Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Euzubillahimineşşeytanirracim.Bismillahirrahmanirrahim.
“Ve enzelnâ ileykel kitâbe bil haggı musaddigal limâ beyne yedeyhi minel kitâbi ve muheyminen aleyhi fahkum beynehum bimâ enzelallâhu ve lâ tettebiğ ehvâehum ammâ câeke minel hagg, likullin cealnâ minkum şir’atev ve minhâcâ, ve lev şâallâhu lecealekum ummetev vâhıdetev ve lakil liyebluvekum fî mâ âtâkum festebigul hayrat, ilallâhi merciukum cemîan feyunebbiukum bimâ kuntum fîhi tahtelifûn” (Maide 48)
Bugün Allah nasip ederse Maide Suresinin 48. Ayetini okuyacağız. Vakit kalırsa 49 ve 50. ayetleri de ilave ederiz inşallah. Geçen hafta İsa Aleyhisselam ve İncil diye bir ders yaptık. Hıristiyanların İsa’yı (a.s) ilah saymaları sebebiyle ona kitap inmesini kabul etmeleri imkansızlaşıyor. İncil ile ilgili nasıl savrulduklarını gördük. Bugün Muhammed Aleyhisselam ve Kuran başlığı altında bir ders yapacağız. Ama bu, bu akşam bitecek gibi görünmüyor. Herhalde asıl dersi haftaya yaparız diye düşünüyorum. Bugün bir giriş yapmış olacağız. Okuduğumuz ayette Allahu Teala şöyle buyuruyor. “Ve enzelnâ ileykel kitâbe bil haggı” “sana bu kitabı bütün gerçekleri içerir şekilde indirdik”. “musaddigal limâ beyne yedeyhi” “kendinden önce olanları tasdik eden bir kitap”. “musaddigal limâ beyne yedeyhi minel kitâbi” “kendinden önce ne kadar kitap varsa hepsini tasdik eden”. Başka? “ve muheyminen aleyhi” “önceki kitapların hepsini de koruyan”. (Maide 48) Bu Kuranı Kerim o kitapların hepsini koruma altına almış, güven altına almış ve tasdik ediyor. Tasdik etme ne demek? Yani onlarda Allah’ın indirdiği kitaplardır. Biz burada sık sık tekrarlıyoruz. Allahu Teala’nın kitap indirmediği bir tek nebisi yoktur. Yani kitap vermediği bir nebisi yok. Çok büyük bir bölümüne indirmiş, bir kısmı da öncekilerin kitabını almış, devam ettirmiş. Ama hepsinde de aynı hükümler var. Ufak tefek değişiklikler oluyor tabii ki… Onu biraz sonra ayette göreceğiz. Allahu Teala bütün nebilere kitap indirdiğini birçok ayette anlatıyor. Yine sık sık okuduğumuz ayetlerden birini bugün yine okuyalım. “Gul” “de ki”. İlk emir Muhammed Aleyhisselamadır. “âmennâ billâhi” “biz Allah’a inandık ve güvendik”. “ve mâ unzile aleynâ” “ve bize indirilene”. Bize indirilen nedir? Bu kitaptır. “ve mâ unzile alâ ibrâhîme” “İbrahim’e indirilene”. “ve ismâîle” “İsmail’e indirilene”. Kuranı Kerimde vardır ama Müslümanların ellerindeki kitaplarda İsmail’e kitap indirildiğine dair bir şey yoktur. “ve ishâga ve yağgûbe” “ve İshak’a ve Yakup’a indirilene”. Bu da yoktur. “vel esbâtı” “Yakup’un evladına indirilene”. Yakup’un (a.s) 12 çocuğu ve onların soylarından gelenler Yakup’un oğulları kabul edilir. Yakup’un bir lakabı İsrail’dir. O zaman Yakup’un oğullarına ne denir? İsrail oğulları denir. Onlarında nebi olanlarına indirilen diyor. “ve mâ ûtiye mûsâ ve îsâ” “Musa’ya ve İsa’ya verilen”. “ven nebiyyûne mir rabbihim” “bütün nebilere rablerinden indirilene”. (Ali İmran 84) Ne yaptık? İnandık. Ama bugün okullarda talebelere… Bize de öğretmişlerdi. Kaç tane kitap inmişti diye öğretirler? Dört. Büyük kitap derler, bir de 100 suhuf katarlar. Dört kitapla 104 kitap yaparlar. 100 suhuf nasıl oluyorsa? Her sayfaya bir kitap diyorlar, galiba… Yani çok büyük bir savrulma var. Kitaplar Tevrat ile başlıyor. Peki, o zamana kadar ne oluyordu? Ne anlatılıyordu insanlara? Hâlbuki işte bu Allah’ın kitabıdır. Allah’ın kitabında bütün nebilere kitap indirildiği çok açık ve net bir şekilde defalarca anlatılmasına rağmen… Ben sadece ayetlerden bir tanesini okudum. Ama ben Müslümanım diyen ya da İslam’ı anlattığı söylenen kitaplarda bu yok. Ayetin devamı çok önemli. “lâ nuferrigu beyne ehadim minhum” “o nebilerden hiçbirini diğerinden ayırmayız”. (Ali İmran 84) Böyle bir inanç var mı bizde? Yok. Yani her akşam camilerde yatsıdan sonra amener resulü okunur. Orada ne okunur? “lâ nuferrigu beyne ehadim min rusulih” “resullerinden birini diğerinden ayırmayız”. (Bakara 285) Öyle miyiz biz? Hiç Muhammed (a.s) ile diğerini eşitleyen gördünüz mü? Allahu Teala eşitliyor. Bize de böyle emir veriyor ama… Bir de devamında “ve nahnu lehû muslimûn” “biz Allah’a teslim olmuş kişileriz”. (Ali İmran 84) Biz ona teslim olmuş kişileriz. Muslimun… Adama dinin nedir diyorsun. Müslümanım diyor. Mezhebin nedir diyorlar. Müslüman işte yetmiyor mu? Allah’ın verdiği isim İslam, ben başka bir isim mi vereceğim? Mezhebin nedir diyenlere bakalım Allah ne diyor? “Ve mey yebteğı ğayral islâmi dînen” “kim burada anlatılan İslam’dan başka bir dinin peşinde olursa” “feley yugbele minh” “Ondan asla kabul edilmez”. O zaman bizim Müslümanlığımızı acaba Allah kabul eder mi? Peki, “ve huve fil âhırati minel hâsirîn” “o ahirette kaybedenlerden olur”. (Ali İmran 85) Kaybettin. Ne oldu? Dünyanda gitti, ahiretinde… Bugün Kudüs meselesi gündemde… Kudüsle ilgili herkes atıyor, tutuyor. Yahudiler yanlış yolda o doğru. Peki, siz doğru yolda mısınız? Kendinize bir çeki düzen verin. Uzaydan birisi baksa yeryüzünün en kötü durumda olan insanları Müslümanlardır. Allahu Teala “femen tebia hudâye felâ havfun aleyhim ve lâ hum yahzenûn” “kim benim gönderdiğim rehbere uyarsa, tabi olursa” diyor. Rehber ne? Allah’ın kitabıdır. Bugün Kuranı Kerimdir. Dün başka nebilere gelen kitaplardı. “Onlar üzerinde ne bir korku olur, ne de üzüntü çekerler”. (Bakara 38) Bugün İslam aleminin üzerinde korku var mı? Üzüntü içerisindeler mi? Böyle lafla, hava atmalarla bu iş olmaz. Müslüman olacaksın. Kendi menfaatiyle çatışan şeyde hemen kendi menfaatini tercih ediyor. Dini ikinci plana bırakıyor. Kusura bakmayın Cenabı Hak böyle bir topluma asla ve kata yardım etmez.
Tekrar ayetimize gelelim. “Ve enzelnâ ileykel kitâbe” “Ya Muhammed, sana bu kitabı indirdik”. Peki, bu kitap nedir? “musaddigal limâ beyne yedeyhi” “kendinden önceki kitapları tasdik eder halde indirdik”. (Maide 48) Yani tasdik ediyor. Ne yapıyor? Onaylıyor. Peki, bugün Müslümanlardan Kuran Tevrat’ı tasdik eder, İncil’i tasdik eder diye mi duyuyorsunuz yoksa Tevrat ve İncil tahrif edilmiştir diye mi duyuyorsunuz? Kuran tasdik ettim diyecek, siz tahrif diyeceksiniz. O zaman o insanların inanma görevi yok ki… Sonra bir önemli husus da şudur. Kuranı Kerimin hiçbir yerinde “Kuran; Tevrat’ı, İncil’i tasdik eder” demiyor. Kendinden öncekileri tasdik eder diyor. Çünkü öncekiler sadece Tevrat, İncil değil ki… Adem’e (a.s) kadar bütün kitaplardır. Kendinden öncekiler dediğiniz zaman bunun içerisinde Sabiilerin Ginzaları giriyor, Zerdüştlerin Gataları giriyor, Hinduların Vedaları giriyor, belki adını duymadığımız kim bilir ne kadar dini kitap giriyor. Onları da koruduğu için alırsınız karşınıza bakarsınız burada olup orada olanlarla da o insanları Allah’ın dinine çağırırsınız. “limâ beyne yedeyhi minel kitâbi” “önündeki bütün kitapları tasdik ediyor”. Kendinden önceki bütün kitapları… “ve muheyminen aleyhi” “ve onların hepsini güven altına alıyor”. (Maide 48) Koruma altına alıyor. Dolayısıyla öbür kitaplara bir takım ilaveler, çıkarmalar yapabilirler. Ama buna yapamazlar. Peki, bu Kuranı Kerimin metnine yapamıyorlar, o doğru… Anlamına yapıyorlar mı? Hem de nasıl… Metni bozamıyorlar ama anlamını istedikleri gibi bozabiliyorlar. Maalesef bugün İslam aleminin tamamında doğru dürüst bir tane meal ve tefsir bulamazsınız. Ondan sonra Allahu Teala Resulullaha emrediyor. “fahkum beynehum bimâ enzelallâhu” “aralarında Allah’ın indirdiğiyle hükmet”. “ve lâ tettebiğ ehvâehum” “onların arzularına uyma”. “ammâ câeke minel hagg” “sana gelen bu gerçekten uzaklaşarak onların arzularına uyma”. (Maide 48) Kıblenin değiştirilmesiyle ilgili kitaplarda neler söylenir? Resulullah Medine’ye geldiği zaman ne yapmış? Bakmış ki Yahudiler Kudüs’e dönüyor. O da arayı düzeltmek için… Sanki bugün ki siyasiler gibi davranıyor. Tövbestağfirullah. Böyle bir kişi Allah’ın resulü olur mu? Onların kıblesine dönüyor. Bir müddet sonra da yok ya bu olmadı, Kabe’ye döneyim diye Allah’a yalvarıyor. Oraya dönmek için Allah’tan izin istemedi de geriye dönmek için niye izin istiyor? Böyle bir resul olur mu? Böyle bir nebi olur mu? Ama kitaplar bu tür saçmalıklarla doludur. Allahu Teala onların arzularına uyma diyor. Onlar dediği yukarıda daha önce okuduğumuz bir önceki ayette Tevrat ve