ABDULAZİZ BAYINDIR: Değerli izleyiciler. Yeni bir konu ile karşınızdayız. Aslında yeni değil. Geçen hafta yapmış olduğumuz halifelik dersinin siyasi ayağını göreceğiz. Halifelik, geçen haftaki dersi dinlemiş olanlar hatırlayacaklardır. Takip edemeyenler için de kısa bir özet yapayım. Bakara sureainin 30.ayetinde geçiyor ilk defa. Orda Allah şöyle diyor: BAKARA, 30.. Ayet: “Ve iz kale rabbüke lil melaiketi innı caılün fil erdı halıfeh: bir gün Rabbin meleklere ben yeryüzünde bir halife oluşturuyorum dediği zaman”, “kalu” hemen itiraz etti melekler. “e tec’alü fıha mey yüfsidü fıha ve yesfiküd dima: sen orada bozgunculuk yapacak ve kan dökecek birilerini mi oluşturuyorsun?”. Sonra toparladılar dediler ki; “ve nahnü nüsebbihu bi hamdike: ya Rabbi sen yaptığını güzel yaparsın, ondan dolayı biz sana boyun eğeriz”. Sana boyun eğmemiz şuursuz değil. “ve nükaddisü lek: senin için bu yaratacağın canlıya da değer veririz”. Allah da dedi ki; “innı a’lemü ma la ta’lemun: ben sizin bilmediğinizi bilirim”. Bu konuda bir sürü şey söyleniyor biliyorsunuz. İşte halife nedir ne değildir. Bugün işin siyasi tarafına dokunacağız. Halife kelimesinin anlamı arapçada: arapçada bir fail diye kalıp vardır. Hem bir işi yapan hem de bir işten etkilenen anlamında kullanılan bir kalıptır. Halif de o kalıpta bir kelimedir. Arkasına da “ta” eklenmiştir. Bir abartı ifade etsin diye, mübalağa ifade etsin diye. Kelimenin iki anlamı vardır. Birisi muhalif, muhalefet eden. Birisi de kendisine muhalefet edilen. “Bir varlık yaratıyorum”. Şöyle bir düşünün: melek olsanız, yeryüzünde bütün hayvanlar var. Her türlü hayvan var. Hayanlar arasında ilişkiler var. Allah diyor ki; ”yeni bir canlı türü yaratıyorum”. İnsan, melekler açısından yeni bir canlı türüdür. Birsi sürüngendir, birisi dört ayak üzerine yürüyordur, kimisi iki ayak üzerine. Bu da iki ayak üzerinde gidenlerden yeni bir canlı türü. Fakat bu canlı türü için Allah diyor ki; “bu, muhalif varlık olacak”. Halife kelimesinin anlamı o. Muhalif varlık. Muhalif dediği zaman problem çıkaracak manaSına geliyor. Kendisi muhalif ise başkası da ona muhalefet edecek. Öyle bir varlık ki o ona, o ona karşı çıkacak. İkisi birbirine muhalefet edecek. Kadınıyla erkeğiyle herkes birbirine muhalif olacak şekilde yaratılacak bir varlık. Bunu düşünür düşünmez, “eyvah bunlar problem çıkarırlar”. Geçen hafta Darıca hayvanat bahçesinin genel müdürü buradaydı. Bize bilgi verdi. Hayvanlar arasında muhalefet sadece liderlik mücadelesi sırasında oluyor. O da kanlı bitiyor. Onun dışında olmuyor. Yada biri diğerinin sınırına girdiği zaman oluyor. Orada da genellikle kanlı bitiyor. Ama burada bir canlı ki tüm fertleri birbirine muhalif. Tabi melekler o gördüklerinden hareketle diyorlar ki; “Allah Allah!” bir de akıllı olduğunu da tabi öğrenmiş oluyorlar. “Bunlar kan dökerler, birbirlerini öldürürler ve fesad çıkarırlar”. Allah, bu olmayacak demiyor ama diyor ki; ”ben sizin bilmediğinizi bilirim” diyerek Adem’e varlıklardaki bilgiyi öğretiyor. Sonra meleklere diyor ki; “hadi söyleyin bakalım”. Onlar orada onu bilmeyince Adem’e diyor sen söyle. Adem de her şeyi anlatıyor. Sonra Allah diyor ki; “ben size demedim mi ben sizin gizlediğinizi de açığa vurduğunuzu da bilirim. Bir muhalif varlık olarak yaratılmış olan bir insan. Bu muhalefet aynı aile içerisinde olur. Aynı aile içerisinde olduğu için mesela Taha suresinin 123.ayetinde Allah, Adem ile Havva’yı bahçeden çıkardığı zaman şöyle diyor; “kelehhbita minha: sizin ikiniz çıkın”. Karı-koca. “bâ’dikım li ba’dın aduv: biriniz diğerinin haklarına göz dikecek”. Şimdi siz çevrenize bakın, ailelerdeki karı-koca ihtilaflarının temelinde bu vardır. Erkek ister ki benim dediğim olsun, kadın ister ki benim dediğim olsun. Bir muhalefet çıkar ki aile kavgaları hatta boşanmalar bile bundan dolayı olur. Birbirlerini öldürmeler bile oluyor. Yeryüzünde iki kişi var, birbirinizin haklarına göz dikeceksiniz. Orada bir bilgi öğretti Adem’e Allah. O bilgi ile şunu demiş oldu: bakın dedi, bunlar hayvanlar gibi muhalefet ederlerse gerçekten kan dökülür demiş oldu. Çünkü meleklerin sözünün yanlış olduğunu söylemedi Allah. Ama sizin bilmediğiniz taraf var dedi. Bilmedikleri de o tabiatta olan bilgi idi. Yani Allah Adem’e bir kitap indirdiğinden bahsetmiyor başlangıçta. Daha sonra oluyor da o anda yok. O anda Allah, tabiattaki ayetlerini öğretiyor Adem’e. Çünkü Allah’ın yarattığı her varlık kuranda ayet diye adlandırılır. Onların içerisindeki bilgileri öğretiyor. O bilgilere göre davranırsanız durum farklı. Yani sizin bilmediğiniz budur demiş oluyor meleklere. Burada da Adem ile Havva’ya şunu söylüyor. Onlar genel bilgi, bunlar da insanların sosyal hayatlarını sürdürmesi gerekirken ikinci bir bilgi Allah Adem’e veriyor. Diyor ki burada TAHA, 123.. Ayet: “fe imma ye’tiyenneküm minnı hüden: size benden bir rehber gelirse”. Rehber Allah’ın kitabıdır. “fe menittebea hüdaye: kim benim rehberi e uyarsa/kitabıma uyarsa” “fe la yedıllü ve la yeşka: ne yoldan çıkar ne de sıkıntıya girer”. Yani siz karı-koca. Ey Adem sen uyarsan sıkıntı çekmezsin. Ey Havva sen uyarsan sıkıntı çekmezsin. İkiniz de uyarsanız gül gibi geçinir gidersiniz. Demek ki Allah’ın kitabına uygun bir şekilde hareket edilirse muhalefet ortadan kalkmaz, muhalefet olur da birbirlerini öldürecek birbirlerini dışlayacak birbirlerini etkisizleştirecek bir muhalefet değil,gelişmenin sağlanacağı bir muhalefet oluşur Allah’ın kitabına uyulursa. Ama Allah’ın kitabına uyulmaz da kitap kişinin kendisine uydurulursa o zaman çok kötü bir muhalefet oluşur. Örnek bir yapı oluşturulamaz. Şimdi biz bugün bu konuyu inşallah anlatmaya çalışacağız. Burada şuna çok dikkat etmemiz gerekiyor bakın. Tekrar ediyorum: Allah’ın Adem ve Havva’ya-iki kişi- söylediği şu: “size benim rehberim gelirse, kim o rehbere uyarsa ne yanlış yapar ne de sıkıntıya girer. Bu bizim için de geçerli. Şu an elimizdeki rehber bu. Bu rahbere kim uyarsa sıkıntıya girmez. Yani dış dünyada sıkıntıya girmez değil. Elbette insanlar size sıkıntı vermek isterler ama şöyle çok güzel bir türkü vardır hoşuma gider. Eskiden radyolarda okunurdu da şimdi bilmiyorum. Zaten benim hayatta bir türküden en fazla bildiğim iki satırdır. Diyor ki; “dün gece yar hanesinde yastığım bir taş idi. Üstüm yağmur altım çamur, yine gönlüm hoş idi”. Üstten yağmur yağıyor, alt çamur ama yar hanesinde olduğu için mutlu. Şimdi burada dış dünyada sıkıntılarınız olabilir. Birileri sizin üstünüze su dökebilir, altınızdan da bir sürü şeyler yapabilir ama Allah’ın rızasına uyduğunuz için mutlu olursunuz. Zaten bu vücut o rızaya uyduğu zaman sizi hiç sıkıntıya sokmaz. İçiniz cennete dönşür. Onun için Allah, Rahman suresinde demiştir ki; “ve limen hâfe bi rabbihi cennete” kim ki rabbinin karşısında duracağı, Allah’ın huzurunda ben ne yaparım diye düşünüyorsa ona göre hareket ediyorsa onun içi iki cennet vardır. Biri dünyada içinde yaşadığı cennet yani kendi kalbinde, vücudunda yaşadığı cennet. Bir de ahirette zaten Allah’ın vereceği mutluluktur. Allah’ın kitabına uyarsanız tamam. İşte halifelik konusunda insanlar iki türlü hareket ediyor. Bir: Allah’ın kitabına uyarak hareket ediyorlar (kitaptan haberi olanlar için), bir de kitabı kendilerine uydurarak hareket ediyorlar. Mesela iki hafta önceki dersimizde şey yapmıştık burada dinden dönene ne ceza verilir diye. Okumuştuk. Kuranda Ali İmran suresinin 86 ve devamı ayetlerinde Allah dinden dönene sadece kendisinin ceza vereceğini bildiriyor. Mesela şu halifelik olayında dinden ilk dönen İblis’tir. Allah emrediyor, O yerine getirmiyor ve kafirlerden oluyor. Ondan önce de dönenin olduğu belli. Ama bize kuranda isim olarak ilk bildirilen İblis. Ve Allah’ın İblis’e verdiği ceza, bulunduğu yerden uzaklaştırmadır. Ölüm cezası yok. Hatta ondan öteye İblis, kıyamete kadar yaşama hakkı istiyor Allah’tan. Demek ki melekler de ölümlü ki İblis meleklerden idi sonra emirden çıktı. Onlar da ölümlü. Ölümlü olmasa idi “Ya Rabbi beni kıyamete kadar yaşat” diye Allah’tan izin istemezdi. Allah da Onun