Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Euzubillahimineşşeytanirracim.Bismillahirrahmanirrahim.
Elhamdu lillahi rabbil alemin. vel akıbetu lil muttekin, essalatu vesselamu ala resulüne Muahmmedin ve ala alihi ve sahbihi ecmain.
Bu akşam okuyacağımız ayet, namazla ilgili… Yahudilerin namaza karşı tavırlarını gösteriyor. Bu vesileyle dersimizin başlığını “Tasdik Bağlamında Namaz” diye belirledik. Tasdik’i biliyorsunuz. Yani Allah’ın bir sonraki kitabını önceki kitapları onaylaması anlamına geliyor. Allahu Teâlâ şöyle diyor. “Ve iz ehazallâhu mîsâgan nebiyyîne lemâ âteytukum min kitâbiv ve hıkmetin summe câekum rasûlum musaddigul limâ meakum letué’minunne bihî ve letensurunneh” “Allah nebilerden kesin söz aldığı zaman şöyle demişti. Size bir kitap ve hikmet veririm de, sonra sizin yanınızda olanı tasdik eden bir resul gelirse ona kesinlikle inanacaksınız ve ona destek vereceksiniz. Yardımcı olacaksınız.” (Ali İmran 81) Size bir kitap ve hikmet veririm dediği zaman kitap ve hikmet verdikleri kim oluyor? Nebiler oluyor. Yani Allahu Teala bütün nebilere, Adem’den (a.s) son nebi Muhammed’e (a.s) kadar kitap ve hikmet vermiştir. Bu Kuranı Kerim’in çok sayıda ayetinde belirtiliyor. Ama biliyorsunuz bizim geleneksel yapıda tasdik tümüyle unutulduğu için… Nebi kavramı da öldürülmüştür. Resul, nebi birbirine karıştırılmıştır. Âdem’den (a.s) son nebiye kadar bütün nebilere kitap indirilmesine rağmen “dört büyük kitap inmiştir, birkaç tane suhuf” deyip işi geçiştirirler. Kitaplara imanı anlatırken bu bir inanç olarak anlatılır. Hâlbuki kuranı Kerim’in hiçbir yerine uyan bir şey değildir. Allahu Teâlâ burada “nebilerden söz aldığı zaman, size kitap ve hikmet veririm de…” (Ali İmran 81) Zaten hikmette tamamen kaybolmuştur. Yani işte görülüyor. Allah her nebiye ne vermiş? Kitap vermiş. Başka? Bir de hikmet vermiş. Hikmet o kitabı kullanma kılavuzudur. O kitapların içerisinde yer alır. “Ve legad cié’nâhum bikitâbin fassalnâhu alâ ılmin” “Onlara bir kitap getirdik ve bir ilme göre onu ayrıntılı olarak açıkladık.” Bu ilim yeni çıkan bir ilim değil herhalde? Bu ilim Âdem’den (a.s) beri var. İşte o ilim hikmettir. Bütün nebilere kitap ve hikmet verilmiş. Tabi hikmetin ortadan kalkmasıyla Kuran’dan yararlanma imkânları ortadan kalkmış ve maalesef yeni bir din icat edilmiştir. Bunu her derste söylüyoruz. Tabi bu söylem geleneksel yapıyı ciddi anlamda rahatsız ediyor. Ki rahatsızlıktan daha fazlasını yapması lazım. O geleneksel yapıyı tümüyle ortadan kaldırması lazım. İnşallah hep birlikte bunu başarmak nasip olur. “Ve iz ehazallâhu mîsâgan nebiyyîne” “Allah bütün nebilerden söz aldığı zaman” “lemâ âteytukum min kitâbiv ve hıkmetin” “size bir kitap ve hikmet veririm de” “summe câekum rasûlum” “Arkasından size bir resul gelirse” Bakın burada nebi demedi, resul dedi. Ayeti bitirelim de resul kelimesi üzerinde duralım. “musaddigul limâ meakum” “yanınızda olanı tasdik eden bir resul gelirse” Yanlarında olan ne? Tevrat ve İncil… “letué’minunne bihî” “Kesinlikle ona inanacaksınız.” “ve letensurunneh” “ona kesinlikle yardımcı olacaksınız.” (Ali İmran 81) Resul olarak Muhammed’i (a.s) düşünelim. Evet, Allah İsmail’e (a.s) kitap vermiş. Bunu ayetinde çok açıkça bildiriyor. Mesela Bakara Suresi 136. ayette çok net bir şekilde bellidir. Mekkelilerin elinde o kitap yok. Onun için Mekke’ye ümmi deniyor. Yani ellerinde Allah’ın kitabı olmayan bir topluluktur. Şimdi Medine’ye geldi. Okuduğumuz Ali İmran Suresi Medine’de inmiştir. Muhammed (a.s) Medine’ye resul olarak geldi. Medine’de ki Yahudilerin ona inanması için ne gerekiyor? Tasdik gerekiyor. Çünkü “musaddikun” “tasdik eden” demektir. Neyi? Yani sizinle beraber olanı diyor. Siz dediği kim? Medine’de ki Yahudiler değil mi? Sizin yanınızda olan derken… Efendim işte o gün ellerindeki Tavrat’ı, İncil’i tasdik etmiyordu da Musa’ya (a.s) indirilen, İsa’ya (a.s) indirilen orijinal metni tasdik ediyordu dememiz için bir sebep var mı orta yerde?
