Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Euzubillahimineşşeytanirracim.Bismillahirrahmanirrahim.
Elhamdu lillahi rabbil alemin, vel akıbetu lil muttekın, essalatu vesselamu ala resulüne Muahmmedin ve ala alihi ve sahbihi ecmain.
Bugün Enam Suresini anlamaya devam ediyoruz. 60, 61 ve 62. Ayetleri inşallah anlamaya çalışacağız. Cenabı Hak doğru anlamayı ve doğru bir şekilde hayatımıza uygulamayı nasip eylesin. Allahu Teala burada şöyle diyor. “Ve huvellezî yeteveffâkum bil leyli” “gece sizi vefat ettiren odur.” “ve yağlemu mâ cerahtum bin nehâri” “Gündüzünde ne yapıp ettiğinizi (iyilik, kötülük) Allahu Teala bilir.” “summe yeb’asukum fîhi” “gece vefat ettirdikten “sonra gündüzün sizi tekrar kaldırır.” “liyugdâ ecelum musemmâ” “belirlenmiş olan süre tamamlansın diye” “summe ileyhi merciukum” “sonra dönüşünüz Allah’ın huzurudur.” Yani sonra Allah’ın huzuruna çıkarılacaksınız. “summe yunebbiukum bimâ kuntum tağmelûn” “sonra Allahu Teala orada ne yapıp ettiğinizi size bildirecektir.” (Enam 60)
“Ve huvel gâhiru fevga ıbâdihî” “Kulları üzerinde tam hakim olan Odur.” “ve yursilu aleykum hafezah” “Size koruyucu melekler gönderir.” “hattâ izâ câe ehadekumul mevtu” “birinize ölüm geldiği zaman” “teveffethu rusulunâ” “görevlendirdiğimiz melekler, elçiler onu vefat ettirirler.” “ve hum lâ yuferritûn” “Onlar görevlerinde bir kusur yapmazlar.” (Enam 61) Bir eksiklik olmaz.
“Summe ruddû ilallâhi mevlâhumul hagg” “Daha sonra gerçek dostları olan Allah’ın huzuruna çıkarılırlar.” “elâ lehul hukmu” “Dikkatli olun bütün karar onundur.” “ve huve esraul hâsibîn” “O hesap görenlerin en çabuğudur.” (Enam 62) Yani hesabı çok çabuk görür.
Bu ayeti kerimede Allah iki kere vefattan bahsetti. Yani her insan iki kere vefat eder. Birincisinde “Ve huvellezî yeteveffâkum bil leyli” “Geceleyin sizi vefat ettiren odur” (Enam 60) dedi. Demek ki biz her gece ne yapıyoruz? Vefat ediyoruz.
Şimdi ruhunuza Fatiha okuyayım mı? Ruha Fatiha okunmaz. Fatiha yaşayanlar için okunur. Ölenler için değil.
İkincisinde de “izâ câe ehadekumul mevtu teveffethu rusulunâ” “birinize ölüm geldiği zaman elçilerimiz onu vefat ettirir” (Enam 61) dedi. Demek ki bir ölüm gelmediği zaman vefat ediyoruz, bir de ölüm geldiği zaman vefat ediyoruz. Biz Türkçede vefat dediğimiz zaman ne anlaşılır? Ölüm anlaşılır. Ama iki kere vefat ediyoruz. Birisini her gün yapıyoruz. Birisini de hayatımızda bir kere… Allahu Teala Zümer Suresinin 42. Ayetinde şöyle diyor. Orada da iki kere vefat ettiğimizden bahsediyor. “Allâhu yeteveffel enfuse hîne mevtihâ” “Allah nefisleri ölümü sırasında çeker alır.” Nefisleri çekip alıyor. “velletî lem temut” “Ölmemiş kişinin nefsini de çekip alır.” “fî menâmihâ” “uykusunda” (Zümer 42) Ölmemiş kişinin nefsini de uykusunda çeker alır. Şimdi burayı dikkatlice anlayalım. Şimdi pilot kalemin içini düşünün. Mürekkebi bittiği zaman içindekini çekip atıyoruz. Şimdi bu kalemi ve içinde mürekkep dolu olan plastiği iki tane nefis düşünün. “Allah ölümü sırasında nefsi çekip alır” diyor. Kalemin içindeki plastiği çekip alıyoruz. Kalem ne oldu? Öldü. “Allah nefisleri nefsin öldüğü zaman çeker alır.” Bir öeln nefis var. Bir de çekip alınan nefis var. Kaleme ve kalemin içindeki mürekkep dolu plastiğe nefis diyor. Ondan sonra “velletî lem temut” “Eğer nefis ölmemişse” o zamanda “fî menâmihâ” “uykusunda çekip alır.” (Zümer 42) Şimdi bu nefis insana ana rahminde üflenmiş olan ruhtur. Yani kalemi örnek verdim ki zihninizde daha rahat canlandırasınız. Ben bu ayeti yıllarca okumuştum da bizim daha önce burada olan bir arkadaş şimdi kadroda yok. Dört sene sonra dedi ki ayeti daha yeni anladım dedi. Halbuki ben dört senedir anladığını zannediyordum. Ondan sonra böyle örneklendiriyorum. Yanlış bir şey olmasın diye… O zaman bakın. Kalem (nefis) ölmediği zaman uykudayken mürekkep dolu plastiği (nefsi) uykudayken alıyor. Peki, plastik kısım ne oluyor? Ruh oluyor. Peki, ruh insana ne zaman üfleniyor? Mesela bizde genellikle, bizim kaynaklarda da ruh dediğiniz zaman insanlığa canlılık veren şey anlaşılır. İslam Ansiklopedisinde ruh maddesine bir bakın. Ne yazmışlar?
Secde Suresinde Allahu Teala ruhtan bahsediyor. “Ellezî ahsene kulle şey’in halegahû” “Yarattığı her şeyi güzel yapan odur.” (Secde 7)
İslam Ansiklopedisinde ruh maddesine şimdiye kadar hiç bakmadım ama inşallah doğru mana vermişlerdir. “İnsanın hayatiyetini sağlayan…” Hayatiyet ne demektir? Canlılık… “İnsanın hayatiyetini sağlayan idrak edici ve bilici unsuru…” İdrak edici anlayan ve bilen unsuru… Mesela şimdi şurada bir tane köpek düşünün. Onun hayatiyetini sağlıyor. Mesela köpek bazı şeyleri idrak eder mi? Eder. Bazı şeyleri bilir mi? Bilir. Yani hayvanlardan kendi yapısına göre idrak edemeyen veya bilmeyen birisi var mı? Şimdi bakın. O zaman hayatiyetini sağlayan şeyse… Yani hayatiyet, canlılığını sağlayan şeyse… Şimdi şu ayeti dinleyin. “Ellezî ahsene kulle şey’in halegahû” “Yarattığı her şeyi güzel yapan odur.” Yani Allah çok güzel yapar. “ve bedee halgal insâni min tîn” “İnsanı yaratmayı çamurdan başlattı.” (Secde 7) Kimin yaratılması çamurdan başlar?
