Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Euzubillahimineşşeytanirracim.Bismillahirrahmanirrahim.
Elhamdulillahi rabbil alemin. Vel akıbetu lil muttekın.
Bugün ki dersimiz geçen haftaki dersin devamı niteliğindedir. Yahudi ve Hıristiyanlarla ilişkiler… Hepiniz bilirsiniz. Cizye diye bir baş vergisi vardır. Savaşta eğer galip gelirsek Yahudi ve Hıristiyanlara yaşama hakları karşılığında cizye yani baş vergisi konur. Zengin fakir ayrımı yapılmaksızın bütün erkeklerden alınır. Tabi Resulullah (s.a.v) böyle bir vergi almamıştır. Sahabe döneminden alındığına dair de sahih bir rivayet yoktur ama bütün mezhepler bu konuda tam ittifak halindedir. En küçük bir ihtilaf yoktur. Daha da önemlisi Bakara Suresinin 256. Ayetinde “Lâ ikrâhe fid dîni” İkrah zorlama, baskı demektir. “Dinde ikrahın hiçbir çeşidi olmaz” diyor. “gad tebeyyener ruşdu minel ğayy” “Çünkü rüşd yani Allah’ın olgun dini ile o hayal dünyası birbirinden iyice ayrılmıştır.” (Bakara 256) Allahu Teala bunu burada çok açık söylüyor. Kalplerde olanı kendisinin bildiğini söylüyor. Bir kimsenin imana gelip gelmediğine kendisinin karar verdiğini söylüyor. Ama Resulullah’dan (s.a.v) sonra genel olarak gayri Müslimlerle ilişkiler çok farklı bir mecraya gelmiştir. Yani muhatabımız Yahudi ve Hıristiyan ise savaş sonucunda ya Müslüman olurlar ya da cizye verirler. Yani iki tane seçim var. Ya Müslüman olacaksın ya cizye vereceksin. Aksi takdirde öldürülürsün. Mecusileri de bu kapsama sokmuşlar. Ama onun dışındakiler Arap müşrikleriyse Arap müşriklerinin ya Müslüman olma ya da ölüm dışında bir seçenekleri yoktur. Ama onun dışındakilerden köle ve cariye alınabiliyor. Yani Yahudi ve Hıristiyan esirlerden de köle ve cariye alınabiliyor. Şöyle bir sıkıntı var. Hani siz çok iyi biliyorsunuz. Kuranı Kerim’de kölelik ve cariyelik diye bir şey söz konusu değil. Hiçbir zaman olmamış. Biz zaman olmuş da kaldırılmış diye bir şey yok. Bir daha size hatırlatayım. Muhammed Suresinin 4. Ayetinde ki Bedir Savaşından önce inmiş olan ayetlerdir. “Feizâ legîtumullezîne keferû fedarber rıgâb” “kâfirlerle savaşta karşılaştığınız zaman boyunlarını vurun.” “hattâ izâ eshantumûhum” “onları etkisiz hale getirinceye kadar.” Etkisiz hale getirdiniz mi, “feşuddul vesâga” “bağı sıkı tutun.” (Muhammed 4) Etkisiz hale geldiği zaman etkisizleştirildiler, hadi bakalım bunları bir kılıçtan geçirin değil. Yani savaşacak halleri kalmadı mı, o zaman esir alacaksın. Kılıçtan geçirmek değil. O sizinle savaşırken öldürüyorsunuz. Etkisiz hale gelince esir alıyorsunuz. Onları kurşuna dizdik, kılıçtan geçirdik değil. Sıcak çatışma bittiğinde esir alıyorsunuz. Peki, ondan sonra? “feimmâ mennem bağdu” “ondan sonra yapılacak şey karşılıksız serbest bırakmaktır.” (Muhammed 4) Yani esir alıyorsunuz. Niye esir alıyorsunuz? Çünkü orada başka gruplar ortaya çıkar. Siz onu esir almazsanız onlarla birleşir büyük problem oluştururlar. Onu esir alacaksınız ki… “hattâ tedaal harbu evzâraha” “o savaş ağırlıklarını ortadan kaldırsın” diyor. “feimmâ mennem bağdu” Esir aldıktan sonra yapılacak şey; “esirleri karşılıksız serbest bırakmak” “ve immâ fidâen” “ya da fidye karşılığında serbest bırakmaktır.” (Muhammed 4) Yani burada kâfirlerden hiçbiri diğerinden ayırt edilmiyor. Ehli kitapmış, müşrikmiş, öyle bir ayrım söz konusu değildir. “hattâ tedaal harbu evzâraha” “böyle yapın ki savaş ağırlıklarını ortadan kaldırsın.” (Muhammed 4) Yani şimdi Bedir Savaşını düşünün. Bedir’de esirler alındı. Esirlerin bir kısmı karşılıksız serbest bırakıldı. Yani Resulullah bu ayeti uyguladı. Bir kısmından da fidye aldı. Bunların hepsi en küçük bir hakarete bile uğramadan kendilerine son derece iyi davranılarak çünkü iyi davranmayı da Allahu Teala İnsan Suresinde emrediyor. “Ve yut’ımûnet taâme alâ hubbihî” Yani kendileri çok seviyor. “o sevdikleri yiyeceği yediriyorlar.” Kime? “miskînev ve yetîmev ve esîrâ” “çaresize, yetime ve esire.” (İnsan 8) Yani yanınızda en küçük bir hakaret görmüyorlar. Onlara iyilikte bulunuyorsunuz. Bedir’de esir olanlar ne beklerler? Biz Muhammed’i (s.a.v) Mekke’de yaşamaz hale getirdik, ölümüne karar verdik. O Medine’ye kaçmak zorunda kaldı. Onunla yetinmedik, oraya orduyla geldik. Bizi esir aldı. Ne beklenir ondan? Ölüm. Sıradan bir ölümde değil. İşkenceyle öldürmek. Başka bir şey beklenmez. Ama onların bir kısmına buyurun siz gidebilirsiniz deniyor. Bir kısmında fidyesi yani zengin olanlardan can bedeli bir şeyler alınarak bırakılıyor. Biz ne umduk, ne bulduk? O zaman bunların Müslümanlara karşı düşmanlıkları kırılmaz mı? Zayıflamaz mı? Ondan sonraki bütün savaşlarda… Mesela