Abdülaziz BAYINDIR:Euzubillahimineşşeytaniracim. Bismillahirrahmanirrahim.Bugün ki konuşmanın ana başlığı “İmtihanı Kaybettiren Benlik Duygusu”dur. Bu hepimiz için büyük bir tehlikedir. Ben demeye başladığımız andan itibaren artık kendimizi tutamayız. Yani iş tanrılığa kadar çıkar. Dolayısıyla devamlı AllahuTealanın emrine kayıtsız şartsız uymamız lazım. AllahuTeala ne diyorsa odur diyebilmemiz gerekir. Gayet iyi bilirsiniz. iblismukarreb meleklerdendi. Yani AllahuTealanın önemli konularda görev verdiği meleklerdendi. Adem’i (a.s) yaratınca İblis dahil bütün meleklere, yeryüzünde bir muhalif varlık yaratıyorum demişti. Onlarda orada kan dökecek birilerini mi yaratıyorsun deyip arkasından kendilerini toparlayarak… Yani o ifade sanki Allah’tan daha iyi bilgiye sahiplermiş gibi bir hava oluşturuyor. “Biz sana boyun eğeriz, sen yaptığın her şeyi güzel yaparsın. Karar verdiğine göre güzeldir. Senden dolayı o varlığı temiz kabul ederiz”. Allah “ben sizin bilmediklerinizi bilirim” dedi. Dikkat ederseniz burada bir bilgi konusu gündeme geliyor. Allahu Teala Adem’e bütün isimleri öğretti. Yani eşyanın isimlerini, varlıkların isimlerini… Hangi şey neye yarar? Bütün varlıkları öğretti. Sonra meleklere gösterdi. Bu anlattıklarım Bakara Suresi 30 ve devamı ayetleridir. “fegâleembiûnîbiesmâihâulâi in kuntum sâdigîn” Bunların isimlerini yani “şunlar ne işe yarar bana bir söyleyin bakalım, eğer sadıksanız” Neyle sadık olabilirler? Hani siz bilgi sahibi olduğunuzu iddia ediyorsunuz ya… Şunların ne işe yaradığını gösterin dendiği zaman o bir bilgi değil mi? “in kuntum sâdigîn” “eğer sadıksanız.” Yani bildiğinizde haklıysanız gösterin bakalım. Siz misiniz bildiğini iddia eden. Hemen kendilerini toparladılar. “Gâlûsubhâneke lâ ılmelenâ illâ mâallemtenâ, inneke entel alîmul hakîm” “Ya rabbi sana boyun eğeriz. Bizim herhangi bir bilgimiz olmaz. Bize senin bildirdiklerini biliriz.” Yani biz sana karşı yanlış yaptıysak bizi affet demiş oluyorlar. “Senin bildirdiğinden fazlasını bilmeyiz.” Yani burada dikkat edin Cenabı Hakka karşı bir bilgi yarışması gibi bir şey var. Ondan sonra Allahu Teala Adem’e “şunların isimlerini söyle” diyor. Adem (a.s) söyleyince arkasından “gâle elem egullekum” “ben size dememiş miydim.” Yine bilgiyle alakalı dikkat edin. “innîağlemuğaybessemâvâtivel ardı” “Ben göklerin ve yerin gaybını bilirim.” Yani sizin göremediğiniz, bilemediğiniz şeyleri bilirim. Buda yetmiyor. “ve ağlemumâtubdûne ve mâ kuntum tektumûn” Açığa vurduğunuz bir şey var onu biliyorum ama bir de içinizde sakladığınızı bilirim. Açığa vurdukları neydi? Ya rabbi senin bildirdiğinden başka bilgimiz olmaz dediler değil mi? Peki içlerinde sakladığı ne? Demek başka bir takım şeyler var. Orada ilk akla gelen Adem’i (a.s) kıskanmalarıdır. Nasıl olur biz bunca zaman bu kadar şey yapıyoruz. Bu kadar hareketli varlıklarız. Göğe çıkarız, dünyayı kısa sürede dolaşırız. Ama bu daha yeni dünyaya gelmiş bir varlık bizden daha çok biliyor. O zaman AllahuTeala bunları hemen imtihana soktu. Bizim gelenekte melekler imtihana tabi değildir derler. Kuranı Kerimde onunla alakalı o kadar çok ayet var ki… Zaten bugün ki dersimizde de göreceksiniz. Müslümanların kuran ile irtibatları çoktan kesilmiştir. Orada hemen imtihana sokuyor. Adem’e secde edin diyor. Hepsi secde ediyor. Secde ederken ne yapmış oluyorlar? Kendi içlerindeki o kendilerine sıkıntı veren o arzuyu bastırıyor, benim dediğim değil, Allah’ın dediği önemlidir demiş oluyor. Ama bir tek İblis kendine engel olamıyor. O direniyor, kendini büyük görüyor. Ve kafirlerden oluyor. Orada ne demişti İblis? “ene hayrumminh” “ben daha hayırlıyım.” Bakın ben kelimesi öne çıkıyor. Dikkat ederseniz insanlarda bu çoktur. Ben daha iyiyim, ben daha hayırlıyım. Aslında bizim aile şöyledir. Biz böyleyiz. işte bizim milletimiz şöyledir. Ondan sonra da benim Nebim, benim dinim şöyledir diyerek insanlarla bir benlik yarışına gireriz. Bu benlik yarışına girdiğimiz zaman din artık Allah’ın dini olmaktan çıkar. Benlik yarışına girmezsen kardeşim Allah’ın dini esas olan o, o seninde rabbin, benim de rabbimdir, hepimiz ona teslim olmak zorundayız dersin. Herhangi bir problem olmaz. Ama ben dediğin zaman yeni yeni şeyler icat etme ihtiyacın olur.
