Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Euzubillahimineşşeytanirracim.Bismillahirrahmanirrahim. “Subhâneke lâ ılme lenâ illâ mâ allemtenâ, inneke entel alîmul hakîm” “Ya rabbi bize sen ne öğrettiysen biz onu biliyoruz. Başka herhangi bildiğimiz bir şey yok.” Kalbimizi kaydırma, ya Rabbi. Müslümanların İslam’dan tamamen habersiz olduğu, kendilerine öğretilenin İslam zannedildiği bir dönemde yaşıyoruz. Ya Rabbi çağımızın iletişim ve haberleşme araçlarını en üst seviyede kullanarak senin dinini, senin kullarına ulaştırmayı nasip eyle.
Bugün Allah nasip ederse ehli kitapla ilişkiler konusuna gireceğiz. Ehli kitap dediğimiz zaman bizim geleneksel anlayışta Yahudi ve Hıristiyanlar anlaşılıyor. Ama Kuranı Kerim’de ki ehli kitap dediğimiz zaman anlaşılan Allah’ın indirdiği kitaplarda uzman olan kişilerdir. Türkçe’de de vardır. Ehil olan kişiler demektir. Çünkü Kuranı Kerim’de ehli kitap kelimesi geçtiği zaman hükümler farklı oluyor. Utul kitap geçtiği zaman farklı oluyor. Bu ikisi arasında fark var ama ben geleneksel anlamda ehli kitap olarak… Yani bugün Türkiye’de ehli kitap derken ne anlaşılıyorsa o anlamda bugün ki dersi yapacağız. Ehli Kitapla ilişkiler… Uzman olanlar açısından da eğer vakit kalırsa ona da inşallah dokunacağız. Maide Suresinin 50. Ayetinde kalmıştık. 49 ile birlikte okursak tam anlaşılır. “Ve enıhkum beynehum bimâ enzelallâhu” “Ya Muhammed aralarında Allah’ın indirdiğiyle hükmet.” (Maide 49) Bir kere burada tekil bir emir var. Tekil emir ilk önce Resulullah’a verilmiş olur. Kuranı Kerim sadece ona indirilmiş bir kitap değil. Hepimize indirildiği için ondan sonraki aynı emre hepimizde muhatap sayılırız. “Ve enıhkum beynehum bimâ enzelallâhu” “Onların arasında Allah’ın indirdiğiyle hükmet.” Allah’ın indirdiği nedir? Kurandır. Onunla hükmet. “ve lâ tettebiğ ehvâehum” “Onların arzularına uyma.” (Maide 49) Tabi onların arzuları derken bundan önceki ayette ehli kitapta geçti. Yani kendilerine kitap verilmiş olan kişilerde geçti. İnşallah bunu ayrıntılı olarak anlatırız. Resulullah hayattayken Yahudi âlimlerinin Müslüman görünümü altında birçok yanlış işler çevirdiklerini Kuranı Kerimden öğreniyoruz. Yani Yahudi âlimleri Müslümanlara, Müslüman olduklarını söylüyor. Münafıklık yapıyor ve birçok işler çeviriyorlar. Eğer Kuran ayetleri olmasa onları bize anlatacak herhangi bir yerde herhangi bir kayıtta yok. Bunu da çok güzel başarmışlar. Yahudiler her şeyi yapıp kimliklerini gizleme ve suçu başkasına atma konusunda dünyada bir numaralı uzmandır. Allahu Teala burada diyor ki, “Aralarında Allah’ın indirdiği ile hükmet. Onların arzularına uyma.” Onların derken tabi Yahudi, Hıristiyan ve Medine açısından düşünürseniz müşriklerdir. “vahzerhum ey yeftinûke am bağdı mâ enzelallâhu ileyk” “Dikkatli ol, onlar seni Allah’ın indirdiği herhangi bir şeyden uzaklaştırma konusunda senin başını yakarlar.” (Maide 49) Yani sana öyle bir şey yaptırırlar ki sen Allah’ın emrinden uzaklaşırsın.
