Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Euzubillahimineşşeytanirracim.Bismillahirrahmanirrahim.
Elhamdu lillahi rabbil alemin, vel akıbetu lil muttekın, essalatu vesselamu ala resulüne Muahmmedin ve ala alihi ve sahbihi ecmain.
Bugün ki dersimiz “Vasiyet ve Kadınların Şahitliği” konusudur. Gelenekte bir kimsenin öldükten sonra malının üçte birinin bir yere verilmesi konusunda yetkisi olduğu hususunda herkesin görüş birliği vardır. Bilhassa mirasçılarına kızan kişiler bunu daha çok yaparlar. Fakat biraz sonra göreceğiz. Bu vasiyetin ne Kuran’dan ne de Resulullah’ın (s.a.v) sözlerinden en küçük bir delili yoktur. Bu sadece mirasçıdan mal kaçırmadır. Başka bir şey değil.
İkinci olarak da kadınların şahitliği konusu var. Biliyorsunuz burada yaptığımız derslerde çok gördük. Kadınlar konusunda yapılanlar inanılır gibi değil. Allahu Teala Kuranı Kerim’de kadınlar için muhsana kelimesini kullanıyor. Muhsana, kale gibi korunmuş demektir. Niye korunmuş diyor da kendini koruyan demiyor? Allahu Teala erkeklere muhsın der, kadınlara da muhsana der. Muhsın kendisini koruyan demektir. Muhsana da korunmuş demektir. Çünkü kadın tabi kendisini koruyacak ama onu en başta Allah korumuştur. Kocasına da koruma görevini vermiştir. Tabi ailesine de, kocasına da, topluma da koruma görevini vermiştir. Çünkü kadın çok önemli bir konuma sahiptir. Mesela burada elektrik var. Işık yanıyor. Enerjiyi taşıyan kabloya biz Türkler olarak ne deriz? Dişi kablo deriz. Enerjiyi taşıyan kablonun mutlaka korunması gerekir mi? Korunmadan olmaz. Enerjiyi taşıyan kablo mutlaka korunur. Ama diğerine erkek kablo denir. O çıplak da olabilir. O enerjiyi taşıyan kablo iyi korunmazsa burayı aydınlatma imkânımız var mı? İşte ailede enerjiyi taşıyan kablo kadındır. Onun için Allahu Teala onu çok iyi korumuştur. Fakat tabi burada elektrikli aletler bozulsun, insanlar aydınlık içerisinde kalmasın, sıkıntı çeksinler diyen çok usta elektrikçiler olursa sistemi öyle bir çökertirler ki bizde o elektrikçileri her gördüğümüz yerde alkışlarız değil mi? Yani bizi karanlıkta bıraktıklarını hiç aklımıza bile getirmez, alkışlarız. İşte İslam toplumunda kadın bu hale getirilmiştir. Nisa Suresinin 127. Ayetinde Allahu teala şöyle buyuruyor. “Ve yesteftûneke fin nisâi” “Ya Muhammed kadınlar konusunda senden fetva istiyorlar.” Fetva kelimesi sağlam bir görüş anlamına gelir. Feta kelimesi Arapçada gençler için kullanılır. Yani kişinin en güçlü dönemini ifade etmek için kullanılır. Fetva da çok güçlü bir yani doğru bir görüş, delilleri falan sağlam… Allah diyor ki “gulillâhu yuftîkum fîhinne” “Onlara de ki kadınlarla ilgili fetvayı Allah verir.” (Nisa 127) Size bırakmaz. Çünkü o kendi koruma altına almış ya… Onu size bırakmaz. Dolayısıyla şimdi göreceğiz. Kadınların şahitliği konusunda gelenekte şu vardır. Mesela Sünni olan Hanefi, Şafi, Maliki, Hanbeli bütün mezheplerde şu vardır. Had ve kısas cezalarında kadınların şahitliği kabul edilmez. Had ve kısas ne demek? Kısas adam öldürme suçudur. Kadınların gözü önünde adamı kesseler kadınların şahitliği kabul edilmez. Had cezaları nelerdir? Hırsızlık, zina, zina iftirası atma (kazif), bazı mezheplere göre içki içme, öyle birkaç tane ceza var. Orada da kadınların şahitliği kabul edilmez. Şimdi bu kadınları çok ciddi manada korumasız bırakmak değil mi? Bir ahlaksız kadın hamamına girecek, her türlü pisliği yapıp çıkacak. Ve bunlar olayı mahkemeye bile taşıyamayacaklar. Bilhassa hanımlar bu ayeti aklınızdan hiç çıkarmayın. Az önce okuduğum Nisa Suresi 127. Ayet… Allahu Teala kadınlar konusunda Resulullah’a fetva vermeye bile müsaade etmiyor. Ben veririm, sen karışma bu işe diyor. Nereden bakarsanız çok ciddi manada bir koruma vardır. Çünkü toplumun ayakta durmasında en önemli… Az önce dedik ya burada aydınlanma, elektrikli aletlerin çalışması hususunda nasıl o dişi kablo çok önemliyse toplumda da öyledir. Ama erkek kablo olmadan da bu iş olmaz. Bugün Avrupa Topluluğuna… Bir Müslüman için bundan daha utandırıcı bir şey olamaz. Avrupa kriterleri diyorlar. Avrupa kim ki onun kriteri olsun. Onların ne kriteri olur? Bizden bir takım şeyler almışlarsa, bir de fıtratlarından bir şeyler çıkmışsa çıkmıştır. Şimdi kadına yöneldiler. Bu defa erkek devre dışı bırakılıyor. Bir taraftan kadını devre dışı bırakmışsın. Erkek de dışı kalınca artık aile diye bir şey yok. Gene en çok zararı gören kadındır. Aileden uzaklaştırılıyor. Adam gidip karısını öldürüyor. Kadın korundu mu? Son zamanlarda kadın ölümleri nasıl arttı, biliyorsunuz. Şafi, Maliki ve Hanbeli mezheplerinde kadınların nikâhta şahitliği de geçerli değildir. Bugün ki konu oldukça kapsamlı ama bu dersimiz biraz farklı olsun diye vasiyetle ilişkilendirdik. Çünkü kadınların şahitliği konusunda birçok dersimiz var. Vasiyet konusunda biraz Fatih Hocayı dinleyelim. Yani bakın nasıl delilsiz, temelsiz bir sitem oluşturulmuş. Fatih Hoca konuşmaya başlamadan önce bir hatıramı söyleyeyim. Kütahya’ya davet edilmiştim. Kütahya’da adını unuttuğum tarihi bir camide Cuma Vaazı yaptım. Vaazdan sonra askılı pantolonu olan birisi geldi. Askısından tutarak bana hava atıyor. “Ben mallarımı falanca Kuran Kursuna bağışladım.” Benden de maşallah falan dememi bekliyor. Ölene kadar benim ha dedi. Hanımda ölene kadar… İkimizde öldükten sonra… Senin mal falan bağışladığın yok. Sen mirasçından mal kaçırmışsın dedim. Onlara zırnık vermem dedi. Münafikun Suresinin 10 ve 11. Ayetlerini okur musun?
