Esselatü vesselamü ala rasulina Muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ecmain.
Bugün için Hac ibadetindeki yasak davranışlar, yani ihrama girmiş olan bir kişinin yapmaması gereken davranışlar, ve yaptığı takdirde verilmesi gereken cezalar ile ilgili hükümler olacaktı, fakat bu konuda doktora yapmış olan Abdullah Trabzon arkadaşımızın önemli bir mazereti çıktığı için onunda katılacağı bir toplantı olsun diye şimdilik bir hafta erteliyoruz, bir hafta sonra yapmayı kararlaştırdığımız sohbeti bugüne alıyoruz. Kadınların yanlarında mahremleri olmadan yolculuk yapıp yapamayacakları konusu günümüzün en önemli konularındandır, biliyorsunuz işte Hanefi mezhebinde, üç günlük yolculuğa çıkacak bir kadının yanında mutlaka mahreminin olması gerektiği hükmü vardır, aynı şey Şafii’de de var, Maliki de de var, Hanbeli de de var
–KATILIMCI: Selefilerde var
–ABDULAZİZ BAYINDIR:DULAZİZ BAYINDIR: Selefiler zaten ayrı bir mezhep değil daha çok Hanbeli diyorlar
–KATILIMCI : Bağımsız sayıyorlar kendilerini
–ABDULAZİZ BAYINDIR: : Bağımsız sayarsanız öyle, e şimdi yani bu dini, kitap sünnet bütünlüğü içerisinde insanlara aktarmak lazım, yani bir şeyden küçük bir parça alır, onun bağlantısını düşünmezseniz olmaz, yani siz hastayken birisi size bir ilaç verir, bak bu ilacı iç çok faydasını görürsün, içersiniz faydasını görürsünüz, ondan sonra iyileştikten sonra hala onu içmeye devam ederseniz, bu defa ne olur sizi hasta eder, yani bir zamanlar sizin için ilaç olan şey bu defa hastalık sebebi olmaya dönüşebilir. Dolayısıyla söylenen sözlerin belli bir zaman diliminde belli şartlar içerisinde söylenmiş olma durumu vardır.
Peygamber SAS’in hadisleri birbirinden farklı olabiliyor o farklılıklar da farklı zamanlarda söylendiğinden kaynaklanıyor, mesela şimdi, bunların hepsi Buhari’den alınma değil mi, Buhari’ de geçen hadislere bakalım, Peygamberimiz SAS diyor ki “Allah ve ahret gününe inanan bir kadının bir gün ve bir gecelik yolu yanında mahremi olmadan gitmesi helal değildir” diyor, yani bir gün bir gecelik yolu mahremsiz yapamaz diyor.
Ondan sonraki hadiste diyor ki, Peygamberimiz SAS diyor kadınlara konuşuyordu, bunu Şub’e, Abdülmelik Bin Ümeyr’den, o da Kazaa’dan, Kazaa adında birisi diyor ki, bizzat, Peygamberimiz SAS kadınlara konuşuyordu, şöyle demiş, saydıkları dört şey varmış onlardan bir tanesi de şuymuş, “ Bir kadın yanında mahremi olmadan iki günlük yolculuk yapmasın” yani bir kadın iki gün sürecek bir yolculuğa çıkmasın, yanında mahremi olursa başka,
Yine Buhari de geçen hadiste, kadın yanında mahremi olmadan üç günlük yolculuğa çıkmasın diyor. Bak bir gün, iki gün, birisinde şöyle söylüyor, bir gün bir gece, ikincisinde iki gün dedi, üçüncüsünde üç gün dedi. Bir başka hadiste yine Buhari’den alınıyor, bir kadın yanında mahremi olmadan yolculuğa çıkmasın diyor, şey yok burada süre sınırlaması yok, sonra bir başka hadis, yine Buhari’den, Adiy İbni Hatim var, Tay Kabilesinin reisi, Peygamber SAS o kabileyle yaptığı savaşta kendisi kaçmış, sonra gelmiş şeye, Medine’ye bir şekilde gelmiş kız kardeşinin daveti üzerine Peygamber efendimiz Adiy’e demiş ki “ Sen Hire’yi gördün mü, Hire bugün Bağdat’ın içinde olan bir yer olması lazım
–KATILIMCI: Bağdat’ın sınırları içerisinde
–ABDULAZİZ BAYINDIR: Yok, yok Kufe, Kufe’ nin bir bölümü, şu andan Kufe’nin sınırları içersinde, Bağdat’ın değil, “ Hire’yi gördün mü” “Hayır, görmedim” demiş “ ama haberim var duydum” “Eğer yaşarsan” demiş, “orada bir kadını göreceksin, Hire’den kalkıyor, Kabe’ye gidiyor, Kabe’yi tavaf edip geri dönüyor, Allah’tan başka korktuğu herhangi bir şey yok” yani Allah’tan başka herhangi bir şeyden korkmaksızın Hire’den kalkacak Kabe’ye gidip gelecek, evet, demiş ki yani kendi kendine demiş, kendi içinden demiş ki, dur’a ne demek
–YAHYA ŞENOL: Tercümesi var bende
–ABDULAZİZ BAYINDIR: :Tamam orayı olduğu gibi oku
–YAHYA ŞENOL: Baştan başlayayım, Ady bin Hatim RA şöyle rivayet etmiştir “ Ben Hz Peygamberin yanında bulunduğum sırada bir adam gelir ona fakirlikten şikayet etti, sonra başka bir kimse geldi ona yol kesilmesinden şikayet etti, Peygamberimiz de “Adiy sen Hire şehrini gördün mü dedi, hayır görmedim fakat orası hakkında bana haber verildi, bilgim var dedim Peygamberimiz “Eğer ömrün olurda yaşarsan hevdeci içinde yolculuk eden kadının Hire’den hareket edip, Allah’tan başka hiç kimseden korkmayıp taa Kabe’yi tavaf edeceğini göreceksin, hevdec bu kadınların binmesi için devenin sırtına konan ufak mahfel.
–ABDULAZİZ BAYINDIR: : Şeyden dış etkenlerden kurtarıyor onu
–YAHYA ŞENOL : Ben buna şaşırarak kendi kendime fitne ve fesat ateşini tutuşturmuş olan o Tay kabilesinin kesicileri nerede olacak ki kadın tek başına yolculuk edecek dedim, Hz Peygamber devam edip, yemin olsun ömrün olurda yaşarsan muhakkak ki Kisra’nın hazineleri de feth olunacaktır buyurdu, ben Kisra İbn-i Hürmüz’ün hazineleri mi dedim, Peygamberimiz, Kisra ibni Hürmüz’ün, yemin olsun eğer senin hayatın uzun olursa muhakkak sen elinin dolusu altın yahut gümüşü sadaka olarak çıkarıp ta onu kendisinden başka kabul edecek kimse arayacak, fakat onu kabul edecek hiç kimse bulamayacak olan kimseyi göreceksin, sonra devam ediyor, Adiy şöyle demiştir, oraları bayağı uzun atladım, “Ben Hire’den hevdeci içinde yolculuğa çıkıp, Allah’tan başka hiç kimseden korkmayarak nihayet Kabe’yi tavaf eden kadını gördüm, ben kendim Kisra İbni Hürmüz’ün hazinelerini feth eden ordunun içinde de bulundum, yemin olsun eğer sizlere hayat uzun olursa elbette sizler Peygamberimizin söylediği elinin dolusu altını sadaka olarak çıkaracak olan o kimseleri de göreceksiniz, Buhari menakip 25. Bu Hire’de bugün Irak’ın Necef iline bağlı bir kaza merkezi olup, Kufe’nin beş km güneyinde, Kufe ile Havernak arasında bulunan yerdeymiş, Fırat Nehri kıyısında
–ABDULAZİZ BAYINDIR: : Orayla Kabe’nin arası kaç kilometre yazıyor mu, bayağı uzundur, yani şöyle herhalde iki bin kilometreden fazladır da, tam olarak ne kadardır bilmiyorum, bu aradaki yolu gitmiş olanlar bilir, ben bir iki kere gittim oradan, çok sıkıntılı bir yer, çünkü orada bir göl var gölden çıkan buharlar var, o çölü çekilmez hale getiriyor, o şey rutubetli olduğu için ve bayağı uzunca bir çöl, yani, şeye kadar Tebük’e kadar devam eden bir çöl var, oradan geçip geliyor, o kadar zor şartlar içerisinde gitmiş gelmiş tek başına yolculuk yapmış, şimdi özet olarak Peygamberimizin hadislerinde sanki birbirlerini tutmuyor gibi, birbirlerine ters gözüken ifadeler var işte birisinde diyor ki bir gün bir gece, birisinde bir gün birisinde üç gün, birisinde herhangi bir zaman sınırlaması olmadığından hiç gitmesin diyor, bir başkasında da diyor ki, işte taa Hire’den kalkacak Mekke’ye gidip gelecek diyor ve Allah’tan başka hiçbir şeyden de korkmayacak, bununda olduğunu gördü biliyorsunuz, şimdi bütün bunları ortaya getirdiğimiz zaman ortaya çıkan şu, kadınların yolculuğunda esas olan güvenlik meselesi
–YAHYA ŞENOL : O hiç gün sayısı belirtmeden hadisin de devamı var, diyor ki “hiçbir kadın yanında mahremi olmadan sefere çıkmasın” uyarısında bulunduktan sonra oradaki biri diyor ki Peygamberimiz SAS’e “Ya Resulullah ben şu an askerlerle birlikte gazaya çıkmak istiyorum, halbuki hanımım hac yapmak istiyor, ne buyurursun” Git sende onunla beraber hacca”, daha Peygamberimiz bunu ne zaman söylemiş olabilir
–ABDULAZİZ BAYINDIR : Şeyden Hudeybiye’den sonra olur
–YAHYA ŞENOL: Mekke’nin fethinden önce mi sonra mı
–ABDULAZİZ BAYINDIR: : Yok Mekke’nin fethinde önce olur
–YAHYA ŞENOL: Mekke’nin fethinden önce olur anlaşılıyor işte
–ABDULAZİZ BAYINDIR: : Hudeybiye’den sonra olur, çünkü Hudeybiye antlaşması yapıldıktan sonra gidiş gelişler başlamıştı
–YAHYA ŞENOL : O yüzden tek gitmesin kadın dediği o yüzden olabilir yani,
–KATILIMCI: Cihada gitmesi de güvenliğin oluşmadığını gösteriyor
–ABDULAZİZ BAYINDIR: : Tabi evet cihada gitmesi güvenliğin oluşmadığını gösteriyor. Peki şimdi Kur’an-ı Kerim’den bunun kaynağı ne, o Hudeybiye ile ayeti kerimeyi okuyayım ben size Mümtehine suresi beş yüz kırk dokuzuncu sayfa, Mümtehine suresi onuncu ayeti,
–KATILIMCI: (anlaşılmıyor)13:18 delil alıp, üç gün
–ABDULAZİZ BAYINDIR: : Ha bunlarında sadece fıkıh kitapları bir tanesini alarak üç gün yolculuk yapamaz diyor, şimdi biraz sonra onun detaylarına ineriz inşallah, altmışıncı sure, onuncu ayet Hudeybiye’nin, şey Hudeybiye diyorum, evet Hudeybiye, Hudeybiye antlaşmasından sonra inmiş olan ayetlerden, diyor ki Allah’u Teala burada ; Yâ eyyuhâllezîne âmenû izâ câekumul mû’minâtu muhâcirâtin femtehınû hunne, mümin kadınlar hicret ederek gelirlerse onları imtihan edin, şimdi devamında da yanlarında herhangi bir kimsenin olmadığı belli, ve diyor ki , allâhu a’lemu bi îmânihinne, imanlarının durumunu Allah en iyi bilendir, fe in alimtimû hunne mû’minâtin fe lâ terciû hunne ilel kuffâr, onların mümin olduklarını anlarsanız, kafirlere geri çevirmeyin, bu neyi gösteriyor, yanlarında kimse olmadan değil mi geldiklerini ifade ediyor, ondan sonra niye geri çevirmeyin, lâ hunne hıllun lehum ve lâ hum yehıllûne le hunne, bunlar onlara helal değil, onlar bunlara helal değildir.
ve âtûhum mâ enfekû, o kafirlere geri çevirmeyin dediği kocaları oluyor, kocalarına geri çevirmeyin, çünkü bu kadınlar artık gelmişler, kocalarından kaçarak gelmişler, o zaman kocalarıyla nikah durumlarının ortadan kaldırılması için, bu kadınlar kocalarından ayrılmak için gelmişler, yani boşanmak için gelmişler, ve âtûhum mâ enfekû kocalarının bunlara yaptıkları harcamaları onlara iade edin diyor, böylece medeni halleri düzeltilmiş, yani dul kadın haline gelmiş olacaklar ki, ondan sonra da Müslüman erkeklerle evlenmeleri mümkün olsun, konumuzla ilgisi bu, bunlar mümin kadınlardır, kaçmış gelmişlerdir, kocalarından kaçmış gelmişlerdir ve yanlarında da kimseleri yok.
