A.BAYINDIR:Eûzu billahi mineş-şeytannirracim. Bismillahirrahmanirrahîm.
Bugün Yusuf Suresini anlama çalışmamızı devam ettiriyoruz. Biliyorsunuz, bu surenin başında Allah, Yusuf (A.S.)’ın hayatını en güzel kıssalardan, en güzel hayat hikayelerinden sayıyor. Dolayısıyla bizim buradan alacağımız çok sayıda ders var. Öncelikle kısa bir hatırlatma yapalım; Yusuf (A.S) daha çocukken bir rüya görüyor, rüyasında Güneş’in, Ay’ın ve On bir gezegenin kendisine saygı gösterdiğini anlatıyor babasına. Babası da “Oğlum bu rüyayı kimseye anlatma” diyor. Ama çocuk olduğu için anlatıyor kardeşlerine. “Bu rüyayı kardeşlerine anlatma seni kıskanırlar” diyor, anlatıyor kıskanıyorlar onu ve götürüyorlar, babalarına çeşitli senaryolar kuruyorlar, işte kardeşimizi bize inanmıyorsun ver gidelim oynayalım falan… Tabii götürüyorlarbir kuyuya atıyorlar, hani öyle bir kuyu ki onun içerisinde kalabilecek bir yeri de var. Oradan geçen kervanlardan bir tanesi o kuyudan su almak için kovasını aşağı sarkıtınca Yusuf’un orada olduğunu anlıyor ve çıkarıyor işte bu bir çocuk diye şey yapıyor. Çocuk olduğu için değer vermiyorlar ve satıyorlar, satın alanda Mısır’da çok önemli konumda olan bir vezir. Getiriyor , diyor ki eşine; “bunu evlatta edine biliriz, yanımızda büyürde bize faydalı da olabilir” diyor. Evlat edinebiliriz demesi de, bütün bu şeyler de onun daha çocuk yaşta olduğunu gösteriyor. Zaten 21. Ayetten itibaren de onun çocuk olduğu, daha sonra büluğa erdiği de net bir şekilde anlatılıyor.
Şimdi, geçen hafta Yahya Hocanın Tevrat’tan okuduğu bölümler vardı, orada o yanında bulunduğu kişinin Yusuf (A.S)’a ne kadar güvendiği, evin hemen hemen bütün işlerini ona devrettiği şeklinde çok açık ifadeler var. Zaten bugün okuyacağımız ayetlerde de benzeri durumlar var. Büluğa erdikten sonra o vezirin eşi, vezir; bugün bakan konumunda olan şahıs. Onun eşi Yusuf ile birlikte olmak istiyor, O da kabul etmiyor. Tabii ondan sonraki gelişmeler var. Şimdi şey yapalım, bu meseleleri bir daha hatırlamış olmak için Yahya Hocadan 21. Ayetten itibaren tekrar okumasını şey yapalım, bir bütünlük olması açısından.
Y.ŞENOL: Evet, geçen hafta okuduğumuz ayetleri kısaca bir geçeyim hem de bu hafta başlayacağımız 30. Ayetten de devam edeyim. Kıssayı bir hatırlamış olalım. 21. Ayet şöyleydi;
“Yusuf’u satın alan Mısırlı, karısına şöyle dedi; ‘Onu iyi bir konumda tut, belki bize faydası olur ya da onu evlet ediniriz’. Böylece Yusuf’u o topraklara yerleştirdik ki olayların tevilini yani bağlantısını öğretelim. Allah, işinin üstesinden gelir ama insanların çoğu bunu bilmez.” (Yusuf 12.21)
“Yusuf ergin hale gelince O’na hikmet yani doğru karar verme yeteneği ve ilim verdik, biz güzel davrananları işte böyle ödüllendiririz.” (Yusuf 12.22)
“Kaldığı evin hanımı Yusuf’la birlikte olmak istedi. Kapıları sıkıca kapadı ve ‘haydi gel,seninim’ dedi. Yusuf; ‘Allah’a sığınırım, O benim rabbimdir, beni iyi bir konuma getirdi, şu bir gerçek ki yanlışa dalanlar umduklarına kavuşamazlar’ dedi.” (Yusuf 12.23)
“Kadın, gerçekten onu arzulamıştı, Yusuf’ta onu arzulamıştı, eğer Rabbinin burhanını görmeseydi onunla birlikte olcaktı. Kötülüğü ve fuhşu ondan uzaklaştırmamız için böyle oldu. Çünkü o samimiyeti onaylanmış kullarımızdandı.” (Yusuf 12.24)
“Yusuf önde kadın peşinde ikiside kapıya doğru koştular. Kadın Yusuf’un gömleğini arkadan çekip boydan boya yırttı.Kapının yanında kadının beyi ile karşılaştılar. Kadın dedi ki;’ailene kötülük etmek isteyen kişinin cezası hapse atılmaktan veya acıklı bir azaptan başka ne olabilir?” (Yusuf 12.25)
“Yusuf dedi ki; ‘O benimle birlikte olmakistedi’. Kadının ailesinden bir bilir kişi şöyle görüş bildirdi; ‘Eğer Yusuf’un gömleği önden yırtılmışsa kadın doğru söylemiş, Yusuf’sa yalancılardandır.’” (Yusuf 12.26)
“Ama eğer gömleği arkadan yırtılmışsa kadın yalan söylemiş, O ise doğruyu söyleyenlerdendir.” (Yusuf 12.27)
“Beyi Yusuf’un gömleğinin arkadan yırtıldığını görünce dedi ki; “Bu siz kadınların bir oyunudur, sizin oyununuz gerçekten büyüktür.” (Yusuf 12.28)
“Yusuf, bu konuyu kapat, hanım, sen de günahın için bağışlanma dile, çünkü hatalı davranmış olan kesinlikle sensin.” (Yusuf 12.29)
