Abdulaziz Bayındır: Ne diyor orada? İbni Mesud’un rivayetinde?
Abdulaziz Bayındır: İmamın arkasında namazların hiç birinde kıraat olmaz demiş. Abdullah Bayındır İbni Mesud zaten hanefilerin şeyidir. Abdullah Bayındır İbni Ömer, Cabir B. Abdullah Bayındır hepsi de aynı şeyi söylemişler. Demiş ki; imamın arkasında kıraatten sormuş. Demiş ki; sus namazda bir meşguliyet vardır. Sana imam yeter. Zaten bunu az önce öğlen namazı ile ilgili olarak muttefakun aleyh olan hadisten de şey yapılmıştı. Peygamberimiz onun devamında diyormuydu.
Yahya Şenol: O hadiste demiyor.
Abdulaziz Bayındır: O hadiste demiyor.
Abdullah Bayındır: Başka eser var
Abdulaziz Bayındır: Abdullah Bayındır İbni Mesud’un gizli açık hiç bir namazda imamın arkasında kıraat de bulunmadığını söylüyor.
Mehmet Hoca: Bu rivayetler Ahmed B. Hqmbel’e ulaşmamış diyeceğiz o kadar.
Abdulaziz Bayındır: Ulaşmış olabilir de birbirini naks eden rivayetler ulaştığı zaman bir tercih yapması gerekiyor.
Mehmet Hoca: Kabul etmemiş yani, sahih olduğunu kabul etmemiş.
Abdulaziz Bayındır: Bunlar zaten kavli sahabe bunlar. Sahabe uygulaması, Peygamberimiz’den gelen rivayet değil bunlar.
Abdurrahman Yazıcı: Zahirilerde hocam kesin okuması gerekiyor. İster olarak. Ancak imama uyan kişinin fatihadan başka bir şey okumaması lazım, caiz değil. Bir de eğer imam okuduğu zaman sesli ona uyan kişi hiç bir şey okumaz. İçinden okur sadece Fatiha’yı. İmam sesli okuduğu zaman, cehri okuduğu zaman. Okuması lazım Fatiha’yı Hocam.
Abdulaziz Bayındır: Cehri olsun olmasın Fatiha’yı okuyacak. Tam Şafilerin dediği gibi. O da zaten biliyorsunuz Zahiri mezhebinin en büyük sıkıntısı hadis ile kuran arasındaki tercihini hadisten yana yapmasıdır. Bir hadis buldumu bütün düşüncelerini keser ayetlerle irtibatlandırmaz falan, öyle bir şey yapar.
Katılmcı: Selefilerde öyle yapıyor.
Abdulaziz Bayındır: Selefilere çok uygun düşüyor zaten
Abdullah Bayındır: Peygamber(sav) fatihayı okuduktan sonra durakladığına dair hadis var mı?
Abdulaziz Bayındır: En başta aklıma bu gelmişti yani iyiki sordun. Ben şahsen öyle bir şey bilmiyorum. Gerçekten yani şimdi Fatiha’yı okurdu, Peygamberimiz biraz susardı cemaat Fatiha’yı okusun diye. Böyle bir rivayete hiç rastlamadım şimdiye kadar. Bilmiyorum rastlayanınız var mı?
Mehmet Hoca: Sahabelerin rivayerlerinin hiç birinde de öyle bir şey yok.
Abdulaziz Bayındır: Hiçbirinde de yok yani bu.
Katılımcı: Bu uygulama zaten hiç bir yerde yok.
Enes Hoca: Sadece Medine’de Huzeyfi imam olduğu zaman yapıyor, başka hiç kimse yapmıyor. Ben de gittiğimde sormuştum niye böyle yapıyor diye. “İmamı sekteten” diye bir hadis varmış. Bu kişi sahih diyormuş. Başkaları zayıf olduğunu söylüyor, o zaman onlar öyle yapmaması lazım diyor.
Yahya Şenol: Tamam bazıları Huzeyfi onlar zaten imam okurkende okmak gerektiğini söylüyorlar ya. O yüzden fırsat vermiyorlar daha sonra okumasına. O okuyor kendi kendine.
Abdulaziz Bayındır: Bu çok önemli gerçekten yani. Öyle bir hadise olsa öyle zayıf rivayet olur mu?
Abdurrahman Yazıcı: Aslında bir
Abdulaziz Bayındır: Peygamberimize mi şey yapıyor, mefhu mu?
