Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Euzubillahimineşşeytanirracim.Bismillahirrahmanirrahim.
Elhamdu lillahi rabbil alemin, vel akıbetu lil muttekın, essalatu vesselamu ala resulüne Muahmmedin ve ala alihi ve sahbihi ecmain.
Ramazan dolayısıyla ara verdiğimiz derslere şimdi tekrar başlıyoruz. Biliyorsunuz Ramazan’dan önce Maide Suresinin 82. Ayetine kadar gelmiştik. Burada Yahudi ve Hıristiyan grupların Müslümanlara karşı davranışlarıyla ilgili hükümler yer alıyor.
Allahu Teala şöyle diyor. “Letecidenne eşedden nâsi adâvetel lillezîne âmenul yehûde” “Bu müminlere en şiddetli düşman olarak Yahudileri bulacaksın.” Kesinlikle Yahudiler. Başka. “vellezîne eşrakû” “bir de şirke düşmüş olanlar.” Allah ile araya bir takım aracılar koyanlar. “ve letecidenne agrabehum meveddetel lillezîne âmenullezîne gâlû innâ nasârâ” “Müminlere sevgi bakımından en yakın olan biz Nasraniyiz diyenlerdir.” Yani İsa’nın (a.s) dinine tabi olan eski Hıristiyanlardır. Onlara Ortodoks deniyor. Yanlış bilmiyorsam. Bu konuda fazla bir bilgim yok. Doğu kiliseleri falan deniyor. Neden? “zâlike bienne minhum gıssîsîne” “Çünkü onların içinde kıssisler vardır.” Biz ona Türkçe’de keşiş diyoruz. Yani manastırlar var. İnsanlardan uzak… Oraya kapanıp ömürlerini ibadetle geçiriyorlar. Bir dünyalık peşinde değiller. “ve ruhbânev” “ve ruhban” Ruhban dediğimiz zaman bu kelime çağımızda farklı anlamlarda kullanılıyor. Yani Allah’tan korkan insanlar vardır. Kelime manası odur. Yani kendilerini kiliseye kapatmamışlar ama dışarıda dolaşıyorlar ama kendilerinde bir Allah korkusu var. “ve ennehum lâ yestekbirûn” “Bir de kendilerini büyük görmek istemiyorlar.” (Maide 82) Yani büyüklenmeye niyetleri yok. Peki, bu insanlar ne yaparlar?
“Ve izâ semiû mâ unzile iler rasûli” “Bu resule indirilmiş olanı dinledikleri zaman” Kuran ayetlerini okuyorsunuz onlara… “terâ ağyunehum tefîdu mined dem’ı” “Bakarsınız ki gözlerinden yaş akıyor.” “mimmâ arafû minel hagg” “Gerçeği kavradıkları için” Bizim beklediğimiz din bu diyorlar. “yegûlûne rabbenâ âmennâ” “Rabbimiz inandık derler.” “fektubnâ meaş şâhidîn” “Bizi de şahidlerle beraber yaz.” (Maide 83) Şahitler kim? Biz Müslümanlığımızı ifade için ne diyoruz?
Hisham ALABED: Eşhedu en la ilahe illallah.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Eşhedu diyoruz. Yani “ben şahidim” diyoruz. Neye şahitsin? Allah’tan başka ilah olmadığına… Tamam, buna zaten herkes şahit de… “Ve eşhedu enne Muhammeden abduhu ve resuluh” Bir de “Muhammed’in Allah’ın kulu ve elçisi olduğuna şahidim.” Peki, Muhammed’in Allah’ın elçisi olduğunun belgesi nedir?
Hisham ALABED: Kitap.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Peki, bu Hıristiyanlar neyi görüyorlar? “Ve izâ semiû mâ unzile iler rasûli” “Bu resule indirilmiş olanı dinledikleri zaman” (Maide 83) dendiği zaman neyi görürler? Onlarda Kuranı görürler. Biz bu kitaba inanıyoruz değil mi? “Eşhedu enne Muhammeden abduhu” “Ben şahidim ki Muhammed Allah’ın kulu” Tamam, onda problem yok. Herkes Allah’ın kulu zaten… Başka “ve resuluh” “ve elçisidir.” Elçilik belgesi nedir? Kuran’dır. Bu Kuran olmasa Muhammed ne kadar değerli bir insan olursa olsun… Resul olur mu? Peki, o Hıristiyanlar neyi görerek bizi de şahitlerden yaz diyor? Kuranı görüyorlar. Bakıyorlar ki kendi kitaplarında zaten buna inanmayı emrediyor. Zaten nebi beklentisi içerisindeler… Tamam, beni de şahitlerden yaz diyorlar. Yani bizde müminlerden olalım diyorlar. Bizde eşhedu diyenlerden olalım demiş oluyorlar.
Arkasından da şunu söylüyorlar. “Ve mâ lenâ lâ nué’minu billâhi ve mâ câenâ minel haggı” “Biz niye Allah’a inanıp güvenmeyeceğiz ki, bize gelen bu gerçeğe” Gerçek işte… “ve natmeu ey yudhılenâ rabbunâ meal gavmis sâlihîn” “Biz rabbimizin bizi iyiler topluluğunun içerisine sokmasını istiyoruz. Onlarla beraber olmayı istiyoruz.” (Maide 84) İyilerden olmak istiyorsak işte gelmiş Allah’ın kitabı niye inanmayacağım?
