Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Euzubillahimineşşeytanirracim.Bismillahirrahmanirrahim.
Elhamdu lillahi rabbil alemin, vel akıbetu lil muttekın, essalatu vesselamu ala resulüne Muahmmedin ve ala alihi ve sahbihi ecmain.
Bu akşam Allah nasip ederse Enam Suresinin 11. Ayetinden 18. Ayetine kadar kısımları anlamaya çalışacağız. Bizi İstanbul ve çevresinden 102.6 frekanslı radyomuzdan dinleyebilirler. Dünyanın her tarafından, internet üzerindeki radyodan ve Fıtrat TV’den insanların dinleme imkânları var. Biliyorsunuz geçen haftadan itibaren bir değişiklik yaptık. Sadece ben ayeti açıklamaya çalışacağım. Yanımda bulunan 1:51 sn. anlaşılmıyor. ile Abdullah bana destek verecekler, inşallah.
Enam Suresinin 11. Ayetinde Allahu Teala şöyle diyor. “Gul sîrû fil ardı summenzurû keyfe kâne âgıbetul mukezzibîn” “Deki yeryüzünde dolaşın. Sonra bakın da düşünün.” (Enam 11) Mesela İstanbul’da surların önüne gittiniz. Eski binalara gittiniz. Camilerin önüne gittiniz. Bu konuda biraz düşünün. İnsanlar geldi, yaşadı, gitti. Bunların bir kısmı dürüstçe yaşadı. Bir kısmı da yalan söyledi. Yalan söyleyenler nerede? Dürüst yaşayanlar da öldü, onlarda öldü. Ama dürüstçe yaşayanlar hiç olmazsa Allahu Tealanın onlara verdiği sözle ahiretlerini kurtardılar. Ama bu dünyanın tamamı bir kişinin olsa bir gün ölmeyecek misin? Yalan söyleyenlerin sonu ne oldu? Bakın bu yalan söyleyen meselesi çok önemlidir. Sık sık tekrarladığımız ayetlerden bir tanesi şudur. Adem, Havva ve İblis’in o bahçeden çıktıkları sırada Allahu Tealanın onlara söylediği söz… Bakara Suresi 38. Ayetinde Allahu Teala şöyle diyor. Allahu Teala “ihbitû minhâ cemîâ” “buradan çıkın” (Bakara 38) diyor. Buradan inin… “bağdukum libağdın aduvv” “Biriniz diğerine düşman olacak.” (Taha 123) Yani hepiniz karşıdakinin hakkına göz dikeceksiniz. Niye? Çünkü insan muhalif bir yapıda yaratılmıştır. Herkes benim dediğim olsun isteyecektir. “feimma yeé’tiyennekum minnî huden” “Benden size bir hüda (kitap) gelirse” Bir rehber gelirse… “femen tebia hudâye” “Kim benim o rehberime uyarsa” Hanginiz uyarsanız… “felâ havfun aleyhim ve lâ hum yahzenûn” “Onlar üzerinde ne bir korku olacak, ne de üzülecekler.” (Bakara 38) “Vellezîne keferû” “Ama görmek istemeyenler” “ve kezzebû” “ve yalan söyleyen” Yalan söylemek için doğruyu bilmek lazım değil mi? Doğruları anlatıyorsunuz boş ver diyor. Yalan söylüyor. “ulâike ashâbun nâr” “Onlar ateş ashabıdır.” “hum fîhâ hâlidûn” “Onun içinde sürekli kalacaklardır.” (Bakara 39) Şimdi ateş derken, aslında bu dünyada da onların içi ateşle dolacak. Şimdi ayetleri okuyalım. Bakın kâfir olanlar ayetleri görmezlikte direnen ve yalan söyleyenlerdir. 5:29 sn. anlaşılmıyor. Günahkâr olan ayetleri görmezlik eder. Ama niye yaptın dediğin zaman yalan söylemez. Ben günahkarım der. Ben yanlış yaptım der. Ama kafir olan ne yaptım ki der. Ne olmuş ki der. Çünkü hem ayetleri görmezlikten gelir hem de yalan söyler. Allahu Teala “Yeryüzünde dolaşın, bakın, düşünün yalan söyleyenlerin sonu ne olmuş” (Enam 11) diyor. Enam Suresinin 2. Ayetinde Allahu Teala ne demişti? “Huvellezî halegakum min tînin” “Sizi çamurdan yaratan odur.” Maddeemiz çamur… İstanbul’a son günlerde yağmur yağıyor. Aman ayakkabılarımız çamur olmasın diye kenardan dolaşıyoruz. Yarın gene aynı olacağız. O zaman biz kendimizi ne zannediyoruz?
