Abdulaziz Bayındır: Cuma namazı ile ilgili bugün namazın başında ve sonunda kılınacak olan yada kılınmakta olan nafile ibadetler ile ilgili mezheplerin görüşlerini göreceğiz. Burada ayeri tekrarlayalım. Allah Teala Cuma suresinin 9 ve 10. ayetlerinde şöyle diyor; “ya eyyuhellezine amenu iza nudiye lis salati min yevmil cumuati fes’av ila zikrillahi ve zerul bey’a: müminler, cuma günü namaz için çağrı yapıldığı zaman Allah’ı zikre koşun ve alım satımı bırakın”. Alım satımı bırakarak Allah’ı zikre koşun. Bu sizin için hayırlıdır, eğer bilirseniz (CUMA 9).
“Fe iza kudiyetis salatu fenteşiru fil ard: namaz tamamlandığı zaman(namaz kılındığı zaman) hemen yeryüzüne dağılın”,”vebtegu min fadlillah: ve Allah’ın ikramından arayın”,”vezkurullahe kesiran leallekum tuflihum: umduğunuza kavuşabilmeniz için de Allah’ı çokça hatırınızda tutun(Allah’ın emir ve yasaklarını aklınızdan çıkarmayın”(CUMA 10).
Şimdi burada ezan okunması var. Ezanı duyar duymaz alış verişi terketmek var. Sonra da namaz bittiğinde yeryüzüne dağılıp ile güce bakmak var. Şimdi, ezan okundu yani çağrı yapıldı ve zikre koşun. Koşulan şey zikir. Allah’ı zikir. Sonra da namaz tamamlandığı vakit ifadesi kullanılıyor. Tabi burada eğer bize kalsaydı hepimiz bir değişik anlamlar çıkarırdık bu ifadeden. Ama Resulullah(sav)’in uygulaması problemi çözmüş. Zikrullah’ın hutbe olduğu yani Allah’ın emir ve yasaklarının insanlara hatırlatıldığı hutbe olduğunu bize göstermiş. Geçen hafta o konu üzerinde duruldu biliyorsunuz. Sonra da namaz tamamlandığında hemen dağılın deniyor. Ezan okunduğu sıra zikre koşun. Tabi o çok dar bir vakit. Ezanı duyuyorsunuz, ezan okunurken imam zaten mimbere çıkmış oluyor. İmam mimberde oturarak ezanı dinliyor. Siz de dışarıdasınız. Ezanı duyar duymaz koşuyorsunuz. Bu arada herhangi bir nafile namaz kılma imkanı olmaz. Gittiğinizde imam hutbeye başlamış olur. Sonra da hutbenin arkasından, diyor ki Allah; “fe iza kudiyetis salatu fen teşiru fil ard”, namaz tamamlandığı zaman, hemen yeryüzüne dağılın diyor. Tamamlanan namaz ,hutbenin arkasından kılnan iki rekattır. Onu kılar kılmaz dağılın dediğine göre, orada da ilave namaz kılmak için bir fırsat olmayacak.
Harun Ünal: Cuma namazından önce nafile kılınır mı? konusu ile ilgili olarak bu hadiste mesela diyor ki; Mubeyşel Huzeli’den rivayetle; Kim cuma günü yıkanır, sonra mescide yönelir ve herhangi bir kimseye eza vermeksizin gider, eğer bu sırada imam henüz mimbere çıkmamış ise, bu arada dilediği kadar namaz kılar şeklinde erken gidenin yapması gereken şey. Bu hadis, Ahmed İbni Hambel’in Müsned’inde geçiyor. Şevkani’nin Neylul Evtar’ında geçiyor, cuma bölümünde.
Abdulaziz Bayındır: Ben o hadisi buldum. En baştaymış. Onun altına bakıyorum, bir türlü göremiyorum. En başa koymuş ravi. Ebu Hureyre’den gelen bir rivayet. Buhari hadisi. Müslim’de de var aynı şekilde. “Kim cuma günü cünüplükten yıkanırcasına yıkanır cumaya giderse, bir deve vererek Allah’a yaklaşmış gibi olur. İkinci saatte giden bir sığır vererek. Üçüncü saatte giden boynuzlu bir koç vererek. Dördüncü saatte giden bir tavuk vererek. Beşinci saatte giden de bir yumurta vererek Allah’a yaklaşmış gibi olur. İmam hutbeye çıkınca melekler hazır olur ve hutbeyi dinlerler”. Şimdi burada bunlar teşvik tarafı. Erken giden kişi ne yapacak? Tahiyyatı mescid namazı kılacak, belki kuran okuyacak. İşte orada istediği kadar namaz kılar ifadesi de, namaz da zaten kuranı iyice düşünmek için kılındığından dolayı, tezekkür için kılındığından dolayı, öylece hir teşvik var. Peki bu teşvikte ister istemez cumanın öncesinde nafile namaz kılınmasını hatıra getiriyor. İşte, namazınızı kıldığınız zaman hemen dağılın ayetine bakarsanız, cuma farzından sonra camide kılınacak bir namazın olmadığı anlaşılıyor. Peki bu ne? Şu anda cuma namazını kıldıktan sonra kılınan nafile namazlar var. Bugün zuhru ahıra sıra gelmeyecek değil mi? Bugün yok yani. Tamam. Bir de Hanefiler’de daha çok zuhru ahır denen bir namaz var. O da işi bayağa uzatıyor. Ben bu arada birvşey daha size söyleyeyim de; bizde, biliyorsunuz cuma namazına gereğinden fazla önem verilir. Beş vakit namaz kılmayan kişi gider cuma namazını kılar. Bir kere öğlen namazının farzı son derece önemlidir. Yani cuma kılsan da kılmasan da öğlen namazını kılacaksın. Cuma kıldığın zaman farkı, öğlen namazının yerine geçmiş olmasıdır. Cuma kıldığın için, artık öğlen namazını kılmana gerek kalmıyor. Oradaki o vaktin asıl farzı öğlen namazıdır. Cuma namazına gitme durumunda olanlar için öğlen namazı düşmüş olur. Onun yerine cuma namazı geçer. Bu sebeple yani öğlen namazı çok daha önemlidir. Yani namazların farzları son derece önemlidir, bunlara gereken değeri vermek lazım. Yani cuma namazı ihmal edilebiliyor bazı şartlarda ama öğlen namazı asla ihmal edilemez. Bunu unutmamak lazım. Şimdi sıradan, önce hadisleri dinleyelim. Evet Buyrun.
Harun Ünal: Cuma Namazından önce ve sonra kılnacak olan nafile namazlar nelerdir? Var mı, yık mu konu başlığı. Burada Mübeşe el Huzeli’den gelen rivayete göre, herhangi bir müslüman cuma günü yıkanır, sonra mescide yönelir, sonra herhangi bir kimseye eza vermeden, eğer imam hutbede değil ise, mimbere çıkamış ise istediği kadar namaz kılar. Eğer imamı hutbede görürse, girdiği zaman imam eğe mimberde ise oturur hemen dinler ve sessizce namaz bitene kadar. İmam hutbeyi bitirip, sözünü bitirip inince, namazı da kıldırınca, şöyle bir ifade var hadisin sonunda. Diyor ki: illem yufel lehu fi cumuatihi tilke zunubuhu kulluha entekune kef’a cumuatil leti kableha”, eğer o cumada tüm günahları bağışlanmamış ise bu önceki cumadaki günahlar için keffaret olur diyor. Bu hadis Ahmed İbni Hambel’in Müsned’inde 20721 numara ile geçiyor. Ve Neylül Evtar’da geçiyor.
Abdulaziz Bayındır: Burada önemli olan şu: imam hutbeye başladığı zaman nafile namaz kılınmayacağı ifade edilmiş oluyor. Çünkü emir zikre koşmaktır. O araya başka bir şey soktuğunuz zaman, emir ertelenmiş olur.
Harun Ünal: Bir diğer hadis de şöyle Hocam. Yine İbni Ömer’den rivayetle geliyor. Diyor ki; cumadan önce namazı yani nafileyi uzatırdı. Namazdan sonra da, cumadan sonra da iki rekat namaz kılardı. Ve derdiki; Resulullah bu şekilde hep yapardı.
Abdulaziz Bayındır: Evet. Abdullah İbni Ömer. Namazdan sonra iki rekat kılardı ama tabi bunu mescidde mi kılıyordu?
Harun Ünal: İleride bunun sırası gene gelecek. Buradaki ifade bu. Bu cumadan önce ile ilgili. Cumadan sonraki hadisleri gene aktaracağım.
Abdulaziz Bayındır: Yalnız burada birşey daha söyleyeyim de, mesela bugün biliyorsunuz, esas öğlen namazı vaktinde ezan okunuyor çağımızda. Okunan ezan aslında imam mimberdeyken okunması gereken ezandır. Siz camiye gidiyorsunuz, caminin içerisinde esas camiye girerken minareden duyduğunuz ezandan dolayı gidiyorsunuz. Osman(ra)’ın okuttuğu ezan, mescidin içinde değil mescidin dışında okutuluyordu. Dışında okutuluyordu ki insanlar cumaya hazırlansınlar. Dolayısıyla şu anda okutulan ezan gereksiz bir ezan oluyor. Resulullah zamanında okunan bir ezan değil. Tamamen gereksiz bir ezan oluyor. Mescidin içerisinde, zaten millet camiye gelmiş yanş. Daha kime, ne ezanı okuyorsunuz orada? Bunun bir anlamı yok. Dolayısıyla o ezan okunurken girdiğiniz zaman elbetteki siz tahıyyatu mescid namazını kılarsınız. Yani iki rekat yada işte bazı mezheplere göre dört rekat. Fakat imam hutbe için mimbere çıktığı zaman yani hutbeye başladığı zaman. Mimbere çıkması değil, başladığı zaman. Mimberde olması önemli değil. Çünkü henüz zikrullah başlamış değil. Hutbeye başladığı zaman, artık nafile namaz kılınmaz bu hadislere göre.
Harun Ünal: Ebu Hureyre’den gelen rivayete göre: Kim cuma günü yıkanır, sonra cuma namazına gider, orada dilediği kadar namaz kılar, sonra da sessiz kalıp, imam hutbesini bitirip namazı da onunla beraber kılarsa, iki cuma arasındaki günahları affedilir diyor. Artı, üç gün fazlasıyla yani ongün. İki cuma arası bir hafta olarak kabul ediyor. Artı üç gün demekle on gün günahlarının bağışlanmasıba sebep olur diyor. Bu hadis de gene Müslim’de geçiyor, cuma bölümünde, 857 numara ile.
Yine esasen Hocamın da işaret ettiği asıl hadis. Resulullah(sav) hutbedeyken “recul ven nebiyyu(sav) yaktubun nase yevmel cumuati”, cuma günü Resulullah hitabede bulunurken insanlara, bir adam geldi “fe kale salleyte ya fulan” bunun Suleyk adında bir zat olduğu söyleniyor. Ey Falan, sen namaz kıldın mı diye soruyor. O da “la”, hayır kılmadın. “Kum fe rekateyni: kalk ve iki rekat namaz kıl” diyor. Şimdi burada diyorlar ki. Gene farklı hadislerin şerhlerinde şunu söylüyorlar; esasen tahıyyatul mescid olan budur. Diğerleri de Resulullah da zaman zaman kılmıştır.
Abdulaziz Bayındır: Bu hadis bana hiç de sahih gibi gelmiyor yani.
Harun Ünal: Bu tahıyyatul mescidi ilgilendirir diyor.
Abdulaziz Bayındır: Diyor da, yanlız ayetin metnine uymuyor bu hadis.
Harun Ünal: Yine metni kitapta var. Meali şöyle; Resulullah hutbede halka hitab ederken buyurdu ki; herhangi biriniz imam hutbe okuyorken veya mimbere çıkmışken gelse, hemen iki rekat namaz kılsın. Yine Buhari’de ve Müslim’de geçen böyle bir rivayet de var. Bunlar namazdan önce, cuma namazından.
Abdulaziz Bayındır: Az önceki rivayet ile bu rivayet arasında çelişki var. Ama şimdi ayete önceki rivayet uyuyor. Allah’ı zikre koşun deniyor. Zikir de hutbeyse, artık orada yapılması gereken odur. Başka namaz ile meşgul olmak değil.
Harun Ünal: Sonuncusu bir önceki söylediğimiz ile çelişiyor.
Buraya kadar okuduğumuz hadisler cuma namazından önce nafile var mı, yok mu ile ilgili hadisler. Şimdi cuma namazından sonra gelen rivayetler. İbni Ömer’den rivayetle geliyor. Diyor ki “salleytu resulullah(sav) kable zuhri secdeteyni”, Resulullah ile birlikte öğle namazından önce iki rekat “ve badeha secdeteyni: sonra iki rekat”,”ve badel magrib secdeteyni: akşamdan sonra iki”,”ve badel işa secdeteyni: yatsıdan sonra iki rekat”,”ve ba’del cumuateyni secdeteyn” diyor. Böylece ikişet ikişer. Cumadan sonra iki rekat. “Fe emmel magribe vel işae vel cumua: bu üçüne akşam, yatsı ve cuma”,”fe salleyte ennebiyyu(sav) fi beytihi: bununla beraber Resulullah ile birlikte evinde kıldım” diyor.
Abdulaziz Bayındır: Mescidin içerisinde değil.
Harun Ünal: Değil diyor. Bu rivayet de bu şekilde.
Abdulaziz Bayındır: Resulullah mescidin içerisinde hiç nafile namaz kılmadı yani. Ramazan’ın son on günü teheccüd namazı dışında hariç.
Harun Ünal: Ebu Hureyre’den gene gelen bir rivayet. Herhangi biriniz cuma namazını kılınca, ondan sonra dört rekat namaz kılsın diyor. Yani nafile namaz kılsın.
Abdulaziz Bayındır: Kaynak ne orada?
Harun Ünal: Kaynak: Müslim, cuma namazından sonra bölümünde yer alıyor. Şevkani alıyor, Ebu Davud cuma bahsinde alıyor. Tirmizi salat bahsinde alıyor. Nesai cuma bahsinde alıyor bu hadisi. İbni Mace ikametus salat bölümünde alıyor. Ahmed İbni Hambel Müsned’inde buna yer veriyor.