Burada da bakıyoruz ki Yahudiler, Hıristiyanlar bu konuda son derece şey yapıyorlar. Mesela “Ve gâlû ley yedhulel cennete illâ men kânehûden ev nasârâ” (Bakara 111) Yahudiler, Yahudi olandan başkası, Hıristiyanlarda Hıristiyan olandan başkası cennete giremez diyorlar. Onun için dikkat ederseniz Yahudilik bir ırk oluyor. Hıristiyan olmanın olmazsa olmaz şartı nedir? Vaftiz. Vaftizi kim yapıyor? Papalık. O zaman cennet kimin elinde? Cennete gitmek istiyorsan o bizden geçer. Bu aynı şey tarikatlardaki el almadan bir farkı var mı? Mahmut Efendi’nin bir sohbetleri vardır. “Şahı Nakşibendi hazretleri vefat ediyor. Melekler kabirde ona bir koltuk getiriyorlar. Soru soracaklar. Yok, benim rabbimle sözleşmem var, diyor. Bütün müritlerimi yerlerine yerleştirmeden hiçbir işle meşgul olmayacağım” diyor. Bu nedir? İşte “ben” öne çıktığı zaman ortada din diye bir şey kalmıyor. İblis’in olduğu gibi.
Bugünki ayetleri okuyalım. Sonra diğer ayetlere bakarız. “Legadkeferallezînegâlûinnallâhehuvelmesîhubnumeryem” “Allah Meryem oğlu mesih diyenler kesin kafir olmuşlardır.” (Maide 17) Bakıyorsunuz ki önce Allah, İsa, Kutsal ruh diyorlar. Bazen onun yerine Meryem diyorlar. Üç ayrı tanrı diyorlar. Sonra üçünü birleştiriyorlar. Çok kutsal üçlü birlik diyorlar. Sonra aslında birinin diğerinden farkı yoktur diyorlar. Mesela ne ayrı ne de gayrı diye bir makam oluşturmuşlardır. İşte biz oradayız. Allah ile ne ayrıyız, ne de gayrıyız. Şuna çok dikkat edelim. Şu ayeti okuyayımda bir başka ayeti okuyacağım. Yani çıkarımları size söylettireceğim. Ben söylemeyeceğim. Şu ayeti bir bitireyim. “Legadkeferallezînegâlûinnallâhehuvelmesîhubnumeryem” “Allah Meryem oğlu mesih diyenler kesin kafir olmuşlardır.” Müslümanlar, Muhammed Allah’tır diyor mu? Bazı tarikatçılar diyor. Ama genelde Müslümanlar, Muhammed Allah’tır demezler. Genellikle demezler. Ama onu diyenler kesin kafir olmuş olur. Şimdi bakalım diyen var mı? Biraz sonra göreceğiz. “gulfemeyyemlikuminallâhişey’en in erâde ey yuhlikelmesîhabnemeryeme” “Allah Meryem oğlu Mesih’i tümüyle etkisizleştirecek olsa Allah’a karşı bunu savunacak birisinin elinde bir güç var mı?” Yok. “ve ummehû” “annesini de” Etkisizleştirecek olsa yine kimse bir şey yapamaz. “ve men fil ardı cemîâ” “yeryüzündeki bütün insanları” Her şeyi ne var, ne yok… Her şey Allah’ın emrindedir. Onlarada sorsan tabi ki derler. Elbette derler. Allah bunu yapabilir derler. “ve lillâhimulkussemâvâtivel ardı” “Göklerin ve yerin mülkü Allah’a aittir.” “ve mâbeynehumâ” “ikisinin arasındakinin.” İkisinin arasında olan da Güneş sistemi ve ay… Göklerde, yerde ve ikisi arasında olanlarda tüm yetki Allah’ındır. İster yaşatır, ister öldürür. Kimse ona müdahale edemez. “vallâhualâkullişey’ingadîr” “Ama Allah her şeye bir ölçü koymuştur.” (Meryem 17) Ölçü koyduğu içinde o ölçüye uyar. Ama ölçü konusunda da kimse onu sorumlu tutamaz. Ama ölçü koymuştur. Ölçü koyduğu için yapmaz. Size bir ayet daha okuyacağım. Ondan sonra konunun esas içerisine girelim. “Veddekesîrumminehlilkitâbilevyeruddûnekum mim bağdiîmânikumkuffârâ” “Ehli kitabın çoğusu” dediğimiz zaman kim akla gelir? Yahudilerin ve Hıristiyanların çoğunluğu değil mi? “çok ister ki sizi imanınızdan sonra kafirlere çevirsinler. Kafir yapsınlar.” (Bakara 109) Az önce ne okuduk? Meryem oğlu İsa Allah’tır diyen kafir olmuştur. O zaman bize de Muhammed Allah’tır dedirtmek için çok uğraşacaklar mı? Neden böyle yapıyorlar? “hasedemminındienfusihim” “kendi içlerindeki çekemezlikten dolayı” Büyük bir çekemezlik var. Haset. “mim bağdimâtebeyyenelehumulhagg” “bütün gerçek onlar için ortaya çıktıktan sonra.” Şimdi bugün Yahudilerinde, Hıristiyanlarında önde gelenlerinin, aklı başında olanlarının en büyük sıkıntısı Kuranı Kerimdir. Ondan dolayı bütün mücadele Kuran iledir. Biraz sonra onunla ilgili ayrıntılı konuşma yapacağız. “fağfû” “onları önemsemeyin” “vasfehû” “yeni bir sayfa açın” “hattâyeé’tiyallâhubiemrih” “Allah’ın emri gelinceye kadar.” Yani onları adam yerine koymayın diyor. “innallâhealâkullişey’ingadîr” “Allah her şeye bir ölçü koymuştur.” (Bakara 109) Tamam ya rabbi dikkat etmiyoruz ama şu oluyor, bu oluyor… Şu oluyor, bu oluyor demeyin. Siz yolunuza devam edin. Korkmayın. Allah bir ölçü koydu. Bu ölçünün neticesi ortaya çıkacaktır.
Hakikati Muhammediyye diye bir inanç vardır. Bugün Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisinde hakikati Muhammediyye diye bir madde var. O maddede Resulullah’ı (s.a.v) nasıl tanımlıyorlar, bir bakalım. Kısaca altı çizili yerlerden oku. Çünkü çok uzundur.