bu isteğini kabul ediyor. Ne zaman kabul ediyor? Yoldan çıktıktan sonra. “İnneke minel munzarin” diyor. Demek ki ondan başka da varmış. “Sen kendisine kıyamete kadar yaşama hakkı verilenlerdensin” diyor. Bakın öldürme değil. Ömrünü uzatıyor dikkat edin. Peki İblis bu hakkı aldıktan sonra ne diyor? Araf suresinde Allah bunu açıkça belirtiyor. Diyor ki; ARAF 16: “le ak’udenne lekum sıratekel mustakim”: “sen bana kıyamete kadar yaşama hakkı verdin ya? Önemli konumdan inmeme sebep oldu bu Adem. Ben de Adem ve soyundan gelenler için senin doğru yolunun üstünde oturacağım” diyor. ARAF, 17.. Ayet: “Sümme le atiyennehüm mim beyni eydıhim ve min halfihim ve an eymanihim ve an şemailihim ve la tecidü ekserahüm şakirın: sonra onların önlerinden, arkalarından, sağlarından, sollarından geleceğim, çoğunu şükreder bulamayacaksın”. Şükretmek ne demek? Sana karşı görevlerini yapmayacaklar demektir. Senin istediğin gibi olmayacaklar, göreceksin diyor. Bakın burada Allah’a da meydan okuyor. Hem dinden çıktı hem meydan okudu, Allah bırakın öldürmeyi kıyamete kadar yaşama hakkı verdi. Peki dinden dönen diğer insanların cezası ne? O da yine Ali İmran suresinde. Allah orada aynı cezayı veriyor. Diyor ki dinden dönenler için: ALİ İMRAN, 87.. Ayet: Ülaike cezaühüm enne aleyhim la’netellahi: onların cezası Allah’ın laneti”yani dışlaması. Tıpkı İblis’de olduğu gibi. “Vel melaiketi: meleklerin dışlaması” çünkü İblis de melekleri dışlamıştır”. “ven nasi ecmeıyn: tüm insalık”. İnsanlardan kime sorarsanız sorun şeytandan rahatsız olur ama şeytana uyar başka. Şimdi durum böyle olduğu halde, bak Allah ne dedi Adem ‘e: “benim hidayetime uyarsanız sıkıntı çekmezsiniz”. Peki biz önceki hafta, ondan önceki haftalarda burada yaptığımız derste şunu görmüştük: bir talebe Ebu Suud’a soruyor; “Hocam, nebi Muhammed(sav)’in bütün sözleri doğru mudur?”. Diyor ki; “sen bu sözünle Ona inanmadığını gösterdin. Onun için kafir oldun. Tevbe etmezsen öldürülürsün”. Bak Allah İblis’in açıkça karşı çıkmasına rağmen ömrünü uzatıyor. Ama diyor bu sözün içeriğinde peygambere hakaret var, tevbe etsen de öldürülürsün. Kurtuluş yok. Bir öğrenci. Şimdi siz böyle bir sistemden sıkıntı ve rahatsızlıktan başka ne beklersiniz? Onun için dikkat ederseniz elimizde kuran olmasına rağmen asırlardır müslümanlar hep geri gidiyorlar. İleri gitmek yok. Ve gördük ki şiisi ile sünnisi ile bütün mezhepler Allah’ın kitabına uymama konusunda tam ittifak halindeler. Hepsi de dinden dönenin öldürüleceği konusunda ittifak etmiş vaziyetteler. Şimdi mesela İşid olayı var. Herkes ona şey yapıyor. Petrol kuyularına hakim olacakmış. Niye sen hakim olunca doğru da başkası olunca yanlış mı oluyor? İşte bu bir muhalefet stratejisi. Ama siz aynı inancı paylaşan kişiler olarak İşid’e nasıl karşı çıkıyorsunuz? Diyorsunuz ki; “efendim, kafir diye öldürüyor”. Açın sizin kitaplarınızı bakalım ki mürted öldürülür mü öldürülmez mi? Diyanet Vakfı’nın yayınladığı İslam Ansiklopedisi’ne bakın ki mürted öldürülür mü öldürülmez mi? İmam Hatip okullarında, ilahiyat fakültelerinde okunan kitaplara bakın öldürülür mü öldürülmez mi? Efendim kafir diye bir takım insanları öldürüyorlarmış. Doğru. Ama bakın kurana yüzde yüz aykırı. Sadece savaşta adam öldürülebilir. Bir de adam öldürdüğü için öldürülebilir o kadar. Terör suçundan dolayı: o da bir savaştır. Ama teslim olduktan sonra değil. Teslim olduktan sonra hiç bir şey yapamazsınız. Esirlere herhangi bir işlem yapamazsınız kurana göre. Peki bir bakın bakalım ki şiisi ile sünnisi ile o mezheplerin tamamı bu konuda da kurana muhalefet etmiş mi etmemiş mi? O zaman biraz dürüst olalım. Yani Avrupalı, Rus, Çin, Amerikalı İşid’e karşı çıktı diye karşı çıkmanın bir anlamı var mı? Sen o vesileyle şu geleneğinibir sorgula. Ve oradaki bu iş ile uğraşan insanları da zihnindeki problemi çöz ki onun zihnindeki problemi çözmezsen o ne yaparbiliyor musunuz? Oradakiler bu işi bilmez. Delillerini bilmezler. Kendilerine verilen kitaplardan okurlar. İster Hanefi’nin ister Şafi’nin ister Hambeli’nin ister Maliki’nin ister Caferi’nin kitaplarını verin hepsinde öldürülür diye yazar. Bir kadın zina etmiş diye recmetmişler. Hepsinde yazar ama kuranda bu kesinlikle yoktur. Bakın bugün bütün müslümanlar kurana aykırı olduğu halde din diye asırlardır uygulanan bu yapının şu anda deşifre olmasından dolayı rahatsızlar. Yaptıkları ne: “bu islamda yok”. Peki ne yok anlat bakayım. Olmayan ne.
İşte şimdi biz bugün devlet yapısı açısından konuyu irdelemeye çalışacağız. Bugün devlet yapısı açısından gerçekten çok ciddi sıkıntılar var. Resulullah’ın ortaya koyduğu devlet yapısı, Ömer’in ve Resulullah’ın yetiştirdiği kişilerin uyguladığı devlet yapısı ile daha sonra Emevi döneminde oluşan devlet yapısı ve ondan sonra devam edegelen devlet yapısı arasında aynen az önce olduğu gibi bir taraftan dinden döndüğü için Allah İblis’in kıyamete kadar yaşamasına müsade ediyor ve kueanda ayet olarak var. Onun için hatırlarsınız geçende bir televizyon kanalında şunu söyledim; ‘bir yerde bir kişi göğsünü gere gere ben dinimden döndüm kafir oldum diyemiyorsa orası islam ülkesi değildir” dedim. Neye dayanarak dedim? İşte bakın İblis Allah’a karşı bunu göğsünü gere gere söylüyor. Şimdi o bunu açıkça söyleyecek ki onun zihnindeki problemi tartışasınız. Tartışmadığınız zaman bir münafıklar ordusu meydana getirirsiniz ki asıl düşman odur. Derler ya: deme düşmana düşman elinde silahı ola, veli müşkil budur sureti haktan gele. Elinde silahı olan düşmana düşman deme, dost gibi yaklaşandır asıl düşman olan. Mesele bu. Ondan dolayı Allah evet kovuyor, itibarsızlaştırıyor. Bugün bakın islam alemi de ciddi manada itibarsızlaştırılmıştır. Allah tarafından kovulmuştur. En itibarsızlaşan toplum kimdir diye sorsanız islam alemidir. Niye? Siz islam diye öyle bir din uyguluyorsunuz ki bu Allah’ın dini değil. Onun için o rehbere uymak zorundayız. Ondan dolayı geçen televizyonda, burada da söyledim diğerlerinde de söylüyorum: bu İşid olayı eğer dürüst bir şekilde değerlendirilir ise müslünanlara çok büyük bir fırsattır. Şundan dolayı: bir musibet bin nasihatten hayıtlıdır. Şimdiye kadar sürekli söylüyorduk, yıllardır söyülüyoruz. Kimse duymuyordu. Şimdi Allah’a şükür duyanlar ortaya çıktı. Allah ilk inen sure olan ikra diye başlayan surede 6 ve 7.ayetlerde şöyle söylüyor: ALAK, 6-7.. Ayet: “innel’insane leyatğa, erra a hustağna: insan bir şeye ihtiyacı olmadığını görünce mutlaka sınırı aşar”. İnsan bu. Herkes. Şimdi bakın ilk sınırı aşan kim. İlk sınırı aşan Adem. Çünkü burada Adem’in rabbine isyan ettiğini Allah söylüyor. TAHA 121: “.. asa ademu rabbehu fe ğava”. Nasıl isyan etti rabbine? Örneklere dikkat edin. Öyle bir örnek ki bu, öğretmeni Allah Adem’in değil mi? Bulunduğu yer, hiç bir problemin olmadığı yer. Ne siyasi problem var ne siyasi rekabet var. Ne ticari rekabet var, ne başka. Hiç bir rekabet yok. Bir karı koca, bütün ihtiyaçların karşılandığı yer ve öğretmeni Allah. Bilgisi ile meleklerden daha üstün olduğunu anlamış ve melekler kendisine secde etmiş. Dolayısıyla meleklerin de ona rakib olma şansı yok. Tek rakip kim kalıyor? Allah. Tek rakip Allah. Başka rakip yok. Peki insan halife olarak yaratıldı. Yani muhalif. Muhalefeti kime yapacak? C. Hakka. İşte insanın kendisini en zor tuttuğu yer orasıdır. En çok zorlandığımız yer orasıdır. Yani şimdi sıkıntıdayız, oyuz buyuz. O değil. Zenginleştiğin zaman asıl büyük sıkıntı ortaya çıkar. İtibar kazandığın zaman asıl büyük sıkıntı ortaya çıkar. Bazı arkadaşlar diyor ki işte falanca şöyleydi de yoldan çıktı. Adem çıkıyor da o niye çıkmasın? Ben de şunu söylüyorum; “arkadaşlar başkaları çıkar. Siz kendinize bakın”. Herkes yoldan çıkabilir. Çünkü Allah o kadar zor bir imtihandan geçiriyor ki bizi. Onun için Adem, öğretmeni Allah. Kaldığı yer nasıl? Bakın Taha suresinin 116.ayetinden itibaren okuyalım. Diyor ki Allah; TAHA, 116.. Ayet: Ve iz kulna lil melaiketiscüdu li ademe fe secedu illa iblıs eba: meleklere dedik ki Adem için secde edin. Bütün melekler etti sadece İblis etmedi. O