İncil, ondan önceki ayette de Tevrat geçiyor. Bunları geçtiğimiz haftalarda okuduk. Peki, Resulullah Tevrat’a, İncil’e hiç uymuyor mu? Uymadı mı? Uydu. Allah’ın emriyle uydu. Enam Suresi Mekke’de inmiş surelerdendir. Kuranı Kerimin indirilmesi ne zaman tamamlanmıştı? Medine’de. En son ayet Maide Suresinin 3. Ayetidir. Orada “elyevme ekmeltu lekum dînekum” “bugün dininizi olgunlaştırdım”. “ve etmemtu aleykum niğmetî” “size olan nimetimi tamamladım”. “ve radîtu lekumul islâme dînâ” “Bu İslam’ın sizin dininiz olmasına da razı oldum, onayladım”. Bu İslam’ın sizin dininiz olmasını onayladım diyor. O zamana kadar, mükemmelleşinceye kadar, olgunlaşıncaya kadar Resulullah ne yaptı? Önceki kitapları tasdik etmiyor mu? Önceki kitapları tasdik ediyorsa önceki kitaplardaki hükümlerin devam etmesi gerekmez mi? İşte Mekke’de inen Enam Suresinin 90. Ayetine kadar Allahu Teala orada 18 tane nebi sayıyor. En eskisi Nuh’dur (a.s). En sonda İsa (a.s) geliyor. 18 tane nebi için babaları diyor. Mesela Nuh’un (a.s) büyükbabası kimdir? Adem’dir (a.s). Oğulları derken, İbrahim’in nebi olan son oğlu kimdir? Muhammed’dir (a.s). İsmail’in (a.s) soyundan gelmiyor mu? Kardeşleri diyor. Bildiğimiz, bilmediğimiz… Mesela Musa’nın (a.s) kardeşi Harun (a.s) var. Bildiğimiz, bilmediğimiz kardeşleri birçok nebiler var. Ondan sonra “vectebeynâ hum ve hedeynâhum ilâ sıratım mustegîm” “onları seçtik ve doğru yola yönlendirdik” (Enam 87) diyor. Ondan sonra 90. Ayette “Ulâikellezîne hedallâhu” “onlar Allah’ın doğruyu gösterdiği kişilerdir”. Ellerine rehber verdiği, hidayete erdirdiği kişilerdir. O nebilerin hepsi… Huda da rehber demektir. “febihudâ hum” “onların rehberlerine”. Mesela Yahudilerin rehberi nedir? Tevrat. Hıristiyanlarınki Tevrat ve İncil’dir. Mekke’de yaşayan Muhammed’in (a.s) gördüğü kişiler en çok bunlardır. “febihudâ humugtedih” “onların kitaplarına uy” (Enam 90) diyor. Allah Mekke’de diyor. Peki, Allah Mekke’de Muhammed’e (a.s) bu emri verdiyse Yahudiler kıble olarak nereye dönüyorlardı? Bugün hala nereye dönüyorlar? Kudüs. O zaman Muhammed’in (a.s) oraya dönmesi gerekmez mi? Bu Allah’ın emri değil mi? Ve de Tasdiktir. Çünkü tasdik olması için o Yahudilerin, Müslümanları kendileri gibi görmesi lazım. Hıristiyanlarda aynı şekildedir.
Ayetimize tekrar gelelim. “Ve enzelnâ ileykel kitâbe bil haggı musaddigal limâ beyne yedeyhi” “Sana bu kitabı gerçek olarak indirdik. Önündekini tasdik ediyor”. Şimdi o kıbleye yönelmesi tasdik olmuyor mu? Daha birçok şey var. Sadece bunu örnek olarak verdik. “ve muheyminen aleyhi” “ve onu koruyor”. Zaten her derste bunun örneklerini anlatıyoruz. “fahkum beynehum bimâ enzelallâhu” “Aralarında Allah’ın indirdiğiyle hükmet”. “ve lâ tettebiğ ehvâehum” “Onların arzularına uyma”. “ammâ câeke minel hagg” “sana gelen bu gerçeği bırakarak arzularına uyma”. Onunda örneğini vereceğiz, inşallah. “likullin cealnâ minkum şir’atev ve minhâcâ” “Hepiniz için bir şira ve bir minhac oluşturduk” (Maide 48) diyor. Şira, şeriat anlamına geliyor. Ama çeşit bildiren… Yani her birinize biraz farklılığı olan bir şeriat… Bakın burada kaç tane insan var. Hepinizde aynı organlar var mı? Bir tek kadınla erkekte küçük bir fark var. Ama bütün erkeklerde aynı organlar var. Bütün kadınlarda da aynı organlar var. Erkekle kadının benzer taraflarını saymakla bitiremezsiniz. Farklı tarafları fazla değildir. Ama her birimizin diğerinden farklı yönleri yok mu? O farktan dolayı birine şu ismi, birine bu ismi veriyoruz. O küçük farklılıklardan… İşte Adem’den (a.s) beri gelen şeriatlarda küçük farklılıklar oluyor. Onun için Allah şira diyor. Arap dilinde bu çeşit bildiren mastardır. Herkes de bir şeriat… Bir de minhac diyor. Minhac da gene bir yol, yordam anlamına geliyor. Her birinize de bir yol, yordam, yani önünü aydınlatan, elindeki kitaptaki hükümleri, hikmetleri ortaya çıkaran, elindeki kitabın bir kullanma kılavuzu olan bir hikmet verdik diyor. Her birine kitap ve hikmet verdik diyor. Bu hikmet aynı zamanda… Mesela bir yola girdiniz. O yola girdiğiniz zaman bir de orada karşılaşacağınız şeylerle ilgili bilginiz olması gerekiyor. Yol bilgisi