Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Euzubillahimineşşeytanirracim.Bismillahirrahmanirrahim. Elhamdu lillahi rabbil alemin, vel akıbetu lilmuttekın.
Allahu Teala’dan samimiyetle kendisine inanan, kendi rızası söz konusu olduğunda her şeyi ikinci plana atabilen kullardan eylemesini niyaz ediyorum. Cenabı Hak cümlemize onu nasip eylesin.
Bugün dersin adını Kâfirlikte Yarışanlar diye koyduk. Kâfir, örten demektir. Kâfirlikte yarışanda doğruları örtme konusunda birbirleriyle yarışan anlamına gelir. Önce ayetimizi okuyalım. Bugün dersimizin konusu Maide 41 ve 42. Ayetlerdir.
“Yâ eyyuher rasûlu” “Ey resul” Muhammed’e (a.s) hitap ediyor. “lâ yahzunkellezîne yusâriûne fil kufri” “kâfirlikte yarışanlar seni üzmesin”. Gerçekten insan üzülüyor. Mesela bazı kişileri görüyorsunuz. Keşke şu adam böyle yapmasa diyorsunuz. Bu ayeti de görünce Allah’ın nebileri de üzülüyormuş ki bu konuda Cenabı Hak onları uyarıyor. “minellezîne gâlû âmennâ biefvâhihim” “Ağızlarıyla inandık, güvendik diyorlar”. Ama “ve lem tué’min gulûbuhum” “kalpleri inanmış değildir”. İçten inanmıyorlar. Güven eksikliği var. Resulullah etrafına bakıyor, mümin… Namaza geliyor, mümin… Yani bakıyorsunuz, konuşması, davranışları gayet iyi. Ama kâfirlikte birbirleriyle yarışıyorlar. Onun hemen farkına varamıyorsunuz ama bazen varabiliyorsunuz. “ve minellezîne hâdû” “bir de Yahudilerden de var”. Kâfirlikte yarışanlar… “semmâûne lilkezibi semmâûne ligavmin âharîne lem yeé’tûk” “Bunlar yalana kulak verirler. Bir de sana gelmemiş olan bir takım topluluklara kulak verirler”. Yani dışarıdan bazı insanları dinlerler. Başkalarını dinlerler. Yalanı dinlerler. Ama senin anlattığın doğrularla fazlaca ilgilenmezler. Şöyle de anlam verilebilir. Bunlar hep böyle seni yalanlamanın peşindedirler. Acaba nasıl bir açığını yakalayabiliriz diye toplantıda gelip seni dinlerler, sohbetlerini dinlerler. Sonrada gidip başka topluluklara bilgi verirler. Orada bir takım organizasyonlar yapmaya çalışırlar. Yani başkalarına bilgi vermek için istihbarat faaliyetleri de yaparlar. “yuharrifûnel kelime mim bağdi mevâdııh” “Kelimeleri bulundukları yerlerden kaydırırlar”. Yani Allahu Teala bir kelimeye bir anlam vermiş. Onlar onun anlamını kaydırırlar. “yegûlûne in ûtîtum hâzâ fehuzûhu” “derler ki size şu verilirse onu alın”. Bakın Muhammed (s.a.v) şöyle derse tamam. “ve illem tué’tevhu fahzerû” “ama o olmazsa bırakın”. Yani seçici davranırlar. Şöyle derse kabul edin, böyle derse etmeyin. “ve mey yuridillâhu fitnetehû felen temlike lehû minallâhi şey’â” “Allahu Tealanın fitneye düşmesini istediği kişiye karşı senin yapabileceğin hiçbir şey yoktur”. (Maide 41) Fitne ne demek? Fitne, hurda altını ateşin içerisinde bir potaya koyup eritiyorsunuz. Araplar ateşin içerisinde eritme adına fitne derler. O eridiği zaman içerisinde yabancı maddeler varsa ayıklanır. Onun için fitne imtihan manasına da kullanılır. İmtihan sizin içinizdeki kötü niyetleri ortaya çıkaracağı için, aynen yanlış bir şey varsa o ortaya çıkar. Fitne aynı zamanda insanların yanlışlardan kurtulması içinde olabilir. Yani iyi anlamda da olur, kötü anlamda da olur. Bu ayeti kerimeye şöyle anlam verilebilir. Allahu Tealanın yakmak istediği birisine senin yapabileceğin bir şey yoktur. Yani Türkçe’de sen beni yaktın deriz ya. İşte o anlamdadır. Ateşle yakma manasında değil de mecaz anlamdadır. Peki, Allahu Teala kimi yakmak ister? Allahu Teala her şeye bir kural koymuştur. Her insan Cenabı Hak karşısında eşittir. Allah’ın nebileri de dâhildir. Yani hiç kimsenin Allah karşısında bir ayrıcalığı yoktur. Tabi insanları sömürmenin en kolay yolu dini kullanmaktır. Çünkü en ateistinden en dindarına kadar herkes