Bugün Yunus suresini anlama çalışmalarımızı devam ettiriyoruz. 54.Ayetteyiz. Allah-u Teala hem bu sureyi ve hem Kuranı Kerimin tamamını çok iyi anlamayı ve çok iyi yaşamayı ve çok güzel bir şekilde Allah’ın bütün kullarına ulaştırmayı hepimize nasip eylesin. Allah-u Teala İbrahim AS. gibi Muhammed A.S. gibi tam teslim olan kullar olarak hayatımızı geçirmemizi cümlemize lutfeylesin. Şimdi burda Allah-u Teala şöyle buyuruyor. (Yunus suresi 54. Ayet: Yanlış yapan her kişinin yeryüzünün tamamı, yanlış yapan her kişinin mülkiyetinde olsa onu kesinlikle fidye olarak verir, kendini kurtarmaya çalışırdı. Nerden kurtaracak, cehennem azabından kurtarmaya çalışacak elbette. Bu dünya da her şey onunsa bu dünyadan kurtarması düşünülemez. Onun için yanlış yapan her nefis, yani doğruları öğreniyor, hakkı görüyor, akıl ve batılı net bir şekilde ayırt ediyor, ama kendi nefsini ön çıkararak Allah’ın emir ve yasaklarını ikinci sıraya atıyor, böylece hayatının en büyük yanlışını yapıyor. İşte tüm yeryüzü onun olsa kendini kurtarmak için verir. Senin de olsa sende Allah’ınsın, yeryüzü de Allah’ın. Akıllı bir kişi isen Allah ne derse onu yaparsın. Sen şöyle Allah lütfetmezse parmağını oynatamazsın, elini kaldıramazsın, kirpiklerini hareket ettiremezsin. Hiçbirşey yapamazsın. Bu dünya da hasta olsan, sıkıntılı olsan senin malın mülkü seni iyi mi edecek. İşte aynı şey ahiret için de geçerli. Yanlış yapan herkesin, tabi Allah’a karşı yanlış yapıyor. Yeryüzünün tamamı onun olsa kesinlikle fidye olarak verir kendisini kurtarmaya çalışırdı. O azabı gördükleri vakit, o pişmanlıklarını içlerinde gizleyeceklerdir. Yani böyle derin derin, ah ah ah kafa ah, herşey gitti, herşey bitti, elimde o kadar imkanlar vardı, fırsatlar vardı, ben kullanmadım, ben bu cezayı hakettim, herkes hak ettiğini kabul edecek .Çünkü Allahu Teala kimseye haksızlık yapmaz. Niye? Çünkü aralarında kıst ile karar verilmiştir. Ne demek kıst, herkes neyi haketmişse onun karşılığını bulmuştur. Hakettiiği kadar ceza almıştır. Onlara haksızlık yapılmayacaktır. Hakkettiğinden bir gram fazla ceza verilmeyecektir. Onun için burada sıklıkla tekrarladığımız bir ayet var biliyorsunuz, Enam Suresinin 160.Ayeti: Allahu Teala şöyle diyor: Ahirete kim iyilikle gelirse, güzel şeylerle gelirse, ona onun on katı var. On katı tabi en altı. Tabi daha en üstleri daha yukarıları da var. Kötülükle gelene onun misli dışında hiçbir ceza verilmez. Ne yapmışsa onun karşılığını alır. Onlara hiçbir şekilde haksızlık yapılmaz. Hakettiği cezayı bulduğunu çok net birşekilde görür. İtiraz etme hakkı olmadığı için, Kendinin suçlu olduğunu bildiği için büyük bir pişmanlık duyar ama iş işten geçmiş. Evet bu konuda çok sayıda ayet vardı. Önce onları okuyalım. Yunus suresi 54. Ayetinin 5-6 ayette benzeri var. Bu kıyamet sahnelerinden haber veren bir ayet. 54.ayette Allahu Teala buyurdu ki: Yanlış yapmış, Allah’ın huzuruna yapılmaması gereken şeyleri yapmış bir şekilde gelen insanların yeryüzünde herşey onların olsa, kendilerini kurtarabilmek için hepsini feda ederlerei, fidye olarak verirlerdi. Yarabbi al bunları yeter ki beni cezalandırma, cehennemde yakma diye mutlaka verirlerdi. Bu bir açıdan şunu da gösteriyor. Yaşarken herşey bizim olsun diye uğraşıyoruz, fakat bu istediklerimizi elde ederken verdiğimiz tavizler, yarın öbür gün başımızı işte bu şekilde yakmasın diye Allahu Teala uyarıyor. Yeter ki malım olsun, mülküm olsun, şu