Dinle. Şimdi ondan sonra “innehu le fısk”(ENAM 121) da “cümle-i haberiye”dir. Cümle-i haberiye fiil cümlesi üzerine atfedilmez. Türkçede de atfedilmez. Nasıl bir cümle kuralım? Bunu şey yapalım bak, bu cümleyi: “ve la te’kulu mimma lem yuzkerismullahi aleyhi: Allah’ın adı anılmamış olanlardan yemeyin”(ENAM 121) ya “çünkü” katacaksın yada “fısk” olarak diyeceksin. Ya hal yapacaksın
Yahya: Atıf olaray düşünürsek “ve”yi..
Abdulaziz Hoca: “Ve çünkü” demen lazım, bir ilave yapacaksın. Evet. Ve demeden de o atıf yapılıyor türkçede. Şimdi onun türkçesini oluşturmakta zorluk çekiyoruz, çünkü arapçanın yapısı farklı bu farklı.
Mehmet Hoca: Türkçede “ve” demesekte olur arapça da olmaz
“Ve” demeden de oluyor ama gene orada ya “hal” koyacaksın yada illet koyacaksın. Şimdi burada diyor ki;”ve innehu fısk” üzerine atfedilemediğine göre yapılacak tek şey var bunu hal yapmak. Ama bazı yerlerde görüyoruz ki bunu iptidaiye yapmış oluyorlar. İptidaiye de yapılamaz, bu konuda bir yazı vardı onu okusana. Yani Fahreddin Razi ile Yarabu Kuran’da. Fahrettin Razi kiminle tartışıyordu okunuda? Birileriyle tartışıyordu. İmam Şafi’nin yanlış fetva verdiğini söylemek isteyenlerle tartışıyordu. Bu kitap Muhiddin Edderviş diye bir zatın Yarabul Kuran şeklinde yayınladığı kitabın üçüncü cildi. Evet, Yemame’de basılmış. Yani bu çok eski bir zat değil ama güzel hazırlamış şeyini. 1992’de basılmış bir kitap. Yine bu ayetle alakalı olarak “Razihi kitabihi menakıbuş Şafii”. Razi’nin Menakıb-i Şafi diye bir kitabı varmış. Orada zikretmiş Fahreddin Razi. “Enne meclisen dammehu ve cemaaten minel Hanefiyye”. Yani bir toplulukta Hanefiler’den bir gurupla birlikte olmuş. “Ve ennehu zannu enne kavle Şafiin bi hille ehkimet tesniyetin merdudun bi kavli teale ve la te’kulu mimma lem yuzkerismullahi aleyhi innehu le fısk”. Bunlar zannediyorlar ki Şafi’nin besmelesiz kesilen hayvan da yenir şeklindeki görüşü En’am 121.ayete aykırıdır. Yani Allah’ın ismi anılmadan kesilenleri yemeyin, çünkü o fısktır diyor ya Hanefiler. Fahreddin Razi diyor ki;”Ve kuntu lehum: hanefilere şöyle dedim” diyor. “Ha delile fiha: bu ayette sizin için hiç bir delil yok”. Yani bu ayete dayanarak böyle bir şey söyleyemezsiniz. “Ven hiye huccetuluş Şafi: aksine bu ayet Şafi’ye delildir”.”Ve zalike le ennel vav ve leyse atfi”. “innehu le fısk” daki “vav”, onun için ben ikide bir sana diyorum “vav”ı almışlar mı? Yok “vav”ı almamışlar. Buradaki vav atıf için olamaz. “Li tehaliful cumleteyni ismiyetin vel fa’liyeti: bu isim ve fiil cümleleri birbirlerine mualif” yani fiil cümlesi inşaiye, isim cümlesi ihbariye. Arada bir muhalefet var. Ondan dolayı bu atıf olmaz. “Ve lel istiaf” bu vav cümle başı da olmaz. Yeni bir cümlenin ilk harfi de olmaz, istinaf için olmaz. “Ve enne aslel vari en terbıta ma ba’dehe ima kable: çünkü “vav”ın ana görevi sonraki ile önceki arasını bağlamak” türkçede bağlaç diyoruz ya, ana görevi bağlaçtır. “Fe bakye ente kune lil hal: o zaman tek ihtimal kaldı “vav”ın hal için olması”. “Fe tekune cuünnetül hali mukayyedeten lin lek: o zaman hal cümlesi neyh ile mukayyet olmuş olur”. Yani o nehy hangi halde nehy. Yemenin ama hangi halde olan yemenin? Allah’ın