Allahu Teala Enam Suresi 12. Ayette şöyle diyor. “Gul limem mâ fis semâvâti vel ard” “Söyle onlara göklerde ve yerde olanlar kimindir?” Aslında herkes Allah’ındır der. Ama yalan söyledikleri için, başka kelimeyi araya sokuştururlar diye Allahu Teala şöyle diyor. “gul lillâh” “Sen de ki Allah’tır.” Onlar da Allah olduğunu biliyorlar, bakarsın başka bir şey söylerler. “ketebe alâ nefsihir rahmeh” “Allah kendine rahmeti yazmıştır.” (Enam 12)Yani ne demek? Allah’a isyan eden de, itaat eden de bu dünyada Allah’ın nimetlerinden yararlanır. Falanca hem isyan ediyor hem çok zengin derler. Olacak tabi… Allah her şeye bir ölçü koymuştur. Zenginliğin ölçüsüne göre çalışanlar zenginleşir. Fakirliğin ölçüsüne göre çalışanlar fakirleşir. Ama Allahu Teala imtihan için de bir insana bol mal verebilir. Malları alabilir de… Ama Allah hep iyilik ve ikramı kendine yazmıştır. Yani bu dünyada gördükleriniz sizi aldatmasın. Şimdi biraz daha ayrıntı göreceğiz. Gerçi daha fazla ayrıntıyı geçen hafta okuduğumuz ayette görmüştük. Ayeti tamamlayayım. “leyecmeannekum ilâ yevmil gıyâmeti lâ raybe fîh” “Sizi hakkında hiç şüphe olmayan kıyamet günü bir araya getirecektir.” (Enam 12) Mesela bizim yaratıldığımız… Çamur diye tercüme ediyoruz ama tin sulanmış toprak demektir. Biz her sene görüyoruz. Bakıyoruz ki yağmur yağdığı zaman toprakta bitki bitiyor. İşte aynen onun gibi bizde kıyamet günü aynı şekilde… Yani Allahu Tealanın hesabıyla aradan 50 bin yıl geçiyor. Allah’ın bir günü bizim için bin yıl ediyor. Bunu 354 günlük kameri yılla hesap ederseniz 17 milyar 710 milyon yıl ediyor. Bu süre içerisinde gökler artık şu anda ki gök gibi değil. Onlar böyle dürülmüş vaziyette yerde yuvarlak değil düzeltilmiş vaziyette… Üzerinden dağlar da kaldırılmış. İlk yaratıldığı gibi… İnsanlar orada hesap verdikten sonra… Cennet cehennem zaten şu anda var. Cennet yaklaştırılmış olacak. Cehennemde tutuşturulmuş olacak. İkisi de zaten var. Dolayısıyla bu yeryüzünden insanlar artık… Çünkü Allah yeri ve gökleri bizi imtihan için yaratmıştı. İmtihan bitiyor. Son gün herkes bir araya toplanacağı için dağlar da kaldırılmış, denizlerde kaldırılmış. O gün yeryüzü de düzeltilmiş. “meddel ard” (Rad 3) deniyor. Yeryüzünü uzatmış, düzeltmiş. Yani artık yuvarlaklıktan geçmiş, düz bir alan halini almış. Orada hesap verildikten sonra o yeryüzü ile gökler birleşecek, eski haline dönecek. Cennete giren cennete, cehenneme giren cehenneme giden de cehenneme gidecek. “ellezîne hasirû enfusehum fehum lâ yué’minûn” “Ama kendilerini yiyip bitirenler kim bilir misiniz? İnanmayanlardır.” (Enam 12) İşte bu dünyada da kendilerini yer, tüketirler. Yani kendilerine ayetleri anlatırsınız kavrarlar, görmezlikten gelirlerse onların içerisinde bu bir yangın olur. Kendilerini yiyip tüketirler. Teslim olmak istemezler ama yaptıklarının yanlış olduklarını da gayet iyi bilirler. Mesela geçen hafta okuduğumuz ayette Allahu Teala şöyle demişti. Enam Suresi 6. Ayet… “Elem yerav kem ehleknâ min gablihim min garnim” “Bunlar görmediler mi, kendilerinden önce ne kadar toplumları yok etmişiz?” Etkisiz hale getirmişiz. Hiçbir eserleri kalmamış. “mekkennâhum fil ardı mâ lem numekkil lekum” “Bu topraklarda size vermediğimiz imkânları onlara vermiştik.” “ve erselnes semâe aleyhim midrârâ” “Bulutları da onlara yağmur dolu olarak göndermiştik.” Yağmur bulutları üzerlerine yağıyordu. “ve cealnel enhâra tecrî min tahtihim” “Alt taraflarından ırmaklar akıyordu.” “feehleknâhum bizunûbihim” “günahlarına karşı onları etkisizleştirdik.” “ve enşeé’nâ mim bağdihim garnen âharîn” “arkalarından başka nesiller oluşturduk.” (Enam 6) Dolayısıyla bakın her şey Allah’ın… Bizi yaratan Allah, yaşatan Allah, veren her şey O… Aklımızda bunu pek ala anlıyor. Ona teslim olmamız gerektiğini de pek ala anlıyoruz. Ama ben falan dediğimiz zaman iş bozuluyor. Bu defa vücudumuz buna isyan ediyor. Vücudumuzun isyanı ile kendi kendimizi yiyip tüketiyoruz.
“Ve lehû mâ sekene fil leyli ven nehâr” “Gece ve gündüzün içerisinde bulunanlar” Her şey onun… Yani gece neler var? Şunlar, şunlar… Onların hepsi onun… Gündüz neler var? Hepsi onun… Gece gündüz var olan biziz. Bizde onunuz. Bizim rabbimiz, sahibimiz… Bizi yaratmış, yaşatıyor. Her şeyi ona borçluyuz. “ve huves semîul alîm” “Üstelik o dinler ve bilir.” (Enam 13) Bütün konuşmalarımızı dinler. İçimizde ne olduğunu da gayet iyi bilir.
