Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Euzubillahimineşşeytanirracim.Bismillahirrahmanirrahim. Elhamdu lillahi rabbil alemin, vel akıbetu lilmuttekın, essalatu vesselamu ala resulune Muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ecmain.
Bugün yeni bir sureye başlıyoruz. Nisa Suresini bitirmiştik. Bugün ki konu başlığımız ‘Dosta ve Düşmana Karşı Tavrımız’. Dünya artık yeni bir kulvara girdi. Yeni bir dönem başladı. Kapitalizm tamamen bitti. Etkileri devam ediyor. Tabi ki edecek. Uzunca bir süre devam eder de… Artık bundan sonra sürdürülebilir bir yönü yok. Bizim geleneksel İslam anlayışı asırlar önce bitmişti. Osmanlıların fıtratlarından getirdikleri bir takım güzel özellikler ile bir süre yaşadı. Eğer Emevi ve Abbesiler’den olduğu gibi devralsalardı İslam diye bir şey bir süre daha yaşamazdı. Selçuklu ve Osmanlı diye bir dönemi göremezdik. Fıtratlarından aldıkları köklü bir gelenekleri var. Osmanlı’da devlet yönetiminde töre budur dendiği zaman akan sular durur. O konuda hiç kimse herhangi bir şey söylemez ve kesin olarak uyarlar. Onların töre dedikleri de genellikle fıtrattır. Fıtrat olunca da Kuranı Kerime % 100 uygun bir uygulama oluyor. Mesela zaman zaman burada okuduğumuz bir ayet var. “Yâ eyyuhellezîne âmenû etîullâhe ve etîur rasûle ve ulil emri minkum” “Müminler; Allah’a gönülden boyun eğin. Allah’ın elçisine, o elçinin getirdiği kitaba boyun eğin. Ve sizden olan yetkililere”. “fein tenâzağtum fî şey’in feruddûhu ilallâhi ver rasûli” “herhangi bir konuda nizaya girerseniz Allah’a yani Allah’ın kitabına götürün” (Nisa 59) diye emri var. Osmanlı’da % 100 böyle değil. Ama buna çok yakın bir uygulama vardı. % 100 böyle olmaması Osmanlı’dan kaynaklanmıyor. Geleneksel İslam anlayışından kaynaklanıyor. O da şuydu. Her vatandaşın, Müslüman olsun olmasın hiç önemli değil. Devletin her görevlisini şikâyet etme hakkı vardı. Tek başına… Bugün öyle bir şey yok. Ne Batı’da, ne Doğu’da var. Hiçbir yerde yok. Bu şikâyetlerde son derece ciddiye alınır, değerlendirilir ve sonuçlandırılırdı. Buna benzer birkaç tane uygulamaları vardı. Bunlar bu şekilde devam ettirdiler. Fakat son zamanlarda iş iyice çığırından çıktı. Allahu Teala İslam Âlemine büyük bir ceza verdi. İslam Âlemini tarih sahnesinden geri çekti. Onun yerine fıtratına yönelen Batılıları koydu. Onlarda tam olarak fıtrata yönelemediler ama Osmanlılarla, Müslümanlarla kıyasladığınız zaman daha iyi konumdaydılar. Bir sürede onlar dünya hâkimiyetini ele aldılar. Şimdi onlarda iyice işi bitirdiler. Yarın öbür gün inşallah resim tümüyle ortaya çıkarsa Batının yaptığı ve medyayla kapattığı, çeşitli algı yönetimiyle engellediği yanlışlar ortaya çıktıkça insanlar resmi bütünüyle görebileceklerdir. Batı gitti. Bugün ki İslam Âlemiyle de hiçbir problem çözülmez. Yani şu anda ki fıkıh geleneğiyle, tefsir geleneğiyle, kelam geleneğiyle Müslümanlar ne kendi problemlerini çözebilirler ne de Batının problemlerini çözebilirler, ne de dünyanın problemlerini çözebilirler. Dikkat ediyorsanız İslam ülkelerinden insanlar denizde boğulmayı, sınırdan kovulmayı göze alarak Batıya sığınıyorlar. Bu ne demek? Çünkü hala oradan bir şeyler bekliyorlar. Bunun anlamı şudur. İslam âlemi tam anlamıyla bitmiştir. Batıda bitti. Peki, ne olacak? İşte burada bize müthiş bir görev düşüyor. İnsanları Kuran ile yeniden hayata bağlamak… Çünkü elimizde öyle müthiş bir fırsat var ki Cenabı