makama geleyim diye, her türlü değeri sen feda edersen, yarın öbür gün hepsini feda etsen kendini kurtaramayacaksın. Böyle bir uyarı var burda. İstersen Şu ayeti de okuyalım, tamamlansın . Burda diyor ki Allah yeryüzünün hepsi senin olsa, senin neyin var ki yeryüzünde, göklerde ve yerde ne varsa hepsi Allah’ındır. Sende Allah’ınsın, senin sahibi olduğun şey de Allah’ın, farzet ki senin ee öldüğün zaman kime kalacak. Herhangi bir şey karşısında zaten verip kurtulmak isteyeceksin. Hiçbir değerinin olmadığı orda anlaşılacak. Dolayısı ile ahirette hepsi benim olsa, böyle senin olmaz ki. Yeryüzü senin olsa bile ne olacak ki. Şunu çok iyi bilinki Allah’ın verdiği söz haktır. İyilik yapana ödül verilecek, cennetiyle sevindirilecek, ama burda belirtildiği gibi yanlış davrananlara da Allah cezasını verecektir. Ama insanların çoğusu bunu bilmiyor, aslında bilmek istemiyor. Şimdi birinci ayetimiz Ali imran Suresi 91.Ayeti: Allahu Teala ayetlerini görmezlikten gelerek görmezlikte direnen kafirlerle ilgili şöyle buyuruyor diyor ki: Bakın kafirlik edenler, ve bu şekilde kafirler olarak ölenler, yani hayatı hep Allah’ın emirlerini ve yasaklarını hep örtmüş olarak geçirmiş ve son nefesini de o şekilde vermiş olarak huzurumuza gelenler var ya, onların hiçbirisinden asla kabul edilmeyecektir. Ne..yeryüzünü dolduracak kadar altın olsa ve onu fidye olarak vermeyi bize teklif etseler, azaptan kurtulmak için onlardan asla kabul edilmez. Yeryüzü dolusu kadar altın. Bugün bir kilosunu bile teklif etseler onun için herşeyini feda edecek binlerce insan bulursunuz. Allahu Teala diyor ki, bütün yeryüzü altın olsa, onu verim de yarabbi kurtulayım deseler asla onlardan böyle bir teklif kabul edilmeyecek, Onlara can yakıcı elim bir azap vardır. Onlara yardım edecek hiç kimsede bulunmayacak öbür tarafta. Bir benzeri Maide suresinin 36.Ayetinde: Burda da cenabı hak buyuruyor ki: Kafirlik edenler, yeryüzünde ki herşey, her ne varsa onların olsa, o kadar mı, bir o kadar daha olsa ve yani bir dünya bir dünya dolusu daha olsa, iki dünya dolusu herşey onların olsa ve onu fidye olarak bize vermeyi söyleseler, Yarabbi verim de kurtulayım, kıyamet gününün azabından kurtulmak için hepsini feda etmek isteseler, bu asla onlardan kabul edilmeyecek, çünkü onlara orada can yakıcı bir azap var, öyle ki onlar ateşten çıkmak isteyecekler, amma sala oradan çıkamayacaklar, çünkü orada onlara kalıcı bir azap vardır buyuruyor Cenabı Hak.
Bir benzeri, Zümer suresi 47.ayetinde, yine Cenabı Hak buyuruyor, diyor ki: Bakın ayni Yunus Suresi 54.ayette olduğu gibi, Allah’a karşı yanlış yaparak gelmiş olanlar, onlar için olsa, yeryüzündeki herşey onların olsa, yetmez bi okadarı daha onların olsa, kesinlikle onu fidye olarak verirlerdi öbür tarafta ateşten kurtulmak için, kıyamet gününün o kötü azabından kurtulmak için onu fidye olarak kesinlikle vermeyi teklif ederlerdi. Bunu yaparlardı. Yani dünyada bunlardan milyonda biri senin olsun diye feda ettiğin şeyleri bir düşün, Allah diyor ki bırak onu bütün dünya bir o kadar daha olsa hepsini vereceksin öbür tarafta kendini kurtarmak için, onun için neleri feda ettiğine dikkate et.