Beni Müstalik Savaşında esirler alınmış. Tamamı karşılıksız serbest bırakılmıştır. Hayber’de alınan esirler serbest bırakılmıştır. Bir tek Beni Kureyza esirleri ile ilgili Resulullah onların hepsini öldürdü diye maalesef Yahudi kaynakları bizim kitaplara sokuşturmuşlar. Bunun olmasına en küçük bir ihtimal yok. Onunla ilgili ayrı bir dersimiz vardı. Arzu edenler onu dinleyebilirler. Onlarda serbest bırakılmışlardır. Herhangi bir şey alınmamış ve gitmişlerdir. Huneyn esirleri… Hisham, onların hepsi Fransız’dı diyor. Öyle miydi? Kimdi bunlar? Resulullah’ın savaştıkları kimdi? Fransız mıydı? Mekkeli, Huneynli, Taifli, Sakif kabilesi ama herhalde Fransız yok değil mi içlerinde? Bunlar Arap müşrikleri… Fakat Resulullah (s.a.v) Arap müşriklerinden bir tanesini bile köle ya da cariye yapmamıştır. Köle ya da cariye yapmayınca ciddi bir problem ortaya çıkıyor. Sonradan gelenler köle ve cariye almak istiyorlar. Kuranı Kerim’de bu yok. Kuranı Kerim’de çok açıkça kölelik cariyelik diye bir şey yok. Kölelerin serbest bırakılması var. Resulullah’ın hayatında bir tek örnek yok. Ne yapalım? Hisham ne yapmışlar? 11:08 11:20 sn. arası anlaşılmıyor. Bütün mezhepler ittifakla şunu söylüyorlar. Arap müşrikleri için ikinci bir seçenek yok. Ya Müslüman olurlar ya da öldürülürler. Köle ve cariye alma diye bir olay yok ya… Resulullah hiç yapmamış ya… Şimdi ne yapacağız? Onu bir kenara atmışlar. Ama diğerleri içinde Muhammed Suresinin 4. Ayetini bir kere ortadan kaldırmışlar. Yani hesaplarına gelmeyen bütün ayetler nesh ediliyor. Ne yapsınlar bunlar? Bunlara köle ve cariye lazım. Mesela Ömer (r.a) zamanında İran fetih ediliyor. Sad b. Ebu Vakkas bir mektup yazıyor. Elimizde çok miktarda ganimet var, erkekler kaçmış, kadınlar ve çocuklar çaresiz kalmış, ne yapalım diyor. Ömer (r.a) ganimetleri kadınlara ve çocuklara dağıt. Madem onlar eşsiz kalmışlar. Onlardan uygun olanları, arzu edenleri askerle evlendir diyor. Çünkü cinselliğinden yararlanmanın başka imkân ve ihtimali yok. Öyle olunca tabi, oradakiler ne bekliyorlar, ne buluyorlar… Bize Şah hiç böyle bir şey yapmazdı. Sistemi sonradan tamamen bozmuşlar. Yani hakikaten inanmak mümkün değil. Elimdeki kitap Ömer Nasuhi BİLMEN’in Hukuki İslamiye Kamusu’dur. Sahasında İslam âleminde bir numaradır. Tek eksiği Türkçe olmasıdır. Çünkü Osmanlı Döneminde, Mecelle tadil komisyonu diye bir komisyon kuruldu. Bu komisyon 1926’da lav edildi. 1926’ya kadar Türkiye’de uygulanacak kanunları tespit ettiler. Ama 1926’da Batı baskısıyla Medeni Kanun gelince bu komisyon lav edildi. Bundan önceki Medeni Hukukun giriş kısmında vardır. Eğer elinizde o kitaplardan varsa orada görürsünüz. O komisyonun en genç üyesi olan Ömer Nasuhi BİLMEN daha sonra bunu kitap olarak yazmış. İlk baskısını 1950’de İstanbul Üniversitesi yapmıştır. Çok dikkatle hazırlanmış. Geçmiş fıkhı bize çok iyi aktaran bir kitaptır. Muhammed Suresi 4. Ayette “feimmâ mennem bağdu ve immâ fidâen” Esirlerle ilgili iki tane, “fida” ve “men” kelimeleri kullanıyor. Men, karşılıksız serbest bırakmaktır. Fida, fidye alarak serbest bırakmaktır. Bu kitaba bakalım. “Esirler hakkında men (karşılıksız serbest bırakmak) bir lütuf olarak meccanen salıvermektir. Caiz midir, değil midir meselesinde müçtehidler ihtilaf etmiştir.” Peki, bir ayetin açık hükmü varsa müçtehitlere ne düşer? Uymaktan başka bir şey düşer mi? Nasıl ihtilaf ediyorlar? “Hanefi mezhebine göre men caiz değildir.” Allah emrediyor. Caiz değildir, diyor. İkincisi fida’ydı. Diğer mezhepleri okumayacağım. Çünkü Hisham çok önemli bir konu anlatacak. Esirler hakkında fida, “bir mal ile veya İslam esirleriyle mübadele tarikine tevessül edilip edilmemesi meselesi de müçtehidi kiram arasında bir içtihad mevzusu olmuştur.” Yani fidye alıp bırakmak ciaz midir, değil midir bunu da tartışmışlar. Allah böyle diyorsa tartışılır mı? Resulullah’da bunu hep uygulamış. Aksi bir uygulama yok. Elinizde en küçük bir örneğiniz yok. Ayetse ayet, hadisse hadis… Hani biliyorsunuz bize hadis düşmanı filan diyorlar ya… Biz ne diyoruz? Bir konu seçin. Bütün mezheplerinizi bir araya getirin. Gelin bakalım. Hiç onlardan herhangi biri bizim kadar hadis kullanabilir mi? Ayet kullanmayan hadis kullanabilir mi? Haşa, Resulullah Kuranı Kerime aykırı iş mi yapmıştır? Görüyor musunuz? Ne hadis var, ne ayet var? Ayetlerde gitti, hadislerde gitti. “Esirleri para mükabilinde azat etmek hususunda Hanefi fukahasının muhtelif kavilleri vardır. Meşhur olan kavle nazaran bu caiz değildir.” Ne oldu? Allah’ın iki emri de yürürlükten kalktı. Resulullah’ın uygulaması yürürlükten kalktı. O