Hakka sonsuz şükürler olsun. Allahu Teala Kuranı Kerimden hikmet çıkarma metodunu nasip eyledi. Ve çok sayıda problemi çözmeyi nasip eyledi. Elbette ki çözülmesi gereken problemler hiçbir zaman için bitmez. İnsanlığa yeni çözümler sunma mecburiyetimiz var. Biz Müslümanlar olarak “şu adam Batılıdır, İslam’a ne kötülükler yapmıştır, falanlar şöyle kötüdür, filanlar böyle iyidir” diye ayırım yapma hakkımız yoktur. Biz insanların tamamına Allah’ın kulu diye bakmak zorundayız. Herkese Allah’ın kulu diye bakmalıyız. İster Doğulu olsun, ister Batılı… Dünyanın neresinde olursa olsun. Hepsini yaratan Allah değil mi? Yaşatan da o. Peki, bu kitap kimin kitabı? Allah’ın kitabı. Öyleyse bizim vazifemiz bütün insanlara bugün Resulullah (s.a.v) olsaydı nasıl davranacaksa o şekilde davranmaktır. Bugün ki konu başlığını onun için ‘Dosta Düşmana Karşı Tavrımız’ diye seçtik. O da zaten ayetlerin içeriği olduğu için seçtik. Kendimiz seçmedik. Maide Suresine geldik. Maide Suresinin ilk iki ayetini okuyacağız. O ayetler zaten bize böyle bir görev yüklüyor.
Allahu Teala burada şöyle buyuruyor, “Yâ eyyuhellezîne âmenû evfû bil ugûd” “Müminler, akitlerinizi tam olarak yerine getirin”. Sözleşmeler yaptınız. Kendinizi bir şeye bağladınız. Karşı tarafta aynı şeye bağladı. Ortak noktada buluşup tamam bunu böyle yapalım dediniz. Bunu böyle dediyseniz siz görevinizi tam olarak yerine getirin. “uhıllet lekum behîmetul en’âmi illâ mâ yutlâ aleykum ğayra muhıllıs saydi ve entum hurum” “size enam türü hayvanlar helal kılınmıştır. Sadece ihramlıyken avı helal görmemek şartıyla”. (Maide 1) Enam türü dendiği zaman Enam Suresi 143 ve 144. Ayeti kerimeleri Allahu Tealanın enamdan sekiz eş yarattığını bildiriyor. O sekiz eş nedir? Koyundan iki, yani erkek ve dişi koyun, keçiden iki yani erkek ve dişi, sığırdan iki yani erkek ve dişi ve deveden iki yani erkek ve dişi… Burada akla şöyle bir soru gelir. Allahu Teala “enam türü hayvanlar size helal kılındı, avı helal görmemeniz şartıyla” diyor. O zaman enam türü hayvanlardan da avlanan bir çeşit olmalıdır. Mesela keçiden avlanan ne var? Dağ keçisi var değil mi? O da demek ki enam türü hayvandır. Peki, sığırlardan avlanan nedir? Bufalo diyorlar. Bzon, karacalar, ceylan türü… Yani bu ayeti kerime şunu gösteriyor. Demek ki enam türü hayvanlar yani koyun, keçi, sığır, deve… Bunlar belli bir tür. Bunların bir kısmı ehli oluyor. Bir kısmı da yabani oluyor. Yabani olanları ihramlıyken avlayamıyoruz. Ama onlarda enam türüdür. Mesela Hac Suresinin 34. ayetinde Allahu Teala “Ve likulli ummetin cealnâ mensekel” “Her ümmete bir kurban kesme zamanı belirledik”. Yani Adem’den (a.s) beri Muhammed’e (s.a.v) kadar kurban kesme zamanı aynıdır. Kurban bayramında kesilir. Peki, kesilen hayvanlar hangisidir? “liyezkurusmallâhi alâ mâ razegahum mim behîmetil en’âm” “Allah’ın onlara rızık olarak verdiği enam türü hayvanlara Allah’ın adını ansınlar diye”. (Hac 34) Hangi hayvanları biz kurban ediyoruz? Koyun, keçi, sığır, deve. Ayette hangilerini saydı? Koyun, keçi, sığır, deve. Âdem’den (a.s) beri bunlar öyledir. Bunların demek ki avlanan kısmı da varmış. O konu üzerinde durmayacağım. Sadece o bir ara cümle olarak değindik. “innallâhe yahkumu mâ yurîd” Birisi ihramlıyken avlanma yasağı da nereden falan diyebilir. “Allah kendi istediği hükmü koyar” (Maide 1) diyor. Hiçbiriniz Allah’a yol gösteremezsiniz. Niçin böyle yaptı diye soramazsınız.