Seyirci: Adem’in (a.s)…
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Sen Adem değil misin? Sen çamurdan yaratılmadın mı? Şimdi yağmurlar yağıp toprak ıslanıyor. Toprakta ne oluyor? Gıdalar oluyor. Yağmur yağmasa toprak bir şey bitirir mi? Toprağın bitirdiği şeyin içerisinde bir öz var. Onu babamız yiyor, annemiz yiyor. Babamızın vücudunda o sperme dönüşüyor, annemizin vücudunda yumurtaya dönüşüyor. Bizde anne baba olduğumuz zaman bizim vücudumuzda da öyle oluyor. O nereden geliyor? Topraktan… Tabi Adem (a.s) de öyle… Şüphesiz… “Summe ceale neslehû” “Sonra onun soyunu (neslini)” ne yaptı? “min sulâletim” “bir özden…” Yani çamurdan gelen yiyecekleri yiyoruz. “mim mâim mehîn” “(soyunu) zayıf bir sudan yarattı.” (Secde 8) Yani birinciye Adem (a.s) diyebilirsiniz. Ama her insan öyledir. Biraz sonraki ayette de göreceğiz. Şimdi yarattı. Yarattığı zaman mesela ana rahmine düşmeden önce de sperm ve yumurta canlı mı? Canlıdır. O zaman İslam Ansiklopedisinde hayatiyeti veren olarak belirtilen şey orada yok mu? Yani canlılık… Ana rahminde ilk döllenme sırasında o döllenmiş yumurta canlı mı? Değil mi? Canlı… Ondan sonra bakın şöyle diyor. “Summe sevvâhu” “Vücudun organlarını denkleştirdi.” Yani vücudun bütün organlarını oluşturdu. Şimdi onun ayrıntısını öbür ayetten okuyacağız. “ve nefeha fîhi mir rûhıhî” “Oluşturduktan sonra içine ruhundan üfledi.” (Secde 9) Yani şimdi şöyle düşünün. Tekrar anlaşılsın diye gösteriyorum. Şimdi kaleme dışarıdan baktığınız zaman kalemin her şeyini tamam görürsünüz değil mi? Ama içerisinde mürekkep dolu olan plastik kısmın olmadığını bilmiyorsunuz. Yapısı tamamlandıktan sonra plastik kısım içine koyuluyor. Yapısı tamamlanmadan konur mu? İşte insanın da vücudundaki bütün organları tamamladıktan sonra Allah içine ruhu üflüyor. Peki, bütün organlar tamamlandığı zaman vücut canlı değil mi? Peki, buna göre ruh vücuda canlılık veren şey mi? Değil. Peki, plastik kısmı kalemin içine koyunca yazı yazmasını sağladı. Kalemin içerisine koymasaydım yazmasını sağlayamazdı. O zaman ruh neyi sağlıyor? “ve ceale lekumus sem’a” “Ruhun üflenmesiyle birlikte dinleme” İşitme değil. İşitme hayvanlarda da var. Bakın şimdi siz dinliyorsunuz. Ben size ayrıntılı bir şekilde anlatıyorum. Şu şöyle, bu böyle… Herhangi bir hayvanı yanınıza oturtup bir şey anlatabilir misiniz? “vel ebsâra” “basiret” Bakma değil. Görme… Bakma ile görme arasında fark vardır. Yani basiret… Buradan bir şey görürsün, arka planını da görürsün. Yani sende algı oluşuyor. “vel ef’ideh” “ve gönüller oluşuyor.” (Secde 9) Yani vücuda kan pompalayan kalp değil. Ruh neyi oluşturuyormuş? Bakın akıl değil. Dikkat edin. Hep insan akıllı bir varlıktır diye tarif ederler. Akıllı olmayan hangi varlık var? Hayvanlar alemini inceleyin bakalım. Akıl var mı, yok mu? Yani belgeselleri takip ediyorsanız ne kadar akıllıca davrandıklarını görürsünüz. İnsanı hayvandan ayıran ruhtur. Akıl değil. Şimdi bu ayete göre ruh canlılığı veren şey mi? Zaten canlı vücut… O zaman öyleyse vefatı sırasında ayrılıp giden ruh… Kalemin içinden plastiği çıkarmak için ölmesi gerekiyor mu? Yok. Vefatı sırasında… Vefat kelimesi plastiğin işi kalemle tamamlandı ayrılsın manasındadır. Yani içinde kalmasına gerek kalmadı. Ben bunu daha kolay anlaşılan bilgisayarların işletim sistemi örneği ile anlatıyorum. Bilgisayarın yapımını tamamlamadan işletim sistemi yüklenebilir mi? İşte ruh vücudun işletim sistemidir. Bilgisayarı diğer elektrikli aletlerden ayıran nedir? İşletim sistemidir. Elektrikse elektrik… İnsana canlılığı veren elektrik gibi bir şey değil mi? Ama işletim sistemi farklı bir şeydir. İşte bizi bütün canlılardan ayıran şey ruhtur. Onu da Muminun Suresinin ayetlerine bakalım. Az önce size söylediklerimi bu sure açıkça ifade edecek. Zaten her defasında söylüyoruz. İslam Aleminde hikmet kaybolduğu için hiçbir konu bilinemiyor. İşte bakın ruh konusu bilinmez deniyor. Halbuki ruh Kuranı Kerim’de o kadar ayrıntılı açıklanmıştır ki… Bizim sitede bununla ilgili ayrıntılı bir yazı var. Arzu edenler okuyabilirler. Allahu Teala burada şöyle diyor. “Ve legad halagnel insâne min sulâletim min tîn” “İnsanı çamurdan süzülen bir özden yarattık.” (Muminun 12) “Summe cealnâhu” “O özü yaptık.” “nutfeten” “döllenmiş yumurta yaptık.” Nerede? “fî garârim mekîn” “kalabileceği sağlam yerde…” (Muminun 13) Döllenmiş yumurtanın kalabileceği sağlam yer neresidir? Ana rahmi… Allah ana rahminin kanalında döllenmiş yumurta yapıyor. Tamam mı? Gördünüz mü?