Dr. Fatih ORUM: “Ve in kâdû leyeftinûneke anillezî evhaynâ ileyke litefteriye aleyna ğayrah.” (İsra 73)
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Bizim geleneksel nebi anlayışımızla bu ayet arasındaki farkı görün. Neden derse başlarken Müslümanlar ciddi anlamda yanlış yola girdikleri halde kendilerini Allah’ın kitabına uyuyor, Allah’ın resulünün arkasından gidiyor zannediyorlar. Allah burada ne dedi? Neredeyse seni yakacaklardı dedi. “Ve in kâdû leyeftinûneke anillezî evhaynâ ileyke” “Sana vahyettiğimiz herhangi bir şeyden seni uzaklaştırarak seni yakacak gibi oldular.” O derece yaklaştılar. O derece senin başının etini yediler. “litefteriye aleyna ğayrah” “bize Allah’ın dediğinden başkasını iftira edesin diye.” (İsra 73) Bu sure Mekke’de inmiştir. Mekkelilerle alakalı bir husustur. İnsanlar kendi istekleri olsun diye laf cambazlığı yaparlar, ileri geri konuşurlar. Sen şunu yaparsan bende bunu yapacağım derler. Bu tür olaylar herkesin başına gelir. Allah’ın sana indirdiğinden başkasını iftira edesin diye… Başka bir yola girmen için çok baskı yaptılar diyor. “ve izel lettehazûke halîlâ” “Eğer farklı bir yola girseydin seni gerçekten kendilerine dost kabul edeceklerdi.” (İsra 73) Burayıda çizgisinden bir milim saptırmak için o kadar uğraşıyorlar ki… Hani desek ki ya ne olacak yapalım, sonra düzelir. Yok. Yani her Müslümanın başına bu tür olaylar gelir. O zaman seni dost edineceklerdi. Demek ki dost olmamız için onlara biraz ne yapmak lazım? Uymak lazım. O takdirde ne olurdu? “Ve lev lâ en sebbetnâke legad kidte terkenu ileyhim şey’en galîlâ” “Eğer seni biz sabitlemeseydik.” Allah bunu Resulullah’a söylüyor. Yani seni sağlam bir şekilde durdurduk. Nasıl durduruyor? İçine bir rahatlık veriyor, bir huzur veriyor, bir güven veriyor. “Az da olsa onlara meyil edecek gibi olmuştun.” (İsra 74) Hele bir meyil etseydin. “İzel leezagnâke dığfel hayâti ve dığfel memâti summe lâ tecidu leke aleynâ nasîrâ” “Sana bu hayatında iki kat cezasını, ahiretinde iki kat cezasını tattırırdık.” (İsra 75) Niye iki kat? Çünkü sen başkaları gibi değilsin ki. Yani bilenlerle bilmeyenler bir olur mu? Sen Allah’ın nebisisin, sana kitap veriyor. Allah sana bu kadar iyilik ve ikramda bulunacak. Bu iki kat kelimesi size bir şey hatırlatıyor mu? Eşleriyle ilgili olarak… Cenabı Hak eşleriyle ilgili olarak ne diyordu? Eğer eşlerinden herhangi birisi zina ederse diğerlerinin iki katı cezası… “Yâ nisâen nebiyyi mey yeé’ti minkunne bifâhışetim mubeyyinetiy yudâaf lehel azâbu dığfeyn” “Ey nebinin eşleri” (Ahzab 30) Çünkü “lestunne keehadim minen nisâi” “siz başka kadınlar gibi değilsiniz.” (Ahzab 32) diye ayet var. “Sizden biriniz ispatlanabilir bir fuhuşla gelirse ona ceza ikiye katlanır.” (Ahzab 30) Zina cezası… Zinanın cezası neydi? Bunlar evli kadın. Resulullah’ın eşi olduğuna göre evli… Geleneksel anlayışta neydi? Recm cezasıydı. Bir kere öldürürler. Diriltip bir daha öldürürler öyle mi? Savrulmaya bakın. Kurandan uzaklaşmaya bakın. Kuranı Kerimin hiçbir yerinde recm cezası olmadığı halde mezhepler içerisinde bugüne kadar recm cezasını kabul etmeyen, yani evlilere taşlayarak öldürme cezasını kabul etmeyen birisini ben şimdiye kadar hatırlamıyorum. Peki, beyler siz hangi dinin mezhebisiniz? Bakın Allah, resulüne ne dedi? Sana indirdiğim herhangi bir şeyden uzaklaşırsan dedi. İki kat, eşlere de iki kat… Çünkü sizin çok daha dikkatli olmanız lazım. Cezan iki kat… Sadece dünyada değil, ahirette de… Eşleriyle ilgili sadece dünyada iki kat. Ama nebimiz Allah’ın ayetlerinden birazcık uzaklaşsa ne olur? Dünyada da iki kat, ahirette de iki kat… Peki, korunmuş bir kişi için böyle bir ayet indirilir mi? Peki, bugün İslam âleminde Müslümanlara ne öğretiyorlar? Allah’ın enbiyasında ismet sıfatı vardır. Allah korur, sadece ufak tefek suçlar işleyebilir derler. Öyle miymiş? Müslümanların savrulmasını görüyor musunuz? Bu ayeti doğru anlamak için Hoca olmaya gerek var mı? Ya da İsra 75 ile Ahzab 30… Maide 48, 49’u da alın. Sana vahyettiğimiz, sana indirdiğimiz diyor. Nedir o? Kuranı Kerim değil mi? Tutuyorlar, “Ve mâ yentıgu anil hevâ” “İn huve illâ vahyuy yûhâ” (Necm 3-4) ayetlerini… Geçen haftada burada konuştuk. Necm Suresi 3. Ayetini alıp cımbızla çekiyorlar. Resulullah’ın ağzından çıkan her söz Allah’ın yaptığı vahiydir diyorlar. Her sözü Allah’ın yaptığı vahiyse hiç onu başka tarafa çekebilirler mi? Hiç ona yanlış yaptırabilirler mi? Hiç Allah’ın ayetlerinden uzaklaştırabilirler mi? O zaman böyle ayet olur mu? Geçen haftada size anlatmıştım. Suudi Arabistan’ın en önde gelen alimlerinden… Resulullah’ın ağzından çıkan sözlerin birer vahiy olduğuna bu ayeti delil getirmişti. Devamını da bir oku bana dedim. “Allemehû şedîdul guvâ” “Onu ona şedidul kuva öğretti.” (Necm 5) Kimdi o dedim. Bir sarsıldı. Cebrail değil mi? Cebrail’in getirdiği zaten devamını okuduğunuz zaman anlaşılıyor. Cebrail’in öğrettiği ne? Ona öğretti diyor. Öğreten Cebrail (a.s). Cebrail (a.s) hem ayetleri getiriyor, hem öğretiyor. Cebrail (a.s) Âdem’den (a.s) beri bütün nebilere ayetleri getirmiş ve bu konuda artık kendisi bir ilim deryası haline gelmiş. Onun için Allahu Teâla ona “er ruhul emin” “güvenilir ruh” yani “güvenilir bir ilim deryası” sıfatını veriyor. Hep böyle ilgisiz ayetleri sağa sola çekerek şey yapılıyor. Niye? Çünkü hikmetten uzak kalındı da ondan… Sana dünyanın da iki kat cezasını, ahiretinde iki kat cezasını verirdik. “summe lâ tecidu leke aleynâ nasîrâ” “Bize karşı sana yardım edecek hiç kimsede bulamazdın.” (İsra 75) Bizdeki nebi anlayışıyla bir alakası var mı? % 100 zıt.
