Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Euzubillahimineşşeytanirracim.Bismillahirrahmanirrahim. Elhamdu lillahi rabbil alemin, vel akıbetu lilmuttekın, essalatu vesselamu ala resulune Muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ecmain.
Bugün Allah nasip ederse Maide Suresinin 32. Ayetinden 34. Ayete kadar okuyacağız. Ve Toplumsal Düzeni İhlal Suçu ve Cezası konusuyla ilgili bugün genel bir giriş yapmış olacağız. Geçen hafta Habil, Kabil meselesini okuduk. 32. Ayet onunla bağlantılı. Onu çok kısa tekrar hatırlatırsak. Allahu Teala şöyle diyor. “Vetlu aleyhim nebeebney âdeme bil hagg, iz garrabâ gurbânen fetugubbile min ehadihimâ ve lem yutegabbel minel âhar” “Onlara derli toplu olarak Adem’in iki oğlunun hikayesini anlat. İkisi de Allah yoluna kurban verdiler (bağışladılar)” diyelim. Çünkü bizde kurban kelimesi sadece bir hayvan kesimi olarak anlaşılır. Ama Arapça’da hayvan kesimi de dâhil Allah rızası için yapılan hayır ve hasenat anlaşılır. “Onlardan birisinden kabul edildi. Birisinden edilmedi”. Geçen hafta ilgili ayetleri okumuştuk. Kurbanın kabul edildiğinin işareti olarak gökten bir ateş iniyor ve onu yakıyor. “gâle leagtulennek” “kabul edilmeyen kardeş öbür kardeşe dedi ki ben kesinlikle seni öldüreceğim”. “gâle innemâ yetegabbelullâhu minel muttegîn” “oda dedi ki Allah müttakilerden kabul eder. Sen Allah’a karşı yanlış davranışlar içerisindesin”. (Maide 27)
“Leim besatte ileyye yedeke litagtulenî mâ ene bibâsitıy yediye ileyke liagtulek” “Sen beni öldürmek için elini uzatsan ben seni öldürmek için elimi uzatmam”. “innî ehâfullâhe rabbel âlemîn” “ben varlıkların sahibinden korkuyorum”. (Maide 28)
“İnnî urîdu en tebûe biismî ve ismike fetekûne min ashabin nâr” “ben isterim ki benim günahımı da senin günahını da üstlenesin ve cehennemliklerden olasın”. “ve zâlike cezâuz zâlimîn” “bu zalimlerin cezasıdır”. (Maide 29)
“Fetavveat lehû nefsuhû gatle ehîhi” “Nefsi kardeşini öldürmeyi kendisine hoş gösterdi”. Yani kardeşini öldürmeye istekli oldu. “fegatelehû” “ve onu öldürdü”. “feasbeha minel hâsirîn” “ve kaybedenlerden oldu”. (Maide 30)
“Febeasallâhu ğurâbey yebhasu fil ardı” “Allah toprağı eşeleyen bir karga gönderdi” “liyuriyehû keyfe yuvârî sev’ete ehîh” “kardeşinin cesedini toprağa nasıl gömecek onu göstermek için”. Yani bir karga öğretmen oluyor. Demek ki yeryüzünde ilk ölen kişi o. Nasıl gömüleceğini bilmiyor. “gâle yâ veyletâ eaceztu en ekûne misle hâzel ğurâbi” “dedi ki yazık bana şu karga kadar da mı olamadım”. “feuvâriye sev’ete ehî” “kardeşimin cesedini toprağa gömmek için” O kadar da mı olamadım dedi. “feasbeha minen nâdimîn” “ve yaptığına pişman olanlardan oldu”. (Maide 31) Yani demek ki Allahu Teala ona tövbeyi de nasip etmiş.
