Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Euzubillahimineşşeytanirracim.Bismillahirrahmanirrahim.
Elhamdu lillahi rabbil alemin, vel akıbetu lil muttekın, essalatu vesselamu ala resulüne Muahmmedin ve ala alihi ve sahbihi ecmain.
Bugün Enam Suresini okumaya devam ediyoruz. 100. Ayetten itibaren okuyoruz. Burada Allahu Teala şöyle diyor. “Ve cealû lillâhi şurakâ” “Allah için ortaklar yaptılar.” Neyi? “el cinne” “cini” (Enam 100) Cinleri Allah’ın ortağı yaptılar. Ortak dediğimiz zaman ne anlaşılır? En az iki kişi olur değil mi? Ve hangi konuda ortaklık diye sorulur. Ticaret ortaklığı ise sermayeleri ortak olur. Ya da yetki ortaklığı olur. Herhalde hiç kimse Cenabı Hakkın ticaret yaptığını düşünmez. O zaman ne yaparlar? Allah’ın yetkisine ortak ederler değil mi? Kimi ortak ediyor? Cinleri (gözükmeyen varlıkları)… Çünkü görünen bir varlığın Allah’a ortak olamayacağını anlamak kolay… “ve halegahum” “Halbuki onların dediği bütün varlıkları yaratan Allah’tır.” Peki, Allah’ın yarattığı ile Allah arasında bir ortaklık olur mu? “ve haragû lehû benîne ve benâtim” “Allah için kestirip attılar.” Haraka, kesiyorsun atıyorsun, hiç düşünmeden, taşınmadan kestirip atıyor. Allah’ın oğulları var, kızları var diyor. Nerede? Niye yalan söylüyorsun? At gitsin. Peki, bunu nasıl kestirip atıyorlar? “biğayri ılm” “Bir bilgiye dayanmıyorlar.” (Enam 100) Neye dayanıyorsun? Bir bilgin var mı? Oğul, kız dediğiniz zaman ortak yönleri olur değil mi? Herkesin oğluyla kendisinin ortak yönü vardır. Kızının kendisiyle ortak yönü vardır. Birçok şeyleri paylaşırlar. Oğlunun-kızının birçok taleplerini anne-baba geri çeviremez. Böyle yaparak melekler Allah’ın kızlarıdır, Allah onları kırmaz, onların vasıtasıyla Allah’a ulaşacağız diye düşünüyorlar. Güzel, Allah’ın varlığı konusunda bilginiz var da meleklere nasıl ulaşacaksın ki? Hiç görüştün mü? Kestirip atıyor. Yani herhangi bir şeyi yok. Vereceği bir cevap yok. “subhânehû ve teâlâ ammâ yesıfûn” Subhane, Allah’ın uzaklığından bahsediyor. Yani “Allah onların yaptığı tanımlamalardan uzaktır, onunla bir ilişkisi yoktur ve onlardan yücedir.” (Enam 100) Ne tanımlaması yapıyorlar? Allah’ın oğlu var diyorlar. Bunu mesela kim yapıyor? Hıristiyanlar değil mi? Enes Hoca senin oğlun sana benziyor değil mi?
Enes ALİMOĞLU: Evet.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Birçok yönden… Peki, Hıristiyanlar İsa’ya Allah’ın oğlu derken ne diyorlar? İsa’nın insan olduğunu herkes kabul ediyor. Ama ne yapmaları gerekiyor? Atacaklar.
Enes ALİMOĞLU: 5:16 5:18 sn. arası anlaşılmıyor.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Ne diyorlar? Şunu söylüyorlar. İsa % 100 Allah, % 100 insandır diyorlar. Öyle bir cümle söylüyorlar ki kestirip atmanın dik alası… Katolik Kilisesi Din ve Ahlak İlkeleri kitabında bunu böyle yazıyorlar. % 100 insan, % 100 Allah… Evangelistler var. Onlarda aynı şeyi söylüyorlar. Peki, % 100 insansa geriye ne kaldı?
Enes ALİMOĞLU: 5:58 5:59 sn. arası anlaşılmıyor.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: % 100 Allah ise geriye ne kaldı? Ondan sonra da Allah ile insan arasındaki ilişkinin tek şeyi o’dur diyorlar. % 100 Allah ise ilişki nasıl oluyor? Yani dikkat ediyor musunuz? Ayette “haragû lehû” (Enam 100) kestirip atmak diyor. Çünkü hiçbir dayanakları yok ki… Yani Allah’a ait özellikleri tutup başka varlıklara veriyorlar. Onu Allah ile ortak yapıyorlar. Aslında onların dertleri o varlıkları ilah yapmak değil. Dertleri kendilerini ilah yapmak. Yani kilise ne diyor? İsa % 100 Allah’tır diyor. Peki, kilise ne? Kilise İsa’yı temsil ediyor diyorlar. Peki, İsa ile nasıl görüşeceğiz? Siz görüşemezsiniz ki biz görüşürüz. Rusya’da bir kiliseye girmiştim. Kilisenin önünde bir kapı var. Bu ne dedim. Buradan içeri sadece rahipler girer dediler. Niye dedim. Burası İsa’nın odası dediler. İsa orada oturuyormuş. Rahipler girebiliyormuş. İnsanları kandırmak için neler yapılıyor? İşte bunlar bu derece gülünç olduğu için… Allah’a karşı bu yapılır mı? Yani suç olduğu çok açık değil mi? Onun için Allah bunu asla affetmiyor.