Yine iki sonraki ayet, bu surenin on ikinci ayeti, Yâ eyyuhen nebiyyu, Ey Peygamber, izâ câekel mu’minâtu yubâyi’neke, seninle beyat etmek için mümin kadınlar gelirlerse, sana bağlılık için alâ en lâ yuşrikne billâhi şey’en, Allaha herhangi bir şeyi ortak koşmamak, ve lâ yesrikne, hırsızlık yapmamaları, ve lâ yeznîne, zina etmemeleri, ve lâ yaktulne evlâdehunne, evlatlarını öldürmemeleri, ve lâ ye’tîne bi buhtânin yefterînehu beyne eydîhinne ve erculihinne, elleri ve ayakları arasından bir şeyi iftira etmemeleri, yani doğurdukları çocuğa bunun babası falandır diye yalan söylememeleri, ve lâ ya’sîneke fî ma’rûfin, doğru herhangi bir konu da sana isyan etmemeleri fî ma’rûfin kelimesi önemli, Peygamber de olsa yanlışlarda karşı çıkma hakkını veriyor Allah-u Teala, öyle kayıtsız şartsız teslimiyet tek Allah’adır, bu da çok önemli, o zaman fe bâyı’hunne onlarla beyat et, onlarla anlaşmayı yap, yani karşılıklı olarak bir takım hak ve sorumluluklar doğmuş oluyor, vestagfirlehunnallâh, onlar için Allah’tan bağışlanma dile, innallâhe gafûrun rahîm, Allah Gafur ve Rahim’dir. İşte burada da bakıyorsunuz ki bunlar kalkıp gelmişler ve mümin, bir de Kur’an’ı Kerim de çok sayıda yolculuğa çıkmayı emreden ayetler var, Bakara iki yüz seksen üç mü dedin
–KATILIMCI :Ve in kuntum alâ seferin ve lem tecidû kâtiben fe rihânun makbûdah
–ABDULAZİZ BAYINDIR: : Ha o belki başka şekilde anlaşılabilir, şimdi burada şey var, Alî İmran Suresi’nin yüz otuz yedinci ayeti, birkaç tane ayet okuyalım da, orayı baştan ayeti okuyalım da, üçüncü sure yüz otuz yedinci ayet, diyor ki Allah-u Teala, Kad halet min kablikum sunenun, fe sîrû fîl ardı fenzurû keyfe kâne âkıbetul mukezzibîn, Senden önce nice medeniyetler geldi, geçti, yani nice belki medeniyet diye tercüme etmek daha uygun olur, yani kendisi için koyduğu kuralları olan, prensipleri olan topluluklar, fe sîrû fîl ard yeryüzünde gezin dolaşın, fenzurû keyfe kâne âkıbetul bakın bakalım ki o yalancıların sonu ne olmuş Kul sîrû fîl ardı, o da En’am Suresi on birinci ayet, deki yeryüzünde dolaşın, summenzurû keyfe kâne âkıbetul mukezzibîn, yalancıların sonuna ne olduğuna bir bakın diyor.
Yine Yusuf Suresi yüz dokuzuncu ayet Ve mâ erselnâ min kablike illâ ricâlen nûhî ileyhim min ehlil kurâ, yani senden önce ki kişiler şehir halklarından kendilerine vahy ettiğimiz erkeklerden başkasını elçi olarak göndermedik, e fe lem yesîrû fîl ardı fe yanzurû keyfe kâne âkıbetullezîne min kablihim, yeryüzüne gelip gezip dolaşmazlar mı ki, baksınlar kendilerinden öncekilerin sonu ne olmuş ve le dârul âhıreti hayrun lillezînettekav, e fe lâ ta’kılûn, kendilerini koruyanlar için ahret yurdu daha iyidir, aklınızı kullanmaz mısınız, Şöyle atlayarak mesela Rum Suresinden, otuzuncu surenin dokuzuncu ayeti, tabi çok sayıda ayet var, burada diyor ki Allah-u Teala E ve lem yesîrû fîl ardı, yeryüzünde dolaşmazlar mı, fe yenzurû keyfe kâne âkıbetullezîne min kablihim, kendilerinden öncekilerin sonu ne olmuş görsünler,
Şimdi bütün bunlar, hani kültür turizmi dedikleri şeyi Allah-u Teala’nın emrettiğini gösteriyor, yani gittiğiniz yerlerde daha önceki medeniyetlerin bulunduğu bölgelere gidin, oralara bakın, fe yenzurû, demesi de önemli, nazar kelimesi aynı zamanda düşünmeyi de gerektiriyor, bir düşünün bakalım, bunlar burada neymiş, bir zamanlar ne iş yapıyorlarmış, şimdi ne hale gelmişler, onların sonları ne oldu, siz de onlar gibi insanlarsınız sizinde sonunuzun ne olacağını düşünün ona göre hareket edin diyor, şimdi bütün bu ayetlerde dikkat ederseniz kadın erkek farkı yok, yani muhatap olan Müslümanlardır ister kadın olsun, ister erkek olsun, yani Allah-u Teala yeryüzünde gezin dolaşın dediği zaman, böyle şey yapıyor, ama güvenlik son derece önemlidir, güvenlik erkek için önemli olduğu kadar kadın içinde önemlidir ama kadın için bir ekstra önemi var, kadınlar erkeklerden farklı olarak ana görevi yaparlar.
Bir zamanlar biliyorsunuz Bosna’da kadınlar tecavüze uğramışlardı, yani çok affedersiniz o cinsel tacize erkeklerde uğrayabilir ama, onun kadınlarda olduğu gibi kötü sonuçları olmuyor, çünkü kadın hamile kalabiliyor, erkekten farklı olarak, ondan sonra o kendisine düşman bildiği insanların çocuğunu taşıma meselesi, peş peşe içinden çıkılmaz problemler yığını oluşturmakta, o açıdan kadınların güvenliği erkeklerin güvenliğinden çok daha önem arz etmektedir, şimdi siz şöyle şey yapın, mesela düşünün, buraya İstanbul’un değişik yerlerinden kalktınız geldiniz, işte burada hanımlar var bu tarafta erkekler var, oradan gelirken herhangi bir güvenlik endişesi taşımadan geldiniz, belki otuz kilometre, kırk kilometre yol kat ederek buraya gelmiş olanlar olabilir, ama aynı güvenle Anadolu’da herhangi bir köyden bir başka köye giderken, ıssız alanlardan geçtiğinizi düşünün, yani hiç kimsenin olmadığı, vadilerden geçiyorsunuz ya da tepelerden, ya da ağaçların altından geçiyorsunuz, aynı güvende gelebilir misiniz, yani orada üç günü bırakın, üç saatlik yolda bile, bir saatlik yolda olsa ciddi manada endişe duyulabilir.
Dolayısıyla Peygamber SAS’in hadislerinde geçenlerin her birisinin o ortamı esas alarak söylediği sözler olduğu anlaşılıyor, işte gün gelecek ki Hire’den bir kadın kalkacak, Kabe’yi tavafa gidecek ve geri gelecek, Allah’tan başka hiçbir şeyden korkmayacak yolda, bu tabii son derece önemli bir şey, tek korktuğu şey Allah-u Teala, e bu bu durumda olmuş, o zaman bütün bunları birleştirdiğiniz zaman, kadının yolculuğunda asıl husus ne oluyor, ne anlarsınız siz,
–KATILIMCI:Güvenlik.
–ABDULAZİZ BAYINDIR: : Güvenlik olmasa buradan sokağa kadar çıkamazsınız siz, bazen biliyorsunuz, evleri bile basıp kadınları kaçırdıkları oluyor, öyle durumlarda daha ekstra belki önlemler almak gerekecektir, öyleyse bütün bunların temelini güvenlik olarak alırsanız, o zaman bir kadın üç gün üç gecelik yoladan daha aşağısına mahremsiz gidebilir deniyor, şimdi mesela bu üç günlük kelimesi de bu gün doksan kilometreye kadar düşünülmüştür biliyorsunuz.
Yani bu hadislerde şöyle bakın, birinci hadiste bir gün bir gece diyor, mesela bu gün siz uçağa binersiniz Avrupa’nın herhangi bir şehrine sabahleyin gider akşam dönersiniz 24 saat içersinde çok uzun kilometrelere gidip dönebilirsiniz, ya da Türkiye’nin her bölgesine, uçak giden her bölgesine 24 saat içersinde gidip gelme imkanınız vardır, daha yakın bölgeler kendi otomobiliniz, ya da bir başka toplu taşıma araçlarıyla gitme imkanınız vardır, ondan sonra işte kadın, iki günlük mesafeye yanında eşi, ya da mahremi olmadan gitmesin hadisi şerifi aldığınız zaman, iki gün kelimesi de bu gün açısından önemli, mesela işte dünyanın neresi olursa olsun, bugünkü ulaşım vasıtasıyla iki günden çok daha kısa bir süre içinde buradan Amerika’ya gidersiniz işte on iki saatte gidersiniz dönerseniz daha kısa bir sürede dönersiniz, buradan Çin’e kaç saatte gidiyordunuz
–KATILIMCI: üç buçuk saat, Çin sekiz saat,
–ABDULAZİZ BAYINDIR: Amerika’dan yakın yani, o zaman Japonya herhalde on saat falan sürer, evet, şimdi bak iki günlük yol diyor, ondan sonra diyor ki üç günlük yol, sonra da herhangi bir mesafeden bahsetmeksizin, şey yapmasın, mahremi olmadan kadın yolculuğa çıkmasın diyor, işte bu Peygamberimiz SAS yani her bir sözü, o günkü şartlara göre söylemiş ve her bir sözün ortak noktası ister istemez güvenlik olmuş oluyor, ama siz bu sözlerin lafızlarını bile esas alsanız, bu gün işte burada hacca ya da umreye gidecek olan bir kadın, son zamanlarda sadece hava yolu kullanıldığı için, birkaç saat içerisinde en fazla üç saat içerisinde oraya varıyor, hadi Cidde’den Mekke’ye varışını da üç saat oraya alalım o şeydeki gümrük işlemlerini falanda düşünürsen Cidde Mekke arası bir saat on dakikadır ama, yani buradan öğlen namazını buradan kılıp gidiyorsunuz, ikindiyi uçakta kılıyorsunuz akşam namazını da Mekke’de rahatlıkla kılabiliyorsunuz.
Sonra mesela neden Türkiye kara yoluyla hacca adam gönderirken kara yolunu tamamen kapattı, bu da tamamen güvenlik gerekçeleriyle oldu, bak burada erkeklerinde gönderemiyorsunuz yani. Güvenlik söz konusu olduğu zaman, şimdi burada üç günlük ifadesi var bir günlük ifadesi var. Daha sonra bu gün konusu mesafeye dönüştü, yani şöyle bir hesap yapılmış, hadislerde olmayan şeyler bunlar, eskiden bu yolculuk nasıl yapılıyordu o günün vasıtalarıyla, o günün Mekke’nin, Medine’nin vasıtaları neydi, Mekke’nin Medine’nin en esaslı vasıtası, deveydi öyleyse deve yürüyüşüyledir, peki deve yürüyüşüyle üç günlük mesafe, deve üç gün durmadan yürümez ki, e insanda bir gün en fazla altı saat yürüyebilir, diye düşünüyorlar, o zaman üç günlük yolculuk ne kadar yolculuk eder, on sekiz saatlik yolculuk eder, diyorlar ki on sekiz saatlik yolculuk üç günlük kelimesi kalkıyor on sekiz saatlik bir yolculuğa giden bir kadının yanında mahremi olması gerekir diyorlar, e bu on sekiz saati değişik şeyle değerlendiriyorlar, bir günde bir insan kaç fersah yol kat eder, işte şu kadar onu kilometreye vuruyorlar otuz kilometre, Şafii’ler biraz daha küçük şey yapıyorlar, seksen altı kilometre mi Şafilerde, seksen altı kilometre düşürüyor Şafiler, Hanefiler doksan kilometre diyorlar, işte bu kadarlık kilometrelik yolculuğa, eski şartlar içinde bu kadar kilometre yaya gidilebiliyordu,
Mesela Erzurum’da bizim köy Erzurum’a doksan kilometre kadardır, bu yollar olmadığı zaman ben çocukluğumda hatırlıyorum, köyden kalkarlardı, üçüncü gün Erzurum’a gelirlerdi, sonra tekrar hayvanlarla geri dönerlerdi, şimdi o zaman işte o mesafeyi esas alıyor, duymuşsunuzdur doksan kilometrelik bir mesafeye bir kadın yanında mahremi olmadan gidemez. Şimdi bu doksan kilometre söyleyen Peygamberimiz değil, yani tavşanın suyunun suyu derler ya, o şekilde oluşmuş. Yani o zaman doğru gidiliyor, tamam o zamana doğru gidiliyor ama bu gün o vasıtalar, siz şimdi bir deve üzerinde ki güvenlikle, bir otobüsün içindeki ya da bir uçağın içindeki güvenliği kıyasladığınız zaman arada çok büyük bir fark olduğunu görürsünüz.
Yani bu hadis metinleri de ele alınacak olursa bu gün sistemin ciddi manada değiştiğini göreceksiniz, ondan sonrada tabii ki problem giderek büyüyor, bu gün işte okullarda okuyan kızlarımız var, diyelim işte Erzurum’da yaşayan bir kız Bursa’da bir üniversiteyi kazanabiliyor, bu defa gidiş-gelişi problem oluyor. Babası zaten onun Bursa’ya gidecek kadar parasını zor buluyor, bir de kendisinin de gidip gelmesi gerekiyor o arada, derken bunlar sadece bir kere olsa hadi katlanalım ama tatilleri var, gidişleri var, dönüşleri var, süreklilik var falan, bütün bunlar ciddi problem oluşturuyor, bu vasıtaların gelişmiş olması gidiş gelişleri arttırıyor, arttırdığı zaman ya hep yanında bir tane mahrem koyma işi ki Türkiye’de bu pek uygulanmıyor ama bunu sıkı sıkıya uygulayan bölgeler var, mesela Araplar sıkı uyguluyor bildiğim kadarıyla,
–KATILIMCI : Arabistan’da eğer iş için gidiyorsanız, hac için bilmiyorum, iş için gidiyorsanız, eğer tatile falan filan gidiyorsanız yanında mahremi yoksa kabul etmiyor, vize bile vermiyor
–ABDULAZİZ BAYINDIR: Tabi sen Arabistan’a sık sık giden adamsın, onun için iyi biliyorsun, yani bir hanım,
–KATILIMCI : Ya kardeşi olacak ya eşi olacak yanında, ya da babası falan
–ABDULAZİZ BAYINDIR: Eşi ya da mahremi olmadan bir kadına vize vermiyor
–KATILIMCI: Yok vermiyor
–YAHYA ŞENOL : Kırk yaşına sınır var mı
–ABDULAZİZ BAYINDIR : Yaş sınırı var mı
–KATILIMCI: Yok yaş sınırı yok, on iki yaşından küçük olursa belki verirde
–YAHYA ŞENOL : kırkın üstüne hacca veriyorlar
–KATILIMCI: Yok hac için demiyorum, iş için veya tatil için kırk yaşın üzerinde de olsa vermiyorlar.