adı “yuzker”in hali olmuş oluyor. “Lem yuzker” ama hangi halde “lem yuzker”? Fısk olduğu halde “lem yuzker”. Allah’ın adı anılmamış fasıklık olsun diye anılmamış. Yani özel sebebi var. Yani putunun adını anıyor, Allah’ın adını onun için anmıyor. Başka bir şeyi yok. O fasıklık da Allah’tan başkası adına kesmektir diye geçiyor ya. Şunu bir tamamlayayım. “Vel mana” zaten bu söylemiş bizim şey yapmamıza lüzum yok.”La te’kulu minhu fihaleti kevnihi fıskan: fısk olması halinde yemeyin diyor”. “Ve mefhumuhu: bundan anlaşılan”,”cevazul eklı valem lekum fıskan: eğer bu kesin fısk olarak yapılmamışsa yenir”. Besmele şartı yok yani. Fısk olarak yapılmamışsa yenir. İşte Allah’tan başkası adına kesilmemişse yenir. Esasen de bakın yani, bir domatesi kesmekle bir hayvanı kesmek aradında ne fark var yemek için. Ama işi tutarda ibadet haline dönüştürürseniz Allah’tan başkasına, o zaman işin rengi tamamen değişir. Domates de olsa o zaman haramdır.
Mehmet Hoca: Mezbaada kasaplar kesiyor ona bir şey yok.
Abdulaziz Hoca: Onda bir şey yok. Geçende birisi söylüyor, adam şey kesiyor, diyor ki gittim burada bir veteriner hekim söyledi Bursa’da diyor ki; adamlara diyor söylemişle ki- tavuk kesiyor- illa besmele ile olacak. Adam bis, bis,bis..adamın diyor dudakları patlamştı. Ya diyor bu zulüm yapılır mı? Akşama kadar diyor habire su içiyor.
Yahya: Sayılı dakika içinde 1000’e yakın tavuk kesiyormuş seri kesim yapılan mezbaalarda. Bunun diyor, hani makinaya basarken besmele çekmesi yeterli görüşü de yanlıştır. Hepsine tek tek kesilmesi lazım, bu yüzden ilk kesilen tavuk helal geri kalan hepsi diyor şeksiz şüphesiz haramdır.
Abdulaziz Hoca: Kim diyor? Gıda raporunda mı diyor? Bu adamları Türkiye’den sürsek olmaz, bunu dünyadan sürmek lazım. Bir başka gezegene göndermek lazım. Bunları başka bir gezegene, Mustafa Bey. Bunları başka bir gezegene gönderelim Türkiye’de kalmasın. Yani şimdi Avrupa’ya göndeririz gene gelirler buraya.
Yahya: O yüzden şeyde besmele ile düğmeye basmak da yeterli değil. İllaki her bir hayvanın başına ayrı besmele çekilmesi gerekiyor. Onun için mi veteriner hekim diyor; adamlar başında bis,bis,bis..
Yahya: Herbirinin başına. Ama dakikada bin küsür tavuk. Beceremezler mümkün değil yani. Bis,bis,bis dese bile olmaz yani. Bir dakikada bin defa diyemez.
Katılmcı: Hıristiyanların ayinlerindeki o yufka da haram olur.
Abdulaziz Hoca: Tabi canım, o Allah’tan başkasına şey yapıldığı zaman. Şeyd de öyle Budistler getirip de şeylerini takdim ettikleri zaman yiyemezsin onları yani. Zaten bak dikkat ederseniz bak burada “ma” denmesinin sebebi odur. “Mim ma lem yuzkerismullahi aleyhi”(ENAM 121), “ma”.
Katılmcı:Tavukların kurban edilmesi gibi bir şey müşrikler yapmış mı.
Abdulaziz Hoca: Burada “En’am” geçiyor.
EnesHoca:”Ve innehu” daki “hu” zamiri “fıskan gayrihi” aletinin delaletiyle “ma”ya gitse daha doğrudur. “mim ma lem yuzkerismullahi” deki “ma” ya. “Ma” ya göndermemiz gerekiyor.
Abdulaziz Hoca:Evet, bu ifadelerden sonra “ma”ya gönderilmesi gerekiyor. “Ve ma te’kulu mim ma” o “ma” ya gitmesi lazım “hu” zamiri, doğru. “O şeyden”.
Yahya: Razi şey yapmış “ke innehu cealen ma lem yuzkerismullahi fi nefsihi fıskan”.