Ondan sonra Allah ne yapıyor? “Feesâbehumullâhu bimâ gâlû” “Bu sözlerine karşılık Allah bir karşılık veriyor.” Bir sevap veriyor. Ne? “cennâtin tecrî min tahtihel enhâru” “İçinden ırmaklar akan bahçeleri.” “hâlidîne fîhâ” “sürekli kalmak üzere” Bak, siz hiç kibirlenmediniz, karşı koymadınız, kabul ettiniz. “ve zâlike cezâul muhsinîn” “Bu Muhsinlerin karşılığıdır.” (Maide 85) Bir Cibril hadisi vardı. Muhsini nasıl tanımlıyordu? Hatırlıyor musunuz?
Hisham ALABED: 9:00 9:08 sn. arası anlaşılmıyor.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Cibril hadisi var. Cibril ihsan nedir diye sorduğu zaman Resulullah “Allah’a onu görüyormuş gibi kulluk etmendir” diyor. Sen onu görmesen de o seni görüyor. Beni gördüğüne göre o zaman benim içim dışım bir olur değil mi? Bakıyor ki bu Allah’ın kitabı… Kesin olarak inanıyor. Kesin olarak inandıktan sonra hesabına gelmese ama bizde varız derse ne olur? Kâfir olur değil mi? Çünkü önce inanacak ki üstünü örtsün kâfir olsun. Tamam, bu hakikaten Allah’ın kitabı diyorlar. Bunlara Nasara denilen… Nasranîler Doğu kilisesi oluyor değil mi? İstersen sen anlat onu…
Aydın MÜLAYİM: Kuranı Kerim’de Hıristiyan din adamlarını ifade etmek için önemli iki din adamı sınıfı kullanılır. Bunlardan birisi rahip diğeri de kıssislerdir. Tabi rahip denilince her dinin kendi rahibi olabilir. Rahip Arapça’da korkan, Allah’tan korkan, uzlet halinde ibadet eden kişi demektir. Araplarda bu kelimeyi kullanıyorlar. Yani nefis tezkiyesi için Manastır’da münzevi hayat yaşayan Hıristiyan zahidleri tanımlamak için bu kelime kullanılıyor. Kuranı Kerim’de Bakara Suresinin 40. Ayetinde “ve iyyâye ferhebûn” “Sadece benden korkun” (Bakara 40) deniyor. Her insan Allah’tan korkacak tabi…
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Her insan rahib olacak kelime manasıyla… Rahib korkan demek. Yani Allah’tan korkan demektir. Zaten dikkat edin bizim Türkçe’de de din adamı dediğimiz zaman halk din adamlarının Allah’tan korktuğuna inanır değil mi? Giyimiyle, kuşamıyla bakar. Onlarda öyle bir hava verirler. Ama gerçeğini Allah bilir. O ayrı bir şeydir.
Aydın MÜLAYİM: Hıristiyanlar özel olarak din adamı sınıfı oluşturuyor ve oluşturduklarının bir rütbesine rahib deniyor. Yani ruhbandır. Çoğul olarak ruhban olarak kullanılır. Bir de kıssislerdir. Kıssisler bilgililer… Yani Hıristiyanların bir üst rütbesidir. Rahipler en alt tabakasıdır. Kıssisler bir üst tabakadır. Bunların üstü Piskopostur. Piskoposun üstü Papa’dır. Papa Piskoposu, Piskopos da kıssisleri tayin eder. Belirler. Tam olarak Yahudilikteki Ahbarlarla aynı anlama geliyor. Ahbarlarda mürekkep ile yazı yazan din adamı sınıfı, bilgin sınıfı olduğu gibi Hıristiyanlarda da bilginler, müçtehid sınıfı kıssisler olarak da geçer diye söylenmektedir. Kıssisler ve ruhbanlar neden bize en yakın olur diye söyleniyor? Allahu Teala “ve ennehum lâ yestekbirûn” “kibirli değillerdir” (Maide 82) diyor. Bu keşişlerin yani kıssislerin uymaları gereken önemli bir kural varmış. Din adamı sınıfı olmak için… Yani belli bir rütbeye gelmek için… Mesela bir insanın kıssis olması için şu özelliği olması gerekir. Teslimiyet, alçak gönüllülük ve nefsi ihtirasları kırmayı başarmak. Bunlar çok önemli…
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Ayete uygun düşüyor. Allah’a teslim oluyorlar, alçak gönüllü oluyorlar ve nefis ihtiraslarından…
Aydın MÜLAYİM: Nefsi ihtiraslarını kırıyorlar. Bunların birçoğu da kilise hayatı geçiriyor. Fazla konuşmazlar. Hatta evlenmezler bile… Yani Katolikler evlenmezler. Zaten ayette belirtilen de şu andaki ruhbanlığa hitap edilmeyebilir. Çünkü şu andaki ruhbanlık, rahipler yeryüzünde Allah’ın temsilcisi olarak görülüyor. O yüzden böyle Allah’ı kendisi temsil eden biri olarak gören bir insanı Allah övmez.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Burada anlatılanlar o değil tabi…