direndi”. TAHA, 117.. Ayet: Fe kulna ya ademü: Adem’e dedik ki; bak Adem”, “inne haza adüvvül leke: bu sana düşmandır” yani senin iyiliğini istemez. “ve li zevcike: eşinin de düşmanıdır”, “fe la yuhricenneküma minel cenneti fe teşka: sakın ha ikinizi bu bahçeden çıkarmasın”. Sıkıntıya giresin. “Girersiniz” demedi sadece Adem’e dedi. Çünkü niye? Havva’yı geçindirme görevi Adem’in. Havva’nın görevi değil Adem’i geçindirmek. “Teşkayani” demedi “teşka” dedi. “Sıkıntıya girersin” dedi. Peki burası nasıl bir yer? TAHA, 118.. Ayet: “İnne leke ella tecua fıha ve la ta’ra: burası öyle bir yer ki ne aç kalırsın ne çıplak”. TAHA, 119.. Ayet: Ve enneke la tazmeü fıha ve la tadha: orada susuzluk da çekmezsin güneşin yakıcı sıcaklığı altında da kalmazsın” serin ağaç altları var. Adem’in durumu ile Alak suresi 6 ve 7.ayetlerin durumunu karşılaştıralım.innel’insane leyatğa, erra a hustağna: kişi kendisinin başka bir şeye ihtiyacının olmadığını görünce sınırları aşar”. Şimdi Adem’in bir şeye ihtiyacı var mı orada? Bilgiyse kendine melekler secde etti bilgisinden dolayı. Maddi durumsa her şey var. Ama o sınırda durabilmek son derece zor birşeydir. İmtihanın en zor noktası orasıdır. Şeytan bunu biliyor. TAHA, 120.. Ayet: “Fe vesvese ileyhiş şeytanü” yukarıda İblis idi şimdi şeytan oldu. İblis, melek olarak adı idi. Şeytan, yolsan çıktığı içğn uzaklaştırıldığk için adına şeytan dendi. Şeytan sadece cin yani gözükmeyen varlıklardan değil insanlardan da olurr. Onun için hepimizin ezbere bildiği Nas suresinde ne diyor Allah; ”minel cinneti ven nas” . Cinlerden de yani gözükmeyen varlıklardan da olur,,”ven nas” insanlardan da. Yani doğru yoldan uzaklaştığınız zaman adınız şeytandır. Ünvanınız, vasfınız şeytandır. Şeytan derler demezler o ayrı bir konu. Ama Allah, şeytan diye vasıflandırır. Şeytan ona vesvese verdi dedi ki; “kale ya ademü: dedi ki; Adem”. Vesvese ne demek? Fıs fıs fıs. “Sana bir şey söyleyeyim mi? Kimse duymasın da”. Vesvese o. Dikkat edin bu tür konuşmalar bize ençok etki eden konuşmalardır. “Duymasınlar” demek ki önemli bir şey söyleyecek. Kim duymayacak? Allah’tan mı saklayacaksın? “Hel edüllüke ala şeceratil huldi ve mülkil la yebla”. Araf suresinde Allah diyor ki Adem ile Havva’ya; “ ARAF, 19.. Ayet: Ve ya ademüskün ente ve zevcükel cennete: ey Adem, sen eşinle birlikte bu bahçeye yerleş”, “fe küla min haysü şi’tüma: bahçenin neresinden isterseniz yiyin serbest”, “ve la takraba hazihiş şecerate: sadece şu ağaca yaklaşmayın”. Bir tane yasak konuyor. Yasak da insanların en çok ilgisini çeken şeydir. “fe tekuna minez zalimın: yanlış yaparsınız bak” o ağaçtan yerseniz yanlış yaparsınız. İşte Taha suresinde “fe vesvese ileyhiş şeytan” şeytan vesvese veriyor. O ağaçtan yemeyeceksiniz dedi ya? “Adem, ölümsüzlük ağacı haa! Ölümsüzlük. Kimse duymasın da ondan yersen ölmezsin. Bir de bi şey daha var: yok olmayacak bir saltanat. Senin saltanatına kimse karşı çıkamaz artık. Muhteşem bir şey”. Şimdi düşünün bakalım ölümsüzlük kimin vasfıdır? Allah’ın. Yok olmayacak saltanat kimindir? Allah’ın. Şeytan insanı gayet iyi tanıyor. Kendisine bir meleğin rakip olmasımü mümkün değil. Zaten iki tane karı koca, birbirlerine niye rakip olsunlarki. Birlikte yaşayacaklar. Tek rakip Allah kalıyor. Tanrılaşma. Bugün işte halifelikte onu işleyeceğiz. Diyor ki; “yıpranmayacak bir saltanat” yani saltanatını hiç kimse yıpratamaz. Yok seçim oldu partimizin oyu düştü/arttı, yok efendim ihtilal oldu bunların hiç birisi yok. Yıpranmayacak bir saltanat ve ölümsüzlük. Muhteşem bir şey gerçekten. Bir noktaya gelmiş ama orada ölüm de var her şey de var. Ama bu bahçe ahiretteki bahçe değil. Eski ulema yani büyük ulema bu bahçenin dünyada bir bahçe olduğunu söylüyor ki zaten başka bahçe olması mümkün değil. Çünkü Allah yeryüzünde yarattığını söylüyor Adem’i. “İnni cailun fil ardı halife: bu topraklarda bir halife oluşturuyorum” diyor. Bazıları bunu gönderiyorlar ahirette gidilecek cennete. Orası zaten cennetul huld. Orada ölüm yok ki. Ölüm burada. Onun için dünyada bulunan bir bahçe. Tabi karısı da. Birisi kral olacak birisi kraliçe. Sonsuza kadar yaşayacaklar, kimse onlara dokunamayacak. Ne muhteşem bir şey. Bunu nerede arıyorlar? Allah’ın yasağında arıyorlar. Şimdi dikkat eder misiniz Türkiye’de de zengin “ne yapalım Türkiye’nin problemlerini çözeceğiz. Öyle bekara karı boşamak kolay. Biz eskiden faiz haram, şöyledir böyledir diyorduk ama işle yüzyüze geldik kardeşim” bir farkı var mı? Demek ki Allah’ın gösterdiği yol çıkış yolu değil! değil mi? Oraya girersen çıkamazsın öyle mi? O zaman dinle. Aynı şey görüyor musunuz? “Kredi sistemi yapmazsak ekonomi gelişir mi”. Ya Allah yasaklamış, ekonomi daralır diyor. Sen Allah’ın söylediğinin zıddını arıyorsun. Adem’e bak bu senin düşmanındır dedi, Adem onu dost bildi. Çünkü orada diyor ki: ARAF, 21.. Ayet: Ve kasemehüma innı leküma le minen nasıhıyn”, İblis ikisine de yemin ediyor. “Ben sizin iyiliğinizden başka bir şey düşünmüyorum”. Bak Allah düşman diyor, Adem kabul ediyor. Evet. TAHA, 121.. Ayet: “Fe ekela minha:yediler o ikisi de ondan”, “fe bedet lehüma sev’atühüma: elbiseleri açıldı” onların vücutlarının gözükmesinden hoşlanmayacakları yerleri gözükmeye başladı. “Ve tafika yahsıfani aleyhima miv verakıl cenneti: o bahçenin yapraklarını üzerlerine örtmeye gayret gösterdiler. “ve asa ademü” ne demek: “isyan etti”. Bu, Allah’ın ayeti. Kim? “Ademu: Azem”. Kime? “rabbehu: sahibine” kendini yaratan, bütün imkanları veren rabbine isyan etti. Çünkü kendisini yeterli gördü. Tekrar edeyim değerli izleyiciler: bu hepimiz için çok büyük bir tehlikedir. Adem hepimize bir örnektir. “Ve asa ademu rabbehu fe ğava”. Bu isyan sonucu hayallere daldı. Neydi o daldığı hayaller? Bundan yersem ölümsüzleşeceğim. Kredi alırsak zenginleşeceğiz. Bunun yüzlerce örneği var da az önce kredi örneği verdim de şu anda Türkiye’nin en temel problemlerinden bir tanesidir o. Hocalar da buna fetva verme kuyruğuna girdiler. Bakalım onlar C. Hakka nasıl hesap verecekler. “Ve asa ademu rabbehu ve ğava” hayallere daldı. Bundan yersem ölmeyeceğim falan. Müthiş. Yok olmayacak saltanat. Allah’ın vermediğini bu mu verecek. Ama sonra C. Hakk tabi biliyorsunuz Adem’e soruyor; ARAF 22: “..e lem enhekuma an tilkuemş şecerati: (Adem ile Havva’ya diyor) şu ağaca yaklaşmayın dememiş miydim?”, “ve ekul lekuma: ikinize de demiştim”, “inneş şeytane lekuma aduvvun mubin: şeytan ikinizin de apaçık düşmanıdır dememiş miydim?”. O ikisi de hatalarını kabul ettiler. Bekara karı boşamak kolay demediler. O kendini savunmaktır. Dediler ki ARAF, 23.. Ayet: “Kala rabbena: ikisi de dedi ki; ys rabbi”, “zalemna enfüsena: biz yanlış yaptık ama yanlışı kendimize yaptık”. Kendimizi kötü duruma düşürdük. “ve il lem tağfir lena ve terhamna: bizim bu hatamızıonarmaz bizi bağışlamaz bize ikramda bulunmazsan “lenekunenne minel hasirın: biz gerçekten her şeyimizi kaybetmi ş oluruz”. Adem ve Havva tevbe etti. Dönüş yaptılar yani hatalarından döndüler. Allah kabul etti ama işlenen suçun cezasını da verdi. Allah’ın prensibi vardır:;”ve cezaus seyyiatin seyyietun misluha: işlenen suçun cezası onun dengi bir kötülüktür”. Siz bakın bu bahçede şundan yemeyin dendi. Yerseniz buradan çıkarılırsınız, ikinizi de bu bahçeden çıkarır haa dediği halde yediler, o bulundukları yerden çıkarıldılar. O güzelim yer gitti. Ama tevbe edince Allah tekrar Adem’i seçti nebi yaptı, ona kitap verdi. Bakara suresinde dedi ki; “ihbitu minha: şu bahçeden çıkın”. “Ba’dukum li ba’dın aduvv: biriniz diğerine düşman”. Orada tabi İblis de var Adem de var Havva da. “Fe imma ye’tiennekum minnu huden: size bir rehberim gelir de” yani bir kitap gönderirim de “fe men tebiahu hudaye: hanginiz o benim rehberime uyarsa” onu kendinize uydurursanız değil uyarsanız “fe la havfun aleyhim ve la hum yahzenun: böylelerin üzerinde ne bir korku olur ne de üzülürler”. Burada da, orada da, Taha suresinde de var. Hata herkes yapabilir. Tevbe ettiğiniz zaman kurtulursunuz ama bir basamak aşağı düşersiniz. Çok dikkatli olmak lazım.
