Alternatif Bir Finansal Ürün Olarak Kira Sertifikaları(SUKUK)

15 Eylül 2012 tarihinde yayınlandı. görüntülenme Mukayeseli Fıkıh Müzakereleri

Elhamdülillahi Rabbilâlemin esselatü vesselamü alâ resulina Muhammedin ve alâ alihi ve sahbihi ecmain

Doç. Dr. Servet BAYINDIR:

Hepiniz Hoş geldiniz. İnternet başında, Ekran başında izleyenlere de hoş geldiniz diyelim. Bu gün ki sohbetimizin, Bu gün ki Seminerimizin hayırlı, Verimli, Bereketli geçmesini yüce Allah’tan niyaz ediyorum. Bu gün özellikle İslam dünyasının belki de son 50 yılını meşgul eden ve bu tartışmaların git giderek yoğunlaştığı, “İslami Finansal Ürünler” konusu üzerinde duracağız. Ve bunlar üzerinde en son şu an da tartışmalı olan Türkçesi; “Kira Sertifikaları”, İngilizce ve Arapçası da “Sukuk” diye adlandırılan özel bir finansal ürün üzerinde duracağız. Ben bu semineri şu şekilde zihnimde organize ettim; Birinci bölümde İslam’ın dolayısıyla Fıkhın finansal açıdan bu konulara yaklaşımı nasıldır? Yani Ticarete, Alım Satıma, Borca, Dolayısıyla Faize yaklaşımı nedir? Bu konular üzerinde duralım. Yani birinci bölümde işin Teorik temellerini, Altyapısını mümkün mertebe ortaya koyalım. İkinci bölümde de Somut, Bu gün ki tartışma konusu olan “Sukuk” üzerinde etraflıca duralım ve bunun Fıkhi yönünü nihai anlamda hep birlikte inşallah tespit edelim. İşin teorik temellerini ele alırken vakıfta ki diğer arkadaşlarımız, Allah razı olsun her biri belli bir konuyu alarak hazırlandılar. Yahya ŞENOL; İşin hadisler boyutunu, Fatih ORUM; Şafii Fıkhında bu konu ile ilgili yaklaşımı, Enes ALİMOĞLU; Hanefi Fıkhında ki yaklaşımı, Abdurrahman YAZICI; Hanbeli Fıkhında ki kaynakları, Delillerini çalıştılar. Şimdi akış içerisinde yeri geldikçe arkadaşlarımızla o kaynakları hep birlikte paylaşacaklar. Dolayısıyla acele etmeden, Bu gün ki dersi Cumartesi gün ki dersler de uygulanan tarz, Sistem şeklinde ona uyarak bu gün ki dersi yapalım.

Öncelikli olarak bütün bu konular sonuç itibarıyla İslam’ın İktisadi hayata bakışının farklı yansımalarından ibaret. Bu açıdan Kur’an’ı Kerim-e baktığımız zaman Allah’ u Teala insanoğlunu yaratılışından itibaren iktisadi hayatla bir şekilde ilişkilendiriyor. Neden? Çünkü insan öyle bir biyolojik şartlarda yaratılmış ki; Yemek, İçmek, Giyinmek, Başını sıcaktan soğuktan, Düşmandan, Yırtıcı hayvanlardan korumak için başını sokacağı bir yere muhtaç şekilde yaratılmış. Eğer bunları karşılayamaz ise insanoğlu diğer canlılar gibi olmadığından hayatını sürdürmesi mümkün değildir. İşte bütün bu ihtiyaçlarda karşılanırken yapılan faaliyetler “İktisat’ ı Faaliyet” şeklinde adlandırılıyor. Mesela Adem(a.s), Havva (a.s) annemiz kıssasından sonra Allah’ u Teala Adem ve Havva’ya ve dolayısıyla biz insanlığa şöyle buyuruyor; “Yeryüzünde istikrar edeceksiniz, Belli bir süre kalacaksınız, Ve orada metala nacaksınız”( Araf Suresi 24.Ayet) Yani “Sizin için yeryüzünde metala nacak imkanlar, ortamlar, varlıklar kıldım. Buyurun yeryüzüne burada yaşayın” buyuruyor. Yine bir başka Ayet-i Kerime de; “O yeryüzünde yaşayacaksınız, O yeryüzünde öleceksiniz ve oradan tekrar diriltileceksiniz”( Araf Suresi 25.Ayet). Dolayısıyla bu ayette ki “tahyevne” ifadesi “Hayat”, “Orada hayat süreceksiniz” anlamına gelir. Hayat sürebilmek için bir takım hiç olmazsa asgari, Temel ihtiyaçları karşılamak gerekiyor. Bunun için de insanoğlu tek bir kişi bile olsa iktisadi bir takım faaliyetler de bulunmak zorundadır. Şimdi şöyle bir tahayyül edelim; Hani “Issız Ada” örneği vardır ya, O adayı düşünelim ve orada tek bir insan olduğunu varsayalım. Bu insan o Ada da hayatını sürdürebilmesi için yemesi lazım, İçmesi lazım en azından giyinmesi lazım. Peki yemesi için ne yapması lazım? Gidip mevcut meyvelerden olsun, Tahıllardan olsun toplayıp yemelidir. Veya giyinebilmek için biraz daha hayal gücümüzü kullanarak üretelim; Orada ki hayvanları avlayarak derisinden yararlanabilir veya bitkilerin yapraklarından faydalanıp giyişiler yapıp giyinebilir, Elbette şu an ilkel mana da düşünüyoruz, Adem (a.s)’ın bir peygamber olarak görevlendirilip, Gönderildiğini farz etmeden düşünüyoruz bu düşündüklerimizi. İnsanoğlu giyinmek için bunu yapacak. Yani, Sonuç itibarıyla o bölgede ki, O Ada da ki tümü kendisi için serbest bırakılmış o varlıklardan toplayıp ihtiyaçlarını karşılayacak. Peki bu kişinin yanında bir kişi daha olup iki kişi olduklarını varsayalım; Hadi ikisi de aynı imkanları kendileri için toplasın ve hayatlarını sürdürsünler. Peki, 10 kişi, 20 kişi, 100 kişi olduklarını varsayalım, İşler o zaman karışır. Her biri der ki; “Bu ada benim olsun”, Her biri der ki; “Şu parseller benim olsun, Şu ağaçlar benim olsun, Şu arazi, Şu meyveler benim olsun” der ve mecburen iş bölümü ortaya çıkar. İşte insanoğlunu yeryüzünde ki varlıkları bütün insanlık için serbest bırakılmış olan, Oradan çok rahatlıkla gidip hiç kimse engel olmaksızın toplayıp sahiplendiği mallardan oluşabilir. Bu Kur’an-ı Kerim de Meşru mal edinme yöntemlerinden biri olarak ortaya çıkar. Fıkıhta biz buna “İhraz” diyoruz. Yani serbest bırakılmış, Mubah bırakılmış, Kimsenin mülkiyetine girmemiş malları ya toplayıp sahiplenir, Ya da onu kullanıp ihtiyaçlarını giderir ve bu şekilde insan mal ve servet sahibi olabilir. İkincisi; Ölüm, “Ölüm hak Miras helal” diyoruz. Yani insan Miras yolu ile mala sahip olabilir. Hiç sevmese de, Anası Babası veya evlat nefrette etse, Mirasçısı öldüğü zaman kişi o yakının mirasını hak eder ve o mirasına sahip olur. Böylece miras yolu ile de insanoğlu mal sahibi olabiliyor. Yine bu da Kur’an-ı Kerim de meşru olan mal edinme yöntemlerinden diğeridir. Birde “Vasiyet” vardır. Mirasçısı olmayabilir, Her hangi bir yabancı olabilir ama vasiyet edip bırakmıştır. O şekilde de insan mal sahibi olabilir. Bir diğeri de “Hibe” şeklinde olur. Hibeyi her türlü sadaka gibi düşünebiliriz. Yani bir kişinin kendini hakkını, Tasarrufunu, Mülkiyeti altında ki malı veya serveti gönlünden başka birisine “Al bu senin olsun” demesidir. Bu şekilde de insanlar mal sahibi olabilir ve mal aktarabilirler bir birleri arasında. Buda meşrudur. Kur’an’ı Kerimin meşru kıldığı yöntemlerden birisidir. İnfak ve sadaka dediğimiz kapsama girer.  Ve en önemli mal edinme yöntemlerinden birisi de “Ticaret” tir. Şimdi gerek İhraz yani serbest mallara el koyup sahiplenme şekli,  Gerek Miras, Vasiyet ve bütün çeşitleriyle Hibeye dayalı bir ekonomik sistemin kurulması mümkün değildir. Sadece bunlar olursa arada mallar transfer olacak ve insanların sadece bunlardan oluşan ekonomik faaliyetlerle normal ihtiyaçlarını karşılaması mümkün değildir. Bunun tek yöntemi Ticarettir. İnsanlar ancak ve ancak ticaretle mal ve hizmetlerini değiş tokuş ederek ekonomik faaliyetlerini sürdürebilirler. Kur’an-ı Kerim de en temel Ayetlerden birisi olan Nisa Suresinin 29. Ayettin de; “ Ey Müminler; Mallarınızı aranız da haksız, Batıl, (Hiçbir insanlık için katma değeri olmayan boş, bir takım yöntemlerle) değil, Karşılıklı rızaya dayalı ticaretle değiş tokuş edin(Alın-Verin, Transfer edin).” Dolayısıyla Kur’an-ı Kerim’de ki mal ve hizmetlerinin dolaşımının en meşru ve temel prensiplerinden birisi ticarettir. Peki, Ticaret nasıl olabilir? İçimizde Tüccarlar ve İş adamları var, gerek tarihte ki gerekse günümüzde ki ticari faaliyetleri şöyle düşündüğümüz zaman ya insan al-ver şeklinde mal ve hizmeti alıp satar buna ticaret denir veya birileri ile ortaklık kurar o ortaklık yoluyla sonuç itibarıyla ticaret yapar. Bunun üçüncü bir yolu yoktur, İster İslam dünyasında ister Yahudi, Hristiyan dünyası ve diğer topluluklarda olsun ekonomik faaliyetlerin fıtratı bunu gerektirir. Bütün bu yöntemler meşru şekilde insanoğlunun mal edinme yöntemleridir.

Bir de Gayri meşru mal edinme yöntemleri vardır. Onlara baktığımız zaman mesela; Birincisi “Rüşvet” tir. Bakara Suresi 188. Ayette; “ Bile bile malları yetkililere, Başka insanların mallarına konmak için rüşvet vererek mallarınızı yemeyin(Mal alışverişinde bulunmayın” buyuruyor. Dolayısıyla Gayri meşru mal edinme veya mal transfer yöntemlerinden birisi Kur’an-ı Kerim’e göre rüşvettir.

İkincisi “Hırsızlık” tır. Maide Suresinin 38 ve 39. Ayetlerinde hırsızlığı öyle bir yasaklıyor ki; “Yaptıklarının karşılığı ve Allahtan bir ceza(İbret) olarak hırsızlık yapanın Ellerini kesiniz. Allah Azizdir, Hakimdir, Yerli yerine hüküm verendir. Kim (bu) haksız davranışından sonra tevbe eder ve durumunu düzeltirse şüphesiz Allah onun tevbesini kabul eder. Allah çok bağışlayıcı ve esirgeyicidir” buyuruyor. Ama konumuz açısından baktığımızda Kur’an-ı Kerim  Gayri meşru mal edinme yöntemlerinden birisi rüşvet, Birisinin hırsızlık olduğunu anlatıyor. Bir diğeri ise “Gasp” tır. Hırsızlıkla aynı hüküm içerisine girer. Bir diğeri “Dini Kullanmak” tır. Tevbe Suresi 34.Ayetteni açalım. Dini istismar ederek mal sahibi olmak, Mala el koymak veya birine mal vermektir. Sadece Malı almak değil, Malı veren de sorumludur. İster alan olsun, İster veren olsun mal transferinde ikisi de sorumludur. “Ahbar ve Ruhban  ilim adamları ve din adamlarının bir çoğu batıl yollarla insanların mallarına el koyarlar. Allah’ın yolunun önüne engel olurlar.”( Tevbe Suresi 34.Ayet) Hani Allah’ u Teala “Batıl yollarla yemeyin” demişti az önce Nisa Suresinin 29.Ayetinde, Burada da Batıl yolla yemenin yöntemlerinden birini yine Yüce Allah ifade ediyor. Tevbe 34. Ayette Din adamlarının ve ilim adamlarının Allah’ın yoluna engel olduğu belirtiliyor. Yani bilgiyi kötüye kullanarak, Dini kötüye kullanarak, İstismar ederek, Başkalarını sömürmenin, Sömürerek başkalarının malına el koymanın da Gayri meşru yöntemlerinden biri olduğu Kur’an-ı Kerim de açıkça ortaya konulmuş oluyor. Ve bir diğer yöntem; “Ölçüde ve tartıda hile” yaparak mala el koymadır. Bir yöntem de “Kumar”,  “Spekülasyon” dur. Kumar dediğimiz zaman başka bir şey anlaşılıyor, Spekülasyon dediğimiz zaman ise bu gün ki borsalar da ki az sonra değineceğimiz durum gündeme geliyor. Dolayısıyla bu yöntemlerle de mala el koymak veya başkasın mal vermek Kur’an-ı Kerim’e göre Gayri meşru kılınan yöntemlerden kabul ediliyor. Ve Yedinci olarak konumuzu doğrudan ilgilendiren “Faiz” sistemidir. Faizcilik yapılarak ta mala el koymak veya birine mal vermek Kur’an-ı Kerim’e göre Batıl yöntemlerle mal transferinden birisidir. Dolayısıyla biz mevcut finansal ürünler, Finansal piyasalar vesaire derken, Bunlardan bahsederken ilk akla gelen soru şu; “ Ya bu finansal ürün faizli mi faizsiz mi?” sorusudur. Onun için diğerlerini de dikkate alacağız ama en fazla yoğunlaşacağımız konu bahsettiğimiz ürünler faizli mi değil mi? Sorusudur. Peki, Faiz nedir? Bir sözleşmedir sonuç itibarıyla. İki tarafın yapmış olduğu mal transferini içeren bir sözleşmedir. Peki faizli sözleşmeye insanları götüren sevk eden durum nedir? Niçin böyle işler oluyor? Bu açıdan baktığımız zaman insanlar ya ihtiyaçlarını alım-satım yaparak karşılar, İnsanoğlunun parası vardır, Parayı verir ihtiyaç duyduğu hizmeti alır ve böylece ihtiyacını karşılamış olur. Ya da paraya ihtiyaç duyuyorsa ne yapacak? Parsı yok. Karnını veya çoluğun çocuğun karnını doyuracak, Allah vermesin ani bir hastalık oldu hastaneye gidecek, Çok zor duruma düştü,  Paraya ihtiyacı var Ne yapacak? Ne yapabilir? Ya elinde örneğin bir malı vardır götürüp satar, Parayı alır, Parasıyla gidip ihtiyaçlarını karşılar. Eğer satacak malı yoksa? Bir tane evi var adamın, Evi satsa ne yapacak? Kendi başını nereye sokacak? Bir tane tarlası veya bir tane hayvanı var, Onu satsa kendisi hayatını nasıl devam ettirecek? İkinci bir ihtimal var, Alternatif var oda şu; Gider birinden borç ister.  “Benim bin liraya acil ihtiyacım var, Bana bin lira verir misin?” der, Karşı taraf iki düşüncede olabilir. Birincisi karşı tarafın varlıklı biri olduğunu parasının var olduğunu düşünelim, Bu kişi der ki; “Tamam olur veririm” der, Yani karşı tarafın ihtiyacını görmek için yardım olarak, Her hangi bir gelir beklemeksizin verir. “Al bin lirayı, Git işini gör, dediğin zamanda da paramı geri ver” der, Parayı verir yöntemin biri budur, Buna ne diyoruz; “Karzı Hasen” diyoruz. Şöyle bir örnekte var; Bir varlıklı kişi var, Diğer tarafta da bir muhtaç kişi var, Sıkışmış. Varlıklı kişi 100.000$‘ı 6 ay vade ile muhtaç olan kişiye veriyor. 6 ay doluyor adam ihtiyacını karşılıyor. 100.000$’ı götürüp aldığı kişiye iade ediyor. Bu ne oldu? “Karz” oldu.  Arapça da   “Makasa”; “Mikraz” denir, “Kesen alet” demek. “Karz”; “Kesmek” demektir. Yani, Benim malımdan bir kısmını kestim, kopardım, Birine verdim, Günü geldiğinde geri aldım, İşte buna “Karz” denir ve “Karzı Hasen” denir. Eğer insanın fazla bir gelir beklentisi, İçin de bir gelir beklentisi, Bir menfaat beklentisi olmaksızın tamamen yardım amaçlı olarak, İslam’ i açıdan Allah rızası için diyelim biz buna, Diğerlerine göre  insanlık için, İyilik içinde denebilir. Hangi amaçla olursa olsun verip te, Karşılığında bir beklentisiz aynısını geri aldığı mala “Karzı Hasen” diyoruz. Finansal ihtiyacını insan bu şekilde giderebilir.