“Gul eğayrallâhi ettehızu veliyyen” “Şöyle de, ben Allah’tan başka bir veli mi ararım?” (Enam 14)Benim velim o? Benim en yakın… Mesela şimdi okullarda çocukların velisi olur. En yakını o olur değil mi? İşte veli bir şeyin hemen arkasından gelendir. Allah bizim velimiz, en yakınımız. Çünkü bize sinir uçlarımızdan daha yakın… Yani hiçbir baba, hiçbir anne çocuğuna Allah’ın bize yakın olduğu kadar yakın olması imkansızdır. Yani vücudumuzun her hücresinde neler olup bittiğini gayet iyi biliyor. Her şey onun emriyle oluyor. Peki, ondan başka veli arar mıyım? Bütün güç, kuvvette onda… “fâtırıs semâvâti vel ardı” “Göklerin ve yerin yaratıcısı o” (Enam 14)Mesela birisi şurada güzel bir aydınlatma yapıyor. Her defasında sağ olsun bak ne kadar güzel yapmış… Tamam, iyi teşekkür etmek güzel bir şey… Teşekkür etmek kadar iyi bir şey yok ama… Peki, senin sahip olduğun her şey kendisine ait olan Allah’a karşı bir teşekkür borcun yok mu? Ona karşı görevini yapman gerekmez mi? “ve huve yut’ımu ve lâ yut’am” “Üstelik besleyen o ama onun beslenmeye, yedirilmeye, içirilmeye ihtiyacı yok.” (Enam 14)O sizden bir şey istemiyor. Sadece kulluk edin yeter. Ama bütün istediklerinizi size o veriyor. Yiyeceğinizi, içeceğinizi, her şeyi o veriyor. “gul innî umirtu en ekûne evvele men esleme” “Onlara şöyle de, bana verilen emir ona teslim olanların en önünde olmaktır.” (Enam 14) Teslim olmak ne? Ama dememektir. Allah ne diyorsa o… Tamam, baş üstüne… Madem Allah böyle diyor, bitti. Ama falan filan yok kardeşim. Bitti. Ama dediğin an İblis’in yoluna girmiş olursun. İşte zaten bütün sıkıntı Allah’a teslim olabilmektedir. Yoksa Cenabı Hakkın emirlerinin, yasaklarının doğru olduğunu bilmeyen yok. Hesabına gelmediği zaman ondan uzak durur. Hesabıma gelsin, gelmesin Allah böyle mi emrediyor. Baş üstüne… Ne diyorsa o dediğiniz an Müslim olmuş olursunuz. Ona tam teslim olmuş olursunuz. Mesela bir yerde savaş yapılıyor. Gittiniz, düşman askerlerini kıstırdınız, teslim ol dediniz. Tüfekleri de açtınız. Orada teslim oluruz ama bir şartımız var diyebilirler mi? Bir şartım var diyen teslim olur mu? İşte Allah’a teslim olurum ama diyemezsiniz. Tam teslim olacaksınız. Kaldı ki Allah zaten insanı zorla teslim almaz. Gönüllü olarak teslim alır. “ve lâ tekûnenne minel muşrikîn” “Bana verilen emir sakın ha Allah’a ortak koşma.” (Enam 14) Geçende bir İlahiyat Fakültesinin öğrencisi bana telefon açıp soru sordu. Bir imama bir rus hanımla beraber bir adam gelmiş. Aramızda nikah kıy demişler. İmam, rus hanıma sen Müslüman mısın demiş. Yok değilim demiş. Allah’a inanıyor musun demiş. İnanıyorum tabi ki demiş. Müslüman değil ama müşrik değil demiş. Müşrik ne demek? Ortak koşan demektir. Ortaklık en az kaç kişi arasında olur? İki. Birincisi kimdir? Allah’tır. Allah’a inanmayan bir insan müşrik olabilir mi? Bakın ilahiyatın öğrencisi şirkin ne olduğunu bilmiyor? Zaten kâfir Allah’a inanmayandır derler. Ne alakası var? Sık sık anlatıyoruz. En büyük kâfirlik şirktir diye sık sık anlatıyoruz. İblis Allah diye bir varlığı kabul etmiyor mu? Onun için yani Allah ile aranıza herhangi bir varlığı sokuşturmayın. Allah’ı ikinci sıraya koymayın. Allah’ı ikinci sıraya koymayın. O birinci sırada olmalı. Mesela çok sevdiğiniz bir arkadaşınız bir yerde bir başkasını size tercih ederse ne dersiniz? Maşallah dostlar bulmuşsun, bizi ikinci sıraya atmışsın dersiniz. İşte mesele budur. Allah’ın bize verdiği emir ona tam teslim olmak, Allah’ı ikinci sıraya koymamaktır. Her zaman birinci sıradadır. Şirk Allah’ı ikinci sıraya koymaktır. Başkasını birinci sıraya alıyorsa Allah ikinci sıradadır. İşte o şirktir.
“Gul innî ehâfu in asaytu rabbî azâbe yevmin azîm” “Deki ben korkuyorum, eğer rabbime isyan edersem o büyük günün azabından korkuyorum.” (Enam 15) Peki, isyan… “ve asâ âdemu rabbehû feğavâ” “Âdem rabbine isyan etti.” (Taha 121) Kâfir oldu mu? Yok. Peki, İblis isyan etmedi mi? O da isyan etti ama o kâfir oldu. İsyanın şekli değişik olur. “ve asâ âdemu rabbehû” “Adem rabbine isyan etti.” (Taha 121) Niye? Allah şu ağaçtan yeme dedi, o yedi. Peki, günah işleyenlerin hepsi Allah’a isyan etmiş olmuyor mu? Allah şunu yap diyor. Yapmıyor. Bunu yap diyor. Yapmıyor. Ya da bir kısmını yapıyor, bir kısmını yapmıyor. O zaman isyankârlar iki türlüdür. Bir, İblis gibi kâfir olan isyankârlar var. Yani suçunu kabul etmiyor. Yapmışsam ne olmuş diyorlar. Allah’a tabi ki inanıyorum. İblis de öyle dedi ki zaten… “Gul innî ehâfu in asaytu rabbî azâbe yevmin azîm” “Deki ben korkuyorum, eğer rabbime isyan edersem o büyük günün azabından korkuyorum.” (Enam 15) Peki, o büyük günün azabı sadece kâfirlere miymiş? Diğer ayette “ve asâ âdemu” (Taha 121) dedi. Âdem tevbekar oldu. Olmasaydı o da aynı o günün azabından çekecekti.