zaman işte mecbur kalıp “Arap müşrikleri için ya ölüm ya Müslümanlık” diyorlar. Peki, Resulullah’ın bu konuda bir tek uygulaması var mı? Herhangi bir kişiyi Müslüman olamaya zorlaması var mı? Allah asla böyle bir şeye müsaade etmemiştir. “Leste aleyhim bimusaytır” “sen onlara baskı yapamazsın” (Ğaşiye 22) diyor. Onları hizaya getirmek sana düşmez diyor. Yunus 99’da Allah Resulullah’a, insanları Müslüman olmaları için baskı altında mı tutacaksın diyor. Sen mi baskı yapacaksın diyor. Esirlere ne yapılırmış bakın. Esirler hakkında ne olurmuş bakın. Allah’ın dedikleri yok. Resulullah’ın yaptıkları yok. “Bu hususta Müslümanların menfaatlerine göre hareket edilerek…” Allah’ın emrine göre değil. Çünkü Allah’ın emri yok. “Veliyul emr yani yetkili kişi dilerse bu esirlerin savaşçı takımının tamamını öldürür.” Allah savaş sırasında etkisizleşmiş olanları öldürmeyi istemiyor. Sıkı tutun diyor. Sıcak çatışmada ölen öldü. Bitti. Ondan sonra falan yerde yakaladım. Hepsini taradım diye bir şey yok. Öyle şey yok. Sen esir alındıktan sonra öldürülür diyorsun. Nerede var bu? Ondan sonra “dilerse bunların şerlerini def için 19:18 19:19 sn. arası anlaşılmıyor. yani köle ve cariye edinmeleriyle iktifa eder.” Kölelik, cariyelik nerede var? Resulullah hiç yapmamış ya… O zaman Arap müşrikleri köle, cariye edilemez diyorlar. Ondan sonra da “şimdi İslam zimmetinde 19:36 19:38 sn. arası anlaşılmıyor. hepsine hürriyet verir.” Dilerse diyor. “Ama bunları İslam esirleriyle mübadelede bulunur. İşte bundan yalnız Arap erkek müşrikleri müstesnadır.” Yani köle, cariye yapacak ya da vergiye bağlayacak. Tamam, sen burada kalabilirsin ama vergi vereceksin. Peki, Resulullah’ın bir tek uygulaması var mı? Neye dayanıyorsunuz? Maide Suresinin 51. Ayetini tekrar okuyayım. O ayet üzerinden konuşacağız. Allahu Teala “Yâ eyyuhellezîne âmenû lâ tettehızul yehûde ven nasârâ evliyâé’” “Müminler, Yahudi ve Hıristiyanları kendinizin evliyası yani size çok yakın kişiler olarak kabul etmeyin” diyor. “bağduhum evliyâu bağd” “onlar birbirilerinin yakınlarıdır.” Bir başka ayette de “Müminlere göre öncelik vermeyin” diyor. Geçen hafta ilgili ayetlerin hepsini okumuştuk. Ama bu dostça davranma meselesi değil. İlgili ayetlerin hepsini geçen hafta okumuştuk. “ve mey yetevellehum minkum feinnehû minhum” “kim onları gönüllü olarak kendine çok yakın kabul ederse onlardandır.” Mesela bugünlerde Afrin’e bir müdahale yapılıyor. Amerika oradakileri Türkiye’ye karşı hazırladı. Bu akşam haberlerde gördüm. Amerika geri çekiliyor. Onları orada bırakıyor. Bunlar böyledir. Bunlardan bir şey bekleyemezsin. Bunlara hiçbir şekilde güvenilmez. Bunlara itaat edenlerin sürünmekten başka seçenekleri yok. Onun için İslam alemi şimdiye kadar sürünüyor. Tek sebepleri Amerika’ya, Avrupa’ya, şuraya, buraya itaat etmektir. Hele bir dik durun bakalım. Allah size nasıl yardım ediyor. Geleneksel mantığa göre düşünün. Bedir’de Müslümanların zafer elde etmeleri hiç hayal bile edilebilir mi? Ama Allah verdiği zaman verir. Karşı tarafın kalbine korku salar ve seni zafere ulaştırır. İşte bugünde görüyorsunuz. Bu akşam bir açıklamada Amerika, “tamam” diyor. Türkiye’ye yeşil ışık yakıyor. Ne oldu, hani sen şimdiye kadar onlara şu kadar silah vermiştin? Onlara güvenilmez. Asla. Zaten Allahu Teala onlarla ilgili olarak Haşr Suresinde “tahsebuhum cemîav ve gulûbuhum şettâ” “sen onları birlik zannedersin ama her birinin gönlü başka taraftadır” diyor. (Haşr 14)
Cizye konusunda mezheplerin hiçbirisinin bir ihtilafı yoktur. Yani Yahudi, Hıristiyan ve Mecusi bunlardan cizye alınabilir. Mecusilerde ehli kitaptandır diye Kuranı Kerim’de ayet var. Ama o ayetleri delil alan hiç kimse yok. Yani Kuranı Kerim kimsenin umurunda değil. Kuran umurunda değil de Resulullah’ın uygulaması mı umurunda… Hesaplarına geldiği zaman uygularlar, gelmediği zaman değil. Resulullah 23:36 sn. anlaşılmıyor. sünnete ehli kitap demiş. Onlarla ehli kitaba göre şey yap… Ama o nedir? Bu ayetin gereğidir. Doğru bir hadistir. O Hac Suresi 17. Ayetin gereğidir. Doğru bir hadistir. Ama kardeşim önce bir ayeti oku. Ya o hadis uydurmaysa nereden bileceksin? Ayeti oku ki doğru diyesin. “İnnellezîne âmenû” “Müminler.” “vellezîne hâdû” “Yahudiler.” “ves sâbiîne” “sabiiler.” “ven nasârâ” “Hıristiyanlar.” “vel mecûse” “Mecusiler.” (Hac 17) Mecusilerin elinde de Gatalar vardır. Onun açıklaması durumunda olan Avesta vardır. Gataları okuyun. Tam Fatiha Suresine benzer bir sureyi görürsünüz. Beş vakit namaz kılarlar. Zaten namaz kelimesi bize onlardan gelmiştir. Namaz onların ifadesidir. Oruç kelimesi onlardan