Faiz Anlayışı

10 Eylül 2011 tarihinde yayınlandı. görüntülenme Mukayeseli Fıkıh Müzakereleri

(Abdülaziz Bayındır) Türkiye de bizim yıllardır arzu ettiğimiz ama bir türlü fırsatını bulamadığımız çok güzel bir tartışma ortamı meydana geldi. Biliyorsunuz bu Ramazanda bizim herhangi bir katkımız olmadan Teravih tartışması başlatıldı, bizi referans göstererek bizi kaynak göstererek Yaşar Nuri Öztürk Hürriyet gazetesinde bir açıklama yaptı sonra da bu Ramazanın gündemi haline geldi. Biz de tabii söylediğimiz sözde durduk. Sonra Diyanet İşleri Başkanlığı buna karşı bildiri yayınladı, Onun bildirisine karşı da biz bildiri yayınladık. Arkasından Din İşleri Yüksek Kurulu üyesi olan ve Antalya İlahiyat Fakültesinin de dekanı olan Ahmet Yaman Bey de   Diyanet adına bir cevap yayınlamış oldu. Cevapta diyanet adına diye bir kelime geçmiyor ama tümüyle diyanet adına olduğu açık. Sonra da ona İnşallah bu günlerde bir cevap vereceğiz işte o cevabı Bugün burada sözlü hale getirmiş olacağız. Sonra da yazılı hale getirmiş olacağız. Hem sözlü hem de yazılı halde olmasının faydası daha geniş kitlelere ulaşabilmek. Siz de burada dinliyorsunuz aklınıza yatmayan ya da zihninizde doğan soruları da sormuş olursunuz. Verilecek cevabı aynı zamanda pişirmiş de oluruz burada.

Kısaca özetlemek gerekirse işin bir de evveliyatı var tabii Diyanet İşleri Başkanlığı bizim İlmi çalışmalarımızda Muhatabımız değil şu anlamda; Diyanet İşleri Başkanlığı bir İlmi Kuruluş değil bir idari kuruluştur. Türkiye deki Camileri idare etmek üzere kurulmuş bir kuruluştur. Fakat Diyanet işleri başkanlığına verilmiş bir görev daha var, o da insanları dini konularda aydınlatmak, o açıdan Diyanet Halkın nazarında bir ilmi kuruluş olarak algılanıyor; o da Din İşleri Yüksek Kurulu var, Simi Din İşleri ve Yüksek kelimeleri ile birlikte oluşturulması ve Osmanlı dan gelen bir Şeyh-ül İslamlık anlayışının Diyanet tarafından devam ettirildiği kanaatinin halkta yaygın olması sebebi ile orası halkın zihninde dini açıdan Fetva yı verebilen en yüksek organ gibi algılanmaktadır.  Yoksa İlim çevreleri zihninde böyle bir şey söz konusu değildir. Çünkü orası İlmi bir kuruluş değildir orada bulunan üyeler kendi bilgileri ve tecrübeleri ölçüsünde bir takım sonuçlara varırlar o sonuçlar doğru da olur yanlış ta olur, tartışılır. Ama halk açısından öyle değil halk farklı bir şekilde bakıyor.

Şimdi biz bu Ramazan da diyanet in de bu işe farklı bir şekilde baktığını öğrenmiş olduk. Mesela ben Diyanet İşleri Başkanlığında 21 yıl çalıştım; İstanbul Müftülüğünde Fetva işlerini yürüttüm. Diyanet ile ilişkilerimiz hiçbir zaman kesilmedi hala daha ilişkilerimiz devam ediyor fakat Din İşleri Yüksek Kurulunun, Dini konularda en yüksek karar organı olduğunu bu sene Diyanet in yayınladığı bildiriden öğrendik ki son derece tehlikeli bir kelime. Fetva organı deseler ya da Halkı dini açıdan aydınlatan bir kuruluştur deseler ona kimse bir şey söylemez. Çünkü Fetva; bir konuda bir din bilgininin ya da Din İşleri Yüksek Kurulunda olduğu gibi, dini konuda bilgi sahiplerinin vermiş oldukları ortaya koydukları bir görüştür. Bir karar değildir, görüş ve fetva ile Karar arasında çok büyük fark vardır. Bu bizim Fıkıh kitaplarında Kaza ve İfta diye ayırt edilir Kaza dediğimiz zaman Kadıların verdiği kararlardır ki kesindir, mutlaka uygulanır. O karar kiminle alakalı ise iş açısından kesindir uygulanmaması söz konusu değildir. Ama Fetva olduğu zaman Fetva kesin değildir. Bir Müftüden aldığınız fetva yı kabul etmeye bilirsiniz, gidersiniz başka Müftüye… Bu sadece bir görüş açıklamaktan ibarettir. Ama baktık ki, Diyanet İşleri Başkanlığı yayınladığı bildiride “Dini açılardan an yüksek karar organıdır” kelimesini kullanmış.

Bundan daha da rahatsız edici olan bir taraf daha var o da diyor ki; Din dini metinlere indirgenemz orayı bir okur musun öyle bir şey vardı; yanlış telaffuz etmiş olmayalım,

(Yahya Şenol) 3 numaralı paragraf ta var. “Herhangi bir hususun İslamda olup olmadığını sadece metinlere indirgeyerek belirlemeye çalışmak, tarih boyunca varlığını arızi bir durum olarak sürdüren bir usül problemidir.”

(Abdülaziz Bayındır) Dini metinlere indirgeyerek bir konunun varlığını ispatlamaya çalışmak tarih boyunca arızi bir usül problemiymiş? Ki ben şahsen yani bu kadar zamandır Fıkıh ile meşgul olan bir kişi olarak böyle bir cümle ilk defa duydum. Nasıl bir şey ki hiç haberimiz yok. Eminim ki bunu yazanlar da ilk defa kendi kalemlerinden çıktığını biliyorlardır. Sen duydun mu böyle bir şey şimdiye kadar?

(Fatih Orum) Herhangi bir konuda Nas varsa O iş bitmiştir,

(Abdülaziz Bayındır) Nas, dediğimiz bunların dediği metinler ayet ve hadis var ise söz biter mesele biter.

(Fatih Orum) Hatta daha da detaylandırırlar, hiyeraşi bağlamında “Kuran da var ise o iş bitmiştir.  Kuran da yok ise Sünnet e bakılır atlanmaz, ondan sonra Sünnette de yoksa İcma ya bakılır onda da yoksa bu defa İçtihat yapılır ama İçtihat yapılırken bu konunun benzeri diğer üç önceki delilde varsa onlarla kıyaslanarak yapılır. Yine de onlardan bağımsız yapılmaz.”

(Abdülaziz Bayındır) Mesela “On beş Asırlık Gelenek” kavramı usül kitaplarında var mı? Yok.  İlk defa bunlar yani öyle bir bildiri yayınlıyor ki Diyanet İşleri Başkanlığı; herhangi bir bilimsel tabanı yok, bizim açımızdan yok. Bu terimler; bizim terimlerimiz değil bu terimler Katolik Dünyasının terimleridir. Bize ait olan terimler değil bunlar kesinlikle değil…

Biz de onu “Diyanet işleri Başkanlığı uzun süredir İlahiyat Fakültelerinde yürürlüğe konan Dini Katolikleştirme Faaliyetlerinin etkisi altına girmiş gözüküyor” diyerek de biz de karşı bir bildiri yayınladık. Bu konuda ben bu kanaatime sıkı sıkıya sarılıyorum.

Maalesef İlahiyat Fakültelerinde yürürlüğe konmuş çok ciddi bir Katolikleşme Hareketi vardır ve bu hareket İslam Alemini sarmıştır diyebiliriz. Şöyle bir şey var bugün; bir gelenek var gelenek Kuran ı ve Sünneti dışlamıştır. Dışlarken söylediği şey şudur: “Bizim Ulemamız Kuran a ve Sünnet e göre hükümler beyan etmişler, dolayısıyla biz Kuran dan Sünnet den anlamayız biz bunların emir ve yasaklarına uyduğumuz zaman Kuran a ve Sünnet e uymuş oluruz.” derler. Kuran ve Sünneti dışlamazlar aslında sözde dışlamazlar fiilen dışlamış olurlar da. Batı dan gelenler yani Yurt dışına gidip te batıda doktora yapmış ilim adamı olarak buraya gelmiş olanlar çok daha şaşırtıcı bir yapı içerisinde. Tabii onların içerisinde de bu söylediğim tanıma girmeyen çok sayıda ilim adamı da var onu da söyleyelim yani onlara da haksızlık etmeyelim. Ama çoğunluk açısından; bunlar Kuran ve Sünneti tarihte kalmış birer kitap olarak görüyorlar. Tıpkı “Katoliklerin Tevrat ve İncil i tarihte kalmış birer kitap olarak görmeleri gibi.” İşte bu salonda, Tübingen Üniversitesi Katolik Fakültesinin dekanının, şu andaki dekanının katıldığı bir toplantı yapmıştık burada herhalde 30 kadar onların öğretim üyesi ve doktora öğrencileri vardı. Doktorasını bitirmiş olanlar da vardı burada epeyce onlar çoğunluktaydı biz azınlıktaydık. Bir arkadaşımız Dekan a sordu dedi ki: “Sizin açınızdan Tevrat ve incilin ne anlama geldiğini öğrenmek istiyorum” dedi. O da dedi ki: “Tevrat ve İncil bizim dini davranışlarımızı belirlemekte kaynak kitap değildir” dedi. “Onlar saygı duyduğumuz, İlahi birer kitaptır kutsal metindir, kutsal metinlerdir biz, Konsiller ile dinimizi belirleriz.”

Şimdi Konsil dediklerinin bizde bir yansıması var; biraz sonra ona geleceğiz. Orada ben de şunu söyledim kendisine; herkes burada dinliyor tabii. Almanca Kuran ı Kerim Mealini de eline vererek dedim ki: Allah u Teala diyor ki;

Maide 05/68 “Ey Ehli Kitap, Tevrat’ı ve İncil’i ayakta tutmazsanız, ve size indirilmiş olan bu Kuran ı da uygulamazsanız hiçbir temeliniz olmaz.” Dedim işte Kuran ı Kerim bu durumda sizin herhangi bir temeliniz olmadığını söylüyor dedim.. “Evet doğrudur.” Dedi. Yani 3 üncü asırdan itibaren başlıyor yani bu İsa AS a onun getirmiş olduğu kitaba inmez. O zamandan başlar zaten papalığın yayınlamış olduğu “Katolik Dünyası Din ve Ahlak İlkeleri” kitabında da bu çok açık bir şekilde ifade ediliyor. Bakıyorsunuz ki şimdi Türkiye deki din anlayışı da bu noktaya doğru kaymış. Konsillere karşı neler söyleniyor? Batı da yetişmiş ilim adalarından bizim İlahiyat fakültesinin öğretim üyelerinden Prof. Dr. Murtaza Bedir in, talebeler için hazırlamış olduğu bir ders notları var orada İcma ile ilgili bir bölüm; onu kısaca bir istersen sen oku…

(Fatih Orum) “İcma; Kuran ve Sünnet delilinden sonra gelen üçüncü bir delildir.” Diyor hoca.

(Abdülaziz Bayındır) Bu konuda herkes ittifak etmiş gözüküyor yani Usülü-Fıkıh ta. Evet…

(Fatih Orum) “Üçüncü sırada gelmesi salt bir teknik sıralama olmayıp gerçekten de Kuran ve Sünnet in yani Vahyin Hz Muhammet in vefatı ile tamamlanmasından sonra işlev görmeye başlayan bir delildir.”

(Abdülziz Bayındır) Bak, Vahyin tamamlanmasından sonra işlev görüyor yani ne demek? Peygamberimizin vefatı ile birlikte yürürlüğe giren bir delil olmuş oluyor. Bakın “T a m a m l a n m a” bir kere bu kelime çok önemli Cenabı Hak; “Dini tamamladım!” Diyorsa yeni bir delil nasıl olur? Bu eksikte olur değil mi? Tamamlanmış olan şeye yeni bir şey ilave edilemez. Tamamlandıktan sonra geliyor. Halbuki Allah u Teala diyor ki:

Maide 5/03 “…Bu gün sizin için Dininizi olgunlaştırdım,” diyor. Olgunlaşmış bir şeye ne bir ilave yapılabilir ne de çıkarma yapılabilir. Ondan sonra gelen her türlü ilave ve çıkarma bozulma olur başka bir şey ile nitelenemez.

(Fatih Orum) Ancak bu tamamlanmada Sünnet in de rolü olduğu kabul ediliyor bu tamamlanmada şöyle söylüyor: “Sünnet Kuran ı beyan etmektedir ancak bu beyan bizim anladığımız anlamda salt bir sözün açıklaması tarzında beyan olmayıp; biz insanlar açısından bakıldığında sünnet Kuran da olmayan pek çok unsuru da ihtiva eder. Ancak Müslümanlar Kuran ın teorik olarak beyanı kabul edilse bile meşru ve sabit olan sünnet in Kuran dan gelmeyen pek çok unsuru ihtiva ettiğini kabul etmektedirler. O kadar ki Kuran Metlu Vahiy iken Sünnet Metlu olmayan Vahiy olarak adlandırılmaktadır.”

(Abdülaziz Bayındır) Gelenekte bu böyle mesela İmam Şafii çok açık ve net olarak aynı ifadeleri söylüyor.

(Fatih Orum) İcma ise İslam Alimlerince Hz Muhammed in yanılmazlık sıfatının İslam Ümmetinin şahsı manevisinde devam etmesi olarak yorumlanmaktadır.

(Abdülaziz Bayındır) Yanılmazlık sıfatı üzerinde durursak Peygamber Efendimiz yanılmaz diye kabul ediliyor ama Peygamberimizin yanıldığına dair çok sayıda ayet var Kuran ı Kerim de. Yani bu yanılmazlık sıfatı da hayali bir sıfattır, yanılmazlık sadece Cenabı Hak ta olan bir şey. Zaten O nun bir beşer olduğuna inanmak zorundayız. Yanılmaz;  dediğiniz an Onu beşer olmaktan çıkarmış olursunuz tıpkı Hıristiyanların İsa yı beşer olmaktan çıkardıkları gibi.

(Fatih Orum)  Kuran ve Sünnete göre üçüncü sırada gelse de Alimlerin büyük çoğunluğu İcma delilinin statüsünü Kuran ve Sünnete denk kabul ederler.

(Abdülaziz Bayındır) Bak şimdi üçüncü sırada geliyordu şimdi denk… Peygamberimizden sonra ortaya çıktığını söyledikleri bir delil ki biraz sonra göreceksiniz bu delilsiz bir delildir. Öyle bir delil ki Kuran dan Sünnet ten ve mantıki olarak herhangi bir dayanağı yok. Delilsiz bir delil; Kuran ve Sünnet in yerine geçiyor.

(Fatih Orum) Murtezile ve Ehl i Sünnet arasında; birkaç marjinal itiraz dışında İcma nın  Hucciyeti konusunda farklı fikir ileri süren çıkmamıştır.

(Abdülaziz Bayındır) “İcma nın delilliği konusunda” biz açıkça söylüyoruz. İCMA DİYE BİR D E L İ L O L A M A Z. Bunu hepsine meydan okuyarak söylüyoruz. İtiraz marjinal. Delilsiz delil olduğunu kendileri de kabul ediyor.

(Fatih Orum) İster Sunni İster Murtezile olsun icma yı bir delil olarak vaaz ederken Usülcüler bu delilin İslam ümmetine verilmiş bir Lütuf ve Keramet olduğu üzerinde dururlar.

(Abdülaziz Bayındır) İslam Ümmetine verilmiş bir Lütuf ve Keramet ise kim vermiş bunu? Allah vermiş ise bunu Kitab-ında zikretmesi lazım değil mi? Kim vermiş bunu? Keramet kelimesi Allah tarafından verilen ikramlar ile ilgili kullanılan bir kelimedir.

(Fatih Orum) Şimdi Delillendirme safhasında; tek tek Zannı Galip ürettiği kabul edilen içtihatlar, bir araya geldiklerinde bu zan derecesi değişse de ortak fikir beyanının; Zanniliği Kat’iliğe dönüştüremeyeceği konusunda hemen-hemen tüm İslam alimleri müttefik tir.

(Abdülaziz Bayındır) Bir Alim içtihat yapıyor ona göre, kendine göre en doğru O. Ama zanni bu, bir araya geliyor o içtihatlar. Evet.