Mearic Suresi 11.Ayetinden itibaren bir okuyalım. Cenabı Hak buyuruyor ki: O gün kıyamet günü suçlular şunu isteyecekler. O günün azabından kurtulmak için fidye vermeyi isteyecekler o gün. Neyi fidye olarak vermeyi isteyecekler, çocuklarını. Bugün çocuk sahibi olmak ve varken çocuklarına başına bir şey gelmemesi için verdiğimiz mücadele, değilmi, yeterki çocuğuma gelmesin bana gelsin diye o göğüsleyeceğiniz her türlü zorluğu mücadeleyi düşünün, bir de öbür tarafta azabın büyüklüğünü düşünün. Allah diyor ki: ilk çocuklarımı al beni alma, Önce çocuklarını satacak insan. Başka, eşini,karısını, yarabbi beni yak onu yakma, kardeşini, burda sahibe diyor zevce demiyor, onunda bir manasının olması lazım, çünkü bu dünyada bir takım tuttukları dostlar var, yani ister eşin olsun ister olmasın, en sevdiğini kişiyi de feda edeceksin. Kardeşini, en ufak bir şey olduğunda sürekli sığınıp durduğun kişileri, halkını, kabileni, yarabbi diyecek onları yak, beni yakma, ve diyecekki yarabbi bana dokunmada gerekiyorsa herkesi yak. Herkesi cezalandır ben kurtulayım yarabbi, insana kalsa hepsini feda etmeye hazır bu tarafta, azap öylesine çünkü şiddetli. Ama Allah ne diyor, hayır diyor bunları hiçbiri olmayacak, çünkü herkes kendi yaptığının cezasını çekecek, niye çocuğun yansın senin senin yerine, niye eşin dostun yansın senin yerine, sen yap onlar cezasını çeksin, olur mu öyle bir şey, her kim yaptıysa onun cezasını öbür tarafta çekecek. Allah muhafaza buyursun. o yüzden yanı bir kez daha tekrarlamak istiyorum, bu dünyada bir şeyler elde etmek için karşılığında vereceğiniz şeyleri iyi düşünün. Eğer değerlerinizden, inancınızdan taviz veriyorsanız, değil o elde ettiğiniz ufacık bir şey, bütün dünya, bir okadarı daha sizin olsa, altınla dolu olsa, hepsini gözünüz kırpmadan feda edeceksiniz öbür tarafta, onu mu istersiniz, yoksa yarabbi helalinden olsun gerekirse hiçbiri olmasın mı diyeceksiniz? Tercih bu kadar mühim. Önemli olan Cenabı Hakkın razı olması. Benden razı olsun cenabı hak benim birşeyim olmasın, neticede hepsi olsa, zaten hepsini yanlış yoldaysan vermeye hazırsın öbür tarafta. Çok ciddi bir yol ayrımı. Bu konuda oldukça dikkatli olmak lazım. Diğer ayetlere de sırası geldiğinde okuyalım inşallah.
Burada şunu da söylemek lazım. Yahya hoca okudu. Dünyada bütün mallar kendinin olsa hepsini vermek isteyecek, tamam, sadece onu değil ki, oğlunu, kızını, eşini, dostunu, ne var ne yok, herşey gitsin de ben yeterki canım kurtulsun ve o kadar zorlanacak ki bu insanlar, fakat tabi her zaman tekrarladığımız bir ayet var. Kim bu kafirler, kim bu zalimler, yanlış yapıyorsa yanlış yaptığının farkında olan kimselerdir. Dolayısı ile bildikleri doğrulara en küçük şüphesi olmadan bildikleri doğrulara karşı yanlış davrananlardır. Bunların hepsi evrenseldir. Allah’ın varlığını ve birliğini bilmeyen bir tek insan yeryüzünde yoktur. Ama Allah’ı hayatından çıkarırsa, niye bana Allah benden niye şunu istesin ki, Allah adına konuşmaya başlarsa tabi ki cezasını çeker. Yine sık sık tekrarladığımız ayetlerden bir tanesi Ali İmran 106.ayettir. O gün bazı yüzler ak, bazı yüzler kara olacak, yüzleri kara olanlara ki onlar kafilerin ortak özelliğidir, İnandıktan sonra mı kafir oldunuz. Bugün görüyoruz ki imanlı, dört dörtlük bir Müslüman yarın menfaatleri ile doğrular arasında tercih mecburiyetinde kalınca bakıyorsun ki kendi kafasına göre şimdi şunu yapayım, sonra yaparım diyor. Menfaatini birinci sıraya, Allah7ın emirlerini ikinci sıraya alıyor, Sonra gidiş o gidiş, bir daha da toparlayamıyor. Bu sebeple son derece dikkat etmemiz lazım. Kendimiz düşünmemiz lazım. Bunu düşündüğümüz zaman bakıyorsunuz dünyalık, yani para, mal, mevkii, ilimde