Fatih ORUM: “Ve enfigû mimmâ razagnâkum min gabli ey yeé’tiye ehadekumul mevtu feyegûle rabbi lev lâ ahhartenî ilâ ecelin garîbin feassaddega ve ekum mines sâlihîn” “Size rızık olarak verdiğimiz şeylerden hayra harcayın. Yoksa ölüm gelip çatar da şöyle dersiniz.” (Münafikun 10)
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Ölüm gelip çatana kadar harcayacaksınız. Ölüm gelip çattığı zaman şöyle diyeceksin.
Fatih ORUM: “Rabbim ne olur, beni kısa bir süre daha yaşat da sadaka verip iyilerden olayım.” (Münafikun 10)
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Allah ne diyecek?
Fatih ORUM: “Bir kimsenin ömrü bitince Allah ona asla ek süre vermez. Allah yaptığınız her şeyin iç yüzünü bilir.” (Münafikun 11)
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Yani ölüm gelip çatmış, bırak harcayayım. Sen şimdi onu da söylemiyorsun. Ben ölene kadar malın bütün zevkini yaşayacağım. Öldükten sonra başkasına gitsin. O konuda Resulullah’ın tam bu ayete uygun bir hadisi var. Resulullah’ın şöyle bir hadisi var. Harcama yaptığınız zaman fakirlik korkusu ve zenginlik arzusu içerisinde olmalısınız. Mal sahibi olmaya karşı hırsınız olacak. Öyle bir durumdayken malınızı vereceksiniz. Yani malı verirken canınız yanacak. Ki sevap kazanasınız. Peki, öldükten sonra malım gitsin diyen adamın canı yanar mı?
Fatih ORUM: Yanmaz.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Hayat boyu oradan zevk alır. Hadis ayete nasıl birebir uygun değil mi? O da Buhari hadisidir. Bizim sitede var. Onu görebilirsiniz. Neye dayanarak vasiyete müsaade etmişlerdir? Onu dinleyelim.
Fatih ORUM: Bizim fıkıh geleneğinde vasiyet denildiğinde… Kuranı Kerim’de biraz sonra göreceğimiz, tanımı çizilen vasiyetten biraz daha farklı tanımı şöyledir. Biraz önce hocamın da anlattığı hatıraya binaen… Bir kişi ben öldükten sonra malımın şu kadar kısmı veya şu dairem veya şu kadar nakit param şunlara verilsin. Yani kişinin ölümüne bağlıdır. Hayattayken ama ölümüne bağlıdır. Ben öldükten sonra bunlar şunlara verilsin şeklindeki tasarruflarına vasiyet deniliyor. Türk Hukukunda gene benzer bir tanımı yapabiliriz. Kişinin ölümüne bağladığı tasarruflar… Bunlar ne zaman hayata geçer? Yani kişi ne zaman bunlara kavuşur? O kişi ancak öldüğünde… Dolayısıyla aslında bir kişinin ölümünü diğer insanlar tarafından gözetilen, bekletilen bir tasarruf… Ölse de bize vasiyet ettiği şeyler kalsa diye… Esasında hocamın da söylediği gibi varislerin malını çalma, kaçırma… Niçin? Çünkü ölümle birlikte artık kişinin o mallar üzerinde tasarruf yetkisi yok. Allah’ın kitabına göre o mallar kimin? O mallar artık varislerin hakkı… Kişi varislerin hakkını bir nevi hayattayken gasp ediyor. Bunu niçin yapıyor? Bunu da hayır olsun diye, sevaba girmek için… Yani tam da şey burada aslında ironi… İyi bir iş yaptığını düşünerek aslında haram işlemiş oluyor. Aslında kişi başkalarının malını çalmış oluyor.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Çalmasına sebep olan kim?
Fatih ORUM: Yani fıkıh geleneğinde bu düzenlenmiş.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Şimdi ben Süleymaniye Vakfına mal almak istesem sizi kandırmanın en güzel yolu bu değil mi? Hayat boyu hiçbir eksiğin olmayacak. Ama öldükten sonra zaten her şey bitmiş. Getir bana ver. Niye yapmayayım ki? Çok da sevabı varmış. Oh… Ondan sonra da bu sadakayı cariyedir, artık kıyamete kadar senin sevabın gelecek diyorlar.