(Fatih Orum) Bir araya geldiklerinde bu zan derecesi değişse de, ortak fikir beyanının; zanniliği katiliğe dönüştüremeyeceği konusunda hemen-hemen tüm İslam Alimleri müttefiktir.

(Abdülaziz Bayındır) Ortak fikir beyanının zanniliği kat’iliğe dönüştürülemez ne demek? O zaman ortak fikir beyanı “İcma” olmuyor mu? Zanni dir katiliğe dönüştürülemez, Kati olan Kitap ve Sünnet tir.

(Fatih Orum) Burada herkes bir konuda bir fikir beyan etse ve aynı fikri beyan etse. Herkes için bu zanni dir, peki bunları bir araya getirdiğimiz zaman herkes bu konuda böyle demiştir denildiğinde Kat’i olur mu? Hayır olmaz diyor…

(Abdülaziz Bayındır) Hayır olmaz. Kesin olmaz, Kesin bir delil haline dönüşmez…Doğru yani..

(Fatih Orum) “Cessas bunu şöyle ifade eder: Akıl herhangi bir ümmetin hata üzerinde birleşme ihtimalini reddetmez. Tıpkı Yahudi ve Hıristiyanların durumunda olduğu gibi, Diğer bir ifade ile İcma nın ürettiği hükmün kesinliğini…”

(Abdülaziz Bayındır) Hata üzerinde birleşmek ile doğrular üzerinde birleşmek arasında fark vardır. Diyelim ki Vakıfta Herkes Hata üzerinde birleşmez demek ne demek? Vakıfta kaç kişi var on  kişi var dokuz tanesi hatayı benimsese bile birisi mutlaka direnir. Ama icma bunun tam tersi.

(Fatih Orum) “Diğer bir ifade ile İcma nın ürettiği hükmün kesinliğini akıl açından iddia etmek mümkün değildir.”

(Abdülaziz Bayındır) Tamam bak; akli delili yok icma nın bunu bir kenara yazalım. Şimdi bu arkadaşımız “Aklen İcma nın delil olabileceği ispatlanamaz” diyor.

(Fatih Orum) “…Bu sebeple İslam Alimleri İcma nın hangi dine mensup olurlarsa olsun, ortak akıl temelinde insanlar arasında savunulacak bir delil olmadığını; aksine sadece Müslümanlar arası bir temellendirme demek olan Şer-i Delillendirme ye konu olabileceğini belirtirler. Akli değil ancak Şer an bunun meşruiyeti çizilebilir. Peki var mı Şer i delili? (Kitap ve Sünnet e dayandırılması lazım)

“Mesela Kıyas akli bir delil olarak savunulabilir ya da Mütevatir ve Ahid haberlerin delil olması Akli düzlemde tartışılabilir ve hatta Gayrimüslimlere karşı da mantıklı bir biçimde savunulabilirken; İcma sadece ve sadece Müslümanların kabullerine referans ile savunulabilecek bir delildir.”

(Abdülaziz Bayındır) 20:35 Bak şimdi evrensel değil, ama İslamiyetin Allah ın bu dininin çok önemli bir özelliği vardır doğallıktır. Doğallığı da söyleyen Allah u Teala 30 uncu Surenin 30 uncu ayetinde

Rum 30/30 “…Allah ın Fıtratı,” ne demek?  Allah ın yarattığı tabiat demektir. Yani bir şeyde doğallık yoksa O İslami değildir. Kesin olarak bu böyledir. Dışarıya karşı savunulamayacak bir şey doğal olmaz. Olabilir mi? Doğal olanın bir evrensellik yönü vardır. Yeryüzünde buna karşı çıkan insanlar kendilerinin yanlış durumda olduğunu gayet iyi bilirler. Allah ın tarif ettiği dinin bir ögesi olamaz o bunu bir kenara yazalım evet…

(Fatih Orum) “Bunu Cessas, Basri ve Cüveğni gibi alimler Allah ın bu Ümmete Lütfu ve Kerameti olarak nitelendirirler yani Bu Ümmetin İcması Hak ve Hakikattir, yanılmaz şeklinde bir İddia ancak bu Lütfu verenin beyanı ile açıklanabilir.”

(Abdülaziz Bayındır) Tamam yani Alla ın beyanı ile açıklanabilir,   Bu mantık gayet güzel yani…

(Fatih Orum) Ama böyle bir şey olmadığını da söyleyecek şimdi: “İcma nın  Ameli sahada fonksiyon icra ettiğini hatırlarsak gerçekten de zaten sadece Müslümanlar için bir referans kaynağından söz ettiğimiz açıktır.  Zira iman etmemiş olan Gayrimüslimler açısından ameli ahkam pratikte de bir şey ifade etmemektedir, dolayısıyla İcma gibi ameli bir sahada işlev gören bir delilin temellendirilmesinde akli istiklallere zaten gerek yoktur.

(Abdülaziz Bayındır) Doğallığın dışına çıkmış oluyor ki…Evet devam et…

(Fatih Orum) “Gerçekten de Kuran da; yukarıda tarif edilen icma nın adı konularak delil olduğu, ya da Ümmetin teknik anlamda İcma ettiği şeyin hatalı olmayacağı ifadesi açık seçik bir biçimde hiçbir Ayette yer almaz.”

(Abdülaziz Bayındır) Bak şimdi Allah ın Kerametidir, dedi o zaman Cenab ı Hakkın Ümmeti Muhammed’e böyle bir özellik verdiğinin Kuran ı Kerim de olması lazım tekrar oku orayı…

(Fatih Orum) “Gerçekten de Kuran da; yukarıda tarif edilen icma nın adı konularak delil olduğu, ya da Ümmetin teknik anlamda İcma ettiği şeyin hatalı olmayacağı ifadesi açık seçik bir biçimde hiçbir Ayette yer almaz.”

(Abdülaziz Bayındır) O zaman ne oldu Kuran Temeli de yok İcma nın, mantıki temeli de yok, doğal temeli de yok şimdi Kuran temeli de yok…

(Fatih Orum) Biraz önce Müslümanların kendi aralarında referans kaynağı olabilir denildi demek ki Müslümanların kendi aralarında da referans kaynağı olabilecek bir delili yok. “Bu sebeple İmam Gazali ve bazı alimler bu konuda Sünnete başvurmanın daha güvenli bir istibdal olacağını söylerler. Sünnetin de tam da konuşulan konuda yani Ümmetin yanılması mevzuunda açık seçik bir hadis nakledilir ki; O da şudur: “Ümmetim hata üzerinde birleşmez.”

Böyle bir ifade Hiçbir hadis kitabında yok, Sadece Aleddalale şeklinde İbn i Macid in (Fitan) bölümünde geçen ifade var. Dalalet üzerine diyor. Hata üzerine şeklinde bir ifade hiçbir ifade yok.

(Abdülaziz Bayındır) “Ümmetim hata üzerinde birleşmez” ifadesi hiçbir hadis kitabında yok ben de baktım… Ama Dalalet üzerinde birleşmez demek şudur: Ümmetimin tamamı sapıtmaz demektir… Mümkündür tabii ki,

(Fatih Orum) Ferhat Koca hocamızın bu konuda bir görüşü var, Ümmetim hata üzerinde birleşmez şeklindeki hadisleri tarayıp, böyle bir hadisin olmadığını söyledikten sonra diyor ki: “Dalalet üzerinde birleşmez şeklinde rivayetler var ancak hata ve dalaletin birbirinden ne kadar farklı şeyler olduğunu anlatmaya kalkarsak bu makalede maksadı aşmış oluruz.” diyor. Dolayısıyla Dalalet ve Hata arasında çok ciddi farklar vardır, biri itikadi biri ameli bir meseledir. “Hata üzerine birleşmeyeceğine dair bir rivayet de yoktur” diyor.

(Abdülaziz Bayındır) Zayıf da olsa sünnetten herhangi bir delil yoktur.

(Yahya Şenol) Burada bulunan herkes bir yanlışta birleşsek ittifak etsek, dalalet üzerinde mi birleşmiş oluruz?

(Abdülaziz Bayındır) Yanlış, dalalet olabilir ama; her dalalet yanlıştır fakat her yanlış dalalet değildir.

(Yahya Şenol) Bir konuda diyelim ki bütün mezhepler ameli bir konuda bir yönde karar vermiş olabilir ama buna dalalet denemez…

(Abdülaziz Bayındır) Hepimiz hata yaparız top yekün insanlık bir hata yapıyor; bir ara insanlar anne sütü çocuk için zararlıdır dediler bir sürü şeyler yaptılar, sonra hata olduğu ortaya çıktı yani.

(Fatih Orum) Ümmetim hata üzerine birleşmez sözü hadis diye naklediliyor devamında şöyle söylüyor ama kaynak yok; “Fakat bu ve benzeri içerikli başka hadisler teknik açıdan usülcülerin Haber i Vahid dediği kategoride yer alır.” Haberi vahid değil bu kesinlikle değil…

“Haberi Vahid ise İslam Alimlerinin kahir ekseriyetince zanni bir delil kabul edilir. O halde zanni bir delille kat-i hüküm ürettiği söylenen İcma delilini temellendirmek tutarlı olmayacaktır.” Yani bu Haber i Vahid dahi olsa yine olmayacaktır. Çünkü zanni olan bir şey ile kat-i delili sen temellendiremezsin. “Cassas ve Gazali nin bu itiraza cevabı şu şekildedir. Bu ve benzeri şekildeki hadisler tek tek ele alındığında Haberi Vahid dirler ama lafızları farklı olsa da Ümmetin yanılmazlığını ve Ümmete sarılmanın İslamın güvenilir limanı olduğunu belirten o kadar çok hadis mevcuttur ki Bunların ortak paydası bir  hakikati ifade etmektedir.”

(Abdülaziz Bayındır) Hepsi onun olsun da bir tanesini söylesin bakalım… Dalalet başka bir şey yanılmazlık başka bir şey, yanılmazlık dediğiniz zaman hiç hata yapmazsınız demektir, Dalalet dediğiniz zaman sapıtmazsınız demektir… Yoldan çıkmazsınız demektir.

(Fatih Orum) “Böylece bu alimler Manevi Mütevatir adı verdikleri delil temelinde İcma nın kesin delillerden olduğunu iddia ederler, belki de burada altını çizmemiz gereken öenmli bir husus şudur, temelini nasıl koyarlarsa koysunlar, İslam Alimleri İcma nın Hüccet olduğu gerçeğini tartışmaya asla açmamaktadırlar, onların tartıştığı…”

(Abdülaziz Bayındır) Bak, Hüccet olduğu gerçeği kendi de bunu kabul ediyor; bu ne biçim delil ki Kuran dan kaynağı yok, Sünnet ten kaynağı yok, akli bir dayanağı yok, Fıtrattan kaynağı yok doğal değil ama Kuran ve Sünnetin önüne geçen bir delil? Bunun adına ne denir? Başka bir din bu Allah ın dini değil.

(Fatih Orum) “İslam Alimleri İcma nın Hüccet olduğu gerçeğini tartışmaya asla açmamaktadırlar, onların tartıştığı delil olduğundan kuşku duyulmayan bu icma nın nasıl temellendirileceğidir.”

(Abdülaziz Bayındır) Temellendirme ne demek? Dayanak yok. İstiklal Mahkemelerinde olduğu gibi; önce asalım sonra yargılarız.

(Fatih Orum) “Bununla birlikte Hanifi Alimler: Kuran Ayetleri ve Hadisler ışığında İslam ın Allah ın gönderdiği son ve en mükemmel din olması ve Kıyamete kadar hükmünü icra edeceği gerçeğinden zorunlu olarak akli delilin çıkarılabileceğini söylerler. Bu delilin aslı şudur: Kuran ı Kerim in anlattığı Peygamber kıssaları insanların tarih içerisinde ilahi hakikati yozlaştırdıkları ve bu sebeple yüce Yaratıcı nın her seferinde insanlara bu hakikati bir Peygamber göndererek hatırlattığı ve yozlaşmayı ortadan kaldırdığını bize anlatır.  Ancak Hz Muhammed ile birlikte peygamberlik halkası sonra ermiş, bundan sonra artık Vahiy denilen doğrudan ilahi mesajın müdahalesi söz konusu olmayacaktır. Son Vahiy olan Kuran ve son Peygamber olan Hz. Muhammed İslamı tebliğ etmiş böylece din tamamlanmıştır. Bundan sonra İlahi hakikatin yozlaşmasına karşı İlahi koruma doğrudan değil dolaylı bir biçimde hükmünü icra etmektedir. İşte Ümmet in yanılmazlığı ya da hatadan korunmuşluğu Allah Teala nın vaadi olan Kuran ın ve İslamın temel esaslarının korunması hakikatinin zorunlu sonucudur. Kuran ve İslam ın korunmuşluğu…”

(Abdülaziz Bayındır) Burada şunu söylemek istiyor: Daha önce Allah u Teala Peygamberler gönderiyordu peş peşe Peygamberler geliyordu dolayısıyla yozlaşma yeni bir Peygamber ile düzeltiliyordu. Muhammed SAV son Peygamber dir, artık yeni bir peygamber gelmeyecektir. Bu defa yozlaşmaları düzeltecek olan Müslümanların ittifakı İcma sıdır. Peki bu icma nereden kaynaklanıyor? Müslümanların  yanılmazlığı ve hatadan korunmuşluğu. Buna dair hiçbir delil yok nasıl hatadan korunursunuz. O zaman Müslümanlar tanrılaştırılmış oluyor Muhammed SAV in kendisi hatadan korunmuş değil. Mesela Abese Suresi var; işte, “Yüzünü ekşitti sırtını döndü ona bir ama geldi diye.” Bedir esirleri ile ilgili ayet var, “… Hiçbir Peygamberin düşmanı savaş meydanında tamamen etkisiz hale getirmeden esir almaya hakkı yoktur. Siz dünyalık istiyorsunuz Allah ise daha sonrasını istiyor eğer Allah tan daha önce bir yazgı geçmese idi,” Çünkü Enfal suresinin başında iki guruptan birisi sizindir diye söz verdi ve oda Kuran ı Kerim de yer alıyor. “…Önceden size söz vermiş olmasaydım aldığınız esirlerden dolayı çok büyük bir azaba uğrardınız,” yani yenilirdiniz yenilgiyi tadardınız diyor.

Bu Cenabı Hak tarafından Peygamberimiz için bir günah olarak kabul ediliyor. Peygamberimizin bir günahı sayılıyor, çünkü Surenin başında diyor ki Allah u Teala Enfal 7 ya da 8 inci ayetler olması lazım: “…Siz o iki guruptan zayıf olanı istiyordunuz, Allah güçlü olanı istiyor, Allah güçlü olanı yani orduyu sizinle karşı karşıya getirdi ki o kafirlerin kökünü kazısın,” yani Bedir savaşında O kafirler yenilecekler ve Müslümanlar Mekke ye gireceklerdi… Orada yanlış davranışlarından dolayı Mekke ye giremediler geri dönmek zorunda kaldılar sonra Fetih Suresi indi. Hicret in 6 ıncı senesinde bu olaydan yaklaşık 4 sene sonra Müslümanlar Mekke ye gittiler Hudeybiyye anlaşmasını yaptılar ve geriye dönerlerken;

Fetih 48/1-2“…Senin için çok açık bir şekilde önünü açtık (Mekke nin kapıları artık açıldı) önceki günahını Allah affetsin diye,” Önceki günahı hangisi? Çok açık işte Bedir savaşında yapılan hata… Kuran ı Kerim ile sabit ondan sonra da meydana gelen günahlarını affetmesi için diyor,

“…Sana olan nimetlerini tamamlasın ve seni doğru bir yola yönlendirsin diye.” Fetih ile ilgili olarak da diyor ki:

Nasr 110/1-3 “Allah ın yardımı ve Fetih gelir de Mekke yi fethederseniz, İnsanların gurup gurup Allah ın Dinine girdiğini görürsünüz, Cenab ı Hakkın (Rabbinin) Hamdı karşılında güzel sonuca ulaştınız Allah a boyun ey ve ondan affını iste.” Yaptığın yanlış ortadan kalktı; Mekke yi aldın artık şimdi Estağfurullah dersin Cenab ı Hak da affeder. Bakın ben size Ayetleri böylece sıraladım ne kadar tabii miş dersiniz…

Gidin araştırın bakalım milyonlarca tefsir bulun bir tane böyle bir şey var mı? Çünkü onların tamamı Peygamberi masum olarak gösterirler. “İsmet” sıfatı verirler… O zaman Cenabı Hak hata etti öyleyse, Allah ın haberi olmayan bir sıfat Allah bilmiyor böyle bir şeyi, böyle bir şeyden Allah u Teala nın haberi yok? Hatasız bir kişi hatalı insana nasıl örnek olur? İşte bak burada hata yapmış olacak peygamberimiz ki Ha diyeceksiniz Allah Allah o zaman bir işi ben başaramadım mutlaka orada benim de bir hatam oldu acaba ne yaptım de… Hatayı düzeltmeye bak. İşte o zaman sana örnek olur Peygamber. Burada öyle bir yapı ortaya çıkarıyorlar ki peygamberi hatasız sayıyorlar o hatasızlığı ümmete aktarıyorlar ümmet hatasızdı da bu gün neden Dünyanın en geri toplumları olmuşlar? Neden? Halbuki her zaman en önde olması lazım…

(Fatih Orum) “Ümmetin yanılmazlığı ya da hatadan korunmuşluğu Allah u Teala nın vaadi olan Kuran ın temel esaslarının korunması hakikatinin zorunlu sonucudur…”

(Abdülaziz Bayındır) Kuran ı Kerim i korumayı Cenabı Hak kendisi üstlenmiş ve bugüne kadar da herhangi bir şey olduğu yok…

(Fatih Orum) “Kuran ve İslam ın korunmuşluğu ancak Sahabeden itibaren Ümmetin bütününün yanılmazlığını kabul edersek bir anlam ifade edecektir..”

