Prof.Dr. Abdulaziz BAYINDIR;
Elhamdülillahi Rabbil Alemin. Essalatu vesselamu ala Resulina Muhammedin ve ala alihi ve ashabihi ecmain. Cenabı Hakka şükürler olsun, Süleymaniye vakfımızın, İstanbul Üniversitesi İlahiyat Fakültesi, İstanbul Hukuk Anabilim dalıyla birlikte düzenlenmiş olduğu İstanbul Hukukçular ve Koordinasyon toplantısı değerli bir şekilde başladı ve bitti. Bu toplantının asıl sebebi şuydu, geçen sene Bursa İlahiyat Fakültesi tarafından Uludağ’da düzenlenen toplantının bitişinde seneye toplantıyı bizim yapmamızı istediler, oradaki İslam hukukçuları ve Süleymaniye vakfının faaliyetlerini tanımak istediler. Şuda söylenmişti, arkadaşlar seneye bombardımana hazır olun demişlerdi. Bunu da oradan ilan edilmişti. Hamdi DÖNDÜREN’in ev sahibi olarak kapanışta yaptığı konuşmada seneye Süleymaniye Vakfını dinleyeceğiz dedi, bombardımana hazır olun dedi. Dolayısıyla herkes bu sene Süleymaniye Vakfında yapılan çalışmalardan haberdar olacağını biliyordu. Orada bir takım gençler bilmeyebilir ama geçen seneki toplantıda olanların hepsi biliyordu. Bu sene de tabi Süleymaniye Vakfında Allah’a şükür o kadar çok bilgi birikimi var ki, bunların çoğundan bizimde artık, bizde unuttuk bazıların yani depolara doldurulmuş bilgiler var bunları ortaya çıkarmak için heralde büyük bir ekip epeyce bir zaman çalışmak zorunda kalacak. Onun için de haklı olarak yapılan tenkitler vardı, çok yoğun bir bilgi bombardımanına tuttunuz diye, e ne yapalım yani vakfı başka nasıl anlatacağız yani topyekün bir anlatmak için böyle birşey oldu. Şimdi orada bir toplantı yaptık iyi kötü, başarılı başarısız, şimdi bu toplantıda şu anda yaptığımız değerlendirme toplantısında o toplantıya katılan tüm arkadaşlar var. Şuanda o toplantıya katılanların bizi nasıl değerlendirdiğine bakmayalım, biz kendimizi tenkit edelim. Yani o toplantıda bizim ortaya koymuş olduğumuz performansta artılar neler eksiler neyle ilgili eksikliklerimiz var ve bundan sonra neler yapmalıyız şeklinde tenkitlerimiz. Yoksa bizi dinleyen insanlar tenkit ederken yanlış şeyler tenkit ettiler, işte yanlış noktalara vurdular, aslında şöyle yaptılar böyle yaptılar değil, muhatabı falan bırakıp kendimizi eleştirmek için şimdi bu değerlendirme toplantısını yapıyoruz. Bu girişten sonra artık söz sizde kim konuşmak istiyorsa başlasın konuşsun.
Evet Fatih YILDIRIM söyle bakalım, Bismillahirrahmanirrahim.
Fatih YILDIRIM; inşallah daha yine söylediklerim de çıkar muhakkak da.
Prof. Dr. Abdulaziz BAYINDIR; az daha ileri gelde şuradan seni görebilsinler, biraz daha yaklaş
Fatih YILDIRIM; Eyvallah. İlk etapta benim dikkatimi çeken husus şu oldu, daha doğrusu eksiklik olarak gördüğümüz. Belki toplantının kendi anlamında kendi bünyesinde değil bu ama, yaşamış olduğumuz dünyadaki Müslümanların hepsini ilgilendiren bir olay vardı. Bu da İsrail’in Müslüman kardeşlere saldırması, bu anlamda oradaki bütün hocalarımdan, belki benim kaçırdığım bir yer olmuş olabilir ama, en azından bir dua edilmesi onların bir anılması gündeme gelebilirdi, heralde düşünülmedi heralde veya akla gelinmedi.
Prof. Dr. Abdulaziz BAYINDIR; niye açılışta ilk cümleler.
Diğer katılımcı; sadece Abdulaziz hoca hatırlattı.
Fatih YILDIRIM; yani ben biraz geç katıldım heralde.
Prof. Dr. Abdulaziz BAYINDIR; şimdi karşıdakini değil de kendimizi tenkit ediyoruz şuanda. Açılışta sen yokmuydun?
Fatih YILDIRIM; ilk cümleleri kaçırdım o zaman ben. O zaman siz onu gündeme getirdiyseniz,
Prof. Dr. Abdulaziz BAYINDIR; yaptık yaptık.
İsmail NARİN, ilk önce taktir ile başlayalım sonra tektire.
Prof. Dr. Abdulaziz BAYINDIR; tamam. Bitti mi seninkisi?
Fatih YILDIRIM; tamam benim şimdilik bu yani.
Prof.Dr. Abdulaziz BAYINDIR; İsmail NARİN söyle bakalım.
İsmail NARİN, ben pek fazla takdir etmem de, hep tekdir ederim, bu sefer bazı
Prof. Dr. Abdulaziz BAYINDIR; ikisi de olur.
İsmail NARİN; ben gördüğüm kadarıyla organize çok iyiydi, yani hem ilahiyat hem de süleymaniye vakfını tebrik etmek lazım.Sadece o tebliğlerin daha önce verilmemesi bir eksiklik bir mani.
Prof. Dr. Abdulaziz BAYINDIR; o tebliğler konusunde Servet bir iki kelime söylese iyi olur, daha önce verilmedi tenkidi haklı bir tenkit değil.
İsmail NARİN; sonra vakıftaki arkadaşlarımızın tutumu, gayet iyiydi, hem kulis esnasında hiçkimseyle tartışmaya girmemeleri, birilerine ayet okumamaları, sonra ben hocanın özellik bu toplantıdaki tutumunu çok beğendim. İlk gün vuruşunu yaptı, ondan sonra mazlum, ikinci gün üçüncü gün hep mazlum pozisyonu. Hatta Abdullah KARAMAN son günün son oturumunda epey yüklendi, çıkışta Allahaısmarladık derken, ben dedim hocam bu ne şiddet bu celal, ya dedi öylemi dedi ben fazla mı sertim senden önce biriki kişi daha söyledi ya hoca çok sert ifadeler, öyle yani, bazen aslında taktik olarak insan geriye çekilmesi gerekir ki, karşısındaki insanlar gardını alsınlar, sonra geriye dönüp bir düşünsünler, ya ben hatamı yaptım ki bu kadar yüklenmekte. Daha sonra söyleyeceklerimi söyleyeceğim.
Prof. Dr. Abdulaziz BAYINDIR; evet söyle, yavaş yavaş, gelecek sanada sıra. Evet Mehmet RUZİ hoca
Mehmet RUZİ; sizin açılış konuşması yani öncelikle İsmail Beyin takdirine tamamen katılıyorum, tekdirine katılmıyorum. Bunu söyledikten sonra konuşmada şey vardı yani buradaki metinin aynısı değilmiydi diye aklıma geldi, arada kopukluk vardı, mana itibariyle çok güzel olmasına rağmen arada kopukluk vardı, bu dikkat edilebilir mi bundan sonra?