Diyanetin mealinden baksanıza nutfe yerine hangi kelimeyi kullanmış?
“Summe halagnen nutfete alegaten” Bakın rahim kanalında ya… “Onu rahim duvarına yapışan bir yapıya şey yaptık.” Halaka şekil vermek oluyor. Rahim duvarına yapışıyor. “fehalagnel alegate mudğaten” “Rahim duvarına yapışmış olan embriyoyu bir et parçası yaptık” diyor. “fehalagnel mudğate ızâmen” “et parçasını kemiklere dönüştürdük.” “fekesevnel ızâme lahmâ” “Kemikleri de etle doldurduk.” (Muminun 14) Vücudun bütün kemikleri oldu. Etle de şey yaptı.
Hangi kelimeyi kullanıyor.
Abdullah BAYINDIR: Az bir su diyor. “Sonra onu az bir su (meni) hâlinde sağlam bir karargâha (ana rahmine) yerleştirdik.” (Diyanet Meali, Muminun 13)
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Allah aşkına ana rahminde oluşan şey az bir su mu? Nutfe kelimesini Kuranı Kerim o kadar güzel anlatıyor ki… Nutfe… Natefe beyaz inci demektir. Bugün ana rahmindeki döllenmiş yumurtaya bakın. Beyaz inci şeklindedir. Kuranı Kerim şeklini bile bildiriyor. Ama işte bu hikmet kaybolunca su diyor. Döllenmiş yumurta yerine su diyor. Ne olacak şimdi? Unu okuyan birisi Kuran’da zaten bu tür şeyler yok diyecek. Onu anlayamadıktan sonra bunlar gerisini nasıl anlayacak?
Buradan devam ediyorum. Kemiklere de et giydirildi. Bütün kemikler yaratıldı. Kemiklere et giydirildi. O sırada bütün sinir ve kan dolaşım sistemleri tamamlanması gerekmiyor mu? Ne oldu bu? Bu ana rahminde bir çocuk oldu. Bütün organları tamamlanmış. Secde Suresindeki ayette “sevvâhu” (Secde 9) kelimesi ile ifade etti. Yani bütün dengeleri kurulmuş. Bakın o ana kadar insan ile diğer canlıların hiçbir farkı yok. Bütün organlar tamamlandıktan sonra Allah öbür ayette ne dedi? Vücuda ruhumdan üfledim diyordu değil mi? Ruhumdan demiş olması her şey Cenabı Hakka aittir. Biz de Allah’ınız. Bizim sahibimiz o… Her şey Allah’ın… Yani Cenabı Hak tarafından işletim sistemi vücuda yüklenmiş oluyor. Yani bilgiyi kavrama ve işleme… Ve yeni hedeflere ulaşabilecek bir kabiliyet… “summe enşeé’nâhu halgan âhar” “Sonra onu farklı bir varlık halinde inşa ettik.” Yani vücut tamamlandıktan sonra o canlı değil mi? Başka varlık haline sonra getirdik diyor. Başka varlık haline getirilen şeyi Secde Suresinde nasıl anlattı? Ruhundan üfledi… Yani tıpkı bilgisayarın yapımı tamamlandıktan sonra işletim sistemini koyuyorsunuz. O zaman diğer elektrikli aletlerden farklılaşıyor. Bilgisayar uyuduğu zaman işletim sistemini ondan alabilirsiniz. Yeniden başlattığınız zaman tekrar koyabilirsiniz. Bilgisayar öldüğü zamanda işletim sistemini alabilirsiniz. Yeniden yapıldığı zaman tekrar koyabilirsiniz. İşte insanda uyuduğu zaman ruh çekip gider. Çünkü ruh canlılık değildir. Vücuttaki canlılık değil. Tıpkı işletim sistemini bilgisayardan almak gibidir. Uyandığı zaman tekrar gelir. Onun için ruhumuz gidip rüyalar görür, bir şeyler görür… Çünkü bütün bilgiler oradadır. Vücut çalışmaya devam ediyor. Zaten vücudun canlılığı ile onun hiçbir alakası yok. Vücudun canlılığı başka bir olay, ruh başka bir olaydır. O ruh oradan çekip gider. Vücut canlıdır. Ama bütün bilgi oradan çekip gider. Uyandığı zaman tekrar gelir. Ondan sonra peki, öldün. Ölmüş bir bilgisayarda işletim sistemi çalışır mı? İşte o zamanda Cenabı Hak onu alır. Peki, ne zaman iade eder? Vücut yeniden yaratıldığı zaman… Vücut tekrar yaratılır… Ona da Tekvir Suresinde “Ve izen nufûsu zuvvicet” “nefisler eşleştiği zaman” (Tekvir 7) diyor. Çünkü niye nefis kelimesi kullanılıyor? Çünkü o ruh vücutla öylesine birleşiyor ki… Mesela siz bir işletim sistemini başka bir bilgisayarda çalıştırabilirsiniz. Ama bir vücudun ruhu bir başka ruha asla girmez. Ondan dolayı artık onunla öylesine özdeşleşmiş ki ikisi de nefis oluyor. O vücut yeniden yaratılmadan… Bir de ölen kişi toprağın altında tohum gibidir. Zaten Allah öyle bildiriyor ayetlerde… O tohumdan tekrar Adem (a.s) gibi vücut yeniden oluşur. Çocuk olarak değil. Büyük olarak… Oluşum tamamlandıktan sonra ruh gelip vücuda girer. Tabi onun için Cenabı Hak onun kanunlarını koymuş. O girdiği andan itibaren kişinin bulunduğu toprak tümsek haline gelmiştir. Ana rahminin büyük bir şekli… O zaman toprak açılır insan oradan kalkar. Kalktığı zaman… Bir şey daha söyleyeyim size… Yattınız uyudunuz. Mesela gündüz uyudunuz. Yanınızda saat yok. Güneşinde nerede olduğunu bilmiyorsunuz. Uyandınız. Ne kadar zaman geçtiğini bilebilir misiniz? Mümkün mü? İşte ölen kişide yeniden dirildiği zaman sadece gözünü kapayıp açtığını bilir. Başka bir şey bilmez. Bu arada hiçbir şeyden haberi olmaz. Ölürken ruhuyla olan bir takım konuşmalar vardır ama ondan sonra ruh tamamen çekilip çıktıktan sonra bitti. Bunu da Allahu Teala Nahl Suresinde bize bildiriyor. “ve mâ emrus sâati” “O saat işi” Saat iki manaya da gelir. Ya ölüm saati ya da diriliş saati… İkisine de Allahu Teala saat diyor. O iş yani ölümle yeniden dirilme arasındaki iş “illâ kelemhıl basari” “gözü kapamak gibi” “ev huve agrab” “ya da daha yakın” (Nahl 77) Yani Adem’in (a.s) ölümünden dirilmesine kadar geçen süre ile en son insanın ölümünden dirilmesine kadar geçen süre göz açıp kapama kadardır. Çünkü vücut canlılığını kaybettikten sonra zamanın bir anlamı kalmaz ki… Algılamak mümkün değil.