(Abdülaziz Bayındır) Bak; Ümmetin bütününün yanılmazlığı, yanılmazlık bir tek fertte yok ki Peygamberde yok ki ümmette olsun…

(Fatih Orum) “Kuran’ın korunmuşluğu sonut olarak Ümmetin korunmuşluğu ile bağlantılıdır.”

(Abdülziz Bayındır) Ümmet nasıl korunur öyle şey olur mu? Bakın Peygamberimiz ile ilgili olarak Cenabı Hak demiyor mu?

Ahkaf 46/9 “Ben yeni ortaya çıkmış bir peygamber değilim, eskiden de Peygamberler vardı. Ben bana ne yapılacağını size ne yapılacağını bilmem,” diyor. Burada korunmuşluk var mı? Korunmuş olan kişi böyle söyler mi?  Allah emrediyor bunu… “…Ben sadece bana vahiy edilene uyarım.” Burada vahyedilene uymak var mı? Bu icma dedikleri olay peygamberimizden sonra, Vahiy bittikten sonra ortaya çıkmış. “…Ben apaçık uyarıcıdan başka bir şey değilim.” Peygamberimiz korunmamış ise Ümmet nasıl korunmuş olur.

(Fatih Orum) “Son Din olan İslam ın Kıyamete kadar hükmünü icra edebilmesi ve Ümmetin tanıklık görevini yerine getirebilmesi bu Dinin mensuplarının toplu halde yanılmazlığını varsaymayı sorumlu kılmaktadır…”

(Abdülaziz Bayındır) İşte burada görüyorsunuz aslında Burada Mürteza Bedir, olayı gayet güzel bir şekilde özetlemiş gerçekten. Oradaki ilmi örgü, referanslar falan tarihte olanı olduğu gibi aktarmış… Kendisi yeni bir şey ortaya koymuş değil. Güzel özetlemiş, dolayısıyla burada mesele şu; siz İcma ettiğinizi söylüyorsunuz ortaklaşa birtakım konularda karar aldık diyorsunuz bu kararı nerede toplaşarak aldınız? Hangi konularda aldınız? Bu karara kimler katıldı?

Mesela şimdi Hıristiyanlar diyor ki Katolikler ve bütün Hıristiyanlar söylüyorlar bunu Katolikler de dahil diyorlar ki: Biz üçüncü asırda falan tarihte Antakya da toplandık, filan tarihte Efes te toplandık şu tarihte İznik te, şu tarihte Kadıköy de toplandık toplantıya şunlar şunlar katıldı ve şu şu kararları aldık diyorlar… Peki siz nerede toplandınız söyler misiniz? Nerede? Bir delil ortaya koyuyorsunuz delilsiz. Delilsiz bir delil ile delilsiz delili kitap ve sünnet in önüne geçiriyorsunuz. Diyanet işleri başkanlığının yayınladığı şeyde bu var. Bu ne zaman ortaya çıktı onu da ben size söyleyeyim biz geçen sene (2010) Haziran ayında İzmit Kar tepe’de bütün fıkıhçıları topladık. Bizim mevcut Fıkıh ın kitap ve Sünnet ten ne kadar uzak olduğunu orada insanlara anlattık orada üç gün, toplantı sürdü toplantının bütün kayıtları bizim internette yayınlanıyor isteyenler okuyabilir. Orada bize söyledikleri özet olarak şu: Bizim bir gecekondu muz var onu da elimizden almayın. Arkasından biz bunlara herkesin konuşmasını gönderdik, dedik ki oradaki konuşmanızı değiştirebilirsiniz. Orada söylemek isteyip de söyleyemediklerinizi yazabilirsiniz, yeni şeyler de yazabilirsiniz.  Bize gönderin biz bunu kitap halinde basacağız. Yüz elli civarındaki ilim adamından sadece bir tane Sahip Beruce gönderdi Van dan. O da bizim açımızdan pek öyle sağlam bir şey değildi onu da herhalde neşrettik isteyenler okuyabilirler.

Dolayısıyla burada herkes gördü ki: Mesela bizi daha önce Sünnete uymamakla suçluyorlardı ki hala bu propagandayı yapanlar varmış duyuyorum fakat ellerinde herhangi bir delil yok. Ben burada şunu çok açıkça söylüyorum: Eski en eski onların en çok Sünnete uyduğunu söyledikleri Ahmet bin Hambel dahil;  tarihte bizim kadar Hadis i Şerif kullanan bir başka ilim adamı bir tane daha göstersinler onlara madalya takalım… ilan edelim… Peki biz o hadisleri özellikle kullandık mı? Hayır. Kitap Sünnet bütünlüğünde hareket ettiğiniz zaman o hadisler zaten o ayetlerin arasından kendiliğinden çıkıyor. Bakıyorsunuz ki peygamberimiz bunları anlatmış. Şimdi baş tarafta o İmam Şafii nin Er Risale sinde de var, diyor ki:  “Bazı Hadisler vardır ki Kuran ı Kerim de hiç yoktur.” diyor… “Peygamberimiz onu söylemiştir.” diyor örnek olarak da bugünkü esas konumuz olan Ticaret ile ilgili bazı ticari işlemlerin, faiz olduğuna dair Hadis i Şerif i gösteriyor. Kuran ı Kerim de olmayan Peygamber tarafından konmuş olan bir faiz çeşididir diyor. Mesela Bugün bir örnek olarak Faiz Anlayışı diye ilan ettik size anlatayım:

Kuran ı Kerim faizi kesin olarak yasaklıyor. Faizi; borçtan elde edilen gelir olarak tanımlıyor. Niye öyle? Çünkü diyor ki eğer borçlu darlık içerisinde ise genişliğe çıkıncaya kadar beklemelidir. Faizcilikten vazgeçtiğiniz zaman ana malınız sizindir diyor. Ana mal ticarette olmaz…  Ben şimdi şu bardağı aldıysam 100 liraya karşılık O karşı taraf benden sadece 100 lirayı ister bu bardağı istemez hiçbir zaman için. Bu bardak artık benim olmuştur. Dolayısıyla ANA MAL yani karşı taraf benim ana malım bardak tır bana bardağı getir diyemez. Ben sana bardağı 100TL ye sattım bana o yüz lirayı getir der.

Ana mal kavramı sadece faizde olur. Ben 100TL vermiştim 110 TL istiyordum, tamam hadi 10TL kalsın bana ana paramı getir der. Ana para kavramı sadece borçta olur. Zaten Allah u Teala da alım satım ile faizi birbirinden kesin olarak ayırmış. Faizcilerin borcu yani faizli borç verme işlemini Alım-Satım gibi göstermeye çalıştıklarını; bunun bir şeytanlık olduğunu Ayeti Kerime de açıkça söylüyor. Dolayısıyla Ayetleri net olarak okuduğunuz zaman çok açıkça anlaşılan Borçtan elde edilen gelirdir. Peygamberimiz SAV de bunu anlatmış demiş ki: “Faiz sadece borçta olur, faiz sadece vadeli borçta olur dikkat edin borcun dışında herhangi bir şeyde faiz olmaz” demiştir. Çok net bir tanımı var.

İnsanlar faizi alışverişe benzetiyorlar gerçekten faiz ve alışveriş arasında bir benzerlik vardır. Mesela bu salonda kadınlar var erkekler var kadınlar ve erkekler arasındaki benzerlik sayılmakla bitmez ama o benzerlikten dolayı birisine kadın birisine erkek demiyoruz. Bunu neden dolayı söylüyoruz farklardan dolayı söylüyoruz… O farklardan dolayı birisine kadın birisine erkek diyoruz. Ama zihin karışıklığı yapmak isteyen insanlar mesela kadını sömürmek isteyenler kadın ile erkek arasında eşitlik olur diyor, eşitlik olmaz kardeşim denge olur denge başka bir şeydir eşitlik başka bir şeydir. (44:44) Eşitlik yaptığın zaman Kadın kadınlık fonksiyonu gösteremez, erkek erkeklik fonksiyonu gösteremez. Şimdi genellikle böyle mefhumlar birbirine karıştırırlar, faizciler de alım satımı faiz gibi gösterdikleri için Allah u Teala şöyle buyurmuş:

Bakara 02/275 “Faiz yiyenler Şeytanın peşine takılıp aklını çeldiği kimsenin davranışından farklı bir davranış gösteremezler,” Faiz yiyenler “…Bu onların alım satım da tıpkı faiz gibidir demeleri sebebi iledir. Allah alım satımı helal faizi haram kılmıştır.” Allah alım-satımı helal faizli işlemi haram kılmıştır diyor; burada alım-satım dediğiniz zaman; mal almak satmak insanların her gün akşama kadar zorunlu olarak uğraştığı iştir ya mal alır ya hizmet alır. Çünkü hiç kimse kendi ihtiyacını kendi başına asla karşılayamaz. Mesela bir tane koyunu alırsınız suyu olan bir otlağa bağlarsınız ömrünü orada geçirebilir. Oradan otunu yer buradan suyunu içer bitti. Oraya da gübresini bırakır, yeni otlar biter. Ama dünyanın en fakir insanı ya da en zengin insanı tek başına asla yaşayamaz. Sabahleyin sofraya oturduğunuz zaman bakın; köyde olun sofraya bir ekmek gelir,  o ekmeğin buğdayını siz üretmiş olabilirsiniz ama onu un haline getirmek için bir değirmen lazım oradan hizmet alacaksınız. Sofranızda peynir gelmiş ise o peyniri siz buğday vererek almış olacaksınız. Ya da yağ gelmiş ise ya da ayağınızda bir ayakkabı var ise o ayakkabıyı birisinin üretmesi lazım, bacağınızdaki pantolon onun kumaşı… Oturduğunuz ev; siz koyun gibi açık sahada yatamazsınız bir evde oturmanız lazım onun yazı var kışı var… Siz koyun gibi değilsiniz sizin vücudunuz korumasız olarak yaratılmıştır. Mutlaka bir şeyle örtülmesi lazım mutlaka elbise giyeceksiniz ve elbiseyi birisinin üretmesi lazım getirmesi lazım .

Dolayısıyla insanlar alışveriş dediğimiz mal ve hizmet alımını günün her saatinde yaparlar. Yaptıkları için alış veriş insanlar tarafından son derece tabii bir ihtiyaç olarak düşünülür. Ama faize sıra gelince; faiz insanlar tarafından tabii olarak kabul edilemez. Mesela siz hayatında mektep medrese görmemiş, dağda çobanlıkla meşgul olmuş bir kişinin yanına gitseniz, ayağınızda dağ ayakkabısı olsa, çoban da o ayakkabıyı görüp istese sizden “Onu bana verir misin?” Tamam, ben bunu vereyim bana bir koyun ver dediğin zaman olur verebilir… Koyun çoban için o kadar değerli bir şey değildir senin için değerli olabilir ama onun için o an o ayakkabı çok değerlidir verir alır. Fakat orada birisi dese ki çobana “kardeşim bu koyun kaç lira? Biliyor musun? Koyun en az iki yüz elli lira eder adamın ayağındaki ayakkabıyı yüz liraya alırsın…” “Yüz liraya verir misin?” Tabii veririm diyor adam… O zaman çoban dese ki “Benim yüz liram yok.” Arkadaşı dese ki o zaman ben sana yüz lira vereyim bu ayakkabıyı al sen bana daha sonra yüz on lira verirsin dese o çoban buna ne der? Benden faiz mi istiyorsun der. Yüz lira vereyim yüz on lira daha sonra koyunlarını sattığın zaman yüz on lira verirsin dediği zaman çoban demez mi benden faiz mi istiyorsun? Demez mi? Bunun faiz olduğunu anlaması için iktisat fakültesinde okumasına gerek yok. Bu adam beni sömürmek istiyor, yüz lira verip yüz on lira alacaksın. Sen ne yaptın ki buna karşılık yüz on lira istiyorsun? Katma değer getiren hangi faaliyeti yaptın ki yüz lira verip yüz on lira istiyorsun benden. Sen beni sömürmek istiyorsun diyecek çok basit. Bakın; Tabii çok Doğal çok Tabii, Din doğallıktır. Ben sana çıkardım yüz lira verdim al buna karşılık yüz on lira istiyorum yahu kardeşim benim yüz lirayı sana vermem; evet ben aldıktan sonra çok karlı işlerde kullanabilirim ama sen bir risk üstlenmiyorsun hiçbir riskine katılmıyorsun diyorsun ki ben on lira fazla isterim. Bu senin yaptığın işten katma değer üreten bir işlem değil ki benden bunun karşılığını istiyorsun.

Dolayısıyla insanlar Fıtrat olarak (Faizden) bundan nefret ederler. Nefret ettikleri için faizciler insanların hoşlandığı şeyle üzerine giderler “Kardeşim bu da bir Alış-veriş…” hemen… “Nasıl sen şimdi peşin fiyatı yüz lira olan bir koyunu bir ay vadeli yüz on liraya satmıyor musun?” “Satıyorum…” “Haa bu da aynı,” Gerçekten öyle mi? Benzerliklerden hareket ederek insanları yanıltma, ve bu çok olur…

Şimdi mesela çok affedersiniz kadınla erkek arasındaki ilişki: Evli bir karı kocanın yaptığı ile zina yapanın yaptığı arasında fiilen hiçbir fark yoktur. Ama hukuki sonuçları çok farklıdır. Onun bir hukuki başlangıcı vardır. Bir hukuk kurulmuştur o anlaşmanın sonucu olarak aile kurulmuştur, bu ailenin de çocuk olur bakım olur birlikte yaşamanı gerektirdikleri olur, ama siz o farklılıkları görmez de benzerlikten hareket ederseniz ne farkı var ki? Dersiniz… İşte faizciler öteden beri kendi yaptıkları yanlışın toplum tarafından yanlış karşılanmaması için hep ticareti kullanmışlardır. Bu gün de dikkat edin bakın hep aynı şeyi kullanırlar. Bankalar “Para sattım” derler, kredi kelimesini de kullanırlar ama şu kadar para sattık derler şu kadar para karşılığında, alış veriş ondan sonra zaten canım bizimki de para bakkalı yani sizinkinden ne farkı var? Siz mal satıyorsunuz biz para satıyoruz derler. Ticaret i kullanarak zihinleri karıştırırlar. Allah u Teala bunun bir Şeytan aldatmacası olduğunu söylüyor. Peygamberimiz SAV de hadislerinde;  alım-satım görüntüsünde faiz işlemi yapılmaması için bunun kapılarını kapatmış. SAV. Diyor ki mesela; “Altına karşılık altın gümüşe karşılık gümüş buğdaya karşılık buğday arpaya karşılık arpa hurmaya karşılık hurma tuza karşılık tuz misli misline ve peşin olur.” Benim on tane altınım var senin on tane altının ile değiştireceğim ikisi de aynı gramda olacak ve işin peşin olacak. Senin burada bir kile buğdayın var benim de bir kile buğdayım var ikisi peşin olacak ve eşit miktarlarda olacak. Şurada hurma burada hurma peşin ve eşit miktarlarda olacak. Şurada gümüş burada gümüş peşin ve eşit miktarlarda olacak. Tuz peşin ve eşit miktarlarda olacak. Peki şu anda duydunuz ne hissediyorsunuz? Bunu sen yapar mısın? Altını altınla değiştiriyorsun 10 altın verip on altın alacaksın yapar mısın? Peki neden peygamberimiz öyle söylemiş? Bu mantıksız bir şey, böyle mantıksız bir şeyi Peygamber söyler mi? Söyler tabii. Bak böyle yapın diyor aksi olursa faiz olur demek ne demek? Ben şimdi on altını peşin onbir altın ile değiştirebiliyorsam on altın verdim onbir altın aldım peşin alışveriş saydık bunu. Borç değil kardeşim vade falan yok o zaman ben ne yaparım?

