Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Euzubillahimineşşeytanirracim.Bismillahirrahmanirrahim.
Elhamdu lillahi rabbil alemin, vel akıbetu lil muttekın, essalatu vesselamu ala resulüne Muahmmedin ve ala alihi ve sahbihi ecmain.
Varlıkların sahibi olan Allah yaptığı her şeyi güzel yapar. Son gülende kendisini yanlışlara karşı koruyan kişiler olur. Allahu Teala kendi emirlerine canı gönülden uyan, Kuranı Kerim’i hayatının merkezine koyan ve Muhammed’i (s.a.v) kendisine gerçek anlamda örnek alan kullardan olmamızı bizlere nasip eylesin.
Yıllardır namaz vakitleriyle ilgili burada çalışmalar yapıyoruz. 19.11.2018 tarihi itibariyle Diyanet İşleri Başkanlığı bir uygulama başlattı. Diyanet Takviminin imsak diye nitelediği vakitte ezanların okunacağını ve ondan yarım saat sonra da sabah namazının kılınacağını söyledi. Diyanet İşleri Başkanlığının söylediği vakitte imsak olması mümkün değil. O fecri kazibin başladığı vakittir. Bunu biz defalarca söylemiştik. Defalarca anlattık. Ama tabi insanlar görmek istemezlerse görmezler. Çünkü herkes imtihana tabi… İmtihanı kazananlar olacağı gibi kaybedenlerde olacaktır. Bu namaz vakitleri konusu yeni değil. Burada birkaç kere size anlatmıştım. Bir kere daha anlatmakta fayda var. Bize talebeliğimizde vakitlerle ilgili bilgiler vermişlerdi. İstanbul Müftülüğünde 1977 senesinde fetva işlerini tümüyle elime aldığım zaman vatandaşların soruları üzerine araştırmalar yapmaya başladım. Çünkü vatandaş Ramazan’da Kuranı Kerim’i açıyor. “ve kulû veşrabû hattâ yetebeyyene lekumul haytul ebyadu minel haytıl esvedi minel fecr” “Yiyin, için. Fecrin (tan yerinin ağardığı taraftan) siyah iplik beyaz iplikten size göre net bir şekilde ayırt edilinceye kadar yemenize içmenize devam edin.” “summe etimmus sıyâme ilel leyl” “Sonra da orucu geceye kadar tamamlayın.” (Bakara 187) Vatandaş, “bizi oruca başlattınız ama ben kaç gündür çıkıyorum, doğu ufkunda hiçbir ışık göremiyorum” diyor. O zamanlar doğu ufkunda güneş ışınlarının ilk ulaştığı vakit güneşin ufuktan 18o aşağıda olduğu vakittir. O zamanlar Ahmet Muhtar Paşa’nın yapmış olduğu çalışmaya göre bir takvim yapılmıştı. 18o değil, 21,5o idi. Erkenden şey yapıyor. Yani 3,5o lik geriye artış var. Tabi bu 3,5o en az 4 dakika olur. Yani yazın en az 4 dakika uzar. 3,5o 4’er dakikadan 15 dakika yapar. Yani fecri kazibten de 15 dakika önce imsakı başlatıyorlardı. Orucu başlatıyorlardı. Vatandaşlar bunu söyleyince bende gerçekten öyle mi diye bakmaya başladım. Bir de bize Kurt Kuyruğu diye bir şey öğretmişlerdi. Kitaplarda yazıldığı için Kurt kuyruğu arıyordum. Kurt Kuyruğu dediği de yukarıya doğru bir aydınlık… Böyle bir şey yok. Yıllar sonra öğrendik ki bu Kurt Kuyruğu olayı sonradan katılmış. Böyle bir şey yokmuş. Yani hadislerde böyle bir olay yokmuş. Yıllarca sabah namazından iki saat önce evden çıkıp İstanbul’un her tarafında gözlem yapmışımdır. Fatih Camisinin minaresinden, Yenikapı’dan, Topkapı Sarayı’nın olduğu yerden… Yani nerede gözlem yapılacak bir yer varsa orada yapmışımdır. Hiçbir aydınlık yok. O zaman Tayyar ALTIKULAÇ Diyanet işleri Başkanı olmuştu. Ama benim henüz hiçbir Akademik ünvanım yoktu. Doktoramı da bitirmiş değildim. Doktoramı 1984’de bitirmiştim. Ankara’ya haber gönderdim. Bu imsak vakti yanlış, bunu düzeltsinler diye… Allah razı olsun tayyar Bey bu şeyi dikkate aldı. Ekibini topladı. Ama beni çağırmadılar. Orada 20 dakikalık bir iyileştirme yaptılar. Yani fecri kazib denen ya da sahur dediğimiz vakitte sabah namazını kıldırmaya başladılar. Yani eskisine göre 20 dakikalık iyileştirme oldu. Ahmet Muhtar Paşa’nın hazırladığı takvim hem Türkiye Gazetesi tarafından hem de Süleymancı Cemaati tarafından kullanılıyordu. Rahmetli Turgut ÖZAL’ın Başbakan olduğu sıralarda Türkiye Gazetesi sık sık Diyanet İşleri Başkanlığının bu takvim uygulaması konusunda onu eleştiriyordu. 20.12.1988’de bir toplantı düzenlendi. “Bu toplantıda 1983 yılı yurt içi Diyanet Takviminde temkin (ilave) müddetleri asgariye indirilmiş ve namaz vakitleri gerçek sınırlarına daha da yaklaştırılmıştır.” Bu Diyanetin resmi yazısıdır. Seyfettin YAZICI Diyanet işleri Başkan Yardımcısı imzalıdır. Bana hitaben yazılan yazıdır. O zaman Doç. Dr. Abdülaziz BAYINDIR İstanbul Eğitim Uzmanı diye… Ondan sonra bu konuda toplantı yapılması şey yapılıyor. “17.01.1989 Salı günü saat 10’da Başkanlığımız Din İşleri Yüksek Kurulu toplantı salonunda namaz vakitleriyle ilgili bir toplantı yapılması ilgili onay ile kararlaştırılmıştır. Söz konusu toplantıya hazırlıklı olarak teşriflerinizi saygıyla rica ederim.” Bu ifadeye dikkat edin. Şimdi Diyanet İşleri Başkanı bana saygıyla rica ederim der mi? Çünkü o zaman onlara şunu söylemiştim. O sırada Fatih’te İslami İlimler Araştırma Vakfı vardı. Gene aynı yerde duruyor. İslami İlimler Araştırma Vakfıyla her ay ilmi toplantı yapıyorduk. İlmi toplantıları o vakfın Genel Sekreteri vasfıyla