Taha BAYINDIR: Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi 15. Cilt, 179. Sayfa: “Hakikati Muhammediyye, Hz Peygamberin manevi şahsiyetini ifade etmek için kullanılan tasavvuf terimidir. Vücudu mutlakıntaayyun ettiği ilk mertebeye Hakikati Muhammediyye adı verilir.”
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Vücudu mutlak kim? Allah. Taayyun etmek ne demektir? Yerleştiği demektir. Allah’ın yerleştiği ilk mertebeye ne denirmiş? Hakikati Muhammediyye denirmiş. Bunun bir benzeri Hıristiyanlarda vardır. Hiçbir şey yokken söz vardı derler. İsa’ya söz derler ya. Devam et.
Taha BAYINDIR: “Hakikati Muhammediyye, vücudu mutlakınehadiyetinivahidiyyete dönüştürmek suretiyle taayyune başlamasıdır.”
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Yani Allah ehadmiş, vahide dönüşmüş. Laf kalabalığı görüyor musunuz? Ehadmiş, tekmiş. Vahid birinciliğe gelmiş. Vahid birinci demek. Peki, Hıristiyanlar ne diyorlar? Allah, İsa, Kutsal Ruh. Orada birinci Allah değil mi? Ehadiyetten vahide dönüşmüş. Çünkü Muhammed’i onun yerine koyacaklar. Devam et.
Taha BAYINDIR: “Vücudu mutlak açısından bakıldığında bu mertebe varoluşun başlangıcıdır. Mevcudat açısından bakıldığında ise gerçek yaratma fiili vücudu mutlakın Hakikati Muhammediyye mertebesine tenezzülünden sonra olmuş ve her şey ondan yaratılmıştır.”
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Yaratma fiili Hakikati Muhammediyye ile başlıyor. Her şey Muhammed’den yaratılıyor. Ne oldu şimdi? Devam et.
Taha BAYINDIR: Şimdi atlıyorum aşağıda bir kısım var.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Mesela biliyorsunuz. Sen olmasaydın kainatı yaratmazdım falan. O zaman Allah kainatı kimin yüzü suyu hürmetine yaratmış oluyor? Resulullah’ın. O zaman kainat yaratılmadan önce onun olması gerekiyor. Buda onun olduğunu gösteriyor.
Taha BAYINDIR: “Hakikati Muhammediyye mertebesinin üzerinde la taayyun mertebesinden başka hiçbir şey yoktur.”
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Bakın hakikati Muhammediyye üzerinde la taayyun… La taayyun demek, yani Allah’ın belli bir mekanı var mı? Allah şurada oturur gibi… Yok. Cenabı hak her yerde vardır. La taayyun odur. Onun üstündeki mertebe odur. Haşa. Hıristiyanlardan farklı mı? Allah, İsa… Peki, kim kimi taklit etmiş? Onlar mı bizi, biz mi onları? Evet, devam et.
Taha BAYINDIR: “La taayyun’untaayyun suretiyle zuhur ettiği ilk tenezzül mertebesi olan bu mertebe, la taayyun’un zahiri, la taayyun ise Hakikati Muhammediyye’nin batınıdır. Dolayısıyla la taayyun ve Hakikati Muhammediyye aynı hakikatin ön ve arka yüzleri olmaktadır.”
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Bak şimdi. Aynı hakikatin ön ve arka yüzleri… Şimdi burada bir bozuk para var. Bu paranın önü arkası birbirinden ayrılır mı? İşte ön ve arka… Allah paranın önü, Hakikati Muhammediyye arkası… Ne oldu şimdi? Tanrı denmedi mi Muhammed’e (s.a.v)? Evet.
Taha BAYINDIR: “Ehli keşif, Hakikati Muhammediyye mertebesini ifade edebilmek için uluhiyyet, la hud, vahidiyyet, vahdeti sır, vahdeti hakiki, Alem-i Vahdet, el hak mahlukun bih, ehadiyetül cemil, levhi mahfuz, ümmülkitab, levhi kaza, aslı alem, adl, berzah, velayetil mutlaka, felekissabitat, eceli evvel, mahluki evvel, zillullah, ikab, vücudu evvel…”
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Bak zillullah Allah’ın gölgesi demektir. Osmanlılarda Allah’ın gölgesini kim için kullanırlardı? Padişah için. Onlarıda ne yaptılar? Tanrılaştırmışlardı. Zaten öyledir. Ayrıca o konuda bizim dergide bir yazımızda var. Halifelik Makamı ve Teokrasi diye bir yazımız var. Çünkü önce Resulullah’ı haşa ilah yapacaksınız ki sonra sıra öbürlerine gelsin. Bugün mesela Kilisede Allah’a ne derler? Baba derler değil mi? Peki, kilisenin başındakine ne derler? O da babadır. Yani İtalyanca’da Papa, baba demektir. Fransızlarda papa’ya baba derler. Allah büyük papa, o küçük papa… Peki ona papa diyorlarda kiliselerdekilere ne diyorlar? O da papaz. Kilise babaları derler değil mi? Çünkü o üstteki tanrı, alttaki haşa Muhammed (a.s) tanrı, ondan sonra Allah’ın gölgesi Padişahtır. Evet.
Taha BAYINDIR: “…maddeyi evvel, aklı kül, Nuru Muhammedi, Hakikati Alem, insanı Ezeli, Mertebeyi İnsanı Kamil…”
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Neyse istersen şurada tenkit edip etmediklerine dair ifade var. Bu İslam Ansiklopedisi bu maddeyi yazıyor. Bunun yanlışlığını yazması gerekir değil mi? Gerekmez mi? Bakın Resulullah’a Allah dedi mi? Açıkça o kelimeyi kullanmadı ama ön ve arka dediğin zmaan o demektir.
Taha BAYINDIR: “Zahir uleması…”
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Zahir ulamesı ne demek? Yani Kuranı ve Resulullah’ın sözlerini esas alan ulemadır. Onu kastediyor. Evet.
