Hz.Muhammed’in(S.A.V.) Tebyin Görevi

24 Mart 2012 tarihinde yayınlandı. görüntülenme Mukayeseli Fıkıh Müzakereleri

Euzubillahimineşşeytanirracim

Bismillahirrahmanirrahim

Fatih Orum: Bu gün Nahl suresinin 44. Ayetinden hareketle Rasulullah’ın tebyin, yani geleneksel anlayışla ifade edersek; kuranın açıklanmaya, detaylandırılmaya, tafsil edilmeye ihtiyacı olan yerlerini açıklama görevi üzerinde konuşacağız. Şimdi niçin bu konuyu gündeme getirdik? Şundan dolayı: daha önce de hatırlayacaksınız Rasulullah’a, iman, itaat ve ittiba konusunu konuşmuştuk burada. Bazı ayetler var. Bu ayetler dini içerikli her çalışmada ve her konuşmada müsellemat kabilinden, böyle bilmiyorum tabir hoş olur mu ama yine tırnak içerisinde joker gibi ezbere okunmakta ve karşıdaki insana bir mesaj verilmekte. Muhataba ve diğer muhataplara.

– Yani bakın, sınırlarınız bunlar bu sınırlar çerçevesinde konuşunuz. Bizim genel prensiplerimiz, sabitelerimiz budur.

Nedir bu sabiteler prensipler? İlk okunan guruptaki ayetler- daha önce okumuştuk- Allah ile birlikte Rasulullah’a itaatı emreden ayetler. İşte bakın Allah Resulüne de itaati emrettiğine göre demek ki hüküm teşriinde Rasulullah’ın da bir görevi, bir yetkisi, bir sorumluluğu var.

Bir başka ayet Necm Suresini 3. Ayeti: “Ve ma yentıku anil heva”. İşte bak burada Rasulullah hevasından konuşmamakta, dolayısıyla Onun konuştuğu şeylerin vahiy kaynaklı olduğuna dair yine karşı tarafa bir şey verilmekte. Sünnet diyoruz, çünkü sünnetin vahiy kaynaklı bir rolü var. Sen sakın bunu hafife alma gibisinden yine bir sınır çizme.

Ve üçüncü gurupta da Nahl suresinin 44. Ayeti zikredilmekte. İşte bakın “ve enzelna ileykez zikra li tubeyyine lin nas” deniyor. Rasulullah’ın tebyin görevi var, kuranı kerimdekileri açıklama görevi var. Onun açıklamaları olmadan kuranı kerimin anlaşılamayacak ve asla uygulanamayacak hükümleri vardır gibi, sünnete bir konum oluşturma,onun meşruiyeti ve dindeki yetkisi bağlamında bu üç gurup ayet yani Rasule iman ve itaat emreden ayetler: Necm suresinin 3. Ayeti ve Nahl suresinin 44. Ayeti kendisine en fazla atıfta bulunulan ve herkes tarafından neredeyse ezbere bilinen ayetler.

İşte biz bu dersimizde Nahl suresinin 44. Ayetinin gerçekten bu konu ile irtibatı kurulabilir mi kurulamaz mı? Onun peşine düşeceğiz. Gerçekten bu ayette anlatılmak istenen nedir? Ve şu sorulara cevap arayacağız: Rasulullah’ın tebyin görevine delil getirilen Nahl suresinin 44. Ayetinin surenin 43. Ayetiyle arasında bir irtibat var mı? Yok mu? Önce bunu tespit etmeye çalışacağız. Şayet 44. Ayetin 43. Ayetle bir irtibatı varsa bu irtibat anlama etki eden yani 44. Ayeti anlamaya etki eden bir irtibat mı? Evet anlama etki eden bir irtibat varsa, bu anlam ayete verilen geleneksel anlamla örtüşüyor mu? Yani 43. Ayeti aldığımızda anlama etki eden bir  irtibat varsa, bu yeni ortaya çıkan anlam geleneksel anlamla örtüşmekte mi? Şayet iki anlam birbiriyle örtüşmüyorsa bunun bir pratik değeri var mı? Bunu takip edeceğiz.

Ve çalışmada ayet olarak konuştuğumuzda “ve enzelna ileykez zikra li tubeyyine lin nasi ma nuzzile ileyhim leallehum yetefekkerun” ifadesini kast etmiş olacağız. Nahl suresinin 44.ayeti. Yani “sana da bu zikri indirdik, kendilerine indirilenin ne olduğunu o insanlara tebyin edesin -tebyin edesin diyoruz şu an, o tebyinin ne olduğunu anlamaya çalışacağız- belki tefekkür ederler” mealindeki ayet.

Şimdi bu ayeti fıkıh usulü eserlerinde, tefsir eserlerinde, furu fıkıhta ve meallerde izini takip edeceğiz. Nasıl ele alınmış, nasıl anlam verilmiş, hangi konlarla irtibatlandırılmış.

Fıkıh usulü eserlerini taradığımızda ayetin şu konu başlıkları altında geçtiğini, bu ayete atıfta bulunulduğunu götüyoruz. Nedir bu konular:

Sünnetin meşruiyeti ve mahiyeti. Yani hucciyetü sünneh gibi başlıklar altında ve sünnetin fonksiyonu, bağlayıcılığı gibi konular altında fıkıh usulünde bu ayete atıfta bulunuluyor. İşte bakın sünnet diyoruz ya, işte niçin sünnet diyoruz, bizim için bir anlamı niçin sünnetin var denildikten sonra “ve enzelna ileykez zikra li tubeyyine lin nas”(NAHL 44) ifadesi, ayeti zikrediliyor. Rasulullah’ın beyan görevi başlığı altında fıkıh usulü eserlerinde, beyan konusu işlenirken yine bu ayete çok fazla atıfta bulunuluyor fıkıh usulü eserlerinde. Tahsis konusu içerisinde bu ayet çokça zikrediliyor fıkıh usulü eserlerinde. Mesela kuranın kuranı tahsisi diye bir mesele açılıyor fıkıh usulünde. Kuran kuranı tahsis eder mi etmez mi? Yani bir ayet bir başka ayeti umumunun anlamını daraltır mı daraltamaz mı? Bir kısmı bu ayeti dillendirerek diyor ki; hayır böyle bir şey yapamaz. Niçin yapamaz? Çünkü işte bu Nahl suresinin 44.ayeti kuranın bir ayetinin bir başka ayetini tahsis etmesinin önünde engeldir. Nasıl engeldir? Bu ayete göre kuranın tebyin görevi sadece Rasulullah’a verilmiştir. Tahsis de bir beyandır. O halde kuranın kuranı tahsisi mümkün değildir. Kuranı tahsis edecek olan tek şey Rasulullah’ın bir sünnetidir. Çünkü bu görev Ona verilmiştir denilerek bu ayeti dile getirenler ve hayır ayet buna mani değildir, kuran yine kuranı tahsis edebilir şeklinde cevap verenler: böyle bir tartışma vardır fıkıh usulünde. Yine hakeza kuranın sünneti tahsisi meselesiyle ilgili bu ayete atıfta bulunulmakta. Kuran sünneti tahsis edebilir mi? Yani Rasulullah bir hüküm koyuyor, bir teşri de bulunuyor. Bu hükmün umumunu daha sonra inen bir ayet tahsis edebilir mi? Deniliyor ki bu ayete atıfta bulunularak: hayır, kuran Rasulullah’ın sünnetini tahsis edemez. Çünkü tahsis bir beyandır, beyan sadece Rasulullah’ın yapabileceği bir şeydir bu ayete göre. Dolayısıyla kuran sünneti tahsis edemez diyenler olduğu gibi, yok hayır bu ayet buna engel değildir diyenler var yine fıkıh usulünde. Böyle bir tartışma var. Bu tartışmalar esnasında bu ayete atıfta bulunuluyor.

Bir başka konu nesih. Kuran sünneti nesh edebilir mi? Yine bu ayeti ileri sürerek, hayır kuran sünneti nesh edemez. Çünkü nesih bir beyandır ve beyan Rasulullah’a verilmiş görevdir diyenler var. Buna karşı çıkanlar var. Peki sünnet kuranı nesh edebilir mi? Sadece İmam Şafi bu ayeti ileri sürerek bunun mümkün olamayacağını söylüyor. Diğerleri de bu ayetin buna delil olamayacağını bu ayetin sünnetin kuranı da nesh edebileceğini mümkün olduğunu söyleyenler var. Yani nesh konusunda da bu ayete atıfta bulunuluyor.

Tearuz üst başlığı altında yine bu ayete atıfta bulunuluyor. Diyorlar ki; ayet ve hadis-sünnet tearuz ederse biri aynı konuda bir hüküm bildirir diğeri aynı konuda farklı bir hüküm bildirirse ortada bir tearuz vardır. Bu durumda ne yapılacaktır şeklinde bir soruya bazı fıkıh usülcüleri bu ayeti delil getirerek sünnetin kurana taktim edilmesi gerektiğini çünkü sünnetin açıklayıcı, daha fonksyonel olduğunu söylüyorlar. Mesela İbni Hazm, El İhkam isimli usul eserinde diyor ki; bir adam bir meseleyi iki ayrı müftüye danışsa ve birisi Allah şöyle buyurdu diyerek cevap verse. Diğeri Rasulullah böyle dedi diyerek cevap verse, o adam Rasulullah’ın söylediği sözü dikkate almalı. Çünkü bu ayet kuranı açıklama görevinin ki yani daha işlevsel, fonksiyonel olanın sünnet olduğunu dalalet etmektedir diyorlar. Bu görüşe katılmayanlar da var. Hatta belki çoğunluktalar bunlar. Hayır bu ayetten bu çıkmaz diyenler var.

İçtihadın meşruiyeti ve taklidin zemmi konusunda bu ayeti dile getiriyorlar yine fıkıh usulünde. Yani bakın bu ayete göre içtihat meşrudur. Hangi bölmü: “le allehum ve yetefekkerun” bölümü. Mesela içtihadın ve kıyasın delili olarak öne sürenler var ayetin sonundaki ifadeyi. Yine hakeza kıyasın ve içtihadın geçersizliği konsunda bu ayeti dile getirenler var, tam tersi. Ayrıca lafızlar ilgili de bu ayete fıkıh usulünde yine atıfta bulunuluyor. Mesela  diyorlar ki; Aliİmran suresinin 7.ayetine göre yüce Allah kitabın ayetlerini muhkem ve müteşabih olarak ayırdığını söylüyor ancak bu Nahl suresinin 44.ayetini dikkate alırsak, aslında kuranın ayetlerinin sadece muhkem ve müteşabihlerden olmadığını, ayrıca mücmel ayetlerinin de olması gerektiğini. Şayet kuranın mücmel ayetleri olmasaydı bu defa Rasulullah neyi tebyin edecekti? Demek ki Rasulullah’a tebyin görevi verildiyse kuranı kerimdeki ayetler sadece muhkem ve müteşabih değil, ayrıca mücmel ayetler de vardır şeklinde böyle bir çıkarımda da bulunuyorlar bu ayeti şey yaparak. Fıkıh usulünde genel olarak ayete bu konu başlıkları altında atıfta bulunuluyor.

Tefsir eserlerinde peki ayete ne şekilde bakılıyor? Ne şekilde ayet ele alınıyor? Öncelikle 43.ayet. Yani görmektesiniz: “ve ma erselna min kablike illa ricalen nuhi ileyhim fes’elu ehlez zikri in kuntum la ta’lemun” ifadesinin tefsir eserlerinde bir sebebi nüzulünden bahsedilmekte. O da işte, hemen hemen bu tefsirlerin tamamının mutabık olduğu bir mesele. Deniliyor ki, ve tefsirler hakikaten bu konuyu çok güzel ele alıyorlar. Bu 43.ayeti kurgusunu çok güzel yapıyorlar. Kuranı kerimden bir takım ayetleri delil getiriyorlar ve diyorlar ki; bakın bu ayetlerde Mekkelilerin Mekke’de Rasulullah’a bir itirazı var. Bu ayet yani Nahl suresinin 43.ayeti bu itiraza binaen inmiştir. Nedir o itiraz? Diyorlar ki; bir beşerden resul olamaz. Yani resul dediğimiz,peygamber dediğimiz şey insan olamaz. Olmamalı. Melek olmalı, olağan üstü özellikleri,güçleri,yetileri olmalı. Yüce Allah da 43.ayette Mekkeli müşriklere şu cevabı veriyor. Diyor ki: siz beşer resul olmaz mı diyorsunuz? Aranızda ehli kitaptan insanlar var, bir sorun bakalım onlara beşer resul olur mu, olmaz mı? “fes’elu ehlez zikri” aranızdaki o ehli kitaba bir sorun bakalım ne diyecekler. Onlara sorduklarında ne diyecekler? Tabiki olur diyecekler. Çünkü adamların inandığı İsa,Musa bütün peygamberler beşer. İşte Yüce Allah Mekkeli müşriklerin bu itirazını, Rasululah’a ileri sürdükleri bu itiraza bir cevap olarak bu ayeti indirdi ve onlara siz bu konuda böyle bir itirazda bulunuyorsanız aranızdaki ehli kitaba sorun onlar size bunun ne olduğunu söylerler. Eğer bu konuda herhangi bir bilginiz yoksa, demek istiyor diyorlar. Ancak 44.ayete gelindiğinde tefsir eserlerinde, iş tamamen değişiyor. Hiç bir tefsirde şu ana kadar taradığımız 43.ayet ile 44.ayet arasında herhangi bir irtibat kurulmuyor. 44.ayete geçiliyor ve deniliyor ki; “ve enzelna ileykez zikri li tubeyyine lin nasi” Rasulullah’ın tebyin görevine dairdir. Hatta bazı tefsirlerde fıkıh usulü eserlerindeki bilgileri aratmayacak detaylar veriliyor. İşte bu nasıl olmaktadır, Rasulullah’ın kuranın mücmel ifadelerini, müşkil ifadelerine, hafi ifadelerini, aam ifadelerini, mutlak ifadelerini,açıklar, tahkik eder, tahsis eder şeklinde tefsirler 44.ayete bu şekilde yani tamamen fıkıh usulü eserlerindeki gibi bakıyorlar. Bağımsız olarak. Mesela İbni Kesir bu ayetle ilgili diyor ki,şu tefsiri yapıyor:

“Sen kendine indirilenin manasını bildiğin, ona arzulu olduğun, ona ittiba ettiğin için ve ayrıca bizim de senin yaratılanların en üstünü Ademoğlu’nun efendisi olduğunu bilmemiz sebebiyle sana bu zikri, kuranı indirdik. Sen ondan mücmel kalanı onlara açıklarsın müşkil olanları da beyan edersin”.

Razi şunu söylüyor:

Yahya Şenol: Burada şeyi sormak istiyorum ben: hani bu tefsiri yaparken tefsir ilmine ait iki tane şey kullanıyor, yada fıkıh ilmine ait diyelim, iki tane kavram: mücmel ve müşkil. Peki kuranı kerimin ilk nazil olduğu zamanda bu iki kavram varmıydı da bu şekilde hitap etmiş olsun.

Fatih Orum: Zaten mücmel ve müşkil, daha doğrusu

Yahya Şenol: Veya ilk indiğinde sahabe bu ayeti nasıl anladı gerçekten. Mücmel ayetler var, müşkil ayetler var. Bunları Peygamberimiz açıklıyor mu? O şekilde mi?

Fatih Orum: Mücmel, müşkil, hafi, zahir, nas fıkıh usulündeki lafızlar bölümünde anılan bunların hiç biri bir kere kurani kavramlar değil. Tek bir bu lafızlar bölümünde kullanılan iki kelime sadece iki kavram kurani kavram. Biri muhkem, biri müteşabih. Bu da zaten kuranın dışındaki farkl bir anlamda kullanıyorlar. Dolayısıyla bunlar daha sonralarda oluşturulmuş kavramlar.

Yahya Şenol: Daha sonra oluşturulmuş kavramları

Fatih Orum: Sabki bu ayet indiğinde insanlar;

– Zaten kuranın mücmel ifadeleri var biz bunları biliyoruz, müşkil ifadeleri var hah! işte onları demek ki Rasulullah

Bu tamamen kurgusal. Bütün kavramlar sonradan oluşturulan kavramlar. Oradaki “li tubeyyine” ifadesine bu defa kafada öncden oluşturulan işte, kuranın mücmeli var, müşkili var, hafisi var, şu su var, bu su var.. bunları Rasulullah tebyin eder. Peki bunun ayeti var mı? İşte ayeti de bu. Zaten bu noktaya nasıl gelindiğini öyle bir tespitte bulunacağız. Önce oluşturulmakta ondan sonra kuranı kerimden bir delil aranmakta. Ve arandığında da çok rahat bulunmakta. Çünkü kuran buna çok müsait.

Razi diyor ki tefsirinde: ayetin zikrin Resulullah’ın beyanına ihtiyaç duyduğunu gösterdiğini söylüyor. Ve bazılarının şöyle dediğini rivayet ediyor. Bu ayetleri, Fahrettin Razi: “Beyana muhtaç olan şey mücmeldir”. Yani mücmelden kastedilen şu; mesla verilen aslında bir iki örnek var. Hepimizin bildiği örnklerden. Deniyor ki; “ve ekımıs salat” ifadesi kuranı kerimde geçmekte. Salat kelimesi Rasulullah’ın tebyin yapmadığı müddetçe asla muhatapları tarafından anlaşılamayacak ve ugulanamayacak mücmel bir ifadedir. Bu mücmel ifade ancak onun yapmış olduğu açıklamayla bilinir. İşte bu açıklama görevi kendisine verilmiştir. Bunun delili de Nahl suresinin 44.ayetidir. Nassın zahiri kuranın tamamının mücmel olmasını gerektirir. Yani şunu diyor; “ve enzelna ileykez zikri li tubeyyine lin nas” aam bir ifadedir. Demek ki kuranın hepsi aslında mücmel böyle bir görev verildiyse diyenler varmış.