Diğer bir hadis. Bu da Müslim’de gene cuma namazı bahsinde Ebu Hureyre’den rivayetle diyor ki; Resulullah şöyle buyurdu; “iza salleytul ba’del cumuati fe salluha erbaan: cumadan sonra bir namaz kıldığınızda, onu dört olarak kılın. “Zade amrun” diyor. Amr buna ilave yaptı, dedi ki”fi rivayetihi” kendi rivayetinde “kale ibni idris kale suheyl fe in accele zikre şey’un: eğer işin acelesi varsa”,”fe salli rekateyni fil mescid ve rekateyni receaten: mescidde iki rekat kıl, gittiğinde de iki rekat kıl” şeklinde bir rivayet. Bu da Müslim’de yine.
Abdulaziz Bayındır: O da uymuyor. Yani “fe iza kuduyetis salatu fenteşiru”ya uymuyor. Namaz bittimi hemen dağılın diyor. Çünkü “iza”nın cevabında hemen dağılın diyor Allah ve işinize gücünüze bakın diyor.
Harun Ünal: Yine Müslim’de geçen ve Ebu Hureyre’den rivayet edilen bir hadis. “Men kane min kum salliyen badel cumuati: cumadan sonra içinizden biriniz herhangi bir namaz kılacak ise”,”fel yusalli erbaan”, kılacak ise diyor yani. “Dört rekat kılsın”. Ancak Derir’in rivayet ettiğinde “minkum” ifadesi yok. Yani “sizden biriniz” ifadesi bulunmamaktadır diyor.
Yine Abdullah İbni Ömer’den rivayetle bir başka hadiste: “iza sallel cumuate in safafe: cumayı kıldığı zaman saftan ayrılır, geriye çekilir”,”fe secdeteyni beytihi: evinde iki rekat namaz kıl”, cumadan sonra camide değil, evinde iki rekat namaz kıl. Hatta bir başka rivayette..
Abdulaziz Bayındır: Olur yani. Hemen dağılın emrine uymuş oluyor.
Harun Ünal: Bir başka rivayette adamın birisi hemen cumadan sonra durduğu yerde nafileye duruyor. Tutuyor, onu çekiyor. Diyor ki; sen cumayı dört rekat mı kılmak istiyorsun diyerek ona engel oluyor.
Abdulaziz Bayındır: Onu söyleyen kim?
Harun Ünal: Abdullah İbni Ömer.
Abdulaziz Bayındır: Tamam, bak bu doğru. Bu da sahih rivayet değil mi? Zaten bu konudaki asıl sahih rivayetler Abdullah İbni Ömer’den geliyor. Cuma namazı kaç rekattır diye sıradan bir Türk’e sorsanız, artık hepsini katacak 16 rekat diyecek. Peki zurı ahırı çıkarsan kaç rekattır dersin, o da 10 rekattır diyecektir. Yani bizde insanların zihninde nafileler farza karışmıştır zaten. Onun için bu karışıklığı engellemek gerekiyor. Cuma namazı kaç rekattır? İki . İşte Abdullah İbni Ömer’in oradaki müdahalesi son derece yerinde. Sen bunu dört rekata mı çıkarmak istiyorsun, niye bunu caminin içerisinde kılıyorsun diyor. Git evinde kılıyorsan kıl. Yani cumanın iki rekat olduğu iyice zihinlere yerleşmiş olsun.
Harun Ünal: Yine Salim’in babasından yaptığı rivayete göre diyor ki; Resulullah(sav) cumadan sonra iki rekat evinde kılardı. “Kame fi beytihi” diyor. Bu hadis de yine Buhari’de, Müslim’de, Ebu Davud’da, Tirmizi’de ve Nesai’de, İbni Mace’de, Ahmed ibni Hambel Müsned’inde yer alıyor. Bir kaç hadis daha var..
Abdulaziz Bayındır: Yanlız, şeyle ilgili hiç hadis yok mu? Yani biz Resulullah(sav) ile birlikte cuma namazını kılardık. O giderdi, biz de mescidde şu şu namazı kılardık diye bir rivayet var mı?
Harun Ünal: Rastlamadım.
Abdulaziz Bayındır: O zaman demek ki hiç birisi kılmıyordu. Öyle anlaşılıyor.
Harun Ünal: Eldeki kaynaklara baktım, öyle bir ifade yok.
Abdulaziz Bayındır: Onlardan herhangi birisi, Resulullah ile beraber cuma farzını kıldıktan sonra orada iki rekat yada dört rekat bir nafile kılmışsa, mutlaka bundan bizi haberdar ederdi. Çünkü Resulullah bu konuda onlara örnek de olmuyor.
Harun Ünal: Ebu Davud’da şöyle bir rivayet var Hocam: diyor ki; “iza kane bi mekkete: Resulullah Mekke’de olduğu zaman”.
Abdulaziz Bayındır: O Abdullah İbni Ömer rivayeti.
Harun Ünal: Evet, Abdullah İbni Ömer’den gelen rivayet. “Tekaddeme fe salla rekateyn: geçer iki rekat namaz kılardı”,” summe tekaddeme fe salla erbaan ve iza kene bil medineti sallel cumuate summe rec’a ila beytihi fe salla rekateyni: Medine’ye geldiği zaman cumayı kılar, sonra eve gider orada iki rekat kılar”,”ve len yusalli fil mescidi: mescidde namaz kılmazdı” diyor.
Abdulaziz Bayındır: Mekke’deyken iki rekat kılardı demek, yani cumanın farzını kılardı. Öne geçerdi de yani cemaatten ayrılıyor, ön tarafta kendi başına müsait bir yere geçip dört kılardı diye Abdullah İbni Ömer’den gelmiş rivayet. Bu rivayet de bana biraz problemli geldi.
Harun Ünal: Soruyorlar kendisine, niye böyle yapıyorsun dediklerinde diyor ki A. İ. Ömer; Resulullah’ı böyle yaparken gördüğüm için yapıyorum diyor.
Abdulaziz Bayındır: Mekke’de yaptığını görmüş. Niye sadece o görüyor da diğerleri görmüyor? Yani Mekke’de sadece o yoktu ki. Çok sayıda insan vardı. Yani hem veda haccında, hem Mekke’nin fethinde.
Harun Ünal: Yine Ebu Davud’da yer alan İbni Ömer’den rivayetle. Bu defa az önce sizin de işaret ettiğiniz Hocam. Cumadan sonra iki rekat evde kılardı diyor.
Abdulaziz Bayındır: O tamam. O doğru. O güzel. Şimdi bakın burada A. İbni Ömer’in kendi rivayerlerinde çekişki var. Bir taraftan birisinde diyor ki; sen cumayı dörde mi çıkaracaksın diyor, mescidin içerisinde kıldığı için iki rekat daha. Öbür taraftan da Resulullah’ın altı rekata çıkardığını söylemiş oluyor.
Harun Ünal: Hocam burada şöyle bir durum da var. Hocam, raviler arasında hadisler şey yaparken çok müdreç ifadeler var.
Abdulaziz Bayındır: Müdreç demek, sonradan katılmış sözler anlamına geliyor. Bunlara çok dikkat etmek lazım. Yani bizim için esas olan ayeti kerimedir. Namaz tamamlandığı zaman yeryüzüne dağılın. AllahTeala’nın emri bu. Resulullah’ın işte sahih rivayetlerde yaptığı da o. Bir tek Abdullah İbni Ömer rivayeti. Yani bu çok önemli bir husustur. O herkesin gözü önünde yaptıysa bunu, orada Resulullah’ın öne geçip de dört rekat kıldığını gören insanların tamamı bunu yaparlardı. Niye yaparlardı? Biz gayet iyi biliyoruz ramazan ile ilgili Resulullah herkes gittikten sonra biraz uyuyor. Ondan sonra uyanıyor. Abdestini alıyor, geliyor kendi mescidin içerisindeki hasırla çevrili hücresinde kalkıp her gün kıldığı teheccüd namazını kılarken bir gün farkediyorlar bunu. Kimseye farkettirmeden kılıyor. Farkedince, görür görmez arkasından kalkıp orada onunla beraber itikafta olanlar kalkıp kılıyorlarsa. Ertesi gün de millete haber veriyorlarsa böyle bir şeyi. Çünkü hiç görmedikleri bir şey olacak ki haber versinler. Haber veriyorlar, arkadan insanlar geliyorsa. Üçüncü günde her tarafı dolduracak kadar adam geliyorsa oraya ki uykularını terkedip geliyorlar. Resulullah yeni bir namaz kılıyor burada. O zaman da Resulullah da bunları gördüğü için bir daha ayağa kalkmıyor ise, o zaman bu ikisi arasında değerlendirme yapmak lazım. Eğer Resulullah, Abdullah İbni Ömer’e maledilen bu rivayet ki biri doğruysa diğeri değil. İkisi birbiriyle çelişen rivayet. Resulullah bunu Mekke’de kılmışsa, orada onu gören herkes kesinlikle o namazı kılardı. Onunla beraber, geçer kılarlardı. Çünkü Onun bütün davranşlarını kendi hayatlarına yansıtmak istiyen büyük bir cemaat vardı. Ve o rivayet de bize kadar gelirdi.
Harun Ünal: Hz. Ömer’in cuma kıldığı hutbedeyken biri geliyor. Sen bu saate kadar niye geciktin diyor. Duymadın mı ezanı diyor. Burada ezanın duyulması ile hemen hutbeye çıkılmasının..
Abdulaziz Bayındır: İki rekat namaz kıl diyor mu Ömer?
Harun Ünal: O ifade var hadisde de müdreç olma ihtimali kuvvetli. Fakat burada Hz. Ömer’in niye ezan okunurken gelmedin ifadesi çok önemli. Yani bu saate kadar bekledin.
Abdulaziz Bayındır: Belki adamın abdesti yoktu. Abdest almak için meşgul olmuş olabilir. Tamam mı hadisler?
Harun Ünal: Tamam Hocam.
Abdulaziz Bayındır: Peki, teşekkür ederim. Bakalım mezhepler konuyu nasıl değerlendirmiş? Şimdi Hanefi mezhebini dinliyoruz.
Fatih Orum: Şimdi ben bu konuyla ilgili Kasani’nin Bedaus Sanai isimli eserine baktım. Bunun dışında bir de Hidaye ve Ihtiyar diye mezhebin temel kitaplarından iki çalışmaya baktım. Ancak hiç akla hayale gelmeyecek pek çok konuyla ilgili olarak detaylı bilgiler veren bu kitaplarda cuma namazının öncesi ve sonrasında kılınacak namazlarla ilgili neredeyse herkes susmuş. Yani hiç önemsenmemiş, bir iki satırlık ifadelerle işte hatta şöyle demişler; dört rekat öncesinde kılınır, dört rekat da sonrasında kılınır demişler ve geçmiş.
Abdulaziz Bayındır: Delil yok değil mi?
Fatih Orum: Yok hayır, öyle bir şey yok.
Abdulaziz Bayındır: Neye dayandıklarına dair bir şey yok.
Fatih Orum: Asıl bütün gayret kitaplarda, bu şart bölümünde. O şartta da sultan şartı ve onunla ilgili bir takım fitneler, maslahatlar, şunlardan, bunlardan bahsedilmiş. Dolayısıyla hani müdellel bir bahis ki mezhebi hep detaylı olarak inceleyen Kasani’de bile bununla ilgili herhangi bir şey yok. Öncesinde dört rekat, sonrasında dört rekat denilmiş. Ebu Hanife ve İmam Muhammed’in görüşüdür denilmiş. Ancak bir de Ebu Yusuf cumanın iki rekatlık farzından sonra dört değil altı rekat kılınır diye bir görüşp varmış, onu da zikretmişler. Ancak asıl müftabih olan dört öncesinde, dört sonrasında kılınan sünnet namazlar denilmiş.
Abdulaziz Bayındır: Yani bu şunu gösteriyor: eğer o dönemde Harun Hoca’nın söylediği hadisler biliniyor olsaydı bunu kesin olarak oraya yazarlardı. Bakalım Maliki mezhebi önemli, Abdullah İbni Ömer çünkü Maliki mezhebi açısından çok mühimdir. Ona altın silsile diyorlar değil mi? Nafi Ömer’den. Var mı orada bir şey?
Mehmet Ruzi: Namaz kılındıktan sonra hemen dönülmesi gerektiğine ilişkin şey var.
Abdulaziz Bayındır: Maliki mezhebinde imam hutbedeyken nafile namaz var mı?
Mehmet Ruzi: Yok.
Abdulaziz Bayındır: Peki namaz kılındıktan sonra var mı?
Mehmet Ruzi: Namaz kılındıktan sonra Abdullah B. Ömer(ra)’dan gelen rivayette, evinde iki rekat kıldığı kaydı olduğu için camide kılamaz.
Abdulaziz Bayındır: Tamam. Şimdi burada Maliki mezhebi çok önemli. İki açıdan önemli. Bir, Malikiler Medine’nin uygulamasını bize bildiriyorlar. Medine, biliyorsunuz Resulullah(sav)’in ömrünün önemli bir bölümünü geçirmiş olduğu ve sahabesini yetiştirdiği bir şehir. Resulullah’tan insanların görerek devam ettirdikleri bir ibadet tarzı var. Az önce de işte o rivayetlere baktık. Abdullah B. Ömer rivayetleri arasında çelişkiler var. İmam Malik rivayetlerin yanında, halkın uygulamasını da esas alıyor. İmam hutbeye çıktığı zaman nafile namazın kılınmaması zaten ayetin hükmüdür aynı zamanda. Farz bittikten sonra da dağılmak yine ayetin hükmüdür. Dağıldıktan sonra git evinde namaz kıl. Ona kimse bir şey demez. Yada camiden dağıldın, gel tekrar kıl, gene ona da kimse bir şey demez. E şimdi ikinci sebep de şu. Birinci sebep onların Medine uygulamasını bize nakletmiş olmaları. İkinci sebep de Abdullah B. Ömer, yani Ömer(ra)’ın oğlu olan Abdullah. Maliki mezhebinde çok büyük bir öneme sahiptir. Yani Nafi, tabiinden olan zatın ondan yapmış olduğu rivayetler mezhebin ana gövdesini oluşturan rivayetlerdir. Onun için ona altın silsile derler Malikiler. A. Bin Ömer’den az önce anlatılan şekilde sahih bir rivayet olsa, İmam Malik Buhari ve Müslim’de. çok daha önce olan hadisçidir. Çok çok daha öncedir. Ve kaynakta bulunan bir kişidir. Öyle bir şey olacak olsa, o kesinlikle onu mezhebine koyardı. O açıdan önemli. Peki biz şimdi devam edelim, sonra sana tekrar sıra gelir.