Taha BAYINDIR: “Zahir uleması, özellikle hadis alimleri ve hanbeliler, Hz Peygamberin bu şekilde anlaşılmasının onu ilahlaştırmak anlamına geleceğini söyleyerek bu inancı küfür ve şirk saymışlar. Daha önceki ümmetlerinde peygamberleri konusundaki aşırılıkları sebebiyle sapıklığa düştüklerini iddia etmişlerdir.”
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Bak “iddia” görüyor musunuz? İddia dediği zaman ne oluyor? Dayanaksız görüş… Ne oldu şimdi? Diyanet Vakfı’nın çıkardığı ansiklopedi… Ne yaptı? Muhammed’e (s.a.v) Allah demedi mi? Peki, Hıristiyan Allah deyince kafiroluyorda bunlar deyince olmuyor mu? Şimdi zahir uleması falan diyerekte, hadisçiler dedi. Yani Kuranı ve hadisi esas alan kişiler bunların asla sevmedikleri kişilerdir. Hiç sevmezler. Hanbeliler derken de selefileri kastediyorlar tabii ki. Yahya burada senin söyleyeceğin bir şey var mı?
Yahya ŞENOL: Ben o şeyin benzerliğini söyleyeyim. Şimdi Hakikati Muhammediyye anlatılıyor. Denmişti ki kısaca tekrar edeyim. Her şey Hakikati muhammediyye’den yaratıldı diye bir iddia vardı. Onun haricinde “bütün yaratıklar bu hakikatten ve onun için halk edilmiş, yaratılmış” dendi. Yani Muhammed (a.s) için yaratılmış. “Alemin var olma sebebi, maddesi ve gayesi bu hakikattir.” Bütün herşey Hakikati Muhammediyye sebebiyle var olmuştur. “Alemi yaratma ilkesi ve onun aslıdır.” Bu iddialar Diyanet Vakfının. Bunun bir benzeri için…
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Şuanda İstanbul Müftüsü olan Hasan Kamil YILMAZ’ın da Altınoluk Dergisinde bunu savunan makalesi var.
Yahya ŞENOL: Ama ben birazcık tarihe geriye götüreceğim. Elimde gördüğünüz Kitabı Mukaddes’tir. Yani içinde Tevrat ve İncil birlikte basılmıştır. Onun İncil bölümünde Pavlus’un çeşitli milletlere gönderdiği mektuplar var. Bu Pavlus zamanında İsa’ya (a.s) inanmamış fakat her nasıl olsa daha sonra inanma gereği hissetmiş böyle acaip gördüğü şeylerle…
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: İnanmış görünme diyelim.
Yahya ŞENOL: Hıristiyanlığı bozmuş, Hıristiyanlığa tevhidin tamamen zıttına olan inançları yerleştirmiş kişidir. Ve bugün ki muharref olan, tahrif edilmiş olan Hıristiyanlığın mimarı olarak bilinir. O dönemde çeşitli milletlere mektuplar gönderiyor. O mektuplardan bir tanesi Koloselilere gönderdiği mektuptur. Onun birinci bölümünde 15 ila 18. pasajlarda İsa (a.s) ile ilgili bir şeyler anlatıyor. Bakalım ki Hakikati Muhammediyye inancıyla hafiften de olsa bir benzerlik var mı? İsa’yı (a.s) tanımlarken demiş ki, “Görünmez tanrının görünümü ve bütün yaratılışın ilk doğanı odur.” Görünmez tanrının görünümü, orada da la taayyun mertebesi taayyun’a ancak Hakikati Muhammediyye’ye dönüşmekle dönüşüyor diyordu. Onun görünümü… Az bir şey benzerlik herhalde var. Devam edeyim. “Nitekim yerde ve gökte, görünen ve görünmeyen herşey, tahtlar, egemenlikler, yönetimler, hükümranlıklar onda yaratıldı. Herşey onun aracılığıyla ve onun için yaratıldı.”
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Size bir şey hatırlattı mı?
Yahya ŞENOL: “Herşeyden önce var olan odur. Ve herşey varlığını onda sürdürmektedir.” Bu koloselilere gönderilen mektupta geçen bir ifadedir.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: “Herşey onun aracılığıyla yaratılmıştır” neyi hatırlatıyor? Sen olmasaydın kainatı yaratmazdım.
Yahya ŞENOL: “Levlakelevlakelemâhalaktü’l-eflâk” “Herşey onun aracılığıyla yaratılmıştır” diye. İnşallah önümüzdeki ay Kitap ve Hikmet dergisinin 19. sayısında bu rivayetle ilgili uzunca bir yazı kaleme aldım. Orada bir anket göreceksiniz. Diyanet bünyesinde din görevlileri üzerinde yapılmış bir anket. Orada maalesef % 30 oranında din görevlileri bu “Levlakelevlakelemâhalaktü’l-eflâk” uydurma rivayetini ayet zannediyorlar. % 30 kadarı da sahih hadis zannediyor.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Ayet zannedildiğini hiç duymamıştım. Allah Allah.
Yahya ŞENOL: Ayet zannediyorlar. % 30 kadar din görevlisi ayet şıkkını işaretlemiş.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: O zaman Papazlardan ne farkı var bunların?