öyle, ben bir alim adamım, bu adam kim ki benim yanlışımı söylüyor, acaba adamın dediği doğru mu diye bir insan soru sorar kendi kendisine, işte biz şöyleyiz, bilmem ne, profesörüz falan filan, yani kardeşim ne oluyor yani sana, ne oluyar, senin bildiğin şey belki bilinmesi gerekenlerden çok küçücük bir parçadır. Niye sen herşeyi biliyorum diye geçiniyorsun. Bir de mal mülk edinmeye başladığı zaman işte Yahya hocanın okuduğu ayette diyorki, insanlar tüm dünya benim olsun, ah diyor falanca adam gibi olamadım. Onun gibi olsan ne olacak. Nerde o adam öldü. Sen de öleceksin, Şimdi neyi var. Dolayısı ile Allah’u Teala’nın bize vermiş olduğu imkanları Allah’ın rızası için eğer harcarsak asıl servet o olur. Hem bu dünyada hem ahiretti. Cenabı Hak
Bakara 261.ayetinde şöyle diyor, Mallarını Allah yolunda harcayan, ne demek Allah rızası için harcıyor, ben kimseden bir şey beklemiyorum, Allah nasıl diyorsa ben öyle yapıyorum, herşey onun zaten, bana ait bir şey yok ki, yaptıkları harcamadan dolayı karşı tarafın ne başına kakıyorlar, ne canını sıkacak bir laf söylüyorlar, hiç karşı tarafı en küçük rahatsızlık vermiiyorlar, yardım ettikleri kişilere, çünkü karşılığını Allah’dan bekliyor, o insan yapsa yapsa ne kadar yapacak ki ama Allah yaptı mı en büyüğünü yapar. Bunların alacakları karşılık Allah katındandır. Allah en az bire on verir. Bu ayetten bir önceki ayette de, Allah yolunda mallarını harcayanlar, toprağa atılmış bir dane gibi yedi tane başak bitirmiş, her bir başakta 100 tane bitmiş, bire yedi yüz, orda da kalmıyor, Allah tercih ettiği kişi için bu 700’ün katlarını verir. Kaç kat, 2 mi 5 mi sınır yok. Onun katlarını verir. O zaman Allah verdiği zaman bu dünyada da verir ahirette de verir. Asıl verdiği bu dünyada 262. Ayetin sonu o şekilde bitiyor. Bakara262.ayet: Üzerlerinde ne bir korku kalır ne de bir üzüntü, ne demek, ya ben Allah’a güveniyorum. Kim Allah’a güvenip dayanırsa Allah yeter. Bitti . Sen o zaman elindeki imkanlar neyse, yani 5 kuruş olabilir, 5 bin lirada olabilir, beş yüz bin, beş milyar, hiç önemli değil, çünkü sen imkanlarınla sınırlı bir sorumluluk altındasın. Allah rızası için birisine bir iyilik yaptın mı? Hangi tür iyilik olursa olsun, artık onu unutacaksın, onu unutacaksın. Karşılığını yalnız Allah’tan bekleyeceksin. Bi de ben hep şahsen şunu düşünürüm. Her şeyini Allah’a borçlu olan insanlar Allah’a teşekkür etmiyorsa bana teşekkür eder mi? Ben niye böyle bir beklenti içerisinde olayım ki. Ama her şeye sahip olan Allah’dan isterim, Allah’ta zaten her yerde var, her zaman var, herşey onun, bana bu dünyada da verir ahirette de verir. En büyük nimet nedir, insanda ki iç huzurdur. Korkunun noksanlığı ve huzurun olmaması, üzerine ne bir korku kalır ne üzüntü, bitti, bitti…O zaman sen bu dünyada cenneti yaşamayı başlarsın. Cenabi Hak cümlemize bu hayat tarzını nasip eylesin.
Şimdi bu Yunus Suresinin 56. Ayetinde bu nu destekler mahiyetti şöyle diyor Allah: Hayatı veren o, sen dün yoktun, yarın yine olmayacaksın, vefat ettirecek olanda o, ne yani neye üzülüyorsun, Allah’a güvenmiyorsan o zaman üzül, niye? Onun huzuruna çıkarılacaksın, hesabı ona vereceksin. Allah’a karşı yanlış yapma, korkma gerisinden, yeter ki Allah’a karşı yanlış yapma. Ey insanlar… bak tüm insanlara Allah hitap ediyor, size rabbinizden bir öğüt geldi, bir vaaz geldi, sizin iyiliğinizi, sizin mutluluğunuzu hedef alan bir kitap geldi, hepiniz için bu, herkes