Abdurrahman Yazıcı: “Mehin ye kulu ve kalul imamı sekteteni kıraati fi hi ma fatihatul kitabihi ve yukezzilul dehalş imami salati”
Abdulaziz Bayındır: Peygamberimizin ifadesi var mı orada? “Kale nebiyyi” diye var mı? Abdurrahman Yazıcı İbni Avf’ın sözü olarak geçiyor yani. Tamam. “İmami sekteten”.
Katılımcı: Ayetin temelinde anlam çıkarmak değil mi. O yüzden eğer okunuyorsa bu isterse evde okunsun isterse başka yerde okunsun oradan anlam almak için dinlemek değil mi?
Abdulaziz Bayındır: Onun için mesela insanlar dinler, hayvanlar işitir.
Aynk Katılımcı: Eğer o mantıktan gidersek o zaman öğle namazında ve ikindi namazında okumamız gerekiyor ki çünkü okuyup oradan da..
Abdulaziz Bayındır: Çünkü başkasınınkini dinleyemediğimize göre kendi kendimizinkini dinleriz.
Aynı Katılımcı: Akşam, yatsı ve sabah namazında o okuyanı dinleyip oradan zikir almak gerekiyor.
Enes Hoca: Ayette ona işaret var zaten burada. Bu “ve izel kuriel kur’ani festemiu” diye. “Festemiu” cemi geliyor. Ondan sonra bu gündüz namazlarında herkesi kapsayacak şekilde müfret geliyor. İmam da okuyor mufteri de okuyor, herkes okuyor.
Abdulaziz Bayındır: Bravo, çok güzel.
Abdurrahman Yazıcı: Rivayetler var Hocam.
Abdulaziz Bayındır: Bunları tekrarlayalım, çünkü belki izleyenler tam anlayamamış olabilirler.
Abdurrahman Yazıcı: “Kanet Resulullahi(sav) sektetani fis salatihi”
Abdulaziz Bayındır: Namazında iki tane sekte yapardı. İki kere duraklama yapardı. Her halde birincisi Allahu ekberden sonraki duraklama, ikincisi de Fatiha’dan sonra
Abdurrahman Yazıcı: Yine İbni Mace’de geçiyor: “Sektetani hafistuhuma an Resulullahi(sav) zalike imranikum huseyniki fetehna Ubey İbni Kaab kutibe en hafize kale saidul fe hum la fekadadite ma hakani sektetani kale iz dehale fi salatihi ve iza feraha kıraatihi sümme kale bade ve iza kıraa kalul madubu aleyhim veleddallin”
Abdulaziz Bayındır: O zaman birisi Allahu ekber dediği zamanki susması. İşte oradaki duaların okunması için. İkincisi konusunda iki ayrı değerlendirmeden bahsetti. Birisi kıraatin bitmesinden sonra susma, diğeri de Fatiha’dan sonraki susma.
Yahya Şenol: Burada arkadakiler “amin” desinler diye de olabilir.
Abdulaziz Bayındır: Evet, doğru.
Yahya Şenol:İllaki Fatiha okusunlar diye değil.
Abdulaziz Bayındır: O susma dediğin zaman, mesela o sekteye bir zaman tayin etmemiş ki. Sadece sekte. Küçücük bir duruş.
Katılmcı: Amin denecek kadar kısa bir an sekte sayılır mı?
Abdulaziz Bayındır: Bir dakika, sen. Sektenin manası ne? Sekte: “sukut li merra vahide” değil mi?
Katılımcı: Sektenin dediği gibi zamanı yoktur yani sekte dediğin zaman bir an kalbin durması demek, duraklama anlamında. Yani bu illa bir saniye sürmesi veya bir dakikalık bir süre..
Mehmet Hoca: Daha uzun da olabilirdi.
Abdulaziz Bayındır. Bazıları sürekli duruyor artık. Bir durdu mu bir daha da.
Katılımcı: Zaten Fatiha’yı okurken bir nefeste okuyacaksın diye bir şey yok.
Abdulaziz Bayındır: Doğru. O ayrı bir şey ona sekte demez kimse de. O zaman bu “el fatiha” kıraatıyla alakalı olsaydı “sekteteun tesmahuli el musalline kıratel fatiha” falan denirdi.
Abdurrahman Yazıcı: “Sekteteun iza kıraa bismillahirrahmanirrahim”
Abdulaziz Bayındır: Besmeleyi gizli okur diye şey varya.