Yahya ŞENOL:Halbuki bunun uydurma olduğunda bütün hadis imamları müttefiktir. Yani bunun senet açısından uydurma olduğunu herkes söyler. Yani bunun aksini söyleyen bir tane alim yoktur. Ama malesef insanlar bırakın bunun hadis olmasını ayet bile zannetmeye başlamışlar.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Bir hatıram aklıma geldi. Kısaca anlatayım. Bu Aracılık ve Şirk kitabını yazmaya başladık. Bizim bunlarla uğraştığımızı bilen Nurcuların önde gelenlerinden bir kaçı buraya geldiler. Her derse geliyorlardı. Sonra baktılar ki o kitabın yazılmasını engelleyemeycekler. Ama çok üstü kapalı, çok ustalıklı bir gelişleri var. Hiçbir zaman problem çıkarmıyorlar. Sonra adını söylemeyeyim. Onların yine önde gelenlerinden bir tanesi, şuanda hayattadır. En kültürlülerinden sayılan birisidir. Telefon açtı. “Sen Bediüzzaman Hazretleri için bir takım şeyler söylüyorsun.” O zamanlar Avcılar Müftülüğünde bir sohbet yapmıştım. O da gelmişti. “Sen levlake hadisini bile inkar ediyorsun” dedi. Böyle bir hadis yok ki inkar edeyim. Çünkü Said Nursi bunu sık sık tekrarlar. Çünkü kendisine yer ayarlayabilmek için kendisini birlik makamında görür. Birlik makamı kimindir? Allah’ın. Sadece kendinin değil. Nurcuları da oraya koyar. Görüyor musunuz? Ne farkı var Hıristiyanlardan? Zaten kitabını okuyun bunu çok net bir şekilde görürsünüz. Bizim Aracılık ve Şirk kitabında da bunu görürsünüz. Onlarla inanç birliğini… Ondan sonra ben “Ya ben bunu hazırladım. Size vereceğim. Siz daha iyi bilirsiniz. Siz kontrol edin” dedim. “Biz böyle bir şeyin hiçbir yerinde bulunmayız. Bizde kılıçları çekeceğiz” dediler. İşte o hafta Süleymaniye Camiisinde vaazımı protesto ettiler. Önceden Ankara’dan da Ecevit Hükümeti’nin Bakanıyla irtibat kurmuşlar. Vaazdan sonra İstanbul Müftüsü aradı. Allah rahmet eylesin. Necati Tayyar TAŞ. “Senin vaazını baştan sona kadar dinledim. Altına imzamı atarım. % 100 doğru. Ama malesef bundan sonra vaaz edemeyeceksin” dedi. Yani o hadisten dolayı protesto ettiler.
Şimdi tekrar ayeti okuyalım. “Veddekesîrumminehlilkitâbilevyeruddûnekum mim bağdiîmânikumkuffârâ” “Ehli kitabın çoğusu imana geldikten sonra sizin kafirler olmanızı çok isterler.” Kafirliğe döndürmeyi çok isterler. Çünkü sizin doğru yolda olduğunuzu çok iyi biliyorlar. Niye? “hasedemminındienfusihim” “kendi içlerindeki çekemezlikten dolayı” “mim bağdimâtebeyyenelehumulhagg” “bütün gerçek kendileri için ortaya çıktıktan sonra.” (Bakara 109) Onlar şimdi başarılı olmuşlar mı? Resulullah (s.a.v) zamanında Yahudiler münafıklarla işbirliği yapıyorlar mıydı? O zaman Resulullah Kuran ile gittiği için münafıklar pek fazla bir şey yapamıyordu. Ama şimdi Kuran devre dışı kaldı. Münafıklık asıl dindarlık haline dönüştü. Bugün asıl dindarlık o oldu. Az önce Yahya okudu. Resulullah’ı (s.a.v) ne hale getirdiklerini… Taha’da okudu. Taha’nın okuduğu İslam Ansiklopedisini Diyanet vakfı yayınlıyor. Orada bu görüşe karşı çıkanlar tenkit ediliyor değil mi? Neydi o? İlk taayyun mertebesi… Yani ilk varlık allah, onun hemen arkasında… ikinci varlık denmiyor. Allah’ın la taayyun’dantaayyun’a dönüşmesi… O da Allah yine. Peki, dini bu şekilde anlatanlar Allah’ın kitabının okunmasına rıza gösterebilirler mi? Okunmasın demezler. Okunsun. Az önce Yahya yapılan istatistikte din görevlilerinden % 30’unun “Levlake” nin ayet olduğunu söylediklerine değindi. Sorsan onların çoğusuda hafızdır Allah bilir. Öyle bir ayet varsa oku bakayım desen okuyamaz. Mesela bu ayet onların hangisi tarafından kabul edilebilir. “Ve mâmuhammedun illâ rasûl” “Muhammed sadece bir elçidir.” İlk elçi mi? “gad halet mingablihirrusul” “ondan önce çok elçiler geldi.” (Ali imran 144) Şimdi bu ayet onların bütün sistemini çökertmiyor mu? Hani iddiaydı? İslam Ansiklopedisinde iddia diyor değil mi? Geçende buraya geldiler. Ayet okuyoruz. Sizin yorumunuz diyordu. Ya ayet okuyorum, sizin yorumunuz diyor. Sen Arapça’da biliyorsun. Bunu ben mi indirdim kardeşim? Görüyor musunuz? Niye? Kendi gruplarını öne çıkarmak için. Başka bir şey için değil. Benlik yarışı. İsmini söylemek istemediğim birisi yüzüme söylemeyip “Ne yani 20. Asırda Kuranı kerim Süleymaniye Vakfına mı indi?” diye medyada yazmıştı. Kardeşim öyle deme. Şu ayete yanlış mana verdiniz de. Öyle iddia eden mi var? Yani öyle diyerek topu taca atmaya çalışıyorlar. “efeimmâte ev gutilengalebtumalâağgâbikum” “ölür ya da öldürülürse gerisin geri mi döneceksiniz?” (Ali İmran 144) Bunlara göre Muhammed (s.a.v) ölmüş müdür? Haşa. Şuanda İstanbul Müftüsü Hasan Kamil YILMAZ ne diyor? Daha önce Diyanet İşleri Başkan Yardımcısıydı. Daha öncede Marmara İlahiyatta Hocaydı.
Taha BAYINDIR: “İnsanı Kamil, Hz Muhammed’dir. Ancak onun tarihi şahsiyeti değil, henüz Adem balçık halindeyken Peygamber olan Muhammed’dir.”
