Abdulaziz Bayındır: Size en başta söylediğimiz, zaman zaman da tekrar ettiğimiz bir husus var biliyorsunuz. Bu namaz bütün resullere, nebilere emredilmiş olan 5 vakit namazdır. Hepsi aynı vakitte bunları kılarlar. Namaz kelimesi farsçadan dilimize geçmiştir. Arapçası salattır. Kuranda namazın ayrıntılarına işaret var ama işte öğlen namazını şu kadar, ikindiyi şu kadar, akşam şu kadar, yatsı şu kadar, sabah namazı bu kadar diye ayrıntılı bilgi yok fakat namazın vakitleri ile ilgili son derece ayrıntı var. Onları daha önce okumuştuk. Şimdi biraz tarihe gideceğiz. Resulullah(sav)’in bulunduğu Mekke’de insanlar kendilerini İbrahim(as)’ın dinine mensup kabul ediyorlardı. Gerçekten de İbrahim(as)’ın oğlu İsmail(as)’ın soyundan gelen insanlardı Kureyşliler. Onun için “biz İbrahim’in dinindeniz” diyorlardı. İbrahim(as), burada okumuştuk. Kabenin temellerini yükselttikten sonra “Rabbena li yukimus salate”(İBRAHİM 37) demişti. Ya Rabbi ben burayı namazlarını tam kılsınlar diye yaptım demişti. Mekkeliler’in de böyle bir iddası var. İşte, kabe bizde. Biz Allah’a karşı tam saygılı insanlarız. Biz her şeyi, ibadetlerimizi tam yaparız şeklinde idaaları var. Yani kendilerini çok dindar sayan idaaları var Mekkeliler’in. Bugün onlarla ilgili çalışma yapan arkadaşlarımızı dinleyeceğiz. Musa(as) zamanında mahalle mescidleri diyebileceğimiz mescidlerin yapılması ile ilgili ayetler var. Onlarla ilgili görüşleri dinleyeceğiz. Bir de benim şahsen hep duyduğum ama nasıl olduğunu bir türlü bilemediğim bir husus vardı. Şia’da yukebbir dedikleri bir kişi cemaat ile namaz kılınırken imamın yanında cemaate bir takım talimatlar veren bir şahıs görünümünde, bu nedir, ne değildir, bunun aslı nedir? Acaba doğru mu biliyoruz, yanlış mı biliyoruz, o konuda da Sonya Hanım’dan bilgiler alacağız inşallah. Dolayısıyla bugün hem tarih hem de günümüzde bir yolculuk yaparak mescidlerle ilgiiili, işte insanların kendi dindarlık iddalarıyla ilgili ve dindarlık anlayışlarıyla ilgili görüşleri ortaya koymaya çalışacağız. Bir de bugünlerde paralel kelimesi biliyorsunuz oldukça şey. Şimdi, paralel devlet fazla önemli değil. Niye önemli değil? Nasıl olsa zaten, bugün iktidarda olan kişinin bir gün ömrü bitecek, yerine başkası geçecek. Ama asıl önemli olan “paralel din”. Allah’ın hiç bir zaman iktidarı bitmeyecek ama insanlar bu paralel din oluşturarak Allah’ın dinini kullanıp, Allah’a değil önce bize kulluk edin diyen şeyler oluşturuyorlar ki bugün işte bugünkü derslerde o paralel din eskiden beri nasıl oluşmuş? Nasıl insanları etkilemiş, onu da bir şekilde göreceğiz inşallah. Şimdi önce Yahya’dan başlayalım.
Yahya Şenol: Bismillahirrahmanirrahim
İbrahim suresinin 37.ayetini hatırlatarak o zaman başlayalım. Orayı meallerden takip ederlerse sayfa da söyleyelim. 14.surenin 37.ayeti. Biraz önce Hocamız zaten atıfta bulundu. İbrahim(as) oğlu İsmail ile eşi Hacer’i biliyorsunuz Mekke’ye gelip yerleştirme emri almıştı. Bu emri alıp gelip yerleştirdikten sonra bu İbrahim suresinin 37.ayetinde C. Hakka bir duası anlatılıyor. Diyor ki İbrahim(as) ellerini açtı “rabbena inni eskentu min bi zurriyyeti bi vadin gayri zi zer’in: ya Rabbi ben zürriyetimden bir kısmını(yani İsmail’i ve annesi Hacer’i) hiç bir bitki bitmeyen bu vadiye yerleştirdim”. Nereye? “İnde beytikel muharem”: senin muharrem, dokunulmaz, saygın kabul ettiğin evinin yanına yerleştirdim onları. Yani kabenin oraya ki o esnada kabe bir bina olarak, bu günkü şekliyle diyelim mevcut değil. Çünkü Bakara suresinin 129.ayetinden (Yahya yanlış söylüyor, doğrusu 127 olacak) biz onu öğreniyoruz ki İsmail(as) büyüyüp İbrahim(as) ile birlikte bir şeyler yapabilme çağına geldiğinde ikisi beraber kabenin temellerini yükseltiyorlardı diyor Allah. “Ve iz yerfeu İbrahimul kavaide minel beyti ve İsmail”, İbrahim ve İsmail o beytin temellerini yükseltiyorlardı. O esnada başka bir duasını anlatıyor Allah 129 ve devamı ayetlerde. Demek ki ilk yerleştirme esnasında bina olarak kabe mevcut değil. Ama temellei mevcut, ve İbrahim(as)’a demek ki C. Hakk tarafından orası bildirilmiş, gösterilmiş. Gelip oraya yerleştiriyor ve gerekçesine de “rabbena li yukimus salate”(İBRAHİM 37)ya Rabbi, yine burada tabi “es salat” kelimesine dikkat çekmemiz lazım. Yani İbrahim(as) dahi o namaza işaret ederek diyor ki; ya Rabbi o namazı burada, bu beytin yanında kılsınlar. O yüzden, yani kabenin varoluş amaçlarından bir tanesi de bu. Biliyorsunuz kabe kuruluşundan beri iki şeyiyle ön plana çıkmış. Biri tavaf, diğeri de namaz. Şimdi tavaf kabenin yanından başka bir yerde yapılmaz, tamam. Ama namaz kabenin dışında, dünyanın her bir köşesinde kılınabilen bir ibadet. İşte biz bugün kabeyi görmeden namaz kılıyoruz. Ama burada kabenin yanına getirip, namazı burada kılsınlar diye işaret etmesinden biz birlikte cemaat ile kılınacak bir namaza işaret çıkarabiliyoruz.
