Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Euzubillahimineşşeytanirracim.Bismillahirrahmanirrahim.
Elhamdu lillahi rabbil alemin, vel akıbetu lil muttekın, essalatu vesselamu ala resulüne Muahmmedin ve ala alihi ve sahbihi ecmain.
Bugün Allah nasip ederse enam Suresinin 50. Ayetinden itibaren anlamaya çalışacağız. Burada Allahu Teala şöyle buyuruyor. “Gul lâ egûlu lekum ındî hâzâinullâhi” “Onlara şöyle de, Allah’ın hazineleri benim yanımdadır demiyorum.” “ve lâ ağlemul ğaybe” “gaybı da bilmem.” “ve lâ egûlu lekum innî melek” “Size ben bir meleğim de demiyorum.” “in ettebiu illâ mâ yûhâ ileyy” “Ben sadece bana vahyedilene uyarım.” “gul hel yestevil ağmâ vel basîr” “Deki hiç körle gören bir olur mu?” “efelâ tetefekkerûn” “Tefekkür etmiyor musunuz?” (Enam 50) Şöyle iyice düşünüp taşınmıyor musunuz? Biliyorsunuz Muhammed (a.s) Allah’ın elçisi olarak göreve başlıyor. Allah’ın elçisi demek ki Allah ile ilişkisi olan birisi… O zaman bu kutsal bir şahsiyet… Öyleyse onunla bir takım işlerimizi görürüz. İnsanlara dikkat ederseniz dini konularda ileri gittiğini düşündükleri kişilerden bir şeyler ummaya başlarlar. Onları biraz kutsamaya, derecelerini yükseltmeye, Allah ile kendi aralarına koymaya çalışırlar. Zaten sapıklıkta odur.
Bir gün Müftülükteydim. Bir kurumun genel müdürü geldi. Eşiyle arasında bir problem çıkmış. Eşi kayınvalidesine gitmiş. Adam, hocam lütfen söyler misin, şu anda kayınvalidem ile eşim ne yapıyor dedi. Ben ne bileyim ne yaptığını dedim. Lütfen söyle ya dedi. Kardeşim ben ne bileyim ne yaptığını… Ne eşini tanırım, ne kayınvalideni tanırım, ne nerede olduklarını bilirim dedim. Neyse biraz sonra baktı ki söylemeyeceğim. Bu vakıfta açıktı o zaman… Sonra buraya geldi. Biraz daha şey yaptı. Baktı ki yok. Ya kardeşim gaybı Allah’tan başka birisi bilmez. Bizim böyle şeylerden haberimiz olmaz. Ne kadar anlattıysak… Sonra anladı mı bilmiyorum. Gitti. Bir daha da gelmedi. Burada iş yoktur dedi. İnsanlar bazı kimseleri kutsuyorlar. Biraz yukarıya çıkarıyorlar. Milletin tepesine binmek onlarında hoşuna gidiyor. Mesela Allah muhafaza eylesin orada biz bu adamı sömürmek isteseydik… Değil mi iyi bir kapı açılmış. Ama ondan sonra söyleyeceğin yalanların artık bini bir para… O kadar çok yalan söylemen lazım ki… Muhammed’in (a.s) konuştuklarının doğru olduğunu Mekke’de herkes biliyor. Bu sure Mekke’de inmiş olan bir suredir. Ki onunla ilgili olan ayetlerde daha sonra yine gelecek. Nereden biliyor? Siz gayet iyi biliyorsunuz ki Allahu Teala dini fıtrat olarak tanımlıyor. İnşallah İbrahim’in (a.s) Allah’ın varlığını ve birliğini bulma süreci, kavmiyle konuşması kısımlarını inşallah anlamaya çalıştığımız zaman göreceksiniz. Orada çok enteresan bir husus var. Mesela İbrahim (a.s) yıldıza benim rabbimdir diyor. Benim rabbimdir diyen bir kişi müşrik olur. Ama Allah İbrahim’e (a.s) müşrik değildi diye de ifade ediyor. Müşrik olmadı diyor. O kayboluyor. Arkasından aya benim rabbimdir diyor. O da kaybolunca eğer rabbim bana doğruyu göstermezse bende bu sapıklardan olurum diyor. İki tane rab var. Birisi büyük, birisi küçük… Tarikatlara dikkat ederseniz Allah’ı tanımlarken hep bu şeyleri kullanırlar. Allah’ı Ankara’da ki Cumhurbaşkanı sayarlar. Kendi vekillerini de İstanbul Valisi, Fatih Kaymakamı, Süleymaniye Mahallesinin Muhtarı falan filan… İşte bunları bir takım sıralamalar yaparlar. Sen şimdi istediğin zaman görüşebiliyor musun derler. Allah’ı bir insana benzetirsen tabi… Şöyle her insan için bakın. Biz o ayetleri okuduk. Bugün diyelim ki Cumhurbaşkanının çok yakını olan bir insan… İstediği an telefonla ulaşabilen birisi olsun. Bir yerde başına bir sıkıntı gelse… Mesela buradan geçerken ayağı takıldı, düştü. Yetiş ya Cumhurbaşkanı der mi? Öyle bir adam yeryüzünde çıkar mı? Çünkü kendi sesini duymayacağını bilir değil mi? Ama dünyanın en cahil insanı da olsa orada hemen Allah’a sığınır. Peki, Allah Ankara’da ki Cumhurbaşkanı mı? Buradaki adam İstanbul Valisine yetiş diyebilir mi? Ya da Fatih Kaymakamına ya da Süleymaniye Muhtarına diyebilir mi ki koş gel. Yani lazımsa Muhtarın yeri neresi deyip bir gideyim haber vereyim der. Arayıp bulmaya çalışır. Ama yeryüzünde her insan Allah’ın kendi içinde, kendisine daha yakın olduğunu kendi gözlemleri ile bilir. Evvelki gün Almanya’da birkaç ay kalan meşhur bir yazarımız buraya geldi. Avrupa’nın çok ülkesinde… Almanya’da da görüşmüş. Bir Alman ile görüştüm. Sizin ateizm ile ilgili yazınızı okuyup Müslüman olmuş dedi. O yazıda Allah’ın varlığına ve birliğine inanmayan yoktur ifadesi vardı. Bakmış ki ben inanıyorum demiş. Müslüman olmuş. Mekkeliler de öyledir. Bakın mesela müşrik ne demektir? Ortak