Bir diğer yöntemi “Sen benden para istiyorsun ama ben bu parayı öyle yatarak kazanmadım. Kusura bakma. Ben bu parayı kazanmak için ne sıkıntılara katlandım. Benim alnımda “Aptal” yazmıyor. Sana bu parayı veririm ama karşılığında ben ne fayda göreceğim? %10 fazlasını almak şartıyla veririm” dediğini varsayalım ki tarih boyunca da denilmiştir. Geçmişten beri bu var olan bir yöntemdir. “Karzı Hasen”i yüce Allah çok sayıda ki Ayeti Kerime ile teşvik ediyor, Tavsiye ediyor. Az önceki yöntemi de yani Faizcileri çok sayıda Ayeti Kerime’de kınıyor, Yasaklıyor, Bu yöntemi kullananları Allah ve Resuluyla harp edenler olarak nitelendiriyor. Faiz için baktığımızda İncil de de yasak olduğunu,  Tevrat ta da yasak olduğunu,  Hammurabi Kanunlarına baktığınızda orada da yasaklar olduğunu görüyoruz.  İnsanlık tarihi boyunca da Faizcilik bir yöntem olarak kullanılmıştır. Muhtaç insana sıkıştığı zaman belli bir miktar varlığı borç olarak verip, Daha sonra onu artı bir meblağ ile geri alma anlayışı, Düşüncesi tarih boyu var olmuştur. Bakın şöyle bir örnek var ona bakalım; Hali vakti, Keyfi yerinde olan bir zatın 100 kg pirinci var. Karşı tarafta da bir çiftçi sıkışmış durumda, Mevsimi gelmiş tarlasını ekmesi gerekiyor. Tohuma ihtiyacı var. O Pirinci olan şahıstan borç istiyor. Pirincin sahibi de 100 kg’lık pirincini borç olarak veriyor. Ama faizli bir şekilde veriyor. Alan kişi pirinci ekiyor, Güz gelince hasat ediyor, Aldığı pirinci geri verirken %10 daha fazla vererek iade ediyor. Yani ister 10 Litre sütü 11 litre verin, İster 100 lirayı 110 lira olarak verin, Burada ki örneği ne türlü verirseniz verin bütün mallar için geçerli bir örnektir. Dolayısıyla işte bu “Faizli Karz” oluyor, Yani “Faizli  borç” oluyor. Az önceki “Karzı Hasen” idi, Bu da “Karzı Riberi” oluyor,( Karzı Riberi yanlış yazılmış olabilir lütfen kontrol edin 28:52, aynı kelime aşağıda da geçiyor lütfen kırmızı ile işaretliycem onlardada yanlışlık varsa düzeltiniz) “Faizli Borç” demektir. “Karzı Hasen” Kur’an da teşvik edilmiştir, “Karzı Riberi” ise telyid edilmiş yöntemlerdendir.( TELYİD kelimesi yanlış yazılmış olabilir kontrol ediniz29:00.saniye) Bankalar da da aynı sistem vardır, Aynı şeyi düşünebiliriz. Mesela Banka 6000$’ ı verip 8000$ olarak geri alıyor, İşte buna  “Faizli borçtur” diyoruz.

Bizi ilgilendiren asıl mesele, Gündemimizi meşgul eden mesele bundan sonra başlıyor. Kur’an-ı Kerim Alım-Satım yoluyla ihtiyaçların karşılanmasını meşru kılmış. Tamam. “Karzı Hasen” yöntemi ile yine insanların finansal ihtiyaçlarını gidermeyi meşru kılmış, Teşvik etmiş, Tavsiye etmiş, Tamam. Fakat Faizli yöntemle insanların ihtiyaçlarını karşılamasını da yasaklamış. Geçmişi bırakalım, İslam Tarihinde bütün Mezheplere göre Faiz haram. Dolayısıyla İslami devletler de de Faiz sözleşmesi, Anlattığı şekildeki bir sözleşmede mahkemelerde tanınmamıştır, Kabul edilmemiştir. Fakat faizciler de her zaman olmuştur. İşte bunun için görüntüde faiz değil ama gerçekte faizli olan bir takım hileli yöntemler icat edilmiş tarih boyu. Biz günümüze gelmeden önce tarihin arka planını anlamamız gerekiyor. Bu yöntemlerden bir tanesi “Bey’u’l İne” dir (“Bey’u’l İne” yanlış yazılmış olabilir kontrol ediniz.aşagıda da bu kelimeyi kırmızı işaretliycem onlarıda düzeltiniz yanlışsa. 31:06) Bakın bir tarif yapmışız; “Bir malı başkasına yüksek fiyattan, Vadeli olarak satıp teslim ettikten sonra yüksek olan bedel müşterinin zimmetinde borç olarak kalmak üzere, Aynı malı daha düşük fiyattan peşin satın alma işlemine denir.” Başka bir yöntemi de şu; “Bir malı peşin olarak satıp, Aynı malı yüksek fiyattan geri alma işlemidir.” Mesela şöyle düşünün; Benim 50 bin liraya ihtiyacım var. Bu parayı “Karzı Hasen” olarak istiyorum ama kimse vermiyor. Faizlide kimse vermek istemiyor, Ya da inancımdan dolayı ben faizli almak istemiyorum. Ama ben bu ihtiyacımı bir şekilde gidermek istiyorum. Ama adının da sözleşmenin de faiz olarak şekillenmesini ve Faizli  işleme girmesini istemiyorum. Ne yaparım? Bir tane de 50 bin liralık arabam olduğunu düşünelim. Gidiyorum galericiye diyorum ki; “Şu arabamı ben sana nakit 50 bin liraya satıyorum. Bana bu arabayı tekrar bir yıl vade ile 60 bin liraya sat” diyorum. Aslında arabanın 50 bin liralık olup olmaması da önemli değil, Zaten önceden anlaşma yapıldığından o bedeli biz ortaya koyuyoruz. Araba zaten bende kalıyor. Galerici işin hukuki kılıfını uydurmak için, Tefecilik yaptığı ile alakalı yarın bir gün mahkemelik bir durum ortaya çıkarsa  “Sen bankacılık mı yapıyorsun, Galericilik mi yapıyorsun?” denilmemesi için, Kendisini sağlama alması için benim arabamı 50 bin liraya satın alıyor, bana 50 bin lirayı ödüyor. Ben ihtiyacımı karşılıyorum. Hemen bana arabayı geri satıp 60 bin liralık senet imzalatıyor. Gerçekte araba değiş-Tokuş olmadı. Araba benimdi, Yine bende kaldı, Yine ben biniyorum. Olan olay 50 bin lira verdi bir yıl sonra 60 bin olarak geri alacak. Dolayısıyla buna aynı malın iki kişi arasında Değiş-Tokuşu ile yapılan bir işlem olduğu için “Bey’u’l İne”  denir.   Mesela varlıklı bir adamın bir arsası var. O arsayı 10 yıllığına vadeli olarak 150 bin liraya satıyor.  Sözleşmesini yapıyor, Rehini alıyor, Gerekli teminatları alıyor ve senedini imzalıyor. Daha sonra Arsayı alan şahıs; “Bana 150 bin liralık arsayı sana 100 bin liraya geri satıyorum” diyor.  Malı geri verdi 100 bin lirasını aldı. Sonuç olarak arada aynı mal gitmiş-gelmiş gösterilerek  “Bey’u’l İne”  yöntemlerinden birisi tarihte birçok kez uygulanmıştır. Bir diğer yöntemde yine aynı mal ile ama tam tersine olarak yapılmıştır. Borcu alan kişi malı veriyor. Az önceki Galerici örneğinde olduğu gibi. İhtiyacı var, Borç veren var, İhtiyaçlı olan taraf malı peşin olarak 100 bin liraya satıyor. Alan kişi borç isteyen tarafa vadeli ve faizli olarak geri satıyor. İhtiyaçlı olan kişi senetleri imzalıyor, Belirlenen tarihlerde taksitleri ödüyor. Ve buna “Bey’u’l İne” deniyor. Şimdi, Örneği tarihte var mı ona bakalım. Buyrun Yahya Hoca anlatınız.

Yahya ŞENOL: Peygamber efendimiz döneminde de böyle alışverişler varmış ki Peygamber efendimiz yasaklamış bunu. Önümde duran kitap  “Şevkani’nin Neylü’l Evtar” adlı kitabıdır. (Yahya hocamızın kurduğu cümle anlaşımadı üç nokta koyduğum yere lütfen yazınız 38:34.saniyeden 37.saniyeye) ………………. Hadisler babı. Orada birbirine benzer iki hadis rivayet ediliyor. Abdullah İbni Ömer’den rivayet edilen bir hadiste; “Peygamber efendimiz buyurdu ki; İğne satışı yaparsanız birbirinize, Öküzlerin kuyruğuna yapışıp hilei şeriyeli alışveriş yapar ve cihadı da terk ederseniz Allah size bir alçaklık musallat eder. Ve onu siz bir daha dininize dönünceye kadar kaldırmaz. ”  

Servet BAYINDIR: Evet bu Hadisi Şerif, Yahya Hoca’nın da belirttiği gibi kaynaklarda genel olarak aslında çokta kuvvetli, Güçlü, Sahih bir Hadis olmadığı zikrediliyor. Fakat ilk kaynak olarak Ebu Davut, Ahmet Bin Hanbel de geçiyor. Bunların vefat tarihlerini hatırlayalım; Hicri 200. Yıllardır. Varsayalım ki Bu hadis gerçekten Peygamberimizden gelmiyor ama en azından Hicri 200’den itibaren bu konun tartışmalı bir konu olduğu ortaya çıkıyor. Böyle bir konu Müslümanların gündemindeymiş.

Yahya ŞENOL: Ondan daha öncesi de var ama. Direk Sahabe döneminde olduğuna dair bir rivayette var. O rivayette şöyle;  “Bir kadın Aişenin yanına geldi. Zeyd bin Erkam da oradaydı. “Bir köleyi, Zeyd Bin Erkam’a 800 dirheme vadeli olarak sattım, Peşin olarak ta 600 dirheme geri aldım” diyor. Aişe Validemiz cevap olarak; “ Ne kötü sattın ve ne kötü geri aldın”

Servet BAYINDIR: Yani Hz Aişe Validemiz buyuruyor ki “Bu çok kötü bir davranıştır, Yanlıştır” diyor. Hatta bu hadisin devamında Hz Aişe Validemiz şöyle diyor; “Git bunu yapan Sahabiye söyle, Ya bu işten vazgeçer, Tövbe eder, Yada onun Peygamber efendimiz ile yapmış olduğu cihadları batıldır” diyor. Yani İnsanın küfre düşmesi gibi bir durumdur. İnsanın daha önceki yapmış olduğu sevapların  “Batıldır” diyor, Bu kadar tehlikeli bir işe girişmişler diyor.

Yahya ŞENOL: Aynı Faiz Ayetinde ki gibi “Kim, günah kazanmış da hataları kendisini kuşatmışsa, işte onlar artık ateş ehlidir” (Bakara Suresi 81.Ayet) Yani, Diretirse bunda cehennemlik olacağını belirtiyor.