Abdulaziz Bayındır: Burada bir şeyi de söylemek lazım. Senin sözlerinin arasında var ama biraz daha tahsiye edilsin diye şey yapayım. Gelenekte kabeyi ilk bina eden kişi İbrahim(as) olarak bilinir. Bu yanlış bir bilgi. İşte az önce Yahya güzem bir şekilde anlattı. İbrahim(as) diyor ki işte; soyumdan birisini oraya bıraktım diyor. İsmail(as) daha küçücük bir çocuk. Senin beytinin yanına. Daha henüz bina yok! Sadece şeyleri var. Demek ki orayı ilk yapan İbrahim(as) değil. Onun için de Bakara 127’de İbrahim(as), İsmail(as) ile birlikte onun temellerini yükseltiyordu diyor. Yani sen şimdi onları söyledin ama bunu çok net söylemek lazım. Çünkü kitaplar böyle yazıyor malesef yani. İbrahim(as)’ın yaptığı kabe! Değil kardeşim. İlk insan kim ise, kabeyi yapan da odur.
Yahya Şenol: O, bir de ben 129 dedim, siz 127 diye düzeltince onu da bir hatırlatalım. 127.ayet kabenin temellerinin İbrahim ve İsmail(as) tarafından yükseltilmesi. 129 da duası var İbrahim(as)’ın. Kabenin insanlar için kurulmuş ilk mabed olduğu da Ali imran suresinin 96.ayetinde anlatılıyor. “İnne evvele beytin vudia lin nas: insanlar için yapılmış/kurulmuş ilk ev”,”lellezi bi bekkete” Bekke yani Mekke’de olandır. Bu da kabedir. Kabe insanlık için yapılmış ortak bir ibadet merkezi. Dolayısıyla orada tavaf nasıl toplu bir şekilde yapılıyorsa, namazın da demek ki toplu bir şekilde cemaat ile kılınmasına bir işaret var bu ayette. Bunun haricinde, biraz sonra diğer arkadaşlarımız da söyleyecekler, İbrahim(as)’dan sonra gelen diğer peygamberlerin de Kudüs’deki Beyti Makdis inşaa edilene kadar kıbleleri kabe olmak durumunda. Yani İbrahim(as) kalkıp tekrar kabeyi var ediyor, e o zamana kadar Bunlar namazı nereye dönerek kılmışlardı? Nere olabilir. Binası yok ama yeri mevcut olduğuna göre, istikamet yine Mekke.
Abdulaziz Bayındır: Zaten bugün binasına dönmüyoruz ki, bulunduğu yere dönüyoruz.
Yahya Şenol: Dolayısıyla kabe İbrahim ve İsmail(as) tarafından yeniden inşaa edilince, eski fonksyonunu devam ettiriyor olacak. Ne zamana kadar? Allah tarafından özel bir imtihan olsun diye, bir müddet Kudüs’e çevrilecek kabe. Ki bu Davud(as)’ın orayı inşaasından sonra olacak. Ne zamana kadar? Medine döneminin ikinci yılına kadar değil mi? Medine döneminde 17 ay kadar daha müslümanlar Kudüs’e dönerek namazlarını kılmışlardı. Ama 17.aydan sonra C. Hakk, tekrar kıbleyi orjinal yerine, kabeye çevirmişti. Dolayısıyla, kuranda önceki peygamberlerin namazlarını biz okurken, kıblelerin de otomatikman Kudüs’deki Beyti Makdis inşaa edilene kadar kabe olduğunu biliyor olmamız lazım. Musa(as) ile ilgili, mesela Yunus 87.ayet okunacak biraz sonra orada da göreceğiz. C. Hakk onlara bulundukları şehirde namazları birlikte kılabilecekleri evler inşaa etmelerini söylüyor, evlerin kıblegah edilmesini söylüyor. Daha henüz Beyti Makdis inşaa edilmediğine göre kıbleler ne tarafa olacak? Otomatikman kabeye doğru olacak ve evler birlikte namaz kılınması için inşaa edilecek. Bu da otomatikman namaza bir işaret olarak algılanıyor. Bu Mekke’de bulunanuyor tabi kabe. Onu da biliyoruz. İslam öncesi dönemde de İslamiyet geldikten sonra da, yani Resulullah peygamberlikle görevlendirildikten sonra da, kabenin bütün hizmetleri Mekkeliler tarafından yürütülüyor. Ve bunlar bir övünç kaynağı da, onlara haklı bir gurur kaynağı da kazandırıyor. Gelen hacılara her türlü hizmeti verme, kabenin bakımıyla üstlenmek. Ondan sonra, beş madde sayılıyor değil mi? Sikaye, imaret, yani hacılara su vermek, kabenin inşaası, örtülmesi, daha iki tane vardı. Onlar neydi? Bakım işleri imaret ile aynı mı o? Rifade var birde. Bunlarla alakalı C. Hakk Tevbe suresinin 17-18.ayetlerinde bir şeyler hatırlatıyor. Orayı eğer açarsak, hep birlikte bir bakalım. 9.surenin 17 ve 18.ayetlerine. Şimdi müşrikler şirk koştukları halde kabe hizmetlerini yapmaya devam ediyorlar ve bunu, dediğimiz gibi bir gurur kaynağı olarak da kullanıyorlar. Fakat C. Hakk bu Tevbe suresinin 17 ve 18.ayetlerinde başka ayetlerde de vurguladığı bir gerçeği hatırlatıyor burada. Bir şeyin ibadet sayılıp insana sevap kazandırmasının ön şartı: İman. Siz Allah’a onun istediği şekilde iman etmedikten sonra, kabeyi yapsanız, kabenin tamiri ile ilgilenseniz, ne yaparsanız yapın, onun Allah katında hiç bir değeri yok. Önce Allah’a onun istediği şekilde iman edeceksiniz. Şimdi siz bir taraftan şirk koşuyorsunuz ama öbür taraftan kabenin imarıyla, hacılara yapılan hizmetlerle falan övünüyorsunuz. Bu 17.ayette buyuruyor ki Allah; “ma kane lil müşrikine en ya’muru mesacidallahi şahidine ala enfusihim bil kufr”: kendi kafirliklerine kendileri şahid olduğu halde, yani kendi kafirliklerinin gayet iyi bir şekilde farkında oldukları halde müşriklerin Allah’ın mescidlerini imar etme hakları yoktur. Böyle bir şey olamaz.