Mehmet Hoca: Bir sahabe sormamışmı Peygamber’e sen niye yapıyorsun bunu diye.
Abdulaziz Bayındır: Bu çok zayıf bir rivayet. Peki ben şimdi şu ayetleri tekrar okuyayımda mesele tam olarak bağlanmış olsun. 204 ve 205. ayetler.
Araf Suresi 204: “Ve iza kuriel kur’anu festemiu lehu:kuran okunduğu zaman onu dinleyin”. “Lehu” da olduğu zaman yani kendinizi sırf ona tahsis ederek dinliyorsunuz. Oradan bir şeyler almak için. Yani dikkatinizi kurana yönlendiriyorsunuz, başka taraflara değil,”istemiu lehu”.
“Ve ansitu”, asıl zaten “istemiu” susmayı gerekrir ama bazıları da şey gibi, yani: “la tuharrik bi lisaneke” de olduğu gibi o arada imamla birlikte bazı kelimeleri tekrarlamak isteyebilir, onu da yapmayın demiş oluyor.
“Leallekum turhamun: belki merhamet olursunuz” C.Hakk size bir iyilikte bulunur. Peki şimdi buradaki yapı çok enteresan. Az önce senin tespit ettiğin ile de birleştirirsek: kuran okunuyor, bir kişi okuyor. “Kuriel”in bir tane faili var. “istemiu”da cemaat dinliyor. Dinleyenler çok yani. Cehri olduğu belli. Yoksa neyi dinleyecek yani. Şurada birisi okuyacak, arkadan da bir gurup dinleyecek. Ben duymazsam nesini dinleyeceğim. O zaman gündüz namazları değil. Gece namazları. Öyleyse burada Fatiha da kuran olduğuna göre Fatiha’ya bir başkası ayırd edilemez, “ansitu” ifadesi de senin de ağızından herhangi bir kelimeyi tekrarlamana manidir. Tekrarlamayacaksın kardeşim, kuran okuyor dinle. Hiç sesini çıkarma. Çünkü bu durumda senin vazifen dinlemek, onun vazifesi okumak. Her ikiniz aslında kıraatte bulunmuş oluyorsunuz. Kıtaat bir şeyin cemi değil mi? Sen onu dinleyerek zihninde cem ediyorsun, öbürkü de kelimeleri ağızında cem ederek sana bildiriyor.
“Vezkur rabbeke fi nefsik” bak o zaman “festemiu” dan müfrede geçti. Herkes teker teker. “İçinden Rabbini zikret”. Gene kuran okumaktır. Çünkü “inne nahnu enzelna zikra” dediğine göre zikir kurandır işte.
Enes Hoca: “Guduvven asail” karinesiyle namazı kılarken
Abdulaziz Bayındır: Tabi. “Tadarruan ve hifeten” yani yalvararak ve korkuyla. “Ve dunel cehri: ve sessiz”, cehrin altında. Yani tamamen sessiz değil aslında. Yani kulağın duyacak kadar diyorlar ya. Şimdi ona cehri denmeyecek şekilde. Yani sana duyurmuyorum, kendime duyuruyorum. Kendi nefsime duyuruyorum.
Katılımcı: Dilini oynatacak şekilde
Abdulaziz Bayındır: Dilini oynatıyorsun, kendi içinde, kendi kulağına duyuruyorsun. Etrafa duyurmak diye bir derdin yok yani. Bu ister namazda olsun ister dışında olsun. Ne zaman böyle yapacaksınız? “Bil guduvvi vel asal: sabah akşam”. Gündüz kuran okurken, gündüz namaz kılarken. O zaman herkes teker teker. O zaman buradan Ahmed b. Hambel’in tespit ettiği şekil ayetten tam olarak çıkıyor. Zaten diğerlerinin her birine muhalif rivayetler var. Kuranı kerimle de birleştirdiğiniz zaman o sahih rivayetler kuran ile tamı tamına örtüşüyor.
Yahya Şenol: “Gudivvi ve asal” ne oluyor?
Abdulaziz Bayındır: Sabah-akşam, gündüz yani. Gündüz kılınan demek.
Yahya Şenol: Sabah akşam, gündüz mü?
Abdulaziz Bayındır: Akşam derken türkçedeki akşam üstünü kastediyoruz. Yani güneşin batmasından sonraki kısım değil. Akşam olmadan önce. Akşam üstü.
Yahya Şenol: İkindi demek lazım.