“Mey yusraf anhu yevmeizin” “Kim o büyük günün azabından çevrilirse” (Enam 16) Hapse girenler iki türlüdür. Birisi müebbet hapistir, birisi geçici hapistir. Geçici hapse girenler ne olur? Çıkarılır. Müebbet girenler orada kalır. İkisi de o hapis cezasını çekiyor mu? “Mey yusraf anhu yevmeizin” “O günün azabından uzaklaştırılırsa” Mahşer yeri azap yeri mi? Mahşer yeri hesap verme yeridir. Azap yeri cehennemdir. Kim ondan uzaklaştırılırsa “fegad rahimeh” “Allah ona ikramda bulunmuş olur.” (Enam 16) Kim uzaklaştırılırsa ikramda bulunmuş olur. Nasıl ikramda bulunuyor? Nisa Suresinin 93. Ayetinde Allahu Teala şöyle diyor. “Ve mey yagtul mué’minem muteammiden” “Kim kasten bir mümini öldürürse” “fecezâuhû cehennemu” “Onun cezası cehennemdir.” “hâliden fîhâ” “Oraya ölmemek üzere girecek” “ve ğadıballâhu aleyhi” “Allah ona gazap etmiştir.” “ve leanehû” “ve onu dışlamıştır.” “ve eadde lehû azâben azîmâ” “Onun için acıklı bir azap hazırlamıştır.” (Nisa 93) Peki, bir mümini öldüren müminse cezası ne olmuş oluyor? Çok ağır… Peki, oradan çıkarıldığı zaman? Allah’ın ona ikramı olur. Yani cehenneme giriyor, çıkarılıyor. Bir mümin, bir mümini öldürebilir değil mi? Onun için “Mey yusraf anhu” giriyor, hadi gel sen çık deniyor. Oh be, müthiş bir şey… “ve zâlikel fevzul mubîn” “Bu açık bir kurtuluştur.” (Enam 16) O zaman bu ayetten müminin de cehenneme gireceğini anlıyor muyuz? Anlıyoruz. Bunu daha açık anlatan başka bir ayet var mı? O da Ali İmran Suresinin ayetinde geçiyor. “Kullu nefsin zâigatul mevt” “Her canlı ölümü tadacaktır.” “femen zuhziha anin nâri” “Kim ateşten çıkarılırsa” Cehennem ateşinden… Çıkarılmak için sokulmak gerekir değil mi? “ve udhılel cennete” Cehennemden çıkarılıyor. “cennete sokulursa.” “fegad fâz” “O zaman kurtulmuş olur.” Peki, müşrikler cennete gidecek mi? Allah affetmeyecek. Peki, girip çıkan kim olur? Mümin olur. “ve mel hayâtud dunyâ illâ metâul ğurûr” “dünya hayatı insanı aldatıcı bir geçici bir menfaatlenmeden başka bir şey değildir.” (Ali İmran 185) Bu iki ayette bunu gösterdi mi? Peki, bir başka ayete daha bakalım. Kehf Suresinde geçiyor. “Ellezîne dalle sağyuhum fil hayâtid dunyâ” “Bu dünyadaki bütün çalışmaları boşa çıkacak olanlar” “ve hum yahsebûne ennehum yuhsinûne sun’â” “Onlar zannediyor ki çok güzel şeyler yapıyoruz.” (Kehf 104) Çünkü kendi kafalarına göre hareket ediyorlar. Allah’ın dinine uymuyorlar o dini kendilerine uyduruyorlar. Çok güzel şeyler yaptıklarını zannediyorlar. Mesela Allah bir takım dünyevi imkânlarda verince işte Allah bana veriyor diyorlar. Kardeşim bunlara aldanma. Bunlara aldanmayacaksın. Bir gün… 1981 senesiydi galiba… İlk ya da ikinci Hacca gidişimdi. Medine’deyiz. İstanbul’un konfeksiyoncularından bir tanesi “Hocam, Allah beni çok seviyor” dedi. Nereden biliyorsun dedim. “Her tuttuğum altın oluyor” dedi. “Ben fakir bir ailenin çocuğuydum. İstanbul’a geldim. Şimdi neyi tutsam altın oluyor” dedi. İstanbul’un zenginlerinden bir ikisini söyledim. Onlarla senin aran nasıl dedim. “Onlarla ben kıyaslanabilir miyim” dedi. O zaman sen kaybettin, Allah onları daha çok seviyor dedim. Bak şu anda Resulullah’ın kabrinin önündeyiz. Resulullah’ın çektiği sıkıntıları biliyorsun değil mi? Seni ondan çok mu seviyor dedim. Tabi sustu. Aradan yıllar geçti. Sonra bir gün gene müftülüğe gelmişti. Hocam Fransa’ya müthiş ihracatım var. Şu kadar milyon dolar geçende gönderdim falan anlatıyor. O sırada 100 liraya ihtiyacı olan bir öğrenci geldi. Şuna 100 lira versene dedim. Vallahi yok hocam dedi. Yanımda oldu. O anda… Vallahi yok dedi. Hani sen 1,5 milyon dolarlık Fransa’ya mal gönderdim dedin. Olabilir, o anda olamayabilir. Yani ticaretin içerisinde olanlar bilir. O anda olmayabilir. Nakit meselesi farklı bir şeydir. Ama şu anda yok, yarın göndereyim, bir hafta sonra göndereyim dersin. 100 lira ya… Sonra bir gün faize girme durumunu sordu. Sakın girme dedim. Girmiş. Küçücük faizli bir şeyle bütün serveti gitmiş. Aradan biraz zaman geçtikten sonra bana bir gün telefon açtı. Hocam, bir şey görüşeceğim dedi. Gel dedim. Geldi. Hocam, ben intihar etmek istiyorum dedi. İntihar için benden fetva istiyor. Hayırdır dedim. Mersedes’ten başka arabaya binmeyen adam cebinde akbil çıkarıp ben şimdi akbille otobüse biniyorum dedi. Akbili gösterdi. Fabrika gitti, iş yerleri gitti dedi. Şu kadar borcum var dedi. Ben şimdi intihar edersem sigorta şirketi şu kadar bin dolar verecek. Çocuklar borcu öder. Onlar rahat ederler. Senin Florya’da büyük bir köşkün vardı. O ne oldu dedim. Duruyor dedi. Onu satsana dedim. Hocam, 1,5 milyon dolarlık köşke 700 bin dolar veriyorlar dedi. Git onu 450 bine sat dedim. Hakikaten 450 bine satmış. Şimdi kurtardı, rahatladı. Bu