Katılımcı: Hocam mücmel burada anlaşılamayan şey mi demek?

Fatih Orum: Anlaşılamayan evet. İşte bu husustan dolayı bazıları her ne zaman kuran ile hadis arasında bir tearuz olursa hadise uyulması gerekir. Çünkü kuran mücmeldir. Bunun delili ise bu ayettir”. Yani Nahl44. Beyana muhtaç olan şey mücmeldir. Nassın zahiri kuranın tamamının mücmel olmasını gerektirir”. Yani “ve enzelna ileykez zikra” yani.

“İşte bu husustan dolayı bazıları her ne zaman kuran ile hadis arasında bir tearuz olursa hadise uyulması gerekir. Çünkü kuran mücmeldir. Bunun delili ise bu ayettir. Haber bu ayetin delaletiyle hadis kitabın açıklayıcısıdır. Mübeyyin ise mücmele takdim edilir”.

Razi bu görüşe şöyle cevap verir; kuranın bir kısmı muhkem bir kısmı müteşabihtir. Muhkem olanın mübeyyen olması gerekir. Böylece kuranın tamamının mücmel olmadığı, aksine onda mücmel olan bazı ayetlerin bulunduğu sabit olumuş olur. O halde “li tubeyyine lin nasi ma nuzzile ileyhim” ifadesi mücmel olanları manasına hamledilir” diyor.

Şimdi, Konyalı Mehmet Vehbi ise ayete şöyle anlam veriyor; “ve habibim nas’ın ahvalini ıslah için nas’a inzal olunan ahkamı senin nas’a açık surette beyan etmen için biz kuranı sana inzal ettik ki senin ahkamı beyan edip onlara doğru yolu gösterdiğinden me’mul ki onlar delailin hak ve davanın sadık olduğunu düşünürler ve kuranın muciz olduğunu bilir veviman etmekle müstefit olurlar”.

Ömer Nasuhi Bilmen şöyle tefsir ediyor; “ve sana da bşr mevize bir tezkir olan kuranı indirdik ki kendilerine iki alemde de vesileyi sadidler olmak üzere indirilmiş olanı vazifeyi diniyelerini, usulü diniyeyi ve ilahi emirleri ve nehiyleri nas’a açıkça anlatasın en fasih, en vazih hir lisan ile onları irşada çalışasın”.

Şimdi, Maturidi’nin burada çok özel bir yeri var. Tevilatül Kuran. Maturidi ise ayeti şu şekilde tefsir ediyor. Diyor ki; “sana bu zikri onlara kitaplarında yaptıkları tahrif, tebdil ve tağyiri tebyin etmen için indirdik ki bu senin risaletinin delili olsun”. “Sana bu zikri onlara kitaplarında yaptıkları tahrif, tebdil ve tağyiri tebyin etmen için indirdik ki bu senin risaletinin delili olsun”. Şimdi bu çok anlamlı

Yahya Şenol: Öncekilerden farkını ortaya koyabilirmiyiz?

Fatih Orum: Şimdi bunun, hani biraz önce genel bir ifade kullandım: 43.ayet ile 44.ayetin irtibatını kopararak 44.ayeti tamamen Resulullah’ın tebyin görevi bağlamında ele alıyorlar. İşte Maturidi illa Maturidi. Maturidi hariç. Maturidi 44.ayete çok güzel bir anlam veriyor tefsirinde. Niçin çok güzel olduğunu biraz sonra o ayetin diğer bağlantılarını göreceğiz. Orada şey yapıcaz. Yani bir kere Resulullah’ın beyan görevini farklı anlıyor ve fıkıh usulünde yada tefsirlerin genelinde anlandığı şeklinde anlamıyor bu ayeti tefsir ederken. Şunu diyor; sana bu kitabı indirdik. Senin bu kitabı insanlara tebyin etmen sonucunda ortaya çıkacak olan şu: sen sana indirdiğimiz ayetleri onlara okudukça onların ellerindeki kitapta ne gibi değişiklikler yaptığı, ne gibi tahrifler yaptığı, ne gibi tağyirler yaptığı ortaya çıkacak. Sana indirilen her ayet onların yapıp ettiklerini ortaya çıkaracak ve işte bu onlar için bir delil olacak. Nasıl bir delil? Bu adamın söylediği şeyler doğru,vahiy ürünü olmalı ki bizim kitabımızda yaptığımız her şeyin doğrusunu ortaya koyuyor. Zaten biraz sonra göreceğiz, ayette de bu anlam var.

Yahya Şenol: En önemli fark şu o zaman değil mi? Yani bundan önceki Maturidi’nin dışında kalanların Peygamber Efendimizin tebyinine verdikleri mana şu: kuranı kerim geliyor, kuranın içinde anlaşılmaz bazı yerler var. Pey. Efendimiz bunun dışında bağımsız olarak bu anlaşılmaz görünen ayetleri açıkmıyor. Maturidi’nin söylediği: Pey.Efendimiz kendisine indirilen kuranı tebliğ etmekle önceki kitaplarda gizli kapaklı olan bazı şeyleri açığa çıkarıyor.

Fatih Orum: Bu çok önemli, evet.

Yahya Şenol: Burada tebyin kuranın tebyini değil de kurandan öncekilerin tebyini. Öyle de diyebiliriz.

Fatih Orum: Aynen öyle.

Ali Rıza Demircan: Kuranı kerimin ayetleri bugünkü taksimat. Şimdi dıştan İmam Hatip Lisesinin zeki bir öğrencisi şu iki ayete baktığı zaman “ve ma erselna min kablike illa ricalen nuhi ileyhim fes’elu ehlez zikri in kuntum la ta’lemun”(NAHL 43),”bil beyyineti vez zubur” “bil beyyinat”ın başındaki “ba” “erselna”ya gittiğine göre, bu iki ayetin bağlantısı var. Şimdi soru burada şu, ona da bir bakarsın. Şu anda cevap. Bu ayetler yani ilk Osman mushafında da iki ayet şeklinde mi verilmiş? Ayrı ayrı mı verilmiş. Ama ayrı ayrı da verilse bir arada da verilse “ba” ya belirli bir müteallak lazım. Dolayısıyla ayetin zahiri bu iki ayetin bir biriyle bağlantılı olduğunu gösteriyor.

Fatih Orum: Şu haliyle öyle evet. Şu haliyle öyle. Ama dediğiniz

Ali Rıza Demircan: Yani Maturidi’nin şansı burada her halde kendisinden önce gelen müfessirler az, onların etkisinde kalmadan

Fatih Orum: Ama kendisinden öncekilerde de bu klasik var. Yani o Maturidi Hicri 4.asır ama biz Şafi’de görüyoruz aynı anlayışı. Mukatil B. Süleyman’da görüyoruz, Taberi’de görüyoruz, İbni Kesir hakeza. Maturidi yani etkilenmemiş.

Yahya Şenol: 43’ü 44 ile beraber anlamış diyelim.

Fatih Orum: Şimdi bunun furu fıkıh eserlerinde ele alınışını da bir taradık. Bizim furu eserlerinde bu ayet aynen fıkıh usulü eserlerindeki gibi atıfta bulunulan yerlerde hep şu var: işte bak bunu niçin zikrettik, bu hadisi? Çünkü Rasulullah’ın tebyin görevi var, ancak o şekilde anlarız anlayışı furu fıkıhta da var.

Bir de işte meallere yansıması var. Bizim

Yahya Şenol:Belki şey olabilir, hani Furu fıkıh eserlerinde

Fatih Orum: Yani tabi usul eserleri işin nazariyatını, teorisini anlatan eserler, furu da işte bizim bildiğimiz bütün meseleleri teker teker ele alıp, ayrıntılı bir şekilde delillendiren,tartışan ve sonuçta bir hükme caizdir, değildir,helaldir,mekruhtur şeklinde ayrıntılı bir şekilde bizim fıkıh dediğimiz, ibadetler,muamelat,nikah,feraiz bütün bu konuları ele alan kitaplar. Yani usulün üretim safhası denilebilir.

Yahya Şenol: Su bulununca teyemmüm bozulur

Fatih Orum: Furu fıkıhtaki bir kaide, evet.

İşte, meallere yansıması var. Meallerde de aynen şu ana kadar konuştuğumuz şekliyle aynen yansıyor. Mesela iki meal örneği vermek istiyorum. Birincisi Türkiye Diyanet Vakfı’na ait meal:

“İnsanlara kendilerine indirileni açıklaman için ve dülüşüp anlasınlar diye sana da bu kuranı indirdik”.

Bu meal türkçe meallerin hemen hemen tamamında ufak tefek kelime farklılıklarıyla aynen korunmuş. Hatta bazen parantez içi açıklamalarla bu teyid edilmiş. Mesela bir örnek vermk istiyorum. Bir meal; “sonra da bütün insanların iyiliği,kurtuluşu için ana hatları  vahyedilen konuları mücmelleri ayrıntılı açıklaman için okunması ibadet olan övünç kaynağı kuranı bölüm bölüm sana indirdik. Umulur ki düşünmelerine, incelemelerine vesile olur”. Şimdi mealler, biraz önce tefsir eserlerinde bir istisnadan bahsetmiştik. Meallerde de yaptığım taramalarda istisna denilebilecek bir meal var. O da Muhammed Esed’in meali. Şöyle anlam vermiş. Çevrilmiş türkçeye ama ingilizce orjinali de bu anlama uygun. Hakan ile bakmıştık ona. Şöyle demiş; “ve biz sana da bu uyarıcı kitabı indirdik ki, insanlara başından beri indirile gelen mesajın aslını olanca açıklığıyla ulaştırasın ve onlar da böylece belki düşünürler”.

Yahya Şenol: Buradaki tebyin kelimesine açıklamak manası değil de ulaştırmak yani tebliğ etmek manası vermiş.

Fatih Orum: Şimdi, şu ana kadar konuştuklarımızı toparlayacak olursak şunları söyleyebiliriz: ilgili ayete geleneksel anlayışta sünnetin meşruiyeti ve Rasulullah’ın beyan görevi üst başlığı altında, içtihadın beyanın kapsamına girip girmediği. Beyanın tehirinin caiz olup olmadığı. Kuranın yine kuranla beyanının, neshinin ve tahsisinin mümkün olup olmadığı. Kuran ve sünnetin tearuzu durumunda nasıl hareket edilmesi gerektiği gibi konularla ilgili olarak atıfta bulunulmuştur fıkıh usulü ve tefsir eserlerinde. Aynı ayetten hareketle bazıları kuranın yaptığı beyanın ve kuranın sünneti neshinin ayetin kapsamına girdiğini söylerken, bazıları aksi görüşü bildirmiş. Yine ayete göre bazıları sünnetin kuranı nesh edebileceğini bazıları da yine bu ayetten hareketle nesh edemeyeceğini söylemişler. Fıkıh ve tefsir eserlerindeki bakış açısı türkçe meallere de yansımış. 44.ayet Rasulullah’ın beyan görevi ile ilişkilendirilerek tercüme edilmiştir. Bu noktaya kadar vardığımız sonuç bu.

Yahya Şenol: O zaman o “tebyin” kelimesiyle türkçe manası tam olarak açıklamak kelimesi kastedilmiş oluyor değil mi?

Fatih Orum. Evet.

Şimdi, tefsir eserlerindeki şu ana kadar yapmış olduğumuz tarama sonucunda çıkan şey 43.ayetin Mekkeli müşriklerin ileri sürdükleri beşer resul itirazına cevap olduğu hususunda ittifak var. Hakikaten çok güzel kurgulanmış 43.ayet tefsir eserlerinde. Yani tefsirlerde eşine az rastlanılan diğer ayetlerle irtibatı kurularak işlenen nadir konulardan birisi belki. 43.ayet ile ilgili bütün ayetler bütün tefsirlerde ortaya konulmuş. Bakın işte Mekkeliler Rasulullah’a şu şekilde itirazda bulunuyorlardı. Nitekim daha önceki resullerede bu şekilde itirazda bulunmuşlardı. İşte resullerin beşer olması Allah’ın sünnetidir, sünnetullahtır. Nitekim bununla ilgili şu ayetler vardır şeklinde kurgu çok güzel. Ama 44.ayete geldiğinde her şey değişiyor. Bu defa onun tamamen Rasulullah’ın tebyin görevinin delili olarak tefsirlerde 44.ayet ele alınıyor.

Katılmcı: Halbuki o iki ayet arasında da çok güçlü bağ var.

Fatih Orum: Şimdi, yine 43.ayetteki “li tubeyyine lin nasi ma nuzzile ileyhim” ifadesi Rasulullah’ın beyan görevine hammedilince, ayetin sonundaki “ve leallehum yetefekkerun”(NAHL 44) ifadesi için peki tefsirlerde neler söyleniyor? Mesela Serahsi diyor ki fıkıh usulünde -Razi bunu tefsirine de almış bunu da göreceğiz- “Resulullah’ın beyanından sonra insanlar amel edebilmek için kendilerine indirilenler konusunda tefekkür etsinler” diye yorumlamış. Yani Resulullah tebyin edecek “ve leallehum yetefekkerun” da işte, müminler de düşünecekler, ona göre şey yapacaklar.

Serahsi ayetin bu kısmı için “belki şer-i deliller konusunda tefekkür ederler veya kuranın nasıhini ve mensuhunu bilirler” diye bunu şey yapıyor.

Abdulaziz Bayındır: Topu taca atmak, başka bir şey değil.

Fatih Orum: Aynı ifade bazıları tarafından da içtihadın gerekliliğinin, taklidin caiz olmadığının delili olarak ileri sürülüyor bu “ve leallehum yetefekkerun” ifadesi. Daha da ilginci 43.ayete verilen anlam başka ayetleri anlamada da kriter olarak kullanımıyor. Bu defa 44.ayete böyle bşr anlam verince kuranın diğer ayetlerine de bu defa bu bakış açısıyla bakılıyor. Diğer ayetleri de anlamaya etki ediyor. Nedir mesela? Biraz önce söyledik, Aliİmran 7.ayetinde diyorlar ki; burada her ne kadar Allah ayetleri muhkem ve müteşabih olarak ayırdıysa da,hayır sadece iki kısım değil. Bir kısım daha vardır, o da mücmel ayetlerdir. İşte onun delili de bu ayettir.

Ancak bir husus var, onu da mutlaka dile getirmemiz gerekiyor. Gerçi bununla ilgili sonunda yorum yapacağız ama. Ebul Ala El Ferra, Cessas, Serahsi, Amidi, Şirazi gibi usulcüler fıkuh usulü eserlerinde “li tubeyyine lin nasi” ifadesi için: burada kastedilen tebyin değil tebliğdir. “El ıshar vel kitma” ifadesini kullanıyor. “El muradu bihi et tebliğ el ıshar ve la kitma” ifadesini kullanıyorlar

Abdulziz Bayındır: Kuranın verdiği anlamı veriyorlar yani.

Fatih Orum: Burada aslında ortaya çıkartmak, gizlememek ve tebliğ etmek. Ancak bu usülcülerin, saydığım bu usülcülerin tamamı bu ifadeyi bu anlamı şundan dolayı veriyorlar: sadece muhataplarına muhaliflerine katılmadıkları bazı konularda muhalifleri bu ayeti delil getiriyor, onlar; yok sizin anladığınız gibi değil burada tebliğdir demek için yapıyorlar, eserlerinin başka yerlerinde bu ayeti aynen Resulullah’ın tebyin görevi bağlamında yine kullanıyorlar. Burası çok önemli. Yani mesela Serahsi bir yerde hayır diyor, cevap verirken ama bunu diyor. Zahirilere cevap verirken diyor ki; oradaki ifade tebliğ ifadesidir diyor. Ama aynı eserinin beyan bölümünde bu ayeti Resulullah’ın tebyin görevi bağlamında zikrediyor.

Yahya Şenol: Peki Maturidi de var mı aynı şey.

Fatih Orum: Maturidi de sadece bu ayete baktım.

Yahya Şenol: Maturidi de orada öyle deyip başka yerlerde tekrar o ayeti klasik manada

Fatih Orum: Mümkündür ama bu ayeti Maturidi çok güzel tefsir ediyor. Başka yerlerde? Tabi taramak lazım.

Ali Rıza Demircan: Bir daha tekrar edermisin?

Fatih Orum: Şimdi Hocam, usulcülerin bir kısmı bu ayeti yeri geldiği yerde

Yayha Şenol: Maturidi’nin görüşü ne?

Ali Rıza Demircan: İhtilaf ettikleri konuda dedin değil mi?

Fatih Orum: Hocam diyor ki Maturidi, ayeti şöyle tefsir ediyor “ma enzelna ileykez zikri”; “sana bu zikri onlara kitaplarındaki yaptıkları tahrif, tebdil ve tağyiri tebyin etmen için indirdik ki, bu senin risaletinin delili olsun”.

Ali Rıza Demircan: Şimdi bak güzel kardeşim! Şu ders bana kuranın ayetlerinin birbirini açıkladığını, bütünden hareket edilmedikçe hiç bir konuyu ciddi manada anlayamayacağımızın delilini verdi. Bakın başka sureye gitmeye lüzum yok. Aynı Nahl suresinde “ve ma enzelna aleykel kitab”

Fatih Orum: Hocam, oraya geliyorum. Aldım hocam

Ali Rıza Demircan: “İlla li tubeyyine lehumullezihtelefu fihi”(NAHL 64) buradan hareket ederek zaten

Abdulaziz Bayındır: Ne kadar açık ve net. Anlatacakmış. Kuranı kerim hiç bir kapalı kapı bırakmıyor, ama ne yapalım işte böyle

Ali Rıza Demircan: Aynı Hahl’de “ve nezzelna aleykel kitabe tibyanen li kulli şey”(NAHL 89) buyuruyor. Fatihciğim bilirsin o ayetleri.