Vedat YILMAZ: “meahum” denmez hocam…
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Ona “meahum” denmez. Yanlarında olan… Yanınızda ne varsa onu tasdik ediyor. “Sizinle beraber olanı tasdik eden” “letué’minunne bihî” “Kesinlikle ona inanacaksınız.” “ve letensurunneh” “ona kesinlikle yardımcı olacaksınız.” (Ali İmran 81) Medine’ye Muhammed (a.s) geldi. Peki, bugün Katolik Kilisesine gidecek resul kim? Bakın nebi demedi, resul dedi. Resul elçi demektir. Arapça bilenler herhangi bir sözlüğü açıp bakabilirsiniz. Resulun birinci anlamı iletilen bilgidir. İşte bu kitap… Yani kimin bilgisini iletiyorsanız o… Allah’ın bilgisini ilettiğiniz için Resulün anlamı Allah’ın kitabı olmuş oluyor. İkinci anlamı da o bilgiyi ileten kişidir. Muhammed (a.s) bunu gelip tebliğ etti. Uygulaması da, örnekliği de var tabi… Ahzab Suresi 21. Ayette onu bize örnek yaptığını da bildiriyor. Örnek bir hayatla yaşadı ve gitti. “Ve mâ muhammedun illâ rasûl gad halet min gablihir rusul” “Muhammed sadece bir elçidir. Ondan önce de çok elçiler geldi, gitti.” “efeim mâte ev gutilengalebtum alâ ağgâbikum” “O ölür ya da öldürülürse gerisin geri mi döneceksiniz?” (Ali İmran 144) O zaman bugün resul kim olur? Kitap olur. O zaman biz insanlara… Budistlere de bu kitapla gideceğiz, Brahmanist’e de bununla gideceğiz. Zerdüşt’e de, Sabii’de, Hıristiyan’a da, Yahudi’ye de bu kitapla gideceğiz. Yanlarında bulunanı tasdik eden bir kitap… “Ona kesinlikle inanacaksınız. Ve ona yardımcı olacaksınız.” “gâle eagrartum ve ehaztum alâ zâlikum ısrî” “Kabul edip de benim Isr’ımı aldınız mı dedi” (Ali İmran 81) Maalesef bu tasdik unutulunca Isr kelimesi de anlamını yitirmiştir. Isr, gelecek kitabı tasdik etme görevidir. Artık son nebi geldiğine göre yeni bir kitap gelecek mi? Gelmeyecek. Yeni bir kitap gelmeyeceğine göre o zaman bizde Isr görevi olmaz. Tasdik görevi yok. Onun için “rabbenâ ve lâ tahmil aleynâ ısran kemâ hameltehû alellezîne min gablinâ” “Ya rabbi bizden öncekilere yüklediğin Isr görevini bize yükleme” (Bakara 286) diye Allah bize dua ettiriyor. Yani artık bize yeni gelen ne nebi var, ne efendim İsa gelecek, ne mehdi gelecek. Böyle bir şey yok. Muhammed’e (a.s) inanmayanlar kendi toplumlarını kandırmak için İsa’yı, Mehdi’yi uyduruyorlar. Onu tasdik ediyorsa Namaz açısından önceki nebiler ne yapıyordu? Âdem’den (a.s) itibaren bütün nebiler namaz kılıyordu. “Lem yekunillezîne keferû min ehlil kitâbi vel muşrikîne” “Ehli kitaptan ve müşriklerden kâfir olanlar” Niye kâfir olanlar? Kâfir olmak için gerçeği önce öğrenmek lazım, sonra üstünü örtmek lazım. “munfekkîne hattâ teé’tiyehumul beyyineh” “O beyyine gelinceye kadar çözülecek değillerdi.” (Beyyine 1) O beyyine kim? “Rasûlum minallâhi” “Allah’tan gelen elçidir.” Bugün elçi nedir? Kitaptır. “yetlû suhufem mutahherah” “Onlara tertemiz sayfaları okuyor.” (Beyyine 2) Burada “okuyor” ifadesi olduğu için artık bu Kuranı Kerim’i götürüp insanlara anlatan kişi olur. “Fîhâ kutubun gayyimeh” “İçerisinde sağlam hükümler var.” (Beyyine 3) Yani ayet kümeleri anlamındadır. “Ve mâ teferragallezîne ûtul kitâbe illâ mim bağdi mâ câethumul beyyineh” “Kendilerine kitap verilenler bu beyyine geldikten sonra aralarında tefrikaya düştüler.” (Beyyine 4) İşte bir kısmı inandı, bir kısmı inanmadı. Bunu çok ayrıntılı olarak görüyoruz. “Ve mâ umirû” “Onlara sadece şu emredilmişti.” Hepsine yani… Kendilerine kitap verilmiş olanlara ne emredilmiş? Az önce okuduğumuz ayete göre kime kitap verilmiş? Âdem’den beri herkese değil mi? Onlara verilen neymiş? “illâ liyağbudullâhe muhlısîne lehud dîne” “Dini Allah’a has kılarak Allah’a kulluk edeceksiniz.” Yani bugün Müslümanların yaptığı gibi, Allah’ın dinine ilave yapmayacaksınız ve Allah’ın dininden çıkarma yapmayacaksınız. “hunefâe” “hanifler olarak” Yani dosdoğru… Sağa, sola sapmak yok. “ve yugîmus salâte” “o namazı” elif lamlı… “o namazı ikame edecekler.” Yani tam vaktinde titizlikle yerine getirecekler. O namaz derken ilk önce kimin kılmış olması gerekiyor? Kendisine ilk kitap verilen kim? Âdem’dir (a.s). O namaz dediğine göre Âdem’den beri aynı namaz olması gerekiyor. Zaten onun için siz kitabın adını “O namaz koydunuz” değil mi? Yahya ile Enes Hoca “O namaz” diye bir kitap yazdılar. “ve yué’tuz zekâte” “ve zekât vermeleri.” “ve zâlike dînul gayyimeh” Yukarıda “gayyimeh” dedi. İşte o “gayyimeh” “işte dimdik duran din budur.” (Beyyine 5) Yani samimi olacaksınız. Allah’ın dinine hiçbir şey katmayacaksınız. Namaz ve zekât en önemli iki ibadet… Bunları yerine getireceksiniz. O zaman bu namaz bize anlatıldığı gibi Miraç’ta mı farz kılınmış? Öyle bir şey yok. Bir de pazarlık ettiriyorlar. Haşa! Tövbe estağfirullah. Neyse oraya girmeyelim. Çünkü o çok saçma bir şey… Aslında Namazı Mekkeliler’de kılıyordu. Medine’de ki Yahudilerde kılıyordu. Bugünde beş vakit kılan Yahudiler, Hıristiyanlar var. Hatta Hindistan’da, uzak Doğu’da namaz kılanlar var. Geçende oraya kızlarım gezi yaptılar. Orada fotoğraf çekmişler. Hatta Cuma günü ibadet toplandıklarını da tespit etmişler. İnşallah bu konuda bir makale yazarsa herkesin de haberi olur. Bu çok açık ve net… Bunu net bir şekilde ortaya koyalım ama koymadan önce… Bu akşam ki dersi buraya getirmemizin sebebi ilgili ayetin bunu göstermesiydi. Hatta onu da okuyalım. Yani sıra bu ayete gelmişti. Ayetin yukarısında Yahudileri ve Hıristiyanları anlatıyor.
“Yâ eyyuhellezîne âmenû lâ tettehızullezînet tehazû dînekum huzuvev ve leıbem” “Dininizi hafife alanları, oyuna alanları edinmeyin.” “minellezîne ûtul kitâbe min gablikum” “sizden önce kendisine kitap verilenlerden” Hafife alıyorlar. Tabi o konuda çok dersler yaptık. “vel kuffâra” “bir de kâfirleri” Yani diğer kâfirleri de… “evliyâé’” “veliler edinmeyin.” Yani size en yakın dost bilmeyin. “vettegullâhe in kuntum mué’minîn” “eğer inanıyorsanız Allah’a karşı gelmekten sakının ve kendinizi koruyun.” (Maide 57)
“Ve izâ nâdeytum iles salâti” “Namaza çağırdığınız zaman insanları” Yani Medine’de ezan okuyorsunuz. Ezan var mı Kuranı Kerim’de? Buyur. Nasıl çağıracaksın? Cemaatle namaz kılınıyorsa tabii ki çağrı olması lazım. İşte “Hayyal es salah, Hayyal el felah.” Birbirinizi namaza çağırdığınız zaman “ittehazûhâ huzuvev ve leıbâ” “bunu hafife alıyorlar ve oyuna alıyorlar.” Tabi hepsi değil. Bir kısmı… “zâlike biennehum gavmul lâ yağgılûn” “Çünkü onlar akıllarını kullanmayan bir topluluktur.” (Maide 58) Niye akıllarını kullanmıyorlar? Çünkü çok iyi biliyorlar ki… Zaten yeni gelecek dini bekliyorlardı. Yeni gelecek nebiyi hala bekliyorlar. Bugünde imanın şartlarından bir tanesi değil mi?
Vedat YILMAZ: Evet.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Yeni gelecek nebiye inanmak Yahudi’nin de Hıristiyan’ın da iman şartlarından bir tanesidir. Onu saptırıyorlar. O ayrı konudur.
Vedat YILMAZ: Hıristiyanlar nebi beklemiyor Hocam. İsa’nın (a.s) geleceğini bekliyorlar.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Aslında onlarda nebi bekliyor da… Mesela İsa (a.s) “ben gitmezsem o gelmez” demiyor mu? Ben ve o aynı kişi olur mu?