Abdulaziz Bayındır: Tabi imar etmek ne demek?
Yahya Şenol: Şimdi bir sonraki ayet ile beraber açıklayayım. Belki burada bu “mesacid” kelimesini bir vurgu yapabiliriz. Mescid kelimesi hşliyorsunuz secde edilen yer demek. Allah’a secde edilsin diye oluşturulan yerler kişilerin her birinin tek başına secde edip namaz kılacakları yerlermidir? Yani bugün bir cami herkes gitsin tek başına namaz kılsın diye mi inşaa edilmiştir? Hayır! Bizatiyi mescidin varlığı da namazların cemaat ile edasını zaten bize gösteriyor. Dolayısıyla buradaki mesacid ve diğer ayetlerde Allah’ın mescidlerinden kastedilen yerlein hepsi zaten bizatihi namazın cemaatle kılınmasına oldukça güçlü bir delildir. Mescidler, namazların cemaatle birlikte kılınmaları için inşaa edilmiş yapılardır. Tabi sadece namaz ile iniltili değil mescidler, onu da hatırlatmamız lazım. Mescidlerin bir çok fonksyonu var. Ama onlardan en önemlisi, namazların cemaatle birlikte toplu olarak kılınması. Burada C. Hakk müşriklere, siz önce iman edin daha sonra bu dediğiniz şeyleri yapın buyuruyor Allah. Niye? “Ulaike habitat a’maluhum: çünkü bu şekilde Allah’a şirk koşmuş olan kimselerin yaptığı ameller yok olur gider”,”ve rin narihum halidun: ve onlar cehennemde de sürekli ebedi ve bozulmadan kalacaklardır”(TEVBE 17). Devamında, kimler mescidleri imar eder? “İnnema ya’muru mesacidallah: Allah’ın mescidlerini ancak şu kimseler imar ederler”. Bu imar kelimesini özellikle böyle kullanıyorum. Biraz sonra bir açıklama gelecek. Kimler imar eder? “Men amene bilahi vel yevmil ahir: kim Allah’a ve ahiret gününe iman ediyorsa”. Tabi bu Allah’ın istediği şekilde iman ama. Çünkü biliyoruz Mekkeli müşrikler de zaten Allah’a iman ettiklerini söyleyen, bunu kabul eden insanlardır.
Abdulaziz Bayındır: Biraz sonra görülecek. Yani müminliği kimseye vermiyorlar, bunlar kim ya!
Yahya Şenol: Bu Allah’ın istediği şekilde iman. Yani şirk koşmadan iman. Hem başkalarına iman hem Allah’a ima, böyle bir şey yok. Sadece Allah’a iman. Başka? “Ve ekames salate: namazı ikame eden(dosdoğru kılanlar)”,”ve atez zekate: zekatı verenler”,”ve lem yahşe illallah: ve Allah’tan başka hiç kimseden korkmayanlar ancak Allah’ın mescidlerini imar edebilirler. Müşrikler değil. “Fe asa ulaike en yekunu minel muhtedin: işte bunlar yola gelmiş kimseler olarak kendilerini kabul edebilirler”(TEVBE 18). Bir sonraki ayeti de okuyup bitirelim. “E cealtum sikayetel hacci ve imaratel mescidil haram: siz hacıların su ihtiyacını gidemeyi ve kabenin imarını”,”ke men amene billahi vel yevmil ahiri ve cahede fi sebilillah: Allah’a inan etmiş, ahiret gününe iman etmiş ve Allah yolunda var gücüyle çalışan insanların yaptıklarıyla bir mi tutuyorsunuz”. Yani iman olmadıktan sonra bunların hiç bir değeri yok. “La yestevune indallah: bunlar asla Allah katında eşit olamazlar”. “Vallahuv la yehdil lavmez zalimin: Allah zalimler topluluğunu yola getirmez”(TEVBE 19).
Şimdi, demiştik ki bu imar kelimesi ne? Sözlük anlamına baktığımız zaman imar: bugün de zaten bizim dilimize geçmiş, bir yerin fiziki olarak yapımı, bakını ifade eden bir kelime. Fakat bununla alakalu olarak Resulullah’ın güzel bir örneklendirmesi var. Bu ayeti okuyup da bir şey açıklıyor. Diyor ki Ebu Said el Hudri(ra)’ın rivayet ettiği bir hadiste şöyle buyuruyor; mescidlere devam etmeyi alışkanlık haline getirmiş bir adamı gördüğünüz zaman onun imanına şahitlik edebilirsiniz. Yani cemaat ile namazı alışkanlık haline getirmiş, namazlarını mümkün mertebe, büyük çoğunlukla camilerde cemaat ile birlikte kılmayı alışkanlık haline getirmiş kişiyi görüyorsanız, o kişinin imanına şahitlik yapabilirsiniz.