Enes ALİMOĞLU: Peygamber (a.s) ile görüştük diyenler var. Şeyhler görüştük diyor. Müridler ona inanıyor. Görüşebilir diyor. Rivayetlerin sahih veya zayıf olması önemli değil. Şeyhimiz zaten Peygamber ile görüştüğünde rivayetlerin sahih olup olmadığını soruyor. Şeyhimiz buna doğrudur derse doğrudur diyorlar.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Bu sözü Resulullah demiş mi dememiş mi? O da şey mi… Bizim efendi hazretleri Resulullah ile görüştüğü zaman sorar. Sen böyle bir şey konuştun mu, konuşmadın mı? Bu kadar basit… Peki, nerede konuşuyor, nerede görüşüyor? Rüyada da değil. Hep böyle hayal… Hep böyle gülünç…
Enes ALİMOĞLU: Yahudilikte ne kadar hurafe varsa hepsi bize aynen aktarılmıştır.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Şu anda bizim din diye karşımızda olan yapı büyük ölçüde Hıristiyanlıktan, Yahudilikten ve bir kısmı da Orta Asya’dan, Hindistan’dan, Budistlerden, şuradan buradan gelmedir. Sık sık burada konuşuyoruz ya… Hastalık dediğiniz zaman herkes oradan kaçar. Güzel. Fakat hastalık öyle bir şeydir ki çabucak bulaşır. Ama sağlık bulaşmaz ki… İşte bunlarda aynen… Bakıyorsun bir yerde hastalık çıkmış. Birden bire bütün dünyayı sarıyor. İşte bunlarda aynı şekildedir. Din konusunda insanlar akıllarını kullanmamayı akıllılık zannediyorlar. Ondan sonra Allahu Teala burada şöyle söylüyor. “Bedîus semâvâti vel ard” “Allah göklerin ve yerin bedii’dir.” (Enam 101) Bedii ne demek? Örneksiz yaratanıdır. Mesela aynı kökten bizim dilimizde bidat vardır. Niye bidat deniyor?
Enes ALİMOĞLU: Benzeri yok.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Benzeri yok. Yani öyle bir şey Allah’ın kitabında yok, Resulullah’ın uygulamasında yok. Dinde öyle bir şey yok. İşte bunların hepsi de zaten birer bidattır. “Bedîus semâvâti vel ard” “Allah göklerin ve yerin örneksiz yaratanıdır.” (Enam 101) Bakın siz onları anlamaya çalışıyorsunuz. Yani yerlerde küçücük bir şeyi anlayabilmek için bir ömür harcıyorsunuz. Her defasında şaşkınlığınız artıyor. Bakıyorsunuz ki burası insan dolu… Güzel… Ama Allahu Tealanın bir Bedii sıfatı var, bir de Bari sıfatı var. Evet, insan olarak hepimiz birbirimize benziyoruz. Başlangıçta benzerimiz yokmuş, yaratmış ama hepimiz birbirimize benziyoruz. Ama Allah öyle yaratıyor ki hiçbirimizin vücut yapısı diğeriyle aynı değil. Parmak izi, ter bile… Saç teli… Yani polis adamın el izini bir yerde buluyor. Adamı yakalıyor. Niye? El izi ne olacak? Başkasında yok ki… Saçının telini bulup yakalıyor. Peki, sen bunu biliyorsun. Bunu yaratanın benzeri olur mu hiç? Bunu yaratan bir şeye benzer mi? Aklını çalıştırsana… Sonra düşünün diyor. “ennâ yekûnu lehû veleduv” “Onun nasıl çocuğu olabilir.” “ve lem tekul lehû sahıbeh” “Onun eşi yok ki…” Karısı yok. Hiçbirinizde demiyorsunuz ki falancada Allah’ın karısıdır. O olmayınca nasıl çocuğu olacak? Yaratır. Her şeyi yaratır o ayrı konu… “ve halega kulle şeyé’” “Her şeyi o yaratmıştır.” Ne var, ne yok… Hepsini yaratan odur. “ve huve bikulli şey’in alîm” “Her şeyi bilen odur.” (Enam 101) İnceden inceye her şeyin ayrıntısına kadar her şeyi biliyor. Mesela daha önceki derslerde okumuştuk. Allahu Teala bizim bilmediğimiz şeylerin tamamını Allah biliyor. Bir yaprak düştüğü zaman biliyor. Sadece bilmesi yetmiyor. Bir yerde bir de kaydını da tutuyor. Bu kadar muazzam bir şey…
“Zâlikumullâhu rabbukum” “İşte sizin sahibiniz olan Allah bu…” (Enam 102) Hepinizin sahibi var. Hiçbiriniz sahipsiz değilsiniz. Sizin sahibiniz her şeye gücü yetendir. Her şeyi en ince ayrıntısına kadar bilendir. O zaman siz akıllı olun da hiçbir şeyi ona benzetmeyin. Siz ona tam teslim olun. Bırakın onu, bunu… “lâ ilâhe illâ hû” “Ondan başka ilah yok.” (Enam 102) Enes hoca ilah ne demek? Yani kayıtsız şartsız… Yani itiraz etmeyeceksin.
Enes ALİMOĞLU: İçten gelerek…
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Samimiyetle Allah ne demiş? Şunu yapın demiş. Niye ama derler. Bu devirde bu olur mu dediğin zaman ne yapmış olursun? İsyan etmiş olursun. O zaman onu ilah saymıyorsun. Başkasını da ilah sayıyorsun. O zaman ilah hiç düşünmeden kabul etmektir. “O demişse tamam” demektir. Sadece o demiş mi dememiş mi biz onu araştırırız. Hikmetini araştırabiliriz. Ya rabbi mutlaka boşuna bir emir vermez. O ayrı bir konu… Ama anlasak da anlamasak da o emre uyarız. “Ondan başka ilah yok.” Yani ondan başka hiç kimseye kayıtsız, şartsız boyun eğmeyeceksiniz. Sadece ona… “hâligu kulli şey’in fağbudûh” “Her şeyi yaratan o… Ona kulluk edin.” Onun kulu olun. Başkasına kul olmayın. Sadece onun kulu olun. “ve huve alâ kulli şey’iv vekîl” “O her şeye vekildir.” (Enam 102) Vekil ne demek? Enes Hoca vekil ne demek olur?