kendisini dindar kabul eder. Çevrenize bakın, biraz konuşun, görürsünüz. Din bütün insanların yumuşak karnı olduğu için oradan hareketle insanlar kandırılabilir. Burada da en çok yapılan şey dinin kutsallarını kullanmaktır. Allah’ın nebilerini, büyük ulemayı kullanmaktır. Onları tanrılık makamına çıkararak kendilerine yer açmaya çalışırlar. Öyle olunca bakarsınız, Allah’ın enbiyası ismet sıfatı vardır, masumdur. Bugün bizim akaid kitaplarına bakın. Herkes onu masum kabul eder. Allah’ın nebilerini herkes masum kabul eder. Hâlbuki Allahu Teâlâ öyle kabul etmez. En büyük şirktir. Allahu Teala bütün nebilerine bu konuda çok ciddi uyarılarda bulunmuştur. “Ve legad ûhıye ileyke” “Sana şu kesin olarak vahyedildi”. Yani Muhammed’e (a.s). “ve ilellezîne min gablik” “senden öncekilere de”. Vahyedilen nedir? “lein eşrakte leyahbetanne ameluke” “şirke düşersen yaptıkların yanar gider”. (Zümer 65) Peki, korunmuş birisi için bu söylenir mi? Hiç mümkün mü? Allahu Teala nebimize “vallâhu yağsımuke minen nâs” “Allah seni insanlara karşı koruyacaktır” (Maide 67) diyor. Ama bizim geleneksel yapıda Allah günahlara karşı koruyacak derler. İşte küçük zelleleri olur derler. Bizim Kitap ve Hikmet Dergisinin son sayısında Nasr Suresiyle ilgili bir yazı var. Onu okumanızı tavsiye ederim. “İzâ câe nasrullâhi” “Allah’ın yardımı gelir” “vel feth” “Mekke’nin fethi müyesser olursa”. “Veraeyten nâse yedhulûne fî dînillâhi efvâcâ” “İnsanların bölük bölük Allah’ın dinine girdiğini görürsen” “Fesebbıh bihamdi rabbike” “Her şeyi güzel yapması sebebiyle Allah’a yönel”. “vestağfirhu” “ondan istiğfar et”. Yani günahlarının bağışlanmasını iste. “innehû kâne tevvâbâ” “çünkü o tövbeleri kabul edendir”. (Nasr 1-3) Bu suredeki asıl vurgu neye? Günahların bağışlanmasıdır. O tövbeleri kabul edendir. Kiminle ilgili bu? Resulullah ile ilgilidir. Peki, bu geleneksel yapıyı bozuyor mu? Ben bu sureye doğru anlam veren bir tane tefsir göremedim. Çünkü sistemi çökertiyor. Koskoca sureyi öldürmüşler. Dolayısıyla kâfirlikte yarışanlar falan deyince herkes girer ama bizim çok dindar, çok büyük alim, çok büyük bilmem ne diye vasıflandırdığımız kişilerde bunun dışında kalmazlar. Derslerimize devam edenler hatırlayacaktır. Nebimiz Muhammed (a.s) Bedir Savaşında çok ciddi bir yanlış yapmıştır. Allah’ın emrine aykırı bir davranış göstermiştir. Enfal Suresi 67. ayette Allah bunu belirtiyor. Ama o ayete de doğru mana veren şu ana kadar bir tane ne meal, ne de tefsir gördüğümü hatırlamıyorum. Çünkü sistemleri çökertiyor ya… “yuharrifûnel kelime mim bağdi mevâdııh” (Maide 41) ayetinin manası budur. Kelimelere anlam kaydırması yapıyorlar. Doğru anlaşılmasını engelliyorlar. Eğer o zaman Allah’ın emrine uysalardı Mekke’yi alacaklardı. Mekke’yi alamadıkları için işledikleri günahın affedilmesi için Mekke’yi almaları gerekiyor. Önce döktüğünü topla sonra estağfirullah de. İşte böyle bir nebi insana örnek olur. Ama şimdi insanlar öyle değil ki… Her türlü pisliği yapıyor. Hocalar din uydurmada son derece ustalaşmıştır. Perşembe akşamı şunu yaptın mı bitti diyorlar. Hatta camiye gidiyorsun. Bir Fatiha Suresini okutturacaklar, ne cennet kalıyor, ne günah… Bir Fatiha Suresi okuyana her şeyi affettiriyorlar. Ondan sonra şunu yapan kişinin günahı affedilmiştir, bunu yapan şöyle olmuştur diyorlar. Dün Katar’dan bir arkadaş video göndermiş. Katar Üniversitesinde hocalık yapıyor. Birisi gelip “Hüseyin’in kabrini ziyaret eden kişi bir Hac ve bir Umre sevabı kazanır” diyor. Öbürü yüz tane diyor, öbürü bin tane diyor. Bir milyona kadar çıkıyorlar. Bir milyon kadar Hac ve Umre… Bir başkası da gelip “Hüseyin’in kabrini ziyaret eden Allah’ı ziyaret etmiş gibi olur” diyor. Sınır yok.