Dr. Fatih ORUM: Bir de Hocam Zümer Suresinde, “lein eşrakte leyahbetanne ameluke ve letekûnenne minel hâsirîn” (Zümer 65) diyor.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: En büyük günah nedir? Şirk. Nebiler hangi günahı işler derler. Ufak tefek şeyler yani zelle… Zelle sadır olurmuş. Peki, Allah öyle mi diyor? “Ve legad ûhıye ileyke” “Ya Muhammed sana kesin olarak şu vahyedildi.” Bu kesin haberin olsun. “ve ilellezîne min gablik” Sadece sana değil. “Senden önceki nebilere de.” Âdem’den beri ne kadar varsa… Vahyedilen nedir? “lein eşrakte” “hele bir şirke düş.” “leyahbetanne ameluke” “bütün yaptıkların yanar, gider.” (Zümer 65) Kim için bu? Allah’ın nebisi değil mi? Böyle bir nebi bize anlatıyorlar mı? Böyle olmayan bir nebi bana nasıl örnek olur? Aynen benim gibi aynı tehlikelerle yüz yüze gelecek ki kendini nasıl koruduğunu göreyim de örnek alayım değil mi? “ve letekûnenne minel hâsirîn” “kaybedenlerden olursun.” (Zümer 65) İşte bütün bunlar maalesef hikmetin devre dışı kalmasından kaynaklanıyor. Hikmet Kurandan çıkarılan çözümlerdir. Kurandan çözüm üretemeyince… Çünkü hikmet kayboluyor. İlgili ayetleri yan yana getirince zihninizde en küçük şüphe kaldı mı? Niye ayetleri yan yana getirdik. Mesele tamam. Ayetleri yan yana getirmeyip de parça parça aldığın zaman istediğin tarafa çekebiliyorsun değil mi? Hikmetle problemler sonuna kadar çözülür. Ama hikmet olmadığı zaman… Allah tarafından hazırlanmış kullanma kılavuzu… Ona göre hareket edilmediği zaman problem çözemiyorsunuz. Allah ayette “ve nezzelnâ aleykel kitâbe tibyânel likulli şey’iv” “bu kitabı sana her şeyi açıklasın diye indirdik” (Nahl 89) diyor. Adam bakıyor, bu kitap her şeyi açıklıyorsa bakıyor problemlere çare bulamıyor. Yani şöyle bir düşünün. Bir ailenin bir tek kızı var. El bebek, gül bebek beslemişler. Ne çay yapmasını biliyor, ne çorba pişirmesini biliyor. Hiçbir şey bilmiyor. Mesela anneyle baba Hacca gidiyor. Mutfağı bütün yiyeceklerle dolduruyorlar. Kızım mutfakta her şey var. İstediğini pişir ye diyorlar. Kız mutfağa gittiği zaman çayın hazır olduğunu görmüş, yemeğin hazır olduğunu görmüş. Pişmemiş yiyeceklerin hangisi onunla konuşur. Ne der? Annem babam beni ölüme terk etmiş der. Demez mi? Onlarda yalan söylemez. O zaman komşuyu çağırır. Komşuda eğer üç kâğıtçıysa mutfağı boşaltır, bunu sadece bir çorbayla idare ettirir. İşte İslam alemi bu haldedir. İşte bu Yahudi üç kağıtçılar mutfağı boşaltmışlar. Müslümanları bu şekilde şey yapıyorlar. Zaten Resulullah hayattayken bunlar göreve başlamışlar. Çözemeyince bu defa kendi kafalarına göre yeni sistemler oluşturuyorlar. Resulü ilahlaştırıyorlar. Onun sözlerini Allah’ın vahyi haline getiriyorlar. O yetmiyor bu defa ulemayı ilahlaştırıyorlar. Onların hüküm koymalarına imkân veriyorlar. Ortada savrulmuş bir İslam âlemi var. İşte bugün o örneklerden bir tanesini göreceğiz.