gelmiştir. Arapça değildir. Abdest onlardan gelmiştir. Arapça değildir. Abı dest yani el suyu demektir. Oruç, oruze günlük tutulan şey demektir. Namazdan oradan gelmedir. Humeyni’den sonra bir keresinde onların bir kısmı Kanada’ya kaçtı. Kanada’da bir merkezleri var. Oraya bir mektup yazmıştım. Çok da onları üzmeyecek ifadeler seçtim. Epeyce yumuşak olsun diye uğraştım. Allah ile sizin aranızda Hocalarınızın görevi nedir diye sordum. Biz müşrik miyiz, ne işleri var Allah ile aramızda diye hemen cevap verdiler. Sert bir cevap geldi. Dikkat edin bakın. “Müminler, Yahudiler, Sabiiler…” Sabiiler de herhalde Irak taraflarında oturuyorlardı. Zannedersem bu körfezden sonra başka yere taşındılar. Yani önlerinde su akar. Tertemiz, bembeyaz elbiseler giyerler. Namazlarını dikkatle kılarlar. İbadetlerini yaparlar. Onlardan bir tanesiyle de karşılaşmıştım. “Hıristiyanlar ve Mecusiler” “vellezîne eşrakû” “bir de müşrikler.” (Hac 17) “Vellezine eşraku” dediği zaman dikkat ederseniz diğerlerini müşriklerden ayırdı. Müminler, Yahudiler, Hıristiyanlar, Sabiiler, Mecusiler ve müşrikler dedi. Diğerleri aynı kategoride… Çünkü bir de Arapça bakımından birisi “innellezine” ile başladı. Bu bir bölümdür. Arkasından “vellezine” diye geldi. İkinci bölüm… Yani birincinin parçası değil. İlk bölümde Yahudi, Hıristiyan, Sabii, Mecusi anlattı. İkincisinde müşrikleri anlattı. “innallâhe yefsılu beynehum yevmel gıyâmeh, innallâhe alâ kulli şey’in şehîd” “Allah kıyamet günü onların aralarını ayıracak, Allah her şeye şahittir” (Hac 17) diyor. İşte bundan dolayı Resulullah’da Mecusilere ehli kitap gibi muamele edin demiş. Bundan dolayı Yahudiler, Hıristiyanlar ve Mecusilerden cizye alınır diyorlar. Peki, onun dışında kalanlar ne olur? Ya Müslüman olacaklar ya da öldürülecekler. Bakın Anadolu’da eski din mensupları canlarını nasıl kurtarmışlardır? Kendilerine Alevi diyerek… Yani Ali taraftarı diyerek… Yoksa Ali’yi tanıdıklarından değildir. Zamanla Ali onların kültürlerinin içerisine girmiş. Onun için dikkat edin. Anadolu’yu dolaşın. Hiçbir Alevinin inancı diğeriyle tutmaz. Çünkü bunların hepsi ayrı gruplardır. Ve bütün Alevilerde şu vardır. Sır… Duyarsınız ser verir, sır vermez. Yani başını verir sırrını vermez. Çünkü sırrını söylerse, biz aslında Alevi değiliz, biz falanca dindeniz derlerse hepsi öldürülecek. Öldürülmemek için kendilerine alevi diyerek korumuşlardır. Daha 12 Eylül’den sonra kendi kimliklerini ortaya koymaya başladılar. Ne kadar kötü bir şeydir? İşte şimdi burada tutmuşlar, cizye diye yeni bir vergi getirmişlerdir. Hisham şimdi sen onu anlatabilirsin.
Hisham ALABED: Ben bunu anlatmadan önce birkaç şey söylemek istiyorum. Ben Fransızca, Arapça ve yeni Türkçe öğrendim.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Bizim Fransızca sitenin yöneticisidir. Fransızcası o kadar güzel ki Fransızlar bunun diline en küçük itirazda bulunmuyorlar.
Hisham ALABED: Allah’a çok şükür, üç farklı kültürden gelen insanlarla konuşabilirim. Nasıl düşündüklerini anlayabilirim. Vakfın Fransızca sitesini dört yıldan beri yönetiyorum. Fransızlar nasıl düşünüyorlar, çok iyi biliyorum. Neye ihtiyaçları var, çok iyi biliyorum. Fransa’da dini anlamda çok büyük bir boşluk var. Anlamını da çok iyi biliyorum. Bu boşluğu nasıl dolduracağız diye her zaman düşünüyorum.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Şu anda bizim site Fransa’da itibar görüyor mu?
Hisham ALABED: Tabii ki Hocam.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Nasıl mesela? Diğer siteler arasında yeri nedir?
Hisham ALABED: Bizim sitemiz dört yıldan beri çalışıyor. Bugün, günde en az bin ziyaretçisi var. Benim demek istediğim Fransa’da ya da Afrika’da, oradaki resmi dil de Fransızca’dır. Ya da Kanada’da, ya da Arap ülkelerinde bir boşluk var. Niye boşluk var? Çünkü din adına o kadar şeyler anlatılıyor, artık Allah’ın dini değil başka bir din oldu. Bu nedenle her zaman yeni şeyler uydurmaya muhtaç hissediyoruz. Ben Fransızlara gittiğim zaman, onlarla konuşmak istediğim zaman ancak Allah’ın kitabıyla konuşabilirim. Niye? Çünkü bunlarda din bilgisi hiç yok. Hiçbir şey bilmiyorlar. Dini kitaplardan hiç haberleri yok. Anlattığım zaman herhangi bir muhalefet hissetmiyorum. Kabul ediyorlar. Bunu çok memnuniyetle karşılıyorlar. Ama Araplara ve Türklere bir konu anlat. Kimse bunu kabul etmiyor. Niye? Çünkü yanlış bilgi var. Onun için bu yanlış bilgiyi kaldırmamız lazım. Ondan sonra doğru bilgiyi sunmamız gerekir.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Hatta bir Fransız gelip burada bir iki hafta kalmıştı. Sanki cennette yaşadım diyordu.