Fatih ORUM: Bunun aslında denge değiştiği için… Allah’ın koyduğu dengeyi insanlar değiştirdiğinde ilişkilerde bozuluyor. Bu defa varisler, bu tür vasiyeti yapan ebeveynleriyle alakalı davalar açıyorlar. Nasıl davalar açıyorlar? Aklı yerinde değil, kendinde değildi gibi… veyahut kardeşler birbirine düşüyor. Sen kandırdın onu, oraya yönlendirdin, aranızda bir ilişki var. Biz de bunu yedik gibi bu defa… Yani Allah’ın koyduğu denge bozulduğunda akrabalar arası ilişkiler, evlat ana-baba ilişkileri, her şey bozulmuş oluyor. Ama buna rağmen fıkıhta bir vakıa olarak, müessese olarak, hatta tavsiye edilen insanların teşvik edildiği bir müessese olarak vasiyet vardır. Sadece şöyle bir ilke belirlenmiş. Fıkıhta bir kişi malının en fazla 3’de 1’ini hayattayken vasiyet edebilir. 3’de 1’inden fazlası kabul edilmez, caiz değildir diye bir ilke geliştirmişler. Yani böyle bir istisna koymuşlar. Peki, fıkıhta delili nedir? Kuranı Kerim’den bir delil yok. Sadece bir rivayet var. O rivayeti de ben şimdi size okuyacağım. Sad bin Ebi Vakkas’ın oğlu Amir babasının şöyle dediğini rivayet etmiş. “Veda haccı sırasında şiddetli bir ağrıya tutulmuştum. Allah’ın elçisi (s.a.v) ziyarete geldi. Sancım iyice arttı. Ben malı mülkü olan birisiyim. Kızımdan başka da mirasçım yok. Malımın 3’de 2’sini sadaka olarak dağıtsam mı dedim.” Burası önemli… Tamda biraz önce Münafikun Suresinde okumuştuk. “fessaddaka” “sadaka olarak versem.” “Hayır dedi. Yarısı olmaz mı dedim. Hayır dedi. 3’de 1’i olur. 3’de 1’i de fazladır ama olur. Mirasçılarını zengin olarak bırakman başkalarına el açacak şekilde fakir halde bırakmandan daha hayırlıdır dedi.” Bu rivayetten hareketle vasiyet dinen caizdir, delili de bu ayettir diyorlar.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Bunda herhangi bir vasiyet var mı? Resulullah’a şunu sadaka olarak dağıtayım mı diye soruyor. O da 3’de 1’i de çoktur ama hadi onu yap diyor. Ben zenginim diyor. Olsun zengin bir adamın kızı da topluma karşı zengin görünmek ister. Bir tek kızın olsun. Bir tek kızım var diyor. 3’de 1’ini bile Resulullah çok görüyor. Bende zengin bir adamım. Fakir fukaraya orada dağıtacak. Vasiyet yapmıyor. Yani bugün ki manada bir şey yok. Bundan vasiyet diye bir şey çıkarılır mı? Ayeti de gördünüz. Aklımızda olan vasiyete herhangi bir benzer tarafı var mı?
Fatih ORUM: Hadis kaynaklarında Muhammed’e (a.s) nispet edilen “Sizden birisi edeceği bir vasiyet varsa onu yazmadan bir gece bile uyku uyumasın” rivayeti var. Aslında Kuranı Kerim’deki ayetlere çok uygun… Bunu da vasiyete delil olarak söylüyorlar.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Peki, Resulullah’ın bir vasiyeti var mı? Birisinin vasiyet edeceği bir şey varsa vasiyet etmeden bir gece bile uyumasın diyor. Peki, kendi vasiyet etmeden vefat ettiğine göre bu vasiyet ne olur? Birine borcu varsa onu bir şahit getirin, bir şey edin de… Belki gece ölürsün. Mirasçıların bilmez. Adam hakkını alamaz. Vasiyet kelimesinin sözlük anlamı… Bizim şu anda vasiyet dediğimiz zaman aklımıza gelen mana değil. Vasiyet kelimesinin sözlük anlamı birisine bir görev yüklemektir. Ve emirden daha güçlü bir anlamdır. Şunu şunu yapın. Sakın unutmayın ha… Ama nereden nereye gelmiş? Bunu kabul etmeyen bir tane mezhep yok. Delili var mı? Delil yok.
Madem vasiyetten başladık. Miras taksiminde bize şöyle ezberletmişlerdi. Öz Türkçe ile konuşacağım. Hepiniz anlarsınız. Terekei meyyite hukuk erbaa taalluk eder. Teçhizi tekfin, kadayı duyun, tenfizi vesaye, kısmet beynel verase… Yani bir kişinin öldükten sonra mirası üzerinde dört hak vardır.
Şimdi Nisa Suresinin 11 ve 12. Ayetlerine bakalım. Diyanetin mealinden okuyorum. “Allah, size, çocuklarınız(ın alacağı miras) hakkında, erkeğe iki dişinin payı kadarını emreder. (Çocuklar sadece) ikiden fazla kız iseler, (ölenin geriye) bıraktığının üçte ikisi onlarındır. Eğer kız bir ise (mirasın) yarısı onundur. Ölenin çocuğu varsa, geriye bıraktığı maldan, ana babasından her birinin altıda bir hissesi vardır. Eğer çocuğu yok da (yalnız) ana babası ona varis oluyorsa, anasına üçte bir düşer. Eğer kardeşleri varsa, anasının hissesi altıda birdir. (Bu paylaştırma, ölenin) yapacağı vasiyetten…” Bu meali okurken, “yapacağı vasiyetten” derken ne anlarsınız? Geleneksel vasiyet akla gelir. Ama bakın, ayetin metnine uygun bir mana vermişler burada… “Yapacağı vasiyetten ya da borçtan sonra…” Vasiyet ya da borç… Ne demek? Şu ya da şu… İkisi birden mi? Vedat ya şu bardaktan iç ya da bu bardaktan iç desem ikisinden de içebilir misin? Ya ondan iç ya da bundan iç diyorum. Sadece bir tanesinden içecek. O zaman “vasiyetten ya da borçtan sonra” dendiği zaman ikisi de birden devreye girer mi? Niye ya da demiş Allah burada? Her defasında söylüyoruz ya. Kuranı Kerim gerçekten hayatın dışına itilmiş.