“fein tevellev” “eğer yüz çevirirlerse.” (Maide 49) Sen Allah’ın emrettiği gibi hükmediyorsun. Doğruları söylüyorsun. Allah böyle böyle diyor. Ondan sonra çekip gidiyor. Gidersen git. Bir keresinde şey vardı. Zengin bir adam… Türkiye’nin Amerika’da ticaret ateşeliğini de yapmış. Yabancı dili iyi… Arabistan’da kalmış. Arapçası iyi… Ondan sonra burada bir konfeksiyon tesisi kurmuş. Bu işten iyi anlayan bir adamada gel burada çalış demiş. Ben sana bir ev alacağım. Bir de maaşının üzerine şu kadar da prim vereceğim, demiş. O ustada çalışmış. Adama bir de ev almış. Evin tapusunu onun üzerine yapmamış. Kendi üzerine yapmış. Ondan sonra primi de vermemiş. Bir de kendi aralarında sözleşmeleri var. Bana geldiler. Epeyce şey yaptılar. Bir şey kazanmadı dedi. Usta kazandık dedi. Birkaç yıllık hesaplarına baktık. Uzunca bir süre inceledik. Baktım ki adam gerçekten haksız. Usta iyi niyetle evin tapusunu bana yap dememiş. Aklına da gelmemiş. Çünkü böyle bir şeyle karşılaşacağını düşünmüyor. O hesaplara da fazla şey yapmamışlar ama para kazanmışlar. Adam baktı ki haksız çıkacak. Bir de sarıkla, cübbeyle, şalvarla, sakalla geliyor. Tam bir dindar havasıyla… O adam sıradan bir şey… Normal bir usta… Hiçbir farkı yok. Avamdan bir insan… Otururken Mekke’de bunu yaptım, Amerika’da bunu yaptım falan diye konuşuyor. Onun haksızlığına dair yazılı bir fetva verdim. En baştan da beni hakem tayin etmelerini istedim. Çünkü hakem tayin ederlerse mahkemede de geçerli oluyor. Dolayısıyla o şahsa o fetva bir görüş haline geliyor. Bilirkişi görüşü olarak da işe yarıyor. Adam bir rahatsız oldu. Sen Türkiye Cumhuriyetinin memuru değil misin dedi. “Ben şimdi bir basın toplantısı yapacağım. Bu adam laik Türkiye Cumhuriyetinde şeriatı uyguluyor diyeceğim” dedi. Hani sen az önce şeriattan, abdestten, namazdan bahsediyordun. Hangi cehenneme gidiyorsan git dedim. Ne yapıyorsan yap dedim. Serbest… O sıra beni… Tabi o sıra ilahiyatlarla aramız bozuk değil. Daha müftülükteyim. Marmara İlahiyatta ki hocalara şikâyet ediyor. Onlarda Abdülaziz böyle karar verdiyse biz onun kararına güveniriz diyorlar. Oradan Ankara Diyanet İşleri Başkanlığına gidiyor. Eğer Abdülaziz böyle dediyse tamam diyorlar. Biz ona güveniriz diyorlar. Şimdiki gibi değil yani. Sonra Mısır’da Ezher Üniversitesine gidiyor. Doğru diyorlar. Sonra buraya tanıdığım bir adamla geldi. Vâkıfa geldi. Vakfı da kurmuşuz. O adamı da kandırmış. Neymiş? Ben kararımdan döneceğim. Mahkemede geçerli ya… Onu görünce sen çık, seni gözüm görmesin, o adam gelsin dedim. Karar verilinceye kadar dört dörtlük Müslüman… Giyimiyle, kuşamıyla, havasıyla… O karşıdaki de son derece sakin. Hiç böyle kendini savunmak için uğraşmıyor. Böyle yaptı falan diyor. Bu ayeti okuyunca o aklıma geldi. “fein tevellev” “eğer yüz çevirirlerse.” “fağlem ennemâ yurîdullâhu ey yusîbehum bibağdı zunûbihim” “Bil ki yaptıkları bazı suçlardan dolayı Allah onların başlarına bir şey getirmek istiyordur.” Onun başına bir şey geldiğini duymuştum ama şuan aklımda değil. Aradan yıllar geçmiş. “ve inne kesîram minen nâsi lefâsigûn” “İnsanların çoğu fasıktır.” (Maide 49) Yani yoldan çıkar. Doğru yol onları pek ilgilendirmez. “Efehukmel câhiliyyeti yebğûn” “Bunlar cahiliye dönemi hükümlerinin mi peşindeler?” (Maide 50) Yani böyle güçlünün hakim olduğu, ben ne dersem o. Hak yok, hukuk yok. Yani kim güçlüyse haklı olan o. İslamiyet te böyle bir şey var mı? İslamiyet te güçlü haklı diye bir şey var mı? Allah’ın resulü ile sözleşme yapan kadınlar… Bugün kadınlara oy hakkı tanındı deniyor. Tanıdığı oy hakkının ne anlamı var ki? Adam oy veriyor. Mecliste sen istediğin kararları alıyorsun. İstediğini yapıyorsun. Kimi kandırıyorsun sen ya? Böyle şey olur mu? Ondan sonra bir de dokunulmazlık zırhına büründürülüyor. En küçük memurdan en tepeye kadar… Siz mesela herhangi bir memuru şikâyet etseniz onun amirinden yargılanması için izin çıkması lazım. Bu ne? Beğenmediğimiz Osmanlı’da her insanın Padişah’ı mahkemeye verme hakkı vardı. Sen kendi kafana göre suç icat ediyorsun. Şu suçtur diyorsun. Ondan sonra da milleti cezalandırıyorsun. Memleketi ağzına kadar hapishane dolduruyorsun. Osmanlı’da Fransız ceza kanunnamesi çıkana kadar bugün ki manada hapishane yoktu. Osmanlı çok mu iyi? Bugün ki Batı sistemiyle karşılaştırırsak kıyaslanamayacak kadar iyiydi. Ama Kuranı Kerim’de ki İslam ile karşılaştırırsak kıyaslanamayacak kadar kötüydü. O ayrı bir şeydir. Mümtehine 12. Ayette Muhammed (s.a.v) hem Allah’ın nebisi, hem orada devlet başkanı… Ne yapıyor? Beyat yapıyor. Karşılıklı anlaşma… Oturup konuşuyor. Öyle dört tarafı çevrilmiş bir yere gidip de bir tane zarfın içine koymuyor. Ne dediği belli olmayacak şekilde değil. İstersen onu sırf mealden oku.