Abdulaziz Hoca: Hah! Tamam. Yani fasıklık olduğu halde olan şeyden yemeyin. Adam isterse putuna sunmuş olsun, isterse neyine sunarsa sunsun. İster hayvan olsun ister elma olsun, ekmek olsun farketmez.
Enes Hoca: O hayvanın adı fısk değil mi? Fısk burada isim, o hayvanın adı. “fıskan uhılle li gayrillahi”(ENAM 145) var ya.
Abdulaziz Hoca: O “ma”, neyse yani.
Mehmet Hoca: Yemek herşey, o zaman Allah adına takdim edilen Peygamber(sav)’in hadisininde gerçek olduğu ortaya çıkıyor.
Abdulaziz Hoca: Hangisiydi o?
Mehmet Hoca: O sinek olayı.
Abdulaziz Hoca: Sinek de olsa farketmez ki. Sen Allah’tan başkasına tazim ediyorsan..
Yahya: Konu açıldı mı sürekli şey sorusu soruluyor Hocam. Hani o türbelerde kesilen hayvanlar o hükme girermi diye.
Katılımcı: Direk insanın aklına o geliyor.
Abdulaziz Hoca: Ya şimdi türbelerdeki kesilenlerde ikinci türlüsünü bilmiyorum, benim şu ana kadar bildiğim o sadece mekan olarak gidiyor. Orada bir bereket bekliyor. Yoksa onu bismillah diye kesiyor.
Yahya: Öyle kesiyor da, niye orada kesiyor?
Abdulaziz Hoca: O fiil, oraya gitmiş olmaları hoş değildir ama bu insanlar oraya..
Katılımcı: Bazıları şey de diyor. Çünkü lider falan geldiğinde kesilen hayvan..
Abdulaziz Hoca: Birisi geldiği zaman kestikleri zaman da falancaya diye kesilmiyor, Allah bismillah diye. Şunun adına diye kestiklerini ben şu ana kadar duymadım. Zaten orada onlara ibadet eden yok
Mehmet Hoca: Hatta tekbir getirirler.
Abdulaziz Hoca: Tekbir getirirler. Onun gelmesini önemsediği için, yoksa ona kesmiyor yani. O vesileyle kesiyor ama ona kesmiyor.
Mehmet Hoca: Mekke müşriklerinden az bir farkla kurtarıyorlar.
Abdulaziz Hoca: Burun farkıyla.
Katılımcı: Kesilirken onu ibadet gibi değerlendirenler var.
Yahya: Orada olması gerektiğine inanandığı için onu yapıyor yani.
Aynı Katılımcı: Orada gidip kurban kesmeyi ibadet olarak değerlendiriyor.
Yahya: Orada yapılacağına inandığı için.
Aynı Katılımcı: Yani o ciddi bir sıkıntı oluyor o zaman. Her ne kadar kendilerine Allah..
Abdulaziz Hoca: Hayır şimdi burada olayın iki yönü var. Bir, o hayvan harammıdır? Bir yapılan işlem nedir? Tapınma mı dır.
Katılımcı: Şey diyor mesela; Eyüp Sultan’a adak adadım şeker dağıtıyorum.
Abdulaziz Hoca: Çünkü orada “fıskan” kelimesini öbür tarafta AllahTeala açıklıyor, diyor; “ev fıskan uhille”. “Uhille” ne demek? Sesin yükseltilmesi değil mi? “li gayrillah”: Allah’tan başkası için ses yükseltiliyor. “Bismillat”, “bismiluzza” diye Lat’ın adına, Uzza’nın adına, falanın adına diyorlarsa, işte o zaman haram olur.
Mehmet Hoca: Ama burada iki hüküm halinde. Hayvanın yenmemesi..
Abdulaziz Hoca: Konumuz hayvan yenir mi yenmez mi? Ama gidip orada kesmeleri gerçekten artık öyle bir noktaya getiriyor ki tam bir adım daha atsalar küt diye aşağıya düşecek.
Yahya: Abdullah’ın dediği husus çok daha önemli. Yani ben burada adadım diyor onu, duasının kabul olması için veya kabul olduysa onun şükrü için o işi yapıyor yani. Buraya geldiğim için benim işim oldu o zaman buraya adadım, burada keseceğim.
Katılımcı: İşte çocuğum sınavı kazandı diyor mesela..
Yahya: Oraya geldiği için kazandığını düşünüyor.