Evet, elektrik kesintisinden dolayı bir ara vermek zorunda kaldık. En son Ebu Said el Hudri’nin rivayet ettiği bir hadis vardı, onu hatırlatarak devam edelim. Bu, tirmizinin iman kitabının 8.babında geçen bir hadis. Ayrıca İbni Mace, Mesacid 19.babda da geçiyor. Resulullah buyurmuş ki; mescidlere devam etmeyi alışkanlık haline getirmiş bir adamı gördüğünüz zaman, onun gerçek mümin olduğuna şahitlik edebilirsiniz. Çünkü AllahTeala şöyle buyurmuştur deyip, Tevbe suresinin 18.ayetini okuyor Resulullah. “İnne ma ya’muru mesacidallahi men amene billahi vel yevmil ahir: mescidleri gerçek manada imar edenler, Allah’a, ahiret gününe iman edenler, namazı dosdoğru kılanlar ve zekatı verenlerdir”. Demek ki bir mescidin gerçek manada imarı, onun binasını yapıp bakımını falan üstlenmek değil. Onun yapılış amacına uygun olarak kullanmak. Yani gidip orayı cemaat ile doldurmak ve namazları cemaat ile birlikte eda etmek. Tabi. Ne demiştik biraz önce? Mescid kelimesi, bizatihi kendisi namazların cemaat ile birlikte kılınmasını zaten gösteriyor. Yoksa herkes bulunduğu yerde evlerinde namazlarını kılabilir. Ama bir mahallenin ortasında bir yerde bir mescid, bir cami inşaa edilmişse bu niçindir? Hep beraber, ortaklaşa, kimsenin izin almadan kimseden, girip rahatlıkla namazlarını birlikte kılabilecekleri bir yer. İşte Resulullah diyor ki; böyle birini gördüğünüz zaman, Tevbe suresinin 18.ayetinden dolayı diyor, onun gerçek manada camii imar eden bir kul olduğunu yani onun gerçek manada bir mümin olduğunu anlayabilirsiniz, buna şahitlik yapabilirsiniz. Yani imar, bina yapmak veya tamir etmekten ziyade…
Abdulaziz Bayındır: Şenlendirmek.
Yahya Şenol: Orayı cemaatiyle namazı ile birlikte şenlendirmek. Esas manada bu. Şimdi belki diğer şeylere yavaş yavaş geçebiliriz. Benim söyleyeceklerim bu kadardı. Belki cemaat ile namaza işaret eden başka ayetler var ama bu tarihi şeyini bozmadan…
Abdulaziz Bayındır: Tarihi şeyini bitirelim de. Evet. Peki şimdi Musa(as) ile ilgili olarak Abdurahman Yazıcı’yı dinliyoruz.
Abdurrahman Yazıcı: Bundan önceki derslerimizde namazın tüm insanlar için, Hz.Adem’den günümüze kadar farz bir ibadet olduğunu görmüştük. Yine ehli kitabın da namaz ile sorumlu olduğunu, zekat ile sorumlu olduğunu defalarca zaten derslerde işlemiştik. Geçen haftalarda da zaten Hocam size İsrail’den gelen bir şey de yahudilerin yatsı namazı dışındaki rekat sayılarının bile bizdeki rekat sayılarıyla hemen hemen uyumlu olduğunu zaten biliyoruz.
Abdulaziz Bayındır: Zaten yahudiler ile süryaniler arasında bir tek fark vardır. Süryani yatsıyı 2 rekat kılıyor, yahudilerden gelen bilgi de 1 rekat. Ki bu pek mantıklı bir şey değil. Yani onların da dörder olması gerekiyor. Onun dışında bir fark yok.
Abdurrahman Yazıcı: Bu anlamda Yunus suresinin 87.ayerinde Hz. Musa ile ilgili bir ayet. Bildiğiniz gibi Hz. Musa Davud(as)’dan, Süleyman(as)’dan çok önce ve yahudileri Mısır’da Firavun’un zulmünden kurtaran bir peygamber. Ayeti okuyacak olursak şöyle: “ve evhayna ila musa ahıhi: Musa’ya ve kardeşine vahyettik”,”en tebevvea li kavmikuma: kavminiz için hazırlayın”. Yani burada kavmin için hazırlanması bir anlamda bir vakıf gibi yani tüm cemaate, herkese birden, tüm inananlara hazırlanmasını emredildiğini görüyoruz burada. Kabenin nasıl tüm insanlık için olduğu gibi yani inşaa edilen o mescidlerin de tüm insanlık veya tüm inananlar için olacağına bir işaret olduğunu görüyoruz. Mısır’da “buyuten: evler hazırlayın”,”vec’alu buyutekum kıbleten: o evleri kıble olarak kılın”, veya tabi farklı mealler, farklı tefsirlerde farklı anlamlar veriliyor. Yani evlerinizi namaz kılnacak yerler yapın veya birazdan geleceğiz, kıbleye dönük yapın gibi anlamlar veriliyor buna. “Ve ekımus salate: ve namazı dosdoğru kılın/tam kılın”,”ve beşşiril mu’minin: ve müminleri müjdele” diye vahyettiğini Allah buyuruyor. Buradaki “vec’alu buyutekum kıbleten” ifadesinin evlerinizi kıbleler yapın veya evlerinizi namazgah yapın diye çevirebileceğimiz bu ifade ile ilgili 4 tane görüş var tefsirlerde. Yani buradaki kastedilen nedir?
Abdulaziz Bayındır: Sen o görüşlerden önce şu ayeti bir anlamaya çalışalım da ondan sonra yani. O görüşler olabilir. Önce, ayet ne diyor? Ne diyor orada?
Abdurrahman Yazıcı: İnsanlar için namaz kılmaları için ve onların tamamına, malik olacakları ibadetgahlar yapılmasının emredildiğini açıkça görüyoruz.
Abdulaziz Bayındır: Tamam yani şimdi biliyoruz, bu şeyler malesef işin içerisine tarih girdiği zaman yada tefsirler girdiği zaman işin rengi değişiyor. Ama C. Hakk ne diyor? Asıl mesele bu. Diyor ki; “ve evhayna ila musa ve ahıhi: Musa’ya ve kardeşine vahyettik”,”en tebevvea li kavmikuma bi mısra buyuten”, Musa ve kardeşine ne dedik? “sizin kavminiz için”. Yani İsrailoğulları için. “Mısırda evler yapın”. Şimdi bunlar zaten Mısır’da oturuyorlar. Bunlara mesken ihtiyacı için değil ki bu. Kavminiz için evler yapın diyor. Şimdi, ilk bina ne idi? “İnne evvele beytin mud’a lin nas: insanlar için yapılmış ilk beyt”(ALİ İMRAN 96). İnsanlar için olduğu zaman oraya mesela siz camiye girerken bir yerden izin alma ihtiyacı duyuyormusunuz?