Dr. Fatih ORUM: “Ey Nebi! Mü’min kadınlar, Allah’a hiçbir şeyi ortak koşmamak, hırsızlık yapmamak, zina etmemek, çocuklarını öldürmemek, elleriyle ayakları arasında bir iftira uydurup getirmemek, hiçbir iyi işte sana karşı gelmemek konusunda.” (Mümtehine 12)
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: İyi iş diyor. İyi işte sana karşı gelmemek… Aslında iyi diye tercüme ettiği maruftur. “ve lâ yağsîneke” “sana isyan etmemek.” İsyan… İtiraz değil. Dikkat edin. İsyan etmeyecek. Nerede? “fî mağrûfin” “marufta.” (Mümtehine 12) Yani o kadınlar Kuran’a uygun olarak verdiğin bir kararda isyan etmeyecek. Marufta isyan etmeyecek. Demek ki sen Allah’ın nebisisin derken… Okuduğumuz ayetlerde yanlış yapabilir diye geçmedi mi? Yanlış yaparsan bu kadınlar sana isyan etme hakkına sahiptir demiyor mu? Peki, uymaları gereken hükümleri Muhammed (s.a.v) kendi kafasına göre Kuranı Kerime koyabiliyor mu? Allahu Teala önceden uyarı yapmadan insanlara ceza verebiliyor mu? “ve mâ kunnâ muazzibîne hattâ neb’ase rasûlâ” “elçi göndermeden azap etmeyiz” (İsra 15) diyor. Yani önce meseleyi anlatacaksın ondan sonra azap… Bu ne böyle? İnsana verilen değer… Öyle hâkimlerin dokunulmazlığı diye bir şey olamaz. Bugün öyle bir şey var ki, dava iddiasında bulunan devlet, karar veren devlet, vatandaş sus pus… Ceza davası için her şey delil oluyor. İyi vallahi dün hiçbir şey olmayan bugün delil sayılıyor. Vatandaş ne? Vatandaş köle… Tamamen Batılı sistemidir. Ama Osmanlı’da öyle miydi? Bir kere tutuklama diye bir şey yoktu. Adam öldürmüştür, kaçmasından korkulur. Yargı süresince tutuklanır. O da güvenli bir kişi kefaletiyle serbest bırakılabilir. Yargı dediğim de bir gün, iki gün biter. Şimdi bir yıl geçiyor. Daha adamın hakkında iddianame hazırlanmamış. Tutukluyorlar. Niye tutukluyorsun? Delil karartmasından korkuyorum diyorlar. Karartılacak şeye delil denmez ki… Ne oluyor? Sen bütün tarifleri Batıdan alıyorsun. Gerçekten yani çok üzücü şeyler var. Allah yardımcımız olsun. “Efehukmel câhiliyyeti yebğûn” işte bunların hepsi cahiliyye hükümleridir. Güçlünün hâkimiyetinin kabul edildiği hükümler bunlar… Bunların mı peşindeler? “ve men ahsenu minallâhi hukmel” “Allah’ın hükmünden daha güzel hüküm mü olur?” Ama kim için? “ligavmiy yûgınûn” “Allah’ın hükümlerini bilip içselleştirmiş bir topluluk için.” (Maide 50) Önce inanacaksın. Öyle lafla olmaz. Lafla olacak olsa İblis’de… Allah, Adem’e niye secde etmedin dediği zaman… Beni ateşten yarattın, onu çamurdan yarattın, ben ondan hayırlıyım diyor. Emri Allah mı verdi, o mu verdi? Niye karıştırıyorsun işi? Ne demagoji yapıyorsun? Allah’ın emri olan bir yerde kimseye laf düşmez. “ve men ahsenu minallâhi hukmel ligavmiy yûgınûn” “Allah’ın hükümlerini bilip içselleştirmiş olan bir toplum için, Allah’ın hükmünden daha güzeli kimdir?” (Maide 50) Hangi hükümdür? Allah’ın hükmünü bileceksin ki daha iyisinin olmadığını anlayasın. Çünkü birisi gelip size… Mesela bugün bütün mezhepler gelip te az önce okuduğumuz recm cezası, zina eden evlilerin taşlanarak öldürülmesi cezasının Allah’ın hükmü olduğunu söylemiyorlar mı? Söylemeyen var mı? Sende öyle zannediyorsun. İçime yatmıyor ama ne yapayım böyleymiş. Bugün diyorlar ki, eskiden ateistlerin sorduğu soruları bugün İmam Hatip talebeleri soruyor, İlahiyat talebeleri soruyor. Kusura bakmayın da artık o yalanlar sökmüyor. Bu çocukların sorgulamasını ateistlikle, deistlikle tanımlayamazsınız. Tabi ki sorgulayacaklar. Aferin devam etsinler. Siz aklınıza takılan şeye hemen Allah’ın hükmü deyin. Eskiden kimseye bir soru sorulamazdı ki… İstanbul Müftülüğünde Fetva işlerini ele alınca… Ya 1977 ya da 1978… Bütün fetva işlerini üstlendiğimi tam hatırlamıyorum ama 1978 olma ihtimali daha yüksek… Selahattin KAYA müftü olmuştu. Hocam ben bu işin içinden çıkamam dedim. İlmi İstişare Heyeti kuralım dedim. 