Geçen hafta buraya kadar okumuştuk, bu hafta okuyacağımız olan kısma şimdi geldik. 30. Ayetten itibaren de bu hafta okuyayacağımız yere kadar bitirmek isitiyorum. 30. Ayet şöyle;
“Şehirdeki bazı kadınlar şöyle dedi; ‘Vezirin karısı hizmetindeki gençle birlikteolmak istiyormuş, Yusuf’un aşkı onun yüreğini kaplamış, biz onu gerçekten açık bir sapkınlık içinde görüyoruz.” (Yusuf 12.30)
“Kadın onların dedikodularını duyunca kendilerine haber gönderdi.Onlara mükellef bir sofra hazırladı. Her birine birer bıçak verdi sonra Yusuf’a ‘çık karşılarına’ dedi. Kadınlar onu görünce pekyücelttiler ve şaşkınlıktan ellerini kestiler. Dediler ki; ‘aman Allah’ım bu bir insan değil gerçekten değerli bir melek’” (Yusuf 12.31)
“ Kadın dedi ki; ‘kendisi yüzünden beni kınadığınız kişi işte bu. Ben onunla birlikte olmak istedim ama O hep kendini korudu.Yine de ondan istediğimi yapmazsa kesinlikle hapse atılacak ve küçük düşenlerden olacak’.” (Yusuf 12.32)
“Yusuf dedi ki; ‘Rabbim, hapis benim için bunların beni çağırdıkları şeyden daha iyidir. Onların oyununu benden uzaklaştırmazsan onlara kapılırım ve cahillik edenlerden olurum’.” (Yusuf 12.33)
“Bunun üzerine Rabbi duasını kabuletti de kadınların oyununu ondan savdı. Çünkü O daima dinleyen ve bilendir.” (Yusuf 12.34)
“Bütün delilleri gördükten sonra yine de Yusuf’u bir süre için hapse atma görüşü öne çıktı.” (Yusuf 12.35)
A.BAYINDIR: Hapisten sonraki kısımları da İnşallah haftaya devam ederiz. Hapiste ve ondan sonraki kısımları tabii. Şimdi 30. Ayetten başlayalım. İşte burada örnek alınması gereken bir olay olduğu söyleniyor. Şimdi buraya baktığımız zaman biraz sonrada okuyacağız, kadının kocasının çok akıllı bir insan olduğu anlaşılıyor buradan. Bir kadınla, bir erkek çok farklıdır. Kadını hemen dışlamıyor, işte “gayrımeşru ilişkiye tenezzül ettin, ben senin gibi kadını istemiyorum” diye atarsa bu defa diğer çocuklarında bir gayrimeşru ilişki ürünü olduğu şeklinde halk arasında bir takım şüpheler yayılır. Onun için Kuran-ı Kerim’de kadınlar sürekli korunmuştur.
Bu Ayette vezirin karısı, Yusuf (A.S)’ın zinaya teşebbüs ettiğini iddia ediyor ama burada bir şahit istenmiyor. Ne deniyor? Bir bilir kişi raporu yetiyor ve dikkat ederseniz az önce Yahya Hoca’nın okuduğu ayette; adam gidip bilir kişiye soruyor “durum bu”, bilir kişi de diyor ki; “bak bakalım gömlek yırtıldı diyor, gömlek önden yırtılmışsa kadın haklıdır, Yusuf yalancıdır. Arkadan yırtılmışsa Yusuf haklıdır, kadın yalancıdır.” Tabii o bilir kişi gidipte oraya bakmıyor, gidipte bakan kendisi , eşi. Gidip baktıntan sonra bakıyor ki benim eşim yanlış yapmış, bugün akla ne gelir? “Kov gitsin onu!”. Kovmuyor evinden, evinden kovmuyor. Sadece ne diyor? “Bak bu suçu sen işlemişsin”. Yusuf’a diyor ki; “bu işi kapat” diyor. Çünkü bu tür konuların yayılması son derece kötüdür, başkaları tarafından bilinirse şuyuu vukuundan bin beterdir. Duyulması çok çok kötü bir iştir.
Şimdi kadına da diyor ki; “işlediğin günah için Allah’tan bağışlanma dile” diyor. “Allah’tan bağışlanma dile” diyor. Ona da yine çok akıllı bir kişinin tavsiyesi “hadi git, ben seni kovdum”. “Peki bu adam niye kovdu?” diye millet araştırdığı zaman “işte böyle yapmışta uuuuvvv”. Hiç kimse demez ki; “ onunla ilişkiye girememiş”. Ama der ki; “onunla sürekli ilişkideymiş, o zaman bu kadının başkalarıyla da ilişkisi vardır, o zaman bu çocukların hepsi başkasının çocuğudur” diye yayılır. Dolayısıyla Kuran-ı Kerim’e bakarsanız, bir kişi, bir kadının gayri meşru ilişkiye girdiğini iddia ederse kendisi haricinde dört görgü şahidi getirmesi lazımdır. “Ben gördüm” diyor, dört tane görgü şahidi getirecek, bir de kendisi beş. Bakın öyle bir şey ki neredeyse mümkün değil, imkansız gibi bir durum var. Ama erkekle ilgili olduğu zaman böyle bir şart yok.
Çünkü kadın ailenin anası, ne demek ana? Yani temel direğidir, kadın gitti mi aile diye bir şey kalmaz ki, o temel direktir. İşte Allah-u Teala’nın ne kadar çok koruduğunu hatta Nur Suresinde açıkça görüyoruz, altıncı Ayet miydi? Adam kendi gözüyle eşinin gayrimeşru ilişkiye girdiğini görüyor, orada da kadına kendisi koruma hakkı tanınıyor, altıncı ayet miydi?