koşan demektir. Kime ortak koşuyor? Allah’a… Peki, müşrikin diğerlerinden farkı nedir? Melekleri araya koyuyor, şunu bunu araya koyuyor. Peki, sen araya koyuyorsun da… Diyelim ki falanca efendi… Falanca efendiye inanıp güvenen bir insan düşünün. Başına bir olay geldiği zaman olay anında falanca efendiye mi yalvarır yoksa Allah’a mı? Başına bir olay geldi. Mesela araba çarptı. Yetiş efendi mi der? Yetiş ya efendi beni kurtar mı der? Ben kurtulduktan sonra şöyle, şöyle der. Yalan söyler. Ama o esnada onun hiç aklına bile gelmez. İşte burada Mekkeliler o yaşadıkları şey… Melekleri Allah ile kendi aralarına koyuyorlar. Allah’ı ikinci sıraya koyuyorlar. Allah’ı ikinci sıraya aldıkları müşrik oluyorlar. Ama Muhammed’i çocukluğundan itibaren tanıyorlar. Bakıyorlar ki öyle şeyler söylüyor ki söylediklerinin hepsi doğru… Niye doğru? Tamam, Allah’ın bizim içimizde olduğunu hepimiz biliyoruz. Allah bize her şeyden daha yakın. Peki, Allah dini fıtrat olarak tanımlıyor. Tabiatta geçerli kanun ve kurallar… O zaman genel alışkanlıkla madem Muhammed Allah’ın elçisi gelip bize şunu şunu yapsın, bunu bunu yapsın, bak işlerimiz bozuldu, gidelim de aracılık yapsın derler. Alışkanlıklarından böyle söyleyebilirler. Allah burada şöyle diyor. “Gul lâ egûlu lekum ındî hâzâinullâhi” “Onlara de ki, ben size Allah’ın hazineleri benim yanımdadır demiyorum ki” (Enam 50) Ben size para vaat etmiyorum, zenginlik de vaat etmiyorum. Haşa ben Allah’ın hazinelerini verecek değilim. O zaman gelip de benden dünyalık bir şey istemeyin. “ve lâ ağlemul ğaybe” Ne yaparlar? Mesela o şirketin genel müdürü gibi… Şu anda bizim hanımla kayınvalide ne yapıyor derler. Onu da sormak isterler. “Ben gaybı da bilmem.” Bu çok 11:26 sn. anlaşılmıyor. bir insan… “ve lâ egûlu lekum innî melek” “Ben melek olduğumu da söylemiyorum.” Aklınızı çalıştırsanıza ben sizin karşınızda hiç böyle bir şey yaptım mı? “gul hel yestevil ağmâ vel basîr” Ya siz kör müsünüz diyor. Şöyle gerçekleri görüp de basiret sahibi, arka planı, her tarafı şöyle bir şey yapsanız olmaz mı? İkisi bir olur mu? “efelâ tetefekkerûn” “Hiç tefekkür etmez misiniz?” (Enam 50) Bu ayetle ilgili… Benim tarikatlarla mücadelem bu ayetle başlamıştır. Rahmetli Mehmet Zahid KOTKU vefat etti. Baktık ki kitapları basılmaya başladı. Haftada bir kitap… Ne oluyor böyle deyip onları çağırdım. Mehmet Zahid KOTKU vefat etti. Herhalde kabirde çok boş vakti var. Sürekli kitap yazmaya başladı dedim. Ne oluyor her hafta bir kitap bastırıyorsunuz dedim. Ondan sonra ehli sünnet akaidi… Şuraya baksanıza dedim. Bunu kim yazmış dedim. Bir hanım, dinlediği dersleri toparlamış dediler. Kardeşim buna inanan kişi kafir olur dedim. Bak buraya… Burada söylediği ile orada söylediğini birleştir dedim. Orada şunu yapan kafir olur dediğini bu tarafta kabul ediyor dedim. Ne oluyor? Siz bu hocanın düşmanı mısınız, dostu musunuz? Ondan sonra bir de baktık ki basılan kitapların ön sözlerinde… Yok efendim gelenin sormadan isteğini anlar, istediğini verir, gaybı bilir gibi şeyler yazıyordu. Ben bunlara bir söyleyeyim dedim. Baktım ki hep kaçıyorlar. Bir gün Süleymaniye’de bu ayeti okudum. İslam dergileri vardı. Bana dergiden cevap verdiler. Yok efendim evliya gaybı bilmezmiş, bir de fetva kurulu başkanı olacak. Bizim tarikatçılık kitabında vardı. Ayeti okuyorsunuz. Ayete karşı çıkamadığı için size karşı çıkıyorlar. Hedef değiştiriyorlar. Onun için bakın şimdi… “Gul lâ egûlu lekum ındî hâzâinullâhi” “Allah’ın hazineleri benim yanımdadır demiyorum.” Bunlar efendi bir dua etti, şu oldu, bu oldu derler. “ve lâ ağlemul ğaybe” “Gaybıda bilmem.” Ama onlar hep bildiklerini iddia etmezler mi? “ve lâ egûlu lekum innî melek” “Ben size bir melek olduğumu da söylemiyorum.” (Enam 50) Zaten melek onların yanında kaç para ki? O şeyhler… Melek de kim ki meleğe tenezzül etsinler. Onlar kendilerince çok yüksek insanlardır. “in ettebiu illâ mâ yûhâ ileyy” “Ben sadece bana vahyedilene uyarım.” (Enam 50) Resulullah neye uyuyormuş? Kuranı Kerim’e uyuyormuş. Tabi daha sonra bu vahyedilen kısmı bozarak onun sözlerinin de vahyedildiğini şey yaptılar. Ben vahyedilene uyarım derken uyan o… Ondan sonra insanlar onun sözüne uysun, o da ilah olsun diye vahyi metluv, gayri metluv vahiy diye bir şey uydurmuşlardır. İslam Aleminde bunu kabul etmeyen yoktur. Metluv dedikleri namazda okunur, gayri metluv dedikleri namazda okunmaz. Tek fark budur. Yoksa şey bakımından eşittir. Tabi öyle diyerek dine sokuşturmadıkları hiçbir şey bırakmamışlardır. “efelâ tetefekkerûn” “Tefekkür etmez misiniz?” (Enam 50) Ama din sahası sömürünün en yüksekte olduğu bir sahadır. Eğer insanları kullanarak maddi