“Yâ eyyuhellezîne âmenû” “Müminler”. “lâ tuhıllû şeâirallâhi” “Allah’ın şeairini helal yapmayın”. (Maide 2) Şeair, şiar. Yani simge demektir. Allah’a kulluğun simgeleri… Mesela Arafattır, Müzdelifedir, Minadır, Şaytan Taşlama Yerleridir, Safadır, Mervedir, Kurbandır… Hepsi Allah’a ibadetin simgeleridir. Allahu Tealanın onlar üzerine koymuş olduğu hükümleri değiştirmeyin. Bazıları çıkıp horoz kurban etmeye kalkar. Bazıları başka şeyler yapar. Olmaz yani Allah ne demişse odur. “ve leş şehral harâme” “Haram ayıda helale çevirmeyin”. (Maide 2) Haram ayları ile ilgili Cumartesi günü Fıkıh Müzakereleri programında bir ders yapmıştık. Belki izleyenleriniz olmuştur. Burada da değinmiştik. Kuranı Kerimin mealinden de okumuştuk. Allahu Teala haram ayları helale çevirmeyin diye açıkça söylüyor. Bu okuduğumuz Maide Suresi de en son inen suredir. Mezhepler haram ay konusunun artık gündemden kalktığını savunurlar. Bunu tefsirlere koymuşlardır. Diyanetin mealinin dipnotunda da vardı. Tövbe Suresi 36. ayetteydi. Dersin başında da söyledim ya. Problem çözeceksek şu mezhepleri kesinlikle tarihe gömmek zorundayız. Şu tefsir ve meallerinde % 90’ını tarihe gömmeliyiz. % 10’u dil konusunda vurgu yapanları alacağız. O kadar. Dil çünkü çok önemlidir. Yani Allah’ın açık emirlerini bunlar yok sayıyorlar. Bunu meale de koyuyorlar. Dolayısıyla bununla hiçbir problem çözülmez. İslam Âlemi ben Müslümanım falan der. Hakikaten herkes namazı kendisi için kılıyor. Eğer öyle olmasa ben kesinlikle camiye gitmem. Görevlileri yok sayarak camiye gidiyorum. Üç kul huvallah okuyorlar, ondan sonra bir Fatiha… Fatiha’nın yüzü suyu hürmetine cennete göndermedikleri kimse kalmıyor. Hiç Fatiha’nın manasını okudunuz mu? Ne alakası var? Cami görevlilerinin görevine kesinlikle son vermek lazım. Osmanlı’da böyle bir şey yoktu. 19. Aşırın sonlarına doğru ortaya çıktı. Gerçekten bunlara ne söylerseniz söyleyin. Laf dinledikleri yok. Dinlemiyorlar. Çünkü dinden para kazanıyorlar. Bir insan dinden para kazanamaz. 76’da İstanbul Müftülüğüne geldik. Vaaz etmek istiyorum. Bazı din görevlileri gelip “Hocam, bizim camide vaaz eder misin” diyor. Tabi ki ederim, diyorum. Hocam üç-beş kuruş da… Ne, yürü bakayım dedim. Öbürü gelip “Hocam bir şey de veririz” der. Ne demek istiyorsun ya derim. Ne demek yani? Ben cemaate vaaz edeceğim, bir de para kazanacağım öyle mi? Ya rabbi bana bu dinden para kazanmayı nasip etme diye Cenabı Hakka dua ettim. Ondan sonra nerede vaaz edeyim acaba diye düşündüm. Erzurum’da duyardık. Beyoğlu eğlence mekânı, şurası, burası… Kendi kendime A camiine gideyim diye düşündüm. Herhalde orası çok önemli bir yerdir diye… Beyoğlu Müftüsüne telefon açtım. “Hocam, A camiinde vaize ihtiyaç var mı” dedim. Olmaz mı dedi. Ben gelirim ama sakın para teklif etmeyin dedim. Bende zaten böyle bir insanı istemem dedi. Hay Allah razı olsun. Tam istediğim gibi kişiyi bulduk dedim. Selahattin KAYA idi. Kısa bir süre sonra İstanbul Müftüsü oldu. Bu dinden para kazanmaya başladınız mı, bu defa farkına varmadan dini satmaya başlarsınız.