Şimdi bugün ki dersimizle ilgili olarak 32. ayete geldik. Allahu Teala diyor ki, “Min ecli zâlike ketebnâ alâ benî isrâîle” “işte bundan dolayı”. Yani bu Adem’in (a.s) iki oğlundan birinin diğerini öldürmesi… “İsrailoğullarına şunu yazdık”. “ennehû men gatele nefsem biğayri nefsin ev fesâdin fil ardı fekeennemâ gatelen nâse cemîâ” “bir kişi bir başka kişiyi, öldürdüğü kişiye karşılık öldürmez”. Yani işlediği suçun cezası olarak… “Ya da yeryüzünde çıkardığı bir fesat karşılığı öldürmezse sanki tüm insanlığı öldürmüş gibi olur”. Yani Adem’in iki oğlundan birisi diğerini sebepsiz yere öldürdü. İnsanın değerini bilmeyen, bir kişiyi öldürebileceğini düşünen için bütün insanlık aynıdır. Herkesi öldürebilir. Yani onun için birinin diğerinden farkı yoktur. “ve men ahyâhâ” “kim onu yaşatırsa”. Yani bir kişinin hayatta kalması için, yaşaması için gereken desteği kim verirse… “fekeennemâ ahyen nâse cemîâ” “sanki tüm insanlığı yaşatmış gibi olur”. Çünkü herkes onun gibi bir insandır. Elinden geleni yaparak bir kişiyi yaşatmaya çalışan bütün insanlığı yaşatmış gibi olur. Sebepsiz yere bir kişiyi öldüren için tüm insanlar aynı olduğundan dolayı hepsini öldürmüş gibi olur. “ve legad câethum rusulunâ bil beyyinâti” “Elçilerimiz onlara açık belgelerle geldiler”. “summe inne kesîram minhum” “sonra onların çoğu” “bağde zâlike fil ardı lemusrifûn” (Maide 32) Yani elçiler geliyor. Belgeleri gösteriyor. Yine onlar aşırılıklar yapıyorlar. Yanlış davranışlar içerisine giriyorlar. Bu ayette Allahu Teala bir kişinin öldürülmesinin iki sebebini ortaya koydu. Ölüm iki şekilde olabilir. 1- Bir adamı öldürmesine karşılıktır. Çok sayıda ayet vardır. Allahu Teala diyor ki “Ve in âgabtum feâgıbû bimisli mâ ûgıbtum bih” “birisine ceza verecekseniz onun size verdiği zararın dengiyle ceza verin”. Dolayısıyla bir adamı öldürdüyse onun dengi de kendisinin öldürülmesidir. Tabi affedilebilir de… “ve lein sabertum lehuve hayrul lissabirîn” “sabrederseniz, affederseniz çok daha hayırlıdır” diyor. (Nahl 126) Şimdi kişi kendine karşı işlenmiş ya da bir yakınına karşı işlenmiş suçu affedebilir. Etmeyebilir de… Ama etmez de öldürülmesi için ısrarcı olursa bundan dolayı da herhangi bir günahı olmaz. Adam öldürmenin 2. meşru yolu var. O da yeryüzünde fesat çıkarmaktır. Bu ne demek? Fesat ne demek? Yeryüzünde fesat çıkarma nasıl oluyor? Hangi durumlarda fesat çıkaran kişi ölümü hak eder? Yeryüzü de ne demek oluyor? Tüm dünya mı yoksa bulunduğu yer mi? Bakın bir kişiyi öldüren tüm dünyada insanlığı öldürmüş gibi oluyorsa herhangi bir noktada fesat çıkaranda onun için fark etmez. Fırsat bulsa bütün dünyada da yapabilir. O ayetlere bakacağız. Okuduğumuz ayete baktığımız zaman bu anlaşılıyor.
Ondan sonraki ayet şu. Peki, fesat çıkaranların öldürülmesi ne demek oluyor? “İnnemâ cezâullezîne yuhâribûnallâhe ve rasûlehû ve yes’avne fil ardı fesâden” “Allah ile yani onun resulü ile”. Yani onun kitabı ile… “savaşan, yeryüzünde fesat çıkararak”. Allahu Teala o fesadı ayrıntılı bir şekilde anlatıyor. Allah ve resulüyle diyor. Buradaki resul Allah’ın kitabıdır. Çünkü Muhammed (s.a.v) vefat etmiştir. Mesajı taşıyan Kuranı Kerimdir. Çünkü sık sık söylemekte fayda var. Çünkü maalesef bu sadece Türklerin değil, tüm Müslümanların zihninden silinmiş bir gerçektir. O da resul kelimesinin birinci anlamının Allah’ın gönderdiği kitap, ikinci anlamı da o kitabı getiren kişi olduğunu sözlüklerde görüyoruz. Zaten bu kitap olmasa bir kişinin Allah’ın resulü olması da mümkün değildir. Dolayısıyla asıl olan budur. Kitabı getiren vefat eder ama kitabın kendisine bir şey olmaz. Bu iyice zihinlere yerleşmesi için her fırsatta tekrarlamak gerekiyor. Çünkü ne bizde, ne de İslam ülkelerinin herhangi birinde, ne de kütüphaneleri dolduran kitaplarda, eğer sözlükler olmasa bu