbe ettikten sonra C.Hakk Onu nebi yaptı. Öğretmeni Allah olan, yaşadığı yerde ne tasavvufçu var ne Mevlanacı var ne kimseye borcu var, ne çek var, ne senet var, ne şu var, ne bu var, ne bir kısım medya var. Yani kendisini saptıracak hiç bir şey yok Adem(as)’ın. Bilgi açısından da kimseye ihtiyacı yok. Böyle bir noktada sınırı aşabilmiş, Allah’ın Taha 120.ayette açıkça belirttiği gibi “ve a’sa ademe rabbehu ve ğava”. Adem rabbine isyan etti ve ne yaptı? Kendini o boş hayallere kaptırdı. O tuzağa düştü yani. Şeytanın tuzağına düştü. Şeytan ne dedi? Şu ağaçtan yersen işte şöyle olacaksın. Şimdi insanların çoğu malesef bu tuzağa düşüyor. Eğer kuranda böyle olmasaydı millet bize itiraz edecekti. Hatta ben az önce okuduğum ayeti Süleymeniye Camisi’ndeki vaazlarımda okuduğum zaman ayeti okudum millet itiraz etti; “Allah’ın peygamberine öyle mi diyorsun”. Ya bunu söyleyen Allah kardeşim. Benim sözüm olsa itiraz et. Caminin içerisinden, iyi hatırlıyorum vaaz ederken ayeti okudum sağdan soldan millet bağırdı. Bu Allah’ın kelamı. Yani şimdi bak Allah böyle bir örnek veriyor bize. Meleklerle beraber olan İblis, kendisini Allah ile denkleştiriyor. İşte burada da görüyorsunuz ki tam o İblis’in yaptığı, bugün tasavvuf adı altında, Mevlana adı altında yapılıyor ve islam dini tamamen ortadan kaldırılmak isteniyor. Abbasiler döneminde çok ciddi manada bir traşlama olmuştur. Onunla ilgili biliyorsunuz bir çok toplantı yaptık, bundan sonra da yine yapmaya devam edeceğiz. Mesela az önce İmam Gazali’nin bir yazısından okuduk. Neydi? İşte Peygamberler bilgileri melek aracılığıyla alır, biz direk alırız. İbni Arâbi’nin sözü. İmam Gazali’yi de yere göğe bırakmazlar bilirsiniz değil mi? Huccetul islam denir. Niye huccetul islam? İslamın delili ne demek? Çünkü ağızından çıkan Allah’ın kelamı. Tabiki öyle diyecekler. Haşa.

KATILIMCI: Şöyle diyor İbni Arabi; “son veli batında altından olan kerpiç yerindedir.

ABDULAZİZ BAYINDIR: Demin söylediğim. Kendisine hâtemul evliya diyor. Bu, biraz tercüme edilmiş. Kim tercüme etmiş.

KATILIMCI: Ekrem Demirli.

ABDULAZİZ BAYINDIR: Bizim fakültede hocadır. Bu konuda doktora yapmış bir kişidir.

KATILIMCI: Neden altın olduğunu açıklıyor Hocam. “Çünkü o (son veli) peygamberlere bunu vahyeden meleğin aldığı kaynaktan almıştır”.

ABDULAZİZ BAYINDIR: Diyor ki; çünkü biz, peygamberlere gelen kaynaktan direk alıyoruz. Ama Peygamber melekten alıyor. Onlar kerpiçtir diyor. Kerpiç yazmıyor mu orada.

KATILIMCI: Yazıyor. Bu çok uzun, atladım orayı. Altın kerpiç olduğunu söylüyor son velinin.

ABDULAZİZ BAYINDIR: Resulullah için diyor O kerpiçtir biz altın. Kendisine hatemul evliya diyor. Dün gördüm diyor ki İmam Gazali El Mustasfasında; “icma ile kuran ve mütevatir sünnetin hükümleri kaldırılır” diyor. İcma, hristiyanlıktaki konsil kararlarının bizdeki ifadesidir. Ama bir farkla. Hıristiyanlar, şu konsili şu taihte tıpladık, şu şu kişiler katıldı, falan yerde şu şu kararları aldık derler. Bizimkilerde böyle bir şey yoktur. Bak tamamen hayali. Onlar gene hiç olmazsa bir toplantı yapıyorlar. Ve icma ile o kadar çok hüküm kaldırılmıştır ki. Şu anda benim en büyük korkum ne biliyor musunuz? İşte bir taraftan birisine karşı çıkıyorsunuz paralel devlete, öbür taraftan Fethullah Gülen’in başkanlığını yaptığı bir sistemin Konya’da törenini yapıyorsunuz. Ondan sonra da bu işte başarı bekliyorsunuz. Bu böyle olmaz. Ve şunu da tekrar edeyim. Abbasiler döneminde öğrenilmiş olan din ile de bu mücadele yapılamaz. Bu insanlar, dini temelde hareket ediyorlar. Bu insanları yıkmanın tek yolu Allah’ın kitabıdır. Ancak kuran bunları yıkabilir. Siyasi irade bu işlerde asla başarıl olamaz. Şimdiye kadar bizi dışlayanlar gene dışlayarak geçende evvelki gün bir bildiri yayınladılar. Ya no’luyor! Biz kellemizi ortaya koyarak mücadele ettiğimizde bizi hep dışladınız da şimdi neden ki siyasi irade ona sahip çıktığı zaman onun yanında yer alıyorsunuz? Yarın küçücük bir değişiklik olsa bu defa karşı tarafın yanında yer alırsınız. Bu işler kolay değil. Allah’ın rızasına kilitlenmeyen kimselerin başaracağı bir iş değil.

SORU: Hocam herkes bu araştırmayı yapamaz. Bugünkü dersi mecmua gibi kitapta toplasanız nasıl olur?