Abdulaziz Bayındır: Tamam senin dediğin şekilde anlaşılır sabah akşam deyince. Yani illa da lugatın şöylesinden böylesiden ama türkçede sabah akşam derken kimse geceyi anlamaz yani, güneşin battıktan sonrasını anlamaz. Millet öyle anlayabilir. Yani gündüzün kılınan namazlar. Çünkü o göge ile ilgili neydi o ayet? “Ve lillahi yescudu men fis semavati vel ardı tav’han ve kerhen ve zilaluhum vel guduvvi vel asal”. Rad 15 evet.
Mehmet Hoca: “Guduvven” zaten güneş batmadan önceki zamanmış.
Abdulaziz Bayındır: Yani gündüzün güneşin doğuşuyla batışı arasındaki namazlarda sesiz. Yani o aradaki kıraat sessiz olacak. Kendi kendine, cehri olmayacak yani. Ve herkes okuyacak. “Vezkur” dediği için. Her bir ferde emir veriliyor. Herkes kendi başına okuyacak. Böylece problem bitmiş oldu herhalde yani. Bir şey kalmadı. Peygamberimiz niye gündüz namazlarında sesiz okudu?
“Bil guduvvi vel asal” karinesiyle buradaki okuma namazdaki kraat olduğu ortaya çıkıyor.
Abdulaziz Bayındır: İşte şey yapılıyor, yani hakikaten Peygamber efendimizi bir türlü tanıyamamışız. Bundan dolayı çok ciddi sıkıntılar doğuyor. İnsanlar ayet ile ilinti kuramıyorlar, bilhassa namaz meselelerinde. Efendim Peygambet efendimiz ikinci bir şari olarak devreye giriyor. Sanki hiç kurandan bir şey anlamamış da doğrudan doğruya, peki o zaman bu nereden? Bu nereden? Bu defa ikinci vahiy geliyor kuranın dışında.
Katılımcı: Sünnet bile: öğretildiği söyleniyor.
Abdulaziz Bayındır: Öyle tabi canım. Üçüncü adımda da “es sünne kadiyetun alel kitap” geliyor ve iş bitiriliyor. Son sözü sünnet söyler diyor, kuran söylemez diyor. Halbuki bakın böyle kuran, hadi son sözü sünnet söyler diyelim. Şu anda bir sürü hadis okuduk, hangi hadise söyleteceğiz son sözü? Ama bak ayetler bitirdi ihtilafı. “El kitabu kadiin ales sünnet” “el kitabu kadiin alel kulli şey” diyeceksin “iza kurel kitabu fahas”.
Katılımcı: Şöyle bir şey de söylenebilir. İcma da devreye girebilir. Şimdi sünnette de kuranda da bulamadık ya, icma olayı var. İcma da işte onun dışına çıkmak da haram. Bu nasıl işin içinden çıkılır bilmiyorum.
Abdulaziz Bayındır: İcma ile ilgili bizim Enes Hoca’nın çok güzel bir sözü var. Diyor ki; kardeşim tamam bak ehlş kitap Antakya’da toplaştık diyor, şunlar şunlar katıldı. Efendim İznik’te toplaştık şunlar katıldı. Efes’te toplaştık, Kadıköy’de toplaştık şunlar katıldı. Peki diyor bizimkiler nerede toplaştılar da bu icmayı yaptılar?
Katılımcı: Bu konuda nerede icma? Bu konuda icma nerede hani?
Enes Hoca: Kim yaptı, nerede yapıldı?
Abdulaziz Bayındır: Ve hangi konuları görüşüldü?
Enes Hoca: İcmanın ne olduğu konusunda bir icma yok.
Katılımcı: İcmayı tarif ederken şöyle işte: o zamanda bulunan müçtehitler. Allahallah, diyorsunu ki o zamanlarda onlar..
Abdulaziz Bayındır: Kayıtları nerede tutuluyor?
Katılımcı: Nasıl haberleştiler? Nasıl bir icmaya varıldı o da belli değil.
Mehmet Hoca: El Cezire kanalı o zaman yoktu.
Yahya Şenol: Ses çıkmadığı için o da hükmen kabul etmiş sayıyor. Semerkand’dan Cezayir’e bakıyorlar, bir günde haber gelmiyorsa tamam icma sağlandı.
Abdulaziz Bayındır: Sonra zaten icmanın delili yok. Delilsiz delil bu.
Katılımcı: Zaten delil olmadığı için icma ediliyor ya.