anlamı herhangi birisi vermiyor. Ama bu anlamı vermediğiniz zaman mesele anlaşılmıyor. Çünkü Allah’ın resulü vefat etmiştir. Allah’a ve resulüne karşı savaş… Allah’a karşı savaş nasıl olur dediğin zamanda cevabı kalmaz. Ben Allah ile görüşmüyorum ki ne bileyim nasıl bir şey olduğunu dersiniz. Dolayısıyla Allah’ın bizden ne istediğini bildiren bu kitaptır. O zaman Allah’a yani onun kitabına karşı savaşan olur. Yeryüzünde yani bulunduğu yerde fesat peşinde koşarak diyor. Fesat ne demek? Dengeyi bozma demektir. Tabiatın dengesini bozmakta fesattır. İnsanların dengesini bozmakta fesattır. İnsanların vücuduna verilecek zararda fesattır. İnsanların mallarına verilecek zararda fesattır. Bunların cezası neymiş? “ey yugattelû” “öldürülmeleri”. Az önce dedi ya. Fesadın dışında bir adam bir adamı öldürür ya da fesatla öldürür. Onun dışında öldürme yok. Öldürülmeleri, “ev yusallebû” “asılmaları” “ev tugattaa eydîhim ve erculuhum min hılâfin” “ya da el ve ayaklarının çapraz vari kesilmesi” “ev yunfev minel ard” “ya da bulundukları yerden sürgün edilmeleridir”. Bu ayeti bitirelim de ondan sonra üzerinde duralım. “zâlike lehum hızyun fid dunyâ ve lehum fil âhırati azâbun azîm” “bu onlar için bu dünyada itibar kaybıdır. Bir rezilliktir ama ahirette de büyük bir azapları vardır”. (Maide 33)
“İllellezîne tâbû min gabli en tagdirû aleyhim, fağlemû ennallâhe ğafûrur rahîm” “Onları ele geçirmeden önce tövbe etmiş olurlarsa bilin ki Allah gafur ve rahimdir”. (Maide 34)
Peki, o zaman burada ne oluyor? Burada o ayetleri topluca değerlendirme mecburiyeti var. Aksi takdirde doğru anlamamız mümkün olmaz. Onun için bugün genel bir giriş yapacağız dedik. Yani Kuranı Kuran ile anlama metoduna göre biz bu ayeti nasıl anlayacağız? Öldürülmeleri ne demek? Harp ne demek? Savaş. Harp kaç şekilde olur? Mesela bugün Türkiye’de savaş var. Mesela Türkiye Suriye’de bir takım güçlerle savaşıyor. Türkiye’ye oralardan girip bir takım düzeni bozan, insanların huzurunu kaçıran, malına canına zarar veren, bazı insanları öldürme, soygun şu, bu şekilde bir savaş… Bunların hepsi savaştır. Bugün birisine terör deniyor, birisine savaş deniyor. Denebilir ama Kuranı Kerim açısından bunların hepsi harp sayılıyor. Mesela dün haberlerde vardı. Adamın birisi kendisine polis süsü vererek eve girmiş. Yaşlı karı-kocanın parasını ve ziynetlerini alıp gitmiş. Buda bir fesattır. Sistemi bozan bir şeydir. Burada Kuran bütünlüğü içerisinde olaya bakarsak… Mesela birincisinde “ey yugattelû” “öldürülmeleri” dedi. Öldürülmelerinin ayetlerden bir tanesi Bakara Suresi 190. Ayettir. “Ve gâtilû fî sebîlillâhillezîne yugâtilûnekum” “Allah yolunda savaşın. Sizinle savaşanlarla”. Adamlar savaş yerine geliyorlar. Mesela ordu çıkarıp karşınıza orduyla geliyorlar. Sizde onunla savaşacaksınız. Ama ne yapacaksınız? “ve lâ tağtedû” “aşırıya gitmeyeceksiniz”. (Bakara 190) Bizimle savaşmaya gelenleri assak aşırıya gitmiş olur muyuz? Yoksa sadece öldürebilir miyiz? “Vagtulûhum haysu segıftumûhum” “size ordu gönderen kişileri savaşta nerede bulursanız öldürün”. (Bakara 191) Yani size ordu gönderen kişileri savaşta nerede bulursanız öldürün. Çünkü ordu olarak gelmiş, seni nerede bulursa öldürecek. Sende onu öldürürsün. Tamam, o adamlar savaşa geldi ama öldürmesek olmaz mı diye aklınızdan geçebilir. Bu savaşın doğurduğu fitne yani savaşın açtığı sosyal yangın, psikolojik yangın adam öldürmeden daha kötüdür. Öyleyse burada öldürebilirsiniz. Nerede öldürebilirsiniz? Savaş sırasında öldürürsünüz. Yani burada gelip savaştılar o anda ceza veriliyor. Yoksa siz savaş suçu işlemiştiniz, gelin bakalım esirler biz sizi öldüreceğiz diyebilir misiniz? Diyemezsiniz. Sizi asacağız da diyemezsiniz. Burada öldürme ruhsatı ne zaman? Sıcak çatışma sırasındadır. O da bir fesat mıdır? Tabi ki fesattır.