Şimdi şahitlikle ilgili Bakara Suresinin 282. Ayetini açalım. Allahu Teala burada şöyle diyor. Baştan şunu söyleyelim. Mesela benim birine borcum var. Bazı borçlar belgeli olur değil mi? Adam o belgesini ibraz ettiği zaman mirasçıdan hakkını alır. Borçlu olan kişi bazen de belge olmaz da rehin bırakmış olur. Herkes de onun rehinini bilir. Borcunuzu ödeyip bu malı geri alın denir. Bugün rehin yerine ipotek deniyor. Mesela 100 bin lira borca karşılık adam evini ipotek almış. Ne denir? 100 bin lira borcunuzu ödeyin evinizi geri alın denir. Bu da borcun belgelenmesidir. Peki, her ikisinin de olmadığı durumlar olabiliyor mu? Birisine borç vermiş oluyorsun. Biz zaten dostuz kardeşim. Gerek yok, bir şey yazmana lüzum yok diyorsun. Bu defa borçlu birden bire hastalanıyor. Falancaya borcum var, çoluk çocuk da bilmiyor. Ben ölürsem ne olacak diyor. Bu durumda ne yapabilir? İşte vasiyet bu… Yani Kuranı Kerim’de anlatılan budur. Biraz sonra ayetten göreceğiz. Vasiyet kelimesini biraz sonra ayetten göreceğiz. Bunun böyle bir özetini yapmış olayım. Tabi bütün bunlar için şahit… Borcu yazarken şahit… Vasiyet sırasında şahit… Vasiyet derken geleneksel manayı söylemiyorum. Falancaya borcum var. Bizim çoluk çocuk bilmiyor. Lütfen bunlara şahit olun, onlara söyleyin diyor. Şimdi gelelim Bakara 282. Ayete… Bakara 282 borcun yazılmasıyla alakalıdır. Belgelendirilmesiyle alakalı ki 282. Ayet gerçekten muhtelik işlemleri çok önemlidir. Mesela mahkemede belgelerin düzenlenmesi bu ayetin bu ayetin şeyine göredir. Hakikaten –size sık sık söylüyorum ya- Osmanlı Mahkemelerinin sicilleri falan tam bu ayete göre düzenlenmiştir. O kadar kısa özlü fakat bütün muhtevası vardır. Kelimeleri de değişmez, okunması da kolaydır. Anlaşılması da kolaydır. İslam Tarihinin eski çağlarından beri öyledir. Belge düzenlemesi konusunda çok güzeldir gerçekten… Şimdi Allahu Teala şöyle diyor. “Yâ eyyuhellezîne âmenû izâ tedâyentum bideynin ilâ ecelim musemmen fektubûh” “Belli bir süreye kadar birbirinize borçlanırsanız onu yazın.” Yani belli bir vadeye kadar… Ben mesela iki tane ekmek aldım. Kaç lira? 3 lira diyelim. O iki ekmeği bana verdiği zaman ben ona 3 lira borçlanmış oluyorum. Çıkarıp veriyorum. Onu yazmaya gerek yok ki. “vel yektub beynekum kâtibum bil adl” “Aranızda bir katip adaletle yazsın.” Bu “katibun bil adl” kelimesi batıya noter olarak geçmiştir. Zaten noter yazan kişi demektir. Onu not eden kişiye derler. “ve lâ yeé’be kâtibun ey yektube” Yazabilecek kabiliyeti olan bir kişi ben yazmıyorum demesin diyor. Yani bugün ki gibi notere gitmek değil. Bu çok basit. Hemen gel kardeşim sen yazmayı biliyorsun. Sizde şahit olun. Orada belge düzenleniyor. “kemâ allemehullâhu fel yektub” “Allahu Tealanın öğrettiği gibi…” Yani şimdi Allahu Teala burada ne yapacağınızı anlatıyor. O şekilde yazın diyor. “vel yumlilillezî aleyhil haggu” “Kimin borcu varsa o yazdırsın.” Çünkü ben alacaklıysam ben yazdırırsam ben alacağı iddia etmiş olurum. Ama borçlu yazdırırsa o itiraf etmiş olur, ikrar etmiş olur. Yani borcu kabul ettiğini söylemiş olur. Dolayısıyla iddia eden kişinin ispatı gerekir ama itiraf eden kişi için böyle bir şey gerekmez. Onun için Allah borçlu yazdırsın diyor. “vel yettegıllâhe rabbehû ve lâ yebhas minhu şey’â” “Borçlu Allah’tan korksun da borcu herhangi bir şekilde noksanlaştırmasın.” 100 Lira borcu varsa 99 Lira yazdırmasın. Tam yazdırsın. “fein kânellezî aleyhil haggu sefîhen ev daîfen ev lâ yestetîu ey yumille huve” Borçlu çok böyle yazdırabilecek bir zihni kapasiteye sahip olmayabilir. Zayıf karakterli olabilir. Yazdıracak güçte değilse… “fel yumlil veliyyuhû bil adl” “Onun bu defa velisi devreye girsin.” Orada onun bir velisi olacak. Onun hukuki işlemlerini takip eden kişi… “O tam adalete uygun bir şekilde yazdırsın.” Çünkü onun yerine artık o devreye girmiş oluyor. Peki, tamam… Buraya şahitlikle ilgili dikkat edin. En önemli kısım budur. “vesteşhidû şehîdeyni mir ricâlikum” “Erkeklerinizden iki kişiyi şahit getirin.” Şimdi iki erkek şahit. “feil lem yekûnâ raculeyni feraculuv vemraetâni mimmen terdavne mineş şuhedâi” “Eğer iki erkek yoksa razı olduğunuz şahitlerden bir erkek iki kadın olsun.” “en tedılle ıhdâhumâ fetuzekkira ıhdâhumel uhrâ” “Birisi unutursa diğeri hatırlatır.” Bakın bir erkek iki kadın. İki erkeğin yerine bir erkek iki kadın. Şimdi bu genelde herkesin ortaklaşa kabul ettiği… Ayetin hükmü… Şimdi ayete dikkat edin. “ve lâ yeé’beş şuhedâu izâ mâ duû” “Şahitler şahitliğe çağrıldıkları zaman kaçınmasınlar.” Şimdi kadın psikolojisini tabi bu kadınlar gibi bilemeyiz ama biz dışardan bakınca biliyoruz. İki kişi arasında ihtilaf olduğu zaman kadınlar pek araya girmek istemezler. Ondan dolayı Allah iki erkek diyor. Bir erkek iki kadın diyor. Birbirlerine destek olarak şey yapıyorlar. Çünkü bu borç alacak ilişkisi sıkıntılı bir olaydır. Buna karşı yapılacak şahitlik falan… “ve lâ tes’emû en tektubûhu sağîran ev kebîran ilâ ecelih” Borç küçükmüş, büyükmüş diye bakmayın. Küçük de olsa, büyük de olsa süresini de belirterek yazın diyor. Ödemenin vaktini de belirterek yazın. Peki, burada Allah neler söyledi? 