25 kişilik bir İstişare Heyeti kurduk. Onun bir ön toplantısını yaptık. Ön toplantıda Hocalardan bir tanesi, 50-100 tane soruyu toplayın, gelelim cevap verelim dedi. Öyle deyince tuhaf tuhaf baktım. Ben soruları toplayacağım, gelecek, olur, olmaz diyecek. Senin karşında çocuk mu var? Eskiden Hocalar böyleydi. İtiraz diye bir şey söz konusu değildi. O sıra Hayrettin KARAMAN hemen devreye girdi. Bunların soracağı soruların bir sene içinden çıkamayız dedi. Öyle ne evet, hayır… Senin o dediğin soruları bize hiç sormazlar dedi. Gerçekten de başladık. Bir konuyu bir senede bitiremedik. Sonra o hoca, benim bütün vaktimi burası alıyor, çalış çalış… Hani sen evet, hayır cevap verecektin? Ne oldu? Ben daha gelmeyeceğim dedi. Peki, gelme. Baktık ki diğerleri de yoruluyor. Bizde bu defa Türkiye çapında toplantılar yapmaya başladık. Zaten 25 kişi yetmiyor. Gelen problemler çok değişikti. Cevap verdikçe artıyordu. Sorgulama derler. Tabi ki sorgulayacak. Niye soruyorlar diye şikâyet ediyorlar. Tabi soracak. Sen sormadın da iyi mi yaptın? Bugün tek söyledikleri ne var? Herkes bilmiyor da siz mi biliyorsunuz? Talebeye bunu söylüyorlar. Bugün bir tane Yüksek Lisans öğrencisine, Hocalar ne yapıyor dedim. Herkes bilmiyor da siz mi biliyorsunuz diyorlar dedi. Sen onlara bunu sokaktaki adam söyler dedim. Sen Üniversite’de bana Yüksek Lisans ve Doktora yaptıran kişisin. Sen bunu diyemezsin. Sen onların söylediğinin yanlışlığını ve doğruyu ispatlamakla görevlisin. O kadar… Ya da doğruyu söylemişler demekle görevlisin.
Dr. Fatih ORUM: Hocam Enam Suresinde benzer bir ayet var. “Efeğayrallâhi ebteğî hakemev ve huvellezî enzele ileykumul kitâbe mufassalâ.” (Enam 114) Sen Allah, kitapta her şeyi detaylandırmışken başka bir hüküm mü ararım diyeceksin. Hepimize emredilen şey bu… Allah her şeyi kitabında detaylandırmışken ben bunun dışında bir hüküm kaynağı mı arayacağım?
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Hakem mi ararım.
Dr. Fatih ORUM: Devamı da çok güzel. “vellezîne âteynâhumul kitâbe yağlemûne ennehû munezzelum mir rabbike bil haggı felâ tekûnenne minel mumterîn” “kendilerine kitap verilenler bu kitaba baktıklarında, bu kitabın usulüne, hüküm verme metoduna baktıklarında bunun Allah’tan başka hiçbir varlık tarafından yazılamayacağını, indirilemeyeceğini yani Allah’tan olduğu hususunda tam bir kanaate sahip olurlar. O halde sakın ama sakın bu konuda herhangi bir şüphe içerisinde, şüphelenenlerden olma.” (Enam 114)
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Resulullah’ın (s.a.v) hadisleri de hikmetin kaybolmasıyla birlikte dinin temel kaynakları haline gelmiştir. Hadisler önemlidir ama doğruluğunu ilgili ayetlerle test etmek şartıyladır. Dinin bir kaynağı haline gelmiştir. Peki, o zaman önceki kendilerine kitap verilmiş olanlar bunlara da hak mı diyecekler? Allah tarafından indirilmiş mi diyecekler?
Dr. Fatih ORUM: Öyle bir şey düşünülemez herhalde…
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Kimin aklına gelebilir? Kendilerine kitap verilenlerin Allah tarafından indirilmiş dedikleri şey ne olur?