Prof. Dr. Abdulaziz BAYINDIR; nasıl bir kopukluk?
Mehmet RUZİ; bilmiyorum yani, söylerken çok mu heyecanlandınız yani arada bir şeylik vardı yani.
Prof. Dr. Abdulaziz BAYINDIR; nasıl onu bir şey yaparsan, eğer böyle bir aklına gelen bir örneği var mı onun?
Mehmet RUZİ; tamam onu aklıma getirmeye çalışayım.
Doç. Dr. Servet BAYINDIR; ben Mehmet hocanın kendi hakkımı kullanmadan Mehmet hocanın sözünü tamamlama anlamında, örnekler tam böyle vurucu şekilde ortaya konulamadı. Birbirine geçerken tam meram ifade edilemedi orada.
Diğer katılımcı; yani biz bu toplumda olup da hocamızı devamlı izlediğimiz için onların farkındayız, yani verdiğiniz örnekleride filan bildiğimiz için onda problem olmadı. Ama böyle ilk defa duyan işin mahiyetini bilemeyen insanlar için böyle bir hafif, nasıl oldu tam örnekleyemediniz filan diye kendileri de söyledi ya.
Doç. Dr. Servet BAYINDIR; mesela bakire kız örneğinde bile netleşmedi orada yani, orada bir şey oldu.
Mehmet RUZİ; ikinci olarak İsmail beyin dediği gibi organize edenlerden Allah razı olsun, çok mükemmel şeydi. Bununla birlikte toplantı olduğu zaman kapı toplantının arkasına alınsın, yani gelenler çıkanlar zorlanıyor insanlar.
Prof. Dr. Abdulaziz BAYINDIR; bu çok doğru bir teklif.
Mehmet RUZİ; ışıktan o tarafa almış olabilir, perdeyi kapatırız.
Sonra o masa da çok düşük tü oradan tabi
Prof. Dr. Abdulaziz BAYINDIR; söyle, Enes hoca söyle.
Enes ALİMOĞLU; eksiklikler, ilk önce okunan ayetlerin duvara yansımasını istemiştim o yansımadı, İsmail hoca bir ayet okudu ya,
Prof.Dr. Abdulaziz BAYINDIR; aşrışerif.
Enes ALİMOĞLU; onun meali ile birlikte duvara yansıtılsaydı diye onu arz ettim. Ondan sonra namazı cemaatle kılmak için yer ayarlanmamış, bu bi eksiklik.
Diğer katılımcı; hayır cemaatle kılmak için yer var, programda saatleri belirlenmemiş.
Enes ALİMOĞLU; belirlenmemiş. Siz o açılış konuşmasını yaparken ben arz ettim, sonra da Mehmet hoca bana söyledi yani, keşke bir kağıt üzerinde okusaydı dedik çünkü orada küçük kızların ellerinde, (10:28 anlaşılamıyor) o örnekler daha net bir şekilde verilseydi daha etkili olabilirdi.
Prof. Dr. Abdulaziz BAYINDIR; yani örneklerdeki eksiklik.
Enes ALİMOĞLU; dördüncüsü, çok yoğun oldu toplantı, biraz katılımcıların istirahat etmelerine vakit bulunamadı, şimdi sauna varmış orada hamam varmış herkes oraya giremedi, bizde dahil, en az yarım gün vakit olsaydı istirahat için yani, onlarda dedi ki biz çok yorulduk dedi.
Prof. Dr. Abdulaziz BAYINDIR; oradaki saunaya da hamama da biz giremezdik şundan dolayı, orada kadın erkek karışıktı,
Dr. Yahya ŞENOL; saatlerini ayarlamışlar hocam, akşam dokuzdan sonra sırf kadınlardı.
Prof. Dr. Abdulaziz BAYINDIR; yok bizim kadınlar için, onun dışındaki saatlerde kadın erkek karışıktı.
Dr. Yahya ŞENOL; hamam girenler var onlara bir soralım. O zaman onların girdiği anda kadın yokmuş.
Prof. Dr. Abdulaziz BAYINDIR; tesadüfen yoktur.
Enes ALİMOĞLU; bunları eksiklik diye tanıyorum ben. Bizim eksikliğimiz.
Prof. Dr. Abdulaziz BAYINDIR; tamam. Yani biz orada giremezdik şeylere. Sen girdin mi?
Diğer katılımcı; biz girdik hocam bir arkadaşla,
Prof. Dr. Abdulaziz BAYINDIR; kadın varmıydı?
Diğer katılımcı; hayır hocam.
Dr. Abdurrahman YAZICI; orada eleştiren bazı hocalar vardı.
Prof. Dr. Abdulaziz BAYINDIR; niye buraya girdirmediler diye.
Dr. Abdurrahman YAZICI; yani oraya giripde daha sonra eleştiren.
Prof. Dr. Abdulaziz BAYINDIR; çok iyi, evet şimdi tamam, tamam sende eleştireceksinde şuraya gel, gel de gör bakalım, Mustafa ÇAVDAR
Mustafa ÇAVDAR; şimdi mezheplerin tutarlılığı dedik, bu mezheplerin tutarlılığını, bu yanlışlarını kuranı kerim ve hadislerden delillendirmedik.Orada en büyük şeyimiz o oldu. Eğer biz o mezheplerin tutarlılığı derken, baştan uydu, bunları hem kuranı kerimden hem hadislerden baştan anlatabilseydik bu insanların o kadar böyle birşeysi olmayacaktı bize, orada yanlışımız o oldu.
Enes ALİMOĞLU; yani konuyu iyi anlatamadık dediniz.
Mustafa ÇAVDAR; evet, evet, orada bizim en baştan yanlışımız o oldu.
Diğer Katılımcı, hocam ben bu anlamda şeyi düşünüyorum, bu meselede, bir kere öncelikle ilk başlangıçta sizin açılış konuşmanız veya hemen arkasında ilk tebliğ, Fatih hocanın usül üzerine olan bir konuşması olması gerekiyordu. Yani dikkat ederseniz sizin konuşmanızın üzerine, usül üzere meseleler yoğunlaştı. Yani asabe meselesi üzerine sonradan çok fazla konuşmalar olmadı. Servet hocamın durumu güzel, o sanki özel bir konu gibi oldu perşembe günü, onun üzerine ekstra bir sanki oturum gibi olmuş oldu o sıkıntı değil ama öbürlerinin sıralanışında ilk etapta sizin, hatta benim kanaatime göre sizin bir tebliğ sunmanız daha hoş olurdu diye düşünüyorum. Yani size özel bir tebliğ, buda hemde bir saat, çünkü burada sizin alt yapıda sağlam, usulü belki Fatih hocadan sonra bir bu usulü Fatih hoca söyleyip ondan sonra sizin bunu ciddi anlamda iki üç tane böyle şok etkisi yapan örneklerle bir tebliğ sunsanız daha hoş olurdu. Ondan sonra da Abdurrahman hocanın asabe meselesi gündeme gelirdi. Oda bir ayrı örnek olarak gündemde olurdu. Bu anlamda sıralamada birşey görüyorum. Ahmet Hamdi FIRAT hocanın tebliğinin genel anlamdaki bütünlük içerisinde nasıl bir şey yaptığını ben anlayamadım yani algılayamadım çok böyle şey kaldı, zaten üzerine de konuşulmadı, oda ayrı bir problemdi. Birde müzakereler yapıldıktan sonrada, mesela Abdurrahman hoca hiç kendini savunma noktasında bir beş on dakikası olamadı, Fatih hocamında öyle olamadı. Bir kaç anca arada bir müdahale edebildi. Servet hocam tecrübesine binaen son birkaç vuruşla kurtardı ama hocamında üç beş dakikalık anca bi şeyi oldu belki oda olamadı.