Aydın MÜLAYİM: Taberi ve diğer müfessirler “Bu ayette söylenenler İsa’nın davetine icabet etmiş, ona tabi olup şeriatı üzere olanlardır” diyorlar. O zamanda demek ki İsa’yı ilah olarak görmeyen, kendini Allah yerine koyup da yeryüzünde rabbi temsil eden birisi olarak görmeyen, şirk koşmayan Hıristiyanlar, Nasaralar varmış. Bunları da kıssisler, rahipler olarak belirtiyor. Allahu Teala zaten Maide Suresi 83. Ayette de söylüyor. Gözyaşıyla ağlayarak secde de kalanlar vardır diyor. Hocam onların namaz kılanları da vardır. Beş vakitte namaz kılıyorlardır. Bu gibi özellikleri var. Herhalde bunlar olduğu için Allahu Teala bunları bize en yakın sınıf olarak görüyor. Çünkü Yahudilikte böyle bir özellik yok. Ahbarlar çok kibirlidirler. Rabbaniler daha da kibirlidirler. Zaten İsa’ya en çok karşı gelenler Rabbani sınıfıdır. “Ey kendilerini sokaklarda dolaşıp Rabbani, rabbi rabbi diyerek çağırmasından hoşnut olanlar siz Allah’ın dinini değil, geleneğinizi yaşıyorsunuz. Geleneğinizi insanlara Allah’ın dini gibi takdim ediyorsunuz” diyordu. Diye böyle bir sitemleri vardır.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Mardin’de Nusayriler var. Profesör Mehmet Çelik Hoca doktorasını yaparken orada epeyce kalmıştı. Bugün ona telefon açtım. Oradaki hatıralarından bahsetti. Bazı Hıristiyan gruplarında 5 çocuğu olan 1 çocuğunu kiliseye bağışlıyormuş. Orada kalacak. Yani kilisede yetişecek. Böyle birisi vardı diyor. Öbürünü oraya vermiş. Akşama kadar ibadetle meşgul… Sadece namaz kılmak için dışarı çıkıyor. Süryaniler bugün 5 vakit namaz kılıyorlar. Yahudilerin bir gurubu da bugün 5 vakit namaz kılar. Oruçta bir takım problemler var. O ayrı bir konudur. Ömrünü orada geçiriyor. Haramlara, yanlış şeylere asla tenezzül etmiyor. Şimdiye kadar bir kaç kere kilisenin dışına çıkmış. O da hasta olduğu zamanlar… Onun dışında çıkmamış. Böyle kişiler var. Böyle kişilere birçok yerde rastlayabiliyoruz. Amerika’nın Kaliforniya Üniversitesinden bir hanımefendi gelmişti. Bizim İstanbul Müftülüğünde Osmanlı Tarihi üzerine araştırmalar yapmak için 1 yıldan fazla kaldı. Şeriyye sicilleri arşivinde… Şöyle bir şey söylemişti. O zaman ben bunları fazla tanımıyordum. Bu dediğim 1980’li yıllarda olan bir olaydır. Bizim Kaliforniya’da büyük bir kilise var dedi. Şimdi kilise kapandı kimse gitmiyor. Keşke Müslümanlar alsa da cami yapsalar dedi. Kaliforniya’nın önde gelen aileleri orada vaftiz olmuş, bende orada vaftiz olmuşum dedi. Peki, niye gitmiyorsunuz dedim. Bizim Papazlar sizin imamlar gibi değil, az parayla çalışmazlar, çok para isterler dedi. Millette gitmediği için kilisenin bir geliri yok ve kapandı. Sen niye gitmiyorsun dedim. Bir sertleşti. Ben gider miyim dedi. Yok efendim Allah üçün üçüncüsüymüş, yok İsa tanrıymış, yok kutsal ruh tanrıymış falan diyorlar dedi. Bende şaşırdım. Sen ne diyorsun dedim. Allah birdir dedi. İsa Allah’ın elçisidir. Kutsal Ruh dediğimizde İsa’ya vahiy getiren Cebrail’dir (a.s) dedi. Allah, Allah… Senin gibi inanan başka var mı dedim. Tabi var dedi. Özel kiliselerimiz var dedi. Kuranı Kerim’i çok ciddi bir şekilde okuyordu. Hatta şunu da söyledi. Bizim otomobilimizde sürekli Kuran olur, Üniversiteye gidip gelirken eşimizle Kuran dinleriz dedi. Eşimle beraber Kuran dinleriz dedi. Onun epeyce hatıralarımız var da fazla detaya girmeden…
Yine birçoğunuz biliyorsunuz. İki sene mi oldu? O Amerika Boston’da kiliseyle görüşmüştük. İki seneden fazla oldu değil mi?
Hisham ALABED: İki seneyi geçti.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Gerçi o görüşme internette var. Onlar Pazar ayininde buraya bağlandılar. Amerika’da önemli şehirlerden olan Boston’dan bağlanmışlardı. Harvard Üniversitesinin bulunduğu şehirdir. Orada Old Ship Church diye bir kilise… Eski kiliseymiş. Sonradan bozulanlardan değil. Orası buraya internetten bağlandı. Onlarla 3 saat kadar konuştuk. Gerçekten çok güzel şeyler oldu. Dediğim gibi onu internetten dinleyebilirsiniz. Papaz sonunda şunu söyledi. Biz İsa’nın Allah’ın oğlu olduğuna inanmayız dedi. Peki, kimdir o? Allah’ın elçisidir dedi. Allah birdir. Onun ortağı yoktur dedi. Böyle bir şeyi biz asla kabul etmeyiz dedi. Kutsal Ruha da biz ilahlık falan vermeyiz dedi. Yani Cebrail (a.s) olarak biliriz dedi.