Vedat YILMAZ: Olmaz.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Ben gitmezsem diyen İsa’dır (a.s). O dediği kim? Zaten “Faraklit” diyor. Tamamen Ahmed ismiyle… Ama bunlar bizimkilerin saptırdığı gibi saptırıyorlar. Mesela Âdem’den beri beş vakit namaz varken tasdiki ortadan kaldırmak için “biz şundan, bundan öğrenmedik” diyorlar. Neyse ben fazla vakit harcamayayım. Çünkü konuşulması gereken çok şey var. Bu akşam ki dersimize sebep olan şudur. Türkiye’de ki ilahiyat Fakültelerinde fıkıh ilmiyle uğraşan hocaların oluşturduğu Fukaha diye bir whatsapp grubu var. Dün bizi hedef aldığı çok kesin olan bir yazı var. Necmettin Erbakan üniversitesi ilahiyat Fakültesi Hocalarından benimde arkadaşımdır. Prof. Dr. Orhan ÇEKER. Şöyle bir şey yazmış. “Bakara 239’da Müslümanların daha önceden namaz diye bir ibadeti bilmedikleri yazılıdır.” Bakara 238 ve 239’da Allah ne diyor? “Hâfizû ales salevâti” “O namazları dikkatle koruyun.” Salavat kelimesi çoğuldur. Arapça’da en az üç eder. “bir de orta namazı” Dediği için dört oldu. Dördün ortası var mı? Yok. O zaman orta olabilmesi için en beş olması gerekir. İki bir tarafta, iki bir tarafta, bir de ortada… Farz en azla sabit olur. Bunun çok sayıda delilleri var da sadece o ayet açısından diyorum. “ve gûmû lillâhi ganitîn” “Allah için itaatkâr kişiler olarak dik durun.” (Bakara 238) “Fein hıftum” “Korkarsanız” Çünkü namaz vakitle sınırlıdır. Vakit çıktı mı namazınızı artık kılamazsınız. Ama arabayla gidiyorum ben. Trafik tıkandı, arabayı sağa çekme imkânımda yok. Arabadan inme şansımda yok. Namaz vakti de geçiyor. Ne yapacağım? Ya da bir yere mutlaka yetişmem gerekiyor. Mesela havaalanındasınız. Uçağınız kalkacak. Hemen uçağa hızla gitmeniz lazım. Ama namaz vakti o arada geçiyor. Allahu Teala, “Fein hıftum fericâlen” “Korkarsanız yürüyerek kılın” (Bakara 239) diyor. Ben bunları şimdiye kadar kitaplarda gördüğümü hatırlamıyorum. Yahya sen fıkıh kitaplarında yürüyerek kılın diye bir şey gördün mü?
Yahya ŞENOL: Yani ima ile oturarak falan anlatılıyor da yürüyerek diye hatırlamıyorum.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Kuranı Kerim’de var işte. “ev rukbânâ” “ya da binili olarak” Hem arabanın direksiyonunu takip edersin hem de namazını kılarsın. Ne yapayım? Nasıl yaparsan öyle yap. Kafayı direksiyonun üzerine koyacak halin yok ya. Ya da adam şoför değil de yolcuysa o biraz daha rahat olur. “feizâ emintum” “güvene kavuştuğunuz zaman” “fezkurullâhe” “Allah’ı zikredin.” (Bakara 239) Allah’ı zikredin ne demek? Namaz niçin kılınır? Taha Suresi 14. Ayette Musa’ya (a.s) şöyle emrediyor. “ve egımis salâte lizikrî” “Benim zikrim için namaz kıl.” (Taha 14) Zikir, bir bilgiyi kafaya yerleştirmek demektir. Asıl kafaya yerleştirilecek bilgi Kuran’dır. Namazı Kuranı öğrenmek için kılacağız. Bildiğimiz dilde… “fezkurullâhe kemâ allemekum mâ lem tekûnû tağlemûn” “Allah’ın daha önce bilmediğiniz şekilde size öğrettiği gibi Allah’ı zikredin.” (Bakara 239) Allah’ın size öğrettiği gibi… İşte burada “mâ lem tekûnû tağlemûn” dediği için daha önce bilmiyordunuz. Demek ki daha önce bilmiyormuşuz. Tamam, güzelde namazı öğreten kimdir? Âdem’e öğreten kim? İbrahim’e (a.s) öğreten kim? İbrahim (a.s) ailesini o vadiye yerleştirdiği zaman ne diyordu? “Rabbenâ innî eskentu min zurriyyetî bivâdin ğayri zî zer’ın ınde beytikel muharrami rabbenâ liyugîmus salâte” “Soyumdan bir kısmını, senin dokunulmaz beytinin yanında bitkisiz olan vadiye yerleştirdim ki namazlarını tam kılsınlar.” (İbrahim 37) İsmail’de (a.s) soyundan gelenler için ne diyor? “Ve kâne yeé’muru ehlehû bis salâti vez zekâti” “O da ailesine namazı ve zekâtı emrederdi.” (Meryem 55) Mekkeliler kendilerini İbrahim’in dininden biliyorlardı. Dolayısıyla Mekkelilerin namaz kılmamış olması bu ayetlere aykırıdır. Elbette ki birbirilerinden öğreniyorlar ama o arada yanlış vakit… Mesela bugün Türkiye’de bu kadar bariz bir şekilde olmasına rağmen ne yapsak da Diyanet İşleri Başkanlığı’na namazı vaktinde kıldırtabiliyor muyuz? Yatsı mutlaka vaktinin dışındadır. Gelin konuşalım diyoruz, gelmiyorlar. Sabah namazını da vaktinden önce kılıyorlar. Teheccüd namazı vaktinde millete yatsı namazı kıldırıyorlar. Kardeşim bu Allah’ın en büyük cezasını hak ettiren bir husustur. Siz bunu bile bile yapıyorsunuz. Milyonlarca insanın günahına giriyorsunuz. Dinliyorlar mı? Aynı şekilde de tabi Mekke’de de bu tür yanlışlar olabilir. Allahu Teala yine bütün nebilere kitap ve hikmet verdiğini belirttiği Enam Suresi 83 ve 90 arası ayetlerin sonunda 90. Ayette “Ulâikellezîne hedallâhu febihudâ humugtedih” Enam Suresi Mekke’de inen suredir. “Bunlar Allah’ın kendi yoluna kabul ettiği kişilerdir. Sen de onların yoluna uy.” (Enam 90) Onların yoluna uy dediği için Resulullah tabi ki namazı Yahudilerden öğrenecek. Mekke’de bir kitap yok. Ama Allahu Teala Cebrail’i (a.s) Resulullah’a göndermiş. Yani kitabı Cebrail (a.s) vasıtasıyla Resulullah’a öğretmiştir. “Ve mâ yentıgu anil hevâ” “Kendi arzusuna göre konuşmaz.” “İn huve illâ vahyuy yûhâ” “O, kendisine yapılan vahiydir.” “Allemehû” “O vahyi öğretmiştir ona.” Çünkü “alleme” iki tane meful alır. “O vahyi ona öğretmiştir.” Kim? “şedîdul guvâ” “o güçlü olan.” (Necm 3-5) Yani Cebrail’dir (a.s). Ayetlerin devamını okuduğunuzda net bir şekilde görüyorsunuz. Tabi ki Cebrail (a.s) Allah’ın elçisi olduğu için, Resulullah’a gönderdiği elçi olduğu için elbette ki onun öğrettiği Allah’ın öğrettiğidir. O da aynı şekilde söz konusu ama önce Yahya’dan namaz ile ilgili birkaç ayeti dinleyelim. Bakalım Allahu Teala nasıl Kuranı Kerimin ifadesiyle bu namazı bize öğretiyor? Ve öncekilerin nasıl tasdik edilmesini gösteriyor? Ben unuttum. Orhan ÇEKER’in yazısını bitireyim. “Bakara 239’da Müslümanların daha önceden namaz diye bir ibadeti bilmedikleri yazılıdır.” “Bilmedikleri” bunun zerinde bir duralım. “Yani Müslümanlar toplumda zaten bilinen bir namazı değil, önceden hiç bilmedikleri bir namazı Peygamberimizden öğrenip kılmışlardır. Enfal 35’de de müşriklerin namazı el çırpma ve ıslık çalma şeklinde anlatılmaktadır. Yani biz namazı o toplumdan veya bir Papaz ya da Yahudi Haham’dan öğrenmedik.” Burada da Vedat’a gönderme yapılıyor. Çünkü bizim sitede o konuda yazdığı bir yazı var. “Kuran’da da anlatılmadığına göre biz namazı Peygamberimizin sünnetinden öğrendik. Sayın bay Haham Abrahamson’dan değil. Akıl edemeyenlere duyurulur.” Derken bizi kastediyor. Biz de Orhan Bey’in böyle bir derse vesile olmasına teşekkür ederiz. İslam Âleminde unutulmuş olan tasdiki böylece ortaya koymuş oluruz. Bugün maalesef ne İlahiyat Fakültelerinde bu konu bilinir, ne Türkiye’de bilinir, ne İslam Almende… Hiçbir yerde bu konu bilinmez. Hâlbuki şimdi Yahya ayetleri okuyacak. Bu konuda çok sayıda ayet vardır.