Aynı Katılımcı: Yada anlatıyorlar, işte şeker dağıtıyormuş. Niye? Sınavı kazanmış veya istediği olmuş, onun için adamış daha önceden şeker dağıtıyor. Mesela orada gelenlere.
Yahya: Riskli yani.
Abdulaziz Hoca: Neyse, ben yani onların adına olduğunu şahsen şu ana kadar rastlayamadım yani. Öyle yapıyorlarsa haram olur.
Katılımcı: Şimdi benim öğrencilerimden bir tanesi söylemişti. Dedi ki; o şeylerden, artık hangisiyse. Galip Dede tepesi diye bir yer varmış meşhur. Hocam dedi biz dedi oraya gider kurban keseriz. Ne bileyim bir nişan olur, ya bir şey olduğu zaman. İşte oraya gider keser ve oradakilere dağıtırız falan dedi. Yani oradaki şeylere. Dedim ki; siz dedim bunu hani evinizde kesseniz olmaz mı? Evinizde kesip, ne düşünüyorlar söylesin diye. Olur mu Hocam dedi. Orada kesilmesi lazım dedi. Çünkü dedi, onun dedi kabul olması için orada kesilmesi lazım. Şimdi buradaki o yaklaşım, artık oraya bir kutsiyet ifade etmesidir. Yani oradaki illa, işte Galip Dede’nin adına..
Katılımcı: Oraya gidip dua etmek gibi bir şey.
Bir Önceki Katılımcı: Ora kutsiyet ifade ettiği için sıkıntı. İnsanlara sorduğun zaman zaten ben bunun adına demiyor ki, demezler de.
Abdulaziz Hoca: Bak şimdi, siz öyle diyorsunuz da bu insanlar hükümlerini bu kitaplardan öğreniyorlar. Bak şurda ne var bak; “filan işim olursa cuma günü oruç tutayım vaya şu mahaldeki filan fakire şu elimdeki parayı vereyim”. Elindeki parasını tahsis ediyor fakiri tahsis ediyor. “Diye nezir eden kimse o işi görüldükten sonra herhangi bir günde oruç tutabilir veya herhangi bir yerdeki diğer fakire o paranın mislini verebilir. Yani şimdi bir mekan tayinini, bunlar bir kere prensip olarak caiz görmüşler tamam mı? Bak mesela “bir kimse cuma günü oruç tutayım veya beytül makdiste şu kadar rekat namaz kılayım veya bu parayı cuma günü filan beldede filan fakire vereyim diye nezrettiği halde buna muhalif olarak başka bir günde oruç tutsa veya başka bir mescidde o kadar rekat namaz kılsa veya o miktarda başka bir parayı başka bir beldede başka bir fakire verse nezrini ifa etmiş olur” Yani oraya gider gitmez diye bir şey yok. Şimdi bu kitaplardan o çıkıyor. Yani mutlaka oraya gitmelidir değil de bunu okuduğu zaman falan yere de giderse olur dedimi demek ki oraya gitsek daha iyi olur diye anlıyor insanlar burada.
Yahya: Şimdi doğru mu yani?
Abdulaziz Hoca: Bir takım mekenları, şey olarak mesela kurban olarak C.Hakkın mekan belirlediği yer sadece harem dahilidir. O da hedy kurbanıyla alakalıdır. Yani hac kurbanıyla alakalıdır. Kurban bayramı kurbanıda orada kesilebilir. Ki Peygamberimiz de kesmiştir öteden beri, taa eskiden beri kesilmiştir, onu inşallah kurban dersini ayrıca yaparsak orada, çünkü oraya bir girdik mi saatlerimizi alır.
Katılımcı: Yanlız bu Fatih Hoca’nın dediği şeye biraz benziyor Hocam. Yani bir putun şeyinde götürüp kesme, bir de alanda kesme.
Abdulaziz Hoca: O bakın Allah’tan başkası adına, ama burada sizi haklı kılan şu var: mesela bir “ve ma zubiha alen nusub”(MAİDE 3 var, bir de “ev fıskan uhille li gayrılillah”(ENAM 145) var. Onun için mesela “alen nusub” meslesi benim zihnimde henüz tam netleşmiş değil. O “nusub” dediğiniz taşlar. Taşları yatırıyorlar orada. Hertarafta var yani, kurban kesmek için dikilen taşlar. Bir de şey var: ahirette “nusub”a koşanlar gibi koşarlar diye bir ayet var “ke ennehum ila nusubin yuidun(MEARİC 43)” sanki taşlara koşan insanlar gibidir. Niye? Çünkü birisi onun üzerine getirip kurban kesecek gibi oldumu herkes üşüşüyor ki pay alsın. Herkes oradan koşuyorlar, aman payım kaybolmasın. Şimdi o nusub, sunak diyorlar değil mi ona? Sunak dedikleri şey. İşte şimdi bu insanlar da buralları sunak haline getirmişlerse, işte bu nusuba benziyor gerçekten. Bunun üzerine biraz durulması lazım.