Y.ŞENOL: Altıdan başlıyor hocam, dokuzuncu ayete kadar.
A.BAYINDIR: Şimdi adam gözüyle görmüş, iddia sahibi kendisi ama adam öyle bir durumda ki onun bir çocuğu olsa babası sayılacak. Başkaları gibi değil o ama kadına da Allah-u Teala koruma hakkı veriyor, adam orada gözüyle gördüğünün söylüyor ama yalan da olabilir, birçok insan karısına iftira da edebilir. Orada bu adam dört kere şahitlik ediyor hakim huzurunda, beşincisinde “eğer ben yalan söylüyorsam Allah’ın laneti üzerime olsun” diyor. Beş bak, beşe çıkardı. Ondan sonra kadın, dört kere “ kocam yalan söyledi” diyor. Bakın beş kere ben doğru söylüyorum, beş kerede yalan söylüyor diyor, siz bunu matematiksel olarak düşünürseniz artı beş, eksi beş. Pardon dört kere, artı dört, eksi dört.Ne yapar matematikte? Birbirini giderir sıfır kalır geriye. Kadının orada her söylediği şey erkeğin şahitliğini siliyor. O zaman kadının şahitliği erkeğin şahitliğine eşit miymiş, değil miymiş? Öyle olsaydı kadının sekiz kere şahitlik etmesi gerekirdi.Ayetlere bütüncül bakmayınca, iki kadının şahitliği bir erkek yerine geçer diye maalesef yaygındır. Ve beşincisinde de diyor ki kadın; “eğer kocam doğru söylüyorsa Allah’ın gazabı üzerime olsun” diyor. Sonra ayrılıyorlar.
Ne oluyor bakın? Erkek kendini korumuş oluyor ama kadın da korunmuş oluyor. Kadın da ahlaksız kadın diye tanınmıyor, mahkemede kadının suçlu olduğu şeklinde bir şey ortaya çıkmıyor. Ama aynı şeyi kadın kocası için söylese bu şahitlik şartı orada yok. Orada işte bilirkişi raporu ile ispatlayabilir ama kadında bilir kişi şartı yok az önce söylediğim gibi. Çünkü kadının ciddi manada korunması lazım, kadının korunmadığı bir yerde toplumda oluşmaz, ailede oluşmaz yani huzursuzlukların sonu gelmez.
Şimdi devam ediyoruz, bu olay tabii duyulmuş, nasıl duyuluyor? Tabii geliyor o kadının kocası bilir kişiye soruyor, belki kadında ağzından kaçırmış olabilir.Ya da oradaki çalışanlardan bu tartışmayı duyanlar olmuş olabilir. Çünkü bir vezirin evi, orada bir sürü hizmetçisi vardır. Diyor ki bu 30. Ayette Allah-u Teala;
“Ve gâle nisvetun fil medîne” “O şehirde yani onların bulunduları şehirde bir gurup kadın şöyle dedi;” “imraetul azîzi turâvidu fetâhâ” “vezirin karısı yanındaki esirden murad almak istemiş, onunla birlikte olmak istemiş yav bu ne ona nasıl tenezzül eder?”
Çok hafif görüyorlar, basit görüyorlar.
“turâvidu fetâhâ an nefsih” “onun vücudundan yararlanmak istemiş yani cinsel birliktelik istemiş. Allah, Allah.” “gad şeğafehâ hubbâ” “Yaa bu, onun kendini kaplamış, ne diyelim? Aşık olma.”
Y.ŞENOL: Aşk yüreğini kaplamış, Yusuf’un aşkı onun yüreğini kaplamış.
A.BAYINDIR: O’nun aşkı o’nun yüreğini, yani her tarafı kaplamış. Deli gibi aşık olmuş derler değil mi?
Y.ŞENOL: Gözü Yusuf’tan başka bir şey görmez olmuş yani.
A.BAYINDIR: Gözü Yusuf’tan başkasını görmez olmuş, doğru. Çünkü hepsi kendini kaplamış, onun sevgisi kendini kaplamış, başka bir şey göremiyor. O daha güzel.
“innâ lenerâhâ fî dalâlim mubîn.” “Biz onu apaçık bir yanlış yolda görüyoruz.” (Yusuf 12.30)
“Sapıklık yapmış olur mu?” Ne olur mu? Bak “başkasıyla ilişkiye girilir mi?” diye sormuyor, yanındaki esir, ne ki yani ona mı heveslenecek? Çünkü kocası onu esir olarak almıştı ya. Bu kadar da insan kendini düşürür mü? Niye bunu söylüyoruz? Şimdi devamında şey yapacağız;
“Felemmâ semiat bimekrihinne” “Kadın yani bu vezirin karısı onların dedikodularını duyunca”
Yani ileri geri konuşuyorlar, onu kötülemek için bir takım şeyler oluşturuyorlar, söylemler oluşturuyorlar.
“erselet ileyhinne” “onlara adam gönderdi”
Davet ediyor, bir vezirin karısı davet eder de davete gidilmez mi?
“ve ağtedet lehunne muttekeev” “onlar için bir mutteke hazırladı.”
“İttika” kelimesi Arap dilinde; şöyle yaslanılan, rahat edilen bir şey. Burada tabii “mutteke” diyince önlerinde yiyecekler olması lazım, burada “mükellef bir sofra” diyeceksiniz, o mükellef sofranın bir parçası da sırtını dayadığı oturak. Rahat bir şekilde oturuyorlar ve önlerinde de yiyecekleri var. Ondan sonra ne yaptı?
“ve âtet kulle vâhıdetim minhunne sikkînev” “onlardan her birine tek tek birer tane bıçak verdi” Mutlaka çok keskin bir bıçaktır. Ondan sonra önlerinde yiyecekler, bunlar rahatça oturmuşlar daha yemeye başlamadan önce Yusuf (A.S)’a diyor ki kadın;
“ve gâletıhruc aleyhinn” “onların karşılarına çık” diyor. “Çık karşılarına, git seni bir görsünler”.