Enes ALİMOĞLU: Yapılan her işi çekip çevirme yetkisi elinde olan…
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Bütün yetkiler onun elinde… O zaman niye sen başkasına kul olacaksın ki? Her şey onda… Yaratmada onda, yönetme de onda, yaşatmada onda… Daha ne?
“Lâ tudrikuhul ebsâru ve huve yudrikul ebsâr” “Lâ tudrikuhu” “Onu kavrayamaz.” “el ebsar” “basiretler” (Enam 103) Yani çok ileri görüşlü bir adam, çok üstün bir kavrayışı var. Böyle bir şeyi araştırdığı zaman enini, boyunu, en ince ayrıntısına kadar araştırır ve ortaya tam koyar. Bu basirettir. Sen ne kadar basiretli olursan ol, dünyanın bütün basiretleri bir araya gelse de Allah’ı kavramak mümkün değil. Çünkü Allah’ı benzetebileceğiniz bir şey yok. Ama ne olur? Allah’ın gücünü anlarsınız. Allah’ın kudretini anlarsınız, ilmini anlarsınız ama kendisi nasıl acaba… Allah’ı kendi kafanıza göre tanımlamaya çalışmayın. “Ama o bütün basiretleri kavrar.” Onun bilgisinden dışarıya kalan… Ne kadar ileri görüşlü şu bu falan… Allah onların hepsinin en ince görüşlerini kavrar. “ve huvel lâtîf” “O latiftir.” Yani inceden inceye, en ince ayrıntılara kadar girer. “el habir” “her şeyden haberdardır.” (Enam 103) Onun haberi olmadan hiçbir şey olmaz. Siz böyle bir şeyi nasıl kavrayacaksınız ki? Bir anda katrilyonlarca olay olacak, hepsinden haberi olacak, hepsini en ayrıntılarına kadar bilecek. Böyle bir varlığı siz nasıl hayal edebileceksiniz ki? O zaman biz Allah’ı nasıl kavrarız? “Gad câekum basâiru mir rabbikum” “Size rabbinizden basiretler geldi.” Basiret ne oluyor? Yani Allah’ı tanıyabileceğimiz deliller var. Yani Allah “rabbinizden geldi” (Enam 104) dediği zaman kendisini kim tanıtmış olur? Allah’ın kendisi tanıtmış olur. Onunda dengi yok. Öyleyse Allah’ı kimden öğreneceğiz? Allah’tan öğreneceğiz. Başkasından değil. Onu da kendi kitabından… Tabi indirdiği kitaptan… Yarattığı kitaptan da öğrenmeye çalışırız ama asıl olan bilgiler indirdiği kitapta olduğu için esas olan budur. Yani diğerlerinde Allah’ın gücünü öğreniriz, kudretini öğreniriz, her şeyi yaparız. Bir gün bir arkadaşla beraber yıllar önce büyük bir spor takımının antrenörlerinden birisiyle beraberiz. O arkadaşımız “hocam bu Allah’a inanmaz” dedi. Beraber çay içiyoruz. “Bende bunun Allah’a inanmadığına inanmam” dedim. Üç kişiyiz. Dördüncü kişi yok. “Ya tabi inanıyorum ama bir türlü zihnimde şekillendiremiyorum, hiçbir şeye benzetemiyorum” dedi. Aynen böyle söyledi. “Sen Allah’ı hiçbir şeye benzetemezsin ki… Sen düşün. Senin vücudun üzerindeki bir hücrenin akıllı olup da seni tanımaya çalıştığını düşün. Seni tanıyabilir mi” dedim. Hiç mümkün değil. Öyle değil mi? Senin hücrenle senin vücudun arasındaki kıyaslamaya hiçbir şekilde uymayacak olan bir Allah… Ne olursun? Sen onu işaretlerle… “Of be işte böyle desene şimdi rahatladım” dedi. Demek ki adam hep Allahu Tealayı düşünüyormuş. “femen ebsara felinefsih, ve men amiye fealeyhâ” “Kim görürse kendisi için görür.” (Enam 104) Allah ayetleri söyler. Allah’ı ayetlere göre de tanımlayabilirsin, kafana göre de tanımlayabilirsin. Ayetlere göre anlarsan bunun faydasını sen görürsün. Kafana göre yapar da körlük edersen… Öbürlerinin yaptığı gibi “tabi ki Allah var, bir…” Yani Katolik kilisesine gittiğimiz zaman onun Başbakanı bizde de tanrı inancı tektir dedi. Nasıl tek dedim. Çok kutsal üçlü birlik dedi. Nasıl üçlü birlik oluyor dedim. Biraz dalga geçer gibi sorunca konuyu değiştirdi. Çünkü savunmaları mümkün değil ki… Bunu savunabilirler mi? Kuranı Kerim’de basiret kelimeleri var. Basair kelimeleri birçok ayeti kerimede geçiyor.
Bugün bizim en genç misafirimiz… Bunlarında yetişmesi lazım, Allah nasip ederse… Kendilerini yetiştirecekler. Ahmet Taha TEKİN’i bu konuda dinleyelim. Bakalım neler yaptı? Ama sakın benim gibi yapma ha… İmam Hatipte talebeyken bizim köyde gel bir vaaz et dediler. Kürsüye çıktım. O duayı ezberlemiştim. Ondan sonra muhterem müminler dedim. Gerisi yok. Birkaç kere öyle dedim. Başka hiçbir kelime aklıma gelmiyor ki… Mecburen kürsüden indim. Bu öyle değil.