Yahya Şenol: İnsanlar için yapılması illa da insanlar oturması için değil.
Abdulaziz Bayındır: Kabe, insanlar orada otursun diye değil. Herkes rahatlıkla gelip girsin diye.
Enes Alimoğlu: O “tebevvea” kelimesinin de manası çok önemli. “Rucu” kelimesi gidip gelen.
Abdulaziz Bayındır: “Tebevvea” herzaman rahatlıkla girip çıkabilecekleri. Bak mesela ben bu Süleymaniye Vakfı’nı kurduğum ilk günde itibaren hep şu rahatsızlığı duymuşumdur: ya bir insan buraya gelmek istese kapıyı çalacak, birisinden izin alacak, halbuki öyle bir yer olmalı ki, mesela bir mescidde olsa, oraya herkes gelir. Ben Fatih camisinde vaaz ediyordum. Bakıyorum ön tarafta fazla kimse yok. Camiden çıkarken bakıyordum ki sütunların arkalarından millet gidiyor. Çünkü Abdulaziz Hoca’yı dinliyor dedirtmemek için gidiyor sutunun arkasında oturuyor. Şimdi, bu mescidler çok önemli bir şeydir. Burada ne cinsiyet farkı vardır, ne yaş farkı vardır, ne bir diploma aranır, ne şu, ne bu. Herkez rahatlıkla girer. “Lin nasi” diyor; insanlar için. Burada da diyor ki; Musa(as) ve Harun(as)’ın kavmi kime karşı tavır koyuyor? Firavun’a karşı. Diyor ki “tebevvea li kavmikuma bi mısra buyuten: kavminiz için Mısır’da evler oluşturun”. Kavminiz için evler dendiği zaman: o zaman tek bir mekan değil. Her mahalleye bir tane beyt oluşacak. Oraya herkes rahatlıkla girip çıkacak. Peki orada ne iş yapacaklar? “vec’alu buyutekum kıbleten: evlerinizi de kıble yapın”(YUNUS 87). Evleriniz için kıble yapın da denebilir. Onu şimdi anlatacak Abdurahman. Evlerinizi kıble yapınca şu olur, yani gidip geleceksiniz sizin hedefiniz olsun. Yani hep gönlünüz orada olsun. Orada toplanın, orada konuşun, orada şunu yapın, bunu yapın. Ne diyor ondan sonra? Diyor ki; ekımis salate: ve namazı tam kılın”. Şimdi Yahya’nın okuduğu ayette Bakara 127’de ne demişti(HOCA BAKARA 127 DİYOR AMA İBRAHİM 37 OLACAK) İbrahim(as)? Ben bu beyti yaptım, “rabbena li yukımus salat”. İbrahim 37’de. Namazlarını kılsınlar diye. Bak burada da aynı şeyi diyor, bu insanlar için diyor evler yapın, namazlarını kılsınlar. E peki bunlar kendi evlerinde kılmayacaklarmıydı namazlarını 5 vakit? O zaman demek ki bu ne zaman oldu? Firavun baskıyı arttırdığı zaman. Öyle anlaşılıyor ki bunların zaten mescidleri vardı. O mescidleri kapattı. Öyle anlaşılıyor. Onları kapatınca herkesin gideceği, mahalle içerisinde mescidlerin yapılmasını istemiş oluyor. Allah böyle emrediyor Musa(as)’a. Çünkü yani siz birbirinizle irtibatı koparırsanız, o zaman da bir şey yapamazsınız ki. Bu hizmetler hep birlikte yapılır. Böyle, insanları yanlız bırakırsanız kimse bir şey yapamaz. Onun için C. Hakk böyle emrediyor. Evet. “Vec’alu buyutekum ve beşşiril mu’minin: ve inananlara da müjde ver”, yani önleri açıktır, gelecekleri parlaktır. Bu Firavun’un baskısı uzun süre devam etmeyecektir diyor. Şimdi sen görüşleri söyle.
Abdurrahman Yazıcı: Bu “vec’alu buyutekum kıbleten” ifadesi ile ilgili 4 tane temel görüşün olduğunu tabiinden itibaren, sahabe döneminden itibaren görüşün olduğunu görüyoruz. Bunlarda ilki: bu evlerinizi mescidler yapın.
Abdulaziz Bayındır: Oturduğunuz evi.
Abdurrahman Yazıcı: Evet. Oturduğunuz evleri. Çünkü diyorlar, Firavun’un zulmü vardı bundan korkuluyordu. Zaten önceki ayetlerde anlatılıyor. Bu yüzden sinagoglarına gidemiyorlardı, toplu gittikleri yere. Bu yüzden “evlerinizi” yapın, artık.
Abdulaziz Bayındır: Günde 5 vakit namazın onlarda olduğunu biliyoruz. Evlerinde bunlar namaz kılmıyormuydu?
Abdurrahman Yazıcı: Kılıyorlardı tabi.
Abdulaziz Bayındır: Eee! Daha o zaman bunun bir anlamı yok. Yani birinci görüşün bir anlamı yok. Evlerinde zaten namaz kılıyorlardı.
Yahya Şenol: Ev yapın diyor zaten.
Abdulaziz Bayındır: Yeni bir ev yapın. Zaten evlerinde oturuyorlar bunlar. Siz kendinize yeni ev yapın demiyor ki.
Enes Alimoğlu: Yaptığınız ev diyor yani. “En tebevvea li kavmikuma bi mısra buyuten” diyor ya, bu evlerinizi de kıbleye doğru yapın.
Abdurrahman Yazıcı: O ikincisi.
Abdulaziz Bayındır: Yok yok, bu birinci görüşü şey yapıyoruz. Birinci görüş oturduğunuz evleri mescid yapın diyor. Böyle bir şey olmaz ki. Yani bir insan oturduğu evde zaten namaz kılar.