“felemmâ raeynehû” “hepsi onu görünce” gözleri dört açıldı denir değil mi? “ekbernehu” “hepsi onu görünce büyük şey yaptı” hani köledir, şudur, budur diye hafif görüyorlardı ya…”Oooo o nebiçim bir şeymiş ya” şaşırdı kaldılar yani.
“ve gattağne eydiyehunne” Ondan böyle şey yapınca, ellerinde bıçak var, kim bilir böyle şey yaptıkları zaman elleri kesildi, bıçağın farkında değiller çünkü. Çünkü onun güzelliğine kapılmış, onları esir almış. “Ve her birisi bıçağı ellerine sapladılar.” Ellerini kesti, farkına varmadan tabii.
“ve gulne” “hepsi de şöyle dedi” “hâşe lillâhi” “Ya bu ne biçim bir şeydir” “mâ hâzâ beşerâ” “bu bir insan değil ki” şaşkın hale geldiler. “Allah, Allah bu ne biçim ya? Bu bir beşer değil.” Hangi kelimeyi kullanmıştık orada?
Y.ŞENOL: “Bu bir insan değil” “Subhanallah”
A.BAYINDIR: Hah “Subhanaalah”. Çünkü o kelimelere karşılık bulmak o kadar zor ki; haşa.
Y.ŞENOL: “Aman Allah’ım! Bu insan değil, böyle bir insan olamaz”
A.BAYINDIR: “Aman Allah’ım böyle bir insan olmaz”. Demek ne kadar güzel, ne kadar yakışıklı, bir de daha delikanlılık dönemlerinin il dönemlerinde, “bu bir insan olamaz” diyorlar.
“in hâzâ illâ melekun kerîm” “bu sadece değerli bir melek yani olsa olsa değerli bir melek olur”. (Yusuf 12.31)
Hani insanlar meleği gözlerinde çok güzel olarak tanımlarlar ya, tabii melek, insan cinsinden değil ama biz de böyle “melek gibi adam” deriz, kullanırız onu.
Şimdi kadın oların öyle yaptığını görünce , dikkat edin kocası ne yapıyor? Kocası ona karşı son derece iyi davrandı. Son derece iyi, son derece beyefendi olarak davrandı, Yusuf’a “meseleyi kapat” dedi, ona da dedi ki; “günahının bağışlanmasını iste” dedi. Bizim burada olsa bazı bölgelerde tutar kadının kellesini uçururlar, öldürür bir şeyler yaparlar. Bunların hepsi bizim için birer örnek. Şimdi Ayette diyor ki Allah-u Teala,
“Gâlet fezâlikunne” “İşte bu, karşınızdaki var ya işte bu” “ellezî lumtunnenî fîhi” “onunla ilgili konuda siz beni ayıpladınız” “Bundan dolayı beni ayıpladınız, ben o kadar basit bir kadın mıyım?” demiş oluyor yani.
Y.ŞENOL: Kendince aklıyor kendini.
A.BAYINDIR: Kendini aklıyor, yani “bunun karşısında hanginiz dayanabilir ki ben dayanıyım” demiş oluyor.
“ve legad râvedtuhû an nefsihî” “şu kesin, ben onunla birlikte olmayıistedim, çok istedim” yani onun vücudundan faydalanmak istedim, birlikte olmak diyelim, başka bir şey söyleyemeyiz.
“festağsam” “ama o kendini korudu”“Ne olacak benim gibi bir kadının karşısında şey yapılır mı?” da diyebilir yani “ama o kendini korudu.” Bak orada ne yapmış oluyor? Doğruyu da açıklamış oluyor.
Y.ŞENOL: Kendisinin yanlış yaptığını da itiraf etmiş oluyor. “Kendini korudu” demek ben hata yapıyorum demek.
A.BAYINDIR: Ama burada pek hatalı olduğunu da söylemek istemiyor, yani sadece olayın ne kadar önemli olduğunu anlatıyor o kadınlara. Ama bir itiraf tabii. Ama ondan sonra şey yapıyor bak, kararlılığını devam ettiriyor;
“ve leil lem yef’al mâ âmuruhû” “şu benim istediğimi hele bir yerine getirmesin, hele benimle birlikte olmasın” “leyuscenenne” “kesinlikle hapise atılacaktır” “ve leyekûnem mines sâğırîn.” “o zaman küçülmüş kişilerden olacak, itibar kaybına uğruyacak.” (Yusuf 12.32)
“Böyle vezirin evinde, şu, bu, falan…itibar bitti, kimse onu bundan sonra yanına almaz” diyor.
Y.ŞENOL: Şimdi Yusuf (A.S)’ın imtihanı başlıyor aslında. Bir çok insan ne derdi? “Teklife bak, tabii ki kadını tercih ederdim, hapse mi gireyim?” değil mi?
A.BAYINDIR: O dediğin çok önemli.
Y.ŞENOL: Yusuf (A.S) için çok zor bir şey, Allah’ın yasağı mı, nefsin mi? Öyle bir tercih.
A.BAYINDIR: Mesela az önce okuduğumuz geçen haftaki ayetlerin bir tanesinde az önce sen okudun işte Yusuf evinde şey yapardı aslında o kadın istenmeyecek yapıda bir kadın değil ki. Yusuf da genç.
Y.ŞENOL: Hadi şimdi bir tarafta da iş ileriye gitti, ya hapis ya kadın! Kaç erkek burada Yusuf (A.S) gibi davranır.