Fegani, sen benden borç almaya gelirsin bunun faiz olmaması için önce sana bir yıl vadeli onbir altın borç veririm. Faizsiz belgeyi imzala bakalım derim imzalarsın o altınlar burada veriyor senin eline de teslim etmem ne olur ne olmaz diye. Ondan sonra derim ki şu on bir altını bana on altına karşılık peşin sat. Başka şekilde benden borç alamadığına göre bunu yapar mısın? O paraya ihtiyacın var ise? İnsanlar zorunlu olmasa faizli borç almazlar ki… Sen bu şekilde faizden kurtulduğunu düşünüyorsun. Ben sana önce onbir altını vadeli olarak veriyorum bir yıl vadeli olarak, bir yıl sonra onbir altın olarak; bak kardeşim ne verdiysem o faiz maiz yok tamam güzel… O zaman o onbir altını bendeki on altına karşılık bana sat diyorum hani ben satmam dersin burada öyle bayılırsın satmak için aksi takdirde hiçbir şey alamayacaksın. Onbir altını bana on altın karşılığında satarsın, ben sana on altını veririm yanında on altın ile çıkarsın, borcun ne olur? On bir altın…

Biz buna alış-veriş dersek faiz yasağının bir anlamı olur mu? Ama Peygamberimizin dediği gibi bunu yapıyorsanız eşit miktarlarda yapın yoksa faiz olur dediği an bu kapı ne olmuş olur? Kapanır. Aynı şey buğday için, arpa için her şey için bak dikkat edelim aynı mallar. Faizci verdiği malın aynısı ile geri alır değil mi? Yüz lira verir yüz lira alır bir de ilavesini alır. Şimdi o ilaveyi eğer siz bir alış-veriş şeklinde gerçekleştirebiliyorsanız NİYE MİLLETİN ŞEYİNİ ÇEKECEĞİM Kİ YANİ… Alışveriş yaptım kardeşim dersiniz. Aynı şekilde mesela Peygamberimiz SAV in hadisleri var. Diyor ki: “Bir satışta iki satış yaparsanız; ya bedellerin azına razı olursunuz ya da faize girersiniz.” diyor. Bun ne demek? Bu da şimdi şu: Fegani benden borç almak istiyor. Fakat faizsiz olmasını istiyor ve Fegani getiriyor kendi elindeki bir kitap. Şu kitabı getiriyor diyor ki: “Ben bu kitabı peşin sana yüz altına sattım diyor,  tamam ben de aldım peşin yüz altın işte yüz altını buraya koyalım. Senin yüz altının burada ben kitabı aldım akdi imzaladık güzel. Peki Fegani ben bu kitabı geri sana bir yıl vadeli yüz on altına sattım; Kitap tekrar Fegani ye geçiyor, Fegani peşin yüz altın onun oldu ya, yüz altınla buradan çıkıyor ama borcu ne kadar yüz on altın. Bu nedir? Bir yıl sonra ama hiç faiz yok… Peygamberimiz diyor ki: Ya bedellerin azına razı olursunuz ya yüz altına satarsın bir yıl vadeli ya da faiz olur diyor. Bu şimdi ayetin tatbiki ile ilgili bir önlem değil mi? Ayetten farklı bir şey mi? Ama işte bu kitapta diyor ki farklı; Kuran ı Kerim in koymadığı bir hükmü koymuştur diyor Er Risale de İmam Şafii. Hep onu öyle söylüyorlar Kuran da Olmayan bir hüküm, Kuran da olmayan bir hükmü Peygamber nasıl koyar? Halbuki işte Kuran da olan bir şey bütün ayetleri bir araya getirdiğiniz zaman bunlar ortaya çıkıyor kendi içinde. Az önce dedim ya biz yaptığımız çalışmada bütün hadisleri kullanmak zorunda kalıyoruz,  niye kullanmak zorunda kalıyoruz? Çünkü bizim çalışmalarımız Allah ın emrettiği şekilde Ayetlerin Ayetlerle açıklaması. Dolayısıyla mesela Faiz konusunda çalıştıysak ki: “Ticaret ve faiz” kitabımız öyle bir çalışmadır. Faizle ilgili Kuran ı Kerim de ne kadar ayet varsa onların tamamını almışızdır. O ayetler arasında kurulması gereken ilgiyi Allah ın emrettiği şekilde kurunca bakıyorsunuz ki: Peygamberimizin söylediği sözlerin hepsi zaten o ayetlerin arasındaki ilişkiyle ortaya çıkıyor…

Bakın burada bir aydınlık var aydınlanıyoruz. Buraya iki tane kablo geliyor değil mi? Bu iki kabloda aydınlık var mı? Birisi eksi birisi artı olan pozitif ve negatif iki adet kablo geliyor bunun bir ışığı var mı? Gelirken yok bu iki kabloyu bir ampulde birleştirdiğiniz zaman ortaya bir ışık çıkıyor işte o ışık kablolarda yok ama kabloları birleştirdiğiniz zaman çıkıyor… Bize Peygamber SAV in sözleri o ışıklar oluyor Ayeti kerimeye bakıyorsun Peygamberimizin sözü orada yok… Ama Allah u Teala diyor ki:

Hud 11/1-2 “Bu bir Kitaptır ki Ayetleri Muhkem kılınmış, sonra Hakim ve Habir tarafından ayrıntılı olarak açıklanmıştır.” Açıklama açık ve net: Alım satım farklı faiz farklıdır. Peki detaylar; o kadar güzel detay veriyor ki Kuran ı Kerim biz burada herhalde Kuran ı Kerim deki faiz anlayışını birkaç ay anlatabiliriz ben çok özetlemek için kendimi zorluyorum yoksa hangi sahaya girsen orada anormal bir şekilde derinleşebiliyorsun. Ama Kuran ı Kerim i esas alırsanız, Kuran ı esas almazsanız siz bu aydınlığın nereden geldiğini Kuran dan öğreneceksiniz ya da bir elektrikçi bu aydınlığın nereden geldiğini gayet iyi bilir ama hayatında elektrik görmemiş birisi buraya gelip te burada bir aydınlık görürse bunun Allah tarafından yaratıldığını zanneder değil mi? Bir üretim olduğunu düşünemez tabii ki Cenabı Hakk ın koyduğu kanun ile yapılmış bir üretim dir.

Şimdi bizim Ulema bu hadislerin nereden geldiğini bilemedikleri için ayetlere bakmıyorlar; diyorlar ki bu da peygambere Allah tarafından gelen ikinci bir Vahiy dir diyor. Peki öyle olduğu zaman, bana nasıl örnek olacak bana Vahiy gelmiyor… Böyle bir şey yapacak ki bana örnek olsun ben de bir başkasını yapayım. Şimdi bu ampül ün nasıl yapıldığını bilirsem ben bunu bir başka yerde başka şekilde kullanmanın yolunu da bulurum. O zaman bana da örnek olmuş olur. Şimdi bakıyoruz ki İcma dedi az önce işte Fatih hoca okudu; İcma ise bugün Mezheplerin tamamına bakın burada çok açık konuşuyorum bakın, bize karşı bunu savunan insanlar; Diyanet İşleri Başkanlığı ne demişti? “On beş asırlık geleneğe karşı çıkılamaz.” şeklinde bir ifade kullanmıştı… Dinimizi O belirler demişti. Bu on beş asırlık gelenekte ki ben onu on beş asırlık kabul etmiyorum. Bana göre bozulma Abbasiler ile başlamıştır. Ondan öncesine İndiğimiz zaman çok güzel şeyler buluyoruz. Mesela Osman Elbetti; görüşleri bize kadar nadiren gelen bir kişidir ama nadir bir görüşüne rastladığın zaman bakıyorsun böyle billur gibi parlıyor. Ebu Hanife nin İmam Şafii nin ya da Ahmet bin Hambel in ya da İmam Malik in görüşlerinin bize doğru geldiğinden de ciddi manada şüphedeyim baştan söyleyeyim. Çünkü minareyi çalan kılıfını hazırlar… Abbasiler döneminde buna çok ciddi bir (operasyondan) şeyden geçirildiğini zannediyorum elimde belge yok ama şu var; İnsanlar yanlışta ittifak edemez. Şimdi onu da ne zaman anladım üç dört senedir anladım.

Bu mesela Ramazan da söz konusu olan bir imsak meselesi vardı, otuz senedir uğraşıyoruz Diyanet İşleri Başkanlığına raporlarımızla defalarca ispatladık. Türkiye de takvim çıkaran bir kuruluş var ki onların düzeleceğine ben şahsen ihtimal vermiyorum ama Cenabı Hakk dan ümit kesilmez. Benim şahsen onlardan hiçbir umudum yok… Onlara da DEFALARCA İSPAT ETTİM ONLARINDA belgelerde imzası vardır ama ben şahsen onlardan umudum olmadığı için onlardan bahsetmiyorum. Şimdi bu kadar ispat edilmesine rağmen bu sene çıktık insanlar ile beraber medya ile beraber bir rasat yaptık her şey açık ve net olmasına rağmen Diyanet İşleri Başkanlığı hala ısrar ediyor. Demek ki bir tarafında devlet olduğu zaman yanlışta ittifak edilebiliyor. Bir tarafta devlet olduğu için Suudi Arabistan da da aynı yanlış var. Arkasında Devlet olduğu için İslam aleminin her tarafında aynı yanlış var.

Demek ki Abbasilerden itibaren Devlet ciddi manada Dine müdahale etmiş ve yanlışlarda insanları ittifak ettirmişler. Bu yanlışlardan bir tanesi de Faiz ile alakalıdır. Bugün bakın Allah Alım-Satım ile faizin arasını kesin olarak ayırdığı halde; Mezheplerin tamamı faiz sistemini alışverişin bir alt başlığı saymışlardır. Bu aklın durmasıdır kabul edilebilir bir şey değildir. Kardeşim Allah açıkça “Alım satım da tıpkı faizli işlem gibidir,” dediğiniz zaman bunu Şeytan yoluna uymak demektir diyorsunuz ondan sonra diyorsunuz ki Alış veriş sahasını da Peygamber düzenlemiştir. Ne demek istiyorsun yani Allah Peygamberi HAŞA Şeytanın yoluna mı soktu? Hatta Vahiy de gelmiş diyorsunuz, Allah Peygamberini soktuğu yolu Haşa şeytanın yolu diyecek, ondan sonra bu nasıl olacak. Hal bu ki Alım satım görüntüsü altında Faizin kapılarını kapatmış Peygamberimiz SAV, muhteşem bir şey. Bak öbür taraftan bakarsanız dersiniz ki yahu bu sözleri neden söylemiş peygamberimiz? Söylememiştir ona iftira edilmiştir dersiniz ama size baştan anlattığım şekilde Alım Satım görüntüsü altında faizin kapılarını kapatmıştır derseniz: O hadisler Muhammed AS ın Peygamber olduğunun en kesin delillerinden olur çünkü onu Peygamberden başkasının söylemesi çok zordur. Söyleyemez yani…

Bakıyorsunuz ki, alış verişin birçok şeyini Faiz sayarak yasaklamışlar. İşte şimdi İcma… Hadi Bakalım Diyanet İşleri Başkanlığı, Din İşleri Yüksek Kurulunun gerçekten bir İlmi Kuruluş olduğuna inanıyorsanız söylediklerime lütfen cevap verin bakayım hadi. Buradan ilan ediyorum, ey İlahiyat Fakülteleri ve onların hocaları hadi bu on beş asırlık geleneği kutsuyorsunuz madem. Ki Ben on beş asırlık olduğuna katılmıyorum yani tıpkı Hıristiyanlarda olduğu gibi üçüncü asırdan sonra ciddi bir kayma var. Çünkü Sahabe asrına gittiğiniz zaman bir de sahabe ye yakın dönemlere gittiğiniz zaman çok doğru bilgiler bulabiliyoruz gidebilirseniz tabii oralarda da bir sürü şeyler konmuş… Ulaşımı engelleyen şeyler konmuş.

Hadi bakalım… Bu mezhepler Alım satımı büyük bir bölümünü faiz diye yasaklamışlar ve faizin önünü sonuna kadar açık bırakmışlar. Faizin önü açık, alış verişin önü de tıkanmış  faiz adı ile. Örnek vereyim size: Mesela Hanefi Mezhebine ve Hambeli Mezhebinin tercih edilen görüşüne göre ki aynı görüş Şia da da var benzeri görüş Zehdi lerde de var, Zehdiler dediğimiz zaman şu anda Yemen bölgesi Şia dediğimiz zaman İran bölgesi, Hanefi yani kimse dışarıda kalmıyor… Diyor ki: “Tartılan ve Ölçülen mallar (Altın ve gümüş tartılan mallar, ölçülen derken arpa, buğday, hurma, tuz bunları ölçülen mallardan saymışlar) kendi cinsleri değiştirilirse (Altın altınla gümüş gümüşle ya da demir demirle bakır bakırla) değişimin peşin; miktarların eşit olması gerekir. Farklı cinsler değiştirilirken eğer tartıda ittifak ediyorlarsa değişim peşin olmalıdır veresiyesi faizdir, cins te  ittifak ediyorlarsa değişim peşin olması lazım veresiyesi faizdir. Peki bunun açılımı ne?

Açılımı şu; siz demiri bakır ile değiştirmek istiyorsunuz, siz demir vereceksiniz mesela birisi bina yapıyor, size hurda demir getirdi siz bakırcısınız benim çatıya bakır levha lazım ben inşaattan çıkan hurdaları sana vereyim sen bunları al bunun karşılığında ne kadar bakır levha üretirsin? Şu tarihte bana bu kadar bakır levha getir… Demir de bakır da tartı ile işlem gören mallar olduğu için bu işlemi yapamazsın faizdir diyor… Bu Fıtri mi? Dünyanın neresinde buna insanlar faiz derler?   Fazdir diyor… Niye? İkisi de tartı ile işlem görüyormuş… Eh Peki tartıyla işlem görür derken bunu nereden çıkardın? Altın ve gümüşten çıkarmadın mı? Peki, ben altın ve gümüş ödeyerek veresiye bakır ya da demir alabilir miyim? Diye sorsan alırsın diyorlar… Nasıl diyorsun? Altın ve gümüşün tartılan mallar olduğunu dikkate alarak sırf tartı özelliğinden dolayı benim veresiye demir ile bakır değişimimi yasaklamadın mı? Faiz demedin mi? Dedim… Peki niye altınla yine tartılan başka bir malı veresiye değiştirdiğim  zaman buna caizdir diyorsun… Görüyor musun mantığı… Müslümanlarda gerçekten bir akıl tutulması olmuş devlet müdahale edince bunlar oluyor. Tıpkı bugün imsak vaktinde olduğu gibi… Kardeşim yani bir çıkın evinizden sahura kalkıyorsunuz 5 dakika bir çıkın bir bakın herhangi bir yerde aydınlık görüyor musunuz? Yok öyle bir şey yok.