Fatih Orum: Bir de zuhrı ahır var. Onu hani dönüşte tekrar sıra gelirse aktarırım. Şu an aktaralım mı?
Abdulaziz Bayındır: Zuhrı ahırı mı? Zuhrı ahıre bugün girilecek mi diye ben sordum da. Girilecekmiydi?
Mehmet Ruzi: Zuhrı ahır olmadığı için.
Abdulaziz Bayındır: Sizde zuhrı ahır yok. Tamam o zaman isterseniz bu nafileler bitsin, sonra zuhrı ahıre sıra gelirse şey yaparız. Bugün Abdurahman yok mu? Hanefi bitti, şimdi sıra Şafi mezhebinde evet. Millet de Yahya’yı Şafi zannedecek.
Yahya Şenol: Neyse, Enes Hoca’dan iyidir yine. Şafi mezhebinde cumanın farzından önce de sonra da sünnet olduğu kabul ediliyor. Buna dair biraz önce Harun Hoca’nın okuduğu hadisler hep delil alınmış. Önce, sonrasını bir söyleyeyim. Öncesini daha sonra aktaracağım. Bu İmam Nevevi var. Bu hem muhaddistir, hem de fakih. Bunun Kitabul Mecmu kitabı Şafi mezhebinin temel kitaplarından biri. O hadisçi olduğu için genelde hadislere diğerlerinden biraz daha fazla yer vermesiyle meşhur. Bu konuda da cumadan sonra kılınacak sünnet var mı yok mu konusunda da hadisleri toparlamış. Bir hadis İbni Ömer’den naklediliyor. Diyor ki; Peygamber(sav) cumanın farzını kıldıktan sonra evine geçer, evinde iki rekat kılardı. Bundan dolayı cumadan sonra iki rekat kılınması sünnettir. Bir başka rivayet, o da Ebu Hureyre’den gelmiş. Sizden biriniz cumadan sonra eğer namaz kılacaksa dört kılsın diye. Bu yüzden iki de olur, dört de olur diyorlar. Eğer dört rekat kılınacaksa, öğlen namazı veya ikindide olduğu gibi ona kıyasen iki rekatta bir selam vermesi daha iyidir. Dört de kılacaksa ikide selam verip öyle kalksın ayağa, o şekilde dört kılsın deniyor. Cumanın öncesinde de sünnet vardır diyor. Ama ilginçir, buns bir hadis delil getirmiyor. Cumadan sonrasına hadis delil getiriyor ama cumadan öncesine delil getirmiyor. Diyor ki; bu konuda öğlen namazına kıyasen bir sünnet olduğunu söyleyebiliriz.
Fatih Orum: Aynı ifadeyi bizimkiler de kullanıyor. “Naziru zuhr” ifadesini kullanıyor.
Abdulaziz Bayındır: Bu olmaz ki. Yani böyle bir usul yok. Bsk öğlen namazıyla ilgili öğlende çağrı yapıldığı zaman koşun diye bir ayet var mı? Namaz kılındığı zaman dağılın deniyor mu? Yani dolayısıyla öğlen namazına benzetilmesinin bir anlamı yok, bir. Şafiler’in tamam, Resulullah gidip evinde kılıyordu sözüne söylenecek bir şey yok. Tabi sen de git kıl. Ama Ebu Hureyre kılan dört rekat kılsın dediyse, bu dört rekat nerede kılınacak? Evde mi, camide mi? İki yerine dört, tamam olur. Gitsin evinde dört kılsın, önemli değil. İsterse kırk rekat kılsın. Ama camide kılınması meselesidir, asıl mesele o. Dikkat ederseniz cuma günü bir çok kimse camiye geliyor, farz kılınıyor, işi olduğu halde utanıyor ve çıkamıyor dışarıya. Hatta ben Erzurum’dan hatırlıyorum, duayı beklemeden çıkanlara şöyle derler; çalış çalış, para almadan git. Öyle derler yani. Adam da utanır, para almak için oturur. Ee müezzinler de artık orada tabi bir ses reklamı da yaparlar. Uzar da uzar. Arkasından da imam bir aşrı şerif de okur. Zavallı bir daha da gelmiyor oraya yani. Bir daha da gelmiyor. Bu konularda, hiç bir konuda aşırı gitmememiz lazım. Ne diyor Allah; “kul ya ehlel kitabi la taglu fi dinikum: ehli kitaba deki; dininizde aşırı gitmeyin”(MAİDE 77). Peki onlara aşırı gitmeyin deniyorsa aynı şey bizim için de geçerlidir değil mi? Aşırı gidildiği zaman beklemediğiniz yanlışlar ortaya çıkıyor. Ama şöyle bir düşünün ki insanlar ezanla birlikte camiye gidiyorlar. Camiye gittikleri zaman imam hemen hutbeye başlamış oluyor. Hutbe de uzatılmıyor bugünkü gibi. Arkasından farz kılınıyor. Farz kılındıktan sonra dağılıyorsunuz. Öyle bir durumda cumaya gelenlerin sayısı bugünkünün epeyce üstünde olur.
Yahya Şenol: Bu öğlen namazına kıyasen nafile namaz olduğunu söylüyorlar. Bir de bu İmam Nevevi diyor ki; eğer illa ki bir hadis arayacak olursak, buna bir hadis de buluruz. O yatsı namazının öncesinde sünnet/nafile namaz kılınması gerektiğine dair delil getirdikleri, her iki ezan arasında bir namaz vardır hadisini buraya da uygularız. Dolayısıyla ezan okundu, kamet getirilene kadar bir namaz da buraya sıkıştırabiliriz.
Abdulaziz Bayındır: Yeter ki isteyin yani.
Yahya Şenol: Bunun haricinde diyor ki;
Abdulaziz Bayındır: Hiç ayete temas ediyor mu?
Yahya Şenol: Öyle bir usul şimdiye kadar nerde?
Abdulaziz Bayındır: Hakikaten yani ben anlayamıyorum bu mezhepleri. Yani ayetler olduğu zaman ayetleri bir başka tarafa pas edebilmek için ne oyunlar oynanıyor. Eğer kendi hesaplarına uymayan hadisler varsa önce şunu yapıyorlar: önce zihinleri bir bilgi bombardımanı ile kendi görüşlerinin bombardımanı ile dolduruyorlar, şartlandırıyorlar. Sonrs hadisi koyuyorlar. Aslında hadis ile verdikleri bilgi arasında bir uyum yok. O kişi, tamam o hadisi bu şartlanmışlıkla okuyunca tamam diyor. Mesela az önce olduğu gibi: cumadan sonra vardır. Ebu Hureyre böyle demiştir. Güzel de nerede kılınıyor?
Yahya Şenol: Onu belki diğer şeylerde söylüyorlar. Farzların öncelerinde ve sonra kılınan revatib sünnetlerin evde kılınması, ona dair hadisler de var ya. Evlerinizde kılın bu namazlarınızı. Farz namazlar camide kılınır, onun dışında gidin evnizde kılın diye. Herhalde ondan dolayı tekrar etmemiş olabilirler.
Abdulaziz Bayındır: Belki onların zamanında böyle bir problem olmayabilirdi.
Yahya Şenol: Bir de bu İmam Nevevi İbni Mace’de geçen bir hadise işarette bulunuyor. İbni Mace’de Resulullah cumadan önce dört rekat namaz kılardı ve bunu selam vererek falan ayırmazdı diye bir rivayet var diyor. Ama bu rivayet çok zayıf olduğu için biz buna dayanmıyoruz. Bundan dolayı sünnet vardır demiyoruz diyor, o yüzden bu hadis görmezlikten geliniyor. Olmayan bir şey, işte “beyne kulli ezaneyni salatun: her iki ezan arasında bir namaz vardır”dan yola çıkarak nafile kklınabileceğini söylüyorlar. Bu hadisi hiç bir şekilde dikkate almıyorlar.
Abdulaziz Bayındır: Peki “beyne kulli ezaneyni salatun”da, bunu şöyle anlasalar olmaz mı? Mesela sabah namazı ezanı var, bir de öğle namazı ezanı var. İkisinin arasında bir namaz var: kuşluk namazı. Öğlen ezanı var, ikindi ezanı var. Bunun arasında bir namaz var: öğlen namazının farzı. Öğle ile akşam namazı arasında şey var: ikindi namazı. Akşam ile yatsı arasında akşam namazı. Yatsı ile sabah namazı arasında da teheccüd. İki ezan arasında bir namaz var. Şimdi burada iki ezanı, birisi ikamet birisi ezan olarak adlandırılınca, o zaman peki namazlardan sonra kılınan nafileleri nereye koyacaksınız. Eğer nafileleri bu araya sokuşturuyorsanız: ezan okundu, farzdan önceki nafileyi kıldı, farzdan sonraki nafileyi bu kapsama nasıl sokacaksınız. Onun için burada bir mantık hatası yapıldığı anlaşılıyor.
Yahya Şenol: Bu, cumadan önce kılınması tavsiye edilen nafile namaz imam mimbere çıkıp oturuncaya kadar kılınabilir. Ama imam mimbere geldi oturdu, o esnada artık bu nafile namaza başlanmaz Şafi mezhebine göre. Çünkü buna dair bir delil var, bir hadis var. Şöyle gelmiş: “kuudul imame alel mimberi yaktaus subhate yani en nafilete” diye.
Abdulaziz Bayındır: Resulullah zamanında mimber kelimesi varmıydı?
Yahya Şenol: Daha sonradan bir mimber inşaa edildi diyor ya. Önce hurma kütüğünde böyle bir hutbe okuyordu.
Abdulaziz Bayındır: Mimber kelimesi varmıydı?
Yahya Şenol: Bilmiyorum onu. Şeyde böyle. Muvatta’da geçiyormuş bu hadis.
Abdulaziz Bayındır: Geçiyorsa tamam. Ben sadece öğrenmek için sordum.
Yahya Şenol: “Kuudul imame alel mimberi: imamın mimbere çıkıp oturması”,”yaktau subhete yani en nafilete: yani nafile namazı keser” diyor. O dakikadan itibaren nafile kılınmaz. Başlanmış ise bitirileceğine dair ifadeler de var Şafi mezhebinde. Çıktı imam, tamam hemen bırak namazı. İmamın orya çıkmasından sonra artık böyle bir şey olmaz. Bunun tek istisnası tayiyyatul mescid namazıdır. Diyorlar ki; kişi geldi mescide girdi, imam hutbeye başlamış. Olsun diyor, o iki rekatlık nafile namazı yine de kılmalı. Buna dair o Süleyk El Gatafani hadisini sürekli delil olarak getiriyorlar. O hadise biraz önce işaret edildi. Hatırlatma babında söyleyeyim. Resulullah hutbeden iken Süleyk El Gatafani geliyor oturuyor. Resulullah diyor ki; “Ya Suleyk kum ferka rekateyn: Süleuk kalk, o iki rekatlık namazını kıl. Yani geçerli olacak kadar. En kısasından olsun, fazla uzatma. Ve daha sonrs şöyle devam ediyor: sizden biriniz cuma günü mescide geldiğinde eğer imam/hatib mimberde hutbe okuyorsa, olsun okusun. Yine de iki rekatlık namazını kılsın. En kısa olacak şekilde bunu yapsın diyorlar. Bundan dolayı deniyor ki; o sünnet babında yani sünnet niyetiyle değil de tahıyyatul mescid niyetiyle o namaz kılınabilir. Fakat eğer diyor hutbenin sonlarına geldiyse farzın başını kaçırmaması için o tahıyyatul mescid namazını da kılmaz. Ama başlarında veya ortalarında olduğunu hissediyorsa hutbenin, o zaman tahıyyatul mescid namazını da kılar diyor Şafiler.
Enes Alimoğlu: Hutbeyi kısa kesin diyor ya.
Abdulaziz Bayındır: Evet, hutbeyi kısa kesin diyorsa, o zaman..
Yahya Şenol: Kendi kararını kendi verecek demek ki.
Abdulaziz Bayındır: Tabi yani burada hakikaten işte ayeti delil olarak almamanın doğurduğu sıkıntılar bunlar. Burada hiç ayet almıyor değil mi? Halbuki işte bizim sürekli şikayet ettiğimiz şey var. Kuran sünnet bütünlüğü ile mesele ele alındığı zaman yanlış rivayetleri ayıklamak da kolaylaşıyor. Peki şimdi Hambeli mezhebiyle Maliki mezhebi değil mi?
Mehmet Ruzi: Abdurahman Hoca’nın adına özetini sunacağım. Hambeli mezhebinde cuma namazından önce, hutbeden önce dört rekat nafile namaz olduğunu söylemiş. Delili de biraz önce okunan hadisler ve başka bir hadis. İbni Mace’de geçiyor. “Ennen nebiyyu(sav) kane yerkeu kablel cumua erbaan” şeklinde bir hadis. Peygamber(sav), cuma namazından önce dört rekat namaz kılardı diyor.
Abdulaziz Bayındır: Az önce bu hadisin delil alınamayacak kadar zayıf olduğunu Nevevi söylemişti.
Mehmet Ruzi: İkinci olarak da imam hutbe okurken biri camiye girerse diyor, bu iki rekat namaz kılmalı diyor. İki rekat nafile hada tahıytatul mescid denir. Delil olarak da Gatafani’nin şeyini delil getiriyor. İki rekat namaz kıl diye Peygamber(sav) emretmiş. Bu hadise binaen iki rekat namaz kılınır. Ancak iki rekat namaz kılarken hutbe bitmiş, namazı da kaçırma tehlikesi varsa diyor kılmayabilir. Yani Hambeli mezhebinde dört rekat yada iki rekat namaz kılınması ön görülüyor. Peki cuma namazından sonra kılınacak namaz nasıl Hambeli mezhebinde? İster iki rekat, ister dört rekat namaz kılması öngörülür. Delil olarak da ilginçtir İbni Ömer(ra)’ın hadisini delil getirir. “İnnehu kane yusalli badel cumuati rekateyn fi beytihi” olmasına rağmen fıkhi olarak genel bir şekilde cuman nazında iki yada dört rekat namaz kılabilir.