Hisham ALABED: Bu genç geçen sene Fransa’dan buraya geldi. Burada üç hafta kaldı. İlk bana gönderdiği mesajında ben kendimi kaybettim dedi. Ben o zaman onu tanımıyordum. Ona cevap verdim. Diyaloğumuz başladı. Ondan sonra buraya geldi. Burada üç hafta kaldı. Gayet memnun kaldı. Bana, ilk defa hayatımda kendimi mutlu hissediyorum dedi. Bu genç gibi çok gençler var. Çok insanlar var. Bugün Afrika’da mesela din adına o kadar yalan bilgi sunuyorlar ki… Cehalet… Ben kutsal cehalet diyorum. Çünkü din adına yapılıyor. Din adına konuşmak istiyorsak Allah’ın kitabıyla konuşmak zorundayız. Allah’ın kitabıyla konuşmadığımız zaman Allah’ın adına konuşmamamız gerekir. Kuran her konuda bir şey söylüyor. Fıkıh kitaplarına gidiyoruz. Tam ters bir şey söylüyorlar. Niye bunu söylüyorlar diye düşünüyoruz. Sanki biz anlamıyoruz ya da onlar bizden daha iyi anlıyorlar diye gizli bir şey var diye düşünüyoruz. Gizli bir şey yok. Allah’ın kitabı var. Açık ve net… Bunu anlamak isteyen herkes anlayabilir. Esas konu bu kitaba güveniyoruz mu, güvenmiyoruz mu? Dünyada benim gördüğüm kadarıyla biz Müslümanlar olarak buna güvenmiyoruz. Güvenmediğimiz için bugün Allah’ın dinine göre yaşamıyoruz. Başka şeylere göre yaşıyoruz. Bu nedenle burası zaten rezalet içinde yaşıyoruz. Her yerde bugün savaş, fesat, zulüm, haksızlık… Sen Fransızlara gidip dine davet ettiğinde sen hangi dine davet ediyorsun? Fransız sana, bu İslam Müslümanlara bir şey vermediyse bana ne verecek diyecek? Ben niye Müslüman olayım diyecek? Allah, Kuran’da dinde zorlama yok diyor. (Bakara 256) Siz çıkıp hayır, dinde zorlama var diyorsunuz. Bundan daha büyük kabahat ne var? Allah dinde zorlama yok diyor. Sana ne yani? Ondan cizye almak istiyorsun. Neye göre cizye almak istiyorsun? Uydurma hadise göre cizye almak istiyorsun. Hiç mi okumuyoruz bu Kuranı? Allah dinde zorlama yok diyor. Ama maalesef Fıkıh kitapları bugün ya İslam ya cizye ya da yaşama hakkı yok diyorlar. Biz Müslümanlar bugün dünyada eğer Allah’ın kitabını kaynak olarak almıyorsak din adına konuşma hakkımız yoktur. İnsanlar için güzel örnek hiçbir zaman olmayacağız. Bunu çok iyi bilmemiz lazım. Cizye konusunda…
Arapça konuşmak istiyorum. 35:10 35:23 sn. arası anlaşılmıyor.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: “Ben bu Müslümanlarla Yahudi ve Hıristiyanların ilişkilerine baktım. O kadar uzun şeyler yazılmış ki. Ama fakihlerin yazdığıyla Allah’ın dediği arasında en küçük bir ilişki kuramadım” diyor.
Hisham ALABED: 35:36 35:43 sn. arası anlaşılmıyor.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: “Sebep ilgili ayetlerin hepsine bakmamaktır. Parçacı yaklaşmaktır. Oradan parça şeklinde alıp kendine göre açıklamaktan kaynaklanıyor” diyor.
Hisham ALABED: 35:53 36:02 sn. arası anlaşılmıyor.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: “Bir ayet alıp ona göre hüküm veriyorlar. Ona aykırı başka bir ayet varsa o ayeti mensuh sayıyorlar. Geçersiz sayıyorlar. Hâlbuki Allahu Teala “bu bir kitaptır ki ayetleri muhkem kılınmış sonra ayrıntılı olarak açıklanmıştır” diyor. Bu sistemi de zaten tümüyle ortadan kaldırmışlardır. Ayetin ayetle açıklanması bütün nebilerin ümmetlerine öğrettiği şeydir. Resulullah’ın öğrettiği çok sayıda ayet var. Ama bunu tamamen ortadan kaldırmışlardır. Zaten asıl kopuş orada olmuştur.
Hisham ALABED: 36:37 36:46 sn. arası anlaşılmıyor.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: “Tevbe Suresinin 29. Ayeti kerimesini okuyan kişiler, Müslümanlarla Yahudi ve Hıristiyanlar arasındaki ilişki sürekli savaş şeklinde olmalıdır derler” diyor. Ben size Diyanetin mealinden okuyayım. “Kendilerine kitap verilenlerden Allah’a ve ahiret gününe iman etmeyen, Allah’ın ve Resûlünün haram kıldığını haram saymayan ve hak din İslâm’ı din edinmeyen kimselerle, küçülerek (boyun eğerek) kendi elleriyle cizyeyi verinceye kadar savaşın.” (Tevbe 29) “Cizyeyi verinceye kadar” demişler. Burayı okuduğunuz zaman ne anlarsınız? Cizye Kuranın hükmü dersiniz değil mi? Bu da tam bir tahriftir. Yani anlam kaydırmasıdır.
Hisham ALABED: 37:37 37:45 sn. arası anlaşılmıyor.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: “Bu ayeti şöyle anlamışlar. Ehli kitapla ilişkiler üç temele dayanır. Ya Müslüman olurlar ya cizye verirler ya da öldürülürler” diyor.
Hisham ALABED: 37:53 37:56 sn. arası anlaşılmıyor.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: “Bu konuda Müslüman fakihler arasında en küçük ihtilaf bulamadım” diyor.
Hisham ALABED: 38:00 38:15 sn. arası anlaşılmıyor.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Hanefilerin çok değer verdiği el Hidaye isimli bir kitap vardır. Orada şunu görmüş. “İster Arap müşriklerinden, isterse diğerlerinden olsun. Savaşı onlar başlatmamış olsalar bile…” Hani Allahu Teala ayette “sizinle savaşanlarla savaşın” diyor. O da umurlarında değil. “Savaşı onlar başlatmamış olsalar bile onlarla savaşmak bizim görevimizdir. Ya cizye verecekler ya Müslüman olacaklar ya da öldürülecekler” demişler. Dolayısıyla bir ülkenin bize savaş açmasına gerek yok. Biz onlara savaş açacağız. Müşriklerse müşrikler… Onlardan cizye yok. Ama Yahudi ve Hıristiyansa ya cizye ya ölüm ya da Müslüman olmak…
Hisham ALABED: 39:22 39:24 sn. arası anlaşılmıyor.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Bütün mezhepler böyledir.
Hisham ALABED: 39:26 39:30 sn. arası anlaşılmıyor.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: “Cizye ehli kitabın bütün erkeklerinden alınır” diyor. Tabi büluğa ermek şartıyla…
Hisham ALABED: 39:36 39:39 sn. arası anlaşılmıyor.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Ama ne kadar alınacağı mezheplere göre değişir.
Hisham ALABED: 39:42 39:44 sn. arası anlaşılmıyor.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Ehli kitaptan cizye nasıl alınır? Alınma şekline bakın.
Hisham ALABED: 39:49 39:54 sn. arası anlaşılmıyor.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Şimdi cizye nasıl alınırmış onu gösterelim size.
Hisham ALABED: 40:13 40:14 sn. arası anlaşılmıyor.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Razi’nin tefsirinde…
Hisham ALABED: 40:17 40:20 sn. arası anlaşılmıyor.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Mesela Taha cizye verecek birisi olsun. Buraya binili olarak gelemez. Yaya gelecek.