Şimdi Peki Şafii ve Maliki Mezhepleri aralarında çok küçücük farklar olmasına rağmen temel noktalar şudur. Diyorlar ki: Altın ve gümüş para olduğu için faize konu olmuştur ama para olma özelliği yalnız altın ve gümüşe hastır diğer maddelerde olmaz. Bunun istisnası sadece İmam Malik in şahsi görüşüdür. Bir de İmam Muhammed in şahsi görüşüdür. Ama bunlar Mezheplerin görüşü olmamıştır  İmam Malik in görüşü Maliki Mezhebinin görüşü değildir yani. İmam Malik diyor ki: “Bir şey para ise ister deri olsun ister ne olursa olsun bu faize konudur” Diyor ki onun görüşü çok doğru bir görüş. Onun için ben diyorum bu ilim adamlarına sonradan bu görüşler yapıştırılmış gözüküyor. Diyor ki “Altın ve gümüşün dışında para olmaz” diyor. Tamam, bu gün bizim paramız altın gümüş mü? Değil, Şafii Mezhebine göre Mailiki mezhebine göre bu gün bankalar, yaptıkları işleme Kredi demesinler (Kredi borç demektir) Para alım satımı desinler; aynı işlemleri yapsınlar sadece kelime değişik bu iki mezhebe göre faiz söz konusu değildir. Gerçekten öyle mi?

Hanefi, Hambeli, Şii ve Zeydii, bu mezheplere göre de bu günkü para faize konu olan bir para değildir. Niye? Tartılır mı? Sen gittiğin zaman yüz gram kâğıt paraya karşılık ne verirsin mi diyorsun? Tartılmaz peki şuradan bir ölçek bir lira verir misin diyor musun? Ya da bir ölçek onluk, ölçekle de işlem görmez Hanefi Mezhebine göre de bu günkü kağıt paralara faiz olmaz. Borç vermeyeceksin satış yapacaksın. Aynı cinsleri veresiye satamazsın peşin satarsın Hanefi ve Hambelilere göre ne olur; az önce ben  Fegani ile yaptığım Fegani ben bankayım gelecek bana diyecek ki bana; “benim bir yıl vadeli bir milyon liraya ihtiyacım var”  olur hayhay kaçtan yüzde on dan tamam… Güzel… O zaman ben Fegani ye Bir milyon Yüzbin lira bir yıl vadeli borç veririm teminatları alıp, ondan sonra Fegani den o bir milyon yüz bin lirayı peşin bir milyon liraya karşılık satın alırım Fegani benim bankamdan bir milyon lira ile çıkar borcu bir milyon yüz bin liradır. (01:14:30) Buna ne Hanefisi ne Şafii si bu mezhepler içerisinde buna faiz diyen bir tek Mezhep yoktur. 15 Asırlık gelenek dedikleri yani onların dedikleri gelenek ben on iki; on beş asır demiyorum. O gelenek bu işleme faiz demez. İttifak ile İcma dedikleri şey işte burada var. Peki bugün Din İşleri Yüksek Kurulu bugün buna faiz diyor mu demiyor mu? Bankalardan faizli para yatırsanız para alsanız buna faiz diyor mu demiyor mu? O zaman on beş asırlık geleneğe aykırı Fetvayı sen veriyorsun, ben verdiğim zaman niye sesini çıkarıyorsun? İcma ise İcma hani kesin delil idi ne oldu… Hani ve burada şunu söylüyorum az önce anlattığım, Mezheplerin anlattığım anlamdaki faiz anlayışı ile herhangi bir problem çözülebilir mi? Sadece problem çıkarılır değil mi? Onun için bugün nerede İslami iktisadi ekonomik bir kuruluş var ise, davranışlarını hep batıdan almıştır. Biraz İslami şekil vermek için böyle yeşil ambalaja bürürler içerisi aynen öbür taraf.. Sadece ambalajı değişiktir, neden? Çünkü problem çömüyor bu gelenek? Problem çıkarıyor. Bu gün batı da ve Türkiye de başlayan çok ciddi bir ekonomik bunalım vardır ey Müslümanlar! var mı buna karşı bir çözümünüz?  Bana sorarsanız var ben şahsen; Allah ın İzni ile hiçbir endişem yok ki zaten bunun böyle olduğunu bilen bazı arkadaşlarımız tekliflerde bulundular; Devletlere danışmanlık yapalım, bu konuda son derece eminim… Gayet kolay bak bugün Amerika nın Ekonomik problemleri nasıl halledilir. Amerikan Hükümetinin İradesi olsun bir haftada Allah ın İzni ile hallederiz çünkü onu halleden çok kesin Ayetler Var. Ama bu Ayetlerden bugün o on beş asırlık gelenek dediklerinin haberi bile yok.

İşte o konuda biz defalarca burada söyledik zannediyorsam, Almanya da bir toplantıda Orada şöyle bir şey söylemiştim: Siz ekonomiden anlamazsınız dedim… Adamlar şaşırdı ne demek yani “biz Almanlar Ekonomiden anlamayız?” Peki madem anlıyorsunuz; siz ticaret ile faiz in farkını bana anlatır mısınız? Dedim daha da çok şaşırdılar. Siz bu farkı bilmediğiniz için bugünkü olaylar başınıza geldi; sonra kısa bir örnek verdim adamlar iyice şaşırdı “Allah Allah” dediler “…ya bunu biz biraz düşünelim” dediler. Bir ay sonra haber gönderdiler “Yeni Dünyanın Ekonomik Felsefi Alt yapısını birlikte oluşturabilir miyiz?” Diye, bir protokol yaptık… Ki  oradaki söylediklerimiz beş on dakikalık bir konuşmaydı şeydi daha fazla değil yani.

Siz Kuran ve Sünnet bütünlüğü ile gittiğiniz zaman önünüze hangi Problemi çıkarırlarsa çıkarsınlar, peynir ekmek yer gibi çözersiniz. Ama bunların on beş asırlık gelenek dediği sadece problem çıkarır… Müslümanların Ticaretini kapatır faizin önünü sonuna kadar açar.  Bak tekrar ediyorum burada eğer ben inansam ki bunların on beş asırdır dedikleri benim de on iki on üç asırlık dediğim bu gelenek Onun doğru olduğuna ben şahsen inansam, ve Cenab ı Hakk ın huzurunda bu konuda rahat bir şekilde hesap vereceğime inansam çok değişik şekillerde Yüzde yüz faizli banka kurarım ama bunlara göre yüzde yüz faizsiz olur. Onlardan hiç birisi bu faizlidir; diyemez. Fıtratı ile der… İşte bu gün mesela din işleri yüksek kurulu faizdir diyor doğru söylüyor fıtratı ile söylüyor doğallığı ile söylüyor. Zaten Din doğallıktır. Şimdi öyle hale getiriyorlar ki doğallık diye bir şey kalmıyor. Az önce İcma yı anlatırken ne dedi? Doğallık değildir dedi değil mi… Doğallık değildir dediği andan itibaren İslam ile bir alakası kalmaz,  doğallık yoksa orada İslam yoktur. Bu çok kesin…

Mesela bu gün bakıyorsunuz Diyanet İşleri Başkanı başında bir sarık üstünde bir elbise giyiyor. Bu doğallık mı? Peygamberimiz SAV bir toplumda insanların arasındayken dışarıdan gelen kişi onun elbisesinden giyimi ile ayırt edebiliyor muydu? Ne diyordu)?   Peygamberimiz toplulukta iken dışarıdan gelen herhangi bir kişi Peygamberinizi şeklinden tanıyabiliyor muydu? Ne diyordu? “Muhammed hanginiz?” İşte doğallık bu değil mi?

Bu gün camiye gidiyorsunuz sırtına bir cübbe giyiniyor bir de başına sarık takıyor geçiyor imamlığa. Osmanlıda o her zamandı, şimdi sonra yasaklandı şimdi Türkiye de sadece bu Diyanet İşleri Başkanına tanınan bir yetki; her yere giyebilir onun dışındakiler giyemezler sadece Camide görevleri başında giyerler. Mesela ben giymedim; geçemiyorum millet kabul etmiyor… Halbuki Peygamberimiz SAV dışarıda nasıl ise hangi elbise üzerinde var ise o elbise ile geçerdi mihraba… Üzerinde ne bir takkesi vardı ne tespihi vardı ayakkabısını da çıkarmazdı. Şimdi sanki bir marifetmiş gibi hep anlatırlar: Efendim adamın birisi bir köye imam olmuş milleti çarıkları ile camiye sokmuş sonra gelen imam itiraz etmiş sen de çarıklarını çıkar demiş… Çarıklarını çıkarmak marifet mi kardeşim Peygamberimiz ne zaman ayakkabısız namaz kılmış ki sen gelip böyle konuşuyorsun… Bir keresinde ayakkabısını çıkarıyor Cebrail AS demiş ki “Ayakkabında pislik var” ondan sonra herkes te çıkarıyor Peygamberimiz de “Niye çıkardınız ki? Ben ayakkabımda pislik olduğu için çıkardım” diyor… Bu gün ayakkabı ile giremezsin bugün camiler o zamanki gibi zemini toprak değil. Ama sen bugün açık sahada namaz kılıyorsan ayakkabınla kılacaksın çıkarmana gerek yok. “Ben çıkarınca daha rahat ediyorum” o zaman çıkar; ama çıkarmanın dinin gereği olduğunu düşünüyorsan yanlış. Mesela; askerliğimiz sırasında biz, eğitim sahasında namazlarımızı kılardık abdest alırken botların üzerine mesh verirdik, botlarla namaz kılardık önceleri çok kimse  “böyle namaz olur mu?… Namaz böyle olur kardeşim başka olmaz.  Din doğallık oluyor peki bunun dayanağı ne? Allah u Teala nın Ayetidir.  Otuzuncu Sure otuzuncu Ayet diyor ki Allah u Teala:

Rum 30/30 “Yüzünü dosdoğru bu dine dön, Allah ın İnsanları ona göre yarattığı Fıtratına,”  Fıtrat; doğallık demektir doğallığa çevir, insanları o doğal kanunlara göre yaratmıştır. Tabiat kanunlarına göre yaratmıştır.“…İşte sağlam din budur, ama insanların çoğu bunu bilmiyorlar” Dini doğallıktan çıkarıyor zoraki bir şeylerin içine sokuyor.

Şimdi mesela birisi çıkıp diyebilir ki: Canım o zaman adam doğallık diyerek çıplak dolaşsın… Çıplaklık insan için doğallık değildir. Hayvanlar için öyledir. Niye hayvanlar şu bölgenin hayvanı öbür bölgede yaşamaz onun için koyunun sırtında yünü vardır aslanın şusu vardır bilmem, vücutları dış etkenlere karşı korunmuştur. Ama insanın vücudu korunaklı değildir. Sıcağa karşı soğuğa karşı korunacaksın insanların kötü bakışlarına karsı korunacaksın nesli bozmamak için mesela hayvanlarda da eşini kıskanma denen bir olay vardır o da bir doğallıktır. Neslini koruyacaksın nefsini koruyacaksın, bütün bunlar giyim kuşamı gerektiriyor. Giyim kuşam da bölgesine göre değişir; Suudi Arabistan da isen giyimin farklı olur, Türkiye de farklı olur, Kuzey Kutbunda farklı olur.  Biz Kutup bölgesinde gittiğimiz zaman gündüz yazın haziran da kısa kollu buradaki elbiseler gibi dolaştık, akşam yine gündüz gibi aynı güneş dolaşıyor, hiç battığı yok aynı güneş gökyüzünde var ama soğuktan tir tir titriyorsun.. Bir kazak giydim ben alttan üstten bir ceket giydim üstüne de bir mont giydim buradan atkıyı sardım başıma da başlık örttüm çıktık; donmamak için başladım oradan oraya koşmaya… Gökyüzünde güneş var ama gece çünkü şartları farklı. Orada koyunlar vardı hiç umurlarında bile değildi… Atlar vardı umurlarında değildi. Bu doğallığın insana yansıması ile hayvana yansıması arasında fark var. (01:26:38)  Dolayısıyla bu son derece önemli bir şeydir, Dini Allah ın Dini olarak ortaya koyduğunuz zaman bütün insanlara eşit yakınlıkta olursunuz. Dini şöyle tertemiz bir bardak su gibi bulursunuz ki buna hayır diyecek ne bir insan vardır ne de bir hayvan vardır…  Ama öbüründe tutup sen kendine göre birtakım şerbetler yapıyorsun falan e sen severek içebilirsin ama herkes bunu sevmez. Bazı kimseleri de hasta yapar. Şimdi sorularınızı sorabilirsiniz.

(İzleyici sorusu) Hocam Diyanet in bu tutumunda; Kuran daki bildirilen şekilde yapılmayan İslamı sulandırarak Ilımlı İslam şeklinde yürütülen Dinler Arası Diyalog un etkisi olabilir mi?

(Abdülaziz Bayındır) Dinler arası diyaloğun etkisi olabilir mi? Onu ben bilemiyorum ama bu soruya cevabım şu olabilir: Vatikan a gittiğimde O diyalog kurulu başkanı Jean Pierre Louis Toura; şu anda o değil. Vatikan Başbakanıydı bana aynen şunu söyledi: Şimdi bunlar biliyorlar benim Kuran ı Kerim konusunda ne kadar hassas olduğumu gayet iyi biliyorlar çünkü Avrupa da çok toplantılara katılıyoruz…”Siz Kuran a Uyduğunuz sürece sizinle diyalog olmaz.” Dedi.  Şimdi siz bununla Diyanet in bildirgesindeki cümleyi bir okur musun tekrar orada açık neydi o? “Din; dini metinlere indirgenemez bu sadece marjinal bir yaklaşımdır.” Şimdi Diyalog Kurulu Başkanı nın bana söylediği ile bunun arasında bir benzerlik kurabiliyorsanız bu sorunun cevabını alırsınız. Diyanet İşleri Başkanlığının metni: “Herhangi bir hususun İslam da olup olmadığını sadece Metinlere indirgeyerek belirlemeye çalışmak; tarih boyunca varlığını arızi bir durum olarak sürdüren bir usül problemidir” Akif sen hiç böyle bir şey duydun mu şimdiye kadar? Herhangi bir kitapta böyle bir şey var mı? Ama işte bu diyalog kurulu başkanının bizzat bana söylediği söze benziyor mu siz ona dikkat edin. “Siz Kuran a uyduğunuz sürece sizinle diyalog olmaz” Bunun anlamı nedir? Diyaloğun birinci şartı neymiş? Kuran ı devre dışı bırakmak. Az önce okuduğumuz O İcma anlayışı Kuran ı devre dışı bırakan bir anlayış değil mi? Evet imdi diğer soruya geçiyoruz.

(İzleyici Sorusu) Hocam bir adamın On bin TL si var bundan gelir elde etmek istiyor. Başka birinin de on bin TL ye ihtiyacı var. Birincisi ben parayı parayla vermem diyor. Bunun yerine buğday koyuyor ve buğdayın kilosunu on TL ye alıyor altı aylığına bu kişiye on iki TL ye veriyor. Karşıdaki adam da banka yerine bunu tercih ediyor. Bu alış veriş Faiz midir değil midir?