yapıyordum. Beni çağırdıkları zaman onlara, ben sizin memurunuz olarak oraya gelmem dedim. Beni islami ilimler Araştırma Vakfı Genel Sekreteri ünvanıyla çağırırsanız gelirim dedim. Ben oraya gelince siz bana sizin elemanınızmışım gibi muamele yaparsınız ben bunu asla kabul etmem dedim. Yani telefonla aradıkları zaman… “17.01.1989 Salı günü Din İşleri Yüksek Kurulu toplantı salonunda toplanılmıştır. Yapılan müzakereler sonunda şafak ve fecr olaylarının gerçek zamanlarının tahkiki maksadıyla daha önce başlatılmış bulunan gözlemlerin bu konuda tatminkar sonuç alınıncaya kadar sürdürülmesine…” Ben Ankara’ya gitmeden önce de Boğaziçi Rasathanesine gidip oradaki uzmanlarla görüşmüştüm. Çünkü bu konuda yetkili olarak bunlar sayılıyordu. Biraz onları da dinledim. Baktım ki onlarında bu konularda bilgisi yok. Ondan sonra onların dayandıkları yayınları da almıştım. Batılıların yaptığı yayınlara dayanıyorlardı. Şuraya dikkat edin. Ben İslami İlimler Araştırma Vakfı Genel Sekreteri vasfıyla ancak gelirim dedim. “Bu gözlemlerin Diyanet İşleri Başkanlığı organizesinde İslami İlimler Araştırma Vakfı ile teknik ve dini sahada uzman kişilerden müteşekkil bir heyetçe uygun görülecek zaman ve yerlerde yapılması…” Buradaki isimler… Diyanet İşleri Başkan Yardımcısı Seyfettin YAZICI, Din İşleri Yüksek Kurulu Başkan Vekili İrfan YÜCEL, Hamdi MERT, Rıdvan ÇAKIR, Recep AKKUŞ, Hayri KIRBAŞOĞLU, Yakup İSKENDER, Hasan EGE, Abdurrahman KAHYAOĞLU… O zaman bunlar önemli kişilerdi. Çoğu vefat etti. Allah rahmet eylesin. Sami USLU, Ankara Müftüsü Hasan Şakir SANCAKTAR, İstanbul Müftüsü Selahattin KAYA, Mehmet SAVAŞ, Emekli Albay Arif 12:25 sn. anlaşılmıyor. (hesapları yapan şahıs), Vakit Hesaplama Şubesi Müdürü Cevat ERGÜN ve İSAV Genel Sekreteri Abdülaziz BAYINDIR… En alttaki imzada Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mustafa Sait YAZICIOĞLU…
Sonra çalışmaları başlattık. Bu çalışmalara Türkiye Gazetesi takvim komisyonundan Suphi GÖKPINAR, Yeni Asya gazetesi takvim komisyonundan Mehmet PAKSU, yine Yeni Asya Gazetesi takvim komisyonundan Ümit ŞİMŞEK… Sadece Süleymancıların takvim komisyonu katılmadı. 3 yıl boyunca Türkiye’nin her tarafında gözlemler yaptık. Bu gözlemlerde Diyanet İşleri Başkanlığının uyguladığı takvimin yanlışlığını her defasında müşterek imzayla şey yaptık. İşte bu belgelerde hepsi var. Bu belgeler Diyanet işleri Başkanlığında da var, bende de var. Biz o gözlemlere başladığımız zaman bu konularda hiçbir bilgimiz yoktu. Yavaş, yavaş birçok şeyi öğrendik. Bize öğretilene göre namaz vakitleri Kuran’da yoktu. Fıkıh kitaplarında yazılanlara baktığınız zamanda hakikaten bir sonuç çıkarmak çok zordur. Çünkü onlar hiç gözlem yapmadan oraya yazmışlar. Yani o bir yerden tercüme ediyor. Tercüme ederken de bir kelimeyi tam çeviremeyince her şey bozuluyor. Yıllarca çalıştık. Kutup Bölgesine de gittik. Kutup Bölgesine giderken hiç işe yarayan bir çalışma yok. Hamd olsun orada birçok şeyi keşfetmek nasip oldu. Mesela Allahu Teala “Ve cealnel leyle ven nehâra âyeteyni femehavnâ âyetel leyli” “Geceyi ve gündüzü iki ayet kıldık.” Yani iki belge, iki işaret… “Daha sonra gecenin işaretini kaldırdık.” Dikkat edin güneş demiyor. Gecenin işaretini kaldırdık… Kaldırdık dediği zamanda geceyi karanlık beklemeyin demiş oluyor. Karanlık olması gecenin olmazsa olmaz şartı değildir diyor. O zaman buradan beyaz geceleri çıkarabiliyoruz. Ama Kutup Bölgesine gitmeseydik bu ayeti anlayamazdık. “ve cealnâ âyeten nehâri mubsıratel” “Gündüzün işaretini de mubsıra kıldık” (İsra 12) diyor. Ne demek? Dikkat edin. Gündüzün işareti güneş değil. Aydınlatıcı demektir. Hakikaten güneşin hiç olmadığı yerde beş vakit namazı hem Svalbard’da, hem Tromso’da bütün ayrıntıları ile tespit ettik. Yani kışın… Mesela en şeyde… Güneşin ufkun… Öğlende 12o altında olduğu bir yerde beş vakit namazı tespit edebildik. Bu tabi İslam Tarihinde ilk defa… Ama her defasında Diyanet İşleri Başkanlığına yazı yazarak bir elemanlarını görevlendirmelerini, hiç olmazsa oralarda görevli birisine bizim ekibe katılması için görev vermelerini söyledik. Ama yok, yapmadılar. Hiçbir zaman için yapmadılar. Allah’a çok şükür her şey ortaya çıktı.
Şunu çok açık ve net söylüyorum. Diyanet İşleri Başkanlığının bugün yapmış olduğu sabah namazı uygulaması ve yatsı namazı uygulaması da öyledir. Yani yatsı ezanı okunduğu zaman… Yatsı vaktinin bitimine 3-4 dk kala okuyor. Ondan sonra artık yatsı namazı kılınmaz. Sabah namazı ezanını da sabah namazından önce okuyor. Önce okunabilir. Bilal Habeş’de önceden okuyordu. Belki banyo yapması gereken vardır. Banyosunu yapar. Camiye gelir. Ama vaktinde namaz kılarlar. Resulullah (s.a.v) namaz kıldırırken Medine’de mescidde aydınlatma olmadığı halde herkes yanındakini tanıyacak kadar yani doğu ufkundaki aydınlık sokaklara kadar girmiş oluyor. Öyle ki mescidin içerisine kadar girmiş. İnsanlar yanındakini tanıyabiliyor.