Abdulaziz Bayındır: Sen onun mealini vermedin ama. Herkes arapça bilmiyor. Yani bilmeyenler de var.
Mehmet Ruzi: İbni Ömer(ra)’dan rivayet edilen hadiste, O cuma namazından sonra iki rekat namaz kılardı evinde diyor.
Abdulaziz Bayındır: Resulullah’ın da böyle yaptığını söylüyor.
Mehmet Ruzi: Resulullah(sav)’in da böyle yaptığını söylüyor. Fakat “evinde” kaydı olmasına rağmen hadiste, Hambeli fıkhında cuma namazından sonra ister iki rekat ister dört rekat namaz kılabilir şeklinde almışlar. Hambeli mezhebinin görüşü özetle bu kadar.
Abdulaziz Bayındır: Şimdi geçelim Maliki’ye.
Mehmet Ruzi: Maliki mezhehinde cuma sonrasını önce almış. Cuma namazı kılındıktan sonra diyor cuma namazıyla ilintili olan tekbir tesbih yada cuma namazından sonra ayetel kursi gibi bir ayet okunduktan sonra namaz kılmadan dönmeli. Yani cuma namazından sonra kesinlikle kılınmaz diyor. Bazı kitaplarda da..
Abdulaziz Bayındır: Peki ayeti delil getiriyorlar mı?
Mehmet Ruzi: Evet, bazı kitaplarda var, ben almadım özet olsun diye.
Abdulaziz Bayındır: “İza kudiyetis salatu fen teşiru”yu delil alıyorlar. İyi.
Mehmet Ruzi: Geçen de söylemiştik onu zaten. Dağılıp gitmesi gerekir diyor. Hatta “ve la yeteneffel fil mescid” diye yani mescidde cuma namazından sonra nafile namazı kılınmaz diye özel kayıt düşürmüşler. Çünkü cuma namazının arkasından mescidde nafile namazı kılmak mekruhtur diyor.
Abdulaziz Bayındır: Bu güzel, bu tam ayetle birebir uyumlu. Demin de söylediğim gibi Maliki mezhebi bu konularda çok önemli. Çünkü Medine’nin uygulamasını bize naklediyor.
Mehmet Ruzi: Hadisten delil olarak da biraz önce zikrettiğimiz İbni Ömer(ra)’ın cuma namazından sonra iki rekat namaz kıldığı fakat bunu evinde kıldığı, camide kılmamış evinde kılmış o yüzden bunu delil alıyorlar. Bu mekruhluk ne zamsna kadar devam eder, bu konuya değinmiş. Yani mescidde cuma namazından sonra ne zamana kadar namaz kılamayız diyor. Diyor ki; şahıs mescidden çıksın yada cuma ile diğer namaz arasında fasıla “eve yuhdis” diyor, yani
Fatih Orum: İnsanların zihninde cuma iki rekattırı oluşturmaya çalışıyor.
Mehmet Ruzi: Evet onu söylüyor zaten.
Abdulaziz Bayındır: Ara ayrılsın, cuma namazıyla ilişki kesilsin, ondan sonra namaz kılıyorsa kılsıj.
Mehmet Ruzi: Hatta diyor abdestin bozulması da yeterli diyor. Yeter ki cuma ile o namaz arasına bir fasıl girsin diyor.
Abdulaziz Bayındır: Araya bir şey girsin yani.
Mehmet Ruzi: Araya bir şey girsin.
Abdulaziz Bayındır: İnsanların zihninde cuma ile ilişkilendirilmesin o namaz.
Mehmet Ruzi: Bazı görüşlerde diyor ki; cuma namazında camiden bütün insanlar çıkmasa bile çoğunluğunun camiden çıkıp gitmesi yeterli diyor. Fakat bu imam için geçerli değildir diyor. Yani imam kesinlikle nafile namaz kılamaz, zira imam kılınca diğer cemaatler bunun farz olduğuyada vacip olduğu düşüncesine kapılabilir. Bu belirsizliği kaldırmak için imam nafile namazı kılamaz.
Abdulaziz Bayındır: Ama şimdi imam hele bir çıksın da başına neler gelir görün yani.
Mehmet Ruzi: Bir kayıt daha var. Özellikle diyor cemastların çoğu cuma namazından sonra nafile kılınan bir camide diyor, kesinlikle örnek alınan bir insan imam başta olmak üzere, örnek alınabilecek bir insanın cuma namazından sonra kesinlikle nafile namazı kılması caiz değildir diyor.
Abdulaziz Bayındır: Evet. Millet size bakıyorsa, sizi örnek alıyorsa namaz kılamazsınız. Oradan çıkıp gelmeniz lazım. Ama şimdi ne yapıyor insanlar? İmam selam verir vermez kalkıyor namaza başlıyor, yolları kesiyor. Siz de onların önünden geçin, çünkü onlar bunu hakediyorlar. Haksız bir iş yapıyorlar.
Mehmet Ruzi: Cuma namazından önce nafile namazı kılma konusuna gelince. İmam yada başkaları zevalden önce camiye geldiyse iki rekat, dört rekat namaz kılabilir. Eğer zevalden sonra geldiyse..
Abdulaziz Bayındır: Zeval dediği öğle namazı vakti manasında.
Mehmet Ruzi: Yani gün eğildikten sonra geldiyse, imam kılamaz diyor. Bu da yine cuma sonrasına benzer. İmam kılamaz, namaz kılmaz imam. İmam diyor kapıdan girerken normalde diyor, direk mimbere doğru gitmeli diyor. Hutbe okumaya başlayacak diyor. Fakat diyor cemaat gelmediyse camiye, o zaman kılabilir diyor.
Abdulaziz Bayındır: Yani cemaati bekletmiyor. Camide cemaat var, vakit de gelmiş. İmam dooğru geçer şeye. Siz şimdi mesela kendi aranızda diyelim ki cemaat ile namaz kılıyorsunus. Eğer cemaat ile namaz kılmak için insanlar hazırlanmışsa, o namazın sünnetiyle meşgul olmayın. Hemen farza başlayın. Ama cemaatin toplanmasını bekliyorsanız sünnetini kılarsınız.
Yahya Şenol: Sünneti kılmıyor diye şikayet ediyorlar sonra, nasıl olacak o iş.
Abdulaziz Bayındır: Müezzinler onların yerine kılar. Bütün bu yanlışları düzeltmek zorundayız. İnşallah bu konuda bir şey yapılırsa. Ben Serdar’a bir çalışma yapmasını söylemiştim bu konuda.
Yahya Şenol: Bizim mahalle camisinde imam, imam odadında sünneti kılıp öyle çıkıyor farza. Bunu şikayet ettiler müftülüğe. Niye? Kılıp kılmadığını bilmiyoruz içeride. Çıksın güzümüzün önünde kulsın sünneti, ona göre arkasında..
Abdulaziz Bayındır: Sevap mı yazacaklar, günah mı yazacaklar yani, onun defterini demek ki o cemaat tutuyor imamın defterini. İmanların işi zor. Hollanda’da bir arkadaş var. Diyanetten imamlık teklif ediliyormuş. Bizim Fikret diyor ki; kabul edemiyorum diyor. Niye? Ya diyor, o zaman tutsak haline geliyorsun diyor. Yani sen ibadeti Resulullah’tan öğrendiğin gibi yapamıyorsun ki. Talimatlara göre yapman gerekiyor. Bir de vatandaşlar da tabi ne diyor; ben kılıyorum da sen niye kılmıyorsun. Kılıyorsan sen alıyorsun sevabını kardeşim.
Mehmet Ruzi: Ama cemaat açısından farklı çeşitli anlatımlar var. Bunu ben özetleyeceğim, burada çünkü çok uzun yazıyor. Cemaat açısından iki türlü olur cemaat. Ezan okunduğu zaman biri dışarıdan girdiyse iki rekat namaz kılar ezan okunmadan önce.
AbdulaBayındıf: Okunmadan önce girdiyse. Tamam.
Mehmet Ruzi: Ama ezan okunduğu zaman girmiş dışarıdan, iki rekat namaz başlamış. Eğer rükünleri bilmiyorsa, bu adam namazı kısa kılacak. Eğer rükünleri biliyorsa namazı kesecek diyor. Ama bunlar camide oturuyor, ezan okunmuş. Kalkmış iki rekat namaz kulmaya başlar, namazı bozması gerekir diyor.
Abdulaziz Bayındır: Evet, hükümleri biliyorsa bilmiyorsa meselesi şu: bilmeden kılarsa tamamlar. Ama biliyorsa ki ezan okunduktan sonra artık hutbe başlıyor, o arada namaz kılınmıyor bilirse, namaza başlamışsa bile kesecek. Ezandan önce camideyse, ezan okunduğu zaman kalkıp iki rekat kılalım derse bu olmaz.
Mehmet Ruzi: Ezandan önce oturmuş, oturduktan sonra kalkıp namaz kılmaz. Ama kapıdan girmiş, oturmadan önce iki rekat namaz kıldıysa, bubiki rekat namaz ezandan önceyse tamam diyor. Ama ezan okunduktan sonra gene kılınmaz. Eğer hükümleri bilmiyorsa bu adam namazını tamamlar ancak hafif bir şekilde.
Abdulaziz Bayındır: Allah’a şükür baktık tam ayete uyan bir mezhep bulduk yani. Baştan da söylediğimiz gibi yani ayette diyor ya; cuma günü namaz için çağrı yapıldığı zaman Allah’ı zikre koşun diyor. Peki koştuk. Bak koşun da diyor yani. O arada hutbe ile koşma arasına bir şey girmez ki. “Fes’av” kelimesine de mani bu. Yani bütün hedefin zikrullah olmalı. Öyle olmak zorunda yani. Koşmasının hedefi zikrullahtır. Oradır. Sen şimdi gittin, imam hutbeye başlamış. Ezan okunmuş, hutbe vakti ve sen başka bir işle meşgul oluyorsun. İşte bu Maliki mezhebi tamı tamına ayeti uygulamış oluyor.
Harun Ünal: Gazali İhya’sında İmam Malik’ten diyor ki; birini tahıyyatul mescid kılarken gördüğünde hutbedeyken, otur otur diye oturturdu diyor.
Abdulaziz Bayındır: Gazali mi oturtuyor?
Harun Ünal: İmam Malik oturtuyor. Ondan naklen söylemiş.
Abdulaziz Bayındır: Doğru söylemiş İmam Malik. Çünkü şeye uymuyor yani. Namaz için çağrı yapıldığı zaman koşun dendiği zaman koşuyorsun, arada yok, diyor ki; iki rekat namaz kıl. O zaman bu rivayetleri ayetin ışığında değerlendirmek lazım. İşte Medine’nin fakihi böyle yapmış ki çok güzel. Namaz bitti mi hemen dağılın, o da çok güzel. Tamam, git evinde kıl. Cemaat dağıldıktan sonra kıl. Araya bir takım konuşma falan filan girdikten sonra kıl, önemli değil. Ama cuma namazı ile ilişki kesilsin.
Mehmet Ruzi: Delilimiz diyor; Ebu Davud ve Nesai’den gelen bir hadis. Peygamber(sav) hutbe okurken bir adam girmiş. Saflardan geçiyor geriye doğry. Peygamber(sav) demiş ki; otur, insanlara eziyet veriyorsun demiş. Yani namaz kıl demeden, direk oturmasını emretmesi Peygamber(sav)’in burada namaz kılınmaması gerektiğine delildir diyor. İkinci bir hadis de “iza kulteli sahibike ansıt vel imamu yaktu fakad lagvte” diye bir metin geçiyor. Eğer yanında oturana sus dersen imam hutbe okurken diyor, orada “lagvte”, ne diyoruz?
Abdulaziz Bayındır: Yani boş işle meşgul olmuş.
Mehmet Ruzi: Yani boş işle meşgul oldun demil oluyor. Bu da diyor hutbeyi dinlemekten başka şeyle meşgul olmayı gösterdiği için diyor, bunu kabul ederiz diyor.
Abdulaziz Bayındır: Araya namaz girmesi de lagv sayılır demiş oluyor. Çünkü emir hutbeyi dinlemek.
Mehmet Ruzi: Süheyl El Gatafani, biraz önce zikredilen hadis. Onu da alıyor, diyor ki; bu çeşitli şeylerle cevap veriyor. Bir cevabı beğenmemiş zaten kendisi de. O da söyleyeyim: şöyle açıklama getiriyor, diyor ki; adam biraz maddi durumu iyi değildi diyor. Peygamber(sav) adama namaz kılmasını emretti, yani kalk sen iki rekat namaz kıl hadisidir. Namaz kılmasını emretti çünkü insanlar görsün, namazdan sonra tasaddukta bulunur amacıyla söyledi demiş. Demiş ki ; bu bizden eşgalimizi kaldırmaz.
Abdulaziz Bayındır: Uygun bir yorum değil, evet.
Mehmet Ruzi: Asıl olan diyor, hadisin mensuh olması, zayıf olması yada mensuh olması. Budur diyor. Bizim rivayet ettiğimiz hadis daha sağlamdır diyor. İkincisi de ehli Medine’nin yapmış olduğu bizim yapmış olduğunu destekler diyor. Artı, asıl amaç imamın hutbesini, sözünü dinlemek, zikri dinlemek iken diyor, başka şeylerle meşgul olmak bunu ortadan kaldırıyor. Bir de Peygamber(sav) “ınsıt” diyor. Bunu hadis olarak alıyor, bilmiyorum ne kadar doğru olduğunu ama orada bir tahlil yapıyor. Tahlil şu: diyor ki; namaz kulmak mustehabtır. Hutbeyi dinlemek emirdir. Farzdır. Şimdi sen bunu nehyettiğine göre yani mustehab olmasına rağmen nehyettiğine göre diyor, hutbeyi dinlemek elbette farzdır ve hutbe okurken namaz kılınması caiz değildir. Diğer Şafi görüşlerine de değinmiş ama gerek yok.