A.BAYINDIR: Orada Allahtan korktuğu için kadına yaklaşmadı, yoksa canı çok çekiyordu kadını. Zaten helal-haram böyle olur. Dikkat edin haramların hepsi çok çekicidir. Allah hiç kimseye “şu binanın tepesinden atlama” demez. Çünkü insanlar atlamaz ki oradan ama “içki içme” der, içkiyi insanların canı çeker, “zina etmeyin” der onu kadının da erkeğin de canı çeker.
Y.ŞENOL: Yalnız geçen hafta da bu cümleleri kullandınız, ben baktım daha sonra videonun yorumlarına şey yazmışlar “her haram mı çekici? Yanlış bir söylem bu, Allah’ın haram kıldığı şeylerin bazıları da iğrenç. Mesela kan, ölmüş hayvan, domuz eti gibi şeyler, bunlar çekici olduğu için haram değil, çoğunlukla evet ama tabii ki istisnaları var bu şeylerin”. Bu sayılan şeyler iğrençtir tabii doğru ama sizin kastettiğiniz şeyler onlar değil zaten.
A.BAYINDIR:Domuz eti meselesine geldiğimiz zaman domuz etini bir çok kimse sever, Allah-u Teala “rics” dediği için biz yemiyoruz. Ölmüş hayvan eti, mesela av hayvanı ölüyor, deniz hayvanları hep ölüyor. Yani sen şimdi bir tane balığı “Bismillah” ile keseceksin dersen hiç kimse balık yiyemez yani. Allah-u Teala yasakladığı için biz onlardan yemiyoruz. Yoksa ete karşı insanın arzusu olmaz mı?
Yusuf (A.S)’ın imtihanı gerçekten bizim için çok önemli bir örnek, daha henüz bir nebi olmamış dikkat edin ama bir nebinin oğlu, Yakup (A.S)’ın oğlu, sıradan bir insan da değil. Ama onun oğlu olması bir şey ifade etmez ki. Şimdi yeryüzünde en kötü kişiyi bile şey yapsanız dedesi Adem (A.S)’dır. Geleneksel, halkın dili ile söyleyelim bir Peygamber torunu olmayan hiç kimse yok yeryüzünde. Adama “senin baban kim?” diye sormazlar “sen kimsin?” diye sorarlar. İşte “sen kimsin” sorusuna Yusuf (A.S)’ın cevabı…mesela O’nun kardeşleri de aynı zatın oğulları ama gidip O’nu kuyuya atıyorlar, babalarına da gidip yalan söylüyorlar. Babasının Yakup (A.S) olması bu şahsın doğru adam olacağı anlamına gelmiyor ama gördüğü şeyden bu yararlanmış. İşte burada ne yapıyor? Dik duruş gösteriyor.
“Gâle rabbis sicnu ehabbu ileyye mimmâ yed’ûnenî ileyh” “Diyor ki; ‘Ya Rabbi hapishane, onların beni davet ettikleri şeyden benim için daha sevimlidir” diyor. “Onların” diye çoğul olduğuna göre bak burada da müzekker çoğul. Arap dilinde erkekler ile ilgili kelimelerle kadınlar ilgili kelimeler farklı telaffuz edilir ama kadın-erkek birlikte olursa erkek cümle yapısı kullanılır, burada erkek cümle yapısı. O zaman burada şu akla geliyor, Yusuf (A.S)’a birileri şunu demiştir; “yap ta kurtul, ne hapse girmek ya aptal mısın, ne olacak?” demiş bir sürü onu ayıplayan olmuştur yani.
Y.ŞENOL: Bu şey değil mi fiil olarak? “Yed’u”, çektiğimiz zaman “yed’uvani” , “yed’une”, “ted’u”, “ted’uvani”, “yed’une” geliyor.
A.BAYINDIR: Haa müennesi de kullanılıyor, doğru, doğru. Onun için de kullanılıyor.
Y.ŞENOL: Yani müzekker değil, müennes.
A.BAYINDIR: Evet, aynı şey müennes ve müzekker için de kullanılıyor.
Y.ŞENOL: Çünkü bir arka sayfada Yusuf (A.S.) hapishanedeyken kendini aklamak için diyecek ki; “git efendine sor, o kadınların durumu neydi?” O zaman diyor ki;
“Gâle mâ hatbukunne izrâvedtunne yûsufe an nefsih” (Yusuf 12.51) Yani oradaki kadınlarda Yusuf (A.S)’ı görünce her biri onu arzulamış.
A.BAYINDIR: Yani az önce söylediğim gibi burada başka erkeklerin de araya girip de laf söylemelerine engel değil buradaki cümle yapısı.
“Gâle rabbis sicnu ehabbu ileyye mimmâ yed’ûnenî ileyh” “Eğer bunların beni çağırdıkları şeylerdense hapis benim için daha güzel, daha sevimli gelir, ben hapisi tercih ederim” diyor. “Ya Rabbi”. Ondan sonra Allah’a yalvarıyor; “ve illâ tasrif annî keydehunne” “Sen bunların bu tuzaklarından eğer beni kurtarmazsan, bunların tuzaklarını benden uzaklaştırmazsan” “asbu ileyhinne” “onlara meylederim”.
Bu “asbu” “Müfredatta” “Efalu fiessabi” şeklinde de şey yapıyor yani “çocukca bir davranış gösterir”. Çocuklar kendilerini tutamazlar, bakarsınız ki gelirler, ortalığı karıştırırlar, vururlar, kırarlar falan.
Y.ŞENOL: Yani canlarının çektiğini yaparlar.
A.BAYINDIR: Neyi seviyorlarsa onu yaparlar, iyiymiş kötüymüş düşünmezler yani ilerisini gerisini düşünmezler. “Ben de onlar meylederim.” Ondan sonra “ve ekum minel câhilîn.” “ben de cahillerden olurum.” (Yusuf 12.33)
“Cahil” ne demek? Şimdi Türkçemizde de vardır, “cahil, bilmeyen” denir ama “cahillik edenlerden olurum” diye anlam vermemiz gerekiyor ki Türkçeye doğru tercüme edilsin. “Cahillik eden” ne demek? “Kendisine hakim olamayan” yani cahilce bir şey yaptım der hani..