Katılmcı: Hocam Rad suresi 33.ayeti kerime, mealen okuyuvereyim; böylece her nefsin bütün kazancı üzerine gözetici olan zat hiç inkar edilir mi? Tuttular Allah’a ortak koştular. De ki; söyleyin bakalım onların isimlerini. Ona yeryüzünde bilmediği bir şey mi haber vereceksiniz yoksa manası yok sırf zahiri bir laf mı?
Abdulaziz Hoca: Bu başka. Bu konumuzla alakalı değil.
Aynı Katılımcı: Kutsamakla ilgili.
Abdulaziz Hoca: Evet, onların adlarını söyleyin deniyor.
Yahya: Meale o kadar da şey yapmayın falan deniyor. “Semmu hum” onları kutsayın diye çıkmaz ki manası.
Abdulaziz Hoca: Orada kutsama yok.
Yahya: Onları bir adlandırın balkalım hadi.
Aynı Katılımcı: Sadece isimlerini..
Yahya: Hayır isim verin onlara, nedir bu yaptığınız diye soruyor.
Abdulaziz Hoca: Onlara bir isim verin bakayım. Bu o değil, başka bir konu, başka bir olay bu. Mealle ilmi çalışma yapılamaz, o mümkün değil. Meal işte sana biraz kuranı kerimden tad verir zevk verir falan ama bak şurada görüyorsunuz deminden beri bir tek ayete verilen yanlış meallerden bahsediyoruz. Allah’a şükür ki ayetin kendisi burada da bahsedebiliyoruz. Ayetin kendisi olmasaydı mealleri olsaydı ne yapacaktık? Dolayısıyla bazıları mealden tutup da hüküm çıkarıyorlar, bu asla olmaz. Bir kere o meal doğru mu değil mi ona bakmak bir lazım. Bir de bir tek ayetten hüküm çıkarılmaz, ilgili ayetleri bulacaksın ilişkiyi kuracaksın ondan sonra çıkaracaksın. Şimdi mesela buna bir örnek verelim de dinleyenler işte bizim daha önceki dersleri dinlemeyip de ilk defa gelenler için biraz zor gibi gelebilir. Yani tekrar tekrar anlaşılması için tekrarda fayda var. Mesela Peygamberimiz(sav) diyor ki; “Allah size Safa ile Merve arasında say etmenizi farz kılmıştır” diyor. Allah farz kıldı. E Peygamber(sav) burada Allah’a iftira mı ediyor? Nerede yazılı Allah’ın farz kıldığı? E şimdi Safa ile Merve arasındaki say meselesine bakarsan,diyor ki AllahT.; Bakara 158 “İnnes safa vel mervete min şeairillah: Safa ile Merve Allah’ın şaairindendir” Allah’a ibadet için konulmuş nişanelerdendir. “Fe men haccel beyte evı’temera fe la cunaha aleyhi: kim hac ve umre yaparsa o ikisinde dolaşması(srasında koşması, gidip gelmesi)nda bir günah yoktur”. Bir günah yoktur dediğin zaman bunun sevabı vardır anlaşılır mı? Yapmazsan daha iyi ama yapsan da bir zararı yok, öyle değil mi? Bir tünah yok yani, bunda bir günah yok dersin. Sevap var değil. E şimdi bu ayete dayanarak hüküm vermeye kalksak ki bizim ulema öyle yapmış. İşin içinden çıkamamış.
Enes Hoca: Ticaret yapsanız günah olmaz diye var ya.
Abdulaziz Hoca:Hac sırasında ticaret yapsanız günah olmaz.
Enes Hoca: Yapmasan da olur.
Abdulaziz Hoca: Yapmasan da olur. E şimdi bu ayeti kerimeye bakarak sen şey yapıyorsun. Nasıl çıkarıyorsun? Peygamberimiz “inna kad farada aleykum say’a fesau” diyor. “Allah size sa’yı farz kıldı, say edin”. Bu ayetten çıkmaz.