Dr. Fatih ORUM: Ellerindeki kitap olur.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: O ellerindeki kitaplara bakarak bu kitap olur. Başka bir şey olmaz. Yani bu savrulma inanılmaz noktalarda… Artık bundan sonra niyetim hep bu hikmet üzerine vurgu yapmak. Mesela ben sana bir soru daha sorayım Fatih. Hep bu kök programlarında kökleri kazıyorsunuz arkadan sizin de kökünüz kazıldı ya… İnşallah fıtrat Tv’de devam edecek. Bu hikmet devre dışı kaldığı andan itibaren… Bugün mesela hikmeti devreye soktuğumuz zaman herhangi bir mezhep kalır mı? Kalmaz. Şansı var mı? Yok.
Dr. Fatih ORUM: Çünkü o zaman artık matematiksel ilişkiler ortaya dökülür. Yani kişisel, bu benim zannım olmaz.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Bana göre olmaz.
Dr. Fatih ORUM: Ümmetin ihtilafı olmaz. Artık matematiksel doğrular ortada olur.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Mesela benim yerimde başkası olsa… Mesela Kuranı Kerim’de zinanın cezası 100 kırbaçtır. Değnek değil, kırbaçtır. Çünkü cilt bir başka hayvanın cildinden üretilip vurularak sen zina ederek zevk mi aldın, o zevkinin cezasını tat bakalım diye 100 tane kırbaçla vurulur. O kırbaç adama eziyet verir ama ne kemiğini kırar, ne etini ezer. Yani kalıcı hasar doğurmaz. Şimdi o yüzü iki yüzü de çıkarabilirsin. Yarıya da indirilebilir. Nisa Suresi 25. Ayette esirlerle ilgili olarak da yarıya indiriliyor. Mesela biz bunları anlatırken hiç Ebu Hanife’ye göre böyle, İmam Şafi’ye göre böyle, Ahmed bin Hanbel’e göre böyle, Osmanlı uleması şöyle fetva vermiştir dedik mi? Diyor muyuz? Peki, demiyoruz da anlatılanlar sizi tatmin etmiyor mu? Yani ayetler size tam cevap vermiyor mu? Peki, o zaman hikmeti yani ilgili ayetlerle Allah’ın koyduğu metotla probleme çözüm bulmayı devreye soktuğunuz zaman ortada hangi mezhep kalır?
Dr. Fatih ORUM: İşte Hocam kalmayacağı için İmam Şafi onun alanı ayrı, bunun alanı ayrı ikisini birbiriyle beraber okursak recm diye bir şey kalmaz diyor.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Tabi İmam Şafi korkuyor. Ama ben şahsen o er risaleyi İmam Şafi’nin yazdığına inanmıyorum. O ayrı bir konudur. Yani ciddi bir araştırma yapmamız lazım. Bugün yazma eserler… En eski yazma eser ne zaman? İmam Şafi ne zaman ölmüş? Kütüphanelere bakıyorsunuz, ondan birkaç asır sonra ilk yazma eserler var. Sen İmam Şafi olsan ne yapabilirsin? Ama biz bugün ondan bahsetmek zorundayız. Çünkü kitabın üzerinde İmam Şafi diye yazılı… Yani gerçek İmam Şafi değil. Ama kitabın üzerinde yazan İmam Şafi kimse, resul kelimelerinin anlamını tamamen saptırarak Allah’tan ayetleri tebliğ eden değil de kendisi konuşan bir kişi haline getiriyor. Bunu İmam Şafi gibi Arapça’da uzman olan birisinin bilmemesi mümkün değil.
Dr. Fatih ORUM: Yani Hasan el Basri bu zokayı yutmuyorsa o da yutmaz.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Mümkün değil. Allah’a itaat edin, resule itaat edin. Allah’a itaat edin ile Muhammed’e itaat aynıdır diyecek. Allah’ın yanında onu ikinci bir ilah gibi koyacak. Ondan sonra da Allah’ın sözü ancak Allah’ın sözüyle yani ayetle nesh edilir, hadis hadisle nesh edilir diyecek. Ayet hadisi, hadis ayeti nesh edemez. Yani yürürlükten kaldıramaz. Yani bir ayet indi mi, o ayet Resulullah’ın daha önceki bir uygulamasını nesh edemez diyor. Niye diyor? Çünkü Nur Suresinin ayeti inmeden önce Resulullah’ın recm cezasını uyguladığı rivayetleri var. Eğer Nur Suresi indiği zaman o recm cezası kalkarsa o zaman olmaz ki… Bunlar recmi uygulamak istiyorlar. O zaman yapacakları tek şey, ayet hadisi yürürlükten kaldıramaz demeleri olacaktır. Yani ne demek? Bugün Büyük Millet Meclisi bir karar aldığı zaman İstanbul Valisinin kararlarını etkilemez, demek gibi bir şeydir. Ondan sonra da diyor ki, Resulullah’ın ondan sonra bir uygulaması olmalı. Halbuki bu ayetler indikten sonra hiç Resulullah’ın aksi bir uygulaması olmadığı gibi Allah’ın kitabını uygularız diye sözü de var. Ama onların hiçbirisi görülmüyor. Ondan sonra ayet ayeti, hadis hadisi nesh eder diyor. Ayet hadisi nesh eder dersek recm cezasını ne yapacağız diyor. Kalkması lazım. Ne büyük şey… Faiz konusunda Resulullah’ın alım satım konusunda, alım satımla faizi birbirine karıştırmamak için söylediği sözü faizin merkezine koyarak faizin bütün kapılarını açık bıraktığı için İmam Şafi o zaman faiz konusunu ne yapacağız diyor. Çünkü ayetler yoktur. Resulullah’ın faizi temelden yasaklayan hadislerinin hiçbirisi yoktur. Alım satım görüntüsü altında faize açılan kapıları kapatan altı mal hadisini temele alarak orada ticaretin önünü faiz diye kapatmış, faizin önünü sonuna kadar açmış. O zaman ne yapacağız diyor. Kuransız bir Müslümanlık. Maalesef mezheplerin tamamı böyledir. Asıl üzücü olanda tefsirlerinde onlara çanak tutmasıdır. Gerçekten son derece üzücü bir şeydir.