Abdulaziz Bayındır: Gerek yok söylendi zaten şimdi. Evet şimdi Zahiri’yi dinleyeceğiz değil mi? Peki. Evet Enes Hoca. Biraz yaklaştır, Enes Hoca’nın sesi çok gür çıkıyormuş. Millet şikayet ediyor. Mikrofonu yaklaştır.
Enes Alimoğlu: Zahiri mezhebinde cuma namazından önce iki rekat namaz var. O da tahıyyatul mescid dediğimiz. Tahıyyatul mescid namazı geçen hafta söylediğimiz gibi Zahiriler’de sünnetler ikiye ayrılır. Birincisi muekkede sünnet, ikincisi de evkede muekkede.
Abdulaziz Bayındır: Haa! İki çeşit. Bir müekked sünnet varmış, bir de çok müekked. Yani çok güçlü müekked sünnet varmış.
Enes Alimoğlu: Evkede muekkede olan sünnetin birincisi vitrdir. İkincisi salatu duha kuşluk namazıdır. Üçüncüsü de bu tahıyyatul mesciddir.
Abdulaziz Bayındır: Çok güçlü, çok kuvvetli muekked sünnetlerin bir tanesi vitr namazı, birisi tahıyyatul mescid namazı, diğeri de kuşluk namazı.
Enes Alimoğlu: Delili de “iza cae ehadukum vel imamu yahtub ev kad harace fel yusalli rekateyn”
Abdulaziz Bayındır: Az önce okunan. Neydi o? Gatafani’nin. Az önce okunan hadisi esas alarak diyor ki; işte bu hadisten dolayı iki rekat kılmış olmadı gerekiyor cuma namazından önce. Halbuki ayeti dikkate almıyor. Şimdi Zahiri mezhebinin daha önce de size anlattığım bir özelliği var. Diyor ki; sünnet Allah’ın muradını bize bildirir. Yani ayette böyle geçiyor ama bakalım ki asıl ne demek istemiş. Onun için sünnete bakalım diyor. Yani ayet bir kenarda kalıyor. Bir tane film vardı Şener Şen’in Banker Bilo diye. Her şeyi yapıyor, diyor du ki; yaptım yaptım ama bir sor ki niye yaptım. Hep onu hatırlatır. Ya kardeşim, Allah’ın sözü bir başkasının onayına mı bağlı? Böyle bir mantık olur mu? İşte onu esas aldığı için ayeti zikretmeden, bu defa diğer hafisleri de bak orada olmadığına dair hadisler var. Zahiri’nin acayip bir Maliki düşmanlığı vardır, onu da unutmamak lazım.
Mehmet Ruzi: Özellikle o Gatafani’nin hadisi almış.
Enes Alimoğlu: Evet. Bu iki rekat, “imam hutbedeyken biriniz camiye gelirse iki rekat namaz kılsın”, “kısa kessin”, “namaz kılmadıysan kalk namaz kıl otur” hadisini delil getirerek şey yapıyor. Ondan sonra, arkadaşların okumadığı bir hadis daha var. Ebu Said El Hudri(ra) diyor ki; Mervan hutbe okumaya başladı, Ebu Said diyor ki; ben kalktım iki rekat namaza başladım. Mervan’ın polisleri geldi beni oturttu diyor. Hemen otur dedi, ben dedim ki; Peygamber böyle kıldıktan sonra mı oturacağım, niye oturayum ki, dedim diye bir rivayet var. Zahiriler bu hadisi alıyor diyor ki; bu hadisler öyle kuvvetli hadisler ki eğer biz nafile namazlar farz, namazlarla beş vakitle sınırlıdır diye bir kural koymasaydık, buna farz diyecektik diyor.
Abdulaziz Bayındır: Kuralı kendileri mi koymuş?
Enes Alimoğlu: Şimdi o terkedilmesi isyan sayılan namazlar farzdır, mekruh olanlar nafiledir dedi ya başta. Bunu terketmek isteyen sayılmaz. Onun için öyle bir kural olmasaydı farz diyecektik diyor.
Abdulaziz Bayındır: O kuralı da kendi koydu. E o zaman kuralı değiştir! Tevbe estağfurullah.
Enes Alimoğlu: Sonra diyor; bu Mervan’ın polisleri geldi, insanlar namaza başladığı zaman hutbeyi dinle önemli bir şey var diye oturtmaya başladı. Bunu diyor. Ondan sonra insanlar da sahabelerin sözünü bırakıyor Mervan’ın polislerinin yaptığına uyuyor. Bu da ilginç bir şeydir, acayip diyor.
Abdulaziz Bayındır: Haa! Mervan’ın polisi. Tamam da Resulullah’tan gelen başka rivayetleri niye dikkate almıyor.
Enes Alimoğlu: Ondan sonra hadis var. Mesels biri gelmiş insanların üzerinden atlayarak geçiyor, ön safa gitmeye çalışıyor. Peygamber(sav) diyor ki; iclis fakat eziyeten nas: otur, insanlara eziyet verdin” diyor. Bu hadis için diyor ki; bu hadis çok zayıftır. Bir de o hadislerden önce olabilir bu. Yani her halukarda imam hutbede olsu hutbede olmasın, camiye giren iki rekat tahıytatul mescıd kılmalı. Bu evkede muekked olan sünnetlerden biridir diyor. Cuma namazından sonra dört rekat sünnet var. Nafile. Bu iki rekat kıldığına dair rivayeti de, Abdullah İbni Ömer hadisini de zikrediyor. Hz.Ali’ni altı rekat kıldığına dair hadisi var. Mesela diyor ki; İbni Mesud bize dört rekat kılmamızı öğretti. Hz.Ali(ra) geldi, altı rekat kılın dedi. Biz altı rekata dönüştürdük şeklinde hadis var.
Abdulaziz Bayındır: Hanefi’de de öyledir.
Bunların hepsini söyledikten sonra diyor ki; Peygamber(sav)’in sahabenin yaptığını bizim yapmamız esas değil, emrettiği esastır. Onun için Peygamber(sav) demiş ki Ebu Hureyre’nin hadisinde “men kane minkum musalliyen badel cumuati fel yusalli erbaan” demiş.
Abdulaziz Bayındır: Peki bu namazı nerede kılacğına dair bir şey var mı?
Enes Alimoğlu: O yok.
Abdulaziz Bayındır: Yani namaz kılmak isteyen dört rekat kılsın hadisini esas almış
Enes Alimoğlu: Onu almış. Emir verdiği için dört rekat nafile vardır. Bu da evkede muekkedenin içerisindedir.
Abdulaziz Bayındır: Çok güçlü bir sünnettir demiş oluyor.
Enes Alimoğlu: Mesela diyor ki; evkedul muekkedeti el vitru summe salatul duha summe rekateyni tahıyyatul mescid summe salatul kusuf summe erbaan badel cumua” diyor.
Abdulaziz Bayındır: Evet. En güçlü sünnetleri saymış. Bir:vitir namazu. İki:kuşluk. Üç: tahıyyatul mescid namazı. Dört: kusuf namazı. Yani güneşin tutulmasıyla kılınan namaz. Beşincisi de cuma mamazından sonraki dört rekat namaz demiş.
Enes Alimoğlu: Emir verdiği için böyle kuvvetli bir sünnet.
Abdulaziz Bayındır: Ama ayetten hiç haber yok değil mi?
Enes Alimoğlu: Yok, ayetten haber yok. Ondan sonra şöyle bir ibare var: “vettetevvau badel cumuati ve badel sağiri salavat kullu zalike caizu mescid” diyor.
Abdulaziz Bayındır: Onu zaten söylemiş oluyor. Cumadan sonraki nafile namaz ve diğer nafilelerin hepsi camide kılınabilir demiş.
Enes Alimoğlu: Demek ki önce camide değil evinde demek oluyormuş.
Abdulaziz Bayındır: Kılınabilir diyor işte. Caizdirin karşılığı bu.
Enes Alimoğlu: Bu kadar. Yani cumadan önce iki rekat. Sonra dört rekat var. Evkede muekkedelerden.
Abdulaziz Bayındır: Hanefi’de şöyle değil mi Fatih? Dört rekat öğleden önce. Dört rekat cumadan sonra. İki rekat da vaktin son sünneti. Dört ze zuhru ahırç, etti onaltı.
Enes Alimoğlu: Şimdi başka bir meseleyi de aldım Zahiriler’den cuma ile ilgili. Diyor ki; “la yecizu en tuhassese leyletul cumuatı bi salatin zahidetin ala sae salavat” diyor. Cuma gecelerinde farklı bir özel namaz kılınmaz. Bu caiz değil.
Abdulaziz Bayındır: Cuma günü..
Enes Alimoğlu: Cuma gecesi.
Abdulaziz Bayındır: Cuma gecesine özel bir namaz yoktur.
Enes Alimoğlu: Peygamber(sav) la tehtehsu leyletil cumuati bi kıyamin min beyni” diyor.
Abdulaziz Bayındır: Gecelerden cuma gecesini ayırarak özel bir namaz kılmayın demiş Resulullah(sav). Şimdi onlar perşembeyi cumaya bağlayan gece yaparlar. Az önce de gördüğünüz gibi kuran pek yoktur malesef. Ama hamdolsun ki Maliki mezhebini gördük. Bakalım Şia ne diyecek bu konuda. Şia’nın görüşlerini de Sonya Cihangir Hanım’dan. Bizim farsça sitesinin editörü olan hanımefendiden dinleyeceğiz. Hindistan’dan takip ediliyor, bazıları belki henüz türkçe bakımından çünkü türkçeyi yeni türkiyede şey yapıyor. Türkçesi güçlü olmaya bilir ama yurtdışında da izleniyor. O bakımdan. Buyrun.
Sonia Cihangir: Önce Kanada’dan çok erken saatler olmasına rağmen izliyorlarmış canlı. Ben onlara arzı selam iletiyorum. Türkçe konuşacağım, inşallah anlayacaksınız.
Abdulaziz Bayındır: Bazı cümleleri farsça söyleyebilirsin. Onlara lazım olan kısımlarını, bir kısmını da türkçe söylersin.
Sonia Cihangir: Genelde Şii mezhebinde özelliklerden bahsedeceğiz burada. Mesela günde 17 rekattan başka herhangi namaza nafile diyorlar, nevafil.
Abdulaziz Bayındır: Yani 17 rekat dediğimiz, iki rekat sabah, dört rekat öğle: altı. Dört rekat ikindi:on. Üç rekat akşam namazı: onüç. Dört de yatsı 17. Bu 17 rekatın dışındaki bütün namazlara nafile deniyor. Dolayısıyla cuma namazı da nafileye girmiş oluyor öyle mi?
Sonia Cihangir: Yani o da döneme bağlıdır. İmam gaybedde mı, gaybedde değil mi. Vucubu tahiri mi vucubu ayni mi? Geçen derste anlatmıştık ya.
Abdulaziz Bayındır: Yani imam gaybeddeyken demek, şu anda gaybette yani yok. Biliyorsunuz 12 imamın kaybolduğuna inanılır. Hala yok. Bir gün çıkacak diye bekliyorlar.
Enes Alimoğlu: 12. imamı değil mi?
Abdulaziz Bayındır: 12. imamı evet. Çıkması bekleniyor. İşte mehdi muntazar, yani beklenen mehdi dendiği için. O gelinceye kadar cuma namazı farz değil. Öyle diyorlar. Tabi bunun herhangi bir, kurandan yada sünnetten bir delili yok. Ben dedim, oldu. Onu da çok iyi bilmek lazım.
Sonia Cihangir: Bir de şu da var: deprem, sel yada kusuf böyle durumlarda vacibi ayn, yani farzı ayn iki rekat ayet namaxı kılmak var.
Abdulaziz Bayındır: Eve, depremlerden, güneşin tutulması, ayın tutulmasından dolayı kılınan namazlara farz namaz diye niteleme yapıyorlarmış.
Sonia Cihangir: Ama nafile namazlar geldikçe herhangi hafta günleri için ayrıyetten bir nafile namazlar var. Mesela pazar günü nafilesi falan diye. Cuma günü de özel bir hafranın günü seyyidül eyyam diyorlar. Ona göre bu günde de nevafiller, has nevafiller var. Özel nafile namazla var, kılınıyor.
Abdulaziz Bayındır: Yani her günün bir nafile namazı varmış değil mi? Pazarın, pazartesinin, salının, cuma gününün özel nafileleri varmış Şia’da.
Sonia Cihangir: Ve şöyle denir;diyor ki biz neden nevafil yapıyoruz? Nafilenin üç etkisi var. Bir, günahlar yani yıkar. Keffaret günaha. Farz namazlarındaki eksikliklerin yerini doldurmak için yapılıyor. Ve üçüncü olarak da yukarriban allah, yani Allah’a daha yaklaşmak.
Abdulaziz Bayındır: Yani birisi günahların affedilmesi, birisi farzlardaki eksiklerin tamamlanması, üçüncüsü de Allah’a daha çok yaklaşmak için nafile kıldıklarını söylüyorlarmış.
Sonia Cihangir: Başka yönden de bu nafilenin etkisi oluşu için en az bir yıl istimrar yani sürekli bir yıl bu nafileleri kılmak gerekir. En azından. Etkisi olmaz
Abdulaziz Bayındır: Bir yıl sürekli kılmazsan etkisi olmaz. Bir de o evet.
Sonia Cihangir: Ama cuma günü nafile namazlara geldiğinde öncelikle şunu kaydetmek istiyorum: genelde Şiiler’de namaz cem yapılır. Yani cuma namazı ile ikindi namazı cem okunduğu için böyle bir problem yok. Namaz kılındığında hemen dağılın “fenteşiru” var ya, o yüzden onda problem yok. Zaten oturuyorlar bekliyorlar. Bir de ezan dinlenir ve asr namazını yani ikindi namazı da camide kılınır.
Abdulaziz Bayındır: Burada mesela gidin bir Şia camisine cuma günü, iki rekat cuma namazı kılndıktan sonra arkasından dört rekat ikindi namazını kılarlar. Arkasından ikindiyi kıldıkları için camiden dağılma diye bir uygulamaları zaten yok. Yani “fen teşiru fil ard” ayeti: yeryüzüne dağılın ayetiyle ilgili bir uygulamaları yok.