Bugün Mehmet Çelik’in bir takım tespitleri vardı. Onları da sizinle paylaşayım. Profesör Mehmet Çelik… O şu anda bir üniversitenin rektörü ama aklımda değil şu an… Söylemişti ama unutmuşum. Düşünün dedi. Bir Suriye var. Resulullah’ın mektup gönderdiği Heraklius vardı. Ona mektup gönderdi. Orada Hıristiyanlar hâkimdi. Hatta şeye kadar Müslümanlarla savaşmak için harekete geçmişlerdi. Resulullah Tebük Savaşını onlar için yapmıştı. Nasıl olur da kısa sürede Suriye, bugün ki İsrail’in bulunduğu bölgeler, Kuzey Afrika Müslüman olur? Çünkü oranın eski halkı, kiliseler zaten böyle bir dini bekliyorlardı. O din geldi niye inanmayalım ki… Hakikaten bakın çok kısa sürede Kuzey Afrika, Anadolu’nun içleri, taa Orta Asya’ya kadar İslam yayıldı. Çünkü doğru bir din anlatılıyordu. Ama maalesef daha sonra biz dine uymayı bıraktık. Biz dini kendimize uydurduk. Biz insanları kendimize göre sınıflara ayırdık. Onlar savaş başlatırsa ancak savaşacakken biz savaş başlatarak… Ganimet için savaş yapmaya başladık. Biz yine doğru bir şekilde bu dini anlatmak zorundayız. Bugün Katolik Kilisesine bir Hıristiyan gözüyle bakmamak lazım. Onlarda şirkin yeni bir yapılanmasıdır. Çünkü onlarda Papa Allah’ın temsilcisidir. Kilise tanrıdır. İsa kilisede bulunur. Papaz niye derler? Çünkü onlarda birer tanrıdır. Hep böyle bir ilahlar silsilesi var. Onu bir kenara atmak lazım. Ama diğerleri üzerinde şey yapılabilir. Kaldı ki onlar içerisinde de bu yanlışlarını gayet iyi anlayan ama dışarıya vurmaktan çekinen bir çok kimse var. Burada ayeti kerimeyi tekrar okuyalım.
Aydın MÜLAYİM: Mecusilerde… Ebu Hanife bunları ehli kitap olarak görüyor. Sasanilerle savaşta da 30 bin bazen 100 bine çıkarıyorlar. Koskoca filleriyle 10 gün Müslüman orduya karşı savaşıyorlar. İran tarihçilerinin çoğu gizliyorlar da… Biz İran’ı savaş kılıç gücüyle değil, zaten halk 24:28 sn. anlaşılmıyor. zulmünden, vergisinden bıkmıştı diyor. Bir de Sad bin Vakkas ile aralarında 1 ay elçiler gidip geldi. Kalplerine sindi, artık kalpleri fethedilmişti. Fıtratına hitap ettiği için… Adaleti de simgelediği için artık İslam’ı kabullenmeye başlamışlar. Savaşa gönülsüz olarak başladılar. Bu savaşta da yenildiler.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: İran tarafında Zerdüştler var. Biraz da Yahudiler var. Şimdi Zerdüştlere Aydın Hoca bizim gibi bize öğretilen dinle hareketle Resulullah buna ehli kitaptan dedi diyor. Doğru. 25:11 25:15 sn. arası anlaşılmıyor. Onlara ehli kitap gibi muamele yapın demiş. Resulullah bir şey söylüyorsa o kesinlikle Kuran’da olmak zorundadır. Kuran’da olmayan hiçbir şeyi Resulullah söylemez. Onun için Hac Suresinin 17. Ayetinde Allahu Teala şöyle diyor. “İnnellezîne âmenû vellezîne hâdû ves sâbiîne ven nasârâ vel mecûse vellezîne eşrakû” Hisham sen Arap’sın. Sen dil açısından değerlendir. Burada üç tane “ellezine” var. “İnnellezîne âmenû” (Hac 17) ile kim kastedilir?
Hisham ALABED: Müslümanlar.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: İkinci “ellezi” den sonraki hepsinin aynı ölçüde olması gerekmiyor mu?
Hisham ALABED: Olması gerekiyor.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: İkinci “ellezi” den sonra zikredilenler kimler? Yahudiler, Sabiiler, Nasraniler ve Mecusiler… Dört… Yahudi, Hıristiyan, Mecusi, Sabii… Bunlar aynı kategoride oldu mu?
Hisham ALABED: Aynı kategoride oldu.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Ondan sonra bir de müşrikler dedi. O zaman bu dördü ne olması gerekiyor? Ehli kitap olmaz mı bunlar? Kendilerine kitap verilen gruptan olmaz mı?
Hisham ALABED: Evet olur.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Arap dili açısından bu böyledir. Dil kuralı açısından değerlendirdik. Müminler var, Müşrikler var. Ve ehli kitap var. Sabiiler ehli kitaptır. Onların Ginza diye kitapları vardır. Bizim fakülte de Profesör Şinasi Gündüz diye Dinler Tarihçisi olan bir arkadaş var. Ben söylemedim de bir başkası söylemiş. Niye Ginza’yı tercüme etmedin demişler. Kuranı Kerim ile karıştırırlar diye tercüme etmedim demiş. Çok doğal bir şey… Onlardan bir din adamıyla beraber olmuştuk. Elbiseleri tertemizdi. Namaz kılıyor musunuz dedim. Tabi dedi. Oruç tutuyor musunuz dedim. Oruç da tutarız dedi. Yahya’ya (a.s) inanıyoruz. Bu Yahya’ya (a.s) indirilmiş kitaptır. Tamam, Yahya’ya (a.s) kitap indirildiğini Allahu Teala Kuranı Kerim’de söylüyor da Müslümanlar bunu biliyor mu? Yok. Bu konuda Doktora yapan Şinasi Bey’e de sordum. Kuranı Kerim’de Yahya’ya (a.s) kitap indirildiği var biliyor musun dedim. Yok dedi. Bilgilerimizin Kuran dışı oluştuğunu görün. Ben az önce Aydın Hoca için söyledim. Bizde aynı yetiştik. Çünkü bizim bilgilerimiz Kuran kaynaklı değil ki… Sanki Kuran’da olmayan şeyi Resulullah uydurmuş gibi… Haşa öyle şey olur mu?