Aydın MÜLAYİM: Bunun birçoğu da Hacca gitmekten yüz kat daha sevap olduğunu söylüyorlar.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Zaten Kabe’yi ziyaret Hacca gitmektir. Bir milyona kadar çıkıyor. Dün Katar üniversitesinde ki arkadaşın bana gönderdiği videoda var. Sıralamışlar. Birisi öyle diyor, birisi öyle diyor. Önce bir hac ve umre sevabı, sonra on, yüz, bin derken bir milyona kadar çıkıyor. O da kesmiyor. Allah’ı ziyaret etmiş gibi olur diyorlar.
Aydın MÜLAYİM: Kabrini ziyaret ederken İslam’ın ruhu orada diyor.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Allah burada “eğer şirke düşersen bütün yaptığın yok olur, gider” (Zümer 65) diyor. Şirk en büyük günahtır değil mi? Peki, Allah’ın nebileri şirkten korunmuş mu? O korunmamış olacak ki şirke karşı kendini nasıl koruduğu konusunda bana örnek olsun. O korunmuşsa bana nasıl örnek olur? Ayeti bir tamamlayalım da… Tekrar Maide 41’e geldik. “ulâikellezîne lem yuridillâhu ey yutahhira gûlûbehum” Yani burada “Allah’ın sıkıntıya sokmak istediği, yakmak istediği kişilerin kalplerini temizlemek istemediğini” burada ifade ediyor. “lehum fid dunyâ hızyuv ve lehum fil âhırati azâbun azîm” “onların bu dünyada kimsenin yüzüne bakamayacakları bir hale gelmeleri paylarına düşendir. Ahirette de büyük bir azap vardır”. (Maide 41) Yani bu dünyada öyle bir hale gelecekler ki kimsenin yüzüne bakamayacaklar. Ahirette de büyük bir azapları vardır. Ahirette kazansalar gene iyi… Burada “kimi Allah yakmak isterse” diyor. Allah kimi yakmak ister? Allahu Tealanın emir ve yasakları herkes için eşit seviyededir. Cenabı Hak kimseyi kimseden ayırmaz ki… Ama bir kural koymuştur. O kurala göre hareket etmek gerekir. Araf Suresinin 146. ayetine bir bakalım. “Seasrifu” “ilerisinde çevireceğim”. “an âyâtiyellezîne yetekebberûne fil ardı biğayril hagg” “bu topraklarda, bu dünyada haksız yere kibirlenenleri ayetlerimden çeviririm”. (Araf 146) Allah kimi sıkıntıya sokuyormuş? Haksız yere kibirlenenleri… Haklı yere kibirlenmek ne demek? Mesela Allahu Teala “Ve lâ tehinû ve lâ tahzenû ve entumul ağlevne in kuntum mué’minîn” “Gevşemeyin, üzülmeyin. İnanıyorsanız en üstün sizsiniz” (Ali İmran 139) diyor. Bu Allah’ın verdiği üstünlüktür. Bunu söylemek kibir falan değil, bu haklılıktır. Allah vermiş. Ama Allah’ın kabul etmediği şekilde kendini büyük görürsen işte Allah kendi dininden bu şekilde seni çevirir. Çevirir demek yani Allah’ın koyduğu kurala göre sen zaten ondan yüz çevirirsin. Burada ki büyüklük taslama işi Allah’ın ayetlerine karşı olan büyüklük taslamadır. Yoksa bir adamın diğerine büyüklük taslaması değil. İnsanların birbirine büyüklük taslaması hoş değildir. Çirkindir ama asıl olan Allah’ın ayetlerine karşı büyüklük taslamaktır. Allah’ın ayetlerine karşı büyüklük nasıl oluyor? Evet, Allah bir şey yapmış oluyor ama Allah’ın o yaptığını sen kabul etmiyorsun. Olmaz diyorsun. Ahkamul Kuran, Üniversitede talebeyken aldığım kitaptır. Çok eskidir. Mesela size bir şey göstereceğim. Bu ayeti de bitireyim, yarım kalmasın. “Seasrifu an âyâtiyellezîne yetekebberûne fil ardı biğayril hagg” “Haksız yere büyüklenenleri ayetlerimizden çevireceğiz”. (Araf 146) Haksız yere kendini büyük sayıyor. Yani Allah’ın ayetini okuyor, aslında öyle demiyor böyle diyor, diyor. Allah’a akıl vermeye kalkıyor. Allahu Teala ona Âdem’e niye secde etmedin dediğinde İblis ne demişti? Ben daha hayırlıyım derken sanki Âdem’den daha hayırlıymış gibi ifade etti. Ama aslında emri veren Âdem miydi? Allah’tı. Âdem emir verse tamam. Bu bir insanı kâfir yapmaz elbette… Ama Allah emir veriyor. Beni ateşten yarattın, onu çamurdan yarattın diyor. Bak ben senin yaratıcılığını inkâr ediyor muyum demek istiyor. İşte kâfirlik budur. Bir oyun, katakulli derler ya… Kendi kafasına göre sanki kendini Allah’tan daha akıllı kabul ediyor. Allah’ı kandıracak. “ve iy yerav kulle âyetil lâ yué’minû bihâ” “bütün ayetleri görseler ona inanmazlar”. “ve iy yerav sebîler ruşdi lâ yettehızûhu sebîlâ” “olgunluk yolunu görseler onu kendileri için yol kabul etmezler”. Bütün doğruları gösterin, kabul etmezler. “ve iy yerav sebîlel ğayyi yettehızûhu sebîlâ” “ama kurgulanmış, organize edilmiş kendi kurgularına uygun batıl bir yolu görürlerse kendileri için orayı yol kabul ederler”. “zâlike biennehum kezzebû biâyâtinâ” “bunun sebebi şudur, ayetlerimiz karşısında yalan söyleyip dururlar”. “ve kânû anhâ ğâfilîn” “o ayetlerden gafildirler”. (Araf 146) Yani o ayetlere dikkat etmezler. Onlar için esas olan kendi kafalarındaki kurguyu Kuran’a söyletmektir. Onun için bile bile yalan söylerler.