için geçerli ve bir şifa geldi. İnsanların içlerinde olanlara bir şifa geldi. İçlerinde ne olur insanın, insanı en çok rahatsız eden korku ve üzüntü değil mi? İstersen bu arada bir de her zaman okuduğumuz ama ben ne kadar binlerce defa okusak yeter, Araf 35.ayeti bir zahmet oku da ben şu ayeti bitireyim. insanın içindeki ne? şifa, nedir o şifa olan, Kuran… işte allah’ın kitabı, bir rehber bu, elinde rehber var, nerede nasıl hareket edeceğini sana gösteriyor bu, yeter ki sen buna uy, bunu kendine uydurma, bir rahmet, işte rahatlatır, huzur verir, güven verir, işte tamam. Efendim sıkıntıya girmezsin diye bir olay yok. Tabi ki gireceksin. Bakın yine sık sık tekrarladığımız, Muhammet S.A.V. Uhud’da Mekke ordusuna karşı tek başına kaldı, bütün sahabe Uhud dağına karşı kaçtı. Mekkelilerin geri döndüğünü görünce, muhammed As. En küçük bir endişe yok, Allah’ın ayetlerini onlara okuyor, arkada ordu yokmuş gibi davranıyor, ondan sonra da hiçbirisini ayıplamıyor, hiçbirisini suçlamıyor, zaten Allah’ın ayetlerini tebliğ ettin mi Allah herşeyi söylüyor. Evet. İnanlar için rahmet, Sen Kuranı Kerime inanıp güvenmiyorsan bu sana rehber olmaz ki, evet amma yani tamam işte yalnız Kuran diyorsunuz, Kuran bize yeter diyorsunuz, işte bunu bize yeter diyorsunuz diye dalga geçenler kesinlikle Allah’a güvenmeyen insanlardır. Evet. Şimdi o ayetten okuyalım.
Araf Suresinin 35.ayeti değilmi…35-36…35 ayet şöyle, Ey adem oğulları, sizin içinizden size bir resul gelirde, size benim ayetlerimi teker teker okursa, yani anlaşılır biçimde ve sizde onu anlarda bundan sonra içinizden her kim kendisini yanlışlara karşı korur ve durumunu düzeltirse, onların üzerinde ne bir korku olacak, ne de onlar üzüleceklerdir. İşte şifa…ama ayetlerimiz karşısında kim yalana sarılır da, ayetlerimiz karşısında büyüklenmeye kalkışırsa, onlarda ateş ashabı olacaklardır ve orada ölümsüz olarak da kalacaklardır. İşte bu iki kelime de son derece önemli, çok dikkat edelim, şimdi arapça bilenler için kısaca söyleyeyim. Kezzebe fiili müteaddi olarak kullanılır. Kezzebe-u şeklinde, bir lazım olarak kullanılır, bir de ba harfi celile işte burda belirtildiği gibi kezzebe fiili kullanılır, kezzabe-u birisinin yalan söylediğini söylemektedir. O zaman Kezzebe çokça yalan söylemek demektir. Kezzebe bihi, birşeyin karşısında yalan söylemektir. Şimdi burada Allah’ın ayetleri karşısında yalan söyleyenler, şimdi açık açık Allah’ın ayetlerini ortaya koyuyorsun, adam ayetleri değil bu defa babasından duyduğunu, kendi mezhebini, kendi tarikatını, şunu bunu, tamam ama mesala şey yapıyor, yani ne sana mı uyacağım diyor. Kardeşim bana uy mu diyorum ben sana, Allah’ın kitabına uy diyorum. Yok yok herkes yanlışta siz doğrusunuz, işte bunların Allah’ın resullerine, yani onlarda Allah’ın kitaplarına insanları çağırdığı zaman Allah’ın ayetlerine çağırdığı zaman ne diyorlardı, bunlar cinlerin etkisinde kalmış, ya sen kimin yolundan gidiyorsun, kimin etkisindesin, ben biliyorum, biliyorum kimin etkisindesin, eğer ayete yanlış mana verdiysem, böyle bir şüphen varsa sor, sen bilim adamıysan şuraya yanlış mana verdiğin de, yok değil, burdaki ne Allah’ın ayetleri karşısında yalan söylüyorlar, yalan söylemekle kalmıyor, kendisini de büyük görüyor. Kardeşim burda böyle işte diyor falan. Ayeti kendi keyfine uyduruyor. Anlatıyorsun dinlemiyor. Eeee ne olacak, o zaman bunlar ne oluyor, işte bunlar cehennem halkıdır. Bu