–YAHYA ŞENOL : Hac için veriyorlar
–ABDULAZİZ BAYINDIR: : Dolayısıyla bütün bunların yansımaları var, Suudi Arabistan’da da yansıması var bir başka İslam ülkesinde de vardır, bir de bu insanlara olmaz olur demenin bir anlamı yok, ve bu insanlar bu dinimizin emridir diye oturtmaya çalışıyorlar, dolayısıyla karşı tarafın problemlerini giderebilecek, doğru bilgi, gerçekten bu böyledir denebilecek bilgiler vermektir, burada da dini kendimize uydurmak değil, kendimizin dine uyması lazımdır işte metinler bunlar, yani Peygamberimiz bir gün bir gecelik yola da müsaade etmediği olmuş, herhangi bir mesafe mefhumu olmadığı halde gitmesine müsaade etmediği olmuş, bu olur yani, bu gün şeylerde durum ve şartlar uygun değilse sizde evinizden çıkamayabilirsiniz günlerce. Hatta bir bakkaldan gidip ekmek almak bile çok büyük problem olabilir, siz kendiniz çıkamayınca eşinizi hiç çıkartmak istemezsiniz, yani çok büyük bir problem çıkar çünkü, aksi takdirde, ama güvenlik olduğu zaman da hiç düşünmeden çok rahatlıkla İzmit’ten kalkıp buraya rahatlıkla gelebiliyorsunuz güvenlik endişesi olmadığı için
–KATILIMCI : Mekke değil ama Arabistan’ın öbür şehirlerinde güvenlik sorunu, bayanlar için büyük bir sorundur
–ABDULAZİZ BAYINDIR: : Bayanlar için güvenlik sorunu var
–KATILIMCI : Büyük bir sorun var. Bir bayan tek başına dışarıda gezmesi tehlikeli, özellikle Riyad’ta
–ABDULAZİZ BAYINDIR: : Nasıl bir sorun var
–KATILIMCI : Orada kendisi askerin içinde de kaldım onlarla da konuştum bunu, şey diyorlar, bayan tek başına gittiği zaman götürebiliyorlar, genellikle götürüyorlar ve bunun cezası da beş yıl, yakalandıkları zaman da kötü muamele etse bile beş yıl ceza veriyorlar, beş yıl hapis cezası veriyorlar onun gerisini bırakıyorlar, had falan, recm falan hiçbir şey yok.
–KATILIMCI : Yani devlet yakalıyor
–KATILIMCI : Devlet yakalarsa bunun cezası beş yıldır, kaçıranın.
–ABDULAZİZ BAYINDIR: Yakalamazsa bir şey yok zaten
–KATILIMCI : Yakalanmazsa gitti kadın, onun için mesela zaten özellikle bayan, özellikle Riyad için söylüyorum, genellikle hiç gezmezler, akşamları çıkarlar belli bir saatte o da eşleri ile beraber, onun haricinde hiç doğru dürüst bayan göremezsiniz
–ABDULAZİZ BAYINDIR: Şehir içinde de problem var
–KATILIMCI : Şehir içinde problem var zaten
–ABDULAZİZ BAYINDIR: Şehir içinde bile yalnız gezemiyorlar öyle mi?
–KATILIMCI : Yalnız gezemiyorlar
–ABDULAZİZ BAYINDIR: Tabii biz Türkiye’ye göre düşünüyoruz, o zaman haklıymış
–KATILIMCI: Burada işe gidiyor bir bayan söylüyor, bir saatte gidiyor, akşam işten çıktıktan sonra bir saatte eve geliyor, hızlı trende bu ara yüz elli iki yüz kilometre geliyor
–ABDULAZİZ BAYINDIR: Çin’de olan bir şey
–KATILIMCI : Tayvan da, bu sözü
–ABDULAZİZ BAYINDIR: Yok şimdi, mesela şimdi
–KATILIMCI : Doksan kilometre diyor ya deve yürüyüşü
–ABDULAZİZ BAYINDIR: o şimdi doksan kilometre meselesi yanlış, yani mesela ben Peygamberimiz meseleyi güzel bir şekilde ortaya koymuş oluyor bütün detaylarıyla bütün ayrıntılarıyla, gerçekten Riyad da şehir içerisinde bile kadının bir güvenliği yoksa, yani insanların, o zaman Suudi Arabistan hükümeti haklı yani almamakta, başını sıkıntıya sokmak istemez, neden birisine vize verdiği zaman bir devlet olarak onun güvenliğini sağlamak zorunda, her bir ülkeye giren her kişinin başına bir polis koyamaz ki sonra o polisin başında bir polis koymak gerekir, bu açıdan o zaman haklı yani siz kendi güvenliğinizi kendiniz sağlayın
–KATILIMCI: 36:29(anlaşılmıyor)girişlerde çıkışlarda çok köyü oluyor, özellikle bayan kısmı şey olsa bile yani dikkat ediyorlar
–ABDULAZİZ BAYINDIR: Tamam işte o güvenlik probleminden kaynaklanıyor, o zaman tamam, mesele güvenlik olduktan sonra tamam, Türkiye’de öyle bir şey olsa, İstanbul’da da öyle bir güvenlik problemi olsa, herhalde hiçbirimiz, hiçbir kadında dışarı çıkmak istemez yanında eşi olmadan, hiçbirimizde yakınlarımızın, bir kadının yalnız başına dışarı çıkmasını istemeyiz böyle ciddi bir güvenlik problemi varsa, bunlar herhalde Mekke’de Medine’de pek yok, çünkü ben duymadım Mekke’de Medine de öyle bir güvenlik problemi
–KATILIMCI: Riyad’ta büyük bir sorun var
–ABDULAZİZ BAYINDIR: Belki de ondan dolayı Mekke’ye Medine’ye hac umreye gidenlere şey yapıyorlar.
–KATILIMCI : Onda da işte kırk yaş altına vermiyorlar.
–ABDULAZİZ BAYINDIR: Yok yani onun için öyle düşünüyorlardır, bir de hac ve umreye gidenlerin bir başka yere o vizeyle gitmelerine müsaade etmiyorlar.
–KATILIMCI : İş için Riyada gittiğimde bile pasaporta damga vuruyorlar zaten, Mekke’ye giremezsin yani,
–YAHYA ŞENOL : Bu deniz yolculuğuna göre mesafe değişiyor, ona da değinebiliriz.
–ABDULAZİZ BAYINDIR: Orada ne var oku sen onu
–YAHYA ŞENOL : Bizde bir şey yok hani mezheplerde olanı diyorum, mesela buradan Yalova’ya kara yolu ile seferi sayılırken deniz yoluyla
–ABDULAZİZ BAYINDIR: Tabi o şeyden kaynaklanıyor, kilometreyi vermişler ya, aslında o kilometre konusu ayetlerden çıkarılacak değil, kendi içtihatlarıyla ortaya koydukları bir şeydir, doksan kilometre demişler mesela, şeyden siz buradan Yalova’ya deniz yoluyla giderseniz doksan kilometre den daha az olduğu için bir problem yok deniyor ama kara yoluyla giderseniz kara yolunda dolaşıyorsunuz doksan kilometre geçiyor onun için gidemezsiniz deniyor, bu tabii işin özüne yönelik bir şey değil, bir içtihat değil, bu pek önemli bir şey değil, ama işin esasının güvenlik olduğunu kavradıktan sonra işte Serhat mıydı Serkan mıydı senin adın, Serkan tamam, Serkan’ın söylediği şey, orada herhangi bir km kısıtlaması olmaksızın sokağa çıkamıyor kadın, şey olmaksızın mahremi olmaksızın, dünyanın o şekilde başka illeri olabilir, yani işin esası bu bunu kavramış olalım
–KATILIMCI : Araplarda eş alma sınırı kalkmıştı
–ABDULAZİZ BAYINDIR: Efendim,
–KATILIMCI: Araplarda şu anda eş sınırı kalktı zaten, her ne kadar devlet bazında dörde kadar sınır varsa da ben orada subayın altı eşli olduğunu da gördüm yani, subay
–ABDULAZİZ BAYINDIR: Evet yani bizim, ben televizyonda gördüğüm zaman iğrendiğim bazı tiplerin onların tarafından çok seviliyor olması beni şaşırtmıştı doğrusu, yani televizyon dizilerinde beni iğrendiren bazı tipleri onarın nasıl sevdiklerini hayret ediyordum demek ki, evet başka sen orda diğer hükümleri de oku oradan
–YAHYA ŞENOL : Başka yok. Bizim yazılar var, bizdekileri söylediniz
–ABDULAZİZ BAYINDIR: Mezheplerin görüşlerini oradan oku
–YAHYA ŞENOL : Sahabe uygulaması var
–ABDULAZİZ BAYINDIR: Tamam onları oku oradan
–YAHYA ŞENOL : Hz Ömer yaptığı son haccında, Hz Peygamberin eşlerine izin vermiş, Osman ibni Affan’la Abdurrahman ibni Afv’ı onlarla birlikte göndermiş, Buhari’de geçen bir rivayet, Buhari Muhsar 37
–ABDULAZİZ BAYINDIR: Onlar mesela hiçbirisi onların mahremi olmadığı halde Hz Ömer göndermişti onları, onların hepsini oku teker teker hiç olmazsa, şimdi,
–YAHYA ŞENOL : Mezhep görüşleri yok ama,
–ABDULAZİZ BAYINDIR: orada yok mu
–YAHYA ŞENOL : Bizde hadisler tek tek
–ABDULAZİZ BAYINDIR: Hayır benim bu konuda yazdığım yazı vardı, daha önce yazdığım
–YAHYA ŞENOL : Şu anda yazınız açık önümde,Yolculuk amaçları var işte, dinler tarihi, ibadet, sonra yol güvenliği, hadisler
–ABDULAZİZ BAYINDIR: Hayır bu şeyde İsav’da yapılan bir seminerde, şimdi son anda bu program değiştiği için bir hazırlık yapamadık tabi, son ana kadar hacdaki yasaklar meselesiydi ama o konuda doktora yapmış olan arkadaşımız, önemli bir mazereti, beklenmedik bir şekilde ortaya çıkınca, konuyu değiştirmek zorunda kaldık
–KATILIMCI: Peygamber SAS eşleri Ummul müminin olduğu için, zaten mahrem gitmez diye söyleyenlere ne diyeceğiz
–ABDULAZİZ BAYINDIR: Peygamberimizin eşleri Ümmül müminin, müminlerin annesi ama, bunlara Allah-u Teala özel yasak getiriyor Ve lâ teberrecne teberrucel câhiliyyetil ûlâ, diyor, onlar çok daha, yani dışarıya çıktıkları zaman Ve karne fî buyûtikunne evinizde oturun diyor, dolayısıyla yani onların ümmül müminin olmaları mahremiyeti açısından değerlendirilmiyor, bir saygı açısından değerlendiriliyor, müminlerin anneleri olmaları, evet o şeyleri Hz Ömer’in uygulamasını bir daha oku
–YAHYA ŞENOL : Hz Ömer yaptığı son haccında Peygamberimizin eşlerine izin vermiş ve Osman ibni Affan ile Abdurrahman ibni Afv birlikte göndermişti
–ABDULAZİZ BAYINDIR: Yani Hz Osman ile Abdurrahman İbni Afv Peygamberimizin eşlerinin mahremi değiller o zaman onlarla birlikte ne için gönderiliyor, güvenliği sağlamak için gönderiliyor, evet
–YAHYA ŞENOL : Zaten Mekke fethedilmiş o dönemde
–ABDULAZİZ BAYINDIR: Mekke fethedilmiş ama, Mekke’yle Medine arasında, İstanbul’la Ankara arası kadar bir mesafe var, evet dört yüz yirmi kilometre civarında bir mesafe var, evet başka
–FATİH ORUM: Bu şeyde Nisa Suresi’nde ki in hıftum en yeftinekumullezîne keferû namazın ikiden bire düşürülmesi de yine bu güvenlik sorunu, güvenlik yolculukta herhalde illet, asıl dikkate alınması gereken
–ABDULAZİZ BAYINDIR: Şimdi, evet yani bu benim de hep o açıdan dikkatimi çekiyor, önce o ayeti kerimeyi okuyalım Nisa Suresi yüz bir
–YAHYA ŞENOL : Diyanet Vakfında doksan üçüncü sayfa
–ABDULAZİZ BAYINDIR: Doksan üçüncü sayfada, Allah-u Teala burada şöyle buyuruyor Ve izâ darabtum fîl ardı fe leyse aleykum cunâhun en taksurû mines salâti, in hıftum en yeftinekumullezîne keferû. Yani kafirlerin sizi sıkıntıya sokacağından korkarsanız, namazı kısaltmanızda bir günah yoktur, yolculuğa çıktığınız zaman, çünkü yolculukta gerçekten, yani insanların en korumasız olduğu zamanlardır, sizi tanıyan birisi yok, yani kendi ülkenizde olsanız, nereye başvuracağınızı bilirsiniz, kendi şehrinizde olsanız kiminle ilişki kuracağınızı bilirsiniz, alacağınız tedbirler vardır, ama şehir dışına çıktığınız zaman yolcusunuz o mekanı bilseniz bile, orası güvenlik güçlerinin tedbir alabileceği yer değil, ya da sizin alıştığınız şekilde güvenliği sağlanan bir yer değil, o bakımdan da mesela eskiden yolculuğa çıkarken her bir kervanın ayrı koruması olurdu, olmak zorundaydı, yol güvenliklerini sağlayanda ayrıca her bölgede yol güvenliklerini sağlayan insan grupları vardı, gerçi şimdi de var, evet
–KATILIMCI : Biz mesela Gölcük’ten geldik buraya, herhangi bir güvenlik problemimizde yok, yani bizim bu namazın kısaltılması ile ilgili ayette bundan başka da yok değil mi, yeryüzünde sefere çıktığımıza göre
–ABDULAZİZ BAYINDIR: Ne anladın ayetten
–KATILIMCI : Yani güvenlik problemimiz olmadığı zaman da kısaltıyoruz ya biz namazlarımızı
–ABDULAZİZ BAYINDIR: O zaman sen bu şeyle eksi puan aldın, demek ki dersine iyi çalışmamışsın
–KATILIMCI : Doğrudur hocam, yani kısaltmamamız mı gerekir, onu öğrenmek istedim
–ABDULAZİZ BAYINDIR: Tamam yani bu soruyu sorduğuna göre dersine çalışmamışsın demektir, evet, estaunüzübillah Ve izâ darabtum fîl ardı fe leyse aleykum cunâhun en taksurû mines salâh, yolculuğa çıkan kişi, evvela şunu söyleyeyim, Peygamberimiz SAS’in yolculukta namazları iki rekattan fazla kıldığına dair en küçük rivayet yok, yani bütün rivayetler akşam namazları dışındaki bütün namazları iki rekat olarak kıldığı şeklindedir. O zaman Peygamberimiz yola çıkarken yolda kıldığı namaz kaç rekat olur, iki rekat olur, en taksurû mines salâh o namazı kısaltmanızda bir günah yoktur derken kimin namazı kısaltılacak orada, yolcunun namazı, yolcu kaç rekat kılıyor, zaten iki kılıyor, kısaltma o iki rekattadır, o iki rekatı kısaltmanızda size bir günah yoktur, tamam mı.