Diyanet İşleri Başkanlığı bugün eksi 18o de yani güneş ufkun 18o altındayken sabah namazını başlatır. Halbuki ayeti kerimede Allah ne diyor? Diyanet İşleri Başkanlığının 2017’de son yayımladığı mealden okuyacağım. Yani imsak oruca başlama vaktidir. Aynı zamanda sabah namazının başlangıç vaktidir. (19:33 sn. ikinci Resmi gösteriyorlar.) “Fecrin beyaz ipi siyah ipinden sizin için ayırt edilinceye kadar” Alt taraf siyahlık, üst taraf beyazlık… O siyahlık boydan boya uzanan bir çizgidir. Alttaki beyaz çizgi… Çizginin üstündeki renkler farklı… Önemli değil. Ufuk boyunca siyah ve beyaz çizgi uzanıyor. “sizce ayırt edilinceye kadar” (Bakara 187) diyor. Sizce demek kime göre? Bize göre demektir. Yoksa uzmanlarca değil. Astronomlarca değil. Diyanet İşleri Başkanlığınca değil. Sizce… O zaman ben evimde sahur yemeğimi yerken penceremden de eğer ufuk önümdeyse bakarım. Bu resme bakın. Bunu görmemek mümkün mü? Şunu derler. Şehir ışıkları engel olur derler. Ondan dolayı biz bu resmi İstanbul’da çektik. Ve güneş tam 9o ufkun altındayken İstanbul’da çektik. Bunun olmayacağını kim söyleyebilir. O zaman kuran tarihsel olmuş olur değil mi? Sizce dediğine göre kıyamete kadar insanlar orucu tutmayacaklar mı? Yani adam oruç tutması için, sahur yemeği yemesi için bir dağa çıkması lazım. Kendi evinde oturacak. Eğer doğu ufku görüyorsa… Kendi göremiyorsa komşusuna sorar. Ya da birisi ezan okur. Herkesin haberi olur. Diyanetin Meali, “Fecrin beyaz ipi” İp… İp halinde ufuk boyunca… Resulullah tarif etmiş. Yanındakini tanır diye tarif etmiş. Resulullah şöyle tarif etmiş. İki parmağını üst üste koymuş. Az önceki söylediğim hadiste bu hadiste Buhari’de Namaz Vakitleri başlığı altında geçen hadistir. Evkatus salah diye… İki parmağını üst üste koymuş. Nasıl göstercek ki? Birisi siyah ipliği, birisi beyaz ipliği gösterir. Yani siyah çizgi, beyaz çizgi… Oraya da bakan aynı şeyi göreceksiniz. 21:56 22:01 sn. arasında bir şey gösteriyor. Bu Buhari’de olan bir hadistir. Ve Diyanet İşleri Başkanlığının yayımladığı kitapta da aynen bu vardır.
(22:30 sn. 1. resmi koydular.) Bu astronomik alacakaranlıktır. Yani güneş ufkun 18o altında olduğu vakittir. Diyanetin orucu başlattığı vakittir. Herhangi bir ışık görebiliyor musunuz? Bu saatte ışık görünmez. Bakın astronomi bunu nasıl tarif ediyor. “Buna astronomik alacakaranlık denir. Güneşin doğmasından önce veya batmasından sonra ufka 18o den daha yakın olduğu vakittir.” 18o değil. 18o nin altıdır. “Güneşin ufka uzaklığı 18o ye çıkarsa alacakaranlık biter.” Yani akşam 18o ye çıkarsa alacakaranlık biter. “Gecenin ortası ve en karanlık vakit başlar.” Bakın gecenin ortası… Kuranı Kerim’de de nısful leyl diye geçer. Halk arasında da öyledir. Mesela köy yerlerinde elektrikler olmadığı zaman yatsıdan sonra birisi gelse “bu adam gecenin ortasında kalkmış bizim eve gelmiş. Ne işi var” diye tepki gösterirlerdi. “Gecenin ortası ve en karanlık vakti başlar.” Resim gecenin en karanlık vaktidir. Görüyorsunuz değil mi? O vakitte hiç siyah çizgi beyaz çizgi olması mümkün mü? İşte Diyanet bu vakitte milleti oruca başlatıyor. Hâlbuki bu vakitte insanların sahura kalkmaları gerekir. “Bu vakitte sönük yıldızlar dahi görülebildiğinden astronomik yıldız gözlemi bu sırada yapılır.” Yani güneş ufkun 18o altında olduğu zaman sönük yıldızlarda gözükür. Karanlık çok fazla olduğu için güneş ışını sizin bulunduğunuz yere gelmez. Ve bu saatte gözlem yaparlar. Zaten astronomi gece bilimidir. Gündüz bilimi değildir. Sabahleyin 18o den küçük yıldızlar gözükür. Güneş ışınları gelmeye başlayınca ilk önce küçük yıldızlar kaybolur. Sonra yavaş yavaş onların biraz büyüğü, biraz büyüğü derken güneşin doğmasına yakın bütün yıldızlar kaybolur. Bunu denizciler çok iyi bilmek zorundadır. Yoksa denizcilik yapamazsınız.
Şimdi denizcilerin kullandığı Notik Tan vardır. Güneşin ufka yakınlığı 12o den az olduğu zaman dilimidir. (26:09 sn. yeni resim koydular.) Üst taraf gündüz, alt taraf gecedir. Allahu Teala “Egımis salâte lidulûkuş şemsi” Dulukuş şems güneşin tam tepe noktasından batıya kayma zamanıdır. “ilâ ğasegıl leyli” “ğasakul leyle kadar.” (İsra 78) “Namazı güneşin batıya kaymasından gecenin karanlığına kadar kılın.” Mesela Diyanet mealinde ne diyor? “Gündüzün güneşin gün ortasını aşmasından gecenin karanlığına kadar namazı kıl.” Gecenin karanlığı güneşin ufkun 18o altına indiği zamandır. Zifiri karanlık başlar. Bütün dünyada ve astronomide böyle… Peki, ayet ne diyor? Ayette gecenin karanlığına kadar diyor. Peki, diyanet gecenin karanlığında yatsı ezanını okuyor. Gerçi iki derece kadar öne almışlardı. Yani ezan bitince başlıyor. Millet yatsı namazını kılarken gecenin karanlığı başlamış oluyor. Peki, Diyanet astronomiye uymuş oluyor mu? Ne sabah namazında ne yatsı namazında astronomiye uymuş oluyor. Peki, Kuran’a uymuş oluyor mu? Onların meali… Kuran’a uymuyor. Diyanetin mealini okuyorum. “Gündüzün güneşin gün ortasını aşmasından gecenin karanlığına kadar namazı kıl. Bir de sabah namazı… Çünkü sabah namazı şahitlidir.” Tabi sabah namazı şahitlidir ifadesinde de çok ciddi anlam kayması vardır. “ve gur’ânel fecr” Kuranı Kerim’de Allah’ın bir metodu vardır. Bir yerde kısaca söylediğini başka yerde açıklar. Burada kuranel fecr dediği kuran yaklaşmak demektir. Yani fecr ışıklarının birbirine yaklaşmasıdır. Yani kümeleşmesidir. Az önce gördük. O kümeleşmeyi Allah ayrıntılı olarak Bakara 187. Ayette anlatıyor. Onu da zaten okumuştum.