sıralar iyi… Hayat bu kardeşim. Cenabı Hakka güvenirsen hiç önemli değil. Ne zenginlik seni şımartır, ne fakirlikten rahatsız olursun. Yeter ki Allah’a güven. Onun için buna çok dikkat etmemiz gerekiyor. “Ellezîne dalle sağyuhum fil hayâtid dunyâ ve hum yahsebûne ennehum yuhsinûne sun’â” (Kehf 104) Hani Allah beni çok seviyor dedi ya… Bu dünyadaki işleri boşa gidenler zannediyorlar ki çok güzel şeyler yapıyorlar. “Ulâikellezîne keferû biâyâti rabbihim ve ligâihî” “Onlar rablerinin ayetleri karşısında nankörlük edenlerdir.” İşte az önce şu kadar milyon dolar kazandım diyorsun. Bir öğrenciye 100 lira vermiyorsun. “fehabitat ağmaluhum” “Bütün amelleri yok olup gitmiştir.” “felâ nugîmu lehum yevmel gıyâmeti veznâ” “Kıyamet günü onlar için tartı kurmayacağız.” (Kehf 105) Bakın güzel şeyler yapmışlar ama Allah’ı ikinci sıraya koymuşlar. Onlar için tartı kurmayacak. Allahu Teala bir de doğrudan doğruya cennete gidecek olan müminlerden bahsediyor. Enbiya Suresi 101 ila 103 ayetler şöyledir. “İnnellezîne sebegat lehum minnel husnâ ulâike anhâ mub’adûn” “Daha önce el husna sözü verdiğimiz kişiler” Yani siz burada iyi iş yaparsanız Allah size daha iyisini verecektir. İyi iş yapmak büyük günahlardan uzak kalmak demektir. Elbette tümüyle günahsız değil ama büyük günahları yapmayacaksın. Allahu Teala diğerlerini de görmüyor. “Cehennemden uzak tutulacaklar” diyor. “Lâ yesmeûne hasîsehâ” “Cehennemin hışırtısını bile duymayacaklar.” “ve hum fî meştehet enfusuhum hâlidûn” “canlarının çektiği şeyler içerisinde ölümsüzleşecekler.” “Lâ yahzunuhumul fezeul ekberu” “O büyük dehşet, kıyamet sahnesi bile onları üzmeyecek.” “ve teteleggâhumul melâikeh” “Melekler onları karşılayacaklar.” “hâzâ yevmukumullezî kuntum tûadûn” “İşte size söz verilen gün budur” (Enbiya 101-103) diyecek. Törenle karşılanmış olacaklar. Doğru cennete hadi diyecekler. Bakın bir, doğru cehenneme gidenler… Bunlar kimdi? Müşrikler… İki, doğru cennete gidenler… Bunlar da büyük günah işlememiş olan müminler… Peki, mümin olduğu halde büyük günah işlemişse? Mesela cehenneme girip çıkacak değil mi? Bu kadar açık ayetlere rağmen çıkıp müminler cehenneme gitmez diyorlar. Herkes kendisini cennetlik kabul edecek. Yaptığını yap nasıl olsa yanına kar kalacak. Bu ne ya? Bu Allah’a teslimiyet mi? Allah ne derse o mu yoksa canım bir dakika bizde varız demek mi? Her taraf Allah’a laf öğretenlerle doldu. Mesela hepinizin ezbere bileceği Karia Suresinde şöyle diyor. “Feemmâ men segulet mevâzînuh” “Tartıları ağır gelenler” (Karia 6) Müşriklere tartı kurulmuyor. Büyük günah işlemeyenlere de kurulmuyor. Bunlar doğru cennete, onlar doğru cehenneme gidiyor. Peki, kime tartı kurulur? Müşrik olmayıp büyük günah işlemiş olanlara… Bir iyilikle gelene kaç sevap diyor? 10 sevap. O zaman orada da çok büyük bir ikram var. Dolayısıyla sevaplarla, günahlar tartıldığı zaman sevapların ağır basma ihtimali yüksektir. Tabi bu büyük günah işleyenler için… “Feemmâ men segulet mevâzînuh” “Tartıları ağır gelenler” “Fehuve fi îşetir râdıyeh” “Onlar çok mutlu bir yaşayış içerisinde olacaklar.” (Karia 6-7) Cenabı Hak cümlemizi onlardan eylesin. Çünkü tartısı ağır gelince kurtuldum diyecek. “Ve emmâ men haffet mevâzînuh” “Ama tartıları hafif gelenler” “Feummuhû hâviyeh” “Onun gideceği yer haviyedir.” Haviye nedir? “Ve mâ edrâke mâhiyeh” “Onun ne olduğunu nereden biliyorsun?” “Nârun hâmiyeh” “O sıcak bir ateştir.” (Karia 8-11) Neresi bu? Cehennem. Şimdi Meryem Suresini açalım. Bu surede büyük günah işlemiş olanlardan bahsediyor. Yukarıdan itibaren okursanız onu anlarsınız. “Feve rabbike” “Rabbine yemin olsun.” “lenahşurannehum” “Büyük günah işleyenleri toplayacağız.” Günahı sevabından fazla gelenler tabi… Çünkü Kuran ayetleri birlikte okunması lazım. Öyle tek tek okursanız bir şey anlamazsınız. Yemek pişirecekseniz birçok maddeden pişireceksiniz. Zaten bu Allahu Tealanın emridir. Bir yerde kısa özlü, diğer yerde ayrıntılı olarak anlatıyor. “lenahşurannehum” “Elbette günahı sevabından fazla olanları gelenleri toplayacağız.” “veş şeyâtîne” “şeytanlarıyla beraber” Yani onları yoldan çıkaran şeytanlarda var. “summe lenuhdırannehum” “Sonra onları getirip yerleştireceğiz.” Yani Arapçada hazır olmak, bir yerin halkı haline gelmek manasına geliyor. “havle cehenneme cisiyyâ” “Cehennem ateşinin çevresinde diz çökmüş olarak” (Meryem 68) Cehenneme geliyor. Cehennemin her bir ateş yığınının adı da cehennemdir. Tamamına da cehennem deniyor. Her bir ateş yığınının adına da cehennem deniyor. Onun çevresine oturacak. “Summe lenenzianne min kulli şîatin” “Sonra her bir gruptan” Şeytanlarıyla beraber diyor ya… Her bir gruptan sen gel, sen gel diye ayıracağız. Kimi? “eyyuhum