Şimdi tekrar Enam Suresine gelelim. Bugün anlamamız gereken çok şey var. “Ve huvellezî yeteveffâkum bil leyli” “Gece sizi vefat ettiren odur.” (Enam 60) Tekrar kalemi göstereyim. Gece vücut uykuya geçtiği zaman çıkan ne oluyor? Ruh. Vücut canlıdır. Ruh kalkıyor. Belki gidip bir yerlerde dolaşıyorsun. Rüya görüyorsun. Belki daha önce ölmüş olanların ruhları ile görüşüyorsun. Olabilir. Çünkü onun vücut gibi bir engeli yok ki… Bir anda dünyanın her tarafına da gidebilir. “ve yağlemu mâ cerahtum bin nehâri” “Gündüzünde neler kırıp döktüğünüzü de Allah bilir.” “summe yeb’asukum fîhi” (Enam 60) Hani uykuda sizi öldürüyor ya… Bas kelimesi de ayağa kalkmak demektir. Yataktan kalkıyoruz değil mi? Gündüzünde sizi kaldırır. Yasin Suresinde “mem beasenâ mim mergadinâ” “Bizi uykumuzdan kim uyandırdı?” (Yasin 51) Yani ölmüş. Aradan belki milyarlarca sene geçmiş. Şimdi yeni uyumuşum diyor. Hatta Resulullah nasıl ölürseniz öyle dirilirsiniz diyor. Diyelim ki ameliyat olurken ölmüşse doktorlar nerede diyecek. “liyugdâ ecelum musemmâ” “Sizin için verilen süre tamamlansın diye” (Enam 60) Allah tekrar ruhu vücudun içine koyar. Ruh vücudun içine girmesiyle birlikte insan farklılaşıyor. İnsanı farklılaştıran can mıymış? Değil. Bakmak değil. Çünkü vücut tamamlandığı zaman gözde var, kulak da, kalp de var. Kan pompalıyor. Orada gönüller oluşuyor. Dinleme kabiliyeti oluyor. İşitme değil. İşitme zaten var. Ama dinleme ruhla birlikte oluyor. Kalp, dinleme ve basiret (görme)… İlerisini görebilme… İşte o insanı farklılaştırıyor. Biz bilgileri onlarla kavrarız. Yeni bilgileri bunlarla üretiriz. İnsanlar akıllarıyla karar vermezler, kalpleriyle karar verirler. Ya doğru ama benim işime gelmiyor dersin. Hayvanlar böyle bir şey yapamaz. Hayvanlar akıllarıyla karar verirler. Ama insanlar duygularıyla karar verdikleri için bile bile yanlış yapabilirler. Niye? İmtihandan geçirildiğinden dolayı Allah böyle yaratmıştır. “summe ileyhi merciukum” “Sonra tekrar huzuruna çıkarılacak olduğunuz kişi Allahu Tealadır.” Onun huzuruna çıkarılacaksınız. Yani eski şeklinize döndürülüp yani yeni bir vücutla Allah’ın huzuruna çıkarılacaksınız. “summe yunebbiukum bimâ kuntum tağmelûn” “Neler yapıp ettiğinizi Allah size haber verecektir.” (Enam 60) Çünkü bütün şeyler kayda geçiyor. “Ve huvel gâhiru fevga ıbâdihî” “Kullar üzerinde tam hakim olan odur.” “ve yursilu aleykum hafezah” “Size koruyucu melekler gönderir.” (Enam 61) Bu koruyucu melekler neydi Abdullah?
Abdullah BAYINDIR: Kiramen katibin diye ayetler var. Bir de Kaf Suresinde var. Yapmış olduğumuz şeyleri kayıt altına almak. Türkçedeki aynı köktür. Hem kayıt altına almak… Biliyorsunuz Türkçede hafıza kelimesi vardır. Aynen buradaki hafaza kökünden gelmiştir. Bir yere kaydedersin, bir hafızaya… İkinci bir şeyde yine Türkçemizden gelen muhafaza kelimesi vardır. Muhafaza da korumak anlamındadır. Bu hafaza fiilinin… Mesela burada muhafaza ile alakalı hemen hemen hepimizin bildiği Musa Hızır kıssası vardır. Kuranı Kerim’de Kehf Suresinde geçer. Hızır (a.s) orada… Tabi Hızır ismi orada geçmiyor. Bu kıssayı Resulullah sahabeye aynısını anlatırken Hızır ismini orada hadiste söylüyor. Biz oradan öğreniyoruz. Hızır (a.s) ayette Allah’ın kulu olarak geçiyor. Kendisi Musa (a.s) ile birlikte yola çıkıyor. Yolda iki kardeşe ait olan bir gemi… Geminin içinde, alt tarafında yara açıyor. Musa (a.s) neden bunu yaptın diye sorduğunda… Tabi üç kere soruyor. Üçüncüde dayanamayınca Hızır (a.s) olayların hikmetini açıklıyor. Orada bunu Allah’ın emriyle o kişileri korumak için… Daha sonra zorba bir melik sağlam gemilere el koyduğunu ve onunda korumak için yaptığını ayette zikrediyor. Yani Musa Hızır zannedersem burada yeterli…
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Tabi Musa Hızır kıssası bir örnek… Yani Musa (a.s) ta sonuna kadar onu bir insan zannediyor. Kehf Suresinde… Beraberce gemiye biniyorlar. Gemiyi deliyor? Niye deliyorsun diyor. Bu halkı batıracak mısın diyor. Dinlemiyor tabi… Ondan sonra bir yere gidiyorlar. Halk yemek vermiyor. Orada yıkılmak üzere olan bir duvarı düzeltiyor. Ondan sonra bir yerde bir çocuğu öldürüyor. Musa (a.s) bunların hepsine itiraz ediyor. Sonra onun melek olduğu daha sonra ortaya çıkıyor. Bunların hiçbirisini ben kendiliğimden yapmadım diyor. Cenabı Hak o örnekle meleklerin hayatımızdaki müdahale etme imkanlarını da ortaya koymuş oluyor. Mesela o gemiyi deldim, çünkü ön tarafta sağlam gemileri alan bir kral vardı, ondan kurtardım diyor. Ondan sonra yıkılmak üzere olan duvarı düzelttim, çünkü alt tarafta iki tane yetim çocuğa ait hazine vardı, babaları da iyi bir insandı. O duvar yıkılsaydı hazine ortaya çıkacaktı. Onu düzelttim, onları kurtardım. Ondan sonra öbür çocuk gelişim bozukluğu içerisinde olan bir çocuktu. Annesi babası iyi insanlardı. Ama bu gelişim bozukluğu sebebiyle annesini babasını nankörlüğe sürükler endişesiyle öldürdük ki Allah ona daha iyisini versin. Şimdi burada şunları görüyoruz. Bakın sizde hep kendi hayatınızda yaşarsınız. Mesela bir yere gidersiniz birisi gitme kardeşim şuraya gel der. Ne kadar iyiymiş be dersiniz. O birisi belki bir melek olabilir. Burada olduğu gibi… Gidersiniz otobüsü kaçırdım tüh dersiniz. Sonra bakarsınız ki kaçırdığım ne iyi oldu dersiniz. Yani hayatımızda bu tür şeyler olur. Bazen de içinize bir şeyler doğar.