Dr. Fatih ORUM: Muhammed’in (a.s) bile kendi isteğine göre herhangi bir hüküm koyamayacağına dair Nisa Suresinin 105. Ayetinde “İnnâ enzelnâ ileykel kitâbe bilhaggı litahkume beynen nâsi bimâ erâkallâh” devamında da uyarı geliyor. “ve lâ tekul lilhâinîne hasîmâ.”
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: İşte bak, hikmeti bilmeyen bir adam bu ayeti nasıl anlar? Anlaması mümkün mü? “İnnâ enzelnâ ileykel kitâbe bilhaggı” “bu kitabı sana bütün gerçekleri içerir şekilde indirdik.” “litahkume beynen nâsi” “bu kitapla insanların arasında hükmedesin.” Nasıl? “bimâ erâkallâh” “Allah’ın sana gösterdiği metotla.” Öyle kendi keyfine göre değil, kendi kafana göre değil. “ve lâ tekul lilhâinîne hasîmâ” (Nisa 105) Hin ne demek? Kime hain derler? Görünür de dost görünüp alttan işler becerendir. Sanki iyi şeyler yapıyormuş gibi alttan alttan işler becerenlerden yana da tavır takınma diyor. Yani çok dikkat et. Az önceki ayetlerde olduğu gibi seni başka tarafa çekmesinler. Hiç mümkün mü? Ama gelin, bize okutulan din bilgileri tamamen bunlara zıttır. Bugün İmam Hatip okullarında, İlahiyat Fakültelerinde okutulanlar öyledir. Bugün Arabistan’da öyledir. Yani buradaki sorgulama neyse Suudi Arabistan’da ki sorgulamada aynıdır. Suriye’de de aynıdır. Irak’ta da, her yerde de aynıdır. Yani bu din Allah’ın diniyse biz niye bu haldeyiz. O zaman hocalara sorular soruyorlar. Hocalarında Kuran’dan hiç haberi yok. Hikmeti hiçbirisi bilmiyor. Hikmet diye bir şey kalmamış. Tamamen kaybolmuş. İşte İmam Şafi er risalesinde hikmet için ne diyor?
Dr. Fatih ORUM: “Güvendiğim bir kişi sünnetin hikmet olabileceğini söyledi” diyor. Ondan sonra da “ancak bu sadece insanlar arasında Hz Muhammed’e verilmiş bir şey olmalıdır” diyor.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Hikmet sadece Muhammed’e (a.s) verilmiştir başkasına yok diyor. Kuranı Kerim öyle mi diyor? Bütün nebilere hikmet verildiğinden bahsediyor. (Ali İmran 81) Ayrıca Bakara 269’da ne diyor? “Yué’til hıkmete mey yeşâé’” “gerekli çabayı gösterene Allah hikmeti verir.” Bunu Batı’da da, Doğu’da da ilim adamlarının birçoğu samimi gayretleriyle hikmete yani doğru sonuçlara ulaşırlar. Allah’ın kitabından da ulaşılır. Allah’ın kitabından ulaşılan hikmetle tabiattaki ulaşılan hikmet arasında eğer doğru bir çalışma yapılırsa tam bir uyum olur. Allah böyle diyor. İmam Şafi tersini söylüyor. Onun için İmam Şafi’nin olamaz diyorum. Bu kadar ayete rağmen Allah bundan başkasına vermemiştir diyor. Öyle diyeceksin ki milleti saptırasın.
Dr. Fatih ORUM: Şöyle düşünülebilir mi Hocam? Patronun ölümünden sonra üretim yapan fabrika kapandı. Bundan sonra üretim yok. Muhammed (a.s) ile birlikte ümmetin bütün üretim mekanizmasını gömüyor.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Tabi her şeyi gömüyor. Zaten Ömer’in (r.a) vefatına kadar İslam ciddi anlamda yayıldı, ondan sonra birbirlerini boğmaya başladılar. O zamana kadar hikmet vardı. Ama hikmet Tabiin döneminde de var. Kaybolmamış. Sahabe ve Tabiinden sonra nasıl kaybolmuş? Cenabı Hak inşallah lütfeder onu da bulmak nasip olur. Bugün hiç ehli kitaba geçemedik. Ama ne yapalım? Bu şekilde dersi yapmış olalım. Kısa bir ara verelim. Ondan sonra soru cevapla devam ederiz.