Şimdi önce bir o olayın zeminini iyice bilmek lazım, bir kere sıfır bir zeminde hareket etmiyoruz, ve günah yoktur dendiği zaman kısaltmayabilirsin de, değil mi kısaltmayabilirsin, fe leyse aleykum cunâhun en taksurû mines salâh, şimdi burada bir cevap olsun diye İnnes safâ vel mervete min şeâirillâh, var ya, fe men haccel beyte evı’temera fe lâ cunâha aleyhi en yettavvefe bi himâ, şimdi, fe lâ cunâha aleyhi en yettavvefe, fe la cunahu en taksuru, aynı ifade değil mi, bak namazı kısaltmasında günah yoktur, tavaf etmesinde günah yoktur, şimdi oradan efendim bazı tefsirlerde var en la yettavvefa deseydi, Cenab-ı Hak o zaman farz olmazdı, bunu da Ayşe Validemiz gibi çok zeki bir kadına mal ediyorlar, ki ondan gelen diğer rivayetlere bakmadan, yani burada ona da üstü kapalı bir cevap vermiş olalım da öyle fe leyse aleykum cunâhun bir günah yoktur ifadesinde mubahlıktan başka bir şey anlaşılmaz, arkasından en taksurû ile en yettavvef arasında hiçbir fark yoktur en la yettavvef demesinin getireceği her hangi artı ve eksi bir şey yoktur, zaten o ifade uygun bir şey değildir yani, en la yettavvefe diye bir ifade olmaz orada, son derece ters düşer o orada, evet.
Onu böyle geçende bir soru sormuşlar ve herkeste bunu dile getiriyor, yeri gelmişken onu da söylemek istedim, şimdi Ve izâ darabtum fîl ardı fe leyse aleykum cunâhun en taksurû mines salâh, Yolculuğa çıktığınız zaman namazı kısaltmanızda bir günah yoktur, in hıftum en yeftinekumullezîne keferû kafirlerin sizi fitneye sokacağından korkarsanız, fitneye sokma meselesi şu, bu fitne altını erittikleri potanın adı, potaya girdi kelimesi de kullanılır ya, siz şimdi o altının eritildiği potada olmak ister misiniz, kim ister, işte o da o fitne öyle bir sıkıntıya sokuyor ki yani ölümlerden ölüm beğen gibi bir şey oluyor, sizi sıkıntıya sokmak, bu Ceyhun bu işi daha iyi bilir nasıl olsa mesleğidir, in hıftum en yeftinekumullezîne keferû, kafirlerin sizi sıkıntıya sokmasından korkarsanız İnnel kâfirîne kânû lekum aduvven mubînâ, kafirler sizin açık düşmanınızdır, kısaltmanızda bir günah yoktur dedikten sonra detay veriyor, açıklama yapıyor, yani tekrar ediyorum, zaten iki rekat kılıyorlar.
Bu arada bu ayeti Fatih’in hatırlatmasının sebebi şu, bakın orda kadın erkek olmaksızın yolda giderken bir güvenlik problemi olunca alınması gereken tedbirlerden bahsediyor, o tedbirler dolaylı olarak o insanların yola çıkarken kendilerini koruyabilecek donanımda olmaları icab ettiriyor, çünkü burada silahtan şundan bundan bahsediliyor, yani kadın için olduğu kadar erkek içinde güvenlik son derece önemli yolculukta.
Ve izâ kunte fîhim, bunların içersinde olursan fe ekamte lehumus salâte, sen onlar için namazı tam kılarsan, yani sen kısaltmazsan, kısaltmakta günah yoktur dedi ya, yani kısaltmayabilirsin de, kısaltmakta günah yoksa kısaltmamakta da yoktur değil mi, her ikisi de mubahtır, yapabilirsin, onun için bu da bir başka delildir, tekrar sorarlarsa, fe ekamte lehumus salâh, yani kısaltmamak demektir burada en la yettavvefe karşılık olarak, sen onlar için namazı tam kılarsan, onlar için ne demek, çünkü sen namaz kılarken onlarda senin arkandan sana cemaat olarak katılıyorlar, sen tamam kılarsan namazı kılan her iki grup senle beraber namazı kılabilirler, her ikisinin de imamı olabilirsin, ama sende namazı kısaltırsan her iki grubun imamı olamazsın, sadece bir gruba imam olursun fel tekum tâifetun minhum meake, o zaman onlardan namazı kısaltacak olan bir grup seninle beraber namaza dursun, ikinci grupta o karşı düşmanın önünde silahlarıyla beraber nöbet tutuyorlar, vel ye’huzû eslihatehum, bu namaz kılanlarda silahlarını yanlarına alsınlar, bu ne demek herkesin yanında silahı olacak yolculuğa çıktığı zaman, o günün şartları öyle, bu gün yolların güvenliği başka şekilde sağlandığı için insanlar yola çıkarken yanına silah alma ihtiyacı duymuyorlar, şimdi geldiler Peygamberimiz namazı kılıyor, yani şimdi şöyle, farz edin ki bu peygamberimiz olsa, şurada iki tane de cemaat, şurada başka cemaat yok mu, getir şu cemaati de getir, onu da var ama olmaz başı açıksa olmaz, belki erkektir belli olmaz, şimdi şunlar şurada, Yahya ben düşman mıyım diyecek ama, şurada şey yapsınlar düşmana karşı beklerken
–YAHYA ŞENOL : Düşman bari bu olsunda ben yırtayım
–ABDULAZİZ BAYINDIR: Peki sen yırt tamam, Peygamberimiz hepsi beraber namaza durdu mu yanlarına silahlarını aldılar, önde Peygamberimiz arkasında cemaat bunlarda burada düşmana karşı nöbetteler diyor ki, fe izâ secedû, şimdi ben bunu secde ettiremeyeceğim, su olur her taraf, su dolu olduğun için, secdeye vardıkları zaman secde yapıldığı zaman kaç rekat namaz kılınmış olur, bir rekat hah, secdeye vardıkları zaman, fe izâ secedû, Peygamberimizle beraber secdeye varıyorlar fel yekûnû min varâikum, secde tamamlandıysa, iki tane secde oluyor, ikinci tane secdeden sonra Peygamberimiz namaza devam ederken bu ikisi hemen çevreye, hemen nöbet yerlerine bunlar geliyor, bunlar buraya geliyor namaz kılmaya, kaç rekat kıldı bunlar, bir, bir rekatta Peygamberimiz kıldı.
Peygamberimiz devam ediyor namaza, namazdan ayrılmadı, vel te’ti tâifetun uhrâ lem yusallû, namaz kılmamış diğer grup gelsin, geldi bunlar, fel yusallû meake, Peygamberimizin kaç rekat namazı kaldı, bir, fel yusallû meake, bunlarla beraber bir kılsın şimdi bunlar kaç kıldı, bir, Peygamberimiz kaç kıldı, iki, Peygamberimiz ne yaptı, kısaltmadı tam kıldı, bunlar kısalttılar, o zaman iki rekat tammıymış, kısaltılmış namaz mı, tamamı Ceyhun anladın mı, o zaman sen yolculuğa çıktığın zaman, iki rekat kılarsan namazını kısaltmış oluyor musun, hayır tam kılmış oluyorsun, çünkü yolculukta namaz iki rekattır, o zaman dört kılabilir miyim diye soramazsın, bu dört kılabilir miyim diye sorusu, öğlen namazını altı rekat kılabilir miyim sorusuna benzer.
–KATILIMCI : bu yüzden sormadım
–ABDULAZİZ BAYINDIR: Şimdi aklına geldi mi ama neyse, eksi puanı bir kere aldın artık
–KATILIMCI : Önemli değil hocam. Bütün meallerde okuyan insanın ilk anladığı şey benim anladığım
–ABDULAZİZ BAYINDIR: Meallerde değil bütün tefsirlerde, bütün mezheplerde öyle
–KATILIMCI : Bu yani yeryüzünde sefere çıkıldığında yada inkarcıların diye bir şey olsa orada, iki manayı da anlayabilir insanlar ama, böyle okunduğunda sadece yeryüzünde sefere çıkıpta kafirlerin kendine bir kötülük yapmasından korkuyorsan namazı kısaltabilirsin gibi anlıyor herkes mealen.
–ABDULAZİZ BAYINDIR: Bu doğru, yani sen bu konuda bütün tefsirlere bak
–YAHYA ŞENOL : Bir rivayet var
–ABDULAZİZ BAYINDIR: İstisnai olarak şeyde bir rivayet var, onu da tamam okursun bir dakika, gördüm onu hiçbir tefsirde yok dedim de Allah razı olsun, Samsun İlahiyat Fakültesi’nden bir arkadaşımız, Taberi Tefsirinde ki çok sayıda rivayeti peş peşe şey yapar bu konuda bir tek rivayet, oradan geldi yani bu iki ayeti birleştiren, halbuki Allah-u Teala Kur’an-‘ı Kerim’de diyor ki estaunüzübillah, kitâbun uhkimet âyâtuhu summe fussılet, bu bir kitaptır ki ayetleri muhkem, hüküm ifade edilen ayetler haline getirilip sonra açıklanmıştır, açıklamaya bakmadan, yani bu az önceki namazınızı kısaltmakta günah yoktur ayeti Allah hangi ayetle açıklamıştır diye bakmadan, insanlar kendi kafalarına göre açıklamaya yönelince anlama imkanı ortadan kalkıyor ama biz ne yapıyoruz, biz diyoruz ki, Allah burada bir şey demiş, o zaman Allah bunu başka yerde mutlaka açıklamıştır, ha bir de bakıyorsun hemen yanındaki ayette açıklamış, Arapça bakımından da Ve izâ kunte fîhim de o hum zamiri mecburen bir öncekileri gösterecek fe ekamte lehumus salâte ekamte ikame salate namazı tam kılmak demektir, fel tekum bu kıyamdır, tam kılma değildir, ikametle kıyam arasında fark vardır
–KATILIMCI :Şu an tefsirlere baktığımız zaman ikame kelimesi normal namaz kılmak anlamında
–ABDULAZİZ BAYINDIR: İyi ya işte işte bu inceliklere hiçbirisi peki kıyamla ikame arasında fark olduğunu hepsi gayet iyi bilir
–KATILIMCI : kame kalkmak anlamında kullanılıyor,
–ABDULAZİZ BAYINDIR: Bak kame kalkmak, nedir o lazım bir fiildir, ekame mütadil fiildir, salati ikame ediyoruz.
–KATILIMCI : Şu an kimse 57:41. yapmıyor aslında
–ABDULAZİZ BAYINDIR: E işte dikkat etmiyorlar, ben işte o dikkatsizliği şey yapıyorum, bütün tefsirler böyle, böyle olunca da şey var, mesela Şafii mezhebi diyor ki, bu ayeti kerime, bu ayeti kerimeden diyor işte kafirler sizi sıkıntıya sokmasından korkarsanız olayı tarihi bir olaydır diyor, o zamanmış ama Peygamberimiz SAS güvendeyken de namazı kısaltmıştır, kısaltma derken dördü ikiye düşürme şeklinde anlıyor.