Buldunuz mu söylediğim ayeti…
Fatih ORUM: Bendeki Tevbe Suresi 36. Ayetin mealinin dipnotunda bu haram ayların Tövbe Suresi 5. Ayetindeki haram aylar olduğunu da söylüyor.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Tövbestağfirullah. Ya raabi sana sığınırım. Yani o kadar üst üste yanlış da ittifak ediyorlar ki insan inanamıyor gerçekten… Onu şimdi anlatmayayım. Boş ver. Çünkü o zaman konu tamamen dağılır.
Allahu Teala en son indirdiği Maide Suresinde, son indirdiği ayet. Haftaya okuyacağız inşallah. “Haram ayını helal saymayın” (Maide 2) diyor. Bu ayetlerden önce indirilmiş olan Tevbe Suresi ile ilgili… Tevbe Suresi 36. ayetin dipnotuna bakın. Diyanet işleri Başkanlığının mealinde şöyle yazıyor. Mevcut mealler içerisinde en iyilerdendir. Hakkını da yemeyelim. “Haram aylar cahiliye devri uygulamasına göre hürmet edilmesi gereken”. Cahiliye devri uygulamasına göre hürmet edilmesi gereken diyor. Allah’ın sözü ne oldu? Cahiliye devri uygulaması oldu değil mi? “…savaş ve kan dökülmesi yasak olan kameri aylar demektir”. Cahiliye devri uygulaması… “Bu aylardan Zilkade 11., Zilhicce 12., Muharrem 1., Recep 7. aydır”. Sırası önemli değil. Tekrar okuyorum. Haram aylar cahiliye devri uygulamasına göre diyor. Allh’ın koyduğu değil. Görüyor musunuz? Allah’ın kitabına meal veriyor. Hangi ayetin dipnotu? O ayeti de kısaca okuyayım. “İnne ıddeteş şuhûri ındallâhisnâ aşera şehran” “Ayların sayısı Allah katında on ikidir”. “fî kitâbillâhi” “Allah’ın kitabında”. Allah Levhi mahfuzda bunların hepsinin kaydını koyar. Ne zamandan itibaren? “yevme halegas semâvâti vel arda” “gökleri ve yeri yarattığı günden itibaren”. Daha henüz insan yok. Haşa, daha cahiliye devri yok yani… Tövbestağfirullah. “minhâ erbeatun hurum” o günden itibaren “dört tanesi haram ayıdır”. (Tevbe 36) Bu ayetin dipnotunda ne diyor? Bu ayetin mealini verirken hiç düşünmediniz mi? Ayet ile dipnot arasındaki % 100 zıtlığa bakın. “Haram aylar cahiliye devri uygulamasına göre hürmet edilmesi gereken savaş ve kan dökülmesi yasak olan kameri aylar demektir”. Cahiliye devri uygulamasına göre miymiş? Bu ayetin dipnotu böyle olur mu? Haram aylar konusunda bir de dergimiz var. O olmasa bile yazı sitede yayınlanmış olması lazım. Haram aylar ekonomik faaliyetler bakımından son derece önemlidir. Yani dünya açısından… Çünkü aylar sürekli yer değiştirir. Herkesin can, mal ve yol güvenliği sağlanır. Herkes ürettiği ürünleri belli pazarlara getirir. Mekke ve çevresi de dünyanın en önemli pazar yeri olarak tarihin eski döneminden beri vardır. Haram ayların bulunduğu dönemde Hac yapılır. Onun için Hac ile ilgili Hac Suresinde Allahu Tealanın İbrahim’e (a.s) verdiği emir… Yani Kabe’nin Nuh (a.s) zamanında yıkılan temellerini yükseltip de tekrar Hac yapma imkanı ortaya çıkınca Allahu Teala dedi ki, “Ve ezzin fin nâsi bil hacci” “İnsanlar içerisinde Haccı ilan et”. (Hac 27) Hac için ezan oku dedi yani… “ezz” o demektir. Mesela Süleymaniye Camisi tamirdeydi. Namaz kılınmıyordu. Bir ezan sesi duyduğunuz zaman aklınıza ne gelir? Cami ibadete açılmış dersiniz. Müezzinin “beyler cami ibadete açıldı, gelin namaz kılın” demesine gerek var mı? Nuh tufanı sırasında Kâbe’nin yeri kaybolmuş. Safa, Merve, Arafat, Mina, Müzdelife… Bunlar kaybolmuş. Allahu Teala İbrahim’e (a.s) yeniden yaptırınca “Ve ezzin fin nâsi bil hacci” “İnsanlar içerisinde Haccı ilan et”. “yeé’tûke ricâlev ve alâ kulli dâmiriy” “sana yürüyerek gelirler”. (Hac 27) Yani senin bir şey demene gerek yok. Tıpkı Müezzin okuduğu zaman cami