ABDULAZİZ BAYINDIR: Kitapta toplamak kolay değil de. İnternet sitesinde yayınlanacak nasıl olsa. Ya bizim yaptığımız iş Allah’a şükür öyle çok ki. Kaç kişiyle şu küçücük yerde bunları yapıyoruz. Yani size sürekli söylüyoruz, bu iş için çok büyük bir araştırma merkezleri olması lazım. Bakın kıt kanaat demiyeceğim çünkü C.Hakk’a güvenen kişinin imkanları hiç bir zaman kıt kanaat olmaz Allah’a hamd olsun çok şükür. Ama buraya daha çok insanın katılması lazım. Çünkü burada en çok ihtiyaç duyulan insan gücüdür. Para mara bunlar önemli şeyler değil. Bugün 11 dilde yayın yapıyoruz, üç dilde inşallah çalışmalar var. Şu anda bizi vakfın yaptığı çalışmaya denk bir çalışmanın olduğunu ben İslam aleminde hiç bilmiyorum.

SORU: Benim söyleyeceklerim Vedat Bey’in çalışmalarına katkı olacak. İki sene Astana’ya bir ziyaret yapmıştık. Şimdi şekilleri gösterince oradan tekrardan bağ kurdum.

ABDULAZİZ BAYINDIR: Hangi hastane?

KATILIMCI: Kazakistan’ın başkenti Astana’ya.

ABDULAZİZ BAYINDIR: Ben de hastane anladım.

KATILIMCI: Biliyorsunuz Kazakistan’ın normalde başkenti Almaata’dır. Daha sonra Astana’ya aldılar orası Çin’e yakın diye. Ama şimdi ben orada bir kule var şehir merkezinde. Merkeze çıkıp tamamen yeniden yapıldığı için çok yeni bir şehir. Bu dinler arası diyaloğun bütün figürlerini çok büyük devâsa binalarla bir koridor gibi 3-5 kilometre uzunluğunda camiler, kiliseler, sütular, piramitler gözler, pergeller bir şekilde yapılmış ve büyük bir toplantı salonu var, her sene bütün dinlerin temsilcileri orada toplanıyorlar. İşi garip tarafı, Fethullah Gülen’in en etkili olduğu ülke Kazakistan. Zaten biliyorsunuz Orta asya ilk önce. Kazakistan’ın nüfusunun yüzde yetmişi müslman, geri kalan yahudi, hıristiyan, budist farklı dinler var ve orada bunların çalışmalarına itiraz edebilecek insanlar yok. Yani gözden ırak ve yeniden o bölge bu çoklu din üzerine projelendiriliyor. Ve orası kesinlikle incelenmeli. Ben de çokça fotoğraf var. Eğer bir daha ders olursa isterseniz o fotoğrafları şey edebilirim.

KATILIMCI: Hocan, ikinci 1000 yılda hıristiyanlaştırılacak diyordu Papa.

ABDULAZİZ BAYINDIR: İkici 1000 yılda Asya hristiyanlaştırılacak.

KATILIMCI: Türkiye’de Diyanet’ten de katılan delegeler var o toplantılara. Orada çok farklı şeyler var. İsimlerini çakmışlar. Dünya haritaları var her dinin. O gösterdiği figürler tek tek çakılmış, onları kandırıyorlar burası Çin’e yakın taşıdık diye ama tamamen atölye şu anda ora.

ABDULAZİZ BAYINDIR: Hıristiyanların bunun için kullandıkları bir kelime vardır inkulturasyon derler. Yani önce insanların şuurlarını hazırlarlar kendileri için arkasından da onu yerleştirirler. Ben hıristiyan oldum demelerine gerek yok. Önemli olan o kafa olmasıdır. Biz zaten bundan önceki derslerde de az önce İmam Gazali’nin sözüne uygun olarak gördük ki evlenme, boşanma, ticari hayat, uluslararası ilşkiler tüm bu sahalardaki sistem tamamen kuran ve sünnetin dışına çıkarılmış. Ama bu, müslümanlara hissettirilmemiştir.

KATILIMCI: Orada bütün dinlerin temsilcilerinin yaptığı tebliğe ulaşılabilirse bence bu modern çalışmalar net olarak gözükebilir.

ABDULAZİZ BAYINDIR: Bu kolay değil. Büyük bir ekip çalışması gerektiriyor.

ABDULLAH BAYINDIR: Bunu Kazakistan’da aramaya gerek yok. 2004’te olan bir haberi BBC Türkçe Servisi internet arşivinden şimdi buldum telefonumda. “Dinler Bahçesi, Antalya’da açıldı. Antalya’nın Belek ilçesinde üç semavi dinin ibadet yerlerini aynı bahçede toplayan dinlerin buluşması hoşgörü merkezi adlı yer, bugün düzenlenen törenle açıldı”. Açan kişiyi şimdi söyleyeceğim. Belek Turizm Yatırımcıları Birliği tarafından yaptırılan ve avlusunda 100’er kişilik cami, sinegok ve kilise bulunan açılış törenine Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Hollanda’nın Avrupa Birliği’nden sorumlu devlet bakanı Atso Nikolay, bazı bakanlar ve dinlerin temsilcileri katıldı” diye devam eden bir haber. Yani bunlar, siyasetin kendisine dokununcaya kadar problem etmediği şeyler aslında.

ABDULAZİZ BAYINDIR: Evet tekrar ediyorum: kendinize ortak koşulduğu zaman ortalığı yıkıp ta Allah’a ortak koşanlarla kol kola olursanız bunun hesabını veremezsiniz.

KATILIMCI: Hocam şimdi bu benzer konu tarihte bir kaç örneği var aslında. Ekber Şah’ın dini ilahi projesi herhalde 16.yy’dı tam olarak bunun aynısı. Temel olarak galiba orada da işin islami temsil tarafını İbni Arabi yapıyordu. O taraflarda çok etkindi. Ki zaten bu tasavvuf oraların öğretisi. Hindistan öğretisi. Şimdi o dönemlerde İmam Rabbani bu görüşü bertaraf edebilmek için vahdeti şuhud teorisini attı ortaya.

ABDULAZİZ BAYINDIR: İmam Rabbani biraz bertaraf değil biraz daha aklileştirmeye çalışıyor.