menfaat elde etmek istiyorsanız dinden daha karlı bir yol yoktur. Az önce o ateistle ilgili konuştuk ya… Kim olursa olsun herkes kendisini dindar kabul eder. Ateist arkadaşlarınızla da konuşun. Biraz dikkat edin kendisini dindar kabul ettiğini göreceksiniz. Yani onun kendisine ateist demiş olması senin din anlayışından hoşlanmadığı içindir. Herkesin bir dini tarafı olduğu için şöyle bir şey var. Mesela bu su herkese faydalı mı? Su olmadan kimse yaşayamaz. Peki, su satarak para kazanmak kolay mı? Ama su yerine içki satarsan… Mesela üzüm suyu, üzüm şırası… İstanbul’da üzüm şırası satan kaç tane dükkân biliyorsunuz? Çok az. Ben bu Vefa’da ki bozacının orayı biliyorum. Onun dışında bilmiyorum. Peki, o üzüm suyunu alkole çevirerek satan kaç yer biliyorsunuz desek saymakla bitmez. İşte milletin cebini boşaltmak istiyorsanız üzüm suyu satarak para kazanamazsınız. Onu şaraba çevireceksiniz. Dinde öyledir. Eğer dinden para kazanmak istiyorsanız doğru dinle sana kimse tek kuruş vermez. Çünkü sende isteyemezsin. Ama o dini bozup insanları sarhoş edeceksin. Her şeyini elinden alacaksın. Onun için başka sahalarda aklınızı bir kullanıyorsanız din sahasında bin kullanacaksınız. Ama dikkat ederseniz tarikatlarda ne derler? Anlamazsın, sen bilmezsin, burası aklını çalıştıranların yeri değil derler. Teslim olacaksın derler. Mesela Allah’a teslim olduğunuz zaman şuurlu teslim olma mecburiyeti vardır. Ama şeyhlere teslim olduğun zaman ölü gibi olman lazım. Hiç sorgulama yok. Öyle olacak ki 18:53 18:54 sn. arası anlaşılmıyor. ne yaparsa yapsın. Ama işte insanlar böyle maalesef menfaatlerine uygun düştüğü için… Aslında oraların hiçbir şey olmadığını gayet iyi bilirler ama orada bir menfaat birlikteliği, bir takım şeyler var. Bazı samimi cahil insanlarında sömürülmesi söz konusu olur.
Allahu Teala Resulullah’a şöyle diyor. “Ve enzir bihi” “O sana vahyedilen var ya onunla uyar.” Kimi? “ellezîne yehâfûne ey yuhşerû ilâ rabbihim” “Rablerinin huzuruna toplanmaktan korkanları” Yani Allah’ın huzuruna toplanacağız. “leyse lehum min dûnihî veliyyuv ve lâ şefîul” “Allah ile kendi arasında ne bir dost, ne de şefaatçisi olacaktır.” (Enam 51) Bu kimin sözü? Allah’ın sözü değil mi? Mahşer yerinde Allah ile kendi arasına girecek hiç kimse olmayacak. Peki, bugün İslam Aleminde buna inanan kaç tane mezhep var? Ben şahsen bir tane bile bilmiyorum. Bir tane bile yok. Şimdi burada iki tane ilahiyatçı misafir arkadaşımız var. Baba oğul gelmişler. Onlara bir sorayım. Şefaati uzmayı size anlattılar mı, anlatmadılar mı?
Seyirci: 20:31 20:32 sn. arası anlaşılmıyor.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Ankara İlahiyatta anlatmadılar mı? Şefaati uzma var mı, yok mu?
Seyirci: Var ama 20:36 sn. anlaşılmıyor.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Var mı, yok mu mesele bu…
Seyirci: 20:38 20:45 sn. arası anlaşılmıyor.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Var mı, yok mu… Mesele bu… Anlatmalarına gerek yok. Var. Peki, ister imam hatipte okumuş olsun, ister ilahiyatta okumuş olsun yoktur diyeni gördünüz mü? Peki, Allah ne diyor? Allah yoktur diyor. Yoktur diyene savaş açarlar, cephe alırlar. Bakın Allahu Teala burada ne diyor? “Allah’ın huzuruna çıkmaktan korkan kişileri uyar” diyor. Ama nasıl çıkarılacak? “Allah ile kendi arasına girebilecek ne bir dost…” Bakın veli… Bu bizim velimiz, bu bizim evliyamız kelimeleri var ya… “Ne bir veli girecek, ne de bir şefaatçi girecek” (Enam 51) diyor. Ne bir dostun olacak, ne de bir şefaatçin olacak. Mesela Süleymaniye Camisine gidiyoruz. Hakikaten sık sık tekrarlıyorum. Kendi namazımı kıldığıma inanmasam camiye kesinlikle gitmeyeceğim. Çünkü o müezzinlerin şirk şeylerini dinlemekten insan çok rahatsız oluyor. “Şefii ruzi ceza” “Ceza gününün şefaatçisi” diyorlar. Ya ne oluyor kardeşim? Ondan sonra Resulullah’ı çıkarıyor, çıkarıyor… Tepelere… O artık tam bir ilah oluyor. Allah’ın elçisi olmaktan çıkıyor. Örnek olmaktan çıkıyor. O zaman böyle insanlara bu ayetleri anlatmanın bir faydası olur mu? İstediğin kadar anlat. Uslanmaz ki… “leyse lehum min dûnihî veliyyuv ve lâ şefîul” “Onlar için Allah’ın dununda…” Dunu Allah’ın aşağısı demektir. Kendilerinin yukarısı… Allah ile kendi aralarında ne bir şefaatçi olacak, ne de velileri olacak. Anlat. “leallehum yettegûn” “Belki böylece kendilerini yanlışlardan korurlar.” (Enam 51) Bu böyle… Ama dinsiz olunmuyor. İslam ülkesinde yaşıyorsan ben Müslümanım diyeceksin. Zaten Müslümanım dedin mi… Diyanetin İslam Ansiklopedisine yazmışlar. Müslümanlar arasından pek müşrik çıkmaz diye yazmışlar. Tabi sen Kuranı bir kenara koyarsan Kuranı Kerim’e istediğini söyletebilirsin.