Aydın MÜLAYİM: 28:40 28:45 sn. arası anlaşılmıyor.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Tabi Mecusidir. Mecusilerde Gatalara inanırlar. Hikmet yerine geçen Avesta’sı vardır. İran niye kısa sürede Müslüman oldu? Çünkü orada alt yapı vardı. Daha sonra yanlış şeyler oldu o ayrı bir konu… Şu anda bize düşen bir şey var. Şu anda dünya İslam’a öylesine hazır ki… Ama bu geleneksel Müslümanlığı hiç kimse kabul edemez. BU mümkün değil. Bunların tamamını elimizin tersiyle itip Kuranı Kerim’de ki Müslümanlığı bütün dünyaya anlatmamız lazım.
İşte burada olduğu gibi… Maide Suresi 83. Ayette “Ve izâ semiû mâ unzile iler rasûli” “Bu resule indirilmiş olanı dinledikleri zaman” Öyleyse biz bu Yahudilere, bu Hıristiyanlara, Sabiilere, bu Zerdüştlere ne ile gitmemiz gerekiyor?
Hisham ALABED: Kuran ile…
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Başka şeyle gitsek inanmaları gerekir mi?
Hisham ALABED: Hayır.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Peki, Kuran ile giden Müslüman var mı? Yani insanlara gidip Kuran’a gelin diyen var mı? Evanjelistler vardır. Bunların Almanya’da ki merkezleri Goethe Üniversitesindedir. Buraya birkaç kere gelmişlerdi. Bende Almanya’ya gittiğimde bir kere üniversitelerini ziyaret edeyim. Gittim. Çok iyi karşıladılar. Gerçekten gelip üniversitenin dışında karşıladılar. Götürdüler gittik. Sonra çok güzel ikramlarda bulundular. O açıdan da haklarını asla yememek lazım. Dekanları ile biz zaten tanışıyorduk. Dekan bir ara ayrıldı. Diğerleriyle konuşuyorduk. Hadi gelin Kuran, Tevrat, İncil üçünü birlikte okuyalım dedim. Oradakiler o kadar sevindiler ki… Çok mutlu oldular. Bunu yapalım dediler. Ama arkasından Dekanları gelince her şeyi bozdu. Biz insanlara Allah’ın kitabıyla gidelim. Eğer o kişiler kendilerini öne almak istemiyorlarsa… Mesela Dekan gelince bozuldu. Niye bozuldu? Çünkü o kendisini öne almak istiyor. Öbürleri doğruları öne almak istiyorlar. Asıl sebep bu… Mesela Yahudilerde bir nebi beklentisi içerisindeydiler. Bakara Suresinin 89. Ayetini açın. “Ve lemmâ câehum kitâbum min ındillâhi musaddigul limâ meahum” Yahudilerden bahsediyor. “Kendileriyle beraber olanı tasdik eden bir kitap Allah tarafından geldiği zaman” Yahudilerin kendilerinin yanında olan kitap hangisiydi? Tevrat… Onların yanında olanı tasdik eden bir kitap geldi. O kitap hangisi? Kuran. “ve kânû min gablu yesteftihûne alellezîne keferû” “Daha önce bunlar Medine’de ki kafirlere” Yani Araplara karşı ne diyorlardı. “yesteftihûne” Fetih. “önümüz açılacak diyorlardı.” Göreceksiniz bir nebi gelecek. Her tarafa hakim olacağız diyorlardı. Peki, Muhammed’i (a.s) bekliyorlardı. Arkadaşlarımız burada Fıtrat Tv’de tasdik konusunda çalışmalar yaptılar. Onu okuduğunuz zaman görürsünüz. Tevrat’ta Muhammed’in (a.s) Mekke’ye geleceği, oradan Medine’ye intikal edeceği, oradaki Sel dağının ki (Resulullah’ın yerleştiği mahalle) yerleşeceği ifadeleri bugünde var. Bunlar neden Medine’ye gittiler? Gelecek nebiyi beklemek için… Peki, geldi. Gelince ne oldu? “felemmâ câehum mâ arafû” “o tanıdıkları geldi.” Tanıdıkları kim? Muhammed (a.s). Tamam, beklediğimiz nebi geldi. “keferû bih” “tanımazlıktan geldiler.” Görmediler. Onu görmezlikten geldiler. “felağnetullâhi alel kâfirîn” “Allah’ın laneti bu kafirleredir.” (Bakara 89)
“Bié’semeşterav bihî enfusehum” “Kendilerini ne kötü sattılar?” Hani yıllardır bekliyordunuz? Hatta belki asırlardır. Bilmiyorum. “ey yekfurû bimâ enzelallâhu” “Allah’ın indirdiğini görmüyorlar.” (Bakara 90) Görüyorlar Bakara Suresinin 75. Ayetinde… Allahu Teala Yahudilerden bahsediyor. “Efetatmeûne ey yué’minû lekum” “Bu Yahudilerin size inanmalarını mı bekliyorsunuz?” “ve gad kâne ferîgum minhum yesmeûne kelâmallâhi” Onlarden bir grup var. Resulullah’ın yanına geliyor. Allah’ın kelamını dinliyor. Kuranı dinliyor. “summe yuharrifûnehû mim bağdi mâ agalûhu” “Anladıktan sonra anlam kaydırması yapıyorlar.” Kelimelerin manasıyla oynuyorlar. “ve hum yağlemûn” “bunu bile bile yapıyorlar.” (Bakara 75) Anlam kaydırması yapmak için bilgili olmak gerekir. Herkes yapamaz. Bunların Hahamları… Gelip Resulullah’tan dinliyorlar. “Ve izâ legullezîne âmenû gâlû âmennâ” “Müslümanlarla karşılaşınca amenna diyorlar.” İşte beklediğimiz nebi… Asırlardır bunu bekliyorduk. “ve izâ halâ bağduhum ilâ bağdın” “Kendi aralarında