KATILIMCI; Çünkü benzer bu nübüvvet-velayet meselesi tam o zamanlar da söz konusu. Nübüvvetin bittiği yerde nübüvvet başlar.

ABDULAZİZ BAYINDIR: Mesela İmam Rabbani’nin Mektubat’ın baş tarafında okuyun ne der biliyor musunuz? Hanımlardan çok özür diliyorum ama haberiniz olsun. “Allah, bana kadının cinsel organı şeklinde gözüktü” der orada. Açın, okuyun görürsünüz.

KATILIMCI: Bunun bir iki örneği Hazarlar’da var. Hatta belli bir gurup yahudi olduğu türklerden hala kırımda yaşıyor onlar. Şimdi burada doğru yöntem bunu toptan yani kuran ile toptan bertaraf etmeye çalışmak mı yoksa bunun içerisinde bu alanın içine girip belki vahdeti vücuda karşı vahdeti şuhud gibi farklı bir düşünce yani kendi içlerinden bir düşünceyle mi daha bir bu tarafa çekmek.

ABDULAZİZ BAYINDIR: Bu dediğinizi yaparsak tam şeytana uymuş oluruz. Tam İblis’e uymuş oluruz. Çünkü eğer Allah rızası için yapıyorsan Allah’ın emriyle yapacaksın. Bugün hiç kimsenin inkar edemeyeceği bir husus vardır ki bu çalışmalar Türkiye’de değil tüm dünyada ciddi anlamda etkisini gösteriyor. Tek sebebi vardır, sadece Allah’ın kelamına kilitlenmiş olmamız. Başka herhangi bir şey söylediğiniz an işte Enes hoca’nın en başta okuduğu ğay günahına girmiş olursunuz. Kendi kafanıza göre hedef belirler Allah’ın kabul etmediği yoldan gider, batar gidersiniz.

KATILIMCI: Hocam öncelikle yapmış olduğunuz bu çalışmalarda dolayı sizlere teşekkür ediyorum Allah yardımcınız olsun. Ben daha öncelerden sizlere ve sizin çalışmalarınıza sapık gözüyle bakanlardandım. Üzülerek söylüyorum bunu. Çünkü bize böyle öğretildi. Aman dinlemeyin, aman okumayın saparsınız sapıtırsınız diye. Allah razı olsun bir arkadaşım sebep oldu dinledim ve o diyenlerin yolundan saptım elhamdulillah. Benim bu şekilde bir başlangıçtan sonra sormak istediğim bir soru var. Az önce yapmış olduğunuz sohbette şunu söylemiştiniz; Allah’ın halifesi olmaz dediniz. Bakara suresininn30.ayetinde “ben yeryüzünde bir halife yaratacağım” diye geçen ayetteki halife kelimesini nasıl anlamalıyız? Birincisi bu. İkincisi bu kıyas ile ilgili bir soru olacak. Kıyasa efendim karşı çıkanlardan olduğum için kıyası savunanlar bu hamr kelimesinin şarap olduğunu, diğer bira içki gibi şeylere yorumlanmaması gerektiğini, bu yüzden de kıyasa gerek olduğunu söylüyorlar. Fakat “hamr”ın aklı örten bir şey olduğunu öğrendik. Fakat bu cennet içecekleri arasında da bir “hamru lezzeti şaribin” diye bir “hamr” ifadesi var onu nasıl anlamalıyız? Oradaki de aklı örten mi?

ABDULAZİZ BAYINDIR: Şimdi bu halife kelimesi üzerinde arkadaşlarımız çok güzel çalışmalar yaptı. Söylediğime tamamen arap dilinde kimsenin itiraz edemeyeceği bir şeydir. Araplarda “fail” diye bir kalıp vardır. O kalıp hem ismi fail, hem ismi mef’ul yani hem bir işi yapan hem de üzerinde o iş yapılan anlamında kullanılır. Arkasındaki “ta” da mubalağa için yani işi abartmak için kullanılır. Halif demek “ta” ile birlikte okuduğumuz zaman halife demek Arapçada çok muhalefet eden ya da kendisine çokça muhalefet edilen kişi demektir. Aynı zamanda birisinin arkasından gelip onun yerine geçene de denir. Birisinin gelip kendi yerine geçen kişiye de denir. Yani birisi sizi makamınızdan ederse siz makamını kaybetmiş halife olursunuz mahluf anlamında. O kişi de sizin arkanızdan gelip yerinizi işgal eden halife olur halif anlamında. Dolayısıyla insanlar dikkat ederseniz hep birbirlerine muhalefet içerisindedir. Eğer bu muhalefet güzel yönetilirse bir rekabet olur, müthiş bir gelişme ve kalkınma olur. Ama bugün Suriye’deki gibi, Irak’taki gibi yönetilirse de çok büyük bir felaketin sebebi olur. İşte meleklere Allah, muhalif bir varlık yaratıyorum deyince melekler şaşırmış. Ben şimdi burada desem ki; içimize muhalif aldım muhalefette çok usta birisi gelecek desem hepiniz tedirgin olmazmısınız? Melekler onun için şey yapmıştır.

O cennetteki yiyeceklerle ilgili olarak Allah diyor ki; dünyadakilere benzer şeyler ama aynısı değil. Ondan dolayı diyor ki; içene lezzet verir ama sarhoş etmez diyor. Sarhoş etmez yani aklı örtmez diyor. Baş ağrısı da olmaz.

KATILIMCI: Hocam bir önceki arkadaş gibi ben de çalışmanız için çok teşekkür ediyorum. Yalnız konuşmacılardan bir tanesi Lost dizisinden bir şey göstermişti. Trt’nin son bir dizisi var Diriliş dizisi. Orada Muhiddin El Arabi baskın karakter olarak çıkmakta ve..

ABDULAZİZ BAYINDIR: Bize de çok şikayet geldi. Ertuğrul diye.