Fatih Orum: Peki şu aşamaya kadar bir fotoğraf çektik, görüntüyü gösterdik. Peki olması gereken ne? Dersin başında dört tane soru sormuştum. 43.ayetin 44.ayetle irtibatı var mı? Varsa bu anlama etki eden bir irtibat mı? Anlama etki eden irtibatsa çıkan anlam geleneksel anlayışla örtüşmekte mi? Örtüşmüyorsa pratik değeri nedir bunun? Biz bunun peşindeydik. Şimdi Nahl suresinin 44.ayetinin kuran açısından değerlendirilmesi üst başlığı altında; birincisi ayetin kuran bütünlüğü açısından değerlendireceğiz. Mekkeli müştiklerin Resulullah’a itirazı var. Hakikaten kuranın çeşitli ayetlerinde “hel ha za beşerun mislikum” diyor, yani beşerden olur mu hiç diyor, yiyor içiyor, bizim gibi dolaşıyor. Böyle olmaz, şöyle yapmalu, böyle etmeli, melek olmalı gibisinde bir sürü itiraz var. Tefsirlerde bu itirazı çok güzel şey yapıyor. Mesela Yunus suresinin 2.ayetinde “e kane linnasi aceben en evhayna ila raculin minhum: kendi içlerinden bir kişinin kendilerine resul olarak gönderilmesine, vahyedilmesine niçin şaşırıyorlar” gibi ifadeler veya “ve ma erselna min kableke minel murseline illa innehum le ye’kulnet taame ve yemşune”(FURKAN 20) bütün bu gönderilen resullerin bu şekilde olduğu, bunun sünnetullah olduğu, insan olduğu. Başka bir ayette Yusuf suresinin 109.ayetinde “ve ma erselna minkablike illa ricalen nuhi ileyhim min ehlil kura”. Yani gökten değil yerden, içinizden birisi.

Ali Rıza Demircan: Hem de bedevi değil.

Fatih Orum: Yani sizlerden biri. Gökten dğil yerden birisi. Veyahut “kul lev kane fil ardı melaiketun yemşune mutmainnine le nenzelna aleyhim mines semai meleken resula”(İSRA 95); şayet yeryüzünde yaşayanlar melekler olsaydı onlara elçi olarak melek gönderilirdi. İnsanlar yaşadığı için insan gönderiliyor şeklinde sürekli kuranı kerim bu meseleyi insanların gündeme getirdiğini gösteriyor ve cevaplar veriyor. İşte o ilk 43.ayette de Mekkelilere diyor ki; bu konuda şüpheniz, sorununuz varsa, aranızda ehli kitap var. Onlar her resulün insan olduğunu çok iyi bilirler, sorun onlara! Onlar size anlatsın. Geldimi sorun onlara, onlar anlatsın. Bu defa peki Resulullah’a Mekke’de ehli kitabın bir itirazı varmıydı? Mekkelilerin sen peygamber olamazsın insansın derken, peki ehli kitap bir itirazda bulunuyormuydu? Bununla ilgili, şimdi Mekki surelerde ve Mekke’de inmiş olma ihtimali çok yüksek olan, bağlantıları sebebiyle o ayetlerde beni israil ifadesi geçiyor. “Ellezine util ilm” ifadesi geçiyor, “ehle zikr” ifadesi geçiyor, “ellezine yakre minel kitap”. Yani Mekke’de bu tür adamlar var, bu tür insanlar var. Ehli kitap insanlar var. Peki bunlar niçin Resulallah’a inanmıyordu? Bunların itirazı hangi noktadaydı? Mucize istiyorlardı! Daha öncekilere verilen mucize. Tamam resul beşer olur, insan olur bizim bir itirazımız yok ama mucizesi olmalı. Biz nereden bileceğiz? İşi yokuşa sürüyorlar. Bunun sebebi farklı tabi kuranı kerimde. Bunun üzerine ayetler iniyor. “Ve kalu levla ye’tina bi ayetin min rabbih e ve lem te’tihim beyyinetu ma fis suhufil ula”(TAHA 133) diyor. Yani senden delil getirmeni, mucize getirmeni istiyorlar. Daha öncekilerin kitaplarında gelmedi mi? Ve yahut “e velem yekun lehum ayeten en ya’lemehu ulemau beni israil”(ŞUARA 197) bir mucize olarak içinizdeki israiloğullarından alim kişilerin bu gerçeği biliyor olması yeter değil mi onun peygamber olduğuna inanmanız için. İlla mucize mi istiyorsunuz? “E velem ye’tihim enzelna aleykel kitabe yutli aleyhim” bu ayetin yukarısında, işte aranızda yaşadı, yazı yazmasını bilmezdi, şöyleydi, böyleydi. Böyle bir kişi geliyor size öyle ayetler okuyor ki öyle bir kişinin okuduğu ayetlerin Allah’ın kelamı olduğunu elinizdeki kitapla karşılaştırdığınızda anlayamıyormusunuz? Şeklinde onun okudukları sizin için yeterli bir mucize değil mi? Gibi ayetler var. Şimdi peki tüm bunlar ne? O halde 43.ayet beşer resul itirazına dair bir cevap. Ve bu cevabı Yüce Allah ehli kitaba havale ediyor Mekkelileri. Bu defa “bil beyyinati vez zubur ve enzelna ileykez zikre li tubeyyine lin nasi ma nuzzile ileyhim ve leallehum yetefekkerun” 44.ayet de bu defa ehli kitap size gelince, size gelince aranızda öyle birisi var ki ona indirdiğimiz şeyler sizin mucize istekleriniz için bir cevap. Siz de mucize isteyip durmayın Muhammed’e indirilen kitap sizin elinizdekileri tebyin ediyor, ortaya koyuyor. Mekkeli müşriklere yukarıda bir cevap veriliyor. 44’de de ehli kitaba bu defa dönülerek “ve enzelna ileykez zikra” ey Muhammed sana bu zikri indirdik. “Ez zikr” kelimesi yukarıda geçiyor. “Li tubeyyine lin nas”, “lin nas: o insanlara”, “ma nuzzile ileyhim: indirileni açıkla, ortaya koy”.

Ali Rıza Demircan: Ki ihtilaf ettikleri noktalar açıklık kazansın

Fatih Orum: “li tefekkerun”,belki kafayı kullanırlar düşünürler de artık şu içlerindeki sürekli mucize getir, şunu yap, bunu yap gibi isteklerinden vaz geçerler. Senin resul olduğuna tam kanaat getirip iman ederler.

Yahya Şenol: O ayetteki kelimeleri biraz daha netleştirebilirmiyiz? 44. Ayette “ve enzelna ileykez zikra: sana bu zikri indirdik”. Buradaki kuranı kerim.

Fatih Orum: Kuranı kerim

Abdulaziz Bayındır: Kuranı kerimdeki iki zikrin arasındaki irtibatı anlattınız mı?

Fatih Orum: Yok geçmedim oraya.

Abdulaziz Bayındır: Burada çok önemli. Mesela şu 44. Ayeti isterseniz açalım. Buraya koyalım. Şimdi bu şeyde, hani ayetlerin muteşabih olmaları var ya. Hani karşılıklı olarak birbirlerine benzeşmeleri. Burada da bütün açıklığıyla ortaya çıkıyor. Diyor ki burada Allah Teala Nahl 43.ayette: “Ve ma erselna min kablike illa ricalen nuhi ileyhim: senden önce kendilerine vahyettiğimiz erkeklerden başkasını elçi olarak göndermedik”. “Fes’elu ehlez zikri in kuntum la ta’lemun: bilmiyorsanız o ehli zikre sorun”. “Ehlul zikr” deniyor. Zikir ehline. Ehil yani bizde de bu adam işin ehlidir kelimesi var ya, aynen o manada. Uzman. Zikir ehline: o zikrin uzmanına. Buradaki zikirden maksat onlara indirilmiş olan kitaplardır. Tevratın uzmanına, incilin uzmanına sorun. Şimdi, eğer bilmiyorsanız onlara sorun diyor. Ne ile gönderdik:”bil beyyinati vez zubur”(NAHL 44), aynı kelime az önce okuduğun şeyde. İşte açık belgelerle ve kitaplar olarak gönderdik. “Ve enzelna aleykez zikre: sana da bu zikri indirdik”. Bakın “ez zikr”-“ez zikr”. Her ikisi de, orada da çıktı herhalde. İkisinde de “ez zikr” kelşmesi var. Yukarıda “ehlul zikr” ne demek: o zikirde usta olan kişiler, burada da aynı zikir. Demek ki Muhammed(sav)’e indirilen kitap ile daha önce indirilmiş kitaplar aynı. Ufak tefek farklılıklar var.

Ali Rıza Demircan: “te’tihim beyyinetum ma hus suhufi ula”

Fatih Orum: Aynı

Abdulaziz Bayındır: Tabi. Bir de “ha za zikru min kabli” diyor. Peki “bu benimle beraber olanı ve benden öncekilerin zikridir”. Tabi bizde malesef zikir kelimesi gerçek anlamından başka tarafa çekilmiş. Kime söyleseniz zikir ne dir? İşte subhanallah, elhamdulilkah, Allahu ekber gibi tesbihleri anlarlar. Bunlar tabiki zikirdir. Yani çünkü zikir bir bilgidir. Kafaya yerleştirilmesi gereken ve sürekli hatırda tutulması gereken bir bilgidir ama o bilginin asıl ana gövdesi Allah’ın indirdiği kitaptır. Dolayısıyla “ez zikr” dendiği zaman elif-lam’lı olarak, anlaşılan o dur. Tabiattan elde edilen doğru bilgilerde zikirdir hiç şüphesiz. Dolayısıyla zikir kelimesi Allah’ın indirdiği kitap ile yarattığı kitap olan kainatı birleştiren, bütün doğru bilgileri tekbir noktada birleştiren bir kelimedir. Doğru bilgiler içerisinde şüphe edilmeyecek kadar doğru olan Allah’ın indirdiği kitaptır. Öbürlerinde ufak tefek şüpheler olur. Şimdi burada öyle bir, tekrar ediyorum öyle bir kullanım var ki kuranda bir önceki ayette de “ez zikr” var, bir sonraki ayette de “ez zikr” var. Arapçada bir kelime elif-lam’lı olarak tekrarlanırsa biri diğerinin aynısı demektir. Tabş büyük ölçüde aynısı burada. Böyle olunca da başka bir anlam verme imkanı ortadan kalkıyor. Zaten Fatih çok güzel o meseleyi  anlattı. Cessas’ın, Serahsi’nin, başka kimdi? Şirazi, yani onların başkasına cevap vermek için kullandıkları deliller içerisinde. Yani işin esası şu: herkes ne yaptığını gayet iyi biliyor. Ama burada bizin sıkıntımız şu: bir deli, bir taşı kuyunun içine atıyor ama ondan sonra gelenler o taşın o kuyuya ait olduğunu düşünüyor. Kırk akıllıya çıkarttıramıyorsunuz. Halbuki burada taşı deli atmamış. Deli atsa uygunsuz bir taş atar çıkartmak kolay olur. Burada taşı akıllı adamlar atmış. Kuyuya taşı akıllı insanlar attığı zaman bu defa kırkbin tane akıllı oraya taş atıldığını farkedemez. Bırakın çıkarmayı. Çünkü son derece akıllıca oraya atmıştır, suyun da tam ağızını kapatmıştır. Kuyuya da su gelmiyordur. İnsanlar hiç o taştan dolayı olduğunu farkezemezler. Hatta o taşı kaldırmaya kalksanız size karşı çıkarlar. Bugün sıkıntımız o.

Fatih Orum: Bu Ali Rıza Hoca’nın

Yahya Şenol: Geçmeden. Hani ben netleştirelim demiştim ya. “ileykez zikra: sana bu kuranı indirdik”. Sonraki kavram “li tubeyyine lin nasi” oradaki “lin nas” bütün insanlar mı? Yoksa sadece yukarıda ismi geçen ehli kitap veya müşrikler mi?

Abdulaziz Bayındır: O da önemli, evet.

Yahya Şenol: Ondan sonra “ma nuzzile ileyhim” ile kastedilen kuran mı? Yoksa,kurandan önce indirilmiş kitaplar mı? “Leallehum” daki “hum” kim? Bunları netleştirirsek daha iyi.

Fatih Orum: İsterseniz onunla ilgili o ayetleri okuyalım. Ona yanş biz bu böyledir değil de ayetlerle cevaplayalım.

Abdulaziz Bayındır: Önce özet olarak söyle sonra detayını anlat.

Fatih Orum: Yani, yukarıda ehli kitaptan bahsettiğine göre ehli zikir şeklinde. Ehli zikirden bahsettiğine göre aşağıda tekrar zikri kullanarak yukarıda bahsettiği ehli zikir ile bir irtibat kuruyor. Bu irtibattan sonra işte o ehli zikrin elinde olan. Yani onlara daha önce indirilen kitaba atıfta bulunuyor

“Ma nuzzile ileyhim: indirilmiş olan

Fatih Orum: “Ma nuzzile ileyhim: daha önce indirilmiş olan”

Yahya Şenol: Kuran’dan bahsedilmiyor.

Fatih Orum: Bahsedilmiyor

Abdulaziz Bayındır: “Ma nuzzile” kuran değil.

Fatih Orum: Yani yukarıda bahsedilen zikir ehline, ehli kitaba indirilen kitabı sen kendine indirilen kitapla ortaya koy. Peki hangi anlamda ortaya koyacak? İşte onu biraz sonra göreceğiz.

Abdulaziz Bayındır: “Leallehum” da, gene o insanlar. Yukarıdaki insanlar.

Fatih Orum: Şimdi, Ali Rıza Hoca’nın hatırlattığı bir mesele vardı. Hakikaten öyle. Şayet ilk musaflarda da “bil beyyinatiz zubur” 44.ayetin bir parçasıysa, 43.ayet 44.ayetle iki bakımdan bağlantılı. Birincisi lafız bakımından. “Bil beyyinatiz zubur” 43 ve 44’ün lafız bağlantısı var. Ayrıca, tabi bunun şeyi ne? “bil beyyinatiz zubur” “ve ma erselna” nın müteallıkı.

Abdulaziz Bayındır: Öyle bir bağlamış ki, bu iki ayeti birbirinden ayırmak imkansız. Tek bir ayet gibi yapmış AllahTeala. Demek ki C.Hakk biliyor insanları nerede yoldan çıkacaklarını gayet iyi bildiği için öyle bir şekilde koyuyor ki, ahirette bunların hiç bir şekilde özür dileme imkanları yok. Yani şu 44.ayeti 43’ten ayıran kişilerin C.Hakka karşı özür beyan etme imkan ve ihtimalleri yok.

Katılımcı: Numara olarak ayrılmış olması da bir imtihan vesilesi.

Abdulaziz Bayındır: O da bir imtihan evet. Yani aslında ikisi tek bir ayet gibi. Dediğin gibi o da bir imtihan.

Yahya Şenol: Hadi diyelim bu ayet ayırma işlemlerini insanlar yaptılar, öyle farzedelim. Öyle zaten.

Fatih Orum: Anlam itibariyle

Yahya Şenol: Dediği gibi Fegani’nin “bil beyyinatiz zubur” diye nasıl bir ayet başlar?

Ali Rıza Demircan: Fatihciğim hatırlayacaksın ya ben yine şey yapayım. Yani 63-64 oradaki “lin nasi” nin bir önceki yani “ehli zikr” olduğunu, bak 63-64’e bir bakalım “tallahi lekad erselna ila umemin min kablike fe zeyyene lehumuş şeytanu a’malehum fe huve veliyyuhumul yevme velehum azabun elim”(63) “Li tubeyyine lehum”.

Abdulaziz Bayındır: Bir dakika. Şimdi sen, burada herkes arapça biliyor,birazcık mealle kısaca şey yapayım da. Kendi aramızda konuşmuş olmayalım. Burada gerçekten A.Rıza Hoca çok önemli bir tespitte bulunmuş. Gerçi Fatih Hoca anlatacak.

“Tallahi lekad erselna ila umemin min kablik: Allah’a yemin olsun senden önceki ümmetlere de elçi gönderdik”

“Fe zeyyene lehumuş şeytanu a’maluhum: şeytan onların yaptıklarını kendilerine süslü gösterdi”. Bizimkilere de süslü gösterdiği gibi yani. Bak şimdi biz bu yanlışları hep ilim diyerek saygı duyuyoruz ve okullarımızda okutuyoruz, onu okuyanlara da büyük alimler diyoruz. İşte bundan daha da şey olmaz.

“Fe zeyyene lehumuş şeytani a’malehum: şeytan bunların yaptıklarını kendilerine süslü gösterdi”.

“Fe huve veliyyuhumul yevm: bugün şeytan onların dostudur”. Bu gün de dostudur.

“Ve lehum azabun elim: ama onların payına düşen acıklı bir azaptan başka bir şey değil”. Acıklı bir azaptır. Ondan sonra diyor ki;

“Ve ma enzelna aleykel kitab: bu kitabı sana”

“İlla li tubeyyine lehum: o insanlara açıklayasın diye indirdik sadece”. Yani daha önce kendilerine peygamber gelmiş kişilere açıklayasın diye indirdik. Neyi?

“Ellezihtelefu fihi: görüş ayrılığına vardıkları konuları”. Biz de şu anda müslümanlar da ehli kitap. Şu an da biz yani kendilerine kitap verilen kişiler, şu anda biz bu görevi yapıyoruz. Şu kuranda olanlarla ilgili bir takım farklı görüşler ortaya koyuyor, buyrun!