Süleyman’ın (a.s) mektubu ona ulaştığı zaman Belkıs diyor ki, “innel mulûke izâ dehalû garyeten efsedûhâ” “Melikler bir yerleşim yerine girdikleri zaman tüm düzeni bozarlar”. Yani savaş öyledir. Mesela Resulullah (s.a.v) Mekke’yi fethettiği zaman Mekke’nin önceki düzeninden bir şey kaldı mı? Yok. Önceki düzeni bozuyorlar. Çok iyi niyetli de olsan bozarsın. Çünkü o düzenden memnun olsan gidip savaşmadın. “ve cealû eızzete ehlihâ ezilleh” “En üst seviyede olanı en alt seviyeye düşürürler”. Alt üst ederler. “ve kezâlike yefalûn” “böyle yaparlar”. (Neml 34)
Düşman karşınıza çıkıyor ve sizinle savaşıyor. Sizde ona karşı ordu çıkarıyorsunuz. Onun için Allahu Teala bu tür şeyler için hazırlıklı olmayı bize emrediyor. “Ve eıddû lehum mestetağtum min guvvetiv” “Düşmanlarınıza karşı gücünüzün yettiği kuvveti hazırlayın” (Enfal 60) diyor.
Tekrar Maide Suresinin 33. Ayetine dönüyoruz. “İnnemâ cezâullezîne yuhâribûnallâhe ve rasûlehû”. Bedir, Uhud ve Hendek’te ki düşman tarafın asıl rahatsız olduğu şey Allah’ın kitabının yayılmasıydı. Sen değil de şunu öldüreyim diyemez. Çünkü adam seni öldürmeye geliyor. Sen ondan daha çabuk davranmazsan sen canını kaybedersin. “yes’avne fil ardı fesâden”. Bu fesadın başka şeklide var. Yani bakıyorsunuz ki adamlar sizin karşınıza savaşçı olarak çıkmıyorlar. Gece baskınları, gündüz baskınlarıyla ortalığı karıştırıyorlar. Yani bulunduğunuz yerde insanların can ve mal güvenliğini ortadan kaldırıyorlar. Yani savaşta gidersiniz savaşırsınız kazanırsınız ya da kaybedersiniz. Geriye döndüğünüz zaman hiç olmazsa yine huzur içerisinde yaşadığınız bir bölgeniz olur. Fakat evlere baskınlar, mal ve can güvenliğinin ortadan kaldırılması, eşkıyalık olayları, mesela yolların kesilmesi, insanların bir yere gidip gelmelerinin ve malın ulaşımının engellenmesi de ayrıca bir fesattır. Mesela bir ara Rusya ile Türkiye’nin arası bozulmuştu. Buradan oraya, oradan buraya mal ve hizmet naklinde ciddi problemler çıktığı için nice firma battı, gitti. Bundan bütün Türkiye zarar gördü. Rusya da zarar gördü. Bir fesat oluşuyor. Bugünde aynı şey Amerika ile yaşanıyor. Fakat bunlar iki ayrı devlet olduğu için hukuki olarak burada yapılacak bir şey yok. Ama ortaya çıkan sıkıntılı sonuçlar açısından değerlendirmemiz için diyorum. Ama şehir içerisindeki sıkıntıları da Allahu Teala fesat sayıyor mu? Evlere baskın, birisinin malına, canına dokunulması… “Ve kâne fil medîneti tis’atu rahtıy yufsidûne fil ardı ve lâ yuslihûn” “O şehirde dokuz kişilik bir çete var. Bunlar orada fesat çıkarıyorlar.” Biz buna bugün terör diyoruz. Yani örgütlü suça terör suçu deniyor. “Düzenin kurulması peşinde koşmuyorlar”. (Neml 48) “Gâlû tegâsemû billâhi” “onlar karşılıklı Allah adına birbirlerine yemin ettiler”. Salih’e (a.s) karşı diyorlar ki “lenubeyyitennehû ve ehlehû” “Gece gidip Salih’i de ailesini de öldüreceğiz”. Bak buna da Allah fesat dedi. Bunlar şehir içerisinde ani baskın… Savaşa geldiği zaman karşısına çıkıyorsun. Ama burada hiç beklemediğin bir anda bir şeyler oluyor. “summe lenegûlenne liveliyyihî” “sonra bunun (Salih’in) yakınlarına deriz ki” “mâ şehidnâ mehlike ehlihî” “bizim hiç haberimiz yok”. Hiç bilmiyoruz. Yani nasıl oldu bu iş haberimiz yok deriz. “ve innâ lesâdigûn” “biz doğru söylüyoruz”. (Neml 49) Yalan söylemiyoruz. Hem baskını yapıyorlar. Hem kendi kimliklerini gizliyorlar. Yani vatandaş, her gün beraber olduğunuz kişi, bir ara kayboluyor. Hiç bilmiyorsunuz. Gidiyor bir yerde, ortalığı karıştıran, insanları öldüren, insanların malına, canına zarar veren bir eylemde bulunup geliyor. Sen ondan şüphelendiğin zamanda “benim öyle bir şeyle alakam olmaz” diye yemin ediyor. İşte bunlarda fesattır. İşte bunlar yakalandığı zaman sadece öldürülmezler. Aynı zamanda asılırlar. İbreti alem için herkes bunları görsün. Herkes görsün de bir daha kimse böyle bir şeye teşebbüs etmesin.