eşeddu aler rahmâni ıtiyyâ” “Allah’a karşı kim daha sert bir başkaldırı göstermişse onları ayıracağız.” (Meryem 69)Gelin siz. Yani müebbet hapse mahkûm olanlar siz gelin. Sizin koğuşunuz farklı… “Summe lenahnu ağlemu billezîne hum evlâ bihâ sıliyyâ” “Tabi ki orada kızarmayı kimin hak ettiğini biz çok iyi biliriz.” (Meryem 70) “Ve im minkum illâ vâriduhâ” “Ey günahı sevabından fazla olanlar” Dediğim gibi yukarıdan itibaren okursanız bunu anlarsınız. Diğer ayetlerle birlikte okumanız gerekiyor. Okumayanlar burayı karıştırıyorlar. “kâne alâ rabbike hatmem magdıyyâ” “Bu rabbinin üzerine kesin kararlaştırılmış hükümdür.” (Meryem 71) Yani ölçüyü koymuş. Hiç ölçüyü bozmaz. “Summe nuneccillezînet tegav” O cehennem ateşinin etrafında toplandılar ya… “Sonra kendisini koruyanları oradan kurtaracağız.” (Meryem 72) Az önce çıkarma kısmını ayetten okuduk ya… (Enam 16, Ali İmran 185) Nereden? Cehennemden… Bunlar kendisini neyden korumuştur? Büyük günah işlemişler ama hangisinden korumuşlar? Şirkten… Zaten her müşrik neydi? Kafirdi. “Senulgî fî gulûbillezîne keferur ruğbe” “Kafirlerin kalplerine korku salacağız.” Şimdi kafirler kendilerini yiyip tüketiyorlar ya… Yanlış yolda olduklarını bildikleri için kafirlerin hepsi korkak oluyorlar. “bimâ eşrakû billâhi” “Allah’a eş koşmalarına karşılık” (Ali İmran 151) Çünkü başka şeyle örtüyorlar. Allah’ı ikinci plana atıyorlar. Başka şeyi birinci plana alıyorlar. Kafirlerin kalplerine korku salacağız, şirk koşmalarına karşılık… Bu ayete göre müşrik olmayan kafir var mı? Yok. O zaman şirkle küfür ayrı ayrı şeyler değildir. Her kafir müşrik, her müşrik de kafirdir. Hiçbir kafir Allah’ı yok saymaz. Ama Allah’ı ikinci plana koyar. Kendi menfaatlerini birinci plana alır. O zaman kendilerini koruyanları kurtaracağız. Neyden koruyan? Şirkten yani aynı zamanda küfürden… “ve nezeruz zâlimîne fîhâ” “Zalimleri” (Meryem 72) Allahu Teala “inneş şirke lezulmun azîm” “şirk en büyük zulümdür” (Lokman 13) der. O zaman zalimler kim olur? Müşrikler olur. “Onları orada bırakacağız.” “cisiyyâ” “diz çökmüş olarak” (Meryem 72) Siz gelin, siz kalın. Şimdi çok açık değil mi? Allah cehennemden çıkarıyor muymuş? Şüphe var mı? Ayetler gayet açık… Meryem Suresinin 86. Ayetine de bakalım. “Ve nesûgul mucrimîne ilâ cehenneme” “Günahkarları cehenneme sevk edeceğiz.” Günah… Şirk günahı da var, diğer günahlarda var değil mi? “virdâ” “suya koşarcasına” (Meryem 86) Çünkü o mahşer yerinde hepsi yorulmuş. Hadi gidiyoruz denilince kahvaltıya gidiyoruz zannediyorlar. Gidelim oradan bir bardak su içeriz iki dakika dinleniriz diyorlar. Mola yerine gideceklerini düşünüyorlar. “Lâ yemlikûneş şefâate” “Onlar şefaat hakkına sahip olamayacaklar” Şefaat hakkı ne demek? Mesela Abdullah ile 43:45 sn. anlaşılmıyor. şu anda benim yanımdalar. Hep beraberiz… Birlikte olma hakkıdır. Birlikte olma hakkına sahip olamayacaklar. “illâ menittehaze ınder rahmâni ahdâ” “Ancak Allah’tan taahhüt almış olanlar” (Meryem 87) Bakın bunlar cehenneme gidiyorlar. Cehenneme gidenler kaç gruptu? Müşrik olanlar ve olmayanlar… Olmayanların da günahı sevabından fazladır. Tabi her birinin kalış süresi farklı olur. Rahman’dan taahhüt alanlar diyor. Allah kimin günahını affetme sözü veriyor? Şirkin dışındakileri… Tevbe bu dünyadayken yapılır. Orada artık tevbe yok. “İnnallâhe lâ yağfiru eyyuşrake bihî” “Allah kendisine ortak koşulmasını bağışlamaz.” Şirk yoksa… “ve yağfiru mâ dûne zâlike limey yeşâé’” “Bunun altında kalanı da koyduğu kurala uyana göre bağışlar.” (Nisa 48) Yani kurala göre… Kuralsız değil. Yani kimsenin kayrılması diye bir şey yok. “Lâ yemlikûneş şefâate illâ menittehaze ınder rahmâni ahdâ” “Rahman’dan taahhüt alanlardan başkası şefaat (cennetteki yakınlarının yanına yerleşme) hakkına sahip olamayacaklar” (Meryem 87) Cennetteki yakınlar nereden çıktı? Hangi ayetteydi o? Tur Suresindeydi. Dikkat ediyor musunuz, Allah ne kadar ayrıntılı anlatıyor? Ama ilgili ayetleri bulacaksınız. Yoksa tek bir noktada anlatmaz. Çünkü öyle olacak olsa… Size her zaman cep telefonunu örnek veriyorum. Cep telefonunda 0 ile beraber 10 tane rakam var. Onlarla kaç tane telefona ulaşabiliyorsunuz? Sonsuz. Peki, orada telefon numaralarını sıralasaydı… 10 tane değil binlerce rakam… Belki milyonlarca rakam olması gerekirdi. İşte Kuranı Kerim’de de Allahu Teala şöyle bir kitapla dünyanın bütün ilimlerine ulaşma yolu koyduğu için bir metotla oluyor. Siz birisine telefon açarken rakamlardan birisini yanlış çevirseniz adama ulaşma şansınız var mı? Onun için ayetler kümesini doğru ortaya koymak lazım. Onu da ekiple ortaya koymak lazım. Allah’a şükür o ekibi biz burada kurduk. Herkese sizde kurun diyoruz. Hiç kimse