Y.ŞENOL: “Bir cahillik ettim” denildiğinde ne anlıyorsa insanlar bu o.
A.BAYINDIR: “Bir cahillik ettim” derken ne anlaşılıyorsa burada da anlatılan o.
Y.ŞENOL: Bilmeden yapılan şey değil yani.
A.BAYINDIR: Bilmeden yapılan değil, biliyor pekala biliyor, “ben cahillik edenlerden olurum” diyor. Ondan sonra;
“Festecâbe lehû rabbuhû” “Rabbi onun duasını kabul etti”
Ne yaptı? Bakın hapse girmesini sağladı. Şimdi bugün olsa hemen “Allah niye onu hapse attı ki?” Millet zannediyor ki bu dünya ahirettir, ya burası imtihan kardeşim, sen de hiç bir suçun olmadığı halde hapse girebilirsin, ayıplanabilirsin, yanlış bir şey yapmadığın halde birisi çıkıp seni zina ile suçlayabilir, her şey olabilir bu dünyada. Burası, bu dünya imtihan yeri sadece sen imtihan olmuyorsun herkes imtihan oluyor. Rabbi, ona olumlu cevap verdi;
“fesarafe anhu keydehunn” “onların kurduğu tuzağı bundan uzaklaştırdı”
Yani demek ki sadece vezirin karısı değil, oradaki kadınlardan da onunla birlikte olmak isteyenler olmuş. Onlar da elde etmeye çalışmışlar.
“innehû huves semîul alîm.” “şüphesiz ki O herşeyi dinleyen ve herşeyi bilendir.” (Yusuf 12.34)
Şimdi burada Yusuf (A.S)’ın herhangi bir suçu yok. Onun suçu olmadığı o kadınlar topluluğu içinde de ortaya çıkıyor, bu da mutlaka çevreye yayılmıştır, yayılmaması da mümkün değil yani.
“Summe bedâ lehum mim bağdi mâ raevul âyâti” “Bütün delilleri açık ve net bir şekilde gördükten sonra”
Yusuf’un en küçük bir suçu yok, bütün suç şeylerin ama “leyescununnehû” “kesinlikle onu hapse atacaklar” diye netice ortaya çıktı. Ne zamana kadar?
“hattâ hîn.” “belli bir zamana kadar.” (Yusuf 12.35)
Bu konuyu çok güzel bir şekilde anlatan Tevrat’ta bir ifade var, onu bir Yahya Hoca’dan dinleyelim.
Y.ŞENOL: Normalde Hocam 30. Ayetten buraya kadar okuduğumuz kısım ve geçen haftaki o gömlekle ilgili hikaye Tevrat’ta yok.
A.BAYINDIR: Tevrat’ta vardır da elimizdeki nüshada yoktur.
Y.ŞENOL: Evet elimizdeki nüshada yok. İşte “elbisesi onun elinde kaldı” diyor, kocasına gösteriyor ve diyor ki; “senin kölen bana böyle böyle şeyler yaptı, Yusuf’un efendisi de onu tutuklatıp zindandaki kralın esirlerinin hapsedildiği yere yerleştirdi.” Direk alıp hapse yerleştiriryor. Bu daha sonraki işte kadının diğer kadınların dedikodularını duyması, onları toplaması, onlara ziyafet vermesi, onların Yusuf’u görüp ellerini kesmeleri falan onlar hiç yok Tevrat’ta. Aksi yok ama hiç bahiste yok. Zaten Yusuf kıssasını baştan sona okuduğumuz zaman bazı yerlerde Kuran-ı Kerim ayrıntı veriyor, bazı yerlerde Tevrat ayrıntı veriyor, bazı yerlerde de Kuran ve Tevrat arasında uyumsuzluk var, onları da işte geçen hafta anlattık bazılarını, ilerleyen süreçlerde de yeri geldikçe temas edeceğiz.
A.BAYINDIR: Kuran ile Tevrat arasında uyumsuzluk olmazda bize gelen tercümelerinde, meallerinde var.
Y.ŞENOL: Burada “Yusuf’un efendisi onu tutuklattı” bölümünde bir ayrıntı var. Onu da “Midrac” adını verdikleri bu Tevrat tefsirlerinde görebiliyoruz. Elimizdeki nüshada şöyle bir açıklama var, deniyor ki;
“Potifar” yani Yusuf’un evinde kaldığı adam, muhafız birliği komutanı “Potifar, Yusuf’a bizzat hapise kadar eşlik etti bu da genç İbraniye verdiği değeri ve eşinin suçlamalarına inanmadığını gösterir.” Yani eşinin suçlamalarına inanmıyor ama yine de hapse atılmasını sağlıyor. Niye?
A.BAYINDIR: Hapse kadar da götürüyor yanında.
Y.ŞENOL: Ona değer verdiğini gösteriyor, niye? Yani Potifar, Yusuf’a “seni cezalandırmazsam, çevredekiler ‘Potifar’ın sadakatsiz bir eşi var ama onun umurunda bile değil’ diye dedikodu çıkaracaklar” diyor. Yani “ bütün bu olaylara rağmen hala kalkıp seni hapse attırmazsam, adım çıkacak” diyor. “Karısı neler neler yaptı bunun ruhu bile duymuyor diyecekler, mecburum artık, elim kolum bağlı.” Hani sular durulsun bir.