Abdullah BAYINDIR: “feizâ azemte fetevekkel alallâh” (Ali İmran 159) ayetiyle aslında Hızır’ın (a.s) yardım ettiği bu üç kişinin de aslında üzerlerine düşeni tam olarak yerine getirdiklerini anlıyoruz. Yani kendi üstüne düşeni yapıyorlar. Allah’a tevekkül ediyorlar. Allah da burada yardım olarak “ve yursilu aleykum hafezah” (Enam 61) ayeti gereği Hızır’ı (a.s) onların yardımına gönderiyor.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Rad Suresinin 11. Ayetinde de var. Allahu Teala şöyle diyor. “Lehû muaggıbâtum mim beyni yedeyhi ve min halfihî” “Her insanın önünde ve arkasında takip eden melekler vardır.” (Rad 11) Mesela gazete okuyarak gidersin. Birden bire bir bakarsınız. Önünüzde bir çukur varmış. Orada sizi kim uyardı? İşte o melekler uyarıyor. “yahfezûnehû min emrillâh” “Allah’ın emriyle onu korurlar.” Melekler Allah’ın emriyle onu korurlar. “innallâhe lâ yuğayyiru mâ bigavmin hattâ yuğayyirû mâ bienfusihim” “Bir topluluk kendisini değiştirmedi mi Allah onlara verdiği nimetleri değiştirmez.” “ve izâ erâdallâhu bigavmin sûen felâ meraddeleh” “Allah bir topluma ceza vermek istediği zaman kimse onu engelleyemez.” “ve mâ lehum min dûnihî miv vâl” “Allah ile arasına girecek koruyucu bir dostları da olmaz” (Rad 11) diyor. ,
Şu ayeti de okuyayım da ondan sonra sıra sana gelsin. “Ve huvel gâhiru fevga ıbâdihî” “Kulları üzerinde tam hakimdir.” “ve yursilu aleykum hafezah” “Onlara koruyucular gönderir.” Melek de olmayabilir. Bir takım insanlarda görevlendirebilir. Ama melekler olduğuna dair çok sayıda ayet var. “hattâ izâ câe ehadekumul mevtu” “Sizden birisine ölüm geldi.” “teveffethu rusulunâ” Ölen kişiyi vefat ettiren hangi melektir? Azrail değil. Şu ayeti bitireyim. Onu bir Abdullah’tan dinleyelim. Melek kelimesinin anlamı da elçidir. Allah’ın elçi olarak görevlendirdiği cinlere melek denir. Elçi dediği yani görev veriyor. Bir takım görevler yüklüyor. “ve hum lâ yuferritûn” “Onlar görevlerinde eksiklik yapmazlar.” (Enam 61) Eksiklik yaparlarsa cezalandırılırlar. Bizde Azrail inancı… Onu bir Abdullah’tan dinleyelim.
Abdullah BAYINDIR: Meleklerle ilgili ilk bilgileri aile ortamında alıyoruz. Veya çocukluk zamanında cami kursuna gidiyoruz. Cami kursunda da hemen ilk öğretilen şeylerden birisi… İşte namaz hocasından falan… Dört büyük melek var. Bu ezberletiliyor. Ya da çocuklar okula gidiyor. Çocuklar orada Cebrail, Mikail, Azrail, İsrafil diye dört büyük meleği öğreniyorlar. Bizim bütün dini kaynaklarımız… Eğitimle alakalı bütün kaynaklarımızda böyle geçiyor. Ancak biz Kuranı Kerim’e baktığımız zaman özellikle dört büyük melekten (öyle bir kavram olduğu için söylüyorum) Azrail ismini göremiyoruz. Yani Azrail adı Kuranı Kerim’in hiçbir ayetinde, hiçbir yerinde geçmiyor. Hadislere baktığımız zaman… Biz hadislerin içerisinde dünya kadar uydurma olduğunu, zayıf olduğunu yeri geldiğinde söylüyoruz. Sahihi ya da sahih olmayanı kattığımız zaman yine Azrail adı geçmiyor. Peki, bu Azrail adı nereden geliyor? Yani nerede geçiyor? Bizde şuan herhangi birisine sorduğunuz zaman… Sokakta bir kamuoyu araştırması gibi bir anket yapıldığı zaman insanların % 99’u Azrail diyecektir. Başka bir melek var mı dediğinizde yok diyecektir.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Azrail’e inanmıyorum dese ne olur? Ona ne derler?
Abdullah BAYINDIR: İnanmadığı zaman iman ilkelerinden birisi olduğu için… Meleklere imanın bir parçası… Tabi ki inanmadığın için dinden çıkmış sayılırsın. İman bir bütündür bölünemez.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Kuran’da da yok. Hadislerde de yok. Onu getirip böyle bir melek vardır diyen mi dinden çıkıyor yoksa öbürü mü?