Servet BAYINDIR: Dün Fatih Hoca burada İslam Ansiklopedisinden Yunus APAYDIN Hocanın bir yorumunu bana göstermişti, Beraber okuduk. Şöyle bir yorumu var ki, Olabilir. Diyor ki; Mesela 800 dirheme vadeli olarak satmış, Önceden bir antlaşma yok, Kurgu yok, Şart koşma yok, Gitmiş gerçekten niyeti 800 dirheme satmaktı, Satmış.  Daha sonra hali vakti yerinde, Her hangi bir problemde yok. Satın alan kişi “Ben bunu satıyorum” demiş. Önceden satan adamda şu anda satan adam için “Ben bunu 800 dirheme satmıştım ama şimdi kaç dirheme satıyorsun?” diye sormuş o da “600 dirheme satıyorum” demiş. “Ver bana” demiş almış olabilir. Bundan aslında bir problem yok. Ama ileride uygulanabilecek tehlikeli yollara bir anlamda meşruiyet kapısı ihtimalinden dolayı Hz Aişe “ Niyetiniz iyi dahi olsa bu işten vaz geçin” diyor. Özetle şuna geliyoruz; “Bey’u’l İne”   uygulaması tarihten beri varmış, Böyle bir tartışma varmış ve hadislerde ki örneğini gördük. Şimdi gelelim Hanefilerin bu konudaki yaklaşımı nedir?   Enes Hocama bir soralım.

Enes HOCA: (enes hocamızın soy adını bilmediğimden HOCA olarak yazıyorum düzeltirsiniz) Hanefilerin görüşünü İbni Abidin (44:25.saniyeden 28.saniye arasında bir kelime söyledi ama ben anlamadım ü. Nokta koyarak devam ediyorum.ekleyiniz)

(Aşağıda parantez içine aldığım anlatımı lütfen kelime kelime kontrol ediniz . Enes hocamızın Türkçe konuşma şeklinde telaffuz hatası yapmış olabilirim. Elimden geldiğince Enes hocamızın söylediklerini anlaşılır bir hale getirmeye çalıştım. Lütfen anlam kayması olmaması için parantez içine aldığım bölümü dikkatli bir şekilde inceleyiniz)

(…………….sizin bu verdiğiniz örnekler gibi örnekler vererek şeklini anlatıyor. Hükmüne gelince diyor ki; “Hanefilerden “İmam Muhammed” “Bu mekruhtur, Mekruhu Tahrirdir” diyor. Neden mekruh diyor? Az önce yukarıda Yahya Hocanın okuduğu hadisten dolayı diyor. “Onun için bunu yapmak mekruhtur, Mekruhu tahrirdir, Caiz değildir” diyor. Ebu Yusuf ta; “Bunu yapmak caizdir, Hatta bunu yapana sevap veririlir ama niyeti haramdan kaçınmak ise böyledir” diyor. Bir de akli nakledenlerden biri diyor ki; “Sahabeden bir çok kişi bunu yapmış, Ama hiç kimse bunu Ribadan saymamış” diyor. Ebu Yusuf bu nakli ve akli iki rivayeti delil göstererek  “Caizdir” diyor, İmam Muhammed ise “Caiz değildir” diyor. )

Servet BAYINDIR: Evet, Enes Hocanın okudukları “Fethu’l Kadir kitabının Cilt 5, 291. Sayfası” dır. Şöyle bir durum var Hanefilerle ilgili; Hanefiler de “Bey’u’l İne”  derken ilk döneme ait eserler de iki farklı şey kastediliyor, Bunu unutmayalım. Orada şu var; Şöyle düşünelim, Benim 50 bin liraya ihtiyacım var. Çekim, Senedim geldi ödeme yapmam lazım nakit paraya  ihtiyacım var. Ne yapıyorum?   Galerici de de 50 bin liraya satılık bir araç var ve galericiyle de aramız iyi durumda.  Galericiye “Sen bu arabayı mı satıyorsun” diyorum, “Evet” diyor. “Bana bu arabayı 1 yıl vadeli olarak kaça verirsin?” “55 bin liraya veririm” diyor. Arabayı 1 yıl vadeli olarak 55 bin liraya satın alıyorum. Senetleri imzalıyoruz. Arabayı alıp hemen oto pazarına götürüp 50 bin liraya nakit satıyorum. 50 bini cebime koyup ihtiyacımı gideriyorum. Bu işleme sonraki Hanefi uleması “Teverrük” diyor. Diğer fıkıh kitapları ve diğer Mezhepler de “Teverrük” diyor. Yani Finansal ihtiyacı bu yolla karşılamaya “Teverrük” denir. Yani özetle “Bey’u’l İne”;   Erken dönemden itibaren normal bildiğimiz meşru finansal ihtiyaçları giderme yöntemleri dışında artık o hukukun arkasını dolanarak, Bir takım açıklar bularak görüntüde Meşru, Ama gerçekte Gayri Meşru  yöntemler icat edilmeye çalışılmış, Uygulamalar olmuştur. “Bey’u’l İne”   bunlardan birisidir. “Bey’u’l İne”    İle ilgili olarak Enes Hocamızın okumuş olduğu o Hanefilerin görüşünü, az önceki “Tevverrük” görüşüyle ikisini birlikte anlamak gerekir. Hanefilerin erken dönem Uleması, Az önce verdiğim örnekte ki gibi; Arabayı peşin alıp piyasada daha ucuza satıp ihtiyacımı karşılıyorum, İşte bunu genel de Ulema caiz görmüştür. Dolayısıyla Ebu Yusuf’un kastettiği büyük ihtimalle de budur. Fakat daha sonra ki Hanefi Uleması, Mesela İbni Abidin gibi Ulemalar “Keşke uygulanmasa daha iyi olur ama uygulana da bilir” diyerek bir Mekruhluğa indirgemişlerdir, “Bey’u’l İne”   uygulamasını biraz sulandırmışlardır. Bakalım Hanbeliler “İbn Kudâme” de ne diyor?

Dr. Abdurrahman YAZICI: Hanbeliler de; “Eğer bir kişi her hangi bir malı veresiye olarak satarsa ve bunu az bir fiyata geri alırsa Caiz değildir” diyorlar.

Servet BAYINDIR: Hanbeliler de hiç tartışacak bir şey yok. “Kesinlikle caiz değildir” diyorlar.

Dr. Abdurrahman YAZICI:  (49:40.saniyeden 50:00.saniyeye kadar Abdurrahman hocamız MİKROFONSUZ” konuşuyor. Dediklerinin yarısı anlaşılıyor yarısı anlaşılmıyor. Bu bölümü kontrol ediniz ben atlıyorum.)

Servet BAYINDIR: Kaynak olarak İbni Kudâme el muğni, Cilt 6, 260.sayfa.

Dr. Abdurrahman YAZICI: Biraz önce Yahya Hocamızın okuduğu Hadisleri delil olarak alıyorlar. Buradan hareketle “Bunlar Haram oluşunun delilidir” diyorlar. Hatta şöyle bir ifadeleri var; “Faize araçtır” diyorlar. Bu sebeple haram olduğunu söylüyorlar. Yine burada az önceki iki rivayeti delil alıyorlar.

Servet BAYINDIR: Şimdi bir de bu konuda Malikilerin bir yaklaşımı var. Malikilerde hemen hemen Hanbelilerle aynı görüşteler. Hatta Malikiler bu ihtimalli yolları, Muhtemel yolları kapatma konusunda daha hassaslar. Dolayısıyla Malikilere göre de “Bey’u’l İne”    kesinlikle haramdır. Şimdi gelelim Şafii Mezhebinin görüşü nedir? Bunu da Fatih Hocamızdan dinleyelim.

Doç.Dr. Fatih ORUM: Şimdi gerçekten de “Bey’u’l İne”   söz konusu olduğunda özellikle son dönem yapılan çalışmalarda Şafiilerde Caiz olan bu sistem diğerlerinde Caiz değildir diye net ifadeler var. Ama özellikle geç dönem Hanefi eserlerinde Şafiilerin caiz gördüğü bu alış veriş şekline biraz böyle itham gibi yer verilmiş. Peki durum gerçekten böyle mi? Elimizde bizzat Şafii Mezhebinin kendisine nispet edindiği Mezhep İmamının kaleme aldığı iddia edilen “El Üm” adlı eseri var. Şafiiler bu eserde bahsettiğimiz alışverişten bahsediyorlar. Az önce Yahya Hoca’nın okuduğu rivayeti alıyorlar diyorlar ki; “Aişe Validemize bir kadın geliyor ve bu kadının Zeyid Bin Erkam isimli sahabenin Ümmü Veledi olduğu” rivayet ediliyor. “Kadın diyor ki; Ben Zeyid ‘e bir köleyi 800’ e sattım” Ama orada bir ifade var Şafii literatüründe;
El atar”(Bu kelimeyi kontrol ediniz yanlış yazılmış olabilir. Bu kelime az sonra aşağı da da geçecek kırmızı olarak işaretledim onlarıda düzeltin yanlışşsa 52:21.saniye) kelimesi, Yani “Vesiyeten” değil de “Ataen.”  (Bu kelimeleri kontrol ediniz yanlış yazılmış olabilir 52:23.saniye)      “İlel atar” (Bu kelimeyi kontrol ediniz yanlış yazılmış olabilir 52:26.saniye) kelimesi. Yani  “Vadeli” anlamında. Şimdi Bunu bir tercüme edelim; 800 liraya Zeyid’e vadeli olarak satmış. Sonra Zeyid bunu Nakit olarak daha az bir fiyata Bu kadına geri satıyor. Aralarında ki bu alışverişi Aişe Validemize bildiriyorlar. Aişe Validemiz bunu beğenmiyor, Beğenmediğini de işte burada biraz önce ifade edilen “Kötü bir alışveriş olmuş, Yaptığı bütün sevap işleri geçersiz kılmış” gibisinden cevap vermiş. İmam Şafii “El Üm” de bu rivayeti tahlil ediyor diyor ki; “Şayet bu rivayet doğru ise” Ki daha sonra ki Şafii Ulema doğru olmadığını düşünmüşlerdir. “İbni Rüşd Bidayetü’l-Müctehid” kitabında aynen şu ifadeyi kullanıyor diyor ki; “Şafiiler bu rivayeti sahih kabul etmezler” diyor. Ama İmam Şafii de diyor ki; “Şayet bu rivayet doğru ise  biz bunu nasıl anlamalıyız? Burada Aişe Validemizin bu olay hakkında ki kötümser olan bu ifadeleri Alış-Verişin şekline değil, Sadece orada bu meçhul bir tarihe kadar yapılan bir alışveriş olduğundan dolayıdır” diyor. Burada “Atar” kelimesine takılıyor. “Yoksa Zeyid Bin Erkam böyle bir şey yapar mı? Eğer gerçekten Aişe Validemizin; “Bütün amelini boşa çıkartmış” dedirtecek kadar kötü bir şeyi yapar mı? Bu büyük bir ihtimalle vadesinin belli olmayan, Meçhul bir satıştır, Ondan olabilir” diyor.  Ayrıca bir de diyor ki; “Ben bu rivayeti kabul edemem. Çünkü  burada Zeyid Bin Erkam’ın yaptığı işi ben zihnimde daha mantıklı bir yere oturtuyorum, Hz Aişe’den rivayet edilen söylenen şeyleri zihnimde bir türlü doğru bir yere oturtamıyorum. Nasıl böyle bir muamele hakkında böyle bir şey söyleyebilir? Ve öte yanda ubu işi yapanda bir sahabe” diyor. “Zeyid Bin Erkam’ın yaptığı iş, Hukuken teknik olarak bir alışveriştir” diyor. Hayali olarak muhatabıyla konuşarak diyor ki; “Sen, Söyle bana; Bir adam bir malı vadeli olarak satsan buna haram der misin?”, Muhatabı da diyor ki; “Yok! Haram demem normal bir alışveriş” diye cevap veriyor. “Bu adam bu malı vadeli olarak aldı, Peşin olarak bu malı ister aldığı kişiye isterse başka birine satamaz mı?” diyor, “Satar” cevabını alıyor. “Bu adam muhtemelen “Ben bunu satıyorum kim alıyor?” dedi, O kadın “Ben alırım” dedi, oda sattı. O Kadın da yüzlerce müşteriden biri idi onu tercih etti ona sattı. Burada teknik olarak her hangi bir bu işi haram kılacak durum yok ki biz buna haramdır diyelim” diyor.  Şafii’nin bu ifadesi büyük bir ihtimalle Hanefilerin Ebu Yusuf’un “Sevaptır bile” dediği, Belki de birçok Mezhebinde “Bey’u’l İne”    kastettikleri olmayan bir alışveriş olsa gerek Şafii’nin ve Şafiilerin “Caizdir” derken aslında delil saydıkları durum  belki de herkesin kabul ettiği bir olaydır. Yani İmam Şafi bu olayı böyle değerlendiriyor; “O adam buna da başkasınada satabilirdi. Bu herkesin yaptığı normal bir iştir” diye düşünüyor.