Toplumun geneline karşı düzenlenen bir savaş var. İşte bugün ki ihtilallerin, darbe teşebbüslerinin meydana getirdiği şeyler. Adamlar hiç beklemediğiniz anda örgütlü bir halde bir takım güçlü olan kesimler ülkeye hâkimiyet kurmaya çalışıyorlar. Kendileri hâkim olmak ve oradaki bütün düşmanlarını da alt etmek istiyorlar. Burada düşmanlar meselesi de değil. Yani hâkimiyet bize geçsin diyorlar. Muhalefet son derece doğal bir şeydir. Yani biz insan olarak muhalif yapıda yaratılmışızdır. Hepimizde muhalefet vardır. Muhalif yapıda olmayan bir tek insan yoktur. Ama muhalefet iki şekilde yapılır. Birisi o işin hukuki zemini içerisinde yapılır. Yani kimsenin malına, canına dokunmadan muhalefet yaparsın. Burada da iki türlü olur. Yaptığın yanlış olur. Allah’a karşı günah işlemiş olursun. Buna da fesat deniyor. Suçu sadece Cenabı Hakka karşı işlemiş olursun. Ama bir başkasında da yaptığın doğru olur. Fakat insanlar bunu fesat olarak değerlendirebilirler. Çünkü kendi düzenlerinin bozulmasından rahatsız oldukları için ona da fesat diyebilirler. Burada birincisi can ve mal güvenliğine dokunmaksızın… Mesela propaganda yapmak, muhalefet… Buna bugün fikir özgürlüğü deniyor. Adam her türlü şeyi yapabilir. Allah’ın ayetlerini sağa, sola çekebilir. Çeşitli propagandalar yapabilir. Ama can ve mala dokunmadığı sürece onunla yapılacak mücadele fikir mücadelesi düzeyinde kalır. Mesela Bakara Suresinin 30. Ayetinde burada başlamak lazım. “Ve iz gâle rabbuke lilmelâiketi innî câılun fil ardı halîfeh” “Meleklere, ben yeryüzünde muhalif bir varlık oluşturuyorum dediği zaman”. “gâlû etec’alu fîhâ mey yufsidu fîhâ ve yesfikud dimâé” “Ya rabbi sen orada fesat çıkaracak” Yani orada senin kurduğun düzeni bozacak. Çünkü muhalif yapıda… İlk muhalefeti Allah’a karşı yapar. Sonra birbirlerine karşı yaparlar. “kan dökecek” Birbirlerini öldürecek. “birilerini mi oluşturuyorsun” diyorlar. “ve nahnu nusebbihu bihamdike ve nugaddisu lek” “Biz sana boyun eğiyoruz. Çünkü yaptığın her şeyi güzel yaparsın. Ve senden dolayı o yaratacağın varlığı temiz sayarız”. “gâle innî ağlemu mâ lâ tağlemûn” . (Bakara 30) Allahu Teala bu olmayacak değil, olacak diyor. Bugün gerçekten fesat adam öldürme, mala tecavüz, cana tecavüz her şey olabiliyor. Yaralamadır, şudur budur. Bu olmayacak demiyor. Ama sizin bilmediğiniz taraf var diyor. Bilmedikleri taraf da Adem’e (a.s) eşyanın isimlerini öğretiyor. Yani bilgi… Bugün insanlar arasında bir hukuk düzeni vardır. Bu hukuk düzeni tabi bir hukuk olmak zorundadır. O hukuk düzenine göre işleri yürütürler. O zaman muhalefet bu hukuk düzeni içerisinde olursa problem yoktur. Yani hukuk içerisinde demek ne demek? Karşı tarafın mal güvenliğini, can güvenliğini tehdit etmeden her türlü muhalefeti yapabilir demektir. Peki, Allah’a karşı işlenmiş suçlarsa ne olacak? Mesela Rad Suresinin 25. Ayetinde “Vellezîne yengudûne ahdallâhi min