Yahya ŞENOL: Beyyine Suresi 5. Ayette Cenabı Hak kendilerine kitap verilen bütün toplumlardan bahsettikten sonra onlara emredilenlerin neler olduğunu üç madde de ifade buyurdu. Bunlardan bir tanesi Tevhid… Öncelikli olarak onlara yalnızca Allah’a kulluk etmeleri emredilmişti. İkinci olarak “ve yugîmus salâte” “o namazı kılmaları” “ve yué’tuz zekâte” “ve o zekâtı vermeleri.” Bakın Tevhid, namaz ve zekât üçlüsü… Ve sonunda da “ve zâlike dînul gayyimeh” “İşte dosdoğru dinde budur zaten” deniyor. Namazla ve zekatla ilgili Kuranı Kerim’de başka hiçbir ayet olmasa… Bakın sadece bu ayet bulunsa çok net bir şekilde biz “ne zamandan beri din olgusu varsa o zamandan beri Tevhid, namaz ve zekat vardı” diyebilirdik. Başka hiçbir ayet olmasa yeter. Allah’ın dinide hangi dindir? Kaç tane din göndermiştir? Bir tane din göndermiştir. “İnneddîne ındallâhil islâm” “Allah katında din İslam’dır.” (Ali İmran 19) Allah’ın gönderdiği tek din vardır. Onun da özünü de tevhid, namaz ve zekât üçlüsü oluşturmaktadır. Diğer bütün ibadetler bunların yanında veya üzerinde destekleyici mahiyette bulunuyorlar. O zaman Allah’ın dinide ilk insanlarla birlikte ilk defa dünya üzerinde mevcut olduğuna göre, biz dini Adem (a.s) ile başlattığımıza göre demek ki Adem’de (a.s) namazda, zekatta, tevhid de aynen bugün ki gibi vardı. Ondan sonraki kitap gönderilen bütün toplumlara emredildiğini de zaten tek başına o ayet söylüyor. Onun dışında yine daha genel ifade eden bir ayet daha var. Şura Suresi 13. Ayette Cenabı Hak, Nuh (a.s), İbrahim (a.s), Musa (a.s), İsa (a.s) ve Muhammed (a.s)… Beş büyük nebi… Kuranı Kerim’de bunların özel bir sıfatı vardır. “Ulul azm” (Ahkaf 35) olarak bilinirler. Ulul azm ne demek? Yani verdikleri mücadeleleriyle, o kararlılıklarıyla diğer nebilere göre biraz daha ön plana çıkmış olan 5 büyük nebidir. “Şeraa lekum mined dîni mâ ves sâ bihî nûhav” Önce Resulullah’a hitaben şöyle diyor. “Allah, Nuh’a her neyi emretmişse onu sizin için bu dinin şeriatı yapmıştır.” Dinin şeriatı ne demek? Dini oluşturan kurallar bütünü demektir. İman, İbadet ve Ahlaktan müteşekkil tüm unsurlar dini oluştururlar. Şeriat bu kuralların bütününe denilen isimdir. Nuh’a ne emredilmişse bizim dinimizin şeriatı ondan müteşekkildir. “vellezî evhaynâ ileyke” “Sana vahyettiklerimiz.” “ve mâ ves saynâ bihî ibrâhîme ve mûsâ ve îsâ” “ve senden önce İbrahim’e, Musa’ya ve İsa’ya vahyettiklerimiz.” Hepsinin özünü ne oluşturuyor? “en egîmud dîne” Hepsine birden dedik ki “bu dini ayakta tutacaksınız.” Bu din dediği hangi dindir? İslam’dır. Ali İmran 19’u biraz önce okuduk.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Sana dediği Muhammed’dir (a.s).
Yahya ŞENOL: Muahmmed (a.s). Demek ki hepsine emredilenler iman, ibadet ve ahlaktan müteşekkil… Hepsi aynı… Nuh’tan itibaren beş büyük nebiyi saydı.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Nuh’tan (a.s) itibaren bazı farklı hükümler var. Yoksa namaz Adem’den (a.s) beri vardır.