baş başa kaldıkları zaman” Birbirlerine “gâlû etuhaddisû nehum bimâ fetehallâhu aleykum” Bugün Türkçe açısından “Aptal mısınız? Allah’ın size açtığı bu gerçekleri niye onlara söylüyorsunuz?” Tamam, doğru. Muhammed (a.s) Allah’ın elçisi, Kuran Allah’ın kitabı ama niye bunlara söylüyorsunuz? Güç bulacaklar. Yahudilerde bizi kabul etti diyecekler. “liyuhâccûkum bihî ınde rabbikum” Allah’ın yanında bunlar diyecekler ki… Bak ya rabbi bunlar geldiler, Kuran’ın Allah’ın kitabı olduğunu öğrendiler, ama kâfir oldular. Çünkü bilmeden kâfir olunmaz ya… “efelâ tağgılûn” “Aklınızı kullanmaz mısınız?” (Bakara 76) diyorlar. Aptal herif Allah senin kalbini bilmiyor mu? Allah’ı mı kandıracaksın? Bu derece kendilerini şımartmışlar. Bu insanlar Allah’a inanır mı? “E ve lâ yağlemûne ennallâhe yağlemu mâ yusirrûne ve ma yuğlinûn” “Bilmiyor mu onlar Allah onların içlerinde olanı da açığa vurduklarını da bilir?” (Bakara 77) Ama bunlar iki grup… “Ve minhum ummiyyûne” “Bazıları ümmi” “lâ yağlemûnel kitâbe” Tevrat’ı bilmiyor ki Kuran’ın onu tasdik ettiğini anlasın. “ve in hum illâ yezunnûn” “Bunlar sadece zanlarına uyuyorlar.” (Bakara 78) Hocalar ne derse onu yapıyorlar. Bugün ki Müslümanların çok büyük bir bölümü gibi… Ama “Feveylul lillezîne yektubûnel kitâbe bieydîhim” Bu Hahamlar gelip ayetlerin anlamlarını kaydırmışlar. Kendilerine göre bir şeyler yazıyorlar. “yegûlûne hâzâ min ındillâhi” İşte bak böyleymiş. Muhammed böyle dedi diyorlar. “liyeşterû bihî semenen galîlâ” Az bir itibar alacaklar, aferin alacaklar, para alacaklar… Neyse bir şey alacaklar? Dünyalık bir şey alacaklar… “feveylul lehum mimmâ ketebet eydîhim ve veylul lehum mimmâ yeksibûn” “Elleriyle yazdıklarından dolayı onlara yazıklar olsun. Kazandıklarından dolayı yazıklar olsun onlara” (Bakara 79) Niye bunlar inanmıyorlar? Gerçekleri görmediler mi? Ama kardeşim bizde varız ya diye düşünüyorlar. Bir dakika… Bugün Türkiye’de ki Hocaların büyük bir bölümü bundan dolayı Kuran’dan kaçmıyor mu? Bizim cemaatimiz ama diyorlar. Bizim mezhebimiz diyorlar. Mezhep imamımız diyorlar. Mesela halkın büyük dediği hocalarla beraber olmuşuzdur. Hep kaçmışlardır. Ben Hanifiyem, ben Şafiiyem dediler. Bende Müslümanım. Ben değil miyim? Bilmiyorum. Allah senin ne olduğuna dair kararı verir. Allah’ın ayetini okuduğum zaman ben Hanefiyem diyorsun değil mi? Tarikat şeyhlerine ayet okuduğumuz zaman sen ne dersen de biz biliyoruz ki bizim efendi şöyledir böyledir diyorlar. Tamam… Sanki ben söylüyormuşum? Ayetler Allah’ın sözü değil de benim sözümmüş gibi… Hadi bakalım. Bizde varız dediğiniz an gidersiniz… İsterseniz dünyanın en büyük âlimi olun. Hiçbir şey ifade etmez.
İşte bu ayeti kerimede inanan kişilerle ilgili öyle diyor. “Letecidenne eşedden nâsi adâvetel lillezîne âmenul yehûde” “Müminlerin en büyük düşmanı Yahudilerdir.” (Maide 82) Niye? Yahudiler çok iyi biliyor ki dünya hâkimiyetini Allah Kuran’a uyanlara verecek. O zaman dünya hâkimiyeti elimizden kaçmasın diye ne yapmaları gerekir? Müslümanları Kuran’dan uzaklaştırmak gerekir. Bu faaliyetlere ne zaman başlamışlar? Resulullah hayattayken başlamışlar. Az önce okuduğum ayette yazıyordu. Peki, şöyle düşünün. Resulullah hayattayken ayetlerin anlamlarını bozmak için kitap yazmışlardı. “Ve inne minhum leferîgay yelvûne elsinetehum bil kitâbi litahsebûhu minel kitâbi” “Onlardan bir grup var. Kitaptan bir şeyi dillerine dolarlar. Sen kitaptan sayarsın. Ama kitaptan değildir. Muhammed böyle dedi. Kuran’da böyle derler. “ve mâ huve min ındillâh” “Ama o Allah katından değildir.” (Ali İmran 78) Bozmaya Resulullah hayattayken başlamışlar. “ve yegûlûne alallâhil kezibe ve hum yağlemûn” “Bile bile Allah’a karşı yalan söylüyorlardı.” (Ali İmran 78) Medine’de yapıyorlardı. Ondan dolayı Resulullah hadis yazılmasını yasaklamıştı. Ebu Bekir yasaklamıştı. Çünkü Yahudilerin faaliyetlerini biliyor. Sen bir başladın mı onlar doldururlar. Bunların faaliyetlerini engellemek için… Ömer yasakladı. Ömer (r.a) sahabeden bilen kişileri Medine’den çıkarmıyordu. Problem çözüyorlardı. Ama Osman (r.a) nasıl hepsini bir yere vali tayin edince merkez dağıldı. O zaman meydan kime kaldı? Bu Yahudilere ve Hıristiyanlara kaldı. Müslümanlar dünyalığa daldı. Bunlarda Müslümanların dinini bozmak için ellerinden geleni yapmaya başladılar. İşte bugün ki din ortaya çıktı.