Bu kitabın adı Ahkamul Kuran. Cessas’ın. Cessas, Hanefi mezhebinin büyük ulemasındandır. Ahkamul Kuran demek Kurandaki hükümler demektir. Yani Kuran’da Allah’ın emir ve yasaklarıdır. Böyle bir kitaptan ne beklersiniz? Allah’ın emir ve yasaklarını açıkça anlatmasını beklersiniz. Vefat tarihi 370 hicri. Şu anda kaç yılındayız? 1439. 370 olduğu zaman 1100 seneye yakın… 11. asırdayız. 3. Cilt gelmişse orayı da açayım da… Ama yazmaz ki onu. Yani asıl yazması gereken ayeti yazmaz. Milletin kafasını niye karıştırsın? Bizi mümkün olduğu kadar susturmaya çalışıyorlar. Haklılar. Niye milletin kafası karışsın? Hazır, geleneksel bir din var. Niye ortalığı karıştırıyorsun?
Medine’yi münevvere de tefsirde zirve dedikleri adamın bana yaptığı nasihat. Adamın evine gittik. Zaten bizi orada yakından tanıyan çok insan vardır. Ya Abdülaziz Bey niye kardeşim kimsenin söylemediği şeyleri söyleyip de bütün okları üzerine çekiyorsun? Bak, üniversiteden emekli olmuş, tefsir yazmış, Kuran Ansiklopedisi yazmış. Ben kimsenin söylemediğini söylemem, hiç de kimse bana dokunmaz diyor. Ama bak sen hep oklara hedefsin diyor. Niye yazıyorsun kardeşim dedim. Bunlar zaten kitaplarda var dedim.
Nur Suresinin 32 ve 33. ayetini açın. Ahkamul Kuranda tam istediğimi bulamadım ama ona yakın bir şey var. O ayeti okuyalım. “Ve enkihul eyâmâ minkum” “içinizden evli olmayanları evlendirin”. İster dul olsun, ister bakire olsun. Evlendirme emri Müslümanlara veriliyor. Çünkü evlenecek olan kızın, erkeğin birbirini, duygularından sıyrılarak gerçek anlamda tanımaları zordur. Orada duygular devreye girer, sıkıntı olur. “ves sâlihîne min ıbâdikum ve imâikum” “Yanınızda bulunan esir kadın ve erkeklerden de evlenmeye uygun olanları evlendirin”. Bekârları evlendirin derken, “Ve enkihul eyâmâ minkum” derken kadın erkek ayrımı olmaksızın evli olmayanlar arkasından da erkek, kadın esirlerinizi evlendirin diyor. Ayette zorlamadan bahsediliyor mu? Evlendirin diyor. Yani araya girip yardımcı olacaksın. Ondan sonra “iy yekûnû fugarâe yuğnihimullâhu min fadlih” “eğer bunlar fakirseler Allah onların ihtiyacını kendi ikramıyla karşılar”. Yani esir olan bir adam evi nasıl geçindirecek diyebilirsiniz. Hadi esir kızı alan kocası geçinir de esir erkek ne yapacak diyebilirsiniz. Allahu Teala ondan korkmayın diyor. “vallâhu vâsiun alîm” “Allahu Tealanın imkânları geniştir, her şeyi bilir”. (Nur 32) Şu kısma çok dikkat edin. “Vel yestağfif” “iffetli davransın”. “illezîne” “o kişiler ki” derken ister dul olsun, ister bekâr olsun. Kız, erkek hepsi dâhildir. İster erkek, ister kadın esir olsun. Hepsi burada bu hükmün içine girer. İffetli davransınlar diyor. “lâ yecidûne nikâhan” “nikâh imkânı bulamayanlar”. İffetli davranacak olan kim? Evlendiren mi, evlenecek olan mı? Evlenecek olan. Peki, evleneceği kişiyi bulamayan kimdir? Evlenecek olan kişidir. “hattâ yuğniyehumullâhu min fadlih” “Allah kendi ikramıyla onların ihtiyacını karşılayıncaya kadar”. (Nur 33) Biraz sonra bir ayet okuyacağız. O ayetteki hükümlerin ne hale getirildiğini Ahkamul Kuran’dan göreceğiz. Yani tahrifin, anlam kaydırmanın, sistemi çökertmenin, din adına nasıl yapıldığını görelim. Biz hep Yahudi ve Hıristiyanları örnek verince keyiften dört köşe oluyoruz. Bizde olmaz zannediyoruz. Kardeşim sen başkasını bırak. Sen kendine bak. Şimdi Nisa Suresinin 25. ayetini açın. “Ve mel lem yestetığ minkum