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Bak şimdi. İnsanı Kamil… Burada insanı kamil diyor. Bir de insanı kamil derler. Yani o Allah’ın ikinci bir adıdır. Adem (a.s) balçık halindeyken Peygamber olan diyor. Allah bunu biliyor mu? Haşa. Ne dedi Allah? “Ondan önce çok sayıda elçiler geldi, geçti.” (Ali İmran 144) Bunlar şimdi Allah’a din öğretmiyorlar mı? İblis’ten ne farkları var? Evet.
Taha BAYINDIR: “Yani Hakikati Muhammediyye’dir. İnsanı Kamil, varlığın ve hilkatin gayesidir. Zira ilahi irade ancak onun vasıtası ile tahakkuk edebilir.”
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Bak. “İlahi irade onun vasıtası ile tahakkuk edebilir.” Allah’ın iradesi ancak onun vasıtası ile tahakkuk edermiş. Onun için şöyle azıcık şey yaptı mı ortalığı yıkar. Devam et.
Taha BAYINDIR: “İnsanı Kamil alemde daima vardır. Birden fazla olmaz. Çünkü tüm mevcudatın bütünü tek şahıstadır. İnsanı Kamil için mülkte, melekutta, ceberrutta hiçbir şey örtülü ve gizli değildir.”
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Bak. Mülkte, melekutta, ceberrutta… Yakın zaman kadar Fetullah kendisini böyle anlatıyordu. Peki, sadece Fetullah mı anlatıyor bunu? Hangisi öyle demiyor ki kendisine? Bir tane gösterin. Hiçbir şey onlara gizli kalmıyor. Bütün yetki onlarda… Evet.
Taha BAYINDIR: “Ancak bu hakikat her devirde zamana göre değişen isim ve suretlerde Peygamber ve veli olarak zahir olur.”
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Bak. “Her zaman değişen isim ve suretlerde Peygamber ve veli olarak zahir olur.” Said Nursi ne diyor? Hatırlayanınız var mı? Bizim Aracılık ve şirk kitabında var. Kaçıncı bedenindeymiş? 80. “Ben şimdi 80. bedenimdeyim” diyor. Bu bedenler her devirde değişik şekillerde… Yani bu 610 yılında Muhammed diye gelmiş oluyor. İşte falanca yılda İsa diye gelmiş oluyor. Filan tarihte şöyle gelmiş. Şimdi de Said nursi diye gelmiş. Hani reenkarnasyona inanmazlardı. Hesaplarına geldi mi hiç problem değil. Allah rahmet eylesin. Bizim Fetva Kurulunda Celal Hoca vardı. Celal BÖRÜHAN yakın zamanda vefat etti. Uzun yıllar beraber çalıştık. Kendisi Bingöllüydü. O bölgelerde de tarikat yaygın. Ama benim yaşadığım Erzürüm bölgesinde hiç tarikat yoktu. Şimdi yeni yeni olduğunu duyuyorum. “Şeyh milletten para alıp şehirde hovardalık yapıyor” diyor. Şahit olduğu bir şeyhi anlatıyor. Bir gün köye gelip bana şu kadar altın verin demiş. Köylülerde şeyhim valla yok. Görüyorsun yağmur yağmadı, ekin olmadı, hayvanların durumu vs. demişler. Ben anlamam demiş. Ayağını havaya kaldırıp yere vurayım mı şeklinde tehdit ediyormuş. Köylüler gelip ayağına yapışarak Şeyhim nolur yapma diyorlarmış. Bize acımıyorsan çoluğa çocuğa acı demişler. Burada hayvanlar var, yaşlılar var demişler. Bir sürü günahsız insanlar var demişler. Ben anlamam, ya parayı getirirsiniz ya da yere vururum demiş. Çünkü inanıyorlar ki şeyh yere vurursa köy batar. Aynı şey değil mi? Bir daha oku orayı bir de bu açıdan dinlesinler. Dinleyin. İstanbul Müftüsünün yazısı.
Taha BAYINDIR: “insanı Kamil alemde daima vardır. Birden fazla olmaz. Çünkü tüm mevcudatın bütünlüğü tek şahıstadır. İnsanı Kamil için mülkte, melekutta, ceberrutta hiçbir şey örtülü ve gizli değildir.”
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Mülk, yani yönetim. Melekut göklerin ve yerin yönetimi.
Taha BAYINDIR: “O eşyayı ve eşyanın hikmetini olduğu gibi bilir.”
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Allah’ın iradesi ancak onunla gerçekleşir diye bir şey okumuştun. Allah’ın iradesi onunla gerçekleşir diyorlar. Allah’ın iradesi onunla gerçekleşiyorsa o şeyh ayağını yere vurduğu zaman orası batmaz mı?
Taha BAYINDIR: “İnsanı Kamil Hz Muhammed’dir. Ancak onun tarihi şahsiyeti değil, henüz Adem balçık halindeyken Peygamber olan Muhammed’dir. Yani Hakikati Muhammediyye’dir. İnsanı Kamil, varlığın ve hilkatin gayesidir. Zira ilahi irade ancak onun vasıtası ile tahakkuk edebilir.”
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Bakın “ilahi irade ancak onun vasıtası ile tahakkuk edebilir” diyor. Onun için işte birlik makamında olduğunu söylüyor. Mesela Fetullah’ta ne diyordu? “Ölürken sizi Naim’e erdireceğim” diyordu. Bunlar ilah…
AllahuTealaResulullah’a (s.a.v) ne diyor? “Ve lenterdâankelyehûdu ve lennasârâhattâtettebiamilletehum” “Senden, Yahudi ve Hıristiyanlar onların dinine girmeden asla razı olmazlar” “gulinnehudallâhihuvelhudâ” “De ki, hidayet Allah’ın verdiği hidayettir.” Yol, Allah’ın yoludur. Ondan sonra bak Resulullah’a söylediği söz… Bize demiyor. Resulullah’ diyor. Dikkat edin. “ve leinittebağteehvâehum” “(Ya Muhammed) hele onların arzularına uy” “bağdellezîcâekeminelılmi” “Bu ilim sana geldikten sonra.” Hele bir uy. “mâ leke minallâhi miv veliyyiv ve la nasîr” “Allah’tan yana sana ne bir dostluk, ne de bir yardımcılık vardır.” (Bakara 120) Allah ile bütün ilişkilerin kesilir. Bakın Muhammed’in (s.a.v) durumunu görüyorsunuz. Hele onlara biraz uy. Ama bunlar ne oluyorlar? Bunların her birisi tanrı oluyor. Peki bunlar Kuranın esas alındığı bir dini kabul edebilirler mi? Böyle bir İslam’ı kabul edebilirler mi? Hiç mümkün mü?