lazım. Gece için aydınlanma lazım. Allahu Teala bu kitapların her birisine hem kitap hem de nur ismini kullanıyor. Mesela Maide Suresi 46. Ayette “ve âteynâhul incîle fîhi hudev ve nûruv” “İsa’ya İncil’i verdik. Onda hidayet var”. (Maide 46) Yani doğru yolu gösteren bir rehber var. Bir de ışık aydınlatıyor. Neyi aydınlatıyor? Mesela bir konuda hüküm vereceksin. O hüküm konusunda seni aydınlatıyor. Şu, şu ayetlerden şunları çıkabilirsin diyor. Şöyle bir metotla hareket edeceksin. İşte ona da hikmet deniyor. Aynı nur Kuranı Kerim içinde geçiyor. Mesela Allahu Teala Şura Suresinin 52. Ayetinde şöyle diyor. “Ve kezâlike evhaynâ ileyke rûham min emrinâ” “İşte böylece sana emrimizden bir ruh vahyettik”. Yani bilgi… “mâ kunte tedrî mel kitâbu ve lel îmânu” “sen daha önce bu kitap ve burada anlatılan imandan dolayı herhangi bir bilgi sahibi değildin, bilmiyordun”. “ve lâkin cealnâhu nûran” “Ama biz bu kitabı bir nur yaptık”. Mesela arabayla gidiyorsunuz. Lambaları yanmıyorsa gece yol alabilir misiniz? Ama Allah’ın bütün kitaplarında zihnimizde karanlık olan şeyleri aydınlatan bir yapı var. “nehdî bihî men neşâu min ıbâdinâ” “Kullarımızdan tercih ettiklerimizi bununla yönlendiririz”. (Şura 52) Bunlarla yol bulurlar. Yani bu kitap hangi kullara gelmişse, hangileri öğrenmişse onlar bununla gider. Öğrenmeyenler bundan sorumlu olmazlar. Öğrendikten sonra sorumlu olurlar. Peki, ya rabbi niye farklı yaptın ki bu şeriatları? Adem’den beri aynı olsaydı, olmaz mıydı? Hiçbir fark olmasaydı keşke… “ve lev şâallâhu lecealekum ummetev vâhıdetev” “Allah onu tercih etseydi hepinizi tek bir ümmet yapardı”. Yani aynı kitap, en küçük değişiklik yok. Adem’den beri bütün hükümler aynı… Ama öyle yapmadı ki “ve lakil liyebluvekum fî mâ âtâkum” “size verdikleriyle sizi zor bir imtihandan geçirsin diye farklılaştırdı”. Az çok farklılık ortaya koydu. O zaman “festebigul hayrat” “hayırlı işlerde yarışın”. (Maide 48) Peki, bu ne? Az önce size bir örnek verdik. Allahu Teala Mekke’de iken indirmiş olduğu Enam Suresinde “onların yollarına uy” (Enam 90) dedi. Resulullah orada Mekke’de iken mecburen Kudüs’e doğru dönüp namaz kılmaz mı? Mecburen… Niye? Çünkü Allahu Teala orayı kıble yapmış. Henüz değiştirdiği yok. Mecburen oraya uyacak. Başka çaresi yok. Peki, Allahu Teala kıbleyi oradan değiştiriyor. Değiştirince neler oluyor?
Bakara Suresinin 142. Ayetini açalım. Tefsir kitaplarında buralarda o kadar çok tahrif vardır ki… İnşallah tahrif konusunu çok daha ayrıntılı bir şekilde önümüzdeki derste anlatacağız. O konuyu da özel olarak ele aldık. İnşallah Hisham’a da vazife verdik. Çünkü çok büyük bir olay… Bu din buraya kadar nasıl geldi, onu ortaya çıkarmak için Kuranın aydınlığında, Kuranın nuru altında inşallah bütün ayrıntılarıyla Cenabı Hakkın yardımıyla bulacağız. Bakın Allahu Teala ne diyor? Bu sure Medine’de inmiştir. Kudüs’e dönmeyi emreden sure nerede inmişti? Mekke’de inmişti. Medine’de Allah şöyle diyor. “Seyegûlus sufehâu minen nâsi” “bu kendini bilmez, hafif meşrep insanlar var ya”. Kendilerini birinci sıraya, Allah’ın emirlerini ikinci sıraya alanlar var ya… Şöyle diyecekler. “mâ vellâhum an gıbletihimulletî kânû aleyhâ” “bunların bulundukları kıbleden onları ne çevirdi”. Diyecekler diyor. Bu ayet indiği zaman kıble değişmiş olur mu? Olmaz. Oldukları kıbleden hangi şey çevirdi dendiği zaman Resulullah kıblenin değiştirileceğini öğrenmiş oluyor mu bu ayetten? “Kanu aleyha” “üzerinde oldukları” diyor. Şimdiye kadar döndükleri kıbleden ne çevirdi. O zamana kadar döndükleri kıble Kabe miymiş? O zamana kadar Kabe’ye yönelmişler mi? Kuransız Müslümanlık insanları ne hale getiriyor… Bu kıble konusunda o kadar savrulmalar vardır ki… Bugün Yahya anlatıyor. Birisi mesaj olarak siz niye bu kıble konusunda şöyle, böyle yapıyorsunuz demiş. Bende, sen galiba bizi hiç dinlemiyorsun, hayaller görüyorsun diye cevap vermesini söyledim. “gul lillâhil meşrigu vel mağrib” “onlara de ki doğuda Allah’ın batıda”. Yani ister o taraf döndürür, ister bu tarafa… Sanki o taraf dönmenin şeyi nedir? Allah dön dedi mi, dönersin. Bitti. “yehdî mey yeşâu ila sırâtım mustegîm” “Allahu