Prof. Dr. Abdulaziz BAYINDIR; e tabi şimdi çok yoğunluk var herkesin müşterek bir itirazı ki çok haklı. Ama şimdi koskoca onbeş yıllık bir çalışmayı Orhan ÇEKER’in dediği gibi iki gün içerisinde bitirmeye çalışıyorsun onun verdiği bir sıkıntı var tabi. Evet peki başka, tebliğ sayısı, bir dakika dur. Sen birşey diyormusun?
Dr. Abdurrahman YAZICI; hocam orada yani şikayetçi olunan benim duyduklarım hocalardanda, yani zamanın az olduğu orada karşılıklı konuşma sohbet imkanının olmadığı, yani bizim açımızdanda tanışma yani fazla olmadı
Prof.Dr. Abdulaziz BAYINDIR; bunu şeyde dile getirdiler evet kapanışta
Diğer Katılımcı, ben yanlız buna fazla katılmıyorum çünkü salı günü akşamleyin konuşmadan sonra yaklaşık oniki bire kadar konuşmalarımız oldu. Çarşamba günü akşamdan sonra, yani akşamki tebliğden sonra, yemekten sonra hatta yemekten sonra tebliğ olmadı, o akşam, komple konuşmalar oldu. Mesela ben ogün oturdum bizim Konya’dan gelen hocalarımla neredeyse sekiz saat müzakere imkanımız oldu. Zaten iki günlük bir durumda daha ne olacakki yani.
Prof. Dr. Abdulaziz BAYINDIR; bende onu, söylediğini doğru buluyorum senin kanaatindeyim, çünka bak diğer toplantılarda olmayan birşey var, biz yemeğin dışında bir çay ikramı yaptık. O çay ikramı da onbeş dakikalık değil yani. Hem öğlende bir çay ikramı var hem akşam şeyden sonra, üç dört saatlik çay ikramı vardı. Birde öyle güzel bir mekan ki; insanların dağılmasına imkan vermeyen, herkes bir arada. Dolayısıyla o bir gerekçe değil bana göre. Yani o itirazın ben doğru olduğu kanaatinde değilim. Yani isteyen istediği kadar istediği kişilerle görüştü. Evet.
Diğer konuşmacı; çünkü iki gecemiz vardı tabi biri salı akşamı birde çarşamba akşamı, bu boyutta çok normaldi zaten.
Prof Dr. Abdulaziz BAYINDIR; yok gayet güzel, o konuda şey değil, bence o itiraz yerinde değil.
İsmail NARİN; kardeşimizin o bir önceki eleştirisini tamamlama mahiyetinde şimdi Ahmet HAMDİ’nin o metnine ya da o sunumuna benzer sunumlar yani ana konudan ana gövdeden ayrı sunumlar, sempozyumun son konularına bıraktı ya da sondan bir önceki
Prof. Dr. Abdulaziz BAYINDIR; Ahmet HAMDİ’ninki ana gövdeden ayrı birşey değildi, Ahmet HAMDİ bu işin tarihini çizecekti, onu birkaç kere dinledik, Abdurrahman’da o tarih içinden bir örnek verecekti, ikiside tarih. Şimdi Ahmet HAMDİ kendisine verilen görevi yapmadı. İlgili kısımları kırptı kuşa çevirdi orada konuştu. Dolayısıyla burada Abdurrahman’ın tebliği açıkta kaldı. Açıkta kalınca insanlar Abdurrahman’ın tebliğini oturtacak biryer bulamadılar, halbuki onun zeminini Ahmet HAMDİ hazırlayacaktı, çalışmamızın şeyi oydu, defalarca kendisini dinledik, defalarca söyledik, fakat şimdi şu gözüküyor, bazı insanlar, mesela bizim içimizde gözükmek istemiyorlar. Öyle oluncada bizim yapabileceğimiz birşey yok. Yoksa ben mesela tebrik ediyorum Abdurrahman’ın tebliği çok kaliteli bir tebliğ idi. Ha orada ilk olmanın heyecanlı olmanın bir takım şeyleri olur, normaldir, hepimiz onları yaşıyoruz, ömür boyu yaşayacağız, birde en iyinin sınırı yok. Servet’in tebliği çok kaliteli tebliğ idi. Ben esas çok üzüldüm Servet’in tebliği ile ilgili olarak, malesef anlayan çıkmadı. En iyi tenkit eden bile, hayır ben şaşırdım, şok oldum yani, şok oldum ya.
Dr. Fatih ORUM; resmen tahrif edildi.
Prof. Dr. Abdulaziz BAYINDIR; yav anlamadılar. Hayret ettim.
Enes ALİMOĞLU; bizim böyle bir iki tane oldu ama, onlar Kur’an’ı Kerim ve hadisleri bilimsel olmuyor dedi.
Prof. Dr. Abdulaziz BAYINDIR; neyse şimdi o değil biz kendimizi tenkit ediyoruz şuandada. Dolayısıyla şeyler, mesela Fatih’in tebliği mükemmeldi, tekrar tebrik ediyorum, Allah razı olsun. Birde sunumundaki kendine güven, yani Yahya’da sunumu gayet profösyonelce yaptı yani şeyde, Allah’a hamdolsun tabi iyi tarafları var. Ama biz şuanda iyi taraflarını değil kötü taraflarını konuşuyoruz. Şimdi sen gel ne diyorsan de Mustafa ÇAVDAR. Bir dakika, bir dakika hemen konuşma öyle, canlı yayındasın, şimdi sen el salla Eskişehir’e. Birdakika bir dakika ver bana.
Diğer konuşmacı; burada Ahmet HAMDİ hocanın tebliğinde vurgulanması gereken yani ben altyapısından bildiğim kadarıyla, oradan birşey ortaya çıkmadı da, hicri beşinci altıncı asıra kadar yazma eserlerin olmadığı, dolayısıyla bu döneme kadar yazılan şeylerin, bize nakledilen şeylerin tam olarak güvenilir olmayacağı noktasında mı bir vurgu yapılacaktı, ama bu vurgu olmadı zaten.
Prof. Dr. Abdulaziz BAYINDIR; öyle yapılacaktı, olmadı. Biz ona demiştikki bak kardeşim, biz ona dedikki bak sen yaptığın çalışmalarda ilk, şuanda kütüphanelerde bulunan ilk yazma eser altıncı asıra ait o da İmam Muhammed’in işte Siyerül Kebir’imiydi, oydu galiba. Sen bunu söyle biz şuanda mezhepleri tenkit ediyoruz ama o mezhepler gerçekten hanefi mi şafii mi maliki mi, benim şahsen bu konuda gerçekten bu konuda benim çok ciddi endişelerim var. İşte Ahmet HAMDİ’nin tebliğ konusu buydu, arkasından da Abdurrahman bu işin çok güzel bir örneğini verdi ama zemin ortada olmadığını, gözükmediği için havada kaldı. Tamam mı olay bu.