“Hatta çocuklarımın babasının bile ben olmadığımı söyleyecekler” diyor. Diyecekler ki “ortada bir çok çocuk var acaba bunlar kimden?” Biraz önce dedik ya, şuyuu vukuundan beter. Bu işlerde Allah muhafaza bir adın çıkmasına bakar yani. Olayın olmasına bakmaz, bir adını çıkardılar mı insanın, bir leke sürdüler mi Allah muhafaza bunu hiç kimse aklayamaz. Hele ki bir hanıma, bir kadının adını çıkardılar mı…
A.BAYINDIR: Kadını şöyle düşünüyorum, böyle bembeyaz giysisi olan birisi gibi. En küçük bir toz onun elbisesinde gözükür ama erkeklerin elbisesine çamur sıçrasa bile kimse göremez onu.
Y.ŞENOL: O yüzden işte hani Ayet dedi ya “Summe bedâ lehum mim bağdi mâ raevul âyâti” “Bütün delillerin Yusuf’un lehinde olduğunu görmelerine rağmen bir müddet hapiste kalmaları onlar için uygun görüldü.” Niye? Hem Yusuf’un iyiliği için, bir kadındı diğer kadınlar da devreye girdi, Yusuf (A.S)’da orada hizmetçi. Onu artık onların elinden korudu böylece, bir. İkincisi kadını da artık koruyor, hem kendine hem Yusuf’a hem kocasına daha fazla haksızlık yapmaması için koruyor, çoluk çocuğunun da, adının, ailesinin de lekelenmesini yani bir çok delil artık en önemli şeyin Yusuf’u da hapse atmak suretiyle korumak olduğunu gösteriyor ve gerçekten de hani Cenab-ı Hakka da Yusuf (A.S) ne demişti? “Ya Rabbi, iki şey içerisinde kaldım; ya zina edeceğim ya hapis, üçüncü bir yol yok, Ya Rabbi benim için hapis zinadan çok daha iyi, kurtar beni Ya Rabbi” dedi. Bakın kendi gayreti var, iffeti var, ahlakı var ama yine de Allah’ın yardımına ihtiyacı var. Hepimiz içinde bu böyle, biz o iradeyi gösterir ve Allah’tan da yardım istersek, Allah demek ki o zaman yardımcı olacak işte. Bakın ne dedi;
“Festecâbe lehû rabbuhû” “Rabbi, tamam baktı ki Yusuf da kendini koruma niyetinde, zaten bir önceki olayda bu iradeyi göstermişti, başbaşa kaldığında bile kadınla onun isteğine boyun eğmedi, diğer kadınlar işin içine girince hiç şey yapmadı, tamamen kendisini korudu ama Allah ta ona yerdım etti ve kadınların oyununu ondan savdı ama üçüncü bir seçenek yok hapse girmesi uygun çünkü Cenab-ı Hakk’ın başka muradı var, hapiste çünkü başka olaylar silsilesi Yusuf’u bekliyor.
Hapis görünürde zor bir şey, yani “ne var canım bir zina yap kurtul işte” Nefsine uy kurtul bir taraftan yani Tevrat söyleyecek, on yıl hatta bir olaydan sonra artı iki yıl daha gelecek, oniki yıl hapiste kalacak Yusuf (A.S). Bir insanın ömründen ömür gider, bak ben biraz önce ne dedim? Biz erkekler, herkes elini vicdanına koysun, kaç kişi bu iki olay karşısında on iki yıl hapsi tercih eder?
A.BAYINDIR: Ama işin içerisine Allah’ın emri oldu mu adam Allah yolunda canını verir Allah’ın emrine aykırı en küçük bir şeye rıza göstermez.
Y.ŞENOL: Yapmaz, hapsede girer ama hapisten ne olarak çıkacak, inşallah bilenler biliyor zaten ama bilmeyenler için kıssa bize bunu öğretecek. Hapse girecek ve büyüye büyüye çıkacak Yusuf (A.S.).
A.BAYINDIR: Hem de çok büyümüş olarak çıkacak. Yani o devletin kralı bütün yetkileri Yusuf (A.S)’a verecek.
Y.ŞENOL: O kadar basit yani.
A.BAYINDIR: İsim olarak kendisi kral ama…
Y.ŞENOL: Zaten “Medrese-i Yusuf” diye, zindan artık o şekilde anılmaya başlıyor. Bazen Cenab-ı Hak öyle murad eder, ona da saygı göstermek lazım.
A.BAYINDIR: Hapishanede olan kişilere de şunu söylemek lazım; kardeşim siz o vaktinizi çok iyi değerlendirin, oradan çıktığınız zaman Allah-u Teala sizin önünüzü nasıl açacak şimdiden bilemezsiniz. Asla umutsuz olup ta kendinizi mahvetmeyin.
Peki şimdi burada tabii çok önemli bir husus var zaman zaman bunu da şey yapıyoruz, burada Yusuf (A.S) iki tane kelime kullanıyor; “Ya Rabbi eğer onların oyununu benden savmazsan ben onlara meylederim veya çocukluk yaparım ve cahillerden olurum”. Cahillerden olmak ne demek? Burada bir “bilgisizlik” anlamı verme ihitimali var mı? Yok. Pekala biliyor o zaman “ben cahillik edenlerden olurum” diyor. Dolayısıyla bakın işlenen suç “ben cahillik edenlerden olurum” deyip gidip te o kadınla ilişkiye girmesinden bahsediyor değil mi?
Y.ŞENOL: “O suçu işlersem cahil olmuş olurum” diyor.
A.BAYINDIR: Cahillik etmiş olur, bile bile günah işlemiş olur ama sanki bilmeyen kişi gibi davranmış olur ama bile bile yapmış olur. Onun için şeyde Nisa Suresinin 17. Ayetinde şöyle diyor Allah-u Teala;
“İnnemet tevbetu alallâhi” “Allah’ın kabul sözü verdiği tevbe” Tevbe; şeyden dönüş yapmaktır, işlenen günahtan dönüş yapmaktır. “lillezîne yağmelûnes sûe bicehâletin” “kötülüğü cehaletle yapıyor” Ne yapıyor? Bile bile yapıyor.