tavlen ey yenkihal muhsanâtil mué’minâti” “namuslu, mümin, hür kadınlarla nikâhlanacak bir maddi imkân bulamayanlar”. Çünkü onların mehirleri esir kadınlardan daha fazladır. “femim mâ meleket eymânukum min feteyâtikumul mué’minât” “Yanınızda bulunan mümin kızlarınızdan hâkimiyetiniz altında olanlarla evlensinler”. Yani esir kızlarla evlensinler. “bağdukum mim bağd” “biriniz diğerindensiniz”. Yani o kızı hafif görmeyin diyor. Sende Âdem’in (a.s) soyundansın, o da yani… Ne farkı var? Esir diye niye küçük göreceksin? Hepiniz aynı soyun insanlarısınız. “fenkihûhunne biizni ehlihinne” “onları ailelerinin izniyle isteyin”. (Nisa 25) İslam’da esirler esir kampına gönderilmez. Evlere dağıtılır. Ve evin bir ferdi olarak muamele görür. Nur Suresinin 58. ayetinde bahseder. Hatta evin küçük çocuğu gibi, daha da sıcak bir ilgiyle muamele görür. O ailenin izniyle evlendirin diyor. Burada ailenin rolü nedir? İzin sadece… Peki, hür bir kadında evlenmede ailenin rolü nedir? Gene izindir. O aile vermezse bu defa yetkili makama gider. Hür içinde esir içinde geçerlidir. Peki, zorla evlendirme var mı? Bu ayette çok açık hüküm. Nur Suresinin 33. ayetindeki “Vel yestağfifillezîne lâ yecidûne nikâhan” “evlenme imkânı bulamayanlar iffetli davransınlar” (Nur 33) kısmını almamış. Evlenme imkânı bulamayan esir kadınlar ne yapacakmış? Evlenme imkânı buluncaya kadar iffetli davranacakmış. Peki, cariyelerin evlilik dışı yanında bulunan kişiye odalık olması mümkün mü? Mümkün değil. Bakın orada evlilik dışı bir esir kadınla cinsel ilişkinin imkânsız olduğu ayetle hükme bağlanmış mı? Evlilik dışı ilişkiye müsaade etmiyor değil mi? Çünkü evlenme imkânı bulamayanlar iffetli davransın diyor. İster esir erkek olsun, ister kadın olsun. Açıkça söylüyor. İffetli davransın kısmını içbir mezhep görmemiştir. Ahkamul Kuran’da da yok. Niye göremezler? Çünkü onlara göre cariyelerin cinselliğinden yararlanmak, nikâhla cinsellikten yararlanmaktan daha şeydir. Çünkü cariyenin bütün vücuduna sahipsin. Nikâhlandığın kadından sadece cinsel yönden yararlanma hakkın var diyor. Mantık budur. Ayet öyle mi söylüyor? Nisa 25. Ayetin devamını okuyalım da orayı da görün. Ondan sonra daha net bir şekilde değerlendirme yaparsınız. “fenkihûhunne biizni ehlihinne” “onları ailelerinin izniyle nikâhlayın” diyor. Nikâhlayın tarafı kim? Cariyenin kendisi değil mi? Resmi nikâhla evlenebilmek için eskiden izinname denirdi. Onların izniyle diyor. “ve âtûhunne ucûrahunne bil mağrûfi” “onların mehirlerini marufa göre o esir kadınlara verin”. Kadının kendisine vereceksiniz. Peki, o kadınlar nasıl olacak? “muhsanâtin” “kendilerini korumuş olacaklar”. Cinsellikten korunmuş olacaklar. Diğer ayet ne dedi? Evlenme imkânı buluncaya kadar iffetlerini korusunlar dedi. Bu ayette “muhsanat” “kendilerini kale gibi korumuş” olacaklar. Onunda açıklamasını yapıyor. “ğayra musâfihâtiv” “açıkça zina etmemek”. “ve lâ muttehızâti ahdân” “gizli dostta tutmamak”. (Nisa 25) Ne gizli dostu olacak ne de açıkça gayrı meşhur ilişkisi olacak. Kendisini kale gibi korumuş olacak. Peki, yanında olan erkeğin nikâhsız olarak yatağa atabileceği birisi için bu söylenebilir mi? Hiç mümkün mü? Bu Allah’ın ayeti değil mi? Peki, Ahkamul Kuran’da ne diyor? Benim talebelikte en çok okuduğum kitap buydu? Ahkamul Kuran ya… Zaten başka yerlerde ayet göremiyorsunuz. Burada ayet gördüğünüz için içiniz rahat