“Ve lâ tatrudillezîne yed’ûne rabbehum bil ğadâti vel aşiyyi” Resulullah’a uyarıda bulunuyor. “Sabah, akşam rablerine yalvaran kişileri yanından kovma.” “yurîdûne vecheh” “Allah rızasını istiyorlar.” “mâ aleyke min hısâbihim min şey’iv” “Onların hesapları sana sorulmaz.” “ve mâ min hısâbike aleyhim min şey’in” “Senin hesabında onlara sorulmaz.” “fetatrudehum fetekûne minez zâlimîn” “Onları kovup da zalimlerden olma.” (Enam 52) Bakın zalimlerden olma kimin için söyleniyor? Resulullah’a… Ya öyle şey olur mu derler. Biliyorsunuz ben burada sık sık söylüyorum. Bu hocalar kendi aralarında bir ekip kursunlar. 25:02 25:07 sn. arası anlaşılmıyor. Maalesef öyle yani… Hiç Allah’ın resulü zalim olur mu derler. Bak şimdi melek olacak, şu olacak, bilmem şu olacak… Ya kardeşim insan… Bana örnek olması lazım. Bana örnek olabilmesi için benim bütün duygusal şeyimi onunda yaşaması lazım. Bir de Kehf Suresinde mi vardı? Kaçıncı ayet?
Erdem UYGAN: Kehf Suresi 28. Ayet…
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Burada da Allahu Teala Resulullah’a hitaben “Vasbir nefseke meallezîne yed’ûne rabbehum bil ğadâti vel aşiyyi” “Sabah akşam rablerine yalvaranlarla kendini orada tut” (Kehf 28) diyor. Sabırlı ol diyor. Sabırlı ol diye niye diyor? Demek ki bir takım yanlış davranışları da var. Dört dörtlük insanlar değil ki… Bizde bir sahabe anlatırlar. Kurşun asker gibi… Hiç itiraz yok. Sabret diyor. Mesela cemal Bey bizim hablullah sitesinin yöneticisidir. Kendisi hem Arap hem de ilmi durumu gayet iyidir. Mesela vasbir… Neden Allah böyle bir emir vermiş?
Cemal NECİM: 27:03 27:10 sn. arası anlaşılmıyor.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Demek ki bir takım ters davranışlar var ki Allah Resulullah’a sabret diyor. Yani o sahabiler dört dörtlük değil. Bir sürü yanlışlar yapıyorlar. Ama tek farkları nedir? Sadece Cenabı hakkın rızasına odaklanmışlar. Şimdi güllük gülistanlık… Hep böyle kurşun asker… Kardeşim bu hayat… Öyle olacak ki bize örnek olsun. “yurîdûne vechehû” “Allah rızasını istiyorlar.” “ve lâ tağdu aynâke anhum” “Gözlerini onların üzerinden uzaklaştırma.” Yani sürekli dikkatin onların üzerinde olsun. “turîdu zînetel hayâtid dunyâ” (Kehf 28) Mesela bugün bize ne diyorlar? Erdem Bey? Arkanızda kim var diyorlar değil mi? Sana daha çok geliyorlar. Bana fazla gelemezler ama…
Erdem UYGAN: Kimin adamısın sen diyorlar.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Arkanızda kim var diyorlar. Ben sık sık duyuyorum. Bizi filan destekliyor. Onu hiç duymamıştım diyor. Bir başkası yok falan destekliyor. Hep hayaller uyduruyorlar. Arkanızda kim var? Kaç kişi sizi takip ediyor? Böyle bakarsan bu yola hiç girmemen lazım. Onun için Allah Resulullah’a ne diyor? “turîdu zînetel hayâtid dunyâ” “Sen bu dünya hayatının ziynetini isteyerek” (Kehf 28) Allah Allah Resulullah hiç öyle bir şey yapar mı? Yani kendi dostlarını bırakacak. Ya şurada zengin bir adam var. Mesela Ebu Sufyan’la, Ebu Cehil var. Onların imkânları kullanırsak etrafımıza daha çok adamlar olur, daha iyi şey olur. Ama onun emrine bir gir. Görürsün. Onun için “bunların üzerinden gözünü çekme. Dünyalık isteyerek” diyor. İşte bunların hepsi bize örnek değil mi? Bakın öyle bir söz ki burada Resulullah melekleştiriliyor mu? Sıradan bir insan değil mi? Burada sabredeceksin. Niye sabredeceksin? Çünkü zor bir şey… Yani ne demek sabır? Her türlü zorluğa rağmen yoluna devam edeceksin demektir. “ve lâ tutığ men ağfelnâ galbehû an zikrinâ” “Kalbini bizim zikrimizden, Kurandan gafil kıldığımız” (Kehf 28) Yani adama sen ayetleri okuyorsun. Tamam, tamam ya diyor.
Erdem UYGAN: Ama zengin, varlıklı…
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Yani bana o kadar çok bu konularda şeyler olmuştur ki… Mesela adam gelip bir şeyler söylüyor. Şu kadar destek vereceğiz, bu kadar destek vereceğiz falan… Ama sizden bir taviz bekliyor. Küçücük bir taviz… Çok sayıda, çok fazla gelenler var. Allah’a hamd olsun hiçbir tanesine en küçük bir taviz vermeyince çekip gittiler. Eğer onlara azıcık bir taviz verseydik bu iş biterdi. Aynı şey işte… Allahu Teala Resulullah’ı bize böyle örnek gösteriyor. Demek ki Müslümanlarla beraber devam etmek sabır gerektiriyor. Öyle istediği gibi değil. Bir de imkanı olanlar dünyayı ahirete tercih ettikleri için size pek fazla yanaşmıyorlar. “vettebea hevâhu” “Arzusuna uyuyor.” (Kehf 28) Kuranı Kerim’i bir tarafa uyuyor, arzusuna uyuyor. Ayeti okuyorsun o sana göre diyor. Hem Müslüman geçiniyor, hem hoca geçiniyor.