Yahya: O zaman çelişiyor. Ya hadisi atacak ya ayeti atacak.
Abdulaziz Hoca: Kardeşim bir tek ayetle hüküm verilmez ki. Şimdi sen bu ayetten anlarsın ki müslümanlar Safa ile Merve arasında say etmiyor, bunu günah sayıyorlarmış. Allah da diyor ki bu günah değil. Sen bu ayetten müslümanların hac ve umre sırasında say etmediklerini anlarsın kesin olarak. Ondan sonra Bakara 196’da ne diyor C. Hakk:” ve etimmul hacce vel umrete lillah: haccı ve umreyi tamamlayın” demek bir eksiklik var ki tamamlıyorsun. E umre ne den ibaret? Tavaf ve say! Tavaf yaptıkları belli ayetlerden. Yapmadıkları say. Öyleyse “etimmu”da emredilen say’ı yapın demektir. O zaman farz olmuş oluyor. Hacda da say yapmadıkları ayetten belli. Çünkü “fe men haccel beyte tamara fela cünahe aleyhi”. O zaman “etimmu”nun, hacının da say yapması Allah’ın emri olmuş oluyor. İşte iki ayeti birleştirmezsen Hz.Peygamberin sözü bir tarafta kalır, sanki Peygamber başka bir şey söylemiş. Zaten mezhepler öyle söylüyor. Peygamberimiz vacip kılmıştır diyor. Ya Allah’tan kork ya, Peygamber ayrı şari, Allah ayrı şari. O zaman resul değil ki bu. AllahTeala demiyor mu “ma aler resuli illel belag”MAİDE 99). Resul değilsen o zaman Allah’ın yanında ikinci bir haşa ilah gibi algılıyorsun. Böyle saçmalık olur mu? Anlatabildim mi? Yani bir tek ayetle hüküm verilmez kardeşim. Bir tek ayetle hüküm vermeyi bırak, tutmuş ayeti parçalamışlar, ayetin içerisini parçalamışlar. İlişkilerini bozmuşlar. Niye? Besmele ile kesilmeyen hayvan yenmez demek için. Daha sonra şey yaparız ama ders bitmeden şunu da mutlaka bir okumamız lazım. Herhalde önümüzdeki hafta da bu konuya devam etmemiz lazım. Çünkü bu konu tam olarak pişmesi gerekiyor. Bir tek cümle olarak şey yapayım. Kurbana girmeyeceğiz ama kurban ile ilgili ayeti okumamız lazım ki mesele anlaşılsın.
22.sureyi açın. 34.ayet. Çok sayıda ayet var da ben sadece bunu alayım, bu yeter şindilik yani şu anda bu yeter. Diyor ki AllahTeala burada ; “ve li kulli ummetin cealna menseken: her bir ümmet için mensek,nüsuk, kurban ibadeti oluşturduk”. Neden bu ibadet oluşturulmuş? “Li yezkurusmallahi ala ma razakakum behimetil en’am: Allah’ın onlara rızık olarak verdiği behimetil enam üzerine Allah’ın adını ansınlar diye”. Allah’ın adının anılması için ihdas edilen bir kurban ibadeti var o kadar. Öbürlerinde o zaman Allah’ın adının anılması şartı yok.
Yahya: Çünkü ibadet değil.
Abdulaziz Hoca: İbadet değil. Onun için şu çayı içmek ne ise falanca hayvanın etini yemek de o dur. Bu çayı içerken besmele çekmenin hükmü ne ise o da aynıdır. Çekersen tabiki çok güzel olur. Ama farzdır diyemezsin kardeşim. Bu çayı demleyen bir gayrı müslim olduğu zaman içilmez diyemiyorsan, o hayvanı kesen gayrı müslim ise yenmez diyenezsin. Çünkü Allah öyle bir şart koşmamış ki. “Yezkuru” derken faili inanan insanlar. Ummet, onlar çeksinler. Allah’ın adını behimetul enam üzerine. Yani hayvanlardan enam cinsi üzerine. Yani koyun, keçi, sığır deve. Bu dört hayvan dışında kurban olmaz. Çünkü Allah bunun için bunu meşru kılmış.
Yahya: Amaç o zaten.
Abdulaziz Hoca: Amaç o.
Yahya: Yemek yemek yada fakir doyurmak falan değil yani.