Bir de rasat alacakaranlığı vardır. Denizcilerin doğu ufkunu ilk gördükleri vakittir. Yani ufuk çizgisini gördükleri ilk vakittir. Ayeti kerimedeki gibi “size göre siyah çizgi beyaz çizgiden ayıklandığı zaman” değil. Doğu ufkunun ilk göründüğü vakittir. Bu ne zaman? Güneşin ufkun 10o altında olduğu vakit başlar. 10o değil. 10o den daha yakın. 10o den daha yakın olduğu zaman ufuk çizgisi görünmeye başlar. İşte 9o olduğu zaman az önce gösterdiğim gibi siyah çizgi beyaz çizgiden çok net bir şekilde ayıklanır. O zamanda oruç tutmaya başlarız. Zaten insanın vücudu seher vaktinde hormon salgılar. O zaman yiyeceğinizi yersiniz. Karnınızı doyurursunuz. Rahat bir şekilde yersiniz. Ve akşama kadar hiç acıkmazsınız. Geçende birkaç gün önce buraya Bursa’dan bir hanım geldi. Allah sizden razı olsun dedi. Benim eşim şeker hastası hiç oruç tutamıyordu. Geçen sene sizin takviminizi uyguladık. Ramazan’ın nasıl bittiğini anlamadım diyor. Ne acıkma var, ne susama var. Büyük bir rahatlıktı. Çünkü Allah demiyor mu? Hasta ve yolcular oruç tutmayabilir ama devamı ne? “ve en tesûmû hayrul lekum” “oruç tutmanız sizin hayrınızadır.” “in kuntum tağlemûn” “bilseniz.” (Bakara 184) Bu sene yine Amerika’dan birkaç tane doktor geldi. Onlarda şey yaptılar. Huston’da bir sağlık merkezi bu konuda bir çalışma yapıyordu. Hala neticeleri gelmedi. Çünkü birçok grup bu bilgilerin ortaya çıkmasını istemiyor. Bizim yaptığımız çalışma hem astronomiye birebir uyuyor. Çünkü Notik Tan 12o dedir. O zaman ufuk gözükmüyor. Sadece yerle bir açı alabiliyorsunuz. Yolunuzu belirliyor. Ama tam ufuk gözüktüğü zaman tam Rasat Tan’ı deniyor. O 10o nin altıdır. 9o ise ayeti kerimede belirtilen durum ortaya çıkıyor. Ve bu dünyanın her yerinde her gün… Beni en çok şaşırtanda Svalbard’da 24 saat güneşin batmadığı bir zaman diliminde bu gözüküyor. İşte Allah’ın kitabı bu… Diyanet İşleri Başkanlığının yayımladığı bu takvim hiçbir ayete uymaz. Kendi meallerinden okuduk. Hiçbir hadise uymaz. Resulullah böyle diyor diye söyledik. Hiçbir mezhebin görüşüne uymaz. Mezhebin derken mezhep imamlarını kastediyorum. Daha sonra yatsı namazıyla ilgili bir sürü yanlış şeyler ortaya çıkarılmıştır. Onu biraz sonra Fatih Hoca’dan dinleyeceğiz. Yani ne Kuran’a uyarlar, ne sünnete uyarlar, ne mezheplere uyarlar, ne astronomiye uyarlar. Tek dayanakları arkalarına devletin gücünü almalarıdır. Peki, bu nedir? Bu kendisini ilah yerine koymak değil midi? Bu en büyük günah değil midir? Enam Suresinden bugün ki ayetleri size okuyayım. Oradan dinleyelim. Bakalım Allahu Teala bu tür davranışlar için neler söylüyor? “Elhamdu lillâhillezî halegas semâvâti vel arda” “Hamd gökleri ve yeri yaratan Allah’a mahsustur.” Yani Cenabı Hak ne yaparsa en güzelini yapar. “ve cealez zulumâti ven nûr” “Zulumatı ve nuru Allah oluşturmuştur.” (Enam 1) Bir de gerçekten kutup bölgesine gitmeseydik bunları asla keşfedemezdik. Bizde zulumat kelimesi karanlıklar anlamına geliyor. Biz dediğimiz zaman geleneksel… Ama asıl Arapçada birbirine zıt iki anlam ifade ediyor. Mesela en eski Arap dili lügatı olan Kitabul Ayn’a bakanlar şunu görürler. Beyaz dişlerinin üzerindeki o parlaklığa zalam deniyor. 21 Haziranda tromso’ya gittiğimiz zaman… Yani 24 saat güneşin batmadığı yer… Hakikaten bakıyorsunuz, bir parlaklık var. Aynen ayette anlatılan gibi… Allahu Teala öyle kelimeler kullanmış ki… Mesela “ğasakul leyl” (İsra 78) diyor. Ğasak kelimesi karanlık manasına geldiği gibi soğuk manasına da geliyor. Kuranı Kerim de bu var. (Nebe 25) Ayrıntıyı bizim sitemizde görebilirsiniz. Yalnız Müslim olanlar için diye bir yazı var. O zaman da bunu Diyanet İşleri Başkanlığına karşı yazmıştık. Gerçekten enteresan… İşte bakın hiçbir ünvanımız olmadığı zaman konuştuk. Tayyar ALTIKULAÇ dikkate aldı. Hatta Tayyar ALTIKULAÇ… Ben ona gerçekten çok teşekkür ediyorum. Ondan önce Selahattin KAYA İstanbul Müftüsü… Bu bilgileri Ankara’ya o götürdü. Tayyar ALTIKULAÇ Diyanet İşleri Başkanlığından ayrıldıktan sonra bana bir gün “Abdülaziz Bey ben bu namaz vakitlerinin böyle olduğunu Başkan iken bilseydim kesinlikle hallederdim” dedi. Gerçekten hallederdi. Çünkü hilal konusunu halletmek ona nasip olmuş. Mustafa Sait YAZICIOĞLU Diyanet İşleri Başkanı iken bu işi halletmekte kararlıydı. Fakat kısa sürede görevden alındı. Enteresan yani… Biz toplantı düzenleyip çağırıyoruz, bize gelmiyorlar. Onlar toplantı düzenliyorlar, bizi çağırmıyorlar. Peki, bunun iyi niyetle açıklanacak bir tarafı var mı? Nasıl oluyor ki 1989’da Diyanet bir taraf biz bir tarafayız. Resmi yazıda gördünüz. Bir tarafta Diyanet bir tarafta biz… Bunu Diyanet o zaman kabul ediyor da bugün niye böyle yapıyorsunuz? Yıllardır kulaklarını tıkamışlar, gözlerini kapatmışlar. Şu konuşmanın da onlar için hiçbir anlam ifade etmeyeceğini çok iyi biliyorum. İşte buradan şunu anlayın. Bu din bu hale nasıl geldi diyorduk ya… Nasıl gelmiş? Demek ki arkalarına devleti aldılar mı nasıl olsa güç onlarda… İnsanlarda güçlü olanı seviyor. Bugün insanlar ne diyor? Koskoca Diyanet bilemeyecek de siz mi