1- Borcun yazılması. 2- Yazdırılması. Onun için kurallar koydu. 3- Buna şahitlik dedi. Şimdi orada diyor ki… “zâlikum agsetu ındallâhi” “Bu şekilde yaptığınız zaman Allah katında bu olması gereken en güzel şekildir.” Nedir? Borçlu yazdırıyor. Alacaklı yazdıracak olsa ayrıca ispatı gerekir. Ama borçlu yazdığı zaman problem yok. Onun için bu daha iyidir diyor. Şahitlerle olduktan sonra alacaklı yazsın diyebilirsiniz. O sıkıntı doğurur. “ve agvemu lişşehâdeti” “Şahitlik için daha sağlam…” (Bakara 282) Ne? İki erkek ya da bir erkek iki kadın. Daha sağlam. Daha sağlam neye karşılıktır? Sağlama karşılık değil mi? Yani buradan şu anlaşılır. Sade iki kadın olabilir. O sağlamdır. Bir kadın bir erkek olur. Sağlamdır. İki erkek olur, daha sağlamdır. Bir erkek iki kadın olur. Daha sağlamdır. Az önce dediğim gibi borçlu alacaklı konusu biraz sıkıntılı bir konudur. Yani olayda bir de mahkemeye falan taşınırsa kadınlar için daha sıkıntı olur. Allahu Teala her yerde kadınları çok ciddi anlamda korumuştur.
Şimdi bugün dersimizin geldiği ayetlere geçiyoruz. Maide Suresinin 106. Ayetinden başlayacağız. Demin ne dedik? Vasiyet kelimesini kullandık. Bu ayeti kerimede belirtilen deyn. Yani belgelendiği zaman Allah adına deyn diyor. Yani borcun yazılması, belgelenmesi… Borç belgelenmişse vasiyete gerek yok, şahitler var, her şey var. Yazılmış zaten. Allahu Teala şöyle diyor. “Yâ eyyuhellezîne âmenû” “Müminler” “şehâdetu beynikum” “Aranızdaki şahitlik” “izâ hadara ehadekumul mevtu” “Birinize ölüm gelip çatmışsa” Yani artık hastalanmış, ölecek. Yani artık biliyor. Kendi öyle düşünüyor. Artık ölüm bana geldi, çattı diye düşünüyor. “hînel vasıyyeti” “vasiyet sırasında” Ne yapacak? Orada kâtip yok, bir şey yok. Yazdıracak kişi yok. Hasta adam gidip de yazıcıda bulamaz. “isnâni zevâ adlim minkum” “sizden güvenilir iki kişidir.” Sizden güvenilir iki kişi… Kadın mı erkek mi? Yani ne anlarsınız? “Sizden güvenilir iki kişi” buradan kadın erkek ayrımı yapabilir misiniz? Araplar içinde öyle. İkisi kadın da olabilir. İkisi erkek de olabilir. Biri kadın biri erkek de olabilir. Olay gene borcun tespitidir, dikkat ediyor musunuz? “Daha sağlam” kelimesini aklınızdan çıkarmayın. “ev âharâni min ğayrikum in entum darabtum fil ardı” “Eğer yolculuk sırasındaysanız Müslüman olması da gerekmez. Sizin dışınızda iki kişi olabilir.” Mesela Avrupa’ya gittiniz. Müslüman arasanız nereden bulacaksınız? Ya da yolcusun. Orada kimi bulursan o… Şimdi şahitleri söyledi. Adam ölmüş, miras paylaşılacak. Şahitler gelip bu adam vefatı sırasında bizi çağırdı, şu kişilere şu kadar borcumuz var dedi. Mirasçıların bundan haberi yok. Mirasçılar ne diyecekler? Babamızın borcu mu vardı diyerek şaşırmazlar mı? Olsaydı biz bilirdik derler. Bu bir oyunda olabilir. Üç kişi aralarında anlaşırlar. Biz ikimiz şahitlik yaptık diyelim seni alacaklı gösterelim, parayı aldıktan sonra paylaşırız diyebilirler. Burada Allahu Teala şöyle diyor. “tahbisûnehuma mim bağdis salâti” Bunların şahitliklerini şey yaparken namazdan sonra… Önce bir camiye çağırın. Adam Müslüman olmayabilir. Siz namazınızı kılarsınız. Ondan mutlaka psikolojik olarak etkilenir. Müslümansa zaten şeydir caminin içerisinde… Onları alıkoyarsınız. “feyugsimâni” “Yemin ederler.” Çünkü bunlar… Yani adam ölmüş. Aslında şahit yemin etmez ama burada hem şahit hem de davacı konumuna gelmiş oluyorlar. Çünkü iddia ediyorlar. Sizin babanızın şuna şu kadar borcu var diye… Yemin ederler. Ne zaman? “inirtebtum” “bunlardan şüpheye düşerseniz.” Galiba bunda bir oyun var derseniz yemin ederler. Şüphelenmiyorsanız yeminlerine gerek yok. Şöyle derler. “lâ neşterî bihî semenev ve lev kâne zâ gurbâ” “Alacaklı en yakınımız olsa bile biz bunun karşılığında hiçbir menfaat temin etmiyoruz” diye yemin ederler. Bizim bir menfaatimiz yoktur derler. “ve lâ nektumu şehâdetallâhi” “Allah için yaptığımız şahitlikte de herhangi bir şeyi gizlemiyoruz.” “innâ izel leminel âsimîn” “Böyle yaparsak günaha girmiş oluruz.” (Maide 106) Biz bunun farkındayız derler. Peki, buna rağmen gene yanlış yapmış olabilirler mi? Dünyanın en zor şeyi yalan söylemektir. Yalan söyleyen adam bir sürü şey