Ahmet Taha TEKİN: Muhterem müminler… Basair basiretin çoğulu… Kuranı Kerim’de birçok yerde geçiyor. Genel olarak basiret kelimesinin anlamı; kişinin hakikatleri anlamasını sağlayan yeteneği… Buna basiret deniyor. Çoğulu basair şeklinde geliyor. Kişinin hakikatleri anlamasına vesile oldukları için Kuran’da ayetlere de basiret anlamında basair yani basiretler şeklinde bir anlam kullanılıyor. Basair kelimesi Kuran’da beş yerde geçiyor. Dört ayette indirilmiş ayetler anlamında, bir tanesinde de mucize anlamında kullanılıyor. Kısaca bu ayetleri…
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Mucizelerde aslında ayet… Niye ayet? Çünkü Allah’tan başkası yapamaz ki onları… Sadece Allah yapar.
Ahmet Taha TEKİN: Birincisi biraz önce hocamın okuduğu Enam Suresinin 104. Ayeti… Zaten bunu okumuş olduk.
İkincisi Araf Suresinin 203. Ayeti… “Ve izâ lem teé’tihim biâyetin gâlû lev lectebeytehâ” “Onlara bir ayet getirmediğin zaman derleseydin ya derler.” “gul innemâ ettebiu mâ yûhâ ileyye mir rabbî” “De ki ben rabbim tarafından bana vahyedilene uyarım.” “hâzâ besâiru mir rabbikum” “Bunlar rabbinizden size gelen ayetlerdir.” (Araf 203) Yani basiretler şeklinde burada geçti.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Yani gerçeği bütün çıplaklığı ile gösteren şeylerdir. Demek ki siz doğruları kavramak istiyorsanız yapacağınız şey Kuran… Kuran’dan hareket etmektir. Gerçekleri bütün çıplaklığı ile gösterir.
Ahmet Taha TEKİN: “ve hudev ve rahmetul ligavmiy yué’minûn” “Bir de inanıp güvenen bir topluluk için yol gösterici ve bir ikramdır.” (Araf 203)
Bir diğer ayet Casiye Suresinin 20. Ayeti… “Hâzâ besâiru linnâsi” “Bu bütün insanlara gerçekleri gösterir.” “ve hudev ve rahmetul ligavmiy yûgınûn” “İkna olmuş bir topluluk için ise bir rehber ve ikramdır.” (Casiye 20) Burada da aynı şekilde, aynı anlamda geçti.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Burada bütün insanlık için diyor. O zaman bu ayete göre ne gerekiyor? Demek ki insanlara doğruları neyle göstermemiz gerekiyor? Kuranı Kerim ile göstereceğiz. Çünkü bu Kuranı Kerim ne kadar Allah’ın ayeti ise sende o kadar Allah’ın ayeti değil misin? O zaman iki ayet arasında bir uyuşmazlık olur mu? Mümkün değil. O zaman kişi ister Mekke’de doğsun, ister kutup bölgesinde doğsun, ister dünyanın neresinde doğarsa doğsun. Anası babası ister dünyanın en dindar adamı olsun, ister en büyük din düşmanı olsun. Fark etmez ki… Herkes kendi kararıyla hareket edecek.
Ahmet Taha TEKİN: Bir diğer ayet Kasas Suresinin 43. Ayeti… “Ve legad âteynâ mûsel kitâbe mim bağdi mâ ehleknel gurûnel ûlâ besâira linnâsi ve hudev ve rahmetel leallehum yetezekkerûn” “Önceki nesilleri yok etmemizden sonra bu insanlar doğru bilgilerini kullansınlar diye Musa’ya kitap verdik. İnsanlara gerçekleri gösteren, kılavuzluk eden ve ikram olan o kitap…” (Kasas 43)
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Demek ki basiret kelimesi sadece Kuran’ın ayetleri değil önceki ilahi kitapların ayetlerini de kapsıyor. Zaten bizim bu kitaplar arasında ayrım yapmaya hakkımız var mı? Yani biz diyebilir miyiz ki, Tevrat şöyle değildir, İncil böyle değildir. Musa’ya inen İncil yerine Petrus’un, Pavlus’un yazdıklarını İncil sayanlar… Onlar ayrı bir konu… Belli zaten adını değiştiriyorlar. Ama Allah’ın kitabıysa oradaki ayetlerin hepsi Kuran’daki basiret neyse odur değil mi? Değişen bir şey var mı?
Ahmet Taha TEKİN: Son ayet… Bu da mucize ile ilgili yani mucize anlamında basair kelimesi kullanılıyor. İsra Suresinin 102. Ayeti… “Gâle legad alimte mâ enzele hâulâi illâ rabbus semâvâti vel ardı besâir” “Musa dedi ki çok iyi bilirsin ki bunlar birer gösterge (mucize) olarak indiren göklerin ve yerin rabbinden başkası değildir.” “ve innî leezunnuke yâ fir’avnu mesbûrâ” “Bak Firavun bana göre sen davanı kaybetmişsin.” (İsra 102) Burada da mucize anlamında kullanıldı.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Muhteşem bir şey değil mi? Firavun sen kaybettin diyor. Bunu söyleyen kim? Musa (a.s)… Maddi olarak düşündüğün zaman hiçbir gücü yok. Firavun çok güçlü… Ama bakın Allah’ın ayetleri insana ne kadar güç ve kuvvet veriyor ki Firavuna sen kaybettin diyor. Hakikaten kaybetmiş. Niye? Çünkü Firavun yalan söylüyor. Firavun çok iyi biliyor ki Musa (a.s) Allah’ın elçisi… Bu da Neml Suresi 14. Ayette bildiriliyor. “Ve cehadû bihâ” “Firavun ve ailesi Musa’nın (a.s) gösterdiği basair (mucizeler) karşısında bile bile inkar ettiler.” (Neml 14) Cahd ne demek?