Abdurrahman Yazıcı: Zaten şu anda da yahudiler evlerinde kudüse bakar şekilde kılıyorlar.
Abdulaziz Bayındır: E tamam. Bu yeni bir şey değil. O zaman da yahudiler 5 vakit namaz kılmak zorunda oldukları için elbette ki evlerinde namaz kılıyorlardı. Bütün yahudiler mescide gitmiyor ki. Sonra geçen de gördük, yahudilikte kadınların cemaate gelmesi şart değil. En az 12 kişi olacak ki cemaat oluşmuş olsun. Ee? O zaman bu ne demek? Herkes gelecek olsa, zaten sayıya da lüzum yok. O zaman bu birinci görüş uygun değil. Şimdi devam edelim ikincisine.
Abdurrahman Yazıcı: İkinci görüş de, kabeye dönerek yapın mescidlerinizi gibi.
Abdulaziz Bayındır: Tabi zaten kabe o zamanın kıblesiydi. Yahya az önce söyledi.
Abdurrahman Yazıcı: Abdullah b. Abbas’tan, Mücahit’ten…
Abdulaziz Bayındır: Evlerinizi mi diyor, yoksa mescid mi diyor?
Abdurrahman Yazıcı: Mescidlerinizi.
Abdulaziz Bayındır: Zaten mescidleri kabeye doğruydu. Döndürün demenin bir anlamı yok ki. Bu da yeni bir emir değil yani.
Abdurrahman Yazıcı: Üçüncüsü de, bu şu anda döndükleri Kudüs’e doğru dönün şeklinde anlam verenler varmış.
Abdulaziz Bayındır: Bu da bir şey değil. Çünkü o zaman zaten Musa(as) Mısırda. Kudüs’teki mescidi ilk bina eden kimdi? Davud(as), onun arkasından Süleyman(as). Davud(as), Süleyman(as) Musa(as)’dan çok sonra. Nasıl oraya dönün diyecek? Şimdi bakın arkadaşlar, dikkat ediyormusunuz? Yani kuranda tefsir yapıyor adam, bütüncül bakmıyor. Yani neredesiniz Allah aşkına ya. Böyle tefsir olur mu? Niye milleti bu lüzumsuz bilgilerle meşgul ediyorsunuz ilim diye?
Abdurrahman Yazıcı: Dördüncüsü de, o evlerinizi birbirine mukabil yapın.
Abdulaziz Bayındır: Allaaah! Yani şey yapacaklar. Belediyeler ne yapıyor bugün? Kentsel dönüşüm. Kentsel dönüşüm yapın, evleriniz de birbirine yönelsin. Ya bu dördünün de bir anlamı yok. Dikkat ediyormusunuz? Bak bir tanesi ayete uygun tefsir değil. Oturmuşlar, akıllarına ne gelmişse yazmışlar. Böyle şey olur mu ya? Ondan sonra da ben demedim, falan dedi demek için falanca filancadan da nakledilmiştir diye…
Yahya Şenol: “Kıle” diyorlar.
Abdulaziz Bayındır: “Kıle” de olur, farketmez. Hani Nasrettin Hoca demiş ya; dünyanın ortadı neresidir diye sormuşlar. O de demiş; ayağımı bastığım yer.
-Yok ya!
-Aksini idda ediyorsan ıspatla.
Şimdi, falan adam söylememiştir dediğin zaman nasıl ıspatlayacaksın kardeşim? Ben söylemiştir dedim. Ne olacak?
Abdurrahman Yazıcı: Temel olarak bu 4 şey var.
Abdulaziz Bayındır: Dördünün de hiç bir kıymeti harbiyesi yok.
Abdurrahman Yazıcı: Ayeti kerimede gördüğümüz, yani Allah’ın böyle bir emir verdiği. Halka yönelik, tüm halkın namaz kılacakları şekilde yerler yapılmasının emredildiğini açıkça görüyoruz.
Abdulaziz Bayındır: Yani şimdi arkadaşlar. Her zaman bak söylüyorum. Bundan da istifade edelim. Allah mescidler yapın diyor. Mutlaka bir arada olun, birlikte olun ki bir takım iş yapın. Onun için “va’tasimu bi hablillahi cemia”(ALİ İMRAN 103) diyor. Allah’ın ipine birlikte sarılın. Öyle bölük pörçük olduğu zaman olmaz. Hep beraber. Bu bizim için de bir mesajdır. Bak görüyorsunuz, günümüz için bize bir mesaj veren bu ayetler mesajsız hale getirilmiş oluyor. Hiç! Yok ev yapın. Eee? Evleriniz birbirine baksın. Ne olacak? Yani yeni bina mı inşaa ediyorlar onlar. Yok ev yapın, kıblesi Kudüs olsun! Ya Kudüs diye bir şey yoktu ki o zaman. Ev yapın kıblesi kabe olsun! Zaten sinagoglar o tarafa dönüyordu. Yok evlerinizi mescid yapın! Ee o zamana kadar evlerinde namaz kılmıyormuydu bu adamlar? Peki ayet öyle mi söylüyor?