Teala doğru tercihte bulunanı doğru yola yönlendirir”. (Bakara 142) Bundan sonraki ayeti okumadan önce Maide Suresindekini tekrar okuyayım. Dikkat edin. Şeriatlardaki farklılıkların sebebini Allah nasıl anlattı? “ve lakil liyebluvekum fî mâ âtâkum” “o farklılıklar size verdiği ile yani size verdiği kitapla sizi zor bir imtihandan geçirmek için”. (Maide 48) Çünkü bütün ümmetlere verdiği kitapta “lemâ âteytukum min kitâbiv ve hıkmetin summe câekum rasûlum musaddigul limâ meakum letué’minunne bihî ve letensurunneh” “size ben bir kitap ve hikmet veririm sonra sizdekini tasdik eden bir resul gelirse, yeni bir kitap gelirse ona mutlaka inanacaksınız ve yardımcı olacaksınız”. (Ali İmran 81) Mutlaka inanacaksınız. İnanacağız ama bizdekinden farkı var. Ne yapacağız şimdi? Bu da zor bir imtihan oluyor. Alışkanlıkları terk etmek kolay mı? Hele ona din derseniz büsbütün imkânsızlaşır. Bakara Suresine devam edelim. “Ve kezâlike cealnâkum ummetev vesetal” “İşte böyle sizi orta yani merkezde olan bir ümmet yaptık”. “litekûnû şuhedâe alen nâsi ve yekûner rasûlu aleykum şehîdâ” “Siz insanların önünde bir örnek olasınız”. Yani insanlar sizi güzel bir şekilde görsünler. “resulde sizin örneğiniz olsun”. Siz resulden öğrenin ve insanlara örnek olun. “ve mâ cealnel gıbletelletî kunte aleyhâ” “şu senin bulunduğun kıble var ya”. Bu ayetler indiğinde hangi kıbleye dönüyordu? Kudüs. Şu bulunduğun kıble var ya, Kudüs’e doğru dönüyorsun ya… Orayı kıble yapmamız “illâ linağleme mey yettebiur rasûle mimmey yengalibu alâ agıbeyh” “sadece şu resule kim uyacak, kim geri dönecek onu bilelim diyedir”. (Bakara 143) Dikkat edin, “İlla linaleme” “bilelim diye” diyor. Ne diyorlar? Allah bilmiyor mu? Kardeşim Allah’a laf öğretmeyin. Ya inanırsın, ya inanmazsın. Allah böyle söylüyor. Ben öyle Allah’a inanmam diyorsan kendine gidip başka bir Allah bul. Cehennemin dibine git. Bir de Allah’tan korkmadan Hoca diye geçiniyorlar. Bu kelimeleri biz mi yazıyoruz buraya? Bunlar Allah’ın kelamı değil mi? Bu nedir böyle? Hakikaten bu dini kendi oyuncaklarına çevirmişler. Kendi kafalarından kader diye de bir inanç uydurmuşlar. Müslümanları robot gibi yapmışlar. Demek ki kıble Kudüs’e doğru değilmiş. Daha önce Kabe’ye doğruymuş. “ve mâ cealnel gıbletelletî kunte aleyhâ” “şu döndüğün kıble var ya biz onu kıble yapmamız sadece şundan dolayıdır”. Davut (a.s) zamanında yapılmış geçici bir kıbledir. “illâ linağleme mey yettebiur rasûle mimmey yengalibu alâ agıbeyh” “bu resule kim uyuyor”. Muhammed’e (a.s)… “kim gerisin geri dönüyor”. (Bakara 143) O zaman buradan çok net anlaşılıyor ki, Medine’de Yahudiler beş vakit namazı gelip Medine mescidinde kılıyorlar. Çünkü Muhammed’in (a.s) Allah’ın elçisi olduğunda şüpheleri yok. Beş vakit namaz aynı şekilde onlarda da farz, kıble de o tarafa dönüyor. Problem yok. Ama kıble nasıl oradan geri çevriliyorsa eyvah… Şöyle dikkat edin. Başörtüsü nedir? Bir hanımın Müslümanlığının simgesidir. Muhataplar en çok ondan rahatsız olmuyor mu? Çünkü karşılarında Müslüman görünümlü birisini istemiyorlar. İşte burada da… Ya kıble olarak biz Kudüs’e doğru dönüyorduk… Bu tarafa dönecek, olmadı. İşte bu imtihana girince Yahudilerin çoğu bu imtihanı kaybediyor. İşte şeriattaki fark neden dolayıymış? İşte bu tür küçük meselelerden dolayıdır. Mesela 144. Ayette “ve innellezîne ûtul kitâbe” “kendilerine kitap verilenler, Yahudiler Hıristiyanlar var ya”. “leyağlemûne” “kesinlikle bilirler” diyor. Bunu Allah söylüyor. Neyi bilirler? “ennehul haggu mir rabbihim” “kıblenin Kabe’ye yöneleceği kendi rableri tarafından olan bir gerçektir”. (Bakara 144) Çok iyi bilirler. Ama işte bu onların imtihanıdır. Burada kaybediyorlar. Mesela İsa’nın (a.s) getirdiği şeriattaki tek fark neydi? Geçen hafta okumuştuk. Bazı yiyecekleri helal kılmış olmasıydı. Ondan dolayı ona uymadılar. Bırakmak istemiyorlar. Biz bugün Allah’ın ayetlerini açık, açık okuyoruz. Mezhepler kendi yollarını bırakıyorlar mı? Üstelik biz de Kurana inanıyoruz diyorlar. Bunun yanında Yahudileri düşünün. Mesela bugün Diyaneti ve onlara destek veren kimse ister siyasi ister başka onları asla affedemiyorum, Allah