Enes ALİMOĞLU: 29:09 29:14 sn. arası anlaşılmıyor.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Yani içinde doğru olduğunu biliyorsun, ağzınla tersini söylüyorsun. Ona ne diyoruz? Yalan söylemek diyoruz değil mi? Yani içimde doğru ama yok böyle değil diyorsun. Hâlbuki Firavun ve ailesi çok kesin biliyor ki Musa (a.s) Allah’ın elçisidir. Peki, niye yalan söylüyorlar? “zulmev ve uluvvâ” “yanlış yaparak ve üstünlük bizde kalsın.” (Neml 14) Üstünlük bizde kalsın iddiası kimindi?
Enes ALİMOĞLU: Şeytan…
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Şeytan… İblis onun için Adem’e (a.s) secde emrini yerine getirmemişti.
Allahu Teala yukarıda Allah’a ortak koşma olayını vurguladı ki bu Cenabı hakkın asla affetmeyeceği şeydir. Yani seni o yaratsın, her şeyini o versin, bütün imkanlar onun tarafından verilsin… Sen tut başkasını onun yerine koy. Olacak şey mi? Buna da endad deniyor, nidd deniyor. Bu konuda da Fatih hocayı dinleyelim.
Fatih ORUM: Hocam dersin başında İsa (a.s) örneğini verdi. İsa (a.s) bir insan… Bir beşer… Zaten bu inkâr edilemez. Hıristiyanlarda beşer yönünü söylüyorlar. Biraz önce hocam % 100 insan dediklerini söyledi. Zaten nidd kelimesi de birbiriyle iki şey arasında hem muhalefet hem de benzerlik ilişkisi kurmak, yapıyı böyle yapmak… Yani evet insan ama… Benzer şeyi bugün Muhammed (a.s) içinde yapıyorlar. Evet, beşer, insan bunu inkar etmiyoruz. Kuranı Kerim zaten bunu söylüyor. Ama bir de şu var ki bir de böyle bir özelliği var diyerek esasında, özünde Allah ile asla bir tutulamayacak bir özelliği de yaparak, söz konusu ederek bir yapı oluşturuyorlar. Kuranı Kerim buna endad diyor. Kelimenin kökü nidd… Nidd şeklinde Kuranı Kerim’de geçmiyor ama altı yerde endad diye geçiyor. Altısında da esasında, özünde aykırı…
Enes ALİMOĞLU: Yok özünde birlik, fiilde aykırılık…
Fatih ORUM: … aykırılık ifade eden bir birliktelik… Yani Allah ile aslında asla bir arada düşünülemeyecek bir şeyi Allah’ın karşısına konumlandırıyor. Bunun Allah ile böyle bir benzerliği var diyor. Böyle bir mümaselet (yakınlığı) var diyerek konumlandırıyor. Yani esasında bir kurgu… Kuranı Kerim’de endad kelimesi insanlarda bir algı oluşturmak için yapılmış bir kurguyu ifade ediyor.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Az önce Müslümanlar Muhammed (a.s) ile ilgili de şey yapıyorlar dedin. Nasıl yapıyorlar da Muhammed’i (a.s) Allah’a ortak yapıyorlar?
Fatih ORUM: Bunun bizim en bilindik yönü dinde Muhammed’in (a.s) kanun koyucu ilan edilmesidir. Yani Kuranı Kerim’de pek çok hüküm var, Muhammed’in (a.s) açıklamaları olmadan bu açıklanamaz, anlaşılamaz, uygulanamaz diyorlar. Dahası Kuranı Kerim’de pek çok hükmün ortadan kaldırıldığını yine biz Muhammed’in (a.s) uygulamaları ile görüyoruz. Allah’ın bile teşri kıldığı, hükme bağladığı şeyleri kaldırma yetkisi ve çok daha ötesi Kuranı Kerim’de yer almayan bir takım hükümleri koyma yetkisi… Yani Allah bir takım konularda herhangi bir şey söylememiş, o yetkiyi Muhammed’e (a.s) devretmiş. Böylelikle ona öyle bir konum veriyorlar ki aslında ortada gibi ama kitabında üstünde…
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Sen söyleyince aklıma geldi. Kuranı Kerim’e göre zina edenlerin cezası nedir?