Bu halifelik konusu, az önce dersin başında söyledik: İblis mukarreb meleklerden iken. Eğer melek olmasaydı, “sana emrettiğim halde neden secde etmedin” diyor Araf12.ayette. O zaman derdi ki; “ya Rabbi sen bana emretmedin ki meleklere emrettin”. Cin kelimesi, gözükmeyen varlık demektir. Evet o da o cinlerdendi ama KEHF 50: “…fe feseka an emri ra bihi: daha sonra rabbinin emrinden çıktı” o meleklerdendi. O ayete takılıyor millet diyor ki; “İblis cin”. Elbette. Bak “kane minel cinni: o da o cinlerdendi” yani meleklerdendi. “Fe feseka” o da onlardandı ama u yolda çıktı, öbürleri kaldı. Yani bu ayet meleklerin de İblis’in de cinlerden olduğunun en sağlam delili iken bunu melek ile İblis’in ayrı varlıklar olduğunu anlatmak için delil kullanıyorlar. Yani ben lütfen biraz düşünmeye davet ediyorum bu konulard şey yapanları. Bu konular herkes için tehlikeli şeylerdir. Mesela hep dikkatimi çekmiştir: Sümeyman(as)’ı biliyorsunuz. Allah Süleyman(as)’a çok büyük saltanat veriyor. Öyle bir bilim var ki onda bugün hala anlaya bilmiş değiliz. Bir güçle,çok uzun mesafeleri kısa zamanda alıyorlar. Çok uzak yerlere gidiyorlar, geliyorlar. “Rih” kelimesini kullanıyor ayet orada. “Rih” rüzgar demek. Tabi ben bu işin uzmanı değilğm. Bu tür konuları uzmanları ile oturup konuşmak lazım. Sadece aklıma geleni söylüyorum. Bakıyorum uçağa: uçak da rüzgarla uçuyor. Öndeki pervaneler ön taraftaki havayı emiyor, arkaya şiddetli bir rüzgar şeklinde veriyor, uçağın önü boşalmış oluyor arkadan da itiyor ve gidiyor. Acaba bu mu? Bilmiyorum tabi uzmanlarla yapmak lazım. Amabir başka şey var ki bugün biz hayal de edemiyoruz. Bir ilimle yani Allah’ın kitabından alınan bir ilimle ki Allah’ın indirdiği ve yarattığı birlikte tabi okunduğu zaman Belkıs’ın tahtını göz açıp kapayıncaya kadar Yemen’den Kudüs’e geliyor. Ve Belkıs geliyor diyor ki; “sizde bu ilmin olduğunu duyduk da o yüzden teslim oldum, yoksa ben niye teslim olayım”. Süleyman(as) karıncalarla konuşuyor, kuşlardan bir ordusu var, cinlerden ordusu var. Müthiş bir saltanat. Şimdi bu Süleyman(as) da sapıtabilir değil mi Adem de olduğu gibi? Ve kendisine çok dikkat ediyor. Neml suresinin 40.ayetini açarsak Süleyman’ın nasıl bir tavır takındığını görürüz. Bakın şu şey çok dikkatimi çeker eskiden beri. Kuranı okudum mu burada biraz dururum gerçekten. Kendime bir bakarım acaba ben bir yanlış yapıyor muyum diye. Burada diyor ki. Uzaktaki şeyi getirme olayı var ya. Belkıs Sana’dan çıkmış Kudüs’e doğru geliyor o günün şeyleri ile. Süleyman diyor ki: NEML, 38.. Ayet: Kale ya eyyühel meleü eyyüküm ye’tını bi arşiha kable ey ye’tunı müslimın: o kadının arşını (yani saltanat koltuğu)/onun saltanat koltuğunu hanginiz getirir bana?”. Çünkü çok meşhur bir saltanat koltuğu varmış. Ki Hüdhüd onu söylüyor. “Ve lehe arşun azim: Müthiş bir saltanat koltuğu var” diyor onunla ilgili olarak 23.ayette. “Hanginiz getirirsiniz?” çünkü çok önemli bir şey. Çok önem vermiş.O Gelmeden önce hanginiz getirir diye soruyor. NEML, 39.. Ayet: Kale ıfrıtüm minel cinni ene atıke bihı kable en tekume mim mekamik” yani cinlerden İfrit. Önemli konumda olan bir cin. Gözükmeyen varlıklardan. Diyor ki; “sen makamından kalkıncaya kadar onu getiririm”. Yani sen şimdi ölene kadar mesai yapacaksın ya, sen burdan evine gitmeden getiririm diyor. Mesai bitmeden getiririm diyor. Ama “kalellezi indehu ilmun kitab”(NEML 40) ama bu insan. “yanında kitaptan bilgi olan kişi”. Süleyman’ın elinde biliyorsunuz tevrat ve tevratın bir bölümü vardı. Ondan bilgisi olan kişi diyor ki; “NEML, 40.. Ayet “ene atıke bihı kable ey yertedde ileyke tarfük” bu bilgi kuranın içinde de var. Ama ekipleri kurmazsak olmaz. Siz soru soran öğrenciyi öldürürseniz burada ne ilim olur ne şu olur ne bu olur. Birisine mürted oldun öldürülürsün, yok efendim efrazı küfür: “şu kelimeyi söyleyen kafir olur öldürülür”. Sen ilah mısın? Yeni bir din mi ortay koyuyorsun? Ne demek? Tabi bu ilimlere ulaşılamaz. Zaten islam alemi battıysa Allah’ın lanetine uğradığı için batmıştır. Siz dini kendi kafanıza uydurursunuz öyle mi? Diyor ki bilgi olan kişi; “ene atıke bihı kable ey yertedde ileyke tarfük”. “Tarf”, şu göz ucu, gözümü kapattım açtım. Hah bu kadar zamanda. Kapattın açtın,,ben u kadar zaman içerisinde sana o kadının Sana’daki tahtını sana getiririm. “felmma raahü müstekırran ındehu” Süleyman tahtın kendi yanına “mustekir” hiç bir şeyine bir şey olmamış, olduğu gibi gelmiş ve yanında gayet düzgün bir şekilde duruyor. Öyle çarpma yok. Onu görünce “kale haza min fadli rabbı: benim rabbimin bir ikramıdır dedi”. Niye? “li yeblüvenı: beni zor bir imtihandan geçirmesi için”. Gerçekten çok zor bir imtihan. Bunu ben kendimden bilirim. “İşte biz teknolojiyi nereye getirdik beyler. Bütün dünya duysun, herkesin haberi olsun”. Sen kendine mâl edersen yandın. Bugün insanlar eşyayı ışınlamayı düşünüyorlar. Ama Süleyman(as) zamanında uzaktaki eşyayı göz açıp kapayıncaya kadar hiç bir bozulma olmadan geliyor buraya. Bak “li yebluveni: beni zor bir imtihandan geçirmek için bu”. Hepimizde bu tür şeyler olur. Eşyanın ışınlanması değil. Elimize yeni bir şey geçer kendimizden zanneder hava atmaya başlarız. “e eşküru em ekfür: ben Allah’a şükür mü edeceğim” ya Rabbi ne güzel ne lutfettin, “em ekfur” yoksa Allah’ı görmezlikten gelip de kendi kafama göre mi hareket edeceğim. Mesela Adem öyle yaptı. Allah’ın verdiği emri görmezlikten geldi, o meyvadan yedi ama kısa sürede hemen uyanarak kurtuldu şryden. Tekrar hatırlatayım size değerli izleyiciler: “İkra” diye başlayan o Alak suresinin 6 ve 7.ayetlerini hiç unutmayalım: “innel insane le yetğa erra a hustağna: insan kendisini başka şeye muhtaç görmediği zaman mutlaka sınırları aşar” kendisi tanrılaşmaya başlar. Kendini Allah’ın yerine koyar. İşte burada da Süleyman en üst seviyede. Hiç kimse o un durumuna yetişecek şekilde değil. Allah bununla beni zor bir imtihandan geçiriyor, acaba şükür mü edeceğim yoksa Allah’ı görmezlikten mi geleceğim. “ve men şekera fe innema yeşküru li nefsih” kim şükreder yani her şeyi Allah’tan bilir, Ona karşı vazifelerini daha iyi yapmaya gayret gösteritse bundan kendisi yararlanır. “ve men kefera fe inne rabbı ğaniyyün kerım”: ama kim nankörlük ederse Allah’a zararı olmaz ki zararı kendine olur. Çünkü rabbim zengindir, ikram sahibidir. Sen yaparsan zararı kendine yaparsın. Yine benim çocukluktan beri okuyup da bir türlü anlayamadığım dualardan birisi vardı. Resulullah’ın yaptığı dua. Hakikaten anlayamazdım yani küçükken. Bu ayetleri okuyana kadar hiç anlayamazdım niye Resulullah böyle diyor diye. Niye böyle dua ediyor diye. Bir de bize öyle bir nebi öğretmişler ki çocuklukta: tanrı. Hata etmez, kusur yok, şu, bu falan filan, gelmiş geçmiş bütün günahları affedilmiş. Bize örnek olması mümkün olmayan bir nebi yani. Korunmuş! Korunmuş bir nebiye bana diyorlar ki örnek al. Ben ateşin içerisindeyim, O kalenin içinde. Bana diyorsun ki onu örnek al. Ben orada olsam zaten onu örnek almama gerek yok ki. Böyle olunca anlayamıyorsun. Gerçekten anlayamıyordum Resulullah bu duayı niye yapmıştır diye. Bakın ne diyor duasında: “la tekilni ila nefsi terfetayn” diyor ki; “ya Rabbi göz açıp kapayıncaya kadar bile/bir göz ucu kadar bile beni kendime bırakma” diyor. Senin emrinden uzak kalmaktan sana sığınırım. Gerçekten hepimiz bunu yapmamız lazım. Kızına da bu duayı öğretmiştir. Fatıma validemize de. Sakın bir göz açıp kapayıncaya kadar/bir göz ucu kadar beni bana bırakma ya Rabbi diyor. Bunun Süleyman’ın durumuyla da alakası var. Göz açıp kapayıncaya kadar geliyor ya o olay. İnsanoğlu bu.