Hisham ALABED: 40:32 40:36 sn. arası anlaşılmıyor.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Eğer binili olarak geldiyse geri dönüp yürüyerek gelmesi lazım.
Hisham ALABED: 40:43 40:48 sn. arası anlaşılmıyor.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Cizyeyi eğilerek verecek.
Hisham ALABED: 40:58 41:00 sn. arası anlaşılmıyor.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Sakalının olması şart…
Hisham ALABED: 41:02 41:04 sn. arası anlaşılmıyor.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Cizyeyi alan sakalını tutacak.
Hisham ALABED: 41:07 sn. anlaşılmıyor.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Bir tane dayak atacak.
Hisham ALABED: 41:12 41:17 sn. arası anlaşılmıyor.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Öyle temiz elbise giymişse onunla cizye vermeye gelemez. Gidip kötü bir elbiseyle gelecek.
Hisham ALABED: 41:23 41:30 sn. arası anlaşılmıyor.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Cizyeyi verdikten sonra da arkadan bir tokatla onu göndereceksiniz. Cizyesi az olanda aynı çok olanda aynı…
Taha BAYINDIR: Sakalı olmaz ne olacak?
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Sakalı olacak ki sakalından tutabilsin.
Hisham ALABED: 41:46 41:53 sn. arası anlaşılmıyor.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Bu uygulama nere Allahu Tealanın Ankebut Suresinin 46. Ayetinde söylediği “Ve lâ tucâdilû ehlel kitâbi illâ billetî hiye ahsen” “ehli kitapla mücadeleyi en güzel yöntemle yapın” diyor. Ama “illellezîne zalemû minhum” “zalimlik edenler başka.” Zalimlik edenlerinde kim olduğunu zaten Allahu Teala Mümtehine Suresi 8 ve 9. ayetlerinde söylüyor. Savaşanlar. Yani bizi ülkemizden çıkaranlar, çıkarmaya destek verenler ve bizi inancımızdan dolayı bizimle savaşan… Bizim savaştığımız değil. Onlar savaşacak. Sadece onlara karşı iyi davranamayız. Ama onun dışındakilere iyi davranırız.
Hisham ALABED: 42:38 42:45 sn. arası anlaşılmıyor.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Bu durumda yani eğer cizye verecek durumdaysa hangi ehli kitap Müslüman olmak isteyecektir.
Hisham ALABED: 42:54 sn. anlaşılmıyor.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Zenginler verir. Peki, fakirler ne yapacak?
Hisham ALABED: 42:57 43:00 sn. arası anlaşılmıyor.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Fukaralar vermemek için ben Müslüman oldum diyecek. Dolayısıyla münafık olacaklar.
Hisham ALABED: 43:06 43:09 sn. arası anlaşılmıyor.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Allah’ın huzur ve güvenlik anlamına gelen dini düşmanlık ve hakaret dini haline gelmiş olacak.
Hisham ALABED: 43:21 43:23 sn. arası anlaşılmıyor.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Bu dinde ikrah yoktur sözü bütünüyle ikraha dönüşmüş olacak.
Hisham ALABED: Ondan sonra niye onlar bizden korkuyorlar diye soruyoruz. Bundan sonra nasıl korkmayacaklar? Tabi ki korkacaklar. Bu hangi İslam, hangi din?
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Hayır, sonra bu dine niye inansınlar ki?
Hisham ALABED: Ben öyle bir dine mensup değilim. Bu Allah’ın dini değil.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Tabi ki değil. Bakın bir şey söyleyeceğim. Maide Suresinin 5. Ayetine bakalım. Tevbe Suresi son inen surelerden diyebilirler. Tamam, doğru. Biraz sonra ayrıntılı okuyacağız. Peki, Maide Suresi ondan sonra inmedi mi? En son inen surede değil mi? Diyanetin mealinden okuyorum. “Bu gün size temiz ve hoş şeyler helâl kılındı. Kendilerine kitap verilenlerin yiyecekleri size helâl, sizin yiyecekleriniz de onlara helâldir.” Peki, aramızda düşmanlık varsa böyle bir şey olur mu? Ben savaşacağım; ya Müslüman olursun, ya cizye verirsin ya da öldürülürsün derler. Böyle bir şey olur mu? Bu ayet ne demek? Onlara misafirliğe git, ye, iç. Onları misafirliğe çağır yesin içsinler demektir. “Mü’min kadınlardan iffetli olanlarla, daha önce kendilerine kitap verilenlerden olan iffetli kadınlar da, mehirlerini vermeniz kaydıyla; evlenmek, zina etmemek ve gizli dost tutmamak üzere size helâldir.” Bir Müslüman Hanım hangi şartlarla helalse Yahudi ve Hıristiyan hanım aynı şartlarla helaldir. Sen evlendiğin zaman kayınpederine tekme mi atacaksın? Buraya gel, cizye ver deyip vuracak mısın? Kayınbiraderlerine öyle mi yapacaksın? Ya da bu kadının daha önce olmuş çocuğu varsa onu tekme tokat dövecek misin? Böyle bir şey olur mu?
Hisham ALABED: 45:50 45:57 sn. arası anlaşılmıyor.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Fakihlerin bu konuda dayandığı üç tane rivayet var. Hepsi de ehad rivayettir. Yani tek kaynaktan gelmiş. Ve bütün hadisçiler bu hadisin kabul edilemez olduğunu söylüyorlar diyor. Ama bunun üzerine sistemlerini kurmuşlar.
Hisham ALABED: 46:18 46:25 sn. arası anlaşılmıyor.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Biz Allah’ın kitabından biliyoruz ki başkasıyla savaşmak iki şekilde olur. Ya kendimizi korumak için savaşırız ya da onların bize düşmanlıkları karşısında savaşırız. Adam sana karşı savaşırsa buyur beyefendi nereden vurmak istersin diyemezsin tabi…
Hisham ALABED: 46:42 46:51 sn. arası anlaşılmıyor.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Mesela Bakara Suresi 190. Ayetinde “Ve gâtilû fî sebîlillâhillezîne yugâtilûnekum” “Allah yolunda sizinle savaşanlarla savaşın” diyor. Savaşanlarla derken Yahudi, Hıristiyan, şu, bu ayrımı yok. Savaşanlarla savaşın dedikten sonra “ve lâ tağtedû” “aşırı gitmeyin” diyor. Savaşta bile aşırı gitmeyin diyor. Niye? Teslim olanları öldürmeyin demiş oluyor. Gittim, taradım, öyle şey yok. Sıcak çatışma sırasında öldürdün, öldürdün. Esir alacaksın. Bağı sıkı tutacaksın ki bir yaramazlık yapmasın. “innallâhe lâ yuhıbbul muğtedîn” “Allah aşırı davrananları sevmez.” Peki, bunların yaptıklarının hepsi aşırılık değil mi?