Fatih ORUM: Celde…
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Celde yani kırbaç… Celde cild kelimesinden kaynaklanıyor. Kırbaç… Kırbaç ile vurduğunuz zaman vücudu acıtır. Ama sopayla vurmak gibi kalıcı iz bırakmaz. Sadece acı verir. Zina eden kişi niçin zina eder? Zevk almak için… O zevkinin cezası… Hür insanların cezası 100 celdedir. Eğer esirler zina ederse yarısı diyor. O da 100 celdenin yarısı 50 celde eder. Nebimizin eşleri zina edecek olsalardı iki katı ceza verilir diyor. O da 100 celdenin iki katı 200 celde eder. Nur Suresinin hemen 1. Sayfasında bir kişi eşinin zina ettiği iddiasında bulunacak olsa, elinde de delil olmasa o cezayı kaldıracak ona karşı onun sözlü beyanına karşı eşi de sözlü beyanda bulunarak kurtulabiliyor. Neden kurtuluyor? Celde cezasından… Kuranı Kerime baktığınız zaman celde cezası dışında bir ceza var mı? Yani zina cezası bu… Peki, mezheplerden hangisi bunu kabul ediyor? Hiçbiri… Bir tane var mı? Neye dayandırıyorlar? Güya Resulullah “benden alın, benden alın. İşte Allahu Teala bir yol açtı” demiş. Yol açma da ne? Gerçekten çok gülünç değil mi? Allahu Teala Nisa Suresi 15. Ayette “Kadınlarınızdan zina suçuyla gelenlere dört şahit getirin. Eğer şahitlik ederlerse ev hapsinde tutun” diyor. Ne zamana kadar? “Ya bunlar ölünceye kadar ya da Allah bir yol açana kadar…” (Nisa 15) Bir yol açma derken ne anlarsın? Affetme, şu bu falan değil mi? Ev hapsinde olan bir hanıma müjde müjde deseler. Ne oldu der. Yol açıldı. Ne var? Taşlanarak öldürüleceksin. Ne der? Resulullah bunu yaptı. Allah bir yol açana kadar diyor. Ayeti indiriyor. Ama bu kimsenin umurunda değil. Bu sözle ayetler ortadan kaldırılıyor. Bu nedir şimdi? Endad değil mi? İşte Resulullah’ı ilahlaştırma… Ama bunu yapmayan bir tane mezhep yok. İslam aleminin acı halini görüyor musunuz? Bugün hep şey diyorlar. Müslümanlar niye böyle? Kardeşim elinde Kuranı Kerim olan sadece sizsiniz. Allah’ın kitabı var. Yaptığınız işe bakın.
Peki, bir şey daha söyleyeyim. Hıristiyanlar ahirette İsa’nın (a.s) kendilerini kurtaracağına inanırlar. Peki, Müslümanlar inanıyor mu? Ne diyorlar?
Fatih ORUM: Şefaat edeceğini söylüyorlar.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Allah’a rağmen değil mi? Allah mahşerde şefaat yok diyor. Ama mezheplerin tamamı ne diyor?
Fatih ORUM: Şefaat var diyorlar.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Adı ne? Şefaatı uzma yani en büyük şefaat… Şimdi bir de ilahilerini de okuyorlar. Gel şefaat eyle kemter kuluna… Enes Hoca, insan kimin kulu olur?
Enes ALİMOĞLU: Allah’ın…
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Sadece Allah’ın kulu olur. Farsça olan kemter ne demektir? Çok kötü demektir. Hani Türkçede kem söz denir ya… Kemter onun ismi tafdili yani en kötü… En kötü durumdaki kuluna gel şefaat eyle deniyor. Bunlar kimin kuluymuş? Muhammed’in (a.s) değil mi? Peki, şefaat eyle derken kimden kurtaracaklar? Allah’tan… Allah’tan kurtarması için daha güçlü olması gerekmez mi?
Enes ALİMOĞLU: İbadet dendiğinde sadece belli bir resmiyetleri eda etmek diye anlayıp ahkamı geldiğinde o ahkama olduğu gibi boyun eğmeyi ibadet içerisinden çıkardığı için bir süre ilave hükümler konulmuş. Ona da İslam ahkamı denilmiş. Mesela baştan baktığımızda burada ayette “hâligu kulli şey’in fağbudûh” “Her şeyin yaratıcısıdır. O’na kul olun.” (Enam 102) Allah her şeyin yaratıcısıysa her şeyin yaratıcısı olma vasfı Allah’tan başka hiç kimse yok. İbadet dediğimiz şey sevgi, saygı ve 38:53 sn. anlaşılmıyor. itaat… Bu üç şey birleştiğinde ibadet oluyor. Bu Allah’tan başkasına olmaz. 39:00 sn. anlaşılmıyor. baktığımız zaman şirk ve hurafeler İslami akide haline gelmiş. 39:05 sn. anlaşılmıyor. baktığımız zaman bidatler İslam ibadeti haline gelmiş. Ahkama baktığımız zaman Kuran’da esası olmayan şeyler ahkam haline gelmiş. Mesela Ramazan hutbelerinde dinliyoruz. Sanki ayet okuyormuş gibi çok zevkle, tecvitle okuyor. 39:22 39:26 sn. arası anlaşılmıyor. “Allah size bu ayın orucunu farz kıldı, bende bunun kıyamını kanunlaştırdım” diyor. 39:34 sn. anlaşılmıyor. Yani Allah’ın yanında ikinci bir ilah gibi… Mesela Mekke’de şimdi bir kitap gördüm. “Namazların farzlarını kılmadığın zaman Allah sana gazap eder, öfkelenir. Sünnetleri kılmadığın zaman kıyamet günü Peygamber (a.s) sana küser” diyor. Yani sanki (neuzubillah) “Allah orada oturmuş gidiyor farzı kıldın mı? Tamam, benle işin bitti. Allah ile hesabı bitenler bana gelin diyor. Sünneti kıldın mı? Hayır. İki tane tokat atıp gönderiyor.” Böyle bir şey yani… 40:08 40:10 sn. arası anlaşılmıyor.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Tokat atıp cehenneme gönderiyor.
Enes ALİMOĞLU: Onun için bugün öğle namazı kaç rekat dendiği zaman 10 rekat demeyen yanlış söylemiş oluyor. Yani o önündeki ve sonundaki revatip sünnetler dediğimiz namazları kılanlar sevap kazanır, kılmayanlar günahkar olmaz. Ama onu kılmayanlar eksik bir şey hissettiği zaman bu şeytanın vesvesesi oluyor. Böyle bir şey var. Yani tüm ibadet, ahkam, akide bu sahada böyle bir şey eklendiği için bunlar İslam inancı, İslam ibadeti, İslam ahkamı diye anlaşıldığı için Kuran’da birkaç ayette müminlere vaat edilen izzet, ğalebet, zafer… Hiçbirisi şu anda yok. Bundan ibret almamız lazım.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Adam bir de nasıl olsa yırtarım diyor. Müslümanlarda her türlü pislik oluyor.