Fatih Orum: Şimdi bu biraz önce Hocamın 43.ve 44.ayetler arasında ehli zikir ve zikir kelimesi arasındaki irtibatı biz kuranı kerimde bir başka yerde daha görüyoruz. O da Ankebut suresinin 46 ve 47.ayetlerinde. Ayet şöyle başlıyor: “ve la tucadilu ehlel kitabi illa billeti hiye ahsenu illellezine zalemu minhum ve kulu amenna billezi unzile ileyna ve unzile ileykum ve ilahuna ve ilahukum vahidun ve nahnu lehu muslimun”(ANKEBUT 46) ortak noktalardan bahsediyor ehli kitapla. Aynı ilaha inanıyoruz,

Ali Rıza Demircan: Dikkatini çekerim o da Mekki

Fatih Orum: Mekki hocam. Burada okuduğum bütün ayetler de ona ben özellikle dikkat ettim. Hep yani mesela ehli kitapla ilgili bütün geçen ayetlerin Mekki olmasına dikkat ettim.

Şimdi, 47.ayette bu defa “Ve kezalike enzelna ileykel kitab”. Yukarıda ehli kitap diyor, hemen bir sonraki ayet de sana da bu kitabı indirdik. Nahl suresinde yukarıda ehli zikir diyor, aşağıda sana zikri indirdik.

Abdulaziz Bayındır: Çok güzel tespit etmişsin gerçekten.

Fatih Orum: Ortak noktadan bahsediyor.

Abdulaziz Bayındır: Aynı şeyi söylüyor.

Fatih Orum: Şindi Nahl suresinin 44.ayetinde geçen “lin nas” ve “ileyim” ifadesi ile aynı kişiler kastedilmiş olmalı. “Lin nas” ve “ileyhim”. Bunlar bir önceki ayette zikir ehli olarak geçen ehli zikir kimselerdir. Resulullah’a indirilen zikir yani kuran önceki kitapları tasdik etmektedir. Böylece ehli kitap kendilerine daha önce indirilen kitaplarla kuranı karşılaştırabikecekler ve Muhammed(sav)’in Allah’ın resulü olduğunu anlayabileceklerdir. Ayetin sonundaki “ve leallehum yetefekkerun” ifadesiyle kastedilen de budur.

Yahya Şenol: Şimdi şöyle bir itiraz yapılabilir. Onu ben ileteyim. Normalde “nas” kelimesi “insanlar” anlamına geliyor. Mutlak olarak kullanıldığı zaman tüm insanlar. “Minel cinneti ven nas” da olduğu gibi.

Ali Rıza Demircan: Ama elif-lam’lı ya

Yahya Şenol: Şimdi elif-lam’lı bile olsa neden burada bütün insanlar değilde sadece belirli bir zümre kastedilmiş? Onu nasıl açıklarsın

Abdulaziz Bayındır: Niye yukarıdaki insanlar, bunu soracaklar mutlaka, doğru.

Yahya Şenol: Sana bu kitabı indirdi , bunu gidip bütün insanlara tebyin edesin.

Ali Rıza Demircan: Fatih sana yardım edeyim mi?

Abdulaziz Bayındır: Var zaten, hazır zaten cevabı.

Yahya Şenol: Danışıklı dövüş.

Abdulaziz Bayındır: Danışıklı dövüş

Fatih Orum: Şimdi bu Yahya Hoca’nın sorduğu soruyla ilgili bir ayet var. Enbiya suresinin 7 ve 10.ayetleri. Kimdir hakikaten oradaki insanlar? Şimdi ifadelere çok dikkat edelim lütfen. İfadeler aynı. Enbiya 7 ve 10. “ve ma erselna kableke” sadece  “min” yok. “Ve ma erselna kableke illa ricaken nuhi ileyhim fes’elu ehlez zikri in kuntum la ta’lemun” aynı ifadeler. Ve bu defa Nahl suresinde bu işin ne ile alakalı olduğunun devamı.”Ve ma cealnahum ceseden la ye’kulunet taame ve ma kanu halidin”(ENBİYA 8) yani bir şey ile ilgili bir cevap veriliyor burada. Beşer resul itirazına bir cevap. Yani “Ve ma erselna kableke illa ricalen nuhi ileyhim fes’ele ehlez zikri in kuntum la ta’lemun: senden öncede ancak kendilerine vahyettiğimiz bir takım erkekleri resul olarak gönderdik, eğer bilmiyorsanız ehli zikre sorun”(ENBİYA 7). “Ve ma cealnahum ceseden la ye’kulunet taame ve ma kanu halidin: biz onları yemek yemez bir beden yapısında yaratmadık, onlar ölümsüz de değillerdi”(ENBİYA 8). Yani sizin gibi insandı. Beşer resul diye bir itirazda bulunmamalısınız.

Sonra “Sümme sadaknahumul va’de fe enceynahum ve men neşau ve ehleknel musrifin”(ENBİYA 9) “Le kad enzelna ileykum kitaben fihi zikrikum e fe la ta’kilun”.(ENBİYA 10)Ötekinde “e fe la tefekkerun” diyordu. Ötede “ve enzelna ileyke zikre” diyordu. “Li tubeyyinen nasi nuzzile”

Abdulaziz Bayındır: Gene ata bindin gidiyorsun. Mana ver de ondan sonra.

Fatih Orum: Yani bu defa Mekkeli müşriklerin beşer resul itirazına verilen cevaptan sonra bu defa tekrar ehli kitaba yöneliyor. Çünkü “fes’elu ehlez zikr” dedi ya. Haa şimdi size gelince, onların cevabı bu. Peki siz? Size gelince “sümme sadaknahumul va’de”, daha önce verilen bir vaad hatırlatılıyor ehli kitaba. Allah’a bazı vaatlerde bulunmuş, bu vaadi yerine getirenlere kurtarmış bir çok sıkıntıdan. Bu misaka bu vaade sadık kalmayanları helak etmiş. Siz onları iyi bilirsiniz. Onlar kitabınızda var. Daha önce yaşadığınız herşey var orada. “Le kad enzelna ileykum: size bir kitap indirdik”. “kitaben fi hi: o kitabın içerisinde”, “zikrikum: sizin zikriniz var”, “e fe la takilun”. Şimdi burada “zikrikum: sizin zikriniz” ifadesi tefsirlerde şu anlam veriliyor: ey müslümanlar size öyle bir kitap indirdik ki o kitap sizin şerefinizdir.

Abdulaziz Bayındır: Hiç alakası yok. Şerefimizdir ama alakası yok.

Fatih Orum: O kitap sizin şerefinizdir. Yani ne kadar şanslı, ne kadar muhterem, ne kadar şöyle böyle insanlar olduğunuz vardır o kitapta

Abdulaziz Bayındır: Sizin için öğüt bulunan demiş

Fatih Orum: Oysa bu ayeti Nahl suresiyle ilişkilendirirsek, burada “kitaben fihi zikrikum” ehli kitap. Sizin elinizdeki kitap var şu an

Abdulaziz Bayındır: Sizin kitabınız yani. Orada zikir yerine geçiyor “zikrikum” “ez zikir” aynısı.

Fatih Orum: Muhammed(sav)’e indirilen kitapta zin elinizdeki kitap var zaten. O kitabı tasdik eden, o kitap

Abdulaziz Bayındır: O kitap bu kitabın içinde. Yani siz eğer doğru bir tevrat arıyorsanız burada o. Doğru bir incil arıyorsanız burada. Başka yerde değil.

Fatih Orum: Eğer aklınızı kullanırsanız siz bu işi çok rahat, bu tespiti yapabilirsiniz anlamında.

Abdulaziz Bayındır: Düşünün, bakın görecksiniz ki tevrat burada

Ali Rıza Demircan: Yani onlara indirilen yine bu kuran ama onlara hakikati içermesi itibariyle de niye bunu düşünmüyorsunuz. Farklı bir şey söylemiyor bu kitap

Abdulaziz Bayındır:İşte bunun içinde sizin tevratınız. Bunun içinde sizin inciliniz.

Yahya Şenol: Elif-lam’lı gelen “nas” kelimesinin mutlak manada bütün insanlığı değilde, sadece belli bir gurup insanlığı da tanımlayabileceğini

Abdulaziz Bayındır: Arapça kaide açısından.

Fatih Orum: Yani buradaki genelliği ancak anlam ile biz kayıtlayabiliriz.

Abdulaziz Bayındır: Burada istigrak yok da burada şey var, belli kişiler.

Ali Rıza Demircan: Ben onun, oradaki “en nas” ın şimdi sadece Mekke dönemindeki ehli kitap değil ki. Şu yaşadığımız dönemin ehli kitabı da kuranın muhatabıdır.

Abdulaziz Bayındır: Şüphesiz, tabi

Ali Rıza Demircan: Dolayısıyla oradaki “en nas” ifadesi kıyamet gününe kadar gelecek ve Mekke’deki ehli kitap gibi şek içinde olup hakka yönelmeyecekleri de içine alması

Yahya Şenol: Tamam, yine ehli kitapla kısıtlı. Demek istediğim, “en nas” kelimesi kullanıldığı zaman mutlak manada bütün insanlık için mi kullanılıyor. Adam onu delil getirerek der ki; siz burada bütün insanlık manasını nasıl

Abdulaziz Bayındır: Burada cins değil yani.

Yahya Şenol: Ben şu ayeti hatırlatmak istiyordum, Aliİmran suresinin 173.ayeti. Orada da C.Hakk buyuruyor ki; “ellezine kane lehumun nasu innen nase kad cemeu lekum”. İki defa “en nas” kelimesi kullanılıyor. İnsanlar dedi ki deyince bütün insanlık bir araya gelip hepsi birden şöyle demişler. “en nas” yine bütün insanlar toplanmış sizin üzerinize gelecekler. Yani “en nas” kelimesi birincide de, ikincide de bir gurup insanı ifade ediyor. Demek ki mutlak manada değil. Elif-lam’lı bile kullanılsa “nas”, o belirli bir zümreyi niteleyebilir. İllaki bütün insanlık anlamında değil. Arapçasına delili budur.

Abdulaziz Bayındır: Tabiki arapça o dur. Yani ingilizcedeki “the” kelimesi gibi.

Fatih Orum: Enbiya suresinin 24.ayeti, biraz önce Hocam bahsetti. “Kul hatu burhanekum: Allah’a başka ortaklar koşuyorsanız getirin delilinizi”. “Haza zikru men maiye: işte benim yanımdaki zikir”,”ve zikru men kabli: ve benden öncekilerin zikri”.

Ali Rıza Demircan: “En nas” ı kuran kıyamet gününe kadar gelecek bir şeydir. Orada bile “ellezine kale lehumun nasu inen nase kad cemeu lekum fahşevhum fe zadehum imana”(ALİ İMRAN 173) orada da “en nas” gelmesinin sebebi tarihin her döneminde ve her kesiminde müslümanların bu tip olaylarla karşılaşacağı ve alması gereken olumlu tavrın ne olacağını ifade sadedinde bir açıklık getirir

Yahya Şenol: Ama “en nas” kelimesi bütün insanlım değil, bir zümre. İkisini de niteleyen bir kelime.

Abdulaziz Bayındır: Tabi. Bu tür hatalar, Yahya sen çok güzel işaret ettin, getirdiğin delil de çok güzel. Ama malesef bu tür hatalar o kadar çok yapılıyor ki tefsirler ve meallerde ayetler anlaşılmaz hale geliyor.

Fatih Orum: Yine Şuara suresinin 192 ve devamındaki ayetlerde bir ifade geçiyor. Biraz önce Nahl suresinde “zubur” kelimesi geçti. “Bil beyyinati vez zubur”. Orada da işte, “nezzele bihir ruhul emin(193) ala kalbike li tekune minel munzırin(194) bi lisanin arabiyyin mubin(195) ve innehu lefi zuburil evvelin”(196). Önce kurandan bahsediyor sonra o kuran “innehu lefi zuburil evvelin: daha öncekilerin kitaplarında da var”(ŞUARA 196). Ve devamında diyor ki;”e ve lem yekun lehum ayeten: onlar için bir yeter delil değil mi bu?”,”en ya’lemehu: bu bilgiyi veya o kuranı bilmeleri”,”ulemau beni israil: o beni israilin”(ŞUARA 197) işte o ehli zikrin, ehli kitabın, alimlerinin bu gerçeği biliyor olması bir mucize değerinde, mucize yerine geçecek bir bilgi değil mi?

Abdulaziz Bayındır: Geçende o yahudilikten dönen delikanlı gelmişti. Diyor ki; işte İsrail’de, Kudüs’te hahamlarla bunlara ders veriyormuş. Peygamberimizin sözlerinden, kurandan bir takım şeyler söylüyorlarmış. Geçende islama dönen bir yahudi delikanlı geldi de. İyi bir yahudilik eğitimi almış kendisi Telaviv’de. Diyor ki Muhammed(as) için çok değerli bir insandır, çok iyi bir düşünürdür, çok iyi bir alimdir diye söyleyerek onun getirdiklerini de örnek veriyorlarmış derslerde. Şimdi aslında gayet iyi biliyorlar yani. Bu meseleleri çok çok iyi biliyorlar ki hak kitap bu. Fakat işte dükkanı kapatma meselesi.

Ali Rıza Demircan: Kendi çocuklarını bildikleri gibi biliyorlar.

Abdulaziz Bayındır: Hani bizde de şey var ya; kahrolası viranede eladı iyal var derler. Yani doğruyu söylemekten çekinenler işte ben çoluk çocu,umu düşünüyorum ne yapayım, ben de söylerim ama diyorlar. Tamam sen o viranede evladı iyal varsa, onu yaratan var sana ne. İşte bu imtihanı kazanma ve kaybetme çizgisi.

Fatih Orum: Yine bu Rad suresinin 43.ayerinde. Mekki bir sure. “Ve yekulullezine keferu leste mursela kul kefa billahi şehiden beyni ve beynekum ve men indehu ilmul kitab”

Abdulaziz Bayındır: İşte buyrun. Bak az önce söylediğim kişinin ayetten karşılığı

Fatih Orum: “ve yekulullezine keferu leste mursela” sen elçi olarak gönderilmiş değilsin diyenler için de ki; sizinle benim aramda şahit olarak Allah yeter, ayrıca “ve men indehu ilmul kitab: elinde kitaptan bilgisi olanların da bu işi biliyor olmadı şahit olarak yeter.

Abdulaziz Bayındır: Önceki kitaplardan bilgisi

Yahya Şenol: Oradaki kitap bu kuran da olabilir bence. Bu kuran yani okuyor.

Abdulaziz Bayındır: İlk muhataplara karşı önceki

Yahya Şenol: Geride ehli kitaptan bahsediliyor mu o ayatte? Ayet numarası hangisiydi?

Fatih Orum: Rad 43.

Yahya Şenol: Orada hani kuranı kerim diyoruz ya sürekli peygamberlik delilidir, bunu okuyup da onun peygamberliğine sizde şahit olabilirsiniz anlamında.

A.R.Demircan: Vahyin bütününe delalet eder o.

Yahya Şenol: “Ve men indehu ilmul kitab” önceki kitaplar da olabilir ama bu kuranı da kapsar. Çünkü “kul lillezine keferu” derken herhalde Mekkeli müşrikleri kastediyor, ehli kitabı değil. Okuyun kitabı siz de benim peygamber olduğumu anlarsınız anlamında.

Abdulaziz Bayındır: Yok “ve le kad erselna resulen min kablik” falan da yukarıdan başlıyor, ilk akla gelen önceki şeylerdir ama ona da bir mani yok. Önceki kitapları bilen kişilerdir.

Yahya Şenol: Yanlız şurada çok ilginç bir mana vermiş; “benimle sizin aranızda şahit olarak Allah ve yanında kitabın bilgisş olan peygamber yeter”.

Abdulaziz Bayındır: Off aman Yarabbi. Ya bu ayetlere böyle mana verilir mi?

Yahya Şenol: Kendi kendine nasıl konuşuyor yani. Ben yeterim anlamında mı?

Abdulaziz Bayındır: Bir peygamber böyle der mi ya?

Ali Rıza Demircan: Bütün mesele ayetleri tek tek ele almakta. Parçacı yöntem

Abdulaziz Bayındır: İzleyicilerimiz duysun diye şey yapalım da. Bak şöyle meal vermişler. Az önce Fatih Hoca’nın okuduğu ayetlere. “Kafir olanlar sen resul olarak gönderilmiş bir kimse değilsin derler. De ki; benimle sizin aranızda şahit olarak Allah ve yanında kitabın bilgisi olan peygamber yeter. Başka kim var peygamber olarak? Hangi peygamber var arada Muhammed(as)’dan başka, şahitlik yapsın?

Yahya Şenol: Yani Allah ile ben şahidim benim peygamber olduğuma, öyle diyecek peygamberimiz

Abdulaziz Bayındır: Diyanet vakfının mealinde.

Yahya Şenol: Hayır böyle bir şahit gösterme olabilir mi hocam?

Abdulaziz Bayındır: Mantık dışı yani

Yahya Şenol: Peygamber efendimizi düşünün. Benim peygamber olduğuma Allah da şahit ben de şahidim.

Abdulaziz Bayındır: Ben zaten senden şüphe ediyorum

Yahya Şenol: Senden şüphe ediyorum, senin dışında şahit göstermen lazım. Allah şahit, bir de ya önceki kitaplar yada bu kitabı okuyan herkes şahit.

Fatih Orun: Şimdi bu ayetin kuran açısından genel itibarıyla ele alınışına baktık. Bir de bu ayet Resulullah’ın tebyin görevi içerisinde geçen “li tubeyyine” den dolayı diyorlar. Bir de bu “li tubeyyine” kapsamında ayeti ele almamız gerekecek.

Bayan Katılımcı: Bu acaba kendine inanması yani peygamber olarak acaba öyle

Abdulaziz Bayındır: Yok, o mümkün değil. Bu şahitlik olayı.

Bayan Katılımcı: Yok yok, kendi kendinin peygamber olduğuna

Ali Rıza Demircan: O ayrı bir konu. Gayet tabiki o kendi kendisine iman ile yükümlü zaten.