Peygamberimiz Mekke’yi fethettikten sonra bile dört rekatlık namazı iki rekat olarak kılmıştır, öyleyse diyor bu ayetler in hıftum en yeftinekumullezîne keferû kafirin sizi sıkıntıya sokmasından şey ederseniz tarihi bir kayıttır, bu gün için geçerliliği yoktur demiş oluyor, günah yoktur ifadesinden de anlaşılan şudur, namazı tam kılarsanız yani yolculukta dört rekat kılarsanız daha iyi ama iki rekatta kılabilirsiniz, şimdi bakın ayeti kendi iç yapısını bozarak, ayetin kendi iç yapısını bozarak ve bir sonraki ayeti hiç okumayarak, az önce size okuduğum ayeti hiç okumayarak bir fetva yayınlanıyor ki Maliki ve Hanbeli mezhepleri de İmam Şafii’nin dediği gibi söylüyorlar, çünkü İmam Şafii İmam Malikin talebesidir, Ahmet bin Hanbel de İmam Şafinin talebesidir, dolayısıyla bu üç çizgi bir çok konu da birbirleriyle uyuşuyorlar, Şimdi Hanefiler de şunu yapıyorlar, bu ayeti okuyorlar, Allah Allah diyorlar, şimdi bir günah yoktur diyor ayet, e bir günah yoktur diyor öbür tarafta Peygamberimiz sürekli namazlarını kısaltmış, kısaltmaktan maksat dördü iki rekat kılmak olduğunu düşünüyorlar, sürekli kısaltmış e burada bir günah yoktur ifadesinden hiç olmazsa bazen de tam kılardı, hiç tam kıldığı yok, dört rekat kıldığı yok, ondan sonra efendim kafirlerden korkarsanız diyor, Allah Allah Peygamberimiz Mekke’yi fethettikten sonra güvenlik sağlandıktan sonra bile namazını kısaltmış, o zaman diyorlar ki biz bu ayeti almıyoruz delil olarak, yani şey oluyor, iş bozuluyor
–KATILIMCI: Uymuyor kafalarına,
–ABDULAZİZ BAYINDIR: Efendim, uymuyor, sisteme uymuyor, ondan sonra peki diyorlar ne alırsınız hadisleri alırız, Peygamberimiz sürekli kısaltmış, öyleyse namazı kısaltmak ruhsat değildir azimettir, yani yolculukta namaz iki rekattır diyorlar
–KATILIMCI :01:00:40 Innallahe ferade salate haberi el.. rekatım seferi
–ABDULAZİZ BAYINDIR: Evet İbni Abbas’tan gelen rivayette diyor ki namaz Müslim’de geçiyor, hazarda yani seferin dışında dört rekat, yolculukta iki rekat, korku halinde bir rekattır, bak normal durumda dört rekat, yani Allah böyle farz kılmıştır, sefer halinde iki rekat, korku halinde bir rekattır, bakın ayeti kerimelere ne kadar birebir uyuyor, şimdi o hadisleri de alırken az önceki, o kadınların yolculuğunda konusunda olduğu gibi, her zaman şunu tenkit ediyoruz, bizim ulemanın en büyük zaafı Kur’an sünnet bütünlüğüne dikkat etmemiş olmasıdır, Kur’an sünnet bütünlüğünü şey yapmadığı zaman, sanki Peygamberimiz Kur’an dışında işler yapıyormuş gibi ortaya çıkıyor, yani Kur’an’a uymuyormuş gibi ortaya çıkıyor, böyle bir durumda uygulamacı o Peygambere uyun diye emir de var Kur’an’ı Kerim’de e o zaman diyorlar ki biz Peygambere uyarız diyorlar, peki ayet nerede kaldı, halbuki Peygambere de Allah İttebi’ mâ uhıye ileyke min rabbik diyor, Rabbinden sana vahiy edilen neyse sen ona uy, derken burada zihinler öyle bir karışıyor ki, dağılmış ki zamanında öyle bir dağılmış ki bugün dikkat ederseniz böyle birbiriyle uymayan acayip şeyler ortaya çıkıyor, bir din anlayışı ortaya çıkıyor, o din anlayışıyla siz hiç kimseye bir şey anlatamıyorsunuz
–YAHYA ŞENOL: Şimdi bunu teyit eden iki rivayet var burada, iki farklı, zıt rivayet
–ABDULAZİZ BAYINDIR: Oku bakayım
–YAHYA ŞENOL: Birincisi Müslim, Tırmizi ve Nesai’de geçiyor, Yala Bin Ümeye Hz.Ömer’e şöyle sormuş, aynen biraz önce Ceyhun Bey’in sorduğu gibi, biz neden namazları kısaltarak kılıyoruz, halbuki güven içersindeyiz. Hz Ömer de buna cevap olmak üzere şöyle buyurdu, ben de aynı durumu Hz Peygambere sordum, o da şöyle buyurmuştu “ Bu Allah’ın size verdiği bir bağıştır, Allah’ın sadakasını kabul edin
–FATİH ORUM: toparlamak lazım
–ABDULAZİZ BAYINDIR: Evet şimdi yani
–YAHYA ŞENOL: Güvenlik olmasa da önemli değil yani siz yapın yine de der gibi
–ABDULAZİZ BAYINDIR: Burada şu mesele şu yani bu Allah’ın size olan bir sadakasıdır ne demek, Allah sizin dört rekat değil de iki rekat kılmanızı istemiş, iki rekatı bağışlamış artık bitti, buradan geri dönüş olmaz, Allah sana erkekliği buradaki hanımlara da kadınlığı bağışlamış, sen istesen de kadın olamazsın, onlar istese de erkek olamaz, dolayısı ile iki rekat yapmış, Allah iki rekata indirmiş diyebilirsiniz. Bunu kabul etmek zorundasın demektir bu, dolayısıyla burada güvenlik var mı yok mu sonra buradaki güvenlikten maksat bu ayette anlatılan güvenlik olmayabilir. Bir şey mi diyeceksin.
–KATILIMCI: belirliyor değil mi
–ABDULAZİZ BAYINDIR: belirliyor evet
–YAHYA ŞENOL : İkincisi yine Hz Ömer’den gelen bir rivayet Hz Ömer diyor ki yolcunun namazı, nebinizin lisanı üzere kısaltılmaksızın tam iki rekattır
–ABDULAZİZ BAYINDIR: Çok güzel, birbirini desteklemiş oluyor
–YAHYA ŞENOL : Soru da öyle bir şey yok soruda diyor ki güvenlik olmadığı halde niye iki rekat kısaltıyoruz, kısaltıyor mu hani biraz önce
–ABDULAZİZ BAYINDIR: Güvenlik olduğu halde niye kısaltıyoruz, demek o öyle anlamış
–YAHYA ŞENOL: Öyle anlamış, yani burada ki rivayet o, yani bunlar ayetlerle değil Peygamberimizin uygulaması olmuştur, ikincisinde yine Hz Ömer bu sefer kısaltma olmaksızın tam iki rekat,
–ABDULAZİZ BAYINDIR: Tam iki rekat, evet, yani bir kere sahabi ayetleri gayet iyi anlamışta, oradan bize nakledilirken bazı kelimeler araya sokuşturuluyor, araya kelimeler sokuşturulunca da anlama imkanı ortadan kalkıyor, çünkü o metinlerle bize gelmiyor o rivayetler, manayla geliyor, manayla gelince de, ben işte biliyorsunuz şeyde örnek verdim sarı dersinde, yani şeyde Nisa Suresi’nin baş tarafında araya bir kelime sokuşturmuşlar ki bütün tefsirlerde sokuşturulmuş o kelime, bakın bu elimizdeki diyanetin mealinde de o kelime sokuşturulmuş, o kelimeyi araya sokuşturularak cariyelerin odalık olarak kullanılmasının kapısı açılmış, araya bir kelime sokuşturulmuş, işte ayet işte Kur’an orjinalitesi var yanınızda yani metnen size gelmiş, metin olarak gelmiş, ama metin olarak gelmiş olan ayetin arasına kelimeyi rahatlıkla sokuşturmuşlar, tefsirlerede koymuşlar, meallere de koymuşlar, hepsine de koymuşlar arkasından cariyelik sistemini oluşturmuşlar.
El alemin karısını kızını nikahsız olarak, yani şey orada da cariye kelimesini biliyorsunuz mameleketum elinizin altında, hakim olduğunuz kişiler, bunu da sadece erkeklere vermişler bu hakkı, kadınlara yok. Kardeşim sahip olma, diyor ki ben bu kadının her şeyine sahip miyim, sahipsin, o zaman nikaha gerek yok diyor, benim zaten diyor, e peki bir kadının erkek kölesi var o da her şeyine sahip, niye ona engel oluyorsun öyleyse, yani senin için yorumladığın ayetler onun içinde geçerli olması lazım. Şimdi dolayısıyla, şey olarak yani sistemi tamamen bozuyorlar kelime sokuşturarak araya, e bu rivayetlerde de araya mutlaka kelime sokuşturmuşlardır, mutlaka yoksa Hz Ömer dini gayet iyi anlayan bir insandır, işte elimizdeki meallere bakın, bir daha söylemiş olayım milletin zihnine daha iyi için, sen şuradan bir oku Yahya üçüncü ayetin mealini, hatta bakayım bende buradan şeyi göstereyim.
–YAHYA ŞENOL: Diyanet Vakfında yetmiş altıncı sayfa, Nisa Suresi üç, yetmiş altı, dördüncü sure üçüncü ayet, oradan bakabiliriz var ya
–KATILIMCI: Ha tamam tamam
–YAHYA ŞENOL: Oradan ilgili bölüm bulunabilir
–ABDULAZİZ BAYINDIR: Sen oku oradan
–YAHYA ŞENOL: Ben buradan mealini okuyayım “Eğer kendileriyle evlendiğiniz takdirde yetimlerin haklarına riayet edememekten korkarsanız, beğendiğiniz veya size helal olan kadınlardan ikişer, üçer, dörder alın
–ABDULAZİZ BAYINDIR: Yani nikahlayın,
–YAHYA ŞENOL: Haksızlık yapmaktan korkarsanız bir tane alın yahut da sahip olduğunuz cariyelerle yetinin
–ABDULAZİZ BAYINDIR: Ne demek sahip olduğunuz cariyeler, cariyelerle yetinin ne anlarsınız
–YAHYA ŞENOL: Nikahsız
–ABDULAZİZ BAYINDIR: Yani evlenmene gerek yok değil mi, cariye zaten sende, getirin burada
–KATILIMCI: Hz İbrahim’in eşi acaba bir ipucu verebilir mi, Sare annemiz
–ABDULAZİZ BAYINDIR: Hz İbrahim’in eşi ile ilgili bilgiyi hangi ayetten naklediyorsunuz.
–KATILIMCI: Yo yo sizi desteklemek için, genelde cariyesi ile evlendi deniyor
–ABDULAZİZ BAYINDIR: Ha nikahlanır tabi, Peygamberimizde nikahlanmıştır, o şeyle esir kadınla, cariye dediğimiz esir kadındır o nikahlanmada da normal bir kadınla nikahlanma gibi, o isterse evlenirsiniz öyle zorla falan kesinlikle olmaz, şimdi bak burada ne demiş, tefsir, diyor ki fe in fiktum en la teadelu, Arapça bilenler için ben şey yapıyorum en la tadilu fi hine bin nefakate vel kasmi fevahideten inkihuha, evikfisuru ala ma mameleketıhum, inkihuha, bak şimdi, şimdi, Arapça açısından fevahideten 01:09:12 ma mameleketıhum matuf matufun aleyhtir. Arapçada matuf matufun aleyhin hükmündedir, matufun aleyhin amili matufunda amilidir, araya herhangi bir amirin girmesi imkansızdır Arapça açısından, Arapça açısından asla düşünülemeyecek bir durumu burada oluşturarak yani inkihunun meful olması lazım her ikisi yani inkihu vahideten 01:09:37 ya bir kadını nikahlayın, ya da esir kadınlardan birisini nikahlayın, çünkü esir kadınla evlenmek biraz daha kolaydır, yani çünkü bir esaretten kurtulup yuva sahibi olacak, hiçbir güçlük çıkarmadan sizinle evlenebilir, bak ya onunla evlenin, ya bir kadınla evlenin ya da bir esir kadınla evlenin diyor ama o evlenin kelimesi yerine yetinin kelimesini Kur’an da olmayan ve Arapça bakımından da bu araya sokuşturma imkan ve ihtimali olmayan bir kelime
–KATILIMCI: Burada cevabında da 01:10:18 fa dan sonra bir en fe den sonra mukadder eder, eğer neke hakire kelimesi mukadder edersek fenkühu vahideten mesela olur, ondan sonra ev, bakıyorum da ev’in eğer atıf değil de başka,
–ABDULAZİZ BAYINDIR: Mümkün değil, başka bir şekilde imkansız
–KATILIMCI: 01:10:45 yani ev fekulum imanikum
–ABDULAZİZ BAYINDIR: Tabi, başka bir mana vermeye imkan yok,
–KATILIMCI: bir şey olamaz, mana bir mesela burada başka bir fiil hiftum var götürüp orada mukadder edecek
–ABDULAZİZ BAYINDIR: Yani burada size şunu söylemek istiyorum, şu andaki Arapça kurallarına göre de, böyle bir anlam verme imkan ve ihtimali yok yani
–KATILIMCI: bilmese de olur
–ABDULAZİZ BAYINDIR: Yani Arapça, yeni Arapçaya başlayan bir kişinin öğrendiği şeylerden bir tanesidir bu, yani fazla Arapça bilmeye lüzum yok, derin bir Arapçaya gerek yok, ama araya bir kelime sokuşturulmuş, ve haşa Allah-u Teala insanlara kadınları odalık olarak, ya da erkeklere kadınları, erkeğe kadın veriyorsan, kadınlara da erkek, bari hiç olmazsa, tabi çok çirkin ikisi de çok çirkin, ikisi de çirkin öyle bir değişik şeyler var ki, diğer ayetleri okursak, olur mu biz bunları burada ders olarak yaptık, detay isteyen o dersleri dinleyebilir, ve bakın Diyanetin mealine bakın, metne koymuş parantez içinde değil, ne diyor, sahip olduğunuz cariyeyle yetinin, burada okuduğun zaman yetinin ayette var zannedersiniz değil mi, peki yanında Arapça orijinal metni hiç dokunulmadan olduğu halde, bak bu tefsir, Celaleyn Tefsiri, kısa bir tefsir, ne zaman vefat etmişti bu
–Katılımcı : Siyoti mi