Resulullah’a bakıyoruz ki devlet başkanlığı yapıyor ama gerçekten sıradan bir kişi. Ne bir özel elbisesi var, herkes ne ise o. Aişe validemiz ile oturduğu odayı herkes bilir yani. Teccüd namazına kalkıyor da namaz kılacak bir boş alan olmadığı için secdeye giderken ayaklarını çekmesi gerekiyor yani. Böyle bir yer. Bu ortamda şu ayet bizim devlet idaremiz açısından son derece önemlidir. Önce meseleyi ortaya koyalım. Mesela Vedat sen bakıyordun halife kelimesi geçen hafta Abdurahman tefsirlere bakmıştı. Halife kelimesine hatırlıyor musun hangi manaları vermişlerdi.
ABDURRAHMAN YAZICI: Temel olarak 3-4 anlamda özetlenebilir halife kelimesine verilen anlam. Bunlardan birincisi: daha önce cinlerin, meleklerin yaşadığı söylenerek yani onlar.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Onların yerine geçmiş. O imkansız tabi. İnsan onların yerine geçemez.
ABDURRAHMAN YAZICI: İkincisi: ardı ardına gelen anlamında.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Birbirini takip eden. Ama muhalif varlık değil yani.
ABDURRAHMAN YAZICI: Muhalif varlık anlamı yok.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Kelimenin Arapça başka anlamı yok.
ABDURRAHMAN YAZICI: Üçüncüsü de Allah’ın emirlerini uygulama anlamında Allah’ın halifesi şeklinde anlam verdikleri görülüyor.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Allah’ın halifesi ne demek? Senin okuduğun kitaplar vardı ne diyor orada?
VEDAT YILMAZ: Öncelikle Diyanet İslam Ansiklopedisi’nin 17.cildinde hilafet maddesinde.
ABDULAZİZ BAYINDIR: İşid’in başındaki halifeye millet ateş püskürüyor ya. Hadi bakalım Diyanet İslam Ansiklopedisi’nde halifeye ne diyorlar?
VEDAT YILMAZ: Şöyle söyleniyor: kuranda hilafet kelimesi yer almadığı gibi halife de terim anlamıyla geçmez. Devlet başkanı anlamıyla geçmez. Ancak halife kelimesi halayif ve hulefa kelimeleri kullanılarak insanın Allah’ın yeryüzündeki halifesi olduğu sıkca tekrarlanır kuranda.
ABDULAZİZ BAYINDIR: “İnsan Allah’ın yeryüzündeki halifesi”. Bu, İslam Ansiklopedisi. Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi. Konuşmanın başında söyledim değil mi değerli izleyiciler. Evet İşid’e karşı çıkıyorsunuz, İşid’in yaptıklarının savunulacak hiçbir tarafı yok. Ama beyler! Şii-sünni bütün mezepler, siz de aynısınız. Lütfen kendinize bir çekidüzen verin bakalım. Peki bugüne kadar yetkili durumunda olan: ister ilim sahasında ister siyaset sahasında, din sahasında yetkili olanların İşid ile ilgili “bu islamda yoktur, yaptıkları islam değildir” dışında söyledikleri bir şey hatırlıyor musunuz? Hadi bakalım ayrıntıya girelim bakalım hadi. Bak Allah’ın yeryüzündeki halifesi. Allah olmuş. Allah’ın temsilcisi. Türkiye’nin radyo televizyonu TRT’de hala zannedersem görevine son verilmedi heralde. Devam ediyor değil mi? Neydi adı? Ömer Tuğrul İnançer çıkıp konuşuyor. Diyor ki; “müstahref halife ile aynıdır, bizim Allah olmamız gerekir” diyor. Kendini Allah gören bir kişi şunu bunu öldürmüş çok mu! İşte buyrun Diyanet İslam Ansiklopedisi. Bir daha oku.
VEDAT YILMAZ: Ancak halife kelimesi halayif ve hulefa kelimeleri kullanılarak insanın Allah’ın yeryüzündeki halifesi olduğu sıkça tekrarlanır.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Hem de kuranda oluyor değil mi bu?
VEDAT YILMAZ: Burada ayetleri de vermişler. 2/30 Bakara 30.
ABDULAZİZ BAYINDIR: “Kuranda böyle” deniyor. İşte bu, Allah’ın ayetlerini tahriftir. Halife demek her yönüyle C. Hakkı temsil. Allah temsil edilebilir mi? Bunun doğru olduğunu kabul edin bir an için. Diyelim ki bu böyle. Lütfen dikkatle takip edin. Ayetler böyle buna delil gösteriliyor haşa. Meleklere Allah diyor ki ben yeryüzünde bir halife oluşturuyorum. Yani buna göre Allah’ın temsilcisi. Allah’ın temsilcisi nasıl davranır? Allah gibi davranır değil mi? Melekler ne diyor? BAKARA, 30.ayet:”..kalu e tec’alü fıha mey yüfsidü fıha ve yesfiküd dima: sen orada fesad çıkaracak kan dökecek birilerini mi oluşturuyorsun?”. O zaman Allah’ın nasıl olması gerekir? Kan dökücü ve fasad çıkarıcı birisi olması lazım. Başka bir manası var mı bunun? Yani melekler demiş olacaklar ki senden çektiğimiz yetmiyor bir de başımıza böyle bir varlık bela ediyorsun. Bunun başka anlamı var mı? Haşa. Halbuki şeyde geçen hafta okuduğumuz bir ayet vardı. Kuranda o kadar çok ayet var ki. Bir baksanıza. Ayeti bi oku.
YAHYA ŞENOL: HUD, 118.. Ayet: Ve lev şae rabbüke le cealen nase ümmetev vahıdetev ve la yezalune muhtelifın
ABDULAZİZ BAYINDIR: Allah diyor ki; “benim tercihim farklı olsaydı herkes tek bir ümmet olurdu”. Yani bir baş, aşağıdaki şeyler. Dünyada tek bir baş ve arkasında insanlar. “Ama bunlar birbirlerine muhalefet etmeye devam edeceklerdir” diyor. Bu, Allah’ın ayeti. Birisi diyebilir ki Abdulaziz Hoca kendi kafasına göre mana veriyor. Son zamanlarda onu da duyuyorum. Ya Beyler! Herhangi bir ayete kafama göre mana veriyorsam lütfen bir tane makale yazın yada bana mail atın söyleyin. Bak burada şii-sünni bütün mezhepler diyorum. Size düşen, biriniz çıkıp iki satır yazı yazmak, kendi kitabınızı göstermek, “bakın bizim kitapta bu yok” demektir. Niye öyle yapmıyorsunuz? Hadi biriniz deyin ki “bizde mürtedin öldürülmesi yoktur”. Biriniz deyin ki “cariyelerin odalık olması yoktur”. Biriniz deyin ki; “esirlerin köle yada cariye yapılması yoktur” deyin bakalım bir taneniz diyebiliyor musunuz. Sadece İşid’e karşı çıkıp “islamda yoktur” deyin. Evet islamda yoktur ama sizin islam diye anlattığınız şey budur. Başkası değil ki. Avrupa da bunu farketmiş. Niye kullanmasın ki. “İlla men rahime: rabbinin merhamet ettiği başka”. İnsanlar Allah’ın kitabına uyarlarsa o zaman hayvanca muhalefet etmezler, gelişmeye yönelik merhamet ederler. Birisi diğerinin hatasını çıkarır “haa öyle mi çok teşekkür ederim ben farkedememiştim” hep gelişir, bilim ve medeniyet olur. Devamını oku.