da asla affetmez. Burada açıkça söylüyorum. Hiç kusura bakmasınlar. Şimdi emir vermişler, sabah namazı imsakten önce kılınıyor. Yatsı namazı vaktinden sonra kılınıyor. Size ne oluyor da Allah’ın emrine uymuyorsunuz? Siz kimsiniz? Bakın, kendilerine ne kadar zor geliyor? Efendim, biz diyanetiz… Öyle mi? Peki, senin İblis’ten ne farkın var? İblis, “ene hayrun minh” “ben ondan hayırlıyım” (Araf 12) dedi. Diyanet hadi bana cevap ver bakayım. Allah’ın açık ayetleri varken, karşımıza bir tane astronom çıkarıyorsunuz. Astronomi bilgisine ihanet eden, söyledikleri astronomiye % 100 ters olan bir adamı çıkarıyorsunuz. Onunla milleti kandırmaya çalışıyorsunuz. Bakın bu ne kadar zor geliyor? Hıristiyan’ın, Yahudi’nin Müslüman olmasının ne kadar zor geldiğini buradan anlayın. Bu kadar açık ayetlere rağmen… Çıkıp gözünle bak. Şimdiye kadar çıkıp da bir tane ayet okuyanı gördünüz mü? Bir tane hadis okuyabildiler mi? Şu mezhebin görüşüne göre böyledir, diyebiliyorlar mı? “ene hayrun minh” diye sadece iblis mi söylüyor? Hiç kusura bakmasınlar. Asla kendilerini savunamazlar. Affedilecek bir şey değildir. Üç gündür camiye gidiyorum. Bakıyorum ki namaz bitmiş. Genelge yayınlamışlar. Bir de Allah’ın size destek vermesini bekleyeceksiniz, öyle mi? Siz bu gidişle Kudüs’ü falan hayal etmeyin. Fetullah’a defalarca söylemiştim. 170 tane ülkede yapılanmış, bana gülüyordu. Ne oldu? Yukarıya çıktı, küt diye aşağıya düştü. Ne elde etti? Bu Cenabı Hakkın imtihanıdır. İşler iyi gidiyor diye heveslenmenin bir anlamı yok. Allah’ın emrine uymazsan öyle bir düşersin ki farkına bile varmazsın. Kim kendine bunu muhatap alıyorsa alsın, Allah’ın emri karşısında hiç kimseye en küçük saygı duyamayız. Haberleri olsun. Allah’ın emrine uyarlarsa kendilerini kurtarırlar. Böyle saçmalık olmaz. Burada yıllardır anlatıyoruz. Ne oluyor? Bunu görün, Yahudilerin kıbleyi değiştirmesinin ne kadar zor olduğunu anlarsınız. Mezheplerinin kitaplarında bu yazıyor. İnandıklarını söyledikleri kitapta bu yazıyor. Hadislerde yazıyor. Ama beyefendiler yok, biz diyanetiz diyorlar. Sizinle ahirette görüşürüz. Niye sinirleniyorsun diyorlar. Buna aferin mi diyeceğim? Hem Müslümanım diyeceksin, hem Allah’ın ayetlerini hiçe sayacaksın. Allahu Teala burada “ve lakil liyebluvekum fî mâ âtâkum” “verdiği ile sizi zor imtihandan geçirecek”. Elinize verdiği imkanlar, şu, bu hepsi… “festebigul hayrat” “hayırda birbirinizle yarışın”. “ilallâhi merciukum cemîan” “hep birlikte döneceğiniz yer Allah’tır”. “feyunebbiukum bimâ kuntum fîhi tahtelifûn” “Allah ihtilaf ettiğiniz şey konusunda size bilgi verecektir”. (Maide 48) Şimdi burada Resulullah’a ne dedi? Resulullah ne ile hükmedecek? Kuran ile değil mi? Sana indirilen kitapla… Bizde deliller kaç tane anlatılır? Dört. Arkasından daha fazlası da gelir. Kitap, sünnet, icma, kıyas derler. Sünnet ile ilgili bir ders yaptık. Sünnet bu adamların dedikleri mi? Allah’ın nebi gönderdiği toplumlarda koyduğu kanun ve kurallardır. Yani Allah’ın kitabıdır. Yani kitaptaki hükümlerdir. Ne yapıyorlar? O konuda da Hisham’ı dinleyelim.
Hisham ALABED: Ben Türkçe öğrendim ama biraz Arapça konuşmak istiyorum.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Sen Arapça konuş. Ben tercüme edeyim.
Hisham ALABED: 44:02 44:10 sn. arası anlaşılmıyor.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: “Ben Türkiye’ye geldikten sonra birçok Türk bana şunu soruyor. Arapların elinde Kuranı Kerim var. Yani Arapça’da biliyorlar. Niye bu kadar kötü durumdalar?”
Hisham ALABED: 44:22 44:27 sn. arası anlaşılmıyor.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: “Ben şöyle diyorum. Evet, elimizde Kuran var ama hayatımızda yok”.
Hisham ALABED: “limazal kurane leyse fil hayatina”.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: “Kuran neden hayatımızda değil?”
Hisham ALABED: 44:35 44:46 sn. arası anlaşılmıyor.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: “Araplar halka; Kuran anlaşılabilecek bir kitap değildir, onu anlayabilmek için şu, şu şeylere ihtiyaç vardır; onu Resulullah açıklamıştır, şu ulema açıklamıştır, bu açıklamıştır falan diye öğretiyorlar”.