–ABDULAZİZ BAYINDIR: şunun içinden bak bakalım ne zaman vefat etmiş, al şuradan bak, al, şimdi bu Allah’ın ayetine bu kadar şey yapan insanlar, Hz Ömer’in sözünü niye çarpıtmasınlar, niye çarptırmasınlar, çok rahat bir şekilde çarptırırlar, ama mesela öbürünü çarptıramamışlar, Allah seferde iki rekat kısaltma yok diyor, farz kılmıştır, ayete baktığınız zaman çok açık, yani bu şeyleri, iki ayeti birlikte değerlendirseydi bu mezhepler, Peygamberimizden gelen bütün rivayetlerinde buna birebir uyduğunu görecekler miydi, Peygamberimiz sanki Kur’an’dan ayrı bir davranışla namazlarını seferde sürekli iki rekat kılmış, e birisi ayetin yarısını alıyor, yarısını almıyor, küçücük bir parçasını alıyor, gerisini almıyor Şafiler, efendim Hanefiler hiç almıyorlar, hadisler arasında da ayrımcılık yapıyorlar, ondan sonra bir sonuca varıyorlar, bu defa sonuçlar değişik, Müslümanlar diyor ki ya kardeşim bu ikisi de aynı din değil mi, yani niye birisi için sefer ruhsatta öbürü için azime, yani ben seferde iki rekattan fazla kılarsam Hanefi mezhebine göre mekruh olur, Şafi mezhebine göre aferin, e bu nasıl olur diyor, tabiî ki böyle ikisi de Hanefi’nin vardığı sonuç tesadüfen doğru, yoksa yani o yolla o sonuca varılmaz ama, yanlış yoldan giderken birden bire kendini yolun ortasında bulmuş
–KATILIMCI: Şafiiler buraya kadar almışlar hadislere hiç bakmamışlar, in hıftum en yeftinekumullezîne keferû orasını zaten
–ABDULAZİZ BAYINDIR: Orayı tarihi kayıt diyorlar, şimdi biz tarihselcilere karşı çıkıyoruz ya
–KATILIMCI: Geçenlerde bir tefsirde bakmıştım, bunu farklı bir şeye bağlıyor, farklı
–ABDULAZİZ BAYINDIR: Yok yok kaydi vaki diyor, işte o tarihi kayıt demektir. Kaydi Vaki tarihi kayıt demektir
–KATILIMCI: İkinci ayeti zaten kimse almamış
–KATILIMCI: İslamiyet hükümden kastedilen acaba innema yesalike gibi, yani Peygamber söylüyor ama Peygamber zaten kendisine indirileni, olanı hikmet bağlamında bunu size söyler
–YAHYA ŞENOL: Bence onların kitaplara alma şeyi o değil
–KATILIMCI: Yok hayır o değil, o değil sünnet lafız üzerine tahlil yapılacaksa, bu lafız doğruysa o şekilde anlaşılabilir, yani Peygamberin tabi lisanı ile
–ABDULAZİZ BAYINDIR: Zaten iki ayeti birleştirmezsen
–FATİH ORUM: O yapıyor onu ama
–ABDULAZİZ BAYINDIR: Tabi bak şimdi Kur’an-ı Kerim de yolculukta namaz iki rekattır diye bir ifade yok, bu Peygamberimizi sözü ve uygulamasıdır, ve bu hikmettir, bu nebi sıfatıyla söylediği sözdür, şimdi ama mecbursunuz yüz bir ve yüz ikinci ayeti birlikte değerlendirmeye, siz yüz bir ve yüz ikinci ayeti birlikte değerlendirdiğiniz zaman yolculukta namazın iki rekat olduğunu siz de görürsünüz, yani şurada su var şunun içerisine limon sıkarsan su ekşir, ama limon başka bir şeydir su başka bir şeydir, ikisini birleştirdiğin zaman onu anlayabilirsin, o iki ayeti birleştirdiğin zaman onu anlarsın, e bu yapılmadığı için bu defa mesela Hanefiler açısından soruyorsunuz diyorsunuz ki madem bu konuda seferilik konusunda ayet yok, Peygamberimiz nereden bilmişte, yani peygamberimiz Kur’an’ı Kerim’e ters bir davranış mı yapmış, haşa olmaz, peki tamam, gerçekten de olmaz zaten, o zaman nereden biliyor da sefer de hep iki rekat kılıyor, halbuki Kur’an’ı Kerim de böyle bir şey yok diyorsunuz, o zaman işin içinden çıkamayınca mecburen diyor ki o hadislerde ayrı bir vahiy olarak gelmiştir, çıkamayınca, peki ayet yok o konuda o zaman o ayeti de parçalıyor, diyor ki Ve mâ yentıku anil hevâ, İn huve illâ vahyun yûhâ demiyor mu Allah, yahu kardeşim diyor da bu ayetin bir devamını da okusana, orada Peygamberimize gelen Kur’an’dan bahsediyor, Allemehu şedîdul kuvâ, işte ona Cebrail öğretti diyor ve devamını okuduğun zaman, işte size anlatmıştım Medine de oranın Suudi Arabistan’ın en önde gelen alimlerinden bir tanesiyle Peygamberin hadisleri konusunu tartışıyorduk, işte hadislerde vahiydir, delilin ne dedim, işte o ayeti okudu az önce okuduğum ayeti, devamını okur musun dedim. Allemul şedidil kuvva okudu hemen anladı, hemen döndü İmam Şafii böyle diyor demeye başladı, evet bir müddet sonra da dedi ki Abdülaziz bey lütfen tartışmayı burada keselim bu kompüter patlayacak dedi, çünkü söylediği her şey yanlış çıkıyor, işte bu metodoloji çok önemli
–YAHYA ŞENOL: Birleştirmeyle kısaltmayla ilgili bir soru var
–ABDULAZİZ BAYINDIR: Tamam
–YAHYA ŞENOL: Şöyle diyor, bir vakit kılınmıyor ama öteki vakitte namaz çoğalıyor, öğle ile ikindiyi birlikte kılınca ikindi de artış oluyor o zamanda kısaltmanın bir manası kalmıyor, o takdirde namazın kısaltılmasından başka bir şey mi kastediliyor, kastedilen rekat azalması değil de namazın rükünlerindeki azalmadır, Bakara iki yüz otuz dokuzdaki yani tehlikeyseniz yürürken veya binek üzerinde namazınızı kılın gibi,
–ABDULAZİZ BAYINDIR: Şimdi bu arkadaş kendi kendine bir, hayal dünyasında bir takım şeyler üretmiş, gerçi bunu yapan ilk defa bu değil, bunu söyleniyor kitaplarda, Bakara iki yüz otuz dokuz başka bir şey anlatıyor, burası başka bir şey anlatıyor, ikisi birbirinden tamamen farklıdır
–YAHYA ŞENOL: Bakalım mı
–ABDULAZİZ BAYINDIR: Bakara iki yüz otuz dokuz açın lütfen çünkü şimdi bir kere bu, burada herhangi bir şüpheye yer yok çok açık ve net, efendim, rükün mükün bunu nasıl söyleyebiliyorsunuz, bir rekat peygamberimizle kılıyor şeyler, Peygamberimiz iki rekat kılıyor, böyle bir şey asla söylenemez, ama bu ayetler arası ilişkiyi koparan, tefsirlerde bunlar var, ilişkiyi koparan tefsirlerde de bunlar var, belki bu arkadaşımız bir tefsirden okumuş olabilir. Bakara iki yüz otuz dokuzun söylediği farklı bir olay. Bak burada diyor ki Bakara iki yüz otuz sekiz ile birlikte okuyalım Estaunüzübillah, Hâfizû alâs salavâti ves salâtil vustâ ve kûmû lillâhi kânitîn, Namazları koruyun, orta namazı da koruyun, ve Allah’a itaat edecek kişiler olarak ayakta durun yani sürekli Cenab-ı Hakka itaat edin, namazları koruyun ve orta namazı koruyun, namazlar ve orta namaz dendiği zaman, şeyin,namazlar en az üç eder Arapça bakımından ve orta dediğiniz zaman üçten sonra ortası olan ilk rakam hangisidir, beştir, o zaman namazlar mecburen beş oluyor, çünkü es salavat en az üçtür Arapça bakımından üçten azı olmaz yani, en az üçtür ve orta namaz dendiği zaman, artı dört bir rekat daha edersen dört, dördün ortası yok, ikiyi bir tarafa ikiyi bir tarafa alırsanız ortasız kalır, ortaya da bir koyarsanız olur beş, dolayısıyla bu ayeti kerime namazların en az beş olması gerektiğini zaten farzlar en azla yerine getirilir daha fazlasına şey yaparsanız sonu olmaz çünkü, en azda yerine getirdiğiniz zaman görevinizi,görevinizi en azla neyle yerine getirebilirsiniz işte o farz olandır.
Peki bu beş vakit namazı sürekli kıl diyorsun Yarabbi ne yapacağım, Fe in hıftum, eğer korkarsanız, neden korkarsanız, bu beş vakit namazı kılamayacağınızdan korkarsanız, yoksa namaz rekatlarını düşürme meselesi değil burada yolculuk söz konusu değil, ha bu yolculukta da olabilir, az önce söylediğimiz olayda gelmişler Peygamberimizin arkasında falan kılmışlar öyle değil, onu düşmanın karşısında savunma yaparken de kılmak zorunda kalabilirler grubu ikiye ayırma imkanı olmayabilir, bu her zaman için geçerli olan Fe in hıftum, eğer korkarsanız, fe ricâlen ev rukbânâ, yürüyerek namazınızı kılın diyor, yürüyerek kılın, mesela bazı yerlerden söylüyorlar, efendim ben namazımı kılmak istiyorum, ama namaz kıldığım sezilirse, şöyle şöyle olur, korkum var, o zaman yürüyerek kıl kardeşim, bak fe ricalen yürüyerek, hem bir yere gitmem lazım hem namaz kılmam lazım, tamam giderek kıl, namazı geçiremezsin, ondan sonra e otobüsteyim, ev rukbanum, o zaman binili olarak kıl, e kıble orada artık onlar, araştırılmaz, e ben otobüs şoförüyüm tamam arabayı sürerken kıl, ama namazını kılacaksın, ondan sonra, fe izâ emintum, güvene kavuştuğunuz zaman, o problem bitti artık tehlike geçtiyse fezkurûllâhe, Allah’a zikredin namaz zikir için yapılır, ekîmûs salâte e zikri ayetinde olduğu gibi, namazı kılın, kemâ allemekum, Allah’ın öğrettiği gibi, yani güvene kavuştuğunuz zaman, yolcuysanız iki rekat kılarsınız, değilseniz dört rekat kılarsınız mâ lem tekûnû ta’lemûn,
–KATILIMCI: vakit çıkmadıysa
–ABDULAZİZ BAYINDIR: Yok vakiti çıkaramazsın, öyle vaktin, vaktin içinde kılmak zorundasın
–KATILIMCI: Güvene ulaştığımızda henüz vakti çıkmamışsa
–ABDULAZİZ BAYINDIR: Yo, yo yo sen namazı kıldın bitti, kıldıysan bitti, namazı tekrar kılmana gerek yok, yani güvenliğe kavuştuğun zaman, namazı kılmamışsan namazı eskisi gibi kılarsın, kıldıysan bitti artık onu tekrara gerek yok, yani bu da bir başka bir şeydir, ama maalesef ben bunu baktım şeyde geçende fakültede master öğrencilerine ders verirken, Hanefi Mezhebinin kitaplarına baktırdım, yok bu hiç yok, böyle bir olay yok, ama bir de Cessas’a bakın dedim, Cessas çok güzel yazmış bunu, demek ki daha sonra bizim hep şüphemiz var ya, bu mezhepler baştan bunu çok doğru bir şekilde yazmışlardır. Allah’ın ayetlerine bu yanlışlığı yapan insanlar mezheplere de tabii ki yapabilirler, ve tabii ki Cessas çok güzel bir şekilde olmasına rağmen Hanefi mezhebinde bize aktaran kitaplarda olmaması tarihin bir olarak değerlendirilmesi gerekir, evet bir şey daha var
–YAHYA ŞENOL : Kafirlerin size kötülük etmesinden korkarsanız, namazın kısaltılmasının şartı burada hayat tehlikesidir, Bakara Suresinin iki yüz dokuzuncu ayetinde
–ABDULAZİZ BAYINDIR: : iki yüz otuz dokuzuncu
–YAHYA ŞENOL :korku gündeme getirildiğinden,biraz önce okuduğumuz, yürürken ve binek halinde iken, göz işareti ve beynin yoğunlaşmasıyla namazın kılınmasına müsaade verilmektedir, demek ki seferilikte namazın kısaltılmasına verilen ruhsat, mesafe ve zamana göre değil, hayat tehlikesine göredir, çünkü öyle tehlikeli şartlar olur ki, evinin dışına çıkmak bile seferi namazı
–ABDULAZİZ BAYINDIR: : Bu arkadaş bizi hiç dinlememiş, dinlemeden bu yorumları yapıyorlar, öyle anlaşılıyor yani, ne yazdıklarımızı okumuşlar, ne de iki saattir anlattıklarımızı dinlemişler
–YAHYA ŞENOL: Belki baştan yazmış olabilir, bana çünkü aktarmalı geliyor
–ABDULAZİZ BAYINDIR: Ya gerçekten insan bir daha mı anlamak zorundayız, iki ayeti birlikte lütfen okuyun, namazı kısaltmanızda günah yoktur, derken Peygamberimiz tam kılıyor, ikinci ayette iki rekat kılıyor, kısaltanlar bir rekat kılıyorlar, bunlar herhalde önceki bizi dinlemeden önceki zamanlardan zihinlerinde oluşan şeyleri buraya yazıyorlar, bir de bazı hocalar maalesef yani, ayetlere parçacı yaklaşarak milletin zihinlerini karıştırıyorlar, ondan dolayıdır, evet
–YAHYA ŞENOL: Biri şunu sormuş, cemaatle namazın kısaltılmasını anladım yalnız ferden bir rekat nasıl kılınacak
–ABDULAZİZ BAYINDIR: :Tamam secdeye vardığınız an secdeden kalktığınız an selam, selam vermenize gerek yok kalktınız artık biter, tahhiyat ikinci rekattan sonra
–KATILIMCI: Peygamberimiz orada iki rekat kıldıktan sonra,
–ABDULAZİZ BAYINDIR: İmam olduğu için Peygamberimiz iki rekat kılmıştır, imam olmasaydı Peygamberimizde bir rekat kılardı, zaten onlar için namazı tam kılarsan diye şart var, tam kılmayabilir de, o da bir rekat kılabilirdi, o zaman onla birlikte secdeye vardıkları an namazları biter, geri çekilirlerdi, evet
–YAHYA ŞENOL: Silivri’den İstanbul’a sabah iş için gelip akşam dönüyorum, bu yolculuğum sırasında seferi olur muyum, bu gün seferilik için asgari mesafe nedir.