(Abdülaziz bayındır) Bunun Faiz olduğunu zaten anlattık ama bir kere daha anlatmış olalım. Bu şahıs şöyle diyor mesela On bin TL ye ihtiyacı var adamın On bin lira vereyim sen bana onbir bin lira ver dediğinde faiz olacağı çok açık. Bu defa tutuyor elindeki buğdayı bu şahsa on bin liraya peşin satıyor on bin lirayı alıyor. Bu şahsın buğdaya ihtiyacı falan yok sonra bu şahsa on bin liralık buğdayı satan kişiye diyor ki ben bunu sana 11 bin liraya bir yıl vadeyle sattım. Buğday tekrar adama dönüyor adamın cebinde on bin lira var borcu ne kadar? Onbir binTL. Peygamberimiz SAV buyuruyor ki: “Bir satışta iki satış yaparsanız ya fiyatın azına razı olursunuz, ya da Faize girersiniz” Azı hangisi on bin lira. Ya da sen tekrar geri on bin liraya satabilirsin bir kuruş fazla olursa faiz olur. Ama maalesef bu Hadis i Şerifi de bu şekilde anlayan hiç kimse ben göremedim şu ana kadar. Ben göremedim yani Senin elindeki o “Ticaret ve Faiz” kitabını yazarken ben göremedim. Ki O kitabın yazılması belki yüzlerce toplantının sonucudur öyle tam 1978 den en az 25-30 yıl sürmüştür o kitabın yazılması… Dünya kadar toplantı yapmışızdır konuyu anlayabilmek için anla anlayabilirsen yani. Hadisi bu şekilde değerlendirmiyorlar. Değerlendirmedikleri için Osmanlılarda Para vakıfları kurulmuştur, mesela bir arkadaşımız Doktora yapmıştı İstanbul da beş bin yedi yüz küsur tane Para Vakfı vardı… Şu andaki Vakıflar bankasının sermayesini oluşturuyordu onların şeyleri cumhuriyet döneminde… Para vakfındaki borç verme işlemi şöyleydi: Birisi geliyor bana diyor ki benim bin altına ihtiyacım var Teminatını kefillerini getiriyor. Bin altını ona borç veriyorum ama para kasada duruyor. Kefillerinin kendi imzasını alıyorum, ondan sonra ben ona vakıftaki bir kitabı satıyorum alacağım faiz ne kadar ise bu kitabı ona satıyorum bin altın alana bunu iki yüz altına satıyorum, yüz altın alana yirmi altına satıyorum on altın alana iki altına satıyorum kitap aynı kitap… Diyorum ki bunu sana iki yüz altına sattım. Bedelini bir yıl sonra verirsin tamam alıyor iki yüz altın da buradan borçlanıyor etti mi bin ikiyüz. Sonra parayı alamaz parayı alması için yapması gereken bir işlem var bu kitabı tekrar vakfa bağışlayacak. Diyor ki “ben bu kitabı vakfa bağışladım” diyor. Peki şimdi adamın borcu bin altın borçtan dolayı, iki yüz altın da kitaptan dolayı Bin iki yüz altın borçlu. Kitabı da vakfa bağışlıyor buradan çıkarken cebinde bin altın borcu bin iki yüz altın. Bu şekilde uygulanıyordu ve oldukça da yaygındı. Daha başka şekilleri de vardı bunu da biz bu kitapta detaylı olarak anlattık. Şeyhülislam Fetvaları hepsi var burada dolayısıyla bunların hepsi faizdir. ,

(İzleyici Sorusu) Bizden borç para isteyenlere o parayı veriyoruz. Parayı alan kişi o parayla ihtiyaçlarını karşılıyor iş yapıyor mal alıyor mal satıyor, gelirlerini arttırıyor. Bizim gerlirimiz ne burada belli bir ücret alamaz mıyız? Diyerek en çok sorulan sorulardan biri bu…

(Abdülaziz Bayındır) Şimdi ben adama borç para verdim o para kazandı ben niye kazanmıyorum? Peki şimdi o adam zarar etti ne yapacaksın?… Zararına katlanacak mısın yok… Bir kere tekrar şunu söyleyeyim şuradan bir para çıkarayım sana: 10 lira var Enes Hoca ya bu on lirayı veriyorum al Enes hoca, Borç para değil mi? Bununla bir ekonomik faaliyet mi mal ve hizmet ürettim mi ben? “Bir katkıda bulundunuz…” Yok üretim; Enes Hoca bu parayı aldıktan sonra üretimi yapacaksa yapar yapmayacaksa yapmaz, Onun bütün sıkıntısına her şeyine katlanan odur ben katlanmıyorum… Bu bir mal veya hizmet üretimi değil bir katma değer oluşmuyor burada. On lira al onbir lira ver diyorum sen hangi katma değeri ürettin ki o bir lirayı ondan karşılık istiyorsun bu bir katma değer üretimi olmadığı için Ayeti Kerime çok açık diyor Allah u Teala:

Rum 30/39 “İnsanların mallarının içerisine artsın diye faize verdiğiniz şeyler Allah katında artmaz,” yani Allah ın koyduğu piyasa kuralına göre bu bir katma değer üretimi değildir.  Değilse buradan bir geliriniz olmaz, buradan bir pay alamazsınız. Dolayısıyla o kişi Kar ediyor deniyor peki ya zarar ederse ne yapacaksın zararına katlanacak mısın?  Yok kardeşim olur mu?… Benim param paradır… Onun için önce teminatını da alır. Evet diğer soru…

(İzleyici Sorusu) Bir ürünün peşin fiyatı 500TL onu peşin alamıyorum satıcı bana şöyle diyor, tamam şimdi al parasını üç ay sonra getir ama o zaman 630TL ödersin. Bu durum da  benim hoşuma gitmiyor bu işlemde faiz var mıdır? Soru bu…

(Abdülaziz Bayındır) Hoşuna gider mi gitmez mi şimdi; şu (Cep Telefonu)  kaç lira? “Diyelim yüz lira,” Neden diyelim dedin? “Çünkü fiyatını net olarak bilmiyorum.” Peki şu (On Lira) kaç lira “On lira” buna niye diyelim demedin? “Çünkü üzerinde yazıyor,”. Peki şimdi bundan bir tanesi on lira (On Lira) bundan bin tane olsa ben çok alacağım bana biraz indirim yap denir mi? Bak gülüyorsunuz denmez değil mi? Peki bundan(Cep Telefonu) bir tane almakla on tane almak arasında bir tane alırsan adamın istediği fiyat ile on tane alırsan adamın istediği fiyat aynı olur mu? Bin tane alacağım dersen fiyat iyice düşer değil mi? Para da düşer mi? Düşmez.

Alış – Verişin Kuralları başka bir şeydir; borcun kuralları başka bir şeydir. Alış verişte pazarlık olur, sen benden on lira istiyorsun yahu ben sekiz lira versem geri olmaz mı? Yahu kardeşim bunların kuralları çok farklıdır. Onun için bu malın peşin fiyatı on lira bir ay vadeli onbir lira e bu faiz değil mi? Yahu kardeşim nereden çıkarıyorsun, bir kere bu malın sen peşin fiyatı on lira dediğin ikiniz arasındaki anlaşmaya göre on liradır. Bu piyasada on lira şu piyasada sekiz, öbür piyasada beş liradır. Başka bir yere gidersin bir liraya da alırsın. Ama Para olarak on lira hangi piyasada değişir. Şurada malı üreten adam ile toptancının yanındaki on lira ile bunun çakmasını satan kişinin yanındaki on lira ile çok lüks bir semtteki en yüksek fiyatla satan kişinin yanındaki on lira arasında değişen bir şey var mı? “Hiçbir fark yok” O zaman fiyat başka bir şeydir. Fiyat; durumlara ve şartlara göre değişir. Onun için pazarlık yapar insanlar. Onun için ben buradan almayım gideyim falan pazardan alayım der toptancısından alayım der… Dolayısıyla bir şeyin peşin fiyatının şu kadar olduğunun nereden kesinleştiriyorsun ki bak mesela ben biliyorsunuz hiçbir zaman Ticaret in Sanayinin dışında kalmadım şu anda da yine içerisindeyim çok şükür. Şimdi bu mesela sanayide peşin satarsın bir malı yüz liraya satarsın vadeli satarsın 60-70 TL ye satarsın. Mesela sen bir mal üretiyorsun şurada bir satış reyonun vardır. Oradan gelir adamlar peşin para verir ürettiğin malı yüz liraya alır. Bir başkası gelir o maldan bir tane de alsa on tane de alsa o alır 60 liraya 70 liraya o vadeli öder bu peşin öder. Vadeli daha pahalı peşin daha ucuz diye, bu adam onu kandırıyor mu? Hayır kandırmıyor gayet normal… Çünkü orada o mağaza için yaptığı yatırımlar orada çalıştırdığı eleman o onu gerektiriyor aşağı kurtarmıyor. Öbürü ne direk imalattan gönderiyor sürekli gönderiyor, bin tane alıyor beş yüz tane alıyor dolayısıyla yani ticaretim şartları ile borçların şartları birbirine hiçbir zaman uymaz sonuçlar da birbirine uymaz. Az önce en başta söylediğim gibi benzerliğe bakarak hüküm verilmez farklılığa bakarak verilir. Ben size yüz liraya verdiğim bir malı,  yüz lira verdim yüz on lira istiyorum,  bir ay sonra yüz on lira o yüz lirayı aldım on lira daha aldım. Peki ben bunu bir ay vadeli senden yüz on liraya aldığım zaman bir ay sonra sana bu telefonu bir de on lirayı mı veriyorum geriye? Hayır parasını veriyorum. Bir ay sonra bu telefonun parası çok da yükselmiş olabilir. Tamamen düşmüş de olabilir. Bunların şartları tamamen farklıdır dolayısıyla bir malın peşin fiyatı ile vadeli fiyatının farklı olması ticaretin tabiatından kaynaklanan bir olaydır. Faizle bir alakası yok o işin.

(İzleyici Sorusu) Hadis te geçen mal değişimi ile ilgili kuralları Mezhepler belirlerken bazıları kriterler koymuşlar Hanefi mezhebi bu altın değişiminde özellikle iyi altın ile kötü altın değiştirildiğinde bile gramajı aynı olması lazım diyor. Günümüzde bu sıkıntıyı çok yaşıyoruz düğünlerde takılan altınlar var çocukların sünnetlerinde takılan altınlar var. Bunları kuyumcuya götürdüğün zaman kuyumcu bu altınları çeyrek altın cumhuriyet altını değerine bakıyor, size onun parasını vermeden onun değerinde işçilikli daha yüksek ayarda altın ama daha az gramajda altın veriyor. Bu tür alış verişler caiz midir? Orada ne yapmak gerekir?

(Abdülaziz Bayındır) Senin sorunu tekrarlayayım ben şimdi diyelim düğünde ya da sünnet te  takılmış bir altınla kuyumcuya gidiyorum, kuyumcu diyor ki “bu altın senin getirdiğin altın yüz Türk lirası eder diyor. Peki, bu yüz liraya karşılık sana şu altını veriyorum. Dolayısıyla bugünkü kuyumcular senin altınını altın ile değiştirmiyor önce parayla değiştiriyor, sonra o paraya karşılık başka altın veriyor. Peygamberimizin yasakladığı bu altına karşılık o altını vermektir. İkisi arasında fark var yani o para ile parayı değiştirmek burada bir kere farklı bir değer piyasa devreye girmiş oluyor orada onu o altını Türk lirasına karşılık satmış oluyor sana. O Türk lirasına karşılık ta istersen şunu al istersen bunu al yüz liralık alış veriş yapabilirsin neyi alırsan al demiş oluyor sana, O altın ile altın değiştirme olmuyor.

(İzleyici sorusu) Anlaşılmadı

(Abdülaziz Bayındır) Doğrudur; Hanefiler bu sistemi kurdukları için faizsiz borca bir türlü felsefi bir altyapı oluşturamamışlardır. Mesela şöyle yani altın ile altını veresiye değiştirmek eşit miktarlarda dahi olsa faiz olduğu için… Şimdi ben senden yüz altın alsam yarın yüz altın vermek üzere, peşin olması gerektiğinden dolayı bu faizli işlem olur. Hanefi mezhebine göre faizli işlem onur Şafii Mezhebine göre de faizli işlem olur Maliki Hambeli Mezhebine göre de faizli işlem olur. Şimdi Hanefiler bu konuda ne diyor, diğerleri borcu ayırıyorlar… Bunu kendi sistemlerine katmıyorlar ama Hanefiler sistemlerine katıyor. Aynısı bütün mezhepler için söz konusu. Hanefiler diyor ki: Bu faiz olur, faiz olmaması için önce senin yüz altınını biz Bedia olarak kabul ederiz. Sen bana yüz altını Bedia olarak verirsin. “Bedia” ne demek kullanmak için alınan mal demektir. Benim mesela bilgisayarım yok buradan diyorum ki şu bilgisayarını kullanabilir miyim? Tama bir saatliğine kullanabilirsin dediğimiz zaman ben bir saat sonra bu bilgisayardan başka bir bilgisayar size getirme hakkına sahip miyim? Aynısını getiririm.  Diyorlar ki bu Bedia dır buna Bedia denir. Bu gün on altını alırsınız bunu emanet olarak almış sayılırsınız, bunu bir ay sonra getirdiğiniz zaman getirdiğiniz gün borca dönüşür o zaman peşin değişim yapmış olursunuz. Diyorlar. Bir de şunu söylüyorlar diyorlar ki Bedia olarak alınan mal kullanılmak üzere alınır tüketilmek üzere değil. Ben şimdi bunu(Bilgisayarı) bir saatliğine kullanmak üzere almışsam birisine satma hakkım olmz. Satamam. Peki şu parayı aldıysam; bu parayı tüketmeden bu paradan yararlanabilir miyim? Ben bu parayı şöyle bir koyayım da bakayım diye alır mıyım? Şöyle alayım da başımın üzerine koyayım yağmurdan beni korusun… Var mı böyle bir şey? Onun için ödünç alınan mallar, tüketilmeden yararlanılamayan mallardır. Tüketmek zorundasınız. Tüketilen mallar da Bedia olmaz bunu Hanefiler açıkça söylüyorlar. Peki sen nasıl bunu Bedia kabul ediyorsun? Başka çare yok… Bakın doğallıktan ne kadar uzaklaşmışlar görüyor musunuz? Yani Peygamberimzin teşvik etiği Kuran ı Kerim in teşvik ettiği faizsiz borcu da faizin dışına çıkaramıyorlar.

(İzleyici Sorusu) 01:47:30 Peygamber efendimizin Altın ve Gümüş te misli misline ve peşin olması şartını koştuğunu söyledik. Peki misli misline olsa ama peşin olmasa Ben yüz versem bir ay sonra yüz istesem bunu sıkıntısı ne?

(Abdülaziz Bayındır) Şimdi Yüz ver bir ay sonra yüz isteme deki sıkıntı şu oluyor… Orada O az önce Akif in söylediği ben Yüz altın verdim yüz altın aldım ama altınların her birisinin piyasa değeri farklı olabilir. Bu 22 ayardır öbürü 24 ayardır, öbürüsü 19 ayardır… O zaman da bunları yapabilirsiniz. Bunları yapabilirsiniz yani öyle ince bir görüş ortaya koymuş ki peygamberimiz, SAV bu hadisiyle bunlar birer örnek Faize açılan bütün kapıları kapatmış ama o çok övündükleri o gelenek bunu hiç alakası olmayan bir tarafa çekerek faizin kapılarını sonuna kadar açık bırakmış. 01:48:45  Altın bugün de para, bak bugünlerde dikkat ediyorsanız altın sürekli yükseliyor. Altın ve gümüşü onlar paradır zaten isteseniz de istemeseniz de paradır. Bakın bu paralar, şu paranın şu on lira Osmanlı zamanında bin lira vardı. Bin lira Osmanlı Bankasının çıkardığı bin liralar vardı bunun anlamı bin altın demekti. Bin altın şimdi o Osmanlı Bankasının çıkardığı bin lirayı getirseler hanginiz bir çeyrek verirsiniz? Bin altının  karşılığı olan o bin liralık Banknot dedikleri bankanın notu demek yani onu ya da Kayme-i Mutebere-i Nakdiyye özel adı öyle… Bu gün sizse bir çuval getirseler kaç kuruş verirsin? Hatıra olsun diye bir tanesini alayım dersin de birine gösteririm diye… Ne işine yarar? Ama onun yerine birazcık altın tozu olsa işe yarar değil mi? Onun için bunların para olması insanlar böyle kabul ettiği için para kabul etmese buna kimse Para demez. Ama altını kabul etmeyecek bir insan yoktur. Onun için altın ve gümüş sürekli paradır… Değişmez o…

(İzleyici Sorusu) Hocam bankaların şimdi bankaların Altın hesapları var bu şekilde altın alınması caiz midir?

(Abdülaziz Bayındır) Bankalar o altını hemen alıp sizin hesabınız için saklıyorlar ise caizdir. Almış gibi gözüküyorlar ise bunun arkasında burada izah etmem konuyu başka tarafa çeker, anormal bir sömürü kapısı açılır bunun arkasında… Bankaların bir para üretme mekanizması vardır buradan anormal bir para üretme mekanizması çıkar ki sınırsız. Son derece tehlikeli biri sahadır.

(İzleyici Sorusu) Hocam, Ticaret ve Faiz kitabınızı okuyorum daha yeni başladım okumaya okuduğum kadarıyla olan bölümden şunu anladım ki İslam ekonomisi verme üzerine kurulu. Günümüz ekonomisi ise biriktirme üzerine kurulu anladığım kadarı ile biriktirmek doğru bir şey değil ancak ben de kazancımın bir kısmını biriktiriyorum, bunu yapmam yanlış olur mu?