Dr. Yahya ŞENOL; cevap hakkı vermeyince Abdurrahman sanki yanlış söylemiş gibi bir izlenim bıraktılar. Velevlaraculinzekerin burada kaç defa konuşulmuş bir olay.
Dr. Abdurrahman YAZICI; e eleştirenler de biliyordu.
Dr. Yahya ŞENOL; hayır sana orada şey diyor adam, bak burada böyle bir hadis var atlamışsın falan, bile bile sanki izafe etmişsin.
Prof. Dr. Abdulaziz BAYINDIR; ona bende cevap verecektim de Yahya, şimdi ben baktım ki, Abdurrahman’ın olaya yaklaştığı açıdan o konuya bakan kimseye yok. Ben Abdurrahman’a defalarca burada da söyledim, Abdurrahman bu konuyu senden iyi bilen yok, ama hala Abdurrahman biliyorlarmış gibi davrandı yine, evet yüzde elli öyle yaptı ama yüzde elli öyle davrandı, öyle yapmamalıydı yani. Dinleyenlerin hala bildiğini varsayarak davrandı yani.
Dr. Abdurrahman YAZICI; şöyle hocam tebliğde önceden gönderdiğimiz için, iki hafta önce, yani çok büyük eleştiri gelecek, böyle herkes hazırlanmış, öyle düşündüm birazda ister istemez,
Prof. Dr. Abdulaziz BAYINDIR; tebliğ gönderilmedi, tebliğ gönderilmediye bir cevap versene.
Doç. Dr. Servet BAYINDIR; şimdi, neyse mustafa
Prof. Dr. Abdulaziz BAYINDIR; neyse Mustafa ÇAVDAR geldi, dinleyelim ondan sonra.
Mustafa ÇAVDAR; şimdi bu çok büyük organizede nasıl biz kendimizi eleştiriyorsak bu toplantıya gitmeden önce herkesin, sen başta olmak şartıyla oradaki yapacağın konuşmayı burada hepimize yapman lazımdı, ondan sonra arkasından, parça purçuk oldu, ama orada tamamını burada yapıp bir kopyası orada olması lazımdı ki, biz burada eleştirip, hatalarımızı görüp oraya aksetmemiz gerekirdi yani.
Prof. Dr. Abdulaziz BAYINDIR; tamam teşekkür ederim güzel. Evet. Şimdi sıra sende.
Prof.Dr. Servet BAYINDIR; şimdi, Bismillahirrahmanirrahim, şimdi arkadaşlar bu tür toplantılara ben, yani İlahiyat Fakülteleri bünyesinde yapılan bu fıkıh toplantılarına sanıyorum bu benim katıldığım beşincisi olacak. Şunu söyleyim yani biz kendimiz yaptık diye değil, şimdiye kadar yapılanlar içerisinde gerçekten en canlı en heyecanlı, şey açısından da izzeti ikram bakımından da, yani mekan bakımından da en mükemmeliydi diyebilirim. Hatta oradan gelenler, yav kardeşim kıtayı çok yükselttiniz biz bundan sonra ne yapacağız diyenler oldu bana. O açıdan başta bu işin maddi külfetini karşılayanlardan Allah razı olsun diyelim. İkinci olarak gitmeden önce burada hani küçük bir toplantı yapmıştık. Hani bir takım endişelerimi ifade etmiştim. Gerçekten bütün arkadaşlardan Allah razı olsun, yani bütün kalbimle söylüyorum. Bütün arkadaşlardan Allah razı olsun, en küçük bir ah keşke bu olmasaydı şahsen benim diyebileceğim hiç bir durum olmadı olumsuz anlamda. Olumlu anlamda ise özellikle yani bütün arkadaşlar ama orada aktif olarak görev alan, işte Mustafa ASLAN, Mustafa EVLİ, Halid bey, Mustafa ÇAVDAR, Abdurrahman hoca, Yahya ve diğer orada işte İbrahim ve diğer bütün aktif olarak orada görev verildiği için mecbur olarak görevin içinde olan diğer arkadaşlar bana birşey düşmüyormu dediler ama bu görev alan bütün arkadaşlar, işin özü samimi olarak o işi üstlendiler.
Prof. Dr. Abdulaziz BAYINDIR; zaten öbürleri de bunlar ibadet aşkı ile yapıyor diye takdir etmiş oldular yani.
Prof. Dr. Servet BAYINDIR; tabi dediler yani, dediler, ama onun için fazla karışmasın diye ben mümkün mertebe görevlendirilen arkadaşlar bu işi omuzlasın dedik. İşte bu samimi olarak bu işi omuzlamanın getirdiği bir netice birde az önceki işte bir tebliğ ile ilgili söylenen sözler, ben belki Allah muhafaza ağır gider, samimi olmamanın getirdiği sonuçda orada, bir insan samimi olarak birşeyi üstleniyorsa orada varsa ya ben varım demeli yoksa ben yokum demeli, araya girildiği zaman bütün iş bozuluyor. Biraz Uhud savaşındaki o bozgunculuğa benziyor haşa. Neyse bunun dışında, bu tür organizasyonlarda belki bizim çıkarabileceğimiz neticelerden birisi bu demekki yemek yatma vesair işini birine havale ettiğimiz zaman büyük oranda yük sırtımızdan kalkmış oluyor, bir anlamda rahatlıyoruz.
Prof. Dr. Abdulaziz BAYINDIR; şeyde mesela bak, otel idaresi herkesin önüne kağıt koydu ve kalem koydu. Bu da bu tür toplantılar için son derece önemlidir. Masalar falan koydu, yeterli değildi ama, iyiydi yine, evet
Prof .Dr. Servet BAYINDIR; onuda söyleyeyim, dün o bayana Nevra Hanıma bir mesaj yazdım, işte bizi mahcup etmediniz konuklarımıza karşı, çok teşekkür ederiz diye, O’da hemen güzel tatlı bir mesaj yazmış, bizde teşekkür ederiz, çok memnun olduk
Prof.D r. Abdulaziz BAYINDIR; doğru gerçekten Nevra hanımda çok iyi, hiç birsaniye şey yapmadı, organizasyondan hiç ayrılmadı, gerçekten ona da teşekkür etmek lazım.
Prof. Dr. Servet BAYINDIR; şimdi bu arada gerçi tekrar mahiyetinde olabilir ama, Fatih sunumun onuncu dakikasında böyle gözlerim yaşardı onu söyleyim, Allah razı olsun mükemmeldi. Hiçbir şey söylemeye gerek yok mükemmeldi. Abdurrahman biraz heyecanlandı ve malesef bir önceki tebliğin kurbanı oldu. Ahmet HAMDİ’yi hiç saymıyorum burada. Abdulaziz BAYINDIR hocamız oda bir ifade kullandınız siz açılışta, nasıl dediniz, “biz kendimizi tartışmaya açıyoruz” o ifade yanlış kaldı bence orada. Yani bunu yine o ifadeyi farklı bir dille söyleyebilirdik. Yani işte problemler ortadadır buyrun bu konuyu tartışalım şeklinde bir üslupla söyleseydik daha iyi olurdu.
Prof.D r. Abdulaziz BAYINDIR; onu biz kendimizi tartışmaya açıyoruz geçen seneki kararlaştırılan şeyin devamıydı.