Allahu Teala açıktır diyor ama Haşa! Allah bilmiyor ki…
Hisham ALABED: 45:06 45:10 sn. arası anlaşılmıyor.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Aynı Türkiye’de ki gibi… “Kuranı Kerim Ramazan’da sadece sevap kazanmak için okunan bir kitap haline geldi”.
Hisham ALABED: 45:18 45:23 sn. arası anlaşılmıyor.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: “Sevap kazanmaya kimin ihtiyacı varsa Kuran okusun. İhtiyacı yoksa okumasın”. Anlamak için değil, sevap kazanmak için…
Hisham ALABED: 45:31 45:41 sn. arası anlaşılmıyor.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: “Sünnet diye bir kaynak oluşturdular. Onların her birisi Kurandan sonra ikinci kaynak olarak kabul etti”.
Hisham ALABED: 45:51 45:55 sn. arası anlaşılmıyor.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: “Ama aslında ikinci kaynak değil, Kurana hakim olan ana kaynak haline dönüştü”.
Hisham ALABED: 46:02 46:06 sn. arası anlaşılmıyor. Suretil Bakara “La ikrahe fiddin”.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: “Allahu Teala Bakara Suresinin 256. Ayetinde “dinde zorlamanın hiçbir şekli olmaz”.
Hisham ALABED: 46:17 46:25 sn. arası anlaşılmıyor.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Okuduğu hadisin Resulullah’a ait olmasına imkan ve ihtimal yok ama herkes kabul eder. En makbul hadis kitaplarında da vardır. Güya “Resulullah (s.a.v) ‘kim dinini değiştirirse onu öldürün’ demiş”.
Mesela Mekkeli müşrik Müslüman olduğu zaman dinini değiştirmiş oluyor mu? Oluyor. Ne yapmak lazım? Öldürmek lazım. Hıristiyan Müslüman olduğu zaman ne yapmak lazım? Öldürmek lazım. Yalan söylemek çok zordur. İfadeyi bile düzgün kuramamışlar.
Hisham ALABED: Ayet dinde zorlama yok diyor. Onlar dine girmeden önce zorlama yok, dine girdikten sonra artık zorlama var diyorlar.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Ayet dinde zorlama yok diyor. Dinin içine girdin, dinin içinde zorlama yoktur diyor. Ama öbürleri dine girmede zorlama yok diyorlar. Dine girmemiş adam o dinde sayılmaz ki… Ayeti tamamen tahrif ederek anlamını kaydırarak, dine girinceye kadar zorlama yoktur ama girdikten sonra zorlama vardır diyorlar.
Hisham ALABED: 47:36 47:42 sn. arası anlaşılmıyor.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: “Hadisler Kuran üzerinde hakim bir rol oynuyorlar”. Zaten Araplar ‘essünneti kadıyetün alel kitab’ ‘sünnet Kuran üzerindeki son sözü söyler’ derler. Yani son söz sünnetindir, Kuran’ın değil.
Hisham ALABED: 47:59 48:08 sn. arası anlaşılmıyor.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: “Sünnette de iktifa etmediler. Başka kaynaklar uydurdular. İcma, kıyas, ihtishan diye…”
Hisham ALABED: 48:14 48:23 sn. arası anlaşılmıyor.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: “Allah’ın tek dini artık farklı farklı dinler haline geldi. Şu alime göre başka, buna göre başka… Birbirlerine ters şeyler”.
Hisham ALABED: 48:34 48:36 sn. arası anlaşılmıyor.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: “Onun için Müslümanların hali böyle”.
Hisham ALABED: 48:39 48:42 sn. arası anlaşılmıyor.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: “Elimizde Kuranı Kerim var ama hayatımızda yok”.
Hisham ALABED: 48:45 48:54 sn. arası anlaşılmıyor.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: “50 senedir Kudüs işgal altında, bugün Müslümanlar Kudüs için bir şeyler yapmaya çalışıyorlar. 50 yıldır neredeydiniz?”
Hisham ALABED: 49:02 49:08 sn. arası anlaşılmıyor.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: “Problem Kudüs değil. Problem Müslümanlar”.
Bu Cumartesi günü yapmış olduğumuz derste vaat edilmiş toprakları anlattık. Allahu Teala Yahudiler Müslüman olmadıkça o toprakları vermeyeceğini söylüyor. O zaman biz Müslüman olalım da Cenabı Hak bize versin. Dini keyfimize uydurmayalım. Biz dine uyalım.
Hisham ALABED: 49:33 49:39 sn. arası anlaşılmıyor.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: “Eğer Müslümanlar bu halde olurlarsa Allah’tan hiçbir şey beklememeleri gerekir”. Hiçbir şey beklemesinler. Bu hallerini devam ettirmeye niyetlilerse… Hiç vazgeçmeye niyetli gözükmüyorlar. Hiçbir şey beklemesinler.
Hisham ALABED: 49:54 50:00 sn. arası anlaşılmıyor.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: “İmam Şafi’nin er risale kitabından bir örnek vermek istiyorum”.
Hisham ALABED: 50:03 50:04 sn. arası anlaşılmıyor.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: “Bu kitapta sünnetin anlamını açıklıyor”.
Hisham ALABED: 50:08 50:10 sn. arası anlaşılmıyor.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: “79. Sayfasında şöyle diyor”.
Hisham ALABED: 50:18 50:22 sn. arası anlaşılmıyor.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: “Resulullah’ın sünneti Allah’ın neyi kastettiğini açıklar”. Tövbestağfirullah. Allah kendi açıklayamıyor da Resulullah açıklıyor.