Servet BAYINDIR: Şafii Mezhebinin konuyla ilgili görüşü hakkında da birkaç şeyde ben söyleyeyim. İmam Şafii bütün bunları, Fatih Hoca’nın anlattıklarını söyledikten sonra “Benim bu konularda ki genel prensibim şudur; Bir Müftü veya Bir Kadı, Önüne gelen dava da, Önüne gelen olayda tarafların niyetine bakma hak ve yetkisine sahip değildir” diyor. “Sorgulayamaz” diyor. “Olayın Zahiri görüntüsüne bakarak hüküm vermek zorundadır” diyor. İşte az önce ki örnekte olduğu gibi; “İki kişi gelmiş bu şekilde bir alışveriş yaptıklarını söylüyorlar. Ve görüntü de de bu bir alışveriş. İki tane alışveriş, Ayrı ayrı, Ama görüntü de alışveriş. Hakim “Sizin arka planınızda bu işi kullanarak faizcilik yapmak vardı” diyerek böyle bir işleme batıldır diyememem. Fakat eğer tarafların niyetinin faizcilik yapmak olduğunu zımnen, Bir takım karinelerle veya Zahiren yani onların açıklaması yada bir takım işlemlerle faizcilik niyetinde olduklarını anlarsa ben buna batıl derim” diyor. Şu an günümüzde Güneydoğu bölgemiz dahil, Yani Şafii Mezhebinin hakim olduğu Güneydoğu dahil, Şafii Mezhebinin ağırlıklı olarak kullanıldığı Endonezya, Malezya, Burning Ülkesi dahil buralarda İmam Şafii’nin son dediği “Ancak, Niyetleri Faiz ise” bölümünü okumuyorlar, Baş tarafını okuyorlar  ve çatır-çatır faizcilik yapıyorlar. Hem de Allah Rızası için yapıyorlar. Ve buna bizim “Melle” dediğimiz, Melleler fetva veriyor. İnsafsızca, Vicdansızca, Ahlaksızca Fetva veriyorlar. Ben bunlara çok şahit olduğum için söylüyorum, Ahlaksızca buna  Fetva veriyorlar. Aynen “la takrabus salate”(Nisa Suresi 43.Ayet) gibi yaptıkları o.  Mesela Malezya da bu olay kanunlaşmıştır, Kanunlarda vardır. Ve bizim Anayasa Mahkemesi gibi onların bir Fetva Heyeti var, Buna Fetva vermişlerdir, Bu türden her türlü hileye Fetva vermişlerdir. Fetvanın altına da delil olarak  derler ki; “Nitekim Bizim Mezhebimizin İmamı İmam Şafii Hazretleri “El Üm” adlı eserinde böyle demektedir” diye not düşerler. Ben onlara orada sormuştum, Her yerde de sormuştum, Bütün Konferanslarda Hocalara ayrı ayrı sordum. İmam Şafii Diyor ki; “Eğer bunun niyetinin faizcilik olduğunu anlarsam ben bunu batıl sayarım” diyor. Bu kanun çıkalı, Bu olayları saymıyorum ki 1983’te başlamış orada, 30-40 yıl olmuş. 40 yıldır siz bu yapılan işin Faizcilik yaptığınızı daha anlayamadınız mı?  Bu işi Bankalar yapıyor, Finans kuruluşları yapıyor, Bunu anlamadınız mı daha? Bizim Güney Doğu da merdiven altın da, Galerici diye geçinen veya Beyaz Eşya, Mobilya eşyası satıyorum diye gözüküp te orada bir tane eski Buzdolabı, Bir tane eski Çamaşır Makinesi orada duruyor yada eski Mobilya duruyor ya da bir yerde dört tane hurda araba duruyor, Adam ömür boyu o mallar üzerinden bu işi yapıyor. Ve bizim, Benim Hoca dediğim çok affedersiniz ama Ahlaksız insanlar diyor ki; “Bu meşrudur.” İşte Allah’ın dinini kullanarak para yemenin yollarından birisi budur işte. Onun için İflah olmuyoruz.

Doç.Dr. Fatih ORUM: Demiyor da, Diyelim ki Şafii “Caizdir” demiş olsun. Ama Diğerleri, Mesela Hanefiler kitaplarında “Caiz değil” diyorlar da….(bir kelime anlaşılamadı lütfen tamamlayınız.nokta koyduğum yere yazınız 01:01:17.Saniye) olmuyor mu?

Servet BAYINDIR: Hiç olmazsa, Mesela Hanbeliler, Özellikle Malikiler; “Kesinlikle Zina haramdır” diyor. Ve bunu müesseseleştiremiyor. Bu Mezheplere mensup insanlar yapıyorsa Gayri Meşru yapıyor, Haram olarak yapıyor. Ama bizimkiler, Az önce deiğim insanlar  “Allah Rızası için” yaptıklarını söylüyorlar. Dolayısıyla burada çok çirkin bir durum ortada sergileniyor. “Bey’u’l İne” Yöntemini geliştirmişler.

Bir diğer yöntem de “Bey’ bi’l-vefa” uygulamasıdır. Aslında bu  “Bey’ bi’l-vefa” da ilk bakışta pek o kadar mahsurlu bir durum yok. O da şu; Yine bir şekilde borç alış-veriş durumu söz konusudur. Fakat bu finansal ihtiyacı giderirken, Ben paramı birine borç verirken, Ben bu verdiğim parayı garantiye almak istiyorum. Param geri dönsün istiyorum, Teminat istiyorum. Bu durumlar için geliştirilen yönteme “Bey’ bi’l-vefa”  denir. Fakat bu da daha sonra istismara yol açmış. Nasıl oluyor? Önce bir “Bey’ bi’l-vefa” ‘ya bakalım, Daha sonra ikinci aşamada ona bakalım. olan kişi Kendisinin bir tarlanın içerisinde güzel bir Villası var.

“Bey’ bi’l-vefa”  şudur; İhtiyaçlı bir kişi var, Birde varlıklı bir kişi var.  İhtiyaçlı olan kişinin 100 bin liralık bir Gayrimenkulü var, Ama paraya ihtiyacı var. Orta da gerçekten para verecek bir kişi de var. Parayı verecek adam diyor ki; “Ben sana para veririm ama sen bana geri verir misin bilmiyorum, Bunu garanti etmem gerekiyor” diyor. Gayrimenkulü olan kişi gerçekten parayı verecek kişiye peşin olarak 100 bin liraya Gayrimenkulü satış yapıyor. Ama şöyle anlaşıyorlar; Parayı verenin aslında Gayrimenkule de ihtiyacı yok, Satan kişinin de aslında Gayrimenkule ihtiyacı var ve satma niyetinde de değil, Finansman ihtiyacını karşılamak için satıyor.  Diyor ki; “Bak, Ben sana Gayrimenkulümü veririm, Sende nakit olarak para verirsin, Ben daha sonra paranı getirdiğimde Gayrimenkulümü geri alırım” şeklinde anlaşma yapıyorlar. Ve işlem gerçekleştiriliyor. Örneğin antlaşma yaptıkları 2 yıllık süre doldu, 2 yıl sonra parayı borç alan kişi “Buyur, Paranı al” diyor. Artı, Eksi bir meblağ yok, Aynı rakamı 100 bin lirayı veriyor. Gayrimenkulü üzerine almış olan kişi de “Buyur, Sende Malını geri al” diyor. Buna  “Bey’ bi’l-vefa”  denir. Bu konuda Enes Hocam Hanefiler ne diyor?

Enes HOCA: (enes hocamızın soy adını bilmediğimden HOCA olarak yazıyorum düzeltirsiniz) (01:05:13.saniyeden 01:06:38.Saniyeye kadar Enes hocamız MİKROFONSUZ konuştu. Dediklerinin sadece arada bir kelimeler anlaşıldı, Enes hoca ile Servet hocamızda diologlu arada cümleler kurduklarından bu bölüm ZİYAN oldu. O yüzden eksik yazmaktansa hiç yazmamayı tercih hakkımı kullanıp bu bölümü atlıyorum. Ama aslında mutlaka yazılmalıydı diye düşünüyorum.. Önemli kavramlar geçti. O yüzden Enes hocamız bura da yaptığı konuşmayı tamamlasın)

Servet BAYINDIR: Şimdi bunu düşünürken şöyle düşünelim; Enes Hocamın söyledikleri bir sonra ki adım. Caiz görenlerin, Bir sonraki geleceğimiz adımdan bahsediyorlar. Bu da çok birbirine karışık. Şimdi şöyle; Bu İhtiyaçlı olan kişi Gayrimenkulünü varlıklı olan kişiye verdi, Eğer bu varlıklı olan kişi varsayalım ki 2 yıl boyunca o villada oturdu veya Gayrimenkulün arazisini ekti, Biçti ise o zaman normalde aynı parayı verdi aldı ama o da oradan menfaat sağladı. “Bey’ ül İstilale’ye” ( BEY ÜL İSTİLALE KELİMESİNİ KNTROL EDİN YANLIŞ YAZMIŞ OLABİLİRİM, aşağıda da geçecek bu kelime, kırmızı olarak işaretliyorum onlarıda düzeltin 01:07:09) dönüşür, Bir kısmı için  “Haramdır” diyor. Maksat “Riba” yı “Faizi” gizleyerek böyle bir işlem yapmaktır. Fakat bu bir sonraki adım olduğundan biz şöyle düşünelim; Bu varlıklı olan kişinin gerçekten bu Gayrimenkule hiç dokunmadığını varsayalım. Hiç menfaatine kullanmıyor diyelim. Tek amacı onun mülkiyetini, Tabusunu üzerine alıyor ki parasını garantiye almış olsun.  Tek niyetin o olduğunu ve gerçekte de  uygulamanın böyle olduğunu varsayalım. Bu son derece masum, Son derece makul bir işlem, “Bey’ bi’l-vefa”  budur. Hanefiler az önce Enes Hocanın okuduğu o birinci maddedeki o şık burada da uymuyor o doğru. Yani, ……….(01:07:56.saniyede servet hocamız bir kelime diyor gırtlaktan dediğinden nasıl yazacağımı çözemedim nokta nokta koyduğum yere yazınız) diyebilmen için bir işleme malı satın kişi o malda istediği gibi tasarrufta bulunmalı, Ölürse de mirasçılarına geçmelidir. Fakat burada öyle şartlar var ki hiçbir şekilde ona dokunamıyor, Para geldiği an geri iade ediyor. Tartışma şu; Peki bu nedir? “Sen bunun adını ne koyarsan koy, Rehin karşılığında borç vermektir, Rehin hükümleri geçerlidir, Rehindir, Bildiğimiz rehin akdidir” diyorlar. Yani Teminat olarak kabul edilmiştir. Böyle bir işlem yapılırsa yanlış olur mu? “Kardeşim, Adını düzgün koy” diyor. “Adını rehin de, Evini İpotek koymuşsun, Dolayısıyla rehinin hükümleri geçerlidir” diyor. İşte bu  “Bey’ bi’l-vefa”  oluyor. İkinci aşamada da    “Bey’ ül İstila” dır. “Bey’ ül İstila”  da üç taraf var. Bir, Yine bir muhtaç taraf var. İki, Varlıklı taraf var. Üç, Bir de kiracı var. Bu kiracı dediğimiz kişi Gayrimenkulden menfaat gören  kişidir. Bu kişi Varlıklı olan ikinci kişi de olabilir, Farklı bir kişi de olabilir, Fark etmez. Sonuçta üç taraf var. Olan şu; Muhtaç olan kişi “Bey’ bi’l-vefa” da olduğu gibi Gayrimenkulünü varlıklı olan tarafa satıyor ve nakit ihtiyacını karşılıyor. Örneğin; 2 yıl vade ile 100 bin lira alıyor. Varlıklı kişi de 100 bin lirayı  verdi ve tapusunu üzerine aldı. Fakat asıl niyeti antlaşma yapılan gün gelince tapuyu geri verip parasını almaktır. Ama burada bir de bu yaptığı işten menfaat sağlama düşüncesi de var. Ne yapıyor? Bu Gayrimenkulü alıyor, Üçüncü bir kişiye kiraya veriyor. Varsayalım 1000 liraya aylık kiralamış. Üçüncü kişi orada oturuyor, 1000 lira varlıklı kişiye kira ödüyor. 2 yılda 24 bin lira gelir elde etmiş oluyor. 2 yıl doldu, Borçlu olan kişi parayı tedarik etti, Getirip geri verdi ve Gayrimenkulün tapusunu geri alıyor. Normal de, Yani fiiliyatta aynı para alınıp, Geri alınıyor. Fakat o maldan o borç para  veren kişi  bir şekilde menfaat sağlıyor. İşte buna       “Bey’ ül İstila” deniyor. İşte Hanefilerin, Az önce Enes Hocamızın okuduğu “Buradan bir menfaat sağlama söz konusudur” dedikleri “Ribadır” dedikleri olay budur. Yani ben sonuçta bir kişiye 100 bin lira borç verdim, 24 bin lira bu işten 2 yılda gelir elde ettim, Sonuçta 100 bin lirayı geri aldım, Gayrimenkulü iade ettim. Bugün ki Modern Finansal ürünler dediğimiz ürünlerin bir çoğu  “Bey’ ül İstila” , “Bey’ bi’l-vefa”“Bey’u’l İne” nin karma haline getirilerek bir paket ürün haline gelmiş şeklidir. (Servet hocamız burada arapça,İngilizce, kelimeler söylüyor ben orayı atlıyorum ama yazarsanız iyi olur01:12:25.saniyeden 33.saniyeye üç nokta koyarak devam ediyorum)………… diyorlar. “Yapılandırılmış” finansal ürün diyorlar. Bizde Türkçe olarak “Oluşturulmuş Paket Ürün” diyoruz. Yani içinde çok sayıda sözleşmenin bulunduğu  ama sonuç olarak tek bir işlem olarak, Finansal işlem olarak karşımıza çıkan bir uygulamaya varılmış. İşte “Sukuk” dediğimiz olay bunlara dayanıyor.  Aslında “Bey’ ül İstila”  da “Bey’ bi’l-vefa” nın menfaat sağlanan türüdür. Gerçekte Rehin Akdidir, Normal de böyledir, Fakat problem şu; Ben Enes Hocama 50 bin lira borç verdim, Dedim ki; “Ama arabanı rehin olarak bana vereceksin” Bende arabaya bindim. Enes hoca bana parayı ödeyene kadar bende o arabayı kullandım, Bindim. Rehin maldan menfaat sağladım. Peki, Bu Caiz midir? Hayır, Faizdir. Bu Faizdir. Yukarıda da anlattığımız olayda bu durum söz konusudur. Rehin alınan maldan menfaat elde edemezsiniz.

(Birisi Soru soruyor ama ekranda gözükmüyor ve mikrofonsuz konuşuyor o yüzden bir müzakereci yazıp sorusunu yazıyorum)

Bir Müzakereci: Ama o menfaati mal sahibiyle görüşüp, Yarısını ona yarısını kendine alsa olur mu?