Abdulaziz Bayındır: Bir insan kendi kendinin şahidi olamaz.

Ali Rıza Demircan: Ama şahitlik ayrı bir konu

Abdulaziz Bayındır: Ama burada olay şahitlik canım. Yani sen kendinin şahidi olabilirmisin? Bir yerde sana diyorlar ki; söylediğin yanlış. Ben şahidim yeter diyebilirmisin? Olurmu öyle bir şey? Bu olay öyle değil burada.

Fatih Orum: Şimdi bu “li tubeyyine” den hareketle bu defa ayeti ele alırsak. Yani bu Nahl 44’ü.

Şimdi Maide suresinin 15.ayetinde “ya ehlel kitabi kad caekum resuluna yubeyyinu lekum kesiran mim ma kuntum tuhfune minel kitabi ve ya’fu an kesir” yani ey ehli kitap size resulümüz geliyor ve size kitapta gizlediğiniz sakladığınız pekbçok şeyi ortaya çıkartmak, tebyin etmek için, ortaya çıkartmak için resulü müjdeliyor. Yani burada oradaki tebyinin ehli kitabın elindeki kitapla alakalı bir tebyin olduğu çok açık. Peki Resulullah bunu ne ile yapıyor? Ayetin devamı şöyle bitiyor;”kad caekum minallahi nurun ve kitabun mubin”. Resulullah’ın yapmış olduğu bu tebyin kübin olan kitapla oluyor. O kitabın gelmesi, onun tebliğ edilmesi onlar için kitaplarındaki gizlediklerinin ortaya çıkması anlamına geliyor.

Abdulaziz Bayındır: Bak şimdi şurada biraz daha dikkat çekeyim, çok açık ama mesela “kad caekum resul yubeyyinu lekum” orada lekum yerine “lin nas” aynı şey. Yani “yubeyyinu: beyan ediyor”. Şimdi buna “yubeyyinu: açıklıyor” manası verdiğiniz zaman Peygamberimiz gelip de tevrat-incili mi açıklıyor?

Fatih Orum: Ama zaten kitap diyorsunuz, kitabun mubin

Abdulaziz Bayındır: Bu kitaptan olanı beyan ediyor. Dolayısıyla o

Yahya Şenol: Türkçe manası olarak açıklamak diyelim hocam. Sizin gizlediklerinizi açıklamaya geldi. Yine aynınşey yani

Abdulaziz Bayındır: Açığa çıkarıyor. Ama bunlar açıklama manasına almıyorlar. O manada kullanmıyorlar. Allah’ın hiç kimseye vermediği yetkiyi kendileri kalkıp veriyorlar. Ondan sonra Peygamberin hadisiyle ayet arasında da bu defa çelişki ortaya çıkıyor. O zaman ayeti bırakıp hadisi alıyorlar.

Yahya Şenol: Hani hadisle kuran arasında bir tearuz olursa hadis tercih edilir. Mücmeli o açıkladığı için diyor, mücmeli anlamayabiliriz. O zaman hadisi tercih ederiz.

Fatih Orum: Yine Nahl suresinin 64.ayetinde Ali Rıza Hocam dersin başında hatırlattı. “Ve ma enzelna aleykel kitabe illa li tubeyyine lehumullezihtelefu fihi: o kitapta, ellerindeki kitapta ihtilaf ettikleri şeyleri senin ortaya koyman için sana bu kitabı verdik”. Yine tebyin kelimesi geçmekte.

Katılımcı: 39’a da bakalım. Bu 39’da: “li yubeyyine lehumullezine yahtelifune fihi” diyor. İhtilafa düştükleri şey.

Fatih Orum: O ahirette Allah’ın yapacağı şey anlamında. Ona da geleceğim. Bunu ahiret için kullanıyor Allah bu fiili.

Yine bir başka ayette Neml suresinin 76.ayeti; “inne hazel kur’ane yakussu ala beni israile ekserellezi hum fihi yahtelifun”. Yani bir ihtilaf var, bir sorun var, bir sıkıntı var ve kuranın gelmesinin bu sıkıntıyla bir irtibatı olduğunu kuranı kerim gösteriyor.

Başka bir ayette yine; “fe beasallahun nebiyyine mubeşşirine ve munzirine enzele meahumul kitabe bil hakkı li yahkume beynennasi  fi mahtelifu fih”(BAKARA 213). Bu bütün peygamberler için geçerli. Nitekim İsa(as) “kad ci’tukum bil hikmeti li ubeyyine lekum ba’delleziy tahtelifune fih”(ZUHRUF 63). Yine “li ubeyyine lekum” ifadesini kullanıyor İsa(as)’ın ağızından

Ali Rıza Demircan: Nahl suresi dikkatini çekti mi? 29.da yine aynı şey var. “li yubeyyine lehumullezi yahtelifune fihi ve li ya’lemellezine keferu ennehum kanu”(NAHL 39)

Yahya Şenol: O muydu ahirette acaba olacak olan.

Katılımcı: 39 o.

Fatih Orum: Bu ihtilafın kitap üzerinde bir ihtilaf olduğuna dair bu defa zailke bi ennallahe nezzelel kitabe bil hak ve innellezine muhtelifu fil kitabi li şikakın” kitap konusunda sözü edilen ihtilaf.

Abdulaziz Bayındır: Yani o dediklerinin yanlış olduğunun yüzlerce delili var ama inandırmak çok zor

Fatih Orum: Asıl bizim için son noktayı koyacak ayetler ise şu ayetler: tabi ayetlerde biraz şeyler olmuş yazılışlarında ama ben okumaya çalışacağım.

Bakara 159-160; “İnnellezine yektumune ma enzelna min el beyyinati vel huda min ba’di ma beyyennahu lin nasi fil kitabi ulaike yel’anuhumullahu ve yel’anuhumul  lainun”(159). Yani apaçık kendilerine indirildikten sonra insanlara bunlar açıklandıktan sonra insanlardan Allah’ın ap açık indirmiş olduğu ayetleri gizleyenlerden. Kitapta bunları gizleyenlerden bahsediliyor. Ve Allah’ın lanetinin bunlar üzerine olacağını söylüyor. Arkasından da “illellezine tabu ve aslehu ve beyyenu”(160) diyor. Demek ki tevbe edip durumunu düzeltip, daha önce gizledikleri şeyi tebyin ederlerse tamam, affedilebilirler. Yani Resulullah’ın yapmış olduğu tebliği insanlar da yapabilir. İnsanın yapması nasıl?

Abdulaziz Bayındır: Her müslümanın yapması gereken bir şey bu.

Fatih Orum: Şayet iddia edildiği gibi insanların asla bilemeyeceği mücmel ifadeleri Resulullah’ın tebyin etmesi olsaydı, bu defa bu ayet nasıl anlaşılacaktı? İnsanlar eğer kendilerine çeki düzen verir tevbe eder ve tebyin ederlerse başka. Demek ki bir gizleme olayı var. Allah’ın kitabındaki bir takım hükümleri belki bağlantılarını kopartarak gizleme olayı var. Bundan tevbe edip kendilerini düzeltip tebyin eder, Allah’ın hükümlerini açık seçik ortaya koyarlarsa bunlar istisna.

Abdulaziz Bayındır: Sen bunu nasıl şey yapacaklar diyorsun ya, bak burada yapmışlar. Hiç kendini yorma. Bak nasıl mana vermişler buraya. “Ancak tevbe edip durumlarını düzeltenler ve gerçeği açıkça ortaya koyanlar”. Allahını seversen! Yani herhalde bir ayet bu kadar tahrif edilebilir yani. Gerçeği açıkça. Halbuki gizledikleri ayetleri açıklayanlar demeleri lazım. Yani biz bir çok yerde gidiyoruz, ayet okuduğumuz zaman: ya şimdi yerimi kardeşim diyor. Zamanı mı diyor. Kardeşim zamanı gelmiş ki Allah indirmiş. Yeri de işte tam yeri. İlla gizleyeceksin orada. Ya adamı niye şey yapıyorsun, yapmadığın gönlü niye kıracaksın diyor. Kırılmak değil isterse ayaklarımın altına alırım, üzerine de zıplarım. Öyle şey mi olur?

Fatih Orum: Hocamın söylediği bu son cümle hakikaten böyle emirmidir bu? Emir olduğu Aliİmran suresinin 187.ayetinde “ve iz ahazallahu misakellezine utul kitabe le tubeyyinunnehu lin nasi ve la tekumuneh”. Yani ehli kitaptan Allah misak aldı, insanlara açıklayacaksın, tebyin edeceksin, gizlemeyeceksin. Demek ki bu herkesin yapması gereken bir şey.

Abdulaziz Bayındır: Peki bizi bu konuda tenkit eden birisi bu ayete nasıl mana vermiş? Geçen bana anlatıyordun, bir anlat da. Bana anlatmıştın ya.

Fatih Orum: Şayet diyor ki; buradaki siz “le tubeyyinunnehu” ifadesini gizlememek ortaya koymak olarak anlıyorsunuz. Bu defa eğer sizin gibi anlarsak ayete gelin beraber meal verelim ve meal nasıl ortaya çıkıyor Allah’ın kitabında böyle bir meal olur mu bir bakalım diyor. Diyor ki, Hocamın o ifadesini gizlememek anlamındaki ifadesini alıyor diyor ki;

“Allah ehli kitaptan hani misak almıştı. İnsanlara gizlemeyeceksiniz diye, gizlemeyeceksiniz diye”.

Böyle bir meal olurmu diyor. Yani “tubeyyinunnehu” eğer gizlememekse bundan sonra gelen “ve la tektumuneh” ne anlama geliyor? “Ve la tektumune: gizlememek”. Siz diyorsunuz ki “tubeyyinune: gizlememek”. “Gizlemeyeceksiniz, gizlemeyeceksiniz diye misak aldı” diye bir meal ortaya çıkar diyor. Böyle bir meal Allah’ın kitabında olur mu diyor.

Abdulaziz Bayındır: Bizim metodu tenkid ediyor göya kafasınca.

Yahya Şenol: Kafası karıştı cevap bekliyor bence.

Ali Rıza Demircan: Yani tebliğ ile sınırlıyoruz. O mu?

Abdulaziz Bayındır: Bak şimdi,hani deriz ya; bunu açık açık anlat gizleme deriz ya. Şimdi o ikinci “gizleme” açık açık anlatın bir başka şekildeki ifadesidir. Ama onu her zaman yaparız. Şimdi bu; efendim açık açık anlat gizleme. Açık açık anlatmak demek gizlememek demektir deriz. Biz deriz günlük hayatımızda ama bu şimdi demegoji yapmak için diyor ki; ya gelin bu ayete tekrar mana. Gizleme, “açık açık gizleme gizleme” diyor. Yani demegoji yapıyor. Kendisi de gayet iyi biliyor ki yanlış yapıyor.

Fatih Orum: Oysa kuranı kerimde bu tür kullanımlar

Yahya Şenol: “ve la teferraku” ne demek? “Birleşin ayrılmayın” demek zaten.

Fatih Orum: İman edin, küfretmeyin. Şunu yapın

Abdulaziz Bayındır: İman edin küfretmeyin. Şimdi o küfretmeyine “iman edin iman edin” olurmu diyecek. Yani hakikaten karşımıza doğru dürüst bir ilim adamı çıkmıyor, böyle kaçıncı sınıf kişiler çıkarak demegoji yapıp milleti şey yapmaya çalışıyorlar.

Ali Rıza Demircan: Fatih bitti mi devam ediyor mu?

Fatih Orum: Hocam bitmek üzere. Şimdi bir de kuranı kerimde şu tür ayetler var. Aslında bu da çok önemli bir parçası bu işin. “Kezalike yubeyyinullahu lekum”. Ve bu tür ayetlerin sonunda şu ifade çok önemli; “Le allehum tetefekkerun”. “Kezalike yubeyyinullahu lekumul ayati le allehum tetefekkerun”. Allah bir şeyi açık açık anlatıyor, açıklıyorum diyor, açıklama bana ait diyor. Bu kitap mubin bir kitaptır diyor ise. Ve sonunda da işte insanlara size de düşen “le allehum tetefekkerun” tefekkür etmeniz, buradaki sonuçları ortaya çıkarmanız, anlamanız, uygulamanız diyorsa, tüm bu ayetler kuranı kerimin ayetlerini Allah’ın tebyin ettiğine dair ayetleri bu defa nereye koyacağız?

Ali Rıza Demircan: Ve bir şeye işaret edeyim. Şuandaki tespitime göre Allah’ın tebyini kendi zatına bağlaması kuranda Resulüne bağlamasından daha fazla. Şimdi “kezalike yubeyyinullahu lekumul ayati” şeklinde, Allah’ın tebyini ayetleri çıkaralım,Allah’ın kendi zatına bağlaması daha fazla. Kaldı ki “yubeyyinullahu” ifadesi gibi “ve lekad enzelna ileyke ayatin beyyinat” da beyyineyi Allah’ın kendi üstüne alması manasına gelir.

Abdulaziz Bayındır: Yani insanların bilmediği kitabı ortaya koyuyor

Fatih Orum: Yani hocam ben bir-iki cümleyle bunu sonuca bağlayayım.

Başta dört soru sormuştum. Birincisi 44.ayetin 43.ayetle irtibatı varmı? El cevap: var.

Peki bu irtibat anlama etki eden bir irtibat mı? Evet anlama etki eden bir irtibat.

Abdulaziz Bayındır: İkisi tek cümle gibi yani, ayırmak mümkün değil ikisini

Fatih Orum: Peki ikisinin irtibatı varsa ve bir anlsm çıkıyorsa bu anlam geleneksel anlamla farklı mı? Evet farklı.

Peki bu farkın sonucu ne? Bu farkın sonucu Hocam: bir usul bir zihniyet hatta belkide bir imani mesele. Yani kuran algısı.

Abdulaziz Bayındır: Peygamber algısı

Fatih Orum: Bir tarafta anlamı sınırlı, anlamı ancak bir başkası tarafından yapılabilecek bir kitap algısı var. Bir tarafta da; hayır, kendi içerisinde hervşeyi en ince noktasına kadar açıklanmış bir kitap. Bir konumu, sınırı, şu su, bu su var. Onun dışında insanlara da düşen sen onun o açıklamalarını anlamakla görevlisin. Oradaki açıklamaları çıkartmakla ortaya koymakla görevlisin.

Abdulaziz Bayındır: İsterseniz ben burada kısa, bir başka şekilde meseleyi anlatayım aynı şeyi. Şimdi bizim usulü fıkıh kitaplarının baş tarafında. Usulü fıkıh demek yani fıkıhın temelleri anlamına, metodolojisi anlamında. O kitapların başlarında şu vardır: naslar sınırlı olaylar sınırsız. Naslar dedikleri de kitap, kuran ve sünnet. O zaman kuran ve sünnet sınırlı olduğu için sınırsız olaylara cevap bulmak mümkün değil. O zaman büyük bir sahada şeriat koyma işi ulemaya bırakılmıştır. Şimdi tabi buraya nereden geliniyor? Buraya gelirken de deniyor ki kuranı kerim mücmeldir. Mesela muhkem ayet, onu açıklayan müteşabih ayet dediğimiz zaman müteşabih açıklar. Bu defa müteşabihe kuranı kerimde 8 tane ayette geçen müteşabih denmesi, yedisinde buna biri diğerine benzeyen anlamı veriyorlar. Sekizincisinde de hiçbirşeye benzemeyen anlamı veriyorlar. Anlaşılmaz anlamı veriyorlar. Halbuki benzetme bir şeyin daha iyi anlaşılması için yapılır. Ondan sonra burada müteşabih ayete anlaşılmaz deyince kuranı kerimin büyük bir bölümü anlaşılmazlara giriyor. Ondan sonra bu defa da bu metodoloji olmayınca yani bir tek sudan çay yapılamadığı için bir problem çözemiyorlar. O zaman da diyorlar ki; kuranı kerimi peygamber açıklamıştır diyorlar. Bu defa peygamberin açıklamasını kuranla irtibatlandıramadıkları zaman kuranı bırakıp sünneti alıyorlar. Sonuçta ne kuran anlaşılıyor, ne sünnet anlaşılıyor, ne kuranı kerim problem çözücü oluyor. O problemleri çözme durumunda olan islam bu defa problem çıkaran noktasına geliyor. Onlarla problem çözülemeyince bakıyorsunuz ki bir çok yerde, fıkıhta kuran da bırakılmış, sünnet de bırakılmış, icma da bırakılmış, kıyas da bırakılmış ama bir fıkıh yapılmış. Oraya farz da konmuş haram da konmuş. Mesela size örnek olarak nikah ile ilgili yani bir kadın veya erkeğin nikahlanmasıyla ilgili olarak mezheplerin koydukları hükümlerin hiç birisi ne kurana uyar ne sünnete uyar ne fıtrata uyar. Boşanmayla ilgili olarak, talak dediğimiz erkeğin boşama hakkıyla ilgili hiç birisinin koyduğu ne kurana uyar ne sünnete uyar ne fıtrata uyar. Ondan sonra kadınların boşama hakkı zaten ellerinden çoktan alınmış. Bu hiç yok zaten. Hiç yok. Onun yerine bir hulul diye uydurma bir sistem koymuşlar, orada da son kararı erkeğe vermişlerdir. Ve bu anlayışda da malesef kadını köle olarak anlamışlar. Bizim sitede bugünlerde yayınlanan bir yazımız var: kadını köle gören anlayış ve kuranı kerim diye. İşte burada halbuki, şimdi Fatih Hoca’nın çok güzel bir şekilde ifade ettiği gibi kuranı kerim herşeyi açıklayan bir kitaptır. Bunu AllahTeala söylüyor. Herşeyi açıklayan dediğiniz zaman da yani bu yola girdiğiniz zaman, bu metoda. Bu metodu işte gördünüz her cümlesi için kaç tane ayet okuduk. Bana göre diye bir tek kelime kullanılmadı. Aslında burada o kadar çok metodu anlatan ayetler var ki mecburen kısıtlamalar yapıldı. Şimdi bu metoda yöneldiğiniz zaman bu defa o metod sadece kurana, sadece dini ilimlere, sadece sosyal ilimlere değil bu defa tabii ilimlere de uygulanan metod haline geliyor. Yani öyle bir metod oluşuyor ki Allah’ın indirdiği ayetle birlikte yarattığı ayeti de açıklıyor. Öyle bir metod oluşuyor ki Peygamberimiz(sav)’in söylediği sözler kurandan üretilmiş hükümler olarak ortaya çıkıyor. Kuranla sünnet arasında asla bir uyuşmazlık söz konudu değil. Peygamberimizin kuranı uygulaması. Çünkü “ve anihkum ma enzellallah” diyor. Ve anormal şekilde ufuklara açılıyorsunuz. Bu defa her sahada söyleyeceğiniz sözler oluyor. İşte o metodolojiye vardığınız zaman: işte Almanya’dan Avrupa’nın en önde gelen ilim adamı problemini çözmek için müslüman olmadığı halde geliyor, burada oturuyor ve ilgili ayetleri okuyoruz. Tamam çözdüm deyip gidiyor. Bir başka fizikçi geliyor burada bir hafta kalıyor, ben diyor aldım alacağımı diyor çekip gidiyor. Bunları müslümanların hayal etmeleri mümkün değil. Bunları söylediğiniz zaman, mesela bundan bir kaç sene evvel bunlar var dediğimiz zaman “bırak Abdulaziz Hoca ya Allahını seversen kafa bulma bizimle” falan diyen adamlar şimdi artık, gerçekten artık eskiyle bir şey olmaz ama eskiyi de inkar etmeyelim diyecek noktaya geldiler. İnkar ettiğimiz yok, onlar zaten var ama yanlış.