Abdullah BAYINDIR: Peki, bu Azrail adı nerede geçiyor? Önce bir ona bakalım. Bazıları Tevrat’ta geçiyor diyor. Aslında Tevrat’ta da geçmiyor. Tevrat’ta da aynı Kuranı Kerim’de ki gibi ölüm meleği kavramı var. Mesela Krallar bölümünde, Samuel bölümünde ölüm melekleri… Melek 42:21 sn. anlaşılmıyor. diye geçiyor. Aynen İbranice ile Arapça birbirine yakın. Melekul mevt yerine melek 42:26 sn. anlaşılmıyor. falan diye geçiyor. Sadece Tevrat’ın tefsiri sadedinde rabbilerin yani Yahudi din bilginlerinin ölüm meleği kavramını Mezmurlar’da ki 89/48 bölümünde onu tefsir etmişler. Ve onlarda on tane ayrı ayrı ölüm meleği ismi veriyorlar. On tane… Birisine başka, birisine başka isim veriyorlar. Bu on taneden dokuz tanesinin ismi farklı… Bir tanesini Azrail olarak nitelendiriyorlar. Azrail adı gün geliyor. Oradan alınıyor. Diğer dokuz isim alınmadan bize tamamen monte ediliyor.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Ben size sık sık bir şey söylüyorum. Farkında mısınız? Ne diyorum? Resulullah zamanında başlayan Yahudi münafıklar maalesef öyle güzel oyun oynamışlar ki… Büyük İslam alimlerinin adını kullanarak bu dini bu hale getirmişler. Kuranda olmayan, Tevrat’ta da olmayan. Yahudi bilginlerinden bazılarının on tane ölümle görevli meleklerden sadece birisi için koydukları isim bize ne olarak geçiyor? Tek ölüm meleği olarak geçiyor. Tek ölüm meleği ve inanmak da farz oluyor. Mesela bu ilmihal bilgilerinde nasıl anlatılıyor?
Abdullah BAYINDIR: Ben bu bilgileri Diyanet İslam Ansiklopedisinden… Yani bu Azrail nereden geliyor falan diye anlattığım… 4. Ciltteki Azrail maddesinden… Yani Diyanetin kendi en önemli ilmi çalışmasının Azrail maddesinden alıyorum. Aynı Diyanet yine birçok Profesör tarafından oluşturulan ilmihali var. Kim yazmış? Hüseyin ALGÜL, Yunus APAYDIN, Diyanet Eski Başkanı Ali BARDAKOĞLU, İbrahim Kafi DÖNMEZ, Mehmet ERKAL, Ömer Faruk HARMAN, Ahmet Saim KILAVUZ… İlginçtir. Ahmet Saim KILAVUZ Diyanet Ansiklopedisindeki Azrail maddesinin de yazarıdır.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: İlmihaldeki akaid ile ilgili görüşleri yazan da odur.
Abdullah BAYINDIR: Süleyman ULUDAĞ, İrfan YÜCEL… Burada tek profesör olmayan İrfan YÜCEL’dir. Burada meleklere imandan bahsederken aynen namaz hocası saflığında önce meleklere imanı inkar eden kişinin tamamen dinden çıktığını, Bakara Suresi 98. ayetindeki “Men kâne aduvvel lillâhi ve melâiketihî ve rusulihî ve cibrîle ve mîkâle” “kim Allah’a, meleklerine, Cebrail’e ve Mikail’e düşman olursa bilsin ki Allah görmezlikten gelenlerin düşmanıdır” (Bakara 98) diye ayet var. Bu ayeti zikrediyor. Baştan meleklerin herhangi bir tanesine inanmayan böyledir diyor.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Burada Azrail yok ama…
Abdullah BAYINDIR: Meleklerin görevleri kısmında hiçbir dipnot veya açıklama koymadan… Sadece iki üç satırlık bir açıklama… “Azrail’in görevi ise ölümü sırasında canların ruhunu almak olduğu için melekul mevt adıyla anılmıştır. ‘Deki sizlere vekil kılınan ölüm meleği canınızı alacak. Sonra bize döndürüleceksiniz.’ (Secde 11)”
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Sanki Azrail’i Kuranı Kerim’in hükmü gibi gösteriyor. Görüyor musunuz? Buna ne denir? Tam bir tahrif işte… Bundan başka nasıl olacak? Bakın Kuran’da yok, uydurma hadisler dahi onlarda da yok, Tevrat’ta da yok. Bir kısım Yahudi bilginleri ölümle görevli on tane melekten birisinin ismidir demişler. Onlarında bir kaynakları, dayanakları yok. O bize gelip inanç esası olmuş. Şimdi bizim inancımıza Yahudilerin müdahalesi var mıymış, yok muymuş? Müslümanların Kuran ile ilişkisi kesilirse tabi böyle olur. Başka ne beklenir ki?
Abdullah BAYINDIR: Şimdi Tabi ki melekul mevt ismi Kuranı Kerim’de var. Ama bütün ayetlerde de öyle geçmiyor. Mesela az önce okuduğumuz ayet Secde 11. ayetti. Burada melekul mevt diye geçiyor. Fakat ilginç bir ayrıntı var. “Gul yeteveffâkum melekul mevtillezî vukkile bikum summe ilâ rabbikum turceûn” Burada çok önemli bir ifade var. “Sizin için görevlendirilen ölüm meleği…” (Secde 11) İlmihalde bu ayete atıf yaparken melekul mevt tekil olarak alırken… Sizin için görevlendirilen diye bir kayıt olduğu zikredilmiyor. Burada demek ki ölüm melekleri var. Bir kişi için bir tanesi görevlendiriliyor, gönderiliyor. Yani buradan ölüm meleğinin tek bir tane olduğu bu ayetten çıkmaz. Çünkü “sizin için görevlendirilen ölüm meleği ruhunuzu alacak ve daha sonra diriltilip rabbinizin huzuruna çıkarılacaksınız.” (Secde 11)
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Bu da tam bir algı yanıltması değil mi? Sizin için görevlendirilen melek başka bir şey, herkesi öldüren Azrail başka bir şeydir. Şimdi insanlar düşünüyor. Ya dünyanın her yerinde her an binlerce adam ölüyor. Aynı anda burada birisi ölüyor… Bunların hepsinin canını bu nasıl alıyor? Değil mi? Bir türlü aklına yatmıyor. Şimdi bu ayete baktığınız zaman zihninizi karıştıracak bir şey var mı? O kişi için görevlendirilen melek… O meleğin beraberinde başka meleklerde var.