Sonia Cihangir: Cuma günü 20 rekat namaz kılınır.
Abdulaziz Bayındır: Cuma gününe mahsus. Yani 17 rekatın dışında mı 20 rekat.
Sonia Cihangir: Evet, nevafil.
Abdulaziz Bayındır: 20 rekat bu nafile namaz varmış cuma günü.
Sonia Cihangir: Güneş doğduktan sonra altı rekat namaz kılarlar.
Abdulaziz Bayındır: Güneş doğduktsn sonra altı rekat. Cuma gününe mahsus mu bu?
Sonia Cihangir: Evet. Sonra, duha altı rekat.
Abdulaziz Bayındır: Altı rekat kuşluk namazı: 12.
Sonia Cihangir: Sekiz rekat da şöyle kılınır: cuma namazından önce zuhur yani öğle namazı mı kılıyorsunuz, cuma namazı mı, herhangi birisini kılıyorsanız ondan önce iki rekat namaz kılacaksınız. Ve farzı bittikten sonrs yani cuma namazı yada öğle namazı kıldıktan sonra altı rekat daha kılacaksınız cem’an. 20 rekat namaz kılmış olacak.
Abdulaziz Bayındır: Yani altı rekat güneş doğduktan sonra cuma günü. Altı rekat kuşluk vaktinde. Kuşluk vakti ile güneşin doğması arasında fark var. Güneş doğunca ufukta olur, güneş ufuktan beş derece kadar yükseldiği zaman kuşluk vakti başlar. Altı rekat da o zaman, etti oniki. İki rekat,cuma namazı kılınıyorsa cumanın farzından önce. Cuma namazı kılınmıyorsa öğlen namazının farzından önce kılınır diyor ik rekat. Oniki, iki daha ne yaptı? Ondört. Cuma kılınıyorsa cumadan sonra altı rekat. Cuma kılınmıyorsa öğlen namazından sonra altı rekat. Dolayısıyla toplam yirmi rekat. Yani ister cuma namazını kılın, ister kılmayın. Cuma günü yirmi rekat ilave namaz kılacaksanız deniyor. Tabi bunun herhangi bir delili yok. Ama Şia’da şu var: imamların sözleri de hadis kabul edilir. Oradaki inanç şudur: Allah katında imamlar için öyle bir makam vardır ki oraya ne bir melek çıkabilir ne de bir resul çıkabilir. Bunu söylüyorlar değil mi?
Sonia Cihangir: Resul çıkabilir de. Resulullah için, hem resuldur hem imandır aynı zamanda.
Abdulaziz Bayındır: Yok. Resulullah’a bir özellik tanıyorlar da diğer resullere değil.
Sonia Cihangir: Diğer nebiler yani imamet nubevvetten daha yüce.
Abdulaziz Bayındır: İmamlık, nebilikten daha üst bir makam olarak kabul ediliyor orada. Bunları bilmeniz gerekir yani. Çünkü imamı tarif ettikleri zaman tam Allah’ın bütün özelliklerini imama verirler Allah’a ait. Dolayısıyla onların ağızından çıkan her söz Allah’ın kelamı gibidir. Yani bizim gibi değil. Öyle hangi hadis kaynağında var, ne. Onlardaki hadis anlayışı bizden çok farklıdır.
Sonia Cihangir: Bu geçen hadisler onların nezninde çok itibarı yok. Kitaplarda Tehzib, El İstihsar, El Şia gibi kitaplarda geçmiş. İmamlardan nakledilmiş. Sonra mustehab namazlardan bu yirmi rekat namazdan dışarıda. Dört rekat Caferi Tayyar namazı var.
Abdulaziz Bayındır: Aaa! Caferi Tayyar namazı. Ben onu ilk defa duyuyorum. Ali(ra)’dan geçtik, şimdi Caferi Tayyar’a geldi.
Sonia Cihangir: Caferi Tayyar namazı bizde çok maruf. Yani Şii’ler arasında. Yani hatta birisi namazını çok uzattığı zaman diyorlar ki; Allah kabul etsin, zahiren Caferi Tayyar namazını mı kıldın diye böyle tabir de var. Dört rekat kılınıyor ama
Abdulaziz Bayındır: O da cuma günü mü kılınıyor? Caferi Tayyar namazı?
Abdulaziz Bayındır: O da cuma gününe has.
Abdulaziz Bayındır: Bu defa 24 oldu.
Sonia Cihangir: Evet. Ama nasıl yirmidört? Bu dört rekat namaz herşeyde zikir ediliyor. Mesela siz Fatiha okuduğunuz zaman subhanallahi velhamdulillahi ve la ilahe illahu vallahu ekber diye on defa diyeceksiniz.
Abdulaziz Bayındır: Bizdeki tesbih namazı gibi. Yani Fatihadan sonra onu söyleyeceksin
Sonia Cihangir: Rukuya gideceksin.
Abdulaziz Bayındır: Rukuda sa söyleyeceksin.
Sonia Cihangir: Rukuda “subhane rabbi el azim ve bi hamdik”den sonra on defa bunu diyeceksiniz.
Abdulaziz Bayındır: Bizdeki tesbih namazı gibi yani. O çok uzun, cemaatle mi kılınıyor bu Caferi Tayyar namazı?
Sonia Cihangir: Yok. Genelde Şiiler’de nevafil cemaatle haramdır. Sadece bayram hariç.
Abdulaziz Bayındır: Bayram namazları hariç cemaatle nafile haram. Peki teravih namazı kılarlar mı Şia’da?
Sonia Cihangir: Hayır işte. Bidat sayılır.
Abdulaziz Bayındır: Bidat sayıyorlarmış, iyi.
Sonia Cihangir: Caferi Tayyar genelde hepsini böyle cem dediğmizde üçyüz, dört rekatta tesbih oluyor. Her rekatta yetmiş defa bu şey oluyor.
Abdulaziz Bayındır: Haa! Üçyüz kere tesbih oluyor dört rekatta. Dört rekatta üçyüz tesbih.
Sonia Cihangir: Yetmiş kere yapsanız böyle oluyor. Sonra bundan başka Emirel Muminin Ali(as)’ın sipariş ettiği bir namaz var. O on rekat namazdır. Harisi Hamada’niye sipariş verip onu öğretmiş. Gene de ber namaları da şeydir..
Abdulaziz Bayındır: O on rekatın da özel kılınışı var mı? Hz.Ali’ni sipariş ettiği yani sipariş dediği, kılmasını istefiği manasında. Bizde de sipariş öyledir. Şunu bana getir dediğimiz zaman sipariştir. Yani bu sipariş, ona emrettiği manasına geliyor. On rekag daha namaz kılınıyormuş.
Sonia Cihangir: Bu namazlar nevafil namazlarının başkasından fark olarak, bu namaz içinde kılınan kunutlar yani dualar çeşitliliğinden kaynaklanır ve niyette. Mesela ben falan namaz kılmak niyetiyle, bu amaçla falan namazı kılıyorum dediğimiz zaman, namaz çeşidi başka bir çeşide giriyor. Sonra özel dualarında..
Abdulaziz Bayındır: Bizde nafilede sadece namaz kılmaya niyet etmeniz yeter. Ama orada öyle değil. Yani şu namaz, bu namaz diye tahsis etmek gerekiyormuş.
Sonia Cihangir: Genelde böyle ve tahıyyatul mescid de mustehabtır. Ama eğer hutbe esnasında olsa terk edilir bu.
Abdulaziz Bayındır: Hutbe sırasında tahıyyatul mescid namazı kılınmaz.
Sonia Cihangir: Caiz değil demiyorlar ama terk edilse daha iyi diyorlar.
Abdulaziz Bayındır: Evet tamam? Peki teşekkür ediyoruz, sağolun. Peki sen şimdi girecekmisin zuhru ahıra? Zuhru ahır Şafiler’de de var, Hanefiler’de de var, Hambeliler’de yok galiba. Malikiler’de yok. Şafiler’de var değil mi? Tabi. İsterseniz şey yapalım. Vakit var. Soru çok mu?
Zuhru ahırı kısaca özetleyelim isterseniz. Fazla üzerinde durmaya gerek yok.
Yahya Şenol: Diyanet bile kılanmasına gerek olmadığına karar vermiş.
Yahya Şenol: Yani isterseniz Ömer Nasuhi Bilmen’in Büyük İslam İlmihali’ne bir bakalım, onunla işi bitirelim. Yani orada olayı çok güzel anlatmış. Burada mı Ömer N. Bilmen’in Büyün İslam İlmihali? İçeridedir. Sen onu git getir. Peki sen şimdi sorulara geç, o geldiği zaman şey yaparız.
Yahya Şenol: Önce Afyon’dan bir şey gönderilmiş, onu bir okuyayım. Afyon Belediye’si şeriye sicilleri yayınlamış. Afyonkarahisar ili 563 nolu seriye sicili. Kayıtlı bir belge var. Bu cuma namazı ile ilgili, bu cuma namazının sünnetleri ile alakalı. Şöyle bir emirname gelmiş.
Abdulaziz Bayındır: Şeriyye sicilliği nedir, onu bir söyleyeyim önce. Şeriyye sicilliği demek, mahkeme kayıtları demektir. Yani mahkemelerin her türlü çalışmalarda tuttukları kayıtların adına şeriyye sicililleri denir. Afyon şeriyye sicilleri dediğimiz zaman Afyon mehkemelerinin Osmanlı dönemindeki kayıtları demektir.
Yahya Şenol: Orada başlık şu: Namaz emrinin muhtasar suretidir. Müslüman halkın beş vakit namazı cemaat ile cami ve mescidlerde eda etmeleri, cuma günleri de cuma namazının farzından başka dört rekatlık sünneti müekkedesini kılmaları hususunda Anadolu’nun orta kolu, sağ ve sol taraflarındaki bütün vezirlere, valilere ve kadılara vesaire yetkililere hitaben gönderilen evahiri zilhicce tarihli fermanın Karahihsar sahip mahkemesine ulaştığı ve ilgililer huzurunda okunduğuna dair kayıt, diye bir emirname gelmiş.
Abdulaziz Bayındır: Aslında bu konuda, Osmanlılar’da nafile namazlar kılınıyordu şeklinde ayrı bir oturum yapsak çok iyi olur. Çünkü ben bu mahkeme kayıtlarında, şeriyye sicillerinde namazların önünde, arkasında kılınan sünnetler, ondan sonra yapılan zikirler, işte şu okunsun, bu okunsun, çocuklar getirilsin, hanımlar getirilsin falan gibi ifadeleri çok görmüşümdür. Yani bende o zaman şöyle bir kanaat hasıl olmuştu: bu milleti camiye toplayın, dışarıya bırakmayın. Yani dışarı çıkmasınlar, orada nasıl meşgul ediyorsanız edin gibi bir kanaat hasıl olmuştu o zaman. Aslında bu konuda ayrı bir ders yapsak fena olmaz.
Yahya Şenol: 1827 tarihli bir fermanmış bu.
Hocam, cumanın farzından sonra çıkanlar bir anda kapıda yığılıyor. Çıkmak vakit alıyor. Bu sürede bekleyeceğimize nafile namaz kılsak olmaz mı demiş.
Abdulaziz Bayındır: Olmaz. Siz de bacadan çıkın kapıdan çıkamıyorsanız. Araya mutlaka bir şey girmeli. Çünkü ayette “Fe iza kudiyetis salate fen teşiru fil ard” deniyor. Namaz tamamlandığı zaman, hemen dağılın ayeti var. O emre uymak uygun olandır. Ve baştan da söylediğimiz gibi gerçekten maliki mezhebi bu konularda, ysni ibadet konularda hakikaten Maliki mezhebinin çok özel bir yeri var. Orada da bir çok yanlışlar daha sonra bu meseleye dahil edilmiş. Yani onu tespit ediyoruz. Çok dikkatli bir çalışma yaptığınız zaman tespit edersiniz. Ama yine de diğer mezheplere göre daha ana kaynağa yakın.
Yahya Şenol: Cuma namazında haftada bir gelen cemaati zinde tutma rituelleri arttırma çabası mı var diye bir soru gelmiş.
Abdulaziz Bayındır: Olabilir yani. İnsanlar nasıl bir çaba içerisinde onu bilmiyorum ama cemaatin zinde tutlmuş olması ancak Allah’ın emirleri ve Resulullah’ın uygulsmasıyla olur. Onun dışında biz kendi kendimize ne ilave yaparsak yapalım bu insanları camiden uzaklaştırma dışında bir sonuç doğurmaz.
Yahya Şenol: Hocam ben dün Ankara’dan İstanbul’a gelmiştim. Cuma namazımı Süleymaniye’de kıldım. Fakat akşam hemen geri döneceğim için iki rekat cuma, dört rekat da öğleyi kıldım. Fakat zamanım olmaz diye vakti girmeden ikindiyi de akabinde kıldım. Şimdi benim namazım kabul olmadı mı?
Abdulaziz Bayındır: Oradaki o dört rekat öğlen namazı zuhru ahır diye kılmış, öyle bir namaz yok. Cuma namazını kılmış, vakti olmayacağı için ikindiyi öğle ile birleştirmiş olabilir, onda bir sakınca yok. Yani ikindiyi de dört rekat kılmasına gerek yok, onu iki rekat kılmalıydı. Az önce Şia’nın uygulaması ile ilgili söylediğimiz bundan farklı. Bu şahıs yolcu olduğu için vaktim olmaz düşüncesiyle cuma namazının farzının arkasından ikindi namazını kılmış. Namazlar bu şekilde birleştirilebilir. Ama Şia’da bu bir kural haline gelmiştir. Gerçi onların da hakkını yememek lazım, Şia’da namazlar birleştirilir ama her bir namazın kendi vaktinde kılnması da tavsiye edilir. Herhangi bir özür yokken birleştirmesi de mekruh sayılır. Öyle değil mi? Ben Şia kaynaklarında okumuştum bunu.
Yahya Şenol: Salon içinden bir soru var. Haftanın günleri ilk olarak ne zaman adlandırılmıştır diyor. Arap coğrafyasında özellikle haftanın altıncı günü olan cuma yani cemaat olma günü bu adı ne zaman almıştır. Allah Resulü öncesi dönemlerde, yani cahiliye devrinde bilinen böyle bir toplantı günü varmıydı? Resulullah cuma günü cuma namazını, o gün nasıl tespit etti cuma günü olacağını yani.