Daha önce size anlatmıştım. Bir tane hoca arkadaş ile bir düğünde aynı masada oturuyoruz. Seni bizim talebeler bana soruyor. Hoca dediğimde Arap ülkelerinde yetişmiş, Arapçası çok iyi… Kafa yapısı da gayet güzel… Söylediklerinin çoğuna katılmıyorum ama imsak vaktinde haklı olabilir diyorum dedi. Haklı olabilir dediği içinde hemen ayeti kerimeyi okudum. Allahu Teala “ve kulû veşrabû hattâ yetebeyyene lekumul haytul ebyadu minel haytıl esvedi minel fecr” (Bakara 187) diyor dedim. Ayeti okuduğum halde bana o sana göre dedi. Hani sen burada iyi diyordun. Ne oldu? Ne demek o sana göre dedim. Ben ayete meal bile vermedim ki… Ayetin kendisini okuyorum sana… O sana göre ne demek? Meal verirken bir kelimeye yanlış mana verirsem ya da yanlış bir şey yaparsam tabi ki orada müdahale edeceksin. Ama ben sadece ayeti okuyorum. Ne oldu dedim. Tamam, tamam dedi. Hemen döndü. Artık hiç konuşmayalım dedi. Zaten konuşalım desen de daha seninle konuşulmaz ki… Bakın bu Hoca… Arap dilinden talebeleri okutuyor. Bir hafta kadar da buraya gelmişti. El Hidaye diye bir fıkıh kitabı vardır. Hanefiler için Kuran’dan daha üstündür. Hanefiler rahatsız olurlar ama bakın şimdi ben söyleyeyim göreceksiniz. Adam ekonomiyle ilgili kısımlarda anlamada zorluk çekmiş. Gelip burada okudu. Bir hafta kadar geldi. Ondan sonra ben artık gelemeyeceğim dedi. Niye? Çünkü her derste Hidayenin ne kadar büyük yanlışlar yaptığını ona gösterdim. Ben bu Hidayenin yanlış sayılmasına dayanamıyorum dedi. Kusura bakma artık gelemem dedi. Öyle deme. Şurada yanlış yaptın, şurada yanlış mana verdin de. Kabul edeyim dedim. Yok. Bana göre Hidaye yanlış olmaz dedi. Buyurun hadi… Bakın aynı adam Allah’ın kitabını almıyor. Onu alıyor. Ve bu adam büyük bir hoca kabul ediliyor. Dolayısıyla tekrar ediyorum. Başka konularda zihninizi bir çalıştırıyorsanız din konusunda bin çalıştıracaksınız. Çünkü bu saha şeytanın egemen olduğu bir sahadır. Allahu Tealaya şeytana ne dedi? “leag’udenne lehum sırâtakel mustegîm” “Onlar için senin doğru (müstakim) yolun üstüne oturacağım” (Araf 16) dedi. Demek ki şeytanı başka yerde aramanın anlamı yok. Şeytan burada… Şeytanlarda iki türlüdür. Şeyatinül insi vel cin… İnsan ve cin şeytanları… Az önce de söyledim. Siz insanları eğer din sömürüsü yapacaksanız şıra değil şarap satacaksınız. Yani dini bozacaksınız. Mesela şarap içen herkes kötü olduğunu bilir ama içmeden de duramaz. Bütün cebini boşaltır, her şeyini boşaltır, evinde huzuru kaçar, her şeyi kaçar. İçmeye devam eder. İnsanlar böyledir. İşte o yanlış din anlayışı da şarap gibi birçok insanı sarhoş eder. “vettebea hevâhu” “Yani işi gücü aşırılık…” İşte az önce söylediğim gibi… “ve kâne emruhû furutâ” “Bu tür insanlara eğme.” (Kehf 28) Çünkü onlar isterler ki seni de yanlarına alsınlar. Sömürülerini artırsınlar. Onun için çok dikkatli olmak lazım. İşte buda Allah’a tam güvenmeyi gerektiriyor. Siz Allah’a tam güvendiğiniz zaman Allah’ın söylediği her şeye de güvenirsiniz. O zaman Allah’ın ayetlerini kafanıza iyi yerleştirirsiniz. Vücudunuzda Allah’ın ayeti olduğu için tam bir bütünlük meydana gelir. Oradan yürümeye devam edersiniz ama bu çok ağır bir imtihandır. Çünkü menfaatlerinizle doğrular arasında verilen bir imtihandır. Menfaat doğrulardadır ama en azından içiniz rahat olur. İçiniz rahat ise asıl mutluluk odur. İçiniz rahat değilse neye yarar ki? Fakat öyle değil. İnsanların değerlendirme şeyi çok farklıdır.
Tekrar Enam Suresine geçelim.
Erdem UYGAN: 36:57 37:01 sn. arası anlaşılmıyor.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Doğru.
Erdem UYGAN: Kehf Suresi 28. Ayette maddi güce karşı boyun eğmeyin diyor. Enam Suresi 116. Ayette de çoğunluktan yana tavrını koyma diyor.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: O da çok önemli… Burada zenginler, varlıklılar… Çünkü insanların… Benim arkamda şu kadar insan var, şu kadar takipçim var, şu kadar şeyim var falan filan… Mesela buraya birisi gelse… Şu küçücük yer var. Yıllardır bula bula bu kadar mı adam topluyorsun der. Fatih Camisinde vaaz ediyordum. Cübbeli, “Fatih Camisinde üç-dört kişiye vaaz ediyor. Bizde millet camiye sığmıyor dışarıya taşıyor” demiş. Olur bu.
Size yine anlatmıştım. İmam Hatip okulunda okurken 5. Sınıfta… O zaman Müftülükten bize vaaz şeyleri veriliyordu. Ben Erzurum’da 4. Sınıfta vaaz etmeye başlamıştım. 5. Sınıfta tam valiliğin bitişiğinde, karşısında da Erzurum adliyesi vardı. Şehrin tam göbeğinde İbrahim Paşa Camisi var. Ramazan’da beni orada görevlendirdiler. Bir ay her gün ikindide vaaz edeceksin dediler. Bir şey bilmiyorum ki… Ne anlatacağım? O zaman gidip nerede bir hikaye kitabı varsa aldım. Ezberliyorum. Okuyunca anlıyorum ki bunlarda yanlış şeyler var ama cemaate anlatınca cemaatin çok hoşuna gidiyor. İkindiden sonra yaptığım için vaaz, Valiliğin ve Adliyenin mesai bitimine denk geliyordu. Gelip ayakta dinliyorlardı. Camide oturacak yer yok. Bizim evde oraya çok yakındı. Rahmetli annemde geliyor. Bir gün bana “oğlum, diğer kadınlar, bu yaşta bu kadar ilim, kimlerden diye soruyorlar” dedi. Annem “benim oğlum diyemedim” dedi. Bende “Anne, duyacağım en kötü haber bu” dedim. Ben hiçbir şey bilmediğimi biliyorum. Bir de kendimi bir şey biliyorum zannedersem bitmişim demektir. Bundan sonra hikaye anlatmayacağım dedi. Sadece ayet okuyacağım. İsteyen dinlesin, istemeyen dinlemesin. Ondan sonra Ahmet dede vardı. Babamın amcasıydı. Bir gün geldi. Yazık, yazık bütün bilgileri unutmuşsun dedi. Onun peşine düştüğün zaman şarap satmış gibi bir şey oluyor. Ya da uyuşturucu satmak gibi bir şey oluyor.