dünyada da onların işleri rahat olmaz, üzerine korku olmaz dediği uyanlara, üzüntü olmaz dedi. Bunlar korku ve üzüntüden kurtulamazlar. Psikolojileri bozulmuş, bu dünyada yanmaya başlamışlar, ahirette zaten yanacaklar. Şimdi buradan devam edelim mi yoksa okuyacağın ayetler var mı? Yani bu Kuran Kerim’in özellikleri anlattı ya Cenabı Hak 57.ayette. Onunla ilgili belki bir iki tane ayet okuyabiliriz. Kuranı Kerim’in şifa olması, önümüzdekini bi tekrar edelim yine, Yunus suresi 57.ayette Allahu Teala ne buyurmuştu. Size rabbinizden bir öğüt geldi. Bakın bu Kuranı Kerim’in tamamının vasfı, yani Fatihasından Nas’ına kadar okuduğunuz zaman her bir suresinden alacağınız farklı bir öğüt vardır. Bu öğüt kimi zaman emir şeklinde olur, kimi zaman yasak şeklinde olur değil mi, kimi zaman ahlaki olur, kimi zaman ekonomik olur, kimi zaman iman konusunda olur, ama her ne zaman Kuranı Kerim’i alır içinden bir okuma yaptığınız zaman mutlaka kendinize çeki düzen verecek bir öğüt kısmı bulabilirsiniz. Ama tamamı için geçerli. Aynı şekilde yine Kuranı Kerim’in bir özelliği: bakın kalpleriniz, göğüslerinizde olana da bir şifadır. Neresi Kuranı Kerim’in şifa, işte 3-4 tane ayet, Fatiha, Ayetel Kürsü, öyle mi, yine Kuranı Kerim’in tamamı. Yani içinizde herhangi bir konuya dair bir sıkıntı yaşadığınız zaman bu iman olur, ibadet olur, ahlak olur, güncel hayatla ilgili bir sorun olur, yani dine dair ki din fıtrattır diyorsak eğer, Rum Suresinin 30.ayetinden yola çıkarak, hayatın her safhasına din bir nizam, bir hüküm koyuyorsa, demek ki sen her durumla ilgili içinden çıkamaycağın bir şeyle karşılaştığında çözüm mercii Kuranı Kerim. İşte Kuranı Kerim bir şifa kaynağı. Oku bir sıkıntına çare bul. Her ayetiyle ama, her suresiyle ama, sadece belirli birkaç suretiyle değil. Bakın burda göğüslerde olan, yani imanı şeyler ön plana çıkıyor, Kuranı Kerim’in tamamı. Bununla ilgili Kuranı Kerim ‘de bir ayet daha var. On yedinci sure. İsra Suresinin 82.ayeti…orayı da bir açalım, Orada Cenabı Hak ne buyuruyor: Biz Kuranı indiriyoruz, ne olarak, yine tamamı Kuranı Kerim’in şifa olarak indiriyoruz. Yani okuyun tüm dertlerinize derman bulun. Başka….ve müminler için bir rahmet, bir ikram, Cenabı Hakk’ın bir merhameti var. Ama bakın kim için, mümin için, yani bu kitaba inanıp güvenecek olanlar için Kuran bir rahmet, bir merhamet kaynağı.. Ama size buna farklı amaçlarla yaklaşırsanız ki daha önce bu konuda uzun uzadıya konuşmuştuk. Onunla ilgili Cenabı Hak Kuranı Kerim’in hangi özelliiğini vurguluyor. Bu Kuran zalimlerin ise hüsranını artırmaktan başka hiçbir işe yaramaz. Zalimce yaklaşırsak hüsranını daha fazla artırıyor Kuranı Kerim. Yani sen açık bulmaya gidiyorsun, Kuran da kafana uygun bir şey, dur bakalım burda Allah haşa ne yalanlar söylemiş diye yaklaşıyorsun, Kuranı Kerim senin hüsranın daha çok artırıyor. Sanki doğru yapıyormuş gibi yapıp, Kuranı Kerim’e doğru yaklaşmış, çok doğrular, öyle bir yanlış yapıyor ki yani doğruyu en yakın olan yanlışı yapıyor farkedemiyorsun. Yani böyle anayodan küçük bir sapma saptırıyor sana artık sonra bir daha kaybediyorsun. Bunlar çok daha tehlikeli. Bu Kuranın şifa oluşuyla ilgili Fussilet Suresi’nin 44.ayetinde bir ibare var. De ki: O (Kuran) , inananlar, ona inanıp güvenenler için bir rehberdir. Rehber ne yapar. Sana bilmediğini gösterir. Bilmediğini öğretir değil mi. Bir müzeye, bir ören yerine tek başına gitmenle bir rehber eşliğinde