Abdulaziz Bayındır: Yok yok icmanın delili yok. Yani icmanın delil olmasının delili yok. Kıyas da öyle. Yok uymuyor. Bak delil olarak getirdikleri ayet neydi? Ayeti kerime canım. “Ve men yuşakıkır rasule min badi ma tebeyyene lehul huda ve yetebbi gayra sebilil”(NİSA 115) bu zaten kafir. Gerçek ortaya çıktıktan sonra Peygamber’den ayrı düşen mümin olmayanların yoluna giren” kimdir? Giren mümin olmayanların yoluna giren. Kim olur.
Enes Hoca: “Sebilil mumin” deki “sebil” icma anlamındadır.
Abdulaziz Bayındır: Ama ayeti bu defa bölüyor, yukarısını bölüyor, aşağısını bölüyor, “gayra sebilil mu’minin” cümlesini bir kalıp olarak alıyor oraya icma anlamı..
Katılımcı: İmam Zemahşe bunu delil olarak göstermiş.
Abdulaziz Bayındır: Tamam da nasıl bir müfessir bunu nasıl yapabilir yani.
Yahya Şenol: Ayetin devamı da “en yuşreke bihi”
Abdulaziz Bayındır: “innallahe la yagfiru en yuşreke bihi”(NİSA 116) geliyor ondan sonra. Allah kendisine ortak koşulmasını bağışlamaz.
Enes Hoca: “Sebilil müminin” de sebilil müşrikin veya kafirin” oluyor değil mi?
Abdulaziz Bayındır: Tabi.
Katılımcı: Getirdiği delilin alakası yok.
Abdulaziz Bayındır: Zaten o “la yeştemiu ummeti alel delaleh” de öyle bir olay da yok yani. Onlarda son derece zayıf olan rivayetlerdir.
Mehmet Hoca: Akşam şey yaparken dikkatimi çekti. Şimdi bu çokluk doğru üzerinde olma ehli sunnet vel cemmaat. Kuranı kerimin bir çok ayetlerinde “ve la kin nasi eksenurun nasi ya’lemun” “ve lakin nasi eksenurun nasi mu’minun” buna ne diyeceğiz?
Abdulaziz Bayındır: “Ve ma ekserun nasi ve lev haraste bil mu’minin”(YUSUF 103).
Katılımcı: Orada çokluk şeyden bahsediyor: insanlar amme onlar anlamaz ama çokluk müçtehidlerin çokluğu.
Abdulaziz Bayındır: Tamam da kimin miçtehid olduğunu kim belirleyecek.
Katılımcı: Kimin müçtehid olduğu belli değil ki. Bir de çoğunluk bizde dediğiniz zaman: o zaman Hz.Nuh’un inananları kafir olması lazım, diğerleri, çokluk oradaydı çünkü.
Mehmet Hoca: Ehli sünnet vel cemaat derken sizin o dediğiniz kalıbı burada ehli sünnet vel cemaatın içine dahil ediyor ya .Orada müçtehid falan değil yani.
Abdulaziz Bayındır: Orada oy çokluğuyla alınıyor.
Mehmet Hoca: Diyorladı ya ayak takımı dedikleri kesim o yani çokluğu oluşturan onlardır yani.
Abdurrahman Yazıcı: Şey diyorlar Hocam “kezalike ümmeten vasat” ayetini delil olarak
Abdulaziz Bayındır: İcmaya delil olarak mı? İşte bu muflislerin şeyi..
Katılımcı: Mesela şöyle bir ayet var müminlerin güzel gördüğü şey AllahuTeala katında da güzeldir. Şimdi bunu da kendine delil gösteriyor.
Abdulaziz Bayındır: Öyle bir hadis var. “Maare müslümane hasene”. Bunların hiç birisi delil olmaz. Çünkü AllahTeala diyor ki:”yevme ekmeltu lekum dinekum”(MAİDE 3) artık kemale erdirdim. Kemalden sonraki her hareket fesattır o artık. Yani dağın zirvesine çıktınız. Ondan sonraki her adımınız sizi aşağıya getirir. Daha çıkacak bir yer yok çünkü. Ama bizimkiler diyor ki; eksikleri icma ile tamamlarız diyor. E kemale eren bir dinin eksiği olur mu? Peki böylece bu günkü dersimizi de tamamlamış olduk. Ama burada şu da oldu yani. Secdede tespih çekileceği Araf’ın son ayetiyle, secde de ruku da ister istemez.