Y.ŞENOL: Bu öyle değil hocam “Allah katında (makbul) tövbe, ancak bilmeyerek günah işleyip” miş meale göre. (Diyanet Meali Nisa 4.17)
A.BAYINDIR: Evet bak bilmeden günah işleyenmiş. Allah-u Teala ; “kimseyi gücünün yetmediğinden sorumlu tutmadığını” söylüyor.
Y.ŞENOL: “Bilmeyerek” değil bu, biliyor ama kendini tutamıyor. Nefsine hakim olamıyor.
A.BAYINDIR: Bakın burada şu var; Kuran-ı Kerim, eğer Kuran’ın koyduğu metota göre okunursa Kuran aynı zamanda sözlük olarak da kullanılabilir. Buyrun işte “cahilliğin” ne olduğunu net bir şekilde söylemiş oldu.
Y.ŞENOL: Hem de başka bir kıssa anlatırken değil mi? Yusuf (A.S)’ın hayatını anlatırken kavram öğretiyor bize.
A.BAYINDIR: Senin bu söylediğin benim aklıma şunu da getirdi ki o da çok çok önemli bir husus, Allah-u Teala ne diyor Kuran-ı Kerim’de “her şeyin örneğini verdiğini” söylüyor. Bu da bir örnek.
Y.ŞENOL: Kıssa okurken bir kavram öğreniyorsun.
A.BAYINDIR: Bir kavram öğreniyorsun. “Cahillik” ne demek? Yani cahilce işlenen bir suç nedir; biliyor ama bilmiyormuş gibi davranıyor.
Y.ŞENOL: Tutamıyor kendini , çocukluk yapıyor.
A.BAYINDIR: “Bir çocukluk yaptık işte” denir. Yani orada da “asbu” demesi gibi.
“summe yetûbûne min garîbin” “vakit geçmeden tevbe ederler” Bir an önce tevbe edeceksin çünkü ne zaman öleceğin belli değil. “Ya ben yaparım da ileride…” Ne kadar yaşayacaksın? Bir saniye sonra yaşayıp yaşamayacağın belli mi? Hemen tevbe edeceksin, hemen derhal Allah’ın emri ne , derhal onu yapacaksın.Yarın, öbürsü gün, şu ne der, bu ne der, hayır. Allah ne der diye düşüneceksin. İşte onun için “feulâike yetûbullâhu aleyhim” “işte Allah bu tür insanların tevbelerini kabul eder” “ve kânallâhu alîmen hakîmâ.” “Allah-u Teala her şeyi bilen ve kararları doğru olandır”. (Nisa 4.17)
“Ve leysetit tevbetu lillezîne yağmelûnes seyyiât” “Kötülük yapıyor, yapıyor “ya ben tevbe edeceğim, niyetim o’” Bunu demeyen yok ki hiç kimse.
Y.ŞENOL: Ne zamana kadar?
A.BAYINDIR: “hattâ izâ hadara ehadehumul mevtu” “Onlardan birisine ölüm gelip çatıncaya kadar” “gâle innî tubtul âne” “ben şimdi tevbe ettim diyor”. Ölüm gelip çattı mı tevbenin bir anlamı kalmaz. Firavun da ölüm gelip çattığı zaman tevbe etti ama Allah kabul etmedi. Ölmek üzereyken tevbe etti, yok, öyle şey yok. “ve lellezîne yemûtûne ve hum kuffâr” “ölmüşler kafir olarak” kafir olarak ölenlerde Muminun Suresinin 99 ve 100. Ayetlerinde ne diyorlar; “Ya Rabbi bizi geri çevir, terk ettiğimiz dünyada belki iyi bir iş yaparım” diyor. Geçmiş olsun bitti.
Dolayısıyla bakın herkes yanlışı bilir, vezirin karısı da biliyor, diğerleri hepsi de biliyor. Ama Yusuf (A.S) bilgisine uygun davranış gösteriyor. İşte “cahilliğin” ne demek olduğunu o ayetten öğrendik. Dolayısıyla şimdi bakın az önce Yahya Hoca çok güzel bir şekilde hemen okudu, Diyanet’in mealinde diyor ki; “bilmeyerek günah işleyen”. Allah Allah, “bilmeyerek günah işleyen” ne demek ya? Bakara Suresinin sonunda Allah-u Teala unutmayı bile hata yapmayı bile suç saymadığını açıkça söylüyorsa, bilmeyerek olur mu! Allah kimseyi gücünün üzerinde bir şeyle sorumlu tutmuyor, bilmeden ne yapabilir?
Ben şimdi şuraya gelirim, mesala şuraya bir para koymuşumdur, gelirim alır o parayı alır atarım cebime, hiç saymadan. Belki o benim param değil de birisi gelip benim paramı almıştır buradan başkası parasını koymuştur, daha da fazla olabilir değil mi? Ben kendi param diye almışımdır, bu suç olur mu? Bu da bu arada anlaşılmış olsun.
Böylece dersimizin sonuna geldik, Cenab-ı Hak, Yusuf (A.S) kıssasından gerekli dersi çıkarmayı hepimize nasip etsin. Yusuf (A.S) çoktan ölmüş gitmiş, vezir ölmüş gitmiş, vezirin karısı, diğer kadınlar hepsi ölmüş gitmiş, bu dünyada kalan hiç kimse yok. Vezirin karısı olmak insanı kurtarmıyor, onun için çok dikkatli olmamız lazım, Allah-u Teala duygularının esiri olanlardan eylemesin, cahillik edenlerden eylemesin, Allah yardımcımız olsun, Allah rızasından ayırmasın.