orayı gezme arasında dağlar kadar fark var değil mi. Hiç hakkında bilgi sahibi olmadığın yere götürsünler seni, tek başına gez, anlat, onda birini anlatamazsın. Görmemişsindir çünkü, hakkında bilgi sahibi olamazsın, ama orayı bilen birisiyle gittiğin zaman, orayı bilen bir rehber elinde olduğu zaman, o zaman farklı olursun, bir camiyi bile bir bilenle git gez, bir bilen anlatsın sana, ne incelikleri var onun hayran kalıyorsun, ama hiç bilmeden git gez bak sağına soluna, aa ne kadar güzel, 3-4 tane minaresi var. O minarenin içinde nasıl şeyler var değil mi. Bir Selimiye Camiisine git, sana orayı bilen biri anlatsın, Sinanın eserine o zaman hayran kalıyorsun. Kuranı Kerimde öyle işte, sana hayat yolcuğunda rehberlik yapıyor, çünkü ne yapacağını bilmiyorsun. Ama Kuranla gittiğin zaman nerede, nasıl, ne zaman, ne şekilde davranacağını Kuranı Kerim sana öğrettim mi o zaman hidayeti bulmuş oluyorsun işte Kuran rehber. Başka…Kuranı Kerim aynı zamanda bir şifa işte..yani tüm dertlerine bir çözüm sunuyor. Ama kime… yine aynısı, bu kitaba inanıp güvenenler için bu fonksiyonunu icra edebiliyor sadece. İnanıp güvenmezsen sen bu kitaba, sana bu da kapılarını kapatıyor, ondan faydalanamıyorsun. Bu Kuranın bu özellikleriydi. Başka Bakara Suresinin ilk ayetlerini hatırlayalım. Kitap budur, bu konuda herhangi bir şüphe yoktur. Bu bir rehberdir. Kim için…kendini yanlışlardan korumak isteyenler, o yolda gayret gösterenler için bir rehberdir. Alır seni daha iyiye daha doğruya, en iyiye, en doğruya yönlendirir. Tek iyiye tek doğruya yönlendirir. Bu özellikleri de var. Burda benim hep dikkatimi çeken bir husus var. Allahu Teala şifa kelimesini bal içinde kullanıyor. Bu Nahl Suresinin , Nahl zaten bal arısı anlamına geliyor. Yani o sureye adını veren hayvan çeşidi. Burda bu surenin 69.ayetinde Allahu Teala diyor ki: Balın içinde insanlara şifa vardır. Bal şifadır demiyor. Balın içinde şifa vardır diyor. Ama şifadır dediği sadece Kuran. Kuran bütünüyle şifa. Dolayısı ile siz maddi manevi bütün hastalıklarınızın çaresinin Kuran’dan arayacaksınız. Kuran olduğu gibi şifadır. Zaten siz korkuyu yendiğiniz zaman, hüznünüz yendiğiniz zaman vücut kendi kendini iyileştirir. Benim doktorların çok hoşuma giden bir sözü vardır. Onu sık sık tekrarlıyorum. Derler ki hastalık yoktur, hasta vardır. İlaçlar hastalığı iyileştirmez, iyileştirmeye yardımcı olur. Hastalığı iyileştirecek olan vücudun kendisidir. Allah öyle bir yaratmış ki. O zaman siz Kuranı Kerim’e uyduğunuz zaman, korkuyu da üzüntüyü de yeneceksiniz. Huzur bulacaksınız ve vücutta bütün görevlerini yerine getirecek ve sizi rahatlatacaktır. Doktorlar şunu da diyorlar. İyileşeceğine inanmadan ilaçları kullananla, iyileşeceğine inanarak ilaçları kullananlar arasında dağlar kadar fark var. Vücut çünkü direniyor. Nasıl olsa da iyileşmeyeğim. Siz onu kolluyorsunuz iyileşmemeye dair. Sana ne ilaç verse yine iyileşmiyorsun. Ama bir kişi var inanarak kendini hazırlıyor. İlaçları da ona yardımcı oluyor. Çünkü vücut ona inandı artık iyileşeceğine. Yine inanç işte. Kuranı Kerim’e de bu şekilde yaklaşırsan Kuranı Kerim sana yardımcı oluyor, ama inanmazsan Kuranı Kerim’in sana yardımcı olmayacağına…çok güzel benzetme yaptı. Son cümlelerin çok güzeldi. Yani adam güvenmiyorsa dünyanın en iyi ilacını verse çünkü sen kendini kapatmışsın. Şimdi Kuranı Kerim de öyle, inanmıyorsun, güvenmiyorsun, hatta Kuranı Kerim’in sana zararı