Enes ALİMOĞLU: 41:11 41:12 sn. arası anlaşılmıyor. Ben yeni geldiğimde bizim bazı hemşeriler “hocam namaz kılamadık ama ahirette hallettik” diyorlardı. Nasıl hallettiniz? Fethullah Gülen’e para verdik. O da bizim işimizi halledecek diyorlardı. Böyle diyorlardı.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Dün birisi buraya gelmişti. Mahmud Efendiyi çıkarıp gösteriyorlar ya böyle… Adam zaten ölmüş. 150 yıllık ibadetten daha sevapmış.
Mahmud Efendi bana şöyle demişti. Cübbeli ve onun en tepedeki adamları da vardı. Cübbeliyi tanıdığınız için ondan bahsediyorum. Yoksa tüm tepe adamlarının yanında… Elini alnına koydu. “Meşayihin alnı miratı ilahidir. Oraya bakan Allah’ı görür” dedi. Mirat, ayna demektir. Oraya baktın mı Allah’ı görecekmişsin. Yani bu derece insanları kandırıyorlar. “İyyake nağbudu ve iyyake nesteîn” “yalnız sana kulluk ederiz, yalnız senden yardım dileriz” (Fatiha 5) ayetini okuyunca “sen ne dersen de biz inanıyoruz ki Allah ile bizim aramızda evliyayı kiram ve 42:41 42:42 sn. arası anlaşılmıyor. hazeratının ervahı vardır (evliya ve şeyhlerin ruhları vardır) Onlardan istianede bulunur, istimdad ederiz (onlardan yardım ister, onlardan medet umarız” dedi. Bende ona sen müşriksin dedim. Yani düşünün en tepe adamlarının yanında… Korkup geriye doğru gitti. Hepiniz birer ilah olmuşsunuz dedim. Bizim karşımızda secdeye kapansınlar demiyoruz ki dedi. İşte az önce Enes Hocanın anlattığı… İbadet demek kayıtsız, şartsız kulluk demektir. Siz bunu istiyorsunuz. Şeyhin karşısında mürid gassalın elinde meyyid gibidir (ölü yıkayanın elinde ölü gibidir) diyorsunuz. Ne yapalım? Tabi bu imtihan… Herkes kaybedebilir ama biz diyeceğiz ki ben asla kaybetmeyeceğim.
Ayeti kerimeye devam edelim. “Gad câekum basâiru mir rabbikum” “Rabbinizden size basiretler geldi.” Yani gerçeği gösteren ayetler… “femen ebsara felinefsih” “Kim görürse kendisi için görür.” “ve men amiye fealeyhâ” “Kimde körlük ederse kendi aleyhine…” “ve mâ ene aleykum bihafîz” “Ben sizin üzerinizde koruyucu değilim.” (Enam 104) Resulullah koruyucu değilse biz hiç olamayız. Biz sadece insanları uyarırız. Başka yapacağımız bir şey yok.
“Ve kezâlike nusarriful âyâti” “İşte böylece ayetleri inceden inceye (bütün açıklığı ile) anlatıyoruz.” “ve liyegûlû deraste” “Desinler ki sen bunu bir yerden öğrenmişsin.” Bu kadar bilgi nereden ya? Çok ayrıntılı bir şekilde… “ve linubeyyinehû ligavmiy yağlemûn” “Bilenler topluluğu için bunu açıklayalım diye…” (Enam 105)
“İttebiğ mâ ûhiye ileyke mir rabbik” “Rabbinden sana vahyedilen neyse sen ona uy.” (Enam 106) Bu emir kime veriliyor? Muhammed’e (a.s) değil mi? Onun şahsında aynı şekilde bize de emir veriliyor.
Enes ALİMOĞLU: 45:46 45:54 sn. arası anlaşılmıyor.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: İbadetin bu… Allah ne demişse onu yapacaksın. “lâ ilâhe illâ hû” “Ondan başka ilah yoktur.” “ve ağrıd anil muşrikîn” “Bu müşriklerden (Allah’ın yetkisine başkalarını ortak edenlerden) yüz çevir.” (Enam 106) Onun için biz bu dünyada… Mesela sen ondan yüz çevirdiğin zaman o da senden yüz çevirecek. Birbirinizi terk edeceksiniz. Bunun adı Arapçada hicret değil mi?
Enes ALİMOĞLU: Evet.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Allahu Teala Bakara Suresinde “İnnellezîne âmenû vellezîne hâcerû” “İnanan ve karşılıklı birbirini terk edenler” (Bakara 218) diyor.