KATILIMCI: Orada Ona yardımcı olarak zikir ayininde görüldü. Bu da işte bizim ülkemizde de medya yoluyla bazı şeylerin anlatıldığını düşünüyorum. Bu da bizim halkımız üzerinde bir şekilde enpoze edildiğini düşünüyorum. Teşekkürler.

ABDULAZİZ BAYINDIR: Diriliş, Sonsuz Nur, Sevgi bunlar bize ait kavramlar değil. Malesef dediğiniz doğru. Ertuğrul dizisi ile ilgili epey şikayetler aldık. Ben şahsen hiç izlemedim. Ama ben burada tekrar söyleyeyim. Bu basit bir olay değil arkadaşlar. Allah ne diyor; “ve lillahi..hayrun nasırin sizin mevlanız Allah’tır, en iyi yardım eden de O’dur”. Dolayısıyla biz sadece C.Hakka güvenip dayanarak yola çıkıp devam etmemiz lazım. Burada şu, bu bizim arkamızda olsun bizim elimizden tutsun diye düşünürsek bu bizim inancımıza ters olur. Ama herkese Allah’ın yolunu gösteririz gelen gelir gelmeyen gelmez.

Tüm Mukayeseli Fıkıh Müzakereleri
# İçerik Adı Yayınladığı Tarih Görüntülenme
1 Kitaba Çağrı 16 Eylül 2017
2 Kurban İbadeti 24 Ağustos 2017
3 Hadislerin Derlenmesinde İran Etkisi 19 Ağustos 2017
4 Diyanetin Fetö Raporu: Bu din bu hale nasıl geldi? 14 Ağustos 2017
5 Hilal, Fitre ve Bayram 28 Haziran 2017
6 Nebi’mizin Ramazan Hayatı 12 Haziran 2017
7 İmsak Ölçüleri 27 Mayıs 2017
8 Dini Siyasete Alet Etmek 20 Mayıs 2017
9 Nebilere Yüklenen Olağanüstü Özellikler 13 Mayıs 2017
10 Tarih Boyunca Nebilere Gösterilen Tepkiler 6 Mayıs 2017
11 Yanlış Şeriat Algısı Suç ve Ceza 29 Nisan 2017
12 Kapitalizmin Sonu 15 Nisan 2017
13 Faiz Bağlamında Modern Finansal Ürünler 8 Nisan 2017
14 Hadislere Bakışımız Nasıl Olmalı 1 Nisan 2017
15 Haram Aylar 25 Mart 2017
16 Kur’an’cılık Tehlikesi 1.Bölüm 20 Mart 2017
17 Din ve Devlet İlişkileri 1.Bölüm 11 Mart 2017
18 Cuma Namazı ve Hutbe’si 4 Mart 2017
19 Kur’an’a Göre Sihir Kavramı 25 Şubat 2017
20 Abese Suresi Bağlamında Nebi’mizin Korunmuşluğu 18 Şubat 2017
21 Ev İçi Mahremiyet Kuralları 11 Şubat 2017
22 Örtünme İle İlgili Hükümler 4 Şubat 2017
23 Baş Örtüsü ve Örtünme 28 Ocak 2017
24 Kur’an’nın Çözüm Üretmedeki Yeri 21 Ocak 2017
25 Yahudileri Gölgede Bırakan Hileler 16 Ocak 2017
26 Müslümanlar’da Allah’a Güven Krizi 31 Aralık 2016
27 Müslümanlığımızı Gözden Geçirme İhtiyacı 24 Aralık 2016
28 Ümmet Olamamanın Ağır Bedeli 17 Aralık 2016
29 Tarihsellik İddialarında Cezalar Örneği 10 Aralık 2016
30 Mezhepçiliğin Doğurduğu Acı Sonuçlar 3 Aralık 2016
31 Kur’an’nın Tarihselliği İddiası ve Miras Konusu 26 Kasım 2016
32 Takiye (Kimliği Gizleme) 19 Kasım 2016
33 Faiz ve Güncel Meseleler 12 Kasım 2016
34 Mehdi Gelicek mi ? 7 Kasım 2016
35 Hz. İsa Gelecek mi? 31 Ekim 2016
36 Çağdaş Ulemanın Usulsüzlüğü 22 Ekim 2016
37 Dinsel Çoğulculuk 15 Ekim 2016
38 Son Kitabı Devre Dışı Bırakma Projesi, Dialog 8 Ekim 2016
39 Fıtrat Zemininde Buluşma 1 Ekim 2016
40 Nisa 34. Ayet Bağlamında Kadına Şiddet 24 Eylül 2016
41 Kurban İbadeti 10 Eylül 2016
42 Kadının Dövülmesi 3 Eylül 2016
43 Kur’an’a Göre Hükmetmek 27 Ağustos 2016
44 15 Temmuz Darbe Gecesine Kurani Bir Bakış 20 Ağustos 2016
45 Paralel Dinin Olmazsa Olmazı Aracılık – 1 13 Ağustos 2016
46 Müslüman Gayrimüslim İlişkileri 2 Temmuz 2016
47 Zekat 25 Haziran 2016
48 Oruçla İlgili Hükümler 18 Haziran 2016
49 Uydurulan Dinde Yatsı Sonu, Seher ve İmsak Vakti 4 Haziran 2016
50 Uydurulan Dinde Mut’a Nikahı 28 Mayıs 2016
51 Uydurulan Dinde Şartlı Talak 21 Mayıs 2016
52 Uydurulan Dinin Dayatması Olarak Çocukların Evlendirilmesi 7 Mayıs 2016
53 Kölelik ve Cariyelik Mezheplerin Dayatması mı? 30 Nisan 2016
54 Musa Hızır Kıssasının Evrensel Mesajı 23 Nisan 2016
55 Sünnetin Delil Değeri 16 Nisan 2016
56 Kira Sertifikaları Faizsiz Ürün mü? 9 Nisan 2016