bileceksiniz diyorlar. Vatandaşı kandırmak çok kolay… Ayeti kerimelerden gördünüz. Ben 19.11.2018 Pazartesi günü sabah namazı için Süleymaniye Camisine gittim. Baktım ki namazı kılmışlar. Giderken de imsak olmadan birkaç dakika önce gittim. Baktım cemaat namazı kılıp dağılmış. Bugün de gitmedim. Kardeşim siz kimin emrindesiniz. Allah rızası için bir söyleyin bakalım. Bakın ayeti kerimeyi tekrar okuyayım. “Elhamdu lillâhillezî halegas semâvâti vel arda ve cealez zulumâti ven nûr” “Gökleri ve yeri yaratan, zulumatı ve aydınlığı oluşturan” Zulumat dediğimiz zaman karanlıkta olabiliyor. Kutup bölgesinde beyaz gecelerde gördüğümüz parlaklık da… Kelimenin anlamı budur. Kuran’da o manada kullanılmıştır. Onu da arzu edenler bizim sitede bulurlar. “summellezîne keferû birabbihim yağdilûn” “Sonra o kâfirler (ayetleri görmezlikten gelenler) Allah’a denk bir şeyler oluşturuyorlar.” (Enam 1) Rablerine eşit tutuyorlar. Ayetleri bilmeyenler için problem değil. Şu ayetleri dinleyip de hala Diyanetin takvimine uyanlar varsa Diyaneti Allah’ın yerine koyduklarından hiç şüpheleri olmasın. İbadet ettiklerini zannetmesinler. Allah’a değil, başkasının emrine uyduklarını bilsinler. “Huvellezî halegakum min tînin” “Sizi su ile toprağın karışımından yaratan odur.” “summe gadâ ecelâ” “Sonra bir ecel belirlemiştir.” Yani vücudun yaşama süresi… Yani vücudun normal bir yaşama süresi vardır. Ana rahminde Cenabı Hak ölçülerini koyar. Meleklerde onu yazar. “ve ecelum musemmen ındehû” “Bir de yaşama süresi vardır ki onu Allah kimseye bildirmez. Sadece kendi katındadır.” “Sonra siz, sizi yaratan konusunda, yaşatan konusunda, her şeyinizi ona borçlu olduğunuz konusunda şüphelere düşüyorsunuz.” (Enam 2)
“Ve huvallâhu fis semâvâti ve fil ard” “O göklerde de Allah’tır, yerde de…” Yani göklerin, yerin bütün yetkisi onun elindedir. “yağlemu sirrakum ve cehrakum” “Sizin içinizi bilir. Açığa vurduğunuzu da…” “ve yağlemu mâ teksibûn” “Ne kazandığınızı da bilir.” (Enam 3) Buraya birisi gelmişti. “Hocam biz Diyanet’te bir istatistik yaptık. Görevlilerin çok büyük bir bölümü sizin takviminize uyuyor. Ama dışarıya çıkınca başka şeyler söylüyorlar. Bu nasıl oluyor diye hayret ettik” dedi. Çünkü 2 kere 2 4’tür. Her şey ortadadır.
“Ve mâ teé’tîhim min âyetim min âyâti rabbihim” “Rablerinin ayetlerinden birisi onlara geldiği zaman” “illâ kânû anhâ muğrıdîn” “Hemen ondan yüz çevirirler.” (Enam 4) Yine burada gene size anlatmıştım. Hakikaten hiç unutmayacağım olaylardan bir tanesidir. Hakikaten ben onu Kuran’a tam uyan birisi olarak kabul ediyordum. Mekke’de okumuş. Arapçası gayet iyi… Fatih’te çok sayıda talebeyi okutuyor. Hatta bana da gelmişti. Bazı konularda ben ona bir şeyler söylemiştim. Hidaye’yi getirmişti. Her okuduğumuz şeyde ben bu Hidaye’de yanlış olacağını kabul edemiyorum, kusura bakma devam edemeyeceğim dedi. Çünkü Hanefilerin Hidaye kitabı gerçekten çok kötüdür. Kötü değil. Çok kötü bir kitaptır. Ama Osmanlı’dan beri baş kitaptır. Bugünde Diyanet’in baş kitabıdır. İslam ondan öğrenilir. Bu adam ile bir gün bir düğündeyiz. Yan yana oturmuşuz. Onun 12 Eylül’de başörtüsü konusunda çok güzel bir çıkışı vardı. Ondan dolayı onu çok seviyordum. Senin görüşlerinin çoğuna katılmıyorum ama imsak ile ilgili görüşün haklı olabilir dedi. Şu ayete bakın. “Onlara bir ayet geldiği zaman ondan yüz çevirirler” (Enam 4) diyor. Tabi dedim. Sen çok iyi Arapça bilen birisisin. Allahu Teala “hattâ yetebeyyene lekumul haytul ebyadu minel haytıl esvedi minel fecr” “O fecr tarafından, doğu taraftan, tan yerinin ağardığı taraftan siyah çizgi beyaz çizgiden size göre net bir şekilde ayırt edilinceye kadar yiyin için” (Bakara 187) demiyor mu dedim. Kafasını çevirip o sana göre dedi. Meal vermedim. Ona meal vermeye gerek yok. Ben sizin için meal veriyorum. Çünkü Arapçayı çok iyi biliyor. Ayeti okudum. Sana göre dedi. Bu ayeti ben mi indirdim dedim. Bu Allah’ın ayeti değil mi dedim. Tamam, tamam sen daha benimle konuşma dedi. Zaten istesen de konuşmam dedim. Masasından ayrıldım. Tekrar ediyorum. Meal vermedim. Meal versem bu ayete yanlış meal verdin diyecek. Tamam öyle de. Olabilir. Ya da şunu söyle. Bu ayeti yanlış anlıyorsun de. Diyebilir değil mi? Bu ayet senin dediğin gibi değildir deyip mana vermesi gerekir. Yok. Allah ne diyor? “Onlara Rablerinin ayetlerinden bir ayet geldiği zaman hemen ondan yüz çevirirler.” (Enam 4)
“Fegad kezzebû bil haggı lemmâ câehum” “Onlara geldiği zaman o gerçeği yalanladılar.” Şimdi birçok kişiyle ilgili hatıralarım var. Onlar önemli yerdeler. Rahatsız olurlar diye söylemiyorum. Çünkü anlattığım zaman kimin olduğunu hemen anlarsınız. Ondan dolayı söylemiyorum. Diğer arkadaşı hatırlamanız mümkün olmadığı için söyledim. Çünkü onu hiçbiriniz tanımazsınız. “fesevfe yeé’tîhim embâu mâ kânû bihî yestehziûn” “O hafife aldıkları şeyin haberi onlara yakında gelecektir.” (Enam 5) Bu ne demek? Yakında hepiniz bu işe boyun eğeceksiniz demektir. Bunu kabul etmek zorundasınız. Gönüllü olarak kabul edin, zorunlu değil. Cenabı Hak bunu size kabul ettirecek.