Sık sık tekrarladığım için hepiniz bilirsiniz. Vatikan’a gitmiştik. Orada diyalog merkezi var. Fetullah Gülen’e bağlı. Diyalog merkezine gittik. Sonra Başbakan ile bir randevumuz vardı. Jan Liu Pierre Turan ile… Oraya gittik. Orada çok sayıda kişi var. Sadece benimle konuştu. Bayağı uzun bir konuşma oldu. Fetullah’ınadamlarıda benimle beraber oraya geldiler. Onlarda, Diyalog Kurulu Başkanı Jan Liu Pierre Turan için bu bizim başkanımız dediler. Vatikan Büyükelçimiz bana, “Hocam görüntüde Papa bir numaradır. Ama gerçekte bu adam bir numaradır. Şimdi onunla görüşmen var. Ona göre dikkatli konuş” dedi. Onların yanında adamın bana söylediği ilk cümle şuydu. “Kuran’a uyduğunuz sürece sizinle diyalog olmaz.” O adamların başı… Diyaloğun birinci şartı neymiş? Kuran’a uymamak. Peki, bugün bu kitapta Kuran var mı? İstanbul Müftüsünün makalesinde var mı? Şimdi bu hafta sonu Cuma, Cumartesi ve Pazar üç gün… Bu Hasan Kamil YILMAZ’ın da bağlı olduğu Aziz MahmudHüdayi Cemaati… Yani tarikatı… Onların vakıfları var. Onlar tarafından kurulmuş olam İSAR diye bir vakıf var. O vakfın toplantısı var. O toplantının ana konusu ne Yahya? Kısaca sen onu anlat bakalım.
Yahya ŞENOL: Kısa adı İSAR olan İstanbul Araştırma ve Eğitim Vakfı 22-24 Eylül arasında bir sempozyum düzenleyecek. Başlığını şöyle koymuşlar. Modernleşme, Protestanlaşma ve Selefilik. Alt Başlık da, Modern İslami Yorumlarda Metnin Yani Nassın Araçsallaştırılması.
Şimdi bir defa böyle şey kelimeler kullanarak herkesi etki altında bırakmayı bunlar çok severler. Bunu baştan söyleyelim. Hani öyle ağdalı kelimeler kullanırlar ki ezilirsiniz karşılarında… Bir onlar bilir o kelimeleri… Siz, biz bilmeyiz. Şimdi ne demek istediklerini kendileri aşağıda açıklıyorlar. Sempozyumu tanıtırken buraya bildiri gönderecek olan araştırmacılara şunları söylemişler.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Toplantıya gelenlere söylüyorlar. Bildiri çoktan hazırlanmış da…
Yahya ŞENOL: “21. Yüzyıl İslam dünyasında klasik fıkhi düşünme biçimini hatalı gören, fıkıh usulü geleneğini dışarıda bırakan ve genel olarak Kuran ve sünnet naslarından dini anlamaya ve bilgi üretmeye çalışan bir yaklaşım olduğu bilinmektedir.”
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Kim o yaklaşımı yapan?
Yahya ŞENOL: “Genel olarak Kuran ve sünnet naslarından…” Nas, Kuran ve sünnet metinleri demektir. Yani ayetler ve hadislerden dini anlamaya ve bilgi üretmeye çalışan bir yaklaşım olduğu bilinmektedir diyorlar. Direk eleştirel bir cümle bu.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Ne büyük suç içerisinde olduğumuzu görün. Evet.
Yahya ŞENOL: Bununda bir adı varmış. Onuda öğrenin lütfen.
“Bu anlama biçimini ‘Metin İslamcılığı’ olarak anlamak mümkündür.”
Yani siz Kuran’dan ve sünnetten din anlamaya çalışıyorsanız Metin İslamcılığı yapmış olursunuz.
“Dini bu şekilde anlama ve yorumlama biçimi modern dönemde ortaya çıkmış olmakla birlikte Müslümanların bütünüyle yabancı olduğu bir zihniyet değildir.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Az önce ne dedi AllahuTeala? Şu ayeti okyayım da devam et. “Sana bu bilgi geldikten sonra eğer onlara uyarsan…” Resulullah’a hangi bilgi geldi? Kuran değil mi? “Allah’ın sana ne bir dostluğu kalır, ne de yardımcılığı…” Hiçbir şey bekleme diyor. Allah tümüyle ilişkiyi kesiyor değil mi?
Yahya ŞENOL: “Geçmişten günümüze uzanan bu düşünme biçimleri arasında bazı farklılıklar bulunmakla birlikte…”
Şimdi kabahatleri geliyor.
“Hepsinin özünde İslam’ın temel kaynaklarına dönme ve kaynağın tekliği iddiasında birleşmektedirler.”
Bakın bu sempozyum İlahiyatçılar tarafından düzenleniyor. Dikkatinizi çekerim.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: İstanbul İlahiyat Fakültesinin Dekanı düzenliyor. Maddi desteğide Aziz MahmudHüdayi Vakfı veriyor.
Yahya ŞENOL: “Geçmişten günümüze uzanan bu düşünme biçimleri arasında bazı farklılıklar bulunmakla birlikte hepsi özünde İslam’ın temel kaynaklarına dönme ve kaynağın tekliği iddiasında birleşmektedirler. Bugün Metin İslamcılığı olarak nitelenebilecek bir zihniyetin revaçta olduğu akımlar, fıkıh usulü düşüncesinden uzaklaşma, geleneği değersizleştirme ve fıkıh mezheplerini İslami kaynakları anlama, yorumlama ve sıhhatli bir şekilde yaşamanın meşru vasıtaları olarak görmeme hususunda ortak kanaat arz ederler.”