açıldı demesine gerek olmadığı gibi. Millet anla onu. Çünkü Hac ibadeti Âdem’den (a.s) beri bütün nebilerin emrettiği ibadettir. Herkes bilir. Aynı yerde yapılır. Yahudi’de orada Hac yapar. Hıristiyan da orada Hac yapar. Kudüs de Hac diye bir şey yoktur. Hepsinin de bugün gidip Hac etmeleri gereken yer orasıdır. Onun için onların Siyon dedikleri yer bugün Kâbe’dir. Esas hedefleri orasıdır. Orayı almak isterler. İlan et ya İbrahim diyor. “yeé’tûke ricâlev ve alâ kulli dâmiriy” “sana yürüyerek ve bitkin binekler üzerinde gelirler”. Yani yakından ve uzaktan gelirler. “yeé’tîne min kulli feccin amîg” “her derin vadiden akar, gelirler”. (Hac 27) Niye gelsinler? “Liyeşhedû menâfia lehum” Hacca gelmenin birinci sebebi, “Kendileri için menfaatlere sahip olsunlar”. (Hac 28) Çünkü orada dünyanın en büyük pazarı kurulur. Pazarda her mevsim değiştiği için dünyanın her bölgesinden… Yani tek bir mevsim olsa hep aynı bölgenin ürünleri gelir. Ama haram aylarla mevsimler sürekli değiştiği için dünyanın her bölgesinden ürünler gelir. Herkes dünyanın neresinde ne üretildiğini bilir. Dünyanın her yerinde Recep ayında da mahalli pazarlar kurulur. Çünkü güvenlik vardır. Gelsinler, kendi menfaatlerine şahit olsunlar diyor. Allah birinci sırada bunu söylüyor. Yani ticaret yapsınlar. Bizde Hacca mı gittin, ticarete mi gittin demezler mi? Kardeşim önce ticarete gidiyoruz. Allah öyle diyor. Allah’ın dediğiyle Müslümanların ne alakası var ki? Haşa! Allah ne biliyor ki? Bu hocalar gidip öğretsinler. Haşa! Az önceki dipnot Allah’a din öğretmek değil miydi? “Liyeşhedû menâfia lehum” “Kendileri için menfaatlere sahip olsunlar”. Peki, başka? “ve yezkurusmallâhi fî eyyâmim mağlûmâtin alâ mâ razegahum mim behîmetil en’âm” “Hac günlerinde gelsinler, Allah’ın rızık olarak onlara verdiği koyun, keçi, sığır, deve üzerine Allah’ın adını ansınlar”. (Hac 28) Yani Allah, Kurban Bayramı kurbanını orada kessinler diyor. Ama bunu da mezhepler kabul etmez. Resulullah da öyle yapmıştır. Ama umurunda mı? Yok efendim yolcuya kurban vacip değilmiş derler. Nereden çıkardın bunu? “fî eyyâmim mağlûmâtin” “malum günlerde” diyor. Kurban Bayramı günlerinde demiyor. Malum günlerde diyor. Çünkü herkes biliyor. Dünyanın her tarafında kurban o gün kesiliyor. “fekulû minhâ ve at’ımul bâisel fegîr” “siz yiyin, yoksula da, fakire de yedirin” (Hac 28) diyor. Üçe ayıracaksın. “Summelyagdû tefesehum” “Aynı zamanda tefeslerini yerine getirsinler”. Tefes de Resulullah’ın ifadesiyle, zaten ayeti kerimede onu işaret ediyor. Arafat ve Müzdelife vakfesini yerine getirsinler. “velyûfû nuzûrahum” “üstlendikleri görevi yerine getirsinler”. Yani şeytan taşlaması, diğer şeyler… “velyettavvefû bil beytil atîg” “o eski binayı tavaf etsinler”. (Hac 29) Bakın eski bina diyor. Eski bina kelimesi de çok önemli… İbrahim (a.s) mi yapmış? Bizim kaynaklarda Kâbe’yi yapan İbrahim (a.s) diye anlatırlar. İbrahim (a.s) yaptıysa neresi eski olacak onun? Çünkü ayette ilanı da İbrahim (a.s) yapıyor. İbrahim (a.s) daha yeni yaptığı binayı ilan edecek. Eski bina diyecek. Öyle şey olur mu? Orayı ilk insan olan Âdem (a.s) bina etmiştir. Çünkü yeryüzünde insanlar için bina edilen ilk bina orasıdır. Neyse… Hatalar bitmiyor ki… Hangisini anlatalım. Şuradan oraya geldik. Evrensel, Cenabı Hakkın koyduğu bu kuralla dünyanın her yerinde, her mevsimde üretilen… çünkü 11’er gün dolaşıyor ya… Yıl içerisinde aylar her dolaştığı 11 günde bir başka yerin ürününün oraya gidip satılmasına imkân veriyor. Her tarafa eşit imkânlar tanınmış oluyor.