Abdullah BAYINDIR: Melekul mevt ifadesi burada geçiyor. Burada bir 48:43 sn. anlaşılmıyor. geçiyor. Diğerlerinde ise hep çoğul geçiyor. “İnnellezîne teveffâhumul melâiketu zâlimî enfusihim gâlû fîme kuntum” “Melekler yanlışlar içindeyken canlarını aldıkları kimselere ne haldeydiniz diye soracaklar.” “gâlû kunnâ mustad’afîne fil ard” “Biz dünyada güçsüz bir hale getirildik diyecekler.” Melekler de “gâlû elem tekun erdullâhi vâsiaten” “Allah’ın toprağı yeterince geniş değil miydi?” “fetuhâcirû fîhâ” “sizde hicret etseydiniz ya…” Başka bir yere gitseydiniz ya… “feulâike meé’vâhum cehennem, ve sâet masîrâ” “Onların varıp kalacakları yer cehennemdir. O, ne kötü yere düşmedir.” (Nisa 97) Bakın burada melekler, çoğul var. “teveffâhumul melâiketu zâlimî enfusihim…”
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Bir canı alan melek var bir de ona yardımcı olan melekler var.
Abdullah BAYINDIR: Burada çoğul ama… Ölenlerde çoğul…
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Yok o şey değil. Muminun Suresinde başka ifadelerde var.
Abdullah BAYINDIR: Doğru… Muhammed Suresinde “Fekeyfe izâ teveffethumul melâiketu yadribûne vucûhehum ve edbârahum” “Melekler yüzlerine ve sırtlarına vurarak ruhlarını alırken halleri nasıl olur?” (Muhammed 27)
Enfal Suresi 50. Ayette de geçiyor. “Ve lev terâ iz yeteveffellezîne keferul melâiketu yadribûne vucûhehum ve edbârahum, ve zûgû azâbel harîg” “Melekler vefat ettirirken…” Gene çoğul dikkat edin. “Melekler vefat ettirirken o kâfirleri bir görsen yüzlerine ve arkalarına vurarak onlara yangın azabını tadın şimdi, ateşin azabını tadın şimdi” (Enfal 50) derler.
Enam Suresi 93. Ayette yine çoğul olarak geçiyor. “Ve men azlemu mimmenifterâ alallâhi keziben ev gâle ûhiye ileyye ve lem yûha ileyhi şey’uv ve men gâle seunzilu misle mâ enzelallâh” “Bir yalanı Allah’a atfedenden veya kendisine bir şey vahyedilmemiş iken “Bana vahiy geldi” diyen yahut “Allah’ın indirdiği gibisini ben de indireceğim” sözünü söyleyen kişinin yaptığından daha büyük yanlışı kim yapabilir?” “ve lev terâ iziz zâlimûne fî ğamerâtil mevti vel melâiketu bâsitû eydîhim, ahricû enfusekum” “Ölümün bütün etkileri ortaya çıktığında yanlışlar içindeki o kimseleri bir görsen. Melekler ellerini uzatıp şöyle derler: “Ruhlarınızı çıkarın.” “elyevme tuczevne azâbel hûni” “Bugün alçaltıcı bir azapla cezalandırılacaksınız.” “bimâ kuntum tegûlûne alallâhi ğayral haggı” “Bu ceza, Allah’a karşı gerçek dışı şeyler söylemiş olmanıza” “ve kuntum an âyâtihî testekbirûn” “ve büyüklük taslayarak âyetlerinden uzaklaşmanıza karşılıktır.” (Enam 93) Yine burada çoğul geçiyor.
Nahl Suresi 32-33. Ayetlerde de var. Burada iyi insanların ruhunu çıkarırken meleklerden çoğul olarak bahsediliyor. Ölüm melekleri… “Ellezîne teteveffâhumul melâiketu tayyibîne yegûlûne selâmun aleykumudhulul cennete bimâ kuntum tağmelûn” “Melekler, iyi durumdayken vefat ettirdikleri kişilere; “Esenlik ve güvenlik sizedir (Selamun aleykum)” derler, “Yapmış olduğunuz şeylerin karşılığı olarak girin cennete.”” (Nahl 32) Yine çoğul bakın.
Araf Suresi 37. Ayette de aynı… Çoğul ifade var. Hemen hemen o kadar…
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Dikkat ediyor musunuz, o kadar çok ayet saydı ki… Azrail ile ilgili tanımladıkları hangi ayette var? Zaten Azrail yok. Yani bunun ne kadar büyük bir yanlış olduğu ortadadır. Bir yanlış bir başka yanlışın kapısını açıyor. Aynı Yahudiler Muhammed’in (a.s) nebiliğini kabul etmek istemiyorlar. O zaman kitaptan haberi olmayan Yahudileri de aldatmaları gerekiyor. Onun için onların her birisine gelecek nebiye inanıyorum diye bir iman şartı vardır. Bugün kendi kitaplarında vardır. Şimdi onun için ne yapıyorlar? Onlar mesih beklentisi içindeler… Hıristiyanlar İsa beklentisi içindeler… Bizimkiler de İsa, mesih beklentisi içerisine sokuşturularak… Kim sokuşturmuş bakın. Ayete göre hepimiz her gün vefat ediyor muymuşuz? Neymiş her gün olan vefat? Uykuda ruhun çıkıp gitmesiymiş. Aynı o işletim sistemi gibi… Kapatıyorsunuz. Gene o içinde çalışıyor. Siz kapatsanız da bilgisayar kapanmıyor. Gene kendi içerisinde çalışması devam ediyor. Aynen onun gibi vücut canlılığına devam ediyor. Peki, bilgisayar öldüğü zamanda işletim sistemini aldığın gibi vücut öldüğü zamanda Allahu Teala alıyor, vücudu yeniden yarattığı zamanda tekrar iade ediyor. Şimdi bakın. Ali İmran Suresinin 55. Ayetinde Allah İsa’ya (a.s) şöyle diyor. “yâ îsâ innî muteveffîke” “İsa ben seni vefat ettireceğim.” “ve râfiuke ileyye” “Benim katıma çıkaracağım.” (Ali İmran 55) Yukarıya çıkaracağım. Bütün ruhlar öldüğü zaman aynen İsa’nın (a.s) ruhu gibi çıkar. (Araf 40) “feyumsikulletî gadâ aleyhel mevte” “Ölümüne karar verdiği ruhu tutar” (Zümer 42) diyor. İsa’yı (a.s) Allah vefat ettiriyor. Peki, bu vefat ölüm vefatı mı, uyku vefatı mı? Bunu bu ayetten anlayabilir miyiz? Anlayamayız. O zaman başka bir ayetten bakmak zorundayız.