Servet BAYINDIR: Yarısından menfaat sağlamış olursun. O da olmaz. Tümünün gerçek mal sahibinin olması gerekiyor. Rehin olan malın tüm menfaati mal sahibine aittir. Kural budur. Karşılıklı rıza da olsa bu olmaz. Ne olursa olsun burada söz konusu bile olamaz. Temel prensibi budur, Diğer türlü Faize dönüşür. (01:14:32.SANİYEDEN 01:15:19.SANİYE ARASINI ATLADIM. ÇÜNKÜ YARIM YARIM BİR KAÇ DİOLOGLAR GEÇTİ O YÜZDEN YAZMADIM HABERİNİZ OLSUN)

Şu hatırlatmayı tekrar yapalım; Allah’ u Teala sohbetin başında okumuş olduğumuz Ayet-i Kerim’e de “Meşru yollarla malları yiyin”(Nisa suresi 29.Ayet) diyor Şu anlattığımız tartışmalı olan örnekler de o meşru yöntemlerin içine giriyor mu? Girmiyor. Ama o meşru yöntemlerde ki alım-satımın içine sokulmaya çalışıldı. Peki, Allah’ u Teala; “Meşru yollarla malları yiyin” derken ama hangi yollarla yemeğin demişti? “Batıl Yollar” la yemeğin demişti. “Batıl” kelimesinin Arapçada ki karşılığı “Boş” demektir. Peki, İktisadi konularla ilgili olarak bu Batıl’ ı biz nasıl anlarız? Boş’ u Nasıl anlarız? İktisadi olarak hiçbir Katma değeri olmayan yöntemler olarak anlarız. İngilizce de bunun adına ……… Yani “Sıfır Sonuçlu İşlem” diyorlar. (Noktalama koyduğum yerde Servet hocamız SIFIR SONUÇLU İŞLEM in İngilizcesini dedi. Siz oraya yazınız 01:16:37.saniye) Yani insanlığa bir getirisi yok. Nereden bunu söylüyoruz? Katma değeri olmayan bir işlem oluşundan. Mesela, Az önce yukarıda “Rüşvet vererek mallarınızı batıl yolla yemeyin”(Bakara Suresi 188.Ayet) buyuruluyor. Ben bir görev için adayım, O görev benim hakkım, Orada bir memur var, Bu memur sonuçta imzalayıp beni filan göreve atayacak. Normal yapması gereken bir iş. Ben gidiyorum, Bana diyor ki; “Bana 100 lira ver, Ondan sonra bu işi yapayım” diyor. Şimdi bunun normalde 100 lira hiç olmasaydı imzalaması gereken bir görevini, Benden 100 lira alarak yaptı. Bu 100 liranın hiçbir iktisadi karşılığı yok. Yani yapılan bu işlemin bir katma değeri yok bu 100 liraya tekabül edecek, Karşılık gelecek. Onun için Ayette “Batıl yol” deniyor. Mesela Faizi Allah’ u Teala “Batıl yolla mal yeme” diye nitelendiriyor. Niye? Ben 100 lira verdim, Oturdum keyfime bakıyorum. Karşı taraf sıkıntılara katlanıyor, Çalışıyor, Uğraşıyor, En son bana bir ay sonra getirip 100 lira artı 10 lira veriyor, 110 lira veriyor. Ben 100 lira verdim de hiçbir iktisadi faaliyet içinde bulunmadım. Eğer iktisadi faaliyetse karşıda ki adam uğraştı. Eğer bu 100 liranın bir katma değeri varsa onun kendisinin olması lazımdır. Ben hiçbir iktisadi faaliyette bulunmaksızın artı bir değer elde ettim. İşte bu da Sıfır sonuçlu bir işlemdir.

Bir diğeri de kumardır. Yine Allah’ u Teala  kumarı da batıl yolla mal  yeme olarak nitelendiriyor. Bu ne oluyor? 10 kişiyiz, Herkes 1000 lira koyuyor, Hokus pokus yapıyoruz 10 bin lira toplanıyor, Bir kişi 10 bin lirayı alıyor, 9 kişi sıfırlıyor. Tamam da biz burada hangi iktisadi eylemi yaptık? İnsanlık için sonuç itibarıyla hangi iktisadi eylemi yaptık? İnsanoğlu için her hangi bir katma değer ürettik mi? Yok!. Peki, 9 kişi 1000’er lira kaybetti bir kişi 10 bin lira kazandı. Bunun bir gerekçesi olması lazım. Yani bir yerlerden mal, Bir tarafa transfer oldu. Mal bir tarafa geçerken karşı tarafa da bir şeyin verilmesi gerekiyor. Ama verilmedi. İşte “Batıl yolla” yani her anlamda iktisadi faaliyette bulunmaksızın bir taraftan servet, Başka tarafa geçiyor. Bu gözle dediğimiz örneklere baktığımız zaman   “Bey’ bi’l-vefa” de olsun  “Bey’u’l İne”   de de olsun gerçekte bir borç alış-veriş işlemi, Ama bu alışverişte menfaat kesinlikle yasaktır, İktisadi bir eylem yoktur, Fakat bir taraf adını farklı bir şekilde adlandırarak bu eylemden bir menfaat elde etti. Dünyada ki ticari uygulamaları düşünelim; Reel olarak iktisadi bir eylemde bulundular mı bu adamlar? Ki bu “Bey’ ül İstila”   de olduğu gibi birisi fazlaca parayı cebine koydu. İşte reel bir ticari eylem değil, Ticari bir işlem değil. Allah’ u Teala, Ticareti,  Bey’i, Karzı, Hibeyi, Sadakayı, Faizi, Ribayı, Rüşveti, Kimilerini “Helaldır” , Kimilerini “Haramdır”  derken onların bizzat fıtratına bakarak, Realitesine bakarak “Bu caizdir, Bu haramdır” diyor. Dolayısıyla siz fıtratta aynı olan ama ismini değiştirerek o helaller grubuna soktuğunuz o haram, Fıtrat itibarıyla haramlar grubundaysa helale dönüşmez. (01:21:05.saniyeden 08.saniye arasında servet hocamız bir ayeti ARAPÇA okudu ama ayet bilgisi verilmediğinden yazamadım noktalama yaptığım yere arapcasını yazınız.) ………meselesi var. Yahudileri özellikle Allah’ u Teala nitelendirirken “Kavramlarla oynarlar, Kelimelerle oynarlar” diyor. Veya Şeytan; (01:21:20. Saniyeden 26.saniye arasında servet hocamız bir ayeti ARAPÇA okudu ama ayet bilgisi verilmediğinden yazamadım noktalama yaptığım yere arapcasını yazınız. Ayrıca hemen ayetin peşinden anlamını söyledi ama anlamındanda Google aramasından sonuca ulaşamadım.) “……………………….” “Allah’ ın koyduğu standartları değiştirmeye kalkışacaklar, Ben onları buna zorlayacağım” diyor. Dolayısıyla bu olaylar fıtratla oynama, Kavramlarla oynamadır. Karz’ın bir standarttı var, Alım-Satımın bir standarttı var, Rehinin bir standarttı var, Kiralamanın bir standarttı var yani hepsinin bir fıtratı var. Sen onları bozamazsın, Bozduğun an Şeytan’ın tuzağına düşmüş olursun. Dolayısıyla bu olaylara bu gözle bakmak lazım.

Şimdi bütün bunların sonucunda gelelim güncel konuya. İşte bu bahsettiğimiz bütün bu yöntemler klasik dönemde geliştirilen yöntemlerdir. Mesela Osmanlı döneminde para Vakıflarında, çokça uygulanan “Bey’ ül İstila” , “Bey’ bi’l-vefa”“Bey’u’l İne Finansal bir yöntemdir. Günümüzde de “İslami Finans Mühendisleri” var. Bu İslami Finans Mühendisleri yeni Finansal ürünler sözde icat ediyorlar. İşte bu Finansal ürünleri icat ederken aslında zihniyetleri tamamen faizci bir zihniyettir, Onu ben söyleyeyim. Bu dünyada da böyle, Türkiye de de maalesef böyle. Ve bunlar Faizli gördükleri finansal ürünleri alıp bir tarafını kesip, Bir tarafını kırpıp, Bir tarafını oyup farklı şekilde İslami diye piyasaya sürüyorlar. Bu maalesef böyle. İşte bunlardan biriside “Sukuk” dediğimiz olaydır.  Sukuk, aslında teorik baktığımızda temel prensipleri itibarıyla meşru bir işlemdir. “Sukuk”; “Kıymetli evrak, Kağıt” demektir. Bildiğimiz Hisse senedi, Borç Senedi gibi kağıtlar demektir. “Sak” kın çoğuludur. “Sak” İngilizceye “Çek” olarak geçmiş, Bize de “Çek” olarak gelmiştir. Dolayısıyla bildiğiniz kıymetli kağıt, Evrak demektir. Öz itibarıyla meşru bir şeydir. Yani Şöyle düşünün; Varsayalım ki Finans kurumu, Bir tarafta bir hava yolu şirketi var, Örneğin, Finans kurumuna diyor ki; “Benim bir Uçak ihtiyacım var” diyor. Finans kurumu, Uçağı satan firmaya diyor ki; “ Hava yollu şirketinin arzu ettiği filan, Filan özellikli Uçak kaç para?” , Varsayalım, “Peşin 100 milyona satarım” diyor.  Finans kurumu hemen olayı değerlendiriyor, Müşteri belli, Satıcı belli, Fiyat belli, Her şey belli hemen bir projelendirme yapıyor. Diyor ki; “Benim 100 milyona ihtiyacım var. Ben bu 100 milyonu kağıtlara döksem, Menkul kıymetleştirsem, Bunu benim kitlelerime pazarlasam, Oradan 100 milyonu toplasam, Uçak firmasına Uçağı alsam, Buraya da 100 milyon değil de 110 milyona satsam, Buradan elde edeceğim geliri de evraklara para yatıran evrak sahiplerine de herkesin oranına göre gelirleri olarak iade etsem, Var mı bunda gayri meşru bir işlem? Hiçbir şey yok” diyor. Aslında Sukuk’u teorik olarak ileri sürenler, Ortaya atanların niyeti budur. Sukuk dediğimiz zaman kastedilen de bu ve buna benzer meşru finansal yöntemlerdir. Ayrıca çok alternatifi var. Türkiye de eğer uygulansın, Ben şuna Kaniyim; Şu anda Hükümetin üzerinde durduğu bütün Kentsel dönüşümün finansını sağlar. Rahatlıkla sağlar. Ve meşru şekilde yapılacak. Ayrıca herkeste memnun olur. Parasını verir adam, Proje ortada “Kardeşim şurada 100 tane daire çıkacak, Bu daireler şu fiyatlardan satılacak, Sen buraya 100 lira yatırırsan senin gelirin 150 lira olacak.” Çok rahatlıkla yoldur, Otobandır, Havaalanıdır, Köprüdür her türlü “Sukuk” dediğimiz felsefesine uygun olarak yapılığı taktirde çok rahatlıkla bir çok ihtiyaç karşılanır. Devletin finansman açığı karşılanır. Devletin Finansman fazlasını piyasaya sürmek için çok rahatlıkla kullanılır. Fakat gel gelelim ki bizimkiler de diğer Batılılar gibi zihin olarak faizci bir zihinle olaya yaklaştıkları için bir türlü gerçek “Sukuk”, Reel İktisadi bir faaliyet olan, Meşru bir faaliyet olan bu “Sukuk” a yönelmediler. Ne yaptılar? Malezya’dan ve İngiltere deki Şafii’nin az önceki görüşüne dayandırılarak, Şafii’nin görüşleri istismar edilerek üretilmiş olan dışı Sukuk, İçi gerçekte faizli bir borç senedini Millete pazarlamaya çalışıyorlar. Yurt dışında bu pazarlanıyor, Türkiye de de bunun çalışmaları yapılıyor.

Nedir? Tekrar bir bakalım. Teoriye göre, Yani mevcut uygulama açısından söylüyorum. Birincisi; Sukuk ile ilgili, Kira Sertifikalarıyla ilgili bizim SPK’nın çıkarttığı yönetmelik var. O yönetmeliğin kavramlarını kullanarak ben bunları söylüyorum; Yönetmeliğe göre bir tane kaynak kuruluş olacak. Bu bir şirket olur, Devletin hazinesi olur kim olursa olsun önemli değil, Bir kaynak kuruluş var. İkincisi; Bu kaynak kuruluş “Varlık Kiralama Şirketi” kuracak. Böyle bir işe soyunan her hangi bir kuruluş bu prosedürü takip etmek zorunda. Varsayalım bunu hazine olarak, Devlet olarak düşünün bir tane kendisi bir şirket kuruyor. Hatta bu şirket Kanuna göre 1 kişi ile bile kurulabilir. Bir Banka var, Bir tane veya daha fazla Bankalar var. Yani işi operasyon el yapabilecek, Bu işte piyasayı tanıyan, Bu işte uzman bir Banka var. Bir de para yatıracak olan kişiler, Yatırımcılar var.  “Bey’ bi’l-vefa”  yı özellikle   “Bey’ ül İstila”  yı zihninizde çağırışım yaptırarak olayı o şekilde inceleyin, Ne oluyor? Nakit paraya ihtiyacı olan bir kuruluş var. Kaynak kuruluş Kendisinin, Kendine ait bir Gayrimenkulünü, Kendi kurmuş olduğu “Varlık Kirala Şirketi” ne satıyor. 5 yıl sonra geri almak üzere nakit olarak 1 milyon $’a satıyor. Ama bu Varlık Kiralama Şirketinin parası yok ki bu 1 milyon $’ı nasıl verecek? Başlangıçta zaten proje hazırlanmış. Varlık Kiralama Şirketi hemen şöyle yapıyor; Bu işin uzmanı olan Bankaya diyor ki; “ Şu 1 milyon $ değerindeki şu Gayrimenkulü kağıtlara dök, Menkul Kıymetleştir ve piyasaya arz et.” Banka bunu Kıymetli Evrak haline getiriyor ve piyasaya arz ediyor. Ellerinde nakit fazlası olanlar var, Bir şekilde “Ben paramı yatırıp gelir elde edeyim” düşüncesinde olanlar var. Bunlar kağıdı alıp parayı veriyorlar, Banka parayı topluyor Varlık Kiralama Şirketine veriyor, Varlık Kiralama Şirketi de ana para olarak o 1 milyon $’ı buraya aktarıyor. Ne oldu şimdi, Kaynak kuruluş Gayrimenkulünü bir anlamda karşı tarafa devrederek ihtiyacı olan 1 milyon $’ı aldı. Bunu siz Devlet olarak düşünün, Devletin piyasadan 1 milyon $ çekmek istediğini düşünün bu yöntemi kullanabiliyor. Yada X büyük şirketin sermayeye ihtiyacı var, Faizli borç alabilir, Hisse senedi satabilir, Bir de bu yöntemi kullanabilir. Kendi çalıştığı şirketin ana binası olabilir, Bunu karşı tarafa veriyor ve nakit parayı alıyor. Buraya kadar her şey iyi de bu yatırımcılar bu parayı neden yatırdılar? 5 yıl sonra geri alacaklar parayı, Ama bunların menfaati ne?