Fatih ORUM: “Zâlike ve mey yuazzım hurumâtillâhi fehuve hayrul lehû ınde rabbih, ve uhıllet lekumul en’âmu illâ mâ yutlâ aleykum fectenibur ricse minel evsâni vectenibû gavlez zûr” (Hac 30)
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Aynen burada okuduğumuz ayet. Yani size okunacak olanlar dışında behimetül enam helal kılınmıştır. Ona girersek… Onu inşallah haftaya hayvanlar konusunda ayrıntı veririz. Ona fazla girmeyelim. Haftaya Helal Gıda konusunda konuşacağız. Mezhepler yanlış da nasıl ittifak etmişler orada göreceksiniz. Bugün Müslümanları ne kadar büyük sıkıntılara sokuyorlar, haftaya ayetlerle göreceksiniz. Burada nasıl ayetin çok açık hükümlerine muhalefet etmişler. Gıda konusunda da ayetlerin çok açık hükümlerine muhalefet konusunda tam bir ittifak vardır. İnşallah haftaya göreceksiniz. Ona fazla girmeyelim. O ayetleri haftaya okuruz, inşallah.
“ve lel hedye” “hedyi de helal saymayın”. (Maide 2) Hedye de dokunmayın. Hedy, az önce okuduğumuz ayette Kurban Bayramında kurban kesilmek üzere Mekke’ye getirilen kurbandır. Başka bir şey değil. Hac kurbanı diye bir kurban yoktur. Kısa bir cümle daha söyleyeyim. Fıkıh kitaplarında, Kuranı Kerimde kurbandan bahsedilmez konusunda ittifak ederler. Allah aşkına eki, bu ayetler neden bahsediyor. O kadar çok ayet var ki… Arzu edenler sitede Hac ve Kurban diye yazımız var. Onu okuyabilirler. Bütün ayrıntılar anlatılır. Tarihi, yeri, kesilecek hayvanın şekli, hayvanın nasıl kesileceği, nasıl pay edileceği, her şey anlatılır. Hanefiler Allah’tan vacip demişler. Diğerleri de sünnet demişler. Allah farz diyor. Vacip de demiyor. Kusura bakmayın da siz hangi dinin mezhebisiniz. Bana bir söyleyin bakayım. “ve lel galâide” “kurbanlık oldukları boyunlarına takılan işaretle belli olanlar”. (Maide 2) Benim çocukluğumda çok hoşuma giderdi. Erzurum’da kurbanlık hayvanların boyunlarını süsleyip dolaştırırlardı. Bizde çocuklar olarak hoşlanırdık ki peşinden gidip bakardık. İşte “galaid” odur. Yani işaret konuyor. Dışarıdan bakan onun kurbanlık olduğunu anlıyor. “ve lâ âmmînel beytel harâme yebteğûne fadlem mir rabbihim ve rıdvânâ” “rablerinin ikramını ve rızasını arayarak beyti harama yani Kabeyi Şerife gelme gayreti içerisinde olanlara da engel çıkarmayın”. Onları da dokunulmaz olarak kabul edin diyor. “ve izâ haleltum fastâdû” “ihramdan çıktıktan sonra avlanabilirsiniz”. Dosta düşmana karşı tavır dedik ya… “ve lâ yecrimennekum” “sizi günaha sürüklemesin”. “şeneânu gavmin” “bir kavimden nefret etmeniz”. (Maide 2) Yani aman aman benden uzak dursunlar, ben onların ne adını duymak istiyorum, ne kendilerini görmek istiyorum dersiniz. Mesela kendinizi Resulullah’ın (s.a.v) yerine koyun. Yaşadığınız Mekke’den sizi öldürmek için tüm Mekke yönetimi harekete geçmiş. Siz Taif tarafına gitmişsiniz. Sevr mağarasında üç gün kalmış. Ortalık birazcık yatışınca Medine’ye gitmişsiniz. Medine’de ki yerli kabilelerle irtibat kurarak sizi orada yaşatmak istememişler. Başaramayınca Bedir Savaşı, başaramayınca Uhud Savaşı, başaramayınca Hendek Savaşı… Bunları yapmışlar. Hendek Savaşında tüm Arap yarımadasının toplayabildikleri kadar tüm kuvvetlerini toplayarak sizi orada bitirmek istemişler. İçinizdeki münafıklarda, sizinle