Abdullah BAYINDIR: “İnnellezîne kezzebû biâyâtinâ vestekberû anhâ lâ tufettehu lehum ebvâbus semâi ve lâ yedhulûnel cennete hattâ yelicel cemelu fî semmil hıyât” “Ayetlerimiz karşısında yalan yanlış şeylere sarılan ve büyüklük taslayanlar var ya; işte onlara göklerin kapıları açılmayacak, deve iğne deliğinden geçinceye kadar da Cennet’e giremeyeceklerdir.” (Araf 40)
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Gök kapıları ne zaman açılır? Ölen için… Hadis vardır. Oraya kadar gider. Kapılar açılmaz geri döner. Peki, böyle değilse gök kapıları açılacak demektir değil mi? Gök kapıları açılacaksa ruh ne yapacak? Yükselecek. Sadece İsa’ya (a.s) has değil ki bu… Şimdi vefatla ruh alınmıyor mu? Vücut değil yani… Ruh… Ama acaba vücudu vefat etti mi, etmedi mi? Bu ayetten anlayabilir miyiz? Anlayamayız. O zaman şu ayeti okuyacağız. Zaten Allahu Teala bir ayette özet bilgi birisinde de ayrıntılı bilgi verdiğini söylüyor. “kitâbun uhkimet âyâtuhû summe fussılet” “önce muhkem kılınmış sonra da ayrıntılı olarak açıklanmıştır” (Hud 1) diyor. Şimdi bakın buradan soruyu gene size soracağım. “Allahu Teala şöyle diyecek, ‘Ey Meryem oğlu İsa sen mi insanlara dedin ki beni ve anamı Allah ile aranıza iki tane ilah olarak koyun.” Bugün mesela Katolik Kilisesi Meryem’i de ilah sayarlar. İsa’yı hepsi ilah sayar. Allahu Teala bunu sen mi dedin diyor. “İsa da diyecek ki ‘Ya rabbi ben sana boyun eğerim. Hakkım olmayan bir şeyi ben nasıl söylerim? Eğer söylemişsem sen gayet iyi bilirsin. Sen benim içimde olanı bilirsin ama ben sende olanı bilmem. Sen bütün gaybları bilensin” (Maide 116) der. Ondan sonra şöyle diyor. “Mâ gultu lehum illâ mâ emartenî bihî” “Sen bana ne emrettiysen onlara onu söyledim.” (Maide 117) O zaten şeyde de var. İncil’de de var. O da şu… “eniğbudullâhe rabbî ve rabbekum” “Benim ve sizin rabbiniz olan Allah’a kulluk edin’ dedim.” Bana der miyim? Ondan sonra şöyle diyor. “ve kuntu aleyhim şehîdem mâ dumtu fîhim” “İçlerinde yaşadığım sürece onlara ben şahittim.” “felemmâ teveffeytenî” “Ne zaman ki beni vefat ettirdin.” “kunte enter ragîbe aleyhim” “Onları görüp gözeten sen oldun.” (Maide 117) Ne yaptıklarını artık bilmiyorum. O zaman İsa’nın vefatı uyku muymuş, ölüm müymüş? Ölüm… Bitti. Yahudilerin nasıl oyun oynadığına bakın. Bugün İslam Aleminde İsa mesih gelmeyecek diyeni kafir sayarlar. Bunu Kuranı Kerim söylüyor. Eğer tekrar yeryüzüne gelecek olsaydı böyle bir ayet olur muydu? Beni vefat ettirdikten sonra artık ben ne yaptıklarını bilmiyorum diyor. Gelseydi böyle bir cevap olur muydu? Bakın Allah hiçbir şeyi eksik bırakıyor muymuş? Ama İsa gelecek diyenin hiçbirisi bu ayeti okumaz. Peki, buna iyi niyetli bir yaklaşım denir mi? Bu bir akide… Bakın orada ne oldu? İnanç esası oldu… İsterseniz İslam Ansiklopedisinden İsa maddesini de getirin. Bakalım onlar ne söylemişler? İsa mesih gelecek derler. Onunla da yetinmezler. Bir de mehdi gelecek diyerek Zerdüştlerinde gönlünü yapmaya çalışırlar. Onların hep bekledikleri Muhammed (a.s)’dır. O da gelmiştir. Bugün Orta Doğu’da ki savaşın sebebi de bu olaydır. Neymiş efendim, İsa’yı gelmeye zorlayacaklarmış. Vay be…
Abdullah BAYINDIR: Nuzülü İsa diye bir madde var.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Tamam, onu vermeyin. Abdullah buldu. Orada ne diyor? Özetini oku.
Abdullah BAYINDIR: Uzun…
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Geleceğine inanılıyor mu? Neyse onu belki soru cevap bölümünde de yaparız. Ben şimdi bu ayeti tekrar kısaca söyleyeyim. Ayetleri tekrar kısaca okuyayım. Görüyor musunuz? Yani Kuranı Kerim meseleyi nasıl ayrıntılı bir şekilde anlatıyor?
Bakın uraya bakın. “İsa mesihin ruh mahal ceset Allah katına kaldırıldığı…” Yani ruhu ve cesediyle birlikte kaldırıldıysa ne olmuş oluyor? Canlı olmuş oluyor değil mi? Ayette böyle mi söylüyor? Vefat ruhun alınması değil miydi ayette? Bu ne? İşte Yahudilerin müdahalesi diyoruz ya… Kuran okuyan hiç kimse bunu söyleyemez. Ben size ayetleri okudum. “Kıyametten önce tekrar geleceği o zaman ruhunun kabzedileceği kabul edilmektedir.” Kim kabul ediyor bunu? “Ve nüzulü İsa ile ilgili hadislerden hareketle” diyor. Enes Hoca bir çalışma yaptı. Hadis olarak bize gelenlerin tamamı Yahudi kaynaklarındandır. Hadi buyurun. Hani size sık sık söylüyorum ya… İslam Aleminde müthiş bir proje uygulanmış. Onu burada görmüş oldunuz değil mi? Bakın bu İslam Ansiklopedisidir. Bir Müslüman okuyacak. Bu ansiklopediyi koskoca ilim adamları heyeti yapmış. Müslüman ne yapsın zavallı buraya bakacak, böyleymiş diyecek… Evet, böylece bu bölümü tamamlamış olduk. Sonra soru cevap bölümüne geçeriz inşallah.