ediyor. “İçinizden evli olmayanları evlendirin. Esir kadın ve esir erkeklerden uygun olanları evlendirin” diye emir var ya bunu şöyle anlatmış. “fihi delaletun ala enne lilmevla en yuzevvice abdehu ve 38:44 sn anlaşılmıyor. ğayra rıdahuma” “bu ayet gösteriyor ki o esir kadın ve erkeğin sahibi onlara sormadan ikisini de evlendirebilir. Rızalarını aramaz” diyor. Ayetin ikinci kısmı yani iffetli olsunlar kısmı yok. Evlenecek birisini buluncaya kadar iffetli olsunlar kısmını almamış. Alsa bunu söyleyebilir mi? Az önce okuduğumuz ayette Allah “mehirlerini onlara verin” diyor. Arapçasını da okuyorum. Çünkü bu dersleri dinleyenler içerisinde Arapça bilenler de var. Arap dünyasından da Allah’a şükür çok dinleyenler ortaya çıktı. “ve kavlu Teala ve atuhunne ucurahunne”. Nisa Suresi 25. ayetteki “mehirlerini kendilerine verin” kızlara verin, diyor. Yani esirlere… “Allah’ın onlara mehirlerini verin emri” “40:00 40:05 sn. arası anlaşılmıyor.”. “bu ayetin zahiri, açık ifadesi mehrin o esir kızlara, kadınlara verilmesinin vacip olduğunu gösterir” diyor. Burayı doğru söylemiş. Yani Allah böyle emretmiş. Farz. Peki, öyle mi? Dinleyin. “Ama” “vel mehru” “ama mehir” “vacibun lil mevla duneha” “mehir efendinin hakkıdır”. Esir kadının değil diyor. Niye? Gerekçesine bakın. “li ennel mevla huvel meliku 41:03 sn. anlaşılmıyor” “çünkü efendinin o kadınla cinsel ilişki kurma hakkı vardır”. Ayet böyle bir hak veriyor mu? Nikâhsız veriyor mu? “ellezi ebahehu lizzevci bi ahdin nikâh” “bu adam kendi hakkını o kadınla evlenecek kişiye bırakmıştır” diyor. Adeta ona satmış. “41:39 41:42 sn. arası anlaşılmıyor.” “O satmış ya kendi hakkını bedeline hak sahibi olan odur”. Örnek vermiş. “42:02 42:04 sn. arası anlaşılmıyor”. “birisine yanında çalışsın diye gönderse ücretini gene kendisi alır” diyor. Hâlbuki oda yok. Ayette oda yok. Can bedelini vermek için çalışır, kazanır. O ayette var ama konuyu dağıtmak istemiyorum. “Ücreti yanındaki kişi alır, kendisi alamaz. Mehir de aynıdır. Çünkü o cariyenin hiçbir şeyi olamaz. Mehiri almaya da hakkı yoktur” diyor. Allah mehri ona verin diyor. Doğru manayı da söylemiş. Sen okuduğunda gerçekten de doğru söylemiş diyorsun. Ama demek ki benim anlamadığım bir şey var diyorsunuz. Baştan bunlar büyük âlimler denerek çok kutsanıyor ya… Ahkamul Kuran Hanefi mezhebinin en önemli kitaplarındandır. En temel kitaplarındandır. Bunu herkes okumaz. Çok yüksek seviyededir.
Bir de Reddul Muhtar isimli kitap var. İstanbul Müftülüğündeyken bu kitaplara göre fetva verirdik. Yani bu kitap fetvada çok fazlaca başvurulan bir kaynaktır. İbn Abidin diye bilinir. Bunun 3. Cildi… Bunda yine talebeliğim de almıştım. Çünkü bunlar meşhur kitaplardır. Tekrar ediyorum. Ayetlere göre bir kişinin yanındaki esirle cinsel ilişki yapması mümkün değildir. Ama ayetlerin anlamlarını saptırarak buna fetva vermişlerdir. Evlenme imkânı bulamayanlar iffetlerini korusunlar dedi. Ya evlenirsin ya da iffetini korursun. Üçüncü bir şık yok.
Fehmi İlkay ÇEÇEN: Diyanet Meali Nisa Suresi 3. Ayet “Eğer, (velisi olduğunuz) yetim kızlar (ile evlenip onlar) hakkında adaletsizlik etmekten korkarsanız, (onları değil), size helâl olan (başka) kadınlardan ikişer, üçer, dörder olmak üzere nikâhlayın. Eğer (o kadınlar arasında da) adaletli davranmayacağınızdan korkarsanız, o taktirde bir tane alın veya sahip olduğunuz (cariyeler) ile yetinin.”