Prof. Dr. Servet BAYINDIR; yani bu şey oldu orada bir üslup sanki millette itici bir şekilde anlaşıldı gibi geldi bana. Yahya sunumda gerçekten mükemmeldi çok iyi şeyleri kırılgan noktaları birleştirme, ayrıştırma noktaları birleştirme çok iyi yaptı kamufle etti güzel götürdü. Şimdi benim çıkardığım bir sonuç, geldikten sonra sürekli beni rahatsız eden, gece yattım zihnimde böyle sürekli hatta rüyalarıma giren bazı şeyler, belki bir tecrübe anlamında bütün arkadaşlarla paylaşmak istedim. Demekki karşı taraftaki insan size sövse dahi eğer bu tür ortama giriyorsanız, sizden kırıcı bir laf çıkmamalı, çıkmamalı asla çıkmamalı adam sövse dahi. Mesela ben orada kendim şahsen orada benim söylediğim, o müzakere sonunda işte merdıkıpti ifadesi, konyalı hocaya söylediğim söz, o ayrı da sonunda söylediğim ve konyalı hocaya söylediğim o söz, birde konyalı diğer Halit ÇALIŞ’a niyet okuyorsunuz ifadesi bana biraz, keşke söylemeseydim onu dedim, onu söyleyim. Şimdi buda peki niye öyle söyledim onu da ben kendi kendime de sordum, birde belki derslerden çıkarıbilecek bir diğeri de şu, bu küçük çaplı olsun büyük çaplı olsun, hangi aşamada olursa olsun, bir organizasyonun içinde olan bir insan tebliğ sunmamalı. O stres o şey insanı gerçekten, beyindeki düşündüğüyle ağzından çıkan arasında bazen irtibatsızlık oluyor.
Prof. Dr. Abdulaziz BAYINDIR; Ama Allah razı olsun sen bu organizasyonda gerçekten büyük başarı gösterdin. Bu işin en büyük yükü senin üzerindeydi.
Prof. Dr. Servet BAYINDIR; estağfurullah. Şimdi diğer madde benim, bizim sunumlarla ilgili, bizim bütün sunumlarla ilgili çıkardığım sonuç ve oradaki eleştirilerle de hareketle, biz hangi konuyu orada sunarsak sunalım, derinlemesine ve genişlemesine onların bildiği en azından bildikleri veya bilebileceğini düşündüğümüz işte lugat açısından olsun, usül açısından olsun, furü açısından olsun işte bütün konuları bir defa bilmemiz lazım. Bilip artı üstüne bizim birşey söylememiz lazım. Yani orada diyelim ki ribanın tanımıyla ilgili olarak, gerçi ben tebliğinde en az yirmi kaynak vermişim, var orada ama, ben orada biz şunu demeliydik, diyebilmeliydim, tabi zaman falan ayrı, tecrübe açısından söylüyorum, hocam siz var diyorsunuz işte Serahsi’de şöyle Heydeyede şöyle İbn. Rüşt’de şöyle Şafiide şunda tık tık tık tık sayabilecek şekilde çok hazırlanmış, evet
Prof. Dr. Abdulaziz BAYINDIR; orada hazırdı da, orada hazırdı da orada vakit meselesiydi, bu bundan sonraki toplantıların konusu, yani biz orada zaten bir genel tanıtım yaptıkki, şey değil yani mümkün değil yani senin dediğin.
Prof. Dr. Servet BAYINDIR; bir diğer konu, bizim unuttuğumuz bir konu, orada aslında Hamdi’nin göreviydi ben ona da söylemiştim ki hatırlat diye, toplu bir resim çektirmesi yapamadık. Ama Hamdi’ye onu özellikle söylemiştim bak Hamdi unutturma, Hamdi çünkü kendisi öyle bir derdi olmadığı için, biz normalde toplu, gerçi sağolsun İbrahim baya bir çekti onları şeyyapar. Onları bir şekilde ayarlarız.
Prof. Dr. Abdulaziz BAYINDIR; onlar birleştirilebilir belki montajla.
Prof. Dr. Servet BAYINDIR; Orhan ÇEKER’in teklifi belki arkadaşlar şahit olmadılar, daha sonra yemekte millet dağılırken Orhan ÇEKER hemen bir köşede, Allah razı olsun işte samimi insanın şeyi orada ortaya çıkıyor, yemekte bir köşede, bana bir kağıt verin dedi, hemen bir köşede madde madde madde yazdı, yani ileriye yönelik toplantılar yapalım güzel olur ama şuna şuna dikkat edelim diye, böyle yaklaşık on maddelik bir şey yazdı, çok güzel gerçekten hepsi oturaklı. Ben şöyle birşey düşünüyorum bunu ben bilgisayara geçireyim, Orhan hocaya tekrar yazayım veya siz yazın. Diyelimki, ya orada aceleye geldi hani belki daha ilave etmek istediğiniz görüşler olabilir hocam buna lütfen daha rahat bir ortamda bunları ilave edin, çünkü teklifleri çok güzel yani.
Prof. Dr. Abdulaziz BAYINDIR; evet oturaklı.
Prof. Dr. Servet BAYINDIR; güzel oturaklı ve iyi niyetli teklifler. Onu biraz daha pişirip ona göre biraz daha şeyyapsak diye düşünüyorum. Onun dışında bir de, yine de her halukarda, bütün katılımcılara diyorum ki bir teşekkür mesajı yazalım diyorum.
Prof. Dr. Abdulaziz BAYINDIR; çok iyi olur, iyi düşünüyorsun, hepsine gönderelim, teşekkür mesajı çok iyi olur.
Prof. Dr. Servet BAYINDIR; o cd ile birlikte, hatta adreslerine bir mektupla çok iyi olur, çok iyi olur.
Katılımcı; ben bir hafta kadar beşinci kasetteyim, yaklaşık yirmi tane kaset var, işte hepsinin tamamlanması önümüzdeki Cuma’ya kadar biter inşallah.
Dr. Yahya ŞENOL; bir dvdye sığar mı hepsi?
Katılımcı; o şekilde hazırlar getiririm.
Prof. Dr. Servet BAYINDIR; tamam, bir unutmadan, şimdi biz bu şeyide yapacağız ya mecburen biz bunların basımını yapacağız, bu arada cd halinde göndereceğiz değil mi, şunuda, ben burada bende notunu alayımda, herkes kendi yaptığı konuşmaya ekleyeceği birşey varsa düzelteceği bir şey varsa yazılı hale getirsin bize göndersin biz basacağız diyelim hem biz sıkıntıdan kurtulmuş oluruz, hemde kendileri isterse arttırsın. Aradaki konuşmaları, yani kendisi adam söylesin.
Prof. Dr. Abdulaziz BAYINDIR; yalnız şeyde bu Bursa’da hepimizin konuşmalarını bize yazılı olarak gönderdiler, bize yazıya geçirmiş olarak gönderdiler, biz onu yaparda yazılı gönderirsek daha iyi olur.
Prof. Dr. Servet BAYINDIR; diyorumki, şimdi biz onlar mesela size cd gönderdiler mi diyelim ki?
Prof. Dr. Abdulaziz BAYINDIR; hayır cd göndermediler.