(Abdülaziz Bayındır) Biriktirme tabii ki doğru değil dolaşması lazım… Benim cebimde ya da kasamda olan paranın ne bana bir faydası olur ne de bir başkasına faydası olur. Ama o para dolaşımda olduğu zaman kimin yanına giderse onun işini görür… Hatta kimin o paraya daha çok ihtiyacı varsa en az onun yanında kalır o para. Kimin ihtiyacı yok ise en çok onun yanında kalır. Şöyle düşünün bir borcunuz var, mesela kredi kartı borcu var bu günlerde birçok kimsenin akşamüzeri saat dört te elinize para geçiyor beş te de banka kasası kapanıyor ne yaparsınız? Koşa koşa o parayı yatırmaya gidersiniz. Daha yeni elinize para geçti sanki elinizde bir kor ateşi taşıyormuşsunuz gibi bir an önce ondan kurtulmaya çalışırsınız. Şimdi şurada bin kişi olsa herkesin birbirine yüz lira borcu olsa ben birinci kişiye yüz lira olan borcumu ödesem, o da etrafındaki ödese en son Enes hoca da bana olan borcunu yüz lira olarak öder. O yüz lira da benim cebime tekrar girmiş olur ama on dakika içerisinde burada bin kişi borçtan kurtulur. Müthiş bir iş hacmi açılır.

Dolayısıyla şimdi siz Onun için Kuran ı Kerim deki ekonomik yapı batıdaki ekonomik yapıya hiç benzemez. O kadar güzel o kadar basit o kadar rahat çözümleri var ki. Bugün mesela Türkiye de ekonomi iyi gidiyor deniyor; kesinlikle uygulanan politikalardan değildir bunu çok açık ve net söylüyorum bu uygulanan politikalar son derece yanlıştır. Türkiye deki ekonominin iyi gitmesinin tek sebebi; şu anda yönetimde bulunan kişilerin inançlarına da uyarak fakir fukara ya yaptıkları yardımlardır. Ama bu da uzun süre ekonomiyi iyi götürmez. Çünkü onlar üretilmemiş bir mal ve hizmet olmadan verilen şeylerdir. İnsanları tembelliğe itiyor. Geçici olarak rahatlık var ama sürekli olarak olmaz… Çünkü orada en alt tabakanın eline geçen para, yani bir fakire yaptığınız yadım aslında bir üretime yapılan yardımdır. Çünkü o parayı alır almaz ayakkabıya ihtiyacı varsa koşar ayakkabı alır orada ayakkabı üretiminin kapısı açılır.. gide şuradan zeytin alır zeytin üretiminin kapısı açılır.  Şuradan gider evinin kirasını verir o adam da başkasına verir falan. Türkiye deki o ekonominin iyi olmasının sebebi, bu insanlara inançları gereği yapmış oldukları fakir fukaraya yaptıkları yardımlardır. Bunu çok iyi yapıyorlar, bu azaltılmalı mı? Hayır arttırılmalı ama bunu bir entegre sistem içerisinde yapacaksınız ki işte o sistem yok. Entegre sistem içerisinde yapacaksınız ki geçici olmaktan çıksın kalıcı bir rahatlık vermiş olsun. Batıdan bak orada ben Avrupalılara siz ekonomiden anlamazsınız derken ben bunu inanarak söylüyorum yine söylüyorum anlamazlar. Çünkü onların mantığı sömürü üzerine kuruludur Kapitalizm odur. Kapital den yana bir ekonomidir. Ama İslamda infak esastır. İslamda hep en zayıfların ekonomiye kazandırılması söz konusudur. En zayıflar çünkü o en zayıfın kazandırılması en güçlünün diri kalmasının olmazsa olmaz şartıdır. Başka şekilde olmaz. Ama Müslümanlar bunda habersizdirler İnfak ın ne olduğunu biz bilmeyiz Faizin ne olduğunu? Bak şunu da söyleyeyim o çok övündükleri 15 asırlık gelenek dedikleri kişilere şunu da söylüyorum meydan okuyorum, hadi buyursunlar hodri meydan faizi doğru dürüst tarif etmiş olan bir tane alimin tarifini getirsinler bana ben bir göreyim. Açıkça söylüyorum hadi buyursunlar hodri meydan!

Ama Kuran ı Kerim çok net bir şekilde, Peygamberimiz hiçbir şüpheye meydan vermeyecek şekilde faizi tarif etmiş ama bu ulemanın hiç birisi ne o ayetleri almış ne de o hadisleri almış. Bir de bizi Hadis e karşı çıkmakla suçluyorlar yani. Ölür müsün Öldürür müsün?… Bitti mi? Çok teşekkürler…