“Elem yerav kem ehleknâ min gablihim min garnim” “Bunlar hiç görmüyorlar mı? Kendilerinden önce ne kadar insanları helak ettik.” Yok ettik. Nice insanlar çekti, gitti. Ona da çok sayıda örnek veririm. Gene tanırsınız. Söylemiyorum. “mekkennâhum fil ardı” “Onlara bu topraklarda önemli mekanlar, mevkiler vermiştik.” İmkanlar vermiştik. “mâ lem numekkil lekum” “Size vermediğimiz…” Mesela bizde olmayan mevki ve makamlar onlarda vardı. “ve erselnes semâe aleyhim midrârâ” “Göğü de onlar için yağmurlu hale getirdik.” Yani maddi gelirleri de gayet iyiydi. “ve cealnel enhâra tecrî min tahtihim” “Nehirlerde evlerinde ya da bahçelerinde akıyordu.” Yani her şey gayet güzeldi. Her şey yerindeydi. “feehleknâhum bizunûbihim” “Yaptıkları günahlar karşılığında onları etkisiz hale getirdik.” Kimse gelip onlara artık ne selam veriyor, ne sabah veriyor, ne de hal hatır soruyor. “ve enşeé’nâ mim bağdihim garnen âharîn” “Onlardan sonra artık başka bir grubu hâkimiyet mevkiine getirdik.” (Enam 6) Bütün bunlar böyle. Dolayısıyla mesele şudur. Zaten bu bir imtihandır. Mesela bizi geriye bıraktılar diye ben asla rahatsız değilim. Ben sadece Allah’ın emirlerine uyulmamasından dolayı rahatsız oluyorum. Ki bakıyorum. Allahu Teala Resulullah’a da diyor. “Neredeyse sen kendini helak edeceksin” (Şuara 3) diyor. Gerçekten insan onun için üzülüyor. Ama biz elimizden geleni yapıyoruz. Söylüyoruz. Ve burada şunu söylüyorum. Sakın ha Diyanetin ezanıyla… Mesela Ramazan’da Diyanetin ezanı okunduğu zaman sahura kalkın. Ben bunu 1980’li yılların başından beri hep yaparım. Yani Fetva Kurulu Başkanı iken başlamıştım. Yapıyorum. Şimdi Diyanetin kıldırdığı sabah namazları teheccüd namazıdır. Orada namaz kılmış olanlar asla namaz kıldım saymasınlar. Ama bilmiyorlarsa öğrendikten sonra bir daha yapmasınlar. Süleymaniye Takvimini kullansınlar. Çünkü Allah’a çok şükür bu doğru bir takvimdir. Doğruluğunu defalarca test ettik. Dünyanın her yerinde geçerli bir takvimdir. Senenin her günü geçerli bir takvimdir. Çok şükürler olsun. Bunu şey yaptık. Bir de yatsı namazı konusunda bir Fatih Hocayı dinleyelim.
Fatih ORUM: 48:22 48:25 sn. arası anlaşılmıyor. müsaade ederseniz bu Diyanetin yaptığı konuyla ilgili şeyi… “Yeni saat uygulaması sebebiyle sabah namazına katılımda sıkıntı yaşayan kardeşlerimizin taleplerine cevap vermek üzere 19.11.2018 Pazartesi sabahından itibaren sabah ezanı imsak vaktinde okunacak. Namaz ezandan yarım saat sonra kılınacaktır. Bu uygulamaya göre… İlk günkü uygulama İstanbul için sabah ezanı saat 06:20’de okundu. Sabah namazı ise 06:50’de kılındı.”
Şimdi Hocamın biraz önce söylediği Süleymaniye Vakfı Takvimindeki vakte göre baktığımızda 06:21 seher vaktidir. Hocam yani bunlar 06:20’de ezan okudular. 06.20 seher vakti…
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Bizim takvimle onların ki uyuşuyor. Çünkü onlar seher vaktinin başlangıcına imsak diyorlar. Milletin sahura kalkma vaktine imsak diyorlar.
Fatih ORUM: Bizim bu takvime göre 7:10’da imsak yani sabah namazının kılınabileceği ilk vakittir. Oysa İstanbul’da 06:50’de sabah namazı kılınmış. Dolayısıyla kazara da olsa sabah namazını vaktinde kılma ihtimalini de artık tamamen ortadan kaldırılmış. Yani kılınan namaz tek kelimeyle nafile bir namazdır.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Yani teheccüd namazıdır. Hiç kimse sabah namazını kıldığını düşünmesin.