Hisham ALABED: 47:40 47:46 sn. arası anlaşılmıyor.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Kuranı Kerimde onların yaptıklarına karşılık olmaksızın başka bir kişiye düşmanca davranma işi yok.
Hisham ALABED: 47:58 48:05 sn. arası anlaşılmıyor.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Kuranı Kerimden çok iyi biliyoruz. Hiç kimse İslam’a girme konusunda ne zorlanabilir, ne de çıkma konusunda zorlanabilir.
Hisham ALABED: 48:11 48:19 sn. arası anlaşılmıyor.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Kehf Suresi 29. Ayetinde “Kim hidayete ermeyi tercih ederse hidayete erer. Kâfir olmayı tercih eden de kâfir olur. Hak Allah tarafından gelmiştir.” diyor. Allah ne diyorsa odur.
Hisham ALABED: 48:40 48:42 sn. arası anlaşılmıyor.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Yunus Suresi 99. Ayette “Ve lev şâe rabbuke leâmene men fil ardı kulluhum cemîâ” “Eğer tercihi Allah yapsaydı, insanlara bırakmasaydı yeryüzündeki insanların hepsi elbette inanırdı.” Allah niye şu kulunu öbüründen ayırsın ki? Ama kadercilik yaparak herkesi ezelden kafir Müslüman yaparlar. O da sonradan uydurma bir şeydir. Tercihi Allah yapsaydı hepsini mümin yapardı. Hepsi Allah’ın kuludur. Peki, ben böyle tercih yapmıyorum da “efeente tukrihun nâse hattâ yekûnû mué’minîn” “Ya Muhammed sen mi bu insanları zorlayacaksın, Müslüman olsunlar diye?” Bu Allah’ın sözü değil mi? Barışçı olan ehli kitapla bizim aramızdaki ilişki hiçbir zaman savaş ilişkisi değildir.
Hisham ALABED: 49:32 49:35 sn. arası anlaşılmıyor.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Mümtehine Suresi 8. Ayetini de okuduk.
Hisham ALABED: 49:38 49:42 sn. arası anlaşılmıyor.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Bu cizye konusu Tevbe Suresi 29. Ayetindedir. Ciye kelimesi orada geçiyor. Kelimeye yanlış anlam veriliyor. Buna dikkat edin.
Hisham ALABED: 49:54 49:57 sn. arası anlaşılmıyor.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Kuranı Kerimde sadece bu ayette geçer. Allah ne demişti? Bir daha hatırlayalım. Hud Suresinin ilk ayetinde… “kitâbun uhkimet âyâtuhû” “bu bir kitaptır ki ayetleri kısa ve özlü şekilde ortaya konmuş.” “summe fussılet” “Sonra ayrıntılı bir şekilde açıklanmıştır.” Açıklayan kim? “mil ledun hakîmin habîr” “hakim ve habir tarafından.” Niye Allah açıklamış? “Ellâ tağbudû illallâh” “Allah’tan başkasına kulluk etmeyesiniz diye.” (Hud 1-2) Bunlar cizye kelimesini hemen görür görmez hemen yapışmışlar. Hiç açıklamaya bakmışlar mı?
Hisham ALABED: 50:36 50:41 sn. arası anlaşılmıyor.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Bu ayet Müslümanlara düşmanlık eden ehli kitapla savaşmayı emrediyor. Çünkü zaten diğer ayetlere baktığımız zaman bize karşı yanlış yapmayanlara iyi davranmamız gerektiğini Ankebut Suresinde Allah açıkça söyledi. Peki, bu savaş nereye kadar sürecek? Adamlar bize savaş açtı. Biz onları kılıçtan mı geçireceğiz? Hepsini öldürecek miyiz? Allah Bedir’de, Uhud’da savaşla ilgili bir kural koydu. Ehli kitapla ilgili bu kural geçerli mi acaba? Bu ayeti açıklayan ayet Muhammed Suresinin 4. Ayetidir. Tevbe Suresi 29. Ayetteki “hattâ yuğtul cizyete ay yediv vehum sâğırûn” “o cezayı kendi elleriyle verecek hale gelinceye kadar” ifadesi… Sağirun demek eski itibarlarını kaybedip etkisiz hale gelmiş demektir. Aynen Muhammed Suresi 4. Ayetteki bağı sıkı tutmanın başka tarafı… Adamlar savaşa gelmiş, esir almışsınız. Bağı bağlamışsınız. Onların itibarları sıfıra düşmedi mi? Tevbe 29’da ki “sağirun” onu anlatıyor. Ayetler arasındaki benzerlikten…
Hisham ALABED: 52:08 52:14 sn. arası anlaşılmıyor.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Az önce Taha’ya yapılan işler gibi değil yani… Onlar “sağirun”u o hale getirmişler.
Hisham ALABED: 52:21 52:28 sn. arası anlaşılmıyor.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Bu cizye kelimesi Arap dilinde mastardır. Mastarlar değişik anlamlar ifade ederler. Cizye çeşit bildiren mastardır. El cizye dediği zamanda elif lamlı yani belli, Kuranı Kerim’de açıklanmış bir ceza çeşidi demektir. Yani savaşan kişilere karşılık açıklanmış bir ceza çeşididir. İtibarlarını kaybettikten sonra verilecek cezadır. Savaşan kişilere itibarlarını kaybettikten sonra verilen ceza nedir? Karşılıklı ya da karşılıksız serbest bırakmaktır. Resulullah (s.a.v) zaten aynı şeyi Beni Kureyza Yahudileri için yapmıştır.
Hisham ALABED: 53:14 53:28 sn. arası anlaşılmıyor.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Bu dini Allah’ın istediği gibi anlayacağız ki o zaman… el cizye demek… “o cezayı verinceye kadar savaşın” diyor. O cezayı hangi zamanda verecek hale geliyorlar? Savaşan kişilerin vereceği o ceza hangisi? Esir alıyorsunuz, karşılıklı ya da karşılıksız serbest bırakıyorsunuz. Karşılıksız serbest bıraksan bile bütün itibarını kaybetmiş zaten. O da bir cezadır. El cizye o ceza demektir. Arap dili açısından da, Kuran bütünlüğü açısından da irtibatı tamamen koparmış ve tutup cizye diye yapmışlar. Resulullah’tan böyle bir tek uygulama yok, Sahabeden böyle bir uygulama yok. Bunu sonradan oluşturmuşlar. Bütün mezhepler kabul etmiş.