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: “Sahip olduğunuz (cariyeler) ile yetinin” ne demek? Zaten onlarla birliktesin. Bir daha evlenmene gerek yok demiş olmuyor mu? Sizin elinizdeki mealler aynı değil mi? Bütün tefsir ve meallerde bu ayetin anlamı saptırılmıştır. Diyanetin mealinden okuduk. Orada ayet “ya bir tane hür kadınla ya da bir esir kadınla evlenin” diyor. Hür kadınla evlenmeye gücü yetmeyen esir kadınla evlenmesini emretti ya Allahu Teala… Hür kadınla evlenmeye gücü yetip de esiri sevmişse onun da şartı var. Onu hürriyetine kavuşturma şartıyla evlenebilir. Çünkü o onunla karı koca olduğu zaman onun hürriyetine kavuşmuş olması gerekir. Çünkü gücü yetiyorsa onu hürriyetine kavuşturması lazım. Gücü yetmiyorsa mehir veriyor. Bir müddet beraber çalışıp o kişiye can bedelini öderler ve kurtarırlar. Bu şekilde hürriyetine kavuşur. Bu ayete yanlış anlam vermişler. Arap dili bakımından imkânsız olan bir tahrif yapmışlar. Tahrif kelimesinin anlamı anlam kaydırmadır. Kelimeleri değiştirme değildir. Tahrif kelimesi de tahrif edilmiştir. Tahrif kelimesi dediğinizde harfleri değiştirmek, kelimelerin yapısını değiştirmek diye anlaşılır. Ama asıl anlamı anlam kaydırması yapmaktır. Arapça bilenler için söyleyeyim. Burada “fein hıftum ellâ tağdilû fevâhıdeten ev mâ meleket eymânukum”. “fevahideten” “inkihu vahideten ev ma meleket eymanukum” demektir. Arap dili açısından ya bir tane hür kadınla evlenin ya da esir olan kadınlardan birisiyle evlenin. Bir başka mana mümkün değildir. Suudi Arabistan, Riyad’dan bir karı koca gelmişti. Kadın Riyad Üniversitesinde Ara Dili Edebiyatı Bölümü Başkanıymış. Eşi de orada ticaretle meşgul olan birisiymiş. İçeride epeyce sohbet ettik. O kadına bu ayeti verdim. Şuna bir mana ver dedim. Bizi çocukluktan itibaren şartlandırdıkları için pek fark edemiyoruz. “fein hıftum ellâ tağdilû” “adil davranmayacağınızdan korkarsanız” “48:38 48:45 sn. arası anlaşılmıyor.” Arapça bilenler için söylüyorum. Ya bir tane nikahlayın ya da elinizin altında bulunanla -aynen meallerdeki manayı vererek- yetinin dedi. Sen Arapsın ve Arap Dili Edebiyatı Bölümü Başkanısın dedim. Böyle bir Arapça var mı dedim. Arap dilinde matuf matufun aleyh arasına başka bir amil girer mi dedim. Kadın baktı, baktı olur mu öyle şey dedi. Ayağa kalktı. Ben bu manayı nasıl verdim dedi. Kendini ayıpladı. Hiç burada böyle şey olur mu dedi. Araya bir de yetinin kelimesi nasıl sokulur buraya dedi. Ama çocukluktan beri şartlanmış. Öyle yetiştirilmiş. Öbür ayet devre dışı bırakılıyor. Bu ayete de yanlış mana veriliyor. Şii, Sünni ayrımı olmaksızın bütün mezheplerde cariyelik vardır. Cariyenin nikâhı olmaz. Onunla istediğin gibi ilişkide bulunursun. Şimdi Reddul Muhtarı okuyacağım. En çok fetva verilen kitaplardandır. Bu kitaba göre bende çok fetva verdim. O zaman bilmiyorduk. Kimse bize bir şey öğretmiyordu. “50:35 50:38 sn. anlaşılmıyor.” “Erkeğin cariyelerden istediği kadar odalık kullanma hakkı vardır” diyor. Sayı sınırı yok. “lehu erbaun” “dört tane eşi var”. “ve elfu seniyyetin” “bin tane de cariyesi var”. “ve erade şirae uhra 51:12 51:14 sn. anlaşılmıyor”. “bir tane daha almak istiyor”. Bir cariye daha alayım diyor. “Bir adam onu ayıplıyor”. Ayıp, dört karın var, bin tanede cariyen var yapma diyor. “51:26 51:28 sn. anlaşılmıyor” “Adamın kafir olmasından korkulur” diyor. 3. Cilt 48. Sayfa… Ayıplayanın kâfir olmasından korkulur diyor. Dört karın var, bin tane cariyen var, ayıp bir tane daha alman derse adamın kâfir olmasından korkulurmuş. Niye biliyor musun? Helal olan şeye engel oluyormuş. Helalmiş ya… “ve lev erade” “adam bir tane daha cariye almak istese de” “fekalet imraetuhu aktulu nefsi” “karısı, alırsan kendimi öldürürüm dese” “52:42 sn. anlaşılmıyor”. “Almaktan geri durmaz, alır” diyor. Yani o meşru, çünkü helaldir diyor. Ne karışıyorsun? İbn Abidin, Haşiyetu Reddil Muhtar isimli kitaptır. Sadece bunda değil ki, o kadar kitap var ki… Yani örnek olarak size ben burada okudum.