Şimdi ikinci aşama; İkinci aşamada ne oluyor? Bu Varlık Kiralama Şirketi, Kaynak kuruluşun Gayrimenkulünü, Kaynak kişinin kendisine kiraya veriyor. Az önce yukarıda bir örnek vermiştik orada Varlıklı kişi üçüncü kişiye kiraya veriyordu ama burada öyle olmuyor. Kaynak kuruluşun kendisine 5 yıllık süreyle kiraya veriyor. Oradan kira gelirlerini alacak. Peki ne oluyor? Kaynak kuruluş, Varlık Kiralama Şirketine kira ödüyor. Peki, bu kiralamaları Varlık Kiralama Şirketi ne yapacak? Yatırımcılara getiri olarak aktaracak. Nasıl oluyor? Kiralamacı Şirket Bankaya, Bankada 3 ayda bir, 6 ayda bir o yatırımcıların bir getirisi olarak, Ama adı “Kira geliri” olarak ödüyor. Peki, 5 yıl doldu, Ne olacak 5 yıl sonra? Malın Kaynak kuruluşa geçmesi lazım, Bir de Anapara 1Milyon$’ın diğer tarafa aktarılması lazım. Ne oluyor? Varlık Kiralama Şirketi Gayrimenkulü Kaynak Kuruluşa geri satıyor. Kaça almıştı? Aynı bedelle 1 milyon $’a geri satıyor. Fark yok. SPK’ a yönetmeliğine göre böyle ve Dünyada ki uygulamaya göre de böyle. “Hele bir 5 yıl dolsun ondan sonra pazarlık yaparız, O gün ki fiyatlara bağlı belirleriz” olmuyor, Daha bu işe girerken, Başlangıçta; “1 milyon$’ a ben sana satacağım ama 5 yıl sonra sen aynı rakamla, Fiyatla bana bunu geri satacaksın” deniliyor, Sözleşme o şekilde yapılıyor. Tam bir    “Bey’ bi’l-vefa”  artı  “Bey’ ül İstila”   yapılıyor. Varlık bu şekilde Kaynak kuruluşa döndü. Kaynak kuruluşta başlangıçta aldığı 1 milyon$’ ı Varlık Kiralama Şirketine geri ödüyor, Varlık Kiralama Şirketi de sonuç itibarıyla Bankaya, Bankadan da para yatıranlara ana sermayeye geri dönüyor. Herkes 100 lira yatırmışsa 100 lirasını geri alıyor, Bu işleme “İtfa” deniyor yani Borç senetlerinin, Hisse senetlerinin İtfası, Paranın geri verilip senetlerin alınmasıdır. Burada da parayı yatıranların anaparası iade ediliyor ve mal tekrar ana sahibine dönüyor. 5 yıllık süre içerisinde de bizim yatırımcılar bu işten 3 aylık, 6 aylık “Kira Geliri” adı altında gelir elde ediyorlar.

Peki, bu işlem gerçekte nasıl bir işlem oldu? Bakın, Başlangıçta sözleşme yapılırken diyor ki; “ Bu araziyi peşin bedelle sen alacaksın, Artı bu araziyi filan fiyattan bana kiraya vereceksin Artı bu araziyi dönem sonunda aynı bedelden bana geri satacaksın” bütün bunlar sözleşmede bildiriliyor. Dolayısıyla burada söz konusu olan bir tane çarpı işareti var. Şu işlem her ne kadar Alım-Satım görüntüsünde ise de, Gerçekte Alım-Satım orta da yok.  (01:35:33.saniyeden 38.saniye arasında biri çoook uzaktan bir şey dedi. Ama hiç duyulmuyor. Servet hocamızda ona cevap veriyor ama sorunun ne olduğu çok önemli o yüzden mutlaka o soruyu buraya ekleyin, nasıl yaparsınız bilemem ama servet hocamız onun bu dediği soruya yönelik çok önemli bir açıklama yapacak aşağıda ben o açıklamayı yazıyorum ama burayı mutlaka tamamlayınız)

Servet BAYINDIR: Aynı ama varsayalım farklı. Normalde aynı. Varsayalım faklı olduğunu düşünelim. Ama burada aynı, Dünyada da genelde aynı uygulama var, Fakat varsayalım ki farklı. Farklı bile olsa her hangi bir yabancı şirkete yapılmış olsa bile hüküm değişmiyor. Siz aynı dediniz ya, Onlarda Şöyle diyorlar; “ Efendim, Bu ayrı bir Hükmü şahıstır, Tüzel kişidir, Oda ayrı Tüzel bir kişidir, Dolayısıyla bunlar her ne kadar aynı gözükse de aynı değildir” gibi bir takım gerekçeler öne sürüyorlar. Ama gerçekten faklı olduklarını varsayalım. Tamamen birbirinden farklı olan iki ayrı şirket olsun, Fakat sonuç itibarıyla burada bir Alım-Satım yok. Niye Yok? Ben bir malı Fatih Hocaya satıyorum, Diyorum ki; Bunu sana 1000 liraya satıyorum, Fakat öyle bir metin yazıyoruz ki, Satıyorum 1000 liraya ama 1 ay sonra bana bunu 1000 liraya geri satacaksın diyorum. Karşı taraf o zaman nasıl müşteri olabilir. Ben aldıysam o maldan istediğim gibi tasarrufta bulunurum.

Dr. Abdurrahman YAZICI: O, Bin lira o ürünün piyasa fiyatı mı yoksa kişiye lazım olan para o kadar da o yüzden mi o ürün Bin lira olarak fiyatlandırılıyor?

Servet BAYINDIR: Hah. İşte öyle bir şart ortada yok. İstediği fiyat olabiliyor. Biz o konulara hiç girmedik daha. Varsayalım ki gerçek piyasa değeri olsun.

(01:37:17.saniyeden 01:38:02.saniyeye kadar uzaktan biri mikrofonsuz konuşurken bir süre sonra 3 kişi konuşmaya girdi ve hiçbir şey anlaşılır olmadı. Bu sebepten o soruya servet hocamızın verdiği cevaptan devam ediyorum. O kısmı atlıyorum.)

Servet BAYINDIR: (Hayır, Hayır! Peygamberimizin yasaklamasına girmeyelim. Mesela sizin bir eviniz var. Siz ile 5 yıllığına anlaşıyoruz……) (01:38:11.saniyeden 01:39:07.saniye arasında servet hocamız tam örnek veriyordu ki yine biri uzaklardan mikrofonsuz konuştu ve parantez içine aldığım cümle yarım kaldı. Tam bu sırada orhan gencebayın ZİYANKAR şarkısı aklıma geldi ve canım cananım bir soru daha ziyan oldu.Bence o salona “MİKROFONSUZ KONUŞULMAZ” diye bir tabela koymalı. lütfen kontrol ediniz ben servet hocamızın cevap verdiği yerden devam edeceğim)

Önemli Not: Bu notun altından itibaren yazılanları lütfen mutlaka videodan takip ediniz. İzlediğinizde göreceksiniz çok karşık dialoglar olacak ve Servet Hocamızda arkasında bulunan slaytı işaret ederek konuştuğu için nereyi neyi işaret ettiğide kamerada görünmediğinden bir çok TAHMİNLERDE bulunarak yazıyı yazmaya çalıştım. O yüzden yanlış aktarma da yapmış olabilirm. Lütfen 01:39:07. Saniyeden itibaren dikkatli bir şekilde videonun SONUNA kadar yazıyı inceleyiniz.

Servet BAYINDIR: Antlaşma yapıyoruz, Şöyle düşünelim; Sizin Tarlanız var bana satıyorsunuz. Diyorsunuz ki; “Ben bu tarlamı 30 Ağustos 2012 de size 1 milyon $’ a sattım” diyorsunuz. Ama aynı sözleşmenin devamında şunu diyorsun; “ 30 Ağustos 2017 de sende bana geri sattın” diyorsun. “Satacaksın” değil “Sattın” olacak sözleşmede. Peki ben o tarlayı aldım. Tarlayı ektim, Biçtim o işin ayrı yönü, Ayrı bir olaydır. Hiç ekmedim, Biçmedim, Hiç dokunmadım, Menfaat sağlamadım varsayalım. İşin bu yönü zaten işi daha da Gayri meşru bir hale getirir, İşin o yönlü kârını hiç katmıyorum. Ben sizden tarlayı aldım, Ben bu işleme göre size göre müşteri miyim? Ben sizden 5 yıl sonra size geri satmak şartıyla sözleşme yapıp aldığım zaman, Ben o tarlayı sizden almış olmuyorum. Birincisi; Dinen zaten o tarladan menfaat görüyorsa da yüzde yüz faizdir. İkincisi; Mesela Peygamberimizin; “Bir satışta iki satış, Birbirine nakşeden iki şart olmaz” (lütfen hadis için kaynak belirtiniz, Ben bulamadım) Mesela; “Ben seninle evlendim ama cinsel ilişki olmayacak” diyemezsin, olmaz. Ben bu malı aldıysam müşteri isem, Ben bu malı istediğim gibi satabilecek bir müşteri olmam lazım. Bu malda tasarruf hakkım yoksa ben bu müşteri değilimdir. “Malikin”  Hukuki bir kavramı vardır. Malikin Malik olduğu malda istediği gibi meşru olmak kaydıyla tasarruflarda bulunabilir. Ölürse mirasçısına geçer. Ama o olayda mirasçıya bir şey geçmez. Hem bu az önce verdiğimiz örneklerde hem de dediğiniz örnekte bu şekildedir. Mirasçıya hiçbir şey geçmez, Bende kullanamam, yiyemem, İçemem. Diyelim ki Gayrimenkul dairenin duvarını yıkamam, Kapısını değiştiremem. Dolayısıyla arkadaşlar bu, Şu işlem bugün Dünyada ki “Sukuk” dediğimiz işlemin özü budur. Öze dönersek yapılmak istenen Kaynak Kuruluş dediğimiz, Genelde bunu Devletler yapıyor veya Büyük Şirketler yapıyor, Aslında kendi belli bir varlığını teminat göstererek, Varlığa dayalı olarak borç senetleri çıkarıp piyasaya sürüyor ve belli bir vaade sonunda senetleri geri alıyor, Anaparaları iade ediyor. Aslında normal faizli piyasalarda da menkul kıymetleştirme var, Bu ilk Amerika da ortaya çıkmış bir olay. Ve bunlar mesela; Kredi Kartı borçları, Şu borçları, Bu borçları her türlü borçları (Servet hocamız İngilizce bir kelime kurdu noktalama yerine yazınız 01:43:20) ……….. Yani Varlık temelli, Altında varlığı teminat gösterip borç senedi piyasaya sürmektir. Birde normalde Şirket veya Devlet kendi itibarını kullanarak hiçbir varlığı teminat göstermeksizin; “Kardeşim teminat benim” diyerek borç senedi piyasaya sürüyor. Ama bizim az önce anlattığımız öyle değil biraz daha güven veriyor, Eğer Şirket tökezlerse, Sendelerse bir şeyler olursa Varlık Kiralama Şirketi bunların o malını piyasada satar ve onların ana borçlarını öder. Onun için O, İşi garantiye alıyor. Bu sadece İslami piyasalarda olan bir şey değil, Bütün dünyada ki olan menkul kıymetleştirme (01:44:04.saniyede servet hoca İngilizce bir kelime söyledi noktalamaya yazınız) ………dedikleri işlemlerle yapılan bir uygulamadır. Eğer Borçlarını öderse satamıyorlar ama ödemezse, ya da battı ödeyemedi, Ödeyemez bir hale geldi, Dolayısıyla Yatırımcıların haklarını gözetme adına bir teminat sistemi uygulanmış oluyor. Dolayısıyla “Sukuk” Şu anda Dünya da bu şekilde uygulanıyor. Sukuk’un meşru olması için borç senedi şeklinde değil, Hisse senedi mantığıyla, Az önce ki dediğimiz Hisse senedi mantığıyla üretilmesi gerekir. Bu şekilde piyasaya sürülmesi gerekir. Böyle olursa meşru olur, ama şu mevcut haliyle Sukuk’un, İşte Malezya da ki   Bey’ ül İstila” , “Bey’ bi’l-vefa”“Bey’u’l İne’nın tümünün karma haline getirilerek üretilmiş olan paket bir üründür. Ve buna Meşru demek, Ne realite de bu kiralama işlemidir, Realitede kiralama yok, Sonuçta kaynak bulmuş kendi binasında oturuyor. Kendi arazisini kullanıyor, Yani neyi kimden kiraladı? Az önce dedim ya; Kavramlarla oynuyoruz. Kiralama olduğunu varsayalım; O zaman bu Gayrimenkule gelebilecek her türlü zarardan, Ziyandan, Gayrimenkulü 5 yıl boyunca menfaat sağlamaya hazır halde tutmaktan bunlar sorumlu olması lazım. Yani; Ben evimi kiraya verdim, Deprem oldu evim yıkıldı, Sorumlu kim? Benim. Fakat ben adamdan kira alabilir miyim? Alamam. Ama buradaki şu sözleşmenin arka planına inmedik. Bunun arka planında Depremde olsa, Şu da olsa, Bu da olsa sorumlu hepsinde bu. Dolayısıyla buna meşru demek mümkün değil, Fakat Türkiye de işte az önce ki Enes Hocamızın okuduğu; Hanefilerin son dönem Hanefi Fukhasının ki; İmam Muhammedin bir sözü var diyor ki; “Bunu Faiz yiyiciler icat ettiler, Bunu duyduğum zaman nefret ediyorum, Dağlar sanki üzerime yıkılmış gibi hissediyorum” diyor. İşte İmam Muhammed bunu diyor ama son dönem İbni Abidin vesaire, Son dönem Hanefi Fukahası; “Her ne kadar öyle olsa da caiz olabilir” diyorlar ve bu günde bazı bizim Hocalar; “Nitekim efendim, Hanefi Fukahası bunu caiz görmüştür, Nitekim Mecelle de bunu kabul etmiştir” diyerek buna “Caizdir” diye fetva veriyorlar. Yakında karşınıza çıkarsa şaşmayın, Diyelim ve böylece konuyu bitirelim.