Yahya ŞENOL: Yok zaten Nuh (a.s) ile başladı, demiyoruz. Beş büyüğü olduğu için bunlar zikredilmiş. Yoksa hem onların aralarında da ismini burada zikredemeyeceğimiz kadar birçok nebi gönderilmiş. Bizim şeriatımızda bugün namaz var mı? Oruç, Hac, zekat, kurban… İbadet namına her ne biliyorsak… Ahlaki esaslara dair her ne aklımıza geliyorsa… İman, itikad, akaid esasına dair her ne biliyorsak… Allah’a iman, meleklere, nebilere, kitaplara… Hepsi demek ki bizden önce İsa’nın (a.s) şeriatında var mıydı? Musa’nın (a.s), İbrahim’in (a.s)… Hepsinde var. Hem de değişmeden… Çünkü Kuranı Kerim’in usul ve üslubu bir konu hakkında değişiklik yapacaksa ona dair malumat, ayrıntı vermesidir. O değişiklikler de büyük oranda aynısıyla bazen de daha hayırlısıyla daha kolayıyla… Yani ümmeti Muhammed’e bir kolaylık olsun diye yapılan değişikliklerdir. Ama onun haricinde mahiyet olarak, içerik olarak hiç değişiklik yoktur. Onlarda bizde aynı iman esaslarına inanıyoruz. Aynı ahlaki esaslar bizlere emredilmiş ve onlarla aynı ibadetleri aynı zamanlarda aynı şekillerde yapıyoruz. Hiçbir fark yoktur. Nuh, İbrahim, Musa, İsa ve Muhammed (a.s)… Hepsi aynıdır. Peki, sadece bunlardan mı ibaret? Hayır. Namaz üzerinde diğer nebilere de kısaca bir temas edelim. Bunu daha gerilere ne kadar götürebileceğiz? İbrahim’den (a.s) bir başlayalım. İbrahim’in (a.s) önemini Hocam biraz önce ifade etti. Mekke müşrikleri açısından çok önemli… Onların babaları, ataları kabul ediliyor ama Yahudi ve Hıristiyanlar açısından da önemi var. Yahudi ve Hıristiyanlarda İbrahim’i (a.s) oldukça kutsarlar. Ve onun öğretilerine sahip çıkarlar. Dolayısıyla bir şeyin İbrahim’de (a.s) var olması otomatikman Yahudi ve Hıristiyanlarda da var olduğunu gösterir. Cenabı Hak bunu çok çeşitli ayetlerde bize anlatıyor. Bazen müşriklere babanız İbrahim’in dinine uyun diyor. Bazen Yahudi ve Hıristiyanlara İbrahim Yahudi ve Hıristiyan değildi, hanif bir Müslimdi. Sizde ona uyun diye mesaj veriyor. İbrahim (a.s) Kâbe’nin ikinci banisidir. Bani, yeniden yapan kişidir. İmar eden kişidir. Allahu Teala Bakara Suresinde İbrahim’in (a.s) Kabe’yi temellerinden yükselttiğinden bahsediyor. “Ve iz yerfeu ibrâhîmul gavâıde minel beyti ve ismâîl” “İbrahim ve oğlu İsmail Kâbe’nin temellerini yükseltirken şöyle dua ettiler.” (Bakara 127) Var olan temelleri yükseltmelerinden bahsediyor. Bu Kâbe’nin İbrahim’den ve İsmail’den (a.s) önce de mevcut bulunduğuna ama herhangi bir sebepten dolayı yıkılmış fakat temellerinin korunmuş olduğuna delalet eder. Allahu Teala İbrahim’i (a.s) oğlu İsmail’i (a.s) Mekke’ye gönderip İsmail’i ve annesini oraya yerleştiriyor. Daha sonraki gelişlerinde İbrahim (a.s) ile birlikte Kâbe’yi yeniden inşa ediyorlar. Bu inşa sırasında Kuranı Kerim İbrahim’e (a.s) çok ilginç bir emir veriyor. “Ve iz bevveé’nâ liibrâhîme mekânel beyti” “İbrahim’e beytin o evin (Kâbe’nin) yerini hazırlamıştık.” Yani göstermiştik. Burası yeniden yapılacak. Yeniden inşa ediliyor. Aldığı ilk emir şu. “el lâ tuşrik bî şey’ev” 1- “bana hiçbir şeyi ortak koşmayacaksın.” Tevhid. Tevhid olmazsa siz ibadetten ahlaktan falan bahsedemezsiniz. Bir numara ibrahim’e (a.s) bu emredilmiş. Sonra diyor ki Allah, madem bunu yaptın. Niye yaptın? Kâbe bir şey için yapıldı. 2- “ve tahhir beytiye” “bu evi tertemiz tutacaksın.” Kim için tertemiz tutulacak burası? “littâifîne” “Tavaf yapacak olan kullar için.” Tavaf, hangi ibadetin olmazsa olmaz parçasıdır? Haccın değil mi? Tavaf olmazsa Hac olmaz. Demek ki Hac İbrahim (a.s) döneminde de var mı? Bakın o zaman başladı mı demiyoruz. Var. Öncesi? Gidecek… Bakacağız. Tabi Kâbe yeniden inşa edilince kaldığı yerden devam edecek. Peki, sonra kim için Kâbe tertemiz tutulacak? “vel gâimîne ver rukkeıs sucûd” “Kıyam, rükû ve secde yapacak kullar için orayı tertemiz tutacaksın.” (Hac 26) Tavaf, Haccın ayrılmaz bir parçasıydı. Peki; kıyam rükû ve secde hangi ibadetin ayrılmaz bir parçasıdır? Namazın… Bunlar olmasa namaz olur mu? Peki, İbrahim’e (a.s) Kâbe’yi yaptıran Allah, Kâbe’nin varlığını nasıl açıkladı bize? Hac ve namaz ibadetiyle değil mi? Peki, Kâbe ne zamandan beri vardır? Âdem’den (a.s) beri. O zamandan beri Hac ve Namaz yok mudur? Bunu da bir ayetle temellendirelim. “İnne evvele beytiv vudıa linnâsi” “İnsanlar için kurulmuş olan ilk ev” Yani insanlığın hizmetine sunulmuş olan ilk ev… “lellezî bibekkete” “Bugün Mekke’de bulunandır.” Yani Kâbe’dir. Bütün insanlık için yapılmış evin ilk insanlarla inşa edilmiş olması akla çok yakın bir ihtimal değil midir? Öyledir. Peki, niçin o ev yapılmış? “mubârakev” 1- “bereketli bir ev olarak yapılmış.” “ve hudel lil âlemîn” 2- “ve bütün âleme yön belirleyici olsun diye yapılmıştır.” (Ali İmran 96) Kâbe’nin bütün insanlık için yön belirleyici olması bir numaralı hangi ibadeti çağrıştırıyor? Namaz. Dünyanın her neresinde bulunursak bulunalım hepimiz kalktığımızda aynı anda tek bir yöne, Kâbe’nin bulunduğu yöne dönüyoruz. Dolayısıyla Kâbe ilk insanlarla beraber bu amaçlarla kurulduysa o zamandan bu zamana içinde kıyam, rükû ve secde olan namaz var mıdır? Vardır. Peki, bu Âdem’e (a.s) kim tarafından öğretilmiştir? İşte “kemâ allemekum mâ lem tekûnû tağlemûn” (Bakara 239) ayetinde ifade edilen husus budur. Ta zamanında Âdem’e (a.s) öğrettiğim şekilde… Yani siz tek başınıza bunu bilecek, bulacak değilsiniz. Durup dururken insanlık namaz diye bir şey icat edebilir mi? Hadi Allah’a namaz kılalım. Bunu nasıl düşünebilirsiniz? Bir rekâtlık namazda bir rükû, iki secde olacak. Sırası filan… Bu icat edilecek, buluş yapılacak bir şey değil. Allah öğretirse ancak böyle bir ibadetten bahsedilebilir. İşte “kemâ allemekum mâ lem tekûnû tağlemûn” (Bakara 239) budur. Zamanında hiç bilmediğiniz şekilde Allah nasıl öğrettiyse bu namazı, güvende olduğunuz zaman onun öğrettiği şekilde kılın. Yani namaz Âdem’den (a.s) bu yana gelmiş ama Allah tarafından öğretilmiş bir ibadettir. Hızlıca geçeceğim. Mesela Enbiya Suresinde… Bakın adı nebiler suresi olan bir sure var Kuranı Kerim’de… Orada Allahu Teala İbrahim’in (a.s), Lut’un (a.s), İshak’ın (a.s) ve Yakup’un (a.s) kıssalarını anlatıyor. Sonunda