kendi hakimiyetine dokundurmak istemiyor. Yani bizde biliyoruz yapıyorlar. Peki, hadi biliyorsanız görüşürüz. Onun için bu konuda ne kadar saçma görüşler olduğunu da biliyorsunuz. “İnnel muttegîne fî cennâtiv ve neîm” “Kendilerini yanlıştan koruyanlar cennetler içerisinde ve nimetlerdedir.” (Tur 17) Yanlıştan koruyanlar kimdi? Büyük günah işlememiş olanlar ve işlemişse de sevabı günahından fazla olanlar… Onlar doğru nereye gitti? Cennette ve nimetler içerisinde… Ama mesela damın oğlu, kardeşi müşrik olmadığı halde günahı sevabından daha fazla… O nereye gider? Cehenneme… Onun da ayrıntılı olarak anlatıldığı ayetler var da… Bizim şefaat yazısını okursanız orada görürsünüz. Şimdi vakit iyice daraldı. Ona değinemeyeceğim. “Fâkihîne bimâ âtâhum rabbuhum” “Rablerinin onlara verdiği şeylerle son derece mutlu” “ve vegâhum rabbuhum azâbel cahîm” “Allah onları cehennem azabından korumuştur.” (Tur 18) Korunanlar cehenneme gitmiş olur mu? Gitmemişler. Bunlar gitmedi. “Kulû veşrabû henîem bimâ kuntum tağmelûn” “Yiyin, için afiyet olsun. Bu yaptığınıza karılıktır.” (Tur 19) Siz bunu hak ettiniz diyor. “Muttekiîne alâ sururim masfûfeh” Sıra sıra koltuklarda oturuyorlar. Keyif çatıyorlar. “ve zevvecnâhum bihûrin în” “Yanlarına da iri gözlü hurileri hizmetçi olarak vermişizdir.” (Tur 20) Kuranı Kerim’de zevvece kelimesi evlenme manasına gelir. Ama ba harfi ceri olmadan… Mesela Ahzab Suresinde “felemmâ gadâ zeydum minhâ ve taran zevvecnâ kehâ” “Zeyd, Zeynep ile ilişkisini kestikten sonra seni onunla evlendirdik” (Ahzab 37) diyor. Zeynep’te, Resulullah’ta evliliği istemiyordu. Allah emretti ki evlatlıkların boşadığı eşlerle evlenme konusunda Müslümanlara örnek olsun. Orada “zevvecnâ kehâ” (Ahzab 37) geçiyor. Araya bir harfi cer girmiyor. Seni onunla evlendirdik diyor. Araya bir edat girmiyor. “ve zevvecnâhum bihûrin în” “Yanlarına iri gözlü huriler verdik” (Tur 20) diyor. İri gözlü huriler o kadar güzel tarif ediliyor ki bu dünyada o kadar güzel bir hanım yok. Ama cennete gidecek kadınlar öyle bir güzel olacak ki dünyada benzetebileceğiniz birisi yok. Yani bugün hurileri dünya hanımlarına benzetiyorsunuz. En güzeli… Ama cennete gireceklerin dünyada eşi benzeri yok. O kadar güzel olacaklar ki… Onu da Allahu Teala Vakıa Suresinde bildiriyor. O zaman bu kadınlar o hurileri her gördüğünde kendilerine verilen nimeti hatırlayacaklar. Şuraya bak, ben dünyada bu kadar güzel olmak için ne vermezdim ki… Benim yanımda hiç kimse bunun yüzüne bakmaz. Ne büyük nimet içerisindeyim diye her defasında… Onlar da hizmet için dolaşıyorlar. Tabi eşleri oradaki şeylerle eşleştiriliyor. Erkeklerde dünyada benzetilebilecek yapıda değil. Kadınlarda benzetilebilecek güzellikte değil. Resulullah bunu çok güzel anlatıyor. “Huriler cennetteki kadınların yanında elbisenin astarı gibi kalacaklar” diyor. Şimdi bu ceket. Bu ceketi içini dışa çevirip giyebilir miyim? Yani ben ceketin içini dışa çevirip giysem bana ne dersiniz? Bu hoca kafayı yemiş dersiniz değil mi? İşte cennete giden kadınların yanında huriler o güzellikleri karşısında bu kadar şey kalacak… Dolayısıyla o huriler cennetlik kadınların hiçbir zaman rakibi olamaz. Asla… Hiçbir cennetlik erkek onun cinselliğiyle ilgilenmez. Ama çok güzel… Her gördüklerinde kendilerine verilen nimeti hatırlamış olacaklar. Allah bize ne kadar büyük nimet vermiş diye… O iri gözlü hurilerde bunlara sürekli hizmetinde, çevrelerinde dolaşıyorlar. Bir de vildan var. Erkek hizmetçiler… Onlar uzakta… Mesela mutfakta şurada burada… Ama bu yakında olanlar huriler… Mesela çok lüks lokantalara gittiğinizde yakın çevrenizde sürekli gözünüze bakan bayanlar olur. Mutfakta erkek… Onlar yiyeceği getirip götürürler ama bunlar sürekli ne emrediyorsunuz diye bakarlar. Ama her kadının ve her erkeğin yanında vardır. Şimdi bunlar zaten cennettekiler… Şimdi diğerleri… “Vellezîne âmenû vettebeathum zurriyyetuhum” “inanmış ve zürriyetleri imanla bunlara tabi olmuşlar” Mümin… Mümin demesi ne demek? Yani müşrik değil. “elhagnâ bihim” “Onları ilhak ederiz.” (Tur 21) İlhak kelimesi Türkçede de vardır. Sonradan katma demektir. Onları bunların yanına sonradan katarız. Kim bunlar? Cehennemde ceza çekenlerdir. İşte şefaat budur. Yani yanına almaktır. Alan Cenabı Hak’tır. Bunlar değil. Bunlar elbette isterler, orada dua ederler. Çünkü oradan Araf denilen tepeler… Bize Arafı da yanlış anlatıyorlar. Cennetle cehennem arasında tepelerdir. Bunlar oraya çıkıp cehennemlikleri görüyorlar. Bakıyorlar ki bir grubun yüzü ak, bir grubun yüzü kara… Yüzü ak olanlara kurtulacaksınız diye konuşuyorlar. Araf Suresinde bu var. Onlara müjde veriyorlar. Çünkü cennetliklerin yüz rengi cehennemde de olsa anlaşılıyor.