düşünmesi lazım. Çok kolay açık verir. “Fein usira alâ ennehumestehaggâ ismen” “Şöyle bir durum ortaya çıksa… Bunlar bir oyun çeviriyorlar. İfadelerine baksana… Hak ediyorlar. Yani bir günaha girdiler belli. “feâharâni yegûmâni megâmehuma minellezinestehagga aleyhimul evleyâni” Aleyhinde hak talep edilenlerden oraya en yakın iki kişi… Aleyhinde hak talep edilen kişi… Diyelim ki babanızın 100 bin lira borcu varmış dendiği zaman maldan çıkacak. Bu adamların aleyhine olacak. Karşıda bir talep var. En yakınlardan iki kişi… Her zaman için ölüye en yakınlardan iki kişinin erkek olması mümkün mü? İkisi kadın da olabilir. Biri kadın biri erkek de olabilir. “feyugsimâni” “Onlarda yemin ederler.” “billâhi leşehâdetunâ ehaggu min şehâdetihimâ” “bizim şahitliğimiz onların şahitliğinden daha hakka yakındır.” Biz babamızın ne durumda olduğunu bilmiyor muyuz? “ve mağtedeynâ” “Biz kimsenin hakkına da girmiyoruz.” “innâ izel leminez zâlimîn” “Böyle yaparsak zalimlik yapmış oluruz.” (Maide 107) Şimdi şuna dikkat edin. Az önce o yazıyla belgelendirme de iki erkek veya bir erkek iki kadın dedikten sonra Allah ne dedi? Bu şahitlik açısından daha sağlamdır dedi. Burada ne diyor? “Zâlike ednâ ey yeé’tû bişşehâdeti alâ vechihâ” “Şahitliği hakkıyla yerine getirmenin yani olmazsa olmazı budur.” (Maide 108) Temeli budur. Öbürü daha iyi bu ne? İyi. Peki, daha iyiyi yapmadığınız zaman neyi yapmış olursunuz? İyiyi yapmış olursunuz. Daha iyinin zıddı kötü olur mu? Bakara 282’de daha sağlam dedi. Burada sağlama ne dedi? Kadın erkek ayrımı yapmaksızın iki şahit dedi. İster ikisi de kadın olsun, ister ikisi de erkek olsun. İster biri kadın biri erkek olsun fark etmez. “Senden kadınlar hakkında fetva istiyorlar. Fetvayı ben veririm” (Nisa 127) diyordu. Vermiş mi? Allah vermiş değil mi? Bir eksik kalmış mı? Herşey tamam. Bir eksik var. Onu biraz sonra şey yapacağım. “ev yehâfû en turadde eymânum bağde eymânihim” Ya da karşı taraf yani hak talep edenler biz yemin ederiz, bunlarda yeminleriyle bizi devre dışı bırakırlar. Bizi fena halde harcarlar diye korkarlar. Gerçek bir talepleri yoksa bu defa onlarda… Yani bizim yaptığımız bu şey fark edilir, etkisiz hale getirilir diye de bir korku çekmeleri lazım. Dikkat ediyorsanız aile korunmuş oluyor. İki tarafta korunuyor. “vettegullâhe vesmeû” “Allah’tan korkun ve dinleyin.” “vallâhu lâ yehdil gavmel fasigîn” “Allah fasıklar topluluğunu hidayete erdirmez.” (Maide 108)
Bir başka ne vardı? Had ve kısas davalarında kadınların şahitliği kabul edilmez diyorlardı. Bizim İslam Muhakeme Hukuku kitabında bulabilirsiniz. Osmanlı Dönemi uygulamasıdır. Nur Suresinin ilgili ayetlerini açalım. Bakalım ki zina davasında kadınların şahitliği kabul ediliyor muymuş, edilmiyor muymuş? Ve burada kadınların da Cenabı Hak tarafından nasıl korunduğuna da tanık olalım. Mesela Nur Suresi 5. Ayette Namuslu kadınlara yani kendilerini zinadan korumuş kadınlara ve zina ettiği bilinen değil. Korunmuş kadınlara kim zina suçu atarsa dört şahitle ispat etmesi gerekir diyor. Dört şahidin kadın erkek ayrımı yok burada… Ama gelenek bu dört erkek şahit olacak diyor. Ve şu var. Zina suçu atılan erkek için dört şahit şartı yoktur. Bu kadın içindir. Yani kadının ne kadar korunduğunu buradan da anlamış olun. Ve şu korumanın doruk noktası… “Vellezîne yermûne ezvâcehum” “Eşlerine zina suçu atan” Benim eşim zina etti. “ve lem yekul lehum şuhedâu illâ enfusuhum” “Kendisinden başka şahidi yok.” Manası nedir? Kendi gördüğünü söylüyor. Gözümle gördüm diyor. Gözümle gördüm demesine rağmen iddiasına Allah ne diyor? Kadına zina suçu atmak diyor. Korumayı görüyor musunuz? Kendinden başka şahidi yok. O zaman ne olacak? “feşehâdetu ehadihim erbeu şehâdâtim billâhi innehû lemines sâdigîn” Birincinin şahitliği… innehu dediği için bu erkektir. “Erkek dört kere şahitlik edecek.” (Nisa 6) Başka şahit yok ya dört kişi gibi olacak. Dört kere şahitlik edecek. Ben gözümle gördüm bu kadın zina etti. Dört kere söyleyecek. Ben doğru söylüyorum diyecek. Her defasında doğru söylediğini söyleyecek. “Vel hâmisetu” “Beşinci şahitliğini de şöyle yapacak.” “enne lağnetallâhi aleyhi in kâne minel kâzibîn” “Yalan söylüyorsam Allah’ın laneti benim üzerime olsun” (Nisa 7) diyecek. Böylece bu adam zina iftirası suçundan kurtulacak. Kendi karısına bile olsa özel bir yargı usulü… Niye? Çünkü karısına olduğu zaman durum farklıdır. Çocuğu falan olsa baba konumunda olacak. Başkasının karısı ayrı… Şimdi kadın kendisini nasıl koruyor? “Ve yedrau anhel azâbe en teşhede erbea şehâdâtim billâhi innehû leminel kâzibîn” (Nisa 8) Bu defa kadın dört kere şahitlik edecek. Vallahi kocam yalan