Enam Suresi 116. Ayette de Allahu Teala şöyle diyor. “Ve in tutığ eksera men fil ardı” “Yeryüzündekilerin çoğuna boyun eğersen” “yudıllûke an sebîlillâh” “Allah’ın yolundan seni saptırırlar.” Bunu çok iyi bileceksin. Onun için her zaman doğruya odaklanacaksın. Her zaman aklınla bunu şey yapacaksın. Çünkü Allahu Teala sana öyle bir vücut vermiştir ki yanlış seni rahatsız eder. O zaman arkasına düşmen lazım. “iy yettebiûne illez zanne” “Çünkü onlar ilme değil zanna uyarlar.” “ve in hum illâ yahrusûn” “sadece atarlar.” (Enam 116) Çıkıp Allah’ın ayetleriyle ilgili… Allah niye böyle söylesin, niye şöyle söylesin derler. Mesela bu Abese Suresinde çok yapılıyor. O da Mekke’de inmiş olan bir suredir. Bakın bu olayın sadelenmiş şeklini Cenabı Hak bize gösteriyor. Resulullah’ın nasıl yanlış yaptığını bize gösteriyor. Bu iki ayette ne dedi? Bir başka ayette de var. “Bu insanlara karşı sabırlı ol. Onları yanından kovama” dedi. Peki… Abese Suresinde şöyle diyor. “Abese ve tevellâ” “yüzünü döktü, sırtını döndü.” “En câehul ağmâ” “Yanına o ama, kör adam geldi diye.” Abdullah ibn Mektum’un geldiği rivayet edilir. “Ve mâ yudrîke” “Ne biliyorsun?” “leallehû yezzekkâ” “Belki o bir şeyler öğrenip kendisini geliştirecek.” “Ev yezzekkeru” “veya senden bir bilgi alacak” Yani bir ayeti dinleyecek. Zikir, Allah’ın kitabı demektir. “yezzekker” Senden bir ayet duyacak. “fetenfeahuz zikrâ” “Senden duyacağı o ayet ona fayda sağlayacak.” Peki… “Emmâ menistağnâ” Sen orada Mekke’nin ileri gelenlerine bir şeyler yapıyorsun. Onlar seni dinlemek istemiyorlar. Az önce söyledik ya… Tamam, tamam diyorlar. “Feente lehû tesaddâ” “Sana ihtiyaç duymayan kişinin peşine takılıyorsun.” İlla ona bir şeyler anlatmaya çalışıyorsun. “Ve mâ aleyke ellâ yezzekkâ” “Onun kendisini geliştirmemesinden sana ne?” Dinlemek istemiyor ki… İstese tamam. “Ve emmâ men câeke yes’â” “Burada sana koşa koşa gelen var.” “Ve huve yahşâ” “Allah’tan korkuyor.” “Feente anhu telehhâ” “Sen onunla ilgilenmiyorsun.” (Abese 1-10) Ne oldu Resulullah? Ayıplandı mı? Bakın surenin ilk ayetleri bu…
Erdem UYGAN: 44:06 44:07 sn. arası anlaşılmıyor.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Efendim onu insanüstü göstermek isterseniz bu ayetleri onunla ilgilendiremezsiniz ki… Ama böyle olacak ki bana örnek olsun. Benim gibi olacak, benim gibi yanlış yapabilecek. O yanlıştan nasıl kurtulduğunu göreceğim. Mesela Muhammed (a.s) burada bir yanlış yaptı. Bedir Savaşında da ashabıyla birlikte yanlış yaptı. Düşmanı tamamen etkisiz hale getirmeden esirleri aldı. Enfal Suresi 67. ayette Allah onu bildiriyor. Eğer orada düşmanı esir almasaydı Bedir Savaşında Mekke’yi alacaktı. Ama Allahu Teala ondan dolayı ona Mekke’yi vermedi. Efendim Kader inancına terstir. Kader inancına ters olduğu için bu ayetlerin hepsinin üstü kapatılmıştır. Niye böyle? Ta ezelden kabul edilmişmiş… Ne güzel, yap kötülüğü faturayı Allah’a kestir. Ne zaman ki Mekke’yi fetihetme imkanı ortaya çıktı. Allahu Teala Fetih Suresini indirdi. Ondan sonra ne dedi? Burada Cemal Beye sorayım. “İnnâ fetahnâ leke fetham mubînâ” “Liyağfira lekallâhu mâ tegaddeme min zembike ve mâ teahhara” (Fetih 1-2) Bu ayetlere göre “ma tegaddeme” ne olur?
Cemal NECİM: 45:53 46:13 sn. arası anlaşılmıyor.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Şimdi Kuranı Kerime baktığınız zaman şöyle diyor. Önceki günahın yani Abese Suresinde ki… Bir de daha sonra işlediğin günah… O da Bedir Savaşındakidir. “Allah o iki günahını affetsin diye fethin önünü açtı.” (Fetih 1-2) Mekke fethedildiği zaman inen sure neydi? “İzâ câe nasrullâhi vel feth” “Allah’ın yardımı gelir de fetih müyesser olursa” “Veraeyten nâse yedhulûne fî dînillâhi efvâcâ” “İnsanların Allah’ın dinine bölük bölük girdiğini görürsen” “Fesebbıh bihamdi rabbike” “Rabbinin her şeyi güzel yapması sebebiyle ona yönel.” Ona kulluk et. “vestağfirh” “O zaman estağfurullah de” (Nasr 1-3) Önce döktüğünü yala. Sonra estağfurullah de. Her türlü pisliği yapacağız. Berat gecesinde şunu yaptım gitti diyeceğiz. Oh ne güzel… Bir hacca gidersin sıfırlanırsın. Umreye gidersin… Ne iyi… O zaman dünyanın en kötü insanları kimler olur? Müslümanlar olur değil mi? Bugün maalesef öyle değil mi? Hep hocalar bu şekilde kandırmıyor mu? Bu bize örnek olur. Ama Muhammed’in (a.s) bize örnek olmasını engellemek için… Nasr Suresini ben araştırdım. Doğru mana veren bir tefsir bulamadım. Çünkü hesaplarına gelmiyor. Fetih Suresine kimse doğru mana vermez. Diyanet vakfı Meali çok berbatta Diyanetin meali belki doğru olabilir. Şöyle diyor. “Şüphesiz biz sana apaçık bir fetih verdik. Ta ki Allah, senin geçmiş ve gelecek günahlarını bağışlasın.” (Diyanet Meali, Fetih1-2) Gelecek günahları ne demek ya? Gelecek günahlar diye bir şey olur mu? Bu meal doğru mu? Gelecek günahlar ne demek? Olmamış günahların neresi bağışlanacak? Her şey serbest… Atış serbest… “mâ tegaddeme min zembike ve mâ teahhara” “önceki ve ondan sonraki” (Fetih 2) olması gerekir. Öyle değil mi? Şu verilen manayı görüyor musunuz?