YAHYA ŞENOL: HUD, 119.. Ayet: “..ve li zalike halekahüm”.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Allah insanları bunun için yaratmıştır” ihtilaf için. Yani hayvanca muhalefet edebilirler. Allah’ın kitabına uyarak gelişebilirler de.
İsra suresinin 2.ayetinde Allah şöyle diyor: ISRA, 2.. Ayet: “Ve ateyna musel kitabe: Musa’ya o kitabı verdik”. “ve cealnahü hüdel li beni israiyle: İsrailoğulları’na rehber yaptık. Özet ne: o kitap İsrailoğulları’nın rehberi tevrat. Söylediği şu: “ella tettehızu min dunı vekıla: benim dışımda hiç kimseyi vekil olarak edinmeyin/benimle sizin aranıza vekil koymayın”. Vekil: küçük konularda “git bana bir ekmek al da gel” dersiniz. O kadar. Ama halife, bütün konularda verilen yetkidir. Allah kendi ile insan arasına bir vekilin sokulmasını kabul etmiyor ve bunu koskoca tevratın özeti olarak anlatıyor. Siz tutuyorsunuz Diyanet Vakfı olarak bunu yapıyorsunuz. Ve tefsirler… Bir sürü tefsirde böyle. Tasavvufta da var. Okurmusun.
VEDAT YILMAZ: İmam Rabbani’nin Mektubatı’nın 2.cildi bendeki Semerkand yayınlarının bastığı. Burada halifelik ile alakalı, insanın halife olması ile alakalı şöyle bir izahatte bulunuyor İmam Rabbani: “şüphesiz insan Rahman’ın halifesi olmuştur. Bunda şaşılacak bir şey yoktur. Çünkü bir şeyin sureti onun halifesidir. Bir şeyin suretinde yaratılmayano şeye halifelik etmeye de layık değildir”.
ABDULAZİZ BAYINDIR: İnsan Allah’ın suretinde öyle mi? Halbuki Allah da diyor ki; “leyse ke mislihi şey’un: onun misli gibi bir şey yoktur” misli de demiyor “misli gibi bir şey yoktur”. Yani Allah’a benzetebileceğiniz hiç bir şey yoktur derken Allah siz diyorsunuz ki; “Allah insanı kendi suretinde yaratmış halife yapmış”. Haşa.
VEDAT YILMAZ: “Halifeliğe layık olmayan aslının emanetinin ağırlığını taşıyamaz”.
ABDULAZİZ BAYINDIR: İşte buyurun. Ondan sonra siz Ebubekir Bağdadi şöyle yapmış böyle yapmış deyin! Tenkidiniz de haklısınız fıtratınızı konuşturuyorsunuz, doğru. Fıtrat yanlışa karşı çıkar. Çünkü Allah bu vücudu doğrular için yaratmıştır. O vücut sende de var Avrupalı’da var Amerikalı’da da var, dünyanın her yerinde var ama din adına yanlış bilgilerle hareket edip de senin gibi olan bir kişiyi senin gibi yaptığında nasıl tenkid edebiliyorsun. O zaman sen ondan vazgeç, gel Allah’ın kitabına sarıl, ondan sonra bakalım neler oluyor. Ama bunun için Allah’a güvenmek lazım. Bekara karı boşamak kolay dersen, demek sen Allah’a güvenmiyorsun. Allah’ın emirleri karşısında o cümleyi kullanırsan Allah’a güvenmiyorsun.
Bakın Allah yönetim ile ilgili en ö emli ayette şöyle söylüyor: NİSA, 59.. Ayet: “Ya eyyühellezıne amenu: müminler”, “etıy’ullahe ve etıy’ur rasule: Allah’a ve resulüne itaat edin”. Resul: elçi. Kendi sözünü söyleyene elçi denmez. MAİDE 99: “Ve ma aler resuli illel belağ: elçinin tebliğden başka görevi yoktur”.Elçiye itaat edin diyor. Niye? Çünkü Allah’ın emrini anlattığı zaman elçi olur “ve ülil emri minküm: sizden de yetkililere”. Peki. Allah’a, resulüne asla karşı çıkılamaz. Çünkü AHZAB, 36.Allah diyor ki; “Ve ma kane li mü’miniv ve la mü’minetin iza kadallahü ve rasulühu emran ey yekune lehümül hıyeratü min emrihim”: bir mümin kadın ve erkek Allah ve resulü bir konuda karar verince bu konuda seçme hürriyetine sahip değildir diyor. Ama bak burada diyor ki; “ve ulil emri minkum: sizden yetkililer”.Allah ve resulüne muhalefet edilemez. “fe in tenaze’tüm fı şey’in: herhangi bir konuda onlarla nizaya gireseji” yetkili kişi ile. Dağdaki çoban, en baştaki kişi ile nizaya girebilir. Bu yaptığın yanlıştır deme hakkı vardır onun yüzüne karşı. İşte fikir hürriyeti budur. İslam toplumunda hürriyet en üst noktada değilse orası islam toplumu olamaz. Çünkü Allah kendinden başkasına kulluğu kabul etmiyor. Ama siz tutuyorsunuz insanları köleleştirmeyi dinin hükmü halğne getiriyorsunuz. Bunu şii-sünni bütün mezheplere söylüyorum. Ve ilgili bütün ayetlerin anlamını bozarak yapıyorsunuz bunu. “fe rudduhü ilellahi ves rasuli: herhangi bir şeyde nizaya girerseniz onu Allah ve resulüne götürün”. Kurana bakın. Bir de Resulullah’ın öğrettiği problem çözme yöntemine/hikmete bakın. Tabi hikmet konusu ayrı bir konu. Biliyorsunuz onu televizyon ekranlarında Fatih Orum ile Erdem Uygan 15 günde bir anlatıyor. Ona çok dikkatle yönelmek gerekir. İslam aleminde malesef o da unutulmuş şeylerdendir. “in küntüm tü’minune billahi vel yevmil ahır: Eğer Allah ve ahiret gününe inanıyorsanız böyle yaparsınz”. “zalike hayruv ve ahsenü te’vıla: hayırlısı budur ve en güzel sonuç da böyle olur”. Bu, resul sıfatıyla. Nebi sıfatıyla da Mumtahine suresinin 12.ayetinde Allah şöyle diyor; “Ey nebi”. Resul sadece elçidir, Allah’ın sözünü aktarır. Nebi, onu kendi kafasına göre yorumlar. Yorumda hata olabilir. Sözü aktarmada hata olmaz. Diyor ki; “Ey nebi! Mümin kadınlar sana biat için gelince: hiç bir şeyi Allah’a ortak koşmamaları”. Bu kadınlar Mekke’den gelmiş korunmasız kadınlar. Kadın bu. Falan parti lideri falan değil. Ne parası var, ne sığınacak evi var. “Sana geldikleri zaman Allah’a ortak koşmamaları, hırsızlık yapmamaları, zina etmemeleri, çocuklarını öldürmemeleri, başkasından kazandıkları çocukları yalan dolan ile kocalarına mâl etmemeleri ve marufa uygun olan bir konuda sana isyan etmemeleri” marufa uygunsa isyan etmez. Değilse eder. Bal burada nebiyi marufa uygunluk konusunda denetleme hakkını Allah kadınlara vermiş. Çünkü o, aynı zamanda o devletin başkanıdır. Bakın devletin başkanının yanına geliyor, hiç bir sosyal güvencesi olmayan kadınlara marufa aykırı görürseniz karşı çıkın yetkisi veriyor Mumtahine suresi 12.ayet. Bugün efendim 4 tane duvarın arasına sokuyorsunuz bir kadını oy verdiriyorsunuz, diyorsunuz ki kadına seçme seçilme hürriyeti verilmiştir. Bak kadına kuran, en tepedeki-nebi de olsa-denetleme hürriyeti vermiş. Hatta görevi vermiş. İşte devletin yapısı böyle olması lazım. O zaman Allah’ın sözü ile nebisinin söz ve uygulamaları birbirinden farklıdır ama ne yapmış lar? Bir şey yapar mısı İmam Şafi neler yapmış. Kendisi mi yaptı sonradan yapıp ona mı mâl ettiler? Bana göre sonradan yapıp ona mâl etmişlerdir ama şu an İmam Şafi’ye mâl edilen kitaplarda olan.
FATİH ORUM: Biraz önce sizin okuduğunuz Ahzab suresinin 36.ayeti, Nisa suresinin 59. ayeti. Yine aynı surenin 69.ayeti, Enfal suresinin 20.ayetleri yani resule itaatin emredildiği ayetleri İmam Şafi meşhur eseri Er Risale’de ki bu ilk fıkıh usulü yani fıkıh metodolojisinin ilk kaynağı kabul edilen bu eserde diyor ki; tüm bu ayetler tıpkı kuranın ayetleri gibi ondan bize nakledilen rivayetler yani bugün bizim sünnet dediğimiz rivayetleri de kuran gibi bir hüküm kaynağı kabul etmemizin sebepleridir diyor.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Yani resul sıfatıyla verilenleri alıyor, nebi sıfatıyla verilenleri veriyor. O yüzden bu ayetlerle şey çıkarılmaz.