Katılımcı: İnsaf sahibi olanlar öyle diyor

Abdulaziz Bayındır: İnsafsızlar ne diyor?

Aynı katılımcı: Onlar tümüyle reddediyorlar.

Abdulaziz Bayındır: Reddetsinler önemli değil. Reddediyorlar da ellerinde bir bilgi var mı? Bir delilleri var mı? Bir ortaya koydukları görüş var mı? Yok demekle bir şey yok olmaz yani.

Ali Rıza Demircan: Şimdi benim dikkatimi çeken bir nokta var. Şimdi yani bu güne kadar “enzelna ileyke zikra li tubeyyine lin nasi ma nuzzile ileyhim” de, “ba’d” kaydı olmadığına göre indirilen kitabın geleneksel anlayışı ifade diyorum, açıklamak değil. Hangi konuyu incelersen incele tefsirlerde, hani benim sizin gibi usulü fıkıh kitaplarına ittilahım yok ama kuran tefsirlerinde hangi meseleye bakarsam o öyle dedi, bu böyle dedi, şu şöyle dedi, o öyle dedi. Hani Peygamber efendimizin tebyini. Onun sözü nerede? Yani benim hacla, köle ve cariyeleri köleleştirenler konusunda vs. bir kaç ihtisas alanım var. Burada hep insanlar konuşuyor. Yada kuranın lafızlarından hareket ediliyor. Dikkatinizi çekerim. Bütün ciddi meselelerde yine kuran ayetlerinin lafızları üzerinden o öyle dedi, bu böyle dedi, şu şöyle dedi, ashabın ahvali, tabiinden falanın ahvali..E peki madem Peygamber(as) açıklıyor, en basit meselelerde dahi niye biz kafa yürütüyoruz. Nerede hadisler? Sonra bir şey daha var. Şu noktaya geldik. Allah razı olsun adını vermeyeyim bir arkadaş televizyonda arada bir program yapıyor beni de açıyor. Şimdi biz bugüne kadar kuranın yaklaşımının zıddına kuran “tubyanen li kulli şey’in” diyor, biz onun şeyine getirdik dedik ki hidayetle alakalı meseleler. Benim şu andaki inancım, senin verdiğin o örneği hep veriyorum: on tane rakam var, bugün üç milyar insan efendim telefonla konuşuyor. Demek ki rakamları sistem içinde kullandığınız zaman sayısı sonsuza gidiyor. Artık şeydeki mallar bile ödemede barkodla okunuyor. Şimdi benim inancım o dur ki; madem ki bu evrenin halıkının kitabıdır bu, elbetteki bu kainatla ilgili bir çok problemin de çözümü nerededir? Peki biz hadi diyelim ki sosyal meselelerin bazılarında Peygamberimize ait açıklamalar var. Peki evren ve yeryüzüyle, sema ile, yerle, bitkilerle vesair bunlarla ilgili ben Hz. Peygamberin açıklamasını görmedim

Abdulaziz Bayındır: Gerek yok. Peygamberimiz metod veriyor bize

Ali Rıza Demircan: Yani eğer idda o ise, şumullü olması lazım. Yani kuranın bütününden hareket edilmediği için varılamayan sonuçlar var. İşte o sonuçlara bu şekilde gidilmek isteniyor ama gidilmiyor işte.

Abdulaziz Bayındır: Neyse bundan sonra gidilecek. Halkın öyle bir yönelişi var ki Ali Rıza Hoca, bunun önünde engel çıkarmak isteyenler ezilip kalacaklar.

Ali Rıza Demircan: Hocam doğrudur. Bugün sitemde islam ve musiki isimli makalem yayınlandı. O makaleyi de yıllar önce yazmışım. Ben diyorum ki kuranı kerimde açım ve sarih olarak yani bu konu fıtratla alakalıdır. Leh de ve aleyh de ayetleri açıkça tespit edemiyoruz. Şimdi bak vatandaş bunu yakalamış diyor ki; bu tespiti yapan kişi olarak nasıl musiki de haram türünden söylüyorsun.

Abdulaziz Bayındır: Yani vatandaş artık uyandı. Eski vatandaş yok.

Ali Rıza Demircan: Vatandaş böyle oldu diyor. Bak şimdi bir şey daha geldi, canlandıralım. İşte böyle dediniz hocam diyor. O haram dediniz, bu haram dediniz bu ülkede diyor materyalist adamlar da batıl mezhepli adamlardan biır yığın sanatçı çıkıyor, ehli sünnet de adamlardan eser çıkmıyor. Musiki eser çıkmıyor diyor. Tabi o gerçekle örtüşmüyor. Anlatmak istediğim, yani vatandaş artık yani şey istiyor, yani kurandan bir delil getirmediğiniz sürece

Yahya Şenol: Çok kısa bir özet istemişler. Konu derin ve zor bir konu olduğu için çok kısa bir özet. Resulullah’ın tebyini ne anlama geliyor, ne anlama gelmiyor.

Fatih Orum: Şimdi kuranı kerimin pek çok ayetinde yüce Rabbimiz kuranın ayetlerini açıkladığını, kuranın apaçık bir kitap olduğunu,açıklamayı kendi üzerine aldığını, kuranın bir usule göre indirilmiş bir kitap olduğunu, “ve le kad ci’nahum bi kitabin fassalnahu ala ilmin huden ve rahmeten li kavmin yu’minun”(ARAF 52) diyor. Belli bir usule göre tafsil ettiğini açıkladığını. Ve bu açıklamaya dair kuranı kerimde ilgili ayetler etrafında düşünüldüğünde çok detay bilgilerin olduğunu. Bu açıklamanın yani bu usulün muhkem, muteşabih, mesani, tevil, tahrif, nesih, tasdik gibi pek çok ana kavramla ortaya konulup kuranı kerimin içerdiği ilanihaye hükümlere yani hikmete ulaşılabilme imkanının olduğunu yüce Rabbimiz pek çok ayetinde bildirmesine rağmen genel anlayış kuranı kerimin mücmel ayetlerinin ki bu mücmel ifadesi tamamen fıkıh usulü terimidir. Kuranı kerimin kullandığı terim de değildir.

Abdulaziz Bayındır: Öyle bir ayet de yoktur kuranı kerimde. Kapalı demek

Fatih Orum: Kapalı, yani

Ali Rıza Demircan: Diğer bir ayetle açıklanmış

Abdulaziz Bayındır: Az önce telefon örneğinde olduğu gibi yani bir yerde sen kapalı görürsün ama diğer yarlerde de istemediğin kadar ayrıntı verir.

Yahya Şenol: Bu açıklamayı başka bir yere havale etmiştir.

Fatih Orum: O halde tebyin, kuranı kerimde geçen tebyin Allah’a nispet edildiğinde evet. En ince detaylara kadar kuranı kerimin açıklanması anlamına gelir. Allah kuranı kerimde tebyin ifadesini kullanarak ayetleri tebyin ettim diyorsa sürekli kullandığımız açıklama, detaylandırma kelimesi bunu ihtiva ediyor. Evet Allah kuranı kerimi en ince teferratına kadar açıklamıştır. Bunu da söylüyor zaten. Ama bu fiil, bu ifade insanlar için kullanıldığında ne anlam ifade ediyor? Peygamberler için kullanıldığında ne ifade ediyor. Şimdi, kuranı kerim eğer açıksa ve bu fiil insanlara kullanıldığında hem peygamberleri hem de peygamber olmayan normal insanları içine alacak şekilde kullanılıyorsa ve aynı konu etrafında alıyorsa, demek ki burada insanlara nisbet edildiğinde bu ifade zaten kuranın açık olan ayetlerini insanlara duyurmak, ortaya koymak. Bu açık ayetlere ulaşma gayretini göstermek, bu açıklamalara ulaşmak, bu açıklamaları insanlara duyurmak anlamına gelir. Duyurmak anlamına. Dolayısıyla Resulullah’a ve diğer insanlara nispet edildiğinde açıklama mecazen belki açıklama denilse dahi kuranı kerimin zaten açık olan ayetlerini irtibatlarını kurarak ortaya koyma.

Ali Rıza Demircan: O noktada bir şeye ihtiyaç var

Abdulaziz Bayındır: O noktada problem çıkıyor, evet

Ali Rıza Demircan: Orası çok önemli. Çünkü bakın bizim buradaki yapılan ilmi çalışmaların amacı ne? İlmi çalışmaların amacı herkesçe, hatta yıllardır bizim tarafımızdan da bilinmeyen bir çok meselede ayetler arası münasebetleri ortaya koyarak aydınlanmak.

Abdulaziz Bayındır: Kitap sünnet bütünlüğünü göstermek

Ali Rıza Demircan: Bu noktada bir tebyin olayı var. Tebyini bu anlamda da almak gerek.

Abdulaziz Bayındır: O mecazen kelimesi önemli. Onun üzerinde biraz daha şey yaparsan

Fatih Orum: Mecazen evet. Biz de bazen bu konuyu hocam açıklayabilirmisiniz veya bu konuyu müsade ederseniz açıklamaya çalışacağım gibi ifadeler kullanıldığında ve ayetlerden, kurandan bahsettiğimizde bu açıklama şahsımıza yaptığımız bir nitelendirme değil.

Yahya Şenol: Kurandan bağımsız bir açıklama değil. Kurandaki açıklamaları bulup söylemek.

Fatih Orum: Kurandaki açıklamaları ve bu kuranın öngördüğü usule göre ortaya koymak demektir. Peygamberlerin yapmış olduğu şeyler de budur zaten.

Abdulaziz Bayındır: Yoksa insanların dediği gibi Allah kapalı bildirecek peygamber açıklayacak. Öyle değil. Allah onu zaten açıklamış ama onun bir metodu var, o metodu kullanarak Allah’ın yaptığı açıklamaları alıp bize getiriyor.

Abdullah: Açıklaması lazım olsa bununda kuranı kerim gibi özel korunmuş olması gerekir.

Abdulaziz Bayındır: Evet Abdullah’ın dediği de doğru

Fatih Orum: Bu ifade çok önemli. Şayet kuranı kerimde açıklamaya ihtiyaç olan ve o açıklamalar olmadan asla anlaşılamayacak, uygulanamayacak ayetler varsa bize yapılan bu açıklamaların en az kuran gibi subutu kati bir şekilde ulaştırılması gerekir. Şayet birisi çıkar derse bunların hepsi manen rivayettir, haberi vahiddir, bunlara ben inanmıyorum dersem kafir de olmam derse bu defa bu adam, sen dinin asla bunlar olmazsa açıklanamaz ve uygulanamaz olan kısımlarını inkar ediyorsun dememiz gerekir ki bunu hiç kimse idda etmemiş. Diyemeyiz.

Abdullah Bayındır: Peygamberimiz yasaklamış bir ara kendi söylediklerini

Ali Rıza Demircan: Kuranda savunduğumuz inkarın zıddını savunan arkadaşlar Hz.Ömer üzerine yaptığı incelemelerde ondan bu nakilleri aktarıyorlar. Yasaklıyor! Yani Hz.Ebu Hureyre falan ürperiyorlar, ürküyorlar,çekiniyorlar

Yahya Şenol: Kuranla karışmasın diye.

Ali Rıza Demircan: Efendim demek ki kuranla karışmaması; demek ki tek başına ihtiyacı karşılaması noktasına olan inançtan kaynaklanıyor.

Yahya Şenol: Şöyle bir soru var: Allah bu kitabı kolaylaştırdığını yani anlayacağımızı söylüyor. Peki bir konuyu öğrenmek için bir konuyu sorduğumuzda ayrı ayrı surelerdeki ayetlere mi bakacağız? Onu biz nereden bileceğiz? Bu bir metod gizleme değilmidir?

Abdulaziz Bayındır: Bu şimdi çok kötü bir soru yani gerçekten. Bunu hep soruyorlar. Burada uzmanlık inkar ediliyor. Şimdi tabiatta her şey açık. Mutfağa gidiyorsunuz bütün yiyecekler orada var. Peki herkes o yiyeceklerden yemek yapabiliyor mu? O yiyeceklerin her biri Allah’ın bir ayeti. Burada bir bilgi gerekiyor. Hangi yiyecek hangi yiyecek ile birlikte, hangi usule göre pişirilirse hangi yemek ortaya çıkar. Bu bir uzmanlıktır. Evet peki onlar, o şekilde yemek pişirmek için uzmanlık gerekiyor da bir elmayı yemek için uzmanlık gerekiyor mu? Yook, alır yersin. Şurada soğanı tek başına da yiyebilirsin. Ekmekle beraber de yiyebilirsin. Bunun için uzmanlığa gerek yok. Ekmekle peynir de yiyebilirsin ama yemek istiyorsan, yemek pişirmek istiyorsan burada uzmanlık gerekir. İşte kuranı kerimde de eğer kurandan bir hüküm çıkaracaksan bu uzmanlık gerektirir. Öyle herkes kendisini kuranın uzmanı gibi ortaya koyarsa. Uzman olmak istiyorlar, o olmaz. Kesinlikle olmaz. Uzman olsunlar ondan sonra. Herkes uzman olabilir ama gereken çalışmayı yapacak.

Katılmcı: İnsanların çoğu arapça bilmezler

Abdulaziz Bayındır: Arapça bilmezler ama arapça öğrenebilirler isterlerse.

Aynı katılımcı: İnsanların çoğu arapça bilmezler

Abdulaziz Bayındır: Kardeşim sen de mesela fizik bilmezsin, kimya bilmezsin falan

Fatih Orum: Ama bilgisayar kullanırsın, cep telefonun vardır şu anda mesela.

Abdulaziz Bayındır: Birileri senin için yapacak sen de kullanacaksın. Herkes herşeyi bilemez ki tabiatta.

Aynı katılımcı: Şimdi ben bir ateist gözüyle değerlendiriyorum, diyorum ki; acaba sizin doğru dediğinizi ben nerden bileyim. Öyle ya diyorsunuz ki mealler yanlış çevrilmiş, sizin doğru çevirdiğinizi ben nereden bileyim bir ateist gözüyle.

Abdulaziz Bayındır: Evet, bir ateist gözüyle; mealler yanlış doğru sizin doğru çevirdiğinizi ben nereden bileyim, sen buna bir cevap ver bakalım. Ben mi cevap vereyim? Tamam vereyim.

Şimdi bak, bu şeylerde bizim çalışmaları okuduğunuz zaman şunu görürsünüz: her bir konuyu açıklayan ayetler vardır. Dolayısıyla yani bir yemek pişirme örneğini ortaya koyduk. Bir yemek uzmanı aldığı zaman bir kaşığın içerisinde hangi şeylerin olduğunu görür. Yemek yiyen insanlar da onun bir çoğunun tadını, zevkini tadar. Baktığınız zaman da siz bizim yaptığımız açıklamaların her birinin delikini gördükten sonra bunun doğru olduğu konusunda bir şüpheniz kalmaz. Ama öbür tarafta olanları da bu açıklama doğrumudur değilmidir diye bir kanaatiniz olmaz. Bu adam böyle diyor dersiniz. Ama bizde bu adam böyle diyor demezsiniz. Çünkü bizde o söylenen sözlerin tamamının her bir cümlenin bir kuranı kerimden delili vardır. O arada Peygamber(sav)’in söyleği sözlerde vardır. Yani insanların şüphe etmesine imkan vermeyecek şekilde her şey net bir şekilde ortaya konmuştur.

Katılımcı: Hocam bu ilaç prospektüslerinde şöyle bir not olur. Beklemediğiniz bir etki görüldüğünde doktorunuza baş vurunuz. Yani eczacınıza gitmeyiniz, o da permakoloktur, permakoloji uzmanıdır ama doktor şeyi ayrıdır. Bu da ona benzer bir şey. Uzman hekim, yani bilen

Abdulaziz Bayındır: Uzmanlık yani. Bilen bir kavim için açıklanmıştır diyor AllahTeala. Herkes için açıklanmış değildir.