Cemal NECİM: 48:48 48:51 sn. arası anlaşılmıyor.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Tabi önceki ve ondan sonraki… İşte ayetleri burada söyledim. Muhammed’i (a.s) böyle anlatırsanız ismet sıfatı ne olacak? İsmet ne demek? Allah tarafından korunan… Ben korunuyor muyum? Korunan birisi bana nasıl örnek olur? Korunan birisi bana örnek olabilir mi? Benim gibi korunmayacak ki bana örnek olsun değil mi? İşte Resulullah’ı bu şekilde anlatsalar müthiş bir şey olur değil mi? Müthiş bir örneklik olur. Ama dini keyfine uydurmak isteyenler öyle yapmaz. Mesela şöyle diyorlar. İltifat ile ilgili ne söylüyorlar. Erdem sen onu bir anlat.
Erdem UYGAN: İltifat ile ilgili Abese Suresi…
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Nasıl mana veriyorlar?
Erdem UYGAN: Mana şöyle veriyorlar. Abese Suresinin ilk iki ayetinde bahsedilen kişi Velid bin Muğiredir diyorlar. Yani yüzünü asan sırtını dönen kişi Velid bin Muğiredir diyorlar.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Özetle şöyle diyorlar. “Resulullah Müslüman olmayan Velid bin Muğire ile konuşuyor. O ama (kör) geldiği zaman Velid bin Muğire yüzünü asmış. Allah Velid bin Muğire’yi muhatap alarak onu uyarıyormuş.” Kafirin nesini uyaracak? Daha mümin değil. İnanmıyor.
Erdem UYGAN: “İnnehû fekkera ve gadder” (Müddessir 18) ayeti var ya hocam… Oradaki kişiyle aynı kişi, aynı ifadeler falan diyorlar.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: “Summe abese ve beser” (Müddessir 22) İfadesindeki abese kelimesi… Yani yüzünü döken bir tek o mu dünyada?
Erdem UYGAN: Kuran’da kafir için bahsedilen bir fiil aynı zamanda resulullah için nasıl bahsedilir falan…
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Nasıl olmaz yani… Kaifr için kullanılan fiil Müslümanlara… Yani fiillerin kafir içini, Müslüman içini var mı Arapçada? Dünyanın hiçbir yerinde yoktur. Cemal sen ne dersin?
Cemal NECİM: 50:56 51:03 sn. arası anlaşılmıyor.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Tamam, yüzünü dökmek… Bir Müslüman yüzünü dökmez diye bir şey var mı? Resulullah Velid bin Muğire ile konuşurken geliyor. O da kör. Kör olmasa belki yanaşmaz, biraz bekler kenarda…
Cemal NECİM: 51:20 51:24 sn. arası anlaşılmıyor.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: O durumdan hoşlanmadığını gösterir. Tabi o şeyde çehresini döküyor.
Erdem UYGAN: Devamı ayetler uymayınca hocam, 3. Ayetten itibaren bahsedilen Resulullah’tır. O halde ilk iki ayetteki Velid bin Muğiredir falan diye böyle bir çeviriyorlar.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Evirip çevirerek ayetler anlaşılmaz hale getiriliyor. Enfal Suresindeki de öyledir. Enfal Suresinin 67. Ayetinde Allahu Teala şöyle diyor. “Mâ kâne linebiyyin ey yekûne lehû esrâ hattâ yushıne fil ard” “Hiçbir nebinin savaşta düşmanı etkisiz hale getirmeden esir almaya hakkı yoktur” (Enfal 67) diyor. Hiçbir nebinin hakkı yoktur diyor. Doğru mu meal?
Cemal NECİM: 52:16 sn. anlaşılmıyor.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Hiçbir nebinin hakkı yoktur. E leyse “ma kane linebiyyin en yekune lehu esra hattâ yushıne fil ard” (Enfal 67) Türkçeyi anlıyor da konuşamıyor. Bu ayete verdikleri manaya bakın. “Yeryüzünde düşmanı tamamıyla sindirip hâkim duruma gelmedikçe, hiçbir peygambere esir almak yakışmaz.” (Diyanet Meali, Enfal 67) Yeryüzünde düşmanı etkisiz hale getirdikten sonra, tüm dünyaya hakim olduktan sonra esir almanın manası nedir? Hiç böyle bir nebi yeryüzünde var mı?
Cemal NECİM: 52:57 53:02 sn. arası anlaşılmıyor.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Mümkün değil yani. Böyle bir şey asla olmaz. Böyle bir savaş var mı yeryüzünde? Yani şu verilen manayı görüyor musunuz? Müslümanlar doğruyu anlamasınlar da ne olursa olsun… Yani ayetleri ne hale getiriyorlar.
Bir de Arap dilinde iltifat meselesi vardır. Bizim Türkçede pek yoktur. Türkçe de bu tip şeyler çok az kullanılır. Ama Arap dilinde vardır. Onu da şöyle… İlk iki ayette muhatap şu, 3. de bu… İlk iki ayette iltifat olmaz diye bir iddia var. Onu da kısaca Cemal Beyden dinleyelim.
Cemal NECİM: 53:45 53:57 sn. arası anlaşılmıyor.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Bu Arap dili edebiyatında önemli bir edebi kuraldır diyor. Kuranı Kerim’de de çok miktarda kullanılır. İltifat demek… Yani bir Arap… Mesela bir Arap sen kimsin yerine ne der? 54:17 sn. anlaşılmıyor.