Tekrar ediyorum bak. Ne diyor Allah: “ve evhayna ila musa” ne zaman Allah vahyetti? Bak! “Ve kale musa ya kavmi, in kuntum amentum billahi fe aleyhi tevekkelu”(YUNUS 84) Firavun’un baskısı iyice arttıktan sonra. Evet hatta ondan önceki: “fe men amene li musa zurriyetun min kavmihi: Musa’ya kavminden bir kaç genç dışında kimse inanmamıştı”(YUNUS 83). Şimdi yaşlıların genellikle kaybedecek şeyleri olur, gençlerin fazla kaybedecek bir şeyi olmaz. Onlar hep bir şeyler düşünürler. İşte mevki kaybedecek, mevki kaybedecek, itibar. Falan adam ne der, filan adam ne der dedikleri için, Allah’ın emirlerini ikinci sıraya alırlar. Genellikle öyledir yani. İstisnalar hariç. Şimdi diyor ki burada. Niye peki büyükler inanmadı? “Ala havfun min fir’avne ve melaihim en yeftinehum: firavundan ve onun çevresindeki o güçlü ekibinden korktukları için kendilerini sıkıntıya sokar diye”(YUNUS 83). Şimdi mesela size bugün bir şey söyleyeyim. Bugün Türkiye’de paralel yapı tartışması var. Şimdi herkes başbakanın çevresinde halkalandı. Niye? Çünkü güç onun elinde. Peki o paralel yapı ihtilali başarsaydı, bugün başbakanın etrafında pervane olanların kaç tanesi onun yanına giderdi bir selam verirdi? Bak. İnsanlar güçten yana. Bunu çok iyi bilmek lazım. En güçlü olan kim? AllahTeala. Allah’tan yana niye olmuyorsunuz? Paralel din var kardeşim ya! Yıllardır bak bu paralel din. İşte bu paralel yapı dediğiniz, paralel dinin küçük bir parçasıdır. Ya Allah’a şirk koşulduğu zaman kimsenin umurunda olmuyor ama birilerine şirk koşulduğu zaman herkes onda gücü gördükleri için onun etrafında pervane oluyorlar. Eğer o paralel güç bugün iktidarı ele geçirseydi şimdi herkes onu desteklemek için bildiri yayınlayacaktı. Yanlış mı? Ama Allah’a çok şükür biz her zaman aynı çizgideyiz. Biz paralel dine karşı mücadeleyi her zaman sürdüreceğiz. Eğer o paralel yapı hakim olsaydı, biz yine aynı noktada olacaktık Allah’ın izniyle. Hiç değişmeyecekti. Aynı mücadeyi devam ettirecektik. Şimdi bak burada aynı zamanda diyor. Korkuyorlar Firavun’dan. Onun için bir gurup gençten başkası inanmadı diyor. Onları sıkıntıya sokar diye. “Ve inne firavne lealin fil ard: çünkü Firavun orada tam bir hakimiyet kurmuştu”. Güçlüydü yani. “Ve innehu minel musrifin: bir de aşırı gidiyordu”(YUNUS 83). Bir de hak hukuk tanımıyordu. “Ve kale musa: musa dedi ki”,”ya kavmi in kuntum amentum billahi fe tevekkelu: eğer Allah’a inanıyorsanız ona güvenin. “İn kuntum müslimin: eğer Allah’a teslim oluyorsanız”(YUNUS 84). “Ve kalu alallahi tevekkelna: onlar dediler ki; biz Allah’a güvendik”,”rabbena la tec’alna fitneten lil kavmiz zalimin”(YUNUS 85)
40:53. Dakikada Sorulara geçliyor.
“İnnel munafıkine yuhadiunallahe ve huve hadiuhum: AllahTeala’ya bir takım hileler yapmaya çalışıyorlar. Yani hem kendilerini Allah’a karşı, bak Allah’ı bile aldatmaya çalışıyorlar, siz bırakı insanları aldatmayı. Halbuki yani oyuna gelenler kendileri ama oyun kuruyorlar C. Hakka karşı da. “Ve iza kavmi iles salati: namaza kalktığı zaman”,” kamu kusala: tembel tembel kalkarlar”,”yuraunen nase: insanlara gösteriş olarak”. “Ve la yezkurunallahe illa kalila: ve Allah’ı az zikrederler”(NİSA 142). Yani Allah’ın emir ve yasakları akıllarına fazlaca da gelmez. Şimdi peki tembel tembel gidenler günde 5 vakit namaza giderler mi? Beş vakit niye gitsin? Bak, yatsı namazı, sabah namazı bira sıkıntılıdır yani. İnsanların çok olduğu, insanların görebileceği vakitlerdir onlar için esas olan. Dolayısıyla o hadisi şerifte namazlara sürekli devam eden ifadesi kullanılıyor. Bak tembel tembel değil, namaza sürekli devam eden kişi zevkle gider, şevkle gider. Ondan sonra diğer ayette de Tevbe suresinin 54.ayetinde de yine münafıklarla ilgili “ve la ye’tunes salate illa vehum kusala: namaza tembel tembel gelirler”, zevkle gelmezler, isteyerek gelmezler. Bakarsın herkes namaza başlamış, o daha çok kimse kendisini görsün diye biraz sağda solda bir şeyler yapar. Ondan sonra zoraki namaz kılar. Pekala belli olur o. Ama şevkle gidipte namaz kılan kişiler, o hadiste. O hadisi bir daha tekrarlasana.
Yahya Şenol: Hadiste mescidlere gitmeyi alışkanlık haline getirmil kişinin mümin olduğuna şahitlik edin diyor Peygamberimiz. Soru, münafıkları bilemeyeceğine göre nasıl olur bu diyor. Bir defa müminlerin mümin olduğuna şahitlik var burada. Münafıkların münafık olduğuna değil. Soruyu soran arkadaşımız o şekilde baksın olaya. Şimdi, Allah ne diyor? “İnnemel mu’minune ıhvetun: müminler birbirlerine ancak kardeştirler”(HUCURAT 10). Başka bir ayette diyor ki; “inne ma veliyyukumullahu ve resuluhu: sizin veliniz kimdir? Allah’dır ve Resulüdür”. Başka? “Vellezine amenullezine yukimunes salat: ve namazlarını tam kılanlardır sizin veliniz”(MAİDE 55). Şimdi ben namazlarını tam kılanları veli edineceksem nereden bileceğim onların namazlarını kılıp kılmadıklarını? Camiye benimle beraber cemaate gelirse anlayacağım ki onu kendime veli edineyim. İşte, camiye sürekli gelmeyi alışkanlık haline getirmiş kişilerin benim velim olacak müslüman olduğuna şahitlik ederim ben Resulullah’ın bu beyanına göre.
Abdulaziz Bayındır: Velim derken yanlış anlaşılabilir.
Yahya Şenol: Yani olay münafıkları münafık diye damgalamak değil. Ama belli bir takım özellikleri taşıyan adamların da imanına şahitlik etmemiz lazım ki onunla ilgili muamelelerimizde ne yapacağımızı bilelim. Resulullah’ın kastettiği bu. Yoksa tabiki bir insanın baktığınız zaman gerçek manada mümin veya kafir olduğunu anlayamayabilirsiniz. Ama zahirde bir şey ortaya koyması lazım ki ona göre de bir takım davranışlarımız olsun değil mi? Kardeş edineceğiz.