–ABDULAZİZ BAYINDIR: Burada ne Peygamberimizin hadislerinde ne Kur’an’ı Kerim de seferiliğin mesafesi diye bir kavram geçer, ikisinde de yok, yolculuk denen bir kavram var, yani ben şimdi siz evlerinizden kalkıp buraya geldiniz, ben yolcuyum kelimenin esas anlamında ben yolcuyum der miydiniz, diyor musunuz, halbuki yol teperek geliyorsunuz, şimdi ben yolcuyum kelimesi de şeye göre değişir, mesafelere göre değişir.
Mesela bizim köyde bir şey anlatmışlardı, bizim köyle kaza merkezi arası şöyle bir otuz kilometre falan vardır yani, otuz kilometreden belki biraz daha fazla, eski kaza merkezi yenisi değil, şimdi birisi yine bir dava için çağırmışlar kazaya, bizim orası da tamamen vadidir, Çoruh vadilerinden bir vadi, sen geldin gördün orayı, mesela orada bizim tarlayı göstermek istersek araba geçerken gösteremeyiz, yere ineceksiniz ancak orada gösterebilirim, bak işte burası bizim büyük tarla, arabayla şey yaparsanız gösteremezsiniz orayı çoktan geçmiş olursun, birkaç tane tarla geçmiş olursunuz mutlaka inmeniz lazım yani yere, öyle bir yer, şimdi adam gitmiş merkeze, akşam geri gelmiş herkesi evine toplamış, hele anlat neler gördün, o demiş Osmanlı devleti derlerdi de inanmazdım, ne büyük devletmiş git git bitmiyor kardeşim demiş, şimdi, dolayısıyla bu zamana ve yerine göre değişir şimdi mesela, Silivri’den buraya gelmek belki eskiden yolculuk olarak değerlendiriliyor olabilirdi ama bu gün olmayabilir, eğer bu günkü Silivrililer İstanbul’a gidip gelirken kendilerini yolcu saymıyorlarsa o arkadaşımız da yolcu değildir, evet
–KATILIMCI : Yani kişinin kendini yolcu hissetmesi,
–ABDULAZİZ BAYINDIR: Hissetmesi lazım, maruf, örf, evet marufa girer
–YAHYA ŞENOL : Sürekli bize şeyden soru geliyor, gemicilerden, biz diyor altı ay boyunca sürekli yolculuk halindeyiz namazı nasıl kılacağız.
–ABDULAZİZ BAYINDIR: İki rekat kılacak, Abdullah Bin Ömer altı ay Azerbaycan da kalmış, ve sürekli namazlarını kısaltmış, evet
–YAHYA ŞENOL: Orada diyorlar ya o altı ay belli değildi ne kadar kalacağı, onların yolculuğu planlı, belli
–ABDULAZİZ BAYINDIR: Fark etmez canım, bunlar sürekli yolcu, bir yerde durmuyorlar ki, gemiciler sürekli yolcu, evet
–KATILIMCI : Şimdi baktığımız zaman mezhepsel olarak, Şaffi mezhebine de baktığımız zaman 01:29:38(anlaşılmıyor)
–ABDULAZİZ BAYINDIR: Yok dört gün, Şafii mezhebinde dört gündür
–KATLIMCI: Eğer zaman belli değilse kalacak zaman belli değilse on yedi on sekiz güne kadar çıkar
–ABDULAZİZ BAYINDIR: Şimdi süreyi Hanefiler on beş gün olarak değerlendiriyor, Tebük seferini esas alarak, Şafiiler dört gün giriş çıkış günleri hariç dört gün olarak değerlendiriyor, Peygamberimizin veda haccını esas alarak, Malikiler on sekiz gün diyorlar, Peygamberimizin fetihte Mekke’de kaldığı süreyi esas alarak, yoksa hiçbir zaman Peygamberimiz şu kadar gün kalan seferi olur dememiş
–YAHYA ŞENOL: Bir de bu sadece yolculuk esnasında mı kısaltılma oluyor yoksa varılacak yere varıldıktan sonra kısaltmaya devam mı
–ABDULAZİZ BAYINDIR: Evet Varılacak yere vardıktan sonra da kısaltmaya devam, çünkü Peygamberimiz Mekke’ye vardığı zaman, Mekke’de olmasına rağmen namazlarını kısaltarak kılmıştır
–YAHYA ŞENOL: Gidilen yerin tatil bölgesi olması konuyu değiştirir mi,
–ABDULAZİZ BAYINDIR: Onu Şafiiler, yolculukta işte şey derler, neydi kullandıkları bir terim vardı
–KATILIMCI: Birkaç farklı rivayet verilmiş, ondan sonra Peygamber öğrettiği bu demiş,
–ABDULAZİZ BAYINDIR: Oku, oku
–KATILIMCI: 01:30:57 (ARAPÇA) nafi ekame Azerbaycan yusalli rekatin lekad hale seccun beynehum
–ABDULAZİZ BAYINDIR: Fekat hale beynehum
–KATILIMCI : lekad hale seccu beynehum, ve beynel dahhu, diyor
–ABDULAZİZ BAYINDIR: Ha, Abdullah bin Ömer Azerbaycan’a gelmiş kar yağınca altı ay orada kalmış ve altı ay süresi içersinde namazlarını sürekli iki rekat olarak kılmış
–KATILIMCI : 01:31 20E kame malik bişemsinteyni
–ABDULAZİZ BAYINDIR: Enes bin Malik de Şam’da iki yıl kalmış,ve iki yıl içersinde Şam’da namazlarını sürekli iki rekat kılmış, onun için gemiciler dua etsinler
–KATILIMCI : Ondan sonra bir Rami Hürmuz yukasirune salah diyor
–ABDULAZİZ BAYINDIR: Rami Hürmuz neresidir
–KATILIMCI:
–ABDULAZİZ BAYINDIR: Ha, ha Azerbaycan, şey İran tarafıdır, yedi ay orada da namazlarını kısaltmışlar
–KATILIMCI: Hasan diyor ki, Abdurahman bin Ka yukasiru
–ABDULAZİZ BAYINDIR: Evet, Kabil’de iki sene kaldım diyor, orada ismi şey yapamadım, neydi
–KATILIMCI: Abdurrahman bin Samuray
–ABDULAZİZ BAYINDIR: Abdurrahman bin Samuray birisi ile beraber iki sene kaldım diyor, ve iki sene boyunca Kabil de namazı kısaltıyordu
–KATILIMCI Fe haza fedyun nebiyi ….. ve ashabi
–ABDULAZİZ BAYINDIR: Evet, tabi yani Peygamberimiz de öyle tabi yani orada, yolculuk hali var her an oradan çıkıp orada yerleşmesi söz konusu değil, yerleşme söz konusu değil, evet
–YAHYA ŞENOL: Kişinin gittiği yerde kendi evi varsa, yolculuk mesafesinde, mesela yazlığı var ikinci evi var orada namazları nasıl kılar
–ABDULAZİZ BAYINDIR: Şimdi burada şey var, bu fe in küntum merian ala seferin, ifadesi var ya, ala seferin ne demek, yolculuk halinde iken değil mi, değil mi yani, yani şimdi Peygamberimiz Mekke’ye gelmiş ama yolculuk halinde, yani orada şey yapacak, vazifesini yapacak dönecek, şeyde de öyle Mekke’nin fethinde de öyle, Tebük’e gittiği zaman da öyle, yolculuk halinde sayıldığı durumlarda kişi yolcu olur, ama yolculuk hali bitti kanaati hasıl oluyorsa ki ben şahsen bu yazlıklara gidildiği zaman bittiğini düşünüyorum, kendi açımdan o zaman seferilikten çıkar, bu benim yorumum yani, bu ala seferin kelimesinden hareketle
–YAHYA ŞENOL: Askerlerin seferi olma durumu var mı
–ABDULAZİZ BAYINDIR: Askerlerde kendi birliklerinde, yani o devamlı ettikleri, yazlık ya da kışlık kaldıkları yerlerde değil ama, bir yerlere gidip gelirken seferi olurlar
–YAHYA ŞENOL : Kışladayken
–ABDULAZİZ BAYINDIR: : Kışladayken seferi olmazlar
–YAHYA ŞENOL : Hani burada da gemici gibi seferi ya, on beş ay sonra veya beş ay sonra
–ABDULAZİZ BAYINDIR: : Yok yok orada olmaz, o süre içersinde oraya yerleşmiş vaziyette onlar, ala seferin değiller onlar, yolculuk halinde değiller
–YAHYA ŞENOL : O dersin başında okuduğumuz ayette geçen bir kavramla alakalı biat vardı ya, Mümtehine Suresi’nin sonunda, biraz biat konusunda bilgi verebilir misiniz, tasavvufta neden çok önemli, siz de biat edenler var mı?
–ABDULAZİZ BAYINDIR: Var mı
–YAHYA ŞENOL: Stuttgart’dan gelmiş
–ABDULAZİZ BAYINDIR: Şimdi bu Peygamber SAS’e şeyde Hudeybiye de biat edilmişti, beyat daha doğrusu, yani bei kelimesi, satış anlamına geliyor, yani bir konuda , senin güvenliğin benim güvenliğim benim güvenliğim senin güvenliğin, diye tam bir ittifak hasıl oluyor,
–KATILIMCI: Akit mi
–ABDULAZİZ BAYINDIR: Akit tabii, sözleşme yapılıyor, sözleşme yapılıyor, şey de Hudeybiye’ye kadar böyle bir olay yok fakat Hudeybiye’de Mekke’lilerin niyetinin çok kötü olduğu, bir savaş ortamının doğduğu anlaşılınca Peygamberimiz orada hepsinde beyat almıştır, neden mesela Hudeybiye de beyat aldı da, Bedir de almadı, Uhud da almadı, Bedir’e giderken Uhut’a giderken zaten savaşa için gidiyorlardı, onun için gerek yok, ama Hudeybiye de herkes hac için gelmişti, ya da yaygın ifadesiyle çok kullandığı Umre kelimesi umre için gelmişti, ibadet için gelmişlerdi savaş hiç kimsenin gündeminde yoktu,işte birden bire ortaya çıkınca bir topluca karar verme gerekti, öyle çoğunluğun görüşü falanda yok herkesten teker teker, o savaş konusunda kararlı olduğuna dair Peygamberimiz bir bağlılıklarını bildirmelerini istedi.
E, şimdi kadınlar gelirken de kadınlar bağlılıklarını bildiriyor, çünkü o kadınlarında güvenliklerini sağlamak zorundasın, şeyden kaçıp kaçıp gelmişler, kocalarından kaçıp gelmişler, onlara karşı bir çok sorumluluk üstleneceksiniz onlarda bu sorumluluğa karşı vazifelerini yapacaklar orada da bir sözleşme söz konusu, ama onun dışında dikkat ederseniz yani az önce dediğim gibi Uhut’a giderken, Hendek Savaşı sırasında ya da efendim Hayber’e giderken, yahut Bedir’e giderken böyle bir şey söz konusu değil, yani bu bir sözleşme karşılıklı antlaşma, şeylerde de tarikatlara gelince ben tarikatlarda ki beyatı şeye benzetiyorum, bir dine giriş töreni var biliyorsunuz, Hıristiyanlarda, yani siz ne kadar ben Hıristiyan oldum deseniz de, onların inançlarını yüzde yüz benimsiyorum, kiliseye sürekli gidiyorum deseniz de vaftiz olmadıysanız sizin gideceğiniz yer cehennemdir, cennette hiç yer aramayın kendinize, mutlaka vaftiz olması lazım, vaftizi de bir papazın yapması lazım, papaz sizi vaftiz yapmazsa olmaz, aynen onun gibi tarikatlarda o şekilde yapılanma içerisindeler, çünkü Allah’la aralarına birisini sokuşturuyorlar, o birisinin kabul etmesi lazım.
Biz Allah’la kulun arasına kimseyi sokuşturmadığımız için bizim mümin olup olmadığımızı Allah’ın bilmesi yetiyor, bizim kalbimizden Cenab-ı Hakka inancımız sağlamsa sağlam, ama öbürleri kendilerini bir kurum olarak Allah’la kulun arasına sokuşturdukları için yok diyorlar bende bileceğim diyorlar, o zaman birisi vaftiz töreni yaparak Hıristiyanlığa kabul ediyor kayda alıyor ve bu istediği zaman da onu atıyor dışarıya attı mı zaten bir daha adamın cennete gitme, Cennet onların tekelinde, tabii o hangi cennet o başka bir şey, şimdi Allah’ın cenneti değil o kesin de şeyde de öyle tarikatlarda da öyle, çünkü oraya kabul ediyorlar ya da ret ediyorlar, diyorlar ki zaten biz attığımız zaman Allah sizi affetmez bitti artık sizin kurtuluşunuz yok, bunun İslâmla yakından uzaktan bir alakası yok, bu Allah’ın dinini tebliğ ediyorlar herkese öğretirler insanların inançları konusunda girip çıkmaları konusunda kimsenin yetkisi yoktur, iman kalple olan bir şeydir kararı Cenabı hak verecektir, öyle gel bizden el al, bir de tövbe alışverişi yapılıyor, neyse artık piyasası ne kadarsa sonunda ilan da etmiyorlar yani ilan ederlerse milletin haberi olur, ne yazık ki iğrenç bir şey gerçekten yani bunlar, insanlara öğretirsiniz şöyle yapacaksınız diye öğretirsiniz, tövbenin usulü şudur şudur bu her Müslümanın görevidir bilenin bilmeyenlere öğretmesi, evet
–KATILIMCI: Giriş bedava.