57 Suç-Ceza Dengesi Açısından Cinsel İstismar 2 Nisan 2016
58 Boşanma Konusunda Allah’ın Koyduğu Sınırlar 26 Mart 2016
59 Allah’ın Koyduğu Sınırlar Nasıl Aşıldı 19 Mart 2016
60 Muhsana, Kadına Pozitif Ayrımcılık 13 Mart 2016
61 İnsanlar ile Cinlerin Ortak Özellikleri 5 Mart 2016
62 Nebiler Günahtan Korunmuş mudur? 27 Şubat 2016
63 Bedir Savaşı Örneğinde Nebi ve Resul Farkı 20 Şubat 2016
64 Dinde Haram-Helal Koyma Yetkisi 13 Şubat 2016
65 Cinler 6 Şubat 2016
66 İlk İnsanın Yaratılışı 30 Ocak 2016
67 İnsanı İnsan Yapan Özellikler 23 Ocak 2016
68 Allah’ı İkinci Sıraya Koymak 16 Ocak 2016
69 Şirkle İman Arasındaki Kararsızlık 9 Ocak 2016
70 Mehdi Beklentisi 2 Ocak 2016
71 Her İnsan Allah’ı Bilir 26 Aralık 2015
72 Fıkıh Müzakereleri | Her İnsan Allah’ı Bilir 26 Aralık 2015
73 Bir Sömürü Aracı Olarak Halifelik – 2 19 Aralık 2015
74 Bir Sömürü Aracı Olarak Halifelik 12 Aralık 2015
75 Kur’ân’da Dindarlık 5 Aralık 2015
76 Tarih Boyunca Bir Siyasi Baskı ve Ötekileştirme Aracı Olarak Zındıklık 28 Kasım 2015
77 Geleneğe Göre Dinden Dönmenin Hükmü (Bölüm 2) 21 Kasım 2015
78 Geleneğe Göre Dinden Dönmenin Hükmü (Bölüm 1) 21 Kasım 2015
79 Kur’an’a Göre Dinden Dönmenin Hükmü 16 Kasım 2015
80 Kur’an’da Zina Suçu Ve Cezası 7 Kasım 2015
81 Tağut Doğru Yolun Üstünde Oturur 31 Ekim 2015
82 Hadis Uydurma Faaliyetleri 24 Ekim 2015
83 Kader İnancı Ve Nesih 17 Ekim 2015
84 Resulullah Sonrası Siyasi Gelişmeler 10 Ekim 2015
85 Nesih 3 Ekim 2015
86 Hac Ve Kurban 19 Eylül 2015
87 Terör Olayları Karşısında Nebevi Siyaset 12 Eylül 2015
88 Dinde Özgürlük 5 Eylül 2015
89 Dine Uyma Yerine Dini Kendine Uydurma 4 “Cariyelik” 29 Ağustos 2015
90 Dine Uyma Yerine Dini Kendine Uydurma 3 “Cariyelik” 22 Ağustos 2015
91 Dine Uyma Yerine Dini Kendine Uydurma 2 “Kitap Algısı” 15 Ağustos 2015
92 Dine Uyma Yerine Dini Kendine Uydurma 8 Ağustos 2015
93 Nebimizin Yürüttüğü Dış Politika 1 Ağustos 2015
94 Kadir Gecesi ve İmsak Vaktine Tavırlar 11 Temmuz 2015
95 Zekat 4 Temmuz 2015
96 Oruç İbadeti 2 27 Haziran 2015
97 Oruç İbadeti 20 Haziran 2015
98 Kutup Bölgelerinde İftar ve İmsak Vakitleri 13 Haziran 2015
99 Emtia Borsalarındaki İşlemlerin Fıkhi Hükmü 6 Haziran 2015
100 Kur’ân’a Göre Gece-Gündüz 30 Mayıs 2015
101 Prof. V. A. Yefimov’la Yapılan Toplantının Değerlendirilmesi 23 Mayıs 2015
102 İsra ve Mirac 16 Mayıs 2015
103 Berzah Alemi 2 9 Mayıs 2015
104 Berzah Alemi 2 Mayıs 2015
105 Enflasyon ve Faiz 25 Nisan 2015
106 İşsizlik Probleminin Kaynağı 18 Nisan 2015
107 Peygamberimizin Öldürülmesini Emrettiği Kişiler Hakkındaki Rivayetler 4 Nisan 2015
108 Faizsiz Sistemin İlkeleri (Zekat-Faiz Karşılaştırması) 28 Mart 2015
109 Faizsiz Sistemin İlkeleri – Faizsiz Bankacılık 28 Mart 2015
110 Faizsiz Sistemin İlkeleri (Enflasyon) 21 Mart 2015
111 Faizsiz Sistemin İlkeleri (Bankacılık) 14 Mart 2015
112 Faizsiz Sistemin İlkeleri 7 Mart 2015
113 Tecavüz Suçunun Cezası 28 Şubat 2015
114 İdam Cezası ve Kıssas Tartışmaları 21 Şubat 2015
115 Ceza Hukukunun Genel Prensipleri 14 Şubat 2015
116 Kur’ân’da Ruh Kavramı 7 Şubat 2015
117 İcmanın Delilleri ve Değerlendirilmesi 24 Ocak 2015
118 Fıkıh Müzakereleri | Ceza Hukukunun Genel Prensipleri 17 Ocak 2015
119 Nebiye Hakaretin Cezası 10 Ocak 2015
120 Noel ve Mevlid Kandili Kutlamalari 3 Ocak 2015
121 Kelime Oyunları ve Şeb-i Arus 27 Aralık 2014
122 Evlilik Nedeniyle Ortaya Çıkan Haramlık 20 Aralık 2014
123 Talak’ın Şarta Bağlanması 13 Aralık 2014
124 Kadının Boşanma Hakkı 6 Aralık 2014
125 Boşanmanın Hükümleri 29 Kasım 2014
126 Küçüklerin Evlendirilmesi 22 Kasım 2014
127 İslam Hukuku-Roma Hukuku Karşılaştırması 15 Kasım 2014
128 Beni Kureyza Yahudileri ve Esirlerin Öldürülmesi 8 Kasım 2014