Fatih ORUM: Yatsıyla ilgili bir iki rivayet zikredeceğim. Hocam biraz önce söyledi. Yatsı namazıyla ilgili mezhep imamları hakikaten de burada söylenildiği şekliyle yani Diyanetin şu an camilerde yatsı ezanı okunduğunda aşağı yukarı yatsı namazının son vakti budur diyorlar. Hanefi kaynaklarında Ebu Hanife’den gelen rivayetler böyledir. İmam Şafii’nin ki hiç şüphe götürmeyecek kadar hatta Hanefiler daha sonra İmam Şafii’yi bu konuda kendi kitaplarında eleştiriyorlar. Gecenin 3’de 1’ine kadar kılınacağını söylüyor. “Şafilere şu delilimiz yeter” diyorlar. Şimdi delili söyleyeceğim. İmam Malik’de aynıdır. Ahmed bin Hanbel’de aynen burada anlatıldığı şekliyle… Daha sonra değiştirilmiş. Ben Hanefi mezhebinde bu işin nasıl değiştirildiğine dair çok kısaca bilgi vereceğim. Muhammed’in (a.s) vefatından 3 yüzyıl sonraya kadar herhangi bir değişiklik görülmüyor. Hanefi çevrelerinde meşhur olan Tahavi diye birisi var. Vefatı Hicri 300’lü yıllar… Bu eleştirel bakanlara göre Hanefi kaynaklarında Tahavi yatsı namazının son vakti nedir diye ortaya bir soru atıyor. Sonra eserinde bütün rivayetleri topluyor. Rivayetlerin metninde geçen gecenin 3’de 1’i, gecenin yarısı gibi bir takım ifadelerin her birinin farklı zaman dilimine ait ifadeler olduğunu düşünerek ‘Benim bu rivayetlerden anladığım Yatsı namazı sabah namazı vakti girene kadar kılınır’ diye bir kanaatte bulunuyor. Benim kanaatim budur dediği bu görüş Hanefi mezhebi kitaplarına daha sonra Resulullah böyle buyurdu diye giriyor. Bunu kim söylüyor? Mesela bunu burada ben söylesem “O senin düşüncen” dersiniz. Hanefi kaynakları var. Orada 52:39 sn. anlaşılmıyor. diye bir adam var. Biraz önce Hocamın, Diyanetin baş kitabıdır dediği Hidaye… Hidaye aynen der ki “Resulullah şöyle buyurdu. Yatsı namazının son vakti fecrin doğduğu andır. Yatsı namazı gece namazıdır. Gece devam ettiği sürece onun vakti devam eder.” Serahsi’de de, Kesani’de de, Merğinani’nin kitaplarında yani Hanefi kaynaklarında bu rivayet zikredilir. Yatsı namazının sabah namazına kadar olacağını gösteren rivayet budur derler. Resulullah öyle dedi derler. Peki, bir takım Hanefi fakihler bu rivayetle ilgili ne diyor biliyor musunuz? Bu tamamen uyduruk bir ifadedir.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Uydurma olmaması mümkün mü?
Fatih ORUM: Niye bunu söylüyorlar? “Çünkü hiçbir hadis kaynağında bu rivayet yok” diyorlar. Gerçekten de hiçbir hadis kaynağında böyle bir rivayet yok. Peki, bu nasıl girmiş? Hanefi fakih olan Zeylai “Bu söz Muhammed’in (a.s) değil. Bu söz Tahavi’nin rivayetlerin neticesinde kendi kanaatinin daha sonra bizim kaynaklarımıza bu hadis olarak geçmiştir” diyor. İnsan bu kadar basit olabilir mi diyor. İnanın bu işin bu kadar dramatik bir öyküsü var. Hanefi fakih Ayni vardır. Çok önemli birisidir. Bu Hidaye’nin şerhlerinden bir tanesi ona aittir. “Bu uydurma sözün hadis olarak Hanefi kaynaklarına girmesi şaşırtıcıdır” der. İbn Hümam “Serahsi’nin de, Merğinani’nin de, Kesanin de eserine aldığı bu rivayet hiçbir hadis kaynağında yoktur” der. Uyduruk bir söz bir namazın vakti konusunda delil oluyor.
Hanefi kaynaklarında ikinci bir delil daha var. Rivayet aynen şudur. Muhammed (a.s) “Bir namazın vakti, bir başka namazın vakti girinceye kadar çıkmaz” demiş. İkinci rivayet budur. Üçüncü bir rivayet yok. Peki, Muhammed (a.s) böyle bir şey söylemiş mi? Bununla ilgili de hadis muhakkikleri “Bu sahih olan ama konuyla ilgisi olmayan bir rivayetten kırpılarak başka bir yere monte edilmiş bir ifadedir” diyorlar. Peki, rivayetin aslı nedir? Aslı hadis kaynaklarında şöyle geçer. Hayber’de Muhammed’in (a.s) ordusu Medine’ye döner ve gece boyunca yürürler. Hadis kaynaklarında 55:19 sn. anlaşılmıyor. hadisi diye geçer. Artık sabah namazının vaktinin girmesine az bir süre kala… Belki seher vakti… Muhammed (a.s) herkesi çok yorgun olarak görür. Orduyu durdurun biraz dinlenelim der. Birisini de nöbetçi tutar. Sakın uyuma sabah vakti girdiğinde ezan oku, bizi kaldır der. Bu ayrıntılı bir şekilde hadis kaynaklarında aktarılır. O da uyuyakalır. Bir bakarlar ki güneş doğmuş. Muhammed (a.s) kerahat vakti geçsin diye bir süre bekler. Sonra cemaatine namaz kıldırır. Güneş doğmuş, belki bir saat geçmiş. Cemaatle orduya sabah namazı kıldırıyor. Burası çok önemli… Bu defa yolda giderken orduda bir dedikodu başlar. Bir polemik… “Ya biz ne yaptık? bu nasıl bir iştir kardeşim? Bu namazı kaçırdık. Daha sonra da hiçbir şey olmamış gibi üstümüzde güneş var. Cemaatle namazı kıldık.” Bu sözler o kadar fazlalaşır ki Muhammed (a.s) orduyu durdurur. Onlara bu konuşmalar nedir der. Ben sizin için bir örnek değil miyim der. Yaptığımız ortada uyuyakaldık, uyanınca da namazı kıldık. Bunda herhangi bir sınırı aşma yok. Sınırı aşma, bu namazın vakti geçip de bir sonraki namazın vakti girmiş olmasına rağmen bu namazı eda etmemektedir der.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Öğlen namazı vakti girene kadar bunu geciktirirsen o zaman sınırı aşarsın diyor.
Fatih ORUM: Buradaki bu ifadeyi alıp “bir namazın vakti sonraki namazın vakti girene kadar devam eder” derler. Peki, Muhammed (a.s) şayet böyle söylediyse o zaman sabah namazının vakti de öğle namazına kadar devam etmesi lazım. Bu hariç derler.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Tövbestağfirullah.