Cemal NECİM: 54:18 sn. anlaşılmıyor.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Sen kimsin yerine kardeşimiz kim diye sorar. Ben Medine’ye ilk gittiğimde… 1985 yılında Medine üniversitesine gitmiştim. Orada hocalarla konuşuyoruz. Birisi gelip bana diyor. Hani başkasına sorsa bir şey değil. 54:36 sn. anlaşılmıyor. dedi. Kimi soruyor bu? Kardeşimiz kim diye bana soruyor. Sağıma soluma baktım, hiç kimse yok. Ya ne diyor bu dedim. Sonra anladım ki sen kimsin diye bana soruyormuş. Ama mesela bir Türk için bu olmaz.
Cemal NECİM: 54:58 55:04 sn. arası anlaşılmıyor.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Yani bu dönmedendir. Esas muhatabı değiştirme anlamına kullanılır.
Cemal NECİM: 55:09 55:20 sn. arası anlaşılmıyor.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Şekil olarak ben önüme bakarken sağıma dönersem iltifat deniz, soluma dönersem iltifat denir. İltifat Türkçede bu manada değildir. Dönme manasında, şuradan şuraya geçme manasınadır.
Cemal NECİM: 55:31 55:35 sn. arası anlaşılmıyor.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Ya önemini göstermek için bir şey ya da karşı tarafın uyanık olmasını sağlamak için…
Cemal NECİM: 55:45 55:56 sn. arası anlaşılmıyor.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Mesela muhataptan gayba, oradan oraya… Mesela Kuranı Kerim’de buna en uygun şey olarak İsra Suresinin ilk ayetini örnek veriyoruz. Mesela buradan nasıl mana verildiğine bakalım. Diyanet nasıl mana vermiş? Meal verende bu iltifatı bilmiyor. Türkçede bu yok. Arapçada var. Arapçada dikkatleri uyanık tutmak için, karşı tarafa mesajı daha iyi vermek için dile yerleşmiş bir kuraldır. Ama bizim dilimizde yok. Bakın ne diyor? “Kendisine âyetlerimizden bir kısmını gösterelim diye…” (Diyanet Meali, İsra 17) Gösterelim derken kaçıncı şahıs? Birinci çoğul şahıs… “kulunu (Muhammed’i) bir gece Mescid-i Haram’dan çevresini bereketlendirdiğimiz Mescid-i Aksa’ya götüren Allah’ın şanı yücedir.” (Diyanet Meali, İsra 17) Şimdi burada iki ayrı şahıs yok mu? Bereketlendiren başka, götüren başka değil mi? Bereketlendirdiğimiz diyor. Arap dilinde ikisi de aynı şahıstır. Ama Türkçede bu olmadığı için şu manayı vermek lazım. “Ayetlerimizden bir kısmını gösterelim diye kulumuzu bir gecede Mescidi Haram’dan çevresini bereketlendirdiğimiz Mescidi Aksa’ya götürdük.” Ya da Allah’ın şanı yücedir dediği için hepsini 3. şahıs yaparız. “Kulunu ayetlerinden bir kısmını göstermek için bir gecede Mescidi Haram’dan çevresini bereketlendirdiği Mescidi Aksa’ya götüren Allah’ın şanı yücedir. Hiç şüphesiz o hakkıyla işitendir, hakkıyla görendir.” (İsra 1) İşte Abese Suresinde de böyle bir iltifat var. Manayı verenler buna dikkat etmiyorlar. Yani Kuranı Kerime meal verenler bu iltifata dikkat etmedikleri için Türklerin bunu anlamaları çok zor oluyor. Ateistlerin, Deistlerin önü açılmış oluyor.
Cemal NECİM: 58:28 58:36 sn. anlaşılmıyor.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Mesela Fatiha Suresinde de var. “El hamdu lillâhi rabbil âlemîn” “Varlıkların sahibi olan Allah ne yaparsa güzel yapar” Hamd ona mahsustur diyoruz. “Er rahmânir rahîm” “Rahmandır, rahimdir” “Mâliki yevmid dîn” “Hesap gününün tek yetkilisidir.” (Fatiha 2-4) Buraya kadar hep 3. şahıstı. Arkasına ne diyoruz? “iyyake” “yalnız sana” (Fatiha 5) 3. şahıstan 2. şahsa geçtik. Burada bir Türkü fazla rahatsız eden bir şey olmuyor ama biraz dikkatli olanlar burada hemen müdahale edebilirler. Arap dili açısından bunları da bilmek lazım.
Erdem UYGAN: İsra Suresininde ilk ayeti Hocam. Demek ki ilk ayette de oluyormuş.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: İlk ayet, son ayet diye bir şey yok ki… Araplarda iltifat her zaman olur. Abese Suresinde iltifat nasıl kullanılıyor?
Erdem UYGAN: O meali şimdi yanıma almadım da şöyle diyorlar. Birinde Velid bin Muğire diye… Ona o ifadesini veriyorlar. İltifat yine o… “Abese vetevelle” “(O kibirli kişi) yüzünü ekşitti ve sırtını döndü.”
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Yani sanki Allah orada Velid bin Muğire’yi hedef almış. Resulullah’a laf dokundurulmaz. Bunu daha çok Şiiler yapıyor. Çünkü Şiiler kendi imamlarını tamamen masum kabul ederler. Mesela şöyle söylerler. “Hiç bilmedikleri bir konuda imama bir şey sorarsan ben bilmiyorum diye bir şey ağzından çıkmaz. Cevabı en doğru şekilde hemen verir.” Bunu Said Nursi’de… Kitabında vardı. Bu Beyazıt’ın oraya gelip bir otelde kalmış. İsteyen herkes istediği soruyu soracak ama o hiç kimseye sormayacak, bütün sorulara da cevap veriyor. Bende onlara bir tane soru sorayım cevabını bana söyleyin bakalım dedim. Dönüp gittiler. Nurculara bunu söyledim. Yani bu Fetullah Gülen’in çıkardığı mealde de var. Pensilvanya’da ben onlara bu meali nasıl yazdınız dedim. Öyle bir şey yok dediler. Bir getirin bakayım bana dedim. Bastırdıkları meali orada bulamadılar. Kendisine söyledim. Bu meali nasıl yapmışsınız dedim. Yok efendim o müşrikmiş… Burada Resulullah’ı anlatıyor. Siz müşrik gibi meal veriyorsunuz dedim. Niye? Çünkü Resulullah hata ederse Fetullah da hata eder. Halbuki Fetullah’ın asla hata etmemesi gerekir. Yani bunlara çok dikkat edelim. Maalesef bu tür şeyler çok var. Allah yardımcımız olsun.