Ali Rıza Demircan: Yani itirazı hepimizi düşündürmeli. Bence burada birinci derecede o materyalistin de sorumluluğu var. Yani ben materyalistim deme ile sorumluluğu atamaz. Yani o aklen bu evrenin, yeryüzünün yedi milyar farklı görüntüde olan bu insanların bir halıkı olabileceğine, bu yaratıcının bir milyon takriben canlı içerisindeki istisnai bir yapıda olan insanla bir bağlantısının olabileceğine o da düşünmek mecburiyetindedir.

Abdulaziz Bayındır: O konuda onların şüpheleri yok canım, onu gayet iyi biliyorlar.

Yahya Şenol: Son bir soru var, son bir soruyla bitirelim. Fatih Hocama yönelik sorulmuş. Bu tebliğ görevini bugün müslüman alimler olarak yabancı dille konuşan ülkelerde yaşayan genel halka veya görüş önderlerine yeterince yapabiliyormusunuz? Ona dair bir öneriniz var mı? Mesela İsviçre’de camilere karşı referandumun orada yaşayanlarca islamın iyi tebliğ edilmeyip yaşanmadığı sonucu çıkar mı diyor buradan. Hani napıyorsunuz? Kısaca onu söyleyebiliriz.

Fatih Orum: O konuda en az yüklenilmesi gereken bizlerizdir yani. Kaç dilde bütün yapmış olduğumuz tespitleri günü gününe hiç şey yapmadan

Abdulaziz Bayındır: 8 dilde, bak işte nereden soruyor soruyu?

Yahya Şenol: İstanbul Ayhan Sözer sormuş

Abdulaziz Bayındır: Aynı soruyu yurt dışından da sorabiliyorlar. Bak bunu bütün herkese bu imkanları veriyoruz, anında sorulabiliyor. Ve islama karşı Türkiye’de ki algı değişikliği gibi bizim internet üzerinden yayın yaptığımız her tarafta da ciddi manada algı değişikliği ortaya çıkıyor. Bu dönüşlerden bunu anlıyoruz. Gittiğimiz ülkeler: mesela Fegani’nin ilgilendiği Azerbaycan’da çok ciddi zihşnsel değişim olduğunu görüyoruz. Rusya’da çok inanılmaz değişiklikler olduğunu görüyoruz. Arap aleminde ciddi ciddi tartışılıyor. Uygurcası, çincesi, ingilizcesi, almancası falan filan. Dolayısıyla bizim burası nedir? Görüyorsunuz bütün şey şurada 200metre karelik bir alan, tamamı da şurada bir kaç kişilik insan.

Yahya Şenol: Bizim yapabildiğimiz bunlarla sınırlı.

Abdulaziz Bayındır: Yani bizim gücümüz bu insanlar, arkadaşlarımız bir problem görüyorlarsa ki var, o zaman gelecekler beraber çalışacağız. Öyle uzaktan olmaz. Yani biz burada ne kadar diyoruz ki yani zaman zaman söylüyoruz gelin beraber çalışalım diyoruz, hep aynı kişiler tekrar geliyorlar. Acaba eksik mi yapıyoruz. Siz zaten geliyorsunuz kardeşim. O uzaktan gazel okuyanlar bir gelsinler. Yani bir kere bir şey söyledik mi zaten işin içinde olanlar bu defa daha çok üzülüyorlar; acaba biz eksik mi yapıyoruz. Ya tamam siz zaten yapıyorsunuz da. Mesela bana çok söylüyorlar;  Hocam biz seni destekliyoruz! Ya ben senin sülaleni desteklerim ne olacak yani. Hiç bir sıkıntıda sen benim yanımda olmazsın, hiç bir problemin çözümünde seni görmem, sen sadece beni tenkitle desteklersin; Şunu niye yapmıyorsunuz? Peki bana ne düşüyor diye soruyormusun?”  Siz niye bunu yapmıyorsunuz?” Mesela 24saat bizim buraya telefon açıyorlar Pazar günü niye yoksunuz? Kardeşim hangi sorumluluğa girdin de bu soruyu soruyorsun bana? Sen internet üzerinden bir sorunun cevabını benden alıyorsun ya, acaba senin buraya karşı hiç sorumluluğun yok mu? Yok efendim bedava. Peki güzel. O zaman tenkid edebilmen için şu hizmete sen de katılacaksın. Uzaktan gazel okuma. Öyle şey olmaz.

Yahya Şenol: Bitirmek için Hakan Bey hatırlatmamızı söyledi. Şimdi biz uzaktan seminer, uzaktan eğitim diye bir şey başlattık. Son kayıt duyduğuma göre 30’muş. Şimdiye kadar bize hadi artık niye böyle bir şey yapmıyorsunuz falan dendi, biliyoruz talep geldi. 250 kişi form doldurdu henüz 30 kişi kayıt verdi. Pazartesi günü artık kesin kayıtlarla yola devam edilecek. Bu konuda bekliyoruz. Bir şey yapıyoruz ama katılan yok.

Abdulaziz Bayındır: Yani orada binlerce dolar bunun için biz para harcıyoruz. Beylerden küçücük bir şey istiyoruz. Bak bir toplantıda dedim ki imkanları olanlar 300 lira yardımcı olsun. Bir kişi, bir tek kişi çıktı. Tenkid etmek çok kolay. İnanın ki Allah rızası olmasa şurada bir saniye şu hizmet yürütülmez. Saniye saniye. Hiç kimse sorumluluğa girmesin ama tenkit etsinler, ne güzel! Avrupa’da ne yapıyorsunuz? Hiç bir şey yapmıyoruz beyler! Bu dünyada sadece buradan mı soruluyor? Hep beraber yapmamız gerekir bu işleri. Öyle şey mi olur? Bak 30 kişi. Oraya yatırdığımız paranın onda birini alamayacağız bunlardan. E nolacak peki? Sanki bedava yapılıyor bu işler. Hiç kimse taşın altına elini koymasın ama üst perdeden tenkid etsinler, ne güzel.

Yahya Şenol: Neden bu kadar yüksek tuttunuz deniyor mesela. Halbuki üçbuçuk aylık bir dönem 300 lira yani ay başına 100 lira düşüyor ki bakıldığı zaman hani toplamda 300 çok büyük para gibi gözüküyor ama aylık 100 lira gibi gerçekten cüzzi bir ücret ve henüz sayımız 30’u geçmedi malesef. Bekliyoruz yani. Son Pazartesine kadar. Taksitle de olabiliyor. Yani her türlü kolaylığı sağlıyoruz ama

Abdulaziz Bayındır: Niye yapmıyorsunuz diyorlar. Niye kayboldunuz peki beyler? Ben bu konuşmaları hiç sevmiyorum yapmayı da canımı sıktılar şimdi. Avrupa’da ne yaptınız? Avrupa’da bizim kadar kaç kişi çalışmış bir söyleyin bakayım? Türkiye’de kaç tane, Türkiye’de değil islam aleminde kaç tane var böyle 8 dilde yayın yapan, bırakın Türkiye’yi. Ve insanlara ufuk gösteren. Kaç tane var? Ama insanlar sadece şey yaparlar. Şimdiye kadar hiç kimse bilmiyordu da siz mi biliyorsunuz. Böyle ağa lafları. Lüzumsuz laflar. Öyle şey yok kardeşim. Buna insnıyorsanız gelip elinizi taşın altına koyarsınız. İnanmıyorsanız hiç şey yapıp da canımızı sıkmayın.