129 İslâm Miras Hukukunda Kelâle 3 Kasım 2014
130 Batı Güdümlü İslam Anlayışında Kur’an Sünnet Algısı – 2 25 Ekim 2014
131 Batı Güdümlü İslam Anlayışında Kur’an Sünnet Algısı 18 Ekim 2014
132 İslam Alimlerinin Işid’e Gönderdikleri Mektubun Eleştirisi 11 Ekim 2014
133 Kurban İbadeti 27 Eylül 2014
134 Birbirimizden yardım istemek şirk midir? 9 Ağustos 2014
135 Nafile Oruç 2 Ağustos 2014
136 Zekat ve Fitre 26 Temmuz 2014
137 Kadir Gecesi 19 Temmuz 2014
138 Tarihi gelişimi ve Hükümleri Açısından İtikaf 12 Temmuz 2014
139 Yatsının Son Vakti 5 Temmuz 2014
140 Vakti Dışında Namaz, Süresinden Fazla Oruç 28 Haziran 2014
141 Bakara 187. Ayet Işığında Oruç İbadeti 21 Haziran 2014
142 Kimler Oruç Tutabilir 14 Haziran 2014
143 Orucun Tarihi ve Meşruiyeti 7 Haziran 2014
144 Ecel ve Şehitlik – Sorular ve Cevaplar 24 Mayıs 2014
145 Ecel ve Şehitlik 17 Mayıs 2014
146 Seferilik Mesafesi ve Müddeti 10 Mayıs 2014
147 Yolculukta Namaz – 2 26 Nisan 2014
148 Dinden Dönmek 19 Nisan 2014
149 Yolculukta Namaz 5 Nisan 2014
150 Namazı Terketmenin Hükmü 29 Mart 2014
151 Namazda Zikir 8 Mart 2014
152 Kadınların Cemaate Katılması 1 Mart 2014
153 Cemaatle Namaz – 2 22 Şubat 2014
154 Cemaatle Namaz 15 Şubat 2014
155 Sehiv Secdesi 8 Şubat 2014
156 Namazı Bozan Haller – 2 1 Şubat 2014
157 Namazı Bozan Haller 18 Ocak 2014
158 Cumanın Farzından Önceki ve Sonraki Sünnetler 11 Ocak 2014
159 Cuma Hutbesi 4 Ocak 2014
160 Cuma Namazı 28 Aralık 2013
161 Sünnet Namazları 21 Aralık 2013
162 Vitir Namazı 14 Aralık 2013
163 Teheccüd Namazı 7 Aralık 2013
164 Kur’an’da Melek ve Cin Kavramları – Sorular 23 Kasım 2013
165 Kur’an’da Melek ve Cin Kavramları – 2 18 Kasım 2013
166 Kur’an’da Melek ve Cin Kavramları 2 Kasım 2013
167 Cezanın Amacı Açısından Mağdur Hakları 26 Ekim 2013
168 Bayram Namazı ve Teşrik Tekbirleri 12 Ekim 2013
169 Tarihi, Amacı ve Ahkamı Yönüyle Kurban 5 Ekim 2013
170 Kur’an’da Münafıkların Durumu – 2 28 Eylül 2013
171 Kur’an’da Münafıkların Durumu 21 Eylül 2013
172 Günümüz İslam Dünyasının Problemleri 14 Eylül 2013
173 Bedel Hac – Doç.Dr. Servet Bayındır 7 Eylül 2013
174 Allah’ın Bilgisi ve Kader 24 Ağustos 2013
175 Mısırdaki Müslümanların Durumu 17 Ağustos 2013
176 Kadir Gecesi 3 Ağustos 2013
177 İmsak Tartışmaları 27 Temmuz 2013
178 Kutup Bölgelerinde İbadet Vakitleri 20 Temmuz 2013
179 Kader 19 Ocak 2013
180 Kıyamet Alametleri 22 Aralık 2012
181 Kur’an Sünnet Bütünlüğünde Kurban İbadeti 20 Ekim 2012
182 Kur’an Sünnet Bütünlüğünde Hac İbadeti 13 Ekim 2012
183 Faiz-Zekat İlişkisi 6 Ekim 2012
184 Namazların Birleştirilmesi 29 Eylül 2012
185 İslama Yönelik Saldırılar 22 Eylül 2012
186 Alternatif Bir Finansal Ürün Olarak Kira Sertifikaları(SUKUK) 15 Eylül 2012
187 Öğle ve İkindi Namazlarının Vakitleri 8 Eylül 2012
188 Yatsı Namazı Vaktinin Bitişi 1 Eylül 2012
189 Kur’an’a Göre Gelenek 25 Ağustos 2012
190 Bayram Namazı ve Fitre 18 Ağustos 2012
191 Televizyondan Kabe İmamına Uyulabilir mi? 11 Ağustos 2012
192 Ramazan Ayının İnsana Sunduğu Fırsatlar 4 Ağustos 2012
193 İmsak Vakti ve Seher – 2 28 Temmuz 2012
194 İmsak Vakti ve Seher 21 Temmuz 2012
195 Nesih, Kıblenin Değişmesi Örneği 23 Haziran 2012
196 İsra ve Miraç 16 Haziran 2012
197 Uydurma Hadisler – Harun Ünal 9 Haziran 2012
198 Sezaryen Doğum 2 Haziran 2012
199 Vahiy – Sünnet İlişkisi 26 Mayıs 2012
200 Nesih Kavramı 19 Mayıs 2012
201 Din ve Tıp Açısından Sünnet 14 Mayıs 2012
202 Din ve Müzik 5 Mayıs 2012
203 Hadislerin Kur’an’a Arzı 28 Nisan 2012
204 Türkiye’de Kutlu Doğum Etkinlikleri 21 Nisan 2012
205 Allah’ın Elçisini Doğru Anlamak 14 Nisan 2012
206 Kur’an Öncesi Mekke Toplumu 7 Nisan 2012
207 Faizsiz Bankacılğın Problemleri 31 Mart 2012