Hisham ALABED: 50:36 50:41 sn. arası anlaşılmıyor.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: “Allahu Teala hikmetini kitapla birlikte yaptı”. Yani ayetlerde kitap ve hikmet diye geçiyor ya… Hikmeti kitaba tabi kıldı.
Hisham ALABED: 50:53 50:58 sn. arası anlaşılmıyor.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Ben şahsen bunu İmam Şafi’nin yazmış olduğuna asla inanmıyorum. Onu inşallah önümüzdeki hafta anlatacağım. Allah nasip ederse. Çünkü o kadar büyük yanlışlar ki… Birazcık ilim sahibi olan bir adam böyle bir yanlışı yapamaz.
“Hikmeti Allah Muhammed’e (a.s) has kıldı. Onun dışında hiç kimseye hikmet vermedi” diyor. Kuran okuyan bir adam bunu söyleyebilir mi? Allah “Yué’til hıkmete mey yeşâé’, ve mey yué’tel hıkmete fegad ûtiye hayran kesîrâ” “Allahu Teala hikmeti tercih ettiği kişilere” ya da “gereken çalışmayı yapan kişilere verir”. İki anlamda verilebilir. “kime de hikmet verilirse ona çok büyük hayırlar verilmiş olur”. (Bakara 269) Lokman’ın (a.s) nebi olmadığını herkes biliyor. “Ve legad âteynâ lugmânel hıkmete” “Biz Lokman’a hikmet verdik” (Lokman 12) diyor. Ondan sonra “Ve iz ehazallâhu mîsâgan nebiyyîne” “Allah nebilerden kesin söz aldı”. “lemâ âteytukum min kitâbiv ve hıkmetin” “size kitap ve hikmet veririm de” “summe câekum rasûlum musaddigul limâ meakum” “sonra sizinle beraber olanı tasdik eden bir resul gelirse” (Ali İmran 81) diyor. Bütün nebilere veriyor mu? Bu kadar açık bir şey varken “Hikmet sünnettir. Allah hikmeti Kuranı Kerim ile birlikte zikretmiştir. Bu da Muhammed’in (a.s) söz ve uygulamalarıdır. Bundan başkasına yoktur” diyeceksiniz. Yalan üstüne yalan, görüyor musunuz? Onun için İmam Şafi söylemiş olamaz diyorum. İmam Şafi’yi kollamak için değil. Aklı başında olan bir adam böyle bir yalanı söylemez.
Hisham ALABED: 52:47 52:56 sn. arası anlaşılmıyor.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: “Nisa Suresinin 65. Ayetini delil getirmiş. ‘Felâ ve rabbike lâ yué’minûne’ ‘Rabbine yemin olsun ki bunlar inanmış olmazlar’. ‘hattâ yuhakkimûke fîmâ şecera beynehum’ ‘aralarındaki anlaşmazlıklarda seni hakem kılıncaya kadar’ ‘summe lâ yecidû fî enfusihim haracem mimmâ gadayte’ ‘vermiş olduğun karardan dolayı içlerinde bir sıkıntı olmadan uymadıkça’ ‘ve yusellimû teslîmâ’ ‘tam olarak teslim olmadıkça mümin olmuş olmazlar’. (Nisa 65)”
Hisham ALABED: 53:27 53:32 sn. arası anlaşılmıyor.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: “Bu karar Resulullah’ın sünnetidir, Kuranı Kerimin hükmü değildir”. Kuran ayetini okuyorsun orada…
Hisham ALABED: 53:41 53:46 sn. arası anlaşılmıyor.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: “Yani böyle bir sünnet anlayışı dini anlamsız hale getiriyor. Kuranı Kerimi anlamsız hale getiriyor”. Kuran elimizde Resulullah’tan yazılı olarak gelmiştir. Resulullah’ın söz ve uygulamalarına sünnet diyorsunuz. Ebu Bekir’in (r.anh) zamanında 100 kadar hadis vardır. Sahabe ve Tabiin döneminde 500 kadar vardı. Tekrarlarla birlikte 1000. Ondan sonra bakıyorsun ki Sahabe döneminde 500 tane ama şimdi bakıyorsun Ebu Hureyre’nin kaç bin tane hadisi var. Herhalde bunlar öldükten sonra bu olmadı, bir daha geri dönelimde gidip şu kalan hadisleri de bir rivayet edelim dediler.
Hisham ALABED: 54:34 54:45 sn. arası anlaşılmıyor.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Çok önemli bir şey daha söylüyor. Elimizdeki nimetin kıymetini bilelim. “Bizim Vakıf’ta bu meseleleri çok güzel bir şekilde anlatıyoruz ama hiçbir Arap ülkesinde bu konular anlatılamaz bile” diyor. Onun içinde bu açıdan Türkiye’nin kıymetini bilelim. Allah’a şükür burada anlatabiliyoruz.
Hisham ALABED: 55:02 55:04 sn. arası anlaşılmıyor.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: “Onun için bundan yararlanmak lazım”. Gerçekten Cenabı Hakka çok şükürler olsun. Yani bu şartlar değişmeden bu meseleleri bütün açıklığıyla millete anlatmak gerekir. Mesela ben Suudi Arabistan’a ya da bir yere gittiğim zaman eskiden Üniversitelerde konuşurdum. Şimdi Üniversite değil, evlere gidiyoruz. Çünkü hocalar korkuyorlar. Ama son zamanlarda yanıma bile yaklaşmıyorlar. Aynen Türkiye’de ki gibi… Allah yardımcımız olsun. Haftaya aynı ayetleri ama çok daha değişik açıdan okuyacağız Allah nasip ederse…