söylüyor diyecek. Kocası dört kere şahitlik ederek vallahi doğru söylüyorum dedi. Birisine 4x deyin. Öbürüne mecburen -4x diyeceksiniz. Başka bir şey deme şansınız var mı? 4x ile -4x’i topladığınız zaman sonuçta kaç kalır? Sıfır kalır. Çünkü kadının bu dört kere şahitliği erkeğin dört kere şahitliğini sıfır yaptı. Peki, kadın erkek şahitliğinde fark var mıymış? Kadınların had cezası denen zina davası gibi davalarda şahitliği kabul ediliyor muymuş? Bu kimin sözü? Allah kadınların korumasını başkasına bırakmamıştır. Kendi korumuştur. Ama görüyor musunuz bu ayetlerin hepsi yok sayılıyor. Bu çok açık değil mi? Kapalı bir tarafı var mı? Adam beşinci olarak da şunu söylemişti. Eğer yalan söylüyorsam Allah’ın laneti üzerime olsun demişti. Bununda cevabını kadın söylüyor. “Eğer kocam doğru söylüyorsa Allah’ın gazabı benim üzerime olsun” diyor. O yalan söylüyorsam diyor, bu doğru söylüyorsa diyor. Bu da eksi artı değil mi? -1 +1 sonuç sıfır olur. Birbirini götürür. Kadın o töhmetten kurtuldu. Tam bir eşitlik var değil mi? Peki, bu ayetler bu kadar açıkken kadınların şurada şahitliği olmaz diye nasıl dersiniz? Olmayacak nedir? En zor konuları şey yaptı. Borçlu alacaklı ilişkilerde… Evet, şimdi en başta söylediğimi şey yaptı mı? O iki erkek ya da bir erkek iki kadın… Aslında orada kadını koruma… Çünkü mahkemeye gideceksin. İki taraf arasında çekişme olacak. O çekişme sırasında kadınların hassasiyetleri bunu pek kaldırmaz. Cenabı Hak da yarattığını herkesten daha iyi tanır. Ama orada olmaz demiyor. Orada da olur. Şimdi vasiyetin ne olduğunu anladık mı?
Bir de Bakara Suresi 283. Ayete de bakalım. O da eksik kalmasın. Az önce ne dedik? Borç ya belgeyle ispatlanır… Zaten Allah kuranı Kerim’in en uzun ayetiyle bunu ortaya koymuştur. Ya adam yazdırmamıştır vasiyette bulunur. O vasiyet neymiş? Borcun şahitlerin huzurunda ikrarı değil mi? Yoksa ben ölürsem malım falana kalsın değil. Ayet çok açık bir şekilde söyledi mi? Ya yazıyla olur, ya ikrarla olur. Onun için vasiyet ya da borç diyor. Borç dediği yazılı olan, vasiyet dediği de şahitlere söylediği… Bakara Suresi 283. Ayette de rehin bırakma meselesi yani ipotek verme olayıyla ilgili şey yapıyor. “Ve in kuntum alâ seferiv” Yolcusunuz. “ve lem tecidû kâtiben” Yazacak bir adam bulamadınız. Olur ya, herkes bu tür şeyleri yazamıyor ki… “ferihânum magbûdah” O zaman birbirinize teslim alacağınız rehinler verin. Al şunu rehin olarak verdim. Sen al. Bu borcumun belgesi olsun. Borcumu ödediğim zaman geri alırım. “fein emine bağdukum bağdan” Ne gerek var? Biz birbirimizi tanıyoruz, güveniyoruz. Alamam senden falan diyorsan “felyueddillezié’tumine emânetehû” Bu defa onun üzerinde emanet olarak duran borç var. Karşı tarafa o borcunu tam olarak ödesin. “vel yettegıllâhe rabbeh” “Rabbi olan Allah’tan korksun.” (Bakara 283) Bu birbirlerine güvenme durumunda adam ölümle karşı karşıya gelince hemen gelin diyor. Evet, biz birbirimize güveniyoruz ama bu adama borcum olduğunu çoluk çocuğum bilmiyor ki… İşte o da vasiyet oluyor. Rehinde vasiyete gerek yok. Zaten bellidir. O borcun yazılmasında gerek yok, belli. Tek vasiyet ayetinde işaretiyle şahitlerin huzurunda borç ikrarı oluyor. O zaman mirasta önce adamın defin masrafları karşılanır. İkincisi borcu ödenir. O kadar. Bu borç ya belgelenmiştir ya da belgelenmemiştir. Belgelenmemişse şahitler, belgelenmişse belge… Onun dışında gelip alacaklıdan istediği zaman belgeleyemediği, şahitlerle de ortaya koyamadı. Mirasçıların vermesi gerekiyor mu? Kusura bakmayın. Ben ne bileyim babamın sana borçlu olduğunu? Sen iddia ediyorsun. İspatlayabiliyor musun? Yok. O zaman kusura bakma. Enteresandır. Bugün İran’dan gelen arkadaşlara şu Şiilere de bakın. Acaba onlar şahitlik konusunda farklı bir şey söylemişler mi? Kısas, vasiyet, vekalet gibi böyle medeni hukuk konularında bir erkek iki kadın şahit onlarda da aranıyormuş. Eşitlik yok. Bak az önce borçlanmayı açıkça Allah söyledi. Onlarda o ayeti görmüyor. Ondan sonra ceza davalarında kadınların şahitliği geçersizdir diyor. İşte şimdi size sık sık söylüyoruz ya… Bu mezhepler yanlışta ne yapıyorlardı? Batılda ne yapıyorlardı? İttifak ediyorlardı. İhtilafı nerede yapıyorlardı? Doğru konularda… Burada pek onu da yapmamışlar yani… Hamd olsun ki elimizde Kuranı Kerim var da bütün bunları ortaya koyuyoruz. Yani üzücü olan şu… Bak az önce Fatih okudu orada… Hiçbir ayete, hiçbir hadise dayanmadan bir vasiyet hükmü ortaya konuyor. Ama o kadar açık ayetlere rağmen… Mesela bu konuda onları destekleyecek hadiste yok. Bir hadisten bahsedilir. Vakit doldu ama… Buhari de Kadınların Şahitliği bölümünde geçen bir hadis vardı.