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Peki, geleneği değersizleştirmeyi Kuran yapmadı mı? Yani İsa’ya (a.s) tanrı demek Hıristiyanlık geleneğinde yok mu?
Yahya ŞENOL: “Fıkhi düşünceyi ve beşeri birikimi reddederek nasları merkeze alan…”
Yani Kuran ve sünneti merkeze alan…
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: “Beşeri birikimi reddediyor” diyor. Kuran’ın reddettiği beşeri birikim değil mi? Yani Hıristiyanlarda uydurulan din değil mi?
Yahya ŞENOL: “Fıkhi düşünceyi ve beşeri birikimi reddederek nasları merkeze alan ve bir anlamda kutsal otoritesine sığınarak kendisine alan açmaya çalışan…”
Kutsal metin? Yani Kuranı Kerimin otoritesine sığınıp… Ayet diyorsunuz falan… O zaman kendinize buradan yol açıyorsunuz. İşte bu hareketin;
“modern İslam düşüncesinde nasıl bir kırılmaya yol açtığı tartışmaya değer bir meseledir.”
Hafta sonu bunu tartışacaklarmış.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Tamam tartışsınlarda… “Kuran’a sığınarak kendisine yol açma” dedi değil mi? Genellikle insanlar karşılarındakileri kendileri gibi görmek isterler. Kuranı esas alan kendine mi yol açar, Kuran’a mı yol açar? Kuran’a yol açar. Peki, kendine yol açan ne yapar? Kuran’ın ve Resulullah’ın sözlerini dışlar. Ama kendisi için bunu söylese olmaz. Mutlaka öbürü için söyleyecek ki yollar açılsında kendisi de o aradan çeksin, gitsin. Gördünüz mü? Peki, bu anlayışın Fetullah’ın diyalog merkezinin anlayışından bir farkı var mı? Dikkat ediyor musunuz bakın. Allah’a hamd olsun. Süleymaniye Vakfı yurt içinde, yurt dışında, dünyanın her tarafında insanların Kuran’a hizmet edilen bir mekan olarak gördüğü bir yer. Zaten bu yazıyı yazanlarda öyle görüyorlar. Çok şükür. Onlar bütün imkanları sonuna kadar kullanırken, biz üç kere elimizden alınmış şu vakıf da kiracıyız. İstanbul’da sohbet yapabileceğimiz bir salonumuz yok. İşte burada küçücük yerde mümkün olduğu kadar üst üste bir şeyler yapmaya çalışıyoruz. Peki, o zaman neyle mücadele ediyorsunuz diye sormak gerekmez mi? Eğer gerçekten o anlayışı ortadan kaldırmak istiyorsanız o ancak Kuran ile olur. Geçen hafta okuduğumuz ayetlerde AllahuTeala ne diyordu? “Gulyâehlelkitâbi” “De ki, ey ehli kitap.” Yahudi ve Hıristiyanlar… “lestumalâşey’inhattâtugîmuttevrâtevelincîle” “Tevrat’ı ve İncil’i ayakta tutmadıkça (uygulamadıkça) hiçbir temeliniz olmaz.” Başka? “ve mâunzileileykum mir rabbikum” “ve rabbinizden size indirilmiş olan Kuran’a.” (Maide 68) Çünkü o Tevrat ve İncil, Kuran’a uymayı emrediyor. Peki, onların bir temeli var mı? Peki, biz Kuranı Kerime uymadığımız zaman bir temelimiz olur mu? Az önce AllahuTeala Resulüne söyledi değil mi? O zaman yetkililer lütfen eğer gerçeklerin ortaya çıkmasını istiyorsanız Allah’ın kitabından yana olacaksınız. Allah’a güvenmek zorundasınız. Ben Allah’a inanıyorum demekle olmaz. Allah ne diyorsa onu yapmakla Allah’a inanmış olursunuz. İblis hiç Allah’ı inkar etti mi hayatında? Hiç birliğine karşı çıktı mı? Yaratıcı olduğunu söyledi değil mi? Bütün gücün onda olduğunu söylüyor. Ben Allah’tan korkarım, diyor. Bu laflar ile kendini kurtarabildi mi? Kendini kurtarabilmek için Allah’a inanmak ve güvenmek gerekiyor. Allah vardır demenin bir anlamı yok. Onu İblis de söylüyor. Allah ne diyor o demek gerekir. Bakın o toplantıyı bugün son derece kendisine değer verilen Aziz MahmudHüdayi Vakfı yapıyor. Ben burada Aziz MahmudHüdayi Vakfı ile ilgili bir kitap çıkardım. Kitabın adı neydi? Bir baskı yaptık. Onların düzeleceğini ümit ediyordum. Onun için ikinci baskısını yapmadık. Ama maalesef… İşte bak görüyorsunuz. Kuransız Müslümanlık konusunda üç günlük toplantı yapıyorlar. Görüyor musunuz? Allah böyle bir Müslümanlığı kabul ediyor mu? Peki, Fetullah ile mücadele ederken bunlara destek vermek de ne oluyor? Ve o toplantıyı şu anda Din İşleri Yüksek Kurulu Üyesi olan, istanbulüniversitesi’nin de Dekanı olan, benim Fakültemin Dekanı olan Mürteza BEDİR organize ediyor. O yazılarda ona ait. Peki ne oluyor burada? Yani bizi bu küçücük yere tıkadınız da sesimizi kesebildiniz mi? Şunu burada çok açıkça söylüyorum. Cenabı Hak ne diyor? “ve mey yetevekkelalallâhifehuvehasbuh” “kim Allah’a güvenir dayanırsa Allah ona yeter.” (Talak 3) Başka şeye gerek yok. Cenabı Hak cümlemize yardım eylesin.