Allah’ın ayetlerde açık seçik şekilde koyduğu şeyler din adına kabul ediliyor mu? Mesela bugün Selefilerin yere göğe koymadıkları İbn Teymiyye vardır. İbn Teymiyye biz kâfirlerle sürekli savaş halindeyiz diyor. Bir gayrimüslim ülkeye gidip birisinin karısına el koysan sana helaldir diyor. Hadi buyurun. Şimdi bu Allah’ın dini mi? Bu adamlar bize karşı savaş açmışlarda haksızlar mı? Dinleri kayboluyor. Küfürde yarışı kim yapıyormuş?
Maide Suresindeki ayeti tamamlayalım. Şimdi ayeti daha rahat değerlendirirsiniz. “Yâ eyyuher rasûlu” “ey resul” “lâ yahzunkellezîne yusâriûne fil kufri” “küfür konusunda birbirleriyle yarışanlar seni üzmesin”. Sünnisi, Şiisi tüm mezhepler bu konuda ittifak halindedir. Kuranı Kerim dışında bir tane muhalif görüş ben şu ana kadar bulamadım. “minellezîne gâlû âmennâ biefvâhihim” “Ağızlarıyla amenna diyorlar”. Bunlar Müslümanlığı kimseye verirler mi? “ve lem tué’min gulûbuhum” “Ama içten inanıp, güvenmiyorlar”. Allah’a güvenleri olsa bunları derler mi? Allah ailelerinin izniyle diyor. Aynen hür kadın nasılsa esir de öyledir. Bu şekilde kendisine muamele eden bir gayrimüslim kadın olsa bu davranış karşısında Müslüman olmaz mı? Ben esir alındım, şunlara bak ya demezler mi? Ya da erkek olsun, ben buraya esir olarak geldim, bunlar beni evlendirmek istiyorlar, bunlar ne güzel insanlar der. Bu sadece yüzlerce örnekten bir tanesidir. “ve minellezîne hâdû semmâûne lilkezibi” “Yahudilerde yalana kulak veriyorlar”. Bugün mesela bu kadar açık ayetleri anlatıyoruz. Kendini dindar sayanlar o ayetlere mi kulak veriyor, şunun bunun sözüne mi? Neye kulak veriyorlar? Onlar için şu kitaplarda yazılan mı doğrudur, yoksa Kuranda yazılan mı doğrudur? “semmâûne ligavmin âharîne lem yeé’tûk” “sana gelmeyen bir topluluk içinde dinliyorlar”. Ya da sana gelmemiş olan başkalarına da kulak veriyorlar. Siz bakmayın, onu dinlemeyin, o şöyle şöyle yapıyor falan. “yuharrifûnel kelime mim bağdi mevâdııh” “kelimeleri yerlerinde anlam kaymasına uğratıyorlar”. Anlam kaymasına uğratıldı mı? Açıkça gördünüz. “yegûlûne in ûtîtum hâzâ fehuzûhu ve illem tué’tevhu fahzerû” “şöyle derlerse kabul edin, böyle derlerse kabul etmeyin”. Esas olan bizim ulemamızın dışına çıkmayın ha. Öyle demiyorlar mı? “ve mey yuridillâhu fitnetehû felen temlike lehû minallâhi şey’â” “Allah’ın yakmak istediklerini senin kurtarmaya senin gücün yetmez”. İslam Âlemi bugün cayır cayır yanıyor mu? Hak etmişler mi? Allah’ın dini böyle mi anlatılır? Bu dine kim inanır? “ulâikellezîne lem yuridillâhu ey yutahhira gûlûbehum” “Allah bunların kalplerini temizlemek istemez”. Çünkü bunlar kendilerini Allah’tan âlim görüyorlar. İffetli davransınlar ayetini hiçbirisi almıyor. Çünkü sistemi bozuyor. 58:44 58:58 sn. arası anlaşılmıyor. Ahirette görürsünüz. Bakalım nasıl hesap vereceksiniz? “lehum fid dunyâ hızyuv ve lehum fil âhırati azâbun azîm” “bu dünyada onlar için sadece bir utanç”. (Maide 41) Mesela siz gidip bu ayetleri onların karşılarında okuduğunuz zaman yaptıkları kaçmaktır. Yüzünüze bakacak yüzleri kalıyor mu? Sizi gördükleri yerden kaçmıyorlar mı? İşte “hızy” budur.
“Semmaûne lilkezibi ekkâlûne lissuht” “yalana kulak verir, helal haram demeden yerler”. Ya ye ye nasıl olsa bir Hacca gittin mi sıfırlarsın derler. Oh ne güzel… Allah’ın resulü sıfırlayamıyor ama siz sıfırlıyorsunuz. Mekke’yi fethetmeden Allah şey yapmıyor, orayı bekletiyor ama bunlar hiç. Bunların işi kolay… “fein câûke fahkum beynehum ev ağrıd anhum” Bunu haftaya bırakalım. Çünkü burada başka hükümler var. Şimdi biraz ara veriyoruz. Sonra soru cevap kısmına geçeceğiz.