Abdulaziz Bayındır: Şimdi bunun cevabı kuranda var. Diyor ki; “iza nudiye lis salati min yevmil cumuati: cuma günü namaz için çağırıldığınız zaman”. Demek ki cuma günü diye bir gün var. Onların bildikleri bir gün var. Orası İbrahim(as)’ın soyundan gelen insanların olduğu yer Mekke. Medine’de de Yahudiler var Hıristiyanlar var. Gerçi Yahudiler çoğunlukta. Hıristiyan’lar Mekke’de de oluyor arada sırada. Sürekli yer halk değil de. Olmaması mümkün değil. Hadislerde de daha önce şey yapmıştık yani cuma gününün önemini anlatan hadisler vardı. Ama Yahudiler’in günü şaşırtarak işi cumartesiye kaydırdıkları, Hıristiyanların da pazara kaydırdıklarına dair bir ifade kullanılıyor. Onlar ayrı, ama cuma günü kavramının Araplar’da olduğu çok net. Niye net? Çünkü Allah İbrahim suresinin 4.ayetinde diyor ki; “ma erselna min resulin illa bi lisani kavmihi: her gönderdiğimiz elçiyi kendi kavminin diliyle göndeririz” diyor. Kendi kavminin dili dediğine göre, demek ki Araplar’da cuma günü ifadesi, kavramı varmış.
Yahya Şenol: Elimdeki bu Şafi mezhebinin El Beyan kitabında şöyle bir ifade var, diyor ki; İmam Şafi cuma gününü şöyle tarif etmiş: “vel cumuatu huvel yevmullezi beynel hamisi ves sebti: cuma günü perşembe ile cumartesi gününün arasındaki gündür”. “Ve kanetil arabu tusemmihi el arube: Araplar bu günü arube diye isimlendiriyorlardı”. Bu da diyor ki; şimdi şöyle bir soru akla gelebilir: İmam Şafi niye böyle bir tanımlama yaptı? Cuma günü perşembe günü ile cumartesi günü arasındaki gündür diye. Diyor ki; bu şunu açıkladı diyor, Araplar bu güne arube diyorlardı. Cuma olduğunu, bilmiyorlardı böyle bir günü. Onlara cumanın yerini bu şekilde tespit etti. Bilmiyorlardı cumayı.
Abdulaziz Bayındır: Güzel de İmam Şafi bunu tespit ediyor, İmam Şafi Resulullah’tan kaç sene sonra doğdu. 150 senesinde doğmuştu yanlış hatırlamıyorsam. E o zamana kadar yaşayan hiç kimse böyle bir tarif yapmıyor da niye İmam Şafi yapıyor? Yada Resulullah’ın sözlerinin hiç birisinde cuma, perşembe ile cumartesi arasındadır diye bir ifade geçmiyor. Bir de ez önce okuduk ayeti. Kuran o kavmin diliyle indiğine göre, cuma deyince onu herkes anlıyor demektir. Bu da büyük bir ihtimalle İmam Şafi’ye yapılan bir ilavedir. Çünkü İmam Şafi o dili çok iyi bilen bir insandır. Aslen Mekkeli’dir. Aynı soydan geliyor Resulullah ile, bilmemesi mümkün değil. Onun için onun böyle bir şeyi söylemiş olacağına ben şahsen ihtimal vermiyorum. Arube, arap ile ilgili bir şey olabilir yani. Ulusal, milli gün falan denebilir. Ulusal gün kelimesi diye şey yapıyorlarsa, önem verdikleri gün demek olur. Önemli gün demek olur ki gene cuma kelimesiyle birleşmiş olur.
Yahya Şenol: “Salatul vusta”yı yani orta namazı cuma namazı olarak değerlendirenler var. İki haftadır burada yapılan derslerde bu konuya hiç değinilmedi, ne dersini?
Abdulaziz Bayındır: Orta namazın cuma namazı ile alakası olmaz. Cuma namazı farklı bir şey, orta namazı farklı bir şeydir. Çünkü “hafızu ales salavati ves salatıl vusta” diyor orada. Bakara 238’de. Namazları koruyun, sürekli kılın ve orta namazı da. Cuma olmaz, şundan dolayı olmaz: bir, cuma herkese farz olan bir namaz değil. Herkese farz olan namaz olmadığı için hafızu kelimesine uymaz. Sürekli yapın kelimesine uymaz. Ayette ne diyor? Namaz için çağrı yapıldığı zaman. Ee çağrı yapılmayan, kırda, köylerde, uzak yerlerde o namaza gelmez. Burada hadisler de okuduk. Avali bölgesinden yani tarım yapılan bölgeden insanlar nöbetleşe geliyorlardı. Ama bu hafızu emrine uymaz o. Onun için “salatıl vusta” da ona özellikle de dikkat çekilmiş oluyor. Dolayısıyla kim diyorsa ki orta namaz cuma mamazıdır, bence o kafadan atmış olur.
Yahya Şenol: Fatih Hoca sormuş Konya’dan. Özellikle bu kış aylarında günler çok kısa olduğu için cumadan sonra ikindiyi birleştirme insanları rahatlatır diye düşünüp cem uygulaması yapmakta bir sıkıntı olur mu?
Abdulaziz Bayındır: Valla hiç kılmazlarsa çok daha rahat ederler. Yani eğer bir zaruret yoksa, mesela bazen olur bir tabiptir ameliyata girecekir yada hastalarını muayene edecektir, kuyrukta bekleyenler vardır yada hocadır imtihana girecektir. İmtihanın hemen arkasından namazın vakti geçmiş olacaktır, bunun gibi böyle zorunlu durumda olan insanların dışındakilerin her namazı vaktinde kılması esastır.
Yahya Şenol: Cuma ile ilgili ikinci ayetteki “fe iza kudiyetis salatu fenteşiru” namaz bitince yeryüzüne dağılın ifadesini illa ki emir olarak mı algılamamız lazım. Dağılabilirsiniz anlamında emrin icazet olarak algılanmasına engel var mı? “Fa”yı takibiye burada emir ifadesi için bir karine olmaya yeter mi?
Abdulaziz Bayındır: Dağılmak farzdır anlamında söylemedik zaten de orada çünkü ne dedi orada Mehmet Hoca? Cemaatin büyük bir çoğunluğu hiç olmazsa çıkmalı dedi. Orada kalan kalsın. Şimdi buradaki esas bizim söylediğimiz dağılmanın farziyeti değil. Yani ayet hemen dağılın dediğine göre o araya başka bir namaz konmaz. Bütün mesele o. Yoksa, camiyi terketmek farzdır diye bir ifade kullanmadık şu ana kadar. Öyle bir şey yok zaten.
Yahya Şenol: Yasaklamadan sonra gelen emirler serbestlik ifad eder diye bir kural var.
Hocam, cuma günleri (herhalde bu geçen hafta dinlenmedi belki) hutbede türkçe dışında okunan hiçbir şeyi anlamıyoruz. Okunan duaya da imam her nefes aldığında da cemaat amin diyor. Anlamadığımız bir şeye amin demek doğru mu?
Abdulaziz Bayındır: Size ben anlatmıştım. Rahmetli Timurtaş Uçar’ın başından geçenleri. Diyor ki; bir gurupla hacca gittik diyor. Suud sınırına geldik, gümrük görevlisi geldi. Eşyalarınızın arasında şu var mı? Bir yerden amin sesi geliyor ama bizim cemaatten olduğunu anlamadım diyor. Şu var mı? Bu var mı? Bu amin diyen kim diyor, kim dua ediyor? Bir de baktım ki benimle beraber olanlar adamın her sorusuna bunlar amin diyorlar. Arapça konuşuyor ya. Şu var mı? Amin! Bu var mı? Amin! Dolayısıyla şimdi bu insanlar da bu bir reflex haline geliyor. İmam kısa cümleler söylerde susar ise, arkasından amin gelecek. Ama şimdi tabi esas olan hutbenin iki bölmünde de türkçe konuşmaktır. Çünkü Resulullah iki bölümde de geçen hafta Harun Hoca şey yapmıştı değil mi? İki bölümde de insanlara nasihatte bulunuyor. O aradaki arapça cümleler de okunmalı. Niye okunmalı? Artık dünya küçüldü. Yani sizin cemaatin içinde araplar da olur. Yada arap olmasada da yabancı insanlar olur, onun için hiç olmazsa arapçasını anlayabilirler. Onlara da hitab etmiş olur.
Yahya Şenol: Hocam, namaz vakitleri belirlenmiş bir farzdır buyuruyor Allah. Ama siz cuma namazının kılınmayabileceğini söylüyorsunuz. Özetle açıklayıcı bir şekilde izah edermisiniz bu durumu. Neden kılınmayabiliyor?
Abdulaziz Bayındır: Cuma namazının kılınmayabileceği meselesi şudur: yani cuma namazı bütün müslümanlara farz olan bir namaz değil. Ama öğlen namazı bütün müslümanlara farz olan bir namazdır. İşte Resulullah zamanında Medine’de cuma kılınıyordu ama Medine’nin çevre köylerinde kılınmıyordu. İşte Medine’den sonra ilk kılınan cuma namazı Zehran’da kılınan diye rivayet var. Ama çevrede bütün müslümanlar beş vakit namazlarını kılıyorlardı. Dolayısıyla hiç değişmeyen namaz, öğlen namazıdır. Ama öğlen namazının yerine bazı yerde cuma namazı kılınma şartlarının oluştuğu yerlerde cuma namazı kılınır. Ondan dolayı biz bunu söyledik. Yani kılınmayabilir dememizin sebebi o. Yoksa ezan okundu, cumaya gitme şartlarınız var, tabiki size farz olan gidio cuma namazını kılmaktır. O anlamda söylemedik onu. Cuma namazı, yerine başka bir namazın geçebileceği namazdır. Öğlen namazı da cuma günü şartlar oluşmuşsa öğlen namazının farzının yerine cuma namazı geçmiş oluyor. Ama şartlar oluşmamışsa öğlen namazının farzını kılmak zorundayız.
Yahya Şenol: Dün İstanbul’daki camilerde cumadan sonra bir yardım çağrısı vardı ya, onu sormuşlar. İsmail Ağa cemaati adına bağış toplandı diyor Diyanet tarafından. Şimdi diyor, camide bu gibi bağış toplamak doğru mu?
Abdulaziz Bayındır: İsmail Ağa cemaati değil, İsmail Ağa kuran kursuna. Orada kuran kursu için toplandı. Bütün kuran kursları yasaklanırsa o da yasaklanır. İsmail Ağa adını duydular diye hemen akıllarına başka şeyin gelmesi doğru değil.
Şimdi, Ömer Nasuhi Bilmen’in zuhru ahır ile ilgili bir ifadesi var. Orayı bir okusun Fatih Hoca. Örnek hutbe mi okuyacaktık? Hatırlamıyorum ben de örnek hutbe okuyacağımızı. Benim hiç aklımda kalmamış öyle bir şey. Neyse şunu bir bitirsin.
Fatih Orum: Ömer N. Bilmen Hoca cuma namazının edasının şartlarını sıralamış. Bir, iki, üç, dört, beş, altıncı şart: cuma namazının bir beldede veya belde hükmünde bulunan bir yerde eda edilmesidir. Beldeden maksat valisi, hakimi, yolları, mahalleleri bulunan her hangi bir şehirdir. Bu beldeye bitişik olup, asker toplamak, at bağlamak, silah atmak, cenaze namazı kılmak, ölüleri defnetmek gibi beldenin maslahatları için hazırlanmış olan sahalar da belde mesabesindedir.
Abdulaziz Bayındır: Banliyösü diyoruz ya bugün.
Fatih Orum: Bunlara kinaye belde denir. Binanaleyh belde camilerinde cuma namazı kılnabileceği gibi böyle bir sahada da kılınabilir. Vaktiyle şehirlerin böyle dışarısında birer namazgah bulunurdu. Ahali cuma ve bayram günleri de oralarda toplanarak namazlarını kılar, müslümanların vahdetini, kudretini hatta inkiyadını göstermeye çalışırlardı.
Abdulaziz Bayındır: Yani şehrin dışında musalla denen, mesela Ümraniye’de var galiba. Namazgah diyorlar değil mi? İşte türkçede namazgah farsçadır. Namaz da farsçadır, namaz yeri. Musalla da arapçası bunun. Yani cuma namazı ve bayram namazı için ayrılan geniş sahalar var, insanlar oraya gidiyor. Çon büyük bir saha, topluca namaz kılıyorlardı.
Fatih Orum: Hatta İmam Azam’a göre bir beldede yanlız bir camide veya musallada cuma namazı kılınır, müteaddid yerlerde kılınmaz. Fakat İmam Muhammed’e İmam Azam’dan diğer bir rivayete göre cuma namazı bir beldede bulynan müteaddid camilerde kılınabilir. Essah olan da budur.
Abdulaziz Bayındır: Hah! Bak işte bu cümle Ömer Nasuhi Bilmen’in bu cümlesi çok kısa bir cümle olduğu için insanların dikkatinden kaçıyor. Diyor ki; en doğrusu cuma namazının birden fazla mescidlerde kılınabilmesidir diyor. Gerek Ebu Hanife’ye göre, gerek Hanefi mezhebinin diğer imamlarına göre budur diyor. Yani mezhepdeki en doğru görüş, en doğru uygulama cuma günü herkesin illa da bir mescidde namaz kılması şart değil. Efendim, başka mescidlerde namaz kılnırsa ilk önce tekbir alan mescidin olur, diğerlerinin ki olmaz. O değil diyor. Ama küçük bir cümle orada olduğu için, gözlerden kaçıyor. Ondan sonraki cümleyi oku.
Fatih Orum: Nitekim amel de bu vech iledir.
Abdulaziz Bayındır: Öteden beri de böyle uygulama olmuştur diyor. Yani cuma namazı muteaddid değişik bir çok mescidde kılınabilir ve namaz tamamdır, sahihtir. Yani iki rekat kıldınız mı, namazınız tamamdır. Uygulama da böyledir diyor.