Fatih ORUM: Dolayısıyla milyonları yüzyıllardır ilgilendiren Yatsı namazının sabah namazına kadar kılınacağına dair bu görüşün iki tane rivayeti vardır. Bir tanesi uydurmadır. Diğeri de başka bir rivayetten çekilen monte bir ifadedir.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Ama tabi bu hiç kimseye anlatılamıyor. Maalesef. Mesela ben size Diyanetin mealinden bir şey okuyayım. Çok dikkatle dinleyin. Şimdi Fatih Hocanın anlattığı şeylerin Kuranı Kerim’de ki yerini… Çünkü Resulullah Kuranı Kerim’e göre hareket eder. Bir insan uyuduğu zaman yaptığından sorumlu olabilir mi? Şuurlu değil ki? Sorumluluk ancak uyandığı zaman başlar. Nur Suresinin 58. Ayeti… “Ey iman edenler! Ellerinizin altında bulunanlar (köleleriniz) ve sizden henüz bulûğ çağına ermemiş olanlar…” Yani buluğu çağına ermemiş çocuklar… “günde üç defa; sabah namazından önce, öğleyin elbiselerinizi çıkardığınız vakit” Çünkü öğle uykusu da vardır. Yani kendimizi alıştırabilsek çok önemlidir. Çok faydalıdır. Gündüzden iki kat yararlanmış olursunuz. “ve yatsı namazından sonra (yanınıza girecekleri zaman) sizden izin istesinler.” Sabah namazından önce, yatsı namazından sonra yanınıza girecekleri zaman sizden izin istesinler. Peki, bu Fatih Hocanın anlattığı şeyde Yatsı namazı sabah namazından önce girerse sabah namazından önce yatsı namazından sonra diye bir vakit olur mu? Peki, bu konuda ayet ne diyor? “Bu üç vakit sizin soyunup dökündüğünüz vakitlerdir.” Soyunup dökünmek ne demek? Uyuyorsunuz. Öğle uykusu var, gece uykusu var. Zaten İsra Suresi 79. Ayette de Allahu Teala “Ve minel leyli fetehecced bihî nâfiletel lek” “Gece sen kalk” diyor. Teheccüd için… “Sana ilave bir görev olmak üzere…” Yatsı bittikten sonra kalkıyor. Şimdi bu Yatsı namazıyla ilgili diyanetin uygulaması da Ebu Hanife’den sonra yapılan uydurmalara uyuyor. Ebu Hanife’den çok sonra yapılan uydurmalardır. Ama millet zannediyor ki Hanefi mezhebi, Ebu Hanife’nin mezhebidir. Mesela İmam Şafii’nin el Umm isminde kendi kitabı vardır. Orada çok net bir şekilde söylüyor. Ufuk karardığı an namaz vakti kesin olarak biter. Ondan sonra asla kılınamaz diye çok kesin söylüyor.
Fatih ORUM: 1:00:38 1:00:41 sn. arası anlaşılmıyor. Cibril rivayetine dayanıyor.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Zaten hadislerde de bu konu var.
Fatih ORUM: Kuran’a uygun tek rivayet o…
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Cebrail (a.s) gelip beş vakit namazı iki gün kıldırıyor. Birisi vaktin başında, birisi vaktin sonunda… Bu konuda İmam Malik oraya kadar da uzatmamak lazım diyor. Yani namazı havanın kararmasına kadar da bırakmamak lazım diyor. Yani bütün mezhep imamları Diyanetin uyguladığı sabah namazı ve yatsı namazı vaktiyle uygulama ne Kuran’a uyar, ne Resulullah’ın (s.a.v) uygulamasına uyar, ne astronomiye uyar.
Diyanetin son yayımladığı mealden size okuyayım. (1:01:57 sn. 2. Resmi koydular.) Hud Suresinin 114. Ayeti… “Gündüzün iki tarafında…” Resimde bir taraf öğle… Niye öğle? Çünkü İsra Suresinin 78. Ayetinde “güneşin batıya kaydığı” vakit diyor. Onların mealinden okuyorum. “Gündüzün iki tarafında, geçeninde gündüze yakın saatlerinde namaz kılın.” Gecenin gündüze yakın saatleri çoğul olması bakımından en az üç vakit eder.” Resimde zülfe diye işaretlemişler. Ayetin metninde zülef diye geçiyor. Gecenin gündüze yakın saatleri… Bir akşam namazını vakti… Yakınlığı nasıl anlarız? Alacakaranlıktan anlarız. Yatsı vakti de eğer hava kararmışsa gündüze yakınlık diye bir işaret kalır mı? Zaten İsra Suresi 78. ayette de öyle… Gecenin karanlığına kadar diyor. Gene Diyanetin mealinden okuduk. Burada en az üç… Dolayısıyla gündüze yakın saatleri de sabah namazı da gene okuduk. Bakara 187’de onu belirtiyor. Çünkü o aydınlıktan öncesi de var. Öncesi seher vaktidir. Seher vakti, ufkun aydınlanmaya başladığı, tabiatın uyanmaya başladığı ve vücudumuzun uyanmaya başladığı vakittir. O vakitte vücut hormon salgıladığı için rahatlıkla yemek yer ve oruç tutarız. Görüyor musunuz? Ne herhangi bir ayete uyuyor… Ne herhangi bir hadise uyuyor… Ne astronomiye uyuyor… Ne de takip ettiklerini söyledikleri Ahmet Muhtar Paşa’ya uyuyorlar… Tek dayanakları arkalarında devletin gücü olmasıdır. Peki, devletin gücü arkanızda var diye bunu istismar etmeye hakkınız var mı? Bunu istismar etmeye hakkınız var mı? Habertürk Televizyonunda Terasa çıkmıştık. Hatırlarsınız. Oraya gittim. Diyanet işleri Başkanı kanalı aramış. Murat BARDAKÇI bana söyledi. Bu programı yapmayın, bizi çok zor duruma düşüyorsunuz demiş. Niye ben zor duruma düşüyorum da siz koskoca Diyanet olarak zor duruma düşüyorsunuz? Çünkü yaptığınızın yanlış olduğunu çok iyi biliyorsunuz. Çünkü Diyanettekiler yaptıklarının yanlış olduğunda en küçük şüphe etmezler. Ben size belgeleri de gösterdim. En küçük şüpheleri yoktur. Ama biz Diyanet’iz diyorlar. Siz Katolik Kilisesi misiniz? Bunu Diyanet İşleri Başkanına bizzat söyledim. Siz Katolik Kilisesi misiniz? Kendinizi ilah yerine mi koyuyorsunuz dedim. Ama maalesef okuduğumuz ayetlerde öyle… Terasta tam vakit girerken tam tan yeri ağarmaya başladı. Fecri sadığı seyredecekken ne yaptılar? Yayını kestirdiler değil mi? Biz onların gözlem yaptık dedikleri 1:05:42 sn. arası anlaşılmıyor. ormanlarına gittik. Fatih geldiler mi?
Fatih ORUM: Hayır.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Buradan gitmeden yazılar yazdık. Siz orada gözlem yaptığınızı söylüyorsunuz. Bizimle de gelin dedik. Bunu televizyonda canlı yayınladık. Hatta bir ara oradaki yayını da kesmişlerdi de oradan onların üst yetkililerinden bir yetkiliye bir mesaj gönderdim. Allah razı olsun. Hemen yayını açtı. Yayınımızı yaptık. Kardeşim gerçekler saklanır mı? İki kere iki beş eder derseniz beş eder mi? Siz bu hesabı Allah’a vermeyecek misiniz? Bir an önce tevbe edin. Diyanetin bütün yetkililerine ve onların üzerinde yetki sahibi olanlara sesleniyorum. Bir an önce tevbe edin ve Müslümanları her gün yatsı ve sabah namazlarını kılmamış kişiler haline getirmeyin. Onların günahları sizden sorulur. O insanlar bilmedikleri için günahkâr olmazlar. Ama siz bildiğiniz için kesinlikle günahkar olursunuz. Allah yardımcımız olsun.