FATİH ORUM: İşte hikmet dediğimiz yani Allah’ın bütün nebilere verdiği o kitabın içerisinde zaten var olan ve çıkartılması emrini bütün topluma Allah’ın verdiği bu hikmeti sadece Allah’ın resulü e has kılıyor. Ben öyle zannediyorum ki diyo bu sadece Allah’ın resulüne has bir kavramdır diyor.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Allah’ın resulüne has nasıl diyebilirsin? Bütün nebilere Allah kitap ve hikmet vermiş. Hakikaten ben hayret ediyorum. İmam Şafi bunu yazmış olamaz. Yani demek ki insanların aklı öylesine iğdiş edilmiş kimse bakıp şey yapmıyor. Önce tanrılaştırılıyor bu ulema, ondan sonra millet şey yapıyor. Çünkü kuranda bütün nebilere kitap ve hikmet verilmiş. Ayrıca insanlara da verildiği Bakara 269’da Allah bildiriyor.
FATİH ORUM: Hikmet ile alakalı olarak söylediği bu.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Nebi sıfatı ile yaptıklarını sanki Allah’tan tebliğ etmiş. Arada hiç bir fark yontur diyor.
FATİH ORUM: Hiç bir fark yoktur diyor. Tabi devamı okunsa mesela belli bir aşamadan sonra “sunnetun kâdiyetun alel kitab” yani herhangi bir konuda aslolan şey sünnetimdir, kitabım değil prensibini doğrulayacak şekilde örnekler vermeye başlıyor. Bir bakıyorsunuz esasen kitap sünnetin arkasına düşmüş, ikinci plana düşmüş. Aslolanın sünnet olduğunu daha sonra söylüyor.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Tabi sünnet kelimesi de çok enteresan. Sünnet, kanun yani Allah’ın elçi gönderdiği toplumlarda yürürlüğe koyduğu kanunlardır. Halbuki Resulullah’ın sözü başka bir şeydir. Resulullah’ın sözüne sünnet denmez. Ama çok ciddi bir algı yönetimi oluşturulmuş bu Emevi döneminde ve daha sonra. Peki ondan sonra Abdurahman teokrasi olayı var biliyorsunuz. İslam aleminde teokrasi var mı yok mu? Sünnilerde teokrasi nasıl?
ABDURRAHMAN YAZICI: Teokrasi, yunanca bir kelime. Anlam olarak dine dayalı devlet yönetimi anlamında kullanılıyor. Ama genel olarak baktığımız zaman sünnilerde teokrasi olmadığı görüntüsü hakim. Ama uygulamada böyle midir değil midir bir kaç noktaya değinecek olursak , Muaviye’den sonra halifelere halifetullah ifadesinin kullanılmaya başladığını görüyoruz.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Allah’ın halifesi. Muaviye ile birlikte başlıyor bak. O zamana kadar Allah’ın elçisinin halifesi diyor. Allah resulünün halifesi: Devleti o yönetiyordu, şimdi biz yönetiyoruz.
ABDURRAHMAN YAZICI: Taberi’de Cahaz’ın Beyan’ında ilk dönemde Muaviye ve oğlu 1.Yezid için bu ifadelerin kullanıldığını biliyoruz. İkincisi: yine Peygamberimiz’e nisbet edilen rivayet var: “kim bir yöneticiye itaat ederse bana itaat etmiş” diyerek yöneticilerin o helal alandaki yaptıkları şeylerin de dinin emri gibi algılanmasına sebep olmuş.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Evet. Ben mesela İst. Müftülüğü’nde 20 küsür sene oturduğum odada arkamda şey vardı. Orası çünkü Osmanlı mahkemesi arşivi. Şöyle bir hadis koymuşlar ki onu hadis kitaplarına yerleştirmişler sahih olarak gösteriliyor. Kurana yüzde yüz aykırı. “Kim bana ittat ederse Allah’a itaat eder, kim bana isyan ederse Allah’a isyan eder”. Halbuki bak marufta “ve la ya’suneke bil maruf” diye ayette geçiyor. Marufta sana isyan etmezler. Yanlış bulurlarsa ederler diyor ayet. Ama sonra ciddi bir algı yönetimi yapılarak nebi resul gibi gösterilip “bana isyan eden Allah’a isyan eder, kim emirime itaat ederse bana itaat eder. Emirime isyan eden bana isyan eder” diyerek emiri Allah’ın yerine koymuşlar. Zaten Allah’ın kelimesini de kullanarak biliyorsunuz Osmanlı halifelerine “zıllullahi fil ard: yeryüzünde Allah’ın gölgesi”-yeryüzünde Allah’ın gölgesi olur mu haşa? Neye benzetiyorsunuz siz Allah’ı-demişlerdir ve ondan dolayı da biliyorsunuz şehzadelerin öldürülmesi, siyaseten katl ler yani ases maddesini okursanız görürsünüz ases bekçi manasına geliyor. Bir tane bekçinin 4 bin adam öldürdüğü bahsediliyor burada. Nolacak insanların bir değeri yok ki. Çünkü emir artık yetkili. Olmuş tanrı. “İnnel insane le yatğa erra a rustağna” insan kendisini başkasına muhtaç görmediği zaman sınırı aşıyor ve tanrılaşıyor.
ABDURRAHMAN YAZICI: Bizdeki ile farkı şu Batıdaki teokrasi ile benim anladığım kadarıyla; batıda din devlete her anlamda hakim olup istismar edilirken, bizde de devlet dini kendi amacına kullanmış. Böyle ters bir şekilde.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Batıda tam hakimiyet kilisededir. Bizde siyasettedir. Şia da var. Şuna dikkat edin. Her konuda sizin dikkatinizi çekiyorum. Şii ile sünni arasında değişen sadece kelimelerdir. İçerik değil.
YAHYA ŞENOL: Bu değişken kelimelere halife ve imam örnek verilebilir. Şiilerde devlet başkanına imam deniyor. Sünnilerde olduğu gibi halife değil. Ve imama da olağan üstü yetkiler tanınmış. Onlara peygamberlerde olduğunu iddia ettikleri masumiyet yani günahtan tamamen korunmuşluk vasfını veriyorlar mesela en başta. Onu ben bizzat kendi kaynaklarından hızlıca okuyayım. Muhammed Rıza Muzaffer diye birisi var. Onun Akaidul İmmiye, türkçeye Şia İnançları diye Abdulbaki Gölpınar tarafından çevrilmiş. Orada İmam yani devlet başkanı ile alakalı olarak şu özellikleri öne sürüyorlar. Diyorlar ki; “imamın peygamber gibi içte, dışta, görünürde, gizlilikte bütün kötü ve pis şeylerden, doğumundan vefatına dek masum olduğuna inanıyoruz. İmam, imametten önce, sonra soy-boy şerefi bakımından en yüce ve temiz kişi olup her türlü kötülükten, suçtan, yanılmadan, yanlış iş görmeden, umutmadan ve her türlü aşağılık şeylerden masumdur”.. Böyle bir adam devlet başkanı. Bu hem siyasi açıdan hem dini açıdan tam bir lider onlarda.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Tanrı. Az önce şey de öyleydi. Allah’ın yerine koyuyorlar. Allah’ın halifesi. Birisi imam diyor birisi halife diyor.
YAHYA ŞENOL: İmanlardan hiç biri bir muallime gitmemiş. Bir öğretmene gitmemiş.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Bu kısım sünnilerde yok.
YAHYA ŞENOL: Bir mürebbiden bir şey öğrenmemiştir. Hiç bir hocadan ders görmemiş. Hiçbir mektebe, medreseye gitmemiştir. Ve öyle olduğu halde kendilerine bir şey sorulunca ona derhal en doğru cevabı vermedeler. Dillerine bilmiyorum sözü gelmediği gibi cevap vermek için düşünmeleri yahut bir müddet sonraya tehir etmeleri bile vâki değildir”. Ve biraz önce sünnilerde olan şey-imama mutlak itaat konusu-burada da aynen var ve şöyle diyorlar; “imamların buyrukları Allah’ın buyruklarıdır. Onların yasakları Allah’ın yasaklarıdır. Onlara itaat Allah’a itaattir. Onlara isyan Allah’a isyandır. Onları seven Allah’ı sever. Onlara düşman olan Allah’a düşman olur. Onların emirlerini reddetmek caiz değildir”. Mutlak bir itaat.