————————————————-konu sonu——————————————

Tüm Mukayeseli Fıkıh Müzakereleri
# İçerik Adı Yayınladığı Tarih Görüntülenme
1 Kitaba Çağrı 16 Eylül 2017
2 Kurban İbadeti 24 Ağustos 2017
3 Hadislerin Derlenmesinde İran Etkisi 19 Ağustos 2017
4 Diyanetin Fetö Raporu: Bu din bu hale nasıl geldi? 14 Ağustos 2017
5 Hilal, Fitre ve Bayram 28 Haziran 2017
6 Nebi’mizin Ramazan Hayatı 12 Haziran 2017
7 İmsak Ölçüleri 27 Mayıs 2017
8 Dini Siyasete Alet Etmek 20 Mayıs 2017
9 Nebilere Yüklenen Olağanüstü Özellikler 13 Mayıs 2017
10 Tarih Boyunca Nebilere Gösterilen Tepkiler 6 Mayıs 2017
11 Yanlış Şeriat Algısı Suç ve Ceza 29 Nisan 2017
12 Kapitalizmin Sonu 15 Nisan 2017
13 Faiz Bağlamında Modern Finansal Ürünler 8 Nisan 2017
14 Hadislere Bakışımız Nasıl Olmalı 1 Nisan 2017
15 Haram Aylar 25 Mart 2017
16 Kur’an’cılık Tehlikesi 1.Bölüm 20 Mart 2017
17 Din ve Devlet İlişkileri 1.Bölüm 11 Mart 2017
18 Cuma Namazı ve Hutbe’si 4 Mart 2017
19 Kur’an’a Göre Sihir Kavramı 25 Şubat 2017
20 Abese Suresi Bağlamında Nebi’mizin Korunmuşluğu 18 Şubat 2017
21 Ev İçi Mahremiyet Kuralları 11 Şubat 2017
22 Örtünme İle İlgili Hükümler 4 Şubat 2017
23 Baş Örtüsü ve Örtünme 28 Ocak 2017
24 Kur’an’nın Çözüm Üretmedeki Yeri 21 Ocak 2017
25 Yahudileri Gölgede Bırakan Hileler 16 Ocak 2017
26 Müslümanlar’da Allah’a Güven Krizi 31 Aralık 2016
27 Müslümanlığımızı Gözden Geçirme İhtiyacı 24 Aralık 2016
28 Ümmet Olamamanın Ağır Bedeli 17 Aralık 2016
29 Tarihsellik İddialarında Cezalar Örneği 10 Aralık 2016
30 Mezhepçiliğin Doğurduğu Acı Sonuçlar 3 Aralık 2016
31 Kur’an’nın Tarihselliği İddiası ve Miras Konusu 26 Kasım 2016
32 Takiye (Kimliği Gizleme) 19 Kasım 2016
33 Faiz ve Güncel Meseleler 12 Kasım 2016
34 Mehdi Gelicek mi ? 7 Kasım 2016
35 Hz. İsa Gelecek mi? 31 Ekim 2016
36 Çağdaş Ulemanın Usulsüzlüğü 22 Ekim 2016
37 Dinsel Çoğulculuk 15 Ekim 2016
38 Son Kitabı Devre Dışı Bırakma Projesi, Dialog 8 Ekim 2016
39 Fıtrat Zemininde Buluşma 1 Ekim 2016
40 Nisa 34. Ayet Bağlamında Kadına Şiddet 24 Eylül 2016
41 Kurban İbadeti 10 Eylül 2016
42 Kadının Dövülmesi 3 Eylül 2016
43 Kur’an’a Göre Hükmetmek 27 Ağustos 2016
44 15 Temmuz Darbe Gecesine Kurani Bir Bakış 20 Ağustos 2016
45 Paralel Dinin Olmazsa Olmazı Aracılık – 1 13 Ağustos 2016
46 Müslüman Gayrimüslim İlişkileri 2 Temmuz 2016
47 Zekat 25 Haziran 2016
48 Oruçla İlgili Hükümler 18 Haziran 2016
49 Uydurulan Dinde Yatsı Sonu, Seher ve İmsak Vakti 4 Haziran 2016
50 Uydurulan Dinde Mut’a Nikahı 28 Mayıs 2016
51 Uydurulan Dinde Şartlı Talak 21 Mayıs 2016
52 Uydurulan Dinin Dayatması Olarak Çocukların Evlendirilmesi 7 Mayıs 2016
53 Kölelik ve Cariyelik Mezheplerin Dayatması mı? 30 Nisan 2016
54 Musa Hızır Kıssasının Evrensel Mesajı 23 Nisan 2016
55 Sünnetin Delil Değeri 16 Nisan 2016
56 Kira Sertifikaları Faizsiz Ürün mü? 9 Nisan 2016
57 Suç-Ceza Dengesi Açısından Cinsel İstismar 2 Nisan 2016
58 Boşanma Konusunda Allah’ın Koyduğu Sınırlar 26 Mart 2016
59 Allah’ın Koyduğu Sınırlar Nasıl Aşıldı 19 Mart 2016
60 Muhsana, Kadına Pozitif Ayrımcılık 13 Mart 2016
61 İnsanlar ile Cinlerin Ortak Özellikleri 5 Mart 2016
62 Nebiler Günahtan Korunmuş mudur? 27 Şubat 2016
63 Bedir Savaşı Örneğinde Nebi ve Resul Farkı 20 Şubat 2016
64 Dinde Haram-Helal Koyma Yetkisi 13 Şubat 2016
65 Cinler 6 Şubat 2016
66 İlk İnsanın Yaratılışı 30 Ocak 2016
67 İnsanı İnsan Yapan Özellikler 23 Ocak 2016
68 Allah’ı İkinci Sıraya Koymak 16 Ocak 2016
69 Şirkle İman Arasındaki Kararsızlık 9 Ocak 2016
70 Mehdi Beklentisi 2 Ocak 2016
71 Her İnsan Allah’ı Bilir 26 Aralık 2015
72 Fıkıh Müzakereleri | Her İnsan Allah’ı Bilir 26 Aralık 2015
73 Bir Sömürü Aracı Olarak Halifelik – 2 19 Aralık 2015
74 Bir Sömürü Aracı Olarak Halifelik 12 Aralık 2015
75 Kur’ân’da Dindarlık 5 Aralık 2015
76 Tarih Boyunca Bir Siyasi Baskı ve Ötekileştirme Aracı Olarak Zındıklık 28 Kasım 2015
77 Geleneğe Göre Dinden Dönmenin Hükmü (Bölüm 2) 21 Kasım 2015
78 Geleneğe Göre Dinden Dönmenin Hükmü (Bölüm 1) 21 Kasım 2015
79 Kur’an’a Göre Dinden Dönmenin Hükmü 16 Kasım 2015
80 Kur’an’da Zina Suçu Ve Cezası 7 Kasım 2015
81 Tağut Doğru Yolun Üstünde Oturur 31 Ekim 2015
82 Hadis Uydurma Faaliyetleri 24 Ekim 2015
83 Kader İnancı Ve Nesih 17 Ekim 2015
84 Resulullah Sonrası Siyasi Gelişmeler 10 Ekim 2015
85 Nesih 3 Ekim 2015
86 Hac Ve Kurban 19 Eylül 2015
87 Terör Olayları Karşısında Nebevi Siyaset 12 Eylül 2015
88 Dinde Özgürlük 5 Eylül 2015
89 Dine Uyma Yerine Dini Kendine Uydurma 4 “Cariyelik” 29 Ağustos 2015
90 Dine Uyma Yerine Dini Kendine Uydurma 3 “Cariyelik” 22 Ağustos 2015
91 Dine Uyma Yerine Dini Kendine Uydurma 2 “Kitap Algısı” 15 Ağustos 2015
92 Dine Uyma Yerine Dini Kendine Uydurma 8 Ağustos 2015
93 Nebimizin Yürüttüğü Dış Politika 1 Ağustos 2015
94 Kadir Gecesi ve İmsak Vaktine Tavırlar 11 Temmuz 2015
95 Zekat 4 Temmuz 2015
96 Oruç İbadeti 2 27 Haziran 2015
97 Oruç İbadeti 20 Haziran 2015
98 Kutup Bölgelerinde İftar ve İmsak Vakitleri 13 Haziran 2015
99 Emtia Borsalarındaki İşlemlerin Fıkhi Hükmü 6 Haziran 2015
100 Kur’ân’a Göre Gece-Gündüz 30 Mayıs 2015
101 Prof. V. A. Yefimov’la Yapılan Toplantının Değerlendirilmesi 23 Mayıs 2015
102 İsra ve Mirac 16 Mayıs 2015
103 Berzah Alemi 2 9 Mayıs 2015
104 Berzah Alemi 2 Mayıs 2015
105 Enflasyon ve Faiz 25 Nisan 2015
106 İşsizlik Probleminin Kaynağı 18 Nisan 2015
107 Peygamberimizin Öldürülmesini Emrettiği Kişiler Hakkındaki Rivayetler 4 Nisan 2015
108 Faizsiz Sistemin İlkeleri (Zekat-Faiz Karşılaştırması) 28 Mart 2015
109 Faizsiz Sistemin İlkeleri – Faizsiz Bankacılık 28 Mart 2015
110 Faizsiz Sistemin İlkeleri (Enflasyon) 21 Mart 2015
111 Faizsiz Sistemin İlkeleri (Bankacılık) 14 Mart 2015
112 Faizsiz Sistemin İlkeleri 7 Mart 2015
113 Tecavüz Suçunun Cezası 28 Şubat 2015
114 İdam Cezası ve Kıssas Tartışmaları 21 Şubat 2015
115 Ceza Hukukunun Genel Prensipleri 14 Şubat 2015
116 Kur’ân’da Ruh Kavramı 7 Şubat 2015
117 İcmanın Delilleri ve Değerlendirilmesi 24 Ocak 2015
118 Fıkıh Müzakereleri | Ceza Hukukunun Genel Prensipleri 17 Ocak 2015
119 Nebiye Hakaretin Cezası 10 Ocak 2015
120 Noel ve Mevlid Kandili Kutlamalari 3 Ocak 2015
121 Kelime Oyunları ve Şeb-i Arus 27 Aralık 2014
122 Evlilik Nedeniyle Ortaya Çıkan Haramlık 20 Aralık 2014
123 Talak’ın Şarta Bağlanması 13 Aralık 2014
124 Kadının Boşanma Hakkı 6 Aralık 2014
125 Boşanmanın Hükümleri 29 Kasım 2014
126 Küçüklerin Evlendirilmesi 22 Kasım 2014
127 İslam Hukuku-Roma Hukuku Karşılaştırması 15 Kasım 2014
128 Beni Kureyza Yahudileri ve Esirlerin Öldürülmesi 8 Kasım 2014
129 İslâm Miras Hukukunda Kelâle 3 Kasım 2014
130 Batı Güdümlü İslam Anlayışında Kur’an Sünnet Algısı – 2 25 Ekim 2014
131 Batı Güdümlü İslam Anlayışında Kur’an Sünnet Algısı 18 Ekim 2014
132 İslam Alimlerinin Işid’e Gönderdikleri Mektubun Eleştirisi 11 Ekim 2014
133 Kurban İbadeti 27 Eylül 2014
134 Birbirimizden yardım istemek şirk midir? 9 Ağustos 2014
135 Nafile Oruç 2 Ağustos 2014
136 Zekat ve Fitre 26 Temmuz 2014
137 Kadir Gecesi 19 Temmuz 2014
138 Tarihi gelişimi ve Hükümleri Açısından İtikaf 12 Temmuz 2014
139 Yatsının Son Vakti 5 Temmuz 2014
140 Vakti Dışında Namaz, Süresinden Fazla Oruç 28 Haziran 2014
141 Bakara 187. Ayet Işığında Oruç İbadeti 21 Haziran 2014
142 Kimler Oruç Tutabilir 14 Haziran 2014
143 Orucun Tarihi ve Meşruiyeti 7 Haziran 2014
144 Ecel ve Şehitlik – Sorular ve Cevaplar 24 Mayıs 2014
145 Ecel ve Şehitlik 17 Mayıs 2014
146 Seferilik Mesafesi ve Müddeti 10 Mayıs 2014
147 Yolculukta Namaz – 2 26 Nisan 2014
148 Dinden Dönmek 19 Nisan 2014
149 Yolculukta Namaz 5 Nisan 2014
150 Namazı Terketmenin Hükmü 29 Mart 2014
151 Namazda Zikir 8 Mart 2014
152 Kadınların Cemaate Katılması 1 Mart 2014
153 Cemaatle Namaz – 2 22 Şubat 2014
154 Cemaatle Namaz 15 Şubat 2014
155 Sehiv Secdesi 8 Şubat 2014
156 Namazı Bozan Haller – 2 1 Şubat 2014
157 Namazı Bozan Haller 18 Ocak 2014
158 Cumanın Farzından Önceki ve Sonraki Sünnetler 11 Ocak 2014
159 Cuma Hutbesi 4 Ocak 2014
160 Cuma Namazı 28 Aralık 2013
161 Sünnet Namazları 21 Aralık 2013
162 Vitir Namazı 14 Aralık 2013
163 Teheccüd Namazı 7 Aralık 2013
164 Kur’an’da Melek ve Cin Kavramları – Sorular 23 Kasım 2013
165 Kur’an’da Melek ve Cin Kavramları – 2 18 Kasım 2013
166 Kur’an’da Melek ve Cin Kavramları 2 Kasım 2013
167 Cezanın Amacı Açısından Mağdur Hakları 26 Ekim 2013
168 Bayram Namazı ve Teşrik Tekbirleri 12 Ekim 2013
169 Tarihi, Amacı ve Ahkamı Yönüyle Kurban 5 Ekim 2013
170 Kur’an’da Münafıkların Durumu – 2 28 Eylül 2013
171 Kur’an’da Münafıkların Durumu 21 Eylül 2013
172 Günümüz İslam Dünyasının Problemleri 14 Eylül 2013
173 Bedel Hac – Doç.Dr. Servet Bayındır 7 Eylül 2013
174 Allah’ın Bilgisi ve Kader 24 Ağustos 2013
175 Mısırdaki Müslümanların Durumu 17 Ağustos 2013
176 Kadir Gecesi 3 Ağustos 2013