208 Hz.Muhammed’in(S.A.V.) Tebyin Görevi 24 Mart 2012
209 İslam ve Türk Medeni Kanunu(TMK) Miras Sistemlerinin Mukayesesi 17 Mart 2012
210 Kur’an’a Göre Tağut Kavramı 10 Mart 2012
211 Farklı İnançların Birlikte Yaşamasının Doğal Kuralları 3 Mart 2012
212 Kur’an’a Göre Resule İman, İtaat ve İttiba 25 Şubat 2012
213 Organ Nakli 18 Şubat 2012
214 Sebeb-i Nüzul Meselesi 11 Şubat 2012
215 Daru’l-Harbde Faiz 4 Şubat 2012
216 İftida 28 Ocak 2012
217 Talak (Boşanma) 21 Ocak 2012
218 Gayrimüslimlerle Evlilik 14 Ocak 2012
219 A’raf Ehli 7 Ocak 2012
220 Müminler Cehenneme Girecekler Mi? – 2 31 Aralık 2011
221 Müminler Cehenneme Girecekler Mi? 24 Aralık 2011
222 Çocukların Evlendirilmesi 17 Aralık 2011
223 İnanç Özgürlüğü 10 Aralık 2011
224 Evliliğin Denetlenmesi 3 Aralık 2011
225 Adetli Kadın Kur’an’a Dokunabilir mi? 26 Kasım 2011
226 Hz.İsa’yı(a.s.) Geri Getirmek İsteyenlerin Hedefi 19 Kasım 2011
227 Nebi ve Resul Kavramları 12 Kasım 2011
228 Kurban Bayramına Nasıl Hazırlanmalıyız? 5 Kasım 2011
229 İcma Delili ve Değerlendirilmesi 22 Ekim 2011
230 Vekaletle(Bedel) Hac 15 Ekim 2011
231 İhram Yasakları 8 Ekim 2011
232 Kadınların Yolcuğu 1 Ekim 2011
233 Kur’an ve Sünnet Işığında Hac İbadeti 24 Eylül 2011
234 Faiz Anlayışı 10 Eylül 2011
235 Bayram Namazı 27 Ağustos 2011
236 İmsak Vakti 20 Ağustos 2011
237 Teravih Namazı Konusunda Diyanet’e Cevap 13 Ağustos 2011
238 Oruç Tutamayanlar Ne Yapmalı? 6 Ağustos 2011
239 Güneşin Batmadığı Yerlerde Namaz Vakitleri 2 Temmuz 2011
240 Yatsı Namazının Vakti 7 Mayıs 2011
241 Allah’ın İndirdikleri İle Hükmetmeyenler – 2 30 Nisan 2011
242 Allah’ın İndirdikleri İle Hükmetmeyenler 23 Nisan 2011
243 Günahlarla İlgili Kavramlar – 2 2 Nisan 2011
244 Günahlarla İlgili Kavramlar 26 Mart 2011
245 Büyük Günahlar – 3 19 Mart 2011
246 Büyük Günahlar Nelerdir? 12 Mart 2011
247 Büyük Günah İşleyenlerin Durumu 5 Mart 2011
248 Ye’cüc ve Me’cüc 26 Şubat 2011
249 Dabbetü’l-Arz 19 Şubat 2011
250 Tarikatlarda Vesile ve Tevessül 12 Şubat 2011
251 Evliyanın Yardımı İle İlgili İddialar – 2 5 Şubat 2011
252 Kutuplarda Namaz Vaktinin Tespiti 29 Ocak 2011
253 Evliyanın Yardımı İle İlgili İddialar 22 Ocak 2011
254 Kâlû Belâ Olayı Hakkında Sorulan Sorular – 2 1 Ocak 2011
255 Kâlû Belâ Olayı Hakkında Sorulan Sorular 25 Aralık 2010
256 Mehdi İnancı 18 Aralık 2010
257 Kur’an’a Göre Zekat Oranları 4 Aralık 2010
258 Artan Malı İnfak Etme 27 Kasım 2010
259 Vitr Namazı 13 Kasım 2010
260 Bayram Namazları 6 Kasım 2010
261 Sehiv Secdesi – Mukayeseli Fıkıh Dersleri 30 Ekim 2010
262 Kurban İle Alakalı Sorular 23 Ekim 2010
263 Hac Farklı Aylarda Yapılabilir mi? – Fıkıh Dersi 9 Ekim 2010
264 Başkasının Yerine Hacc Yapmak 2 Ekim 2010
265 Hilal İle İlgili Sorulan Sorular 25 Eylül 2010
266 Cariyeler İle İlgili Sorulan Sorular 18 Eylül 2010
267 ORUÇ BOZMANIN CEZASI 4 Eylül 2010
268 Zekat 28 Ağustos 2010
269 İmsak ve Yatsı Vakitleri – 2 21 Ağustos 2010
270 İmsak ve Yatsı Vakitleri 14 Ağustos 2010
271 İsra ve Miraç -2 10 Temmuz 2010
272 İsra ve Miraç -1 3 Temmuz 2010
273 İcma’a Delil Getirilen Hadisler 26 Haziran 2010
274 İcma 19 Haziran 2010
275 Başörtüsü ve Örtünme 12 Haziran 2010
276 Mezheplerin Tutarlılığı 29 Mayıs 2010
277 Asabe Siyaset İlişkisi (Kızın Çocuklarının Mirasçılığı Örneği) 22 Mayıs 2010
278 Kur’an’ı Açıklama Usulü 15 Mayıs 2010
279 Kartepe Programı Değerlendirme 5 Mayıs 2010
280 Abdestte Ayakların Mesh Edilmesi 24 Nisan 2010
281 Hudeybiye’den Geri Kalanlar 13 Nisan 2010
282 Peygamberimizin Zeynep (ranha) ile Evliliği 3 Nisan 2010
283 Bedir Savaşı 20 Mart 2010
284 Kur’an Sünnet Bütünlüğü: Allah’ın İzni Meselesi 13 Mart 2010