şöyle buyuruyor. “Ve cealnâ hum eimmetey yehdûne biemrinâ” Bütün bu ismi sayılan nebilerin “Biz emrimiz uyarınca insanları uyaran, doğruya ileten önderler kıldık.” Bunlar insanlara nebiler olarak önderlik yaptılar. “ve evhaynâ ileyhim” “ve onlara biz şunları vahyettik.” “fiğlel hayrâti” “Onlara daima hayırlı işler yapmalarını vahyettik.” “ve igâmes salâti ve îtâez zekâh” “O namazı kılmalarını ve o zekâtı vermelerini onlara vahyettik.” “ve kânû lenâ âbidîn” “Ve onlar zaten daima bize kulluk eden kimselerdi.” (Enbiya 73) Bakın İbrahim, Lut, Yakup (a.s) hepsine allah tarafından o namaz ve o zekât emredilmiş. Yani asırlarca öncesinden bahsediyor. Yeryüzünde Kuranı Kerim diye bir kitap yok. Yani bizim şuan elimizde bulunduğu şeklini kastediyorum. Öz itibariyle tabi ki onlara vahyedildiği şekliyle bütün kitaplar bunun içinde mevcuttur. O yüzden büyük oranda Kuranı Kerim orada var. Ama bakın ibadetler hiç değişmiş mi? Bize daima hayırlı işler işlememiz vahyedilmedi mi Kuranı Kerim vasıtasıyla? Namaz, zekât bir farkımız var mı? Yok. Bütün nebilerde var. Meryem Suresinde İbrahim’i (a.s), İsmail’i (a.s) söyledik. Bakın şimdi çok ilginç… Bakara Suresinin 83. Ayetinde Allahu Teala İsrailoğulları’ndan bahsedecek. İsrailoğulları kim? Yakup’un (a.s) çocukları ve onun soyundan gelen, bugüne kadar hala devam eden millet değil mi? “Ve iz ehaznâ mîsâga benî isrâîle” “Biz İsrailoğullarından zamanında şu konularda söz aldık.” Hem de sağlam söz aldık. Öyle eften püften değil. Bize ciddi bir şekilde söz verdiler. Nelere dikkat edecekler? 1- “lâ tağbudûne illallâhe” Hiçbir zaman bu sıralama değişmez. “Yalnızca Allah’a kulluk yapacaksınız.” Şimdi bizdeki hükümlerle karşılaştırmalı olarak gidersek… Var mı bizde de aynı emir? Yalnızca Allah’a kul olacağız. 2- “ve bil vâlideyni ıhsânev” “Anne ve babanıza iyi davranacaksınız.” Var mı bizde? Var. “ve zil gurbâ” “Akrabanıza iyi davranacaksınız.” “vel yetâmâ vel mesâkîni” “yetimlere ve çaresiz kalmış insanlara iyi davranacaksınız.” Var mı? Var. “ve gûlû linnâsi husnev” “İnsanlara daima güzel sözler söyleyeceksiniz.” Var. “ve egîmus salâte ve âtuz zekâh” “O namazı kılacak, o zekâtı vereceksiniz.” Şeklinde zamanında söz aldık diyor. Kimden? İsrailoğullarından… Hiçbir fark var mı? Yok. Peki, ne oldu? Söz verdiler ama… “summe tevelleytum” “ama sonra gerisin geriye döndünüz.” “illâ galîlem minkum” “pek azınız hariç.” (Bakara 83) Pek azınız hariç çoğunuz bunu bıraktınız. Kuranı Kerim’in indiği dönem için düşünelim. O gün ki İsrailoğulları’na hitap eden bir ayet… Pek azınız hariç çoğunuz namazı bıraktınız demek bu ayetin indiği dönemde hala İsrailoğullarından namaz kılanlar olduğunu göstermiyor mu? Öyle değil mi? Bu kadar basit. Yani namazın hiç bilinmediği, durup dururken ortaya çıkmış ve Muhammed (a.s) tarafından insanlar âlemine öğretilmiş olduğunu siz bu ayetler varken nasıl iddia edebilirsiniz? Böyle bir şey mümkün mü? Muhammed (a.s) Allah’ın ilk ve tek nebisi midir? Tam tersine son nebisidir. Son nebi… Kendisinden önce Kuranı Kerim’in adını saydığı 24-25 tane nebi vardır. Ama Cenabı Hakkın ismini saymadığım, size anlatmadığım nice elçiler gönderdim diyor. Muhammed (a.s) onların hepsini bir son temsilcisidir. Durduk yere bir din icat etmiş falan değil. 610 yılında İslam çıktı, yeryüzü İslam diye bir şey bilmiyordu değil. İslam’ın son nebisi olarak…
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Yoksa kimsenin inanması gerekmez ki…
Yahya ŞENOL: Evet gelecek, tasdik edecek. Bak söz vermiştiniz, niye yapmıyorsunuz diyecek. Bugün son nebi gelmemiş olsa biz bugün bir nebi bekliyor olsak yeni gelecek olan nebinin bize yapacağı ilk uyarı tabi ki tevhid noktasında olacak. Ama ikinci yapacağı uyarı ne olurdu?
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Namaz kılmak…
Yahya ŞENOL: Değil mi? Elinizde Allah’ın kitabı var. Resulullah’tan nakledilmiş uygulamalar var. Müslümanlar hadi şu kadar milyon olmakla övünüyorsunuz. Kaçınız beş vakit namaz kılıyorsunuz? Bir şeyi bilmemek başka bir şeydir. Yapmamak başka bir şeydir. İnsanlar bugün yapmıyorlar diye bilmiyorlar diyebilir misiniz?
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Hadisler falan diyorlar. Kardeşim hadislerin hepsi Kuranı Kerim’in uygulamasıdır. Mesela Cebrail (a.s) gelip beş vakit namazın vakitlerini gösterdi. Yoksa namazın nasıl kılındığını göstermedi.
Yahya ŞENOL: Burada o hadiste var.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: İstersen o hadisi de oku.
Yahya ŞENOL: O, Ebu Davud ve Tırmızi’de geçen meşhur bir hadistir. Cibril hadisi diye bilinir. Olay bütün ayetlerde böyle olduğu gibi, hadislerden de yola çıktığımız zaman bunu doğrulayabiliyoruz. Mesele ne? Cebrail (a.s) Resulullah’a vahyi getirip o namazı sizde kılın diye Kuranı Kerim emredince Resulullah ne ile mükellefti? 1- Öncelikle kendisinden önceki son nebi kim? Son ümmet? İsa (a.s). Dolayısıyla İsa (a.s) ne bıraktıysa ibadet ve namaz namına onu devam ettirmekti. Yeni bir ayrıntı gelinceye kadar… Dolayısıyla İsa’ya (a.s) bakarsak Meryem Suresinin 31. Ayetinde… Orada da Cenabı Hak şöyle aktarıyor. “ve evsânî bis salâti vez zekâti mâ dumtu hayyâ” “hayatta olduğum sürece Allah o namazı ve zekatı bana da emretti.” (Meryem 31) Dolayısıyla İsa (a.s) nasıl namaz kılmış? Nereye dönerek namaz kılmış? Nasıl abdest, gusül, teyemmüm almış? Namazla ilgili ön şartlar… Hepsi Muhammed’e (a.s) aktarılmıştı. Peki, Muhammed’den (a.s) Âdem’e (a.s) kadar nebilere vahiy getiren melek kimdir? Cebrail’dir (a.s). Muhammed’den (a.s) İsa’ya (a.s) kadar kaç yüzyıl geçti? Yaklaşık olarak 600 yıl veya kabaca 500 diyelim. 