Hisham ALABED: 54:24 54:32 sn. arası anlaşılmıyor.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Tevbe Suresinde Müslüman olmalarından bahsedilmiyor. İman zorla olmaz ki… Savaşta baskıyla iman olur mu? El cizye o ceza demektir. O ceza diye açıklanan sadece bir tek yer var. O da Muhammed Suresinin 4. Ayetidir. Hani bir ayeti bir başka ayet açıklıyor… Barış dinini baskı dini haline getirmişlerdir.
Hisham ALABED: 55:10 55:23 sn. arası anlaşılmıyor.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Ya bu dini Kuranda anlatıldığı şekilde anlayacağız. Ya da yüzlerce ayeti mensuh sayarak fıkıh kitaplarının anladığı gibi anlayacağız. Yani yürürlükten kaldırılmış sayarak… Zaten hep öyle yapmışlardır. Nerede düzgün ilişkilerden bahseden ayet varsa hepsini yok etmişlerdir. Muhammed Suresinin 4. Ayetini mensuh sayarlar.
Hisham ALABED: 55:52 56:00
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Hiçbir Müslüman Kuranın üzerine hiçbir kitabı geçiremez. Ama maalesef bugün İslam Aleminde akla en son gelen kitap Kuran’dır.
Burada belki akıllara gelir diye bir şeyi ben size hatırlatayım. Tevbe Suresinin başından okuyayım. Bu surenin Mekke fethinden sonra Ebu Bekir (r.a) başkanlığında yapılan ilk Hac ibadeti sırası indiği, Resulullah’ın arkadan Ali’yi (r.a) göndererek Kurban Bayramının 1. Günü Mina’da bu sureyi okudu ve ilan ettiği rivayet edilir. Zaten Kuranı Kerim onu açıkça da belli ediyor. Diyanet Mealinden okuyacağım. Zaman yetişmeyebilir. “Allah ve Resûlünden, kendileriyle antlaşma yapmış olduğunuz müşriklere kesin bir uyarıdır.” Kime uyarı? Antlaşma yapılmış müşriklere… “Yeryüzünde dört ay daha dolaşın. Şunu bilin ki, siz Allah’ı âciz bırakacak değilsiniz; Allah ise, inkârcıları perişan edecektir.” “Haccı Ekber gününde…” Haccı Ekber günü dediği Kurban Bayramının 1. günüdür. “Kurban Bayramının 1. Gününde, Allah ve Resûlünden bütün insanlara bir bildiridir: Allah ve Resûlü, Allah’a ortak koşanlardan uzaktır. Eğer tövbe ederseniz, bu sizin için hayırlıdır. Ama yüz çevirirseniz, şunu iyi bilin ki, siz Allah’ı âciz bırakabilecek değilsiniz. İnkârcılara, elem dolu bir azabı müjdele!” “Ancak Allah’a ortak koşanlardan, kendileriyle antlaşma yapmış olduğunuz, sonra da antlaşmalarında size karşı hiçbir eksiklik yapmamış ve sizin aleyhinize hiç kimseye yardım etmemiş olanlar, bu hükmün dışındadır.” Antlaşmayı bozanlara bu uyarı. Bozmayanlar bu hükmün dışındadır diyor. Onlarda Mekke’de yaşayan müşrikler… Onlarda orada… Onlara bir şey yok. Tevbe 2. Ayette “yeryüzünde dört ay daha dolaşın” dedi. “Dört ay daha dolaşın” sözünü hangi gün söyledi? Haccı ekber yani Kurban Bayramının 1. Günü… Kurban Bayramının 1. Günü haram ayların ikincisi kabul edilir. Zilkade, zilhicce ondan sonra Muharrem… Peki, dört ay kurban Bayramının 1. Günü başlıyorsa orada en fazla bir buçuk ay haram ayları gelir. Arkasından 2,5 ay da normal aylar gelir. Tevbe Suresi 5. ayette “Haram aylar çıkınca” diye meal vermişler. Bu haram aylar değil. “Sizin kanınızın dökülmesi yasak olan o dört ay çıkınca” demektir. Çünkü size dört ay serbest, dolaşın dedi. Haram ay dedin mi bu defa Recep, Zilkade, Zilhicce, Muharrem… Burada onlardan bahsetmiyor ki… “Haram aylar çıkınca bu Allah’a ortak koşanları artık bulduğunuz yerde öldürün.” Meal bütün ilişkiyi kopardı. Bu dört ay bunlara müsaade edildi. Kendilerine verilen o dört aylık müsaadeden sonra Mekke’yi terk edecekler. Etmezlerse bulduğunuz yerde öldürün çünkü bu işin şakası yok. Onu göstermek için… Mekke’den Cidde’ye gitmiş. Dokunulmaz. Medine’ye gitmiş. Dokunulmaz. Taif’e gitmiş. Dokunulmaz. Niye? Çünkü bunlar Müslümanları oradan çıkardıkları için Müslümanlara verdikleri cezanın misliyle cezalandırılacaklar. Zaten Bakara 191. Ayette Allahu Teala “ve ahricûhum min haysu ahracûkum” “onların sizi çıkardıkları yerden sizde onları çıkarın” diyor. Onlar, Müslümanları nereden çıkardılar? Mekke’den… Mekke’den çıkardın mı bitti. Bunu tutup müşrikleri bulduğunuz yerde öldürün diyorlar. Bu ayetle bazıları 500’e yakın ayeti mensuh sayarlar. Bu ayet bir tane ayeti bile nesh edemez ya. Ben size sürekli söylüyorum da… Söyledikçe beklediğimiz bir toparlanma olmuyor. Ama şundan emin olun ki Allah’ın yolunda ciddiyetle yürürsek Allah’ın izniyle bizim bileğimizi bükecek hiç kimse yoktur. Çünkü Cenabı Hak söz veriyor. Yardım eder, ediyor zaten. Onun için dikkatli olalım. Bu imkânlardan yararlanarak doğru dini bütün insanlara anlatalım. Allah hepinizden razı olsun. Cizye yazısını Hisham Arapça yazmıştı. Taha’da onu Türkçe’ye çevirdi. İnşallah sitede makale olarak yayımlanacak. Orada da görebilirsiniz.