ittifak eden Yahudilerle işbirliği yapmışlar. Artık olabilecek bütün düşmanlıkları göstermişler. Böyle birisinin adını bile duymaya tahammül edemeyiz değil mi? Allahu Teala ne diyor bakın. “ve lâ yecrimennekum şeneânu gavmin” “bir kavme karşı olan nefretiniz, kininiz” “en saddûkum anil mescidil harâmi” “sizi Mescidi Haram’dan engellediler diye”. (Maide 2) Az önce de söyledim. Camiye Allah rızası için gidiyorum. Yoksa din görevlilerinden dolayı olsa gitmem. Onları sevmemen camiye gitmene engel olmamalı. Tabi içlerinde çok değerli olanlarda var. Gerçekten dört dörtlük insanlarda var. Cenabı Hak onların sayılarını arttırsın. “en saddûkum anil mescidil harâmi” “sizi Mescidi Haram’dan engellediler diye duymuş olduğunuz nefret”. “en tağtedû” “onlara karşı sınırı aşmanıza sebep olmasın”. (Maide 2) Bundan sonraki tavırlarımız açısından bunlar son derece önemlidir. Resulullah’a (s.a.v) yapmadıklarını bırakmadılar. Bedir Savaşında aldığı esirlere ne yaptı? Tabi Allah’ın emriyle karşılıklı ya da karşılıksız serbest bıraktı. “en tağtedû” diyor. Allah’ın koyduğu sınırları aşmayacaksınız. Allah ne diyorsa o. Kendi duygularınızla hareket etmeyeceksiniz. Hepsini serbest bıraktı. Bugün olsa ne deriz? Olmaz, bunları hapse atalım, idam edelim deriz. Bugünlerde idam diye bir şey başladı. İnşallah onun bir dersini yapacağız. İslam’da idam cezası diye bir şey yoktur. Bunu kafanıza iyice yerleştirin. Mescidi Haram’dan engellediler diye sınırı aşmayın diyor. Sakın ha… Uhud’da yine onlar geldiler. Resulullah bir şey yapmadı. En son Mekke’yi fethetti. Peki, Mekke’yi fethetti de herhangi bir kişinin… Erzurum’da güzel bir söz vardır. Tavuğuna kışo dedik mi derler. Yani tavuğuna bile karışmadım manasına kullanılır. Herhangi bir kişinin herhangi bir şeyine bulaşıldı mı? Hayır. Hiç kimsenin evine dokunulmadı, hiç kimsenin canına dokunulmadı, hiç kimsenin hiçbir şeyine dokunulmadı. Onlardan hiçbir şey alınmadı. Bir kibrit çöpü bile alınmadı. Gerçi o zaman kibrit yoktu. Bir çöp bile almadılar. Peki, siz Mekkeli olsaydınız. Yani kendinizi bir an için oradaki müşriklerin yerine koyun. Onlar ne derlerdi? “Şu adamlara biz her türlü kötülük yaptık. Şunlara bakın ya” diye kendilerini ayıplamazlar mı? Asıl mesele gönüllerin fethidir. Bundan sonra bütün dünyaya hep öyle davranmamız lazım. Resulullah’ı örnek almamız lazım. Sen dün bunu yapmıştın. Bırak kardeşim sana ne? Allah bugün sana neyi emrediyorsa sen onu yapacaksın. Benim tarih bilgim zayıftır. Arşivler hariç de… O sahabe tarihini okumaya bir türlü tahammül edememişimdir. Bırakmışımdır. Ondan dolayı çocukluktan beri tarihe karşı bir soğukluk vardır. Ama aklımda kalan odur. Farklı düşünen varsa bilmiyorum. Fatih Sultan Mehmet İstanbul’u fethettiği zaman kimsenin tavuğuna kışo dedi mi? Demediğin biliyorum. İşte formül budur. Siz falan zaman şöyle yaptınız, böyle yaptınız değil. Esas fetih gönüllerin fethidir. Mekkeli, eskiden biz hiç böyle bir şey görmemiştik diyecek. “Şunlara bak ya… Çok daha güzel, huzur var, güven var, her şey var” diyecek. “ve teâvenû alel birri vet tagvâ” “iyilik ve takva konusunda birbirinizle yardımlaşın”. (Maide 2) İyilik konusunda yardımlaşacaksınız. Kötülük değil. Takva, kendinizi yanlışlardan koruma