500 yıllık kocaman bir zaman dilimi var. O arada ne tür değişiklikler olmuş. Namaz vakitleriyle ilgili bir kayma olabilir mi? Mümkün mü? Mümkün… Yani şuan Kuranı Kerim’in tek harfi zayi olmadığı halde namaz vakitleri konusunda Müslümanlar ihtilaf edebiliyor mu? E İncil, orijinali ne kadar ulaşabildi o döneme? Ona rağmen ne yapıyor? Cebrail (a.s) gelip uygulamalı olarak iki gün süreyle namazların vakitlerini Kâbe’nin yanında nebimize imamlık yaparak gösteriyor. Bir gün gelip namazın ilk vakitlerinde kıldırıyor. İkinci gün gelip bu sefer son vakitlerinde kıldırıyor. Namazın bir ilk vakti olur bir de son vakti olur. İlk vakti gelmeden kılamazsınız, son vakti çıktıktan sonra da kılamazsınız. Bu iki vakti uygulamalı olarak gösterdikten sonra, burası çok ilginç… Aynen şu ifadeyi kullanıyor. “Ey Muhammed, bu senden evvelki nebilerin namaz vaktidir. Vakit bu iki vaktin arasıdır.” Yani namazların bir baş bir de son vakti vardır. “Senden önceki nebilerin vakti de bu vakitler arasıdır” ne demek? Aynı beş vakti senden önceki nebilerde bizim kıldığımız vakitlerde kıldı. Ve Cebrail’in (a.s) yaptığının hiçbiri yeni bir uygulama değil. Öncekileri teyit mahiyetindedir. Yani evet, İsa’ya da, Musa’ya da, Âdem’e de emredilen buydu. Değişmemiş hali de budur. İşte bu vakitlerde Müslümanlar olarak namazı kılacaksınız. Bu kadar… “İnsanlık Tarihi Boyunca O Namaz” Enes Hocayla birlikte kaleme aldığımız kitaptır. “İnsanlık Tarihi Boyunca” dediğimizde namazın tarihini nereye kadar götürdüğümüzü daha açık bir şekilde yazmamıza gerek var mıydı? Namazın 610 yılından sonra ilk defa dünya tarihinde bilindiğini bu kadar ayete rağmen kim iddia edebilir? Burada üç beş tanesini okuyabildik. Okuyamadığımız niceleri Kuranı Kerim’de bizlerin dikkatlerine sunulmuştur. Geri kalan bilgileri de o taraftan dinleyeceğiz.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: 2009’da Vatikan’da toplantı olmuştu. Orada Yahudilik uzmanı bir Prof. Yahudilerde günde üç vakit ibadet olduğunu anlattı. “Niye üç diyorsun ki beş değil mi” dedim. Aslında yedidir. Ama ikisi zorunlu değildir. Yani teheccüd namazı ile kuşluk namazı zorunlu değildir. Hiç sesini çıkarmadı. Oradan döndüm. Katoliklere “bu beş vakit namaz sizde de var. Siz niye kılmıyorsunuz” dedim. Onlarda seslerini çıkarmadılar. Çünkü hep böyle yaparlar. İkinci adımdan korkarlar. Bunlar kayıtlarda var. İnternetten direkt bulunabilir. Ondan sonra kültürel gezi amacıyla Eski Roma’ya kısa bir seyahat yapmak istedik. Orada bir kızcağız yanıma yaklaşıp “Hocam ben doktoramı Vatikan’da yaptım. O senin dediğin ibadeti Papa’nın yaptığını gözümle gördüm” dedi. Bunların içlerinde bu namazı kılanlar var. Onu da Vedat’tan dinleyelim.
Vedat YILMAZ: Ekrandan gösterdikten sonra ayrıca göstermeye gerek yok ama…
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Göster.
Vedat YILMAZ: Son zamanlarda “Yahudilerde namaz yok” diye bir tartışma çıktı. “Yahudilerin namazında rükû yok”, şu yok, bu yok tarzında bir şeyler söylediler. Tam tersine İslam düşmanı olanlarda web sitelerine bakarsanız Yahudilerin namazlarından, diğer bir takım insanların namazlarından belgeleri koyarak “İslam onlardan aldı” diyorlar. Yani bu şekilde iki uç arasında gidiyor. Burada sizin gösterdiğiniz Prof. Ben Abahamson’un ismini vermiş. Siteye koyduğumuz yazıda onun makalesinden alıntı yapmıştık. Bu akademik bir makaledir. Bu adam bir Yahudidir. 19 sayfalık bir makalesi ver. Bu makalesinde Rabbinik Yahudilerin özellikle İslam Döneminde, Arap coğrafyasında yaşayan, yani Medine civarında yaşayan Yahudilerin kılmış oldukları namaz ile Müslümanların kıldıkları namaz arasında hiçbir farkın olmadığını ortaya koymak için bu makaleyi yazmış biridir. “Müslümanların kılmış oldukları namaz aslında o Yahudi geleneğinden alınan bir şeydi” diyor. Bu iddiayla makaleyi yazıyor.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Oradan alınan değil de… Tasdik için mecburen öyle olacak.
Vedat YILMAZ: Hatta makaleye resimlerini de koymuş. İbranice’de ki karşılıklarını da yazmışlar. Mesela kıyamda durmaya Amidah diyorlar. Arapça’da da Hamid kökünden dik durmak vardır. Ellerin kaldırılmasıyla alakalı olarak hem Tevrat’tan hem de diğer Yahudi kaynaklarından burada ellerin kaldırılmasının neden gerekli olduğunu kendi delilleriyle söylemiş. Rükû yok diyorlar da burada rükûyu da gösterelim. Breikhah şeklinde okunan bu ifade… Buradaki b harfi kelimenin aslından bir harf değildir. Arapça’da ki bi harfi cerine denk gelir. Breikhah diz anlamına geliyor. Ellerin dizde anlamına geliyor. Eller diz üzerine koyulduğu için breikhah diyorlar.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Zaten o konuda ayetlerde var.
Vedat YILMAZ: Rükûda bunu yapıyorlar. Torah’ta diğer Yahudi kaynaklarında bunun delili nedir? Nereden kaynaklanarak yaptıklarını tek tek hepsini söylüyorlar. Secdeye de kıdah diyorlar. Kaynaklarını vs. yazmış. Selam verilmesine kadar hepsini… Mesela burada selam verilmesine de Oseh Shalom diyorlarmış. Selam vermenin delili nedir, hepsini tek tek yazmışlar. Makalenin en sonuna da bir tablo koymuş. Namazın rekât sayıları ve İslam’da namazın rekat sayıları diye koymuş. Yahudilikte sabah namazı 2, öğle namazı 4, ikindi namazı 4, Akşam namazı 3, yatsı namazı 1 demiş.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Yatsıyı yanlış yazmış.
Vedat YILMAZ: Zaten Müslümanlarda da yatsı namazına 2 rekât diye yanlış yazmış.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: İkisini de yanlış yazmış.
Vedat YILMAZ: Mesela öğle namazının kılınışını tarif ederken ilk rekâtta rükû yapılır. Sujud, sujud yapılır. Bir rükû iki secde şeklinde yapılacağını yazmış. Bu şekilde olması gerektiğini de Yahudi namaz pozisyonları şeklinde sıralamış.
Yahya ŞENOL: Şekillerle de o makalede gösterilmiş. Olmasaydı biz namazı bilmezdik anlamında mı söyledin bunları? İstersen onu da söyle. Çünkü öyle anlayan aklı evveller var.
Vedat YILMAZ: Hayır, hayır. Kesinlikle alakası yok.
Yahya ŞENOL: Bazen şu gerekiyor, Hocam. Adam bir şey anlatıyor. “Can yelekleri tavandadır. Tavan da yukarıdadır” diye bazıları için yazmanız lazım diyor. Bu gerekiyor. Bazılarını düşünerek… Bunu da söylemek ayıptır diye düşünüyoruz ama öyle değilmiş demek ki… Gerçekten can yelekleri tavandadır, tavanda yukarıdadır. Bütün bu anlatılanlar, biz namazı bunlardan öğrendik manasına mı geliyor? Yoksa onlarda da var o namaz anlamına mı geliyor?
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Onlarda da olması lazım, bizde de…
Yahya ŞENOL: Ama maalesef bunu öyle anlayamıyorlar. Hâlbuki tavan yukarıda arkadaşlar, bunu söylememiz lazım.