bağdi mîsâgıhî” “Allah’a kesin söz verdikten sonra o sözünü bozanlar”. Hepiniz kendinize bir bakın. Zaman zaman Cenabı Hakka söz vermiyor musunuz? Ya da sık sık “ya rabbi işte sana karşı ben şöyle yapacağım, böyle yapacağım, görevlerimi yerine tam getireceğim” diye söz vermiyor musunuz? Sadece Allah ile konuşuyoruz. Yanımızda hiç kimse yok. Bunu dünyada herkes yapar. Allah’a bu sözü verdikten sonra bozuyor. “ve yagtaûne mâ emerallâhu bihî ey yûsale” “Allahu Tealanın bağ kurulmasını emrettiği bağı kesiyor”. (Rad 25) Mesela Allahu Teala sürekli benimle aranıza başka bir şeyi sokuşturmayın diyor. Allah ile ilişkileri kesiyor. Araya başkasını koyuyor. Mesela siz can ciğer dostunuza bazen yolda rastlarsınız. Bakarsınız ki sizi görüp kafasını çevirdi. Hayırdır, başka dostlar buldun galiba dersiniz. Beni unuttun dersiniz. Şimdi de Allah’a kesin söz vermiş bir adama Allah’ın ayetini okuyorsun, o sana göre deyip kafasını çeviriyor. Sen Müslüman değil misin diyorsun. Tabii ki diyor. Allah’ın sözü değil. Allah’tan daha çok değer verdiği, araya koyduğu… Efendim işte bu da çok büyük bir âlimdir, çok iyidir, çok güzeldir falan filan. Güzel de ne oluyor yani? Sen buna Allah’tan daha çok değer veriyorsun. İlişkiyi koparıyorsun. En büyük günah budur. Peki, bunların cezası nedir? Allah ile ilişkileri kesiyor. Allah’a söz verdikten sonra verdiği sözden cayıyor. Mesela ya rabbi sana söz bir daha sigara içmeyeceğim diye söz veriyor. Ya rabbi sana söz bir daha ağzıma içki vurmayacağım. Ya rabbi sana söz bir daha gayrı meşru bir iş yapmayacağım. Bakıyorsunuz ki hemen ilk fırsatta yapmış. Yine de tövbe ederim diyor. Bunların cezası neymiş? “ulâike lehumul lağnetu” (Rad 25) Mesela siz şöyle kendi kendinize bakın. Baktınız ki başka dostlar bulmuş. Sizin yüzünüze bakmıyor. Ne yaparsınız ona? Bende senin yüzüne bakmıyorum dersiniz. İşte bu dışlamadır. İşte lanet budur. Allah da onu rahmetinden dışlar. İblis Cenabı Hakkın emrini tutmayınca Allah ne yaptı? Onu dışladı. İşte Allah da dışlar. Bizim vücudumuzdaki kanunlar aslında Kuranı Kerimdeki kanunlardır. Sen seni ikinci sıraya koyan bir dostunu nasıl dışlıyorsan Allah da kendisini ikinci sıraya koyanı öyle dışlar. Oraya bakarak bunu çok rahat anlayabilirsin. Dolayısıyla herkes yaptığı yanlışın farkındadır. Bunun cezası lanet “ve lehum sûud dâr” “kötü yurt onlarındır”. (Rad 25) Yani adam öldürmeyen, mala, cana dokunmadan yanlış işler yapanlara, Allah’ın fesat diye nitelendirdiği işleri yapanların cezası neymiş? Allah’ın dışlaması ve ahiretteki cezasıymış. Bu dünya da cezası yok. İşte bundan dolayı Allahu Teala “Lâ ikrâhe fid dîni” “dinde zorlamanın hiçbir çeşidi olmaz” (Bakara 256) diyor. Adamı ne namaza zorlayabilirsin, ne oruca, ne şuna, ne buna… Kabul ederse etsin. İmana da zorlayamazsın. Zaten yapacaksa Allah rızası için yapacak. Senin için yaparsa o imanda olmaz, ibadette olmaz.