Seyirci: 53:59 54:01 sn. arası anlaşılmıyor.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Görüyorlar karşılıklı konuşma var.
Seyirci: 54:03 sn. anlaşılmıyor.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Tabi cennettekiler onlarda bunları görüyor.
Seyirci: Cehennemliklerle beraber olanlar galiba görmüyorlar.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Yok, yok. Bunlar görüyorlar. Oradan bize de yardımcı olun diye görüşüyorlar. Araf Suresinde bunlar anlatılıyor. Bizim bu şefaat yazısını okursanız orada görürsünüz. Peki, onları bunların yanına kattı da bunlardan onlara karşı bir ödeme aldı mı? Yok. “ve mâ eletnâhum min amelihim min şeyé’” “Onların yaptıklarından bir şey eksiltmedik.” (Tur 21) Makamları öyle… Peki, en üst makamdaki adamın oğlu yanına çıkarsa diyebilirler. Çıksın. Mesela bugün Cumhurbaşkanlığı köşkünde recep tayyip ERDOĞAN var. Çocukları da oraya gidiyor. Orada kim çocuklarına onun kadar saygı gösterir? Herkesin kendine göre evi… Yani oranın asıl patronu başka, diğerleri başkadır.
Şimdi Enam Suresindeki ayetleri tamamlayalım. Böylece bugün ki dersimizi bitirmiş olalım. Enam Suresinde de Allahu Teala bunu nasıl özetlemiş? Hep beraber görelim. Çünkü ben bunları anlattığım için buradaki ayetleri okuyunca siz hemen anlayacaksınız. Hiç ayrıntı vermeme gerek yok. “Mey yusraf anhu yevmeizin fegad rahimeh” “Kim cehennemden o gün çıkarılırsa Allah ona iyilik de bulunmuş olur.” Bakın adam öldüren ölümsüz olarak cehennemde… Faiz yiyen, faizcilik yapan ölümsüz olarak cehennemde… Ama şirke düşmemişse Allahu Teala onu oradan kurtaracak. Ona büyük bir ikramda bulunmuş olacak. “ve zâlikel fevzul mubîn” “Bu apaçık bir kurtuluştur.” (Enam 16) Girdi, çıktı. Orada kalanlarla kıyas kabul eder mi?
“Ve iy yemseskallâhu bidurrin felâ kâşife lehû illâ hû” “Allah sana bir zarar vermek isterse ondan başka onu giderecek yoktur.” Onun için kıyamet günü şefaat falan filan yok. Kurtarıcılık yok. Ama yanına almak var. Yanına da sen almıyorsun. Allah gönderiyor. Ama seninle birlikte oluyor. Tabi o çok güzel bir şey… Tabi bizde Muhammed’in (a.s) bulunduğu yerde olduğu için gelen aynı zamanda onun yanına da gelmiş oluyor. “ve iy yemseske bihayrin fehuve alâ kulli şey’in gadîr” “Ama Allah sana bir iyilik yapacaksa şunu bil ki Allah her şeye bir ölçü koymuştur.” (Enam 17) Ölçüsüz hiçbir şey yok. İşte ölçüleri de okuduk. Öyle bedava kimseye bir şey yok. Ölçü…
“Ve huvel gâhiru fevga ıbâdih” “Kulları üzerinde tam hakimdir.” Hepimizin bütün davranışlarından haberi olan odur. “ve huvel hakîm” “Kararları doğru olan o” “el habir” “her şeyin iç yüzünü bilen odur.” (Enam 18) Şimdi bu cennete gidenler, cehenneme gidenler, oradan kurtulanların özeti oldu mu? Hepsini ne yapmış? Allah kurala bağlamış. Müslüman cehenneme gitmeyecek diyenler neye dayanıyor? Bu insanları ben anlamıyorum. Aynen burada anlatıldığı gibi siz istediğiniz kadar ayet okuyun… Allah’ın ayetlerini okuyorsunuz adam, sen öyle diyorsun diyor. Benim sözüm mü? Öyle diyecekler. Ne yapalım? Yani cehenneme gitme hürriyetini Allah vermiş. Biz engelleyemeyiz ki… Bizim yapabileceğimiz kendimizin gitmemesi için gereken her şeyi yapmaktır. Ancak kendimize sözümüz geçer. Başkasına değil. Herkese doğruyu anlatırız. Ama kendimizde tam uygularız. Allahu Teala cennette buluşmayı cümlemize nasip eylesin.