–ABDULAZİZ BAYINDIR: Giriş bedava çıkış, evet çıkış zor mu
–YAHYA ŞENOL: Sakaryadan Fatma İşlek hanım sormuş iki yüz kilometre uzaklıktaki kayınvalide ve kayınpederinin evine gitmekle seferilik olur mu
–ABDULAZİZ BAYINDIR: E tabii ki olur yani o bir başkasının evi artık, başkasının evi şimdi mesela
–YAHYA ŞENOL : Kocası için, baba evine gittiği için
–ABDULAZİZ BAYINDIR: Mesela şimdi bizim kızı evlendirdik işte geçen hafta, evvelki gün bize geldi, Abdullah buradaydı değil mi nerede Abdullah
–KATILIMCI: Dışarı çıktı
–ABDULAZİZ BAYINDIR: Dedi ki Abdullah artık baba sen bize geldiğin zaman seferisin, Bursa’da oturuyorlar, sen dedi seferisin artık namazlarını tam kılamazsın dedi, yani şimdi çocuk daha ilk defa gelmiş bir hafta içerisinde o da duyunca şaşırdı, evet
–YAHYA ŞENOL: Şu erkek için baba evi olması açısından gidilen evin onu değiştirir mi, onu çok soruyorlar
–ABDULAZİZ BAYINDIR: Yok yok baba evi falan artık sen ayrı ev açmışsın o bitmiş artık o baba evi ana evi diye bir şey yok
–YAHYA ŞENOL : Onlar için namazı kıldığından dendiğinde
–ABDULAZİZ BAYINDIR: Peygamberimizin baba evi değil miydi Mekke niye oraya gittiğinde iki rekat kıldı
–YAHYA ŞENOL : Onlar için namazı kıldığında dendiğinde cemaatle kılındığında namaz mutlaka iki rekat mı olmalı, cemaatle kılma durumunda tek rekat kılınamaz mı o zaman
–ABDULAZİZ BAYINDIR: Bak onlar için namazı kıldırdığında bak az önce burada söyledik, belki dikkatlerden kaçmış olur ekamte lehumus salâte sen tam kılarsan, ekame kelimesi tam kılma manasına geliyor
–YAHYA ŞENOL : Yani mecburiyet yok
–ABDULAZİZ BAYINDIR: Yani sen bir rekat kılabilirsin, imam olarak bir rekat kılabilirsin problem değil, o zaman senin arkanda bir grup bir rekat kılar, ya da hepsi bir rekat kılar o da olabilir
–FATİH ORUM: Ruhsat meselesi
–ABDULAZİZ BAYINDIR: Bu bir ruhsat, ama sen tam kılarsan onlar için onlar iki gruba ayrılsın bir grup nöbette bulunsun diğer grup gelsin bir rekat kılsın o gitsin öbürü de kılsın, yani buradaki şey, her iki grupta Peygamberimizin imamlığında namaz kılmış olsun o faziletten yararlansın, mesele o
–KATILIMCI: onlardan nedeni de 01:41:39
–ABDULAZİZ BAYINDIR: Tabi ekamte o mana Arapça bakımından şeyde bir de şu var tabi, Enes hoca çok iyi şey yaptı, yani bizim bu vakfın bir farkı da şu biz Arapça kurallarını Kur’an’ı Kerim’den tasdik ettirdikten sonra kullanıyoruz, çünkü şeyde mesela Basralılar, Kufeliler Arapça kurallarını tespit ederken o köylerde yaptıkları saha çalışmalarıyla belirlemişler, Kur’an ve sünneti esas almadıkları için bazı kuralların Kur’an’la uygun olmadığını görüyoruz zaman zaman, biz o bakımından Arapça bakımından da mesela Kur’an’ı hem bir sözlük olarak kullanıyoruz, hem Arapça kurallarını öğreneceğimiz kitap olarak kullanıyoruz mesela işte Enes hocanın hatırlattığı gibi feiza entum fe ekamussalat diyor, yani güvene kavuştuğunuz zaman namazı ikame edin diyor iki rekat yani tam kılın, eksiltmeyin o bakımda fe ekamte lehumus salah ta onları için namazı tam kılarsan demek oluyor, başka demek olmaz
–YAHYA ŞENOL: Biri üç tane ayet sormuş, Ahzap elli sekiz de mümin erkekler mümin kadınlara
–ABDULAZİZ BAYINDIR: Şimdi konu ile ilgili değilse başka konu
–YAHYA ŞENOL : Yok konu ile ilgili bağlayacağım şimdi, mümin erkekler iftira atan eziyet edenlerden söz ediyor, Enam yirmi bir de yalan sözden yani Allah’a iftira edenlerden, Nur dörtte de namuslu kadınlara iftira edenlerden, deniliyor. Peygamberimizin kendisine ailesine ve şahsi hayatına çok sayıda iftira dolu olan tüm hadis kitaplarını esas kabul ederk Kurân’a bağlayarak kabul etmeniz yanlış değil mi bu şekilde aynı kitapta yer alan iftira ve sayi kabul ettiğiniz hadislere nasıl olur da inanırsınız, Allah artık onların şahitliğini asla kabul etmeyin demesi boşuna mıdır, bu ayet aykırı gitmiyor musunuz, hadisleri kabul etmekle
–FATİH ORUM: Bizi de aşmışlar
–ABDULAZİZ BAYINDIR: Yani şimdi bazı kimseler çok aşırı gidiyorlar bende onlara hayret ediyorum, birisini de geçende sen görmüşsündür, e-mail göndermiş, siz değiştiniz mi, siz böyle değildiniz falan, Allah Allah yahu kardeşim bak bir kere burada tekrar söylüyorum mesela benim çalışmalarımdan ister bugün ister dün ister evvelki gün, en eski yazılarımdan en yenisine kadar tamamını bizi eleştirmek isteyenler lütfen bir tarasınlar bakalım ki şimdiye kadar sünneti dışladığımıza dair en küçük bir koku bulabilecekler mi, bir koku, bir his, bunu asla bulamazlar, yok böyle bir şey şimdiye kadar hiç olmadı, inşallah bundan sonrada asla olmaz, niye asla olmaz diye kesin olarak söylüyorum, çünkü Allah-u Teala Peygamberimize kitap ve hikmet indirmiştir, bu arkadaşımız lütfen şu anda, Süleymaniye vakfı sitesinde yayınlanmakta olan kitap ve hikmet yazısını okusun, hikmet Peygamberimizin Kur’an’dan çıkardığı hükümlerdir, onlar bize hadis olarak gelmiştir işte az önce şey yaptık Peygamberin diliyle iki rekattır sözü tamam Kur’an’da iki rekattır diye bir ifade yok seferde namaz ama o iki ayeti birleştirdiğiniz zaman iki rekat ortaya çıkıyor, işte o hikmettir ve kuranın içerisindedir.
Şimdi gelelim işin başka tarafına biz ayetler arası ilişkide bulduğumuz doğru hükümleri kendi sözlerimizle ifade ettiğimiz zaman kimsenin sesi çıkmıyor da Peygamberimizin sözü ile ifade ettiği zaman neden insanlar rahatsız oluyorlar, evet Peygambere iftira edilmişi peki o iftirayı nereden çıkaracaksınız, nereden bulup çıkaracaksınız, ama bütün bunlar Peygamberimizin bize hikmeti öğrettiği gerçeğini ortadan kaldırmaz bu sadece Mekke’lileri değil kıyamete kadar herkese hikmeti öğretmiştir yani Kur’an’ı Kerim’in nasıl yaşandığını sözleriyle, davranışlarıyla onaylarıyla göstermiştir, o da bize hadis külliyatı olarak gelmiştir, bizim şu ana kadar arkadaşlarımız gayet iyi biliyor, şu ana kadar yaptığımız çalışmalarda bize gelen hadislerin çok büyük bir bölümü, çok büyük bir bölümü sahih çıkmıştır, öyle çok ciddi bir bölümü sahih çıkmıştır, nadiren sahih çıkmayanlar vardır, mesela bu gün ders yaptık gelen hadislerden hepsinin ayetlerle birebir örtüştüğünü gördük en küçük bir istisnası yok, e Hz Ömer’den gelen iki rivayetten birisi birebir örtüşüyor ikincisin de bir anlam kaymasının yapıldığı anlaşılıyor, e şimdi hem Allah-u Teala’nın kitapta hem kitaptan hikmetten bahsettiği çok açık ayetleri olacak, bunu göreceksiniz, bunu göre göre insanlar iftira etmiş, insanlar Allahın kitabına da iftira ediyorlar, işte görüyorsunuz, işte gösterdim ayeti o zaman Kur’an’ı bir kenara mı bırakacağız öyle şey mi olur, yani bu iki tarafta da uç var birisi hiç hadisleri alamayalım diyor birisi de sadece hadisi alalım Kur’an’ı almayalım diyor eyvallah biz ortadayız, yani gelen gelir gelmeyen gelmez
–KATILIMCI:Toptancılık
–ABDULAZİZ BAYINDIR: Toptancılık
–KATILIMCI: Hocam burada Enes hocanın okuduğu bir şey var, namazı şey yapardı, cem etmezdi
–ABDULAZİZ BAYINDIR: O cem etmeyebilir, o onun şeyi, onlar bilgilerini Peygamberimizden almıştır evet
–YAHYA ŞENOL: İçerden alalım artık bitti bunlar
–ABDULAZİZ BAYINDIR: Bitti mi iyi, önce meseleyi anladık mı tamamı sen daha unutmayasın diye öyle söyledim
— KATILIMCI : Valla bayağı insanlar sormuştur hocam o iyi olmuş benim sorduğumda, şimdi burada kısaltmanızda size bir sorumluluk yoktur diyor yüz birde , birde yüz ikinin sonlarında silahlarınız bırakmanızda bir sakınca yoktur diyor yani bu o tavaf yapmanızda bir beis yokturla, silahları bırakmanızda bir sakınca yoktur hep aynı manada ki
–ABDULAZİZ BAYINDIR: O silahlarınızı bırakmada sakınca yoktur şart vardır diyor ki, yağmur olacak, hastalık olacak, o şarta göre
–KATILIMCI : O şartlarda silahları bırakını mı anlamamız gerekiyor
–ABDULAZİZ BAYINDIR: Yo bırakın değil, bırakabilirsin, bırakmayın diyor da adam hasta nasıl silahlarına sahip olacak, müthiş yağmur yağıyor, çünkü yağmur yağıyorsa aynı sıkıntı karşı tarafta da var demektir, hastaysan zaten yapacağın bir şey yoktur o zaruret halini gösteriyor
–YAHYA ŞENOL: Hakan’ın bir sorusu vardı
–HAKAN : Yürüyerek veya binili kılma esnasında, zaten kıbleye yönelmiş herkes aynı şekilde abdest ve setri avdet şartları ortadan kalkar mı
–ABDULAZİZ BAYINDIR: Yok abdest şartları ortadan kalkmaz, çünkü abdestte su bulamazsan toprak nasıl olsa her yerde vardır
–HAKAN : uçakta giderken akşam vakti geçiyor,
–ABDULAZİZ BAYINDIR: Tamam pilota dersin çek şu dağın üzerine, biraz toprak alacağım
–KATILIMCI : Yani öyle bir durumda, otobüste ya da
–ABDULAZİZ BAYINDIR: Yani mutlaka bir şey yapacaksın ne diyor orada
–KATILIMCI 01:49:17 iles salâti diye başlıyor Maide 6 kalktığınızda
–ABDULAZİZ BAYINDIR: Yani o bir kere abdest şart onda hiç olmazsa yerdeki tozlarla bir şeylerle bir şeyler yaparsın, saiden tayyiben, temiz olması lazım, o tozlarla bir şeyler yaparsın, en azından toz vardır, toprak olmasa bile
–KATILIMCI: Peki şey setr-i avdet ile ilgili 01:49:40 kulli mescidin, orada mescide değiliz, mesela ben bayanlar için soruyorum bu soruyu,
–ABDULAZİZ BAYINDIR: : Mescit değil mescit secde yeri demek, namaz kıldığın her yer mescittir, sen nerede namaz kılıyorsan orası mescittir
–KATILIMCI : Secde de belki
–ABDULAZİZ BAYINDIR: Yo, yo, o başka elbise bulamama işi ayrı bir konu sen yeryüzünde de bulamayabilirsin, o bir zorunluluk olur, evet
–KATILIMCI :Meseleyi toparlasak
–ABDULAZİZ BAYINDIR: Evet meseleyi toparlamış olalım, on ikiye, bire geliyor saat, şimdi okuduğumuz hadislerde gördük ki Peygamberimiz SAS herhangi bir zaman söz konusu olmaksızın kadınların yanlarında kocaları ya da mahremleri olmadan yolculuk yapmalarını yasaklıyor, yani bir mesafe kısıtlaması olmaksızın şu kadar bu kadar değil, başka hadislerde var ir fersah falan değişik rivayetler var siz tamamen şeyi çıkarmışsınız, Buhari’nin hadislerini, tabii biz bugün bu konu için hazırlanmamıştık onu üçüncü kez söylüyorum, ama beklenmedik bir durum oldu, ikinci olarak yine diyor Peygamberimiz işte bir günlük yolculuğa giden bir kadının yanında kocası ya da mahremi olsun yoksa yolculuğa çıkmasın, iki günlük üç günlük diyar ama bir başka hadiste Ady bin Hatim hadisinde ta Hire’den Mekke’ye ki o günün şartlarında herhalde bir aydan fazla sürebilir o yolculuk son derece zor şartlar altında yapılan bir yolculuk, kadın tek başına kalkıp gidiyor ve geliyor, Allah’tan başka hiçbir şeyden korkmuyor, bütün bunları birleştirdiğiniz zaman kadının dışarıya çıkmasının yolculuğa çıkmasının olmazsa olmaz şartının güvenlik olduğunu görüyoruz.
Evet burada Serkan’ın da tecrübelerine dayanarak verdiği bilgiler önemli diyor ki Riyat’ta bir kadın yanında kocası olmadan ya da mahremi olmadan sokağa bile çıkamaz, bu derece güvenlik problemi vardır diyor şimdi güvenlik sadece kadınlar için değil erkekler içinde söz konusu, ama kadınlarda artı bir durum söz konusu, bir tecavüze uğramaları, mesela aynı tecavüze erkeklerde uğrayabilir ama sonuçları açısından kadınlar da farklı çünkü onlarda hamile durum var, o bakımdan yani işin içinden çıkılmaz problemler söz konusu oluyor, onun için artı bir güvenlik ihtiyacı hasıl oluyor, demek ki bütün bunlarda esas olan güvenliktir o güvenlik sağlandıktan sonra problem yok, isterse Hire’den kalksın Mekke’ye gitmiş olsun, evet başka bitti değil mi bu kadar mı, peki çok teşekkür ediyoruz sağ olun var olun