BİTTİ

Tüm Mukayeseli Fıkıh Müzakereleri
# İçerik Adı Yayınladığı Tarih Görüntülenme
1 Kitaba Çağrı 16 Eylül 2017
2 Kurban İbadeti 24 Ağustos 2017
3 Hadislerin Derlenmesinde İran Etkisi 19 Ağustos 2017
4 Diyanetin Fetö Raporu: Bu din bu hale nasıl geldi? 14 Ağustos 2017
5 Hilal, Fitre ve Bayram 28 Haziran 2017
6 Nebi’mizin Ramazan Hayatı 12 Haziran 2017
7 İmsak Ölçüleri 27 Mayıs 2017
8 Dini Siyasete Alet Etmek 20 Mayıs 2017
9 Nebilere Yüklenen Olağanüstü Özellikler 13 Mayıs 2017
10 Tarih Boyunca Nebilere Gösterilen Tepkiler 6 Mayıs 2017
11 Yanlış Şeriat Algısı Suç ve Ceza 29 Nisan 2017
12 Kapitalizmin Sonu 15 Nisan 2017
13 Faiz Bağlamında Modern Finansal Ürünler 8 Nisan 2017
14 Hadislere Bakışımız Nasıl Olmalı 1 Nisan 2017
15 Haram Aylar 25 Mart 2017
16 Kur’an’cılık Tehlikesi 1.Bölüm 20 Mart 2017
17 Din ve Devlet İlişkileri 1.Bölüm 11 Mart 2017
18 Cuma Namazı ve Hutbe’si 4 Mart 2017
19 Kur’an’a Göre Sihir Kavramı 25 Şubat 2017
20 Abese Suresi Bağlamında Nebi’mizin Korunmuşluğu 18 Şubat 2017
21 Ev İçi Mahremiyet Kuralları 11 Şubat 2017
22 Örtünme İle İlgili Hükümler 4 Şubat 2017
23 Baş Örtüsü ve Örtünme 28 Ocak 2017
24 Kur’an’nın Çözüm Üretmedeki Yeri 21 Ocak 2017
25 Yahudileri Gölgede Bırakan Hileler 16 Ocak 2017
26 Müslümanlar’da Allah’a Güven Krizi 31 Aralık 2016
27 Müslümanlığımızı Gözden Geçirme İhtiyacı 24 Aralık 2016
28 Ümmet Olamamanın Ağır Bedeli 17 Aralık 2016
29 Tarihsellik İddialarında Cezalar Örneği 10 Aralık 2016
30 Mezhepçiliğin Doğurduğu Acı Sonuçlar 3 Aralık 2016
31 Kur’an’nın Tarihselliği İddiası ve Miras Konusu 26 Kasım 2016
32 Takiye (Kimliği Gizleme) 19 Kasım 2016
33 Faiz ve Güncel Meseleler 12 Kasım 2016
34 Mehdi Gelicek mi ? 7 Kasım 2016
35 Hz. İsa Gelecek mi? 31 Ekim 2016
36 Çağdaş Ulemanın Usulsüzlüğü 22 Ekim 2016
37 Dinsel Çoğulculuk 15 Ekim 2016
38 Son Kitabı Devre Dışı Bırakma Projesi, Dialog 8 Ekim 2016
39 Fıtrat Zemininde Buluşma 1 Ekim 2016
40 Nisa 34. Ayet Bağlamında Kadına Şiddet 24 Eylül 2016
41 Kurban İbadeti 10 Eylül 2016
42 Kadının Dövülmesi 3 Eylül 2016
43 Kur’an’a Göre Hükmetmek 27 Ağustos 2016
44 15 Temmuz Darbe Gecesine Kurani Bir Bakış 20 Ağustos 2016
45 Paralel Dinin Olmazsa Olmazı Aracılık – 1 13 Ağustos 2016
46 Müslüman Gayrimüslim İlişkileri 2 Temmuz 2016
47 Zekat 25 Haziran 2016
48 Oruçla İlgili Hükümler 18 Haziran 2016
49 Uydurulan Dinde Yatsı Sonu, Seher ve İmsak Vakti 4 Haziran 2016
50 Uydurulan Dinde Mut’a Nikahı 28 Mayıs 2016
51 Uydurulan Dinde Şartlı Talak 21 Mayıs 2016
52 Uydurulan Dinin Dayatması Olarak Çocukların Evlendirilmesi 7 Mayıs 2016
53 Kölelik ve Cariyelik Mezheplerin Dayatması mı? 30 Nisan 2016
54 Musa Hızır Kıssasının Evrensel Mesajı 23 Nisan 2016
55 Sünnetin Delil Değeri 16 Nisan 2016
56 Kira Sertifikaları Faizsiz Ürün mü? 9 Nisan 2016
57 Suç-Ceza Dengesi Açısından Cinsel İstismar 2 Nisan 2016
58 Boşanma Konusunda Allah’ın Koyduğu Sınırlar 26 Mart 2016
59 Allah’ın Koyduğu Sınırlar Nasıl Aşıldı 19 Mart 2016
60 Muhsana, Kadına Pozitif Ayrımcılık 13 Mart 2016
61 İnsanlar ile Cinlerin Ortak Özellikleri 5 Mart 2016
62 Nebiler Günahtan Korunmuş mudur? 27 Şubat 2016
63 Bedir Savaşı Örneğinde Nebi ve Resul Farkı 20 Şubat 2016
64 Dinde Haram-Helal Koyma Yetkisi 13 Şubat 2016
65 Cinler 6 Şubat 2016
66 İlk İnsanın Yaratılışı 30 Ocak 2016
67 İnsanı İnsan Yapan Özellikler 23 Ocak 2016
68 Allah’ı İkinci Sıraya Koymak 16 Ocak 2016
69 Şirkle İman Arasındaki Kararsızlık 9 Ocak 2016
70 Mehdi Beklentisi 2 Ocak 2016
71 Her İnsan Allah’ı Bilir 26 Aralık 2015
72 Fıkıh Müzakereleri | Her İnsan Allah’ı Bilir 26 Aralık 2015
73 Bir Sömürü Aracı Olarak Halifelik – 2 19 Aralık 2015
74 Bir Sömürü Aracı Olarak Halifelik 12 Aralık 2015
75 Kur’ân’da Dindarlık 5 Aralık 2015
76 Tarih Boyunca Bir Siyasi Baskı ve Ötekileştirme Aracı Olarak Zındıklık 28 Kasım 2015
77 Geleneğe Göre Dinden Dönmenin Hükmü (Bölüm 2) 21 Kasım 2015
78 Geleneğe Göre Dinden Dönmenin Hükmü (Bölüm 1) 21 Kasım 2015
79 Kur’an’a Göre Dinden Dönmenin Hükmü 16 Kasım 2015
80 Kur’an’da Zina Suçu Ve Cezası 7 Kasım 2015
81 Tağut Doğru Yolun Üstünde Oturur 31 Ekim 2015
82 Hadis Uydurma Faaliyetleri 24 Ekim 2015
83 Kader İnancı Ve Nesih 17 Ekim 2015
84 Resulullah Sonrası Siyasi Gelişmeler 10 Ekim 2015
85 Nesih 3 Ekim 2015
86 Hac Ve Kurban 19 Eylül 2015
87 Terör Olayları Karşısında Nebevi Siyaset 12 Eylül 2015
88 Dinde Özgürlük 5 Eylül 2015
89 Dine Uyma Yerine Dini Kendine Uydurma 4 “Cariyelik” 29 Ağustos 2015
90 Dine Uyma Yerine Dini Kendine Uydurma 3 “Cariyelik” 22 Ağustos 2015
91 Dine Uyma Yerine Dini Kendine Uydurma 2 “Kitap Algısı” 15 Ağustos 2015
92 Dine Uyma Yerine Dini Kendine Uydurma 8 Ağustos 2015
93 Nebimizin Yürüttüğü Dış Politika 1 Ağustos 2015
94 Kadir Gecesi ve İmsak Vaktine Tavırlar 11 Temmuz 2015
95 Zekat 4 Temmuz 2015
96 Oruç İbadeti 2 27 Haziran 2015
97 Oruç İbadeti 20 Haziran 2015
98 Kutup Bölgelerinde İftar ve İmsak Vakitleri 13 Haziran 2015
99 Emtia Borsalarındaki İşlemlerin Fıkhi Hükmü 6 Haziran 2015
100 Kur’ân’a Göre Gece-Gündüz 30 Mayıs 2015
101 Prof. V. A. Yefimov’la Yapılan Toplantının Değerlendirilmesi 23 Mayıs 2015
102 İsra ve Mirac 16 Mayıs 2015
103 Berzah Alemi 2 9 Mayıs 2015
104 Berzah Alemi 2 Mayıs 2015
105 Enflasyon ve Faiz 25 Nisan 2015
106 İşsizlik Probleminin Kaynağı 18 Nisan 2015
107 Peygamberimizin Öldürülmesini Emrettiği Kişiler Hakkındaki Rivayetler 4 Nisan 2015
108 Faizsiz Sistemin İlkeleri (Zekat-Faiz Karşılaştırması) 28 Mart 2015
109 Faizsiz Sistemin İlkeleri – Faizsiz Bankacılık 28 Mart 2015
110 Faizsiz Sistemin İlkeleri (Enflasyon) 21 Mart 2015
111 Faizsiz Sistemin İlkeleri (Bankacılık) 14 Mart 2015
112 Faizsiz Sistemin İlkeleri 7 Mart 2015
113 Tecavüz Suçunun Cezası 28 Şubat 2015
114 İdam Cezası ve Kıssas Tartışmaları 21 Şubat 2015
115 Ceza Hukukunun Genel Prensipleri 14 Şubat 2015
116 Kur’ân’da Ruh Kavramı 7 Şubat 2015
117 İcmanın Delilleri ve Değerlendirilmesi 24 Ocak 2015
118 Fıkıh Müzakereleri | Ceza Hukukunun Genel Prensipleri 17 Ocak 2015
119 Nebiye Hakaretin Cezası 10 Ocak 2015
120 Noel ve Mevlid Kandili Kutlamalari 3 Ocak 2015
121 Kelime Oyunları ve Şeb-i Arus 27 Aralık 2014
122 Evlilik Nedeniyle Ortaya Çıkan Haramlık 20 Aralık 2014
123 Talak’ın Şarta Bağlanması 13 Aralık 2014
124 Kadının Boşanma Hakkı 6 Aralık 2014
125 Boşanmanın Hükümleri 29 Kasım 2014
126 Küçüklerin Evlendirilmesi 22 Kasım 2014
127 İslam Hukuku-Roma Hukuku Karşılaştırması 15 Kasım 2014
128 Beni Kureyza Yahudileri ve Esirlerin Öldürülmesi 8 Kasım 2014
129 İslâm Miras Hukukunda Kelâle 3 Kasım 2014
130 Batı Güdümlü İslam Anlayışında Kur’an Sünnet Algısı – 2 25 Ekim 2014
131 Batı Güdümlü İslam Anlayışında Kur’an Sünnet Algısı 18 Ekim 2014
132 İslam Alimlerinin Işid’e Gönderdikleri Mektubun Eleştirisi 11 Ekim 2014
133 Kurban İbadeti 27 Eylül 2014
134 Birbirimizden yardım istemek şirk midir? 9 Ağustos 2014
135 Nafile Oruç 2 Ağustos 2014
136 Zekat ve Fitre 26 Temmuz 2014
137 Kadir Gecesi 19 Temmuz 2014
138 Tarihi gelişimi ve Hükümleri Açısından İtikaf 12 Temmuz 2014
139 Yatsının Son Vakti 5 Temmuz 2014
140 Vakti Dışında Namaz, Süresinden Fazla Oruç 28 Haziran 2014
141 Bakara 187. Ayet Işığında Oruç İbadeti 21 Haziran 2014
142 Kimler Oruç Tutabilir 14 Haziran 2014
143 Orucun Tarihi ve Meşruiyeti 7 Haziran 2014
144 Ecel ve Şehitlik – Sorular ve Cevaplar 24 Mayıs 2014
145 Ecel ve Şehitlik 17 Mayıs 2014
146 Seferilik Mesafesi ve Müddeti 10 Mayıs 2014
147 Yolculukta Namaz – 2 26 Nisan 2014
148 Dinden Dönmek 19 Nisan 2014
149 Yolculukta Namaz 5 Nisan 2014
150 Namazı Terketmenin Hükmü 29 Mart 2014
151 Namazda Zikir 8 Mart 2014
152 Kadınların Cemaate Katılması 1 Mart 2014
153 Cemaatle Namaz – 2 22 Şubat 2014
154 Cemaatle Namaz 15 Şubat 2014
155 Sehiv Secdesi 8 Şubat 2014
156 Namazı Bozan Haller – 2 1 Şubat 2014
157 Namazı Bozan Haller 18 Ocak 2014
158 Cumanın Farzından Önceki ve Sonraki Sünnetler 11 Ocak 2014
159 Cuma Hutbesi 4 Ocak 2014
160 Cuma Namazı 28 Aralık 2013
161 Sünnet Namazları 21 Aralık 2013
162 Vitir Namazı 14 Aralık 2013
163 Teheccüd Namazı 7 Aralık 2013
164 Kur’an’da Melek ve Cin Kavramları – Sorular 23 Kasım 2013
165 Kur’an’da Melek ve Cin Kavramları – 2 18 Kasım 2013
166 Kur’an’da Melek ve Cin Kavramları 2 Kasım 2013
167 Cezanın Amacı Açısından Mağdur Hakları 26 Ekim 2013
168 Bayram Namazı ve Teşrik Tekbirleri 12 Ekim 2013
169 Tarihi, Amacı ve Ahkamı Yönüyle Kurban 5 Ekim 2013
170 Kur’an’da Münafıkların Durumu – 2 28 Eylül 2013
171 Kur’an’da Münafıkların Durumu 21 Eylül 2013
172 Günümüz İslam Dünyasının Problemleri 14 Eylül 2013
173 Bedel Hac – Doç.Dr. Servet Bayındır 7 Eylül 2013
174 Allah’ın Bilgisi ve Kader 24 Ağustos 2013
175 Mısırdaki Müslümanların Durumu 17 Ağustos 2013
176 Kadir Gecesi 3 Ağustos 2013
177 İmsak Tartışmaları 27 Temmuz 2013
178 Kutup Bölgelerinde İbadet Vakitleri 20 Temmuz 2013
179 Kader 19 Ocak 2013
180 Kıyamet Alametleri 22 Aralık 2012
181 Kur’an Sünnet Bütünlüğünde Kurban İbadeti 20 Ekim 2012
182 Kur’an Sünnet Bütünlüğünde Hac İbadeti 13 Ekim 2012
183 Faiz-Zekat İlişkisi 6 Ekim 2012
184 Namazların Birleştirilmesi 29 Eylül 2012
185 İslama Yönelik Saldırılar 22 Eylül 2012
186 Alternatif Bir Finansal Ürün Olarak Kira Sertifikaları(SUKUK) 15 Eylül 2012
187 Öğle ve İkindi Namazlarının Vakitleri 8 Eylül 2012
188 Yatsı Namazı Vaktinin Bitişi 1 Eylül 2012
189 Kur’an’a Göre Gelenek 25 Ağustos 2012
190 Bayram Namazı ve Fitre 18 Ağustos 2012
191 Televizyondan Kabe İmamına Uyulabilir mi? 11 Ağustos 2012
192 Ramazan Ayının İnsana Sunduğu Fırsatlar 4 Ağustos 2012
193 İmsak Vakti ve Seher – 2 28 Temmuz 2012
194 İmsak Vakti ve Seher 21 Temmuz 2012
195 Nesih, Kıblenin Değişmesi Örneği 23 Haziran 2012
196 İsra ve Miraç 16 Haziran 2012
197 Uydurma Hadisler – Harun Ünal 9 Haziran 2012
198 Sezaryen Doğum 2 Haziran 2012
199 Vahiy – Sünnet İlişkisi 26 Mayıs 2012
200 Nesih Kavramı 19 Mayıs 2012
201 Din ve Tıp Açısından Sünnet 14 Mayıs 2012
202 Din ve Müzik 5 Mayıs 2012
203 Hadislerin Kur’an’a Arzı 28 Nisan 2012
204 Türkiye’de Kutlu Doğum Etkinlikleri 21 Nisan 2012
205 Allah’ın Elçisini Doğru Anlamak 14 Nisan 2012
206 Kur’an Öncesi Mekke Toplumu 7 Nisan 2012
207 Faizsiz Bankacılğın Problemleri 31 Mart 2012
208 Hz.Muhammed’in(S.A.V.) Tebyin Görevi 24 Mart 2012
209 İslam ve Türk Medeni Kanunu(TMK) Miras Sistemlerinin Mukayesesi 17 Mart 2012
210 Kur’an’a Göre Tağut Kavramı 10 Mart 2012
211 Farklı İnançların Birlikte Yaşamasının Doğal Kuralları 3 Mart 2012
212 Kur’an’a Göre Resule İman, İtaat ve İttiba 25 Şubat 2012
213 Organ Nakli 18 Şubat 2012
214 Sebeb-i Nüzul Meselesi 11 Şubat 2012
215 Daru’l-Harbde Faiz 4 Şubat 2012
216 İftida 28 Ocak 2012
217 Talak (Boşanma) 21 Ocak 2012
218 Gayrimüslimlerle Evlilik 14 Ocak 2012
219 A’raf Ehli 7 Ocak 2012
220 Müminler Cehenneme Girecekler Mi? – 2 31 Aralık 2011
221 Müminler Cehenneme Girecekler Mi? 24 Aralık 2011
222 Çocukların Evlendirilmesi 17 Aralık 2011
223 İnanç Özgürlüğü 10 Aralık 2011
224 Evliliğin Denetlenmesi 3 Aralık 2011
225 Adetli Kadın Kur’an’a Dokunabilir mi? 26 Kasım 2011
226 Hz.İsa’yı(a.s.) Geri Getirmek İsteyenlerin Hedefi 19 Kasım 2011
227 Nebi ve Resul Kavramları 12 Kasım 2011
228 Kurban Bayramına Nasıl Hazırlanmalıyız? 5 Kasım 2011
229 İcma Delili ve Değerlendirilmesi 22 Ekim 2011
230 Vekaletle(Bedel) Hac 15 Ekim 2011
231 İhram Yasakları 8 Ekim 2011
232 Kadınların Yolcuğu 1 Ekim 2011
233 Kur’an ve Sünnet Işığında Hac İbadeti 24 Eylül 2011
234 Faiz Anlayışı 10 Eylül 2011
235 Bayram Namazı 27 Ağustos 2011
236 İmsak Vakti 20 Ağustos 2011
237 Teravih Namazı Konusunda Diyanet’e Cevap 13 Ağustos 2011
238 Oruç Tutamayanlar Ne Yapmalı? 6 Ağustos 2011
239 Güneşin Batmadığı Yerlerde Namaz Vakitleri 2 Temmuz 2011
240 Yatsı Namazının Vakti 7 Mayıs 2011
241 Allah’ın İndirdikleri İle Hükmetmeyenler – 2 30 Nisan 2011
242 Allah’ın İndirdikleri İle Hükmetmeyenler 23 Nisan 2011
243 Günahlarla İlgili Kavramlar – 2 2 Nisan 2011
244 Günahlarla İlgili Kavramlar 26 Mart 2011
245 Büyük Günahlar – 3 19 Mart 2011
246 Büyük Günahlar Nelerdir? 12 Mart 2011
247 Büyük Günah İşleyenlerin Durumu 5 Mart 2011
248 Ye’cüc ve Me’cüc 26 Şubat 2011
249 Dabbetü’l-Arz 19 Şubat 2011
250 Tarikatlarda Vesile ve Tevessül 12 Şubat 2011
251 Evliyanın Yardımı İle İlgili İddialar – 2 5 Şubat 2011
252 Kutuplarda Namaz Vaktinin Tespiti 29 Ocak 2011
253 Evliyanın Yardımı İle İlgili İddialar 22 Ocak 2011
254 Kâlû Belâ Olayı Hakkında Sorulan Sorular – 2 1 Ocak 2011
255 Kâlû Belâ Olayı Hakkında Sorulan Sorular 25 Aralık 2010
256 Mehdi İnancı 18 Aralık 2010
257 Kur’an’a Göre Zekat Oranları 4 Aralık 2010
258 Artan Malı İnfak Etme 27 Kasım 2010
259 Vitr Namazı 13 Kasım 2010
260 Bayram Namazları 6 Kasım 2010
261 Sehiv Secdesi – Mukayeseli Fıkıh Dersleri 30 Ekim 2010
262 Kurban İle Alakalı Sorular 23 Ekim 2010
263 Hac Farklı Aylarda Yapılabilir mi? – Fıkıh Dersi 9 Ekim 2010
264 Başkasının Yerine Hacc Yapmak 2 Ekim 2010
265 Hilal İle İlgili Sorulan Sorular 25 Eylül 2010
266 Cariyeler İle İlgili Sorulan Sorular 18 Eylül 2010
267 ORUÇ BOZMANIN CEZASI 4 Eylül 2010
268 Zekat 28 Ağustos 2010
269 İmsak ve Yatsı Vakitleri – 2 21 Ağustos 2010
270 İmsak ve Yatsı Vakitleri 14 Ağustos 2010
271 İsra ve Miraç -2 10 Temmuz 2010
272 İsra ve Miraç -1 3 Temmuz 2010
273 İcma’a Delil Getirilen Hadisler 26 Haziran 2010
274 İcma 19 Haziran 2010
275 Başörtüsü ve Örtünme 12 Haziran 2010
276 Mezheplerin Tutarlılığı 29 Mayıs 2010
277 Asabe Siyaset İlişkisi (Kızın Çocuklarının Mirasçılığı Örneği) 22 Mayıs 2010
278 Kur’an’ı Açıklama Usulü 15 Mayıs 2010
279 Kartepe Programı Değerlendirme 5 Mayıs 2010
280 Abdestte Ayakların Mesh Edilmesi 24 Nisan 2010
281 Hudeybiye’den Geri Kalanlar 13 Nisan 2010
282 Peygamberimizin Zeynep (ranha) ile Evliliği 3 Nisan 2010
283 Bedir Savaşı 20 Mart 2010
284 Kur’an Sünnet Bütünlüğü: Allah’ın İzni Meselesi 13 Mart 2010
285 Vahiy Çeşitleri 6 Mart 2010
286 Kadınların Özel Halleri 11 Şubat 2010
287 Kur’an’a Göre Zekat Nispeti 6 Şubat 2010
288 Vahy-i Gayr-i Metlüv’e Dair Getirilen Deliller -1 30 Ocak 2010
289 Iskat (Ölen Kimseyi İbadet Borçlarından Kurtarmak) 16 Ocak 2010
290 Dini Tebliğ ve Uygulamada Cebrailin Rolü -2 2 Ocak 2010
291 Dini Tebliğ ve Uygulamada Cebrail’in Rolü 26 Aralık 2009
292 Kuran ve Sünnet Bütünlüğü – Kurban 21 Kasım 2009
293 Kuran ve Sünnet Bütünlüğü – Kıble Meselesi -2 14 Kasım 2009
294 Kuran ve Sünnet Bütünlüğü – Kıble Meselesi -1 7 Kasım 2009
295 Kuran ve Sünnet Bütünlüğü – Kur’anı Anlama 31 Ekim 2009
296 Kuran ve Sünnet Bütünlüğü – Yolculukta Namazin Kısaltılması Örneği 24 Ekim 2009
297 İsa Aleyhisselam Tekrar Gelecek mi? -2 17 Ekim 2009
298 İsa Aleyhisselam Tekrar Gelecek mi? 1-1 10 Ekim 2009
299 İsa Aleyhisselam Tekrar Gelecek mi? 1-2 10 Ekim 2009
300 Hanefi Mezhebinin İçki ile İlgili Görüşleri -1 3 Ekim 2009
301 Hanefi Mezhebinin İçki ile İlgili Görüşleri -2 3 Ekim 2009
302 Mirasta Avliye Meselesi -1 26 Eylül 2009
303 Mirasta Avliye Meselesi -2 26 Eylül 2009
304 Kasten Orucu Bozanın Cezası -1 12 Eylül 2009
305 Kasten Orucu Bozanın Cezası -2 12 Eylül 2009
306 Oruç Keffareti -1 29 Ağustos 2009
307 Oruç Keffareti -2 29 Ağustos 2009
308 Adetli Kadının Orucu -1 22 Ağustos 2009
309 Adetli Kadının Orucu -2 22 Ağustos 2009
310 Hastaların Orucu -1 15 Ağustos 2009
311 Hastaların Orucu -2 15 Ağustos 2009
312 Namazda Örtünme / 2-1 8 Ağustos 2009
313 Namazda Örtünme / 2-2 8 Ağustos 2009
314 Namazda Örtünme / 1-1 1 Ağustos 2009
315 Namazda Örtünme / 1-2 1 Ağustos 2009
316 Kur’an’da Örtünme -1 18 Temmuz 2009
317 Kur’an’da Örtünme -2 18 Temmuz 2009
318 Gayrimüslimlerle Evlilik -1 11 Temmuz 2009
319 Gayrimüslimlerle Evlilik -2 11 Temmuz 2009
320 Müşriklerle Evlilik -1 4 Temmuz 2009
321 Müşriklerle Evlilik -2 4 Temmuz 2009
322 Ehli Kitap ve Müşrikler -1 27 Haziran 2009
323 Ehli Kitap ve Müşrikler -2 27 Haziran 2009
324 Hayvan Kesimi / 2-1 20 Haziran 2009
325 Hayvan Kesimi / 2-2 20 Haziran 2009
326 Hayvan Kesimi -1 13 Haziran 2009
327 Hayvan Kesimi -2 13 Haziran 2009
328 Helal Gıda ve Jelatin Konusu -1 6 Haziran 2009
329 Helal Gıda ve Jelatin Konusu -2 6 Haziran 2009
330 Nafile Namazlar -1 9 Mayıs 2009
331 Nafile Namazlar -2 9 Mayıs 2009
332 Vitir Namazı -1 2 Mayıs 2009
333 Vitir Namazı -2 2 Mayıs 2009
334 Kur’an’ın Genel Açıklaması -1 25 Nisan 2009
335 Kur’an’ın Genel Açıklaması -2 25 Nisan 2009
336 Namazın Mekruhları -1 11 Nisan 2009
337 Namazın Mekruhları -2 11 Nisan 2009
338 Namazı Bozan Şeyler -1 4 Nisan 2009
339 Namazı Bozan Şeyler -2 4 Nisan 2009
340 Namazda Konuşmak -1 28 Mart 2009
341 Namazda Konuşmak -2 28 Mart 2009
342 Namazda Abdestin Bozulması / 2-1 21 Mart 2009
343 Namazda Abdestin Bozulması / 2-2 21 Mart 2009
344 Namazda Abdestin Bozulması / 1-1 14 Mart 2009
345 Namazda Abdestin Bozulması / 1-2 14 Mart 2009
346 Namazda İmamlık / 3-1 28 Şubat 2009
347 Namazda İmamlık / 3-2 28 Şubat 2009
348 Namazda Saf Düzeni -1 21 Şubat 2009
349 Namazda Saf Düzeni -2 21 Şubat 2009
350 Namazda İmamlık / 2-1 14 Şubat 2009
351 Namazda İmamlık / 2-2 14 Şubat 2009
352 Namazda İmamlık / 1-1 7 Şubat 2009
353 Namazda İmamlık / 1-2 7 Şubat 2009
354 İmamın Arkasında Kıraat -1 24 Ocak 2009
355 İmamın Arkasında Kıraat -2 24 Ocak 2009
356 Namazda Okunan Sûre ve Ayetler / 4-1 17 Ocak 2009
357 Namazda Okunan Sûre ve Ayetler / 4-2 17 Ocak 2009
358 Namazda Okunan Sûre ve Ayetler / 3-1 10 Ocak 2009
359 Namazda Okunan Sûre ve Ayetler / 3-2 10 Ocak 2009
360 Namazda Okunan Sûre ve Ayetler / 2-1 3 Ocak 2009
361 Namazda Okunan Sûre ve Ayetler / 2-2 3 Ocak 2009
Kuran Dersi Canlı Yayın