ABDULAZİZ BAYINDIR: Sünnilerde de aynı ifadelerle var. Az önce okudunuz ya aynı ifadeler var. Çünkü tamamen Allah’ın yerine konmuş ve ona mutlak itaat vardır. Onun için dikkat ederseniz halifenin birisini öldür ek istemesi halinde yada onun yetkili kıldığı kişilerin öldürmek istemesi halinde onun müfsid olarak görmesi yeter. Ömer Nasuhi Bilmen’in Islahat-ı Fıkhiyye Kamusu’nda bu vardır. Siyaseten katil konularına bakarsanız. İslam Ansiklopedisi’ne de bakarsanız bulursunuz. “Efendim bu müfsid, fesad çıkarıyor”. Fesad ne demektir? Bunun bir objektif tanımı var mı? Yok. Ben öyle dediysem öyledir,bitti. Buna kimsenin itiraz hakkı yok. Öldürülecek dendiği zaman öldürülür. Yargı falan yoktur. Savunma hakkı yoktur. Ne oldu bu? Tanrı. Tamam bu yanlış, bunun savunulacak hiç bir tarafı yoktur. Resulullah Bedir savaşında esir aldığı için Allah’ın koyduğu kurallara aykırı. Çünkü savaşta tam hakimiyet kurmadan esir almıştır. Muhammed suresinin 4.ayetinde. Tam hakimiyet kurduktan sonra alırsınız, ondan sonra da esirleri karşılıklı yada karşılıksız serbest bırakırsınız. Esirlerin köleleştirilmesi, öldürülmesi, şusu, busu hiç bir şey yoktur. Ve onlara çok iyi davranma emri vardır. Allah’ın emri vardır. Çok sayıda ayet vardır. Öyle ki Bedir esirlerine müslümanlar çok iyi davranmışlardır. O esirler şaşırmışlardır. Çünkü Allah emrediyor. Böyle iken Resulullah, Enfal 67.ayetinde belirtildiği gibi O ve ashabı büyük bir hata yapmışlar. Çok büyük bir yanlış yapmışlar ve savaşta tam hakimiyet kurmadan esir almışlardır. Ama bu ayet şii-sünni bütün mezheplere ters düştüğü için ayete öyle bir meal verirler ki hiç bir şey anlayamazsınız. Çünkü sistemi bozuyor. Ayet şöyle: “hiç bir nebinin savaş meydanında düşmanı yere serinceye kadar esir alma hakkı yoktur”. Bu, önce nebimize sonra siz diyerek ashabını da içine alıyor. “Siz hemen ele geçecek mal istiyorsunuz, Allah ise sizin için sonrasını istiyor”. Sonrası da Enfal suresinin 7-8.ayetleri de Mekke’nin fethi. Orada Bedir’de eğer Allah’ın emrine uysalardı Mekke’ye gidecekti müslümanlar. “Allah güçlüdür, doğru karar verir”. “Zafer sizin olacak diye Allah tarafından yazıya geçirilmiş bir karar olmasaydı” o da Mekke’de bildirilmiştir Rum suresinin ilk ayetlerinde vardır o. “Aldığınız esirlerden dolayı sizi ağır bir azab yakalardı”, “azabun azim” kurana bakın, büyük günah işleyenler için, kafirler için geçen bir ifadedir. Orada Allah’ın nebisi var. Bak, nebi kelimesi geçiyor Allah resulü değil ve ashab var. Bunlar çok büyük bir yanlış yaptıklarını kuran bize bildiriyor. Peki siz tutuyor da onun bütün davranışlarını, bütün sözlerini Allah’ın ona gelen ikinci bir vahyi derseniz bu ayetleri bu şekilde bertaraf etmeniz gerekiyor. Edemiyorsanız o zaman e yapıp yapıp yanlış anlaşılmasını sağlayacaksınız. Bir de diyorsunuz ki siz: icma vardır diyorsunyz. Hristiyanların konsil kararı gibi. Hıristiyanlar konsillerini nerede topladıklarını, kimin katıldığını söylüyorlar. Siz söyleyin bakayım hangi icmayı nerede yaptınız? Ondan sonra itiraz ettiğiniz zaman “işte bu konuda icma vardır”. İcmanın delili ne? Delilsiz bir şey olur mu? Delil diyorsanız işte bakın Bedir’de Allah’ın nebisi ve ashab yanlışta ittifak etmiş. Edilmez diyorsunuz siz. Nereden çıkarıyorsunuz?
Şimdi sonuca gelelim. Anlatmak istediğimizin çok kısa bir kısmını anlattık. Mesela Fatih de anlatamadı Vedat da anlatamadı, Yahya da Abdurahman da. Konu çok büyük vakit yetersiz. İnşallah mesaj verilmiştir. Sonuca gelelim. Bir islam ülkesinde herkes devletin görevlisidir. Herkes her konudan sorumludur. Devlet başkanı herkesin denetimine tabidir. Mesela Osmanlılar’ın çok hoşuma giden bir uygulaması vardır. Şimdi biliyorsunuz bizim Süleymaniye’den yayın yapıyoruz. Süleymaniye Vakfı Süleymaniye’dedir. Süleymaniye Camii’ne padişah cuma günleri gelirmiş, padişaha şikayeti olan kişiler bir ateş yakarlarmış, padişah oraya gider dinlermiş onları. Bu çokgüzel. Yani her vatandaş istediği zaman padişaha ulaşabiliyor. Padilahın kendisi geliyor o değil. Çünkü o gelsin deseniz korumaları bırakmaz oraya. Ondan dolayı ateş yakıyorlarmış. Osmanlı’nın çok çok güzel uygulamaları var. Şu anda tenkid ettiğimiz yapı, Emevi döneminin kalıntısıdır. Osmanlı da tenkide uğramamıştır. Çünkü bu yapıda ilim olmaz ki. Bu yapıda gelişme olmaz. Ama Osmanlı yönetimi gerçekten çok güzel bir yönetimdir işin o tarafına varacak olsak. Ama ulema onlara doğruyu göstermemiş. Gösterseydi bugün dünyada bütün ilmi gelişmeler, keşifler bizden olurdu. Şimdi elimize çok güzel bir fırsat geçmiş durumdadır. Şu anda dünyada islamdan başka bir alternatif kalmamıştır. Zaten hiç bir zaman yoktur da. Şu internetin yaygınlaşması ile bir sürü ahlaksızlıklara şunlara bunlara şey yaptı da onlar hiç kimseyi tatmin etmez. Hangi şeyi yaparsanız bir müddet sonra bu vücut onu reddeder. Rahatsız olur. Çünkü bu vücut Allah’a itaat için yaratılmıştır. İnsanların vücudu kurandan başka hiç bir şey ile tatmin olmaz. RAD, 28.. Ayet “e la bi zikrillahi tatmeinül kulub: Allah’ın kitabıyla ancak kalpler tatmin olur”. Bu sebeple bizim elimizde Allah’ın kitabı. Biz Allah’ın kitabı ile gittiğimiz zaman göreceksiniz ki bütün dünya Allah’ın bize vaad ettiği dünya hakimiyeti için yani dünyaya biz hakim olmayacağız, Allah’ın kitabı hakim olacak. Çok büyük yanlış yapılıyor. Müslümanlar hakim olacak deniyor. Hayır, islam hakim olacak. Müslümanlar hakim olacak dediğiniz zaman hemen sınırları aşıyorsunuz. Kendinizi tanrılaştırıyorsunuz. İslam hakim olacak. Bu din Allah’ın dinidir. Bu din güneş gibi herkese doğmak durumundadır. Sen kafirsin ben sana şey yapmam diyemez. Herkes bu dinde dünyasını mamur eder. Ahiretini de inananlar mamur ederler. Bu ortamlardan yararlanarak bütün dünyaya götürmek zorundayız. Bu bizim asli görevimizdir. Ve şu anda da böyle bir imkan ortaya çıkmıştır. Allah’ın kitabı ile gidelim. Ne dedi Allah: “fe men ittebie hüdaye fe la yedillu ve la yeşğa: kim benim rehberime uyarsa ne yanılır ne sıkıntıya düşer”. Yanılmadan, sıkıntıya düşmeden ilerlememiz lazım. Ve tüm dünyaya Allah’ın kitabını götürmemiz lazım. İslamın hakimiyetini kurmamız lazım. Çünkü bu kitap Allah’ın kitabıdır. Her insan da Allah’ın yarattığı kuldur. Bizim internet sitesinde Konferanslar kısmına bakarsanız, ben Avrupa’da, Rusya’da çok sayıda konferans vermişimdir. Ve bana çok sayıda sorular sorulmuştur. O sorulara kurandan cevap verdiğim zaman herkez tatmin olmuştur onu göreceksiniz. Zaten her yerde kuranı anlatırız başka bir şey anlatmayız. Onun için en inatçı kişi de kuran karşısında susmak zorundadır. Çünkü kuran herkesi tatmin eder. Biz de kurana uyarsak, bugün “efendim İşid islamda yoktur” demekle yok olmaz. Bakın işte bu kitaplar onlarla dolu. O zaman Allah’ın kitabına yönelelim. Emeviler’den sonra oluşmuş asırlardan beri uygulanan bu dinin yanlışlarını ortaya çıkaralım. Bugün Avrupa’daki islam araştırma merkezleri bu dini öğrendikleri için çok rahatlıkla bizim yumuşak karnımızı tesbit etmiş hücum ediyorlar. Ama onlara Allah’ın dinini Allah’ın kitabından doğru bir şekilde anlatabilirsek, o zaman onlar da kendilerini yaratan Allah’ın dinine doğru bir şekilde yaklaşacaklar. Çünkü bu kitap Allah’ın kitabıdır. Bunu hiç kimseden esirgemeye hakkımız yoktur. Allah’ın bütün yarattıklarına bu kitabı götürme görevimiz vardır. En güzel şekilde ulaştırma görevimiz var. Onu yapalım ve hem içinde bulunduğumuz sıkıntılar kısa sürede halledilmiş olsun. İslam alemini bu büyük bataklıktan kurtaralım. Çünkü Allah’ın lanetine uğramıştır. Niye? Allah’ın kitabını kendisine uydurmuştur da onun için. Allah’ın kitabına uymamıştır. Bunu her dersimizde söylüyoruz. Hem islam alemini bu lanetten kurtaralım hem de insanlığa yapmış olduğumuz o büyük-ihanet diyorum ben- ihanetten vazgeçelim. Çünkü kendilerini yaratan Allah’ın kitabını onlardan esirgemeyelim. Allah’ın kitabını onlarla buluşturalım. Ve C.Hakkın dini dünyaya hakim olsun. Böylece bugünkü dersimizin de sonuna geldik. Evet değerli izleyicilerimiz inşallah mesaj alınmıştır. Lütfen Allah’ın kitabına yönelelim. İyi anlayalım ve uygulayalım. Asla şımarmayalım. Asla kendimizi yeterli görmeyelim. Kendimizi bir şey zannetmeyelim. Allah hepimizi doğru yolundan ayırmasın.