Prof. Dr. Servet BAYINDIR; bu daha iyi, ya biz görüntüyü gönderelim, nasıl olsa bana cevap veriyor adam orada çıkmış, orada belki heyecanlanmıştır ifade edememiştir, yani rahat rahat hem biz sıkıntıdan kurtuluruz.
Prof.Dr. Abdulaziz BAYINDIR; kendi konuşmasını daha güzel yazar,
Prof.Dr. Servet BAYINDIR; yani kendi yazsın.
Prof.Dr. Abdulaziz BAYINDIR; o zaman ona göre birşey yazalım, birde tarih verelim şu tarihe kadar, gecikmesin.
Diğer Katılmıcı, müzakere yapan herkes oradan tekrar yazılı geliyor belki buraya.
Prof.Dr. Servet BAYINDIR; basılmasını istiyorsa ki herkes ister.
Prof.Dr. Abdulaziz BAYINDIR; herkes ister.Yunus APAYDIN hariç. O basılmasını istemiyordu açıkça söyledi istemediğini.
Prof.Dr. Servet BAYINDIR; benden şimdilik bu kadar tekrar teşekkür ederim.
Prof.Dr. Abdulaziz BAYINDIR; evet Muhammet birşey söyleyecek galiba,
Muhammet Bey; yani öncelikle yani hocalarım arkadaşlarım dile getirdi organizasyon çok güzel oldu. Birde Enes Hocanın söylediği gibi burada anlatılmış gibi burada sunulan gibi o kadar orada şey olmadı yani, bende hissettim yani örnekler oturmadı, anlattı yani biraz örnek verildikten birkaç dakika sonra, biraz anlamakta zorluk çektim. Birde ben şunu düşünüyorum orada, bu kitapların biz şuanda imamlarınki nispet verilmiş kitaplar olduğunu söylüyoruz bunu hep dile getiriyoruz, bu kitaplara dayanarak bi o imamları eleştiriyoruz, ama onlar bize bu kitaplara dayanarak bizim yanlış olduğumuza yani, mesela İmam Ebu Hanife diyor ya mesela seksenüç bin fetvası olduğunu ama yüz tanesinin uymadığını ama gerisinin genelde uyduğunu onu söylüyor ama biz bu kitaplara bakarak o imam Ebu Hanife’ninkini yani nispet olarak Ebu Hanife’ninkini tenkit ediyoruz. Yani orada biraz bizim anlamadığımız birşey var mı yani gerçekten öylemi, mesela bizimki
Prof.Dr. Abdulaziz BAYINDIR; Yavuz dediki İmam Ebu Hanife’nin seksenüç bin fetvası var onun yüz tanesi yanlış olabilir dedi. Şimdi bizim çalışmamızda da Ebu Hanife’ye nispet edilen fetvalar içerisinde nadiren doğruları var. Yani bizim çalışmalarımızda o ortaya çıktı yani. Mesela şimdi Hanefi mezhebinin en güvenilir en temel kaynağı Hidaye’dir, biz burada biliyorsunuz Hidaye’yi okumaya devam edemedik yeter yani her defasında her cümleye yanlış demekten bıktık biliyorsun. Ama şimdi bakış açısı farkı var. O Yunus Vehbi hoca başlangıçta prensip olarak Ebu Hanife’nin bize de öyle öğretildi, kitap ve sünnete aykırı hiçbir fetvanın olmadığını Kur’an’ı Kerim’in nassı gibi doğru kabul etmiş, o seksenüçbin meselesi de heralde birisi biryerde söylemiştir, yoksa kendisi öyle birşey saymış falan değil. Doğru kabul etmiş, yanlış olduğunu ilk defa bizden duyunca, bizdende kaç tane mesela duymuşsa o seksenüçbinden düşüyor, demekki bizden duyduklarının hepsinin yanlış olduğuna kendisi inanmış oluyor, oradan düşüyor e canım olur bukadar falan diyor, o onun yaklaşımı. Yani bizim orada belki farkettiniz, mesela biz herhangi bir konuyu ele aldığımız zaman o konu doğrumu değil mi kitap ve sünnet açısından şüpheci bir yaklaşımla ele alıyoruz, inceliyoruz, biz çıkan sonuca göre hareket ediyoruz. Ama mesela sen fıkıh okuduğun zaman, bizim yaklaşımımızla okudun mu şimdiye kadar, okumadın, sende okuduğunu kabul ederek okudun.
Muhammet Bey; şimdi öyle de bakıyorum yani şeyyaptıktan sonra.
Prof.Dr. Abdulaziz BAYINDIR; yok yok şuanda bakıyorsunda, şimdiyi demiyorum yani buraya gelmeden önce, mesela sen hiç Ebu Hanife’nin görüşünün yanlış olabileceğini, önceden hiç öyle bir alt yapıyla okuyor muydun? Bize öğrettikleri hiç öyle değildi yani bikere Ebu Hanife’nin görüşü varsa hiç tartışılmaz.Bazen diğerleri tercih edilir diye. Dolayısıyla bu bir metod meselesi ondan dolayı yoksa başka birşey yok.
Muhammet Bey; şuandaki metodda biraz değişiklik yapacak mıyız yani?
Prof.Dr. Abdulaziz BAYINDIR; ne gibi mesela ne gibi bak metodla ilgilenen burada seni dikkatle dinliyor söyle.
Muhammet Bey; sonra Fatih hocayada söyleyeceğim. Biz burada bişey söylüyoruz yani geçen kelimelerin çok farkı anlam taşıyacağını söylüyoruz biz buradaki sohbetlerde, ama mesela hocam birşeyi pekiştirip gidiyorsun, ama orada öyle (anlaşılamıyor dk. 00:39) Kitapta başka birşey söylediği oluyor, onu not alıyoruz burada. Bu biraz bir iki saat burada bir çalışma yapıyoruz ve birşeyi orada okuyoruz onlar beş dakika içinde bize tenkit veriyor ama biz onlara başka bir anlam taşıyacağını söylediğimizde dikkate alınmıyor.
Prof.Dr. Abdulaziz BAYINDIR; doğrusu ben tam olarak anlayamadım ne dediğini, sen anladın mı?
Dr. Yahya ŞENOL; şey örneği vardı ya yaizikumbihi bihima, oradan bişey söylendi ya, vahye gider falan diye. O daha önce burada söylenmiş, yani Enes hoca
Dr. Fatih ORUM, konuşuldu, ben notunuzu aldık onunla ilgili,
Prof.Dr. Abdulaziz BAYINDIR; ama mesela orada onun cevabını verme fırsatı olmadı. Mesela şimdi orada bihima’yada göndersen hikmet ve kur’andan herhangi birine de göndersen, manada hiç bir değişiklik olmaz.
Prof.Dr. Servet BAYINDIR; Kuran ma’nın açıklaması değil mi?
Prof.Dr. Abdulaziz BAYINDIR; ma’nın açıklaması, ma’nın içerisinde hiç farketmiyor ki, değişen birşey yok.