olur. Yunus Suresi 58.ayeti okuyoruz: Onlara şöyle söyle: Allah’ın lütfu ve rahmetiyle, yalnızca bunlarla rahatlasınlar, bunlarla kendi içlerini rahatlatsınlar, sevinsinler, huzur içerisine girsinler, huzur bulsunlar, Allah’tan bekleyin, başkasından değil. Başkasından beklerseniz, bugün verir yarın vermez. Ama Allah’tan beklerseniz Allah her zaman verir, Allah sizi imtihan etmez değil, demin Resullahı örnek verdik. Hepimizde Cenabı Hak tarafından imtihan edileceğiz. Hani şeyde bu Bakara Suresinde, ne zannediyorlar diyor, siz, sizden öncekilerden örneği gelmeden, yani onlar gibi sıkıntılara girmeden cennete gireceğinizi mi zannediyorsunuz. Allah bu dünyada imtihan yapacak, Dolayısı ile ne kadar zorlukta olursak olalım asla şikayet etmeyelim, bu Cenabı Hakkın imtihanıdır, ben bu imtihanı kazanacağım diyeceğiz. Zorluğun şey hiç önemli değil. Bakara 214.Ayet: Henüz size gelmedi ki..sizden öncekilerden gelen, size örnek olarak yaşayış, size bir imtihan örneği, ne oldu yarabbi onlara, zorluklar içerisinde, öyle sıkıntılar, zararlar, böyle sarsıldılar, aileden, çoluk çocuktan her taraftan bakıyorsun işte, Muhammed S.A.V. Mekke de kalamadı. Eşini dostunu, akrabasını, herşeyini bırakarak Medine’ye göç etmek zorunda kaldı. Öyle bir noktaya geldi ki resul bile şunu diyecek oldu: Onunla birlikte inanarak güvenmiş olanlar şöyle diyorlar: Allah’ın yardımı ne zaman gelecek? Ama burda çok önemli husus var. Ama bunlar Allah’ın yardımına güveniyor, ordan bekliyorlar, başkasından bir şey beklemiyorlar. Sen böyle isen, şunu çok iyi bilki. Allah’ın yardımı yakındır. Hiç korkma. Seni hiçbir zaman kimseye bırakmaz. İşte Muhammed S.A.V. Mekke’den Medine’ye geldi ama, törenlerle karşılandı. Daha ne olsun. Bitti değil mi? Ayetin tamamını okuyalım da. De ki Allah’ın lütfuyla Allah’ın ikramıyla işte bununla içleri rahat etsin. Allah’tan beklesinler, başkasından değil. Niye? Bunların bütün elde ettikleri herşeyden bu hayırlıdır. Şimdi şöyle bir düşünün. Muhammed S.A.V. bizim örneğimiz O dur. Mekke’nin en zengini olarak düşünün. Şehrin hakimi. Dünyalık olarak, hiç Mekke’nin en zengini, en sevileni, en iyi falan olsaydı Medine’ye hakim olabilir miydi? En fazla Mekke’ye olabilirdi. Peki olduysa hayatı da biter giderdi. Ya bir zamanlar Mekke de şöyle bir adam yaşamışta, şöyle zenginmiş, adı bile unutulurdu. Kimsenin aklına bile gelmezdi. Ama bakın Allah, Medine’ye gitti, Medine’yi onun hakimiyetine verdi. Sonra Mekke’yi tekrar onun hakimiyetine verdi. O değil Taifi bütün çevresi, sonra geldi Hayber, sonra geldi taaa Bizans’ın, çok büyük işte Yemen, çok geniş bir bölgeye hakimiyet kurdu ve öyle bir hakimiyet ki gönüllere hakimiyet. Şey değil. Zoraki bir hakimiyet değil. Bakın hala asırlar geçmiş onun getirdiği kitabı okuyor, onun örnekliğini anlatıyoruz. Bu Allahu Teala’nın vereceği şeydir. Onun için biz Allah’ın lütfunu, Allah’ın yardımını beklememiz lazım, ama işte çok bunaldım, sabrım bitti, şunu çok iyi bilin ki biten şeye sabır denmez. Bitmez sabır. Son ana kadar direneceksin. Allah’ın yardımı mutlaka gelecektir ve mutlaka rahatlayacaksın. Cenabı Hak cümlemizi kendi rızasına uygun bir şekilde yaşayan ve ona tam teslim olan kullarından eylesin. Peki Allah hepimizin yardımcısı olsun. İbrahim Aleyhisselam gibi, Muhammed Aleyhisselam gibi yaşamayı ve onun gibi bu dini tüm insanlara ulaştırmayı, onlar gibi örnek olmayı cümlemize nasip etsin. Allah hepimizden razı olsun.