Tüm Mukayeseli Fıkıh Müzakereleri
# İçerik Adı Yayınladığı Tarih Görüntülenme
1 Kitaba Çağrı 16 Eylül 2017
2 Kurban İbadeti 24 Ağustos 2017
3 Hadislerin Derlenmesinde İran Etkisi 19 Ağustos 2017
4 Diyanetin Fetö Raporu: Bu din bu hale nasıl geldi? 14 Ağustos 2017
5 Hilal, Fitre ve Bayram 28 Haziran 2017
6 Nebi’mizin Ramazan Hayatı 12 Haziran 2017
7 İmsak Ölçüleri 27 Mayıs 2017
8 Dini Siyasete Alet Etmek 20 Mayıs 2017
9 Nebilere Yüklenen Olağanüstü Özellikler 13 Mayıs 2017
10 Tarih Boyunca Nebilere Gösterilen Tepkiler 6 Mayıs 2017
11 Yanlış Şeriat Algısı Suç ve Ceza 29 Nisan 2017
12 Kapitalizmin Sonu 15 Nisan 2017
13 Faiz Bağlamında Modern Finansal Ürünler 8 Nisan 2017
14 Hadislere Bakışımız Nasıl Olmalı 1 Nisan 2017
15 Haram Aylar 25 Mart 2017
16 Kur’an’cılık Tehlikesi 1.Bölüm 20 Mart 2017
17 Din ve Devlet İlişkileri 1.Bölüm 11 Mart 2017
18 Cuma Namazı ve Hutbe’si 4 Mart 2017
19 Kur’an’a Göre Sihir Kavramı 25 Şubat 2017
20 Abese Suresi Bağlamında Nebi’mizin Korunmuşluğu 18 Şubat 2017
21 Ev İçi Mahremiyet Kuralları 11 Şubat 2017
22 Örtünme İle İlgili Hükümler 4 Şubat 2017
23 Baş Örtüsü ve Örtünme 28 Ocak 2017
24 Kur’an’nın Çözüm Üretmedeki Yeri 21 Ocak 2017
25 Yahudileri Gölgede Bırakan Hileler 16 Ocak 2017
26 Müslümanlar’da Allah’a Güven Krizi 31 Aralık 2016
27 Müslümanlığımızı Gözden Geçirme İhtiyacı 24 Aralık 2016
28 Ümmet Olamamanın Ağır Bedeli 17 Aralık 2016
29 Tarihsellik İddialarında Cezalar Örneği 10 Aralık 2016
30 Mezhepçiliğin Doğurduğu Acı Sonuçlar 3 Aralık 2016
31 Kur’an’nın Tarihselliği İddiası ve Miras Konusu 26 Kasım 2016
32 Takiye (Kimliği Gizleme) 19 Kasım 2016
33 Faiz ve Güncel Meseleler 12 Kasım 2016
34 Mehdi Gelicek mi ? 7 Kasım 2016
35 Hz. İsa Gelecek mi? 31 Ekim 2016
36 Çağdaş Ulemanın Usulsüzlüğü 22 Ekim 2016
37 Dinsel Çoğulculuk 15 Ekim 2016
38 Son Kitabı Devre Dışı Bırakma Projesi, Dialog 8 Ekim 2016
39 Fıtrat Zemininde Buluşma 1 Ekim 2016
40 Nisa 34. Ayet Bağlamında Kadına Şiddet 24 Eylül 2016
41 Kurban İbadeti 10 Eylül 2016
42 Kadının Dövülmesi 3 Eylül 2016
43 Kur’an’a Göre Hükmetmek 27 Ağustos 2016
44 15 Temmuz Darbe Gecesine Kurani Bir Bakış 20 Ağustos 2016
45 Paralel Dinin Olmazsa Olmazı Aracılık – 1 13 Ağustos 2016
46 Müslüman Gayrimüslim İlişkileri 2 Temmuz 2016
47 Zekat 25 Haziran 2016
48 Oruçla İlgili Hükümler 18 Haziran 2016
49 Uydurulan Dinde Yatsı Sonu, Seher ve İmsak Vakti 4 Haziran 2016
50 Uydurulan Dinde Mut’a Nikahı 28 Mayıs 2016
51 Uydurulan Dinde Şartlı Talak 21 Mayıs 2016
52 Uydurulan Dinin Dayatması Olarak Çocukların Evlendirilmesi 7 Mayıs 2016
53 Kölelik ve Cariyelik Mezheplerin Dayatması mı? 30 Nisan 2016
54 Musa Hızır Kıssasının Evrensel Mesajı 23 Nisan 2016
55 Sünnetin Delil Değeri 16 Nisan 2016
56 Kira Sertifikaları Faizsiz Ürün mü? 9 Nisan 2016
57 Suç-Ceza Dengesi Açısından Cinsel İstismar 2 Nisan 2016
58 Boşanma Konusunda Allah’ın Koyduğu Sınırlar 26 Mart 2016
59 Allah’ın Koyduğu Sınırlar Nasıl Aşıldı 19 Mart 2016
60 Muhsana, Kadına Pozitif Ayrımcılık 13 Mart 2016
61 İnsanlar ile Cinlerin Ortak Özellikleri 5 Mart 2016
62 Nebiler Günahtan Korunmuş mudur? 27 Şubat 2016
63 Bedir Savaşı Örneğinde Nebi ve Resul Farkı 20 Şubat 2016
64 Dinde Haram-Helal Koyma Yetkisi 13 Şubat 2016
65 Cinler 6 Şubat 2016
66 İlk İnsanın Yaratılışı 30 Ocak 2016
67 İnsanı İnsan Yapan Özellikler 23 Ocak 2016
68 Allah’ı İkinci Sıraya Koymak 16 Ocak 2016
69 Şirkle İman Arasındaki Kararsızlık 9 Ocak 2016
70 Mehdi Beklentisi 2 Ocak 2016
71 Her İnsan Allah’ı Bilir 26 Aralık 2015
72 Fıkıh Müzakereleri | Her İnsan Allah’ı Bilir 26 Aralık 2015
73 Bir Sömürü Aracı Olarak Halifelik – 2 19 Aralık 2015
74 Bir Sömürü Aracı Olarak Halifelik 12 Aralık 2015
75 Kur’ân’da Dindarlık 5 Aralık 2015
76 Tarih Boyunca Bir Siyasi Baskı ve Ötekileştirme Aracı Olarak Zındıklık 28 Kasım 2015
77 Geleneğe Göre Dinden Dönmenin Hükmü (Bölüm 2) 21 Kasım 2015
78 Geleneğe Göre Dinden Dönmenin Hükmü (Bölüm 1) 21 Kasım 2015
79 Kur’an’a Göre Dinden Dönmenin Hükmü 16 Kasım 2015
80 Kur’an’da Zina Suçu Ve Cezası 7 Kasım 2015
81 Tağut Doğru Yolun Üstünde Oturur 31 Ekim 2015
82 Hadis Uydurma Faaliyetleri 24 Ekim 2015
83 Kader İnancı Ve Nesih 17 Ekim 2015
84 Resulullah Sonrası Siyasi Gelişmeler 10 Ekim 2015
85 Nesih 3 Ekim 2015
86 Hac Ve Kurban 19 Eylül 2015
87 Terör Olayları Karşısında Nebevi Siyaset 12 Eylül 2015
88 Dinde Özgürlük 5 Eylül 2015
89 Dine Uyma Yerine Dini Kendine Uydurma 4 “Cariyelik” 29 Ağustos 2015
90 Dine Uyma Yerine Dini Kendine Uydurma 3 “Cariyelik” 22 Ağustos 2015
91 Dine Uyma Yerine Dini Kendine Uydurma 2 “Kitap Algısı” 15 Ağustos 2015
92 Dine Uyma Yerine Dini Kendine Uydurma 8 Ağustos 2015
93 Nebimizin Yürüttüğü Dış Politika 1 Ağustos 2015
94 Kadir Gecesi ve İmsak Vaktine Tavırlar 11 Temmuz 2015
95 Zekat 4 Temmuz 2015
96 Oruç İbadeti 2 27 Haziran 2015
97 Oruç İbadeti 20 Haziran 2015
98 Kutup Bölgelerinde İftar ve İmsak Vakitleri 13 Haziran 2015
99 Emtia Borsalarındaki İşlemlerin Fıkhi Hükmü 6 Haziran 2015
100 Kur’ân’a Göre Gece-Gündüz 30 Mayıs 2015
101 Prof. V. A. Yefimov’la Yapılan Toplantının Değerlendirilmesi 23 Mayıs 2015
102 İsra ve Mirac 16 Mayıs 2015
103 Berzah Alemi 2 9 Mayıs 2015
104 Berzah Alemi 2 Mayıs 2015
105 Enflasyon ve Faiz 25 Nisan 2015
106 İşsizlik Probleminin Kaynağı 18 Nisan 2015
107 Peygamberimizin Öldürülmesini Emrettiği Kişiler Hakkındaki Rivayetler 4 Nisan 2015
108 Faizsiz Sistemin İlkeleri (Zekat-Faiz Karşılaştırması) 28 Mart 2015
109 Faizsiz Sistemin İlkeleri – Faizsiz Bankacılık 28 Mart 2015
110 Faizsiz Sistemin İlkeleri (Enflasyon) 21 Mart 2015
111 Faizsiz Sistemin İlkeleri (Bankacılık) 14 Mart 2015
112 Faizsiz Sistemin İlkeleri 7 Mart 2015
113 Tecavüz Suçunun Cezası 28 Şubat 2015
114 İdam Cezası ve Kıssas Tartışmaları 21 Şubat 2015
115 Ceza Hukukunun Genel Prensipleri 14 Şubat 2015
116 Kur’ân’da Ruh Kavramı 7 Şubat 2015
117 İcmanın Delilleri ve Değerlendirilmesi 24 Ocak 2015
118 Fıkıh Müzakereleri | Ceza Hukukunun Genel Prensipleri 17 Ocak 2015
119 Nebiye Hakaretin Cezası 10 Ocak 2015
120 Noel ve Mevlid Kandili Kutlamalari 3 Ocak 2015
121 Kelime Oyunları ve Şeb-i Arus 27 Aralık 2014
122 Evlilik Nedeniyle Ortaya Çıkan Haramlık 20 Aralık 2014
123 Talak’ın Şarta Bağlanması 13 Aralık 2014
124 Kadının Boşanma Hakkı 6 Aralık 2014
125 Boşanmanın Hükümleri 29 Kasım 2014
126 Küçüklerin Evlendirilmesi 22 Kasım 2014
127 İslam Hukuku-Roma Hukuku Karşılaştırması 15 Kasım 2014
128 Beni Kureyza Yahudileri ve Esirlerin Öldürülmesi 8 Kasım 2014
129 İslâm Miras Hukukunda Kelâle 3 Kasım 2014
130 Batı Güdümlü İslam Anlayışında Kur’an Sünnet Algısı – 2 25 Ekim 2014
131 Batı Güdümlü İslam Anlayışında Kur’an Sünnet Algısı 18 Ekim 2014
132 İslam Alimlerinin Işid’e Gönderdikleri Mektubun Eleştirisi 11 Ekim 2014
133 Kurban İbadeti 27 Eylül 2014
134 Birbirimizden yardım istemek şirk midir? 9 Ağustos 2014
135 Nafile Oruç 2 Ağustos 2014
136 Zekat ve Fitre 26 Temmuz 2014
137 Kadir Gecesi 19 Temmuz 2014
138 Tarihi gelişimi ve Hükümleri Açısından İtikaf 12 Temmuz 2014
139 Yatsının Son Vakti 5 Temmuz 2014
140 Vakti Dışında Namaz, Süresinden Fazla Oruç 28 Haziran 2014
141 Bakara 187. Ayet Işığında Oruç İbadeti 21 Haziran 2014
142 Kimler Oruç Tutabilir 14 Haziran 2014
143 Orucun Tarihi ve Meşruiyeti 7 Haziran 2014
144 Ecel ve Şehitlik – Sorular ve Cevaplar 24 Mayıs 2014
145 Ecel ve Şehitlik 17 Mayıs 2014
146 Seferilik Mesafesi ve Müddeti 10 Mayıs 2014
147 Yolculukta Namaz – 2 26 Nisan 2014
148 Dinden Dönmek 19 Nisan 2014
149 Yolculukta Namaz 5 Nisan 2014
150 Namazı Terketmenin Hükmü 29 Mart 2014
151 Namazda Zikir 8 Mart 2014
152 Kadınların Cemaate Katılması 1 Mart 2014
153 Cemaatle Namaz – 2 22 Şubat 2014
154 Cemaatle Namaz 15 Şubat 2014
155 Sehiv Secdesi 8 Şubat 2014
156 Namazı Bozan Haller – 2 1 Şubat 2014
157 Namazı Bozan Haller 18 Ocak 2014
158 Cumanın Farzından Önceki ve Sonraki Sünnetler 11 Ocak 2014
159 Cuma Hutbesi 4 Ocak 2014
160 Cuma Namazı 28 Aralık 2013
161 Sünnet Namazları 21 Aralık 2013
162 Vitir Namazı 14 Aralık 2013
163 Teheccüd Namazı 7 Aralık 2013
164 Kur’an’da Melek ve Cin Kavramları – Sorular 23 Kasım 2013
165 Kur’an’da Melek ve Cin Kavramları – 2 18 Kasım 2013
166 Kur’an’da Melek ve Cin Kavramları 2 Kasım 2013
167 Cezanın Amacı Açısından Mağdur Hakları 26 Ekim 2013
168 Bayram Namazı ve Teşrik Tekbirleri 12 Ekim 2013
169 Tarihi, Amacı ve Ahkamı Yönüyle Kurban 5 Ekim 2013
170 Kur’an’da Münafıkların Durumu – 2 28 Eylül 2013
171 Kur’an’da Münafıkların Durumu 21 Eylül 2013
172 Günümüz İslam Dünyasının Problemleri 14 Eylül 2013
173 Bedel Hac – Doç.Dr. Servet Bayındır 7 Eylül 2013
174 Allah’ın Bilgisi ve Kader 24 Ağustos 2013
175 Mısırdaki Müslümanların Durumu 17 Ağustos 2013
176 Kadir Gecesi 3 Ağustos 2013
177 İmsak Tartışmaları 27 Temmuz 2013
178 Kutup Bölgelerinde İbadet Vakitleri 20 Temmuz 2013
179 Kader 19 Ocak 2013
180 Kıyamet Alametleri 22 Aralık 2012
181 Kur’an Sünnet Bütünlüğünde Kurban İbadeti 20 Ekim 2012
182 Kur’an Sünnet Bütünlüğünde Hac İbadeti 13 Ekim 2012
183 Faiz-Zekat İlişkisi 6 Ekim 2012
184 Namazların Birleştirilmesi 29 Eylül 2012
185 İslama Yönelik Saldırılar 22 Eylül 2012
186 Alternatif Bir Finansal Ürün Olarak Kira Sertifikaları(SUKUK) 15 Eylül 2012
187 Öğle ve İkindi Namazlarının Vakitleri 8 Eylül 2012
188 Yatsı Namazı Vaktinin Bitişi 1 Eylül 2012
189 Kur’an’a Göre Gelenek 25 Ağustos 2012
190 Bayram Namazı ve Fitre 18 Ağustos 2012
191 Televizyondan Kabe İmamına Uyulabilir mi? 11 Ağustos 2012
192 Ramazan Ayının İnsana Sunduğu Fırsatlar 4 Ağustos 2012
193 İmsak Vakti ve Seher – 2 28 Temmuz 2012
194 İmsak Vakti ve Seher 21 Temmuz 2012
195 Nesih, Kıblenin Değişmesi Örneği 23 Haziran 2012
196 İsra ve Miraç 16 Haziran 2012
197 Uydurma Hadisler – Harun Ünal 9 Haziran 2012
198 Sezaryen Doğum 2 Haziran 2012
199 Vahiy – Sünnet İlişkisi 26 Mayıs 2012
200 Nesih Kavramı 19 Mayıs 2012
201 Din ve Tıp Açısından Sünnet 14 Mayıs 2012
202 Din ve Müzik 5 Mayıs 2012
203 Hadislerin Kur’an’a Arzı 28 Nisan 2012
204 Türkiye’de Kutlu Doğum Etkinlikleri 21 Nisan 2012
205 Allah’ın Elçisini Doğru Anlamak 14 Nisan 2012
206 Kur’an Öncesi Mekke Toplumu 7 Nisan 2012
207 Faizsiz Bankacılğın Problemleri 31 Mart 2012
208 Hz.Muhammed’in(S.A.V.) Tebyin Görevi 24 Mart 2012
209 İslam ve Türk Medeni Kanunu(TMK) Miras Sistemlerinin Mukayesesi 17 Mart 2012
210 Kur’an’a Göre Tağut Kavramı 10 Mart 2012
211 Farklı İnançların Birlikte Yaşamasının Doğal Kuralları 3 Mart 2012
212 Kur’an’a Göre Resule İman, İtaat ve İttiba 25 Şubat 2012
213 Organ Nakli 18 Şubat 2012
214 Sebeb-i Nüzul Meselesi 11 Şubat 2012
215 Daru’l-Harbde Faiz 4 Şubat 2012
216 İftida 28 Ocak 2012
217 Talak (Boşanma) 21 Ocak 2012
218 Gayrimüslimlerle Evlilik 14 Ocak 2012
219 A’raf Ehli 7 Ocak 2012
220 Müminler Cehenneme Girecekler Mi? – 2 31 Aralık 2011
221 Müminler Cehenneme Girecekler Mi? 24 Aralık 2011
222 Çocukların Evlendirilmesi 17 Aralık 2011
223 İnanç Özgürlüğü 10 Aralık 2011
224 Evliliğin Denetlenmesi 3 Aralık 2011
225 Adetli Kadın Kur’an’a Dokunabilir mi? 26 Kasım 2011
226 Hz.İsa’yı(a.s.) Geri Getirmek İsteyenlerin Hedefi 19 Kasım 2011
227 Nebi ve Resul Kavramları 12 Kasım 2011
228 Kurban Bayramına Nasıl Hazırlanmalıyız? 5 Kasım 2011
229 İcma Delili ve Değerlendirilmesi 22 Ekim 2011
230 Vekaletle(Bedel) Hac 15 Ekim 2011
231 İhram Yasakları 8 Ekim 2011
232 Kadınların Yolcuğu 1 Ekim 2011
233 Kur’an ve Sünnet Işığında Hac İbadeti 24 Eylül 2011
234 Faiz Anlayışı 10 Eylül 2011
235 Bayram Namazı 27 Ağustos 2011
236 İmsak Vakti 20 Ağustos 2011
237 Teravih Namazı Konusunda Diyanet’e Cevap 13 Ağustos 2011
238 Oruç Tutamayanlar Ne Yapmalı? 6 Ağustos 2011
239 Güneşin Batmadığı Yerlerde Namaz Vakitleri 2 Temmuz 2011
240 Yatsı Namazının Vakti 7 Mayıs 2011
241 Allah’ın İndirdikleri İle Hükmetmeyenler – 2 30 Nisan 2011
242 Allah’ın İndirdikleri İle Hükmetmeyenler 23 Nisan 2011
243 Günahlarla İlgili Kavramlar – 2 2 Nisan 2011
244 Günahlarla İlgili Kavramlar 26 Mart 2011
245 Büyük Günahlar – 3 19 Mart 2011
246 Büyük Günahlar Nelerdir? 12 Mart 2011
247 Büyük Günah İşleyenlerin Durumu 5 Mart 2011
248 Ye’cüc ve Me’cüc 26 Şubat 2011
249 Dabbetü’l-Arz 19 Şubat 2011
250 Tarikatlarda Vesile ve Tevessül 12 Şubat 2011
251 Evliyanın Yardımı İle İlgili İddialar – 2 5 Şubat 2011
252 Kutuplarda Namaz Vaktinin Tespiti 29 Ocak 2011
253 Evliyanın Yardımı İle İlgili İddialar 22 Ocak 2011
254 Kâlû Belâ Olayı Hakkında Sorulan Sorular – 2 1 Ocak 2011
255 Kâlû Belâ Olayı Hakkında Sorulan Sorular 25 Aralık 2010
256 Mehdi İnancı 18 Aralık 2010
257 Kur’an’a Göre Zekat Oranları 4 Aralık 2010
258 Artan Malı İnfak Etme 27 Kasım 2010
259 Vitr Namazı 13 Kasım 2010
260 Bayram Namazları 6 Kasım 2010
261 Sehiv Secdesi – Mukayeseli Fıkıh Dersleri 30 Ekim 2010
262 Kurban İle Alakalı Sorular 23 Ekim 2010
263 Hac Farklı Aylarda Yapılabilir mi? – Fıkıh Dersi 9 Ekim 2010
264 Başkasının Yerine Hacc Yapmak 2 Ekim 2010
265 Hilal İle İlgili Sorulan Sorular 25 Eylül 2010
266 Cariyeler İle İlgili Sorulan Sorular 18 Eylül 2010
267 ORUÇ BOZMANIN CEZASI 4 Eylül 2010
268 Zekat 28 Ağustos 2010
269 İmsak ve Yatsı Vakitleri – 2 21 Ağustos 2010
270 İmsak ve Yatsı Vakitleri 14 Ağustos 2010
271 İsra ve Miraç -2 10 Temmuz 2010
272 İsra ve Miraç -1 3 Temmuz 2010
273 İcma’a Delil Getirilen Hadisler 26 Haziran 2010
274 İcma 19 Haziran 2010
275 Başörtüsü ve Örtünme 12 Haziran 2010
276 Mezheplerin Tutarlılığı 29 Mayıs 2010
277 Asabe Siyaset İlişkisi (Kızın Çocuklarının Mirasçılığı Örneği) 22 Mayıs 2010
278 Kur’an’ı Açıklama Usulü 15 Mayıs 2010
279 Kartepe Programı Değerlendirme 5 Mayıs 2010
280 Abdestte Ayakların Mesh Edilmesi 24 Nisan 2010
281 Hudeybiye’den Geri Kalanlar 13 Nisan 2010
282 Peygamberimizin Zeynep (ranha) ile Evliliği 3 Nisan 2010
283 Bedir Savaşı 20 Mart 2010
284 Kur’an Sünnet Bütünlüğü: Allah’ın İzni Meselesi 13 Mart 2010
285 Vahiy Çeşitleri 6 Mart 2010
286 Kadınların Özel Halleri 11 Şubat 2010
287 Kur’an’a Göre Zekat Nispeti 6 Şubat 2010
288 Vahy-i Gayr-i Metlüv’e Dair Getirilen Deliller -1 30 Ocak 2010
289 Iskat (Ölen Kimseyi İbadet Borçlarından Kurtarmak) 16 Ocak 2010
290 Dini Tebliğ ve Uygulamada Cebrailin Rolü -2 2 Ocak 2010
291 Dini Tebliğ ve Uygulamada Cebrail’in Rolü 26 Aralık 2009
292 Kuran ve Sünnet Bütünlüğü – Kurban 21 Kasım 2009
293 Kuran ve Sünnet Bütünlüğü – Kıble Meselesi -2 14 Kasım 2009
294 Kuran ve Sünnet Bütünlüğü – Kıble Meselesi -1 7 Kasım 2009
295 Kuran ve Sünnet Bütünlüğü – Kur’anı Anlama 31 Ekim 2009
296 Kuran ve Sünnet Bütünlüğü – Yolculukta Namazin Kısaltılması Örneği 24 Ekim 2009
297 İsa Aleyhisselam Tekrar Gelecek mi? -2 17 Ekim 2009
298 İsa Aleyhisselam Tekrar Gelecek mi? 1-1 10 Ekim 2009
299 İsa Aleyhisselam Tekrar Gelecek mi? 1-2 10 Ekim 2009
300 Hanefi Mezhebinin İçki ile İlgili Görüşleri -1 3 Ekim 2009
301 Hanefi Mezhebinin İçki ile İlgili Görüşleri -2 3 Ekim 2009
302 Mirasta Avliye Meselesi -1 26 Eylül 2009
303 Mirasta Avliye Meselesi -2 26 Eylül 2009
304 Kasten Orucu Bozanın Cezası -1 12 Eylül 2009
305 Kasten Orucu Bozanın Cezası -2 12 Eylül 2009
306 Oruç Keffareti -1 29 Ağustos 2009
307 Oruç Keffareti -2 29 Ağustos 2009
308 Adetli Kadının Orucu -1 22 Ağustos 2009
309 Adetli Kadının Orucu -2 22 Ağustos 2009
310 Hastaların Orucu -1 15 Ağustos 2009
311 Hastaların Orucu -2 15 Ağustos 2009
312 Namazda Örtünme / 2-1 8 Ağustos 2009
313 Namazda Örtünme / 2-2 8 Ağustos 2009
314 Namazda Örtünme / 1-1 1 Ağustos 2009
315 Namazda Örtünme / 1-2 1 Ağustos 2009
316 Kur’an’da Örtünme -1 18 Temmuz 2009
317 Kur’an’da Örtünme -2 18 Temmuz 2009
318 Gayrimüslimlerle Evlilik -1 11 Temmuz 2009
319 Gayrimüslimlerle Evlilik -2 11 Temmuz 2009
320 Müşriklerle Evlilik -1 4 Temmuz 2009
321 Müşriklerle Evlilik -2 4 Temmuz 2009
322 Ehli Kitap ve Müşrikler -1 27 Haziran 2009
323 Ehli Kitap ve Müşrikler -2 27 Haziran 2009
324 Hayvan Kesimi / 2-1 20 Haziran 2009
325 Hayvan Kesimi / 2-2 20 Haziran 2009
326 Hayvan Kesimi -1 13 Haziran 2009
327 Hayvan Kesimi -2 13 Haziran 2009
328 Helal Gıda ve Jelatin Konusu -1 6 Haziran 2009
329 Helal Gıda ve Jelatin Konusu -2 6 Haziran 2009
330 Nafile Namazlar -1 9 Mayıs 2009
331 Nafile Namazlar -2 9 Mayıs 2009
332 Vitir Namazı -1 2 Mayıs 2009
333 Vitir Namazı -2 2 Mayıs 2009
334 Kur’an’ın Genel Açıklaması -1 25 Nisan 2009
335 Kur’an’ın Genel Açıklaması -2 25 Nisan 2009
336 Namazın Mekruhları -1 11 Nisan 2009
337 Namazın Mekruhları -2 11 Nisan 2009
338 Namazı Bozan Şeyler -1 4 Nisan 2009
339 Namazı Bozan Şeyler -2 4 Nisan 2009
340 Namazda Konuşmak -1 28 Mart 2009
341 Namazda Konuşmak -2 28 Mart 2009
342 Namazda Abdestin Bozulması / 2-1 21 Mart 2009
343 Namazda Abdestin Bozulması / 2-2 21 Mart 2009
344 Namazda Abdestin Bozulması / 1-1 14 Mart 2009
345 Namazda Abdestin Bozulması / 1-2 14 Mart 2009
346 Namazda İmamlık / 3-1 28 Şubat 2009
347 Namazda İmamlık / 3-2 28 Şubat 2009
348 Namazda Saf Düzeni -1 21 Şubat 2009
349 Namazda Saf Düzeni -2 21 Şubat 2009
350 Namazda İmamlık / 2-1 14 Şubat 2009
351 Namazda İmamlık / 2-2 14 Şubat 2009
352 Namazda İmamlık / 1-1 7 Şubat 2009
353 Namazda İmamlık / 1-2 7 Şubat 2009
354 İmamın Arkasında Kıraat -1 24 Ocak 2009
355 İmamın Arkasında Kıraat -2 24 Ocak 2009
356 Namazda Okunan Sûre ve Ayetler / 4-1 17 Ocak 2009
357 Namazda Okunan Sûre ve Ayetler / 4-2 17 Ocak 2009
358 Namazda Okunan Sûre ve Ayetler / 3-1 10 Ocak 2009
359 Namazda Okunan Sûre ve Ayetler / 3-2 10 Ocak 2009
360 Namazda Okunan Sûre ve Ayetler / 2-1 3 Ocak 2009
361 Namazda Okunan Sûre ve Ayetler / 2-2 3 Ocak 2009
Kuran Dersi Canlı Yayın