Diğer katılımcı; ama onu fatih diyemedi galiba orada
Prof:Dr. Abdulaziz BAYINDIR; diyemedi nasıl desinki, vakit yok birşey yok,
Diğer katılımcı; Ahzap 34 vardı orada diğer ayet yutla aleyküm diye
Dr. Fatih ORUM; şimdi sizin dediğiniz doğruda, şöylede kendimize haksızlık etmeyelim, mesela bu toplantının ilk yapılacağı organizasyonun daha başında birbuçuk iki ay önce Servet abiyle daha ilk görüştüğümüzde Servet Abi bana dedi ki; bak sen usulle ilgili madem sunum yapacaksın, bugüne kadar usulle ilgili kim ne tebliğ yapmış, kim ne farklı önerilerde bulunmuş, bunları bir karıştır. Yani bu ihtiyacı hissediyor ve bunu söylüyor. Bende hemen ertesi gün gittim, kim neyapmış ne ettiş, daha önceki toplantılarda neler konuşulmuş farklı neler söylenmiş onları bir tetkik ettim. Yani biz bizim dışımızdaki insanların yazıp çizdiği herşeyi takip ediyoruz. Dergide çıkan herhangi bir dergide neler yazılmış, hangi makaleler yazılmış hangi kitaplar bunları biz takip ediyoruz. Bunu bir ihtiyaç olarak bunu bir görev olarak, bunu bir sorumluluk olarak kabul ediyoruz. Fakat karşı tarafta bunu yapmalı. Yani biz herşeyi en ince ayrıntısına kadar orada anlatamayızki, onlarda bizi takip etsinler. Biz onları nasıl takip ediyorsak, onlarda bizi takip etsinler. Şimdi orada öyle müzakerelerde öyle şeyler söylenildiki, yani sanki biz onların söylediği hiçbir şeyi bilmiyoruz, tarihi arka plan neymiş, sosyal realite neymiş, metini literale okumak neymiş,
Prof.Dr. Abdulaziz BAYINDIR; bunlar zaten yaptığımız şeyler
Dr. Fatih ORUM; sahabe dönemindeki anlayış neymiş, biz bunları sanki hiç okumuyoruz, onların eserlerini hiç takip etmiyoruz, oturmuşuz masaya arkadaşlar hadi gelin birşeyler yapalım demişiz bir inşa faaliyetinde bulunmuşuz. Öyle değilki, biz onları ne kadar takip ediyorsak onlarda bizi takip etsinler.
Prof.Dr. Abdulaziz BAYINDIR; dün bana gösterdiğin İbrahim YILMAZ diye bir yazı vardı dimi, onu bir getirsene.
Dr. Fatih ORUM; dolayısıyla yani orada söylenilen herşey en ince ayrıntısına kadar o tür ortamlarda cevap vermeye imkan yok yani. Mümkün değil böyle birşey. Dolayısıyla yani bizim orada ben ne dediğimizi, büyük oranda onları anladığını düşünüyorum. Anlamıyorlarsa bu bizden kaynaklanan bir eksiklik olmamalı.
Diğer katılımcı; hocam mesela Konyadan benim bir arkadaşım orada araştırma görevlisi, yani işte bu dersleri yaptığımızı falan vesair anlatınca, dedi ki; hocam dedi keşke dedi Marmara İlahiyattan veya diğer İlahiyattan hocaları da takip etseniz, işte eski ulemanın yazdıklarını çizdiklerinide okusanız, yani böyle bir niyet olsa, dedikki mübarek biz bu çalışmayı yapmamız için bir yanlışlama ortaya koyuyoruz. Bir şeyi bilmeden nasıl yanlışlama ortaya koyacağız. Elbetteki bunları okuyoruzki bunun sonucunda kardeşim burada yanlış bir düşünceye varılmış bunun doğrusu bu olması gerekiyor diye biz sıfırdan başlayıp birşey yapmıyoruzki. Burada biraz niyet sorgulanması gerekiyor yani. Bakış açısı, ön yargı sorgulanması gerekiyor.
Prof.Dr. Abdulaziz BAYINDIR; mesela şimdi bakın şurada İslam Hukuku Araştırmaları dergisi var, bu dergide bizim Süleymaniye Vakfı’nın sitesinden istifade ederek, iftida ile ilgili bir yazı yazılmış baştan sona kadar.
Prof. Dr. Servet BAYINDIR; kaynak vermişmi, vermediyse kulağını çekelim.
Prof. Dr. Abdulaziz BAYINDIR; yo vermiş vermiş Süleymaniye Vakfı diye. Yo çekeceksen çek Dr. İbrahim YILMAZ. Çekeceksen hemen çek,
Prof. Dr. Servet BAYINDIR; Orhan hocanın öğrencisi
Prof. Dr. Abdulaziz BAYINDIR, çekilmesi gereken bir taraf var çünkü niye biliyor musunuz? Mesela bizim iftidada en önemli diğer bütün mezheplerden farklı olarak ortaya koyduğumuz ve ispatladığımız en önemli şey, son sözü kadının söylemesidir. Burada bunu vurgulaması gerekirken, bak ne diyor, diyor ki; “yukarıda verilen açıklamalardan anlaşıldığı gibi yeni ve farklı olduğu iddia edilen iftida kavramı doktrininde kadının boşama hakkını düzenleyen hul veya tefrit başlığı altında işlenen konuların farklı isim altında ifade edilmesinden öte bir yenilik içermemektedir. Bunu bir insanın söyleyebilmesi için en nazik ifadeyle hiç anlamamış olması lazım.
Prof. Dr. Servet BAYINDIR; o Orhan hocada heralde doktora yaptı.
Prof. Dr. Abdulaziz BAYINDIR; daha ötesine geçmeyelim, yani bunları hiç okumamış o zaman yazmasın bu konuda
Prof. Dr. Servet BAYINDIR; doktora konusudur bu
Dr. Yahya ŞENOL; hayır yani deki doğru değildir falan de hiç bir yenilik içermiyor niye diyorsun.
Prof.Dr. Abdulaziz BAYINDIR; ya bu nasıl olabilir, bu nasıl olabilir, ama farketmez şimdi gayet iyi biliyorsunuz biz Kur’anda talak diye yazı yazdık. Bunların ağababaları olan kişiler bir ilmi dergide yayınlaması uygun değildir diye yazdılar. Kur’anda evlililğin denetlenmesi diye onu da yazdılar ondan sonra bizde bıraktık bu tür dergilere yazı yazmayı. Ya bunlar tarihin seyri değiştirecek orjinallikte yazılar, ama bunlar bu içinde ayet ve hadis gördüğü zaman bazı arkadaşlarımız bunu bilimsel saymıyorlar. Gerçi bunlar öyle değil bazıları öyle. Bunlar öyle değil. Ama bunlar da yani şimdi bu orjinal değildir diyebilmek için Fatih’in dediği gibi heralde hiç okumamışlar dememiz lazım başka birşey dememiz uygun olmaz. Evet, peki başka
Dr. Yahya ŞENOL; ben bir iki şey tekrar edeyim hocam Fatih’in programında söylediği. Sizinki keşke müstakil bir tebliğ olsaydı çok daha güzel olacaktı. Son gün bile hala size cevap verme ihtiyacı hissettim. Adam gelmiş ayrılıyoruz artık, hocam siz hadislere şöyle, birde bir hiddet birşeyle böyle, yani belliydi aslında onun öyle olacağı da, o müstakil bir tebliğ olsaydı hani Fatih ORUM’la peşpeşe. Bir gün kısacası çok daha güzel olacaktı.