Birde darbe teşebbüsleri var. Hiçbir şey olmaz. Burada bir şey daha söyleyeyim de o eksik kalmasın. Mesela Türkiye’deyiz. Burada Kuranı Kerimi anlatıyoruz. Geleneksel yapı tümüyle bozuluyor. Mesela eskiden mezheplere laf dokundurmazlardı. Şimdi mezhepleri insanlar hep dışlamaya başladılar. Tarikatlar, cemaatler çok önemli sayılırdı. Hep dışlanmaya başlandı. O mezheplerden menfaat sağlayan, tarikatlardan, cemaatlerden menfaat sağlayanları ciddi anlamda rahatsız eden bir davranış değil mi? Onların hepsi de Kuran’a inandıklarını söylüyorlar. Ve yapılanında doğru olduğunu biliyorlar. Mesela Laik Türkiye Cumhuriyetinde şu yaptığımız ders suç sayılabiliyor mu? Yok. Dünyanın hiçbir yerinde suç sayılmaz. Hiçbir ortamda suç sayılamaz. Bunu hiç kimse suç sayamaz. Çok rahatsız olur ama suç sayamaz. Neden? Bunun örneğini size anlatayım. Musa ve Harun (a.s) karşısında Firavun ve hanedanı… Niye karşı çıktılar? “zulmev ve uluvvâ” (Neml 14). Yani yaptıklarının yanlış olduğunu biliyorlar. Ama üstünlük bizde kalsın. Mesela biz namaz vakitlerini bütün ayrıntılarıyla ortaya koyduğumuz halde Diyanet ne bir ayet, ne bir hadis, ne bir mezhep görüşü herhangi bir görüşü ortaya koymadan karşı çıktı. Hepsi de gayet iyi biliyor ki bunlar doğru. Mesela İçişleri Bakanlığından bir dostumuz, “Bir istihbarat yaptık. Diyanette % 80’den fazlası bunun doğruluğunu kabul ediyor” dedi. Peki, Diyanet niye kabul etmiyor? Yanlış bir yola giriyor ama “Efendim biz Diyanetiz. Olur, mu?” diyor. Bunu suç sayabiliyorlar mı? İşte aynı şekilde bakın. Firavunun Musa’ya (a.s) karşı tavrına bakın. Firavunun sözüne bakın. “Ve gâle fir’avnu zerûnî agtul mûsâ” “Bırakında Musa’yı öldüreyim” (Mümin 26) diyor. Sen öldürmek istesen kim karşı çıkabilir? Çünkü Musa’nın (a.s) yaptığının doğru olduğunda şüphesi yok. Onun için onun vicdanı böyle bir şeyi kabul etmiyor. Engelliyor. Ama arkasından söylediği nedir? “vel yed’u rabbeh” “O rabbini çağırsın bakalım”. Allah’a meydan okuyor. Ama yanlış yaptığını biliyor. Arkasından ne diyor? “innî ehâfu ey yubeddile dînekum” “Bu Musa’nın sizin dininizi bozmasından korkarım”. Bugün siz ayeti okuduğunuz zaman karşı taraf ne diyor? Benim akidemi bozma diyor değil mi? Benim dinimi bozma diyor. İnancımı bozma diyor. İşte Firavunda aynı şeyi söylüyor. Orada kalmıyor. “ev ey yuzhira fil ardıl fesâd” “ya da bu topraklarda düzen değişikliği meydana getirir” (Mümin 26). Yani fesat meydana getirir. Niye fesat meydana getiriyor? Çünkü insanlar Musa’ya (a.s) inanırlarsa Firavunu artık başlarında tutarlar mı? Sistem değişikliği olur. O da onun asla hesabına gelmiyor ama Musa’ya (a.s) bir şey yapamıyor. Resulullah (s.a.v) Mekke’nin kurulu düzenine göre suçlu sayılabilmiş miydi? Sayılamadı. Suçlu sayabilselerdi çok rahatlıkla cezalandırırlardı. Suçlu sayamadıkları için Darünnedve’de toplandılar. Bütün kabilelerin ittifakıyla öldürülmesine karar verdiler. Her kabileden birer kişiyi gönderdiler ki suçu ortaklaşa yapmış olsunlar. O sırada Cenabı Hak onu oradan kurtardı. Adamlar bile bile suç işliyor. Bunun manası şudur. Siz bir yerde Kuranı Kerimi doğru dürüst anlatırsanız elbette ki bundan tüm sistem rahatsız olacaktır. Çünkü işin değişmesinden korkacaktır. Ama orada hiç kimse sizi suçlu sayamaz. Yaptığınızın doğru olduğunu bilir.