Abdulaziz Hoca: Amaç bu. Ondan sonra zaten Allah bunu yemeye de müsade etmiş. “fe kulu min ha” demiş, başka yerde “ve at’ımul kania mu’terr”(HAC 36) demiş, yada öbür ayette demiş. Siz de yeyin, yedirin de demiş. Buradan akla gelir; ben Allah için kestim ne yapacağım? Yenmez de diyebilirsin, bu Allah’a verilmiş bir şeydir nasıl yiyeceğim? İşte Allah bu müsadeyi de vermiş. Bitti. Yani hayvan üzerine besmeleyi çekmek için Allah’ın oluşturduğu bir ibadet var. E şimdi öbürü de tutuyor bir ibadet oluşturuyor ki Allah’ın adı anılmayacak kesilirken. İşte bu Allah’a iftira olmuş oluyor. Sen bunu onaylarsan müşrik olursun. Zaten ayette “inneş şeyatine le yuhune ila evliyaihim li yucadilikum ve in eta’tumuhum innekum le müşrikun”(ENAM 121) diyor. Yani ya canım bak biz Allah’a da kesiyoruz puta da kesiyoruz ne var ki ya der. Ne var biz de kesiyoruz Allah’a. Bugün biz de Allah’a inanıyoruz, aynı şeyi söylüyor.
Yahya: Şafi diyor ki orada; “lev radıytum bi hazihi zebihati li zubihat alesmi ilahiyetin emsal fe kad radiytum bi ilhiyatiha ve zemku şek”
Abdulaziz Hoca: Bak şimdi Şafi onu rahat söylüyor. Niye rahat söylüyor? “İnnehu le fısk”a doğru mana verdiği için ayetin kalanı Şafi’yi rahatsız etmiyor. Ama öbürleri “ve innehu le fısk”a mana vermediği için ayetin kalanını öncesiyle kesmek araya bir rivayet uydurmak, anlamları tamamen bozmak mecburiyetinde kalıyorlar. Ama Şafi’nin hatası ne? Şafi, onu söyleyen Şafi diyor ki; müslüman kesmesi lazım bu hayvanı. Neredn çıkarıyorsun? Delilin ne? Oraya kadar doğru söyledin oradan sonrasını devam etsene. Onu nereden çıkarıyorsun?
Mehmet Hoca: O dönemde Şafi’ye başka bir yere sürgün ederler.
Katılmcı: Hocam bu iş sanki öyleye benziyor ki bir sektör oluşuyor kafirlerle müslümanlar arasında..
Abdulaziz Hoca: Bu işin içine siyaset karışmış. Bu çok kesin.
Katılımcı: Şafi’nin sürgün yediğini biliyoruz.
Abdulaziz Hoca: Şimdi, bunu sık sık tekrarlamakta büyük fayda var. Bizde oluşturulmuş bir şey var. Emeviler tukaka, ondan sonrakiler baştacı. Nasıl olsa Emeviler’den bize gelen kitap yok. İslami ilimleri tamamen bozan Abbasiler’dir. Çünkü Abbasilik bir İran projesi olarak ortaya çıkmış. Hala İran’ın bir takım inançları bizd sanki doğruymuş gibi yürüyüp gidiyor. Malesef. İşte onları temizlemek lazım. İşte onu inşqllah C. Hakk lutfeder. Müslümanlar bunu inşallah bir gün anlarlar. Şimdi adamlar daha en başta müslümanların bilmediği bir kelimeyi kullanıyorlar: zındıklık diye bir kelime kullanıyorlar. E o zındıklığı da selefe muhalefeti zındıklık sayıyorlar. Kuran ve sünnete muhalefeti değil, selefe muhalefeti. Demek ki bu adamlar bir fıkıh oluşturmuşlar
Yahya: Divan-ı zenadika diye bir şey var
Abdurrahman: Divanı zenadikalar var. Onlar alimleri karıştırmıyor, kendisi veriyor cezasını
Yahya: İstiklal mahkemeleri gibi bir şey
Abdurrahman: Siyasiler veriyor kararı. Kimse karışamaz. Ulema karışamıyor divanı zenadikaya.
Abdulaziz Hoca: Ulema karışamıyor.
Abdurrahman: Evet. Mürtedleri, zındıkları ben yargılarım.