Fatih ORUM: Buldum.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Oku onu.
Fatih ORUM: Allah’ın elçisi Muhammed’in (a.s) bir bayram günü namaz yerinden çıkıp kadınlar tarafına geçerek şöyle seslendiği rivayet edilir. Kadınlar topluluğu sadaka verin. Çünkü bana cehennem halkının çoğunluğunu sizin oluşturduğunuz gösterildi.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Bu ayete uyuyor mu, uymuyor mu? Sizi imtihan ediyorum. Hangi ayete ters düşer?
Seyirci: Peygamber olduğum halde bana ne yapacaklar bilmiyorum diyor.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Bravo. Yakaladın işte o ayet. Ahkaf Suresinin 9. Ayetinde ne diyor? Allahu Teala Resulullah’a ne emrediyor? “De ki ben, bana ne yapılacağını, size ne yapılacağını bilmem.” Böyle bir emir alan Resulullah diyebilir mi ki cehenneme gidenlerin çoğunluğunun kadın olduğu bana gösterildi diyebilir mi? Hiç mümkün mü? Bakın ayet ve hadis… Bu bir uydurma ve Buhari hadisidir.
Fatih ORUM: Bunun üzerine kadınlar neden ey Allah’ın elçisi dediler. Dedi ki siz çok lanet okursunuz ve hayatı paylaştığınız kişilere nankörlük edersiniz. Aklı ve dini eksik dişi varlıklar içinde kendine hâkim bir erkeğin gönlünü sizin kadar çelen birini de görmedim.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Evet, şimdi soruyorum. Kadınlardan başka erkeğin gönlünü çelen dişi varlık hangisi? Böyle bir şey var mı yeryüzünde? Allah’ın resulü böyle bir saçma ifade kullanır mı? Görmedim diyor. Sanki erkekleri gelip de ayartan başka dişi varlıklar varmış. Sanki kadınlar erkekleri ayartıyor. Erkekler kadınların peşine düşerler. Kadınlar erkeklerin peşine kolay kolay düşmezler.
Fatih ORUM: Dinimizin ve aklımızın noksan olması nedendir ey Allah’ın elçisi diye sordular.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Dini noksan olanlar diyor. Güya Resulullah demiş.
Fatih ORUM: Dedi ki kadının şahitliği erkeğin şahitliğinin yarısı kadar değil mi?
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Yarısı kadar mı? Okuduk ayetlerde… Öyle mi? Resulullah ayetlere aykırı bir şey söyleyebilir mi? Bundan başka da delilleri yok.
Fatih ORUM: Evet dediler. İşte bu aklının noksanlığıdır. Adetliyken namaz kılmaz ve oruç tutmaz değil mi? Evet dediler. İşte bu da dinlerinin noksanlığıdır dedi.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Peki, siz diyorsunuz ki adetliyken namaz kılması haramdır. Kadın o emre uyduğu için dini nasıl noksanlaşıyor? Emre uymak dini noksanlaştırır mı? Sonra Allahu Teala demiyor mu “Lâ yukellifullâhu nefsen illâ vus’ahâ” “Hiç kimseyi Allah gücünün üstünde bir şeyle sorumlu tutmaz.” (Bakara 286) Madem din ona o şeyi emretmiş. Bunlara bir sorumluluk olur mu?
Fatih ORUM: Kadınlardan çok çekmiş birisi uydurmuş herhalde Hocam.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Bir zaman Müftülüğe başvurmuşlardı. Zeytinburnu’nda bir kabristan ama… Orada bir şeyhin mezarı var. Merkez Efendi’nin orada… Adam karısı öldükten sonra karısının mezar taşına şunu yazdırmış. “Ne etti kendi rahat, ne verdi halka huzur, çekildi gitti dünyadan, dayansın ehli kubur.” Bazı kadınlar bu taşı kaldırın diye bize müracaat etmişlerdi. Birisi de karı dırdırından gitti diye yazmış. Yani bu sebeple uydurmuş olabilirler. Bir de kadın yazsa kim bilir neler yazacaklar. Tabi ki Allahu Teala muhalif yapı diyor değil mi? Adem’e (a.s) biriniz diğerine düşman olacak diyor. Hanginiz Allah’ın ayetine uyarsa o mutlu olur. Diğeri sıkıntı içinde olur. Bu gayet normaldir yani…