177 İmsak Tartışmaları 27 Temmuz 2013
178 Kutup Bölgelerinde İbadet Vakitleri 20 Temmuz 2013
179 Kader 19 Ocak 2013
180 Kıyamet Alametleri 22 Aralık 2012
181 Kur’an Sünnet Bütünlüğünde Kurban İbadeti 20 Ekim 2012
182 Kur’an Sünnet Bütünlüğünde Hac İbadeti 13 Ekim 2012
183 Faiz-Zekat İlişkisi 6 Ekim 2012
184 Namazların Birleştirilmesi 29 Eylül 2012
185 İslama Yönelik Saldırılar 22 Eylül 2012
186 Alternatif Bir Finansal Ürün Olarak Kira Sertifikaları(SUKUK) 15 Eylül 2012
187 Öğle ve İkindi Namazlarının Vakitleri 8 Eylül 2012
188 Yatsı Namazı Vaktinin Bitişi 1 Eylül 2012
189 Kur’an’a Göre Gelenek 25 Ağustos 2012
190 Bayram Namazı ve Fitre 18 Ağustos 2012
191 Televizyondan Kabe İmamına Uyulabilir mi? 11 Ağustos 2012
192 Ramazan Ayının İnsana Sunduğu Fırsatlar 4 Ağustos 2012
193 İmsak Vakti ve Seher – 2 28 Temmuz 2012
194 İmsak Vakti ve Seher 21 Temmuz 2012
195 Nesih, Kıblenin Değişmesi Örneği 23 Haziran 2012
196 İsra ve Miraç 16 Haziran 2012
197 Uydurma Hadisler – Harun Ünal 9 Haziran 2012
198 Sezaryen Doğum 2 Haziran 2012
199 Vahiy – Sünnet İlişkisi 26 Mayıs 2012
200 Nesih Kavramı 19 Mayıs 2012
201 Din ve Tıp Açısından Sünnet 14 Mayıs 2012
202 Din ve Müzik 5 Mayıs 2012
203 Hadislerin Kur’an’a Arzı 28 Nisan 2012
204 Türkiye’de Kutlu Doğum Etkinlikleri 21 Nisan 2012
205 Allah’ın Elçisini Doğru Anlamak 14 Nisan 2012
206 Kur’an Öncesi Mekke Toplumu 7 Nisan 2012
207 Faizsiz Bankacılğın Problemleri 31 Mart 2012
208 Hz.Muhammed’in(S.A.V.) Tebyin Görevi 24 Mart 2012
209 İslam ve Türk Medeni Kanunu(TMK) Miras Sistemlerinin Mukayesesi 17 Mart 2012
210 Kur’an’a Göre Tağut Kavramı 10 Mart 2012
211 Farklı İnançların Birlikte Yaşamasının Doğal Kuralları 3 Mart 2012
212 Kur’an’a Göre Resule İman, İtaat ve İttiba 25 Şubat 2012
213 Organ Nakli 18 Şubat 2012
214 Sebeb-i Nüzul Meselesi 11 Şubat 2012
215 Daru’l-Harbde Faiz 4 Şubat 2012
216 İftida 28 Ocak 2012
217 Talak (Boşanma) 21 Ocak 2012
218 Gayrimüslimlerle Evlilik 14 Ocak 2012
219 A’raf Ehli 7 Ocak 2012
220 Müminler Cehenneme Girecekler Mi? – 2 31 Aralık 2011
221 Müminler Cehenneme Girecekler Mi? 24 Aralık 2011
222 Çocukların Evlendirilmesi 17 Aralık 2011
223 İnanç Özgürlüğü 10 Aralık 2011
224 Evliliğin Denetlenmesi 3 Aralık 2011
225 Adetli Kadın Kur’an’a Dokunabilir mi? 26 Kasım 2011
226 Hz.İsa’yı(a.s.) Geri Getirmek İsteyenlerin Hedefi 19 Kasım 2011
227 Nebi ve Resul Kavramları 12 Kasım 2011
228 Kurban Bayramına Nasıl Hazırlanmalıyız? 5 Kasım 2011
229 İcma Delili ve Değerlendirilmesi 22 Ekim 2011
230 Vekaletle(Bedel) Hac 15 Ekim 2011
231 İhram Yasakları 8 Ekim 2011
232 Kadınların Yolcuğu 1 Ekim 2011
233 Kur’an ve Sünnet Işığında Hac İbadeti 24 Eylül 2011
234 Faiz Anlayışı 10 Eylül 2011
235 Bayram Namazı 27 Ağustos 2011
236 İmsak Vakti 20 Ağustos 2011
237 Teravih Namazı Konusunda Diyanet’e Cevap 13 Ağustos 2011
238 Oruç Tutamayanlar Ne Yapmalı? 6 Ağustos 2011
239 Güneşin Batmadığı Yerlerde Namaz Vakitleri 2 Temmuz 2011
240 Yatsı Namazının Vakti 7 Mayıs 2011
241 Allah’ın İndirdikleri İle Hükmetmeyenler – 2 30 Nisan 2011
242 Allah’ın İndirdikleri İle Hükmetmeyenler 23 Nisan 2011
243 Günahlarla İlgili Kavramlar – 2 2 Nisan 2011
244 Günahlarla İlgili Kavramlar 26 Mart 2011
245 Büyük Günahlar – 3 19 Mart 2011
246 Büyük Günahlar Nelerdir? 12 Mart 2011
247 Büyük Günah İşleyenlerin Durumu 5 Mart 2011
248 Ye’cüc ve Me’cüc 26 Şubat 2011
249 Dabbetü’l-Arz 19 Şubat 2011
250 Tarikatlarda Vesile ve Tevessül 12 Şubat 2011
251 Evliyanın Yardımı İle İlgili İddialar – 2 5 Şubat 2011
252 Kutuplarda Namaz Vaktinin Tespiti 29 Ocak 2011
253 Evliyanın Yardımı İle İlgili İddialar 22 Ocak 2011
254 Kâlû Belâ Olayı Hakkında Sorulan Sorular – 2 1 Ocak 2011
255 Kâlû Belâ Olayı Hakkında Sorulan Sorular 25 Aralık 2010
256 Mehdi İnancı 18 Aralık 2010
257 Kur’an’a Göre Zekat Oranları 4 Aralık 2010
258 Artan Malı İnfak Etme 27 Kasım 2010
259 Vitr Namazı 13 Kasım 2010
260 Bayram Namazları 6 Kasım 2010
261 Sehiv Secdesi – Mukayeseli Fıkıh Dersleri 30 Ekim 2010
262 Kurban İle Alakalı Sorular 23 Ekim 2010
263 Hac Farklı Aylarda Yapılabilir mi? – Fıkıh Dersi 9 Ekim 2010
264 Başkasının Yerine Hacc Yapmak 2 Ekim 2010
265 Hilal İle İlgili Sorulan Sorular 25 Eylül 2010
266 Cariyeler İle İlgili Sorulan Sorular 18 Eylül 2010
267 ORUÇ BOZMANIN CEZASI 4 Eylül 2010
268 Zekat 28 Ağustos 2010
269 İmsak ve Yatsı Vakitleri – 2 21 Ağustos 2010
270 İmsak ve Yatsı Vakitleri 14 Ağustos 2010
271 İsra ve Miraç -2 10 Temmuz 2010
272 İsra ve Miraç -1 3 Temmuz 2010
273 İcma’a Delil Getirilen Hadisler 26 Haziran 2010
274 İcma 19 Haziran 2010
275 Başörtüsü ve Örtünme 12 Haziran 2010
276 Mezheplerin Tutarlılığı 29 Mayıs 2010
277 Asabe Siyaset İlişkisi (Kızın Çocuklarının Mirasçılığı Örneği) 22 Mayıs 2010
278 Kur’an’ı Açıklama Usulü 15 Mayıs 2010
279 Kartepe Programı Değerlendirme 5 Mayıs 2010
280 Abdestte Ayakların Mesh Edilmesi 24 Nisan 2010
281 Hudeybiye’den Geri Kalanlar 13 Nisan 2010
282 Peygamberimizin Zeynep (ranha) ile Evliliği 3 Nisan 2010
283 Bedir Savaşı 20 Mart 2010
284 Kur’an Sünnet Bütünlüğü: Allah’ın İzni Meselesi 13 Mart 2010
285 Vahiy Çeşitleri 6 Mart 2010
286 Kadınların Özel Halleri 11 Şubat 2010
287 Kur’an’a Göre Zekat Nispeti 6 Şubat 2010
288 Vahy-i Gayr-i Metlüv’e Dair Getirilen Deliller -1 30 Ocak 2010
289 Iskat (Ölen Kimseyi İbadet Borçlarından Kurtarmak) 16 Ocak 2010
290 Dini Tebliğ ve Uygulamada Cebrailin Rolü -2 2 Ocak 2010
291 Dini Tebliğ ve Uygulamada Cebrail’in Rolü 26 Aralık 2009
292 Kuran ve Sünnet Bütünlüğü – Kurban 21 Kasım 2009
293 Kuran ve Sünnet Bütünlüğü – Kıble Meselesi -2 14 Kasım 2009
294 Kuran ve Sünnet Bütünlüğü – Kıble Meselesi -1 7 Kasım 2009
295 Kuran ve Sünnet Bütünlüğü – Kur’anı Anlama 31 Ekim 2009
296 Kuran ve Sünnet Bütünlüğü – Yolculukta Namazin Kısaltılması Örneği 24 Ekim 2009
297 İsa Aleyhisselam Tekrar Gelecek mi? -2 17 Ekim 2009
298 İsa Aleyhisselam Tekrar Gelecek mi? 1-1 10 Ekim 2009
299 İsa Aleyhisselam Tekrar Gelecek mi? 1-2 10 Ekim 2009
300 Hanefi Mezhebinin İçki ile İlgili Görüşleri -1 3 Ekim 2009
301 Hanefi Mezhebinin İçki ile İlgili Görüşleri -2 3 Ekim 2009
302 Mirasta Avliye Meselesi -1 26 Eylül 2009
303 Mirasta Avliye Meselesi -2 26 Eylül 2009
304 Kasten Orucu Bozanın Cezası -1 12 Eylül 2009
305 Kasten Orucu Bozanın Cezası -2 12 Eylül 2009
306 Oruç Keffareti -1 29 Ağustos 2009
307 Oruç Keffareti -2 29 Ağustos 2009
308 Adetli Kadının Orucu -1 22 Ağustos 2009
309 Adetli Kadının Orucu -2 22 Ağustos 2009
310 Hastaların Orucu -1 15 Ağustos 2009
311 Hastaların Orucu -2 15 Ağustos 2009
312 Namazda Örtünme / 2-1 8 Ağustos 2009
313 Namazda Örtünme / 2-2 8 Ağustos 2009
314 Namazda Örtünme / 1-1 1 Ağustos 2009
315 Namazda Örtünme / 1-2 1 Ağustos 2009
316 Kur’an’da Örtünme -1 18 Temmuz 2009
317 Kur’an’da Örtünme -2 18 Temmuz 2009
318 Gayrimüslimlerle Evlilik -1 11 Temmuz 2009
319 Gayrimüslimlerle Evlilik -2 11 Temmuz 2009
320 Müşriklerle Evlilik -1 4 Temmuz 2009
321 Müşriklerle Evlilik -2 4 Temmuz 2009
322 Ehli Kitap ve Müşrikler -1 27 Haziran 2009
323 Ehli Kitap ve Müşrikler -2 27 Haziran 2009
324 Hayvan Kesimi / 2-1 20 Haziran 2009
325 Hayvan Kesimi / 2-2 20 Haziran 2009
326 Hayvan Kesimi -1 13 Haziran 2009
327 Hayvan Kesimi -2 13 Haziran 2009
328 Helal Gıda ve Jelatin Konusu -1 6 Haziran 2009
329 Helal Gıda ve Jelatin Konusu -2 6 Haziran 2009
330 Nafile Namazlar -1 9 Mayıs 2009
331 Nafile Namazlar -2 9 Mayıs 2009
332 Vitir Namazı -1 2 Mayıs 2009
333 Vitir Namazı -2 2 Mayıs 2009
334 Kur’an’ın Genel Açıklaması -1 25 Nisan 2009
335 Kur’an’ın Genel Açıklaması -2 25 Nisan 2009
336 Namazın Mekruhları -1 11 Nisan 2009
337 Namazın Mekruhları -2 11 Nisan 2009
338 Namazı Bozan Şeyler -1 4 Nisan 2009
339 Namazı Bozan Şeyler -2 4 Nisan 2009
340 Namazda Konuşmak -1 28 Mart 2009
341 Namazda Konuşmak -2 28 Mart 2009
342 Namazda Abdestin Bozulması / 2-1 21 Mart 2009
343 Namazda Abdestin Bozulması / 2-2 21 Mart 2009
344 Namazda Abdestin Bozulması / 1-1 14 Mart 2009
345 Namazda Abdestin Bozulması / 1-2 14 Mart 2009
346 Namazda İmamlık / 3-1 28 Şubat 2009
347 Namazda İmamlık / 3-2 28 Şubat 2009
348 Namazda Saf Düzeni -1 21 Şubat 2009
349 Namazda Saf Düzeni -2 21 Şubat 2009
350 Namazda İmamlık / 2-1 14 Şubat 2009
351 Namazda İmamlık / 2-2 14 Şubat 2009
352 Namazda İmamlık / 1-1 7 Şubat 2009
353 Namazda İmamlık / 1-2 7 Şubat 2009
354 İmamın Arkasında Kıraat -1 24 Ocak 2009
355 İmamın Arkasında Kıraat -2 24 Ocak 2009
356 Namazda Okunan Sûre ve Ayetler / 4-1 17 Ocak 2009
357 Namazda Okunan Sûre ve Ayetler / 4-2 17 Ocak 2009
358 Namazda Okunan Sûre ve Ayetler / 3-1 10 Ocak 2009
359 Namazda Okunan Sûre ve Ayetler / 3-2 10 Ocak 2009
360 Namazda Okunan Sûre ve Ayetler / 2-1 3 Ocak 2009
361 Namazda Okunan Sûre ve Ayetler / 2-2 3 Ocak 2009
Kuran Dersi Canlı Yayın