Prof.Dr. Abdulaziz BAYINDIR; ben orada kapanışta konuştum ya biz eğer bunun arkasından ayrı toplantılar düzenlemeyecek olsak yapılan tenkit doğru, biz orada bizim vakfın bütün onbeş yıllık çalışmalarını iki güne sığıştıramak zorunda kaldığımız için evet bazı ufak tefek şeyler olabilir ama başka da çaresi yok.
Dr. Yahya ŞENOL; yok yani ilk tebliğ yerine sizinki olsaydı problem çözülebilirdi yani.
Prof .Dr. Abdulaziz BAYINDIR; neyse şimdi Mehmet ŞENAY söyle bakalım
Mehmet ŞENAY; birşey söylemeyeceğim, yazılı beyanat
Prof. Dr. Servet BAYINDIR; ben okayayım mı?
Prof. Dr. Abdulaziz BAYINDIR; oku bakalım
Prof. Dr. Servet BAYINDIR; “benim söyleyeceklerim; öncelikle önceki ulemayı eleştirirken doz kaçırılmaktadır. Kasdi olarak yanlış yaptığı üslubu değiştirilmelidir. Bu baştan itici olmaktadır. Dönüşte otobüsle gelen hocalardan ikisi sohbet ederken, ‘bu üslupla mı beraber çalışacağız’ diyorlardı. Cemaatle namaz kılmayı ayarlamayı ihmal etmemeliyiz. Haklı olarak tebliğlerin önceden ulaştırılmasına eleştiriler gelmiştir”. (Mehmet ŞENAY’ın yazısını okudu) Bunu ben az önce söylemedim tebliğler konusu arkadaşlar benim, ikisini ben gönderemedim hazırlayamadım onu söyleyeyim.
Prof. Dr. Abdulaziz BAYINDIR; ama özetini gönderdin.
Prof. Dr. Servet BAYINDIR; özetini gönderdik, zaten o özette gerçekten benim söyleyeceklerimin hepsi vardı yani ve söylediğim de oydu yani. İkinci olarak Fatih’inki Abdurrahman’ın ki, o Elazığ’dan gelen arkadaşınki tam olarak gönderildi, ama bizim hocalarımız bilgisayar özürlü, e-mail özürlü haberi yok. Veya verdiği mailler fakültenin maili hiç açtığı yok hayatında, resmi bir maili var, mecburen vermişler onu veriyorlar. Onun için öyle bir problem vardı, bir ikincisi de Fatih’in dediğine ben katılıyorum, Orhan ÇEKER ne diyor, ben diyor seni anladım sen amcanın çalışmalarından yaparsın onu okudum diyor, niye diğeri de anlasın okusun.
Prof. Dr. Abdulaziz BAYINDIR; Orhan ÇEKER farketseydi oradaki gelişmeyi tabiki bir öncekiyle dayanacak her ilmi çalışma ama orada bir takım farklar vardı. Onu görmesi lazım bir ilim adamı olarak.
Prof. Dr. Servet BAYINDIR; tabi yine düşünülmeli yani, yine teyyid edilmeli, burada yine malesef malesef Hamdi’nin şeyi var, çünkü bu işlerle Hamdi ilgilendi, malesef geri geldiyse bir daha gönder, ara hocam bu gelmediği için.
Dr. Yahya ŞENOL; Abdusselam hoca da aynı şeyi söylüyor. Niye tebliğ verilmedi.
Prof.Dr. Servet BAYINDIR; Abdusselam hoca itiraz edecek enson kişi.
Dr. Fatih ORUM; diğer odada oturuyordu yani, hocamla yan yana odada oturuyordu.
Prof. Dr. Servet BAYINDIR; o kendi hatta gelip ya tebliğleri verin ben göndereyim demesi lazım. Neyse orada neyse boşver.
Dr. Yahya ŞENOL; o da geldi hani ya niye vermediniz tebliğyi , şaşırdım, yani diğerlerine birşey dememek lazım dedim ondan sonra.
Dr. Fatih ORUM; onda aynı senin dediğin oldu hocam bunları sizinde göndermeniz gerekiyor,
Dr. Yahya ŞENOL; orada, tebliğci, adı yazmıyorki orada
Prof. Dr. Abdulaziz BAYINDIR; kimin adı yazmıyor?
Dr. Yahya ŞENOL; Fatih ORUM’un. Onun göndermesi gerekmezki.
Prof. Dr. Abdulaziz BAYINDIR; Senin söyleyeceğin bir şey var mı?
Mehmet ŞENAY; yok benim söyleyeceğim birşey yok.
Prof. Dr. Abdulaziz BAYINDIR; Abdurrahman hoca sen birşey diyor musun?
Katılımcılar; Allah razı olsun organizasyon çok güzeldi.
Dr. Fatih ORUM; çok güzeldi hepsinden Allah razı olsun. Herşey düşünülmüş en ince ayrıntısına kadar. Şu ne eksik dediğmiz zaman, a oda vardı diye birşey yok, herşey önceden düşünülmüş
Prof.Dr. Servet BAYINDIR; Marmara’dan gelen epey arkadaş vardı. Marmara’dan gelen otobüsün komutanı diyelim araç komutanı buradan Yahya’ydı öbür taraftan Yakup diye bir arkadaştı, ikisi de çok güzel şeyyaptı, organize yaptılar.
Diğer Katılımcı; eşim adına da birşey, diğer arkadaşlarda muhakkak, yani işte eşim çok duygulandı ve biz hanımları da düşünmeniz bizi çok onore etti diye söylediler, gelende hep böyle tek çağırılır ya, eşlerle beraber çağırılmasıda özel bir tebrik var yani orada.
Prof.Dr. Servet BAYINDIR; burada birşey paylaşayım arkadaşlar, o en son çıkan arkadaşı tanıyan var mı bilmiyorum Hüsnü ÇİFTÇİ’yi tanıyan var mı?
Dr. Yahya ŞENOL; yok, buraya geliyordu,
Prof.Dr. Servet BAYINDIR; şimdi bu arkadaş, Celal YENİÇERİ hoca benim doktora hocam, Celal YENİÇERİ hocayı ben aradım davet ettim bu toplantı için oda yanındaymış meğer, bunu duymuş oradan, daha sonra benim telefonumu YENİÇERİ’den almış beni aradı, Servet hocam burada işte mezheplerin ihtilafı hoca bana sordu çünkü konu nedir diye, mezheplerin ihtilafı konusu tartışılacakmış benim doktora konum bu konuda, onun için mutlaka Allah rızası için beni de davet et dedi, ben dedim ki ben bakayım dedim kontenjana bir bakayım ondan sonra, yani önce davet etmedim, hatta geldim hocaya söyledim böyle böyle bir arkadaş var ne dersiniz, açıkcası benim gönlümden geçmiyordu. Unutmuşum ben burada bir kaç sefer görüştük. Hoca dedi ki ya dedim bu tür böyle aşkla isteyenler varsa davet edelim dedim, mümkün mertebe faydalansınlar dedim. O arkadaş tekrar aradı, ben onu aramadım, tekrar aradı, ya Servet Hocam Allah rızası için ben bunu istiyorum falan, ve en son çıktı batırdı herşeyi, malesef. Buyrun
Prof. Dr. Abdulaziz BAYINDIR; olur haydi tamam. Neyse artık biz kendimizi tenkit işi bitti, oldu Allah razı olsun hepinizden çok sağolun. Peki, tamam.