konusunda… Herhangi birimiz bir yanlış yapacak oluruz. Lütfen yapma, bir dakika diye uyarırız. Cahiliye döneminde bir söz vardı. “Unsur ehake zalimen ev mazlûmen” derlerdi. “Zalimde olsa, mazlumda olsa kardeşine yardım edeceksin”. Ne demek? Zalimde olsa onun arkasında duracaksın. Resulullah zamanında Resulullah, “Zalimin zulmüne engel olarak kardeşinize yardımcı olun” dedi. Yani günaha gitmesine, kötülük yapmasına engel olacaksınız. Bu ayeti kerime o meseleyi anlatıyor. “İyilik ve takva konusunda birbirinizle yardımlaşın” diyor. Yani günahlardan korunma ve iyilik konusunda birbirinizle yardımlaşın. “ve lâ teâvenû” “ama birbirinize yardım etmeyin”. “alel ismi” “günah hususunda”. (Maide 2) Yani sizi Allah’ın dininden uzaklaştıracak konularda sakın ha biriniz diğerinize destek vermesin. “vel udvâni” “ve düşmanlık”. Asla düşmanlık konusunda birbirinize destek vermeyin. “innallâhe şedîdul ıgâb” “şunu çok iyi bilin ki, Allah şedidul ikabtır”. (Maide 2) Bu “şedidul kab”a nasıl anlam verilmiş? Diyanet İşleri Mealinde, “Allah’ın cezası çok şiddetlidir” diye meal verilmiş. Ne anlarsınız? Sende nasıl Fatih?
Fatih ORUM: Diyanet Vakfı Mealinde, “Allah’ın cezası çetindir” diye meal vermişler.
Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR: Ne demek çetin? Arap dili açısından size bir şey söyleyeceğim. Kuran okumasını öğrenenler, şedde dediğiniz zaman aklınıza ne gelir? Aynı harften iki tane olmasıdır. İki tane dal var. Şedde’de öyledir. Şin ve iki tane dal vardır. Merra, mim ve iki tane ra vardır. Bir dal var, bir de onun gibi dal var. Şedde bir şeyi diğerine bağlamak manasına gelir. Dal’ı dal’a bağlamazsan şedede dersin. Bağlarsan şedde dersin. Şedid, Allahu Tealanın bağ kurması manasındadır. Şedid, bağ kuran demektir. Neyle bağ kuruyor? İkab… Yani işlenen suçla ceza arasında bağ kurar. Denk bir ceza verir. Çünkü ikisi de dal ya… Mesela Allahu Teala “Men câe bil haseneti felehû aşru emsâlihâ” “kim bir iyilikle gelirse ona yaptığının on katı verilir”. Bu mükâfat… Peki, kötülük yaparsa? “ve men câe bis seyyieti” “kimde bir kötülükle gelirse” “felâ yuczâ illâ mislehâ” “sadece yaptığının misliyle cezalandırılır”. (Enam 160) Allah suçla ceza arasında ne kuruyormuş? Denge kuruyormuş. İşte şedid o demektir. Yani suçu cezaya bağlar demektir. Buradaki muhteşemliğe bir bakın. “Allah’ın cezası şiddetlidir” e bakın. Aradaki farkı gördünüz değil mi? Ne yaptık bunu? Ayetle anladık değil mi? O zaman şiddetlidir dediğin zaman şiddetli kelimesinin bir Türk’te çağrıştırdığı suç ve ceza arasındaki denge olur mu hiç? Hiç akla denge gelir mi? Ya da çetin kelimesi kullanılsa hiç akla denge gelir mi? İşte ayet… Herhalde hiçbir yerde bu Abdülaziz Hocanın iddiasıdır demezsiniz. Değil mi? Ayetin hükmü… Allah öyle diyor. “şedîdul ıgâb” yani “cezayı suça bağlar” demektir. Dolayısıyla ne kadar suç işlerseniz o kadar ceza görürsünüz ona göre… Adamın suçuna destek verirsen sende o cezayı alırsın. Onun için engel ol. Engel olduğun zamanda bu defa 1’e 10 sevap alırsın. Onun için bir insan birisine bir iyilik yaptığı zaman kendisine en az kaç iyilik yapmış olur? En az on iyilik yapmış olur. Daha fazlası da var. Ama bir kötülük yaptığı zaman ancak onun dengi bir cezaya çarptırılır.