İşte burada Allahu Teala “ve letecidenne agrabehum meveddetel lillezîne âmenullezîne gâlû innâ nasârâ” “Sevgi bakımından Müslümanlara en yakın olanda biz Nasraniyiz diyenlerdir.” (Maide 82) Ben mesela şimdi isim söylemeyeyim. Çünkü bunlar önemli kurumlar olduğu için… Söylemek istemiyorum ama… Mesela bizim Süleymaniye Vakfını bazı yerlere tavsiye eden Hıristiyan gruplar var. Allah’ın kitabını anlattığımızdan dolayı… Kendilerinden de İslam’a hevesli olduğunu gördüğümüz gruplar var. Bazılarının isimleri önemli olduğu için söylemiyorum. Katolikler, Yahudiler şunlar bunlar falan değil. Kuranı Kerim’in burada anlattığı kişilerdendir. Öyleleri var. Kurumsal değil. Kişisel olarak var. Bir kurum olarak değil. Bazıları tamam doğru diyor ama kendi kimliğini açıklayamıyor. Korkuyor. Mesela bizim bir arkadaşımız var. Almanya’da bir fuara gittim diyor. Bundan yıllar önce… Burada ürettiği malların orada tanıtımını yapıyor. Öğle namazı vakti oldu. Bakıyorum namaz kılacak yer yok dedi. Bir kilise gördüm. Kilisedekilere gidip söyleyeyim bir tarafta ben namaz kılayım dedi. Tercümanıyla beraber gidip ben namaz kılmak istiyorum demiş. Kilisenin görevlisi, burada lavabo var, burada abdest al diye gösterdi diyor. Kendi kendime de herhalde Müslümanları tanıdıkları için biliyorlar dedim diyor. Abdest aldıktan sonra gel burada namaz kıl, kıblede bu tarafadır demişler. Şu anda yaşayan bir arkadaşımız. Namazımı kıldım. Namazdan sonra Papaz içeride seni bekliyor dedi. İçeri gittim. Papaz bir ikram hazırlamış. Gel beraber yiyelim dedi. Korkma burada haram olan hiçbir şey yoktur demiş. Sonra Papaz ben Müslümanım demiş. Ama bu Müslümanlara güvenmediğim için kendimi açığa vurmuyorum, fakat buraya gelenlere sadece Kuran anlatırım başka hiçbir şey anlatmam demiş. İşte bizim bunları çok iyi değerlendirmemiz lazım. İnsanlara Allah’ın kitabıyla gitmemiz lazım. Zaten Allahu Teala Ali İmran Suresinin 113. Ayetinde de bu konuya tekrar değiniyor. “Leysû sevââ” “Bu ehli kitabın hepsi aynı değildir.” Bu ehli kitap derken buraya bir kısım Yahudilerde dâhildir. “min ehlil kitâbi” “Ehli kitaptan yani Yahudilikte, Hıristiyanlıkta uzman olan kişiler içinde” az önce söylediğimiz Papaz gibi. “ummetun gâimetuy” “dik duruşlu olanlar vardır.” Bir topluluk vardır. Topluluk… Tek başına da değil. Bunlar ne yaparlar? “yetlûne âyâtillâhi” “Allah’ın ayetlerini okurlar.” Az önceki de okuyormuş değil mi? Halka da onu anlatıyormuş. “ânâel leyli” “gecenin değişik vakitlerinde.” “ve hum yescudûn” “secde ederler.” (Ali İmran 113) Namazlarını kılarlar. “Yué’minûne billâhi vel yevmil âhıri” “Allah’a ve ahiret gününe inanırlar.” “ve yeé’murûne bil mağrûfi ve yenhevne anil munkeri” “İyiliği emrederler, kötülüktende insanları engellemeye çalışırlar.” “ve yusâriûne fil hayrât” “hep hayırlı işlerde yarışmaya çalışırlar.” İşte bunlar ehli kitaptan bir gruptur. “ve ulâike mines sâlihîn” “İşte onlar iyilerdendir.” (Ali İmran 114) “Ve mâ yef’alû min hayrin feley yukferûh” “Yaptıkları hiçbir iyilik görmezlikten gelinmeyecektir.” “vallâhu alîmum bil muttegîn” “Allah kendilerini koruyanları çok iyi bilir.” (Ali İmran 115) Yani günahlardan, şirkten koruyanları çok iyi bilir.