Vedat YILMAZ: Nebimizin yaşadığı dönemde hiçbir Yahudi kalkıp da Müslümanların namazıyla alakalı bir itirazda bulunmuyor. “Ya biz böyle bir namaz bilmiyoruz” gibi…
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Kuranı Kerim’in ifadesine göre başlangıçta gidip onun arkasında namaz kılıyorlardı.
Vedat YILMAZ: Mesela Süryani Kadim kilisesinde de… Bu da Süryani Kadim Kilisesinde ibadetler diye inşallah dergide yayımlanacak. Namaza 58:00 58:01 sn. anlaşılmıyor. deniyor. Bu da salat kelimesinden geliyor. Süryanilerde namazı 7 vakit olarak kılıyorlar. Bunlardan dördünü cemaat şeklinde kılıyorlar. Üçünü nafile olarak ayrı kılıyorlar. Namazlar şu şekilde sıralanıyor. Akşam namazı, Yatsı namazı, Gece yarısı namazı, Sabah namazı, kuşluk namazı, öğle namazı ve ikindi namazı şeklinde yedi vakit halinde bugün Süryaniler kılıyorlar.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Ben ziyarete gittiğimde şöyle demişlerdi. “Teheccüd namazı ile kuşluk namazı zorunlu değildir” demişlerdi. Bu aynı şekilde Yahudilerde de vardır. Bizde de öyledir. Ama nafile zorunlu değildir. Kılarsan kılarsın, kılmazsan kılmazsın. Tamam mı?
Vedat YILMAZ: Evet, hocam.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Şimdi sona gelelim. O okuduğumuz ayeti tekrar okuyalım. “Ve izâ nâdeytum iles salâtittehazûhâ huzuvev ve leıbâ” “Onları namaza çağırdığın zaman hafife alıyorlar ve oyuna eğlenceye alıyorlar.” “zâlike biennehum gavmul lâ yağgılûn” “Çünkü onlar akıllarını kullanmayan bir topluluktur.” (Maide 58)
Yahya ŞENOL: Hocam bu ayette bile “namaza çağırdığınız zaman” alaya ve eğlenceye alanlar kimlerdir?
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Yahudiler…
Yahya ŞENOL: Demek ki Müslümanlar onları da namaza çağırıyorlar. Müslüman olmamalarına rağmen… Niye? Kendi şeriatlarında namaz var. Yapmak zorundalar. Yahudi ve Hıristiyanlar namaza çağırılıyor ama onlar Müslümanları alaya alıyorlar. Tabi bir bölümüdür bu, hepsi değil. Geleni var, gelmeyeni var.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Bakara 83 ayeti demin okumuştun ya…
Yahya ŞENOL: “summe tevelleytum illâ galîlem minkum.” (Bakara 83) Bir çoğunluğu bırakmış ama…
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Enam Suresi 90. Ayette “onların kitaplarına uy” diye emir verdiği için onlarda ne yapıyorlardı? Beyti Makdis’e göre ibadet ediyorlardı. O ibadet onlar için bir imtihandı. Yani yeni gelen nebiye uyacaklar mı, uymayacaklar mı? O zamana kadar bunlar namazlarını kılıyordu. Ve Resulullah’ın arkasında da namaz kılıyorlardı. “Ve kezâlike cealnâkum ummetev vesetal” “Sizi tam merkezde bir ümmet yaptık.” “litekûnû şuhedâe alen nâsi” “İnsanlara şahit olasınız.” ya da şühedaya meşhud denilebilir. Yani “insanlara örnek olasınız.” Ki bu anlam daha uygundur. Çünkü şehit kelimesi ismi mefulde olur, ismi failde olur. “ve yekûner rasûlu aleykum şehîdâ” “bu resulde size örnek olsun.” “ve mâ cealnel gıbletelletî kunte aleyhâ” “Ya Muhammed senin şuanda gördüğün kıble var ya” Yani Kudüs’e döndün ya… “Onu kıble yapmamızın sebebi sadece şudur.” “illâ linağleme mey yettebiur rasûle mimmey yengalibu alâ agıbeyh” “Kim bu resule uyacak (Kuranı Kerime kim uyacak) kim gerisin geri dönecek, onu öğrenelim diye.” (Bakara 143) Gerisin geri dönmek için ne olmak lazım? Yani kıble değiştiği zaman, Müslümanlar Kâbe’ye döndüğü zaman… Kudüs’ten Kâbe’ye dönmek için 180 dönmeniz gerekir.
Vedat YILMAZ: Kudüs kuzeyde, Kâbe güneydedir.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Yani o ana kadar Resulullah’ın arkasında namaz kılıp kıble çevrildiği zaman kim Resulullah’a uyuyor, kim uymuyor onu bilelim diye…
Yahya ŞENOL: Kim uymaz? Yahudi uymaz. Çünkü onu oraya döndüren aynı emir, buraya döndüren de aynı emir olacaktır. Ama bunlar o ana kadar Beyti Makdis’e döndüyorlardı. Kendilerine uyduğu için bir problem yoktu. Ama ne zaman bir daha kıble değişince…
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Hepsi Muhammed’in (a.s) Allah’ın elçisi olduğunu biliyor. Hiç şüpheleri yok. Hepsi beş vakit namazın farz olduğunu biliyor. İşte Allah’ın nebisinin arkasında gidip kılalım deyip kılıyorlardı. Kıblede aynı kıbledir.
Yahya ŞENOL: Şeyi de söyleyebiliriz. Hani bu Beyti Makdis’in en başından beri kıble olduğu anlaşılmasın. İlk kıble Kâbe’ydi. Daha sonra Davut (a.s) zamanında Beyti Makdis’İn yapılmasıyla birlikte geçici olarak değiştirildi. İşte sebebi de anlatılıyor. Muhammed (a.s) döneminde kıble tekrar orijinal haline döndü. Âdem’den (a.s) beri Beyti Makdis kıble değildi.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Böylece çok net olarak ortaya çıktı. Bir kere Mekkeliler namaz kılıyorlardı. Kâbe’nin yanındaki salatları… Bu salat kelimesi ikametus salah denince namaz olur. Salat denince de sürekli yaptıkları iş anlamına gelir. Süreklilik ifade eden bir iştir. O konu üzerinde durmayalım. Vakit çok fazla daraldı. 01:03:22 01:03:26 sn. arası anlaşılmıyor. Yani Kâbe’nin etrafında yaptıkları başkadır. Ama İsmail’in (a.s), İbrahim’in (a.s) onlara görev olarak bırakmış olduğu beş vakit namaz başkadır. Zaten Allahu Teala Resulullah’a o namazı kıl diye emrediyor. Âdem’den (a.s) beri verilen emirde herhangi bir değişiklik yoktur. Tabi tasdik meselesi unutulunca maalesef… Yahya’nın az önce söylediği gibi… Muhammed (a.s) sanki hiç geçmişi olmayan bir elçi, Kuranı Kerim geçmişi olmayan bir kitap… Böylece Yahudi ve Hıristiyan lobilerinin arayıp da bulamadığı yeni bir din yapısı ortaya çıkmış. Niye? Çünkü böyle bir dine hiçbirisinin inanması gerekmez. Onlarda keyiflerini sürdürüyorlar. Böylece alan razı, satan razı… Ama burada tek razı olmayan Allahu Tealadır. Çünkü Allahu Teala’nın dinini kendilerine uydurmuşlar. İnşallah anlaşılır. Bizim görevimiz anlatmaktır. Anlayıp anlamak diğerlerine kalmıştır. Ben gene de Orhan ÇEKER’e teşekkür ediyorum. Ki böyle bir dersi yapmaya vesile oldu. İnşallah İlahiyatçılar tasdik konusunu gündemlerine alırlar.