Abdulaziz Hoca: Özel mahkemeler kuruyorlar bunlar. Adamların kitaplarını yakıp yıkıyorlar. Adamlar demişler ki bak, ben şimdi şeyden de şüpheleniyorum: Şafi dedi diye bize sundukları İmam Şafi’nin mezhebi olmayabilir. Bunların kitaplarına da müdahale etmişlerdir çok büyük bir ihtimalle. Çünkü bakıyorsun kardeşim, yukarıdan bakıyorsun gelişi başka, aşağısı başka. Bu adam ya deli olması lazım, fıkıh kitapları öyle yani.
Katılmcı: Başından sonuna kadar getiriyor İmam Şafi son anda..
Abdulaziz Hoca: Son anda nasıl kıvırırsın bunu ya.
Mehmet Hoca: Bununla ilgili mesela Suyuti’nin 500 tane kitabı olduğu söylenir bize, en büyüğünü 500 cüneye kadar alıyor, 350 dolar falan oluyor. En küçük kitap 5 cüney. Yani 2,5-3 dolar civarında. Gününe şey yapmış bizimkiler. Doğduğundan öldüğüne kadar güne böldüğünüz zaman bugünkü A4 kağıdıyla 42 sayfa.
Abdulaziz Hoca: Her gün 42 sayfa kitap yazmış.
Mehmet Hoca: Onu yazması gerekir.
Yahya: Yazmadığı alan yok ki. Müzikle ilgili bile kitabı var.
Abdulaziz Hoca: Bu iftira olduğu belli.
Mehmet Hoca: Besbelli. Bir insanın 42 sayfa A4 kağıda..
Abdulaziz Hoca: Şimdi öyle anlaşılıyor ki bir Maliki diye, bir Şafi diye, bir Hanefi diye, bir Hambeli diye mezhep oluşturmuş Abbasiler döneminde. İnşallah bunun tarihi şeyini de ortaya koymak nasip olur. Bu sadece zihnime gelen. Ondan sonra ona muhalefeti de zındıklık saymışlar, bunu için özel mahkemeler kurmuşlar öldürmüşler. Adam diyor ki; bu zahiren mümin ama batınen kafir diyor. Birisi de diyor ki; hem zahiren hem batınen mümin diyor. Ama tevbesi kabul edilmez diyor. Çünkü tevbe edeceği günah yok ki neye tevbe etsin. Ondan sonra diyor ki, bak onunla da kalmıyor karısı, kızı cariye olarak alınır diyor, oğulları köle alınır, tüm malları da fey olarak alınır. Adamı tümüyle bitiriyorlar. Niye? Selefe muhalif görüş ortaya koydu diye. Yani demiş oluyorlar ki müslümanlara; din mi istiyorsun? İşte bu! Ya buna razı olursunuz yada işte böyle yaparız.
Yahya: Bu ülkeye din gelecekse onu da biz getiririz.
Abdulaziz Hoca: Hah! Aynen o. Din işte bu. Şimdi bizde aradan geçen asırlarda öylesine kanıksamış ki bugün müslümanlar Şafi’nin, Maliki’nin, Hambeli’nin aleyhine konuştuğun zaman sanki kuranın sünnetin aleyhine konuşuyormuşsun gibi geliyor. İşte ortada ayet. Ortada ayet. Ayetler. Ya şimdi Allah’a şükür bir şey olduk. Ben 1976’da İstanbul müftülüğüne geldim iki üç ay sonra fetva işini bize bıraktılar. Şimdi fetva veriyoruz, bir sürü dedikodu oluyor. Kendi kendime şaşırıyordum. Bakıyorum verdiğim fetva dört mezhebin dördüne de uyuyor. Ama burada halk öyle suçluyorlar ki kafir de diyorlar, her şey. Şaşırıp kalıyordum ilk geldiğim günler. Mesela bu veresiye satışlarda vade farkına faiz diyorlardı. Caiz dedik faiz değil. Adımız faizciye çıktı piyasada. Neyse Erzurum’a da gitmiş, kayın peder de iyi bir hoca. Bana telefon etti, ya sen faize fetva veriyorsun. Ya Hocam ben böyle böyle. Yok ya dedi. Yani şaşırıp kalıyordum. Bunu dört mezhebin dördü de böyle fetva veriyor. Bizim adımız faizciye çıktı. Ondan sonra hangi fetvayı versek aleyhte bir sürü dedikodu. Şimdi artık alıştık Allaha şükür, millet de alıştı. Ne varsa açıkça söylemek lazım. Neyse inşallah insanlar kuran ve sünnete yönelmenin gereğini öğrenirler. Peki bunu burada bırakacağız, başka çare yok. Haftaya inşallah yine aynı konuya devam ederiz.