Bir de Ali İmran Suresinin son ayetinden bir önceki ayete bakalım. “Ve inne min ehlil kitâbi” “Ehli kitaptan” Yani Yahudi ve Hıristiyan alimlerinden… “lemey yué’minu billâhi” “Allah’a inanıp güvenen kesinlikle var.” Başka? “ve mâ unzile ileykum” “size indirilene” Yani Kuran’a inanıyor. Az önce Kaliforniya’dan diye anlattığım hanım Kuran’a inanıyordu. Kuran’a inanan birisiydi. Böyle Amerika’dan çok tanıdığım vardı. Eskiden gelip araştırmalar falan yaparlardı. Tabi yıllar oldu. Bıraktık o şeyleri… “ve mâ unzile ileyhim” “Kendilerine indirilene de inanırlar.” Yahudilere ve Hıristiyanlara indirilenlere inanmak bizim de görevimiz değil mi? Bizde inanacağız. “hâşiîne lillâhi” “Allah’a içten boyun eğerler.” Huşu içerisindedirler. Saygı duyarlar. “lâ yeşterûne biâyâtillâhi semenen galîlâ” “Allah’ın ayetlerini herhangi bir dünyalıkla değişmezler.” Dünyanın tamamını bile versen umurunda değildir. Allah’ın emirlerinden taviz vermezler. “ulâike lehum ecruhum ınde rabbihim” “Bunların ücretleri rableri katındadır.” “innallâhe serîul hısâb” “Allah hesabı çabuk görendir.” (Ali İmran 199) İşte bizim insanlara bakışımızda… Yani bir insan ben dedi mi isterse dört dörtlük âlim olsun yoldan çıkar. Ben değil Allah’ın dini olmalı. Ama kibirlenmediği zaman, doğruların peşindeyse kim olursa olsun onlara anlattınız mı, o ona uyar. İşte bu kadar ayeti kerimeler okuduk.
Aydın MÜLAYİM: Hocam az önce söylediniz ya Papaz Müslümanlara güvenemiyorum dedi. “İman edenlere düşmanlık etmede insanların en şiddetlisi Yahudiler ile Allah’a ortak koşanlar olduğunu görürsün.” (Maide 82) Şimdi acaba bugün Müslümanlara gerçek Kuran’ı götürmeye çalışan, Allah’ın kitabını, dinini götürmeye çalışan Müslümanlara düşmanlık yönünden en şiddetlileri kimlerdir? Müslüman din adamlarıdır. Kuran dediğiniz zaman yıldırım çarpar gibi oluyorlar.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Ayet okuma diyorlar.
Aydın MÜLAYİM: Bugün dünyaya bu dini götürmenin önündeki en büyük engel kimlerdir?
İzleyici: 51:31 51:33 sn. arası anlaşılmıyor.
Aydın MÜLAYİM: Maalesef Yahudileri ve müşrikleri geçmiş bir durumda yani… Yani biz din adamları üzerinde çalıştığımız için bu konuları rahatlıkla söyleyebiliyoruz. Bugün bu Müslümanları bu hale getiren kimler? Örnek alınmayacak şekle sokanlar kimler? Ve gerçek dini değil de kendi dinlerini sunanlar kimler? Yahudiler mi? Bu dinin yayılmasına engel olan ve bize karşı en şiddetli olan, medyasıyla, şusuyla, busuyla bize en çok engel olmaya çalışanlar kimlerdir?
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Ama tabi şu var. Allahu Teala şöyle diyor. “Yâ eyyuhellezîne âmenû in tutîullezîne keferû yeruddûkum alâ ağgâbikum fetengalibû hasirîn” “Müminler eğer kâfirlere boyun eğerseniz sizi gerisin geri çevirirler. Ve kaybetmiş olarak geri dönersiniz” (Ali İmran 149) diyor. Dikkat edin. Kâfirlerle işbirliği yapanların hali ne oluyor? Fetullah Gülen’e bir bakın. Bugün ki haberlerde ne vardı? 20 eyalette soruşturma başlattılar. Kısa bir süre rahatlık…
Hisham ALABED: “Yâ eyyuhellezîne âmenû in tutîû ferîgam minellezîne ûtul kitâbe yeruddûkum bağde îmânikum kâfirîn”
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: “Ehli kitaptan bir gruba uyarsanız imanınızdan sonra sizi kâfir yaparlar.” (Ali imran 100) O bir grup kim? Kibirlenen grup… Müşrik durumunda olanlar.
“Belillâhu mevlâkum” “Sizin mevlanız Allah’tır.” Dolayısıyla Allah ile araya herhangi bir şeyi sokuşturmadığınız zaman dünyanın en güçlüsü sizsiniz. Öbürleri hikayedir. “ve huve hayrun nasırîn” “O yardım edenlerin en hayırlısıdır.” (Ali İmran 150) O her yerde vardır. Her zaman vardır. Her şeye gücü yeter. Diğerleri gibi değildir.
“Senulgî fî gulûbillezîne keferur ruğbe” “Kâfirlerin kalplerine de korku salacağız.” Niye? “bimâ eşrakû billâhi mâ lem yunezzil bihî sultânâ” “Ellerinde bir belge olmadan Allah’a ortak koşuyorlar.” “ve meé’vâhumun nâr” “Onların varıp kalacakları yer ateştir.” Bu dünyada da yanarlar. İşte yanıyorlar. Görüyorsunuz. “ve bié’se mesvez zâlimîn” “Bu yanlışı yapanların yerleşecekleri yer ne kötüdür!” (Ali İmran 151) Neydik ne olduk, şuraya bak derler. Hiç itibar kalmadı derler. Ama Allah yolunda olursanız hiç korkmayın. Dünyanın en güçlü adamları sizsiniz. Cenabı Hak cümlemizi o yolda olanlardan eylesin.
Aydın MÜLAYİM: Ayeti okurken yanlış anlaşılmasın. Tabi Yahudilerde, Müşriklerde Müslümanların en şiddetli düşmanlarıdır. 55:40 55:48 sn. arası anlaşılmıyor.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Yani biz doğru Müslümanlığı bugün dünyaya anlatabilirsek ki inşallah anlatırız. Bugün dünya herhalde Ömer (r.a) zamanındakinden çok daha hazır gibi görünüyor. Bu dini inşallah bütün dünyaya yaymak bizlere nasip olur.