Enes ALİMOĞLU: 46:33 46:47 sn. arası anlaşılmıyor.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Dolayısıyla burada şu var. Siz doğru yola girdiğiniz zaman çevrenizi kaybedersiniz. Bunu çok iyi bilin. Etrafınızda kimse kalmaz. Bu da bizim için imtihandır. Onun için dikkat ederseniz insanların hep daha çok olsun, daha çok olsun diye arzuları vardır. Bu arzuyu Allah için baskı altına aldığın zaman “doğrular esastır, Allah ne demişse o” dediğiniz zaman iş değişir. Mesela hepinizde bilirsiniz. “Allah benim kiminle evleneceğimi biliyor mu, bilmiyor mu?” Geçtiğimiz Cumartesi günü birisi buraya geldi. İçeride oturduk. Sen bunu niye diyorsun dedi. Bunu ben demiyorum ki, bunu Allah diyor dedim. Bana düşen Allah’a inanmaktır. Allah’ı benim tanımlama yetkim yok. Ama Allah olmuşu, olacağı bilmez mi dedi. Allah kainatı insanları imtihan etmek için yaratmış. Madem sen bilebilir diyorsun ya şimdi şu anda bana sorduğun sorular, alacağın cevaplar bunlarda eskiden belli, değiştirebilir misin? Hayır. O zaman çek git dedim. Niye gelip soruyorsun ki? Niye beni düzeltmeye çalışıyorsun ki? Enes Hoca hatırlıyor mu bilmiyorum ama Fatih hatırlayacaktır. Yine buraya birisi geldi. Arapça bilen bir adam… Allah’tan basiretler geldi diyor ya… Ali İmran Suresinin 142. Ayetini okuduk. “Em hasibtum en tedhulul cennete” Yani burada Allah bilir, Allah’ın önceden bilgisi vardır falan da bu ayeti okuduk. “Siz cennete gireceğinizi mi hesap ettiniz?” “ve lemmâ yağlemillâhullezîne câhedû minkum” “Allah henüz içinizden kimin cihad ettiğini öğrenmedi.” (Ali İmran 142) Hanginiz cihad ediyor? Cihad ne demek? Yani Allah yolunda canını da ortaya koyacak şekilde mücadeledir. Konya’ya gittik. Şey yapmışlar. Konya’ya geldiğinizi kimseye ilan etmeyin dediler. Gittik ki böyle bir 40-50 kişi toplanmış. Bizi şey yapmaya bu konuda hazırlanmışlar. Çoğu da Hoca… Ayetleri okuyorum. Orada birisi şöyle diyor. Ben öyle Allah’a inanmam diyor. İnanma… Burada dediler mi? Ne demişti?
Fatih ORUM: Ayet okuma demişti.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Burada “ve lemmâ yağlemillâh” “Allah bilmedikçe…” (Ali İmran 142)
Fatih ORUM: Bilmeyen Allah’a inanılır mı dedi.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Bakın Arapça bilen birisi… Bizimle tartışmaya gelmiş. Allah’ın ayetini okuyoruz. İnanmam diyor. İnanma… O zaman mesele şu… Enes Hocanın da anlattığı gibi… Bizim geleneksel yapımız her şeyi berbat etmiş vaziyettedir. İnşallah önümüzdeki hafta o ayet sebebiyle bu konunun ayrıntılı bir şekilde açıklamasını yaparız. Gerçekten işimiz çok sıkıntılı… Allah yardımcımız olsun. Bu bölümü bitirmiş olalım. Enes Hoca senin söyleyeceğin bir şey var mı?
Enes ALİMOĞLU: Şimdi bu her konudaki… Mesela şirk, hurafe, İslam inancı, İslam ahkamı dediğimiz şeyler konusunda zaten kitaplarda yazılı şu an… Şu anda mevcut günümüzde gördüğümüz şeyler kitaplarda var. Mesela bizim memlekette, Doğu Türkistan’da medreselerde okutulan ve çok kutsal olduğuna inanılan vaazlarda hocaların eline alıp 51:15 51:17 sn. arası anlaşılmıyor. okunan kitap var. Muhaddis kitabıdır. 51:20 51:26 sn. arası anlaşılmıyor. Orada ziyaretil kubur (kabir ziyaretleri) babında 51:30 51:37 sn. arası anlaşılmıyor. Neredeyse hiç alakası yok. 51:40 51:41 sn. arası anlaşılmıyor. hadiste şöyle deniyor. Rivayete göre resulullah şöyle demiş. 51:46 51:48 sn. arası anlaşılmıyor. “Sizlere kabir ziyaretini nehyetmiştim (yasaklamıştım) şimdi ziyaret edebilirsiniz.” Yani tevhid inancı kalbinize tam yerleşmedi, ziyaret etmeyin demiştim, şimdi o yasak kalktı demiş. Onun çevresinde hiç alakası yok. Kim hayatında ondan yardım istemişse o öldükten sonra da yardım istenir. Şimdi ben Fatih Hocaya şu suyu bana verir misin diye yardım istesem o öldükten sonra da kabrine gidip yardım istenebilecekmiş.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Bir bardak su ver diyebilirsin yani…
Enes ALİMOĞLU: Evet diyebilirmişim. Böyle demektir. Yani bu en küçük hurafeler bile kitaplarda var. 52:25 52:30 sn. arası anlaşılmıyor. Ondan sonra hiç durmadan rivayetleri okuyan bazı insanlar var ya…
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Dün Hacca gidenlerden tercüme işleriyle meşgul olan bir arkadaş telefon açtı. İkide bir açıyor. Orada tartışıyorlar. Mekke’de değil. Medine’de… Kendi aralarında tartıştıkları için hemen telefon açıyor. O bana anlattı. Biz medresede talebeyken Arapça okurken bir ayet ibaresi gelince hoca ona mana vermeden geçerdi. Niye? Mana verirsem kafir olurum. Peki, ben bu Arapçayı daha niye öğreniyorum? Yani bu yapı böyle… Onun için İslam Aleminin bu perişan hali tamamen bu geleneksel yapının sonucudur. Biz böyle yaptığımız zaman düzelecek mi? Düzelip düzelmemesi beni ilgilendirmez ki… Yarın ahirette Allah bana niye düzeltmedin diye soracak mı? Bize soracağı nedir? Niye sen doğru yaşamadın? Niye doğru anlatmadın? O kadar… Resulullah’a “sen onların üzerinde koruyucu değilsin” (Enam 104) diyor. O koruyucu değilse biz mi koruyucu olacağız?