Son olarak da Allah’ın düzenine karşı savaş var. Kuranı Kerimde “yuhâribûnallâhe ve rasûlehû” (Maide 33) var. Bir de “biharbim minallâhi ve rasûlih” (Bakara 279) var. Yani “Allah’a ve resulüne karşı savaş” (Maide 33) var. Bir de “Allah ve resulü tarafından açılmış savaş” (Bakara 279) var. Allah ve resulü tarafından neye karşı savaş açılmış? O da faizciliktir. Faiz insanları köleleştirir. Çevrenizde kredi almış olanların ne hale girdiğini görüyorsunuz. Burada bu işi iyice yaşamış bir arkadaşımız var. Kurtulduktan sonra ne hale geldiğini biliyor. Kredi alan arkadaşlarınıza bakın. Cinnet geçirirler. Onun için son zamanlarda intihar eylemleri, adam öldürmeler, en yakınlarını öldürmeler çok arttı. Çünkü adam her şeyini kaybetmekle kalmıyor. Olmayanlarda isteniyor. Artık yaşama imkânı ortadan kalkıyor. Çünkü bir insan mal olmadan yaşayamaz ki… Yani yiyeceği lazım, içeceği lazım. Bakmakla sorumlu olduğun kişiler var. Şunlar, bunlar… Faizci seni hiç dinlemez. Hiç onun umurunda bile değil. Onun için Afrika’yı sürekli sömüren Avrupa ve Amerika onları açlığa terk ediyor. Kendilerinin çöpe attıkları yiyecekleri oraya gönderseler hiç kimse aç kalmaz. İşte faizli sistem böyledir. Belli grupları aşırı derecede zenginleştirir. Geniş kitleleri fakirleştirir, köleleştirir. Buna şöyle bir örnek veriyorduk. Para damarlarda dolaşan kan gibidir. Mideden yiyeceği ve suyu oradan alır. Yiyecekleri Karaciğere götürür. Karaciğerde tekrar işlenir. Sonra oradan alıp bütün hücrelere dağıtır. Akciğerden de oksijeni alır dağıtır. Her bir hücrenin atık maddelerini de alır. Onların ürettiğini başka hücrelere götürür. Atıkları da bağırsaklara ve böbreklere götürür. Oradan da dışarı atılır. Ama vücutta bir banka kurulduğunu düşünün. Vücutta bulunan kanın bir kısmını topladığı zaman vücut kansız kalır. Hücrelere yeterince kan ve oksijen gitmez. O kan belli hücrelere gider. Mesela binlerce insanın parası toplanır, üç-beş kişiye kredi olarak verilir. Müthiş bir dengesizlik ortaya çıkar. Bir müddet sonra bakarsınız ki organlar teker teker iflas etmeye başlamıştır. Sonra da vücut gider. Dolayısıyla bu da bir fesat ama bu Allahu Tealanın düzenine karşı başkaldırmaktan doğan bir fesattır. Bugün Türkiye’de bunu yaşıyoruz, Avrupa bunu yaşıyor. Amerika bunu yaşıyor. Amerika Devletinin 19 trilyon dolar para babalarına borcu var. Bu ne demek? Tamamen bitmiş. İşte bu açıdan da bizim Müslümanlar olarak… Bunların kurtuluş formüllerinin tamamı Kuranı Kerimde var. Bütün inşalara bunu anlatmamız lazım ama tabi arkasında ciddi bir irade olması gerekiyor.
Sonuç olarak yapılan ihtilallerde bu ayetlere göre terör suçudur. Birden bire ülkeye hâkim olmaya çalışmış. Bir kısım adam öldürüyorsa onlara verilecek ceza öldürmek değil, asmaktır. Çünkü normal bir ülkenin size savaş açması gibi değil. Kendi içinizden başkaldırıyor. Ondan sonra insanların mallarını gasp etmişlerse ellerinin ve ayaklarının çapraz vari kesilmesi olur. Bunların hiçbirisini yapmamışlarsa bulundukları yerden sürgün edilmeleri olur. “Hadi bakalım, siz bizi yerimizden yurdumuzdan etmeye gelmiştiniz, şimdi sizde gidin bakalım” denir. Böylece onlara da gereken ceza verilmiş olur. Bir daha da insanlar böyle bir şeye teşebbüs etmiş olmazlar. Burada çok genel bir giriş yapmış olduk. Böylece dersimizin sonuna geldik. Demek ki ayeti kerimede belirtilen fesat düzenin bozulmasıdır. Barışın bozulmasıdır. Hani bizde Barış ve Savaş deriz. Barışın zıddı savaştır. Barışı ortadan kaldırdığınız zaman savaş ortamı doğar. Savaş ortamı, gerçek savaş olursa savaşta adam öldürmek caizdir. Ama terör suçu, şehir eşkıyalığı, evlere baskın vs. olursa onlarda öldürmenin yerine asma cezası verilir. İnsanların mallarını gasp etme, aynı zamanda cana da kıyılırsa el, ayak kesilir. Buna destek verenlerde sürgün edilir. Böylece toplum rahatlamış olur.