Fatih Orum: İmam Ebu Yusuf’tan bir kavle göre, bir şehirde ancak iki mevzide cuma namazı kılınabilir. Diğer bir kavle göre de aralarında bir ırmak bulunmadıkça iki mevzide bile kılınamaz. Cuma namazının müteaddid yerlerde kılınmasını caiz görmeyenlere göre, bir beldede kılınan müteaddid cuma namazlarından hangisine daha evvel tekbir alınarak başlanılmış ise o sahih olmuş, diğerleri sahih olmamş olur.
Abdulaziz Bayındır: Ondan sonra uzatıyor. İşte diyor ki; caiz görmeyenlere göre diyor. Ondan sonra caiz görmeyenlere uygulama nasıldır, onu uzun uzun anlatınca insanlar zannediyor ki esas olan. Öbürü kısa cümle ile geçiliyor, bu da uzun uzun anlatınca insanlar zannediyor ki esas olan cuma günü Hanefi mezhebine göre zuhru ahırı kılmaktır. Hayır, öyle değil. Hanefi mezhebine göre esas olan zuhru ahırı kılmak değil, iki rekat namazı kıldınızmı tamamdır.
Fatih Orum: İşte böyle bir ihtilaftan kurtulmak içindir ki cumanın dört rekat son sünnetinden sonra zuhru ahır adı ile dört rekat namaz daha kılınmaktadır. Şöyle ki..
Abdulaziz Bayındır: Böyle bir uygulama var. Mesela Kayserililer kılmazlar bunu.
Yahya Şenol: Bu şeyi de ben hir hatırlarayım müsadeniz olursa. O zuhru ahır ile alakalı olarak biraz önce bahsettik. Diyanet İşleri Din İşleri Yüksek Kurulu’nun bir kararı var. 26-03-2002 tarihli Din İşleri Yüksek Kurulu kararı ve diyanet.gov.tr de yayınlanıyor bu. Ama öyle bir gizli yere koymuşlar ki, ulaşabilmeniz mümkün değil. Kelime aratarak bulabiliyorsunuz bunu. Diyenet’in kendi kararı şu: zuhru ahırı kılmanın gerekli olduğunu ileri sürenler ve delilleri demiş. Onları tartışmış. Delillerin değerlendirilmesi diyor, şöyle başlıyor cümleye: zuhru ahır ile ilgili olarak tarafların ileri sürdükleri görüşlerin delilleri göz önünde bulundurulduğunda, bu namazı kılmanın gerekli olmadığı anlaşılmaktadır. Şöyle ki diyor, detaylandırılıyor. En sonunu bir daha okuyayım. Sonuç diyor. Sonuç olarak: bir yerleşim biriminde birden fazla yerde cuma namazı kılınabileceğine, bu sebeple zuhru ahır namazının kılınmasına gerek olmadığına karar verildi. 26-03-2002
Abdulaziz Bayındır: 2002? Ooo! 2012 değil yani.
Yahya Şenol: Kaç kişinin haberi var? Bunu kalkıp camilere en azından o ilan panolarına assalar. Hadi söylemeye güçleri yetniyor diyelim, en azından bir assın da millet görsün. Niye sadece internette duruyor bu? İnternette de o kadar gizli yerde ki gerçekten, dün bir arayayım dedim bulamıyorsunuz yani. Kelimeleri giriyorsunuz, arama sonuçlarında veriyor. Yoksa en kolayca ulaşılabilecek bir yerde değil. Madem böyle bir karar verdin, niye açıklamıyorsun o zaman.
Abdulaziz Bayındır: Zaten şöyle bir şey vardı. Biliyorsunuz benim Süleymaniye camisinde son vaazım bu konuda olmuştur.
Yahya Şenol: Son oldu.
Abdulaziz Bayındır: O zaman İstanbul Müftüsü Tayyar Taş Hoca bana telefon açtı dedi ki; vaazını baştan sona kadar dinledim, tamamına imzamı koyarım dedi. Söylediklerinin tamamı doğru ve güzel. Biz dedi, müftüler toplantısında hep bunu söylemeye karar almışızdır, kimse konuşmaya cesaret edememiştir bu konuda dedi. Ama dedi bundan sonra vaaz edemeyeceksin. O gün, bu gün Süleymaniye’nin kapısı bize kapandı. Tabi o 28 Şubat dönemiydi.
Yahya Şenol: İmamları cemaatin önüne atmasınlar. Bence de o doğru bir şey olmayabilir ama en azından ilan panolarına, diyanetin çünkü bütün duyuruları geliyor. Para falan isteneceği zaman asmasını biliyorlar.
Abdulaziz Bayındır: Herhangi bir imam bunu asabilir, problem değil. Nasılsa karar var, imamlar kendi panolarına asarlar, gelen bir murakıba da derler ki, işte buyrun kardeşim böyle bir şey var, biz bunu uyguluyoruz, tamam. İmam arkadaşların da ciddi sıkıntısı var bu konuda.
Yahya Şenol: Cemaate nasıl direnebilir ki adam.
Harun Ünal: Babası hatib hoca, Burdur’da meşhur biridir. Ben Burdur mezunuyum. O zuhru ahırları kıldırtmamış. 1965 yılında ben oraya naklen gittim. 1966 yılında Osman Müderrisoğlu diye bir arkadaş müftü olarak geldi. Mecbur etti, hepsine bundan böyle zuhru ahır kılınacak diye.
Abdulaziz Bayındır: Kılınacaaak! Kıl.
Harun Ünal: Evet bu şekilde. Niğmetul İslam’da Mehmet Zeynel Efendi cuma bahsinde dip not olarak Rayık’tan naklen diyor ki; öyle bir namazın olmadığını kerfarren fetva verdim diyor.
Abdulaziz Bayındır: Evet böyle bir namaz yok. Yani gerçekten olmaysn bir namazı icad ediyorsunuz ve millete büyük sıkıntılar veriyorsunuz. Ben şahsen imam hatip okulunun ikinci sınıfındaydım. O zaman hoca bize bir ödev vermişti. Zuhru ahır ile ilgili bir araştırma yapın diye. O zaman ben kendi kendime baktım ki böyle bir namaz yok. Zaten dersimi gelip anlatmıştık. O gün, bu gün öyle bir namaz kıldığımı hatırlamıyorum. İmam hatip okulunun ikinci sınıfından beri öyle bir namaz kılmadım. Olmayan bir namazı niye kılacağın kardeşim? Yani bu dine ben ilave mi yapacağım haşa.
Yahya Şenol: Çalışıp, çalışıp para kazanmadan çıkıyorsun
Abdulaziz Bayındır: Ama şimdi öyle de peki o kadar vaizlik yaptık da camiden çıkabiliyormuyduk? Namazdan sonra işte o dört rekat sünneti, sen burada öttüğüme bakma o zamanlar bilmiyordum. Bilseydim çıkardım ama. Onu da söyleyeyim yani. Bu konuları bilmiyordum. O dört rekat sünnetin olduğunu düşündüğümüz için ben onu uzatırdım böyle, herkes namazları bitirirdi ondan sonra ben bitirirdim yani.
Yahya Şenol: 2002’de İzmir müftüsünün kararıyla İzmir’de o tarihten bu yana zuhru ahır kılınmıyormuş. Öyle bir şey yolladılar.
Abdulaziz Bayındır: İyi, Allah razı olsun. Kayserililer zaten hiç kılmazlar bildiğim kadarıyla. Onlar öyle. Siz Kayserilimisiniz?
Yahya Şenol: Tatil yada iş gezisi sebebiyle şehir dışında bulunduğumuz zamanlarda cuma namazına gitmemiz sorun teşkil ediyor. Seferi olmamızdan dolayı o gün öğlen namazını kılsak olur mu cuma yerine?
Abdulaziz Bayındır: Cuma namazı yolcu ile alakalı değil. Gerçi Hanefi mezhebi de Şafi mezhebi de yolcların cuma kılmayabileceklerini söylüyor ama bulunduğunuz yerde ezan okunuyor, cumaya çağrı yapılıyorsa gidersiniz. Efendim gitme imkanım yok, sıkntım var falan. Onu da zaten daha önce burada şey yaptık. Aişe validemizden gelen rivayet var. Yine, İbni Abbas’tan gelen rivayet var. O sıkıntılı surumda ne diyor? Avalide, işte tarlalarının başında olan insanlar nöbetleşe geliyorlardı. E şimdi burasa da gittiği yerde bulunduğu işleri itibariyle cumaya geldiği zaman işleri aksıyacak ki aslında cuma kuranda belirtildiği şekilde kılınacak olsa, kimsenin işi de aksamaz. Uzatıldığı zaman işler aksıyor. Yani öyle olduğu zaman bakar. O zaman öğle namazınn farzı var onun yerine. Mesela cuma ve bayram günü aynı güne rastladığı zaman. Yani cuma namazı kılmayabilirsiniz demiş Resulullah. Çünkü insanlar bayram namazı için camiye gelmişler. O gün tekrar geri gidip, tekrar gelmeleri gerçekten ciddi bir sıkıntı. Yani kuşluk vakti geliyorsunuz, eve gittiğiniz zaman cuma vakti gelir tekrar gelir. Onun için Resulullah ne demiş? Gelmeyebilirsiniz demiş o gün. Bulunduğunuz yerde öğlen namazını kılabilirsiniz demiş.
Yahya Şenol: Bir hanım sormuş soruyu. Diyor ki; biz cumayı üç bayanla birlikte kıldık. Cemaat şartı varsa ne olacak? Bayanlar gelmiyorlar diyor farz değil diye. Biz de onları inandıramıyoruz. Belki de gün gelecek tek başımıza kalacağız.
Abdulaziz Bayındır: Baylar da cemaatte sayılır. Orada bayan cemaat, bay cemaat diye ayrılmaz ki yani.
Yahya Şenol: Yok, evde herhalde bunu söylüyor.
Abdulaziz Bayındır: Haa! Evde cuma kılınmaz canım. Cuma camide kılınır.
Yahya Şenol: Riya olmasın diye de kılınmaz.
Abdulaziz Bayındır: Yok. Zahiriler hariç. Fakat çok enteresan bir mezhep. Allah ezan duyduğun zaman Allah’ı zikre koşun diyor, adam evinde kılacak.
Enes Alimoğlu: Hastaymış, gidememiş.
Abdulaziz Bayındır: Olmaz. O da ayete uymuyor.
Yahya Şenol: Cuma günleri okunan selanın hükmü nedir? Sela’nın sözlerinde bir saklnca varmıdır?
Abdulaziz Bayındır: Şimdi, okunan selada çok acayip kelimeler kullanılıyor. “Ya seyyidel evveline vel ahırin” diyor. Geçmiş ve geleceğin efendisi. Bu ne demek yani. Ondan sonra selada seyidi kainat demiyorlar galiba değil mi?
Katılımcı: Şefaat ya Resulallah diyor.
Abdulaziz Bayındır: Selada var mı? Habibullah kelimesinin kullanılmasında bir sakınca yok. Ne diyor AllahTeala ayeti kerimesinde? “Kul in kuntum tuhibbunallahe fettebi’uni yuhbibkumullah: siz eğer Allah’ı seviyorsanız bana uyun, Allah da sizi sevsin”(ALİ İMRAN 31). Yani C. Hakk bizi sever. Sevdiği zaman habibullah oluruz yani. Biz de oluruz. Allah’ın sevdiği kişi oluruz. Onda bir anormallik yok. Tabiki Resulullah habibullahtır ama işte seyyidi kanat demiyorlar galiba. Yani tüm kainatın efendisi. Bunlar doğru kelimeler değil. Öncekilerin ve sonrakilerin efendisi. Bunlar doğru kelimeler değil. Bunlar yanlış sözler. Ama onun dışında bazı yerlerde cumadan önce salat okunması, insanların cumaya hazırlanmalarını sağlamak için oluyor. E kardeşim, bir salat okuyorsun. Arkasından bir ezan okuyorsun. Arkasından bir ezan daha okuyorsun. Gelmeyen gelmesin. Gelmeyen adamı gidipde zorla da çeksen gelmez. Yani bu doğru bir şey değil. Bu salat okumasını ben şahsen doğru bulmuyorum.
Yahya Şenol: Yurt dışında cumaya gitmek gerekli mi? Gidilse de dükkanı kapatmak mı lazım demiş birisi de Romanya’dan?
Abdulaziz Bayındır: Orada eğer cuma kılınabiliyorsa, ezan sesi geliyorsa, burası ne ise orası da o dur.
Yahya Şenol: Şey düşünülmüş olamaz mı? Darul harbta cuma farz değil düşüncesi belki.
Abdulaziz Bayındır: Namaz için çağrı yapılıyor mu? Sen de o çağrıyı duyuyormusun? Gidersin. Dünyanın her tarafı C. Hakka ait yerdir. Her yerde insanlar yoldan çıkabilirler ve her yerde insanlar yola gelebilirler. O ayetteki şartlar oluştuysa gideriz, oluşmadıysa gitmeyiz.
Katılımcı: Hocam Dr. Yahya Şenol’a birşey söyleyeceğim.
Abdulaziz Bayındır: Doktor? Haa! Ben de dedim ki Tabip falan mı? Bu sıralar zaten artık hastane açacak kadar doktormuz oldu Allah’a şükür.
Yahya Şenol: Geçen öyle dediniz de, ciddi olarak biri muayene için gelmişti. Onu düzeltelim. Tıp doktoru falan değiliz.
Abdulaziz Bayındır: Sen dua et, bana adam karısının bütün şeylerini almış getirmiş. Buraya geldi. Ondan sonra bana gösteriyor. Allah Allah! Ne yapacaksın şimdi. Baktım yani söylesem anlayacak seviyede de değil. Onu baştan savana kadar canım çıktı. Prefosör Doktor ya.
Yahya Şenol: Yok dedi, Abdulaziz Hoca dedi ya hani muayene olmak isteyen varsa gelebilirler falan diye.
Abdulaziz Bayındır: Evet, söyle bakalım ne dedin?
Katılımcı: Öğlen namazı kılınıyor Van’da.
Abdulaziz Bayındır: Şafiler’de öyledir. Şafilerde zuhru ahır cemaatle kılınır. O bölgede Şafiler çoğunlukta olduğu için cemaatle kılınır. Hanefiler cemaat ile kılmazlar ama Şafiler cemaatle kılarlar zuhru ahırı. Başka sorusu olan?