Abdulaziz Bayındır: Zannı galiple ancak anlaşılabilir.
Yahya Şenol: Mesela o mümin kadınların hicret edio gelmeleri olayı var ya Mekke’den, “femtehınu hunne: onları imtihandan geçirin” diyor Allah. Ne imtihanından geçireceğiz biz? “Fe in alimtimu hunne mu’minatin”(MUMTAHİNE 10) hee! Onların mümin olduklarını bilirseniz, anlarsanız şöyle şöyle yapın diyor Allah. Bak yani bizim de mümin olduğunu bir kişinin anlayacağımız kriterlerimiz var elimizde. Ama gerçek manada Allah bilir tabi. Bunlardan bir tanesi: kişinin camiye, cemaate sürekli geliyor olması. Resulullah’ın kastettiği bu.
Katılımcı: Hocam salon içinden bir soru geldi. Namazların rekat sayılarını Allah mı belirlemiştir yoksa Resulullah mı?
Abdulaziz Bayındır: Defalarca söyleyip duruyoruz, Resulullah(sav) önceki enbiyenın namazlarını tekrarlamıştır. O belirleyecek olsa onların namazlarını kılabilir mi? Yani Adem(as)’dan beri aynı namaz kılındığına göre bunu Resulullah belirlemiş olabilir mi? Resulullah, bunların kıldığı şekilde kılmaya devam ediyor. Adem(as)’a kim emremişti? Adem(as) nereden öğrenecek? Tabiki Allah emretmiştir. Allah’ın emrine göre kılmıştır.
Yahya Şenol: Reklam olsun diye de söyleyelüm. Bu son çıkan Kitap ve Hikmet sayısının son 4.sayısı namaz başlığı ile çıkmıştı. Orada tam bu konu hakkında müstakil bir yazı var Zeki Bayraktar Hoca’nın. Kuranın içinde resimli namaz hocası aramak diye. O yazıyı okursanuz eğer, namazın rekatlarınun, vakitlerinin kim tarafından ve ne şekilde belirlendiğini gayet net bir şekilde görebilirsiniz. Kitap ve Hikmet dergisinin son sayısı.
SORU: Salon içinden soru geldi, Sonya Hanım’ın. Bir çok namaz Şii camilerinde cemaat caminin kıbleye yönelik tarafına değil de kıbleye yönelik tarafının sağ kısmında üçgen şeklinde sopa dikilerek namaz kılarlar. Onun nedeni nedir?
Sonya Cihangir: Dümdüz yapmıyorlar da biraz kaydırıyorlar.
Katılımcı: Sağ tarafa üçgen şeklinde sopalar dizerek, herhalde o yöne namaz kılıyorlarmış.
Sonya Cihangir: Bir delili yok. Şayet şey olabilir bir adetleri var. Biraz kaydırın, Sünniler ile aynı kıble olmasın diye bir şey var.
Abdulaziz Bayındır: Kıbleyi tam tesbit edebilmek için. Sünnilerin yaptığı kıbleye güvenmemiş olabilirler. O mümkündür.
SORU: Gelen bir soru var, bu yatsı namazının vaktiyle ilgili Hocam. Yatsı namazını sizin belirlediğiniz vakitte kılıyorum. Bu yüzden cemaat ile kılamıyorum. Nitekim ramazanda sabah namazlarında olduğu gibi. Bu durumda cemaat ile namaz kılayım mı yoksa vaktiyle namaz kılmayı tercih edeyim.
Abdulaziz Bayındır: Bir kere namazı vaktinin dışına çıkarma imkanı yok. O bizim takvimimizde yazılı olan yatsı vakti bütün mezheplerin ittifak ettiği, büyük ulemasını kastediyorum sonradan gelen ulemasını değil. Kuran ve sünnetin ittifak ettiği vakittir. Namaz da vaktinin dışında kılınamayacağı için, bir kişi bulabilirse bu arkadaşımız cemaat ile kılsın. Ama bulamazsa başka çaresi de yok yani. Namazı vaktinin dışına taşıramazsın. Vaktinde kılması gerekir.
SORU: Şiiler ile ilgili soru var Hocam. Şiilerde, imam mikrofon kullanabiliyor mu?
Sonya Cihangir: Tabi.
Abdulaziz Bayındır: Bir sakıncası yok
Belki bu soru kaynaklanıyor, o zaman mukebbire ne gerek var sormak istiyor belkide. Şöyle söyleyeyim. Mesela Şiilerde cuma namazı okunuyor, iki rekat iki tane kunut yapıyorlar. O kunutta hep sürekli karıştırıyorlar. İlk rekatta rukudan sonra, obürü de rukudan önce olduğu için karıştırıyorlar, mükebbir olmasa imam cemaat uyması biraz zor olurdu. O yüzden bu şey yapılıyor. Mükebbiri ile mikrofon bulunmasında bir çelişki yok.
Abdulaziz Bayındır: Yani imam namaz kıldırırken kunut diyemiyor ama mükebbir diyor ki; kunut.
SORU: Kişi kendisinin kafir mi yoksa münafık mı olduğunu kalbine danışarak bilebilir mi?
Abdulaziz Bayındır: Evet şimdi, kişi baksın. Yani her konuda, kendisi için Allah’ın emirleri bir numaraysa mümindir. Allah öyle demiş ama bakayım bir hocam ne demiş diyorsa, o zaman kusura bakmasın hocasını Allah ile kendi arasına koymuş olur. Şu olabilir: tamam Allah böyle diyor ama acaba doğru mu anladım? O zaman tabiki hocalara soracak. O ayrı bir şey. Ama Allah’ın emri açıkça ortada iken tutar da bir başkasının emrini ona tercih ederse, o zaman o kişi yada kendi arzusunu Allah’ın emrine tercih ederse o kişi kafirdir. Kafirliğini gizliyorsa, o zaman münafıktır.