285 Vahiy Çeşitleri 6 Mart 2010
286 Kadınların Özel Halleri 11 Şubat 2010
287 Kur’an’a Göre Zekat Nispeti 6 Şubat 2010
288 Vahy-i Gayr-i Metlüv’e Dair Getirilen Deliller -1 30 Ocak 2010
289 Iskat (Ölen Kimseyi İbadet Borçlarından Kurtarmak) 16 Ocak 2010
290 Dini Tebliğ ve Uygulamada Cebrailin Rolü -2 2 Ocak 2010
291 Dini Tebliğ ve Uygulamada Cebrail’in Rolü 26 Aralık 2009
292 Kuran ve Sünnet Bütünlüğü – Kurban 21 Kasım 2009
293 Kuran ve Sünnet Bütünlüğü – Kıble Meselesi -2 14 Kasım 2009
294 Kuran ve Sünnet Bütünlüğü – Kıble Meselesi -1 7 Kasım 2009
295 Kuran ve Sünnet Bütünlüğü – Kur’anı Anlama 31 Ekim 2009
296 Kuran ve Sünnet Bütünlüğü – Yolculukta Namazin Kısaltılması Örneği 24 Ekim 2009
297 İsa Aleyhisselam Tekrar Gelecek mi? -2 17 Ekim 2009
298 İsa Aleyhisselam Tekrar Gelecek mi? 1-1 10 Ekim 2009
299 İsa Aleyhisselam Tekrar Gelecek mi? 1-2 10 Ekim 2009
300 Hanefi Mezhebinin İçki ile İlgili Görüşleri -1 3 Ekim 2009
301 Hanefi Mezhebinin İçki ile İlgili Görüşleri -2 3 Ekim 2009
302 Mirasta Avliye Meselesi -1 26 Eylül 2009
303 Mirasta Avliye Meselesi -2 26 Eylül 2009
304 Kasten Orucu Bozanın Cezası -1 12 Eylül 2009
305 Kasten Orucu Bozanın Cezası -2 12 Eylül 2009
306 Oruç Keffareti -1 29 Ağustos 2009
307 Oruç Keffareti -2 29 Ağustos 2009
308 Adetli Kadının Orucu -1 22 Ağustos 2009
309 Adetli Kadının Orucu -2 22 Ağustos 2009
310 Hastaların Orucu -1 15 Ağustos 2009
311 Hastaların Orucu -2 15 Ağustos 2009
312 Namazda Örtünme / 2-1 8 Ağustos 2009
313 Namazda Örtünme / 2-2 8 Ağustos 2009
314 Namazda Örtünme / 1-1 1 Ağustos 2009
315 Namazda Örtünme / 1-2 1 Ağustos 2009
316 Kur’an’da Örtünme -1 18 Temmuz 2009
317 Kur’an’da Örtünme -2 18 Temmuz 2009
318 Gayrimüslimlerle Evlilik -1 11 Temmuz 2009
319 Gayrimüslimlerle Evlilik -2 11 Temmuz 2009
320 Müşriklerle Evlilik -1 4 Temmuz 2009
321 Müşriklerle Evlilik -2 4 Temmuz 2009
322 Ehli Kitap ve Müşrikler -1 27 Haziran 2009
323 Ehli Kitap ve Müşrikler -2 27 Haziran 2009
324 Hayvan Kesimi / 2-1 20 Haziran 2009
325 Hayvan Kesimi / 2-2 20 Haziran 2009
326 Hayvan Kesimi -1 13 Haziran 2009
327 Hayvan Kesimi -2 13 Haziran 2009
328 Helal Gıda ve Jelatin Konusu -1 6 Haziran 2009
329 Helal Gıda ve Jelatin Konusu -2 6 Haziran 2009
330 Nafile Namazlar -1 9 Mayıs 2009
331 Nafile Namazlar -2 9 Mayıs 2009
332 Vitir Namazı -1 2 Mayıs 2009
333 Vitir Namazı -2 2 Mayıs 2009
334 Kur’an’ın Genel Açıklaması -1 25 Nisan 2009
335 Kur’an’ın Genel Açıklaması -2 25 Nisan 2009
336 Namazın Mekruhları -1 11 Nisan 2009
337 Namazın Mekruhları -2 11 Nisan 2009
338 Namazı Bozan Şeyler -1 4 Nisan 2009
339 Namazı Bozan Şeyler -2 4 Nisan 2009
340 Namazda Konuşmak -1 28 Mart 2009
341 Namazda Konuşmak -2 28 Mart 2009
342 Namazda Abdestin Bozulması / 2-1 21 Mart 2009
343 Namazda Abdestin Bozulması / 2-2 21 Mart 2009
344 Namazda Abdestin Bozulması / 1-1 14 Mart 2009
345 Namazda Abdestin Bozulması / 1-2 14 Mart 2009
346 Namazda İmamlık / 3-1 28 Şubat 2009
347 Namazda İmamlık / 3-2 28 Şubat 2009
348 Namazda Saf Düzeni -1 21 Şubat 2009
349 Namazda Saf Düzeni -2 21 Şubat 2009
350 Namazda İmamlık / 2-1 14 Şubat 2009
351 Namazda İmamlık / 2-2 14 Şubat 2009
352 Namazda İmamlık / 1-1 7 Şubat 2009
353 Namazda İmamlık / 1-2 7 Şubat 2009
354 İmamın Arkasında Kıraat -1 24 Ocak 2009
355 İmamın Arkasında Kıraat -2 24 Ocak 2009
356 Namazda Okunan Sûre ve Ayetler / 4-1 17 Ocak 2009
357 Namazda Okunan Sûre ve Ayetler / 4-2 17 Ocak 2009
358 Namazda Okunan Sûre ve Ayetler / 3-1 10 Ocak 2009
359 Namazda Okunan Sûre ve Ayetler / 3-2 10 Ocak 2009
360 Namazda Okunan Sûre ve Ayetler / 2-1 3 Ocak 2009
361 Namazda Okunan Sûre ve Ayetler / 2-2 3 Ocak 2009
Kuran Dersi Canlı Yayın